YIL 37 SAYI 434 ISSN Aylık İlim-Kültür Dergisi Mart 2015

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "YIL 37 SAYI 434 ISSN 1300-1566. Aylık İlim-Kültür Dergisi Mart 2015"

Transkript

1 YIL 37 SAYI ISSN Aylık İlim-Kültür Dergisi Mart 2015 Mabetle sonsuza yükseldi yükselen erler, Dökülüp yolda kaldı mabetsiz derbederler. O bir rampaydı gökler ötesi yolculukta, Aldandı pek çok kimse yalancı gölgelere.

2 ... Ve Gaybın Son Habercisi Allah, kâinat ve insan konusunda son sözü, varlık ağacının çekirdeği, kâinat kitabının ille-i gâiyesi ve Hakk a davetin en gür sesi olan Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) söylemiştir. Gayb ve Gaybü lgayb ın son habercisi O, eşya ve hâdiselerin yanıltmayan yorumcusu O, insan ve Yaratıcı münasebetini hem de herhangi bir iltibasa meydan vermeyecek şekilde ortaya koyan O ve böyle bir münasebetin gereklerini açık-seçik belirleyen de O dur. O, bir yönüyle ilk ve Hakk a en yakın, diğer yönüyle de son fakat en emin bir kurbet rehberidir. Melekler O nun muntazırı, nebiler müjdecisi, veliler de O ndan ışık alan O nun meyveleridirler. Nübüvvet çerağı başta O nunla tutuşturulmuş, özündeki mânâ ve muhteva da en nurefşan şekliyle yine O nunla ortaya konmuştur. Evvelden evvel ilk nur O nun nuru, son ışık tufanı ise O nun haricî âlemdeki zuhurudur. Bir başka zaviyeden O, âfak ve enfüsün fihristi, varlığın özü, usâresi, yaratılış ağacının gaye çerçevesinde en münevver meyvesi ve Yüce Yaratıcı adına bütün ins ü cinnin de efendisidir. O, özü ve konumu itibarıyla her zaman tavsif üstü, zâtı açısından nazîrsiz, ötelere ait derinlikleri zaviyesinden ferîd-i kevn ü zaman, elindeki mesajıyla da apaçık bir bürhandır. Şöhreti tâ Âdem Nebi öncesine dayanmakta; ziyası vücudundan evvel dillere destan; kudûmu ise ayağı başımızın tacı bütün insanlığa bir ihsandır. Varlığı, vücud sadefinin en saf incisi, mesajı da mesajların en umumîsidir. İlmi bütün ilimlerin zübdesi, irfanı, etrafında en dırahşan çehrelerin toplandığı tertemiz bir kaynak, ufku da sonsuzu temâşâya koşan saf ruhların rasathanesi mesabesindedir. Gözler O nun her yana saçtığı nurlar sayesinde gerçek çehresiyle eşyâyı temâşâ etme fırsatını elde etmiş; kulaklar, O nun söz zemzemesiyle söz cevherinden o güne kadar işitilmemiş lâhûtî besteler dinlemiş; O nun atmosferinde nice gizli şeyler ayan olmuş ve bulanık düşünceler de durulup safvete ulaşmıştır. O nu gören ve O nu dinleyenlerin ruhlarındaki paslar çözülmüş, gözlerindeki buğular silinip gitmiş; başların en başından, sonların en sonundan verdiği haberlerle beşer idrakini aşkın bütün meçhuller aydınlanmış, belirsizlikler birer birer mânâ zeminine oturmuş 54

3 ve topyekün varlık, yaratılış gayesi açısından okunup yorumlanan bir şiir ve ebediyet edalı bir beste hâline gelmiştir. Bütün ilimler O nun bilgi deryasından sadece bir katre, umum hikmetler de O nun mârifet çağlayanından küçük bir damladır. O nun hayatının saniye ve saliselerine nisbeten bütün zamanlar âdeta bir âşire; O nun maskat-ı re si olması sırrıyla, kâinatlar yanında bir tırnak hükmündeki şu yerküre de bütün varlığa denk bir cihandır. Taayyün ve kaderî programda evvel O, nübüvvet davasında son sözün hatibi O, zahirin hakikî şârihi O, esrâr-ı bâtının nâtıkı da O dur. Ruhu l-kudüs ten ilmî ve aklî hakikatleri almaya müsait yaratılması, engin şuuru, üstün idraki, melekût ötesine açık kalbi ve öteler ötesini temâşâya müstaid sırrıyla O, nübüvvet tahtının sultanı; ötelere açık nurânî bir âhize gibi aldığı şeyleri ruhlara ve akıllara arızasız duyurması itibarıyla da risalet âleminin en beliğ tercümanıdır. O, zâtına ait hususiyetleri mahfuz, nübüvvetinin gereği bize Cenâb-ı Hakk ı zât-sıfât-esmâsıyla bildirir, tanıttırır ve O na karşı bizlerde sorumluluk duygusu uyarır; bu yönüyle O, bilinmezleri bildiren, idrak edilmezleri ruhlarımıza duyuran bir tarif edici ve bir muallim-i ekberdir. Dinî hükümleri tebliğ, insanî değerleri talim ve ahlâkî esasları temsil yanı itibarıyla da O, muvazzaf bir müşerri, bir kanun vâzıı ve hakikatler hakikatinin bir kavl-i şârihidir. Nübüvvet, risalet ve bunların vesayetinde vilâyet, zâhire açık oldukları gibi, bâtına karşı da müfettehü l-ebvâb dırlar. Hattâ onların akılları dahi, bu ilâhî mansıbın boyasıyla bir insibağdan geçmiştir; geçmiş ve birkaç kadem onların gerisinde durmakta ve onların buyruklarını beklemektedir. Onların akılları gibi haddini bilip nübüvvet vesayetine giren bir akıl, Ruh-u A zam la nurlanır ve insan hakikatinin önemli bir buudu hâline gelir, zamanla da zâhirin yanında bâtını da sezmeye, evvelin yanında âhiri de duymaya başlar. Varlığın hem zâhiri vardır hem de bâtını; zâhir, gözle görülür, duyu organlarıyla hissedilir; akıl ve muhakemeyle de değerlendirilir. Bâtın ise ancak, onu duyma donanımıyla yaratılmış kimselere Allah tarafından açılır ve zâhirin ötesinde bir ses, bir soluk, bir renk ve bir desen olarak kendini hissettirir. Nebiler işte bu sesi, bu soluğu, değişik dalga boylarında bütün bir ömür boyu dinler ve hep ona göre tavır belirlerler. Hazreti Ruh-u Seyyidi l-enâm (aleyhi ekmelü ttehâyâ) hususî konumuna göre hususî donanım açısından bu konuda mutlak bir fâikiyetin remzi ve sesidir. O, Allah ın duyurmasıyla duyulmazları duyar, görülmezleri görür; yer yer ruhunun zaman ve mekân üstü bir mahiyet almasıyla ruhanîlerin önüne geçer; Hakk ın en mükerrem ibâdı melekleri aşar ve gidip tâ Kâb-ı kavseyni ev ednâ ufkuna ulaşır. O nun Hak katındaki payesi kadar halk içinde de mütemâdî ve sarsılmaz bir itibarı vardır. O, ömür boyu kıl kadar doğruluktan ayrılmamış; dostdüşman herkese güven vaad etmiş; Hak tan aldığı mesajları lâhûtîliğindeki cazibesiyle muhataplarına sunmuş; her zaman mâsumiyetiyle hatırlanmış, masûniyetiyle bilinmiş; fizik ve metafizik âlemlere açık keskin fetanet ve aydınlık ruhuyla tabiat ve mâverâ-i tabiatı hep doğru okumuş, doğru yorumlamış; dolayısıyla da ön yargılı olmayan bütün temiz vicdanların hemen hepsi hiç tereddüt göstermeden O na koşmuş; en mütemerrid nefisler O nun karşısında dize gelmiş, en müstesna dimağlar O nun mesajlarında aklın yaratılış gayesini okumuş ve O na teslim olmuşlardır. O nun sayesindedir ki, insanoğlu, hayvâniyet ve cismaniyetten sıyrılarak kalb ve ruhun hayat mertebesi seviyesinde bir ufka yönelmiştir. O, varolma ufku itibarıyla vücud-u haricîye açılan kapının sırlı anahtarı, varolma gayesini gerçekleştirme adına da Hakk a giden doğru yolun rehberi ve ebedî saadetin de şefaatkânıdır. O na kadar gelip geçmiş bütün nebiler O nun dediğini demiş, O ndan sonra gelen bütün evliyâ ve asfiyâ ise fevkalâde hâlleri davalarına senet O nu tasdik etmiş ve mazhariyetlerinin de O ndan olduğu itirafında bulunmuşlardır.. evet O, Allah deyip nazarları tevhide çevirmişse, bütün enbiyâ ve mürselînin sesi soluğu, bütün evliyâ ve asfiyânın müşâhede ve keşifleri de bunu müeyyiddir. O, emin bir iman abidesiydi; dediklerini kılı kırk yararcasına yaşıyor, tavırlarını hep ötelere göre ayarlıyor ve hayatını, Hakk ı görüyor ve O nun tarafından görülüyor olma derinliğiyle yaşıyordu; herkesten daha hassas davranıyor, her hâliyle ciddî bir sorumluluk tavrı sergiliyor; her zaman hüsn-ü akıbet peşinde koşuyor ve gözünü bir lâhza olsun hedeften 55

4 ayırmadan hep namzet olduğu noktaya doğru koşuyordu; koşuyor ve herkese Allah la arasındaki o derin münasebetten çizgi çizgi mânâlar sunuyordu. O ydu varlığın mânâsını şerh ederek gerçek sahibine bağlayan; eşya ve hâdiselerin özündeki hikmet ve maslahatları ortaya çıkaran; bize burada yalnız olmadığımızı sık sık hatırlatan; görülüp gözetildiğimizi ruhlarımıza duyurarak içlerimize inşirah salan; vahşetlerimizi izale edip gönüllerimizi ünsiyetle şahlandıran ve bize, baba ocağı gibi bir yerde bulunuyor olma duygularını yudumlatan. Eğer bugün bu sımsıcak yuvada her şeyin yerli yerince dizayn edildiğini görüp hissediyorsak, eğer kalblerimiz hakikat aşkıyla çarpıyorsa, eğer varlığı tahlil ve tanıma adına bir şeyler yapıp ortaya koyabiliyorsak, bu, dimağlarımızda O nun tutuşturduğu çerağdandır. Evet, insan, varlık ve topyekün kâinatlar hakkında ne biliyorsak bütün bunlar, O nun ruhlarımıza duyurduğu icmâlin inkişafından ibarettir. O, dünü, bugünü ve yarını itibarıyla insanlığı yeniden inşa etmiştir, ediyor ve edecektir. Kendi devrinde, tabiatlara sinmiş binlerce senelik çarpık anlayışları, gayri insanî davranışları, sûiahlâk ve mizaç inhiraflarını bir hamlede, bir nefhada değiştirdiği gibi; tamamen şirazeden çıkmış günümüzün yığınlarına da sözünü dinleterek er-geç onları da zapturapt altına alıp mesajının gücünü göstereceğine inancımız tamdır. Siz buna, insan, kâinat ve ulûhiyet hakikatinin yeniden bir kere daha doğru okunup doğru yorumlanması ve insanoğlunun varlık içindeki yerine göre bir duruşa geçmesi ve geçeceği de diyebilirsiniz. Hazreti Ruh-u Seyyidi l-enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) herkesi ve her şeyi alâkadar eden bir mesajla gelmişti ve vazifesi itibarıyla gönülleri, gözleri dolduracak bir derinlik ve cazibeye sahipti. Yaratılışında olabildiğine bir mükemmeliyet, davranışlarında fevkalâde inandırıcılık ve tavırlarında da her zaman cismaniyetini aşan bir lâhûtîlik nümâyandı. Bu göz kamaştıran zâhirî çizgilerin arkasında O, bugüne kadar hiç kimseye müyesser olmamış, Kur ân ın huluk-u azîm dediği 1 öyle yüce bir ahlâka sahipti ki, önyargısız bir kerecik olsun O nun atmosferine giren, bir daha da tesirinden kurtulamazdı. Bu güzellik ve fâikiyetlerinin yanında bir büyülü beyanı vardı ki, en mahir söz sarrafları dahi O konuşunca dillerini yutar, sessizlik murakabesine dalar ve O nun ifadelerinin sihrine kapılıverirlerdi. Şimdi isterseniz bu hususları biraz daha açalım: Allah O na, iç ve dış yapısı itibarıyla öyle bir genişlik bahşetmişti ki, fevkalâde mütevazi olmasının yanında olabildiğine mehîb ve büyüleyiciydi; huzuruna giren en mağrur ve mütekebbir ruhlar bile O nun mehâbeti karşısında tir tir titrer, düşünce ve niyetlerinin hilâfına farklı bir hâl alırlardı. Mağrur Kisra elçileri, o mehâbet abidesiyle karşılaştıklarında oldukları yerde kalakalmış ve ne diyeceklerini unutmuşlardı. Aynı zamanda böylesi bir heybet ve ciddiyetin yanında herkesi büyüleyen ve kendine çeken öyle bir yumuşaklığı vardı ki, O nu yakından tanıyan herkes O na evlât, anne-baba ve bütün sevdiklerinden daha fazla alâka duyar, âdeta O nun tiryakisi olur ve bir daha da huzurundan ayrılmak istemezdi. O her hâliyle çevresine güven vaad eder; söz, tavır ve mimikleriyle her zaman Rabbisinin huzurunda bulunduğunu işaretler; sürekli emniyet soluklar ve herkese demet demet güven dağıtırdı. O, evvel ve âhir emin olarak tanınmıştı; bakışlarında emniyet nümâyândı, sözleri emniyet etrafında döner durur ve huzurunda hep emniyet besteleri duyulurdu. O nun umumî davranışlarıyla aklı, ruhu, hissi, mantığı atbaşıydı ve birbirine müsâvî sayılırdı. Keskin zekâsı, hiç yanıltmayan firaseti, her türlü tereddüde kapalı kararlılığı, azm ü ikdamı, kimseyi aldatmamanın yanında baş döndüren stratejileri, en yaman hâdiseler karşısında dahi asla pes etmemesi, musibetlerin yüzüne gülmesi ve belâları iyi okuyup onlardan kitaplar dolusu ibretler çıkarması, şiddet, hiddet ve öfkeye sebebiyet veren münasebetsizlikler karşısında olabildiğine soğukkanlı, olabildiğine temkinli davranması hem O nun insanüstü karakterini, hem de konumunu ve o konuma göre duruşunu aksettiren hususlardan sadece birkaçıdır. Herkesin telâşa kapılıp paniklediği yerlerde O nun öyle merdâne bir duruşu vardır ki, o duruş karşısında hezimetler zafere dönüşür, bozgunlar yerlerini taarruza bırakır ve mağlûbiyetin tozu-dumanı içinde başarı stratejileri tüllenirdi. Aile efradı arasında O, eşi menendi olmayan bir aile reisiydi.. arkadaşları içinde, kardeşçe, yumuşak tavırlarıyla gönüllere girmesini çok iyi bilen mükem- 56

5 mel bir mürşit ve muallimdi.. arkasındakileri hiçbir zaman yanıltmayan ve inkisara uğratmayan eşsiz bir rehberdi.. söz sultanı bir hatip, kalb eri bir rabbânî, muhakeme üstadı bir hakîm; harikulâde bir devlet reisi ve bozgunlardan zafer çıkaran bir erkân-ı harpti. Bu mükemmelliklerin hepsi O nda zirveye ulaşıyordu ama, bütün bunlara rağmen O, her zaman düz bir insan gibi davranıyor, kendini insanlardan bir insan sayıyor; hakkı olan, halkın da terbiyesinin gereği bulunan büyük payeler isnadından fevkalâde rahatsızlık duyuyor ve çok sevdiği o güzide arkadaşlarına bu konuda yer yer biraz da şiddetli ikazlarda bulunuyordu. Varlığın ille-i gâiyesi konumundaydı ama, ona bir sinek kanadı kadar ehemmiyet vermiyor; sultanlara tahtlar bahşedip taçlar giydirdiği hâlde olabildiğine zâhidâne yaşıyor ve âdeta hayatını dünyaya karşı oruca niyet etmiş gibi fevkalâde bir zühd içinde geçiriyordu; yemiyor, yediriyor; giymiyor, giydiriyor; bir damla nimet karşısında yüz defa şükürle gürlüyor ve hep minnet hisleriyle oturup kalkıyordu. Mârifet, muhabbet ve haşyet duyguları itibarıyla O her zaman meleklerle atbaşıydı; dünyadaydı ama dünyevî değildi, ukbâ yolundaydı, orayla da evvelen ve bizzat irtibatı yoktu; gönlü hep Rabbinde, gözü O nun âsârında, âsârına renk, şekil, desen kazandıran esmâsındaydı. Dünyaya bir ukbâ koyu nazarıyla bakıyor, onu bir mezra gibi görüyor; ekiyor, biçiyor ve elde ettiklerini de hep ötelere bağlıyordu. Rüzgârların tohumları sağa-sola taşıyıp neşv ü nemaya emanet ettikleri gibi O da esiyor-savuruyor; yoksulları görüp-gözetiyor, açları doyuruyor ve kendisi çok defa aç yatıp kalkıyordu. İki cihanın sultanı olarak yürüyüp Rabbine ulaştığında ne sarayı, ne villası, ne servet ü sâmânı ne de eş ve evlâdına bıraktığı bir malı vardı. Kendi gibi yaşamış, dünyayı kendi gibi değerlendirmiş ve kendine yakışır şekilde buradan göçüp gitmişti; elbette ki O bir târik-i dünya değildi; tabiî câlib-i dünya ise hiç olmadı. O, dünyaya dünya kadar, ötelere ve öteler ötesine de onların kıymetleri ölçüsünde değer veriyor ve ona göre bir tavır sergiliyordu. Fevkalâde asalet, necâbet ve Hak la münasebetin hâsıl ettiği, herkesin başını döndüren o müthiş mehâbetine rağmen, zıtları bir arada yaşıyor gibi öylesine mütevaziydi ki; az önce arz edilen hususiyetleri görmeyenler O nu âhâd-ı nâstan biri sanırlardı. Arkadaşlarının onca tazim ve saygısını görmezlikten gelerek onlarla aynı zeminde bulunur, aynı sofrada yemek yer; farklılık ve hususiyetlerini bir namus gibi setreder ve yanında bulunanları, tabiatındaki mehâbet, haşmet ve mehâfetle bunaltmamak için yer yer cemâlî tecelli dalga boyundan, ibret, ders ve nükte edalı mülâtefelerle rahatlatır; izzetini tevazu ile süsler; mehâbetini şefkatle tadil eder ve nâsûtî rengini öne çıkararak o şeker-şerbet konumuna ayrı bir halâvet katardı. O her zaman halim selim ve dengeliydi; kin, nefret ve öfke hislerinin tetiklendiği durumlarda bile fevkalâde mülâyim davranır; gayzla köpüren insanların şiddetini, hiddetini tadil eder; en can alıcı hasımlarını bir hamlede yumuşatır ve cephe durumuna getirilmek istendiği yerlerde dahi hemen sıçrayıp hakemlik koltuğuna oturmasını bilirdi. Umumî bir hakkın çiğnenmediği, Allah hakkına saygısızlıkta bulunulmadığı hemen her yerde O, bağışlayıcı ve müsamahalı davranırdı ki siyer-i nebevîde, O nun afv u safh ve müsamahasını gösteren misallerin yüzlercesini görmek, göstermek mümkündür. Vaade vefada da O nun eşi-emsali yoktu. Bir kere hulfü l-vaadde bulunduğu, bir kere olsun sözünden döndüğü görülmemişti. Ne peygamberliğinden önce ne de nübüvvetle serfiraz kılındıktan sonra ahd ü misak tanımayanlara karşı kararlı tavrı malum hiç mi hiç sözünden dönmemiş, hilâf-ı vaki beyanda, hattâ böyle bir şeyi îmâda dahi bulunmamış, hep bir güven ve vefa abidesi olarak yaşamıştı. O bir beyan sultanıydı; söz cevheri gerçek değerini O nda bulmuştu. Eline ne hokka ne de kalem almamış, hiçbir kitapla tanışmamış, kimsenin tedris rahlesi önünde oturmamış, kimseye üstad deme mecburiyetinde kalmamış ve üstad-ı küll olduğuna asla toz kondurmamıştı. Bu, ilâhî emirlerin yorumunda zihnî müktesebat ve yabancı malumatın konuyu bulandırmaması, ayrı bir renk ve kalıba ifrağ etmemesi adına, Allah ın evvelen ve bizzat kendi emirlerini, saniyen ve bilaraz O nun fıtrî melekelerini haricî tesirat ve mülâhazalardan sıyaneti demekti.. ve işte O, bu mânâda ümmîydi O ümmîye canlarımız feda olsun ama dünya ve ukbâ işleriyle alâkalı hemen her alanda üstad-ı küll olarak öyle sözler söylemiş, öyle hükümler vaz etmiş ve yerinde öyle ka- 57

6 rarlar almıştı ki, en mütebahhir âlimlerden en seçkin dâhilere, en mütefelsif dimağlardan en münevver ruhlara kadar hemen herkes o sözler, o hükümler, o kararlar karşısında hayret ve dehşet yaşıyordu. Tarih şahit, hiç kimse, O nun beyan gücüne karşı bir şey söyleyememiş, hiçbir hükmünü sorgulayamamış, hiçbir icraatını da tenkide cesaret edememiştir. O, bütün muhtevası pırıl pırıl öyle bir bilgi havzı ve hazinesiydi ki, ne geçmiş zamanın küllenmiş hâdiselerinden verdiği haberlerinde ne de tarih öncesi farklı milletlerin din, mezhep, kültür, an ane ve örfleriyle alâkalı ihbarlarında hiçbir itirazla karşılaşmamıştı; karşılaşmazdı da; zîrâ O, Allah ın elçisiydi ve O nun bilgi havzına akan o yanıltmayan malumat da hep O ndan geliyordu. O, ifadelerinde söz kesen bir beyan sultanı, mantığında bir muhakeme abidesi ve düşüncelerinde de misyonunun enginliğine denk bir okyanustu. İfadeleri o kadar kıvrak, beyanı o denli vâzıh, üslûbu öylesine zengin ve rengin idi ki, bazen bir-iki cümle ile muhataplarına dünya kadar hakikatleri birden arz eder, bazen mücelletlere sığmayacak kadar geniş konuları bir solukluk söze sıkıştırır, bazen de tevil ve tefsir üstadlarına yorumlamak üzere ne söz cevherleri ne söz cevherleri emanet ederdi. Bana cevâmiü lkelim verilmiştir. 2 sözleri, O nun işte bu enginliğini işaretlemektedir. Her zaman O na yüz cepheden yüz türlü soru yöneltilirdi. Sorulan soruların bütününe, hem de herhangi bir tereddüde düşmeden hemen cevap verir.. konuşmalarında büyük çoğunluğun anlayabileceği bir üslûp kullanır.. her türlü teşevvüşten uzak olduğu gibi teşvişe de sebebiyet vermeden, gayet vecîz ve fakat arı-duru bir ifade ile maksadını ortaya kor; âlim-cahil, zeki-gabî, az bilen-mütefennin, genç-ihtiyar, kadın-erkek herkesin istifade edeceği bir seviyede konuşur ve muhataplarının gönlünde mutlaka itmi nan hâsıl ederdi. O, çok konuşmuş, çok hutbe irad etmiş, ifadelerinde değişik meselelere girmiş, farklı konuları tahlil etmiş ama hep vakıa mutabık düşünmüş ve konuşmuştur. O nun beyan ve hitabelerinin üzerine hilâf-ı vaki in gölgesi bile düşmemiştir. Öyle ki, O nu yakın takibe alıp vurmak için sürekli fırsat kollayan o pek azılı hasımları bile hiçbir zaman O na yalan isnadında bulunmamış ve bulunamamışlardır. Aslında, çocukluğundan gençliğine, ondan da peygamberlikle şereflendirildiği kırk yaşına kadar fevkalâde bir hassasiyetle, hemen her davranışı gibi lisanını da hilâf-ı vaki beyandan sıyanet eden birinin, yaşının üçte ikisi gittikten sonra kalkıp nübüvvet iddiasında bulunacağına ihtimal vermek günahtan öte apaçık bir küfür yobazlığı, akla ve mantığa karşı da bir saygısızlıktır. Kaldı ki, O nun söylediği sözler, vaz ettiği hükümler dünü-bugünü-yarını içine alacak şekilde fevkalâde geniş açılıydı.. ve muhtevaları da bir beşer dimağını aşacak kadar mütenevvi idi: O, itikatla alâkalı konuşuyor, ibadete dair ahkâm vaz ediyor, içtimaî, iktisadî, askerî ve idarî konularla alâkalı sözler söylüyor; söylediklerini uyguluyor; uyguladıklarından semere alıyor ve getirdiği esasların doğruluğunu tarihe tescil ettirerek insaflı ve önyargısız vicdanlara emanet ediyordu; ediyordu ve arkadan binlerce yorumcu, binlerce mütefekkir, yüzlerce filozof ve her biri pek çok fende uzman on binlerce mütefennin O nun söylediği sözlere ve ortaya koyduğu içtimaî, iktisadî esaslara, askerî ve idarî disiplinlere, terbiyevî kurallara evet deyip imza basıyor; ayrıca bunların yanında milyonlarca evliyâ ve asfiyâ da her hüküm ve her beyanda O nu tasdik edip, O nun rehberliğinde bu payelere erdiklerini haykırıyorlardı. Bu itibarla da, O na hayır! diyen, herhâlde ya ne dediğinin farkında olmayan bir densiz ya da beyni yıkanmış bir tâli siz olmalıdır; zîrâ, ne dün ne de bugün birbirinden çok farklı bunca mesele hakkında hiç kimse bu ölçüde her zaman ter ü taze kalabilecek tek bir söz söyleyememiş ve değişmez hükümler verememiştir; hele uzmanlık isteyen konularda asla.! Her şeyden evvel, Bediüzzaman ın da ifade ettiği gibi, bir insan ne kadar yüksek istidatlı ve kabiliyetli de olsa, ancak birkaç fen ve birkaç alanda tutarlı söz söyleyebilir. Oysaki bu Zât, bütün varlık ve hâdiselerle alâkalı, bütün zaman ve mekânlarda geçerli öyle ince işlerden söz ediyor, söylediklerini öyle mâhirâne, hâkimane bir üslûpla ortaya koyuyor ve o denli kendinden emin ve tereddütsüz konuşuyordu ki, görüp tanıyan ve kulak verip ön yargısız O nu dinleyen herkese âmennâ dedirtiyordu. Dipnotlar 1. Kalem sûresi, 68/4. 2. Ahmed İbn Hanbel, el-müsned 2/172,

7 { { Fikrin işi doğruyu araştırmaktır. Malzemesi İlâhi mevhibeler olan onun laboratuvarında, çok doğrular, doğruluk hesabına tekrar ber tekrar değiştirilir ki; fikrin asâleti de işte buradadır. PUSULANIN GERÇEK TARIHI Coğrafya dersinde, globalleşen dünyada, deniz ticaret yollarının önemini işliyorduk. Ders esnasında tarihî bir haritada deniz yollarını göstererek, Afrika yı dolaşan ilk denizci Vasco de Gama`nın Hindistan ı keşfetmesinin Müslümanlar açısından doğru olmadığını söyledim. Bunun üzerine bir talebemden hiç beklemediğim bir tepki aldım: Öğretmenim, bize bunları anlatıyorsunuz; ama doğru olduğunu nereden bileceğiz? Şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra izah etmeye çalıştım. Her ne kadar Vasco de Gama`nın Afrika kıtasını ilk defa deniz yoluyla güneyden keşfettiği söylense de, bu ancak Avrupalıların bakış açısından doğru olabilir. YUSUF GÖKER Müslümanların coğrafya tarihine bakıldığında, hiç de böyle olmadığı kolaylıkla anlaşılır. Zîrâ sözkonusu deniz yolu Müslümanlar tarafından zaten bilinmekteydi ve o zamanlar Fas`tan Hindistan`a kadar deniz seferleri ve ticareti yapılmaktaydı. Öyleyse Vasco de Gama bilinen bir deniz yolunu nasıl keşfetmiş olabilirdi? Ayrıca Vasco de Gama ya bu seyahatinde Müslüman denizcilerin Hindistan`ın güneybatısında bulunan Calicut şehrine kadar eşlik ettiği de biliniyor. Üstelik yüzyıllar önce Müslümanların hâkimiyetinde bulunan Güney Hindistan bölgesine değişik Türk boylarının da göç ettiği tarih kitaplarında yer alıyor. Bu misâl, bize talebelerin resmî tarih dışındaki bilgileri kabullenmede ne kadar zorlandıklarını göstermektedir. Bilindiği gibi tarih şuuru özellikle çocuk ve gençlerin kimlik gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Maalesef günümüzde hâlâ belli ölçüde, Batı nın bizim tarihimiz hakkında yazdıklarının tesiri altındayız. Hangi toplum kesiminden olursak olalım, kendi tarih ve kültürümüze, şuurlu veya şuursuz şekilde bir oryantalist gibi yaklaşıyoruz. Bir sonraki derste talebelere Fuat Sezgin Hoca nın İslâm`da Bilim ve Teknik isimli eserinin 1. ve 3. cildini tanıttım. Fuat Hoca nın eserleri, coğrafya ve denizcilik hakkında da ezber bozan bilgiler ihtiva etmekteydi. Böyle bir tarih yanılgısını pusula misâlinde de görebiliriz. Bilindiği gibi pusulanın icadı ve geliştirilmesi, insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Fuat Sezgin Hoca nın değişik eserlerinde gösterdiği gibi, günümüzde globalleşme dediğimiz sürecin temellerini oluşturan Ortaçağ daki deniz seferlerinin, haritaların, seyrüsefer tekniklerinin gelişiminde Müslümanlar anahtar rol üstlenmiştir. Aynı zamanda pusulanın tarihi, günümüzün tarih anlayışına da ışık tutmaktadır. Müslümanların denizcilikteki tecrübeleri ve icatları olmasaydı, dünya ticareti Ortaçağ dan itibaren hızla gelişemez, yeni kıtaların keşifleri tarihte olduğu gibi gerçekleşemezdi. Muhtemelen gelişmeler daha geç tarihlerde vuku bulurdu. PUSULANIN TARIHI Pusulanın icadından önce, denizciler, seyrüseferde yönlerini, yıldızları, rüzgârı, güneşi, sahilleri takip ederek belirliyorlardı. Genellikle hava şartlarından dolayı kışın deniz seferine çıkılamıyordu. Pusulanın geliştirilmesiyle güneşten, aydınlık ve karanlıktan, bulutlu gökyüzünden daha bağımsız bir şekilde yön belirleme imkânlarına ulaşıldı. Artık kışları bile deniz yolculuğu yapılabiliyordu. 59

8 Pusulayı MÖ 3. yüzyılda Çinlilerin icat ettiği kabul edilir. Çinlilerin Magnetitin (Mıknatıs taşının) özelliğini, yön göstermesini keşfettikleri doğrudur. Ama bunu yön belirlemekten ziyade fengshui için kullanıyorlardı. Fengshui, insanın çevresiyle uyum içinde yaşamasını esas alan eski bir Çin öğretisidir. Tarihî kaynaklarda Çinlilerin pusulayı ancak 11. yüzyıldan itibaren seyrüseferler için kullandıkları görülmektedir. Mıknatıs taşının pusula şeklinde kullanımını yabancılardan öğrendikleri rivayet edilir. Bu pusula, balık şeklinde bir tahta üzerine oturtulmuş bir mıknatıs taşından ibaret ve suda yüzen bir âlettir. Bu pusula, daha sonra geliştirilmiş pusulalara kıyasla ilkeldi ve dış faktörlere açıktı. Böyle bir pusula yön belirlemede önemli bir yardımcıydı; ancak asıl yönler yine rüzgârlar yoluyla tespit ediliyordu. Yukarıda sözü edilen bu yabancıların Müslüman- Araplar olması çok yüksek ihtimaldir. Çünkü 11. yüzyılda Araplar, Hint Okyanusu ve Çin arasında deniz ticaretini kontrol ediyorlardı. Avrupalılar, bilhassa Portekizliler, Çinlilerle irtibata geçtiklerinde, kendi pusulalarının onlarınkinden daha iyi olduğunu söylüyorlardı. Bu yaygın kanaate rağmen Avrupa tarihinde mıknatıslı pusulanın icadıyla alâkalı hâlen değişik rivayetler vardır: Pusulayı, Güney İtalya`da Amalfi liman kentinde yaşamış olduğu söylenen Flavio Gioia isimli bir şahsın 1302 yılında icat ettiği söylenir. Hâlbuki bu şahsın tarihteki varlığı (İtalya`da) hâlen tartışılmalıdır. Bilindiği gibi Ortaçağ da İtalya, Doğu dan Avrupa ya intikal eden bilginin önemli merkezlerinden biriydi. Başka bir rivayete göre, mıknatıslı pusulanın mucidi olarak Petrus Peregrinus gösterilir. Bu kişi, 1269 da asker olarak Güney İtalya`da bulunduğu sırada yazdığı bir mektupta, manyetik pusulanın iki çeşidini (yüzer ve iğne pusula) tarif etmektedir. Peregrinus`un Epistola de magnete ismindeki eserinde, Arapça sayılarla çizilmiş bir pusula görülür. Bu eser, Avrupa daki bütün manyetizma ve pusula üzerine yürütülen araştırmaların temeli kabul edilir. Kendisi aynı zamanda ünlü bilim adamı Roger Bacon`un öğretmenidir. Fuat Sezgin Hoca ya göre; tarif edilen gelişmiş pusula modeli, kaynak gösterilmeden, Yemenli hükümdar al-malik al Asraf ın Risalat at-tasa eserinden alınmıştır. Bu bilgilerin Haçlı Seferleri esnasında elde edildiği tahmin edilmektedir. Çünkü Peregrinus`un anlattığı bu pusulalar, Avrupa`da o zamana kadar ne duyulmuş ne de kullanılmıştır. Manyetik pusulanın gelişiminde Avrupalıların istifade ettiği, ama kaynak göstermediği en önemli şahıslardan birisi de İbn Macid`dir. İbn Macid ( ), günümüzdeki Birleşik Arap Emirlikleri coğrafyasında yaşamıştır. Kendi döneminin en önemli denizcisi kabul edilir. Genç yaşından itibaren uzun seneler Arabistan, Manyetik pusulanın gelişiminde Avrupalıların istifade ettiği, ama kaynak göstermediği en önemli şahıslardan birisi de İbn Macid dir. İbn Macid ( ), günümüzdeki Birleşik Arap Emirlikleri coğrafyasında yaşamıştır. Hindistan ve Güney Asya arasında birçok deniz seferine katıldığından hem teorik hem de pratik olarak denizcilikle ilgilenmiştir. Eserlerinde pusulanın denizcilikteki rolünü ve pusulanın nasıl geliştirildiğini görebilmekteyiz. Pusulayı yön belirlemenin yanısıra, denizdeki mesafeleri ölçmede, mevcut haritaları düzenleme ve tashih etmede de kullanmıştır. Bu haritaların değişik yollarla Avrupa`ya ulaştığı bilinmektedir. Manyetik pusulanın Müslüman Arap denizciler tarafından kullanıldığını, en azından geliştirildiğini çeşitli Portekiz kaynakları da açıkça belirtir. Hieronimus Osorius ( ) pusulada üç gelişim basamağından bahseder. Tarif ettiği ve daha sonra kardano olarak isimlendirilen üçüncü pusula, 32 kısma ayrılmakta; pusula diski, alt taraftan kendini taşıyan manyetik bir iğne ile birlikte dönmekte ve denizin hareketlerinden asla etkilenmemektedir. 20. yüzyıla kadar kullanılan bu pusula modeli, İbn Macid`in pusulasına benzemektedir. Müslümanların katkıları bilinmesine rağmen, Batı nın bilim tarihindeki birçok icat ve keşfi kendine mal etmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Maalesef bu tür yaklaşımlar, sadece bilim tarihinde değil, birçok alanda da görülmektedir. y.goker@sizinti.com.tr KAYNAKLAR - Goody, Jack (2012): Tarih Hırsızlığı, İstanbul. - Watt, Montgomery W. (1992): Der Einfluss des Islam auf das europäische Mittelalter. Berlin Hunke, Sigrid (1991): Allahs Sonne über dem Abendland. Stuttgart - Sezgin, Fuat (2003): Wissenschaft und Technik im Islam I. Einführung in die Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften. Frankfurt am Main - Sezgin, Fuat (2003): Wissenschaft und Technik im Islam III. 2. Geographie. 3. Nautik. 4. Uhren. 5. Geometrie. 6. Optik. Frankfurt am Main - Sezgin, Fuat (2000): Geschichte des arabischen Schrifttums X/ XI. Mathematische Geographie und Kartographie im Islam und ihr Fortleben im Abendland. Historische Darstellung. Frankfurt am Main - Sezgin, Fuat (2007): Geschichte des arabischen Schrifttums XIII. Mathematische Geographie und Kartographie im Islam und ihr Fortleben im Abendland. Frankfurt am Main - Gurney, Alan (2010): Der Kompass. Seine Geschichte in Geschichten. Bielefeld - Aczel, Amir (2005): Der Kompass. Eine Erfindung verändert die Welt. Hamburg 60

9 Medreseliler ile Mevlevîlerin Çanakkale Cihadı Veled Çelebi Efendi nin komutası altında, neyleri ve kudümleri ile yola çıkan bu alay, karargâhı Şam da bulunan 4. ordu emrine verilmiş ve Kanal Harekâtı na katılmıştır. İSMAIL ÇOLAK Osmanlı nın Birinci Dünya Savaşı na girmesinin bir neticesi olarak 18 Mart 1915 te zuhur eden ve yaklaşık bir yıl devam eden Çanakkale Savaşı nda, İslâm ümmeti; hilâfeti ve payitaht İstanbul u korumak maksadıyla tarihte eşi görülmemiş bir direniş sergilemiş ve Mehmet Âkif in deyişiyle kanı ile Tevhid i kurtarma cehdinde yüz binlerce şehit vermiştir. Batılı devletlerin Çanakkale yi geçip İstanbul u işgal etme plânlarını bütün imkânsızlıklara ve şartların amansızlığına rağmen durdurmayı başaran ümmetin ve Osmanlı nın yiğit evlâtları, halifenin mukaddes cihat emrine uyarak imparatorluk coğrafyasının dört bir köşesinden cephenin yoluna düşmüşlerdir. Bu mânâda Çanakkale, sadece Türk ün ve Osmanlı nın değil, İslâm ümmetinin zaferi olmuştur. Savaş esnasında, ümmetin Osmanlı-Anadolu ayağını temsil eden, memleketin her köşesindeki şeyhler, müderrisler, âlimler de derse ve tedrisata ara verip müritleriyle birlikte cepheye, cihada koşmuşlardır. Çanakkale ve diğer cephelerde askerlerin mânevîyatını kamçılayarak gayret ve azimlerini kuvvetlendirmede müstesna bir rol oynamışlardır. 61

10 Genel mânâda Birinci Dünya Savaşı nda, hususen de bu savaşın bir parçası olarak patlak veren Çanakkale Savaşı sırasında, İstanbul ve Anadolu daki medreselerin çoğu kapanmış; eğitim büyük ölçüde durmuş, talebe mevcudu ciddi mânâda azalarak gençlerin ekseriyeti askere alınmıştır. MEDRESELILER SAVAŞI NIN KAHRAMAN TALEBELERI Genel mânâda Birinci Dünya Savaşı nda, hususen de bu savaşın bir parçası olarak patlak veren Çanakkale Savaşı sırasında, İstanbul ve Anadolu daki medreselerin çoğu kapanmış; eğitim büyük ölçüde durmuş, talebe mevcudu ciddi mânâda azalarak gençlerin ekseriyeti askere alınmıştır. Yıllarca süren savaşlar sonunda, kimi talebeler şehit düşmüş, kimileri gazi olmuş, kimilerinin de ismi ve cismi bile bulunamamıştır. 1 Ekim 1914 tarihli Islah-ı Medâris Nizamnâmesi uyarınca İstanbul daki bütün medreseler Daru l- Hilâfeti l-aliye Medresesi adıyla birleştirilmiş ve öğretim yılında talebe kaydedilmiştir. Ama bu sayı, aynı yıl önemli oranda azalmıştır. Zîrâ pek çok talebe askere gitmiş, başta Çanakkale olmak üzere farklı cephelere gönderilmiştir. Fedakâr medreseli gençler cübbelerini, sarıklarını çıkarıp cepheye koşmuş ve vatanları uğrunda dinin emrettiği istikamette şahadete ermişlerdir. Bu yüzden bir sonraki öğretim yılında talebe sayısı e inmiştir. Aynı şekilde Evkaf Nezareti nin, selâtin camilerine ve askerî birliklere imam ve vaiz yetiştirmek maksadıyla 28 Aralık 1912 de açtığı Medresetü l-vâizîn e 150 den fazla talebe kaydedilmesine rağmen, birçoğu askere alındığı için okulu bitirememiştir. Çanakkale Savaşı nda şehit düşen mektepli Mehmetçiklerin büyük çoğunluğu aslında medrese talebesiydi. Bundan dolayı Çanakkale Savaşı na, Medreseliler Savaşı da denmiştir. İtilâf Devletlerinin üstün silâh gücüne karşı kelimenin tam mânâsıyla göğsünü siper edenlerin on binlercesi, bir görüşe göre yaklaşık 50 bini, çok iyi seviyede ilme ve irfana sahip medrese talebesiydi. Sayıları 19 u bulan taşra medreselerinde ise, öğretim yılında talebe eğitim görürken, yılsonuna doğru bu rakam önce ye düşmüş, sonra da yaklaşık 600 talebenin askere alınmasıyla mevcut daha da azalmıştır. Arka arkaya yaşanan bu savaşlardaki ağır kayıplar neticesinde durum o kadar vahim hâle gelmiştir ki, köylerde mevtaların dinî vecibelere uygun olarak gasil, tekfin ve defin işlemlerini yapacak hoca bulunamaz olmuştur. BIR MEDRESELININ CEPHEDEKI OLAĞANÜSTÜ HÂLI Nakşibendî tarikatının mürşitlerinden olan, dayısı Şerafeddin Dağıstanî Hazretleri nin ilmî ve mânevî eğitiminden geçen Abdullah Dağıstanî, 22 yaşındayken diğer mürşit ve müritlerle birlikte Çanakkale nin yolunu tutmuştu. Cephede başından geçen olağanüstü bir hâdiseyi daha sonra şöyle anlatacaktı: Yoğun bir taarruz başlamıştı. Yüz kadarımız ateş hattında kalmıştık. Mevkiimizi savunmaya muktedir değildik. Uzak mesafeden ipliği vurabilecek kadar mükemmel nişancıydım. Bir merminin kalbime saplandığını hissettim ve yere düştüm. Yerdeyken Peygamber Aleyhisselâm ın bana doğru geldiğini gördüm. Ruhumun her hücremden nasıl çıktığını gördüm. Vücudumdaki her hücrenin nasıl zikrettiğini işittim. Ölümün çeşitli durumları gözümün önüne getirildi. Bunlar şu (mealdeki) Kur ân âyetinin sırrını anlamamı sağladı: Kendilerine bir musibet geldiğinde biz Allah a aidiz ve elbette ona döneceğiz derler. (2/156) Bu tecrübe ölüm hâlinin sırrını anlamamı sağladı. Mânevî hal kaybolduğu zaman, savaş alanındaki ölü hâlimi ve yaralılara bakan doktorları fark ettim. Onlardan biri beni işaret ederek şöyle dedi: Şu yaşıyor! Konuşacak ve hareket edecek gücüm yoktu. Vücudumun yedi gündür orada bulunduğunu idrak ettim. Beni askeri hastaneye götürdüler ve iyileşinceye kadar tedavi ettiler. Sonra terhis ederek köyüme gönderdiler. TEKKELER ve MEVLEVÎ ALAYLARI NIN KAHRAMANLIKLARI Tekkelerin, tekke şeyhlerinin ve kahraman dervişlerin gerek Birinci Dünya Savaşı na gerekse Çanakkale Savaşı na katkılarına gelince; tekke dervişlerinin, söz vatan müdafaası olunca ve kendilerinin de katkıda bulunma zarureti doğunca, tarifsiz bir fedakârlık 62

11 gösterip hiç tereddüt geçirmeksizin âdeta delişmen bir delikanlı edasıyla nasıl cepheye koştuklarına ve hangi eşsiz hizmetlere imza attıklarına verilecek misâllerin başında Mevlevîler ve Mücahidin-i Mevlevîye Alayları gelir. Osmanlı Devleti, Dünya Savaşı na girince, devlet adamlarıyla yakın temasta bulunan Mevlevî postnişinleri, vatanın içine düştüğü bu büyük felâketten selâmete çıkması için yaklaşık bin kişiden oluşan Mevlevî Alayları kurmuşlardır. Dine, dinin özüne, tekke adabı ve ruhuna büyük bir hassasiyet, hürmet ve sadakatle bağlı olan, dini takva boyutunda hâlisane şekilde yaşamaya gayret eden Mevlevîler aynı ihlâs, duyarlılık ve alâkayı vatanın, millî ve mânevî değerlerin savunulmasında da göstermekten geri durmamışlardır. Temelini, İstanbul un muhtelif semtlerindeki Mevlevî tekkesi mensuplarının teşkil ettiği Mevlevî Alayı na, Mevlevî şeyh ve dervişlerinden başka, İstanbul daki Kadirî Tarikatı (Kadiri Bölüğü) gibi neredeyse bütün tarikatların şeyhleri ve mensupları da katılmıştır. Ancak alayın çoğunluğunu Mevlevîler oluşturuyordu. Alayın sancağı, Alay Kumandan Vekili Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Abdülbaki Efendi ye merasimle teslim edilmişti. Alayın kumandanı ise Konya da oturan ve Mevlevîlerin büyüğü sayılan Veled Çelebi (İzbudak) Hazretleri idi. Alay, Harbiye Nezareti kapısında yapılan bir merasimden sonra yola çıkarılmıştı. İstanbul dan hareket eden, yol boyunca başka zaviye ve tekke mensuplarının katılımıyla Konya ya varıncaya kadar daha da kalabalıklaşan Mücahidin-i Mevlevîye Alayı, Hazreti Mevlâna nın türbesi önüne gelince durmuştur. Burada Konya halkının iştirakiyle yeni bir merasim yapılmıştır. Merasimde Fetih Sûresi okunmuş, Hazreti Mevlâna nın himmetleri niyaz edildikten sonra, alayın zafer âyetleriyle donatılmış sancağı, Alay Kumandanı Veled Çelebi Hazretleri ne teslim edilmiştir. Tabur, 1916 yılında, Konya dan devlet erkânının katıldığı resmî törenle Şam a hareket etmiştir. Veled Çelebi Efendi nin komutası altında, neyleri ve kudümleri ile yola çıkan bu alay, karargâhı Şam da bulunan 4. ordu emrine verilmiş ve Kanal Harekâtı na katılmıştır. Ancak muntazam bir askerî talim görmemiş olan alay, diğer birliklere birer ikişer dağıtılmak suretiyle savaş hattına sokulmuştur. Mevlevî Alayları, Birinci Dünya Savaşı nda, kısmen de Çanakkale de Osmanlı nın aktif savaş güçlerinden birini teşkil etmiştir. Esasen alayların asıl vazifesi, askerin dinî heyecanını, şevk ve azimlerini artırmaktı. Onların orduya verdikleri moral desteğin ayrı bir yeri ve önemi vardı. Osmanlı Devleti, Dünya Savaşı na girince, devlet adamlarıyla yakın temasta bulunan Mevlevî postnişinleri, vatanın içine düştüğü bu büyük felâketten selâmete çıkması için yaklaşık bin kişiden oluşan Mevlevî Alayları kurmuşlardır. SOĞANLIDERE DE DESTAN YAZAN BIR DERVIŞ Burada tekkelerin ve mensuplarının Çanakkale deki kahramanlıklarına misâl teşkil etmesi bakımından İstanbul daki İsmet Efendi Tekkesi nin şeyhi, aynı zamanda Fatih Medresesi müderrislerinden olan Ali Haydar Efendi nin naklettiği şu sırlı hâdise, ibret ve duygu yüklüdür: Savaşın bütün amansızlığıyla sürdüğü bir zamanda İsmet Efendi Tekkesi nin dervişlerinden Mülâzım-ı evvel Ahmed Efendi nin bağlı olduğu 5. Topçu Alayı 2. Top Bataryası nın cephanesi tükenmişti. Asker başına on yedi mermi kalmış, yardım umudu da kalmamıştı. Teslim olmaktan veya kahramanca mücadele edip şehit düşmekten başka çare yoktu. Ahmed Efendi devamlı gözyaşı döküyor, ibadet ve dua ederek İlâhî inayetin imdada yetişmesi için yakarıyordu. Bir gece rüyasında karşı tepeden Ahmed Rufai ile Abdülkadir-i Geylani Hazretleri nin kol kola, kendisine doğru geldiğini görür. Aralarında devamlı olarak şu sözü tekrarladıklarını işitir: Kul yâ Rabb dediği zaman, Allah der ki, buyur ey kulum. Sabah olunca rüyayı askerlerle paylaşarak teslim olmayacağını ifade eder: Teslim olmayacağım, siz ne dersiniz? Rüyayı ağlayarak dinleyen Mehmetçikler aynı karşılığı verirler: İsterseniz kalan mermiyi de dağıtmayın, süngülerimizle düşmana hücum ederiz! Bu azim ve kararlılıkla hareket eden 150 er ve üç subay, 5 Haziran 1915 te mermileri tükenmesine rağmen süngüleriyle bulundukları yeri destansı bir kahramanlıkla müdafaa ederler. Bu sayede, mevzilerimiz arasından koridor açıp ilerlemek isteyen düşmana geçit verilmemiş olur. Bu mücadelenin hatırası Soğanlıdere deki Son Ok Şehitliği nde yaşamaktadır. i.colak@sizinti.com.tr KAYNAKLAR - Sebilü r-reşâd, Sayı: , Osman Engin, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, c Yaşar Sarıkaya, Medreseler ve Modernleşme, İstanbul, Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, C. 1, İstanbul, Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşı ında Sarıklı Mücahitler, İstanbul, Mehmet Önder, Mevleviliğin Sistemleşmesi Sultan Veled ve Diğer Postnişinler, - İsmail Çolak, Mahşerin İrfan Ordusu: Okuldan Çanakkale ye, İstanbul, 2008, Nesil Yayınları. 63

12 { { Basiret, akıl demek olmadığı gibi düşünce de değildir. Düşünmek, akıl ve aklın semerelerini aşkın olduğu gibi, basiret de, düşüncenin çok ötesinde İlâhî bir melekedir. Hayatın Ince Ayarı NUH ÖZDİN Yaratılış hem yoktan var etme (ibdâ), hem var olanları parçalarına ayırarak veya başka unsurlarla birleştirerek yeniden terkip etme (inşâ), hem de dönüştürerek var etme (istihale) şeklinde her ân devam eder. Allah ın (celle celâluhu) ilim, kudret ve iradesine sınır konamaz. Mevcut kâinattaki cârî kanunlardan herhangi biri olmasaydı ve Müsebbibü l-esbab olan Yaratıcı yine de hayatı yaratmayı murad etseydi, yarattığı başka kanunlarla yine hayatı var ederdi. Fizik, kimya, biyoloji kanunları denilen prensipler aslında bütün bir sistemin parçalarıdır. Her biri bir mekanizmanın çarkları gibi birbiriyle uyumlu, birbirini destekleyici ve tamamlayıcıdır. Yaratıcı, bu sistemin bazı parçalarını düzenlediği kanunları değiştirebilir ve yeni kanunlar koyarak düzeni devam ettirir. Bu açıdan biz sadece bildiğimiz mevcut kanunlar çerçevesinde akıl yürütüyoruz. Bu kanunlar değiştiğinde O (celle celâluhu) dilerse, geçici bir kaos ve yokluk da yaratabilir veya yeni bir var oluş düzeni de başlatılabilir. Allah ın (celle celâluhu) sonsuz ilim ve kudretiyle yeni kanun ve nizamlar yaratabileceğini unutmamalıyız. Meselâ hücrenin canlılığı birtakım kimyevî reaksiyonlarda açığa çıkan enerjiyle sürdürülür. Burada genetik bilgi protein bilgisine dönüşürken sıvıların yoğunluğu ve akışkanlığı gibi fiziko-kimya kanunları tecelli eder. Yaratıcı nın koyduğu kimya kanunlarından biri de, kimyevî reaksiyonların meydana gelebilmesi için reaksiyon sisteminin aktifleşme enerjisine (eşik enerjisi) sahip olmasıdır. Kimyada Çarpışma Teorisi ne göre; kimyevî hâdiselerin başlayabilmesi için, sistemin sahip olması gereken minimum enerjiye aktifleşme (eşik) enerjisi denir. Her bir reaksiyonun eşik enerjisi farklıdır ve belli bir ölçüsü vardır. Meselâ, bir elmanın kesilen yüzeyi sarımtırak bir renk alır. Bu, havayla reaksiyona giren yüzeydeki sıvıdan dolayıdır. Eğer aktifleşme enerjisi daha az olsaydı, elma çok hızlı bir şekilde tamamen çürüyüp gidecekti. Buradaki renk değişiminden elmanın taze olup olmadığı veya ne kadar zaman önce kesildiği anlaşılabilir. Bu enerji miktarı, reaksiyona dâhil edilen katalizör 1 maddeler cinsine bağlıdır. Eşik enerjisinin yüksek olması, o reaksiyonun daha zor başlayacağı mânâsına gelir. Meselâ oda sıcaklığında gerçekleşmeyen bir reak- Bir elmanın kesilen yüzeyi sarımtırak bir renk alır. Bu, havayla reaksiyona giren yüzeydeki sıvıdan dolayıdır. Eğer aktifleşme enerjisi daha az olsaydı, elma çok hızlı bir şekilde tamamen çürüyüp gidecekti. Buradaki renk değişiminden elmanın taze olup olmadığı veya ne kadar zaman önce kesildiği anlaşılabilir. 64

13 Buzun erime ısısı daha az olsaydı, Kutup bölgelerindeki buzullar çok hızlı eriyecek, bütün dünya sular altında kalabilecekti. Diğer taraftan buzun erime ısısı daha yüksek olsaydı, su-buz dengesi bozulduğundan o bölgelerde hayat olmayabilecekti. siyon, reaksiyona girenlerin enerjisi artırılarak (ısıtılarak) gerçekleştirilebilir. Eşik enerjisi prensibinin her bir reaksiyon için farklı farklı büyüklüklerde olmasında da birçok hikmet vardır. Ağaç, yaprak veya kâğıdın yanma ısısı daha az veya çok olsaydı, güneşli günlerde her yerde yangınlar meydana gelebilecek, ormanlar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Bu enerji, mevcut kanunlar çerçevesinde öyle hikmetlidir ki, yokluğunda, azlığında veya çokluğunda mevcut kâinat bir felâkete sürüklenebilir. Meselâ bitkiler için hayatî öneme sahip olan fotosentez reaksiyonunun (6CO 2 + 6H 2 O + ışık enerjisi C 6 H 12 O 6 + 6O 2 ) başlaması için bir eşik enerjisine ihtiyaç vardır. Bu enerji miktarının daha az olması, bitkilerin daha hızlı büyümesine ve çoğalmasına, daha yüksek olması ise, daha yavaş gelişmesine sebep olabilecekti. Her iki durumda da tabiatın dengesi bozulacak ve zincirleme tesirler neticesinde bilinen kanunlara bağlı hayat ya yaşanmaz hâle gelecek veya Allah ın (celle celâluhu) yaratacağı yeni kanun ve mekanizmalar devreye girecekti. Suyun buharlaşma (H 2 O (s) cal/g H 2 O (g) ) ısısı (eşik enerjisi) düşük olsa okyanuslardaki buharlaşma çok hızlı, yüksek olsa yetersiz olacaktı. Bunun neticesinde de kelebek etkisi denen zincirleme hâdiselerle ekosistem ve hayat bugünkünden farklı tesirler altında kalacaktı. Aynı şekilde buzun erime ısısı (H 2 O (k) + 79,8 cal/g H 2 O (s) ) daha az olsaydı, Kutup bölgelerindeki buzullar çok hızlı eriyecek, bütün dünya sular altında kalabilecekti. Diğer taraftan buzun erime ısısı daha yüksek olsaydı, su-buz dengesi bozulduğundan o bölgelerde hayat olmayabilecekti. Hücrelerimizin her birinde her ân binlerce reaksiyon gerçekleşmektedir. Bir insan vücudunda ortalama yüz trilyon hücre olduğunu düşünürsek, toplamda her ân vücudumuzda trilyonlarca reaksiyon meydana geldiği anlaşılır. Bunun için yüksek miktarda eşik enerjisine ihtiyaç olacaktır. Rabb imiz hücrelerimizde reaksiyonun daha kolay ve çabuk başlaması için eşik enerjisini düşürmekle vazifeli katalizör maddeler (enzimler) yaratmıştır. Meselâ vücuttaki bazı kimyevî değişmeler neticesinde yan ürün olarak hidrojen peroksit (H 2 O 2 ) meydana gelir. Bu, vücutta zehir tesiri yapan ve parçalanması gereken bir maddedir. Bunu parçalayan da karaciğer tarafından üretilen katalaz 2 enzimidir. Katalazlı ve katalazsız reaksiyonlar; 2H 2 O ,8 kcal + katalaz 2H 2 O + O 2 (katalazlı) 2H 2 O kcal 2H 2 O + O 2 (katalazsız) şeklinde gerçekleşir. Eğer kutuplardaki bütün buzullar erirse, dünya çapındaki deniz seviyesi yaklaşık 46 metre yükselir. Bir molekül katalaz, vücut sıcaklığında saniyede 5 milyon hidrojen peroksidi parçalar. Katalaz enzimi olmasaydı, hidrojen peroksidin parçalanması için mol başına fazladan 11,6 kcal daha gerekecekti. Saniyede gerçekleşen bu reaksiyonların hızı çok daha yavaş olacak ve yaklaşık 300 senede tamamlanacaktı. Yani bu hâdise için yaklaşık üç kat daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacaktık. Bu da sindirim, dolaşım gibi bütün vücut sistemlerinin çalışamaz hâle gelmesine yol açacaktı. Peki, limit değerdeki bu enerji aşılmadan reaksiyonlar gerçekleşecek olsaydı, yani böyle bir kural olmasaydı, ne olurdu? Oksijen ve hidrojen her karşılaştıklarında hemen su buharı oluşurdu. Havayla temas eden metal eşyalar çok çabuk oksitlenir, kahverengi renk tutar, paslanırdı. Yenen besinler çok çabuk sindirilir, süt gibi gıdalar çok çabuk bozulur, su havadaki gazlarla reaksiyona girerdi. Dünyadaki bütün kimyevî değişimler bir ânlık sürede gerçekleşir, moleküller taşıdıkları enerjiden bağımsız tepkime verirdi. Neticede, mevcut kâinattaki harika nizam olmaz veya yeni kanunlarla yeni bir yaratma sözkonu olurdu. Birçoğumuzun belki adını bile duymadığı bu ve benzeri birçok kanun kâinata konmuş. Hayatın sahibi bu sebepler perdesiyle yeryüzünde hayatı var ediyor. Neticede, kâinatı tekvinî kanunlar çerçevesinde ve hikmetle yaratan Rabb imiz, eşik enerjisini de insanoğlunun yaşayabilmesi ve tabiattaki canlılığın devamı için var etmiştir. n.ozdin@sizinti.com.tr DIPNOTLAR 1- Katalizör: Bir kimyevî reaksiyonun eşik enerjisini düşürerek tepkime hızını artıran ve tepkime sonrasında yapısında bir değişiklik olmayan maddedir. Katalizörün reaksiyon üzerinde yaptığı bu değişikliğe kataliz denir. 2- Katalaz: Biyolojik ve biyokimyevî antioksidan yapıya sahip yıkıcı bir enzimdir. Toksin hidrojen peroksidi hücrelerden uzaklaştırmada önemli vazifesi vardır. KAYNAKLAR - Orhan Apillioğlu, Eşik (Aktifleşme) Enerjisi, Kimya O nu Anlatıyor, Muştu Yayınları, Melek Zülal, Ya Anahtar Kilide Uymasaydı?, Sızıntı, Ağustos,

14 { { İnsanı hayvanlardan ayıran şey, onun şuuru, basireti, sonra da ilham ve hikmete mazhariyetidir. Bu hasselerden mahrum olanlar, şekli ne olursa olsun, olmaları gerekli olan son noktaya ulaşamamış sayılırlar. HIKMET SAÇAN VOLKANLAR DR. ÖMER SAID GÖNÜLLÜ Yaratılış gereği, her şeye öncelikle hayatın muhafazası açısından bakarız. Tabiattaki hâdiseleri de bu şekilde değerlendiririz. Meselâ volkanları felâket sebebi sayarız. Fakat volkanik faaliyetler gezegenimiz kadar yaşlı olduğuna ve bugün de devam ettiğine göre, demek ki önemli fonksiyonlar yerine getirmektedir ve Yerküre sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Volkanizma sırasında Atmosfer e kül ve zehirli gaz yayılır, çevreye kızgın kırıntılar ve tonlarca ağırlıkta bloklar saçılır, çıkan akışkan lavlar kilometrelerce yol alıp uçsuz bucaksız alanlar kaplar ve önlerine çıkan hemen her nesne eriyip kaybolur. Bitki örtüsü ve hayvan toplulukları zehirli gaz, yüksek sıcaklık ve yangınlarla yok olur. O hâlde, volkanik faaliyetler Yerküre, yeryüzü ve hayat için nasıl faydalı olabilir? Kâinat ta israf olmadığından, bugünkü bilgilere göre, Yerküre, bir süpernova patlamasının kalıntı malzemesiyle inşa edilmiştir. Bu sıcak kürenin ilk olarak, uzay ile temas eden yüzeyi soğumuş ve kaynatılan sütün havayla temas eden üst kısmının kaymak tutması gibi kabuk bağlamıştır. Taşlaşan bu sert kabuk derinlerdeki sıcak bölgeden gelen basınçla kırılmış ve 10 dan fazla levhaya ayrılmıştır. İşte volkanik ve sismik bölgeler sıklıkla bu levhaların sınırlarındadır. Bugün Dünya üzerinde kadar aktif volkan mevcuttur. Bir volkan son yılda patlama-püskürme şeklinde en az bir defa faaliyet göstermişse, aktif volkan sayılmaktadır. Dünya Volkan Gözlemevleri Teşkilâtı na (WOVO) bağlı, hâlen çalışır vaziyette 76 rasathane mevcuttur. 1 MAGMADAN VOLKANA Yerkabuğu nun derinliklerinde veya Üst Manto da çok yüksek sıcaklıklarda ergiyen malzeme (magma) yeryüzüne yükselirken, ya derinde kalarak yavaş yavaş veya yüzeye âniden çıkarak hızla soğur. Bu ikinciler volkanik kayaçları oluşturur. Volkanlar karada veya su altında (okyanus, deniz, göl tabanında) oluşabilir. Yerküre iç ısısının bir kıs- 66

15 Yeryüzünde gördüğümüz devasa kıta blokları ve okyanus tabanları, derinliklerindeki magmadan gelen büyük enerjiyle kırılır, parçalanır, volkanlara ocak görevi görür ve hareket ederler. mını bu yolla Atmosfer e ve Hidrosfer e (denizler, okyanuslar) atar. Fakat asla tamamen soğumaz. Çünkü radyoaktif elementlerin ışın, tanecik yayması ve parçalanmasıyla sürekli ısı üretilir. Yeryüzündeki karalara kıta levhası, okyanus tabanlarına da okyanus levhası denir. Magmanın yeryüzüne çıkma şekli, kimyasına, sıcaklığına ve gaz miktarına bağlıdır. Okyanus levhalarının altındaki derinliklerde Üst Manto nun kısmen ergimesiyle oluşan magma, silisyumca fakir olduğundan akışkandır. Patlamanın az görüldüğü bu volkanların malzemesi bazalttır. Bazaltlar diş macunu tüpünden macunun çıkışına benzer şekilde okyanus-ortası kırık hattından çıkıp katılaşır (yastık lavlar). Sıcaklığı C yi bulan ve kimyası değişen bu noktalarda ortamın ekolojik şartlarına uygun bitki ve hayvan toplulukları yaratılmıştır. Patlamalı püskürme yapan bir magma ise sakin şekilde çıkan magmaya göre beş kat daha ağdalı, bal kıvamındadır. Bunun sebebi büyük ölçüde silisyumdur. Atmosfere fırlayan en büyük blokların ağırlığı 100 tondan fazladır. Bunlar baca duvarından kopmuş kaya parçaları veya lav pıhtılarıdır. En küçük kızgın kırıntılar (piroklastlar) ise, yeryüzüne dönmeleri yıllar alan ince kül taneleridir. Püskürmeyle Atmosfer e yayılan gazların % 90 dan fazlası su buharıdır. Diğerleri karbon monoksid-dioksid, kükürt dioksid-trioksid, hidrojen sülfür-klorür-fluorürdür. Magma derinlerden yüzeye bir ana damar veya ince kırık hatlardan oluşan bacadan çıkar. Çevredeki küçük bacalardan da buhar çıkışları olur. Fümaroller, çok sıcak gazların ve su buharının çıktığı bacalardır. Yeraltı suyu bu noktalara temas ettiğinde, C ye ısınır ve kızgın buhar fışkırmaları görülür. Gayzerler ise sadece sıcak su çıkışlarıdır; İzlanda, Yeni Zelanda ve ABD de (Yellowstone Parkı) görülürler. Lavlar akarken, kimyalarına ve ihtiva ettikleri gazlara bağlı olarak, C arasında katılaşıncaya kadar sıcaklık düşmeye devam eder. Saatte 80 kilometreye yakın hızlarda akabilen bazalt lavları, çıktıkları noktadan 150 kilometre uzaklığa kadar ulaşabilir. ATEŞ ÇEMBERLERI, ATEŞ KUŞAKLARI Sayıları bini aşan Japon adaları volkaniktir. Pasifik Okyanus levhası, Asya kıtası altına jeolojik zamanlardan bugüne (yılda birkaç santimetre hızla) dalarken kendine yol açmaya çalışır, büyük sürtünmelerden kaynaklanan sıcaklık artışına bağlı ergimeler (magma) meydana gelir. Bu malzeme kırık hatlarından yukarı çıkıp üst-üste birikir, su üstünde kalınlaşır, soğur ve volkanik adaları oluşturur. Böylece, Japonya dan Endonezya ya uzanan bir ateş çemberi (volkanik ada zincirleri) oluşmuştur. Akdeniz deki Etna, Stromboli ve Vulkano da benzer bir ateş kuşağı teşkil ederler. SICAK NOKTALAR Yeryüzünde ayrıca, daha az olmakla birlikte, sayıları yüzü bulan sıcak nokta (hot spot) mevcuttur. Malzemesi Manto menşeli, daha akışkan lav olan sıcak noktanın tipik örneği Pasifik Okyanusu nun ortasında 70 milyon yıldan beri süregelen Hawaii volkanizması ve adalarıdır. Kula volkanizması da bu yönüyle dünya genelindeki sayılı örneklerdendir, Türkiye de ise tektir. JEOTERMAL ENERJI Volkanların kalbinde en az 500 C derece sıcaklıktaki magma, çevre kayaçların da ısınmasına yol açar. Yeraltı suyu bu bölgeye temas ettiğinde, sıcak su ve bu- Fümarol 67

16 har (jeotermal akışkan) oluşur. Bu sıcak buhar yeterli derece ve miktarda ise türbinleri döndürüp elektrik üretiminde kullanılabilir. Türkiye nin en büyük jeotermal potansiyeli Ege bölgesindedir. Yerkabuğunun ince, magmanın yeryüzüne daha yakın olduğu bölgede doğu-batı yönlü üç çöküntü (ova) gelişmiştir: Kuzeyden güneye Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes. Jeotermal akışkan 1) Sındırgı, Simav hattı, 2) Urganlı, Salihli-Kurşunlu, Alaşehir hattı, 3) Balçova-Germencik-Buharkent-Kızıldere hattından gelir. Onbinlerce ev, işyeri ve seranın ısıtılmasında, ayrıca elektrik üretiminde kullanılır. Ada ülkesi İzlanda, çok sayıda volkanın yer aldığı okyanus tabanı kırığının (rift) üstündedir. Ülkedeki evlerin % 90 ı jeotermal enerjiyle ısıtılırken, toplam İzlanda daki evlerin % 90 ı jeotermal enerjiyle ısıtılırken, toplam elektrik üretiminin % 20 si jeotermal akışkan kullanı larak sağlanmaktadır. İzlanda nın en ünlü gayzerlerinden Strokkur da her 4-8 dakikada bir yaklaşık 40 metre yüksekliğe ulaşan püskürmeler gerçekleşmektedir. elektrik üretiminin % 20 si jeotermal akışkan kullanılarak sağlanmaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık % 13 ünün yaşadığı, fakat yeryüzünde tüketilen elektriğin % 3 ten azının tüketildiği Doğu Afrika ise, büyük bir volkan yatağı üzerinde oturmaktadır. Magma burada yeryüzüne sadece birkaç kilometre yakınlıktadır. Kızıldeniz in oluşumuna sebep olan yarığın güneybatı kısmına karşılık gelen kıta yarığı kesikli kırıklar şeklinde, dallanarak Sudan, Etiyopya, Kenya, Cibuti, Tanzanya, Mozambik i kateden 6,400 kilometrelik bir hat boyunca uzanır. Onbeşbin megawatt büyüklüğündeki bu kapasite, orta büyüklükte 15 nükleer santrale karşılık gelmektedir. Hâlen Etiyopya da 7, Kenya da 212 megawatt kapasitedeki jeotermal santrallerden elektrik üretilmektedir (ülkenin henüz % 17 si elektrik kullanabiliyor). MADENLER Birçok maden yatağı volkanik faaliyetle ortaya çıkmıştır. Mineraller kilometrelerce derinlikten, tıpkı bir asansör mekanizmasındaki gibi, volkanizmayla yeryüzüne veya yakınına yükselip yığışır. Binlerce, onbinlerce yıl devam eden bu süreçte medeniyetin temeli olan altın, demir, gümüş, bakır, çinko, kurşun, nikel, alüminyum, kalay, sodyum, bor gibi elementler, çeşitli minerallerin yapısına girerek maden yatağı oluşturmuşlardır. Tabiattaki en sert madde olan elmas minerali saf karbondur. Yer in derinliklerindeki organik veya inorganik kaynaklardan gelen karbonlu malzemeler, yeryüzünden kilometre arası, hattâ bazı durumlarda Mantonun 300 kilometreye varan derinliklerinde C sıcaklık kilobar arası basınç şartlarında elmasa dönüşür. Elmas kristali 1 milyar 3.3 milyar yıl arasında büyür gelişir. Bu, Dünya nın yaşının % ine karşılık gelir. Elmas, magmanın derin volkanik püskürme süreçleriyle yeryüzüne çıkması ve soğuması sırasında taşınır. 68

17 Sünger taşı, topuk taşı, nasırtaşı da denilen ponza volkanik bir kayaçtır. Âniden yeryüzüne çıkan volkanik malzeme hızla soğuyup katılaştığından, içindeki gazlar kaçacak zaman bulamaz, bağlantısız gözeneklerde hapsolur. Milyonlarca yıl önceki Kızılcahamam volkanizmasıyla dünyanın en kaliteli trona (tabiî soda, sodyum karbonat ve bikarbonat) yatakları oluşmuştur. Ankara nın Beypazarı, Sincan ve Kazan bölgelerinde 1 milyar tona yakın bir rezerv mevcuttur. Dünya bor rezervinin % 70 e yakınına ev sahipliği yapan ülkemizdeki bor yatakları da Batı Anadolu (Bigadiç, Emet, Kırka, Bursa) volkanizmasıyla uzun zamana yayılan bir süreçte oluşmuştur. Bilindiği gibi bor, deterjandan, cam ve uzay sanayiine kadar 300 e yakın üründe kullanılmaktadır. Perlit, beyaz-gri renklerde volkanik camdır. Isıyla genleşir, hafif ve gözenekli hâle gelir. Türkiye de yaygındır. İnşaat, tarım, seracılık, gıda, ilâç, kimya, metalürji, dökümcülük, seramik ve cam sanayiinde izolasyon, filtrasyon, dolgu ve katkı maddesi olarak, ambalaj sanayiinde kauçuk türevleri yerine, ayrıca petrolden kaynaklanan deniz kirliliğinin giderilmesinde, atık suların temizlenmesinde ve süzme işlemlerinde kullanılır. Sünger taşı, topuk taşı, nasırtaşı da denilen ponza volkanik bir kayaçtır. Âniden yeryüzüne çıkan volkanik malzeme hızla soğuyup katılaştığından, içindeki gazlar kaçacak zaman bulamaz, bağlantısız gözeneklerde hapsolur. Ponza bu yüzden hafiftir, suda yüzer. Ponzalardaki gazların analizi yapılarak o dönemdeki magmanın, volkan bacasının ve atmosferin kimyası aydınlatılabilmektedir. VOLKANIK CAM OBSIDIYEN VE ARKEOMETRI Obsidiyen cama benzeyen volkanik malzemedir. Lavın kristalleşme zamanı bulamadan soğumasıyla oluşur. Kristal yapıda olmadığından, keskin kenarları moleküler inceliğe ulaşabilir. Bundan dolayı eski çağlarda ok uçları ve kesici âletlerin, günümüzde ise cerrahîdeki neşterlerin kesici kısımlarının hammaddesidir. Kapadokya daki Peri bacalarının malzemesi volkaniktir. Volkanizmayla yayılan sertdayanıklı bazaltlar, daha önce püskürüp yere yağmış gevrek karakterdeki kızgın kırıntıların üzerini örtmüştür. Obsidiyenler üzerinde yapılan tarih belirleme çalışmaları (arkeometri), uzak geçmişte insanların tabiattaki malzemeyi nasıl kullandığı, bir arkeolojik sitte bulunan obsidiyenin hangi volkanik bölgeden getirildiği sorularının cevabını bulmaya yardımcı olur. Obsidiyen Anadolu da yaşamış eski kültürlerin göç ve diğer hareket yollarının anlaşılmasına katkı sağlamıştır. PERI BACALARI Kapadokya daki Peri bacalarının malzemesi volkaniktir. Volkanizmayla yayılan sert-dayanıklı bazaltlar, daha önce püskürüp yere yağmış gevrek karakterdeki kızgın kırıntıların üzerini örtmüştür. Çevredeki kayaçlar zamanla aşınırken, erozyona daha dirençli olan üstteki bazaltlar alttaki gevrek tabakalar üzerine basınç uygulamış, yapıda oturmalara yol açmış ve erozyona karşı direnci arttırmıştır. Peri bacaları, içinde fıtrî ve sağlıklı hayat için ideal şartların yeraldığı mekânlardır. Malzemenin yüksek tabiî izolasyonu sebebiyle içerisi yazın serin, kışın ılıktır. İnsanlık tarihi boyunca bu gibi tabiî yapılar, hazır yerleşim yeri olarak iskânda kullanılmıştır. Karalar üzerindeki volkanik faaliyetler, uzun zaman zarfında verimli tarım arazilerinin oluşmasına ve insanların rızkına vesile olur. Volkanizma yoluyla yeryüzünde biriken metal ve ametaller toprağın ve bitkilerin yapısına girerek hayvan ve insan hayatının devamında, ayrıca besinlerde önemli birer diyet unsurudur. Lityumca zengin volkanik kayaçların bulunduğu Endonezya da anti-depresan ilâç hazırlanmasında bu tabiî malzemeler kullanılır. Volkanik bölgelerde soğuk-sıcak yeraltı suları mineralli veya yumuşaktır. Dünyada ve ülkemizde bu tip suların bulunduğu çok sayıda eski volkanik alanda, şifa niyetine gidilen kaplıcalar da birer ilâhî hediye olarak sunulmuştur. o.gonullu@sizinti.com.tr DIPNOT 1. Türkiye de Ağrı, Süphan, Tendürek, Erciyes, Hasandağı gibi 14 aktif volkanın varlığı kabul edilmektedir. Bunlardan sadece Nemrut Yanardağı sürekli izlenmektedir. Van Gölü havzasında beş aktif volkan mevcuttur. Tatvan da (Bitlis) son iki milyon yılda oluşan, denizden 2250 metre yükseklikteki Nemrut Gölü dünyada ikinci, ülkemizde birinci büyük krater gölüdür (volkan bacası ve çevresinin ânî veya tedricen çökmesiyle oluşan büyük çukurluk yağmur ve yüzey sularıyla dolar, bir krater gölü hâlini alır). Türkiye de son volkanizmayı temsil eden Nemrut Yanardağı 1411 ve 1441 de hafif bir uyanış göstermiştir. 69

18 Osmanlı da Hukukun DOÇ. DR. ABDULLAH DEMİR Üstünlüğü Osmanlı hakkındaki yanılgılardan birisi, padişahın, dönemin kralları gibi sınırsız yetkilere sahip zannedilmesidir. Böyle olunca, krallıkla idare edilen ülkelerdeki gibi, Osmanlı Devleti nde de her işin padişahın iki dudağı arasında olduğu kanaati hâsıl olmaktadır. Hâlbuki Osmanlı Devleti nin idarî yapısı o dönemin monarşik krallıklarından çok farklıdır. Padişah ve kendisine bağlı yöneticiler hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmek mecburiyetindedirler. Osmanlı devlet yapısını şekillendiren Fatih Sultan Mehmed, meşhur Teşkilât Kanunnâmesi nde devletin iki temel unsuru olarak ehl-i örf ve ulema sınıfını saymaktadır. Ehl-i örfün, yani yönetici sınıfın başında sadrazam; ulema sınıfının başında ise şeyhülislâm yer almaktadır. Padişah devlet yönetiminde ehl-i örf ile ulema arasında denge kurmakta ve bunları birbirleriyle denetlemektedir. Ulema sınıfı her ne kadar askeriye denen devlet memurları grubunda yer alsa da, onlardan daha farklıdır. İlk olarak, ulemanın reisi olan şeyhülislâm Divân-ı Hümâyun üyesi değildir. Hâlbuki ehl-i örfün reisi olan sadrazam, Divân-ı Hümâyun un hem üyesi hem de başkanıdır. Dolayısıyla padişah, sadrazam üzerinde doğrudan doğruya yetkilerini kullanırken, şeyhülislâm üzerinde o derece müessir değildir. Dinin temsilcisi olarak şeyhülislâm padişahı da denetleyici bir makamdır. Benzer şekilde, ulema sınıfı da ehl-i örf sınıfından bağımsız ve onları denetleyici bir statüde bulunmaktadır. Böyle olunca ulema sınıfı ve şeyhülislâm padişahtan kısmen bağımsız bir grubu teşkil etmektedir. 70

19 Osmanlı Devleti nde padişahtan sıradan vatandaşlara kadar herkes hukuk kurallarına uygun hareket etmek mecburiyetindeydi. Devletin idarî ve hukukî sistemi, hukukun üstünlüğüne göre kurulmuştu. PADIŞAHIN SINIRLI YETKILERI İslâm hukuku padişaha sınırlı bir yasama yetkisi vermiştir. Dolayısıyla padişahın mutlak yasama yetkisinden bahsedilemez. Çünkü İslâm hukukunda bu yetki Allah a (celle celâluhu) ve ikinci derecede Hz. Peygamber e (sallallahu aleyhi ve sellem) aittir. Padişah kendisine tanınan sınırlı yasama yetkisini üç şekilde kullanabilir. İlk olarak, İslâm hukukuna ait hükümleri kanun hâline getirebilir. Meselâ, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye böyle bir kanundur. İkinci olarak, İslâm hukukuna ait farklı görüşlerden birisini tercih edebilir. Üçüncü olarak, İslâm hukukunun düzenleme yapmadığı alanlarda, yine İslâm hukukunun genel prensiplerine uygun olarak kanun hazırlatır. Padişahın yürütme ile alâkalı yetkileri de sınırlanmıştır. Yürütmenin başı olan padişah Fatih döneminden itibaren Divân-ı Hümâyun a (bakanlar kurulu) bizzat başkanlık etmeyi bırakmıştır. Bu dönemden itibaren veziriazam, Divân-ı Hümâyun a başkanlık etmiş ve alınan kararları telhis ve takrir yoluyla padişaha arz etmiştir. Yargılama yetkisi esas itibariyle padişaha ait olmakla birlikte, uygulamada padişah yargı yetkisini vekil olarak görevlendirdiği kadılar aracılığıyla kullanmıştır. ŞEYHÜLISLÂMLARIN DENETLEME VAZIFESI İslâm tarihinde ilk defa Hz. Ömer (ra) döneminde başlayan eyaletlere, valilerden bağımsız, doğrudan merkeze bağlı kadılar tayin etme geleneği, Osmanlı Devleti nde de uygulanmıştır. Günümüzdeki yargının yasama ve yürütmeyi denetleme görevi İslâm tarihinin ilk devirlerine kadar gitmektedir. Osmanlı Devleti aynı fonksiyonu başında şeyhülislâmın bulunduğu ulema sınıfı aracılığı ile gerçekleştirmiştir. Üstelik bu denetim Batılı sistemlerde olduğu gibi sadece hukuk çerçevesinde kalmamakta, daha şümullü olarak dinî alanda da yapılmaktadır. Osmanlı Devleti nin bu idarî sistemi başta İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batılı devletleri de etkilemiştir. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri, yönetim sistemlerini yapılandırırken Osmanlı Devleti nin hukukun üstünlüğüne dayalı idarî yapısını örnek almıştır. Söz gelimi İngiltere de idarî yargı ve adlî yargı ayrımı bulunmamaktadır. Tıpkı Osmanlı Devleti nde olduğu gibi idarî davalara adlî yargı hâkimleri bakmaktadır. Şeyhülislâmın yürütmeyi denetlerken azledilme endişesi yaşamaması gerekmektedir. Bu sebeple ilk dönemlerde şeyhülislâmlar ömür boyu görevde kalmışlar ve herhangi bir şekilde azil endişesi yaşamamışlardır. Bu dönemlerde padişahların şeyhülislâmları görevden alma yetkileri bulunmamaktadır. Osmanlı klâsik dönemine tekrar dönülmesi için bir risale kaleme alan Koçi Bey, padişahın şeyhülislâmı azil yetkisinin olmadığını söylemektedir: Bir âlim, şeyhülislâm olduktan sonra artık mazul olmazdı. Zîrâ fetva mansıbı aziz, şerefli ve güzide bir ilmî mansıptır. Onun hürmeti başkasına benzemez, azil kabul etmez ve âlim o makama layık olmaz. Öncelikle şeyhülislâm olan kimseler fazilet ve kemal sahibi olmalarının dışında padişah hazretlerine uygun bir lisanla nasihat ederek doğruyu söylemekten geri kalmazlardı. Ayrıca din ve devletin bozulmaması için çalışır ve insanların haksızlığa uğramaması için uğraşırlardı. Şeyhülislâmlığa böyle bir âlim getirildikten sona bir daha azledilmemelidir. 1 Yukarıdaki metinden de anlaşılacağı gibi Osmanlı da ulemanın en seçkinleri şeyhülislâmlık makamına getirilmiş ve bu seçkin âlimler diğer yöneticiler bir tarafa, gerekirse padişahı da eleştirmişlerdir. Bunlardan Molla Fenari, Yıldırım Bayezid in şahitliğini reddetmiş; Molla Gürani, Fatih i ciddiyetle tenkit etmiş; Zenbilli Ali Efendi, 2. Bayezid in görüşme talebini reddetmiş ve Yavuz Sultan Selim in hukuka aykırı icraatlarına karşı durmuştur. 2 DIVAN-I MEZALIM İslâm devlet geleneğinde adalet mülkün yani devletin temeli kabul edilmekte, devletin bekâsı doğrudan doğruya vatandaşın hoşnutluğuna bağlanmaktaydı. Halkın şikâyetlerini dinlemek ve adaleti yerine getirmek hükümdarın başta gelen görevlerinden sayılırdı. Bu sebeple İslâm devletlerinde hükümdarın bizzat başkanlık ettiği ve halkın şikâyetlerini dinleyip hüküm verdiği Darü l-adl, Divân-ı A la veya Divân-ı Mezâlim denilen mahkemeler kurulmuştu. 3 İlk Osmanlı hükümdarlarından Orhan Gazi ve 2. Murad sabahları saray kapısı önünde yüksek bir yere çıkarak halkın şikâyetlerini dinler ve hüküm verirlerdi. Osmanlı hükümdarları Divân-ı Hümâyun da başkanlık vazifesinden çekildikten sonra da, Kasr-ı Adâlet veya Adâlet Köşkü denilen bir yerde, divana açılan pencere arkasından halkın şikâyetlerini dinlemeye devam etmişlerdi. 4 71

20 Osmanlı padişahları Divan-ı Mezalim geleneğini sürdürmüşler, halkın kendilerine ulaşabilmesi için uygun şartları hazırlamışlardı. Bir idarî yapıda adaletin varlığı, yöneticilerin halk ile aralarına engeller koymamaları ile anlaşılır. İhtiyaç sahipleri ve haksızlığa uğrayanlar her zaman durumlarını arz edecek bir makam bulabilmelidir. Bu husus üzerinde duran Kınalızâde Ali Çelebi, ülkede adaletin sağlanabilmesi için padişahın meydanda olması, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılaması, haksızlığa uğrayanları koruyup kollaması ve mağduriyetlerini gidermesi gerektiğini söylemektedir. Padişah mümkünse her gün halkın meselelerini dinlemeli, mümkün değilse haftada veya ayda bir gününü mutlaka bu işe ayırmalıdır. 5 Osmanlı padişahları Divan-ı Mezalim geleneğini sürdürmüşler, halkın kendilerine ulaşabilmesi için uygun şartları hazırlamışlardı. KAZALARDA YÖNETIMIN KADILARA BIRAKILMASI Osmanlı Devleti nde uygulanan yönetim sisteminin orijinal taraflarından birisi de, kazalarda yönetimin kadılara bırakılmış olmasıdır. Kaza, kadının hukukî ve idarî yetkilerini kullandığı birim demektir. Kazalarda ehl-i örf denilen yönetici sınıftan kimseler olduğu hâlde, yönetimin kadılara bırakılması, hukukun üstünlüğünü, ilmin saygınlığını gösteren çarpıcı bir durumdur. Bu sisteme göre kazalarda bulunan bütün devlet görevlileri kadıya bağlı olarak görev yapmaktadır. Dolayısıyla idareciler kadıya bağlı olarak çalıştırılarak hukukun üstünlüğü sağlanmış olmaktadır. AYRICALIKLI SINIFLARIN OLMAMASI Osmanlı Devleti nde adalete ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir yapının olmasının bir sebebi de toplumda ve devlette ayrıcalıklı sınıfların olmamasıdır. Aynı dönemde Avrupa da bulunan asiller, ruhbanlar ve burjuvalar gibi sınıflar Osmanlı toplumunda görülmez. Osmanlı toplumunda kanun egemenliğini sarsacak şekilde ayrıcalıklı sınıflara yer yoktur. Ehl-i örf (yönetici) sınıf, hiçbir zaman Avrupa daki derebeyleri gibi toprağın ve köylülerin sahibi değildir, sadece devleti temsil eden yöneticilerdir. Ulema sınıfı da Avrupa daki ruhbanlara benzemez. Ruhban sınıfının Avrupa da halk üstünde kuvvetli yetkileri vardır. Ulema sınıfını oluşturan müderris, kadı, müftü ve imamların insanlar üzerinde ruhbanlar gibi yetkileri yoktur. Bunlar kendilerine verilen görevleri hukuk çerçevesinde yapan memurlardır. 6 KANUN KARŞISINDA HERKESIN EŞIT OLMASI Osmanlı toplumu kanun karşısında herkesin eşit olduğu insanlardan oluşur; bir köylü ile padişah bu noktada eşittir. Mahkemeler sıradan insanı yargıladığı gibi padişahları da yargılama yetkisine sahiptir. Osmanlı tarihinde padişahların sıradan insanlar gibi mahkemede yargılandığı davalar bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed in bir gayrimüslim mimar ile olan davası bunlardandır. Fatih, Rum Mimar Sinanüddin Yusuf b. Abdullah ı Fatih semtindeki Havariyyun Kilisesi nin arazisi üzerinde bir cami inşasıyla görevlendirmişti. Bunun için mimara gerekli malzemelerin yanısıra iki büyük mermer sütun da teslim etmiş ve caminin Ayasofya dan daha büyük olması gerektiğini söylemişti. Fatih, tamamlanan caminin Ayasofya dan daha büyük yapılmamasından ve teslim ettiği iki mermer sütunun üçer arşın kısaltılmış olmasından dolayı mimara öfkelenmişti. Mimar Sinanüddin ise sütunları kısaltmasaydı, caminin kubbesinin çok yüksek olacağını ve depremlere dayanamayacağını söylemişti. Bu cevabı ikna edici bulmayan Fatih, Mimar Sinanüddin in ellerini kestirmişti. Bunun üzerine Mimar Sinanüddin, padişahı İstanbul ve Eyüp kadılarına şikâyet etmiş; ancak onlar padişahı yargılamayı göze alamamışlardı. Daha sonra bu şikâyeti Üsküdar da kadılık yapan Hızır Çelebi ye ulaştırmıştı. Kadı Hızır Çelebi, mimarı dinledikten sonra padişahı mahkemeye davet etmişti. Çağrıya icabet eden Fatih, mahkemede başköşeye oturmak isteyince, Kadı Hızır Çelebi ihtarda bulunmuştu: Oturma Beğüm! Hasmunla mürafaa-i ser olup ayak beraber dur. 72

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI 4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI 1. Dünya mızın şekli neye benzer? Dünyamızın şekli küreye benzer. 2. Dünya mızın şekli ile ilgili örnekler veriniz.

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Rabbin kim? Rabbim Allah. 2 Dinin ne? Dinim İslam. 3 Kitabın ne? Kitabım Kur ân-ı Kerim. 4 Kimin kulusun? Allah ın kuluyum. 5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu

Detaylı

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok uzun yıllar önce yazdığım bir yazıyı hatırladım. Onaltı yaşında, lisede iken yazdığım bir yazıyı. Cesaret edip, bir gazetenin araştırma merkezine göndermiştim.

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır. 4.MEKTUP MEVZUU : a) Mübarek ramazan ayının faziletleri. b) Hakikat-ı Muhammediye'nin (kabiliyet-i ulâ) beyanı.. Ona ve âline salât, selâm ve saygılar.. c) Kutbiyet makamı, ferdiyet mertebesi.. NOT : İMAM-I

Detaylı

DÜNYA VE EVREN 1.ÜNİTE GEZEGENİMİZİ TANIYALIM. 1. BÖLÜM: Dünya nın Şekli. 2. BÖLÜM: Dünya nın Yapısı

DÜNYA VE EVREN 1.ÜNİTE GEZEGENİMİZİ TANIYALIM. 1. BÖLÜM: Dünya nın Şekli. 2. BÖLÜM: Dünya nın Yapısı DÜNYA VE EVREN 1.ÜNİTE GEZEGENİMİZİ TANIYALIM 1. BÖLÜM: Dünya nın Şekli 2. BÖLÜM: Dünya nın Yapısı DÜNYA NIN ŞEKLİ NASILDIR? Teknolojinin henüz gelişmemiş olduğu eski zamanlarda yaşamış İnsanlar, Dünya

Detaylı

DÜNYAMIZIN KATMANLARI FEN BİLİMLERİ

DÜNYAMIZIN KATMANLARI FEN BİLİMLERİ DÜNYAMIZIN KATMANLARI FEN BİLİMLERİ DÜNYAMIZIN KATMANLARI Uzaydan çekilen fotoğraflara baktığımızda Dünya yı mavi bir küreye benzetebiliriz. Bu durum, Dünya yüzeyinin çoğunluğunun su ile kaplı olmasının

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

Ramazan ve Bayram Ramazan Ramazan Allah a yakınlaşmak için yegane bir zaman. Allah dünyada kendisi ve insanlar arasına perdeler koymuş. Bu perdeleri açmak ve aşmak, Allah a yakınlaşmak, onu hissetmek için

Detaylı

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok Question Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok kez karşılaşmaktayız, bu iki kavramdan maksat nedir? Answer: Kuran müfessirleri ayet ve rivayetlere

Detaylı

Risale-i Nurun kerametini gördüm.inayet altında olduğumuzu anladım.

Risale-i Nurun kerametini gördüm.inayet altında olduğumuzu anladım. MEHMET GÜNEŞ Risale-i Nurun kerametini gördüm.inayet altında olduğumuzu anladım. *Kendinizi tanıtır mısınız? 1956 doğumlu,kuyulu köyündenim. Kur an Kurslarına giderek Kur an-ı öğrendim.çok şükür daha sonra

Detaylı

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.) Ben seni sevdiğim için eğer bahâ derler ise İki cihân mülkün verem dahı bahâsı yetmeye (Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.) İki cihân

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar 1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar İÇİNDEKİLER KUR AN NEDİR? KUR AN-IN AMACI? İNANÇ NEDİR İBADET NEDİR AHLAK NEDİR KISSALAR AYETLER KUR AN NEDİR? Kur an-ı Hakîm, alemlerin Rabbi olan Allah ın kelamıdır.

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır. 6.MEKTUP MEVZUU : a) Cezbe ve sülûk husulünün beyanı. b) Celâl ve cemal sıfatları ile terbiye almak. c) Fenanın ve bekanın beyanı. d) Nakşibendî tarikatına mensub olmanın üstünlüğü. Belâ ve musibet için

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

Atoller (mercan adaları) ve Resifler

Atoller (mercan adaları) ve Resifler Atoller (mercan adaları) ve Resifler Atol, hayatlarını sıcak denizlerde devam ettiren ve mercan ismi verilen deniz hayvanları iskeletlerinin artıklarının yığılması sonucu meydana gelen birikim şekilleridir.

Detaylı

EVREN VE DÜNYAMIZIN OLUŞUMU Evrenin ve Dünyanın oluşumu ile ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. Biz bunların sadece ikisinden bahsedeceğiz.

EVREN VE DÜNYAMIZIN OLUŞUMU Evrenin ve Dünyanın oluşumu ile ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. Biz bunların sadece ikisinden bahsedeceğiz. EVREN VE DÜNYAMIZIN OLUŞUMU Evrenin ve Dünyanın oluşumu ile ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. Biz bunların sadece ikisinden bahsedeceğiz. 1. Hareketsiz ve başlangıcı olmayan evren teorisi 2. Büyük

Detaylı

BÖLÜM BEŞ LEVHA SINIRLARI

BÖLÜM BEŞ LEVHA SINIRLARI BÖLÜM BEŞ LEVHA SINIRLARI 5.1 YERKABUĞU ÜZERİNDEKİ LEVHA SINIRLARI Levha tektoniğine göre dünyayı saran yerkabuğu üzerinde 8 büyük (Avrasya, Afrika, Pasifik, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Antartika, Avustralya)

Detaylı

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Mülheim an der Ruhr Fatih Camii Islam kelimesi üc manaya gelir 1. Yüce Allahın emirlerine itaat edip, yasaklarından kacınmak. 2. Bütün insanlarla diğer canlılar

Detaylı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL Ey İnsanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbınıza karşı sorumluluğunuzun

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP İÇİNDEKİLER GİRİŞ Afrika ve Afrikalılar 13 BİRİNCİ KİTAP Bir Yuruba Efsanesi: Dünyanın Yaratılışı 23 Küçük Tanrı Obatala, Beş Parmaklı Beyaz Horoz ve Kara Kaplan 23 Kara Kaplan'la Beş Parmaklı Beyaz Horoz

Detaylı

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ. EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ www.almuwahhid.com 1 Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728) Eser: Mecmua el-feteva, cilt 4 بسم هللا الرحمن الرحيم Selefin, kendilerinden sonra gelenlerden daha alim, daha

Detaylı

İlk Zaman KAMBRİYEN ÖNCESİ: 3-Hadeyan, 2-Arkeyan, 1-Proterozoik

İlk Zaman KAMBRİYEN ÖNCESİ: 3-Hadeyan, 2-Arkeyan, 1-Proterozoik JEOLOJİK DEVİRLER İlk Zaman KAMBRİYEN ÖNCESİ: 3-Hadeyan, 2-Arkeyan, 1-Proterozoik Dünya nın oluşumundan 4 Milyar Yıl sonra Kıtaların çekirdek kısmını oluşturan en eski kıvrımlar oluşmuştur. Su yosunu (alg)

Detaylı

MEVSİMLERİN OLUŞUMU. 5. Yiğit, demir bir bilyeyi aşağıdaki gibi eğik tutup, el feneri yardımı ile karşıdan ışık gönderiyor.

MEVSİMLERİN OLUŞUMU. 5. Yiğit, demir bir bilyeyi aşağıdaki gibi eğik tutup, el feneri yardımı ile karşıdan ışık gönderiyor. İTE 1. ÜN ER M İ S MEV İM VE İ OYANUS MASTER FEN BİİMERİ TAR ÖMEZ TEST - 1 1. Defne, başlangıç sıcaklıkları aynı olan özdeş 2. metal levhalar ve ışık kaynaklarını kullanarak levhalar üzerindeki birim yüzeye

Detaylı

SU HALDEN HALE G İ RER

SU HALDEN HALE G İ RER SU HALDEN HALE GİRER Doğada Su Döngüsü Enerji Kaynağı Güneş Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine

Detaylı

Kelime anlamı itibarıyla kudsi,mukaddes,bütün kusur ve noksanlıklardan uzak,pâk ve temiz olan anlamınadır.

Kelime anlamı itibarıyla kudsi,mukaddes,bütün kusur ve noksanlıklardan uzak,pâk ve temiz olan anlamınadır. KUDDÜS Kelime anlamı itibarıyla kudsi,mukaddes,bütün kusur ve noksanlıklardan uzak,pâk ve temiz olan anlamınadır. Hz.Ali-nin kullandığı altı isimden biridir. Sabah ve akşam namazından sonra 33 defa okunmasının

Detaylı

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere,

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere, COĞRAFİ KEŞİFLER 1)YENİ ÇAĞ AVRUPASI AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere, Türklerden Müslüman

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su döngüsü denir. Su döngüsünü harekete geçiren güneş, okyanuslardaki

Detaylı

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı ABD nin Kansas Üniversitesinden matematikçi Prof.Dr. Jeffrey H. Lang, İslam a giriş hikâyesini yazmış olduğu Melekler Soruncaya Kadar [Even Angels Ask: A Journey

Detaylı

ÖĞRETĐM TEKNOLOJĐLERĐ VE MATERYAL GELĐŞĐMĐ ÇALIŞMA YAPRAĞI

ÖĞRETĐM TEKNOLOJĐLERĐ VE MATERYAL GELĐŞĐMĐ ÇALIŞMA YAPRAĞI ÖĞRETĐM TEKNOLOJĐLERĐ VE MATERYAL GELĐŞĐMĐ ÇALIŞMA YAPRAĞI REAKSĐYON HIZINA ETKĐ EDEN FAKTÖRLER YASEMĐN KONMAZ 20338575 Çalışma Yaprağı Ders Anlatımı: REAKSĐYON HIZINA ETKĐ EDEN FAKTÖRLER: 1.Reaktif Maddelerin

Detaylı

Cenâb-ı Hak geçmiş ümmetleri çeşitli cezalar ile cezalandırmış,ağır imtihanlarla,ince elekten eler gibi elemiştir.

Cenâb-ı Hak geçmiş ümmetleri çeşitli cezalar ile cezalandırmış,ağır imtihanlarla,ince elekten eler gibi elemiştir. KANSER VE SEBEBLERİ Erişkin olan bir insanda takriben 50 trilyon hücre bulunmaktadır. Hayat tek bir hücre ile başlar. Büyüme tamamlanıncaya kadar milyonlarca defa bölünme gerçekleşir. Bölünme,lalettayin

Detaylı

Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü. Öğr. Gör. Kayhan ALADOĞAN

Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü. Öğr. Gör. Kayhan ALADOĞAN Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğr. Gör. Kayhan ALADOĞAN ÇORUM 2017 Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi 2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi GİRİŞ Tabiatta suyun hidrolojik çevriminin önemli bir unsurunu teşkil eden buharlaşma, yeryüzünde sıvı ve katı halde değişik şekil ve şartlarda bulunan suyun meteorolojik

Detaylı

Bölüm 7. Mavi Bilye: YER

Bölüm 7. Mavi Bilye: YER Bölüm 7 Mavi Bilye: YER Japon uzay ajansının (JAXA) AY yörüngesinde bulunan aracı KAGUYA dan Yer in doğuşu ilk defa yüksek çözünürlüklü olarak görüntülendi. 14 Kasım 2007 Yeryüzü: Okyanus tabanındaki büyük

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır. 16.MEKTUP MEVZUU : Uruc, (yükselme) nüzul (iniş) ve diğer hallerin beyanı.. NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır. Taleb babında en az duranlardan birinin arzuhalidir.

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır. Eşyada yenip içilme bakımından asıl olan mubah olmaktır. Bütün eşya, aslında insanların yararlanmaları için yaratılmıştır. Onun için aslında temiz olan, akla ve sağlığa zararlı olmayan bir kısım hayvan

Detaylı

Km/sn IŞIĞIN KIRILMASI. Gelen ışın. Kırılan ışın

Km/sn IŞIĞIN KIRILMASI. Gelen ışın. Kırılan ışın Işık: Görmemizi sağlayan bir enerji türüdür. Doğrusal yolla yayılır ve yayılmak için maddesel ortama ihtiyacı yoktur. Işınlar ortam değiştirdiklerinde; *Süratleri *Yönleri *Doğrultuları değişebilir Işık

Detaylı

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ حكمة ريم م ا ير ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil 2009-1430 1 حكمة ريم م ا ير» باللغة ال ية «مد صالح

Detaylı

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir. Hiçbir müzisyen, bülbülün ötüşünden daha güzel bir şarkı söyleyemez. Bütün bu güzel şeyleri Allah yapar ve yaratır. Allah ın güzel isimlerinden biri de HAMÎD dir. HAMÎD, övülmeye, hamd edilmeye, şükür

Detaylı

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA 16.06.2017 Sayın Milletvekillerim, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım Sayın Mardin Şube Başkanım, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, Şanlıurfa

Detaylı

5.SINIF FEN VE TEKNOLOJİ KİMYA KONULARI MADDENİN DEĞİŞMESİ VE TANINMASI

5.SINIF FEN VE TEKNOLOJİ KİMYA KONULARI MADDENİN DEĞİŞMESİ VE TANINMASI 5.SINIF FEN VE TEKNOLOJİ KİMYA KONULARI MADDENİN DEĞİŞMESİ VE TANINMASI Yeryüzündeki sular küçük damlacıklar halinde havaya karışır. Bu damlacıklara su buharı diyoruz. Suyun küçük damlacıklar halinde havaya

Detaylı

Ağır Ama Hissedemediğimiz Yük: Basınç

Ağır Ama Hissedemediğimiz Yük: Basınç Ağır Ama Hissedemediğimiz Yük: Basınç Atmosfer çeşitli gazlardan oluşmuştur ve bu gazların belirli bir ağırlığı vardır. Havada bulunan bu gazların ağırlıkları oranında yeryüzüne yaptığı etkiye atmosfer

Detaylı

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ Giriş Ana hatlarıyla İslam dini programı, temel sayılan programlardan sonra daha ileri düzeylere yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu programı takip edecek ders

Detaylı

Su, yaşam kaynağıdır. Bütün canlıların ağırlıklarının önemli bir kısmını su oluşturur.yeryüzündeki su miktarının yaklaşık % 5 i tatlı sulardır.

Su, yaşam kaynağıdır. Bütün canlıların ağırlıklarının önemli bir kısmını su oluşturur.yeryüzündeki su miktarının yaklaşık % 5 i tatlı sulardır. DOĞADA SU DÖNGÜSÜ Yaşama birliklerinde ve onun büyütülmüşü olan tabiatta canlılığın aksamadan devam edebilmesi için bazı önemli maddelerin kullanılan kadar da üretilmesi gerekmektedir.doğada ekolojik önemi

Detaylı

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: 23108. Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: 23108. Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: 23108 Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4 Fakrnâme Vîrânî Abdal Yayına Hazırlayan Fatih Usluer ISBN: 978-605-64527-9-6 1. Baskı:

Detaylı

B A S I N Ç ve RÜZGARLAR

B A S I N Ç ve RÜZGARLAR B A S I N Ç ve RÜZGARLAR B A S I N Ç ve RÜZGARLAR Havadaki su buharı ve gazların, cisimler üzerine uyguladığı ağırlığa basınç denir. Basıncı ölçen alet barometredir. Normal hava basıncı 1013 milibardır.

Detaylı

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ 5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ Allah İnancı Ünite/Öğrenme Konu Kazanım Adı KOD Hafta Tarih KD1 KD2 KD3 KD4 KD5 KD6 Allah Vardır ve Birdir Evrendeki mükemmel düzen ile Allahın (c.c.) varlığı ve birliği

Detaylı

Bölüm 7. Mavi Bilye: YER

Bölüm 7. Mavi Bilye: YER Bölüm 7 Mavi Bilye: YER Japon uzay ajansının (JAXA) AY yörüngesinde bulunan aracı KAGUYA dan Yer in doğuşu ilk defa yüksek çözünürlüklü olarak görüntülendi. 14 Kasım 2007 Yeryüzü: Okyanus tabanındaki büyük

Detaylı

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK. VE İMTİSALİN HÜLASASI BASİRET TESLİM OLUP İTAAT ETMEK. ANLAYIŞ İMTİSAL: AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK. UYMAK. MUVAFAKAT VE MUTABAKAT ETME.KENDİ KANUNİYETİNİ ORTADAN KALDIRARAK ONUN SURETİNE GİRMEK.YANİ:

Detaylı

Azrail in Bir Adama Bakması

Azrail in Bir Adama Bakması Mevlâna (1207 1273) Güçlü bir bellek, çağrışım yeteneği, üretkenlik, olağanüstü görüş ve anlatım gücü, derin duygusallık ve hüzün, her yönüyle İslam kültürüne hâkimiyet... İşte Mevlâna deyince akla gelen

Detaylı

Eski çağlara dönüp baktığımızda geçmişteki gç ş insan topluluklarının yazılı, yazısız kültür miraslarında Güneş ve Ay tutulmalarının nedeni hep doğaüstü güçlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Yapılan tasvirlerde

Detaylı

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ KISA ÖZET

Detaylı

Not: Bu yazımızın video versiyonunu aşağıdan izleyebilirsiniz. Ya da okumaya devam edebilirsiniz

Not: Bu yazımızın video versiyonunu aşağıdan izleyebilirsiniz. Ya da okumaya devam edebilirsiniz Uzay Ne Kadar Soğuk? Uzay ne kadar soğuk, veya ne kadar sıcak? Öncelikle belirtelim; uzay, büyük oranda boş bir ortamdır. Öyle ki, uzayda 1 metreküplük bir hacimde çoğu zaman birkaç tane atom, molekül

Detaylı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? - Mutasarrıf demiş adam kabara kabara. - Sonra ne olacaksın? diye

Detaylı

Güneş Bulutsusu (Solar Nebula)

Güneş Bulutsusu (Solar Nebula) Güneş Bulutsusu (Solar Nebula) Güneş sistemimiz Moleküler Bulut adı verilen yıldızlararası toz ve hidrojen gazı yığışımı içinde oluşmuştur. Bu bulut kendi çekimi altında büzülmüş ve ilkel Güneş bu sıcak-yoğun

Detaylı

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım. 1. Soru Kitap okumak insanı özgürleştirir. Okuyan insan yeni düşünceler edinir, zihnine yeni pencereler açar. Okumak olaylara bakış açımızı bile etkiler. Kalıplaşmış salt düşünceler, yerini farklı ve özgür

Detaylı

OPTİK Işık Nedir? Işık Kaynakları Işık Nasıl Yayılır? Tam Gölge - Yarı Gölge güneş tutulması

OPTİK Işık Nedir? Işık Kaynakları Işık Nasıl Yayılır? Tam Gölge - Yarı Gölge güneş tutulması OPTİK Işık Nedir? Işığı yaptığı davranışlarla tanırız. Işık saydam ortamlarda yayılır. Işık foton denilen taneciklerden oluşur. Fotonların belirli bir dalga boyu vardır. Bazı fiziksel olaylarda tanecik,

Detaylı

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden. BEYAZIN PEŞİNDEKİ TATİL Geçen yıllarda Hopa da görev yapan bir arkadaşım Adana ya ziyaretime gelmişti. Arkadaşım Güney in doğal güzelliğine bayılıyorum deyince çok şaşırmıştım. Sevgili okuyucularım şaşırmamak

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ

İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ itaate mecbur bırakılan çocuk: edilgen çocuk Her çocuk, anne-babasıyla uyum içinde yaşamaktan büyük huzur duyar. Çünkü annebaba, çocuk için yaşamın kurallarını

Detaylı

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1 ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1 12/17/2013 2 12/17/2013 3 KISA KISALAR 12/17/2013 4 12/17/2013 5 İLİM VE MEVLANA Bizzat kendisi büyük bir alim olan Mevlana ilmin değerine inanır. Ona göre ilim ; Hz. Süleyman'ın

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun. Ahmet: Otur, hanım otur. Allah aşkına bir otur. Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun. Ahmet: Allah aşkına bir otur hanım. Sabahtan beri dolaşmaktan ayaklarımın

Detaylı

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Türk İslam Bilginleri: İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir Tabiatı

Detaylı

MADDENİN DEĞİŞİMİ VE TANINMASI

MADDENİN DEĞİŞİMİ VE TANINMASI SU HALDEN HALE GİRER Su 3 halde bulunur: Katı, sıvı ve gaz. * Gaz halindeki bir maddenin sıvı hale geçmesine YOĞUŞMA denir. * Kar kışın yağar. Yağmur ise daha çok ilkbahar mevsiminde yağar. * Yeryüzündeki

Detaylı

İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016 EN GÜZEL İSİMLER O NUNDUR Aziz Müminler! Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah tır. Güzel isimler O nundur.

Detaylı

Bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak

Detaylı

DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ

DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ Mahmut KAYHAN Meteoroloji Mühendisi mkayhan@meteoroloji.gov.tr DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ Türkiye'de özellikle ilkbahar ve sonbaharda Marmara bölgesinde deniz sularının çekilmesi

Detaylı

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller yayın no: 117 PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN HİKMETLİ ÖYKÜLER Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi

Detaylı

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır. Necip Fazık Kısakürek in gençliğe hitabındaki aynı manadır yazımın başlığında ki kim var? 'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim

Detaylı

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. METABOLİZMA ve ENZİMLER METABOLİZMA Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. A. ÖZÜMLEME (ANABOLİZMA) Metabolizmanın yapım reaksiyonlarıdır. Bu tür olaylara

Detaylı

Başarı Testi. Kazanan: Ağlamak yerine ÇALIŞIR. Kaybeden: Çalışmak yerine AĞLAR. Kazanan: KAFASINI çalıştırır. Kaybeden: ÇENESİNİ çalıştırır

Başarı Testi. Kazanan: Ağlamak yerine ÇALIŞIR. Kaybeden: Çalışmak yerine AĞLAR. Kazanan: KAFASINI çalıştırır. Kaybeden: ÇENESİNİ çalıştırır Başarı Testi Kazanan: Ağlamak yerine ÇALIŞIR. Kaybeden: Çalışmak yerine AĞLAR. Kazanan: KAFASINI çalıştırır. Kaybeden: ÇENESİNİ çalıştırır Kazanan: Her sorunda bir ÇÖZÜM görür. Kaybeden: Her çözümde bir

Detaylı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır. İslam çok yüce bir dindir. Onun yüceliği ve büyüklüğü Kur an-ı Kerim in tam ve mükemmel talimatları ile Hazret-i Resûlüllah (S.A.V.) in bu talimatları kendi yaşamında bizzat uygulamasından kaynaklanmaktadır.

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Umut Kapısı Nefes alıyorsak umut var demektir, derler. Evet, umutlar hayatla başlar, hayat ise umutla devam eder. Umut kapısı yazılı bir levha var, bilmem bilir misiniz? Bir duvar, duvar üstünde posta

Detaylı

BEDÎÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSİM VE ÜNVANLARI

BEDÎÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSİM VE ÜNVANLARI BEDÎÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSİM VE ÜNVANLARI 1-Bedîüzzaman 2-Allâme-i Asır 3-Allâme-i Zîfünun 4-Nüsha-i Nâdire-i Zaman 5-Allâme-i Bedîüzzaman 6-Define-i Ulûm 7-Define-i Fünun 8-Bedîülbeyan 9-Lisan-ül Hak

Detaylı

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır. Ciddi olarak Allah a isyan etmekten kaçın. O nun rahmet kapısına devam et. Bütün gücünü ve kuvvetini Allah için harca. Taatında sarfet. Yalvar, ihtiyaçlarını O na arz et. Başını önüne eğ, kork, Hak kın

Detaylı

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI Sıra No ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI VAAZ EDENİN VAAZIN ADI SOYADI ÜNVANI YERİ TARİHİ GÜNÜ VAKTİ KONUSU Dr. İbrahim ÖZLER İlçe Müftüsü

Detaylı

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya VAHYE DAYALI DİNLER YAHUDİLİK Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya nispetle verilmiştir. Yahudiler

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği BİRİ MATEMATİK Mİ DEDİ? BİZ KİMİZ? Yüce Rabbimiz dünya hayatını insanoğluna imtihan yeri kılmış, sırat-ı müstakim olarak göndermiş olduğu dinin yaşanabilmesi ve birbirlerine ulaştırılabilmesi için Müslümanları

Detaylı

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK İKLİM ELEMANLARI Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış gibi olayların tümüne iklim elemanları denir. Bu elemanların yeryüzüne dağılışını etkileyen enlem, yer şekilleri, yükselti,

Detaylı

Isı Cisimleri Hareket Ettirir

Isı Cisimleri Hareket Ettirir Isı Cisimleri Hareket Ettirir Yakıtların oksijenle birleşerek yanması sonucunda oluşan ısı enerjisi harekete dönüşebilir. Yediğimiz besinler enerji verir. Besinlerden sağladığımız bu enerji ısı enerjisidir.

Detaylı

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ... 15 MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 SAFAHAT TA DEĞERLERİMİZ... 41 Adâlet... 43 Adamlık... 47 Ahlâk... 50 Azim... 42 Birleştiricilik...

Detaylı

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre Çevre Yüzyılı Çevre; canlıların yaşamı boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Hava, su ve toprak bu çevrenin fizikî unsurlarını; insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise, biyolojik unsurlarını

Detaylı

Serkan Ertem. www.serkanertem.com

Serkan Ertem. www.serkanertem.com Serkan Ertem www.serkanertem.com Her insanda iki dil vardır. Bu da ne demek dediğinizi duyar gibiyim. Aslında ilk bakışta kulağa biraz garip geliyor, yani sözlü iletişimi sağladığımız dilimizden başka

Detaylı

Konu: Turizmin gelişmesinde doğal güzellikler ve tarihi eserler mi yoksa tesisler mi daha etkilidir.

Konu: Turizmin gelişmesinde doğal güzellikler ve tarihi eserler mi yoksa tesisler mi daha etkilidir. Konu: Turizmin gelişmesinde doğal güzellikler ve tarihi eserler mi yoksa tesisler mi daha etkilidir. A Grubu: Turizmin gelişmesinde doğal güzelliklerin daha etkili olduğunu savunuyor. Birinci Konuşmacı:

Detaylı

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün URL: Kültürümüzden Dua Örnekleri Güzel İş ve Davranış: Salih Amel İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 Kültürümüzde birçok dua örneği

Detaylı

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur. Alıntı; FarukBeşer İsra Suresi hicretten bir yıl önce indirilmiş. Yani Hicret yakındır ve artık Medine de Yahudilerle temas başlayacaktır. Sure sanki her iki tarafı da buna hazırlıyor gibidir. Mescid-i

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): da: - Yavrum ne oldu niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Bu soruya karşılık çocuk - Efendim,

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı