AĞUSTOS Gufranla Tüllenen Ay

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "AĞUSTOS 2011. Gufranla Tüllenen Ay"

Transkript

1 AĞUSTOS 2011 YIL 33 SAYI 391 ISSN Mesajı Kur ân O, ufku irfan O, beyanı burhan O ve iki cihanın vesile-i saadeti de O dur. Hakk ın harika bin nişanla taltif ettiği zât O, nâmı, Kur ân ın referansına bağlı kıyamete kadar yâd-ı cemîl olarak anılacak da O dur. Gufranla Tüllenen Ay İnkâr Etmenin Zorluğu: Enformasyon Teorisi Jelâtin Gerçeği ve Helâl Gıda Kanunî Sultan Süleyman ve Kültürümüz Karadelikler Kıyamete Sebep Olabilir mi?

2 H iç dinmeyen bir neş e, hiç bitmeyen bir zevk ve hiç eksilmeyen bir aşkla tütüp giden bir ay varsa o da Ramazan dır. Bir sene içinde geçen bütün nazlı mevsimlerin, ayların özünü, ruhunu, gerçek mânâsını ve onlardan süzülmüş, toplanmış usareleri en tatlı bir şive ile sunan Ramazan günleri, Ramazan geceleri, her lâhza gönülleri ayrı bir haz ve ayrı bir tatlılıkla sarar, şefkatle onları kucaklar, muhabbetle okşar ve yaşama zevkiyle coşturur AĞUSTOS 2011

3 Ramazan günleri, dünyanın her yanında, hususiyle Müslüman ülkelerde ve Müslümanlar arasında ve hele bizim dünyamızda bütün alâkalara merkez, bütün ruhanî zevklere meydan, bütün heyecanlara sahne, bütün terakkilere nurdan bir helezon ve bütün insanî hususiyetlerin inkişafına açık bir fırsat, bir ganimet alanıdır. Geceleri ayrı bir duygu, gündüzleri ayrı bir aydınlıkla tulû eden Ramazan günleri, gönüllere ayrı bir ruh çalar geçer.. ve toplumun birbirinden kopmuş parçalarını bir araya getirir, bütünleştirir, bütün inzivazedelere cemaat yolunu açar ve onların gurbetlerini izale eder.. herkese değişik buudda bir his ve fikir ziyafeti verir ve herkesi bir kere daha hayata uyarır. Ramazan, minarelerin başındaki mahyâlardan camilerin derûnundaki avizelere, mescitlere uzanan yolların sağındaki, solundaki kandillerinden evlerimizin içindeki lâmbalara, mü minlerin yüzlerindeki duruluktan gönüllerindeki aydınlığa kadar her yerde ışıkla tüllenir. Hele dinin yeniden gençliğe erdiği günümüzde o, seher yellerine açık sahurları ve gizli lütufların tecellîleriyle tüten iftarlarıyla öyle farklı bir hava, farklı bir ziya ve farklı bir şive ile gelip gönülleri okşar ki, olsa olsa ancak aşkın vuslat ümidiyle kanatlanması bu kadar cezbedici, bu kadar imrendirici olabilir. Sanki Ramazan ayına kadar ruhun sonsuzluk iştiyakı ile insan arasında bir perde varmış da oruçla o perde aralanıyor gibi olur.. ve o âna kadar kalbin bir köşesinde sessiz sessiz uyuyan aşk u şevk birdenbire canlanır, kabarır, köpürür; bütün benliği sarar ve önüne geçilmez bir vuslat arzusuna inkılâp eder. Bu mukaddes arzuyu gerçekleştirme yolunda, üfül üfül bâd-ı tecellîlerin estiği seherler kollanır, insanlar için hep ötelere açık birer menfez gibi müşahid bekleyen namaz vakitleri olabildiğince değerlendirilir.. ruhlara revh u reyhan teravihlerle gönüller coşturulur.. ve duygulara kâse kâse ilâhî nefahat içirilir.. derken, herkes derecesine göre âdeta uhrevîleşir, ledünnîleşir ve birer melek hâlini alır. Ramazan, Kur ân ayı olması itibarıyla bütün bir sene Kur ân dan uzak kalmış olanlar bile ciddî bir susamışlık içinde kendilerini o nurefşân iklime atar.. Kur ân ın sağanak sağanak onların başlarına boşalttığı ruh, mânâ, esrar ve eltafla benliklerinin kurumaya yüz tutmuş bütün vadilerini sular.. bir baştan bir başa gönül dünyalarını tıpkı bir çiçek bahçesi hâline getirir ve onları var olma zevkiyle coşturur. Onlar, Kur ân da bütün varlığı duyar ve dinler; duygu ve düşünceleriyle kanatlanır.. Kur ân da bütün hilkatin soluklandığını hisseder, ürperir.. yer yer ra şelerle kendilerinden geçer, zaman zaman da gözyaşlarıyla nefes alır, gözyaşlarıyla boşalır, aradan perdelerin kalktığını duyar, Allah a yakınlardan daha yakın olduklarını hisseder ve kendilerini âdeta bir zevk zemzemesi içinde bulurlar. Kur ân ın ledünnî muhtevasını ancak, onda bütün varlığın sesini duyabilenler ve onun derinliklerinde insan ruhuna ait korku ve ümit, tasa ve sevinç, keder ve neş e mûsıkîsini birden dinleyebilenler anlar. Onu sanki kendine inmiş gibi dinleyebilen zamanüstü ruhlar, onda Cennet meyvelerinin lezzetini, Firdevs bahçelerinin renk ve güzelliğini, Reyyan yamaçlarının çağlayan ve manzaralarını müşâhede eder ve onunla gürül gürül hâle gelirler. Kur ân ı, Ramazan ın şeffaflaştırıcılığı ve kalbin kadirşinas ölçüleriyle ele alıp onun derinliklerine yelken açabilen saf gönüller, her lâhza ayrı bir uhrevî kıymete ulaştıklarını hisseder ve her an beka nın ayrı bir buuduyla tanışırlar. Bu insanların düşünce ve hayatlarında metafizik, fizik i tamamlar, mânâ da, maddenin gerçek muhteva ve değeri olur ve her şey perde arkası kıymetleriyle orta- AĞUSTOS

4 ya çıkar. Ve yine bu insanların çehrelerinde sanki ilâhî isim ve sıfatların engin dairesine açık bulunmadan mülhem, gizli bir seziş, derin ve farklı bir anlayış ve Kur ân la inlemiş günlerin uhrevîliklerinden kalma bir olgunluk, bir doygunluk, bir safvet, bir içtenlik ve imanın altın zevkleriyle beslenmiş bir letafet, bir cazibe ve bir mürüvvet çağlıyor gibi bir büyü hissedilir. Onlar, hiçbir şey konuşmasa, hiçbir şey anlatmasalar bile, o anlamlı tavırlarından, edalarından, endamlarından, bakışlarından, duruşlarından bu mânâlar her zaman taşar gelir, gelir ve her tarafta yankılanır. Kur ân kanatlı ve Kur ân buudlu Ramazan-ı Şerif kadar gecesi ayrı nuranîliğe ve gündüzü de ayrı aydınlıklara açık bir başka ay yoktur. İnsan, her yeni Ramazan la bir kere daha, hem de bütün tazeliğiyle Kur ân ı ve onun gökler ötesi kaynağını, tüllenen ilâhî mârifeti ve O nun kevn ü mekânlara dağılmış işaretlerini, Allah aşkını ve onun inanmış simalardaki pırıl pırıl izlerini görür, duyar ve sezer. Evet, Ramazan da Kur ân, bütün bir kaderin yonttuğu bu pırıl pırıl yüzlerin ve bütün bir mânânın iç derinliğini gösteren bu ışıl ışıl gözlerin hepsinde ayrı bir uhrevîlikle parıldar.. kadın-erkek, yaşlı-genç, zengin-fakir, âlim-cahil, aristokrat-halk hemen herkes bu mübarek zaman diliminde hayat ve yaşayış basamakları itibarıyla Ramazanlaşır ve Ramazan la gelen mânâları soluklar... Evet, herkes istidadına göre ve kabiliyetinin elverdiği ölçüde onunla değişik bir buudda, çeşitli münasebetsizliklerden, insanı baş aşağı götüren rezilelerden ve bütün mânevî kirlerden arınır, nurlanır.. ve Cennetlere ehil hâle gelir. Ramazan ayı, yümün ve bereketiyle o kadar zengindir ki, gölgesine sığınan hemen herkes onun servet ve gınasından istifade eder ve uhrevî sultanlıklara erebilir: Gençler-ihtiyarlar, sağlam mü minlerarızalılar, zekiler-ahmaklar, akıllılar-deliler, eşyanın perde arkasına kapalı olanlar-açık bulunanlar, bir işe yarayanlar-yaramayanlar, havadan nem kapanlar-yağmurun altında bile ıslanmayanlar, hâkim olmak için yaratılmış bulunanlar-mahkûm olarak dünyaya gönderilenler, bin bir gaile içinde dahi dimdik ayakta durmasını bilenler-en küçük sarsıntıya mukavemet edemeyerek devrilip gidenler, hayatlarını karamsarlık içinde ve inleyerek geçirenler-cehennemlerin içinde bile ümit şakıyanlar, ömürlerini başkalarına dayanarak sürdüren dermansızlar-en onulmaz dertlerle kıvranırken dahi neş eyle gürleyen iradeler, yaşayışlarını yeme, içme ve uyumaya göre programlamış tenperverler-yemeyi, içmeyi ve uyumayı aşmış gerçek insanlar... evet, bütün bu birbirinden ayrı, birbirinden farklı sınıflar, değişik ölçülerde de olsa, onun aydınlık ikliminde mutlaka başkalaşır, farklılaşır ve hâlinin müsaadesi nispetinde bir yerlere ulaşırlar. Ramazan ın güzellik ve nuraniyeti ve o nuraniyete açık gözlere akseden varlığın mânâ dolu ihtişamı, bu birbirinden ayrı ve farklı gruplar üzerine saldığı sır dalga boyundaki bir kısım tayflar sayesinde, o kendine has tadı, havası, ruhu ve mânâsıyla gönüllere öyle bir siner ki, en inatçı kafalar bile mukavemet edemez ve ona teslim olurlar. Ramazan da, her şeyi kendi sırlarıyla bürüyen geceler o kadar mûnis ve tatlı, insanın duygu ve düşüncelerini ayrı bir halâvetle kucaklayan gündüzler o kadar sıcak ve yumuşak, inanmış simalar o kadar hisli ve derin, Allah a davet eden sesler o kadar şefkatli ve bunların hepsinin ifade ettiği mânâlar o kadar duygulandırıcıdır ki, bu gufran ayına sinelerini açabilenler, muvakkaten dahi olsa, tasalardan, kederlerden bir bir sıyrılıp Cennet mutluluğunu duyabilirler. *Bu yazı, Yeni Ümit dergisinin Ocak-Şubat-Mart 1992 tarihli 15. sayısından alınmıştır AĞUSTOS 2011

5 Hak rızasına adanmış ruhlar, kalbî ve ruhî hayatın zirvelerinde meleklerle fizik ötesi bir havayı solukladıkları aynı anda, dünyalılarla da örfâneler teşkil ederek hasbıhâlde bulunabilir ve dünyevîliğin meşru bütün gereklerini yerine getirebilirler. Prof. Dr. Osman ÇAKMAK K âinat, mükemmel bir düzen ve âhenk içinde birbirine bağlı hareket eden milyarlarca gök sistemini barındırmaktadır. Bu muhteşem düzeni bozacak ve çekim gücü dâhil diğer kuvvetleri tesirsiz hâle getirecek, gezegen ve yıldızları yörüngesinden çıkararak, her şeyi alt üst edebilecek zâhirî bir sebep veya kuvvet ne olabilir? Tekvîr Sûresi nin Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman Yıldızlar kararıp düştüğü zaman... Gök yerinden soyu- Karadeliklerin kâinat çapında bir kıyamete yol açabilme potansiyelinde olduğu tahmin edilmektedir. Öyle ki, karadeliklerdeki çekim tesiriyle dağların uçabileceği, arzın altındaki ateş ve lâvların yeryüzüne çıkarken büyük depremlere yol açabileceği öngörülmektedir. AĞUSTOS

6 lup koparıldığı zaman mealindeki âyetlerini mevcut kozmoloji bilgilerimize göre düşünürsek, Güneş i dürecek, yıldızların ışığını dahi yutup onları fonksiyonsuz hâle getirip düşürecek sebep, karadelikler olabilir mi? Karadeliklerin kâinat çapında bir kıyamete yol açabilme potansiyelinde olduğu tahmin edilmektedir. Öyle ki, karadeliklerdeki çekim tesiriyle dağların uçabileceği, arzın altındaki ateş ve lâvların yeryüzüne çıkarken büyük depremlere yol açabileceği öngörülmektedir. Son yıllarda depremlerin meydana gelmesinde, Ay ve Güneş in çekim tesirlerinin de rol oynayabileceğine dâir birkaç ilmî araştırma vardır. Ay ve Güneş tutulmalarının denizlerde 7 8 metre, karalarda ise cm. kadar yükselmeye yol açabilmesinin, depremi tetikleyici faktörler arasında olduğu zannedilmektedir. Karadeliklerin çekim tesiriyle 12 ila 15 büyüklüğünde depremler olabilir. Bugüne kadar dünyada tespit edilmiş en büyük deprem, 9,2 büyüklüğündedir ve böyle bir deprem, çok kısa bir süre içerisinde büyük bir felâkete yol açabilir. Karadeliklerin çekim tesiri Bir ateş küre üzerinde oturduğumuzu hatırlayalım. Atmosferi meydana getiren gazlar, yer çekimiyle arza tutunmaktadır. Suları kaynatacak, dünyaya tutunmuş olan atmosfer gazlarını çekip götürecek tesirlerden birisi de karadelik çekim kuvveti olabilir. Dünya atmosferindeki hava ve onun teşkil ettiği hava basıncı, kuvvetli bir çekim tesiriyle yok olabilir. Basınç kaldırılınca sular, okyanuslar müthiş bir fışkırma ile kaynayıp buharlaşabilir. Bütün canlılar, büyük ölçüde sudan (% 70) yaratılmış olduğundan, bu durumda suyu sıvı hâlde tutan dış basınç kalkacak, canlı organiz- Genel İzafiyet Teorisi ne göre, düz uzay-zaman bir kağıt gibi dürülebilir, buruşturulabilir. Karadeliklerin çekim kuvveti, cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlı olan yıldızların yerlerinden düşmesine sebep olabilir. Nasıl ki bir file ağı, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülebiliyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine oturmuş sonsuz ağırlık mânâsına gelen karadelikler tarafından o bölgede eğilip bükülebilir, hattâ yırtılarak delinebilir AĞUSTOS 2011

7 malar paramparça olacaktır. Güneş Sistemi ndeki iki asteroit kuşağında (Kupier ve Orion kuşakları) yer alan trilyonlarca gök cisimlerinin (asteroit, meteor ve kuyruklu yıldızlar) karadeliğin vakum tesiriyle, çekim iplerinden kurtulacağını ve buna bağlı olarak dehşetli çarpışmaların meydana geleceğini de unutmamak gerekir. Bu yüzden atmosfer dışına çıkan astronotlar, atmosfer basıncında içi hava dolu uzay elbisesi giyerler. Çekim dengesinin bozulması Risale-i Nurlarda, kâinatın unsurları arasında çekim, elektromanyetik kuvvet, nükleer kuvvet gibi hassas bağlantıların olduğu ve bunların bozulmasıyla oluşabilecek kâinat çapındaki kıyamete dikkat çekilir: Şu Dünya nın can çekişmesini, Kur ân âyetlerinin işaret ettiği surette, hayal etmek istersen bak. Şu kâinatın eczaları, ince, ulvî bir nizam ile birbirine bağlanmış; gizli, nazik, lâtif bir rabıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer gök cisimlerinden tek bir cisim, Öl emrine veya Yörüngeden çık hitabına mazhar olunca, şu Dünya sekerata başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak, nihayetsiz feza-yı âlemde milyonlar gülleler, küreler gibi büyük topların müthiş sadaları gibi feryada başlar. Birbiriyle çarpışacak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak, yeryüzü düzlenecek. İşte şu ölüm ve can çekişme ile Kadîr-i Ezelî, kâinatı çalkalar; kâinatı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennem in maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennet in mevadd-ı münasebetleri başka tarafa çekilir, âlem-i ahiret tezahür eder. (Sözler, s. 498) Genel İzafiyet Teorisi ne göre, düz uzay-zaman bir kâğıt gibi dürülebilir, buruşturulabilir. Karadeliklerin çekim kuvveti, cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlı olan yıldızların yerlerinden düşmesine sebep olabilir. Nasıl ki bir file ağı, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülebiliyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine oturmuş sonsuz ağırlık mânâsına gelen karadelikler tarafından o bölgede eğilip bükülebilir, hattâ yırtılarak delinebilir. Bu, karadeliklerin belirgin bir özelliğidir. Bunun bir muhtemel açıklaması, fizik kanunlarının geçerliliğini kaybetmesiyle o bölgede fizik ötesi âlemlere kapı açılması olabilir. Uzay-zaman denen fizikî kâinat (sema), hem sağlam bir yapıda hem de çatlaksız olduğu Yüce Beyan da açıkça anlatılır: Gözünü bir çevir göğe bak, bir çatlak görebilir misin? (Mülk, 67/3). Ancak kıyametle ilgili âyetlerde, semada çatlamanın vuku bulacağı sürekli tekrarlanır. Gün gelir, yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir. (İbrahim, 14/48), Gök yarılır, o gün zaafa düşer. (Hakka, 69/16) ve (Kıyamet) günün(ün) şiddetiyle gök bile çatlar. (Müzemmil, 20/18) mealindeki âyetlerden, bu gökteki çatlaklar la yeni âlemlerin yaratılacağı neticesini çıkarabiliriz. Kıyametin gerçekte nasıl vuku bulacağı, elbette o fiilleri işleten ve kâinatın intizamını sağlayan Rabb imizin ilmindedir. Mevcut fizik ve kâinat bilgilerimiz çerçevesinde yapılan yorum ve yaklaşımlar, ilgili âyetlerin daha iyi anlaşılmasına vesile olabilir. Güneş in batıdan doğması ve kıyamet Başka bir gezegen veya bir kuyruklu yıldız, Dünya ya çarparak yörüngenin dönme yönünü değiştirebilir mi? Batıdan doğuya doğru olan Dünya nın dönme yönü, bu defa doğudan batıya yön değiştirebilir mi? Böyle büyük bir felâket, dünyada büyük bir yıkıma ve canlı ölümlerine yol açabilir. Nitekim geçtiğimiz yıllarda bir kuyruklu yıldızın çarpmasıyla Jüpiter in dönme hızında azalma meydana geldiği tespit edildi. Venüs her açıdan sırrını koruyan bir gezegendir. Zîrâ Venüs, diğerlerinin aksine, ters yönde dönmek- AĞUSTOS

8 tedir. Venüs te güneş batıdan doğmaktadır. Venüs ün atmosferindeki yoğun kaya ve tozdan oluşan tabakanın muhtemel bir çarpışma sonucu oluştuğu tahmin edilmekte ve aynı sebepten tersine dönmeye başladığı ileri sürülmektedir. Venüs ün bir günü, bir yılından daha fazladır. Yani Venüs, Güneş çevresinde kendi çevresinde dönüşüne göre daha hızlı döner. Risale-i Nurlarda, kıyamet esnasında Dünya nın ters dönmeye başlaması ve dolayısıyla Güneş in batıdan doğuşu, şu şekilde yorumlanır: Küre-i Arz kafasının aklı hükmünde olan Kur ân, onun başından çıkmasıyla zemin divane olup, izn-i İlahî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketinden geri dönüp, garbdan şarka olan seyahatını, irade-i Rabbanî ile şarktan garba tebdil etmekle Güneş garbdan tulûa başlar. Evet arzı şems ile, ferşi arş ile kuvvetli bağlayan hablullah-il metin olan Kur anın kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden Güneş garbdan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlahî ile kıyamet kopar diye bir te vili vardır. Kıyametin gerçekleşme şekli ne şekilde ve nasıl olursa olsun; Kur ân ın sürekli vurgu yaptığı gibi; Eğer Dünya nın ecel-i fıtrîsinden evvel Ezelî İrade nin izni ile hâricî bir maraz veya muharrib bir hâdise başına gelmezse ve onun Sâni -i Hakîm i dahi fıtrî ecelden evvel onu bozmazsa, herhalde hattâ fennî bir hesap ile bir gün gelecek ki: Güneş dürülüp toplandığında, yıldızlar döküldüğünde, dağlar yürütüldüğünde (Tekvîr, 81/1-3) mânâları ve sırları, Kadîr-i Ezelî nin izni ile tezahür edip, o Dünya olan büyük insan sekerata (ölüm dakikaları) başlayıp acib bir hırıltı ile ve müthiş bir ses ile fezâyı çınlatıp dolduracak, bağırıp ölecek; sonra emri İlâhî ile dirilecektir. (29. Söz). Minaredeki bu avaz ötelerin sesi, Yaratan a çağırır duyan hemen herkesi; Yerdeki ezanla göktekilerin bestesi Ve muhtevâ itibarıyla melek şivesi AĞUSTOS 2011

9 . Dr. Ihsan KÖSE V arlıkların yaratılışında, hâdiseleri zihnimizde anlama ve mânâlandırmada bilgi vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bilgiyi de içine alan enformasyon ise, haber, veri, danışma, bilgiyi işleme, taşınan haberin veya verinin sayısal ölçüsü mânâlarına gelir. Claude Shannon tarafından matematikî lisanla yapılan ilk enformasyon olan bit (enformasyon birimi), byte kavramının ortaya çıkmasına ve böylelikle telekomünikasyon sektörünün gelişmesine yardımcı olmuştur. Bilgisayarlardaki sabit veya taşınabilir diskler, internet ve cep telefonlarıyla transfer edilen bilgi vb. her şey, bu matematikî enformasyon tanımının uygulamalarıdır. Bu uygulamalardan anlaşılacağı gibi, Shannon un enformasyon tarifi, mesajdaki gerçek mânâ ve muhtevayı göz ardı etmiştir ve mesajın sadece istatistikî boyutuyla ilgilidir. Hâlbuki enformasyon teorisi, günümüzde sibernetik, fizik, biyoloji, tarih gibi çok geniş bir sahada kullanılmaktadır. Bu sebeple enformasyon, birçok bilim insanına göre, madde ve enerji ile birlikte var oluşun üçüncü temel unsuru kabul edilmelidir. Bir başka ifadeyle, bütün varlık ve hâdiselerde, madde ve enerjiye ilâve olarak enformasyon denen üçüncü bir unsur gereklidir. Enformasyon, birkaç cümle ile anlatılabilecek bir kavram değildir. Öncelikle, enformasyonun maddenin bir özelliği olmadığını ortaya koymak gerekir. Meselâ kumluk bir yerde, kumun üzerine bir cümle yazdığımızı düşünelim. Sonra denizden gelen bir dalganın yazıyı sildiğini ve yerine başka bir cümle daha yazdığımızı ve sonra tekrar denizden gelen ikinci bir dalganın, bu ikinci cümleyi de sildiğini düşünelim. Bu işlemlerin sonunda, yerdeki kum tanesinin miktarında bir değişiklik olmadan, mânâları farklı olan iki cümle yazılmış ve silinmiş olur. Kum tanesinde değişiklik olmadan farklı mânâda cümlelerin yazılması, enformasyonun maddeye ait bir özellik olmadığını gösterir. Ayrıca bu durum, tabiî sebeplerin gücünün yapmaktan ve icattan ziyade yıkım ve tahribata elverişli olduğunu ortaya koyar. Enformasyon teorisine göre, enformasyon üretiminin gerçekleştiği her hâdisede, mutlaka mesaj veren ve mesaj alan olmak üzere iki taraf söz konusudur. Meselâ, Türkçe yazılı bir kitabı okuyarak, kitap içinde verilen mesajı anlamaya çalıştığımızı düşünelim. Bu durumda kitabı yazan kişi mesaj veren konumundadır. Kitapta anlattığı şey ise, iletmek istediği mesajdır. Kitabı okuyan kişi de alıcıdır. Mesajı alan kişinin kitapta anlatılan mesajı alabilmesi ve yorumlayabilmesi için, kitapta kullanılan dili (Türkçenin gramerini), kullanılan kelimelerin Türkçedeki mânâlarını ve Türkçe imlâ kurallarını bilmesi gerekir. Çünkü her dilin kendine has bir yapısı ve sözlüğü vardır. Türkçenin özelliklerini bilmeden alıcının, mesaj veren kişinin vermek istediği mesajı anlaması mümkün değildir. AĞUSTOS

10 Bu hususlar son derece önemli olduğu için, yazılan her kitap, öncelikle editör tarafından değerlendirilir. Editör, kitabın muhtevasına, diline, verdiği mesajın orijinal olup olmadığına vs. bakarak, kitabın yayımlanıp yayımlanamayacağına karar verir. Bilgisayar programcılığında da benzer işler yapılır. Meselâ elimize C++ programlama dilinde yazılmış olan bir program (kod) verildiğinde, C++ programlama dilini bilmeden o programı anlamamız mümkün değildir. Her bilgisayar programlama dilinin kendine ait bir komut sözlüğü ve algoritma kuralları vardır. Sözkonusu bilgisayar programında hata olup olmadığı, o programın, yazıldığı bilgisayar programlama diline ait bir derleyiciden geçirilmesiyle anlaşılır. Aynen bu iki misâl gibi, Kâinat kitabı da böyle bir kitaptır ve Âlemlerin Rabbi olan Cenab-ı Hakk ın (celle celâlühü) mesajını, Kur ân-ı Kerîm le birlikte, alıcı konumunda olan insanoğluna iletmektedir. Kur ân-ı Kerîm in yazıldığı dil ile, kâinat kitabının yazıldığı diller ve algoritmalar farklı gibi gözükse de, ikisinde de aynı mesaj iletilir. Bunu, aynı maksat için Fortran ve C++ programlama dillerinde yazılmış iki koda benzetebiliriz. Kodlar farklı dille yazılmış olsa da, programın verdiği çıktı lar aynı hakikati anlatmaktadır. Aynen bunun gibi, kâinat kitabının içindeki her sayfada, her varlık kendi lisanıyla konuşmaktadır. Fakat varlıkların bize ne anlatmak istediğini anlayabilmemiz için bir anlatıcıya (şifre çözücüye) ihtiyaç vardır ki, O da, yüce kitabımız Kur ân-ı Kerîm ve kâinat kitabını mükemmel bir şekilde okuyan Hazret-i Muhammed Mustafa dır (sallallahü aleyhi ve sellem). Bu sebeple, Hazret-i Peygamber in (sallallahü aleyhi ve sellem) Sünnet-i Seniyye si, Kur ân-ı Kerîm i ve kâinat kitabını okumaya çalışan mü minler için çok büyük önem arz eder. İstatistik seviyesi, o dille yazılan cümlelerdeki mânâya bakmaz. Bu seviye, madde ile mesajdaki mânâ arasında (yani madde ile mânâ alemleri arasında) bir köprü kurar. Çok boyutlu enformasyon teorisi, mesajdaki enformasyonun farklı mânâ katmanlarından meydana geldiğini kabul eder. Bu teoriye göre, her hâdisede, istatistik, söz dizimi, mânâ (semantik), eylem (pragmatik) ve gaye/hedef (apobetik) seviyeleri vardır. Hiyerarşik olarak ortaya çıkan bu seviyeleri kısaca açıklayalım: İstatistikî seviye Bir kitap, bilgisayar programı, insan genomu çok sayıda yapıtaşlarından meydana gelir. Bu kitapta/programda/insan genomunda kaç tane harf/karakter/kelime vardır? sorularının cevabı, birer istatistikî enformasyondur. Meselâ Kur ân-ı Kerîm de, çeşitli kelimelerin kaç defa geçtiği, bazı âyetlerin kaç defa tekrar edildiği, surenin kaç âyetten oluştuğu vb. istatistikî bilgilere sahip olmak, istatistik seviyesi ndeki bilgilerdir. Benzer şekilde, kâinat kitabıyla ilgili olarak, Bir gün kaç saatten oluşur?, Bir yıl kaç günden oluşur?, Mandalin ağacı yılın hangi aylarında meyve verir?, Güneş bir devrini kaç yılda tamamlar?, Samanyolu Galaksisi nde kaç yıldız vardır?, Bir su molekülünün inşası için kaç hidrojen ve oksijen molekülüne ihtiyaç vardır? vb. sorulara verilecek cevaplar da istatistikî bilgidir. Bu, en temel ve en düşük seviyedeki bilgidir. Bu seviyeye dair verilen cevaplar, metin içindeki mânâ ile alakalı değildir. Bu yüzden, istatistik seviyesi, o dille yazılan cümlelerdeki mânâya bakmaz. Bu seviye, madde ile mesajdaki mânâ arasında (yani madde ile mânâ alemleri arasında) bir köprü kurar. Sözdizimi seviyesi Bu seviyede, öncelikle metnin/programın/lisanın ne olduğuna bakılır. Hangi dilde yazılmışsa, o dilin sözdizimine göre oluşturulan kelimelere, kodlara, motiflere dikkat edilir. Artık kelimelerin mânâsı vardır. Fakat bu seviyede, yine cümlenin/programın/genomun ne demek istediği tam olarak anlaşılamaz. Metin içindeki bir kelimede veya cümlede yanlışlık olup olmadığı kontrol edilir. O dile ait kurallar çerçevesinde mânâlı kelimeler dizimi, bir niyetin, bir kasıt ve iradenin olduğunu îma eder. Bu iki seviyenin, Bediüzzaman Hazretleri nin ifadesiyle, kâinattaki her şeye mânâ-yı ismi ile bakmaya karşılık geldiği söylenebilir. Meselâ Kur ân-ı Kerîm deki bir âyetin içinde geçen bir kelimenin, kullanıldığı yerdeki mânâsı, sözdizimi seviyesi ne ait bilgiler ihtiva eder. Kâinat kitabında ise, bir elma ağacındaki her bir elma, Güneş Sistemi ndeki her bir gezegen, maddenin içindeki her bir atom, birer kelime olarak düşünülebilir ve söz dizimi seviyesi ndeki enformasyon paketçiklerini oluşturur. Bu seviye bütündeki mânâyla değil, sadece cüz içindeki kelimelerin mânâsı ile ilgilenir. Mânâ seviyesi (Semantik seviye) Bu seviyede, artık kelimelerin, komutların vb. bir araya gelmesiyle oluşturulan cümleler söz konusudur. Fakat bu seviye, enformasyonun iletilmesinde kullanı AĞUSTOS 2011

11 lan dil, kelimelerin sayısı, harflerin sayısı gibi konularla değil, mesajın muhtevasıyla, yani mânâsı ile ilgilenir. Buna misâl olarak, Kur ân-ı Kerîm deki her bir âyetin mânâsı verilebilir. Bu seviyede artık âyetlerle verilen mesajlar önemlidir. Kâinat kitabında da, her bir sistem içinde kurulan cümlelerin mânâsı çözülmeye çalışılır; meselâ bir insan vücudundaki müdafaa mekanizmasının işlettirilmesinde, icra edilen her bir fiil bir cümle gibidir. Alyuvarların çalışma mekanizmaları ile akyuvarlarınki farklı farklıdır ve bunların çalıştırılmasındaki her bir faaliyet, savunma sistemi içinde kurulan cümleler gibidir. Dolayısıyla vücudun herhangi bir yerindeki bir faaliyet, sinir sistemi tarafından gerekli yerlere bildirilir ve enformasyon akışı sağlanır. Bir meyve ağacında, meyvenin teşekkül ettirilmesinde icra edilen her bir fiil de, yazıldığı dile ait birer cümledir. Bir ağacın tohumlarının içine dercedilen programda, kullanılan programlama dilinin komutları icra edilir ve gayeye uygun şekilde ürün teşekkül ettirilirken, topraktan hangi minerallerin hangi ölçüde alınacağı, fotosentezin nasıl yapılacağı vb. cümleler yazılıdır. Materyalist bir bakış açısıyla bakan bilim insanları, bu cümleleri sadece madde ve enerji açısından okumaya çalışarak, temelde büyük bir hata yapmakta ve bunun neticesinde de, yapılan işlerde kullanılan elemanlara birer ilâhlık vermek zorunda kalmaktadır. Enformasyon maddî bir kavram olmadığından, bu doğru bir yaklaşım değildir. Bütün varlık ve hâdiseler enformasyon kalıpları kullanılarak kün fe yekün tezgâhında dokunmakta ve icraatlar, bütün kâinatı kuşatan bir bilgi ağıyla gerçekleştirilmektedir. Bir meyve ağacında, meyvenin teşekkül ettirilmesinde icra edilen her bir fiil de, yazıldığı dile ait birer cümledir. Bir ağacın tohumlarının içine dercedilen programda, kullanılan programlama dilinin komutları icra edilir ve gayeye uygun şekilde ürün teşekkül ettirilirken, topraktan hangi minerallerin hangi ölçüde alınacağı, fotosentezin nasıl yapılacağı vb. cümleler yazılıdır. Fonksiyon (aksiyon) seviyesi (pragmatik seviye) Bu seviyede, cümleler doğru okunsun veya okunmasın, alıcıdan fonksiyon beklenir. Bu seviye, enformasyonu alan kişinin enformasyonu gönderen kaynağın istediği gibi davranıp davranmadığı ile ilgilenmez. Fakat her mesaj iletildiğinde, gönderici (kaynak) tarafından bir beklenti de ihtiva eder. Meselâ televizyonlardaki veya gazetelerdeki belli bir ürünle ilgili en basit bir reklâm dahi, rakipleri arasından o ürünün tercih edilmesine yönelik beklenti mesajlarına sahiptir. Bu sebeple bu seviyeye, aksiyon seviyesi denir. Gönderen de artık aksiyonun içinde rol alır; istediği durumu (yani daha fazla kazanç/gelir vb.) elde etmek üzere mesajı tanzim eder ve mümkün olduğunca geniş bir çevreye mesajı ulaştırmaya çalışır. Aynen bunun gibi, Kur ân-ı Kerîm deki âyetlerin verdiği mesajları doğru okumak, insanoğlu için kritik öneme sahiptir. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! ve Allah ın ipine sımsıkı sarılın. mealindeki âyetler, cümlelerin doğru okunarak amele dönüşmesi gerektiğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Peygamberimiz in (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatının Kur ân-ı Kerîm in temessül etmiş hâli olduğu düşünüldüğünde, Sünneti Seniyye, Cenab-ı Hakk ın (celle celalühü) bizden beklediği davranışları gösterir. Gaye/hedef seviyesi (apobetik seviye) Gaye ve maksat, enformasyonun en son ve en yüksek seviyesine karşılık gelen bilgidir. Her mesaj bir maksat ihtiva eder. Bu perspektifte, mesajı alanlarda gözlenen fonksiyonlar, göndericinin istediği hedefe uygunluğuna göre değerlendirilir. Çünkü bu seviye, göndericinin niyet ettiği hedefle ilgilidir ve enformasyonun beş seviyesi arasında en önemlisidir. Kâinat kitabını yazarak ve arkasından semavî kitaplar göndererek mesaj veren Cenab-ı Hakk (celle celalühü), alıcı konumundaki kullarında beklediği davranışların sergilenip sergilenmediğine bakar. Materyalist bakış açısı ise, kâinattaki her hâdisede verilmek istenen mesajı okumaya çalışırken, enformasyonu bir yaratıcı ve idare edici Allah a vermeden, sadece madde-enerji etkileşmesine bağlamaya çalışır. Bununla birlikte enformasyon üreten süreçlerin, her canlı organizmada farklı olduğu ilmî olarak doğrulanan bir gerçektir. Bu bakış açısına dayanan evrim teorisi ve benzeri teoriler, biyolojik enformasyon üreten süreçlerin, diğer bilinen enformasyon üreten süreçlerle temelde aynı olduğunu iddia eder ve böylece ilmî gerçeği inkâr etmiş olur. Netice olarak, modern bilim anlayış ve düşüncesiyle üretilen bilgi, genellikle enformasyonun 1. ve 2. seviyesi ile 3. seviyeye karşılık gelir. Bu da dinî terminolojide varlığın veya hâdisenin zatına bakan yönüne (mânâ-yı ismî) aittir. Dördüncü bilgi seviyesi ise, aksi- AĞUSTOS

12 yon, fonksiyon ve işleme kalıplık eder. Dördüncü seviye, üçüncü seviyenin mecburi bir neticesi olup, her yapının belli bir fonksiyonla bağlantılı olduğunu (yapı-fonksiyon birlikteliği) ifade eder. Kur ân-ı Kerîm de de, bilmenin sorumluluk gerektirdiğine dikkat çekilerek, her bilmenin ve anlamanın kendine ait tutum ve davranışı ortaya çıkarması gerektiğine dikkat çekilir. Bilmekle aksiyon-amel-fonksiyon arasındaki bağlantının koparılması durumu da, kitap yüklü merkepler ifadesiyle yerilir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) fonksiyona, amele dönüştürülmeyecek bilgi konusunda Allah ım faydasız ilimden sana sığınırım. buyurarak, enformasyon teorisi ndeki 4. ve 5. seviyenin önemini vurgulamakta ve eşyaya mânâ-yı harfî cihetinden de bakılması gerektiğini ifade etmektedir. Enformasyonun beşinci seviyesi, gaye, maksat ve netice olup, ancak şuur-idrak sahibi varlıklar tarafından idrak edilebilir. İnsan bu hususiyete sahip tek varlık olduğundan, Allah (celle celalühü) tarafından muhatap alınmış ve kendisine halifelik misyonu yüklenmiştir. İnsanoğlu, varlık ve hâdiselerin yaratılışı sırasında karşımıza çıkan bu beş kademeli enformasyon katmanlarını çözümlemekle vazifelidir. Dördüncü ve beşinci seviyedeki bilgiler, yorumbilimi (hermenötik) de doğurur ve bu kavram şemsiyesi altında incelenir. Yorum-bilimin bir kısmı zan olup, bundan kaçınılması tavsiye edilmiştir. Kesin bilgiye (1., 2. ve 3. seviyeler) dayanan ve oradan beslenen yorumbilim, ufuk açıcı ve problem çözücüdür. Bütün bu enformasyon katmanları anlaşılmadan yapılan yorumlar eksiktir ve insanı sapkınlığa götüren yollardır. Nitekim kâinatın bir yaratıcısının olduğunu inkâr eden bütün teoriler, kâinatta görülen her şeyin ve icra edilen her hadisenin sadece madde ve enerji alışverişiyle meydana geldiğini iddia eder ve enformasyonu göz ardı eder. Bu teorilere göre, insan, hayvan ve bitki gibi biyolojik canlılar da sadece madde-enerji alışverişi neticesinde meydana gelmektedir. Fakat, bütün biyolojik sistemler, enformasyon depolamaya, transfer etmeye ve kendi faaliyetleri için o enformasyonu yorumlamaya muhtaç olduklarından, enformasyonun nasıl ve nerede depolandığını, ne zaman ve nasıl transfer edildiğini ve nasıl yorumladığını da madde-enerji perspektifinden izah etmekte zorlanmaktadır. Materyalist bakış açısının yanlışlığı buradadır; Bediüzzaman Hazretleri nin ifade ettiği gibi, tabiatperest kişiler, her şeyi madde ve enerji perspektifinden yorumlamaya çalışmakta, her bir zerreye bir ilâhlık vermek zorunda kalmakta ve sonunda Her şeyi tabiat yapmaktadır(!) demek gibi bir bataklığa düşmektedir. Bu sebeple, kâinat kitabında icra edilen hâdiseleri ve eşyanın perde arkasındaki sırrı anlayabilmek için, madde ve enerjiye ilâve olarak enformasyon kavramını da hesaba katmak gerekir. Faydalanılan Kaynak - Werner Gitt, In The Beginning was Information, Christliche Literature-Verbreitung e.v., 2000, Bielefeld-Germany. Sonluda Sonsuz a Dâir Olma. - O kuduğum metinlerin birinde şu cümlelerin altını çizmişim: Küçük büyük fark etmez, bir canlının yokluğu ekolojik dengeyi bozar. Çünkü her canlı ifa ettiğiyle bu dengeye çalışır. İnsan hâriç! İnsanın yokluğunda, varlık kendi seyrinde akmaya devam eder. Altını çizdiğim bu cümle üzerinde düşünelim: Doğru, insan olmadığında varlık bozulmadan akışını sürdürür. Peki, insan tarafından görünmeyen, dokunulmayan, yürünmeyen, hissedilmeyen bir dünya var olabilir mi? Dünya, biraz da kendisine doğan insanın bakışıyla, dokunuşuyla ve müdahalesiyle var olmuş değil mi? Dünyaya, hayata ve varlığa dâir kurulmuş o kadar cümle ve yaşanmış o kadar durum insanın varlığıyla mümkün olmamış mı? İnsandır biliyoruz; görünmeden, dokunulmadan, altımız çizilmeden var olamıyoruz. Kimsesizlikte, yalnız başımıza yokluğa karışıyoruz. Dolayısıyla insan yaratılmasaydı dünyanın varlığı bir mânâ ifade etmeyecekti. Okuyucusuna ulaşmamış ve okunmamış bir kitap gibi yok bir şey olacaktı. Dünya yaratılmış insanı bekliyordu; görünerek, dokunularak, yürünerek, yaşanılarak edinecek isim ve hâllerle daha bir var olmak ihtiyacındaydı. Ve insan yaratıldı! Gözleriyle gördü, elleriyle dokundu, burnuyla hissetti, ayaklarıyla yürüdü; temasıyla dünyaya işaret oldu. Dünya insanın kendisiyle doğuşuyla can landı, isimler ve hâller edindi. İnsan başını yukarıya kaldırdığında sonra yere indirdiğinde dünyayı gördü, ellerinin uzandığı her yerde o vardı, burnuna gelen oydu. Açlık ve susuzluk onu dünyaya götürüyor, dünyayla dolarak/doyarak dönüyordu. Bir döngünün içinde dünyaya açılırken, açık yerlerinden çok şeye maruz kalıyordu. Dünya hep çağırdı insanı. O da her seferinde bu çağrıya uydu; talip oldu dünyaya. Dünyaya gitti, peşinden koştu, kıvrımlarında eridi. Haklıydı, dünya alımlı/cezbeli bir dilberdi; doyurdukça acıktırıyor, içirdikçe susatıyordu. Kanmıyordu insan dünyaya, doymuyordu. Dünyadan yediği her lokma ve içtiği her damla şey daha büyük bir açlık ve susuzlukla tanıştırıyordu onu. Sanki dünya bu büyük açlık ve susuzluk için çağırıyordu kendisine. Ama gün doğuyor ve batıyor, mevsim başlıyor ve bitiyordu. Dört mevsim döngüsünde akan yolculuk sonundan haber veriyor, gün ve mevsim gibi insan da bitiyordu. Doymadan ve tatmin olmadan Sonluydu; ama sonsuzu istiyordu. Dünya çağıran bir şey olarak yaratılmıştı, insan ise bu çağrıya kulak Ve dünyanın çağrısı iki veçheliydi; görünür yüzüyle kendisinde tutuyor, yüzünün altında duran hakikatiyle de bu şekilde yaratılmış olmanın hikmetine götürüyordu. Dünya ve insan kendi başlarına bırakılan şeyler değildi; ikisinin de sahibi bir Allah vardı. Dünya insana hazırlanmış, insan AĞUSTOS 2011

13 agustos /// 2011 da dünyanın kendisine hazırlanmasındaki hikmete yazılmıştı. Dünyanın bağıran bir dil kesilerek insanı çağırışında hikmet vardı. Beni gör, bana dokun! diyordu, kendi başıma, kendim için var değilim. Bir işaretim sadece. Beni var edene bir işaret! Varlığım O na delalettir; varlığıma içkin o kadar soru ve cezbeli hâl de, benim/senin ölümünün sonrası içindir. Gör, dokun ve yaşa beni! Ama takılma, bende tutuklu kalma. Geçiciyim; çünkü fânîyim! Varlığımla var ediciyi gösterirken, cezbeli hâllerimle de asıl olana numuneyim. Bende sahibimi gör, sahibimin bir ikramı olarak değerlendir beni. Ben kalbine oturamam, ona küçük gelirim. Bunu görmezsen, sana oyun ve oyalanma alanı olurum. Benimle oynarsın, sonra oynar olurum seninle. Ve insan aldandı! Öte ye yakın mânâsına gelen dünya nın şimdi var oluşuna kandı; hazır lezzeti gelecekte olana tercih etti. Var olandan var ediciye gitmediği için var olanla yetindi. Mirasçılarına kalan birikimler yaptı ve yıkılmaktan kurtulmayan binalar inşa etti. Batan günün, biten mevsimin ve sonunun haykırdığına kulak kesilip fark etseydi, Allah ın gelip oturacağı bir ev kılsaydı kalbini, Allah tan gayrı her şey kalbinden düşüverirdi. İçine almayacaktı o zaman dünyayı, altına alacaktı. Dünya kendisine/kalbine binit olacaktı sadece. Dünyanın sırtından Rabbine yürüyecekti. Hazreti Pir (Mevlâna) ne güzel söyler: Dünya nedir? O Hüda dan gafil olmaktır; kumaş, gümüş, evlât ve kadın değildir. Eğer dünya malını Hakk rızası için omuzlarsan, ona Hz Resul; İyi insan için iyi mal ne güzeldir! buyurmuştur. Geminin içindeki su geminin helâkine sebep, geminin altındaki su da onun hareketine vesiledir. Dünyaya talip olmamak, türlü hazların yurdu gibi duran veçhesine tutulmamak, dünyada bir cennet düşü görmemek zor mu zor bir şey! Ne gelecekteki Cennet beklentisi ne de Cehennem korkusu onun şimdiki lezzet ini vazgeçilir kılıyor. Sadece bir şey insanı dünyaya bulaştırmadan geçirebiliyor; dünyanın hazır lezzetine kanmayacak bir kalbe sahip olmak Bu öyle bir kalbdir ki, hikmetin/hakikatin yurdu olmuştur. Kalb büyümüş, derinleşmiş ve incelmiştir. Dünya düşmüştür kendisinden; hikmetin ve hakikatin taliplisi olma cehdi içinde Allah a hazırlanmıştır. Geçen zamanın ve doğup batan güneşin hükmüyle eriyen, sönen, yok olanla tatmin olamayan bir kalbdir bu. Cennet arzusu ve Cehennem korkusuyla değil, Rabb e muhatabiyetin ağırlığı ve şerefiyle dünya tercih edilir olmaktan çıkmıştır. Bu kalb, dünyayı oyun ve oyalanma yurdu, dolayısıyla gurbet bilmektedir. Gurbette, sıla özlemi içindedir. Öyledir çünkü sonlu da Sonsuz a dâir olmuştur. Bu, insanın/kalbin zühd hâlidir. Zühd ki, Allah bilgisine sahip gönlün O ndan başka hiçbir şeye yönelmemesi, tenezzül etmemesidir. Ve bu gayret her dem hayatidir. Hüda dan gafil olma hâllerinin insanı kuşattığı, dünyada kalıcı olma düşünün çokça görüldüğü, hayatperestliğin sebep olduğu körleşmenin bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldığı, Müslüman coğrafyalarda dünyevîleşmenin, sekülerleşmenin, Protestanlaşmanın konuşulduğu şimdilerde zühd hâli insana bir sığınaktır. Şu mübarek oruç günlerinin de ikame ettiği ve işaret olduğu bir sığınak Mehmet Y. Şeker in Dünyada Ahiret Yörüngeli Yaşama Gayreti: Zühd isimli kitabı okuyucuyu bu sığınağa çekiyor. DÜNYADA ÂHİRET YÖRÜNGELİ YAŞAMA GAYRETİ ZÜHD Işık Yayınları Mehmet Y. ŞEKER 292 sayfa ISBN : AĞUSTOS

14 K ültürün, millet hayatında çok ehemmiyetli bir yeri vardır. Geçmişe ve ruh köklerine bağlı olmak, bir millete yükselme yollarını açar, o milletin yarınlarını aydınlatır. Kendi değerlerinden beslenen millî kültürlerini oluşturamamış veya bunları gelecek nesillere taşıyamamış milletler, yaşasalar bile istikballerinden endişe etmelidirler. Kültürel değerlerin milletlerin hayatındaki yerini bilen Osmanlı sultanları, cihangir ordularıyla ülkeler fethedip devletin sınırlarını genişletirken, ilim, irfan ve sanat erbabının çalışmaları için gerekli zemini hazırlamayı da ihmal etmemişlerdir. Kazandıkları zaferlerden ziyade, ilim adamlarını ve sanatçıları muhafaza etmekle, onlarla dost olmakla iftihar eden Osmanlı sultanları, bu tavırlarıyla muhteşem bir medeniyetin oluşmasına öncülük etmişlerdir., Metin REIS Sultanların ve ilim adamlarının gayretleriyle yükselmeye başlayan Osmanlı medeniyeti, 2. Murad ve Fatih Sultan Mehmed dönemlerinde gelişmiş; Sultan Süleyman devrine gelindiğinde ise, en muhteşem günlerine ulaşmıştı. Aldığı eğitim sayesinde bir sanat âşığı olarak yetişen Sultan Süleyman, siyaseti ve askeri yönlendirmedeki ustalığını, sanat ve ilim erbabı üzerinde de göstermiştir. Bu sayede onun döneminde sanat faaliyetleri zirveye çıkmış, mükemmel eserler ortaya konmuştur. Bu dönemde yaşayan Şeyh Yahya Efendi ve Şeyhülislam Ebussuud Efendi gibi mânevîyât erlerinin yanında, Mimar Sinan, Baki, Matrakçı Nasuh, Nakkaş Osman, Fuzuli, Şah Kulu, Kara Memi, Ahmed Karahisârî gibi usta sanatçılar, Osmanlı medeniyetinin gelişmesine büyük katkı sağlamışlardır AĞUSTOS 2011

15 Şeyhülislâm Ebussuud Efendi Sultan Süleyman ın en büyük talihi, asrında Şeyhülislam Ebussuud Efendi gibi büyük bir âlimin yetişmiş olmasıydı. Ebussuud Efendi, engin fıkıh bilgisi ve adalet telakkisi ile sultanın baş danışmanıydı. Sultan Süleyman ile Ebussuud Efendi arasında devlet vazifesinin ötesinde bir gönül bağı vardı. Bu, âdeta hoca talebe münasebeti gibiydi. Sarayın bahçesindeki ağaçları saran karıncalardan kurtulmak isteyen sultanın: Dırahta ger ziyân etse karınca Zararı var mıdır ânı kırınca. mısralarıyla hocasından müsaade isteyen bir talebe edasıyla seslenmesi; Ebussuud Efendi nin ise bir mürşit edasıyla: Yarın Hakk ın divanına varınca Süleyman dan hakkın alır karınca. diyerek sultana yapacağı işin âhiret mesuliyetini hatırlatması, bu bağın güzel bir örneğidir. Fıkıh ve tefsir alanında derin bir bilgiye sahip olan Ebussuud Efendi, Sultan Süleyman ın nazarında, asrının Ebû Hanife si idi. Ebusuud Efendi ilmî seviyesini gösteren muhteşem bir tefsir hazırlamıştı. Bu tefsir Osmanlı döneminde Zemahşerî ve Kadı Beyzâvî nin tefsirinden sonra en çok müracaat edilen üçüncü eserdi. Ebussuud Efendi, tefsirinin birinci cildini bitirip oğluyla Sultan Süleyman a gönderdiğinde, sultan onu sarayın kapısında hürmetle karşılamıştı. Eserin muhteşemliği karşısında hayrete düşen sultan, Ebusuud Efendi nin maaşına iki yüz akçe zam yaparak, onu ödüllendirmiş ve eserden iki nüsha daha yazdırılarak Mekke ve Medine ye gönderilmesini emretmişti. Süt Kardeş, Ağabey Yahya Efendi Sultan Süleyman ın gönül dünyasında yer bulan diğer bir mânevîyât büyüğü ise, Şeyh Yahya Efendi dir. Trabzon Müftüsü Ömer Efendi nin oğlu olan Yahya Efendi, Şehzade Süleyman ile aynı günlerde doğmuştu. Yahya Efendi nin, Sultan Süleyman ın nezdinde ayrı bir yeri vardı. Çünkü Yahya Efendi, Sultan Süleyman ile sütkardeşi idi. Annesinin sütü yeterli olmadığından, Şehzadeyi Yahya Efendi nin annesi emzirmişti. Böylece geleceğin sultan ı ile veli si sütkardeş olmuşlardı. Bu yakınlıktan olsa gerek, Sultan Süleyman, Yahya Efendi ye ağabey diye hitap ederdi. Halk arasında Zembilli Ali Efendi olarak tanınan Molla Cemâlî den ders okuyup icazet alarak müderris olan Yahya Efendi, Beşiktaş sırtlarında insanlardan u zak ta medrese, mescit, hamam ve çeşmeden müteşekkil küçük bir külliye kurmuştu. Yahya Efendi, son akçesine kadar fakir ve muhtaçlara dağıtan, hattâ ziyaretine gelenlerin kayık kirasını dahi kendisi verecek kadar cömert bir veli idi. Sultan Süleyman devlet işlerinden bunalıp, biraz nefes almak istediğinde, Yahya Efendi nin bu mütevazı uzlet hanesine misafir olur, onunla hasbıhâl ederdi. Dünyevî ihtiraslardan arınmış bir ruha sahip olan Sultan Süleyman, devlet işlerinden bunalıp, biraz nefes almak istediğinde, Yahya Efendi nin mütevazı uzlethanesine misafir olur, onunla hasbıhâl ederdi. Sultan Süleyman devrinde yetişen büyük sanatçılarından biri de, Mimar Sinan dır. Sultan Süleyman devrinde inşa edilen eserlerin hemen hepsinde Mimar Sinan ın mührü yer almaktadır. Yahya Efendi, sultana hâl ve sözleriyle saltanatının fânîliğini hatırlatan, gerektiğinde eksik yanlarını, yanlışlarını söyleyebilen beklentisiz bir dosttu. Mimar Sinan ve Süleymaniye Külliyesi Sultan Süleyman devrinde yetişen büyük sanatçılardan biri de, Mimar Sinan dır. Mimar Sinan, Yeniçeri Ocağı nda yapı işlerinden mesul bir asker olarak devlet hizmetine girmiş ve gösterdiği yararlılıklar sayesinde sekban ocağına alınmıştır. Vezir Lütfi Paşa nın tavsiyesiyle de askerî vazifeden alınıp, sivil mimar olarak sarayın hizmetine verilmiştir. AĞUSTOS

16 Kültürel değerlerin milletlerin hayatındaki yerini bilen Osmanlı sultanları, cihangir ordularıyla ülkeler fethedip devletin sınırlarını genişletirken, ilim, irfan ve sanat erbabının çalışmaları için gerekli zemini hazırlamayı da ihmal etmemişlerdir. Sultan Süleyman devrinde inşa edilen eserlerin hemen hepsinde Mimar Sinan ın mührü yer almaktadır. Mimar Sinan, başta İstanbul olmak üzere memleketin birçok yerinde cami, medrese, hastane, imarethane, su kemeri, köprü, dergâh gibi eserler inşa etmiştir. Mimar Sinan ın Sultan Süleyman döneminde inşa ettiği en büyük eser, şüphesiz Süleymaniye Külliyesi dir. 24 Mayıs 1550 Perşembe günü inşasına başlanan eserin ilk temel taşını koymak bahtiyarlığını, Sultan Süleyman, Mimar Sinan a vermeyip, bu vazifeyi ilme ve insanlığa duyduğu saygının gereği olarak devrin fazilet ve bilgi âbidesi Ebussuud Efendi ye vermişti. Yedi yıl sonra, gelenleri haşmet ve heybetle selâmlayan Osmanlı mimarlık sanatının en mühim eserlerinden biri vücuda getirilmişti. Ahmet Karahisarî ve muhteşem Mushaf-ı Şerîf 16. yüzyılın büyük sanatkârlarından olan Ahmet Karahisarî nin en önemli eseri hâlen Topkapı Müzesi nde muhafaza edilen büyük ebattaki Mushaf-ı Şerif tir. Sultan Süleyman ın isteği üzerine yazılmaya başlanan Mushaf-ı Şerîf, 16. yüzyılın en büyük şaheserlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Orijinali 61,5 x 42,5 santimetre boyutunda olan eserin 220 yaprağı yılları arasında Ahmet Karahisarî, 80 yaprağı ise yılları arasında mânevî evlâdı Hattat Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır. Tamamlanması 51 yıl süren Mushaf ın sadece tezhibi ve cildi, arasında (12 yılda) bitmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ve şiir Sultan Süleyman devrinde şiirin ve şairlerin itibarı artmış, söz ustaları her yana yayılmıştı. Şiir konusunda son derece hassas olan sultan, nerede iyi bir şair duysa, onu himaye eder, ondan iltifatını esirgemezdi. Devrinde Bâkî, Fuzulî, Hayâlî, Ahmet Paşa, Necati Bey ve Zâtî gibi değerli birçok şairin yetişmiş olması, biraz da sultanın gayretleriyle mümkün olmuştur. Kendisi de bir şair olan Sultan Süleyman, Muhibbî (seven, âşık), mahlasıyla şiirler yazmıştır. Söz ustalığında şair sultanların en ihtişamlısı ve en çok şiir yazanı olan Sultan Süleyman ın, biri Farsça olmak üzere iki divân ı bulunmaktadır. Sultan Süleyman ın devlet işlerinin arasında binlerce şiirden oluşan bir divân vücuda getirebilmesi, hayret edilecek bir muvaffakiyettir. Şair Muhibbi nin dilden dile dolaşan şu ünlü gazeli, aynı zamanda onun dünya saltanatı karşısındaki tavrını da yansıtmaktadır. Halk içinde mu teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi Saltanat dedikleri, ancak cihân gavgâsıdır Olmaya baht ü sa âdet, dünyada vahdet gibi Sultanü ş-şuara Bâkî İstanbul Fatih Camiî müezzinlerinden Mehmed Efendi nin oğlu olarak dünyaya gözlerini açıp, bir saraç çırağı olarak hayata ilk adımını atan Bâkî, asıl yerinin burası olmadığını kısa sürede anlayacaktır. Zekâsı ve fıtrî kabiliyeti, Osmanlı halkının kadir bilirliği ile birleşince zanaat hayatından irfan dünyasına geçmesi zor olmamıştır. Zamanının ünlü müderrislerinden Karamanlı Mehmed ve Ahmed efendilerden aldığı derslerle henüz delikanlılık çağında ilim ve sanat muhitlerince kabul edilmişti. Nahçıvan Seferi (1555) sonrasında, Sultan Süleyman a sunduğu kasideyle saray çevrelerine girmeyi başaran Bâkî, bu tarihten itibaren sultanın sohbet arkadaşları arasında yer almıştı. Osmanlı şairleri arasında ayrı bir yeri olan Bâkî, Sultanü ş-şuara unvânıyla anılmıştır. Bâkî nin bu unvânı almasında en büyük pay, şüphesiz Sultan Süleyman ındır. Sultan ondaki sanat kabiliyetini ve kudretini keşfederek, onu has meclisinin ayrılmaz bir parçası yapmıştı. Tarihçi Selanikî nin anlattığına göre, Sultan Süleyman, Bâkî hakkında Ömrümün üç yerinden çok hazzetmişimdir; bunlardan biri de Bakî gibi bir şairi bulup, çıkarıp iltifat etmekliğimdir! demiştir. Sultan Süleyman ın gâye-i hayâli ve son seferi Hayatını İlâhî rızayı kazanmak üzere programlamış olan Sultan Süleyman, bu uğurda hiçbir gayretten geri kalmamıştı. Sultan Süleyman gâye-i hayâlini; İmtisal-i cahidu-fi llah oluptur niyyetim, Din-i İslâm ın mücerret gayretidür gayretim. mısralarıyla ifade etmişti. Avusturyalı diplomat Busbecq, Türk Mektupları adlı eserinde 16. Yüzyıl İstanbul u hakkında bilgiler AĞUSTOS 2011

17 Sultan Süleyman devrinde şiirin ve şairlerin itibarı artmış, söz ustaları her yana yayılmıştı. Devrinde Bâkî, Fuzulî, Hayâlî, Ahmet Paşa, Necati Bey ve Zâtî gibi değerli birçok şairin yetişmiş olması, biraz da sultanın gayretleriyle mümkün olmuştur. verirken, Sultan Süleyman için; Devletinin sınırlarını genişletmek istediği kadar, dinini yüceltmek ve yaymak gayesindedir. demektedir. Sultan Süleyman bu uğurda, 72 yaşına girmiş olmasına rağmen, Avusturya üzerine Zigetvar Seferi ne (1566) karar vermişti. Hekimler, sultanın hem yaşlılığı hem de müptelâ olduğu nikris (gut) hastalığı sebebiyle sefer meşakkatine tahammül edemeyeceğini bildirmişler; ancak o Her şey takdir-i İlâhiye tevakkuf eder. diyerek sefere gitmeye karar vermiştir. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa da aynı sebeplerle sultanın sefere çıkmasını istemeyenlerdendi. Bu fikrini sultana arz edince, sultan Sarayda kalıp, baş yastıkta ölürsem, yarın rûz-i mahşerde fatih cedlerimin huzuruna nasıl çıkabilirim? cevabını vererek tarih karşısındaki mesuliyetini beyan etmişti. Bu şartlarda sefere çıkan Sultan Süleyman, Zigetvar ın fethini büyük bir sabırsızlıkla beklemiş; ancak fethi göremeden bir gece öncesinde (7 Eylül 1566) vefat etmiştir. Sultan Süleyman ı yaşlı hâlinde, ata binmeye dahi muktedir olamayacak kadar hasta vaziyette, bu uzun sefere sevk eden gerekçe, onun derin imanında ve yüce gâyesinde aranmalıdır. O âdeta 46 seneden beri rızasını kazanmak için diyardan diyara koştuğu, Rabb ine kavuşmaya gidiyordu. Bu sefer esnasında şehâdet talep ettiği, hattâ; Ya Rabbi, nice müddettir ki rûy-i zemini zîr-i nigin-i zafer karinim etdin! Vasıl olmadık recâm, hâsıl olmadık mânâm kalmadı; hâlen habibin hürmetine, saadet-i şehâdet, ba dehu didâr-ı şerifini müşâhedet nasip eyle. dediği, böylece muharebe esnasında vefatıyla arzuladığı mertebeye kavuştuğu rivayet edilir. Sultan Süleyman ın cenaze namazı ve sandukanın sırrı Henüz düşman karşısında bulunulması sebebiyle Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, sultanın vefatını bir müddet gizlemeyi uygun görmüş; vefat haberi Belgrat a gelindiğinde, yani kırk sekiz gün sonra duyurulmuştu. Bâkî bu durumu mersiyesinde Halk-i cihana kırk sekiz gün duyurmadı mısraları ile belirtmiştir. Sultanın cenaze namazı Süleymaniye Camiî nde muhteşem bir kalabalık huzurunda, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından kıldırılmış ve naaşı, Süleymaniye Külliyesi nde Dâr ul-kurrâ nın (Kur ân Mektebi) yanındaki türbesine defnedilmiştir. Sultan ın defni esnasında elindeki sandukayı ısrarla kabre koymaya çalışan bir saray görevlisi, topluluğun dikkatini çekmişti. Bu duruma mâni olunup ne yaptığı sorulduğunda ise, bunun sultanın vasiyeti olduğu öğrenildi. Ebussuud Efendi duruma müdahale ederek, sandığın açılmasını istedi. Sandık açıldığında, dışarıya kâğıtlar saçıldı. Bunlar sultanın hayattayken Şeyhülislam Ebussuud Efendi den aldığı fetvalardı. Kendi eliyle yazdığı fetvaları gören Ebussuud Efendi; yaşlı gözlerle Sen bunlarla kendini kurtardın Ulu Hakan. Biz verdiğimiz hükümlerin mesuliyeti karşısında yarın ahirette ne yapacağız? demişti. Sultan Süleyman ın vefatı Osmanlı halkına derinden tesir etmiş, bu meyanda hüznü ifade eden birçok mersiyeler yazılmıştı. Bunlardan en meşhuru Bâkî nin Mersiye-i Hazret-i Süleyman Han isimli eseridir. Baki mersiyesini: Minnet Hudâya iki cihânda kılub saîd Nâm-ı şerîfin eyledi hem gaazi hem şehîd beytiyle bitirmiştir. Netice Sultan Süleyman ın 46 yıllık saltanatı sırasında Osmanlı Devleti üç kıtaya yayılmış, deniz ve karalarda bütün dünyayı ilgilendiren siyasî kararlar alınmış; her tarafta maddî ve mânevî nüfuzu artmıştı. O, muazzam Osmanlı Devleti ni, sadece maddî ve siyâsî kuvvetle değil, devrinde yetişen siyaset, bilim ve sanat erbabının da katkılarıyla başarıyla yönetmişti. Saltanatı süresince devletini ve milletini hakkıyla temsil etmiş, seleflerinden devraldığı Osmanlı medeniyet bayrağını, daha yukarılara taşımayı başarmıştı. Bu sebepledir ki O, Muhteşem Süleyman, Büyük Türk, Büyük Efendi şeklinde anılmış ve onun asrı da Türk Asrı olarak tarihe geçmiştir. Kaynaklar - Gökbilgin, M. Tayyip, Kanuni Sultan Süleyman, MEB Yay., İstanbul, Ayverdi, Samiha, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, Aksun, Ziya Nur, Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Aksun, Ziya Nur, Doğuştan Günümüze İslâm Tarihi, Çağ yayınları, İstanbul, Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, TTK Yayınları, Ankara, AĞUSTOS

18 Aslında, her zaman sinesinde Yaradan a imanın sıcaklığını duyan, bazen haşyet, bazen de muhabbetle çevresine gönlünün dilinden bir şeyler anlatmaya çalışan biri için, hiçbir meselede zorluk söz konusu olamaz. H. Arif USTAOGLU - California Üniversitesi nden bir grup araştırmacı, dünyanın yaşındaki en yaşlı organizmasını Amerika da keşfettiklerini duyurdu. Haberde, Jurupa meşesi tohumunun (Quercus palmeri), dünya daha buzullarla kaplı iken toprakla buluşturulmuş olduğu ifade ediliyordu. Mısır piramitlerinden binlerce yıl daha yaşlı olan ağacın, bu kadar zaman içinde defalarca kuraklık, don, yangın, fırtına ve şiddetli rüzgâr gibi tabiî hâdiselere rağmen hayatta kalması acaba ilmî olarak bir değer taşır mıydı? A ğaçlara tesir eden hâdiseler, hassas bir şekilde kaydedilir. Kaydedilen bu bilgiler kendileriyle alâkalı olabildiği gibi çevrelerinde gerçekleşen hâdiselerle de alâkalı olabilmektedir. Ağaçların hayatlarını hangi şartlarda nasıl geçirdikleri, yaşadıkları zorlukları ve hayatları boyunca ne gibi hâdiselerle karşılaştıkları günümüzde ilmî olarak tespit edilebilmektedir. Ağaca yapılan otopsi Otopsi; insan vücudunu daha yakından tanıma, insanın ölüm ve hastalık sebeplerini ortaya koyma, hastalığın vücutta bıraktığı tesiri görme ve inceleme metodudur. İnsanların yaşadıkları, gördükleri vs. nasıl hafızalarına kaydediliyorsa, ağaçların hayatlara tesir eden hâdiseler de, gövdelerindeki halkalara kaydedilir. Bu halkaların ne mânâya geldiğini okumak için otopsi yapılması yanlış olmasa gerek. Bir ağacın gövde, dal veya kökünün herhangi bir yerinden alınan enine kesitine bakıldığında, yaklaşık olarak daire biçimli, açık ve koyu renkli halkalar görülür. Bu halkaların her ikisine birden yıllık halka denir. Ağacın sanki bir cd üzerindeki kayıt izlerine benzeyen yıllık halkalarına bakılarak yangın, çığ, şiddetli rüzgâr ve böcek zararı gibi hâdiselere maruz kalıp kalmadığı anlaşılabildiği gibi, bunların hangi yıllarda meydana geldiği de bu halkalarda kayıtlı bilgilerden öğrenilmektedir. Ağaçların enine kesitlerinden; büyüme miktarı, yaşı, odun tipi (ibreli, yapraklı, reçineli, reçinesiz, tropikal gibi), yara geçmişi, dal geçmişi (budanmışsa nasıl budandığı, dallara dâir varsa kusur), yangın zararı, çatlaklar, hayvan zararları (ağaçkakan ve sincap yaraları AĞUSTOS 2011

19 gibi), yaraların kapatılma şekilleri, reçine kanalları, böcek zararları gibi bilgiler elde edilebilir. Bir ağaca yapılan otopsi değerlendirmesi aşağıda verilmiştir. Ağacın adı: Picea rubens (lâdin) Yaşı: 40 Otopsi neticesi: Kapanmış yaralı 40 yaşında kesilmiş ağaç Ağacın kronolojik geçmişi: 1. Ağaç hızla büyümeye başladıktan 6 yıl sonra yavaşça sola eğilmeye başladı. 2. Hafifçe sağa eğilmeye başladı ve odununun halkaları daha koyu ve geniştir (Yaş: 13). 3. Ağaç yaralandı ve büyüme hızında azalma (yıllık halkaların daralması) başladı (Yaş: 22). 4. Lâdin ağaçlarının sağlıklı odunlarında çok az reçine kanalı bulunur. Ağaçlar yaralandığında kanallar koyu lekeler şeklinde ortaya çıkar (Yaş: 27). 5. Çok dar halkaların olması, kesilen yere yakın küçük bir yaralanmayı gösterir. 6. Odun yaralandıktan sonra kimyevî yapısı değişti ve koyu renkli bir hâl aldı (Yaş: 34). 7. Ağaçların büyüme dönemlerinde odun yaralanırsa, 1 hafta içinde yara kapanmaya başlar. Normal koşullar altında 6 8 hafta gibi bir zamanda küçük yaralar kapanabilir. 8. Yara kapanmaya devam etti (Yaş: 38). 9. Yara 5 yılda kapandı. 10. Ağaç, yaranın 6. yılında kesildi (Yaş: 40). Dendrokronoloji Tabiatta gerçekleşen hâdiselerin, ağaçlardan alınan örnekler vasıtasıyla yıllık halkalara göre tarihlendirilmesine (tarih belirleme) dendrokronoloji adı verilmektedir. Bu sahadaki araştırmalar, astronom Andrew Ellicott Douglass tarafından 1900 lü yılların ilk yarısında başlatılmıştır. Douglass, güneş lekelerinin izleriyle alâkalı kayıtları yeryüzünde ararken, Pinus ponderosa nın (batı sarıçamı) yıllık halkalarından bazılarının belirgin şekilde diğerlerinden daha dar aralıklı olduğunu fark eder. Böylece, dendrokronolojinin ilk adımları atılmış oluyordu. Dendrokronoloji ile uğraşan araştırmacılar, ağaç gövdeleri veya köklerinden örnekler alarak yıllık halka kronolojisi verilerini inceler. Tarihlendirmede, öncelikle o ânda yaşayan ağaçlardan alınmış kesitlerde, takvim yılları belli olan bir ana kronoloji meydana getirilir. Hangi yıllara ait olduğu bilinmeyen ağaç örneklerinden alınan kesitler (hareketli kronoloji), takvim yılları belli olan ağaç kesitleri (ana kronoloji) üzerinde gezdirilir ve çakıştığı yıllar belirlenir. Ana kronolojinin uzunluğu, tarih belirleme aralığının da uzun olmasını sağlar. Arizona Üniversitesi nden Charles Ferguson, dendrokronoloji çalışmasında Bristlecone çamı örneklerini incelemiş ve yaş tayinleri Ferguson a günümüzden yıl öncesine uzanan bir ana kronoloji inşa etme imkânı sağlamıştır. Yıllık halka kalınlığı; başta iklim olmak üzere çığlar, göl teşekkülü, toprak kayması, volkanik patlama ve deprem gibi tabiî hâdiselerden etkilenir. Bu tesirlerin doğru okunması ile bu türden tabiat hâdiseleri tarihlenmekte ve yıllık halkalar üzerindeki tesirlerinin boyutları belirlenmektedir. Ayrıca, bu tarihlendirmeler arkeolojik çalışmalarda da kullanılmaktadır. AĞUSTOS

20 500 Ölü Ağaç Yıllık Halkaları Yaşayan Ağaç Yıllık Halkaları Arkeolojik Örneğin Yıllık Halkaları Dendrokronoloji ile uğraşan araştırmacılar, ağaç gövdeleri veya köklerinden örnekler alarak yıllık halka kronolojisi verilerini incelerler. Tarihlendirmede, öncelikle o anda yaşayan ağaçlardan alınmış kesitlerde, takvim yılları belli olan bir ana kronoloji meydana getirilir. Hangi yıllara ait olduğu bilinmeyen ağaç örneklerinden alınan kesitler (hareketli kronoloji), takvim yılları belli olan ağaç kesitleri (ana kronoloji) üzerinde gezdirilir ve çakıştığı yıllar belirlenir. İklimlerin tarihlendirilmesi Ağaçların yıllık halka genişliğinde, bir yıldan diğerine meydana gelen değişikliklerin en mühim sebebi, sıcaklık ve yağıştır. Sıcaklık ve yağış değerlerinin sayı olarak ifade edilmesi, yıllık halka genişlikleriyle aralarındaki münasebetin ortaya konmasını sağlamaktadır. Toprak derinliği fazla olan ve suya rahatlıkla ulaşabilen ağaçların (duyarsız ağaçlar) yıllık halkalarındaki değişkenlik az iken; eğimli, taşlık, kayalık, toprak derinliği az sahalarda yetişen ağaçlarda (duyarlı ağaçlar) fazla olmaktadır. Bu sebeple iklim kurak geçtiğinde, duyarlı ağaçlarda dar yıllık halka teşkil edileceğinden, tarihlendirmede bu türden yaşlı ağaçlar tercih edilir. Çığların tarihlendirilmesi Çığ sebebiyle yamaçlardan yuvarlanan kayaların çarpmasıyla, ağaçların gövde ve dallarının üst kısmında yaralar meydana gelir. Bu yaralar daha sonraları ağaçların yıllık halkalarında iz kalmasına sebep olur. Ağaçların hayatlarını hangi şart larda nasıl geçirdikleri, yaşadıkları zorlukları ve hayatları boyunca ne gibi hâdiselerle karşılaştıkları günümüzde ilmî olarak tespit edilebilmektedir Ağaçlara verilen hususiyetler gereği, yara kenarlarının etrafında yaranın kapanmasına vesile olan kallus dokusu ile birlikte yavaş yavaş yeni odun ve kabuk teşekkülü sağlanır. Yaranın diğer tarafından alınan kama şeklinde bir kesit, yaralanmadan sonra oluşan yeni odun halkalarının sayılmasına ve böylece yaralanma tarihinin belirlenmesine imkân verir. Volkanik patlamaların tarihlendirilmesi Volkanik patlamanın gerçekleştiği bir sahada, doğrudan lâv akıntılarının yolunda bulunan ağaçlar yüksek ısılar sebebiyle hemen kömürleşir. Lâv akıntılarının yakınındaki ağaçların ise, dalları ile gövdelerinin bir kısmı yanar ve birkaç dar yıllık halka meydana gelir. Volkanik küller, toprağın fizikî şartlarının değişmesine sebep olur. Bu durum, volkanik küllerle kaplı bir sahada büyüyen iğne yapraklı ağaçların yıllık halkalarında açık bir şekilde görülür. Böylece, volkanik faaliyetler bu şekilde de tarihlenebilir. Meselâ, Kuzey Amerika da bazı yaşlı ağaçların 1064 ve 1065 yıllarındaki yıllık halkalarının çok dar olması, bu sahanın yakınında bulunan Sunset volkanının bu tarihlerde patladığını doğrulamıştır. Depremlerin tarihlendirilmesi Yıllık halka genişliğine tesir eden çok sayıda sebep varken, tarihi bilinmeyen depremlerin tarihlendirilmesi ve ağaçlardaki tesirlerinin ortaya konulması son derece güçtür. Bununla birlikte, tarihi bilinen depremlerin tesirlerini ortaya koymak o nispette kolaydır. Bunun için, fay hattı üzerinde veya onun hemen çevresinde bulunan uygun ağaçları incelemek yeterlidir. Düzce depremi (1999) sonrası, bilhassa fay hattı üzerinde bulunan bazı ağaçlarda yapılan yıllık halka analizlerinde, 2000 yılından itibaren ağaçların yıllık halka genişliğinde âni bir daralma olduğu tespit edilmiştir. Bu daralmanın, deprem neticesinde meydana gelen hidrolojik hâdiselerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Arkeolojik tarihlendirme Günümüzde, yıllık halkalara dayanılarak yapılan tarihlendirme çalışmalarına bir diğer misâl de, arkeolojik değeri olan eserlerin tarihlenebilmesidir. Bu çalışmalar; saray, ev, cami, medrese, kilise gibi deği AĞUSTOS 2011

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok uzun yıllar önce yazdığım bir yazıyı hatırladım. Onaltı yaşında, lisede iken yazdığım bir yazıyı. Cesaret edip, bir gazetenin araştırma merkezine göndermiştim.

Detaylı

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti Mektub-u Attar Muhammed İlyas Kadiri Razavi tarafından tüm İslami Erkek Kardeşlerine ve İslami Kız Kardeşlerine, Medaris El Medine ve Camiat El Medine nin erkek öğretmenler, erkek öğrenciler, kadın öğretmenler

Detaylı

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1 ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1 12/17/2013 2 12/17/2013 3 KISA KISALAR 12/17/2013 4 12/17/2013 5 İLİM VE MEVLANA Bizzat kendisi büyük bir alim olan Mevlana ilmin değerine inanır. Ona göre ilim ; Hz. Süleyman'ın

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır. 4.MEKTUP MEVZUU : a) Mübarek ramazan ayının faziletleri. b) Hakikat-ı Muhammediye'nin (kabiliyet-i ulâ) beyanı.. Ona ve âline salât, selâm ve saygılar.. c) Kutbiyet makamı, ferdiyet mertebesi.. NOT : İMAM-I

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye Zehra Aydüz, 1971 Balıkesir de doğdu. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü nü bitirdi. Özel kurumlarda Tarih öğretmenliği yaptı. Evli ve üç çocuk annesi olan yazarın çeşitli dergilerde yazıları

Detaylı

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.) Ben seni sevdiğim için eğer bahâ derler ise İki cihân mülkün verem dahı bahâsı yetmeye (Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.) İki cihân

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Rabbin kim? Rabbim Allah. 2 Dinin ne? Dinim İslam. 3 Kitabın ne? Kitabım Kur ân-ı Kerim. 4 Kimin kulusun? Allah ın kuluyum. 5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

Ramazan ve Bayram Ramazan Ramazan Allah a yakınlaşmak için yegane bir zaman. Allah dünyada kendisi ve insanlar arasına perdeler koymuş. Bu perdeleri açmak ve aşmak, Allah a yakınlaşmak, onu hissetmek için

Detaylı

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 13.5.2006 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir. 1- Ramazan ayının birinci gecesi kılınacak namaz: Bu gecede bir kimse 2 rekat namaz kılsa, her rekatta da KADİR SÜRESİNİ okursa; ALLAHÜ Teâlâ ( cc ) o kişiye 3 türlü kolaylık verir. Bu ay içinde orucu

Detaylı

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Aynı kökün kesmek, kısaltmak anlamı da vardır. Kıssa, bir haberi nakletme, bir olayı anlatma hikâye etmek. Bu Arapça'da kassa kelimesiyle ifade edilir. Anlatılan hikâye ve olaya da "kıssa" denilir. Buhâri, bab başlıklarında "kıssa"yı "olay" anlamında

Detaylı

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır Tevafuk birbirine denk gelmek, birbiriyle uygun vaziyet almak demektir. Tevafuklu Kur anda tam 2806 Allah lafzı pek az müstesnalar

Detaylı

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Anlamı. Temel Bilgiler 1 Âmentü Haydi Bulalım Arkadaşlar aşağıda Âmentü duası ve Türkçe anlamı yazlı, ancak biraz karışmış. Siz doğru şekilde eşleştirebilir misiniz? 1 2 Allah a 2 Kadere Anlamı Ben; Allah a, meleklerine, kitaplarına,

Detaylı

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok Question Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok kez karşılaşmaktayız, bu iki kavramdan maksat nedir? Answer: Kuran müfessirleri ayet ve rivayetlere

Detaylı

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. BÜYÜKLERİN HİKMETLİDEN SÖZLERİ Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. Buyruldu ki; Faziletli kimseler için (hiçbir yer) gurbet sayılmaz. Cahilin ise

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din Güncelleme talebine uygulamalı model önerilerimiz: Aliya nın Camisi nde - Uzman Cemil Paslı Kişisel S Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din Dinin ağırlık ve çekim merkezi camii.

Detaylı

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir. ÖRNEKLER DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHL. BİLGİSİ ÜNİTE: 1. ÜNİTE (KADER İNANCI) KONU: KAZA VE KADER İNANCI KADER: Kelime olarak KAZA: Kelime olarak kader; bir şeye gücü kaza, hükmetmek, - Su 100 yetmek, biçimlendirmek,

Detaylı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar 1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar İÇİNDEKİLER KUR AN NEDİR? KUR AN-IN AMACI? İNANÇ NEDİR İBADET NEDİR AHLAK NEDİR KISSALAR AYETLER KUR AN NEDİR? Kur an-ı Hakîm, alemlerin Rabbi olan Allah ın kelamıdır.

Detaylı

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri 1 ) İlahi kitapların sonuncusudur. 2 ) Allah tarafından koruma altına alınan değişikliğe uğramayan tek ilahi kitaptır. 3 ) Diğer ilahi

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55 Ramazan Manileri // Ahmet ağa uyursun uyursun Uykularda ne bulursun Kalk al abdest, kıl namaz Sabahleyin cenneti bulursun Akşamdan pilavı pişirdim Gene karnımı şişirdim Çok mani diyecektim ama Defteri

Detaylı

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir. Hiçbir müzisyen, bülbülün ötüşünden daha güzel bir şarkı söyleyemez. Bütün bu güzel şeyleri Allah yapar ve yaratır. Allah ın güzel isimlerinden biri de HAMÎD dir. HAMÎD, övülmeye, hamd edilmeye, şükür

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır. 16.MEKTUP MEVZUU : Uruc, (yükselme) nüzul (iniş) ve diğer hallerin beyanı.. NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır. Taleb babında en az duranlardan birinin arzuhalidir.

Detaylı

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım. ABUZER KARA 1.Kendinizi tanıtırımsınız. Ben Abuzer Kara 1961 Samsat doğumluyum.ilk ve orta öğrenimimi Samsat ta bitirdim.19 82 yılında evlendim.1983-1984 Yılları arasında askerlik görevimi ifa ettim.1987

Detaylı

CEVAP ANAHTARI SINIF

CEVAP ANAHTARI SINIF 5. SINIF ÜNİTE 1: ALLAH İNANCI 1-C 2-D 3-D 4-B 5-A 6-D 7-A 8-B 1-C 2-A 3-B 4-C 5-D 6-A 7-D 8-D 1-A 2-B 3-A 4-C 5-B 6-C 7-D 8-C 1-B 2-B 3-D 4-A 5-C 6-B 7-C 8-A 1-D 2-C 3-A 4-D 5-D 6-B 7-A 8-B 1-C 2-D 3-C

Detaylı

PT/Mo SA/Tu ÇA/We PE/Th CU/Fr CT/Sa PA/Su

PT/Mo SA/Tu ÇA/We PE/Th CU/Fr CT/Sa PA/Su (Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, alışveriş ve dostluğun olmayacağı günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.

Detaylı

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır. Ciddi olarak Allah a isyan etmekten kaçın. O nun rahmet kapısına devam et. Bütün gücünü ve kuvvetini Allah için harca. Taatında sarfet. Yalvar, ihtiyaçlarını O na arz et. Başını önüne eğ, kork, Hak kın

Detaylı

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir. AHMAK DOST Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir. İyilik zannıyla topluma,tüm değerlere,insanlığa karşı kötülük işlemektedir. İbrahim Peygamberden yana olduğunu

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir. Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan Recep ve Şaban ayını mübarek kılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını inceleyelim. Ramazan: Hicri

Detaylı

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası www.scriptural-truth.com KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı Azarya ve şarkının üç Yahudi duası Azarya dua {1:1} ve yangının ortasında yürüdüler öven Tanrı ve Tanrı nimet. {1:2}

Detaylı

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!. HEY GİDİ KOCA SİNAN.. MEKANIN CENNET OLSUN!.. Kanuni Sultan Süleyman devri.. O vakitler İstanbul da su sıkıntısı var.. Problemi çözmek için Sultan Süleyman, Mimar Sinan ı makama çağırır ve Mimarbaşı, milletin

Detaylı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? - Mutasarrıf demiş adam kabara kabara. - Sonra ne olacaksın? diye

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): da: - Yavrum ne oldu niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Bu soruya karşılık çocuk - Efendim,

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Umut Kapısı Nefes alıyorsak umut var demektir, derler. Evet, umutlar hayatla başlar, hayat ise umutla devam eder. Umut kapısı yazılı bir levha var, bilmem bilir misiniz? Bir duvar, duvar üstünde posta

Detaylı

RIZIK VE ZENGİNLİK DUASI (ESMAÜL HÜSNA ŞİFRELERİ-2)

RIZIK VE ZENGİNLİK DUASI (ESMAÜL HÜSNA ŞİFRELERİ-2) RIZIK VE ZENGİNLİK DUASI (ESMAÜL HÜSNA ŞİFRELERİ-2) Manevi ve maddi rızkın artması, lütuf ve ikramlara mazhar olmak için elimizdeki imkanlara göre en güzel bir şekilde çalışmalı ve en güzel bir şekilde

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır. 6.MEKTUP MEVZUU : a) Cezbe ve sülûk husulünün beyanı. b) Celâl ve cemal sıfatları ile terbiye almak. c) Fenanın ve bekanın beyanı. d) Nakşibendî tarikatına mensub olmanın üstünlüğü. Belâ ve musibet için

Detaylı

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır. Edebiyatı Sanatçıları Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. ı vardır. MEVLANA: XIII.yüzyılda yaşamıştır. Birkaç

Detaylı

Betül Erdoğan.

Betül Erdoğan. Betül Erdoğan www.gencgelisim.com Anne babaların en çok istedikleri, çocuklarını mutlu ve başarılı bireyler olarak yetiştirmektir. Bu hedef noktasında sosyal faaliyetler, kurslar, kitaplar gibi birtakım

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATIMIZ YAŞAMIMIZ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATIMIZ YAŞAMIMIZ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ İSMEK İN USTALARI İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ 24-30 Mayıs 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan Değerli Sanatseverler, İnsan olarak iyiye, güzele, maddi

Detaylı

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik OSMANLI YAPILARINDA İZNİK ÇİNİLERİ Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik Çinileri, KültK ltür r Bakanlığı Osmanlı Eserleri, Ankara 1999 Adana Ramazanoğlu Camii Caminin kitabelerinden yapımına 16. yy da Ramazanoğlu

Detaylı

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar.

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar. 1- Canlının tanımını yapınız. Organizmaya sahip varlıklara canlı denir. 2-Bilim adamları canlıları niçin sınıflandırmıştır? Canlıların çeşitliliği, incelenmesini zorlaştırır. Bu sebeple bilim adamları

Detaylı

Amerikalı Öğrencilere Liselere Geçiş Sınavında 8. Sınıf 1. Üniteden Sorulan Sorular.

Amerikalı Öğrencilere Liselere Geçiş Sınavında 8. Sınıf 1. Üniteden Sorulan Sorular. Amerikalı Öğrencilere Liselere Geçiş Sınavında 8. Sınıf 1. Üniteden Sorulan Sorular. 1- Şekilde Dünya nın uzaydan görünümü gösterilmiştir. Güneş ışınları Dünya bu konumda iken gündüzlerin en uzun olduğu

Detaylı

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma KURAN'I KERİM TÜRKÇE MEALİ (DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI) 50-KAF SURESİ Mekke'de inmiştir. 45 (kırkbeş) âyettir. "Kaf" harfi ile başladığı için bu adı almıştır. Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla. 1.

Detaylı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 8 Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız (Âdem) da birdir. Hepiniz Âdem densiniz, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O na karşı gelmekten

Detaylı

_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._

_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._ Haftasonu müzakeresine davetlisiniz HERKESİN ENESİ AYNI MI _MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._ SUAL: *PEKİ MEYVELERİN ÇEKİRDEKLERİ BİRBİRİYLE AYNI MI?* MÜZAKEREDE FARKLI FARKLI

Detaylı

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü Selman DEVECİOĞLU Gönül Gözü SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ ENGELLİLER BİRİMİ YAYINLARI Yayın No: 4 Editör Prof. Dr. Recep Toparlı Baskı Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Matbaası Kapak ve İç Düzen Sivas Cumhuriyet

Detaylı

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri Bir hizmetin sürüp gidebilmesi için, kişilerin kendi istekleriyle bağışladıkları para ve mülklere Vakıf denir. Bağışlanan mülklerin, eserlerin geleceğe sağlıklı kalabilmeleri korunmalarına bağlıdır. Geçmişin

Detaylı

GÜNEŞ SİSTEMİ. 1-Havanın bulutsuz olduğu bir günde gökyüzüne gece ve gündüz baktığımızda neler görürüz?

GÜNEŞ SİSTEMİ. 1-Havanın bulutsuz olduğu bir günde gökyüzüne gece ve gündüz baktığımızda neler görürüz? üneş Sistemi ÜNEŞ SİSTEMİ Bu bölümde üneş Sistemi hakkında bilgi sahibi olacaksınız A Acaba yalnız mıyız? Etkinlik A 1-Havanın bulutsuz olduğu bir günde gökyüzüne gece ve gündüz baktığımızda neler görürüz?

Detaylı

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52 ASİLDER in organize ettiği ve çok sayıda genç üyemizin katılımı ile 2-16 Temmuz 2012 tarihleri arasında gerçekleşen ASİLDER Umre Organizasyonumuz güzel bir şekilde tamamlanmıştır. Rabbim, bu güzel organizasyona

Detaylı

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN!

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN! HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN! Size bir hediye geliyor. Çok uzaktaki, en sevdiğin arkadaşın gönderiyor. İçerisinde neler mi var? Sevdiğin herşey. Arkadaşın önceden haber veriyor. Beklemeye başlıyorsun.

Detaylı

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik..

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik.. Ünlü hiciv ustamız Tevfik hakkında çok güzel bir yazı. Sami Özey'in kaleminden... YÜZ KARASI Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Tevfik.. Yaptığı her hareketle, yazdığı

Detaylı

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te 9 da AK YIL: 2012 SAYI : 164 26 KASIM 01- ARALIK 2012 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 4 te Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır

Detaylı

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15 İçindekiler Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15 Ebû Mansûr el-mâtürîdî 1. Hayatı 21 2. Siyasî ve İlmî Çevresi 25 3. İlmî Şahsiyeti 28 4. Eserleri 31 4.1. Kelâm ve Mezhepler Tarihi 31 4.2.

Detaylı

Tel: / e-posta:

Tel: / e-posta: 1-Sempozyuma Davet: ULUSLARARASI CÂMİ SEMPOZYUMU (SOSYO-KÜLTÜREL VE MİMARÎ AÇIDAN) 01-02/ Ekim/ 2018 Tarih boyunca câmiler Müslümanların itikat, ibadet, ilim, sosyal, kültürel ve mimari açıdan hayatın

Detaylı

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız. Sual: Kur'an harflerini yazmanın maddi sırları var mıdır? Bazı rivayetlerde, Kur'an harfi ile yazılmış olan dua, ayet gibi kıymetli şeyleri yazmak, üzerinde taşımak veya okumaktan bahs ediliyor Bunları

Detaylı

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE) 7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE) ÖĞRENCİNİN ADI-SOYADI: SINIFI: NO: 1 1. ETKİNLİK: BOŞLUK DOLDURMA ETKİNLİĞİ AYET-İ KERİME SÜNNET KISSA CENNET TEŞVİK HAFIZ 6236

Detaylı

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı LGS(Liselere Geçiş Sistemi) deneme sınavı arayan birçok öğrenci için güzel bir hizmet Şanlıurfa MEM tarafından veriliyor. LGS deneme sınavı ile 2 Haziran

Detaylı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır. İslam çok yüce bir dindir. Onun yüceliği ve büyüklüğü Kur an-ı Kerim in tam ve mükemmel talimatları ile Hazret-i Resûlüllah (S.A.V.) in bu talimatları kendi yaşamında bizzat uygulamasından kaynaklanmaktadır.

Detaylı

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK. VE İMTİSALİN HÜLASASI BASİRET TESLİM OLUP İTAAT ETMEK. ANLAYIŞ İMTİSAL: AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK. UYMAK. MUVAFAKAT VE MUTABAKAT ETME.KENDİ KANUNİYETİNİ ORTADAN KALDIRARAK ONUN SURETİNE GİRMEK.YANİ:

Detaylı

Zikir hareketleri, 1 li, 2 li, 3 lü ve 4 lü ritmlerden kuruludur. Bu ritmler, kendi içlerinde değişik hızlarda uygulanır.

Zikir hareketleri, 1 li, 2 li, 3 lü ve 4 lü ritmlerden kuruludur. Bu ritmler, kendi içlerinde değişik hızlarda uygulanır. Zikir, hareket (ritm), ses ve nefes unsurlarını içeren komplike bir yöntemdir. Bu değişik unsurlar bir ahenk içinde birlikte çalışarak İlâhî bir orkestrasyon oluştururlar. Zikir hareketleri, 1 li, 2 li,

Detaylı

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Yusuf Yeşilkaya www.yusufyesilkaya.com yusufyesilkaya@gmail.com 26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul Çemberlitaş ta dünyaya gelen Necip Fazıl, hem kültürlü hem de varlıklı bir ailenin çocuğudur. Dört-beş yaşında

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

Namaz Dirilişe çağrı Kitaplığım Neden Namaz? Çünkü namaz, imandan sonra Rabbimizin en çok üzerinde durduğu bir ibadettir. Hz Peygamberin hayatının ayrılmaz parçasıdır. Namaz hayatın ta kendisidir. Hiç

Detaylı

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ a. 14.Yüzyıl Orta Asya Sahası Türk Edebiyatı ( Harezm Sahası ve Kıpçak Sahası ) b. 14.Yüzyılda Doğu Türkçesi ile Yazılmış Yazarı Bilinmeyen Eserler c.

Detaylı

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. İBADET 1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. 2 İslam ın şartı kaçtır? İslam ın şartı beştir.

Detaylı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL Ey İnsanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbınıza karşı sorumluluğunuzun

Detaylı

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim SAMİ ÖZEY 05.04.2016 ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. Bir zamanlar bende Süleyman idim.. Ateşe rüzgâra hükümran idim.. Sanmayın Sultan Süleyman idim.. Tersanede körükçü Süleyman

Detaylı

NOT : ÎMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari'ye yazmıştır.

NOT : ÎMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari'ye yazmıştır. 45. MEKTUP MEVZUU : a) Şeyhinin vefatından sonra, Haniganın fukarasına (tekkenin dervişlerine) zahirî destek olması dolayısı ile teşekkür izharı.. b) Camiiyet-i İnsan (insanda her şeyin var olması) onun

Detaylı

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı. MUSA TAKCI KİMDİR? İyi bir öğretmen, koruyucu bir ağabey, saygılı bir evlat, şefkatli bir baba, merhametli bir eş, çok aranan bir kardeş, güçlü bir şair, disiplinli bir yazar, hayırlı bir insan, güzel

Detaylı

FIRÇADAKİ ÇİÇEKLER İSMEK TEZHİP ÖĞRETMENLERİ KARMA SERGİSİ

FIRÇADAKİ ÇİÇEKLER İSMEK TEZHİP ÖĞRETMENLERİ KARMA SERGİSİ FIRÇADAKİ ÇİÇEKLER İSMEK TEZHİP ÖĞRETMENLERİ KARMA SERGİSİ FIRÇADAKİ ÇİÇEKLER İSMEK TEZHİP ÖĞRETMENLERİ KARMA SERGİSİ 5-11 HAZİRAN 2013 / İSTANBUL TİCARET ODASI YENİ CAMİİ HÜNKÂR KASRI SERGİ SALONU Başkan

Detaylı

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E - 1453

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E - 1453 ÖZEL EGE LİSESİ (ORTAOKULU) DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ KAZA VE KADER (Allah, herkesin ne yapacağını bilip yazdığına göre, insanların hayır işlemesinin bir anlamı var mı? İslam da İnsanın İradeli Fiilleri

Detaylı

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde! Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde! İstanbul, bu yıl ikinci kez Mevlana Celaleddin-i Rumi nin ölüm yıldönümü olan Şeb-i Arus törenlerine ev sahipliği yapıyor.

Detaylı

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: 23108. Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: 23108. Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: 23108 Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4 Fakrnâme Vîrânî Abdal Yayına Hazırlayan Fatih Usluer ISBN: 978-605-64527-9-6 1. Baskı:

Detaylı

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Yalan Söylemeyen Çocuk Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Annesi: Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir

Detaylı

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli? Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli? EVLENİRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ? Peygamber (sav) Efendimiz den Abdullah ibn-i Ömer RA ın bir hadisini bu münasebetle hatırlayalım, duymuşsunuzdur: (Lâ tenkihun-nisâe

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer 17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel Sunum Metni Bilge Sumer BÖLÜM : I Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı eserinin İstanbul

Detaylı

Muhammed Salih el-muneccid

Muhammed Salih el-muneccid KABİRDEKİ HAYATIN TABİATI NASILDIR? [ Türkçe ] طبيعة الحياة في القبر [باللغة التركية [ Muhammed Salih el-muneccid محمد بن صالح المنجد Terceme eden : Muhammed Şahin ترجمة: محمد بن مسلم شاهين Tetkik eden

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): - Yavrum ne oldu, niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Çocuk da: - Efendim, namaza gidiyorum.

Detaylı

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ ب س م الله الر ح من الر ح يم الل ه ل نت ل ه م و ل و ك نت ف ظ ا غ ل يظ ال ق ل ب ف ب م ا ر ح م ة م ن لا نف ض وا م ن ح و ل ك İmran, 159) (Al-i HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ Muhterem Müslümanlar!

Detaylı

YAPILARDA HASAR. V.Bölüm BETONARME YAPILARDA. Prefabrik Yapılar-I Ögr. Grv. Mustafa KAVAL AKÜ.Afyon MYO.Đnşaat Prog.

YAPILARDA HASAR. V.Bölüm BETONARME YAPILARDA. Prefabrik Yapılar-I Ögr. Grv. Mustafa KAVAL AKÜ.Afyon MYO.Đnşaat Prog. YAPILARDA HASAR TESPĐTĐ-II V.Bölüm BETONARME YAPILARDA Konular 51.ÇATLAKLARIN GENEL ÖZELLĐKLERĐ 5.2. DEPREM ve HASARI 5.1.BETONARME YAPILARDA ÇATLAKLARIN GENEL ÖZELLĐKLERĐ o Hasarlar, betonarme yapı elemanlarında

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler 3. ÜNİTE: EN GÜZEL ÖRNEK HZ. MUHAMMED İN İBADETLERİ 3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler KAZANIMLARIMIZ O Bu ünitenin sonunda öğrenciler Hz. Muhammed'in: O 1. Öncelikle bir kul olarak davrandığını kavrar.

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar Tur Danışmanımız: Doç. Dr. Deniz Esemenli, Sanat Tarihçisi Buluşma Noktası: Üsküdar Meydanı, III. Ahmet Çeşmesi önü Tur başlama saati: 09.00 Gezimizin

Detaylı

Birinci İtiraz: Cevap:

Birinci İtiraz: Cevap: Bazı din bilginleri tutulmalarla ilgili bazı itirazlarda bulunarak bu konuda şüpheler uyandırmaya çalışmışlardır. Ulemaların itirazlarından bazıları cevaplarıyla birlikte aşağıya sıralanmıştır. Birinci

Detaylı

Avukat Bekir Berk abinin mahkemedeki müdafaalarından hakimlerin ağzı açık kalmış

Avukat Bekir Berk abinin mahkemedeki müdafaalarından hakimlerin ağzı açık kalmış MEHMET KUBAT Avukat Bekir Berk abinin mahkemedeki müdafaalarından hakimlerin ağzı açık kalmış *Kendinizi tanıtır mısınız? 1954-de Adıyaman-ın Kamışlı köyünde dünyaya geldim. *Risale-i Nuru nasıl,nerede

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim. DUA Eudhu Billahi Minessaytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahi Rabil-alemin Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel

Detaylı

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15 İçindekiler Önsöz 11 Kısaltmalar 15 EBÛ MANSÛR EL-MÂTÜRÎDÎ 17 Hayatı 17 Siyasî ve İlmî Çevresi 20 İlmî Şahsiyeti 22 Eserleri 25 a. Kelâm ve Mezhepler Tarihi 25 b. Usûl-i Fıkıh 29 c. Tefsir ve Kur an İlimleri

Detaylı