Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri"

Transkript

1 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri Şebnem Oğuz * Özet: Kalkınmacı devlet kavramı, kurumsal kapasitesi güçlü olan ve toplumun farklı kesimlerinden özerk davranabilen devletlerin, ekonomik kalkınma hedefine başarıyla ulaşabileceğini vurgulayan kurumsalcı yaklaşımlara dayanır. Bu çalışmada, kalkınmacı devlet kavramı tarihsel ve kuramsal olarak gözden geçirilmektedir. Karşılaştırmalı tarihsel kurumsalcılığın kalkınmacı devlete ilişkin analizleri ve bu analizlere yöneltilen Marksist eleştiriler ele alınmaktadır. Devlet-merkezli yaklaşımların sınırlılıkları dile getirilerek, bu sınırlılıkları aşabilmek için var olan analizlere sadece sermayenin değil, bir bütün olarak toplumsal üretim ilişkilerinin dahil edilmesi önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Kalkınmacı Devlet, karşılaştırmalı tarihsel kurumsalcılık, Marksizm. Developmentalist State as an Institutional Construct: A Historical and Theoretical Critique Abstract: The concept of developmental state is based on the institutionalist argument that those states with strong institutional capacities and high degrees of autonomy from various sections of society, can succeed in reaching economic developmental goals. This paper evaluates the concept of developmental state in historical and theoretical terms. It discusses the comparative historical institutionalist approach to the concept of developmentalist state, and its Marxist critiques. It argues that bringing capital back into the analyses is not enough for overcoming the limitations of state-centered approaches. Instead, the totality of social relations of productions should be brought back in. Key Words: Developmentalist State, comparative historical institutionalism, Marxism. GİRİŞ Kalkınmacı devlet kavramı, kurumsal kapasitesi güçlü olan ve toplumun farklı kesimlerinden özerk davranabilen devletlerin, ekonomik kalkınma hedefine başarıyla ulaşabileceğini vurgulayan kurumsalcı yaklaşımlara dayanır. İlk olarak Chalmers Johnson tarafından 1982 yılında yayınlanan Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı ve Japon Mucizesi: Sanayi Politikasının Gelişimi, adlı kitapta Japon devletine referansla kullanılmıştır. Bu kitapta Johnson, kalkınmacı devlet ve düzenleyici devlet olmak üzere iki türlü devlet tanımlar: * Doç. Dr., Başkent Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, 06810, Etimesgut/Ankara/Türkiye. Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46, Sayı 4, Aralık 2013, s

2 108 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 İlk sanayileşen ülkelerde devlet ekonomik etkinliğin yeni biçimlerine pek az müdahale etmiş, on dokuzuncu yüzyılın sonundan itibaren ise rekabetin devamlılığı ve tüketicinin korunması gibi alanlarda düzenleyici işlevler üstlenmiştir Geç sanayileşen ülkelerde ise devletin kendisi kalkınma sürecini yönlendirmiş, başka bir deyişle, kalkınmaya yönelik işlevleri devlet üstlenmiştir. Özel sektörün ekonomik etkinliklerine yönelik bu iki farklı eğilim, yani düzenleyici eğilim ve kalkınmacı eğilim iş dünyası ile hükümet arasında iki farklı türden ilişkiye yol açmıştır. ABD, düzenleyici eğilimin ağır bastığı devletler, Japonya ise kalkınmacı eğilimin ağır bastığı devletlere iyi bir örnektir (Johnson, 1982: 19). Johnson a (1982) göre Japonya nın hızla sanayileşmesini mümkün kılan temel faktör, özel sektörün bürokratlar tarafından sıkı bir biçimde yönlendirilmesi olmuştur. Özellikle Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı nda çalışan bürokratlar seçimle gelmedikleri için farklı toplumsal kesimlerin dar ve kısa vadeli çıkarlarının etkisi altında kalmaksızın uzun vadeli ekonomik planlar yapabilmişlerdir. Johnson un bu kitaptaki analizinden yola çıkarak kalkınmacı devlet kavramını kullanan daha sonraki kurumsalcılar ise esas olarak iki farklı disiplinden gelmişlerdir: İktisat ve karşılaştırmalı siyaset. 1 İktisatçılar arasında kurumsalcılıktan yola çıkarak kalkınmacı devleti savunanların başında Ha-Joon Chang (2011), Alice Amsden (2001), Dani Rodrik (2009) ve Robert Wade (2003) gibi yazarlar gelir. Bu yazarlar, neo-klasik iktisatın piyasa merkezli yaklaşımına karşı farklı biçimlerde kalkınma sürecinde devletin ve kurumların önemini vurgulamışlardır. 2 Karşılaştırmalı siyaset alanında ise kurumsalcı yaklaşım, Weber den yola çıkarak farklı ülkelerde kalkınma süreçlerini tarihsel olarak karşılaştıran analizlere dayanır. Karşılaştırmalı tarihsel kurumsalcılık olarak da bilinen bu yaklaşım, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan devlet kuramlarının fazla soyut ve genel olduğunu ve dolayısıyla devlet yapıları arasındaki varyasyonları açıklamakta yetersiz kaldığını savunmuştur. Bu yaklaşımın öncülüğünü yapan Theda Skocpol (1985), Peter Evans (1995), Linda Weiss ve John M. Hobson (1999) gibi neo-weberci yazarlar, 1980 lerden itibaren liberal ve Marksist devlet kuramlarını toplum-merkezli olmakla eleştirmişler; bunun yerine önerdikleri devlet-merkezli yaklaşımda ise devletin özerkliğini ve örgütsel gücünü vurgulayarak bu özerkliğin getirdiği örgütsel olanakların kalkınmacı amaçlar için kullanılabileceğini ileri sürmüşlerdir. 3 Bu çalışmada özellikle kurumsalcılığın bu ikinci kolu, yani farklı ülkelerde kalkınma süreçlerini tarihsel olarak karşılaştıran neo-weberci yaklaşımlar üzerinde durulacaktır. Bir sonraki bölümde bu yaklaşımların önemli temsilcilerinden biri olan Peter Evans ile Ziya Öniş ve Fikret Şenses in analizleri ele alına- 1 Ben Fine (2011: 10) kalkınmacı devlet paradigmasının bu iki farklı kolunu ekonomik okul ve politik okul olarak adlandırır. 2 Kalkınmacı iktisat literatüründe bu yaklaşımların Marksist eleştirisi için bkz. Özmen - Yılmaz (2006), Ercan - Oguz (2007), Tuna vd. (2008), Akçay - Türkay (2009). 3 Bu yaklaşımla ilgili kapsamlı bir değerlendirme için bkz. Akdoğan (2007).

3 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 109 cak, daha sonraki bölümde ise bu analizleri Marksist bir perspektiften yola çıkarak eleştiren Vivek Chibber, Paul Cammack ve Ha-Yung Song un argümanları incelenecektir. Son bölümde ise kurumsalcı ve Marksist yaklaşımlar karşılaştırılarak, kalkınmacı devlet kavramının günümüzde ne ifade ettiği sorusu üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda devlet-merkezli yaklaşımların ötesine geçebilmek için, var olan analizlere sadece sermayeyi değil, bir bütün olarak toplumsal üretim ilişkilerini geri getirmenin önemi vurgulanacaktır. TARİHSEL-KURUMSALCI YAKLAŞIM VE KALKINMACI DEVLET Devletlerin kalkınma sürecindeki rolünü karşılaştırmalı bir perspektifle ele alan tarihsel-kurumsalcı yaklaşımın kuramsal öncülleri, Theda Skocpol, Peter Evans ve Dietrich Rueschemeyer in 1985 de derlediği Devleti Yeniden Gündeme Getirmek adlı kitaplarına dayanır. Bu kitapta Skocpol, daha önceki devlet kuramlarının sadece devletin toplum tarafından nasıl şekillendirildiği sorusu üzerinde durduğunu, devletin kendi örgütsel gücüyle toplumu nasıl dönüştürdüğü sorusunu ise ihmal ettiklerini vurgular. Skocpol a (1985: 4-5) göre çoğulcu yaklaşımlar, baskı grupları arasındaki rekabete odaklanarak; yapısal işlevselci yaklaşımlar devlet etkinliklerinin toplumda karşılanması gereken işlevlerden türediğini varsayarak; Marksist yaklaşımlar ise devletin sınıfsal ilişkiler tarafından biçimlendirildiğini ileri sürerek devlet yöneticilerinin kendi çıkarlarını ve güçlerini görmezden gelmişlerdir. Skocpol, özellikle Marksist yaklaşımların vurguladığı devletin görece özerkliği kavramını toplum-merkezli olmakla eleştirerek, devletin toplumdan tamamen özerk davrandığı tarihsel durumların Marksist analizlerde ihmal edildiğini belirtmiştir. 4 Bu noktada Skocpol (1985) devleti belirli bir topraksal alanda fiziksel gücün meşru kullanımını tekelinde bulunduran insan topluluğu olarak tanımlayan Weber e geri dönerek, devletin yönetim, polis ve ordu örgütlerinin toplamından ibaret olduğunu ve devletin gücünün toplumdan değil kendi kurumlarından geldiğini ileri sürmüştür. Skocpol (1985: 19) buradan yola çıkarak devletlerin toplumları belirli bir hedef (örneğin kalkınma ya da refah) etrafında yönlendirme gücünü ise iki temel kavrama referansla açıklamıştır: devletin özerkliği ve devlet kapasitesi. Devletin özerkliği, Devletin toplumsal gruplardan ne ölçüde yalıtılmış olduğu ve onların taleplerinin basit bir uzantısı olmayan hedefler doğrultusunda ne ölçüde hareket edebildiği ile ilgilidir. Devlet kapasitesi ise devletlerin bu hedefleri gerçekleştirmeye yönelik örgütsel olanaklarının ne ölçüde güçlü olduğuna ilişkindir. Bu bağlamda güçlü ve zayıf devletlerden söz edilebilir. Güçlü devletler, toplumsal gruplardan görece yalıtılmış olan, toplumun talepleri yerine kendi hedefleri doğ- 4 Cammack a (1989) göre burada söz konusu olan şey, Marksist devlet kuramının Marksist olmayan bir kuramsal çerçeve içinde asimilasyonudur. Bu asimilasyon iki adımda gerçekleştirilir: Önce sınıf kavramının yerini toplum alır ve daha sonra toplum ve devlet kavramları birbirine karşı konumlandırılarak her iki kavramın da içi boşaltılır.

4 110 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 rultusunda hareket edebilen ve bu hedefleri gerçekleştirmeye yönelik güçlü kurumlara, Weberci anlamda rasyonel bir bürokrasiye sahip olan devletlerdir. Dolayısıyla bir devletin toplumdan özerkliği ne kadar yüksek ve kurumsal kapasitesi ne kadar güçlüyse, toplumu kalkınma ya da başka hedefler doğrultusunda şekillendirme yeteneği de o kadar fazladır. Peter Evans: Kalkınmacı Devletin Gömülü Özerkliği Peter Evans, 1995 yılında yayınlanan Gömülü Özerklik: Devletler ve Endüstriyel Dönüşüm kitabında yukarıda sözü edilen kuramsal öncüllerden yola çıkarak kalkınma sürecinde devletin neden Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerde başarısız, Kore de ise başarılı olduğu sorusuna yanıt aramıştır. Evans bu sorunun yanıtını ararken öncelikle kalkınmacı devlet kavramını Weber, Gerschenkron ve Hirschman ın özgün bir sentezine dayanarak yeniden tanımlar. Evans a (1995) göre kalkınmacı devletlerde Weber in tanımladığı anlamda toplumsal taleplerden yalıtılmış rasyonel bir bürokrasi vardır. Liyakat sistemiyle seçilmiş olma, bürokrasiye bir tür tutarlılık ve iç bütünlük sağlar, bu da devlet aygıtına özerklik kazandırır. Ancak toplumsal taleplerden yalıtılmış bir bürokrasinin varlığı, piyasaların sorunsuz bir biçimde işleyişi için gerekli bir önkoşul olmakla birlikte, geç kapitalistleşen ülkelerde sanayi politikalarının uygulanması açısından yetersizdir. Zira, geç kapitalistleşen ülkelerde devlet bazen kendisini girişimci yerine koyarak yatırımlar yapmak, bazen de yatırımcıları teşviklerle yönlendirmek zorundadır. Bu noktada Evans, kurumsalcı iktisatçılardan Gerschenkron un geç gelişen ülkeler (ondokuzuncu yüzyılda İngiltere ye göre daha geç bir dönemde sanayileşen Almanya, Japonya, Rusya gibi Avrupa ülkeleri) üzerine çalışmaları ile Hirschman ın geç geç gelişen ülkeler (İkinci Dünya Savaşı sonrasında sanayileşen Üçüncü Dünya ülkeleri) üzerine çalışmalarına döner. Gerschenkron a (1962) göre geç sanayileşen ülkeler, erken sanayileşmiş ülkelerle rekabet edebilmek için kendi girişimcilerinin sahip olduğundan çok daha büyük ölçekte sermaye gerektiren üretim teknolojileri kullanmak zorundadır; bu nedenle de bu ülkelerde devlet riski bizzat üstlenerek girişimci rolünü oynar. Hirschman (1958) ise geç geç sanayileşen ülkelerde asıl sorunun sermaye yetersizliği değil, sermayedarın hangi alanlara yatırım yapacağı konusundaki kararsızlığı olduğunu belirtir ve bu sorunu çözmek için devletin girişimcileri teşviklerle yönlendirmesi gerektiğini söyler. Evans a (1995: 32) göre Gerschenkron un ve Hirschman ın yaklaşımları Weber in tanımladığı anlamda toplumdan yalıtılımış bir devletten çok toplumun içine gömülü bir devlete; bir sermaye birikimi projesi olan ve uygulayabilen bir devlete işaret eder. İşte Evans (1995: 33) bu noktada hem Weber in sözünü ettiği anlamda toplumdan özerk, hem de Gerschenkron un ve Hirschman ın sözünü ettiği anlamda toplumun içine gömülü olan bir devleti tanımlamak üzere gömülü özerklik kav-

5 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 111 ramını kullanır. 5 Bürokrasinin iç bütünlüğü ile dışa dönük bağlantıları arasındaki çelişkili senteze dayanan gömülü özerklik, devletin endüstriyel dönüşüme başarılı bir biçimde müdahale etmesini sağlar ve dolayısıyla kalkınmacı devletlerin temel özelliğini oluşturur. Evans (1995: 59), bu anlamda gömülü özerkliğin Marksistlerin kullandığı görece özerklik kavramından farklı olduğunu ekler. Zira görece özerklik kavramı sadece devlet özerkliğinin sermaye birikiminin gerekleri tarafından kısıtlandığına işaret ederken, gömülü özerklik söz konusu kısıtlar içinde devletin toplumla kurduğu bağlar sayesinde izlediği politikaları sermaye kesimleriyle sürekli olarak müzakere edebileceği kurumsal kanallara sahip olması anlamına gelir. Evans, bu şekilde tanımladığı kalkınmacı devletlerin en tipik örneğinin yeni endüstrileşen Doğu Asya ülkeleri, özellikle de Kore olduğunu belirtir. Kalkınmacı devletlerin tam karşısına ise Weberci anlamda bir diğer ideal bir tip olarak yağmacı devlet leri koyar. Yağmacı devletlerde Weberci anlamda rasyonel bürokrasiler yoktur, bürokratlar sadece kendi çıkarları peşinde koşarlar. Bireysel çıkarlar, kolektif çıkarlardan önce gelir. Toplumla kurulan bağlar sadece kişisel ilişkiler üzerinden gider, kurumsal değildir. Yağmacı devletler, ülkede sermaye birikiminin gelişmesi için hiçbir adım atmadıkları gibi var olan toplumsal kaynaklara da el koyarlar. Evans, bu devletlerin en tipik örneğinin Zaire olduğunu söyler. Bu iki uç arasında kalan devletleri ise ara durumlar olarak tanımlar. Hindistan ve Brezilya gibi ülkeleri bu gruba koyar (Evans, 1995: 12). Bu çerçevede Evans, Kore, Hindistan ve Brezilya yı devletin iç organizasyonu ve devlet-toplum ilişkileri olmak üzere iki temel faktör üzerinden karşılaştırır. Evans a göre Kore de bürokratlar geleneksel olarak liyakata dayalı biçimde en prestijli üniversitelerin en yetenekli mezunları arasından sınavla seçilir. Seçkin üniversitelerden gelmiş olmaları, bürokratlar arasında dayanışmacı ağlar oluşmasını ve ortak hedefler etrafında kenetlenmelerini sağlar. Böylece bir iç bütünlük ve özerklik kazanan bürokrasinin, aynı zamanda chaebol olarak adlandırılan Koreli büyük sermaye grupları ile de çok sıkı ilişkileri vardır. Öyle ki kimi iktisatçılar bu durumu Korea Inc. olarak nitelendirmişlerdir. Dolayısıyla Kore de devlet hem iç organizasyonu hem de sermaye kesimleriyle kurduğu bağlar sayesinde kalkınma sürecini başarılı bir biçimde yönlendirebilmiştir (Evans, 1995: 51-54). Evans ın ara durum lara örnek olarak verdiği ülkelerden Brezilya da ise kamu personeli alımında liyakat sistemi yoktur, bürokratlar üst düzey siyasi kadrolar tarafından atanır. Cumhurbaşkanı binlerce kamu personelinin atamasını kişisel bağlantıları üzerinden yapar. Bu durumda var olan bürokrasiyi bir bütün olarak değiştiremeyen siyasi liderler, bürokrasi içinde verimlilik adaları yaratmaya çalışırlar, yani devlet aygıtını dönüştürerek değil eklemeler yaparak 5 Burada toplum ile kastedilenin esas olarak sermaye kesimleri olduğunu baştan belirtmek gerekir.

6 112 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 modernleştirmeye çalışırlar. Fakat bu verimlilik adaları geleneksel klientalistik normlardan oluşan devasa bir denizle çevrili olduğu için, ancak cumhurbaşkanı tarafından kişisel olarak korundukları sürece varlıklarını sürdürebilirler. Üstelik var olan bürokrasiye eklemeler yapma yoluyla reform yapma, yüzlerce gereksiz kurulun ve birimin oluşmasına yol açar. Devlet aygıtı içindeki bu parçalanmaya, bürokratların her siyasi iktidar değişikliği ile yerinden edilmesi eşlik eder. Görev süresi siyasi iktidar değişimine bağlı olan bürokratlar, içinde bulundukları kurumun uzun vadeli kazanımlarını değil, sadece kendi kısa vadeli kariyerlerini düşünürler ve bu nedenle de kalkınma gibi toplumsal hedeflere dönük uzun vadeli planlar yapamazlar. Devletin toplumla ilişkilerine bakıldığında ise, gerici kırsal elitlerin sahnenin tamamen dışına itildiği Doğu Asya ülkelerinden farklı olarak, Brezilya da hükümetlerin ülkede hala çok güçlü olan büyük toprak sahipleri ile işbirliği yapmak zorunda kaldıkları görülür. Toprak sahipleri ile modern devlet aygıtı arasındaki bu işbirliği, devletin sanayi sermayesiyle ortak bir proje yapma olanağına baştan engel olur. Dolayısıyla devletin kendi iç organizasyonundaki sorunlar ile devletin toplumla olan ilişkilerindeki sorunlar birbirini karşılıklı olarak pekiştirir (Evans, 1995: 60-66). Evans ın ara durum lara verdiği bir başka örnek olan Hindistan da ise Brezilya nın aksine saygın bir bürokratik gelenek vardır. Kamu personeli en az Doğu Asya ülkelerinde olduğu kadar titiz bir biçimde merkezi sınavlarla seçilir. Fakat Doğu Asya ülkelerinden farklı olarak Hindistan da bürokrasi aynen Brezilya da olduğu gibi siyasi iktidarlarla değiştiği için hızlı bir rotasyona tabidir. Toplumun kendi içindeki sorunlar ise, devletin iç örgütlenmesindeki sorunları gölgede bırakır. Zira bir kıtaya yakın büyüklükteki, çok uluslu bir ülkede devlet-toplum ilişkileri Doğu Asya ülkelerine göre çok daha karmaşıktır. Etnik, dinsel ve bölgesel temeldeki bölünmeler sekiz milyon kişilik bir nüfusa sahip bir ülkeyi yönetmenin zorluklarıyla birleşir. Evans a (1995: 66-70) göre Brezilya yla karşılaştırıldığında Hindistan da devletin hâlâ sanayi işletmelerinin mülkiyetini büyük ölçüde elinde bulundurmaya devam etmesi de bir diğer sorundur. Sonuç olarak Evans, Kore mucizesini Kore devletinin hem Weberci anlamda rasyonel ve kendi içinde bütünlüklü bürokratik kurumlara sahip olmasına, hem de sanayi politikalarını sermaye kesimleri ile sıkı bir ilişki içinde yürütebilmesine, yani onlarla gömülü özerklik ilişkisini sürdürmesine bağlar. Brezilya ve Hindistan örneklerini ise gömülü özerkliğin gereklerini sadece kısmen yerine getirebildikleri için bir ölçüde kalkınabilmiş, ama sanayileşmenin belirli bir aşamasında tıkanmış ara durumlar olarak niteler. Ziya Öniş ve Fikret Şenses: Pro-aktif ve Reaktif Devletler Kalkınmacı devlet kavramı, Türkiye de de Ziya Öniş ve Fikret Şenses gibi kurumsalcı yazarlar tarafından kullanılmıştır. Öniş ve Şenses (2009) kalkınmacı devletin Doğu Asya ülkelerinde başarılı, Latin Amerika ve Türkiye gibi ülke-

7 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 113 lerde başarısız olma nedenlerini, Doğu Asya da pro-aktif (önde giden), Latin Amerika ve Türkiye de ise reaktif (takip eden) devletlerin varlığıyla açıklamışlardır. Pro-aktif devletler, önemli politika değişikliklerini büyük krizler yaşamadan önce kendi inisiyatifleriyle gerçekleştirebilen devletlerdir. Reaktif devletler ise, ancak krizler ortaya çıktıktan sonra bir tepki olarak harekete geçerler ve bu koşullarda da politika tercihleri zaten baştan kısıtlanmış olur. Örneğin, Kore nin pro-aktif devleti 1960 ların başında bir kriz olmaksızın kendi öngörüsüyle gönüllü olarak ihracata dönük stratejiye geçerken, Türkiye nin reaktif devleti ancak 1970 lerde ortaya çıkan krize tepki olarak ihracata dönük stratejiye yönelmiştir. Krizden sonra ortaya çıkan bu gecikmiş politika adımı, özellikle IMF gibi dışsal aktörlerin ön plana çıktığı bir ortamda, politika seçeneklerinin çok daha kısıtlı olması anlamına gelmiştir (Öniş ve Şenses, 2009: 716). Öniş ve Şenses e (2009) göre pro-aktif ve reaktif devletler arasındaki temel fark, reaktif devletlerin daha düşük derecede bir devlet özerkliğine sahip olmalarıdır. Reaktif devletler daha parçalı bir yapıya sahip oldukları için sanayiciler karşısında daha az özerkliğe sahiptir, dolayısıyla, kısmi uzlaşmazlıkları aşıp, dikkatlerini uluslararası rekabet gücüne sahip ihracat sektörleri geliştirmek gibi uzun vadeli stratejik amaçlar üzerinde yoğunlaştırma yetenekleri daha sınırlıdır (Öniş - Şenses, 2009: 709). Örneğin 1960 larda Türkiye de devlet, Doğu Asya devletleriyle karşılaştırıldığında, büyük iş çevreleri karşısında daha az özerk bir konuma sahip olduğu için ihracata dönük sanayileşme doğrultusunda pro-aktif bir davranış sergileyememiştir. Buradan yola çıkarak Öniş ve Şenses (2009: 723) Türk devletini parçalı kalkınmacı devlet olarak nitelendirirler. Reaktif devletlerin pro-aktif devletlerden bir diğer farkı da, devlet kapasitelerinin daha zayıf oluşudur. Reaktif devletler bu nedenle dış dinamiklerin baskısı altında kalmaya ve uluslararası karar merkezlerinde kabul edilmiş egemen politika normlarına uymaya daha eğilimlidir (Öniş - Şenses, 2009: 709). Devlet kapasitesinin gücünü belirleyen önemli faktörlerden biri ise rejimin türüdür. Öniş ve Şenses e (2009: ) göre Doğu Asya ülkelerindeki gibi yerleşik otoriter rejimler ile Avrupa Birliği ülkelerindeki gibi yerleşik demokrasiler de devlet kapasitesi güçlü, Türkiye ve Arjantin deki gibi ara demokratik rejimler de ise devlet kapasitesi zayıftır. 6 Örneğin 1960 ların Kore sinde olduğu gibi yerleşik otoriter rejimler; stratejik siyasi kararların, geniş seçmen koalisyonu oluşturmak ile uğraşmadan, dar politika koalisyonunun (devlet ve iş çevresi seçkinlerinin) rızasıyla alınabilmesinin doğal avantajını yaşamışlardır. Türkiye de ise, tam tersine, aynı dönemdeki dar politika koalisyonunun, oluşturulacak daha geniş bir seçmen koalisyonu tarafından desteklenmesi gerekmiştir (Öniş - Şenses, 2009: 715). Sonuç olarak, kurumsalcı yazarlar, kalkınmacı dev- 6 Burada yerleşik otoriter rejimlerin, yerleşik demokrasiler ile aynı kefeye konarak kalkınmacı işlevleri açısından olumlanmasının, otoriter rejimlerin meşrulaştırılması biçiminde yorumlanabileceğine dikkat çekmek gerekir.

8 114 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 letin Kore de başarılı, diğer ülkelerde başarısız olma nedenlerini devletin özerklik derecesi ve devlet kapasitesinin gücüyle açıklamışlar; bu açıklamalarda Peter Evans gömülü özerklik kavramını öne çıkarırken; Ziya Öniş ve Fikret Şenses ise proaktif ve reaktif devlet ayrımını vurgulamışlardır. KALKINMACI DEVLET KAVRAMINA YÖNELİK MARKSİST ELEŞTİRİLER Vivek Chibber: Ulusal Burjuvazi Kalkınmacı Devlete Karşı Kalkınmacı devlete ilişkin kurumsalcı analizleri Marksist bir perspektiften yola çıkarak eleştirenlerin başında Vivek Chibber gelir. Chibber e (2005: 147) göre, II. Dünya Savaşı sonrasında uygulanan devlet öncülüğünde kalkınma stratejilerinin üç temel ögesi vardır: Yerli sanayilerin büyümesini sağlamayı amaçlayan ithal ikamesi (ithalatın sınırlandırılarak yerli şirketler için iç pazar yaratılması ve bu şirketlerin sübvansiyonlarla desteklenmesi); siyasal elitler, devlet yöneticileri ve yerli sermayedarların ortak bir sanayileşme projesi üzerinde uzlaşması, ve bu uzlaşma temelinde devlet ile sermaye arasında devletin ayrıcalıklı ortak rolünü üstlendiği bir ittifakın kurulması. Bu üç unsurun bir araya gelmesiyle oluşan devlet öncülüğünde kalkınma stratejisinde temel sorun ise, devletlerin yerli yatırımcıları kısa vadede yüksek kâr getiren ancak uzun vadede kalkınma açısından kritik öneme sahip olmayan sektörlerden kısa vadede daha az kârlı ancak uzun vadede toplumsal getirisi daha yüksek sektörlere yönlendirememesi olmuştur. Devletler bunu başarabildikleri durumlarda ise ciddi bir mali bir krize sürüklenmişlerdir, zira bir yandan özel sektörün zararlarını üstlenmek ve kamu kaynaklarını özel sektöre sübvansiyon olarak aktarmayı sürdürmek zorunda kalmışlar; öte yandan hızlı sanayileşme için yaptıkları yatırım malları ithalatını ihracata dönük sektörlere yönlendirilebilecek yatırımlarla dengeleyememişlerdir. Peki neden? Kurumsalcıların bu soruya verdikleri yanıt açıktır: Eğer devlet yöneticileri kalkınmacı misyonlarını yerine getiremediyse, bunun nedeni devletin kurumsal kapasitesinin zayıflığıdır. Chibber e göre bu argüman kısmen haklılık payı içerir, zira geç kapitalistleşen ülkelerin çoğunda kurumsalcı yaklaşımların sözünü ettiği anlamda güçlü kurumların var olmadığı bir gerçektir. Ancak madem devlet öncülüğünde kalkınma güçlü kurumlar gerektirmektedir, siyasi elitler neden bu kurumları inşa etmemişlerdir? İşte Chibber bu sorunun yanıtını devletin kendisinde değil sermaye kesiminde arar. Güçlü kurumların inşasına asıl direnç gösteren kesimin paradoksal bir biçimde tam da ulusal burjuvazi olarak adlandırılan, küresel bağları zayıf olup iç pazara dönük üretim yapan ve korumacı politikalarla büyüyen yerli sermaye kesimleri olduğunu ileri sürer (Chibber, 2005: 147). Bu noktada Chibber e göre asıl sorun devlet yöneticilerinin yerli sermayedarları sübvansiyonlarla desteklemesi değil, sermayedarların bu sübvansiyonlar

9 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 115 karşılığında kendilerinden beklenen adımları atmaması, başka bir deyişle kalkınma planlarında belirlenen hedeflere uymamasıdır. Zira sermayedarların sübvansiyonları almakta çıkarı olmakla birlikte, bunun karşılığında beklenen plana uymakta çıkarı yoktur. Çünkü dış pazarlarla rekabet tehlikesi ortadan kalktığı anda, yerli sermayedarlar kendi pazarlarında bir tür tekel haline gelirler. Bu durumda da sanayileşmenin bir sonraki aşaması için gerekli teknolojik atılımı yapmak için bir nedenleri kalmaz. Onun yerine ellerindeki kaynaklarla başka bir sektöre girip oraya ilk gelen olmanın avantajlarından yararlanmayı tercih ederler. Geç kapitalistleşen ülkelerin çoğunda sanayi sermayesinin zaten sektörel olarak farklılaşmış büyük sermaye gruplarının parçası olması, bu seçeneği daha da çekici hale getirir (Chibber, 2005: ). Sonuç olarak, yerli sermayedarlar aldıkları sübvansiyonları devletin istediği doğrultuda kullanmayı reddederler. Bu durum tam da kapitalist toplumlarda planlı sanayileşmenin olanaksızlığına işaret eder, zira üretim araçlarının mülkiyetinin devlete değil özel sektöre ait olması, devletin o üretim araçlarının ne yönde kullanılacağını kontrol etme gücünü baştan kısıtlar. Peki, bütün geç kapitalistleşen ülkeler için geçerli olan bu açmaz neden Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi ülkelerde kalkınma sürecinin belirli bir aşamada tıkanmasıyla sonuçlandığı halde, Kore de devlet öncülüğündeki kalkınma modeli gerçekten de başarıya ulaşmıştır? Chibber bu sorunun yanıtını da kurumsalcı yazarlardan oldukça farklı bir yerde arar. Öncelikle Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerde temel sorunun bürokrasinin rasyonel olup olmamasından kaynaklanmadığını vurgular. Zira devlet öncülüğünde kalkınma modeline derinden bağlı olan siyasal elitlerin ve bu modeli uygulamaya hazır rasyonel bir bürokrasinin var olduğu Nehru liderliğindeki Hindistan da, Hindistan Ulusal Kongresi daha İngilizler ülkeyi terk etmeden on yıl önce bağımsızlık sonrasının sanayileşme planlarını yapmaya başlamıştır. Ancak, çok kısa bir süre içinde sermaye çevreleri devlet planlama aygıtının sanayileşmeyi yönlendirme kapasitesini güçlendirecek her türlü politikaya şiddetle karşı çıkarken, bir yandan da daha fazla koruma ve kendi istedikleri biçimde kullanmak koşuluyla daha fazla sübvansiyon talep etmişlerdir. Bunun için de yatırımları yavaşlatmayı da içeren yoğun bir kampanya yürütmüşlerdir. Bu kampanyanın sonucunda yeni hükümet özel yatırımları denetleme ya da yönlendirme yetkisi son derece zayıf bir planlama aygıtı kurmakla yetinmiştir (Chibber, 2003: ; 2005: 152). Türkiye de ise planlama rejimine geçiş Hindistan a göre çok daha hızlı olmuş, 1958 de ilk adımları atılan Devlet Planlama Teşkilatı nın (DPT) kuruluşu 1960 darbesinden sonra Jan Tinbergen gibi uzmanların görüşü alınarak tamamlanmıştır. Tinbergen ve ekibi, DPT nin sadece plan yapma değil planların uygulanıp uygulanmadığını denetleme yetkisine de sahip olması gerektiğini savunmuş; ancak kısa bir süre sonra sanayicilerin kafasında bambaşka bir planlama kavramı olduğu ortaya çıkmıştır.

10 116 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 Yerli sanayiciler kamu iktisadi teşekküllerinin yeniden organize edilmesi, vergi ve toprak reformu gibi önerileri yoğun biçimde eleştirmiş, şirketlerden yatırım planları hakkında bilgi istenmesine direnç göstermiş, özellikle de yatırımlarını kendi tercih ettikleri sektörlerden stratejik sektörlere doğru kaydırmaları yönündeki girişimlere şiddetle karşı çıkmışlardır. Bunun sonucunda ilk plancılar 1962 de DPT den topluca istifa etmiş, planlama aygıtı Hindistan da olduğu gibi varlığını sürdürmekle birlikte sanayileşmeyi yönlendirme ve denetleme gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Dolayısıyla Türkiye de planlama rejimi kurulduktan nerdeyse üç yıl sonra çöküşe geçmiştir (Chibber, 2005: ). 7 Brezilya da ise planlama fikrine Hindistan ve Türkiye deki kadar bağlı olan siyasi elitler hiçbir zaman var olmamıştır, dolayısıyla sermayedarların tepki göstermesini gerektirecek kadar iddialı planlamalar zaten hiç yapılmamıştır. Çünkü yerli sermayedarlar 1950 lerde gündeme gelen planlama girişimlerine, on yıl boyunca yürüttükleri yoğun kampanya ile daha baştan engel olmuşlardır. Brezilya nın Hindistan ve Türkiye den bir diğer farkı da, sanayi politikalarının biçimlenmesinde yabancı (özellikle Amerikan) sermayesi ile bağlantıları güçlü olan sermaye kesiminin ulusal burjuvazi karşısında daha etkili olmasıdır. Bu kesim, ulusal burjuvazi nin devlet öncülüğünde ithal ikameci sanayileşme talebine karşılık, sanayi yatırımlarında devlet düzenlemesinin minimumda tutulmasını talep etmiştir. Bununla birlikte devlet, şirketlerin yatırım alanlarına karışmaya kalkıştığında, sermayenin her iki kesimi de planlamaya karşı çıkma konusunda birleşmiştir. Dolayısıyla Brezilya da merkezi bir planlama aygıtı hiçbir dönemde kurulamamıştır (Chibber, 2005: ). Sonuç olarak Hindistan, Türkiye ve Brezilya örneklerinin tümünde ortak olan özellik yerli sermayedarların devlet öncülüğünde sanayileşme projesinde siyasi elitlerle ittifak yapmayı reddetmiş olmasıdır. Böyle bir ittifak sadece Kore de kurulabilmiş, Kore de yerli sermayedarlar devlet öncülüğünde sanayileşme modelini kabul etmiştir. Peki neden? Chibber bu sorunun yanıtını Kore de sermaye birikim sürecinin kendine özgü tarihsel dinamiklerinde arar. Zira Kore başka ülkelere göre çok erken bir dönemde, 60 lı yıllarda ithal ikameci sanayileşmeden ihracata dönük sanayileşmeye geçebilmiştir. Bu durumda Koreli şirketler, korunmuş bir iç pazara dönük üretim yapan şirketlerden farklı olarak, kendilerini uluslararası rekabetin tam ortasında bulmuşlardır. Başka ülkelerde şirketler, korunaklı bir iç pazara dönük üretim yaptıkları için, devletin verdiği sübvansiyonları üretkenlik artırıcı yatırımlar için kullanmama lüksüne sahipken, 7 Chibber (2005: 156), Vedat Milor un çalışmasına referansla Türkiye de arasında şirketlere verilen devlet sübvansiyonlarının sadece %20 sinin kalkınma planlarında öngörülen alanlara yatırıldığını da ekler. Türkiye deki planlama deneyimini Marksist açıdan ele alan ayrıntılı bir inceleme için bkz. Akçay (2007).

11 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 117 Koreli şirketler, tam da uluslararası rekabette ayakta kalabilmek için devletin verdiği sübvansiyonları üretkenlik artırıcı yatırımlara yönlendirmek zorunda kalmışlardır. Bunu yaparken de teknolojik yenilenme, kalite standartları koyma gibi konularda devlet desteğine daha da fazla ihtiyaç duymuşlar ve dolayısıyla güçlü bir kalkınmacı devletin varlığını desteklemişlerdir (Chibber, 2005: 158). Peki başka ülkelerde yerli sermayedarlar rekabetin hayli yoğun olduğu dış pazarlara açılma riskini almak yerine iç pazarın güvenceli kâr olanaklarını sürdürmeyi tercih ederken neden Kore de yerli şirketler bu riski alabilmiştir? İşte burada Kore ye özgü bir tarihsel durum söz konusudur. Bu dönemde Japon şirketleri, Koreli şirketlerle ihracata dönük bir strateji etrafında ortaklıklar yapmış; ABD deki pazarlarından çekilerek bu pazarları, geniş pazarlama ağları ve kredi olanaklarıyla birlikte Koreli şirketlere bırakmıştır (Chibber, 2003: 42). Dolayısıyla Koreli sermayedarlar ihraç pazarlarına girdiklerinde kendilerini hazır bekleyen bir müşteri ağı bulmuşlardır. Öte yandan Japon şirketleriyle kurdukları ortaklıklar, ABD pazarlarına kolayca girmelerini sağladıysa da, o pazarlarda ayakta kalabilmek için de Kore devletinin desteğine ihtiyaç duymuşlardır. İşte bu nedenle, başka ülkelerin sermayedarlarından farklı olarak, Koreli sermayedarlar hem ihracata dönük stratejileri hem de bu stratejilerin uygulanabilmesi için güçlü devlet kurumlarının varlığını desteklemişlerdir. Bu durumda devlet de yatırımları ihraç sektörlerine yönlendirebildiği ve bu sayede hızlı bir ekonomik büyüme sağladığı için, başka ülkelerden farklı olarak mali bir krizle karşılaşmamıştır. Dolayısıyla Kore de güçlü bir kalkınmacı devletin inşa edilebilmesinin sırrı, Koreli sermayedarların Japon şirketleri ile ortaklıkları sayesinde ihraç pazarlarına girebilmesi ve bu nedenle de ihracata dönük sanayileşme planlarını gerçekleştirebilecek güçlü bir devlet aygıtını desteklemesi olmuştur. Sonuç olarak Chibber e göre kalkınmacı devletin Kore de başarılı, diğer ülkelerde başarısız olma nedeni kurumsalcı yazarların iddia ettiği gibi Kore bürokrasisinin rasyonelliğinden değil, Kore deki sermaye birikim sürecinin tarihsel özgünlüğünden kaynaklanmıştır. Bu süreçte kurumlar önemsiz olmamakla birlikte belirleyen değil belirlenendir. Tam da bu nedenle kalkınma literatürüne devleti değil, asıl sermayeyi geri getirmek gereklidir (Chibber, 2003: 222). Paul Cammack: Devlet- Sermaye İttifakı mı, Otoriter Kapitalizm mi? Chibber in yaklaşımına Marksistlerin yönelttiği en önemli eleştiriler, Paul Cammack (2007) ve Hae-Yung Song dan (2013) gelmiştir. Cammack ın Chibber e yönelik birincisi eleştirisi, Chibber in sınıf kavramına yaklaşımı ile ilgilidir. Chibber in sınıf vurgusu, üretim ve sömürü ilişkilerinin politik ekonomisinden çok, devletin kapitalist gelişmeyi sağlayacak biçimde sermayeyle ittifak kurma kapasitesine odaklanır ve bu bağlamda Kore deki kalkınmacı devletin kapitalist niteliğini eleştirmek yerine başka ülkeler karşısında bir başarı örneği olarak olumlar (Cammack, 2007: 2). Bu anlamda farklı vurguları olsa da özünde

12 118 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 kurumsalcı yaklaşımlarla aynı temel sorunsalı ve kavramsal çerçeveyi paylaşır. Örneğin sınıf mücadelesine, ya da sömürü, birikim ve meşruiyet arasındaki ilişkilere odaklanmaz lerin Marksist devlet kuramları, Chibber in analizinde bir ölçüde yer bulsa da, devletin sermayenin çıkarlarını doğrudan karşısına alamayacağı argümanına indirgenir. Bu argüman ise Kore de başından beri devletten bağımsız bir birikim modeline sahip olan bir sermaye sınıfı olduğunu varsayarak araçsalcı devlet kuramlarının tuzağına düşer (Cammack, 2007: 13). İkincisi, Chibber Kore de sermaye ile devlet arasında kurulan ittifakta 1961 den itibaren kurumsallaşan baskıcı emek rejiminin rolü üzerinde durmaz. Oysa bu dönemde kırsal kesimden koparılarak kente gelen yeni bir proletaryanın oluşması, özellikle kadın işçilerin üretim yerlerinin hemen yanında kurulan yatakhanelere yerleştirilerek erkeklerden çok daha düşük ücretlerle çalıştırılması, çalışma saatlerinin aşırı derece uzatılarak tatillerin kısıtlanması yoluyla kurulan yeni emek rejimi, Kore deki hızlı kapitalist gelişmenin temel nedenlerinden biridir (Cammack, 2007: 3). Benzer biçimde Chibber (2003: 52), bütün kapitalist devletlerin kendi sermayedarları üzerinde değişen derecelerde yönlendirici gücü olduğunu ve Kore de bu gücün başka ülkelere göre daha fazla olmadığını ileri sürerek, Kore devletinin otoriter niteliğini ve dolayısıyla diğer ülkelerle karşılaştırıldığında olağanüstü bir devlet biçimine denk düştüğünü görmezden gelir. Kore de kalkınmacı devletin başından itibaren otoriter bir kapitalist devlet olduğunu göz ardı ederek, hem Japonya ile olan kolonyal ilişkisini, hem de baskıcı emek rejiminin kökenlerini gözden kaçırır. Üstelik Kore devletinin de zaman içinde başka ülkelerdeki gibi bürokratik yozlaşma ve rant-kollama sürecinden muaf kalmadığını göz ardı eder (Cammack, 2007: 2). Üçüncüsü, Chibber in verimsiz ithal ikameci sanayiler ile verimli ihracata dönük sanayileri birbirine karşıtlık içinde göstermesi doğru değildir. Zira Kore de 1961 den sonra hem ithal ikameci hem de ihracata dönük sanayiler devletin sürekli bir biçimde yarattığı rantlardan yararlanarak uzun vadeye yönelik dinamik bir verimlilik arayışına girmiştir (Chang, 1993: 153). Üstelik, ithal ikameci stratejiyi rekabetçi baskının olmamasının yol açtığı verimsizlikle, ihracata dönük stratejiyi ise uluslararası rekabetin getirdiği verimlilikle karakterize ederek; rekabeti verimlilik getirdiği için olumlayan ve serbest piyasayı da bu nedenle savunan neoklasik yaklaşımı sorgulamaksızın veri olarak kabul etmiş olur ve bu nedenle neoliberalizmin temel argümanlarını yeniden üretir (Cammack, 2007: 13). Hae-Yung Song: Fetişistik Bir Kavram Olarak Kalkınmacı Devlet Song (2011, 2013) ise hem Chibber in hem de Cammack ın yaklaşımlarındaki temel sorunun, devlet-merkezli yaklaşımdan kopamamaları olduğunu belirtir. Song a (2013: 1259) göre Chibber in yaklaşımı Kore de devletin, kurumsalcı yaklaşımların iddia ettiği gibi sermaye kesiminden tümüyle özerk olmadığını

13 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 119 göstermesi açısından anlamlı olmakla birlikte, devlet-merkezli açıklamaları destekleyici argümanlar da içerir. Zira Chibber, devletin sermaye kesiminden özerk olup olmadığı sorusunun yanıtını devlet ile sermaye sınıfı arasındaki ilişkilerde arar. Böylelikle, tam da kurumsalcıların yaptığı gibi devlet-toplum ilişkilerini devlet-sermaye ilişkilerine indirger, emek üzerinde durmaz. Chibber in analizinde sermaye, bireysel sermayedarlar anlamına gelir. Bu anlamda sermaye kesimini toplumdaki baskı gruplarından biri olarak ele alır, kapitalist toplumsal ilişkilere özgü sınıf çelişkilerine odaklanmaz. Bu kurguda emek de daha güçsüz olmakla birlikte diğer baskı gruplarından biridir, dolayısıyla sermaye kavramının emek kavramından bağımsız olarak ele alınamayacağını vurgulayan Marksist yaklaşımlardan ayrılır. Bunun sonucunda Chibber, kalkınmacılığın çökerek yerini neoliberalizme bırakma nedenini, devlet ile yerli sermayedarlar arasındaki anlaşmazlıklarda ve sermayedarların devlet karşısında giderek güçlenmesinde bulan kurumsalcı yaklaşımlarla aynı noktaya varır (Song, 2013: 1259). Benzer biçimde, Chibber in ulusal burjuvazinin devleti ele geçirip kendi çıkarları için kullandığına dair önermesi, ulusal kalkınmayı destekleyen temel aktörlerin devlet elitleri ya da planlamacılar olduğu görüşüne yola açar. Başka bir deyişle, Chibber in ulusal burjuvaziye yönelik eleştirisi bu kesimin yeterince ulusal olmadığı, ulusal çıkarlar yerine kendi dar çıkarları peşinde koştuğu önermesine dayandığı ölçüde, ulusal kalkınmanın önündeki temel engeli ulusal burjuvazi olarak görür. Chibber in ulusalcılığa yatkın olan bu yaklaşımı, kapitalist devletin kendisini bir toplumsal form olarak ele almak yerine, sadece sınıfsal içeriği ile ele almasından, yani devleti sermaye sınıfının bir aracı olarak görmesinden kaynaklanır. Devlet sadece sınıfsal içeriği açısından ele alındığında, hangi sınıf tarafından ele geçirilirse o sınıfın çıkarlarına hizmet edeceği ve dolayısıyla sermayenin yeniden üretimi yerine ulusal kalkınmaya hizmet edebileceği varsayımı ortaya çıkar (Song, 2013: 1260). Song a (2013: 1260) göre Cammack ın Chibber e yönelik eleştirisinde de başka bir biçimde aynı sorun, yani kapitalist devleti sadece sınıfsal içeriği açısından ele alma sorunu karşımıza çıkar. Song a göre Cammack, Chibber in analizinde sınıf mücadelesini ihmal ettiğine dair eleştirisinde haklıdır. Ancak Cammack da kalkınmacı devleti emeği disipline etmeye yönelik işlevleri açısından, yani yine sınıfsal içeriği üzerinden ele alır ve bu anlamda Kore deki hızlı sanayileşmeyi baskıcı emek rejiminin varlığı ile açıklayan Marksizm-dışı yaklaşımlardan farklı bir açıklama sunmaz. Üstelik Cammack da Kore devletinin bürokratik yozlaşma ve rant-kollama sürecinden muaf kalmadığını belirttiğinde kurumsalcılarla aynı terimleri kullanır. Çünkü kapitalizmde devlet ile toplumun neden birbirinden biçimsel olarak ayrıldığını ve sınıf mücadelesinin devlet üzerinden yürütüldüğünü sorgulamaz. Devletin toplumdan ayrı bir form olarak var olmasını veri kabul ederek sadece sınıfsal içeriğine odaklandığı için, devletin toplumdan mutlak değil görece olarak özerk olduğunu söyleyen Poulantzas cı

14 120 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 yaklaşımla aynı sonuca varır ve bu anlamda kurumsalcı yaklaşımlarla arasında çok ince bir çizgi vardır (Song, 2013: 1261). Dolayısıyla Song a göre Chibber in ve Cammack ın yaklaşımındaki ortak sorun, devleti sadece sınıfsal içeriği açısından ele almaları ve devletin kendisini bir toplumsal form olarak eleştirmemeleridir. Bu açmazı aşmak üzere Song (2011, 2013), toplumsal form analizi ile dünya sistemi yaklaşımı nı eleştirel bir biçimde ele alarak birleştiren alternatif bir yaklaşım geliştirir. Toplumsal form analizi, Sovyet hukuk kuramcısı Evgeny Pashukanis in 1924 de yazdığı Hukuk ve Marksizm adlı kitaba dayanır. Pashukanis e göre, kapitalist devleti sadece egemen sınıfın çıkarlarına hizmet etmesi açısından ele alanlar, devlet formunda gizlenen sınıfsal içeriği açığa çıkarmakla bilikte, bu içeriğin neden devlet formunu aldığını, başka bir deyişle kapitalizmde devlet ile toplumun neden birbirinden ayrıldığını açıklayamazlar. 8 Devletin kendisinin kapitalizme özgü bir toplumsal form olduğu hesaba katıldığında ise, kalkınmacı devlet kavramının fetişistik karakteri ortaya çıkar. Bu noktada Song, Marx ın meta fetişizmi eleştirisine geri döner. Marx a göre kapitalist toplumlarda emek ürününün meta biçimini alması, o metanın üretiminde harcanan emek gücünü, dolayısıyla o metayı üreten insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri gizler. İnsanlar arasındaki ilişkiler, metalar arasındaki ilişkiler gibi görünür; başka bir deyişle, meta biçiminin toplumsal özellikleri, metanın kendisinden kaynaklanıyormuş gibi görünür (Marx, 1976 [1867]: ). Song a (2013: 1269) göre benzer biçimde, kapitalizmin bir dünya sistemi olarak gelişimine özgü tarihsel koşullar içinde kalkınmacı devlet de, geç kapitalistleşen ülkelerin gelişmiş kapitalist ülkelere yetişme (catch-up) sorunsalı çerçevesinde temel aktör gibi görünür. Ancak, burada yanılsamalı bir nedensellik söz konusudur. Belirli tarihsel koşullarda kapitalist planlamayı gerçekleştirmeye çalışan aktörün devlet olarak görünmesi, kendinde ve kendisi için devletin gerçekten de kalkınmanın temel aktörü olduğu yanılsamasına yol açar. Oysa kalkınmacı devlet, geç kapitalistleşme bağlamında kapitalizmin eşitsiz gelişiminin ve hiyerarşik dünya sisteminin bir yan ürünü olarak ortaya çıkan özgün bir kapitalist devlet biçimidir. Başka bir deyişle kalkınmacı devlet kavramı, kökleri kapitalizmin eşitsiz gelişiminde olan fetişistik bir kavramdır. Geç kapitalistleşme koşullarında devletin ulusal kalkınmanın temel aktörü olarak görünmesine yol açan süreç kapitalizmin eşitsiz gelişimi iken, devletin kalkınma yönelimi devletin kendisinden geliyormuş gibi görünür. Geç kapitalistleşen ülkelerde kapitalist gelişmenin başarısını ya da başarısızlığını belirleyen esas etken dünya sistemindeki özgün konumu iken, devletin özerkliği ve etkinliğiymiş gibi görünür. Kalkınmacı devletin çelişkileri geç kapitalistleşmeden kaynaklanan sınıfsal çelişki- 8 Ekonomi ile politikanın birbirinden ayrılması olarak da bilinen bu sürecin tarihsel nedenlerini açıklayan ayrıntılı bir çalışma için bkz. Wood (2008).

15 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 121 ler iken, devletin/siyasal elitlerin yaptıkları politik tercihlerin ürünüymüş gibi görünür. Sonuç olarak, Song a göre kalkınmacı devlet kavramının fetişistik karakteri, kalkınma kavramının kendisinin fetişistik karakterinden kaynaklanır. Bu bağlamda kalkınmacı devlet, geç kapitalistleşme koşullarında çoğu zaman daha baskıcı bir kapitalist sömürü sürecini temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda geniş kitlelerin sermaye birikimi sürecine katılmasını içeren çelişkili süreci sınıfsal açıdan nötr gibi görünen ulusal kalkınma kavramıyla fetişleştirir. Kore nin kalkınmacı devleti de bunun tipik bir örneğidir. Kore de hızlı sanayileşme ne devlet elitlerinin bireysel tercihi ile ne de sadece baskıcı emek rejimi ile gerçekleşmiştir. Devletin geç kapitalistleşme bağlamında gelişmiş ülkelere yetişme çabası, küresel kapitalizmin eşitsiz dinamiklerinden kaynaklanmış; hiyerarşik dünya sistemi tarafından belirlenmiş ve Soğuk Savaş döneminde Kore de solun bastırıldığı bir jeopolitik bağlamda gerçekleşmiştir (Song, 2013: 1272). SONUÇ Kalkınmacı devlet kavramı, belirli bir tarihsel bağlam ve özgün bir teorik sorunsal çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Kavramın ortaya çıkışının tarihsel bağlamı, 1980 lerin başında geç kapitalistleşen ülkelerin ithal ikameci sanayileşeme modelinden ihracata dönük sanayileşmeye geçme sürecidir. Bu bağlamda gündeme gelen temel teorik sorunsal ise Doğu Asya ülkeleri bu geçişi çok daha erken bir dönemde ve sorunsuzca gerçekleştirirken, neden Latin Amerika, Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerin söz konusu geçişi çok daha geç ve sorunlu bir biçimde gerçekleştirdiğidir. Bu noktada Peter Evans gibi tarihsel-kurumsalcı yazarlar, sorunun yanıtını verebilmek için var olan analizlere devletin geri getirilmesi gerektiğini vurgulamışlar ve bu çerçevede yanıtı devletin kendisinde aramışlardır. Kurumsalcı yaklaşımları Marksist bir perspektiften yola çıkarak devlet-merkezli olmakla eleştiren Vivek Chibber ise sorunun yanıtını devletin kendisinde değil, sermayeyle olan ilişkilerinde, başka bir deyişle devlet-sermaye çekişmesinde aramış ve bu anlamda var olan analizlere devletin değil sermayenin geri getirilmesi gerektiğini savunmuştur. Chibber, buradan yola çıkarak Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde sözü edilen geçişin gerçekleşmeme nedenini sermayedarların korunaklı bir iç pazarın avantajlarından yararlanmaya devam edebilmek için devletle ihracata dönük modele geçiş konusunda ittifak yapmayı reddetmelerinde; Kore de ise Japon şirketleriyle kurdukları ortaklığın getirdiği olanaklar sayesinde sermayedarların söz konusu ittifakı kurabilmelerinde aramıştır. Böylece Chibber in yaklaşımı gerçekten de var olan açıklamalara sermayeyi geri getirerek, kapitalist toplumlarda devlet özerkliğinin sınırlarını göstermiştir. Chibber in yaklaşımına Paul Cammack ve Ha-Yung Song un yönelttiği eleştiriler ise tam da var olan analizlere sermayeyi nasıl geri getirdiği ile ilgilidir.

16 122 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 Bu eleştirilerde pek çok önemli nokta olmakla birlikte, kurumsalcılık, araçsalcılık, ulusalcılık ve neoliberallik gibi bir dizi kolay etiketlemenin de var olduğu görülebilir. Bu etiketlemelerden ilki, Chibber in kurumsalcı paradigmadan kopamadığına ilişkindir. Cammack ve Song a göre Chibber in sermayeyi toplumsal bir ilişki olarak değil, bireysel sermayedarlardan oluşan bir grup biçiminde analize dâhil etmesi ve buradan yola çıkarak devlet ile sermayedarlar arasındaki çekişmeler üzerinde yoğunlaşması, kurumsalcı sorunsaldan kopamadığını gösterir. Ancak bu eleştiride epistemolojik düzey ile ampirik düzeyin birbirine karıştırıldığı görülür. Zira epistemolojik düzeyde belirli bir soyutlama olarak sermaye, Marx ın önemle vurguladığı gibi bir şey değil, toplumun belirli bir tarihsel formasyonuna özgü belirli bir toplumsal üretim ilişkisidir (Marx, (1991 [1867]: 953). Dolayısıyla epistemolojik düzeyde sermaye, emekle olan ilişkisinden bağımsız düşünülemez. Ancak, Chibber in kurumsalcı yaklaşımlara dönük eleştirisinin epistemolojik olmaktan çok ampirik bir eleştiri olduğu ve bu çerçevede devletle sermayedarlar arasındaki ampirik ilişkilere odaklandığı hesaba katıldığında, sermaye kavramını sermayedarlara indirgediği ve emekle ilişkisini göz ardı ettiğine dair eleştiriler epistemolojik olarak anlamlı olmakla birlikte, ampirik düzeyde geçerliliğini yitirir. Benzer bir biçimde, Chibber in devleti sadece sermayedarlarla ilişkileri açısından ele alıp, diğer yönlerinden (örneğin otoriter niteliğinden ve emek üzerindeki baskıcı karakterinden) söz etmemesi, ampirik düzeyde bir eksiklik olmakla birlikte, bir ihmal olarak da yorumlanamaz; zira Chibber in temel sorunsalı (devlet-sermaye ilişkisinde hangi tarafın belirleyici olduğu) çerçevesinde merkezi bir öneme sahip değildir. Chibber in yaklaşımına dönük ikinci eleştiri, devlet kuramının araçsalcı olmasıdır. Song a göre Chibber in devlete yaklaşımı, ulusal burjuvazinin devleti ele geçirip kendi çıkarları için kullandığını ileri sürdüğü için araçsalcıdır. Burada Chibber in argümanının Song tarafından dile getirilişinde belirli bir tahrifat söz konusudur. Öte yandan Cammack a göre Chibber in devlete yaklaşımındaki araçsalcılığın kaynağı, devletin sermayenin çıkarlarını doğrudan karşısına alamayacağına dair argümanıdır. Burada da Cammack, Chibber in argümanını doğru okumakla birlikte, bu argümandan yanlış bir sonuç çıkarır. Zira devletin sermayenin çıkarlarını doğrudan karşısına alamayacağı argümanı, araçsalcı devlet kuramlarından çok, yapısalcı devlet kuramlarına yakındır. Zaten Song da, eleştirilerinin bir başka bölümünde Chibber in devletin toplumdan mutlak değil görece olarak özerk olduğunu söyleyen Poulantzas cı yaklaşımla aynı sonuca vardığını kabul eder. Chibber e yönelik üçüncü eleştiri ulusalcılığa yatkın olduğu ile ilgilidir. Song un dile getirdiği bu eleştiri, Chibber in ulusal burjuvaziyi yeterince ulusal olmamakla, ulusal çıkarlar yerine kendi dar çıkarları peşinde koşmakla eleştirdiği önermesine dayanır. Oysa Chibber in örneğin Brezilya da sadece ulusal değil komprador olarak nitelendirilen sermaye kesimlerinin de kendi dar

17 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 123 çıkarları peşinde koştuğunu belirttiği anımsanırsa, bu eleştirinin de yanlış bir okumaya dayandığı ortaya çıkar. Chibber e dönük dördüncü eleştiri ise, neoliberal yaklaşımlarla aynı sonuçlara varmasıdır. Bu eleştiriyi yönelten Cammack a göre, Chibber ithal ikameci stratejiyi rekabetçi baskının olmamasının yol açtığı verimsizlikle, ihracata dönük stratejiyi ise uluslar arası rekabettin getirdiği verimlilikle karakterize ettiği için, rekabeti olumlayan neoliberalizmle aynı sonuçlara varır. Bu eleştirideki sorun ise, teorik bir saptama (ihracata dönük stratejide uluslar arası rekabetin şirketleri verimlilik artışına zorlaması) ile bu saptamadan çıkarsanan politik sonuç (rekabetin verimlilik getirdiği için olumlanması) arasında yanlış bir determinizm ilişkisi kurulmasıdır. Zira argümanın ilk kısmındaki teorik saptamadan tek bir politik sonuç çıkmaz; rekabeti olumlayan bir önerme çıkabileceği gibi, eleştiren bir önerme de çıkabilir. Dolayısıyla Chibber in uluslar arası rekabetin verimlilik artışı getirdiğine dair teorik saptamasından neoliberal politikaları desteklediği sonucu çıkarılamaz. Benzer biçimde, Chibber in Kore de ihracata dönük sanayileşmeye başarıyla geçildiğine dair argümanı da, bu başarıyı olumladığı anlamına gelmez. Son olarak, Song un Chibber e ve Cammack a yönelttiği, devleti sadece sınıfsal içeriği açısından ele alıp, toplumsal bir form olarak ne ifade ettiği üzerinde durmama ve bu nedenle de kalkınmacı devletin fetişistik karakterini görememe eleştirisi de yine çok önemli bir noktaya değinmekle birlikte, benzer bir sorun içerir. Zira Song un eleştirisinin ilk bölümü (devleti toplumsal bir form olarak ele almama) ile ikinci bölümü (kalkınmacı devletin fetişistik karakterini görmeme) arasında zorunlu bir nedensellik ilişkisi yoktur. Örneğin Chibber, çalışmasının epistemolojik değil ampirik odaklı olması nedeniyle devleti toplumsal bir form olarak sorunsallaştırmaz. Ancak kapitalist gelişmede kurumların önemsiz olmamakla birlikte belirleyen değil belirlenen olduğunu vurgulayarak geç kapitalistleşme sürecinde temel aktörün devlet olmadığını gösterir ve böylelikle açıkça dile getirmese bile kalkınmacı devletin fetişistik karakterini kabul eder. Dolayısıyla Song un buradaki eleştirisinin, esas olarak Marksistler için değil, kurumsalcı yaklaşımlar için geçerli olduğunu belirtmek gerekir. 9 Bu noktada kurumsalcı bir kurgu ve fetişistik bir kavram olarak kalkınmacı devletin günümüzde ne ifade ettiği üzerinde durarak bu yazıyı sonlandırmak anlamlı olacaktır. Öncelikle kalkınmacı devletin kapitalist devletin belirli bir tarihsel bağlamda aldığı özgün bir biçim olduğunu anımsamak gerekir. Dolayısıyla bu biçimin fetişistik karakterine geçmeden önce, genel olarak kapitalist devletin fetişistik karakteri üzerinde durmakta yarar vardır. Bu noktada kapitalizmde 9 Buradan bütün Marksistlerin bu eleştiriden muaf olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Zira Marksistler arasında da kalkınmacı devlet kavramının fetişistik karakterini sorgulamaksızın kullananan yazarlar vardır. Örneğin Ben Fine a (2011: 25) göre kalkınmacı devlet paradigması, hangi politika araçlarının kullanılması gerektiğine dair ayrıntılı bir reçete sunmasa bile, özellikle sanayi politikası ve sosyal politika alanlarında küresel kapitalizmin ve ulusal kapitalizmlerin ilerici dönüşümüne önemli katkılar sağlama potansiyeline sahiptir..

18 124 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 devlet ile toplum arasındaki ayrılığın özsel değil, biçimsel olduğunu vurgulamak gerekir (Wood, 2008). Kapitalizm öncesi toplumlarda egemen sınıflar üretim sürecinde askeri gücü ya da ekonomi-dışı zoru kullanma yetkisini ellerinde bulundurduğundan ekonomik süreçlerin yönetimini de doğrudan üstlenir. Kapitalist toplumlarda ise egemen sınıfı oluşturan sermayedarlar askeri güç ve dolayısıyla ekonomi-dışı zor kullanma yetkisini devlet aygıtına devrederek sadece üretim sürecinin gündelik işleyişinde kendi kârlarını nasıl artırabilecekleri ile ilgilenirler. Rekabet halindeki tekil sermayedarların ve farklı sermaye kesimlerinin uzun erimli ortak çıkarları doğrultusunda politika üretme işlevini ise devlet üstlenir. Dolayısıyla kapitalizmde devlet ile toplum (ya da politika ile ekonomi) kurumsal olarak birbirinden ayrılır. Ancak kapitalist toplumlarda artığın saf anlamda ekonomik mekanizmalarla elde edilmesi, ekonomi ile politikanın gerçekten ayrıldığı anlamına gelmez. Zira ekonomi ile politika kapitalist üretim sürecinde birleşir, çünkü üretim süreci aynı zamanda bir sömürü sürecidir ve sermayenin emek üzerindeki politik egemenliğine dayanır (Wood, 2008). İşte kapitalist devletin fetişistik karakteri tam da buradan gelir. Kapitalist toplumlarda politikanın ekonomiden biçimsel olarak ayrılıp devlette kurumsallaşması, bu sürecin özünü yani üretim sürecindeki sömürü ilişkilerini gizler. Ayrıca bu kurumsal ayrılık, devletin kendine ait bir gücü olduğu yanılsamasına yol açar. Oysa kapitalist devlet sınıflar ve sınıf fraksiyonları arasındaki güç ilişkilerinin yoğunlaşmış halidir (Poulantzas, 1978: 129). Kurumsalcı yaklaşımlar, tam da ekonomi ile politika ya da devlet ile toplum arasındaki biçimsel ayrılığı, gerçek bir ayrılık olarak ele aldıkları için, kapitalist devletin fetişistik karakterini ve sınıfsal içeriğini görmezden gelirler. Bu bağlamda kurumsalcı bir kurgu ve fetişistik bir kavram olarak kalkınmacı devlet ise, devleti geç kapitalistleşmenin esas aktörüymüş gibi göstererek ve bu süreci sınıfsal açıdan nötr olarak görünen ulusal kalkınma hedefiyle ilişkilendirerek, geç kapitalistleşen ülkelerde sermaye birikim sürecinin çelişkili karakterini örter. Peki kurumsalcı bir kurgu ve fetişistik bir kavram olarak kalkınmacı devlet günümüzde ne ifade eder? Kurumsalcı yazarlara göre kalkınmacı devlet neoliberal küreselleşme koşullarında da önemini sürdürmektedir, sadece rolü ve işlevleri değişmiştir lı ve 70 li yıllarda esas işlevi sermayedarların ithal ikameci sanayileşmeden ihracata dönük sanayileşmeye geçişini sağlamak olan kalkınmacı devlet, günümüzde ise sosyal politikalarla desteklenmiş yeni bir sanayi politikasıyla sermayedarların küresel rekabette ayakta kalmalarını sağlama işlevini üstlenmelidir. Peter Evans a (1996) göre kalkınmacı devletin bu işlevini gerçekleştirebilmesi için gömülü özerkliğin bir adım ötesine geçerek devlet ile toplum arasında bir sinerji (görevdeşlik) yaratması gerekir. Zira devletin özel sektör ile daha yakın bir ilişki kurarak sermayedarlara uluslararası rekabette ayakta kalmaları için gerekli bilgiyi sağlayacak kurumsal mekanizmaları oluşturması önemli olmakla birlikte yeterli değildir. Devletin sermayedarlarla kur-

19 Kurumsalcı Bir Kurgu Olarak Kalkınmacı Devlet: Tarihsel ve Kuramsal Bir Eleştiri 125 duğu ilişki ağlarını sivil toplumun tüm kesimlerine yayması, uyguladığı politikaları sosyal sermaye ile, yani kişiler arası güvene dayalı ilişki ağları ile desteklemesi gerekir. Başka bir deyişle devletin sadece sanayicilerle değil toplumun tüm kesimleriyle ittifak kurması gerekir. Çünkü bir önceki dönemde gömülü özerkliğin sadece dar bir çevreyle, sermayedarlarla sınırlı tutulmasını mümkün kılan ekonomik büyüme, neoliberalizm koşullarında artık var olmadığı için, meşruiyeti sağlamak daha zordur. Bu nedenle de gömülü özerkliğin - devletle uyumlu olmak kaydıyla - emek ve diğer toplumsal kesimleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekir (Evans, 1996: 1128). Evans ın devlet-toplum sinerjisi olarak tanımladığı bu durum, kendisinin de yazarları arasında olduğu Dünya Bankası nın Değişen Dünyada Devlet adlı 1997 Kalkınma Raporu nun belkemiğini oluşturmuştur. Evans daha sonraki yazılarında ise kalkınmacı devlet kavramını Amartya Sen in yapabilirlik yaklaşımı çerçevesinde bir kez daha gözden geçirmiştir. Sen e (1999) göre insani gelişme sadece kalkınmanın temel hedefi değil, aynı zamanda ekonomik büyümeyi sağlayacak üretkenlik artışının temel aracıdır; zira gelirin yanında bilgi ve sağlığa sahip olabilmek, yaşam süresi gibi etkenler bireyin toplumsal alana çıkabilmesini sağlayan temel unsurlardır. Evans (2013), buradan yola çıkarak günümüzde kalkınmacı devletin kurumsal kapasitesinin sadece sanayi yatırımlarını desteklemekle yetinmeyip kaliteli eğitim ve sağlık hizmetleri sunacak biçimde güçlendirilmesi gerektiğini savunur. Benzer biçimde Linda Weiss (1998: 5-7), günümüzde devlet kapasitesini üçe ayırır: (a) kalkınma ya da dönüştürme kapasitesi, (b) düzenleme kapasitesi ve (c) yeniden bölüştürme kapasitesi. Öniş ve Şenses (2009: 733), Weiss in bu ayrımına dayanarak günümüzde devletin kalkınmaya dönük kapasitesini değişen uluslararası rekabeti karşılayabilmek için sınaî değişimi koordine edebilme yetisi, ya da politika oluşturan yetkililerin, örgütlü iktisadi gruplarla birlikte, sınaî ekonomiyi geliştirmek ya da dönüştürmek için ülke içinde uyum stratejileri uygulayabilme yeteneği olarak tanımlarlar. Daha sonra Öniş ve Güven (2011: 604) buradan yola çıkarak, Türkiye de devletin zayıf kapasitesi ve reaktif niteliği nedeniyle 2008 krizinin sunduğu fırsatları kalkınmanın uzun vadeli yapısal sorunlarının çözümü için kullanmakta başarısız olduğunu ileri sürmüşler; bu bağlamda siyasa yapıcılarının dikkatlerini yeniden sanayi ve sosyal politikalara çevirmeleri gerektiğini belirtmişlerdir. 10 Kalkınmacı devletin günümüz koşullarında gözden geçirilmiş bu yeni versiyonunda dikkat çekici olan üç temel öge vardır. Birincisi, devlet kapasitesi bir önceki dönemden farklı olarak değişen uluslar arası rekabeti karşılayabilmek için sınaî değişimi koordine edebilme yetisi olarak tanımlanmaktadır. Bu yeniden tanımlamanın nedenleri, kapitalizmin 1970 lerden bu yana geçirdiği dönüşümde bulunabilir. Zira 1970 li yıllarda kalkınmacı devlete yüklenen temel iş- 10 Bu argümana eleştirel yaklaşan bir analiz için bkz. Oğuz (2011).

20 126 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 4 lev, geç kapitalistleşen ülkelerin uluslararası sermaye birikim süreciyle emekyoğun sektörler üzerinden, tüketim mallarının ihracatı temelinde bütünleşmesini sağlamak iken, günümüzde bu işlevin yerini, geç kapitalistleşen ülkelerin uluslararası sermaye birikim süreciyle teknoloji-yoğun sektörler üzerinden, üretken sermaye temelinde bütünleşmesini sağlamak almıştır. Bu yönelim, üretimin sektörel ve sosyo-mekansal yapısında ciddi bir dönüşümü gerektirdiği için devletin sınaî değişimi koordine edebilme yetisi ni ön plana çıkarmıştır. İkincisi, Amartya Sen den yola çıkılarak insani gelişme, özellikle de kaliteli eğitim ve sağlık hizmetleri nden yararlanma, ekonomik büyümeyi sağlayacak üretkenlik artışının temel aracı olarak tanımlanmaktadır. Burada özellikle kaliteli eğitim ile üretkenlik artışı arasında kurulan ilişki dikkat çekicidir. Zira uluslararası sermaye birikim süreciyle teknoloji-yoğun sektörler üzerinden bütünleşmeye dönük politikalar, emek gücünün niteliklerinin de bu doğrultuda yenilenmesini gerektirir. Bu gereklilik politik ifadesini, eğitim ve istihdam arasında doğrudan bir ilişki kurulması yoluyla emek gücünün vasıflarının artırılmasına yönelik eğitim politikalarında bulur. Dolayısıyla insani gelişme adı altında kalkınmacı devletten, emek gücünü Marx ın göreli artı değer üretimi olarak tanımladığı süreci hızlandıracak biçimde yeniden üretmesi beklenmektedir. Üçüncü olarak, kalkınmacı devletin sadece sermayedarlarla değil, toplumun geniş kesimleriyle ittifak kurması, yeniden bölüştürme kapasitesini geliştirmesi, sosyal politikalara önem vermesi gibi vurgular ön plana çıkmaktadır. Bu vurguların nedeni ise oldukça açıktır: Uluslaraarası birikim süreciyle yüksek teknolojili sektörler üzerinden bütünleşme yönündeki politikalar, ancak emek üzerinde yeni kontrol mekanizmalarının kurulması ile mümkündür ve bu durumda kalkınmacı devletten üretim süreci dışında yeni meşruiyet kanalları yaratması beklenmektedir. Sonuç olarak, kurumsalcı bir kurgu ve fetişistik bir kavram olarak kalkınmacı devlet, kapitalizmin günümüzde geçirdiği dönüşümün eşitsiz ve çelişkili karakterini farklı açılardan görünmez kılmaya devam etmektedir. Söz konusu eşitsizlik ve çelişkileri anlamak için ise var olan analizlere sadece sermayeyi değil, bir bütün olarak toplumsal üretim ilişkilerini geri getirmek gereklidir. KAYNAKÇA Akçay, Ümit (2007), Kapitalizmi Planlamak: Türkiye de Planlama ve DPT nin Dönüşümü, SAV Yayınları, İstanbul. Akçay, Ümit Türkay, Mehmet (2009), Neoliberalizmden Kalkınmacı Yaklaşıma: Devletin Sermaye Birikimi Sürecindeki Yeri Üzerine, Mehmet Türkay, Sermaye Birikimi, Kalkınma, Azgelişmişlik, SAV Yayınları, İstanbul. Akdoğan, Argun (2007), Devleti Sivil Toplumculardan Kurtararak Geri Getirmek, Memleket Siyaset Yönetim, Sayı: 4, s Alice, Amsden (2001), The Rise of "The Rest": Challenges to the West From Late- Industrializing Economies, Oxford University Press, Oxford.

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır. YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır. Ortak yönetim- birlikte yönetmek anlamına gelir ve içinde yönetimden

Detaylı

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 PLANLAMAYI GEREKTİREN UNSURLAR Sosyalist model-kurumsal tercihler Piyasa başarısızlığı Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları 2

Detaylı

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi Biliminin Doğuşu 18. yüzyıla gelene değin özellikle sosyal bilimler felsefeden bağımsız olarak ayrı birer bilim disiplini olarak özerklik kazanamamışlardı Tarih

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL Brezilya: Ülkeler arası gelir grubu sınıflandırmasına göre yüksek orta gelir grubunda yer almaktadır. 1960 ve 1970 lerdeki korumacı

Detaylı

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YONT 101- İŞLETMEYE GİRİŞ I 1 İşletmeleri gruplandırırken genellikle 6 farklı ölçüt kullanılmaktadır. Bu ölçütler aşağıdaki şekilde sıralanabilir: 1. Üretilen mal ve hizmet çeşidine

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK...

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK... 1 Kalkınma Ekonomisine Olan Güncel İlgi... 1 Kalkınma Kavramı ve Terminolojisi... 1 Büyüme ve Kalkınma... 1 Kalkınma Terminolojisi... 2 Dünyada Gelir

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

Günümüzün karmaşık iş dünyasında yönününüzü kaybetmeyin!

Günümüzün karmaşık iş dünyasında yönününüzü kaybetmeyin! YAKLAŞIMIMIZ Kuter, yıllardır dünyanın her tarafında şirketlere, özellikle yeni iş kurulumu, iş geliştirme, kurumsallaşma ve aile anayasaları alanlarında güç veren ve her aşamalarında onlara gerekli tüm

Detaylı

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK Daha kapsayıcı bir toplum için sözlerini eyleme dökerek çalışan iş dünyası ve hükümetler AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK Avrupa da önümüzdeki

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ekonomik düzen nedir? Ekonomik düzen, toplumların çeşitli gereksinimlerini karşılamak üzere yaptıkları

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR

KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR

Detaylı

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) Merkantilizm: 15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafî keşiflerde birlikte Avrupa ülkeleri dünyaya açılmaya

Detaylı

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VİZYON BELGESİ (TASLAK) Türkiye 2053 Stratejik Lokomotif Sektörler MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ Millet Hafızası ve Devlet Aklının bize bıraktığı miras ve tarihî misyon, İstanbul un Fethinin

Detaylı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? Dünyada mal ve hizmet hareketlerinin uluslararası dolaşımına ve üretimin uluslararasılaşmasına imkan veren düzenlemeler (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası

Detaylı

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... vii İÇİNDEKİLER...xi KISALTMALAR... xvii GİRİŞ...1 Birinci

Detaylı

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. ULUSLARARASI ÖRGÜTLER KISA ÖZET KOLAYAOF

Detaylı

DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ

DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI TİCARET DOKTORA PROGRAMI Uluslararası Ticaret Doktora Programı, ülkemizde bu alanda doktora düzeyindeki eğitim-öğretim açığını kapatmak üzere açılmış olup, 2014-2015

Detaylı

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB ÜRETİMDE İNOVASYON BİLAL AKAY Üretim ve Planlama Direktörü 1 İleri teknolojik gelişme ve otomasyon, yeni niteliklere ve yüksek düzeyde eğitim almış insan gücüne eğilimi artıyor. Mevcut iş gücü içinde bu

Detaylı

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI! BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI! Birleşmiş Milletler Genel Kurulu; kooperatiflerin sosyo-ekonomik kalkınmaya, özellikle yoksulluğun azaltılmasına, istihdam yaratılmasına ve sosyal bütünleşmeye olan

Detaylı

Uluslararası Siyasi İktisat (IR211) Ders Detayları

Uluslararası Siyasi İktisat (IR211) Ders Detayları Uluslararası Siyasi İktisat (IR211) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Saati Saati Saati Uluslararası Siyasi İktisat IR211 Güz 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i Yok

Detaylı

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ? TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ? Dr. Fatih Macit, Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi, HASEN Bilim ve Uzmanlar Kurulu Üyesi Giriş Türk Konseyi nin temelleri 3 Ekim 2009 da imzalanan Nahçivan

Detaylı

Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji

Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji Haz: Emrah GÖKER, 4 Mayıs 2007 Ekonomi insanların nasıl tercih yaptıklarıyla ilgili ise, sosyoloji insanlara nasıl yapacak hiçbir tercih bırakılmadığıyla ilgilidir.

Detaylı

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) 6. Hafta Ders Notları - 23/10/2017 Araş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... 1-20 1.1. Temel Makro Ekonomik Göstergelere Göre Türkiye nin Mevcut Durumu ve Dünyadaki Yeri... 1 1.2. Ekonominin Artıları Eksileri; Temel

Detaylı

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri İLTB 601 İletişim Çalışmalarında Anahtar Kavramlar Derste iletişim çalışmalarına

Detaylı

2. Iletisim Adresi : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü,

2. Iletisim Adresi : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, 1. Kisisel Bilgiler (Ad,Soyad) : H. Tülin Öngen (Hoşgör) Doğum yeri ve tarihi: Ankara, 1949 Mezun olduğu okullar: İzmir Kız Lisesi (İzmir, 1964-1967) W. Groves High School (Birmingham, Michigan, A.B.D.

Detaylı

Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları

Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Saati Saati Saati Uluslararası Ekonomi Politik IR502 Seçmeli 3 0 0 3 7.5 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ödeme Dengesizliklerinin Giderilmesi Bir ülkede fazla olan döviz talebinin azaltılması için kullanılabilir. Dış rekabetten korunma Uluslararası rekabete dayanacak

Detaylı

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği Dış Ticaret Politikası Temel İki Politika Korumacılık / İthal İkameciliği Genel olarak yurt dışından ithal edilen nihai tüketim mallarının yurt içinde üretilmesini; böylece dışa bağımlılığın azaltılmasını

Detaylı

NEOKLASİK YÖNETİM KURAMLARI III (Takas ve Uyum Kuramlarının Eğitim Yönetimine Yansımaları)

NEOKLASİK YÖNETİM KURAMLARI III (Takas ve Uyum Kuramlarının Eğitim Yönetimine Yansımaları) Ünite 6 NEOKLASİK YÖNETİM KURAMLARI III (Takas ve Uyum Kuramlarının Eğitim Yönetimine Yansımaları) Doç. Dr. Cevat ELMA Bu ünitede gücün (erkin) yöneticiler tarafından bir etkileme aracı olarak nasıl kullanıldığına

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü, 24 Kasım 2011 Perşembe günü Üniversitemiz Merkez Kampüsü Hünkar Salonu nda, hem Üniversitemizin

Detaylı

Kalkınma Politikaları (KAM 413) Ders Detayları

Kalkınma Politikaları (KAM 413) Ders Detayları Kalkınma Politikaları (KAM 413) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Kalkınma Politikaları KAM 413 Her İkisi 3 0 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin

Detaylı

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları 2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları Virpi Einola-Pekkinen 11.1.2011 1 Strateji Nedir? bir kağıt bir belge bir çalışma planı bir yol bir süreç bir ortak yorumlama ufku? 2 Stratejik Düşünme Nedir?

Detaylı

BÖLGE PLANI. Hazırlayan : Murat DOĞAN

BÖLGE PLANI. Hazırlayan : Murat DOĞAN BÖLGE PLANI Hazırlayan : Murat DOĞAN İÇERİK 1. Bölge Planlama Nedir? 2. Neden Bölge Planlama? 3. Nasıl bir planlama yaklaşımı? 4. Bölge Planı Örnekleri Bölge planlama, BÖLGE PLANLAMA Bölge Planlama Nedir?

Detaylı

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ Hazırlayan: Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik Görünümü IMF düzenli olarak hazırladığı Küresel Ekonomi Görünümü

Detaylı

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Polonya İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2 Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3 Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 Zygmunt Bauman: Modernlik ve Postmodernlik ÜNİTE:5 Tüketim Toplumu, Simülasyon

Detaylı

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik

Detaylı

ANALİZ TÜRKIYE DE ILERI TEKNOLOJIYI KIMLER GELIŞTIRIYOR?

ANALİZ TÜRKIYE DE ILERI TEKNOLOJIYI KIMLER GELIŞTIRIYOR? ANALİZ TÜRKIYE DE ILERI TEKNOLOJIYI KIMLER GELIŞTIRIYOR? 72 Fotoğraflar: Dünya Gazetesi Fotoğraf Arşivi Türkiye nin ihtiyacı olan yeni büyüme stratejisi için ileri teknolojili sektörlerde rekabet gücünü

Detaylı

ViZYON BELİRLEME ÇALIŞMASI. Hazırlayan: Mustafa YILMAZ- Uzman (PKB)

ViZYON BELİRLEME ÇALIŞMASI. Hazırlayan: Mustafa YILMAZ- Uzman (PKB) ViZYON BELİRLEME ÇALIŞMASI Hazırlayan: Mustafa YILMAZ- Uzman (PKB) Strateji seçimi İş konuşmak için bir kamp yerini seçen iki rakip firma yöneticisinin karşısına bir ayı çıkar. Yöneticilerden biri hemen

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

ÜSİMP 2013 Altıncı Ulusal Kongresi, 09-10 Mayıs 2013, Düzce Üniversitesi

ÜSİMP 2013 Altıncı Ulusal Kongresi, 09-10 Mayıs 2013, Düzce Üniversitesi Yrd.Doç.Dr. Altan Özkil Atılım Üniversitesi Sav. Tekno. Uyg. ve Arşt. Merkezi Müdürü Prof.Dr. Hasan AKAY Atılım Üniversitesi Rektör Yardımcısı ÜSİMP 2013 Altıncı Ulusal Kongresi, 09-10 Mayıs 2013, Düzce

Detaylı

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... v BİRİNCİ BÖLÜM TURİZMDE TEMEL KAVRAMLAR

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... v BİRİNCİ BÖLÜM TURİZMDE TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... v BİRİNCİ BÖLÜM TURİZMDE TEMEL KAVRAMLAR 1.1. Turizm Sistemi...1 1.2. Turizm ve Bilimler...5 1.2.1. Turizm ve Ekonomi...5 1.2.2. Turizm ve Coğrafya...6 1.2.3. Turizm ve İşletme...6

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

DTÖ DOHA MÜZAKERELERİ VE TARIM POLİTİKALARI. Prof. Dr. Ahmet ŞAHİNÖZ Başkent Üniversitesi

DTÖ DOHA MÜZAKERELERİ VE TARIM POLİTİKALARI. Prof. Dr. Ahmet ŞAHİNÖZ Başkent Üniversitesi DTÖ DOHA MÜZAKERELERİ VE TARIM POLİTİKALARI Prof. Dr. Ahmet ŞAHİNÖZ Başkent Üniversitesi DÜNYA TARIM POLİTİKALARINDAKİ GELİŞMELER MODERN EKONOMİ ÇAĞINDA, yani 21. yüzyılda; Tarım politikalarını, küresel

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 8 Haftalık Ders Saati 3 Haftalık Uygulama Saati - Haftalık Laboratuar Saati - Dersin Verildiği Yıl Dersin Verildiği

Detaylı

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON Z. Güldem Ökem, PhD Research Fellow Centre for European Policy Studies (guldem.okem@ceps.eu) 23 Şubat 2011, Ankara Türkiye nin Avrupa Birliği

Detaylı

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane Dünyada yaşanan ekonomik kriz liderlik stillerinde de değişikliğe yol açtı. Hay Group'un liderlik stilleri üzerine yaptığı araştırmaya göre, özellikle

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRKİYE EKONOMİSİ TÜK449 7 3+0 3 4

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRKİYE EKONOMİSİ TÜK449 7 3+0 3 4 DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRKİYE EKONOMİSİ TÜK449 7 3+0 3 4 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ

GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ Girişimcinin Gündemi GİRİŞİMCİLER VE KOBİ LER AÇISINDAN MARKA VE ÖNEMİ Günal ÖNCE Günümüzde markalara, Amerikan Pazarlama Birliği nin tanımladığının yanı sıra sadece sahip oldukları

Detaylı

STRATEJİK YÖNETİM UYGULAMALARI. Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat

STRATEJİK YÖNETİM UYGULAMALARI. Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat STRATEJİK YÖNETİM UYGULAMALARI Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat HAFTA 1: Giriş ve Temel Kavramlar 1/29 NİÇİN STRATEJİK YÖNETİM? İşletmeler olarak hangi koşullarda strateji geliştirmeye ihtiyaç duymayız?

Detaylı

B. Risk Sermayesi Tanımları

B. Risk Sermayesi Tanımları RİSK SERMAYESİ B. Risk Sermayesi Tanımları Risk Sermayesi Profesyonel, finansal aracı kuruluşlar aracılığı ile gelecek vaat eden şirket veya projelere yapılan tüm riskli sermaye yatırımlarıdır. Mucit (Inventor)

Detaylı

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER SPORDA STRATEJİK YÖNETİM Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER 1 STRATEJİK YÖNETİMLE İLGİLİ KAVRAMLAR Stratejik Yönetimi Öne Çıkartan Gelişmeler İşletmenin Temel Yetenekleri Stratejik Yönetimin Gelişimi Stratejik Düşünme

Detaylı

İktisat Tarihi II. 1. Hafta

İktisat Tarihi II. 1. Hafta İktisat Tarihi II 1. Hafta İktisat tarihinin görevi ekonomilerin performanslarında ve yapılarında zaman içinde meydana gelen değişiklikleri açıklamaktır. Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Önsöz... v KÜRESEL GENİŞLEMEDE HİNDİSTAN PAZARI... 1

İÇİNDEKİLER. Önsöz... v KÜRESEL GENİŞLEMEDE HİNDİSTAN PAZARI... 1 İÇİNDEKİLER Önsöz... v 1. ULUSLARARASI PERAKENDECİLİK KAVRAMI, PERAKENDECİLİKTE ULUSLARARASILAŞMA VE KÜRESEL TEDARİK... 1 KÜRESEL GENİŞLEMEDE HİNDİSTAN PAZARI... 1 1.1. ULUSLARARASI PERAKENDECİLİK TANIMI,

Detaylı

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları Ders Adı İktisadi Düşünceler Tarihi Ders Kodu ECON 316 Dönemi Ders Uygulama Saati Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Bahar 4 0 0 4 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

İKTİSADİ KALKINMANIN TARİHSEL VE YAPISAL TEMELLERİ

İKTİSADİ KALKINMANIN TARİHSEL VE YAPISAL TEMELLERİ İKTİSADİ KALKINMANIN TARİHSEL VE YAPISAL TEMELLERİ Prof.Dr. A.Muhteşem Kaynak Gazi Üniversitesi, İİBF TOBB Üniversitesi 29.04.2015, Ankara Kişi Başına Dünya Geliri Gelişmiş Ülkeler Az Gelişmiş Ülkeler

Detaylı

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL 6. HAFTA 4. GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE ULUSLAR ARASI FON HAREKETLERİ Gelişmekte olan ülkeler, son 25 yılda ekonomik olarak oldukça

Detaylı

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK 2 Takdim Planı Modernleşme Süreci Açısından Devlet Devlet-Toplum İlişkileri Açısından Devlet Teşkilatlanma

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. Türkiye Ekonomisi Yapısal Analizi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü

DERS ÖĞRETİM PLANI. Türkiye Ekonomisi Yapısal Analizi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Türkiye Ekonomisi Yapısal Analizi Zorunlu Dersin Seviyesi Yüksek Lisans ( Bölgesel Kalkınma İktisadı ) Dersin AKTS Kredisi 6 Haftalık Ders Saati Haftalık

Detaylı

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ Enerji, modern kişisel yaşamın, üretim ve iletişim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri. Enerjinin tüketimi küresel düzeyde hızla artmaya devam ederken üç ana ihtiyaç baş gösteriyor:

Detaylı

İSTANBUL SANAYİ ODASI 12. SANAYİ KONGRESİ. 30 Nisan 2014

İSTANBUL SANAYİ ODASI 12. SANAYİ KONGRESİ. 30 Nisan 2014 İSTANBUL SANAYİ ODASI 12. SANAYİ KONGRESİ 30 Nisan 2014 15 MAYIS 2014 Geçmişten bugüne sadece sanayinin ve sanayicinin sorunlarına yönelik dar bir bakış açısına sahip olmayı asla uygun görmedik. Geçmiş,

Detaylı

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ Doç. Dr. O. Can ÜNVER 15 Nisan 2017 BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ KAMU DİPLOMASİSİ SERTİFİKA PROGRAMI İletişim Nedir? İletişim, bireyler, insan grupları,

Detaylı

Girişimciliğin Fonksiyonları

Girişimciliğin Fonksiyonları Girişimciliğin Fonksiyonları 1-Yeni üretim yöntemleri geliştirmek ve uygulamak, üretimi organize etme fonksiyonu: Girişimciler mevcut ürün ve hizmetler ile yetinmeyip, sürekli olarak farklı ve tüketici

Detaylı

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi S.B.E. İktisat anabilim Dalı İktisat Programı 7. Düzey (Yüksek Lisans Eğitimi) Yeterlilikleri

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi S.B.E. İktisat anabilim Dalı İktisat Programı 7. Düzey (Yüksek Lisans Eğitimi) Yeterlilikleri AÇIKLAMALAR: İktisat Ana Bilim Dalı İktisat yüksek lisans programı için belirlenen program yeterlilikleri 20 tane olup tablo 1 de verilmiştir. İktisat Ana Bilim Dalı İktisat yüksek lisans programı için

Detaylı

Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli

Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli www.ekrempakdemirli.com 21.05.2014 1923 sonlarında Cumhuriyet Kurulduğunda Savaşlardan yorgun Eğitim-öğrenim seviyesi oldukça düşük bir toplum Savaşlar sonrası ülke harap ve

Detaylı

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek UYARI Bu bir dinleyici notudur ve lütfen ders notu olarak değerlendirmeyiniz. Bu slaytlar ilgili ders kitabındaki, 173-220arası

Detaylı

ULUSLARARASI İLİŞKİLER YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Programı, öğrencilerine hem kuramsal hem de ampirik derslerde evrensel standartlarda eğitim sağlayarak onların

Detaylı

ÜNİTE:1. Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar ÜNİTE:2. Türkiye de Kültür ve Kültürel Değişim ÜNİTE:3

ÜNİTE:1. Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar ÜNİTE:2. Türkiye de Kültür ve Kültürel Değişim ÜNİTE:3 ÜNİTE:1 Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar ÜNİTE:2 Türkiye de Kültür ve Kültürel Değişim ÜNİTE:3 Türkiye de Aile Kurumu ve Nüşusla İlgili Sorunlar ÜNİTE:4 Türkiye de Eğitim Kurumu ve Sorunları

Detaylı

EK : DIŞSAL TASARRUFLAR ( EKONOMİLER )

EK : DIŞSAL TASARRUFLAR ( EKONOMİLER ) EK : DIŞSAL TASARRUFLAR ( EKONOMİLER ) Genel denge teorisinin sonuçlarının yatırım kararlarında uygulanamamasının iki temel nedeni şunlardır: 1) Genel denge teorisinin tam bölünebilirlik varsayımı her

Detaylı

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER KURUMSAL KÜLTÜRÜMÜZ VE DEĞERLERİMİZ KURUMSAL KÜLTÜRÜMÜZ VE DEĞERLERİMİZ GÜVEN Dürüstlüğümüz, doğruluğumuz ve etik iş uygulamalarımız ile güven kazanırız. Doğruluk ve yüksek

Detaylı

İktisat Tarihi

İktisat Tarihi İktisat Tarihi 7.5.18 SAVAŞLAR VE EKONOMİK PERFORMANS Savaş 10 milyon askerin ölümüne, 20 milyonunun yaralanmasına neden oldu. Ekonomik açıdan uzun dönemde fizik yıkımdan daha zararlı olan normal ekonomik

Detaylı

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER Prof.Dr.Emine Olhan olhan@agri.ankara.edu.tr Dersin İçeriği Ulusal, Uluslar arası,uluslarüstü Tarım Politikası Kavram ve Kapsam Uluslararası Tarımsal İlişkilerin Kapsamı

Detaylı

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ NE ÜYELİK SÜRECİNDE SAĞLIKTA İNOVASYON Z. Güldem Ökem, PhD Research Fellow Centre for European Policy Studies(CEPS) 23 Şubat 2011, Ankara Türkiye nin Avrupa Birliği ne Üyelik

Detaylı

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS 345000000000506 Çokuluslu Şirket Stratejileri Dersin amacı, katılımcılarla çokuluslu şirketlerin küresel YÖNETİM 3+0+3 6 rekabetlerle üstünlük sağlayabilecekleri

Detaylı

Kitap Eleştirisi Üretken Emek, Üretken Olmayan Emek ve İşçi Sınıfı:Poulantzas Kitabı 1 Üzerine Düşünceler

Kitap Eleştirisi Üretken Emek, Üretken Olmayan Emek ve İşçi Sınıfı:Poulantzas Kitabı 1 Üzerine Düşünceler Kitap Eleştirisi: Üretken Emek, Üretken Olmayan Emek ve İşçi Sınıfı: Poulantzas Kitabı Üzerine Düşünceler 67 Kitap Eleştirisi Üretken Emek, Üretken Olmayan Emek ve İşçi Sınıfı:Poulantzas Kitabı 1 Üzerine

Detaylı

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER 1.KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM ABD Merkez Bankası FED, 18 Aralık tarihinde tahvil alım programında azaltıma giderek toplam tahvil alım miktarını 85 milyar dolardan 75 milyar

Detaylı

2. Gün: Finlandiya Maliye Bakanlığı ve Birimleri

2. Gün: Finlandiya Maliye Bakanlığı ve Birimleri 2. Gün: Finlandiya Maliye Bakanlığı ve Birimleri Virpi Einola-Pekkinen 11.1.2011 1 2 Maliye Bakanlığının Yönetim Birimleri Limited Şirketler Kurumlar Ticari işletmeler ve fonlar HANSEL LTD SATIN ALMA KURUMU

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Bölüm 1 Sosyal Bir Sistem Olarak Okul, 1 Teori, 2 Teori ve Bilim, 2 Teori ve Gerçek, 4 Teori ve Araştırma, 4 Teori ve Uygulama, 6

İÇİNDEKİLER. Bölüm 1 Sosyal Bir Sistem Olarak Okul, 1 Teori, 2 Teori ve Bilim, 2 Teori ve Gerçek, 4 Teori ve Araştırma, 4 Teori ve Uygulama, 6 İÇİNDEKİLER Bölüm 1 Sosyal Bir Sistem Olarak Okul, 1 Teori, 2 Teori ve Bilim, 2 Teori ve Gerçek, 4 Teori ve Araştırma, 4 Teori ve Uygulama, 6 Bir Sistem Perspektifi, 8 Rasyonel Sistemler: Bir Makine Modeli,

Detaylı

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi Murat Çokgezen Prof. Dr. Marmara Üniversitesi 183 SORULAR 1. Ne zaman, nasıl, hangi olayların, okumaların, faktörlerin veya kişilerin tesiriyle ve nasıl bir süreçle liberal oldunuz? 2. Liberalleşmeniz

Detaylı

1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1

1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1 bölüm 1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1 1. Kavramsal Çerçeve: Yönetim-Yerinden Yönetim...2 1.1. Yönetim Kavramı...2 1.2. Yerinden Yönetim...4 2. Yerel Yönetimlerin Önemi ve Varlık

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON 111 1 3 + 0 3 7. Yrd. Doç. Dr. Alper ALTINANAHTAR

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON 111 1 3 + 0 3 7. Yrd. Doç. Dr. Alper ALTINANAHTAR DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON 111 1 3 + 0 3 7 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili İngilizce Dersin Seviyesi Lisans Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler

Detaylı

6. İSLAM ÜLKELERİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU

6. İSLAM ÜLKELERİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU STRATEJİK VİZYON BELGESİ ( TASLAK ) 6. İSLAM ÜLKELERİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU İslam Ülkelerinde Çok Boyutlu Güvenlik İnşası ( 06-08 Mart 2015, Serena Hotel - İslamabad ) Güvenlik kavramı durağan değildir.

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

İKTİSAT YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ

İKTİSAT YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ İKTİSAT YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ Genel Bilgiler Programın Amacı Kazanılan Derece Kazanılan Derecenin Seviyesi Kazanılan Derecenin Gerekleri ve Kurallar Kayıt Kabul Koşulları Önceki Öğrenmenin Tanınması

Detaylı

Yeni Dış Ticaret Teorileri. Leontief Paradoksu

Yeni Dış Ticaret Teorileri. Leontief Paradoksu Yeni Dış Ticaret Teorileri Leontief Paradoksu Güçlü teorik temellere dayanan faktör donatımı teorisinin test edilmesine dayanır. Girdi-Çıktı tablosu denilen teknik geliştirilmiştir. Amerika nın tüm dış

Detaylı

Stratejik Pazarlama 2. Hafta. Doç. Dr. Hayrettin Zengin

Stratejik Pazarlama 2. Hafta. Doç. Dr. Hayrettin Zengin Stratejik Pazarlama 2. Hafta Doç. Dr. Hayrettin Zengin Bölüm 2 Jenerik Pazarlama Stratejileri ve Rekabet Avantajının Sürdürülebilirliği Strateji Kavramı Strateji kavramı, belirli hedeflere belirli bir

Detaylı

İNOVİTA. İstanbul Yaşam Bilimleri Platformu için Gözden Geçirilmiş Sürüm

İNOVİTA. İstanbul Yaşam Bilimleri Platformu için Gözden Geçirilmiş Sürüm Yenileşim-İnovasyon ve Ticarileştirme 2010 McKinsey Tarafından Yapılan Küresel Araştırma Sonuçları İNOVİTA İstanbul Yaşam Bilimleri Platformu için Gözden Geçirilmiş Sürüm 2 Aralık 2011 ABD merkezli McKinsey

Detaylı

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ 1. Sosyoloji Nedir... 3 2. Sosyolojinin Tanımı ve Konusu... 6 3. Sosyolojinin Temel Kavramları... 9 4. Sosyolojinin Alt Dalları... 14

Detaylı

SİYASET SOSYOLOJİSİ (SBK307)

SİYASET SOSYOLOJİSİ (SBK307) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü 2018-2019 Güz Dönemi SİYASET SOSYOLOJİSİ (SBK307) 4. Hafta Ders Notları Dr. Öğr. Üyesi

Detaylı

KÜRESEL PAZARLAMA Pzl-402u

KÜRESEL PAZARLAMA Pzl-402u KÜRESEL PAZARLAMA Pzl-402u KISA ÖZET www.kolayaof.com DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 İÇİNDEKİLER Ünite 1: Küresel Pazarlama: Temel Kavramlar

Detaylı

İŞLETMENİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI. Doç. Dr. Mahmut AKBOLAT

İŞLETMENİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI. Doç. Dr. Mahmut AKBOLAT İŞLETMENİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI Doç. Dr. Mahmut AKBOLAT İŞLETMENİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI Bu Dersimizde; Kuruluşla İlgili Bazı Temel Kavramlar Genel Olarak İşletmenin Kuruluş Aşamaları Fizibilite Çalışmalarının

Detaylı

Cilt / Volume: 5 Sayı / No: 2 Kasım/November 2015 ISSN

Cilt / Volume: 5 Sayı / No: 2 Kasım/November 2015 ISSN Cilt / Volume: 5 Sayı / No: 2 Kasım/November 2015 ISSN 2146-6181 2015, CİLT 5 SAYI 2 Editor s Note / Editörden Değerli okuyucular, Politik ekonomi çalışmalarının yer aldığı bu özel sayı dosyasının ilk

Detaylı

5. Hafta: Farklı Devlet Oluşumu Yaklaşımları-1

5. Hafta: Farklı Devlet Oluşumu Yaklaşımları-1 5. Hafta: Farklı Devlet Oluşumu Yaklaşımları-1 Uluslararası İlişkilerin temel aktörü olarak kabul edilen modern ulus-devletin geleceği tartışmasına geçmeden önce, hepsi temelde Uİ teorileri olmamakla birlikte,

Detaylı

BÖLÜM KÜÇÜK İŞLETMELERİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI

BÖLÜM KÜÇÜK İŞLETMELERİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI BÖLÜM 10 -- KÜÇÜK İŞLETMELERİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI DIŞ SORUNLAR Küçük işletmelerin gelişmekte olan ülkelerde önüne çıkan engeller aşağıdaki gibi listelenebilir: 1. Finansman sorunu - Kaynak çeşidi

Detaylı

11.10.2015. Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher Ohlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri. Heckscher Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler

11.10.2015. Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher Ohlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri. Heckscher Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher hlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi uluslararası emek verimliliğindeki farklılıkların nedeni üzerinde durmamaktadır. Bu açığı

Detaylı