MUŞ İLİNDEKİ KAFKAS KÖKENLİ HALKLAR. Ayça GÜNKUT VURUCU YÜKSEK LİSANS TEZİ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "MUŞ İLİNDEKİ KAFKAS KÖKENLİ HALKLAR. Ayça GÜNKUT VURUCU YÜKSEK LİSANS TEZİ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ"

Transkript

1

2

3 MUŞ İLİNDEKİ KAFKAS KÖKENLİ HALKLAR Ayça GÜNKUT VURUCU YÜKSEK LİSANS TEZİ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ NİSAN-2014

4

5 ETİK BEYAN Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. Ayça GÜNKUT VURUCU

6 iv MUŞ İLİNDEKİ KAFKAS KÖKENLİ HALKLAR (Yüksek Lisans Tezi) Ayça GÜNKUT VURUCU GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Nisan 2014 ÖZET Kafkasya kökenli topluluklar bugün Türkiye nin demografik yapısında önemli bir yer tutmaktadır. Rusya nın işgali ve katliamları nedeniyle 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan kitlesel göçler 20. yüzyılda da devam etmiştir. Sayıları hakkında net bir rakam bulunmayan Kafkasyalı gruplar hakkında şimdiye kadar siyaset bilimi, sosyoloji, edebiyat, folklor, antropoloji gibi alanlarda tezler yazılmıştır. Bu tez de Muş ilinde yaşayan Kafkasya toplulukları üzerine yapılmış sosyolojik bir çalışmadır. Tezin konusu Türkiye nin Muş ilinin merkezinde ve bağlı köylerinde yaşayan Kafkasya kökenli grupların kimliklerini ne ölçüde koruyabildiklerini ve kaybettiklerinin tespitini yapmaktadır. Bu bağlamda, Muş ili ve köylerinde yaşayan Kafkas kökenli grupların kendilerini nasıl tanımladıkları, ana dillerini ne ölçüde korudukları, yeni nesle kültürel değerlerini aktarma biçimleri, atalarının göç edip geldikleri Kafkasya daki gelenekleri ne ölçüde korudukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Muş ta yaşayan Kafkasyalı grupların üzerine bir ilk olan bu çalışma alanında önemli bir boşluğu dolduracaktır.bu çalışma; Muş ili ve köylerinde yaşayan, Kafkasyalı gruplar üzerinde derinlemesine mülakat yöntemi kullanılarak yapılan bir saha çalışmasıdır. Araştırmanın örneklemini evreni temsil gücü olan ve kartopu örneklemiyle seçilen 23 katılımcı oluşturmaktadır.araştırma sonucunda elde edilen bilgilere göre, Muş merkez ve köylerinde yaşayan Kafkas halklarının büyük çoğunluğu ana dillerini bilmemektedirler. Bu konuda devletin ya da herhangi bir kurumun baskısı söz konusu değildir. Kendi içlerindeki farklı Kafkas kökenli kişilerle evlenmeleri dolayısıyla yaşanan bir durumdur. Kültürel aktarımın gerçekleştiği ilk yer olan aile ve aile içi ilişkiler grupların kültürünü olabildiğince korumaya çalıştığı yerlerdir. Göç ettikleri ata toprakları olan Kafkaslarla bağlantıları pek fazla kalmamıştır. Bilim Kodu : 1138 Anahtar Kelimeler : Kafkasya halkları, Göç, Kimlik, Kafkasya, Muş Sayfa Adedi : 100 Danışman : Doç. Dr. Ayşe CANATAN

7 v CAUCASİON COMMUNİTY LİVİNG İN MUŞ (Master s Thesis) Ayça GÜNKUT VURUCU GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Nisan 2014 ABSTRACT Caucasion community holds an important place in Turkey s demographic structure.due to the Russia s invasion and its slaughter, mass exodus which began in the second half of the 19th century,has also continued in the 20th century.thesis are written in political science,sociology,literature,folklore and anthropology about the Caucasion groups whose certain number has not been known.this thesis is a sociological study conducted on Caucasion communities living in the provience of Muş. This thesis subject identifies Caucaus groups living in the center of Muş province of Turkey and living in the villages in what extent they could protect and lost their identities.in this context, Caucaus groups living in the Muş province and villages are tried to be identified according to how they describe themselves,protect their native languages,they transfer their cultural values to the new generations and to what extent they protect the caucasus tradition which is a heritage from their ancestors.this first study on caucasion groups living in Muş will fill an important gap in its field. This research, is a field research which is done by using in-dept interview and participant field study with people who identify themselves as Caucasian and is living in Muş city center of Turkey and surrounding villages of Muş.This study is consisted of 23 participants who has representing power of universe and is selected by snowball sampling. According to the data getting from research results, majority of Caucasian people living in Muş city centre and villages could not recall their native languages.there is no goverment or any other agency pressure in this issue.this is a situation because of marrying with diffrent origins of caucasian people among themselves.family and family relationships which is the first place of cultural transmission are the places that groups tries to protect their cultures.they lose their contacts with Caucasians which is their ancestor land. Science Code : 1138 Key Words :Caucasion community, immigration, identification, Caucasian, Muş Sayfa Adedi : 100 Danışman : Doç. Dr. Ayşe CANATAN

8 vi İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET... iv ABSTRACT... v İÇİNDEKİLER... vi SİMGELER VE KISALTMALAR... ix GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ 1.1. Araştırmanın Konusu, Amacı ve Önemi Araştırmanın konusu ve amacı AraştırmanınÖnemi Araştırmanın Yöntemi Araştırmanın problemleri Araştırmanınörneklemi Veritoplamateknikleri Araştırmanınsınırlılıkları İKİNCİ BÖLÜM KAFKASYA NIN FİZİKİ VE ETNİK YAPISI 2.1. Kafkasya nın Yapısı Sınırları Coğrafi yapısı Etnik yapısı Abhazlar- abazalar... 15

9 vii Sayfa Adigeler (Çerkezler) Abzehler Şapsığlar Bjeduğlar Natuhaylar Janeler Temirgoylar Besleneyler Kabardeyler Karaçay- malkarlılar Çeçen-inguşlar Osetler Dağıstan halkları Avarlar Lezgiler Dargılar Laklar (Gazi - Kumuklar) Kumuklar Türkiye de Kafkasyalılar Muş taki Kafkasyalılar ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÖÇLER 3.1. Geçmişte ve Bugün Göç Olgusu Rusların Kafkasya Siyaseti ve Anadolu ya Göçler Göç Güzergâhları... 39

10 viii Sayfa 3.4. Göç Sırasında Karşılaşılan Güçlükler (Çekilen Çileler, Ölümler, Açlık, Sefalet ve Hastalıklar) DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR 4.1. Ana Dilin Kullanımı Düğünlerde Kültürün Korunması Aile İçi İlişkilerde Kültürün Korunması Kafkaslarla Bağlantıları Kültürün Unutulması ve Hatırlanması SONUÇ KAYNAKÇA EKLER Ek Ek ÖZGEÇMİŞ

11 ix SİMGELER VE KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Simgeler Açıklama - - Kısaltmalar Açıklamalar a.g.e a.g.m Adı geçen eser Adı geçen makale

12

13 1 GİRİŞ Modernleşme ve modernleşmenin göstergesi kabul edilen sanayileşme, şehirleşme, teknoloji ve ulaşımdaki gelişmeler ile eğitim vb. olgular, göçlerin olağanlaştığı ve buna bağlı olarak yeniden şekillendirdiği dünyada yeni değerler ve anlam kümeleri yaratmıştır. Modernleşme ve göç ilişkisi, bireylerin ve toplumların gündelik yaşamını kökten değiştirirken yeni bir ilişkiler sistemi ortaya çıkarmış ve yeni bir evren algısı oluşmuştur. Tarih boyunca meydana gelen bu bireysel ve kitlesel göçler, dünyanın bugünkü nüfus dağılımını, toplumların sosyal, politik, ekonomik, kültürel yapılarını ve gelişimlerini şekillendirmektedir. 20. yüzyıl göçün yoğunluğu, toplumsal, kültürel ve politik etkisi gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak göç çağı olarak nitelendirilir. Oysa göçlerin insanlık tarihiyle özdeş olduğu açıktır. Bireysel ve kitlesel göçler tarih boyunca, sosyal hareketliliğin, sosyal/kültürel değişimin ve sosyal dönüşümün bir etkeni olarak yer almaktadır. Bu göçlerin zaman ve mekâna göre farklı anlamları ve biçimleri söz konusudur. 20. yüzyılın göç çağı olarak tanımlanmasında her biri büyük felaketlere kaynaklık eden iki dünya savaşı sırasında milyonlarca insanın vatanından göç etmeye zorlanması önemli bir belirleyici olmuştur. Bunun yanında küreselleşme ve ulaşımın kolaylaşmasıyla milyonlarca bireysel göçün gerçekleşmesi de bir başka belirleyicidir.bireysel göçlere ekonomik, siyasî, akademik başta olmak üzere çeşitli etkenlerin kaynaklık ettiği bilinmektedir. 2. Dünya Savaşı sonrası, Avrupa merkezli ekonomik gelişmeye bağlı olarak Avrupa nın dünyanın çeşitli bölgelerinden insan göçü alması, göçün amacını ve yönünü göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca Osmanlı nın son dönemlerinde özelikle 19. yüzyılın başları ve sonlarında Balkanlar dan, Kafkasya ve Kırım dan milyonlarca Müslüman-Türk dinî ve milli kimliklerinden dolayı kitlesel katliamlara uğramış ve yerlerinden edilmiştir. Sadece 1912 Balkan Savaşı nda milyonlarca Müslüman Türk soykırıma ve zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Aynı şekilde Kafkasya dan da kitleler halinde göçler yaşanmıştır. Bu göçler elbette Osmanlı topraklarına, yani anavatan kabul edilen Anadolu ya gerçekleşmiştir. Genel olarak ifade edilecek olursa, insanlar tarih boyunca siyasî, dinî, ekonomik, akademik, sanatsal faaliyetler gibi amaçlarla yani daha iyi yaşam standartları için

14 2 bir şehirden başka bir şehre bir ülkeden başka bir ülkeye göç etmişlerdir. Bu göçler zaman, mekân ve olaylar açısından önemli bir dönemeçte meydana gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti nin kurulmasından önceki dönemde ve sonrasında dışarıdan içeriye çok yoğun bir göç yaşanmıştır. Bu kitlesel göçler Türkiye nin sosyo-politik, ekonomik ve kültürel hayatında önemli etkiler yaratmıştır. Türkiye, göç almasının yanında 20. yüzyılın ortalarından itibaren başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine ekonomik kaynaklı göç de vermiştir. Rusların Kafkasya yı işgali ile birlikte yüz binlerce Türkiye de Çerkez olarak adlandırılan- farklı kökenden halklar da Türkiye ye göç etmiştir. Çeşitli tarihlerde gerçekleşen bu göçler ile ülkenin çok farklı bölgesine yerleşen Kafkas halkları kendi özgün kültürlerini yaşayabilecekleri coğrafi ve iklimsel özellikler taşıyan bölgeleri tercih etmişlerdir. Bu tezin konusu ve amacı da Türkiye nin Muş ilinin merkezinde ve bağlı köylerinde yaşayan farklı kökenli Kafkas halklarının kimliklerinin bir göstergesi olan dillerini konuşmaları, geleneklerini yaşamaları, özgün aile yapılarını sürdürmeleri gibi kültürel kodları devam ettirebilme imkânlarının korunup korunmadığını araştırmak amaçlanmıştır. Kafkasya dan gelen toplulukların nasıl tanımlanacağı konusundaki tartışmalar hala devam etmektedir. Kabuledilen yaygın görüşe göre, farklı etnik kökenlere ve farklı dillere sahip olan Kafkasya göçmenleri, gerek Osmanlı İmparatorluğu nun resmi kayıtlarında, gerekse onları aralarında misafir eden Anadolu halkının dilinde Çerkezler adıyla tanınmış; dış görünüm, giyim-kuşam, adet-gelenek yönünden birbirine çok benzeyen Kafkas göçmenleri, Çerkez adı altında tek bir halk veya etnik grup gibi kabul edilmiştir. 1 Bazı yazarlar, Kafkasya dan gelen bütün toplulukların Çerkez olarak adlandırılmasında ısrarcıdır. Hatta Kafkas, Kuzey Kafkas gibi tanımların kullanılmasını Etnik farklılıkların ötesinde bir proje olan cumhuriyetçi ulus-devlet inşa süreci nin Çerkez kavramını olumsuzlamasına bağlamaktadır. Bu iddialara 1 Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul,2007, s.9; ayrıca bkz: Kaya Ayhan, Diasporada Çerkes Kimliğinin Dönüşümü:Değişen siyasal konjonktür karşısında yeniden tanımlanan etnik sınırlar, Sivil Toplum ve Dış Politika: Yeni Sorunlar, Yeni Aktörler, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2007, 57-76

15 3 göre, Türk ulus devleti Çerkez sözcüğü yerine Türkiye de yaşayan Kafkas halklarını tanımlamak için Kafkas veya Kuzey Kafkas gibi adların kullanımını kamusal alanda zorunlu kılmıştır. Bu nedenledir ki, uzun yıllar Türkiye de yaşayan Kuzey Kafkasya halkları, farklı etnik kökenlerden geliyor olmalarına rağmen, dernek kurma çalışmaları sürecinde birlikte hareket etmişler ve dernek adlarında Kafkas sözcüğünü kullanmak durumunda kalmışlardır. Kırım Türkleri, Dağıstan Türkleri, Karaçay Türkleri, Balkar Türkleri, Adigey Çerkesleri, Kabartey Çerkesleri, Abhazlar, Çeçenler ve benzeri gruplar özellikle 1960 lı yılların demokratik ortamında örgütlenirken Kafkas üst kimliği altında hareket etmişlerdir. 2 Bu eleştiride dikkat çeken nokta bir etnik grup adı olan Çerkez sözcüğünün Kafkasya dan göç edip gelen çok farklı etnik grupları tek bir ad altında tanımlamalarıdır. Bu durumun ortaya çıkardığı sakınca farklılıkların yok sayılarak bütün farklı etnik grupların tek bir etnik grupta birleştirilmesidir. Bu ise ne tarihsel ve ne de toplumsal gerçekle uyuşmaktadır. Bu çalışmada Çerkez sözcüğü de kullanılmakla birlikte çoğulculuğa vurgu yapmak için Kafkas Halkları kavramı tercih edilmiştir. Türk bilim literatüründe Kafkas halklarıyla yapılmış çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalar sosyoloji bölümlerine bağlı yüksek lisans ve doktora tezleri yanında tarih, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, edebiyat, folklor gibi sahalarda da yoğun olarak görülmektedir. Tez çalışmalarının dışında çeşitli sivil toplum örgütleri, araştırma merkezleri ve kamu kuruluşlarının çalışmalarının yanı sıra bireysel çalışmalar da bulunmaktadır. Tez olarak çalışılmış projelerden biri olan Nesrin Türkaslan ın hazırlamış olduğu Ağcaalan Köy Monografisi adlı yüksek lisans tezinde, Kuzey Kafkasya'dan Türkiye'ye göç ederek Samsun, Vezirköprü ilçesine bağlı Ağcaalan Köyüne yerleşmiş bulunan Kuzey Kafkasyalı toplulukta meydana gelen sosyo-kültürel değişmeler incelenmiştir. Araştırmada Ağcaalan'da yerleşmiş bulunan Kuzey Kafkasyalı göçmenler mevcut kültürle etkileşim süreci içerisinde ve bu kültürün de maruz kaldığı değişmelere paralel olarak değişmektedirler sonucuna varılmıştır. Yapılan araştırma bu değişmenin Türk kültürü ile bütünleşme yolunda geliştiğini ortaya koymuştur. 2 Kaya Ayhan, Diasporada Çerkes Kimliğinin Dönüşümü:Değişen siyasal konjonktür karşısında yeniden tanımlanan etnik sınırlar, Sivil Toplum ve Dış Politika: Yeni Sorunlar, Yeni Aktörler, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2007, 57-76

16 4 Mehmet Eser in hazırlanmış olduğu Uzunyayla Bölgesinde Yaşayan Çerkes Köylerinde Sosyo-Kültürel Değişme adlı yüksek lisans tezinde, Sivas ve Kayseri illeri arasında bulunan ve Uzunyayla olarak adlandırılan bölgeye 1864 yılında göç ederek gelip yerleşen Çerkeslerin kültürel yapıları ve kültürel yapılarındaki değişimleri araştırılmıştır. Elde edilen verilere göre Uzunyayla bölgesinde yaşayan Çerkesler kendi dillerini konuşmaya özel önem verirler. 129 yıldır yaşanılan bu ülkede dilin unutulmadan, aile üyelerinin tümü tarafından konuşuluyor olması, buna verilen önemin bir göstergesidir. Uzunyayla bölgesinde yaşayan Çerkeslerin kültürlerinin çeşitli yönleriyle değişime uğramasına karşın, halen kendilerine özgü yönleriyle sürdürülmektedir sonucuna ulaşılmıştır. Nurullah Tabakcı nın hazırlamış olduğu Alt Kültürlerde Kimlik: Türkiye de Karaçaylar adlı doktora tezinde, Türkiye de bir alt kültür olarak yaşayan Karaçay topluluğu örneğinde, alt kültürlerde kimliğin oluşumu ve değişimi ile kültürel değerler arasındaki ilişkiyi, kültürlerarası iletişim süreci içinde, bir alt kültürün kimliğinin kendine özgü niteliklerini ne kadar sürdürebildiği incelenmiştir. Araştırma sonucuna göre; dil ve adet-gelenekler hızlı bir çözülme içindedir. Mevcut toplumsal yaşam şartları içinde eski adet ve geleneklerin büyük çoğunluğu anlamını yitirmiş ya da uygulanamaz hale gelmiştir. Günler süren ve pek çok detaylı ama zor adetin uygulanmasını gerektiren gerçek bir Karaçay düğününün yapılması artık hiçbir yerde mümkün görünmemektedir. Dilde de durum aynıdır; gönüllü ve tedrici asimilasyonun Karaçay dilini bir süre sonra marjinal hale getireceği söylenebilir. Türkiye de hakim kültürün Karaçaylar a baskısı gibi bir problem yaşanmadığı için savunma içgüdüsüyle dil ve adetlere sığınma olayının da yaşanmayacağı kesindir. Bu durumda, mevcut şartlar altında iki üç nesil sonra Karaçay dilinin ve eski kültür pratiklerinin yok olacağı tahmin edilebilir sonucuna varılmıştır. Burcu Toksabay ın yapmış olduğu Dil Hakları Çatışması: Türkiye deki Kürt ve Çerkeslerin Durumu yüksek lisans tezinde ise; Türkiye deki iki dil grubunun, Kürt ve Çerkeslerin, dil hakları konusundaki algı ve talepleri incelenmiştir. İnceleme sırasında, bu iki farklı grubun algı ve taleplerindeki farklılıklar analiz edilmiştir.dil politikası Kürt gruplar için bir tanınma meselesi olarak algılanırken, Çerkes gruplar için en önemli sorun dilin geliştirilmesi ve topluluğun dil kullanımın artırılmasıdır. Kürt gruplar dillerinin Türkçe ile eşit statüde görülmesini talep ederken, Çerkes

17 5 grupların talebi dilin eğitilmesi ve geliştirilmesi için destek verilmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır sonucuna varılmıştır. Muş İlindeki Kafkas Kökenli Halklar konulu yapılan çalışmayla bahsedilen çalışmalar arasında sonuçları itibariyle bazı benzerlikler yanında kayda değer farklılıklar söz konusudur. Özellikle kültürel kimliğin ana belirleyicisi olan dilin yeni nesilde unutulmuş olması ve bu sürecin büyük ölçüde devam etmesi dikkat çekici bir sonuçtur. Katılımcıların büyük çoğunluğu dil bilmenin önemini vurgulamışlardır; fakat kendi ana dillerini bilmediklerini ve çocuklarına da öğretemediklerini söylemişlerdir. Aile içindeki ilişkilerinde özgün geleneklerin ve ritüellerin bugünkü durumu da bu çalışmanın sonucunda tespit edilmiştir. Kafkas topluluklarının önemli kültürel kimlik göstergelerinden olan düğünlerin özgünlüğünü kaybettiği hususu özellikle göçler ve toplumsal değişmeler noktasında dikkat çekicidir. Evlilikler konusunda da eskiden kendi içlerinden biriyle evlenmeler daha çok görülüyorken zamanla yöre halkından birileriyle evlilikler de artmıştır. Bunun da en büyük gerekçesini nüfusun azalmasına bağlamaktadırlar. Yani Kafkas topluluklarının bazı adetlerinde zaman içinde değişmeler olmuştur. Bu da tamamen toplumsal değişmeyle ilgilidir. Bu çalışmanın, diğer çalışmalardan ayrılan en önemli özelliği, Muş taki Kafkas halklarının ilk defa sosyolojik bir çalışmanın konusu olması yanında sözü edilen kültürel ve toplumsal değişmenin düzeyi noktasındaki tespitlerdir. Kısacası, toplumsal değişme ve kimlik algıları noktasındaki elde edilen araştırma sonuçlarıyla yukarıda bahsedilen çalışmalardan ayrılmaktadır.

18 6

19 7 BİRİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ 1.1. Araştırmanın Konusu, Amacı ve Önemi Araştırmanın konusu ve amacı Kafkas kökenli halklar, bugün Türkiye nin demografik yapısının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Elimizde kesin nüfusu gösteren sayım sonuçları olmamakla birlikte tahmini bir sayı söz konusudur. Türkiye deki Kafkas kökenli halkların nüfusu, kaynaklarda 1,5 milyonla 10 milyon arasında bir rakam öngörülmektedir. 3 Bu tezin konusu ve amacı da Türkiye nin Muş ilinin merkezinde ve bağlı köylerinde yaşayan farklı kökenli Kafkas halklarının kimliklerinin bir göstergesi olan dillerini konuşmaları, geleneklerini yaşamaları, özgün aile yapılarını sürdürmeleri gibi kültürel kodları devam ettirebilme imkânlarının korunup korunmadığını araştırmak amaçlanmıştır AraştırmanınÖnemi Bu çalışmanın, Türkiye deki etnik kimlik çalışmalarında incelediği konu ve ulaştığı sonuçlar açısından ilgili literatüre önemli bir katkı yapacağı düşünülmektedir. Ayrıca, Muş ili ve köylerinde yaşayan Kafkas halklarının kendilerini nasıl tanımladıkları, ana dillerini ne ölçüde korudukları, genç kuşağa kültürel değerlerini aktarma biçimleri, atalarının göç edip geldikleri Kafkasya daki geleneklerini ne ölçüde korudukları bu çalışmada tespit edilmeye çalışılmıştır. Böylece Türkiye deki önemli bir etnik ve kültürel zümre olan Kafkas halklarının mevcut kimlik yapılarının durum tespiti yapılmaya çalışılmıştır. Bu açıdan sonraki yıllarda yapılacak benzer araştırmalara bir referans olma özelliği taşımaktadır. 3 Çerkezlerin sayısı ile ilgili bir tartışma için bkz: Meşfeşşü Necdet Hatam, " Türkiye deki Çerkes Sayısı -1", ( )

20 Araştırmanın Yöntemi Araştırmanın problemleri Araştırmanın problem cümleleri; Araştırma nesnesini teşkil eden Kafkas halkları etnik kimliklerini korumakta mıdır? Kimliğin en önemli göstergesi olan ana dillerini korumakta mıdırlar? Yaşadıkları bölgelerde diğer etnik gruplarla aralarındaki ilişkilerde zaman içerisinde etkileşim sonucu değişmeler olmuş mudur? Aile içi ilişkilerde ve düğünlerde kültürlerini korumaktalar mı? Atalarının göç ettiği Kafkaslarla bağlantıları hangi boyuttadır? Problem cümleleri ekseninde katılımcılarla görüşmeler yapıldı. Bu doğrultuda mülakat soruları hazırlandı Araştırmanınörneklemi Muş ili eski dönemlerden itibaren göç alan bir ildir. Özellikle 93 Harbi olarak bilinen, Osmanlı Rus Savaşıyla başlayan göçleri, 1. Dünya Savaşı ve sonrasındaki göçler izlemiştir. Araştırmaya konu olan ve Türkiye de Çerkez olarak bilinen Kafkas halkları da Muş iline ve civar köylerine 93 Harbi ve sonrasında göç etmişlerdir. Göç eden toplulukların büyük çoğunluğu, Muş merkeze ve Muş un ilçesi olan Varto ya bağlı Tepeköy, Yeşilova, Çöğürlü ve Muş a bağlı eski isimleri Ziring (yeni adı Kayalık köyü), Şaşkan (yeni adı Gündoğdu köyü), Çalvur olan köylerine gelip yerleşmişlerdir. Zaman içerisinde buralardan da Batıya göçler yaşanmıştır. Araştırmada Muş merkez, Yeşilova ve Çöğürlü köylerinin seçilmesindeki sebep; yukarıda sayılan diğer köylerdeki Kafkas halklarının Batıya göç etmesidir. Aşağıda Yeşilova ve Çöğürlü köylerinden kısaca bahsedilmiştir.

21 9 Yeşilova, Muş ilinin merkez ilçesine bağlı bir beldedir. Muş a 27 km uzaklıkta olan beldenin nüfusu, 2008 yılı verilerine göre 3500 kişidir yılında belde olmuştur. Yeşilova nın komşuları, kuzeyde, Mercimekkale köyü ile Yücetepe köyleri, batıda Bahçe köyü doğusunda ise Şenoba köyüdür. Belde halkı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamaktadır. Şimdiki adı, Yeşilova olan beldenin eski adı Yağcılardır. Kaynaklar Yağcılar isminden öncede beldenin ismini Evran olarak bildirmektedir yılında belde halkının itirazı sonucu adı Yağcılar yerine Yeşilova olarak değişmiştir. Köy ahalisi Kafkasya dan göç edip gelen Dağıstan halklarından olan Avarlar ağırlıklıdır. Bununla beraber 1950 li yıllarda Karadeniz bölgesinden Yeşilova köyüne yoğun bir göç olmuştur. Artvin Şavşat-Trabzon- Bayburt-Erzurum İspir vb. yerlerden gelen ailelerle köy karma bir yapıya bürünmüştür. Kültürler birbiriyle karışmış insanların kız alıp vermeleri neticesinde iç içe geçmiş bir yaşam sürmektedir. 4 Yeşilova köyünde görüşülen Avarlar, kendilerini Avar Türkü olarak tanımlarken, kaynaklar Dağıstan halklarından olan Avarların tarihteki Avar Türkleriyle ilgisinin olmadığını kaydetmektedirler. 5 Çöğürlü Muş ilinin merkez ilçesine bağlı bir köydür. Köyün eski adı Arınç tır. Köy ahalisi hayvancılık ve tarımla uğraşmaktadır nüfus verilerine göre köyün nüfusu 2567 kişidir. Köyde, Kafkas, Türk gelenek ve görenekleri yaşanmaktadır. 6 Araştırmanın örneklemi, Kafkas halklarından olan 20 kişi ve onlarla evli olan bir Türk, bir Arap, bir de Kürt kökenli olan kişilerle yapılan mülakat görüşmelerinden oluşmaktadır. Görüşülecek kişilerin seçiminde, sosyal ve kültürel yaşamın eski yıllardaki durumunu bilmeleri ve şimdikiyle mukayese edebilmeleri sebebiyle öncelikle yaşlılar tercih edilmekle birlikte orta yaş grubu ve değişik sosyal statüden kişiyle görüşülmüştür Veritoplamateknikleri Geleneksel olarak Newtoncu pozitivist paradigmanın etkisi altında olan sosyal bilimlerde, çok uzun süre boyunca bütünüyle nicel yönteme ağırlık verilmiştir. Bilimsel çalışmalar da çoğunlukla nicel teknikler kullanılarak gerçekleştirilmiştir. 4 ( ) 5 Geniş bilgi için bkz: Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s ( )

22 10 20.yüzyıl başlarında yaygınlaşmaya başlayan yorumlamacılık, inşacılık, yapısalcılık-ötesi ve anlamacılık gibi yaklaşımların etkisiyle, yeni bir bilimsel paradigma geliştirilmiştir. Genellikle post-pozitivist ya da naturalist olarak adlandırılan yeni yaklaşım, ontolojik açıdan tüm varlığa ve gerçekliğe pozitivist paradigmadan çok farklı bakmaktadır. Bu paradigmaya paralel olarak, bilimsel araştırmalarda yöntem konusunda da değişiklikler yaşanmış; özellikle 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren, nicel yöntemlerin yanı sıra nitel ya da niteliksel olarak adlandırılan yöntemler de yaygınlaşmaya başlamıştır. 7 Nicel araştırmalarda amaç; nesnel, genellenebilir, geçerli ve güvenilir bilgi elde edip, olaylar arasındaki nedensellik ilişkisini açıklamak ve genellemeler yapmaktır. 8 Nitel araştırmalarda toplanan veriler nicel araştırmada olduğu gibi sayılara indirgenemez. Her ne kadar nitel yöntemlerle toplanan veriler üzerinde bazı sayısal analizler yapmak mümkün ise de, nitel araştırmada temel amaç sayılar yoluyla sonuçlara ulaşmak değildir. Asıl amaç, araştırılan konu ile ilgili okuyucuya betimsel ve gerçekçi bir resim sunmaktır. Bunun için de toplanan verilerin ayrıntılı ve derinlemesine olması ve araştırmaya konu olan bireylerin görüş ve deneyimlerinin mümkün olduğu ölçüde doğrudan sunulması önemlidir. 9 Başka bir deyişle, nitel araştırmalardaki amaç; olay ve olguları bütün yönleriyle keşfetmek, derinlemesine betimlemelerini yapmak, aralarındaki örüntüleri ortaya çıkarmak, yorumlamak ve içinde yer alan bireylerin bakış açılarını anlamaktır. Ne?, Ne kadar? soruları yerine Nasıl? sorusuna cevap aramaya ağırlık verilir. Araştırma sürecine bir teoriden başlayan ve tümdengelim yaklaşımını yansıtan nicel yöntemin tersine; tümevarım esas alınır ve hiçbir ön bilgi, tanım ya da varsayım olmaksızın başlanır. Herhangi bir teori veya hipotez test edilmez; bir hipotez, ancak çalışmanın en sonunda elde edilebilir. Önceden kesin olarak yapılandırılmış ve sınırları belli bir araştırma planına uymak zorunluluğu yoktur; araştırmanın tüm yapısı ve stratejisi süreç içinde ihtiyaca göre değiştirilebilir. Veri toplama aracı, bizzat araştırmacının kendisidir; genelde yardımcı kullanılmaz. Veriler üzerinde ölçme ve istatistiki yöntemlerle değerlendirme yapılması söz 7 Tabakcı Nurullah, Alt Kültürlerde Kimlik: Türkiye de Karaçaylar, Kömen Yayınları, Konya, 2009,s Kuş Elif, Nitel ve Nicel Araştırma Teknikleri, Anı yayıncılık, 2003, s. 105; metodolojideki yaklaşımlar hakkında eleştirel bir bakış için bkz: Neuman W. Lawrence, Toplumsal Araştırma Yöntemleri, Nicel ve Nitel Yaklaşımlar, Cilt 1, s Yıldırım Ali, Şimşek Hasan, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 5. Baskı, Seçkin, Ankara, 2006, s. 48.

23 11 konusu değildir. Araştırmacının araştırdığı olay ve olguların dışında, nesnel olması değil; tam tersine olay ve olgulara tamamen dahil, öznel bakış açısına sahip ve empatik olması gerekmektedir. 10 Kültür, çok yönlü, muğlak ve değişken yapısı nedeniyle standardize edilmiş veri toplama araçlarıyla bir bütün olarak ölçülemez. Kültürü ve bu kültürün birey ya da gruplar üzerindeki etkilerinin anlaşılabilmesi için, alanda uzun zaman kalınması, kültürün derinlemesine tanınması, verilerin nitel veri toplama yöntemleriyle elde edilmesi gerektir. 11 Bu sebepten ötürü Muş İlindeki Kafkas Kökenli Halklar adlı tez konusu da araştırma yöntemlerinden biri olan nitel veri toplama yöntemiyle yapılmıştır. Nitel araştırmalarda en fazla kullanılan üç temel teknik vardır. Bunlar, gözlem, derinlemesine mülakat ve doküman incelemesidir. 12 Bu çalışmada şehir merkezinde ve köyde yaşayan Kafkas kökenli ailelere ulaşılarak derinlemesine mülakat yöntemi uygulanmıştır. Araştırmada ses kayıt cihazı ve fotoğraf makinesi gibi araçlardan da görüntü ve ses kayıtları için yararlanılmıştır. Nicel araştırma geleneği içinde gelişen, ancak nitel araştırmacılar tarafından da sınırlı biçimde kullanılan olasılık temelli örnekleme yöntemlerinin tersine amaçlı örnekleme yöntemleri, nitel araştırma geleneği içinde ortaya çıkmıştır. Patton a göre, olasılık temelli örnekleme temsiliyeti sağlama yoluyla evrene geçerli genellemeler yapma konusunda önemli yararlar sağlarken, amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışılmasına olanak vermektedir. Amaçlı örnekleme yöntemleri şunlardır; aşırı veya aykırı durum örneklemesi, maksimum çeşitlilik örneklemesi, benzeşik örnekleme, tipik durum örneklemesi, kritik durum örneklemesi, kartopu veya zincir örnekleme, ölçüt 10 Tabakcı Nurullah, Alt Kültürlerde Kimlik: Türkiye de Karaçaylar, Kömen, Konya, 2009, s Tabakcı, a.g.e, s Bu teknikler hakkında geniş bilgi için bkz: Yıldırım Ali, Şimşek Hasan, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 5. Baskı, Seçkin, Ankara, 2006; ayrıca bkz: Punch Keith F., Sosyal Araştırmalara Giriş, Nitel ve Nicel Yaklaşımlar, Siyasal Kitapevi, Ankara, 2005, s

24 12 örnekleme, doğrulayıcı veya yanlışlayıcı örnekleme ve kolay ulaşılabilir durum örneklemesi. 13 Bu çalışmada araştırma nesnesine en uygun örneklem olan kartopu örneklemi seçilmiştir. Kartopu örnekleminde süreç basit bir soruyla başlar: Bu konuda en çok bilgi sahibi kimler olabilir? Bu konuyla ilgili olarak kim veya kimlerle görüşmemi önerirsiniz? Süreç ilerledikçe elde edilen isimler veya durumlar tıpkı bir kartopu gibi büyüyerek devam edecek, belirli bir süre sonra belirli isimler hep öne çıkmaya başlayacak, araştırmacının görüşmesi gereken birey sayısı veya ilgilenmesi gereken durum sayısı azalmaya başlayacaktır. 14 Yapılan literatür taraması ve saha çalışması sonucunda elde edilen bilgiler bir araya getirilerek araştırma tamamlanmıştır Araştırmanınsınırlılıkları Araştırmanın kapsamı Muş ili ve merkeze bağlı Yeşilova ve Çöğürlü köylerinde yaşayan Kafkas halklarıyla sınırlandırılmıştır. Araştırma nesnesini oluşturan Kafkas halklarının tarihi, toplumsal, kültürel, ekonomik, sanatsal, ideolojik, etnografik ve antropolojik boyutları bütünüyle ele alınmamış, sadece kültürel kimlik bağlamında araştırılmıştır. 13 Yıldırım Ali, Şimşek Hasan, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 5. Baskı, Seçkin, Ankara, 2006, s Yıldırım, Şimşek, a.g.e, s.111

25 13 İKİNCİ BÖLÜM KAFKASYA NIN FİZİKİ VE ETNİK YAPISI 2.1. Kafkasya nın Yapısı Sınırları Kafkasya olarak adlandırılan coğrafi bölge yine kendi adıyla anılan Kafkas Sıradağları'nın Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya olarak ikiye böldüğü, kuzeyde Don nehri ağzı, Maniç Çukurluğuve Kuma ağzı hattından, güneyde Aras ve Kars Platosu'na kadar uzanan bölgenin adıdır Coğrafi yapısı Kafkasya, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında Doğu-Batı paralelinde uzanan ve yüksekliği orta kısımlarında beş bin metreyi aşan sıradağların adıdır. Bu bakımdan Kafkas sıradağları Kafkasya yı Kafkas Ötesi nden ayırırken, Avrupa sınırının da güneydoğu bölümünü oluşturmaktadır. Eski dünyanın (Asya, Avrupa, Afrika) içerisine sokulmuş ve birbirine bağlı iç denizlerin meydana getirdiği bir su yolunun doğu ucudur. Bu su yolu, Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi, Boğazlar, Karadeniz ve Azak Denizi nden ibarettir. Kafkasya kelimesi, ilk kez yazılı metinlerde eski Yunanlı düşünür Aishylos un M. Ö. 490 da yazdığı bir eserde Kavkasos Dağı şeklinde geçmiş, o günden günümüze kadar Caucasus, Caucasia, Caucasie gibi bazı değişikliklere uğrayarak gelmiştir. Başka bir rivayete göre de adını bölgenin asıl yerli halkı olan Kaslar'dan alır. 16 Doğusunda Hazar Denizi, batısında Karadeniz, güneyinde ise Çoruh-Arpaçay- Aras nehirleri bulunmaktadır. Coğrafi bakımdan kuzey sınırı olarak genellikle Don ile İtil nehirlerinin birbirine en çok yaklaştığı yer kabul edilmektedir. Uzunluğu Bilge Sadık Müfit, Osmanlı Çağı nda Kafkasya, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2012,s.1 16 Kırzıoğlu M. Fahrettin, Osmanlılar ın Kafkasya Ellerini Fethi ( ), Ankara, 1993, XV-XVI

26 14 km ye varan Kafkas Dağları, genel olarak, bölgeyi Kuzey ve Güney Kafkasya olmak üzere ikiye bölmektedir, öte yandan bu dağlar aynı zamanda Anadolu-İran- Arap memleketleri ile Kıpçak Bozkırlarını ve İskit memleketlerini birbirinden ayıran tabiî bir duvar görünümündedir. Esas itibariyle dağlık bir ülke olan Kafkasya'da yerleşim bölgeleri, çoğunlukla yüksek yaylalar ve derin vadilerde yoğunlaşmıştır. Yüksekliği fazla olan bu dağ silsilesi, bölgedeki insanların tarihlerini, kültür ve karakterlerini başkalarından farklı kılmıştır. Askeri açıdan büyük ölçüde savunma kolaylığı sağlayan dağlar, kültür ve etnik bakımdan bölünmüş bir coğrafyanın doğmasına sebep olmuştur. 17 Kafkasya'nın jeopolitik anlamının bugünkü içeriği kendi bağlantıları açısından Rusya'nın XVIII.-XIX. Yüzyıllarda Kafkasya'yı işgali dönemine kadar uzanır. Rusya'nın Kafkasya'ya yerleşmesi sonucu bölge Kafkasya ve Trans-Kafkasya olarak tanımlanır. Sonraki dönemde Trans-Kafkasya'nın ele geçirilen arazilerinden kuzeyde bulunan yerler için Kuzey Kafkasya ibaresi kullanılmaya başlanır. Kafkasya, çok sayıda dilin ve kültürün birbirine karışmadan, uzun süre yan yana yaşadıkları, adeta bir milletler mozaiği oluşturdukları yerdir Etnik yapısı Rusya Federasyonu içerisinde kendine özgü tarihî, etnik ve sosyal yapısıyla özel bir konuma ve öneme sahip bulunan Kafkasya bölgesini şöyle karakterize etmek mümkündür: Yüksek nüfus yoğunluğuna oranla coğrafî açıdan küçük bir bölgedir. Ekonomik açıdan Kafkasya daki bölgeler ve demografik açıdan etnik gruplar arasında eşitsizlik vardır. Yerli etnik kültürler geleneksel bir karaktere sahiptirler. Etnik sınırlarla idarî sınırlar birbirine uymamaktadır. Toplumda etnik grupların sosyal statüleri değişiklik arz etmektedir. 18 Etnik yapı ve etnik ilişkiler açısından, zannedildiğinin tersine, Kafkasya halkları arasında büyük ölçüde bir etnik karışım ve bütünleşme olduğu görülmektedir. Bir etnik grubu diğerlerinden ayıran biyolojik, sosyo-kültürel ve linguistik özellikler 17 Kemaloğlu Muhammet, Kafkasya -Tarihi- Geçmişi-Etnik- Dinî Yapısı ve Terekeme (Karapapah) Türkleri, Akademik Bakış Dergisi, sayı:32, Eylül-Ekim 2012, s Ayan Ergin, Kafkasya: Bir Etno-Kültürel Tarih Çözümlemesi,ODÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, s.3

27 15 bakımından ele alındığında Kafkasya halklarını biyolojik ve sosyo-kültürel açılardan birbirlerinden tamamen farklı etnik gruplar olarak ayırmak mümkün değildir. Aralarındaki farklılık linguistik özelliklere dayanmaktadır. Kafkasya halklarının sosyal yapıları onları birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılan etnik gruplar biçiminde bir değerlendirmeye imkan vermemektedir. Bölgelere göre değişen küçük farklılıklar dışında Kafkasya halklarının sosyal yapıları birbirinden etkilenmiş ve birbiriyle bütünleşmiştir. 19 Kafkasya halkları ırk ve etnik özellikler bakımından birbirleriyle tamamen karışmalarına rağmen etnosantrizm ve etnik grup bilinci aralarındaki birleşme ve bütünleşmeyi zorlaştırmaktadır ve dışarıdan bakıldığında Kafkasya halklarının birbirlerinden tamamen farklı etnik gruplardan oluştukları izlenimini vermektedir. Bu durumu etnisitenin subjektif yönü açısından değerlendirmek gerekir. Subjektif etnik özellik, doğal ve tarihi yönden grup gururu ve kimliğinin devamlı olması kuralına dayanır. Bunlara karşı baskı oluştuğunda bir savunma mekanizması ortaya çıkar. 20 Kafkasya nın nüfusu Adige/Çerkez, Abaza, Çeçen, İnguş, Avar, Gazi Kumuk/Lak, Lezgi, Dargı, Gürcü ve Laz gibi Kafkas halklarından, Karaçay-Malkar, Nogay, Kumuk ve Azeri gibi Türk boylarından, Ermeni ve Oset gibi Hind-Avrupa kavimlerinden meydana gelmektedir. 21 Aşağıda bu etnik gruplar hakkında kısa bilgiler verilecektir Abhazlar- abazalar Abhazlar İngur Irmağı ndan kuzeye doğru Kafkas dağlarının güney eteklerine ve Karadeniz kıyıları boyunca Adler in ötesine kadar uzanan bölgede yaşarlar. Abhaz -Adige zümresinden bir Kafkas kavmi olan Abhazlar kendilerine Apsua derler. Abhazlar beş boya bölünmüşlerdir; Cigetler, Abzıblar, Ahçipsalar, Zamballar ( Hırps ya da Tzaballar), Aybgalar dır. M.Ö yüzyıllarda kurulmuş olan Kolhide Krallığı nda yaşayan Abhazlar M.S.2.yüzyılda bu krallığın Romalılar tarafından 19 Geniş bilgi için bkz: Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s.207; bkz: Tişkov V.A, Filippova E.İ., Eski Sovyet Ülkelerinde Etnik İlişkiler ve Sorunlar (Kuzey Kafkasya), Asam Yayınları, Ankara, Bilge Sadık Müfit, Osmanlı Çağı nda Kafkasya, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2012,s.8

28 16 yıkılmasıyla Roma İmparatorluğu nun egemenliğine girmişlerdir. Bu tarihten sonra Abhazya pek çok yabancı devlet ve kavmin istilası altında yaşadı. Abhazların kökeni ve bu bölgede ortaya çıkmadan önceki tarihleri henüz karanlıktır. 20.yüzyıl başlarında bazı antropologlar arasında geçerli olan bir teoriye göre Abhazlar Mısır kökenliydiler. Heredot a göre, Firavun Fatih Seostris M.Ö. 12. yüzyılda İskitler ülkesine yaptığı bir seferden dönerken Kafkasya kıyılarından geçti. O zaman askerlerinden bazıları Rion ırmağı kıyılarında yerleşmeye karar verdiler. Bölgede büyüyen ve gelişen bir sömürge kurdular. Abhaz dili ve adetleriyle Mısırlılar ve hatta Etiyopyalılar arasında şaşırtıcı benzerlikler bulmuş olan Rus, Abhaz ve Gürcü tarihçileri Abhazların Mısır kökenli oldukları teorisini savundular. Evliya Çelebi de seyahatnamesinde Abhazların Arap aslından olduklarını belirterek, Karadeniz kıyıları Cenevizlilerin elindeyken, Arabistan da isyan edip buralara geldiklerini nakleder yüzyıllarda Abhazlardan ayrılarak Kafkas dağlarının kuzeyine göç eden ve kendilerine Aşuva, Aşkaruva adlarını veren bazı etnik gruplar Abaza (ya da Abazin) adıyla tanınmaktadırlar. Karaçaylıların kuzeyindeki düzlüklerde ve hafif engebeli arazilerde, Kuban Irmağı civarında yaşayan Abazalar Aşuva ve Aşkaruva adlarıyla iki bölüme ayrılmışlardır. Kendi aralarında altı alt kola ayrılan Aşuvalar için Karaçaylılar ve Nogaylar kendi dillerinde Altı kesek Abaza (Altı parça Abaza) adını kullanırlardı. İsimlerini kendi beylerinden alan bu altı grubun adları, Loo, Biberd, Dudaruk, Kılıç, Cantemir ve Kaçua idi. Abazaların Aşkaruva bölümü ise Tam, Bağ, Mısılbiy, Kızılbiy (Kızılbek), Başılbiy, Barakey, Şegerey adlı yedi gruptan oluşuyordu Adigeler (Çerkezler) Kafkasya nın batı kısmında Karadeniz sahilinden Kuban Irmağı havzasına kadar olan geniş bölge ile Terek Irmağı havzasında yaşayan ve kendi aralarında Abzeh, 22 Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s: ; bkz: Papşu Murat, Bir Adlandırma Sorunu: Abhaz mı Abaza mı?, Nart Dergisi, Sayı:51, Eylül-Ekim 2006, s Habiçoğlu Bedri, Kafkasya dan Anadolu ya Göçler, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993, s. 34; Tavkul, a.g.e, s.130

29 17 Şapsığ, Bjeduğ, Natuhay, Hatıkoy, Temirgoy, Besleney, Kabardey gibi çeşitli kabilelere ayrılmış olan Kafkas halkı kendilerini Adige adıyla tanımlar Abzehler Abzeh ya da Abadzeh kelimesi Abazelerin (Abazaların) ötesinde oturanlar anlamına geliyor. Abazaların kuzey komşuları olan Abzehlerin kökeni Kaçmez ve Vozdemir (Özdemir) adlı iki aileye dayanmaktadır. Diğer Adige kabilelerine göre en demokrat kabile olan Abzehler arasında prens (pşi) tabakası yoktur ve asillerin nüfuzu daha az, sınıf farklılıkları daha az belirgindir. Şhaguaşe, Kuban, Laba, Psekups ırmakları ve bunların kolları üzerinde yaşarlar Şapsığlar Kabile isimleri At yetiştiriciler anlamına gelen Şapsığlar Kuban Irmağı nın güneyindeki düzlük ile Kafkas dağlarına kadar uzanan bölgede yaşarlar. Doğudan Bjeduğlar ve Abzehler, batıdan Natuhaylar ile çevrilen Şapsığlar da Abzehler kadar demokratik ve sınıf ayrımı az bir Adige kabilesidir Bjeduğlar Doğudan Temirgoylar, batıdan Şapsığlar, güneyden Abzehler, kuzeyden de Kuban Irmağı ile çevrelenen bir bölgede yaşayan Bjeduğlar Rusların 19.yüzyıl başlarındaki baskılarına kadar Kuban Irmağı nın kuzeyinde otururlardı. Daha sonraları Rusların gelmesi ve buralara Rus Kazakları nın yerleştirilmesi üzerine Kuban Irmağı nın sol tarafına göç ederek Şapsığlarla Temirgoylar arasındaki büyük düzlüğe yerleştiler Tavkul, a.g.e, s Tavkul, a.g.e, s Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Tavkul, a.g.e, s.134

30 Natuhaylar Karadeniz kıyılarında, Taman yarımadasından kıyı boyunca Şapsığ, Ubıh ve Abzeh bölgelerine kadar uzanan alanda yaşayan Natuhaylar Anapa ve Novorossiski çevrelerinde daha yoğun olarak bulunuyorlardı Janeler 1778 yılına kadar Kuban Irmağı nın sağ kıyılarında oturan Janeler, Rusların yaklaşması üzerine Kuban ın sol kıyısına çekilmişlerdi. Bjeduğlar tarafından Kara Kuban adası ile Moziçepsi (Kızılorman) bölgesine sürülen Janeler büyük ölçüde Şapsığ ve Natuhaylara karışarak eridiler Temirgoylar Kuban, Laba, Şhaguaşe ırmakları arasındaki bölgede oturan Temirgoylar Adamey, Yegerkoy ve Kiray adlı üç gruptan meydana gelirler. Yaşadıkları bölge kuzeyden Kuban Irmağı, doğudan Besleneyler, batıdan Bjeduğlar, güneyden ise Abzehler ile çevrilidir Besleneyler Büyük ve Küçük Laba vadileri ile Urup Irmağı havzasında yaşayan Besleneyler ayrıca Kuban ovası ile Fars ve Psefır vadilerine kadar da yayılmışlardır. Besleneyler Kabardeylerin bir kolu sayılmaktadır. Kabile isimleri Kabardey prenslerinden Beslan ın adından gelir ve Beslan ın halkı anlamındadır Habiçoğlu Bedri, Kafkasya dan Anadolu ya Göçler, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993, s. 30. ; Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Habiçoğlu Bedri, Kafkasya dan Anadolu ya Göçler, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.30; Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Tavkul, a.g.e, s.135

31 Kabardeyler Adige kabilelerinin en kalabalığı ve sosyal-siyasî açılardan en örgütlenmişi olan Kabardeyler Büyük ve Küçük Zelençuk havzalarından Vladikafkaz a kadar uzanan ve Kuma ile Terek ırmaklarının yukarı kollarının suladıkları geniş bölgede yaşamaktadırlar. Batılarında Besleney ve Abazalar, doğularında Çeçenler, güneylerindeki dağlarda ise Karaçay-Malkar ve Oset halkları yaşamaktadır. Kabile adları Kabarda Tambiy adını verdikleri cedlerinin adından gelir. Bu adı Hazar Türkleri nin Kabar boyuna bağlayan tarihçiler de vardır. Feodal sistem ve sosyal tabakalaşma açısından Kafkasya daki en gelişmiş toplumdurlar. Bölgeleri çeşitli prens soylarının idaresinde Büyük Kabardey ve Küçük Kabardey olarak ikiye ayrılmıştır Karaçay- malkarlılar Kafkas dağlarının en yüksek zirvesi Elbruz (Mingi Tav) ve çevresindeki yüksek dağlık arazide yaşayan Karaçay- Malkarlılar tarih boyunca Kafkasya da hâkimiyet kuran Kimmer, İskit, Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Hint- Avrupa, Proto- Türk ve eski Türk kavimleri ile çeşitli Kafkas halklarının etnik ve sosyo-kültürel bütünleşmesinden ortaya çıkmış bir Kafkasya halkıdır. Yaşadıkları bölge doğuda Çerek Irmağı nın kaynak havzasından batıda Laba Irmağı nın kaynak havzasına kadar uzanan ve Kafkas dağlarının en sarp ve yüksek bölümünü meydana getiren dağlık arazidir. Kendilerine Tavlu (Dağlı) adını veren Karaçay- Malkarlılar, ayrıca kendi aralarında kendilerini yaşadıkları vadilerin adlarına göre Karaçaylılar, Bashanlılar, Çegemliler, Holamlılar, Bızıngılılar ve Malkarlılar olarak çeşitli zümrelere ayırırlar. Balkar adı Bashan, Çegem, Holam, Bızıngı, ve Malkar vadilerinde yaşayan dağlıları tek bir isim altında toplamak isteyen Sovyet yönetimi tarafından uydurulmuş suni bir etnik isim ve millet adıdır. Beş ayrı vadide yaşayan ve ortak etnik kökene, tarihe, kültüre ve dile sahip bu dağ kabileleri için Çarlık Rusyası döneminde Beş Dağ Zümresi/ Topluluğu anlamına gelen (Pyat Gorskih Obşçestv) adı kullanılırdı. Sovyet hakimiyeti döneminde bu dağlıları Kabardeylerle aynı özerk cumhuriyet içine almayı planlayan Ruslar, onları tek bir etnik isim altında toplayarak Balkar adını verdiler. Karaçay Malkarlılar ayrıca kendileri için 32 Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s.135

32 20 Alan adını kullanır ve birbirlerine Alan diye hitap ederler. 33 Karaçay- Malkar toplumunda soy ilişkilerinin ve soya dayalı akrabalığın çok önemli bir yeri vardır. Geleneklere göre yedi kuşak öncesine kadar birbirleriyle akraba olanlar birbirlerine kız alıp veremezler, evlenemezler Çeçen-inguşlar Kafkasya nın yerli halklarından olan ve dokuz kabileye ayrılan Çeçenler kendilerini Nohçiy olarak adlandırırlar. Kabardeyler Çeçenleri Şeşen, Adigeler ve Osetler Nuhta olarak isimlendirirler. İlk defa 1708 de rastlanan Çeçen adı, Argun nehri kıyısındaki Çeçen isimli büyük köyden gelmektedir. Kültür ve gelenek bakımından Kumuklar ve Avarlarla benzerlik gösteren, Osetler ve Kabardeylerin adet ve geleneklerinden de etkilenmiş olan Çeçenler tukum denilen kabilelere ve tayp denilen soy ve boylara ayrılmaktaydı. 35 Çeçenlerle birlikte Vaynah adı verilen halkın soyundan olan ve Kafkas Dağları ndan başlayarak Sunç ve Asap nehirleri arasından kuzeye doğru Terek nehrine kadar yaklaşan İnguşlar, kendilerini dağlarda oturanlar anlamına gelen Lamur ya da Ghalghay olarak adlandırır. Tukum denilen kabilelere ve tayp denilen soylara ayrılan İnguşlar, geleneklere göre yönetilir, sosyal ilişkiler itibarlı ailelere mensup yaşlılar tarafından düzenlenirdi. 36 Gürcüler vasıtasıyla aralarında Hıristiyanlık inancı yayılan Çeçen-İnguşlar 17.yüzyıl ortalarından itibaren Dağıstanlılar vasıtasıyla İslamiyet le tanışmışlardır. Bugün İslamiyet in Şafii mezhebine mensupturlar. 37 Ayrıca Çeçenlerde Çerkezler gibi sınıflı bir toplum yapısı görülmez ve her Çeçen eşittir. Sınıfsal toplum olmayışlarının uyumlarını kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Yine Kafkas dağlarının kuzey eteklerinde yaşayan ve Kara Çerkez olarak da 33 Tavkul, a.g.e, s Tavkul, a.g.e, s Bilge Sadık Müfit, Osmanlı Çağı nda Kafkasya, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2012, s Bilge, a.g.e, s Tavkul, a.g.e, s.173

33 21 adlandırılan Karaçaylar da Çerkezler gibi toplumsal sınıflara ayrılmışlardır. Ancak Karaçay toplumunda mollaların da önemli bir yeri vardır Osetler Orta Kafkasların dağlık kesimleri ile kuzey düzlüklerinde yaşayan Osetler kendilerine İron adını verirler. Oset kelimesi Osların yurdu anlamında Gürcüce bir etnik isimdir. Osetlere Karaçaylılar Tegey, Malkarlılar Düger, Kabardeyler Kuşha adını verirler. Hint- Avrupa dillerinin İran koluna bağlı bir dil konuşan Osetlerin dili Orta Asya da konuşulmuş olan Soğd diline benzer. Orta Kafkasların Tagaurı Kom, Kurdtatı Kom, Alagir- Uallaciri Kom ve Digor Kom adlı boğazlarında yaşayan Osetler kendi ülkelerine İrişton adını verirler. 39 Osetler İron ve Digor olmak üzere iki büyük kola ayrılmışlardır. Tagaurlar da İronlara bağlıdırlar. Güney Osetlerin konuştukları dil Tual kolu olarak adlandırılır. Digor diyalekti Oset dilinin daha arkaik bir biçimidir. Edebi dil ise İron lehçesine dayanmaktadır. Eski çağlardan beri Kafkas ve Türk dillerinin güçlü baskısı altında kalan Oset dili, bu dillerin ses özelliklerini aldığı gibi, onlardan birçok alıntılar da kazanmıştır. Ancak Oset dili eski gramer yapısını ve kelime varlığını ana çizgileriyle korumuştur. 40 Osetlerin büyük çoğunluğu Ortodoks Hıristiyan, bir kısmı da Sünni Müslüman dır. Hıristiyanlık Osetler arasında Gürcüler vasıtasıyla yayılmıştı. Kafkas halkları üzerinde Gürcistan ın hakimiyetinin zayıflamasıyla birlikte birçok Kafkas kavmi gibi Osetler arasında da Hıristiyanlığın etkisi gücünü kaybetti ve halk eski pagan inançlarına döndü. Tarih boyunca siyasî açıdan Kabardeylerle araları açık olan Osetler, batı komşuları Malkarlılar ile iyi ilişkiler kurup birbirleri ile kaynaşmışlardır. Çeçen- İnguşlarla da aralarında birçok akrabalıklar meydana gelmiştir. 41 Dillerinin İran kökenli olması onların etnik kökenlerinin de İran kökenli kabilelere dayandığı görüşünün ortaya atılmasına sebep olmuştur. Avrupalı bilim adamlarınca İranlı bir kavim kabul edilen Alanlar uzunca bir süre Osetlerin ataları 38 Bayraktar Hilmi, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s Tavkul, a.g.e, s Tavkul, a.g.e, s Tavkul, a.g.e, s.162

34 22 olarak kabul edilmişlerdi. Ancak son araştırma ve deliller Alanların hem Türk hem de Hint- Avrupa unsurları içeren bir kavim olduğunu ve bugün Kafkasya da kendilerine Alan diyen Karaçay- Malkarlıların da etnik ataları arasında önemli bir yere sahip bulunduğunu ortaya koymuştur. Alanların Osetlerle doğrudan ilişkisini ve bağlantısını meydana çıkaracak bilimsel kanıtlar henüz ortada yoktur. Aksine Osetlerin atalarının Kafkasya ya kuzeyden değil, güneyden geldikleri yönünde bazı tarihi veriler bulunmaktadır. Dolayısıyla Osetleri tarihteki Alanlara bağlamak tarihi gerçekler ve bilimsel açıdan doğru değildir. Bugün bazı Oset tarihçileri de Alanlar tezini reddetmektedirler. 42 Nüfusları çok az olan Osetler, 1865 te Anadolu ya 7-8 bin kişilik bir göç dalgasıyla geldiler. Kars- Sarıkamış ta, Tokat, Yozgat ve Muş dolaylarına yerleşen Osetler, yaklaşık 24 kadar Oset köyü kurdular, ancak günümüzde söz konusu köylerin çoğunun kentlere doğru yaşanan göçler nedeniyle bittiği bilinmektedir. Günümüz Türkiye sinde yaklaşık bin kadar Oset in yaşadığı tahmin edilmektedir Dağıstan halkları 1938 yılı demografik verilerine göre Sovyetlerde 31 millet (natsii), 20 narodnost, 31 milli grup ve 30 etnografik grup varlığını ilan etmiştir. Bu arada Kumuklar, Avarlar, Darginler ve başka gruplar bir tek etnik teritoryal (bölgesel) grup olarak tanınmış ve tümüne birden Dağıstan narodnostisi ismi verilmişti. Halbuki bu kavimlerin derin tarihte farklı kökenleri vardı. Bu farklılıkları daha kesin tanımlayarak üzerinde daha etraflı durmak mümkündür Avarlar Koysu Irmağı nın Andi, Avar, Karah gibi kollarının kaynaklarından kuzeyde Kumuk ovalarına kadar olan yerlerde ve güney Dağıstan ın Zakatala ve Lakaduh bölgelerinde yaşamakta olan Avarların tarihte bir dönem Kafkasya yı işgal etmiş olan Avar Türkleriyle hiçbir ilgileri yoktur. Avar adı Ruslar tarafından Kumuklardan 42 Tavkul, a.g.e, s Kaya Ayhan, Türkiye de Çerkesler Diasporada Geleneğin Yeniden İcadı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011, s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s.37

35 23 alınmıştır ve Kumukların Avarları sıfatlandırmak için kullandıkları Avare sözünden kaynaklanmaktadır. Avarlar kendilerine Dağlı anlamına gelen Maarulal adını verirler ve dillerine de Maarul Mats ( Dağlı dili) derler. Kumuklar onlara Tavlu (Dağlı), Laklar Yerusa, Karaçay-Malkarlılar Tav Kumuk ( Dağ Kumuğu) adını verirler Lezgiler Dağıstan ın güneydoğusunda yaşayan Lezgiler Samur Irmağı nın orta ve yukarı mecralarında ve Şamahı yöresine kadar uzanan alanda yayılmışlardır. Nüfuslarının bir bölümü Azerbaycan sınırları içersindedir ve Kafkas kültürünü Azerbaycan a taşımışlardır. Kuzey ve kuzeybatıda Dargı, Lak ve Avarlarla komşu olan Lezgiler arasında Türk dili geniş ölçüde yayılmıştır. 46 Lezgiler, Kafkasya da yaşayan Müslüman bir halktır. Lezgilerin yoğun olarak bulundukları yerler Dağıstan ın güneydoğusuyla (Ahti, Dokuzpara, Kasımkent, Kurak, Maherremkent, Rutul civarı), ona komşu olan kuzeydoğu Azerbaycan dır (Quba, Qusar, Hudat, Haçmaz ve Şamaxı civarı). Lezgi nüfusunun %50 si Dağıstan Cumhuriyeti nde, yaklaşık %42 si de Azerbaycan Cumhuriyeti nde yaşamaktadır. Bir kısmı da Türkiye ye göçmüştür Dargılar Orta Dağıstan da Derbent geçidinden Hazar Denizi kıyılarına kadar uzanan bir bölgede yaşayan Dargıların kuzeyinde Kumuklar, batılarında Avarlar ve Laklar, güneylerinde Kaytaklar bulunurlar. Dargılara Avarlar Zdih, Laklar Akuşa adını verirler. Kendileri de Sutkur adını kullanırlar. Oturdukları yerler Hazar Denizi ve Kafkas dağlarının kavuştuğu Derbent geçidinîn kuzey giriş bölümü olması sebebiyle Dargılar Lezgi kabileleri içinde yabancı kavimlerle en çok karışan Dağıstan halkıdır Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Tavkul, a.g.e, s Bice Hayati, Kafkasya dan Anadolu ya Göçler, Türkiye Diyanet Vakfı, 1991, s Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s.181

36 Laklar (Gazi - Kumuklar) Doğuda Dargılar, batıda ve kuzeyde Avarlar, güneyde Kürelilerle çevrilmiş bir bölgede yaşayan Laklara Avarlar Gumik ve Toma, Dargılar Bulikan ve Kumuçan, Gürcüler Leki derler. Laklar da kendilerine Lek ve Gumuçi adlarını verirler. Laklara verilen Gazi Kumuk adının kökeni ile ilgili şöyle bir rivayet vardır: Dağıstanlılar içinde Araplar vasıtasıyla İslamiyeti ilk kabul edenler Lakların Kumuk köyü ahalisi olduğundan onlara Araplar Gazi Kumuk adını verdiler. 730 yılında Derbent bölgesinde Hazar Türklerini yenen Arap komutan Ebu Müslim Lakların üzerine yürüdü ve başlıca köyleri olan Kumuk ta yerleşip oraya bir cami inşa ettirdi. Ancak Araplar diğer Dağıstan kabileleri ve Hazarlar üzerinde bir başarı sağlayamadılar. İslamiyeti kabul eden Laklara da yaşadıkları Kumuk köyünün adıyla Gazi Kumuklar dediler Kumuklar Kafkasya nın Dağıstan bölgesinde yaşamakta olan Kumuk Türklerinin tarihi ve etnik kökenleri konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Kumuklar arasındaki yaygın inanış onların Kafkasya Hunlarının ve Hazarların torunları ve mirasçısı olduklarıdır. Ancak Kumuk tarihi ve dilini inceleyen araştırmacılar farklı fikirler ileri sürmektedirler yüzyıl başlarında Kafkasya da araştırmalar yapan Macar dilbilimcisi J. Klaproth, Kumukları Hazarların torunları olarak kabul etmekle birlikte; Vambery ve W. Barthold gibi bilim adamları Kumukların kökenini Dağıstan halklarından Gazi- Kumuklar arasında aramışlardır. Kendilerine Lak adını veren, komşu halklar tarafından Kazi-Kumuk ( Gazi Kumuk) adıyla tanınan bu Dağıstan halkından bazı grupların dağlardan ovalara inerek burada yaşamakta olan Türk boylarına karışıp Türkleştiklerini ve onlara Kumuk adını verdiklerini ileri süren bu bilim adamlarının görüşlerine karşılık, Kumuk Türkçesi üzerine çalışmalarıyla tanınmış olan Bekir Çobanzâde, Kumukların Hazarlar zamanında bu bölgeye yerleştiklerine 49 Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s Tavkul, a.g.e, s.184

37 25 hükmetmenin mümkün olmayacağı ve bunların Karaçay- Malkar ve Kırım Türklerinden ayrılmış bir boy oldukları kanaatine varmaktadır Türkiye de Kafkasyalılar Batı daki sanayileşme, kentleşme, sekülerleşme, milletleşme ve ulus-devletleşme gibi olgularda somutlaşan modernleşme süreci, dünyanın bütün bölgelerini etkileyen gelişmelere kaynaklık etti. Konumuz açısından öne çıkan boyut ise sanayileşme ve buna bağlı olarak gelişen ideolojik yaklaşımlardır. Sanayileşmenin neden olduğu hammadde ihtiyacı Avrupa nın sömürge arayışlarına gerekçe oluşturdu. Bu sömürgeci politikalar kendini meşrulaştırıcı ideolojilerin doğuşunu da beraberinde getirdi. Bunların en önemlilerinden biri Sosyal Darwinizm yaklaşımı idi. Bu yaklaşımın özünde canlılar dünyasında zayıfların elenerek güçlü olanların hayatta kalması vardı. Sömürgeciliğin ideolojik arka planında da bu yaklaşım vardı. Başka bir deyişle sanayileşme ile güçlenen Avrupa ülkeleri, gerekli ham maddeyi karşılamak ve ürettikleri malları satabilmek için kendileri dışındaki ülkeleri ellerine geçirmek için mücadeleye başladılar. Bu mücadelede İngiltere, İspanya, Hollanda, Belçika, Almanya, Fransa başta olmak üzere Avrupa nın gelişmiş devletleri yer alıyordu. Bu ülkeler, dünyanın birçok ülkesini sömürmek için bu ülkeler üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Batı medeniyetinin üstünlüğü anlayışına dayanan bu ideolojik perspektif dünyanın geri kalanının sömürülmesinde bilimsel, felsefi, ideolojik gerekçelerini de eş zamanlı olarak üretmiştir. 52 Modernleşmenin ortaya koyduğu teknik ve bilimsel gelişme ile siyasî yapılanma diğer ülkeleri de etkisine almıştır. Osmanlı Devleti, Rusya, Japonya gibi pek çok ülke Batılılaşma sürecine girmiştir. Bu ülkelerdeki sanayileşme de batıdakine benzer ekonomik ve hammadde sıkıntılarını beraberinde getirmiştir. Rusya da hızla sanayileşme sonucu doğusundaki yani Türkistan-Sibirya ve güneyindeki Osmanlı topraklarını işgale girişmiştir. Bu işgaller pek çok sorunu da beraberinde 51 Bala Mirza, Kumuklar, MEB İslam Ansiklopedisi, Cild: 4, 1970, s Ekonomik, kültürel ve zihinsel sömürü biçimleri için bkz: Said Edward, Oryantalizm: Sömürgeciliğin Keşif Kolu, (Çev. Nezih Uzel), İrfan Yayınevi, İstanbul, 1998; Cesaire Aime, Fransız Irkçılığının Fikri Temelleri: Sömürgecilik Üzerine Söylev, (Tercüme: Güneş Ayas), Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2005; Chatterjee Partha, Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası, (Çev. Sami Oğuz), İletişim, İstanbul, 1996; Fanon Frantz, Yeryüzünün Lanetlileri, (Çev. Şen Süer), Versus, İstanbul, 2007 ve aynı yazarın Siyah Deri Beyaz Maskeler, (Çev. Mustafa Haksöz), Sosyalist Yayınları, İstanbul, 1996

38 26 getirmiştir. Önce Kırım ın ve sonrasında da Kafkasya nın yavaş yavaş işgale uğraması buradaki yerli Müslüman ve Türk unsurların göç etmesine sebep olmuştur. Tek bağımsız ve güçlü Türk devleti olarak ve halifeliğin de merkezi olan Osmanlı Devleti bu göçlerin doğal olarak merkezi haline gelmiştir. Osmanlı topraklarına göç eden Müslüman ahali devlet tarafından yaşam biçimleri ve uğraştıkları ekonomik etkinliğe uygunluğu da gözetilerek ülkenin farklı bölgelerine yerleştirilmiştir. Sadece Birinci Dünya Savaşı na kadar Kafkasya dan, Balkanlardan ve Ege adalarından Anadolu ya gelen göçmenlerin sayısı bir milyonun üstündedir. 53 Bu tezde de Kafkaslardan göç edip gelen gruplardan Muş iline yerleşenler üzerine bir çalışma yapılmıştır. Bu sebeple Muş taki Kafkasyalılara aşağıda kısaca değinilecektir Muş taki Kafkasyalılar Tarihçiler Rusların 1864 yılında Kuzeybatı Kafkasya'yı nihai istilasının ardından Çerkezlerin Osmanlı İmparatorluğu na kitlesel bir şekilde akın etmeleri sürecinde, Doğu Anadolu'da hiçbir önemli iskan faaliyetinin gerçekleştirilmemesine dikkat çeker. Babıali, 1864 yılının Mayıs ayında İngiltere ve Fransa büyükelçilerinin sunduğu ve bu devletlerin malî desteğini de öngören- göçmenleri Anadolu nun kuzeydoğusuna Erzurum ile Karadeniz arasındaki dağlık sahaya toplu bir halde yerleştirme- önerisini fazla tereddüt etmeden reddetmiş ve Karadeniz'in çeşitli limanlarına gelen yüz binlerce Kuzey Kafkasyalıyı daha önceki yıllarda yaptığı gibi (ve aynı nedenlerle) Balkanlara, Batı ve Orta Anadolu vilayetlerine dağıtmayı tercih etmiştir. Sadece Adığelerin bir kolu olan Şapsığlar dan küçük bir grup Van Gölü nün kuzeybatı kıyılarına -Van sancağının Adilcevaz kazasına ve Muş sancağının Ahlat kazasına- gönderildiler ve burada birkaç köy kurdular. Buna karşılık 1865 yılında Babıali, Osmanlı topraklarına karayoluyla gelen yaklaşık Çeçen ailenin (bazı çağdaş gözlemcilere göre kadar kişinin)çoğunluğunu ilk başta topluca Rusya sınırında bulunan Kars ve Çıldır sancaklarına yerleştirmek istedi. Ancak Rus yönetiminin protestosu üzerine 53 Oğuz Arı, Bulgaristan lı Göçmenlerin İntibakı, de Bursa ya İstanbul da İskan Edilenlerin İntibakı İle İlgili Sosyolojik Araştırma, Ankara, 1960, Rekor Matbaası, s. 5

39 27 Osmanlı yönetimi bu muhacirlerin en azından yarısını güneye naklederek; yıllarında kendileri için Halep vilayetinin Arap kısmında kurulmuş olan Re'sü'l-Ayn'a ve komşu Diyarbekir vilayetinin değişik bölümlerine yerleştirmek zorunda kaldı, geriye kalan kısmını ise Orta Anadolu ya -Sivas vilayetinegönderdi yılının ortalarından itibaren Van vilayetinin Muş, Bitlis ve Van sancaklarına göç etmeye başlayan Kars muhacirlerinin sayısı sonuçta aileye indirilmişse de, iskan edilecek nüfustaki bu azalmanın Ermeni itirazlarıyla ilgisi olmayıp, buralara daha büyük insan kitlesini kısa sürede yerleştirilemeyeceğini anlayan Osmanlı makamlarının tavrıyla ilgili bir husustu. Kaynaklarda bu muhacirlerin etnik yapıları hakkında kesin bilgi bulunmamasına rağmen, onların çok önemli bir bölümünün Kuzey Kafkasyalılardan oluştuğu muhakkaktır. Bu dönemde Çerkezlerin Malazgirt, Bulanık, Varto, Ahlat, Adilcevaz ve Van kazalarını içeren oldukça geniş bir alanda kurdukları yaklaşık 20 köy, Ermeni nüfusun en yoğun olduğu yerleredağıtılmıştı. 55 Kuzey Kafkasya'dan Doğu Anadolu'ya yapılan muhaceret süreci XX. yüzyılın başlarında yine canlanma belirtilerini göstermişti. Bu dönemde Kuzey Kafkasyalıların yerleştiği başlıca bölge bundan bir süre önce Bitlis vilayetine bağlanan Muş sancağıdır yılının Mart ayında söz konusu vilayet yönetimi, Babıali'ye Müslüman ailenin Ermeni nüfusun yoğun olduğu Muş ovasına yerleştirilmesi halinde Ermenî müfsidleri n faaliyetlerinin etkisiz hale geleceğinden ve bu havâlide... hâl-i tufûliyyetde bulunan zirâat ve ticâret ve kâffeyi âsâr-ı medeniyyetin esbâb-ı terakkîsi pey-der-pey îsâl-i kemâl edileceğinden emin olduğunu belirterek buraya yeniden muhacir grupların gönderilmesini istemişti. Söz konusu teklif merkez tarafından olumlu karşılanmasına rağmen, gerek ekonomik sebepler gerekse muhacirlerin çekeceği aşırı yol güçlükleri göz önüne alınarak sadece Rusya'nın sınır bölgelerinden karayoluyla gelen 54 Çoçiyev Georgi, Koç Bekir, Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler (XIX. Yüzyıl İkinci Yarısı XX. Yüzyıl Başlangıcı), s.3. ; Bu bölümde, Muş bölgesine yerleşen Kafkasyalılar konusundaki tarihi veriler yok denecek kadar az olmasından dolayı Georgi Çoçiyev, Bekir Koç un Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler (XIX. Yüzyıl İkinci Yarısı XX. Yüzyıl Başlangıcı) başlıklı çalışmasından büyük ölçüde faydalanılmıştır. 55 Çoçiyev, Koç, a.g.m, s.5

40 28 muhacirlerle sınırlandırılmıştı. Buna uygun olarak XX. yüzyılın ilk on yılında - özellikle yılları arasında- Dağıstan ve Çeçenistan dan Muş sancağına küçük gruplarla e yakın muhacir gelmişti. Dikkate değerdir ki içlerinden sadece küçük bir bölümü resmi makamların istediği gibi sancağın merkez kazasındaki Muş ovasına yerleşmişler; geriye kalanlar ise daha önceden gelen yurttaşlarının oturduğu komşu Varto ve Bulanık kazalarına genellikle "eski" Kuzey Kafkasyalı köylerine yerleşmeyi tercih etmişlerdir. 56 Osmanlı demografik istatistiklerinde, bölgedeki Kuzey Kafkasyalı muhacir nüfusunun genel sayısı ve değişik idarî birimlere göre dağılımı konusunda kesin bir bilgi olmadığından; adı geçen süre boyunca Doğu Anadolu ya sabit biçimde iskan edilen Çerkezlerle ilgili tahmini bir rakam telaffuz edebilmek için resmî olmayan kaynaklara başvurmak zorunluluğu vardır. Örneğin, Ermeni Patriği tarafından 1880 yılında İstanbul'daki Avrupa devletlerinin büyükelçilerine sunulan ve Ermeni vilayetleri ndeki nüfusun savaşından önceki durumunu yansıtan belgeye göre, Erzurum vilayetinde (Van, Bitlis ve Muş dışında) , Harput vilayetinde ve Diyarbekir vilayetinde olmak üzere Doğu Anadolu'da toplam Çerkez yaşıyordu. Van, Bitlis ve Muş sancakları ile Halep vilayetinin Anadolu kısmında ise Kuzey Kafkasyalı muhacirler kaydedilmemişti. V.Cuinet nin 1880'li yılların sonu 1890'lı yılların başlarında Küçük Asya'yla ilgili geniş istatistik-coğrafî tasvirler yaptığı eserinde sadece iki Doğu Anadolu vilayetindeki Çerkez nüfusa dair bilgiler bulunmaktadır. Buna göre: Diyarbekir vilayetinde (bunlardan Diyarbekir sancağında 3.334, Ergani'de 3.354, Mardin'de 3.312), Van vilayetinde ise 500 Çerkez vardı tarihini taşıyan bir başka Ermeni kaynağı ise, Erzurum vilayetinde ve Bitlis vilayetinde (Muş sancağı dahil) olmak üzere Doğu Anadolu'da sadece Kuzey Kafkasyalıyı kaydetmişti. Bu bilgilere göre artık Van, Diyarbekir ve Harput vilayetlerinde Çerkez bulunmuyorduysa da, bir miktar Kuzey Kafkasyalının o dönemde oralarda da hala yaşamakta olduğu muhakkaktır yılından sonra Asetin (Oset) halkından Osmanlı topraklarına göçler olmuştur. Günümüzde 56 Çoçiyev Georgi, Koç Bekir, Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler (XIX. Yüzyıl İkinci Yarısı XX. Yüzyıl Başlangıcı), s.6 57 Çoçiyev Georgi, Koç Bekir, Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler (XIX. Yüzyıl İkinci Yarısı XX. Yüzyıl Başlangıcı), s.7

41 29 Türkiye de özellikle Muş ve Sarıkamış civarlarında yaşamaktadırlar. Türkiye deki nüfusları tahminen kişidir Kamacı Aysun, Ersoy Hayri, Çerkes Tarihi, Akyüz Kitabevi, İstanbul, 1992, s.104

42 30

43 31 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÖÇLER 3.1.Geçmişte ve Bugün Göç Olgusu İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç bu bölümde bütün boyutlarıyla, sebepleri, sonuçları ve kategorileriyle ele almak tezin amacını aşacağı için genel hatlarıyla bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Göç, bir demografik unsurun bir mekândan başka bir mekâna taşınması anlamında insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Fakat bugün sanayileşmenin ve kentleşmenin merkezde olduğu toplumsal değişmelerden kaynaklanan göç ile savaş ve kıtlık gibi zorunlu koşulların sebep olduğu göçler kategorik olarak farklılık taşımaktadır. Sosyoloji sözlüğünde göç, az veya çok bireylerin ya da grupların sembolik veya siyasal sınırların ötesine, yeni yerleşim alanlarına ve toplumlara doğru kalıcı hareketini içerir. 59 Göç kavramı ise, insanların bulundukları yerden ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel nedenlerden dolayı başka bir yere hareket etmelerine verilen genel bir ad, evrensel bir olay olarak tanımlanabilir. 60 Tarihsel olarak göçler, genellikle kıtlık, iç savaşlar, dinsel ve diğer şiddet olayları, soykırım ve siyasî sürgün gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmakta ve insanlık için çok acılı süreçleri içermektedir. 61 Göçler, iç ve dış göçler olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. İç göç bir ülkenin kendi sınırları içerisinde belirli bir bölgeden bir başka bölgeye gerçekleştirilen göç hareketidir. Dış göçten ise bir ülkeden bir başka ülkeye yapılan göç anlaşılmalıdır. 62 Uluslar arası göç hareketleri son yarım yüzyılda beş kıtayı etki alanı içine alan, değişik faktörlere dayanan, ulus kavramını sorgulamayı sürdüren, demografik açıdan milyonlarca insanı kapsayan bir süreç olmaya devam etmektedir. Göçün 59 Marshall Gordon, Sosyoloji Sözlüğü,(Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999, s Koçak Yüksel, Terzi Elvan, Türkiye de Göç Olgusu ve Göç Edenlerin Kentlere Olan Etkileri ve Çözüm Önerileri, KAÜ- İİBF Dergisi, Cilt:3, Sayı:3,2012, s Tekin Yılmaz Tülay, Göç ün Kadın Yaşamı Üzerine Etkileri, 2005, s.11, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi 62 Sağlam Serdar, Türkiye de İç Göç Olgusu ve Kentleşme, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 5, Güz 2006, s.34

44 32 sebepleri, sonuçları, göç sonucu ortaya çıkan yeni toplumsal sorunlar, bu sorunlara geliştirilen çözümler ve politikalar konusunda ilgili ülkelerde pek çok kuram geliştirilmiştir. 63 Her bir kuram kendi sahasında olgunun bir boyutunu açıklaması sebebiyle önem taşır. Burada sadece tezin konusu bağlamında meselenin anlaşılması ve açıklanması açısından önem taşıyan itme ve çekme teorileri ne kısaca değinilecektir. İtme ve çekme, göç veren ve alan mekânların özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu özelliklerin varlığı bireyleri çeker ya da iter. Reel ücretlerin yüksekliği işçileri çekerken, yüksek işsizlik oranları bireyleri itmektedir. İtme teorisini savunanlar, kentleşme ve göçler üzerinde en etkili faktörlerin kırsal alanlardaki geçim ve hayat şartlarının olduğunu, kırsal alanlardaki yokluk ve imkânsızlıkların köylüleri kırsal alanlardan kentlere doğru ittiğini, onları geçimlerini kentlerde aramaya zorladığını belirtmektedirler. Bunlara ilave olarak, iletici faktörler de önemlidir. Kitle iletişim ve ulaşım araçlarının yaygınlaşması göç kararlarının alınmasında önemli bir etkiye sahiptir. 64 Göç çözümlemelerinde itici faktörler, çekici faktörlerden gelenekselleşmiş bir biçimde ayrılır. İtici faktörlerin (örneğin göç edenin kökeninin bağlı olduğu bölgedeki yüksek işsizlik oranları) genellikle tutucu, güvenliği artırmaya yönelik bir göçe neden olduğu düşünülmektedir. Çekici faktörlerin ise (Örneğin gidilen ülke veya bölgedeki iktisadi büyüme) risk aldırıcı ve geliri artırmaya yönelik bir göçü özendirdiği görülmektedir. 65 Petersen'e göre göçün dört değişik şekli bulunmaktadır: Bunlar; 1. İlkel Göç: Buradaki ilkellik, insanlığın ilkel dönemleri ile ilişkilendirilmektedir. Daha çok insanlığın doğal afetler karşısındaki çaresizliğinden kaynaklanan göçler konu edilmektedir. 2. Zorlama ile Yapılan Göçler: ilkel göçlerde itici faktör doğal yapı iken, zorlama göçlerde daha çok sosyal yapıdır. Bu göç tipi iki gruba 63 İlgili göç kuramları ile ilgili bkz: Unat Nermin Abadan, Bitmeyen Göç, Konuk İşçilikten Ulus-Ötesi Yurttaşlığa, 2. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006, s ; Ayrıca bkz: Cemal Yalçın, Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, 2004, s Öztürk Mustafa, Altuntupe Nihat, Türkiye de Kentsel Alanlara Göç Edenlerin Kent ve Çalışma Hayatına Uyun Durumları: Bir Alan Araştırması, Journal of Yasar University, (11), Marshall Gordon, Sosyoloji Sözlüğü, (Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999, s. 685.

45 33 ayrılabilir: Birincisinde, göçe tabii topluluk göç etme konusunda az çok kontrolü elinde tutabilirken, ikinci grupta bu kontrol tamamen topluluğun elinden alınmıştır. 3. Serbest Göç: Bu göç tipinde bireyler göç etme kararını kendileri vermektedirler. 19. yüzyılavrupa'sından dışa göç hareketleri, bu göç türüne verilecek örneklerden sadece bir tanesidir. Burada söz konusu olan şey, daha çok bireysel arayışlardan kaynaklanan göçlerdir. 4. Kitlesel Göçler: Kitlesel göçler serbest göçlerin sonuçlarıdır. Serbest göçte az sayıda öncü bireyin başka bir yere göçerek ülkeleriyle bir çeşit bağ kurmaları sonucunda o ülkeden göç edenlerin sayısı hızla artar ve kısa sürede çekici etmenler nedeniyle göç kitlesel bir niteliğe bürünür. 66 Göç olgusunun aktörleri, amaçları, göç edilen yer ve bu yerin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına göre de farklı sorunlar yumağı ortaya çıkmaktadır. İçduygu ve Ünalan ın uyum örneğinden hareketle belirttiği gibi: Kırsal bir alandan kentsel bir alana göç eden kişilerin ve ailelerinin konumlarını ele alan birçok çalışma kaçınılmaz olarak göçmenlerin yeni vardıkları alanlara uyum süreçlerini, göç etmiş olanlarla yeni çevreleri arasındaki birebir ilişki olarak değerlendirir ve göçle ilgili uyum sorunlarını göçün nedenlerinden sonuçlarına uzanan eksenini göz ardı ederek ele alır. 67 İçduygu ve Ünalan a göre, Bu gibi çalışmalarda göç edilen yeni ortama uyum konusu yalnızca bir sürecin son ürünü olarak görülür. Oysa ki bu uyum sorunu göç sürecinin bütünselliği ve birbirleriyle ilintili iç içe geçmiş bir çok unsurun katıldığı belirli küçük süreç ve yapıların birlikte ortaya çıkardığı bir sonuç olarak ele alındığında ayrıntılarıyla çözümlenebilir. Örneğin geçici bir çalışma dönemine dayalı olarak yinelenen mevsimlik göçler içinde kırdan kente gelen yapı işçilerinin kent yaşamına uyum süreçleri, sürekli yaşamak amacıyla köyünden ayrılıp kente ailesiyle gelen ve gecekondusunu yapan kişilerin uyum süreçlerinden 66 Aktaran, Yalçın Cemal, Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2004, s İçduygu Ahmet, Ünalan Turgay, Türkiye de İç Göç : Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri, Türkiye de İç Göç, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 40.

46 34 çok farklıdır. Bu temelde göç sürecindeki neden, mekanizmalar, dinamikler ve sonuç zincirindeki bu kişisel bütünlük göz ardı edilmemelidir. 68 Göçlerin tarih boyunca ana nedenlerinin başında ekonomik sebeplerin geldiği görülmektedir. Nüfus artışı ile besin üretimi aynı oranda olmayınca insanlar besin ihtiyaçlarını temin edecek daha verimli başka yerlere göçe zorlanmakta ve bir göçler zinciri meydana getirmektedirler. Bu ekonomik nedenler ise sürekli değişikliğe uğramıştır. Eski tarihi göçlerin ana nedeni, iklimde meydana gelen geçici veya sürekli değişim ve kullanma sonunda toprakların insan ve hayvan besisini yeter miktarda üretememesi sonucunda açlığın baş göstermesidir. 69 Göçler yalıtılmış bir olgu değildir: Metaların ve sermayenin dolaşımı neredeyse her zaman insan hareketliliğini de beraberinde getirmiştir. Ayrıca, gelişmiş taşımacılık olanakları ve basılı ve dijital medyanın yayılmasıyla kolaylaşan küresel kültürel değiş tokuş göçü teşvik etmektedir. Uluslararası göç, ne 20.yüzyılın ne de sömürgecilik ve kapitalizm olarak vücut bulan modernitenin bir icadıdır. Göçler erken dönemlerinden bu yana insanlık tarihinin birer parçası olmuştur. Bununla birlikte, 1945 ten bu yana ve özellikle 1980 lerin ortalarından itibaren uluslararası göçün önemi ve hacmi artmaktadır. Göç, küresel değişim üzerinde etkili olan en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilir. 70 Göç olgusu tarih boyunca dünyanın her bölgesinde bir şekilde yer almasına rağmen bilimsel araştırmalara ve kuramlara konu olması modernleşme ile birlikte başlamıştır. Modernleşmenin temel dinamiklerinden olan sanayileşme ve kentleşmenin yanında bu olguların bir sonucu olarak sömürgecilik ilk sistematik göçlerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle 18. ve 19. yüzyıllardaki sömürgeleştirme hareketleri sonucu ortaya çıkan yerli halkın katliamı ve göçe zorlanması gibi sebepler tarihin belki de en büyük kitlesel yer değiştirme olaylarına da tanıklık etti. Osmanlı sınırlarına yönelik göçlerin de temel sebeplerinin başında ahalisi Müslüman ve Türk olan halkın ülkesi işgal edilince baş gösteren zorunlu göçlerdir. 68 İçduygu Ahmet, Ünalan Turgay, Türkiye de İç Göç : Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri, Türkiye de İç Göç, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s Castles Stephen, Miller Mark J., Göçler Çağı: Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 7

47 35 Kemal Karpat, 19.yüzyıldaki göçlerin önemli sebeplerinden biri olarak da din ve milliyet ayrımlarını gösterir. 71 Ona göre, tamamıyla siyasî nedenlere dayanan göçleri, milli devletlerin ve bilhassa milliyetçiliğin ortaya çıkmasıyla 19.ve 20.yüzyıllarda görmek mümkündür. Bu tür göçün ana nedeni, belirli bir toprak parçasını ülke olarak seçen ve siyasî gücü elinde tutan bir etnik grubun, orada yaşayan farklı etnik kökenden insanlara ve din gruplarına aralarında yaşama hakkı tanımamasıdır. Bu konuya en güzel örnek olarak, 1878 den sonra Sırp, Bulgar ve Yunan devletlerinin Müslümanlara uyguladıkları muamele gösterilebilir. 72 Elbette Karpat ın saydığı bu örneklere Rusları da eklemek gerekmektedir. 18.yüzyılda başlayan ve 19.yüzyılda gittikçe hız kazanan göçler, batıdan doğuya, Kafkaslar ve Rumeli den Anadolu ya doğrudur. Siyasî-dinî nedenlerden kaynaklanan büyük hacimli bu göçlerin hemen hemen tümü Müslümanları kapsamaktadır. 73 Konumuz açısından vurgulamak gerekirse, Çerkez adı verilen tüm Kafkasyalıların ki içlerinde Çeçen, Abaza, Lezgi, Avar, Karaçay vs. bulunan grupların Ruslar tarafından topraklarından atılmalarının nedeni bu toplulukların Hıristiyan olmayışlarıdır. Bir başka sebebi de Rusların Kafkas Müslümanlarını askeri ve siyasî güvence nedeniyle göç etmeye zorlamasıdır. Bu bağlamda yılları arasında Adana Vilayetine Tatar, Kazak, Karaçay, Azerî, Kabartay, Çerkez, Çeçen, Abhaz ile Dağıstanlı, Karabağlı, Tiflisli, Bakülü, İzabetol ve Dostoflu 20 bine yakın göçmen Adana ya iskân edilmiştir. Adana ya iskânın temelinde, buranın oldukça tenha olması ve verimli arazilerinin bulunması yatmaktadır. Diğer taraftan Adana ya kadarki ulaşım kolaylığı da önemli bir neden olarak görülmektedir. 74 Devletin belirli noktalara yerleştirmeyi teşvik ettiği Kafkas halklarının daha sonra geldikleri coğrafi yapıya benzeyen ve ekonomik etkinliklerine uygun yerlere göç ettikleri de vakıadır. Sınır aşırı insan hareketleri çok eski dönemlerden beri devletleri ve toplumları şekillendirirken, son yıllardaki insan hareketlerinin ayırt edici özellikleri onların küresel kapsamı, yerel ve uluslararası politikadaki merkeziyeti, muazzam 71 Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s Karpat, a.g.e, s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s Bayraktar Hilmi, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s.27

48 36 ekonomik, sosyal sonuçlarıdır. Göç süreçleri, hükümetlerin kontrolüne karşı yeni siyasal biçimler oluşturacak şekilde konumlanmıştır ve direngendir. 75 Uluslar arası göç, 1970 li yılların ortalarından buyana karmaşık bir süreç olarak giderek ivme kazanan-küreselleşme hareketi içerisinde kilit bir dinamik olarak yerini aldı. Küreselleşmenin en çarpıcı özellikleri; yatırım, ticaret, kültürel ürünler, fikirler ve insanlar gibi farklı unsurların artan bir biçimde sınırlar arası dolaşımı ve çok farklı konumlardan kontrol edilen ulus aşırı ağların yaygınlaşmasıdır. 76 Soğuk savaşın sona ermesi ile ortaya çıkan sevinç dalgasının yerini ciddi değişim ve belirsizlik aldığı 20. yüzyılın sonlarına doğru 18. ve 19. yüzyıldakine benzer kitlesel göç hareketleri yeniden görülmeye başlandı. Bu dönemde, bir takım devletler parçalandılar ve devletlerarası çatışmaya dayanan savaşın bilindik doğası ülke sınırları içinde çatışmaya doğru evrildi. Soğuk savaş sonrası meydana gelen çatışmaların %90 ı devletlerarası klasik savaşlar değildi ve bu çatışmaların sonucu olarak birçok ülkede, ülke sınırları içerisinde yerinden edilmiş büyük kitleler oluştu. 77 Bunun yanında küreselleşmenin tetiklediği ekonomik, akademik, ticari nitelikli göçlerde de büyük bir artış görüldü. Milyonlarca insan, doğdukları ülkelerin dışında iş, yeni bir ev ya da sadece güvenli bir yer aramak için yola çıktı. Çoğu az gelişmiş ülke için, dış göç, modernizasyon ve dünya piyasasıyla entegrasyon ile birlikte oluşan sosyal krizin bir öğesidir. Nüfus artışı ve kırsal alanlardaki yeşil devrim devasa artı nüfus yaratmaktadır. İnsanlar gittikçe büyüyen, iş imkanlarının yetersiz sosyal şartların kötü olduğu kentlere hareket etmektedirler. Devasa kentleşme, endüstrileşmenin erken dönemlerindeki istihdam yaratma misyonunu terk etmiştir. Kırdan kente göç deneyimini tecrübe etmiş insanların bir kısmı yaşantılarını iyileştirmek adına güneyde yeni sanayileşmekte olan ülkelere veya kuzeydeki çok gelişmiş ülkelere hareket ederek ikinci göç deneyimini yaşamaktadırlar. Bununla birlikte göçler birçok biçim almaktadır: İnsanlar kol emeği ile çalışan işçi, yüksek donanımlı uzman, girişimci veya önceki göçmenlerin aile bireyleri olarak göç etmektedirler. Başlangıçtaki niyeti ister geçici ister kalıcı göç olsun, çoğu göçmen 75 Castles Stephen, Miller Mark J., Göçler Çağı: Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008, s Castles, Miller, a.g.e, s Castles, Miller, a.g.e, s. 4

49 37 yerleşimci olur. Kaynak ve hedef bölgeleri birleştiren ve her ikisinde de belirgin değişimleri beraberinde getiren göç ağları oluşur. Göçlerin demografik, ekonomik, toplumsal yapıları değiştirebilir ve ulusal kimliğin sıklıkla sorgulanmasına yol açan yeni bir kültürel farklılığı beraberinde getirir Rusların Kafkasya Siyaseti ve Anadolu ya Göçler Kafkasya halklarının Ruslarla ilk temasları 10. yüzyıla dayanmaktadır. İlk olarak 914 yılında Dinyeper ırmağı ağzından yola çıkan bir Varangian akın kolu, Don ve İdil (Volga) ırmaklarını takip ederek Hazar denizine kadar inmişlerdir. 944 yılında Rus veya Ros olarak adlandırılan bir başka Varangian kolu Hazar kıyılarını takip ederek İran a kadar indiler. Bu olaylardan kısa bir süre sonra prensliğinin sınırlarını Batı Kafkaslarda Kuban ırmağı kıyılarına kadar uzatan Büyük Prens Sviatoslav bu bölgede As ve Kossog kavimleri ile savaştı. Rus ya da Ros olarak adlandırılan Variaglar Taman yarımadasında Tmutarakan prensliğini kurdular. 79 Fakat Rusların Kafkasya da askeri bir güç olarak bugüne kadar süren egemenliğinin başlangıcının dikkat çekici bir tarihi vardır. Osmanlı Devleti nin doğrudan muhatap kabul etmeyip idareyi Kırım Hanlığı na terk etmesi sebebiyle Kuzey Kafkasyalı kabileler de yönlerini 1552 yılında Kazan Hanlığı nı fetheden Ruslara doğru çevirmişlerdir. Rusların 1556 yılında Astarhan Hanlığı nı da kesin bir şekilde hakimiyet altına almaları üzerine Kuzey Kafkasyalılar artık Rusya nın güçlü bir devlet olduğuna kanaat getirmişlerdir. Müteakiben 1557 yılında Kuzey Kafkasya nın merkezî kısımlarının en kalabalık ve güçlü kabilesi olan Kabardey Çerkezlerinin bir kısmı resmen Rusların himayesine girmek için kalabalık bir heyetle Rus Çarı na giderek Kırım Hanlığı nın baskısına karşı kendilerine yardım edilmesini ve hatta bölgeye askerî birlikler gönderilmesini istemişlerdir. Rus Çarı, Çerkez heyetinin taleplerine olumlu yaklaşmış, onlara yardım edeceği sözünü vermiş ve bir de karşılıklı dostluk ve yardımlaşma antlaşması imzalamıştır. Böylelikle Kuzey Kafkasya ile Ruslar arasında, başlangıçta müspet fakat gelecekte ise korkunç felâketlere sebep olacak münasebetlerin temelleri atılmıştır. Bundan sonra Kuzey Kafkasyalı kabileler Osmanlı ve Rus taraftarı olarak ikiye ayrılmışlardır. Osmanlı Devleti taraftarı olanlar Kırım Hanı ve Kumuk Şamhalı ndan da destek alarak diğer tarafa karşı 78 Castles, Miller, a.g.e, s Tavkul Ufuk, Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul, s.87

50 38 silahlı saldırılara başlayınca Rus taraftarı olanlar Çar dan askerî yardım istemişlerdir. Ruslar da Kuzey Kafkasya nın stratejik önemini gayet iyi bildiklerinden Astarhan daki askerî birliklerden bir kısmını Kuzey Kafkasya ya göndermişlerdir. 80 Böylece Kafkasya daki Rus egemenliği de bir daha yok olmamak üzere yerleşmiştir. Bu egemenliğin pekişmesine bağlı olarak da bölgenin Ruslaştırılması ve sömürgeleştirilmesi hızlanmış ve neticede yerli halk Rusların soykırımı ve zulmü neticesinde vatanlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Çerkezlerin yılı başlarında Kafkaslardan Osmanlı topraklarına kitleler halinde zorunlu göçü, Osmanlı Devleti nin toplumsal, etnik ve dinî bileşimini derinden etkilemiş önemli bir nüfus hareketidir. 81 Ruslar, Çerkezlerin ülkesini 1862 yılında işgal etmişlerdir. Bu bölgenin işgal edilmesinde; Kafkasya nın güvenliği ve savunması, Karadeniz de dolaşım ve ticaret özgürlüğü, Karadeniz ve Hazar Denizi yle İran arasında güvenli bir demiryolu bağlantısına ihtiyaç duyulması gibi önemli askeri ve stratejik nedenler vardır. Bu siyasî nedenlerin yanında Ortodoks Hıristiyan kültürüne sahip Rusya nın Çerkezleri Hıristiyanlığa geçirme gibi dinsel baskısı ve Çerkezleri Kuban ın kuzeyindeki bataklık düzlüklere yerleştirerek (topraklarını da Kazaklara vererek) vergi ve askerlik hizmetiyle yükümlü kılmayı istemesi de etkiliydi. 82 Ülkelerini işgal eden Rus ordusuna direnen donanımsız Kafkas isyancıları, acımasızca katledilmişler ya da yerlerinden sürülmüşlerdir. İngiliz konsolosluk istatistiklerinde, çoğu açlık ve hastalıktan ölen Kafkasların sayısının yarım milyonun üstünde olduğu tahmin edilmektedir. 83 Göç etmeyip anayurtlarında kalan Kafkaslılara, Hıristiyanlığa geçme ve Kuban ın kolaylıkla denetim altına alınabilen ovalarına yerleşme fırsatı verilmiş fakat daha sonra Çar ın ordusunda hizmet etmeleri istenmiştir. Bu talep büyük tepkiyle karşılanmıştır; çünkü, böyle bir durumda muhtemelen diğer Müslümanlara karşı 80 Adiloğlu Adilhan, "Karaçay-Malkar Türklerinin Rus Hakimiyetine Girişi", Turkish Studies, Volume 3/1 Winter 2008, s Geniş bilgi için bkz: Saydam Abdullah, Kırım ve Kafkas Göçleri ( ), Türk Tarih Kurumu, Akyüz Jülide, Göç Yollarında, Kafkaslardan Anadolu ya Göç Hareketleri, Bilig dergisi, Yaz 2008,sayı 46,s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s.339; bkz: Aslan Cahit, Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkes Sürgünü, Uluslararası Suçlar ve Tarih, Asam Yayınları, Sayı:1, 2006, s.1-33

51 39 savaşmak zorunda kalacaklardı. Sonuç olarak çoğu, yılları arasında Osmanlı topraklarına göç etmiştir. 84 Kafkasya, sadece Rus İmparatorluğu döneminde değil, Sovyetler Birliği döneminde de, özellikle 2. Dünya Savaşı boyunca birçok halkın topyekün sürgününe tanıklık etmiştir. Stalin in iktidarı döneminde üç milyondan fazla insan kendi topraklarından Sibirya ve Orta Asya ya sürülmüştür. 2. Dünya Savaşı yılları bu sürgünlerin doruk noktasına ulaştığı, rejim düşmanı olarak tanımlanan, özellikle stratejik bölgelerde ve sınır bölgelerinde yaşayan unsurların temizlendiği yıllar olmuştur. Sürgüne tabii tutulan halklar: Almanlar (Eylül 1941), Karaçaylar (Kasım 1943), Kalmuklar (Aralık 1943), Çeçenler (Şubat 1944), İnguşlar (Şubat 1944), Balkarlar (Mart 1944), Kırım Tatarları (Mayıs 1944) ve Ahıska Türkleri (Kasım 1944) dir Dünya Savaşı süresince, sürgüne tabi tutulanlar aç, susuz, havasız, yüzlerce insanın üst üste doldurulduğu hayvan vagonlarında günlerce yolculuk etmek, olumsuz koşullara, açlık ve susuzluğa dayanamayarak ölenlerin (özellikle yaşlılar ve çocuklar) cesetleriyle uzun süre birlikte olmak ve tuvalet gereksinimlerini vagonlarda gidermek zorunda bırakılmışlardır. Sürgün yolculuğu boyunca trenler çok az yerde durmuş, durulan yerlerde de kendilerine tanınan kısıtlı süre içinde ancak kaybettikleri yakınlarının cesetlerini hiçbir dinî gereği yerine getiremeden bırakmak zorunda kalmışlardır. Sürgün sırasında ve hemen sonrasındaki ölüm oranları bazı halklarda %50 ye kadar çıkmıştır Göç Güzergâhları Anadolu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, tabiî güzellikleri ve özellikle stratejik konumu bakımından tarih içinde sürekli dikkatleri çeken bir coğrafya parçası olmuştur. Anadolu insanlık tarihinde, iç ve dış göçler sonucu ortaya çıkan önemli 84 Karpat, a.g.e, s.339; Ayrıca bkz: Taştekin Fehim, Özkaya Mustafa, Kafkasya da Bitmeyen Sürgün ve Çeçenistan Trajedisi, Kafkas Vakfı Raporları 4, Londra, Mayıs Aydıngün Ayşegül, Aydıngün İsmail, Kafkas ve Kırım Halklarının Zorunlu Göçleri, NTV Tarih Dergisi, Sayı 49, Şubat 2013, s.36; Ayrıca Bkz: Bice Hayati, Yıllarında Kafkasya ve Kırım da Türk Sürgünleri, ( ) 86 Aydıngün Ayşegül, Aydıngün İsmail, Kafkas ve Kırım Halklarının Zorunlu Göçleri, NTV Tarih Dergisi, Sayı 49, Şubat 2013, s.37

52 40 uygarlıkların yaşandığı bir coğrafya olarak kabul edilmektedir. Böylesine bir göçmenler kazanı ve uygarlıklar sentezi üzerinde kurulmuş olan devletlerin göçlerle gelen toplumsal, siyasal ve yönetsel sorunlar için çeşitli önlemler aldığı ve çözümler ürettiği bilinmektedir. Anadolu, özellikle XVIII. yüzyılın sonundan itibaren belirli aralıklarla yoğunluk kazanarak süregelen dış göç hareketleri ile karşı karşıya kalmıştır. 87 Kafkasya, Kırım ve Balkanlar'dan Anadolu'ya olan göçler 1783'te başlayıp, 1912'ye değin belirli aralıklarla devam etmiştir. Osmanlı devletine göç, Rusya nın 1783 yılında Kırım ı ilhak etmesiyle birlikte başladı. Müslümanlar, Rus Ortodoks çarın idaresi altında yaşamaktansa Müslüman bir hükümdarın egemenliği altında yaşamayı istedikleri için atalarının topraklarını terk etmeye başladılar. Ancak bu göçte, ekonomik etkenler de zorlayıcı olmuştu. Kırım da Rus varlığının artmasıyla birlikte Müslüman köylüler, yetiştiricilere baskı yaparak gelirlerini azami derecede artırmak isteyen Rus toprak sahiplerinin kiracıları oldular. Köylüler ve sonunda yerlerine Ruslar geçinceye dek çar yönetimine hizmet etmiş olan Müslüman seçkinler, kurtuluşu göç etmekte buldular. Göç, ve 1829 savaşlarından, özellikle de Kırım Savaşı ndan sonra yoğunluk kazandı, çünkü Müslümanlar eski özerkliklerini ve bağımsızlıklarını yeniden kazanabilme umuduyla Osmanlı ve müttefik ordularını desteklemişlerdi yılından sonra siyasal ve dinî bir Ortodoksluk tutkusuna kapılan Rus yöneticileri, Müslümanları göçe teşvik ederek ya da zorlayarak onlardan kurtulmak için daha büyük bir çaba gösterdiler. 88 Kafkaslar dan başlıca göç dalgası, Şeyh Şamil in önderliğindeki Müridizm yanlılarının Ruslara karşı direnişinin ancak 1859 yılında bastırılabilmesinden sonra başladı ve 1862 yılından sonra doruk noktasına çıktı. 89 Kırım ve Kafkas halkları için yeni trajedilerin yaşanmasına neden olan ikinci büyük göç dalgası 93 Harbi de denilen Osmanlı-Rus Savaşı ile olmuştur. Karpat, yılları arasında Kafkaslardan kişinin göç ettiğini 87 Kemaloğlu Muhammet, Kafkasya -Tarihi- Geçmişi-Etnik- Dinî Yapısı ve Terekeme(Karapapah) Türkleri, Akademik Bakış Dergisi, sayı:32, Eylül-Ekim 2012, s.5 88 Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s Karpat, a.g.e, s.330

53 41 belirtmektedir de Vilademir adlı Rus gemisiyle doğu vilayetlerine iskân edilmek üzere Trabzon a gidecek olan 109 adet Çerkez muhaciri mevsimin doğuda iskân için uygun olmaması gerekçe gösterilerek Trabzon a uğramadan Adana ya gönderilmiştir. Aslında bu kafilenin başlangıçta Erzurum, Van ve Hakkâri ye yerleştirilmesi düşünülmüş, ancak buralara Kuban Nehri boylarındaki Tatarların yerleştirilmesine karar verildiğinden, bunların Adana ya iskânları kararlaştırılmıştır. Karar değişikliğinin nedenlerinden biri de Ruslarla yapılan göç anlaşmalarında Çerkezlerin doğu vilayetlerine yerleştirilmemeleri ile ilgili verilen taahhütlerdir Osmanlı-Rus-Avusturya savaşları süresince Kırım'dan Osmanlı topraklarına kitleler halinde göçler sürerken, yılları arasında da Kırım, Kazan, Kafkasya ve Ozi bölgelerinden Anadolu'ya ile kişi arasında göçmen gelmiştir. Yine, yılları arasında Kırım'dan Anadolu'ya kişi göç etmiştir yılında Samsun'da bulunan H.J. Lennep, bu göçmenlere ilişkin gördüklerini şöyle anlatmaktadır: Samsun'a vardığımızda kasabayı gemiler dolusu gelen Çerkez göçmenlerle ağzına kadar dolu bulduk. Kasabanın nüfusu kişiyi geçmezken Çerkez göçmenler nedeniyle bugün nüfus kişiyi çoktan aşmış. İtalyan konsolosu halen kasabada bulunan Çerkezlerin kişi olduğunu, her gün deniz yoluyla 500'den fazla göçmen geldiğini söylüyor. Samsun bölge içinde sıtması ile meşhur bir yer. Toprağın bataklık olması sıtmanın hızla yayılmasına neden olmakta, hava değişimi ve sıtma yüzünden göçmenlerden günden güne ortalama tanesi ölmektedir. Sağ kalanlar ise başka limanlar ve kentlere gönderiliyorlar. Gemilere hiçbir eşya kabul edilmediğinden yalnızca üzerlerindeki elbiseleri ve silahlarıyla gelen Çerkezler aç kaldıklarından, küçük yaştakiler dahil çocuklarını çok ucuz bir fiyata pazarda satmak zorunda kalmaktadırlar. Bir kısmı da yolda bizi defalarca durdurup tabanca satmak istediler. Silah ticareti yaparak hayatlarını devam ettirdikleri anlaşılıyor". 92 Bu alıntıdan anlaşıldığına göre Kafkasya ve Kırım'dan gelen göçmenlerin ekserisi, Anadolu'ya buradan giriş yapmışlardır yılında vuku bulan bu yoğun göç hadisesinin temel nedeni aynı yıl Çarlık hükümetinin Kafkasya ve Kuban 90 Bayraktar Hilmi, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s Bayraktar, a.g.m, s Yüksel Hasan, Kafkas Göçmen Vakıfları, s. 1-2

54 42 bölgesinde bulunan Müslüman halkın bir ay içerisinde bölgeyi terk etmeleri için verdiği emir olmalıdır. Göçmenlerin Anadolu'ya akını zamanla artarak 1. Dünya Savaşı'na değin sürmüştür. Mesela, 93 Harbi denilen tarihli Osmanlı Rus Savaşı'nda Anadolu'ya göçen Çerkez sayısı yaklaşık bir milyon kişidir. 93 Çerkezlerin başlangıçta yoğun olarak iskân edildikleri üç kuşak mevcuttur. Rumeli hattı, Samsun- Reyhanlı (Hatay) hattı ve Suriye- Ürdün hattı. 94 Muhacirlerin çok büyük kitleler halinde gelmeleri, onlar için gerekli hanelerin inşası ve köylerin kurulması zaman alacağından, önce geçici olarak iskân edilmişlerdir tarihinde Hükümet Çerkezlerin karışık olarak her köye birer ikişer hane olarak yerleştirilmelerine ve tahsisatlarının kesilmesine karar vermiştir. Vilayet de bu kararı uygulamıştır. Aynı şekilde 1891 de gelen 5000 Çerkez muhacir de köylere birer ikişer hane olarak yerleştirilmişlerdir. 95 Yıldız Sadaret Hususi tasnifindeki bir belgede tarihleri arasında İstanbul a gelen göçmenlerden inin Adana Eyaleti ne yerleştirildiği belirtilmektedir. Buna 1869 da gelen 1500 Karaçay ve Çerkez i, 1877 de gelen 1000 civarında Abhaz ı da eklersek yılları arasında toplam göçmenin geldiği görülecektir. 96 Çerkezlerin 1862/63 yılı başlarında Kafkaslar dan Osmanlı topraklarına kitleler halinde zorunlu göçü, Osmanlı devletinin toplumsal, etnik ve dinî bileşimini köktenci bir şekilde etkilemiş olan önemli bir nüfus hareketiydi. 97 Osmanlı idaresi, göçün yol açabileceği idari sorunları düşünerek 1860 yılında, Trabzon Valisi Hafız Paşa yönetiminde göçle ilgili bütün meselelerin ele alınacağı İdare-i Umumiyye-i Muhacirun Komisyonu nu kurdu. Osmanlı idaresi, Rusya ile anlaşmasının bağlayıcı olduğunu düşünüyordu; Rusların sözünü ettiği gibi yalnızca ila Çerkez in gelmesi bekleniyordu ve onları ülkeye düzenli ve kademeli olarak getirmeyi umuyordu. Bununla birlikte 1862 yılında Kazak birlikleri Kuban ın içlerine doğru ilerlemekteydiler ve 1863 yılında dağlı Çerkezlerin kalelerine yönelerek silah donanımı zayıf olan Çerkezleri denizden ya da kimi kez karadan güneye kaçmak 93 Yüksel, a.g.m, s Kaya Ayhan, Türkiye de Çerkesler Diasporada Geleneğin Yeniden İcadı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011, s Bayraktar Hilmi, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s Bayraktar, a.g.m, s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s.164

55 43 zorunda bıraktılar. Göç, bir kitle hareketine dönüştü. Rus kaynakları 1858, 1859, 1862 yıllarında ve 1863 yazında göç eden Çerkezlerin sayısının e ulaştığını göstermektedir. Yalnızca 1864 ilkbaharında ise bu rakam neredeyse e fırlamıştır. 98 Yabancı yazarlardan Marc Pinson da bu dönemde doğu Çerkezistan dan göç eden insanların toplam sayısının e ulaştığını belirtmektedir. 99 Resmi istatistiklerdeki mevcut rakamlar, genellikle sadece limanlardan gemilere binen kişilerin sayısını verir. Karadan at üstünde veya tekerlekli arabayla güneye ya da batıya göç edenler ve özel şahıslara ait çok sayıdaki tekneye yasadışı olarak binenler bu rakamlara dahil değildir. Bu dönemde sırf Tuna eyaletinin, den biraz fazla aileyi aldığı bildirilmişti tarihinde Adana ya yeni Çerkez muhaciri daha gönderilmiştir. Çerkez muhacirleri adına kabile reisleri Arslan, Ahmet ve Harun adlı şahıslar hükümete çektikleri bir telgrafta; Kozan veya Cebel-i Bereket Sancaklarının havasının ve suyunun kendileri için uygun olduğunu, sıcakların yaklaştığını ve hastalıklara giriftar olduklarını belirterek bir an önce iskân edilmek istediklerini ifade etmişlerdir. Aslında bu kafilenin iskânı 1890 da başlamış, ancak kolera ve kıtlıktan dolayı aksamış, 1891 de iskân işlemi tekrar kaldığı yerden devam etmiştir. 101 Kuzey Kafkasyalı muhacirlerin (ya da toplu adıyla Çerkezlerin) Doğu Anadolu yayaptıkları göçler, Osmanlı Devleti nin genel iskan politikasının özünü yansıtmakla birlikte, Doğu vilayetlerinin demografik ve sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan bazı farklılıklar da sergiliyordu. Şöyle ki, Doğu Anadolu nun en önemli özelliklerinden biri, XIX. yüzyılın ikinci yarısında sayıları 2.5 milyon civarında olan nüfusunun oldukça yüksek bir etnik-dinsel heterojenliğe sahip olmasıydı. Söz konusu bölgede, daha çok kuzey ve batı kesimindeki şehirlerde gözle görülür bir üstünlük sağlayan Türkler, çoğunlukla aşiret ve mahallî gruplara ayrılan Kürtler, 98 Karpat, a.g.e, s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s Karpat, a.g.e, s Bayraktar Hilmi, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 10

56 44 bazı kazalardaki istisnalar dışında hiçbir yerde üstünlük teşkil etmeyen Ermeniler ve güneyde yoğunlaşan Araplar ve Süryaniler vardı. 102 Doğu Anadolu daki durumun her yönüne damgasını vurmuş olan diğer bir özellik, merkezî yönetimin bu bölgedeki denetim eksikliğiydi. Var olan denetim alanı, daha çok şehirler ve onlara yakın köyler ile askeri birliklerin yerleştirildiği Rusya veya İran a hem hudut olan bazı yerlerle sınırlıydı. Bölgedeki etkilerini artırmak amacıyla sık sık birbirleriyle büyük rekabet içinde olan bazı göçebe ve yarı göçebe aşiretler, var olan bu sınırlı denetimi suiistimal eden grupların en başında yer alıyorlardı. Yeterli maddî ve insanî kaynağa sahip olmayan devlet, bölgedeki toplulukların merkeze bağlılıklarını devam ettirmek için genellikle rekabetlere ve asayişsizliklere göz yumuyor, çoğu kere de bölgede en fazla etkili olan aşiretlerle uzlaşma yolları arıyordu. 103 Bölgede merkezin bir türlü denetim altına alamadığı aşiretler ve göçebe grupların varlığı, yerleşik tarım nüfusunun azlığı, gayr-i Müslim unsurların önemli boyutlarda oluşu ve dış desteklerin de etkisiyle aralarında milliyetçilik duygularının hızla uygulamaya konulmaya başlanması, Rusya ile olası bir anlaşmazlıkta savaşma kabiliyetine sahip ve devlete bağlı insanların sayısının arttırılması zorunluluğu gibi etkenler; Babıali nin ilgisini Rus-Kafkas savaşının son safhalarından itibaren yığınsal surette Osmanlı topraklarına iltica etmeye başlayan Kuzey Kafkasyalı halklara yöneltmesine neden oluyordu. 104 Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu'ya yönlendirilmeleri konusundaki ilk teşebbüsler 1850 li yılların sonu ile 1860'lı yılların başında ortaya çıktı. Osmanlı İmparatorluğu na yönelik Çerkez göçlerinin ilk dalgası da aynı dönemde başladı yılından itibaren deniz yoluyla Kuzeybatı Kafkasya'dan İstanbul'a ve Karadeniz'deki Osmanlı limanlarına gelen on binlerce Çerkez iskân edilmek üzere Balkanlara, Batı ve Orta Anadolu ya gönderildiler. Osmanlı Devleti, göçmenlerin sosyo-politik ve doğal olanakların daha elverişli olduğu bölgelere gitme isteklerini göz ardı etmeden, onları ülkenin batı ve merkezî bölgelerine yönlendirerek, hem 102 Çoçiyev Georgi, Koç Bekir, Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler, s Çoçiyev, Koç, a.g.m, s Çoçiyev, Koç, a.g.m, s.2

57 45 bu bölgelerdeki sosyal ve siyasî problemlerin çözümüne katkıda bulunmalarını istiyor, hem de Rusya nın Kuzey Kafkasyalı muhacirleri Rus sınırlarına yerleştirilmemesi konusundaki uyarılarını dikkate almış oluyordu. Kuzey Kafkasyalıların doğu bölgelerine yönlendirilememesindeki asıl neden ise, buradaki halkın son derece fakir olması ve geniş kapsamlı bir iskân tasarısını gerçekleştirmeye olanak sağlayacak maddi imkânlardan yoksun bulunması idi. Bu nedenlerle, söz konusu dönemde Osmanlı topraklarına göç eden Kuzey Kafkasyalıların yalnızca küçük bir kısmı Anadolu'nun doğusuna yerleştirilebilmişti. Bu insanların hemen tamamı Kuzey Kafkasya'nın doğu ve merkez illerinden - Dağıstan, Çeçenistan, Osetya ve Kabarda dan- karayoluyla Transkafkasya yı geçerek Erzurum vilayetine gelenlerdi. Nitekim, 1860 yılının Nisan ayında Osmanlı İmparatorluğu nun kuzeydoğu sınırına doğru yola çıkan ve bu kategorideki en kalabalık göçmen grubunu oluşturan Kuzey Kafkasyalı ailenin büyük bir bölümü sonraki yıllarda Erzurum vilayetine iskan edildi. Bunların çoğunluğu Kars sancağının merkez kazasında bulunan Sarıkamış havalisine -Soğanlı'nın doğu yamaçlarına,- daha önceki yıllarda Ermeni ve Rumların terk ettikleri topraklara oldukça toplu bir şekilde yerleştirildiler ve burada 20 civarında köy kurdular. Öyle gözüküyor ki Sarıkamış yöresi, bu yıllarda Kuzeydoğu ve Merkezî Kafkasyalı göçmenler için hem daha çok sayıda soydaşlarını barındırması hem de dağlık ve ormanlık toprak yapısının Kafkasya'dakine benzemesi nedeniyle önemli ölçüde cazibe kazanmıştı. Örneğin bazı Çeçen ve Oset grupların yıllarında Orta Anadolu daki ilk iskân yerlerini bırakıp, Osmanlı makamlarının izniyle buralara göç etmeleri bunu kanıtlar niteliktedir. Var olan bilgilere göre 1860 lı yılların başlarında Sarıkamış a yerleşen Kuzey Kafkasyalıların toplam sayısı kişi dolayında tahmin edilebilir. Ayrıca Kuzey Kafkasyalı muhacirler, söz konusu süre boyunca çok daha az miktarlarda olmakla beraber Kars sancağının diğer yerlerine, komşu Çıldır (Ardahan) sancağına ve Erzurum vilayetinin merkez kısmındaki Tercan, Tekman ve Hınıs kazalarına da yerleştirilmişlerdi. Buna karşılık bölgeye gelen göçmenlerden bazılarının buldukları koşulları beğenmeyerek ve sınır güvenliğinin görece gevşek oluşundan da faydalanarak aynı yıllarda Kafkasya ya geri dönmeleri de iyice bilinen bir olguydu Çoçiyev Georgi, Koç Bekir, Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon

58 46 Özel olarak kurulan Osmanlı Muhacirin Komisyonu, Karadeniz limanlarına indirildikten sonra sayıları fazla olduğu için yıllarca Trabzon, Samsun ve Sivas gibi yerlerde geçici olarak tutulan Çerkez muhacirlerden bir bölümünün Diyarbekir vilayetine ve Halep vilayetinin Urfa sancağına gönderileceğini yıllarında defalarca duyurmuşsa da, bu yöndeki çabalar istenilen sonucu vermemişti. Bu yıllarda buralarda sadece birkaç dağınık Adıge yerleşimi kurulabilmiş, ancak belli bir zaman geçtikten sonra bu muhacirlerin çoğunluğu da -muhtemelen göçebe aşiretlerin baskıları yüzünden- İmparatorluğun diğer bölgelerine göç etmişlerdi. Bunun dışında yılları arasında Adıgelerin Doğu Anadolu'nun batı periferisindeki Harput vilayetinin Hısn-ı Mansur ve Malatya sancaklarına seyrek bir şekilde yerleşmeye başladıkları da görüldü. Rusların 1864 yılında Kuzeybatı Kafkasya'yı nihai istilasının ardından Çerkezlerin Osmanlı İmparatorluğu na kitlesel bir şekilde akın etmeleri sürecinde, Doğu Anadolu'da hiçbir önemli iskan faaliyetinin gerçekleştirilmemesi ilginçtir. En son Çeçenlerin yerleştirilme işlemi bittikten sonra uzun bir süre Kuzey Kafkasyalıları Doğu Anadolu'ya iskan etmeye yönelik ciddi bir teşebbüse rastlanılmamaktadır. Bu durum temelde Rusya'nın tavrı ile ilgili idi. Zira Rusya bu tarihlerde bir yandan Transkafkasya üzerinden Osmanlı Devleti ne yapılan muhaceret akımını durdurmak için büyük çaba sarfetmiş öte yandan da 1867 yılında Erzincan-Tokat-Amasya-Samsun hattının doğusuna yeni Kafkasyalı göçmenleri yerleştirmeme koşulunu Osmanlı yönetimine kabul ettirmişti. Bu gelişme aslında bütün Kuzeydoğu Anadolu'nun kolonizasyon amaçlı kullanımını kendiliğinden imkânsız kılmıştı. 106 Osmanlı demografik istatistiklerinde, bölgedeki Kuzey Kafkasyalı muhacir nüfusunun genel sayısı ve değişik idarî birimlere göre dağılımı konusunda kesin bir bilgi olmadığından; adı geçen süre boyunca Doğu Anadolu ya sabit biçimde iskân edilen Çerkezlerle ilgili tahmini bir rakam telaffuz edebilmek için resmî olmayan kaynaklara başvurmak zorunluluğu vardır. Örneğin, Ermeni Patriği tarafından 1880 yılında İstanbul'daki Avrupa devletlerinin büyükelçilerine sunulan ve Ermeni vilayetleri ndeki nüfusun savaşından önceki durumunu Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler, s Çoçiyev Georgi, Koç Bekir, Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler, s.4

59 47 yansıtan belgeye göre, Erzurum vilayetinde (Van, Bitlis ve Muş dışında) , Harput vilayetinde ve Diyarbekir vilayetinde olmak üzere Doğu Anadolu'da toplam Çerkez yaşıyordu. Van, Bitlis ve Muş sancakları ile Halep vilayetinin Anadolu kısmında ise Kuzey Kafkasyalı muhacirler kaydedilmemişti. V.Cuinet nin 1880'li yılların sonu 'lı yılların başlarında Küçük Asya'yla ilgili geniş istatistik-coğrafî tasvirler yaptığı eserinde sadece iki Doğu Anadolu vilayetindeki Çerkez nüfusa dair bilgiler bulunmaktadır. Buna göre: Diyarbekir vilayetinde (bunlardan Diyarbekir sancağında 3.334, Ergani'de 3.354, Mardin'de 3.312), Van vilayetinde ise 500 Çerkez vardı tarihini taşıyan bir başka Ermeni kaynağı ise, Erzurum vilayetinde ve Bitlis vilayetinde (Muş sancağı dahil) olmak üzere Doğu Anadolu'da sadece Kuzey Kafkasyalıyı kaydetmişti. Bu bilgilere göre artık Van, Diyarbekir ve Harput vilayetlerinde Çerkez bulunmuyorduysa da, bir miktar Kuzey Kafkasyalının o dönemde oralarda da hala yaşamakta olduğu muhakkaktır Göç Sırasında Karşılaşılan Güçlükler (Çekilen Çileler, Ölümler, Açlık, Sefalet ve Hastalıklar) Gerek Balkanlar ve gerekse Kafkasya dan Anadolu ya olan kitlesel göçler milyonlarca muhacirin yolda ölmesine sebep olmuştur. Çünkü bu göçler işgalci devletlerin zora dayalı göç ettirme politikalarına dayanıyordu. Herhangi bir plan yapılmamış ve gerekli önlemler alınmamıştır. Açlıktan, hastalıktan göç edenlerin büyük bölümü ölmüştür. Vagonlara, gemilere kapasitesinin çok çok üstünde doldurulan halk yolda kırılmıştır. Yaya olarak göç edenler de yollarda büyük ölçüde hayatını kaybetmiştir. Yoldaki göçler sırasındaki zayiatın yanında Türkiye ye geldikten sonraki pek çok sorunla karşılaşılmıştır. Mersin e kadar yaşanan zorluklar bir tarafa, Mersin den Adana ya ve buradan daimi iskân mahallerine kadar yaşanan nakliye sıkıntıları muhacirleri canından bezdirmiştir. Aslında iskân edilmek üzere Adana ya gönderilen muhacirler henüz Mersin e gelmezden önce yerleştirilecekleri yerler tespit edilmişti. Gelecek olan 107 Çoçiyev, Koç, a.g.m, s:8; bkz: Çiçek Nazan, Talihsiz Çerkeslere İngiliz Peksimeti:İngiliz Arşiv Belgelerinde Büyük Çerkes Göçü (Şubat 1864-Mayıs 1865), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, t.y, s.57-88

60 48 muhacirin sayısı belli olduğundan Mersin den Adana ya kadar ki nakliye araçlarının da temini emredilmişti. Ancak Adana Valisi nin ilgisizliği ve beceriksizliği yüzünden işler planlandığı gibi gitmemiş, muhacirler takım takım Mersin e geldikten sonra gün boyunca aç ve perişan bir halde burada beklemek zorunda kalmışlardır. 108 Oldukça serin bir coğrafyadan gelen muhacirler için en büyük zorluk Adana nın yazları rutubetli ve sıcak ikliminden kaynaklanmıştır. Bu iklim yapısı muhacirlerin bölgeyi terk etme isteğindeki en önemli nedenini oluşturmaktadır. Aslında yalnız Adana ya yerleştirilenler değil, Üsküp e yerleştirilen Çerkezler, Aydın a yerleştirilen Çeçenler, Konya ya yerleştirilen Nogaylar da yerleştirildikleri bölgenin hava ve suyuna uyum sağlayamamışlar ve buraları terk etmişlerdir. Bu durum devletin ilgili raporlarına da yansımış ve göçmenlerin buranın havasına uygun yerlerden gönderilmesi gerektiği ısrarla vurgulanmıştır. Ancak geçici iskân mahallerinde perişan durumda bulunan muhacirler havasına ve suyuna bakmaksızın bir an önce iskân edilmek istemişlerdir. Nitekim 1890 da iskânına başlanan Kafkas göçmenin kolera ve kıtlıktan dolayı iskânın aksamasından sonra Adana ya iskân için bekleyen muhacirler çaresizlikten Adana nın havasının ve suyunun kendilerine uygun olduğunu ifade ederek, bir an önce iskânlarının yapılmasını istemişlerdir. Çerkez muhacirler ise başlangıçta Adana yı istememiş ve Uzunyayla ya yerleşmek istemişlerdi. Devlet de bu isteğe uyarak onları buraya yerleştirmiştir. Ancak senesine gelindiğinde Çerkez Beyleri önceleri sadece kışın şiddetli geçmesinden ve hayvanlar için kışlak amacıyla Adana ya gitmek için izin almışlar, bilahare izinsiz olarak ve daimi kalmak amacıyla Adana, Kozan ve Payas taraflarına gitmeye başlamışlardır. Bu Çerkezlerle birlikte Avşar Aşireti de aynı yolu izlemiştir. Ancak bu durum yerleşiklere zarar verdiğinden tarihli bir telgrafla hem Çerkez muhacirlerinin hem de Avşar Aşiretinin Adana, Payas ve Kozan taraflarına inmeleri men edilmiştir. 109 Muhacirlerin hayatını zorlaştıran bir diğer neden de 1890 da ve 1894 te meydana gelen kolera salgınıdır. Bu nedenle Mersin e gelen muhacirler bir süre burada 108 Hilmi Bayraktar, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s Bayraktar Hilmi, Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s.22

61 49 karantina altında tutulmuştur. Bu ise onların daha da perişan olmalarına neden olmuştur. Ayrıca Çerkez muhacirler Adana nın alışık olmadığı havasından dolayı hastalanmışlar ve bu durum pek çok insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Adana daki mevcut iki doktorun yetmediğinden buna bir çözüm olarak, maaş ve masrafları devlet tarafından karşılanacak ve gerekli yerlerde çalıştırılacak Şükrü, Ali, Rıza ve Galanti adlarında dört tabip gönderilmiştir. Ayrıca eczacıların Adana da tedarik edilmeleri, eğer Adana da sağlanamazsa İstanbul dan 2000 er kuruş maaşla gönderilecekleri, ecza masraflarının da devlet tarafından karşılanacağı bildirilmiştir. Bunlardan Galanti Efendi Mersin e İbrahim Mekki Bey Adana ya, Ali ve Rıza Efendiler de Kozan a gönderilmiştir. 110 Pek çok varlıklı Çerkez ailesi gemi ile yola çıkmış ve İstanbul a ya da Karadeniz deki liman kentlerine demir attıklarında hiçbir resmi görevliye kaydolmamıştı. Gemileri olan bazı kimseler göçmenleri, Karadeniz üzerinden kişi başına 4 dolar gibi bir ücret karşılığında getirmişler ve çoğu zaman gözden uzak limanlarda demir atmışlardı; ancak, gemideki çoğu insan deniz yolculuğu sırasında hayatını yitirmişti. Kafkaslar dan gelen göçmenlerin çoğu, muhtemelen toplam sayılarının %20 si kötü beslenme ve hastalık nedeniyle ölmüştü yılları arasında Samsun daki ölüm oranının günde 120 ila 150 kişi olduğu kaydedilmişti. Önemli giriş noktası olan Trabzon da, 1865 yılının sonunda toplam ölü sayısı idi. 111 Çeşitli kaynakların verdiği bilgilere göre göçmenlerin on binlercesi yolda açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölmüşlerdir. Sürgün edilen göçmenlerin gönderildikleri Trabzon, Samsun ve Varna'daki elçiler yüksek ölüm oranından bahsetmektedir. Trabzon'daki elçi yardımcısı Moşnin, 28 Aralık 1863'te Kafkasya Hattı Karargahı Komutanı Kartsev'e göçmenlere yerel makamlar tarafından gerekli ilginin gösterilmediğini, günde kişinin öldüğünü, sadece Samsun'da 60 bin Çerkez in gömüldüğünü yazmaktadır. Adolf Berje de şunları yazıyor: Gerçekten de bu manzara karşısında insanın yüreğinin sızlamaması mümkün değil. Genç bir Çerkez kadını pılı pırtı içinde, açık havada, ıslak toprağın üzerine iki yavrusuyla 110 Bayraktar, a.g.m, s Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s.170

62 50 birlikte uzanmış; biri ölüm öncesi çırpınışlarla yaşamla mücadele ediyor, diğeri ise soğuktan kaskatı kesilmiş annesinin göğsünden açlığını gidermeye çalışıyor. Sürgün edilenlerin yabancı topraklarda düştüğü zor durumuna değinen Vsemirnıy Puteşestvennik gazetesi 1871'de şunları yazıyor: Bir yıl içinde göçmenlerin üçte ikisi öldü... Batum yakınlarına yerleşen 22 bin göçmenden sadece 7 bin kişi kaldı. Samsun civarına yerleşen 30 bin kişiden 1800 kişi kaldı. Binlerce insan ölüyor; çocuklara gelince, bu zavallılar mal gibi satılıyor. Gençler hizmet için orduya giriyor. Çarlığın propagandacılarından Y. Drozdov da şöyle yazıyor: Bu ölçüde sefaleti insanlık zor görür. Berje'nin sözlerine göre bu sonuç Rus tarihinin en trajik sayfalarından biriydi Kumuk Tuğan (T.H.Kumıkov), (Çev: Murat PAPŞU),ADIGİ, Kültür-Tarih Dergisi,Sayı 3, Nalçik, 1992, s

63 51 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR 4.1. Ana Dilin Kullanımı Dil; insanlar, hayvanlar hatta makineler tarafından gerçekleştirilen sözlü ya da sözlü olmayan iletişim aracıdır. Noam Chomsky e göre, çocuklar, onları dillerin ne şekilde düzenlendiğine hazırlayan doğuştan gelen, biyolojik bir programla doğarlar. 113 Chomsky, dili, insan olmayan primatların da dahil olduğu diğer hayvanların iletişim sistemlerinden niteliksel bakımdan farklı, sadece insana özgü bir tasavvur olarak görür. Bir toplum içinde büyüyen her normal çocuk, dili kolayca ve otomatik olarak öğrenir. Chomsky e göre, bunun böyle olmasının nedeni, insan beyninde dili inşa eden genetik kopya veya temel dil planı bulunmasıdır. Chomsky, bu plana evrensel gramer adını verir. Çocuklar dili öğrenirken müsveddeyle başlamazlar; çünkü zaten onlarda bir taslak hazırda vardır. Çocuklar anadillerini öğrenirlerken, genetik kopyanın farklı kısımlarını tecrübe ederler. Böylelikle, anadillerinde yalnızca belli kısımların kullanıldığını keşfederler. Giderek, diğer dillerde kullanılan kuralları reddeder ve sadece kendi dillerinin kurallarını kabul ederler. 114 Psikolog B.F.Skinner Verbal Behaviour başlıklı yazısında, dilin edinilmesi üzerine, Chomsky nin dil hakkındaki fikirleriyle uyuşmayan davranışçı bir değerlendirme yapmıştır. 115 Skinner dilin ilk çocuklukta öğrenme sonucu edinildiğini savunan davranışçı görüşe sahiptir. Dil sayesinde anlam kadrolarının oluşması, insanlığın hayat malzemesini bir tecrübe dağarcığı haline getirmiş ve bir toplumsal hafızaya dönüştürmüştür. Dil toplumların bu anlamda ortak hafızası işlevini yüklenmektedir. 116 İnsanı insan yapan dil, toplumun da temel taşlarından biridir; ulusu ulus yapan öğelerin başında gelir; kültürün belkemiğidir. Kültür kodları dille taşınır. Ünlü Fransız dilbilimcisi 113 Marshall Gordon, Sosyoloji Sözlüğü, s Kottak Conrad Phillip, Antropoloji, s Marshall, a.g.e, s Başer Sait, Toplumsal Aklı Anlamak, Ataç Yayınları, İstanbul, 2006, s.112

64 52 Antoine Meillet ve onun görüşünü paylaşan bilginler dili, toplumsal yapının oluşturduğu değişik katmanların bileşimi olarak görmüşler, dilde yaşam biçiminin, iktisadi koşulların etkisine, sözcüklerin anlamlarının değişmesinde toplumdaki değişikliklerin önemini vurgulamışlardır. 117 Bir ulusun dilinden o ulusun kültürüne, dünya görüşüne inilebileceğini savunan ve bu görüşü sonradan birçoklarınca benimsenen Humboldt, dilin bir ulusun ruhunun dış görünüşü olduğunu belirtmekte ulusun dili ruhudur, ruhu da dili demektedir. 118 K. Vossler e göre de dil, kültürün aynasıdır. Glinz ise dili bir toplumsal-tarihsel birleşim, kurum olarak benimsemekte, onu bir toplumun yaşayışı içinde hukuk, iktisat düzeni, belirlenmiş kurallar ve geleneklerle karşılaştırılabilecek bir kurum olarak görmektedir. 119 Kültürün devamının sağlanmasında dil oldukça önemlidir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler araştırmaya katılan katılımcıların büyük çoğunluğunun ana dillerini bilmediklerini göstermiştir. Dillerini bilmemelerindeki en önemli sebep; kendi içlerinde farklı etnik kökenli olmaları ve farklı dil kullanmalarıdır. Mesela; bir Çeçenle bir Adige evlenmiş ve ikisinin de farklı dil konuşması dolayısıyla ortak dil Türkçede buluşmuşlardır. Bu konuda devletin herhangi bir baskısının olmadığını özellikle vurgulamışlardır. Bu durum tamamen kendiliğinden gelişen bir durumdur. Bir Lezgi yle bir Çeçen evliliğinde, Lezgi Lezgice Çeçen de Çeçence konuştuğu için birbirlerini anlayamamakta bu yüzden de ortak dil Türkçede buluşulmaktadır. Bu sebeple çocuklarına tarihsel ana dillerini öğretememişlerdir. 17. katılımcı şöyle ifade etmektedir: Ben Çerkezce konuşamıyorum. Annemle babamın ikisinin de dilleri ayrı. Biri Çeçen biri Çerkez. Öğrenemedik. Türkiye de de yaşayınca biz Türkçe konuştuk. Yaşlılarımız da gizli bir şey konuşacakları zaman o dili kullanıyorlardı. Onun dışında pek o dili kullanmadılar. Biz de öğrenemedik öyle kaldı. Çat pat birkaç kelimelerini biliyoruz o kadar. 117 Aksan Doğan, Her Yönüyle Dil, TDK yayınları, s Aksan, a.g.e, s Bkz: Aksan, a.g.e, s.65

65 53 Benzer ifadeleri 21. katılımcı da sarfetmiştir: Benim annem Çeçen babam Dağıstanlı (Avar). Ben annemin dilini bilirim, babamın dilini de anlıyorum ama çok iyi konuşamıyorum. Çocuklarımız hiç bilmiyor. Benim kaynanam Türk tü. Benim kaynım kaynanama diyordu ki babam seni niye almış, bizim neslimiz bozuldu. Senin yüzünden biz Çerkezce öğrenemedik, hep Türkçe konuştun diyordu. 21. katılımcı şu şekilde devam etmiştir sözlerine: Hiçbir çocuğum Çerkezce bilmiyor. Benim oğlum Niğde de dershaneye gitmiş. Orada bir arkadaşı babaannesine bundan bahsetmiş. Babaannesi bizim çocuğu çok görmek istemiş, bizimki de Sivas a gitmiş. Babaannesi başlamış Çerkezce konuşmaya bizimkide demiş ki nene ben bilmiyorum Çerkezce. O da demiş ki o zaman niye geldin, ben çok hasrettim böyle biriyle konuşmaya. Dedim ki annem Çeçen, babam Dağıstanlı, babaannem de Türk. Bize öğretmediler. Benim çocuklarım Türkçe konuştu sadece. Onlar da şimdi bizimle dava ediyorlar, siz bizim aslımızı bitirdiniz diye. 6. katılımcı ülke konjonktürünün içinde bulunduğu etnik terör ve bölücülük sorunu karşısında kendinin vatanseverliğini vurgulama gereği duyduktan sonra dili hakkında bilgi vermektedir. Ana dili konusunda pek çok katılımcı benzer bir yöntem izlemiştir. 6. katılımcı kendisinin öğrenemediği ana dilinin önemini şöyle açıklamaktadır: Benim dedemin babası gelmiş buraya. Biz köklerimizden koptuk mu, değil. Belki biz çiftlikte yetiştirildiğimiz için kopmadık. Fakat dil olarak, tamamen dilimi bilmiyorum. Bilmem önemli mi, evet önemli. Şunu da söyleyeyim ben ülkemi seviyorum. Ülkemin bölünmesini de istemiyorum. Bunun temel nedeni, benim dedem bu ülkede yaşamış, dedem bu ülke için savaşmış. Dedemin kardeşleri bu ülkede şehit düşmüşler. Yani bu topraklarda bizim kanımız var. Bu ülke bizim değil diyemeyiz. Kendimi farklı hissetmiyorum. Ama dilimi bilmek istiyorum, kültürümü yaşamak istiyorum. Bu ifadeler aynı zamanda insanların kendi kültürlerini ve dillerini öğrenmek istemeleri karşısında PKK terör örgütünün ve etnik bölücülerin istismar ettiği değerler yüzünden karşı karşıya kaldıkları paradoksu göstermektedir. 6. katılımcı konuşmasının bir başka bölümünde de şu düşüncelerini sarfeder: Dilimi çok iyi öğrenemedim, buna çok üzülüyorum. Bir Çerkez köyüne gittiğimizde yaşlı Çerkezler benimle Çerkezce konuşmak istiyorlar, ben kalakalıyorum. Türkçeleştirelim diyorum. Beni yadırgıyorlar, sen nasıl dilini

66 54 öğrenemedin diye. Biz de konuşulmamış, önemsenmemiş. Mesela Karaal da yaşayan bazı Kürtler var çok güzel Çerkezce konuşurlar. Çerkezlerle komşuluk yaparken öğrenmişler. Ben de Kürtçe öğrendim. Dil çok önemli. Devletin herhangi bir baskısının olup olmadığı sorulduğunda katılımcıların önemli bir bölümü devletin bunda bir kusuru olmadığını belirtmiştir. Mesela 10. katılımcı: Ben Çeçence biliyorum, köyde bilen pek kalmadı. Çocuklarım anlıyor fakat konuşamıyorlar. Çocuklarımızın öğrenmemesinde bizim kusurumuz var, hep Türkçe konuşmuşuz. Bu yanlış tabii, Çeçenceyi kaybettik. Türkçe kolayımıza gelmiş evde bile Türkçe konuşmuşuz demektedir. 23. katılımcı da aynı görüşe katılmaktadır: Dağıstanca, Arapça, Kürtçe, Türkçe biliyorum. Benim 7 çocuğum var, 7si de Dağıstancayı bilir. Eşim de Dağıstanlı. 10 tane de torunum var. Bunların içerisinde iyice Dağıstancayı bilen 1 tanesi var. Diğerlerine anne babaları öğretmemiş. Biz de asimile olmuşuz. Çoğu gençlerimiz Dağıstancayı bilmiyor. Bu konuda devletin herhangi bir suçu yok. Tamamen aile bireylerinin suçu var. Bazı katılımcıların ana dilleriyle ilgili ifadeleri şu şekildedir: 12. katılımcı Evde bir tek ben dilimi konuşuyorum. Eşim biliyor ama konuşmuyor. Ben kaynanama yalvarıyordum bu çocuklarla Çeçence konuş diye ama dinlemiyordu. Ben hep iş yapıyordum ondan kaynanama söylüyordum ama o da konuşmadı. Benim teyzem vardı hayvanlara bakmak için bir çalışan tutardı. Teyzem hep Çeçence konuşurdu, o çalışan gidene kadar Çeçence öğrenirdi. Annem, ablam hep Çeçence konuşurdu.

67 katılımcı Ben kendi dilimi biliyorum. Eşim de Dağıstanlı evde hep kendi dilimizi konuşuyoruz. Çocuklarımız da biliyor. Yalnız küçük çocuğumuz anlıyor ama konuşamıyor. Bizim dışımızda burada konuşan kimse olmadığı için, sokakta vs o yüzden çocuk anlıyor ama konuşamıyor. 15. katılımcı Çeçence bilmiyorum. Ebeveynlerin, ataların genç yaşta vefat etmesi dolayısıyla öğreten kimsenin olmaması dolayısıyla öğrenemedik. Bir de biz Muş ta 2-3 haneyiz, haneler birbirine uzak ve kopuk. Öğretecek kimse yok, zamanla kültür de yavaş yavaş ölüyor. 17. katılımcı Yaşlılar kendi aralarında dilimizi konuşuyorlar. Dil çocukken öğrenilir. Çok isteğin varsa bilmem ama yoksa sonradan öğrenilmez. 5-6 yaşına kadar öğrenirse öğrenir yoksa öğrenemez. İlkokula başladıktan sonra öğretemezsiniz. Mesela İstanbul da benim akrabalarım var onların çocukları konuşuyor. Anne baba aynı dili konuştukları için çocuklar da konuşabiliyor. İlkokula gidince çocuklar biraz zorlandı, çünkü evin içinde hep kendi dilleri konuşuldu Türkçe konuşulmadı. 9.katılımcı Biraz Çerkezce anlıyorum, biraz Çeçence anlıyorum ama kimseyle konuşmuyorum çünkü konuşan yok. Annem de bizimle Çerkezce hiç konuşmadı. Anneme şimdi kızıyorum neden bizimle hiç konuşmadın diye, biz bilseydik şimdi kendi çocuklarımıza alıştırırdık. Çocuklar bazen internetten bakıyorlar meraklılar. Ankara da derneğe gidiyorlar. Orda kursa gidiyorlar.

68 56 Bir kardeşimde kursa gitmişti şimdi Bursa da evli. Derneğe gidiyorlar, dillerini, örf ve adetlerini, oyunlarını unutmamak için derneğe gidiyorlar. 22.katılımcı Ben Çerkezce bilirim. Çocuklarımın da bir kısmı bilir. En ufakları bilmiyor. 8 tane çocuğum var. 3 kız 5 oğlan. 2 tanesi okumadı. Eşim de Çerkez. 3.katılımcının açıklamaları nesillerin uzaklaştıkça dil konusunda da hassasiyetlerin kaybolduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir: Annemlerin yanında olsam orda kendi dilimizi konuşuyoruz ama burada (kendi evinde, A.G.V) bilen olmadığı için konuşamıyorum o yüzden de çocuğuma dilimi öğretemiyorum. Benzer kaygıları 7. katılımcı da dillendirir: Ben biliyorum ama bazı kelimeleri çeviremiyorum. Bütün konuşmaların hepsini anlarım. Ama bazı ağır kelimeler var onları söyleyemiyorum. Mesela beni öldürsen beş diyemem. Rahmetli annem babam iyi konuşuyorlardı. Onlar vefat ettikten sonra konuşan yok. Çocuklarım da bilmiyor. Eşim Çerkezceyi iyi bilir. Kendisi Çeçendir ama annesinin annesi Çerkez olduğu için o Çerkezceyi çok iyi biliyor. Çeçenceyi de anlar. Bana göre dünyanın en zor dili Çeçencedir. Çok ağır bir dil. Herhalde konuşmadığımız için. Avarlar olsun, Çerkezler olsun beşikteki bebekleri bile konuşuyor. Sadece Çeçenler bilmiyor herhalde. Onlar hep konuştukları için biliyorlar biz ise Türkçe konuşmuşuz. Annem sağken benimle hep Çeçence konuşurdu, bende bazı kelimeleri bilmediğim için Türkçe söylerdim. 19. katılımcı da aynı düşünceleri paylaşmaktadır: Bizden sonraki nesil bilmiyor dilini. Çocuklarımız bilmiyor. Benim eşim Türk, 18. katılımcının eşi Kürt. Çocuklar

69 57 öğrenemiyor. Kaybetmemeye çalışıyoruz ama ne kadar istemesen de kayboluyor dil. Kafkas topluluklarından biri olan Çeçenler kendilerinin dillerini unuttuklarını söylerken diğer Kafkas gruplarının dillerini bildiklerini düşünür. 7. katılımcının bu şikâyeti 8. katılımcıda da vardır: Çeçence bilmiyorum, rahmetli nenemle birkaç kelime konuşurduk. Şimdi konuşmaya konuşmaya onu da unuttuk. Buradaki büyüklerimizin hepsi iyi biliyor Çeçenceyi. Bizim şehirle diyalogumuz çok oluyor, öyle olunca da dilimizi unuttuk. Ben nenemle kaldım, rahmetli amcamlar bir araya geldiklerinde hep Çeçence konuşurlardı. Fakat ne hikmetse bizim işimize mi gelmedi, yani anlamadığımız için bize ters mi geliyordu bilemiyorum. Büyüklerimiz bir şey isterdi Çeçence biz de anlamayınca yapmazdık onlar da kızardı bize. Bizim buradaki Lezgiler, Çerkezler hepsi dillerini bilir. Ana dilde eğitimle ilgili sorduğumuz soruya ise katılımcılar farklı cevaplar vermişlerdir. Bir katılımcı (6. katılımcı) ana dilde eğitim için Benim çok da umurumda değil Çerkezce eğitim görmek, sadece dilimi bileyim yeter bana. Kültürümü bileyim yeterli bana. Sonuçta ülkemiz var zaten. Ben ülkemi çok seviyorum derken başka bir katılımcı de (8. katılımcı) Çocuğumu Türkçe eğitim yapan okula gönderirim. Sadece dilini öğrensin. Uluslararası bir toplum olmadığı için ne yapacaksın nerde kullanacaksın bu dili, nerde geçerli? Dilini öğrensin ama Türkçe eğitim alsın. En azından bilinmiş bir devlet var. Osmanlıdan kalma bir devlet var. 9.katılımcı da tercihi çocuğuna bırakacağını söylemektedir: Çocuğuma sorarım hangisine gitmek isterse ona gönderirim. Dilini öğrenmesini istiyorum ama okul konusunda baskı yapmam hangisine isterse ona gider.

70 katılımcı Türkçe eğitim yapan okula çocuğumu gönderirim. Ama dilini öğrenmesini isterim demektedir. 15. katılımcı ise, Türkçe anadilimiz zaten. Bu çocuk normal dış ortamlarda Türkçeyi zaten öğrenecek. Şimdi yabancı dille eğitim veren kurumlarda eğitim dili İngilizce, Türkçe anadil olduğu için onu dışarıda öğreniyor. Çeçence eğitim veren okula gönderirim çünkü Türkçeyi zaten öğrenecek. Orda kendi kültürünü öğrenecek demektedir. Katılımcılarımızın tamamı çocuklarının ana dillerini öğrenmelerini istemektedirler. 4. katılımcı keşke çocuğumuz öğrense dilini biz öğrenmesini istiyoruz, ama burada biz bilmediğimiz için konuşulmuyor. Katılımcıların büyük bölümü Kürt Açılımına olan karşıtlıklarını da ana dilin öğrenilmesi noktasında vurgulamışlardır. Mesela 13. katılımcı Ben Kürt açılımına karşıyım Çerkez açılımına da karşıyım. Bir kısıtlama yok ki açılım olsun. Ben istediğim zaman hanımımla, akrabamla yakınımla Çerkezce de konuşuyorum Türkçe de konuşuyorum. Öyle bir sıkıntı içinde değilim demektedir. Katılımcıların büyük çoğunluğu dil bilmenin önemini vurgulamışlardır; fakat kendi ana dillerini bilmediklerini ve çocuklarına da öğretemediklerini söylemişlerdir. Ana dillerini öğrenememelerindeki başlıca sebebi ise aile büyüklerinin kendi aralarında Türkçe konuşmasını göstermişlerdir. Çalışmanın başında da belirtildiği gibi Muş ta yaşayan Kafkas halklarının büyük kısmı zamanında kendi içlerindeki diğer etnik gruplarla evlilik yaptıkları için Çeçenle Lezgi nin evlenmesi gibi- ortak dil Türkçede buluşmuşlardır. Özellikle Çeçenlerin vurguladıkları bir konu da kendi dillerinin zor olmasından kaynaklı bir şekilde dillerini çocukken öğrenmemeleri olmuştur. Dikkat çeken konulardan biri de genç neslin dil konusunda orta yaş grubuna göre daha meraklı olduklarıdır. Orta yaş ve üzerindeki katılımcıların Türkçeyi Muş ağzıyla konuştukları da ayrıca dikkat çeken konulardan biridir Düğünlerde Kültürün Korunması Türkiye de Kafkasya denilince oluşan ilk algı giyim kuşamları, kılıçları, kamaları, beden hareketlerindeki çeviklik ve müziklerindeki tempoya bağlı halk oyunlarıyla

71 59 özgün bir gelenek olan düğünlerdir. Kafkas halklarını toplum içinde diğer etnik gruplardan farklılaştıran ritüellerin başında halk oyunları ve özellikle düğünlerde gerçekleştirilen Kafkas oyunları gelmektedir. Kafkas halklarındaki kültürel değişimin izlerini düğün ritüellerinde rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Katılımcıların tamamının anlattığı, düğünlerde kendi kültürlerini yaşatmaya çalıştıkları, fakat eskiden düğünlerini kendi kendilerine yaptıkları zaman düğünün tamamı Kafkas dansları ve müzikleri eşliğinde yapılıyorken; şimdi düğünlerine köyden ve merkezden komşularının katılması dolayısıyla onların da kendilerini yabancı hissetmemeleri için düğünün sadece belli bir bölümü Kafkas müziklerinden oluştuğunu söylemişlerdir. Kültürel değişimleri evlilik kurumunda takip edebiliriz. Bunlar arasında kız ve erkeğin aynı etnik/kültürel gruba tabi olması önem taşımaktadır. Fakat zamanla ortaya çıkan farklı etkenlerin de etkisiyle Kafkas halklarından olmayanlarla evliliklerin arttığı görülmektedir. Katılımcılara göre bunun çeşitli sebepleri vardır. 5. katılımcı Kafkas halklarının toplum içindeki farklılıklarını açık bir şekilde göstermektedir: Eskiden bizden ne kız alırlardı ne de kız verirlerdi. Düğünlerimize bile gelmezlerdi. Şehirleşme başladıktan sonra değişti bu olay. Bizim düğünlerimizde kız erkek ayrımı yoktur. Gelenler eşlerini getirmek istemiyorlardı biz de kabul etmiyorduk bunu. 2. katılımcı da farklılığı şöyle dile getirmektedir: Bizim düğünlerimizde kız erkek birlikte oynar. Yabancı biri geldiği zaman bir soğukluk oluyor. Aynı katılımcı devamla Eskiden düğün baştan sona Çerkez düğünü olurmuş. Şimdi çifte telli de vardır ama düğünün bir bölümünde muhakkak Çerkez düğünü bölümü de var.

72 60 Düğünlerdeki katılım da Kafkas halklarının düğünlerindeki bir başka ayırıcı özelliği gösterir. 8. katılımcının belirttiğine göre bir düğün olduğunda bölgedeki bütün Kafkas halkları bu düğüne gelirlerdi: Daha önce Sunay mahallesiydi, burasıydı, Yağcılardı, Tepeköydü, Doğdap, Ziring, Bulanık ın birkaç Çerkez köyü vardı, bir düğün olduğunda buradaki herkesi haberdar ederdik herkes gelirdi o düğüne. Çok güzel ortamlarımız olurdu. Köylerde artık ne kız kaldı ne erkek kaldı, oyunları bilen de yok. Şimdi sadece 1 kız 1 erkek çıkıyor ya da 2 kız kendi aralarında oynuyor, başka adam yok. Benim 2 kızım da Çerkez oyununu biliyor, düğünlerde öğrendiler. 7. katılımcı da benzer ifadeler kullanmıştır: Eskiden 5-10 köy birleşir düğünlerde bir araya gelirdik. Varto nun köyleri, Çöğürlü, Şaşkan olsun düğünlerde bir araya gelirdik. Şimdi kimse kalmadı, 1 ev ya da 2 ev anca var. Sunay mahallesinde ayrımcılık için söylemiyorum ama hiç Kürt yoktu, şimdi Çeçen bulamazsın. Satıp gidenlerin yerine şimdi Kürtler geldi. 9. katılımcının anlattığı Kafkas halklarının toplum içindeki yabancılık durumunu da göstermesi açısından önemlidir. Bütün değişmeye rağmen geleneğin, kültürün ve soyun korunmasına büyük bir titizlik ile çaba gösterilmektedir: Ailemizde yabancıyla evli olan yok. Büyük bir imtinayla evlenmemeye çalışıyoruz yabancılarla. Yabancılarla çok anlaşamıyoruz. Geleneklerimiz, kültürlerimiz uymuyor. Mesela babası kızlarıma söylüyor yabancılarla evlenmeyin diye. Çocuklarımın yabancıyla evlenmesini çok istemem, kendi milletimden biriyle evlenmesini daha çok isterim. Beni Ankara da yabancılardan çok isteyen oldu ama ben almadım. Yabancıdansa kendi insanını daha iyi anlayabiliyorsun.

73 61 6. katılımcı da dışardan birisiyle (Türk kökenli) evlendiği için yaşadığı sıkıntıdan bahsetmiştir; Ben bir Türkle evlendim. Ama Çerkez olmasını tercih ederdim. Onun ailesiyle adetlerimiz, törelerimiz çok tersti. Kırgız asıllı. Babaları Kırgız, babaannelerinin babaannesi de Çerkez. Karışık yani. Töreleri çok farklıydı. Çerkezlerde kadınlara çok değer verilir. Mesela bir kadın geldiğinde Hoş geldin diyecekse bir erkek ayağa kalkar. Oturmasına çok dikkat eder,çok düzgün oturur. Biz Çerkezler bunlara çok dikkat ederiz. Sorunların aşılıp aşılmadığı sorulduğunda İnanın hiç aşılmadı. Ben hep inat ettim kendi kültürümde onlar da kendi kültüründe inat ettiler. Çok sorunlar yaşadık. O yüzden dedim ben başında, keşke Çerkezle evlenmiş olsaydım diye. Ailede başka yabancıyla evlenen var mı diye sorulduğunda verilen cevap Ailemde dışarıdan evlenen yok, benim dışımda. İlk evliliği ben yaptığım için bir tecrübe oldu. Hiç kimse yabancıyla evlenmedi şeklinde olmuştur. 17. katılımcı da 6. katılımcının ifadelerine benzer sıkıntılar yaşamıştır: Eşimle evleneceğimde sıkıntı oldu. Birtakım kültürel sıkıntılar yaşadım eşimle. Biz de gelinlik biraz ağırdır. Eşim o tür şeyleri yapmak istemedi. Ama o da onu kendi sempatikliğiyle aşıyordu. Biz de gelinler babanın yanına çıkmazlar, konuşmazlar ama benim eşim babamın yanında gider arkadaşı gibi konuşur. Geleneklerin de sıkıntılı taraflarını artık pek almak istemiyorlardı, o yüzden babam da bir şey demez. Dışarıdan evlenme her zaman sorunlara neden olmamaktadır. Bazı katılımcıların ifade ettiklerine göre yabancı biriyle (Kafkas halklarından olmayan) evlenmiş olmak her zaman sorun olmamaktadır. Mesela 10. katılımcının çocuğu bir Türk le evli olmasına rağmen herhangi bir Uyum sorunu yaşamadıklarını (10. katılımcı) vurgulamaktadır.

74 62 Bazen de aileler çocuklarının kendilerinden olan birileriyle evlenmesini istediklerini ifade etmişlerdir; fakat yeni nesil ailesine rağmen dışarıdan evlenmeyi tercih edebilmektedir. Örneğin 13. katılımcı Kızımı kendi akrabalarımdan birine vermeyi çok istedim ama olmadı. Oğlum da aynı, bir yabancıyla nişanlandı. Çok isterdim kendi akrabalarımdan biri olsun diye ama olmadı demektedir. Düğünlerindeki değişimi 13. katılımcının ifadelerinden rahatlıkla takip edebiliyoruz: Düğünlerde karışık yapıyoruz ama çoğunlukla kendi düğünlerimizi yapıyoruz. Ama düğün salonuna gittiğimizde sadece kendi oyunumuzu oynayamıyoruz. Kendi oyunlarımızı oynamamız için yalnız olmalıyız. Ama şimdi burada Kürt var Laz var Türk var, o yüzden sadece kendi oyunumuzu oynamamız olmuyor. Kendi oyunumuzu oynadığımızda onlar uzak kalıyor o yüzden araya soğukluk girmesin diye önce normal oynuyoruz sonra onlar gidince kendi oyunlarımızı oynuyoruz. Mesela bir ay önce İstanbul da kendi çocuğumun nişanını yaptım Şirinevlerde, orada kendi oyunlarımızı oynadık çok da beğenildi. Bizim kendi oyunlarımız kızlı erkekli oynanır. Gerçi bizim oyunlarımızı oynayanlar da artık pek kalmadı. Eskiden daha çoktu. Nüfus azaldığı için artık pek oynanamıyor. 19. katılımcıya göre de Düğünlerde Çerkez gelenekleri korunmaya çalışılıyor ama eskisi kadar değil. Bizim buranın çevresi şimdi insanlar birbirinden bir şeyler alarak değişmiş. Düğünlerde Çerkez oyunları oynanıyor ama tamamen değil. Bu yörenin insanı geliyor düğününe, sen onları seyrettirip Çerkez oyunu oynayamıyorsun. Onların da bildiği oyunu oynuyoruz ki hep beraber oynansın.

75 63 Eskiden düğünlerin nasıl olduğu konusunda 21. Katılımcı Eskiden çok güzel düğünlerimiz olurdu, 3 gün 3 gece sürerdi. Büyük bir meydanda olurdu, yaşlılar sandalyelerde otururdu. Yaşlı bayanlar otururdu. Kızlarda ayakta dizilirdi. Erkeklerde dizilirdi. O zamanın kızları da farklıydı, kıyafetleri de farklıydı. Örtüleri vardı. Elbiseleri uzun, kolları da uzun. Çok güzel mızıka çalardı Çerkez kızları. Bir yanda da davul zurna çalınırdı. Burada bir alim vardı hoca. Oğlu kız kaçırdı, ona dediler ki sadece mevlid mi verelim yoksa düğün yapalım mı? O da dedi ki niye benim oğlumun başı kel mi elbette düğün yapacağız. Eskiden bizim düğünlerimizde yabancı kimse olmazdı. 3 gün 3 gece kızlar oturmazdı düğünde demektedir. Şimdi yapılan düğünleri de 17. katılımcı Düğünlerimizde iki tarafta Çerkezse kendi düğünümüzü yapıyoruz ama bir taraf farklıysa Kürt oyunları oynanıyor ya da Muş a has oyunlar oynanıyor sözleriyle ifade etmiştir. 17. katılımcı sözlerinin devamında Düğünlerimizde farklı kökenli ailelere ayıp olmasın diye onların oyunları da oynanırdı ama biz kendi düğünümüzü muhakkak yapardık. Burada fazla kişi kalmadık. 90 lardan sonra burada çok ciddi bir göç yaşandı bizimkilerden demektedir. Zaman içindeki değişimi 23. katılımcı şu sözleriyle ifade etmiştir: Düğünlerde eskiden folklorumuz vardı. Halen daha kısmi olarak devam eden geleneklerimiz var, yemeklerimiz var. Geleneklerimiz artık karışmış birbirine. Dağıstan dan geldiğimizde kıyafetlerimiz farklıydı. Benim anneannem pardesü tipi mujgat denilen elbise yapardılar. Bazı folklorlerde görmüşsünüzdür. Onları yaparlardı ama şimdi kalmamış. Biz artık bu yörede kaldığımız için bu yöreye uyum sağlamışız.

76 64 9. katılımcı değişen demografik niteliğe dikkat çekmektedir: Akraba ilişkilerinde, aile içi ilişkilerde örf ve adetler takip ediliyor ama dışarıda düğünlerde yapamıyorsun. Çünkü Çerkez ve Çeçen yok, o yüzden oynayamıyorsun. Eskiden dernek vardı gençler toplanıp oynarlardı. Şimdi öyle bir şey de yok. Muş ta dernek vardı 1992 den sonra bir sure daha devam etti ama sonra kapandı o dernek. Kimse katkıda bulunmadığı için kapandı. Çocuklarına kendi geleneklerine göre düğün yapıp yapmadıklarını sorduğumuzda; 21. katılımcı Yok yapmadım. Eskiler gibi dışarıda düğün yapılması yok. Evin içinde kızlar kendi aralarında oynuyorlar o kadar. Ama Arınç ta var. Ben 2 kızımı Çeçenlere verdim, onlar Çerkez düğünü yaptılar. 6. katılımcının düğünle ilgili bir anısı şu şekildedir: Ben bizim düğün hariç hayatımda bir kez Çerkez düğünü gördüm, ilkokuldaydım. İlkokul 1.sınıftaydım. Babamın dayısının oğlunun düğünüydü. Bulanık'ın Simo diye bir köyü var, eski adı Simo şimdi Kurganlı diye. Biz erkek eviyiz. Orda gördüğüm şeyi hiç unutamıyorum. Tendir derler mızıka çalarlar bizde. Atların bile bir melodisi vardı. O müzik çalarken atların oynadığını gördüm. Hiç unutamıyorum ama şimdi yok. Gelin arabası, at arabasını süslemişlerdi böyle beyaz örtülerle. Arabanın ön tarafında mızıka çalanlar vardı. Atlılar vardı arabanın önünde. 6-7 tane ama bir tek at oynuyordu. İbrahim abi vardı onun atı oynuyordu. Müzik çaldı inanın ayaklarının üzerinde şöyle şöyle oynayarak arabanın yanında gitti o at. Yarış yaptılar. Bir Türk bayrağı aldılar. Bayrağın etrafına çorap dikmişlerdi, şeker dikmişlerdi, mendil dikmişlerdi. Bayrağı kız evinden biri gidip teslim aldı erkek tarafından. Gelini

77 65 bindirdikten sonra teslim alırken gençler yarıştılar tane genç. Biri bayrağı aldı koşmaya başladı diğer atlılar onun peşinden koştular o bayrağı ondan kim kapacak diye. Gelin eve gelmeden o bayrağı o eve kim teslim edecek. Alıp götürene hediye verilirdi. Damadı çalmışlardı. O yüzden sağdıca ceza verdiler. Düğünde genelde gençler olur, yaşlılar olmaz. Eskiden anlatırlardı burada yabancı yani Çerkez olmayanları düğüne çağırmazlarmış. Bizim karılarımıza, kızlarımıza bakmasınlar diye. Çerkezlerde gençler genelde olur. Kızlar ve erkekler karşılıklı dizilirler, biri de yönetir. Genelde yaşlılar biraz seyrederler sonra da giderler. Ortamı gençlere bırakırlar. O ortamda gençler tanışır, evlenir. Görücü usulü çok fazla yoktur Çerkezlerde. Gençler anlaşırlarmış, aile onay verirmiş, evlenirlermiş. Düğünlerde anlaşırlarmış. Kaşenlik i 120 annem şöyle anlatırdı; 2 genç anlaşırsa diğerlerine duyurmak amacıyla bu benim kaşenimdir, isteyeceğim kızdır kimse bakmasın dermiş. Türkiye ye geldiğimizde kızlarla erkeklerin birarada olması yadırganmıştır. Hiçbir sorunda yaşamadık. Kız kaçırma olayları olmuştur, birlikte olmalar olmuştur. Çerkezlerde evlenmeden önce birlikte olma olayı hiç görülmez. Osetya da bile hala bekarete çok önem verilir. Annem diyor, düğün olurdu evin genç kızı ve oğlanı gider bütün genç kızları ve oğlanları toplar getirirdi. Hiç kimse de gelmiyorum demezdi, hiçbir sorun da olmazdı. Düğün biterdi tekrar o evin erkeği ve kızı onları tekrar evlerine bırakırdı. Birbirlerine güven olayı çok fazlaydı. Yanlış bir şey de olmazdı. Biz de bir söz vardır; Çerkezlikte hata olmaz. Kabul etmezler hatayı. Araştırmanın problem cümlelerinden biri olan düğünler konusunda katılımcıların hepsi, eskiden düğünlerin tamamının Kafkas müzikleri ve oyunları eşliğinde yapıldığını söylemişlerdir. Zamanla yöre halkının da oynayabileceği müzik ve 120 Çerkezlerde kaşenlik, bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir. Düğünler ve çeşitli mekanlardaki sohbet ortamlarında gerçekleşir.

78 66 oyunların da oynandığını belirtmişlerdir. Eskiden düğünlerine Kafkas halkları dışında kimsenin katılmadığını fakat göçler dolayısıyla zamanla nüfuslarının azalması ve yörede bulunan diğer komşuların düğünlere katılması sonucunda düğünlerde hem Kafkas oyunları hem de yöre halkının oynayabileceği oyunlar da oynanmaya başlanmıştır. Düğüne katılan kişiler arasında soğukluk yaşanmaması için böyle yapıldığını vurgulamışlardır. Evlilikler konusunda da eskiden kendi içlerinden biriyle evlenmeler daha çok görülüyorken zamanla yöre halkından birileriyle evlilikler de artmıştır. Bunun da en büyük gerekçesini nüfusun azalmasına bağlamaktadırlar. Katılımcıların evlenme ritüelleri ve koşulları konusundaki değişmeler karşısında olumlu ve olumsuz görme gibi bir kategorileşmeye gittikleri görülmektedir. Bunun sebebi toplumsal ve kültürel değişmenin bir sonucu olan aidiyet oluşturucu, aile gibi, mekanizmadaki değişimde görülebilir. Geleneğe sıkı sıkıya bağlanma ve geleneği terk etme gibi iki zıt tutum ortak kimliğin birleştirici işlevini kaybetmeye başladığını göstermektedir. 4.3.Aile İçi İlişkilerde Kültürün Korunması Aile, sosyoloji literatüründe toplumsal yapının en küçük birimi olarak kabul edilmektedir. Ailenin gerek toplumsal ve gerekse kültürel yapı içerisinde yerine getirdiği işlev, önemi dolayısıyla pek çok disiplinin de araştırma nesnesini teşkil etmektedir. Aile, toplumun biyolojik olduğu kadar sosyal ve kültürel sürekliliğinin de merkezinde yer alır. Bireyin içinde yaşadığı toplumun tarihi, kültürel, sosyal norm ve değerlerinin yaşatıldığı ve gelecek nesillere aktarıldığı toplumsal bir kurum olarak aile, bu sosyalleşme işlevi dolayısıyla toplumun ve kültürün korunmasında ve sürekliliğinin devamında önemli bir rol oynar. Kısacası aile, bireyin sosyalleşmesi ve kültürün aktarılmasında başat rol oynamaktadır. Ailenin insanlık tarihi kadar eski kökleri boyunca yerine getirdiği bu işlevi zaman içerisinde işleyiş biçimi açısından farklılık sergilese de bugüne kadar devam etmiştir. Aile teorik açıdan biyolojik, psikolojik, toplumsal bir işlevi yerine getirmekle beraber, aktarılan görevler ve değerlerin öznelliği bakımından görece bir durum sergiler. Göreceliğin belirleyeni ise kültürel yapılardaki farklılıktır. Tez boyunca üzerinde çalışma yürütülen Kafkas toplulukları kültürün korunması noktasında aileye özel bir önem atfetmişlerdir. Aile içindeki ilişkilerinde kültürlerini

79 67 korumaya dikkat ettiklerini söylemişlerdir. Aile, geleneğin korunmasında ve devamında önemli bir işleve sahiptir. Sosyolojik bağlamda gelenek, nesilden nesile aktarılan kültürel kodlardır. Yani bilgi, düşünce, kültür, norm ve değerleri ifade eder. Bir toplumsal ve kültürel süreklilik mekanizması olan gelenek kimlik açısından sosyal bir işleve sahiptir.bu bağlamda katılımcıların görüşmeler sırasında en sık vurguladıkları gelenek unsuru, büyüklerin yanında konuşulmaması gerektiği konusudur. Bu konudaki hassasiyet hala korunmaktadır. Orta yaşın üzerindeki katılımcıların, büyüklerinin yanında çocuklarını kucaklarına almamaları ve çocuklarına isimleriyle hitap edemediklerini vurgulamaları dikkat çekicidir. Orta yaşın üzerindeki kadınkatılımcıların anlattıkları konuların başında da, eskiden kayınbaba ve kayınvalide ile aynı sofraya oturulmaması konusudur. Fakat bu geleneğin eskide kaldığından şimdilerde böyle yapılmadığından bahsedilmiştir. Aynı şekilde eskiden kayınbaba ve kayınvalide yatana kadar gelinin yatmadığı ama şimdi bu adetlerin kaybolduğu gibi davranış biçimleri unutulan geleneğin dillendirildiği alanlardır. Bu konulara halihazırda da dikkat edildiği katılımcılarca ifade edilmiştir. Bu ifadelerde de görüldüğü gibi aile içi ilişkilerin geleneğin etkisinden bağımsızlaşarak modern toplumsal değişme motivasyonlarına göre bir değişim geçirdiği görülmektedir. Sanayileşme, kentleşme, kitle iletişim araçlarındaki gelişmeler, göçlerle parçalanan kültürel ve toplumsal bütünlük kendini aile ilişkilerinde görünür kılmıştır. Aile kurumunun asli işlevlerinden olan neslin devamının sağlanması konusunda aileye kültürün korunması işlevi de yüklenmektedir. Bu bağlamda ailenin kurulmasında eş seçimi kültürün ve soyun korunması anlamına da gelmektedir. Katılımcılara Evlenirken aynı etnik gruptan olmaya dikkat ediyor musunuz? sorusu yöneltildiğinde genel olarak dikkat edildiği üzerine vurgu yapılırken göç, toplumsal değişme gibi faktörlerin etkisiyle eş seçiminde zamanla bozulmaların gerçekleştiği gözlenmiştir. Mesela bir katılımcı, Ben bir Türkle evlendim. Ama Çerkez olmasını tercih ederdim. Onun ailesiyle adetlerimiz, törelerimiz çok tersti. Kırgız asıllı. Babaları Kırgız, babaannelerinin babaannesi de Çerkez. Karışık yani. Töreleri çok farklıydı. Çerkezlerde kadınlara çok değer verilir. Mesela bir kadın geldiğinde hoş geldin diyecekse bir

80 68 erkek ayağa kalkar. Oturmasına çok dikkat eder, çok düzgün oturur. Biz Çerkezler bunlara çok dikkat ederiz. (6. katılımcı) demektedir. Kafkas halklarından birinin kendilerinden olmayan biriyle evlenmesinin hoş karşılanmamasının sebebi kültürlerdeki farklılık olarak gerekçelendirilmektedir. Bu kültürel farklılığın bir uyumsuzluğa ve çatışmaya sebep olabileceği kanaati yaygındır. Bu geleneklerin uyumsuzluğu ise şöyle açıklanmaktadır: Pijamayla bir erkek bir kadının yanına oturamaz. İç çamaşırıyla oturamaz, gezemez. Bunlar bizde çok ayıp şeyler. Biz büyüklerimize karşı çok saygılıyızdır. Mesela ben babamın yanında çocuğumu asla kucağıma almadım. Çocuğuma adıyla hitap etmedim. Eşimin ailesinin yanında ben eşime adıyla hitap etmedim. Bunlar onların çok zoruna gidiyordu. Mesela kardeşlerine derdim ki abiniz şöyle gidecek veya şöyle yapacak. Abim kim? Adı ne? Falan diye üstüme gelirlerdi. Ama derdim abiniz işte. Bu işte onların çok zoruna gidiyordu. Biz evlendikten sonra eşim askere gitti. Askerden geldiğinde vay efendim ben niye gelip hoş geldin dememişim. Ama babası orda, annesi orada, kardeşleri orada. Biz de büyüklerinin yanında böyle konuşulmaz. Tabii onlar bilmiyorlar. Birkaç kez yüzüme vurdular yani kız kardeşleri, işte abimiz askerden geldi de sen gelip hoş geldin demedin diye. Bu gibi şeyleri yaşadık. Bir kez de, benim oğlan küçük onların çiftliğindeyiz. Üst kattayım aşağı indireceğim çocuğu, üstünü giydirdim. Salonun kapısına elimi attım eşimin babası da elini atmış karşılaştık, benim kucağımda çocuk. Biz büyüklerimizin yanında çocuklarımızı almayız kucağımıza. Yılmaz amca dedim al al torununu hemen kucağına attım. (6. katılımcı; 18. katılımcı de aynı ifadeleri kullanmıştır). Katılımcının bu sorunları kendi kültürlerine keskin bağlılık sebebiyle aşılamadığını dile getirmesi ise dikkat çekicidir. Bu sorunlar zamanla aşıldı mı? sorusuna karşılık İnanın hiç aşılmadı. Ben hep inat ettim kendi kültürümde onlar

81 69 da kendi kültüründe inat ettiler. Çok sorunlar yaşadık (6. katılımcı) demektedir. Sonrasında ise aynı katılımcı Çok sorunlar yaşadık. O yüzden dedim ben başında, keşke bir Çerkezle evlenmiş olsaydım diye sözleriyle pişmanlık duygusunu dillendirmiştir. Ailesinde kendisinden başka yabancı ile evlenen bulunmadığını katılımcı belirtmektedir. Bu evlilik bir tecrübe olmuş. Benzer sıkıntıları 17. katılımcı da yaşamıştır. 17.katılımcı Eşimle evleneceğimde sıkıntı oldu. Birtakım kültürel sıkıntılar yaşadım eşimle. Biz de gelinlik biraz ağırdır. Eşim o tür şeyleri yapmak istemedi. Ama o da onu kendi sempatikliğiyle aşıyordu. Biz de gelinler babanın yanına çıkmazlar, konuşmazlar ama benim eşim babamın yanında gider arkadaşı gibi konuşur. Geleneklerin de sıkıntılı taraflarını artık pek almak istemiyorlardı, o yüzden babam da bir şey demez. Biz de büyüklerinin yanında çocuğunu sevemezsin. Ben hala amcamın yanında çocuğumu kucağıma alamıyorum. Son temsilciler bizim kuşağımız olabilir. Mesela babam abimi eşine ismiyle hitap etti diye çok kötü fırçalamıştı. Bizden sonra pek devam edeceğini sanmıyorum. İster istemez değişim oluyor. Evlenmede dikkat edilen bir başka husus da akraba evliliği konusudur. Bazı Kafkas topluluklarında yedi göbek geleneği mevcuttur. Buna göre yakınla evlenmek yasaktır, yani egzogami vardır. 121 Özellikle Çeçenlerde ve Osetlerde söz konusudur. Çeçenlerde eskiden yakın akrabalarla evlilikler onaylanmazken artık buna çok da dikkat edilmediği söylenmiştir. Buna göre (6. katılımcı); Bir kere amca kızı, amca oğlu evliliği yok kesinlikle. Teyze çocuğu yok. Babamızın amcasının çocuğunun çocuğuyla bile evlenemiyorsun. Yani öyle yetiştiriliyoruz ki evliliği düşünemez o insanla. Hep bir arada büyüyorlar, tatillerde vs. Birbirlerine güveniyorlar. Kendileri o evlilik bağını hissedemiyorlar, kardeş 121 Pek çok Türk topluluğunda da görülen yedi göbek geleneği için bkz: Çetin Altan, Kazak Türkleri nde Sosyal Hayat, ; Aynakulova Gülnisa,"Kırgızlar da Evlilik ve Evlenme Törenleri", Millî Folklor, Sayı: 72, Yıl 18,2006, s

82 70 olarak yetiştikleri için. Bizde mesela ben halamın oğluna sarılırım, teyzemin oğluna sarılırım. Annemin dayısının oğluna sarılırım. Ama onlar da (eşinin ailesinden bahsediyor) mesela nasıl sarılırsın diye çok sorun olurdu. O konularda kültürümüz çok farklı oluyor yani. Bana sen radikal düşünüyorsun derlerdi. O yönden çok ırkçısın derlerdi eşimin tarafı. 2.katılımcı: Eskiden yakın akrabadan kız alınmazdı. Ama şimdi artık çok dikkat edilmiyor buna. 5.katılımcı: Birinci dereceden akrabadan kız alınmaz. 9.katılımcı: Bizde 7 göbek kız erkek hep kardeştir. Çok yakınlarla evlenilmez, mesela amca oğlu hala oğlu teyze oğluyla evlenilmez. Çok yakınlarla evlenmek zaten sağlık açısından da doğru değil. Dağıstan köyünde yaptığımız görüşmelerde ise akrabalarla evlilik konusu sorulduğunda, akraba evliliklerinin olduğunu söylemişlerdir. Aile içindeki geleneklerin hâlâ korunduğunu dile getiren katılımcılar oldu. 6.katılımcı Bizim 2 gelinimiz var, kayınlarıyla hala konuşmazlar. Gelinlik ederler. Kardeşim gidip onların yatak odalarını açmaz, biz de çok ayıptır. Biz bayan olduğumuz halde onların yatak odalarına gidip yataklarının ucuna oturamayız. Bizde ayıptır. Kızlar bile oturamaz, ayıp denen bir şey var onun yatak odası. Başkaları yargılıyor ama ben seviyorum kültürümü. Bizde hala o kurallar vardır. Mesela annem amcamla konuşmazdı. İnanın annem 10 yıldır amcamla konuşuyor. Amcam içeri geldiğinde annem ondan küçüktür ayağa kalkar. Biz de bir de

83 71 kayınbabasının yerine oturmazlar gelinler, kayınbabasının ismi söylendiği zaman ayağa kalkar gelinler saygıdan. Kayınbabanın evin bir köşesinde bir koltuğu, bir minderi vardır. Aile içi ilişkilerde gelenek hala korunuyor. 16.katılımcı evliliklerde kayınvalide, kayınbabayla gelin hiçbir zaman konuşmaz. Kayınvalide ve kayınbaba gelini konuşturmayana kadar gelin konuşmaz. Bu uzun yıllar sürüyor. Gelin sürekli ayakta bekler. Anne ve baba büyüklerinin yanında çocuğunu sevip okşamaz. Büyüklerin yanında eşinin ismiyle hitap edemiyorsun. 16.katılımcı devamla bir gelin misafire su veriyorsa, onu bekler bardağı alır geri geri gider. Kesinlikle büyüklerinin yanında hiç konuşmaz. Benim 5 çocuğum vardı rahmetli beyim bir gün olsun alıp kucağında sevmedi kayınvalidemin kayınbabamın yanında. Şimdiki gençler nişanlı geliyorlar, anne babası orda oturuyor onların karşısında nişanlısının kucağında oturuyorlar. Ayıp diye bir şey yok. Kayınbaba yatmayıncaya kadar gelin yatmazdı, isterse saat sabahın 3 ü olsun. Gelin kayınvalide kayınbabadan önce kalkardı. Kayınbabam kahve isterdi, hazırlardım, baba kahven hazır diyemezdim dışarı tarlalara giderdi ben de peşinden kilometrelerce giderdim. Ayak sesinden kayınbabam duyacaktı da öyle arkasını dönüp alacaktı kahvesini. Kahvesini içiyordu ben de fincanı alıp tekrar geri dönüyordum. Kahvaltılarını hazırlardım. Kayınvalidemden sonra kalksam kıyamet kopardı. Bir gün bir genç kız misafirimiz geldi ben de gençtim, konuştuk falan sabah 7.30 oldu, kayınvalidem üstüme hücum etti bu saate kadar yatıyor musun diye. Bir gün de en büyük kızım yürüteçte gitmiş kutuların içindeki yumurtaları alıp atıyor, ben de yapma yavrum dedim. O sırada da kayınvalidem arkamdan geldi. Nur içinde yatsın benim başıma neler etti. Eski düzen kalmadı, örf adet kalmadı demektedir. 2. katılımcı de benzer ifadeleri kullanmıştır: Eskiden gelin kaynananın kaynatanın yanında oğlum, kızım demezdi. Kaynata suyunu içerdi gelin ayağa kalkardı. Büyük kaynı varsa abi derdi, küçük kaynı varsa küçük bey derdi. Kaynana kaynata yatana kadar gelin yatmazdı. Kaynata sabah namaz kılacağı zaman gelin ibrişimle suyunu yanına koyardı, namazlığı sererdi, kaytana kalkıp namazını kılardı. Biz çok çektik, bunlar şimdi hiç. Eskiden Çerkezlik çok ağırdı şimdi bir şey yok ki.

84 72 22.katılımcı: Gelenekler görenekler birkaç sene öncesine kadar yaşatılmaya çalışılıyordu. Büyüklere saygı, büyüklere yol verme, konuştuktan sonra geri geri gitme gibi şeyler vardı ama şimdi kalktı. Şimdi de yapılıyor ama eskisi gibi değil. Mesela büyüklerin yanında oturmamak, onların yanında konuşmamak gibi şeyler yok artık. Saatlerce oturmamak varmış büyüklerin yanında, büyükler izin vermeden oturulmazmış. Biz baya çektik. Önceden çocuğun altını değiştirsek, çocuğu yedirsek büyüklerin yanında saygısızlık olurdu, çok iyi değildi bunlar. Bir de eskiden tek oda vardı şimdiki gibi farklı odalar yoktu. Mecbur tek odada yapacaksın her şeyi. Öyle yapınca da saygısızlık olurdu. Kapının arkasında sırtını onlara dönerek çocuğun üstünü değiştirirdik. Kaynanam çok disiplinliydi. 23.katılımcı da eskiden adetlerin daha ağır yaşandığını belirtmiştir ifadelerinde: Ben babamla yemek yerdim. Annemin babamın sofrasına oturduğunu hiç görmemiştim çünkü annesi olduğu için. Hiç unutmam 1991 yılında beni Antalya ya çağırmışlardı. Anne babam Yalova daydılar tek başlarına yaşıyorlardı. Beni çağırdılar ben de Antalya dan sonra yanlarına gittim. Anne babamla aynı sofradaydık, anneme dedim Allah a şükür ben seni aynı sofrada görebiliyorum yaşında hala onu yaşatanlar var. Bazı Dağıstan kökenli, Çerkez kökenli, Çeçen kökenli gelinlerimiz hala aynısını yaparlar. Benim 2 gelinim Dağıstanlı değiller, ben onlarla aynı sofrada yiyorum. Benim büyük çocuğum benim yanımda hala çekinir. Çünkü babam hayatta olduğu için onu yanıma hiç bırakmazdı. Gelmezdi hep dedesiyle kalırdı. Hala o çekingenliği devam eder. Diğerleri pek öyle değil. Adetler kısmen kalkmıştır. Ben din görevlisi olarak ben o kadar tasvip etmiyorum. Dinî değildir. Çok aşırı olmamakla birlikte edepli olmalarını da isterim. Dede ordaysa fazla kendi çocuklarıyla ilgilenmemesini isterim.

85 73 Çocuklarını sevsinler ama dedelerinin yanında fazla ilgilenmelerini istemem. Edeplerini korusunlar. Fakat bazı adetlerin değişmesinden yana olduğunu da vurgulamıştır. Özellikle aynı sofrada yemek yenmesi konusunda olduğu gibi. Yaşlı nesil aile içindeki geleneklerin eskiden daha ağır yaşandığını; fakat şimdilerde bu geleneklerin fazla ağır olmadığını özellikle vurgularken, orta yaş gurubundaki katılımcılar aile içindeki örf ve adetlerine devam ettiklerini söylemişlerdir. Örneğin 8.katılımcı: Aile içi ilişkilerde devam ediyor. Oturmana kalkmana dikkat etmen gerekir. Bir büyük geldiğinde kalkmak zorundasın yoksa azar işitirsin. Ben hala benden 1-2 yaş büyüğüm gelse ayağa kalkarım. Köyde artık kimse kalmadı, Sunay mahallesinde de kimse kalmadı. 14.katılımcı: Kaynatamızın yanında çocuğumuzu kucağımıza almazdık. Ben konuşmuyordum hiç, şimdiki aklım olsaydı konuşurdum. Çok rahatsız oluyordum. Sofra kuruyoruz, kaynatam o tarafta yiyor ben bu tarafta yiyorum. Bize o zamanlar onları öğrettiler, ayıptır konuşmayın gelinlik yapın. Kaynata yatmadan gidip yatmayın. Standartlaşmış ve tekrarlanan sembolik davranış biçimi olan ritüeller, bireysellikten öte grup bilincini ve birlikteliğini ortaya koyan duygusal bir kanal, yeni bilgi ve tecrübeler için bir rehber olarak geçmişi günümüze, günümüzü de geleceğe bağlayan bir bağ olması nedeniyle 122 bir kültürün korunmasında önemli bir işlev görür. Bu bağlamda katılımcıların tamamı büyüklere olan saygının korunduğunu vurgulamışlardır. Aile içi ilişkilerde büyüklerin yanında konuşulmaması, eşlerine isimleriyle hitap edilmemesi, çocuklarını kucaklarına almamaları vb. gibi konulardaki hassasiyetlerin korunduğu katılımcılar tarafından özellikle belirtilmiştir. 122 Kasım Karaman, Ritüellerin Toplumsal Etkileri, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2010, Sayı:21, s. 229.

86 74 Zaman içinde bazı geleneklerde yumuşamaların olduğu da belirtilmiştir. Örneğin kayınvalide ve kayınbabayla aynı sofraya oturulmaması gibi konulardaki katılık zamanla azalmıştır Kafkaslarla Bağlantıları Katılımcılara Kafkaslarla bağlantıları sorulduğunda genellikle pek bağlarının kalmadığını söylemişlerdir. Az sayıda da olsa bazı katılımcılar Kafkasya ya gittiklerini belirtirken bazıları da akrabalarının Kafkasya ya atalarının geldikleri yerlere gidip geldiklerini söylemişlerdir. Bazı katılımcılar de Kafkasya dan tanıdıklarının geldiğini söylemişlerdir. Gidenlerin çoğunluğu gezi amaçlı gitmiştir. Ata topraklarına kalıcı olarak gitmeyi düşünmemeleri dikkat çekici bir durumdur. Yani, tekrar Kafkasya ya dönmek isteyip istemedikleri katılımcılara sorulmuştur; bu soruya katılımcıların tamamı ata topraklarını unutmadıklarını ama artık Türkiye yi vatan bildiklerini ve geri dönmek istemediklerini ifade etmişlerdir. Katılımcıların hepsi sadece gezi amaçlı gidip görmek istediklerini bildirmişlerdir. 6. katılımcımızın ifade ettiğine göre; Söyleyeyim ben ülkemi seviyorum. / / Bunun temel nedeni, benim dedem bu ülkede yaşamış, dedem bu ülke için savaşmış. Dedemin kardeşleri bu ülkede şehit düşmüşler. Yani bu topraklarda bizim kanımız var. Bu ülke bizim değil diyemeyiz. Bir imkan olsa Osetya da yaşamak ister miydiniz? sorusuna 6. katılımcının verdiği cevap: Hayır ben burada doğdum. Niye buradan gideyim? Ama orayı görmek isterdim. Zaman zaman oraya gidip kalmak istedim ama burası benim ülkem. Kimse gönderemez. Bizim burada çok emeğimiz var. Bizim burada mezarlarımız var kime bırakıp da gidelim olmuştur. Bir başka katılımcı de şunları söylemiştir: 17.katılımcı

87 75 Artık biz burayı Ata yurdumuz, vatanımız benimsemişiz. Orası bizim geldiğimiz yer ama öyle bir köprü kurulmamış. Bazı katılımcılar Kafkasya da akrabalarının olup olmadığını bilmemektedir. Örneğin 9.katılımcı: Kafkasya da akrabalarımız var mı bilmiyorum. Babam öldüğünde biz küçüktük o yüzden hiçbir bilgi alamadık. Annem Çerkez. Annemin akrabaları Bulanık ın Simo köyünde. Orası da eskiden Çerkez köyüymüş. Şimdi herkes göç etmiş, kalanlar da baraj yapılacağı için arsalarını elden çıkarmak için bekliyorlar. Kafkasya da akrabaların olup olmadığı sorusuna ve ailenizden giden gelen oldu mu gibi sorularımıza değişik cevaplar verilmiştir. 6.katılımcı kendisinin Kafkasya ya gitmediğini ama kardeşinin ve eniştesinin sık sık gittiğini belirtmiştir. 7. katılımcı: Bizim orda köylerimiz var. İstanbul a geliyorlar. Benim kayınpederim süper Çeçence konuşur. Oraya geliyorlar. Mesela ben de İstanbul a gittiğimde Çeçen kamplarına gidiyorum. İnsanın içi acıyor, git onların yaşantısını gör. Caminin altını kontraplaklarla bölmüşler, öyle yaşantı olur mu yaa. Peşmerge olsaydı Türkiye öyle mi yapardı. Çeçen olduğu için hiç karışmıyorlar. 9. katılımcı Benim kardeşim Dağıstan a gidip geldi, gezdi oraları. Amcamın oğlu da sürekli gidip geliyor. Bildiğim kadarıyla orda akrabalarımız yok. Benim babam burada doğmuş. Oraya yerleşmek değil ama gezip görmek istedim. 10. katılımcı Kafkasya da görüşemediğimiz akrabalarımız var. Türkiye den bir heyet gitti, bizim bir akrabamızda katıldı o

88 76 heyete. Ama iyi soruşturma yapamamış. Ben gitmeye kararlıydım ama savaş başlayınca gidemedim. Kabile isimleri hala aynı, internetten bakınca bizim köyümüz görünüyor. 12.katılımcı Kafkasya da akrabalarımız var. En büyük ablamın oğlu gitmişti. 4-5 yıl oldu gideli. Onları görmüş orada, resim çektirmiş onlarla, bize de gönderdi resmi. En büyük ablamın kocasının akrabası Kafkasya dan geldi, 2-3 defa geldi. Geldiğinde ben onlara kıyafet falan alırdım. 3. defa geldiğinde bize geldi kaldı, bana dedelerinin arazilerini gel al dedi. Ama ben nasıl gideyim de alayım. Arazilerin nerde olduğunu bile bilmiyorum. 13. katılımcı Kafkasya da hala akrabalarımız var. Hanımın amcasının çocukları hala orada yaşıyor. Biz görüşmüyoruz onlarla ama Yalova daki amcamın çocukları onlarla görüşüyorlar gidip geliyorlar. Dağıstan dan gelip Yalova da yerleşenler bile var. Buradan oraya ziyarete gidenler de var. 15. katılımcı Kafkasya da muhakkak akrabalarımız vardır ama iletişimimiz yok. Gidip gelmemiz yok. 15. Katılımcı devamında Ben gitmeyi bir ara çok ciddi bir şekilde kafaya koymuştum, annem bırakmadı. Ama gitmeyi çok istiyorum inşallah gideceğim demektedir. 17. katılımcı Kafkasya dan bir ara bizimle aynı soyu taşıyan insanlardan buraya gelenler oldu. Amcamı buldular burada. Burada amcam bilinen bir insan olunca onun adını vermişler, Çerkez dir diye. Aynı dili konuşunca çok memnun oldular. Şu anda Kafkasya yla hiçbir diyalogumuz yok. Bir ara kökenlerini

89 77 merak edip gidip araştıranlar oldu. Dönenler de oldu dönmeyenler de oldu. Onların aracılığıyla, onlar bizim isimlerimizi vermişler. O yüzden gelenler oldu. Onlar gelip bizi buldular. 21. katılımcı Dağıstan da akrabalarımız var. Kaynım bir defa gitti. Telefonla görüşmemiz yok. Gidip gelmemiz yok sadece bir defa kaynım gitti. İmkânımız olsa Dağıstan a gideriz tabii, gidip görürüz. Onlar da gelmek istiyorlar. 22.katılımcı Dağıstan da akrabalarımız varmış ama kardeşlerim gidip de aramadılar. Rahmetli babam derdi, benim 7 amcam orda kaldı diye. Onlardan da gelen olmamış. 23. katılımcı Benim bir eniştem Dağıstan da şu anda orada iş yeri var gidip geliyor. Uzaktan akrabalarımız var. Mektup yazmışlardı bana. Ben gitmeyi çok istiyorum ama gitmedim. Akrabalarımızdan gelen olmadı, çünkü bayanlarmış orda kalanlar. Ama bazı ailelerin var. Bazı ailelerden kalma akrabalar gelip gidiyorlar. İmkan olsa Kafkasya da yaşamak ister misiniz? sorusuna 13. katılımcı Ben istemem. Ben Türkiye yi seviyorum demektedir. Kafkasya daki halklarla Türkiye deki Kafkasya dan gelenler arasındaki sosyokültürel ve ekonomik farklar da aradan geçen uzun zaman süresinde ortaya çıkmıştır. Mesela 13.katılımcının hac sırasında karşılaştığı Kafkasya dan gelen grupla yaptığı şu konuşma birbirlerine karşı zamanla ortaya çıkan önyargıları göstermektedir:

90 78 Biz hacda Kafkasya dan gelenleri gördük. Onlarla orada bir grup kurduk. Aynı lisanı konuşuyoruz hoşumuza gitti. Halen onlarda sıkıntılar var. Bize soruyorlar neyle geldiniz diye uçakla deyince şaşırıyorlar, o kadar imkânlarınız iyi mi diye. Onlar otobüsle gelmişler. Nerde kalıyorsun diyorlar otelde diyoruz, nasıl kalabiliyorsunuz diyorlar. Ne kadar parayla geldiniz? 15 bin dolarla geldik. Bir insanda o kadar para mı olur diyorlar. Adamlar otelde kalmıyorlar. Otobüsü çekiyorlar yolun kenarına yere bir şeyler seriyorlar. Maddi sıkıntıları hala devam ediyor. Onlar kısa süreliğine geliyorlar. Bizim kadar kalmıyorlar. Sadece farz dönemini yapıp gidiyorlar. 4-5 gün içinde gidiyorlar. Ocakları, yemekleri her şeyleri arabaların içinde. Bize diyorlar ki biz duyduk ki Türkiye deki Kürtler sizi asıp kesiyorlarmış. Dedik ki hiç öyle bir şey yok. Biz Kürtlerden kız alıp vermişiz. Karşı komşum Kürt evimin anahtarı onda. 1 ay gittim İstanbul da kaldım. Evim hep onun elindeydi. Biz dedik Ruslar size hakaret ediyorlar mı? Yok dediler onlar iyi insanlar, onlar da bize Kürtler size hakaret ediyorlar dediler. Biz de yok dedik. Kürtler de Müslüman biz de Müslümanız, ama siz öyle değilsiniz dedik. Komşularımız da dağdakileri sevmiyorlar, onlar da üzülüyorlar. Çeçen-Rus Savaşı nın Muş taki Kafkas halkları üzerinde çok büyük etkisi olmuş. Büyük gösteriler düzenlenmiş Muş merkezde. Maddi yardımlar toplanmış. Halkın büyük desteği olmuş, Kafkas halklarından olmayan kişiler bile maddi yardımda bulunmuşlar. Katılımcılar arasında Türkiye nin Çeçen-Rus savaşında Çeçenlere her türlü desteği sunduğu yönünde bir kanaat söz konusudur. Çeçen Rus savaşında Türkiye nin Çeçenistan a yardım ettiğini düşünüyor musunuz? sorumuza 5. katılımcı şu cevabı vermektedir: Kesinlikle düşünüyorum. Sonradan tanıştığım bazı arkadaşlarım dediler ki biz gittik Çeçenistan da savaştık geldik. Özellikle Türkeş in bizzat gönderdiği adamlardı. Her şeyden önce

91 79 onlara dua ettik. Dönem dönem maddi yardımlar toplandı. Buradan gidenler oldu. Mesela amcamın oğlu gitti. Gitti gezdi oralarda, kaldı. Şimdi Konya da. Hatta burada işinden ayrıldı gitti. Sadece amcamın oğlu değil 8-10 kişi gitti buradan. Yakın zamanda meydana gelen Gürcü-Rus savaşının Kafkas halkları arasında nasıl bir tepki uyandırdığı sorusuna ise şu şekilde cevap vermişlerdir: İşin açıkçası o çok da bizde heyecan uyandırmadı. Özellikle onların orda birlik olmayışı şu anki Grozni deki yönetim falan. Yıllarca Ruslar aynı taktikleri izledi. Şeyh Şamil zamanında da yaptı. Yani parçala, böl, yok et. Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar. Eğer orda birlik olsaydı. Elçibey in de bu yönde isteği vardı, bu konuda yatırımları vardı. Bütün Müslümanlar birleşelim diye. Adamı yok ettiler. 6.katılımcı da aynı şekilde Çeçen-Rus savaşını anlatıyor: Benim dayılarım Çeçen. Taraf tutmamam mümkün mü? Kız kardeşim o dönemde öğretmendi, her maaşında onların hesap numaraları vardı, yardım ederdi. Ben de alyansımı bile onlar için bozdum gönderdim. En küçük kız kardeşim ortaokuldaydı. Ankara dan bize rozetler geldi, kardeşim onları okulda dağıttı paralarını topladı, babam yardımcı oldu. Savaşmak için gidenler de oldu. Benim rahmetli kardeşim zaman zaman giderdi. Gürcistan dan geçerdi, Gürcistan da da Çerkezler var. Hala oralarda akrabalarımız var. Biz biraraya geldiğimizde bizi bizden kopan akrabalarımız diye çevreye tanıtırlar. Çeçen savaşında Türkiye deki ilgi de Kafkas halklarının dikkatini çekmiştir. 1. katılımcı bu ilgiyi şöyle anlatmaktadır: 1. Rus savaşında ben Malazgirt te görev yapıyordum. Ben bir karakola gitmiştim. Oradaki karakol komutanını ben

92 80 tanımıyordum. 10 kişiye yakınız. Karakolda Dudayev in fotoğrafları vardı, asılı. Ben de arkada oturdum, arkadaşa sordum O vatandaşın resmi niye var? diye sordum. Sen nasıl vatandaş dersin dedi, biz onun yoluna ölürüz dedi. İnsan gururlanıyor tabii bunu duyunca. Sonra ben de dedim biz de ondanız diye. Karakol komutanı çağırdı beni yanına, gel sen yanımda otur, dedi. Biraz sohbet ettik. O savaştan sonra buradakiler bile bizim ne derecede savaşçı olduğumuzu bilmediklerini söylediler. Müslümanlık yönünden bile olsun biz sizin bu kadar Müslüman olduğunuzu bilmezdik dediler. Çünkü Rusya Komünist, dinî bakımdan zayıf diye düşünülüyor. Çeçen savaşı konusunda 9. katılımcı da şu düşüncelere sahiptir: Çeçenistan savaşı çıktığında ben dedim ki eyvah Çeçenistan elden gidiyor. Bağımsızlık istiyor ama başaracak gücü yok. Elimden gelen yardımı yapmak istedim ama illa başarıya ulaşacak diye bir garanti görmüyordum. Öyle de oldu zaten, bir avuç insan. Savaştan önce müzakere falan yapılıyordu. 5 yıl sonra referandum yapılacaktı. O zaman böyle şeyler vardı, bir umuttu bu da. Yine bizim kusurumuz oldu bu işte. Şamil Basayev in ihtirası oldu. O bizi kaybettirdi. Şamil Basayev ne yapıyor, Dağıstan da eylem yapıyor, Grozni de gelip basın toplantısı yapıyor. Aslında Ruslarla 5 yıl deneme süreci anlaşması var. O zaman kaybettiler. Planlı programlı bir şeyimiz yok. Herkes kendi başına. Dışarıdan destek de bitti. Çeçen savaşı Türkiye deki Kafkasyalıların kendi kimliklerine olan ilgisini arttırmıştır. Bu konuda 7. katılımcı şu görüşleri sarf etmektedir: Çeçen savaşı üzerimizde çok büyük etki yaptı. Biraz daha gururlandık. Milletin yaptığı yardımlardan. Çocuğumuz falan olmasaydı belki de gider savaşırdık, o duygular geldi bize. Elimizden gelen yardımı yaptık. Çeçenistan a en büyük yardımı

93 81 Erbakan ve Tansu Çiller yaptı. Tayyip hiç yardım etmiyor. Duyduğumuza göre sınıra Çeçenistan dan bir kafile geliyor ama içeri almıyorlar. 5.katılımcıya göre de mevcut Erdoğan hükümetinin Kafkasyalılara karşı olumsuz bir tavır içinde olduğu kanaatini taşıyor. Ona göre, Hrant Dink öldürüldü, kıyamet koptu. Ama öldürülen Çeçenler, komutandı. Adamların hiç esemeleri okunmadı. Hrant Dink in mitingine katılmak için Muş tan bir sürü insan gitti, hatta bir tane de imam vardı içlerinde. 7. katılımcı devamında Ben bazen Osmanlı demeye utanıyorum, bu adamlar geliyorlar bizim komutanlarımızı vuruyorlar, Suriyeli Feyman Hüseyin ağzımızın içinde sen gidip onu vuramıyorsun demektedir. Katılımcıların bir kısmının Kafkasya da akrabaları bulunmaktadır. Bir kısmı ise akrabalarının olup olmadığını bilmemektedir. Katılımcıların akrabalarından bazıları Kafkasya ya gidip gelmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler ışığında en çok dikkat çeken nokta; katılımcıların tamamı Kafkasya ya, ata topraklarının olduğu yere, gitmeyi arzulamaktadırlar. Fakat bu gitme isteği orada kalmaya yönelik değildir, daha çok gezi amaçlı gidip gelme istenmektedir. Katılımcıların en çok vurguladıkları husus; ata topraklarını unutmadıkları fakat artık Türkiye yi vatan bildikleridir. Katılımcıların ifadelerinden anlaşıldığına göre Çeçen- Rus savaşı Türkiye de yaşayan Kafkas halklarının tarihi ve geleneksel kimliklerinin canlanmasında ve öne çıkmasında yani bir bilinç düzeyinde görünürlük kazanmasında oldukça etkili olmuştur Kültürün Unutulması ve Hatırlanması Kültür kavramı sosyolojide merkezi bir temadır. Sosyoloji literatüründe kültür araştırmaları büyük bir yer tutmuştur. Kültür kavramı bugün de hala önemini korumakta ve toplumsal sorunların açıklanmasında başvurulan anahtar kavram olma özelliğini sürdürmektedir. Kültürle ilgili çeşitli görüşler olmakla birlikte; kültür Latince kökenli bir kavramdır. Latince cultura, bir şeyi ekip-biçme, yetiştirme, bakma anlamına gelir. Ancak kültür sözcüğü yalnızca ekin ile sınırlı değildir. Fakat uzun süre bu anlamda kullanıldığı görülmüştür. 17.yüzyılda Voltaire tarafından kültürün farklı bir tanımı yapılır. İnsan zekasının oluşumu gelişimi,

94 82 geliştirilmesi ve yüceltilmesi anlamında kullanılır. 123 Kavram Almancada farklı bir kategorileştirmeye uğramıştır. Fransızcadan Almancaya geçen kavram etnolog G. Klemm tarafından uygarlık ve kültürel evrim karşılığında kullanılmıştır. 19.yüzyılın ikinci yarısı ve 20.yüzyılın ilk çeyreğinde Fransızca ve İngilizcede kültür yerine uygarlık kavramının kullanılması tercih edilir. Uygarlık olarak kültür; felsefe, teknoloji ve endüstri alanlarını kapsarken, barbarlık ve ilkelliğin karşıtı olarak ele alınır. Ancak 20.yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren vahşi ve barbar olmayan barışçı küçük uygarlıklardan kültür olarak söz edildiği görülür. 20.yüzyılda Voltaire in kültür kavramı yeni anlamlar kazanır. Bu yeni anlamı ile kültür aklın bazı fakültelerinin amaca elverişli, düşünsel, çalışma ve pratiklerle geliştirilmesi olarak tanımlanır. Bu tanım, insanın düşünce, seçme ve eleştiri gücünün geliştirilmesine olanak tanıyan bilgi ile bilincinin bir bileşkesi olarak belirlenen eğitim olgusu ile bağlantılıdır. Kültürün eğitim alanında kullanılması, bireyin estetik ve düşünce yetilerini diğer yeti ya da bireylerden daha ileri düzeyde kullanarak beceriler kazanması anlamına gelir. 124 Her disiplin kendi açısından kültür konusuna değişik yaklaşımlar getirmiştir. İngilizAntropologları kültürü, etnografya tarafındanincelenentoplumlaraözgüolandüşünce, eylembiçimleri, inançlar, değersistemleri, simgelervetekniklerintümünüanlatmaküzerekullanmışlardır. Sosyolojideisekültürkavramı; etkileşimlere yön veren senaryo ve rollerin işleyişinin daha iyi anlaşılmasına yardım eden bir kavram olarak kullanılmaktadır. Yüzlerce tanımı verilen kültür kavramının bir kaç yaygın tanımı konuya açıklık getirmek amacıyla bu bölümde ele alınacaktır. Hall e göre kültür insanın aktarıcısıdır; insan yaşamının kültürle ilintili olmayan ve onun tarafından etkilenmeyen hiçbir yönü yoktur. Bu, kişiliğin, duygularını belli etme de dahil olmak üzere, kendini ifade etmenin, düşünce tarzının, hareket şekillerinin, problemlerin nasıl çözüldüğünün, ulaştırma sisteminin nasıl işlediği ve düzenlendiğinin, ekonomi ve yönetim sisteminin nasıl çalıştıklarının, bütün bunların nasıl bir arada 123 Bkz. Baran Aylin G., İletişim Sosyolojisi, Ankara, 1997, s Baran Aylin G., İletişim Sosyolojisi, Ankara, 1997, s. 111

95 83 tutulduğunun ve işlevlerini nasıl yerine getirdiklerinin kültürle ilintili olduğu anlamına gelmektedir. 125 En yaygın tanım ise Taylor unkidir: Bilgiyi, imanı, sanatı, ahlâkı, hukuku, örf- âdeti ve insanın cemiyetin bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı diğer bütün maharet ve itiyatları ihtiva eden mürekkep bir bütün. 126 Kültür paylaşılan görüşler, değerler ve davranışların ölçütüdür; bireyin eylemlerini gruplar için anlaşılır kılan ortak belirleyicidir. İnsanlar ortak bir kültürü paylaştığı için belirli koşullarda diğerlerinin nasıl davranacaklarını ve davranışlara nasıl karşılık verebileceklerini kestirebilirler. Farklı kültürlere ait insan grupları, örneğin terk edilmiş bir adada zaman içerisinde yalnız bırakılmış bir grup insan, kendine özgü bir grup oluşturabilir. Hayatta kalmak gibi ortak bir çıkar etrafında toplanabilir, birlikte çalışmak ve yaşamak için teknikler geliştirebilirler. Ancak grup üyeleri adadan kurtulduktan sonra bu grup dağılacak ve her biri kendi kimliğine ve kültürel geçmişine geri dönecektir. Bu grup yalnızca zaman içinde oluşmuş bir kitledir, kültürel bir varlık olmamıştır. Toplum, ortak bir yaşam alanını, dili ve kültürü paylaşan, hayatta kalmak için ortaklaşa çaba gösteren insan grubu olarak tanımlanır. İnsanların birbirlerine bağımlılık şekli aile ilişkilerinde, ekonomik, iletişim ve savunma sistemlerinde görülebilir. Bunun ötesinde toplum üyeleri, ortak bir grup kimliği duygusuyla da bir birine bağlıdır. 127 Kısaca kültür, belirli bir topluluğun sosyal etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylere kazandırdığı maddi-manevi yaşam tarzı ve dünya görüşü, bileşiği, bütünleşmesi olup, varlık sebebi ve sonucu ise çevreye uyarlanma, giderek çevreyi kendi kuramsal amaçları doğrultusunda değiştirme dinamiğidir. 125 Kartarı Asker, Farklılıklarla Yaşamak, Ankara, Ürün Yayınları, 2006, s Bir topluluğun yaşama tarzı.(c.wiesler), Atalardan gelen maddi-manevi değerler yekûnu.(e.sapir), İnsanın tabiatı ve kendinî idare etme yolu ile bizzat meydana getirdiği eser.(a.young), Bir toplulukta örf ve âdetlerden, davranış tarzlarından, teşkilat ve tesislerden kurulu âhenkli bütün.(r. Thurnwald), Umumi olarak inançlar, değer hükümleri, örf ve âdetler, zevkler, kısaca insan tarafından yapılmış ve yaratılmış her şey.(a.k.kohen), Bir millet fertlerinin iştirak halinde bulunduğu manevi hayat.(f.a.wolf), A. Vierkand şöyle der: Bir yabancı, bir kabilenin hudutlarını âdet ve yaşayış şekillerinin değişmesi ile kavrar; giyinmenin ve süslenmenin başka bir tarzı, ev eşyalarının ayrılıkları, başka silahlar, yeni şarkılar, danslar vb. diğer taraftan bütün bunlar aynı kabilenin kültüründe değişmez. Bütün bu tariflerde dikkati çeken ortak noktalardan biri kültür ün daha ziyade her topluluğun kendine mahsus yaşayış ve davranış tarzı olmasıdır. Geniş bilgi için bkz: Kafesoğlu 2005:16) 127 Haviland William A., Kültürel Antropoloji, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2008, s.104

96 84 Gelenek ve göreneklerin de kültürün süreklilik sağlamasında başka bir deyişle nesilden nesle aktarılmasında önemli işlevi vardır. Özellikle aile içi ilişkilerde hiyerarşik yapının belirlediği ilişkilerin önceki ve bugünkü uygulama biçimleri tartışmanın merkezinde yer almaktadır. Araştırmada yer alan katılımcıların özellikle yaşlı olanları gelenek ve göreneklerinin eskiden daha ağır olduğunu ve zamanla bazı geleneklerin unutulduğunu ifade etmişlerdir. Katılımcıların bir kısmı bazı adetlerin unutulmasından şikâyetçiyken, bir kısım katılımcı de bu durumdan memnun olduklarını belirtmişlerdir. Bayan katılımcıların yaşlı olanları eskiden kayınvalide ve kayınbabadan çok çektiklerini ama yeni neslin onların yaşadıklarının hiçbirini yaşamadıklarını söylemişlerdir. 128 Giyim-kuşam ve ev içinde kullandığımız eşyalar gibi hayatımız için bir anlam ifade eden eşyalar, sosyal statümüzün, grup aidiyetimizin, benlik sunumumuzun işaretleri ve vasıtaları olmanın yanı sıra bizi bir geçmişe bağlarlar. Kimlik duygumuza bir derinlik ve meşruiyet kazandırırlar. Böylece kişisel veya kolektif kimliğimizin inşasının önemli bir ayağını oluştururlar. 129 Eşyalar, belleğimizin vücut bulduğu bellek yerleri, bir diğer deyişle hafıza mekânlarıdır; hatta arkalarındaki insan öyküleriyle bellektir. Mortain e göre mobilyalar, mücevherler, tencere ve tabaklar, çatal-kaşık takımı, elbiseler, kitaplar, fotoğraflar gibi anlamsız veya kıymetli olsun, nesiller arasında geçen eşyalar, diğer hediyeler gibi bir hediye değildir; belirli akrabalık bağlarıyla ilgili görevlerin ifadesi olan mecburi armağanlardır. Bunlar, nesiller arası tolerans ve dinleme ölçüsünde, her bir aile üyesinin değerlerine saygı içinde örülürler. 130 Araştırmaya katılan katılımcıların kimliği simgeleyen eşyalara sahip olup olmadıkları da sorgulanmıştır. Fakat bu noktada katılımcıların büyük bölümünde eskiden kalma eşya evlerinde bulunmamaktadır. Katılımcılar, genellikle eskiden kalma eşyaların kendi evlerinde olmadığını belirtirken akrabalarında bulunabileceği yönünde kanaat bildirmişledir. Örneğin; 3. katılımcı Benim evimde yok ama babamın rozeti vardır. Büyüklerde kama vardır. Bizde amcamlarda vardır. Eskiden dededen, babadan kalma büyük kama olur. 4. katılımcı amcamlarda, 128 Katılımcıların bu konudaki ifadeleri Aile İçi ilişkilerde Kültürün Korunması başlıklı bölümde ayrıntılı olarak ele alınmıştır. 129 Bilgin Nuri, Tarih ve Kolektif Bellek, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2013, s Bilgin Nuri, Tarih ve Kolektif Bellek, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2013, s.101

97 85 ablamlarda akardeon var demektedir. Benzer ifadeleri 11. katılımcı da kullanmaktadır: Eskiden kalma bir eşya ben görmedim. Sadece kayınvalidemin bir eşyası varmış sonra biri götürmüş. Onun dışında ben hiç bilmiyorum. Duvardaki resimdekiler Çeçenistan daki akrabalarıymış ama neleri oluyor bilmiyorum. Çeçenistan da çekilmiş bu resim. Bazı evlerde çoki denilen yöresel kıyafetler var ama ben bunlarda görmedim. (11. katılımcı Çeçenle evli Türk gelin) 15. katılımcı da aynı şekilde vurgulamaktadır: Herhangi bir eşya yok. Kıyafet olarak yöresel diyebileceğimiz sadece folklor elbiseleri kalmış. Evde yok. Benim iş yerimde Bayrak asılı. Diğer akrabalarımızda mızıka var, akardeon var. 23. katılımcı da Dağıstan dan geldiğimizde kıyafetlerimiz farklıydı. Benim anneannem pardesü tipi mujgat denilen elbise yapardı. Bazı folklorlerde görmüşsünüzdür. Onları yaparlardı ama şimdi kalmamış. Biz artık bu yörede kaldığımız için bu yöreye uyum sağlamışız diye ifade etmektedir. Bazı katılımcıların ise evlerinde eskiden kalma kama bulunmaktadır. Özellikle 7. ve 13. katılımcıların evlerinde birer kama bulunmaktaydı. 9. katılımcı da diğer katılımcılardan farklı olarak kızlarına üzerinde Kafkas resmi olan kolyeler ve yüzükler yaptırdığını ifade etmiştir. Kafkasyalılar ata topraklarından gelirken ağaç sevgisini ve yöresel yemeklerini de getirmişlerdir. 5. katılımcı Kafkasya dan ağaç sevgisini ve birkaç yemek getirmişler. 15. katılımcı Biz ormanı ağacı çok severiz. Ben 700 ağaç diktim ertesi gün kırdılar. Bizim toplumun göç ettiği yerler hep ağaçlıktır. Arınç ın eski hali, kavak ağaçları vardır, yeşildir. Yapılan başka bir araştırmada da bu konuya değinilmiştir. Ayhan Kaya nın yapmış olduğu çalışmada Fakıahmet köyünün çevre köylere göre yeşil olmasını Çerkezlerdeki ağaç kültüne ve ağaca, yeşile gösterilen sevgiden ileri geldiği vurgulanmaktadır. 131 Katılımcıların büyük bölümünün geleneksel kültürlerini ve kimliklerini yansıtacak herhangi bir silah, mutfak eşyası, giyim-kuşam, tablo gibi simgesel unsuru evlerinde bulundurmadıkları gözlenmiştir. Sovyetler dağıldıktan sonra göç ettikleri memleketlerini ziyarete gidenler yanlarında hatıra niteliğinde süs eşyası getirdikleri 131 Bkz. Kaya Ayhan, Türkiye de Çerkesler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011, s.89

98 86 görülmüştür. Kimliği simgeleyen eşyalara sahip olmamanın gerekçesi Anadolu ya göçün üzerinden bir asırdan fazla bir zamanın geçmiş olması görülebilir.

99 87 SONUÇ Osmanlı topraklarına ve Cumhuriyet dönemi Anadolu ya Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen göçmenlerin Türk olanları dışında dili ve etnik kökeni farklı olan pek çok grup vardı. Farklı etnik kimliğe rağmen her birinin etnik kimlikten daha işlevsel ve etkili bir kimlik olarak ortak paydası Müslümanlıktı. Çerkezler, Abazalar, Çeçenler, Tatarlar, Nogaylar, Boşnaklar, Türkmenler vs. gruplarda tarihsel Osmanlı kültürü ve Müslümanlık paylaşılan ortak yaşam biçimiydi. Kültürü, değerleri, normları büyük ölçüde müşterek olan bu grupların fiziki mekanlarını değiştirmeleri bir bakıma yaşanması muhtemel kültürel ve toplumsal uyum sorunlarının şiddetli olmasını engellemiştir. Yani göçmenler Anadolu da bir yabancı olarak algılanmamışlardır. Ortaya çıkan bazı sorunlar ise bir kimlik sorunu değil ülkenin herhangi bir bölgesinde görülebilecek cinsten sorunlardı. Mesela, toprak ve su paylaşımı sorunları, kız alıp verme sorunları gibi. Muş iline yerleşen Kafkas halklarının da ifade ettikleri gibi farklı ekonomik üretim biçimine ve yaşam formuna sahip olmaları gibi sebeplerle benzer sorunlar yaşanmıştır. Özellikle ilk gelen kuşakta dilden kaynaklanan bir takım sorunlar yaşanmış olmakla birlikte zamanla bu iletişim sorunları aşılmıştır. İlk gelen kuşak, geldiklerinde önce kendi ana dillerini konuşmuşlardır. Bu da bulundukları yörenin halkıyla birbirlerini anlama konusunda sorunların yaşanmasına sebep olmuştur. Kültürel etkileşim sonucunda Kafkas halkları ana dillerinin yanında Türkçeyi de öğrenmişlerdir. Toplumsal uyum konusunda önce kapalı bir toplum özelliği sergileyen Kafkasyalılar geçen süre zarfında kız alıp verme gibi kültürel etkileşim süreçleriyle de açık bir toplum haline dönüşmüşlerdir. Göç her şeyden evvel evlenmeler yoluyla ve başka şekillerde toplumların karışmasını sağlar. Böylece çeşitli renklerde ve biyolojik, kültürel, psikolojik yapılardaki farklı gruplar birbirlerine karışma imkânına sahip olurlar. Göç eden ve göç kabul eden toplumları birbirinden ayıran dinsel, kültürel ve sosyal farkların bulunmadığı yerlerde karışım daha geniş ve hızlı olur. Din ve ırk farklarının mevcut olmadığı yerlerde ki bunun için Osmanlı Devleti Müslümanları en iyi örnektir-

100 88 yerli ve göçmen kaynaşması hızlı olur. 132 Karpat ın ifade ettiği gibi, Kafkas halkları da Osmanlı topraklarına daha çabuk uyum sağlamışlardır. Göç, kültür değişmelerinin de ana nedenidir. Çünkü gelenekleri, tutum ve davranışları birbirinden farklı olan göçmenlerle yerli halkın bir arada yaşayabilmeleri için birbirlerinin gelenek ve adetlerini benimsemeleri veya hiç olmazsa karşı tarafı aynı geleneklere ve davranışlara sahip olabileceğini kabul etmeleri gerekir. Göç hem göçmeni hem de yerleştikleri ortamı değiştirir. 133 Çerkezler, belki de sürgün travmasını yeni yurtlarına karşı hızla geliştirdikleri aidiyet duygusuyla aşmaya çalışmıştır. 134 Bu anlamda Kafkas halkları fazla sorun yaşamamıştır. Kendi gelenek ve göreneklerini olabildiğince korumaya çalışmışlardır. Aile içindeki ilişkilerinde kendi gelenekleri ve göreneklerini korumaya çalışmaktadırlar. Katılımcıların tamamı büyüklere olan saygının korunduğunu vurgulamışlardır. Aile içi ilişkilerde büyüklerin yanında konuşulmaması, eşlerine isimleriyle hitap edilmemesi, çocuklarını kucaklarına almamaları vb. gibi konulardaki hassasiyetlerin korunduğu katılımcılar tarafından özellikle belirtilmiştir. Zaman içinde bazı geleneklerde yumuşamaların olduğu da belirtilmiştir. Örneğin kayınvalide ve kayınbabayla aynı sofraya oturulmaması gibi konulardaki katılık zamanla azalmıştır. Araştırmanın problem cümlelerinden biri olan düğünler konusunda katılımcıların hepsi, eskiden düğünlerin tamamının Kafkas müzikleri ve oyunları eşliğinde yapıldığını söylemişlerdir. Zamanla yöre halkının da oynayabileceği müzik ve oyunların da oynandığını belirtmişlerdir. Eskiden düğünlerine Kafkasyalıların dışında kimsenin katılmadığını fakat büyük şehirlere göçler dolayısıyla zamanla nüfuslarının azalması ve yörede bulunan diğer komşuların düğünlere katılması sonucunda düğünlerde hem Kafkas oyunları hem de yöre halkının oynayabileceği oyunlar da oynanmaya başlanmıştır. Düğüne katılan kişiler arasında soğukluk yaşanmaması için böyle yapıldığını vurgulamışlardır. Evlilikler konusunda da eskiden kendi içlerinden biriyle evlenmeler daha çok görülüyorken zamanla yöre halkından birileriyle evlilikler de artmıştır. Bunun da en büyük gerekçesini nüfusun azalmasına bağlamaktadırlar. 132 Karpat, a.g.e, s Karpat, a.g.e, s Hekimoğlu İnci, Osmanlı dan Bugüne Çerkesler, Bağımsız Dergisi, Yıl:1, Sayı:18, s.19

101 89 Yani Kafkas halklarının bazı adetlerinde zaman içinde değişmeler olmuştur. Bu da tamamen toplumsal değişmeyle ilgilidir. Göçler tarih boyunca toplumsal değişmelerin ana faktörlerinden olmuştur. Farklı coğrafyalardan insanları, kültürleri, toplumları, dilleri bir araya getirmiş kimi zaman sorunlu, kimi zaman sorunsuz bir biçimde toplumsal değişimin zeminini oluşturmuştur. Böylece yeni toplumlar, kültürler, ülkeler inşa olunmuştur. Göçler tarihin her döneminde farklı kaynaklara bağlı ortaya çıkmıştır. Göçler, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik sonuçları açısından toplumlarda kalıcı izler bırakmıştır. Anadolu ya Balkanlardan, Kafkasya dan, Kırım dan, Ortadoğu dan gerçekleşen göçler toplumu sadece demografik açıdan değiştirmekle kalmamış aynı zamanda karşılıklı olarak kültürleri de etkilemiştir. Göçler geçmişte olduğu gibi bugünde mevcuttur. Göçler söz konusu olduğunda kimi kavramlar sık sık kullanılır. Bu kavramlardan biri asimilasyondur. Yani, göçmenlerin yerleştikleri ortamla kaynaşıp, benzeşmeleridir. Asimilasyon en geniş anlamıyla göçmenlerin yeni geldikleri ülke halkının içinde eriyip, o ülkenin bir parçası olması manasına gelir. Entegrasyon ise göçmenin değişik bir bütünün içinde yerleşmesi veya onunla bağdaşması, fakat kültürel kişiliğini belirli ölçülerde korumasına imkan veren olgusal bir kavramdır. Göçler entegrasyon ile başlar ancak genelde asimilasyon ile neticelenir. Ayrıca, asimilasyonun süresi toplumdan topluma değişebilir. 135 Osmanlı-Türk ülkesine göç eden etnik ve dini grupların sistematik bir asimilasyonunun planlanmasına yönelik herhangi bir kaynağa rastlanmamasının sebebi göç edenlerin genel olarak aynı din ve kimi zaman milliyetin mensubu olmaları ve Osmanlı-Türk geleneğinde farklılıkları yok etme gibi bir politika biçiminin söz konusu olmamasıdır. Kemal Karpat a göre, Osmanlı topraklarına gelen göçmenler dil ve etnik köken bakımından Çerkez, Abaza, Çeçen, Boşnak, Pomak veya değişik Türk ağızları kullanan Nogay, Tatar, vs. olarak farklıklar gösterseler de Müslüman oldukları için kendilerini Osmanlı-Müslüman camiasının bir parçası olarak görmekte idiler. 135 Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s. 27

102 90 Göçmenler ile yerli Anadolu halkının kendilerini temelde birbirinden farklı yani öteki gibi görmüyor olması dikkat çekicidir. 136 Bir noktaya daha değinmek gerekir ki, o da zorunlu göç ile gönüllü göçün birey ve grup üzerindeki psikolojik etkinin derecesini belirlemektedir. Yani işgal, zulüm ve katliamdan kaçan Balkan ve Kafkas toplulukları üzerinde göç, ortaya çıkış kaynaklarına göre farklı derecelerde etki yaratmıştır. Doğal olarak ABD, Avustralya gibi göçmen ülkelerine giden kişi ve gruplar temelde gönüllü bir eyleme başvurdukları için bunların etkileme ve etkilenme dereceleri ile Balkan, Kırım ve Kafkasya merkezli zorunlu göçler arasında önemli etkilenme/etkileme farklılıkları vardır. Bu durum da asimilasyon ve entegrasyon gibi bütünleşme modelleri üzerinde kendi etkisini hissettirmiştir. Yani zorunlu göç gönüllü göçe göre olumsuzluk yüklüdür. Çünkü hem memleketinden zorunlu göçün yarattığı bir travma hem de vatanından uzaklaşmanın yarattığı zorluklar baş göstermektedir. Göç ettiği ülkesinden kendisini bağlayan unsurların çokluğu ve büyüklüğü kişinin üzerindeki olumsuzluk etkisini de artıracaktır. Önder e göre bugün altı nesilden beri Türkiye de yaşayan Çerkezler köken onuruna sahip olarak Türklüğü tamamen benimsemiş durumdadırlar. Dedelerinin babaları dahi Türkiye topraklarında doğmuş olan, bu toprakları vatan olarak savunmuş Türkiye Çerkezleri, kentleşmenin, iletişimin baş döndürücü ivmesi ve yeni yaşam tarzı ve içinde yaşadıkları kültürün etkisiyle giderek toplumla bütünleşmişlerdir. 137 Yapılan bu çalışmada yer alan katılımcıların bu konudaki ifadeleri oldukça dikkat çekicidir. Örnek olarak şu ifadeler bu toplumsal ve kültürel bütünleşmeyi gösterir: Söyleyeyim ben ülkemi seviyorum. / / Bunun temel nedeni, benim dedem bu ülkede yaşamış, dedem bu ülke için savaşmış. Dedemin kardeşleri bu ülkede şehit düşmüşler. Yani bu topraklarda bizim kanımız var. Bu ülke bizim değil diyemeyiz. ( ) Ben burada doğdum. ( ) Ama orayı görmek isterdim. Zaman zaman oraya gidip kalmak istedim ama burası benim ülkem. Kimse gönderemez. Bizim burada çok emeğimiz var. Bizim burada mezarlarımız var kime bırakıp da gidelim (6. katılımcı) 13. katılımcı da Ben Kafkasya da yaşamak istemem. Ben Türkiye yi seviyorum demektedir. Kafkas halkları 136 Karpat Kemal, Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s Önder Ali Tayyar, Türkiye nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara,2008, s.302

103 91 Türkiye yi vatan kabul ettiklerini ve her ne kadar Kafkasya ata toprağı olsa da artık dönmek istemediklerini özellikle vurgulamışlardır. Kafkasya ya sadece gezi amaçlı gidip görmek istediklerini belirtmişlerdir. 17.katılımcı Artık biz burayı Ata yurdumuz, vatanımız benimsemişiz. Orası bizim geldiğimiz yer ama öyle bir köprü kurulmamış demektedir. Kısacası Kafkas halkları kendi kimliklerini şartların elverdiği ölçüde korumuşlardır. Devlet sistematik biçimde asimilasyon politikaları izlememekle birlikte toplumun modernleşmesi ve modern kurumların gelişmesine paralel olarak yerel kimliklerin makro kimlik tanımları karşısında arka plana itildiği görülmüştür. Örneğin Kafkas halklarının ana dillerini öğrenmeleri veya unutmaları tamamen toplumsal ve ekonomik süreçlerin etkisine bağlı olarak şekillenmiştir. Toplumun bütün etnik, dini, mezhepsel gruplarında görülen sorunların benzeri Kafkas halklarında da görülmektedir. Kimliklerin görünürlük kazanması Rus-Çeçen savaşları dolayısıyla açıkça bir bilinç düzeyinde yansımasını bulurken, geleneksel isimlerin bu savaş döneminde doğan çocuklara verildiği gözlenmektedir. Fakat bu bilinç ülke genelinde bir farklılık bilinci değil tamamen kendi kültürel farkındalığa sahip çıkılması anlamına geldiğini belirtmek gerekmektedir. Çünkü, Rus-Çeçen savaşı sonucunda Türkiye de yaşayan Kafkas halkları Türkiye yi terk ederek Kafkasya ya yerleşmeyi düşünmemişlerdir. Anadolu daki her Türk yurttaşının taşıdığı hassasiyetleri biraz daha sahiplenerek yaşamışlardır.

104 92

105 93 KAYNAKÇA Adiloğlu, A. (2008). "Karaçay-Malkar Türklerinin Rus Hakimiyetine Girişi", Turkish Studies, 3(1), Aksan, D. (2007). Her Yönüyle Dil, TDK yayınları, Ankara. Akyüz, J. (2007). Göç Yollarında, Kafkaslardan Anadolu ya Göç Hareketleri, Bilig Dergisi, 46, Aslan, C. (2006). Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkes Sürgünü, Uluslararası Suçlar ve Tarih, Asam Yayınları, (1), 1-33 Ayan, E. (2010). Kafkasya: Bir Etno-Kültürel Tarih Çözümlemesi, ODÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 1(2), Aydıngün, A. ve Aydıngün, İ. (2013). Kafkas ve Kırım Halklarının Zorunlu Göçleri, NTV Tarih Dergisi, (49), 36 Aynakulova, G. (2006). "Kırgızlar da Evlilik ve Evlenme Törenleri", Millî Folklor, (72), 18, Bala, M. (1970). Kumuklar, MEB İslam Ansiklopedisi, 4. Baran, A. G. (1997). İletişim Sosyolojisi, Ankara. Başer, S. (2006). Toplumsal Aklı Anlamak, Ataç Yayınları, İstanbul. Bayraktar, H. Kırım ve Kafkasya dan Adana Vilayeti ne Yapılan Göç ve İskanlar ( ), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Bice, H. (1991). Kafkasya dan Anadolu ya Göçler, Türkiye Diyanet Vakfı. Bilge, S. M. (2012). Osmanlı Çağı nda Kafkasya, Kitabevi Yayınları, İstanbul. Bilgin, N. (2013). Tarih ve Kolektif Bellek, Bağlam Yayınları, İstanbul. Castles, S. and Miller, M. J. (2008). Göçler Çağı: Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Cesaire, A. (2005). Fransız Irkçılığının Fikri Temelleri: Sömürgecilik Üzerine Söylev, (Tercüme: Güneş Ayas), Doğu Kütüphanesi, İstanbul. Chatterjee, P. (1996). Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası,(Çev. Sami Oğuz), İletişim Yayınları, İstanbul. Çiçek, N. Talihsiz Çerkeslere İngiliz Peksimeti:İngiliz Arşiv Belgelerinde Büyük Çerkes Göçü (Şubat 1864-Mayıs 1865), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, t.y,57-88

106 94 Çoçiyev, G.ve Koç, B. Kuzey Kafkasyalıların Doğu Anadolu ya İskan Edilmesi ve Adaptasyon Problemleriyle İlgili Bazı Bilgiler (XIX. Yüzyıl İkinci Yarısı XX. Yüzyıl Başlangıcı), s.3 Fanon, F. (1996). Siyah Deri Beyaz Maskeler,(Çev. Mustafa Haksöz), Sosyalist Yayınları, İstanbul. Fanon, F. (2007). Yeryüzünün Lanetlileri,(Çev. Şen Süer), Versus Yayınları, İstanbul, Habiçoğlu, B. (1993). Kafkasya dan Anadolu ya Göçler, Nart Yayıncılık, İstanbul. Havıland, W. v.d. (2008). Kültürel Antropoloji, Kaknüs Yayınları, İstanbul. Hekimoğlu, İ. Osmanlı dan Bugüne Çerkesler, Bağımsız Dergisi, 1, ;(18), adresinden 25 Mart 2013 de alınmıştır. adresinden 09 Haziran 2013 de alınmıştır. adresinden 25 Temmuz 2013 de alınmıştır. adresinden 25 Mart 2013 de alınmıştır. İçduygu, A. ve Ünalan, T. (1998). Türkiye de İç Göç: Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri, Türkiye de İç Göç, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 40 Kafesoğlu, İ. (2005). Türk Milli Kültürü, Ötüken, Ankara. Kamacı, A. ve Ersoy, H. (1992). Çerkes Tarihi, Akyüz Kitabevi, İstanbul. Karpat, K. Osmanlı dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010 Kartari, A. (2006). Farklılıklarla Yaşamak, Ürün Yayınları, Ankara. KAYA, A. (2007). Diasporada Çerkes Kimliğinin Dönüşümü:Değişen siyasal konjonktür karşısında yeniden tanımlanan etnik sınırlar, Sivil Toplum ve Dış Politika: Yeni Sorunlar, Yeni Aktörler, Bağlam Yayınları, İstanbul, Kaya, A. (2011). Türkiye de Çerkesler Diasporada Geleneğin Yeniden İcadı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Kemaloğlu, M. (2012). Kafkasya -Tarihi- Geçmişi-Etnik- Dinî Yapısı ve Terekeme (Karapapah) Türkleri, Akademik Bakış Dergisi (32), 1-17 Kırzıoğlu, M. (1993). Fahrettin; Osmanlılar ın Kafkasya Ellerini Fethi ( ), Ankara, XV-XVI

107 95 Koçak,Y. ve Terzi, E. (2012). Türkiye de Göç Olgusu ve Göç Edenlerin Kentlere Olan Etkileri ve Çözüm Önerileri, KAÜ- İİBF Dergisi, 3(3), 164 Kottak, C. P. (2002). Antropoloji, Ütopya Yayınevi, Ankara. Kumuk, T. (1992). ADIGİ, (Çev: Murat PAPŞU), Kültür-Tarih Dergisi, 3, Kuş, E. (2003). Nitel ve Nicel Araştırma Teknikleri, Anı Yayıncılık, Ankara. Marshall, G. (1999). Sosyoloji Sözlüğü, (Çev.: Osman Akınhay, Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara. Neuman, L. Toplumsal Araştırma Yöntemleri, Nitel ve Nicel Yaklaşımlar, (Çev. Sedef Özge), Cilt 1 Önder, A. T. (2008). Türkiye nin Etnik Yapısı, Kripto Yayınları, Ankara. Öztürk, M. ve Altuntepe, N. Türkiye de Kentsel Alanlara Göç Edenlerin Kent ve Çalışma Hayatına Uyun Durumları: Bir Alan Araştırması, Journal of Yasar University, (11), 1590 Papşu, M. (2006). Bir Adlandırma Sorunu: Abhaz mı Abaza mı?, Nart Dergisi, 51, 1-3 Punch, K. F. (2005). Sosyal Araştırmalara Giriş, Nitel ve Nicel Yaklaşımlar, Siyasal Kitapevi, Ankara. Sağlam, S. (2006). Türkiye de İç Göç Olgusu ve Kentleşme, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 5, 34 Said, E. (1998). Oryantalizm: Sömürgeciliğin Keşif Kolu, (Çev: Nezih Uzel), İrfan Yayınevi, İstanbul. Saydam, A. (1997). Kırım ve Kafkas Göçleri ( ), Türk Tarih Kurumu. Tabakcı, N. (2009) Alt Kültürlerde Kimlik: Türkiye de Karaçaylar, Kömen Yayınları, Konya. Taştekin, F. ve Özkaya, M. (2002). Kafkasya da Bitmeyen Sürgün ve Çeçenistan Trajedisi, Kafkas Vakfı Raporları 4, Londra. Tavkul, U. (2007). Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul. Tekin Yılmaz, T. Göç ün Kadın Yaşamı Üzerine Etkileri, 2005,Yayınlanmamış yüksek lisans tezi Tişkov, V.A and Filippova, E.İ. (1998). Eski Sovyet Ülkelerinde Etnik İlişkiler ve Sorunlar (Kuzey Kafkasya), Asam Yayınları, Ankara. Unat, N. A. (2006). Bitmeyen Göç, Konuk İşçilikten Ulus-Ötesi Yurttaşlığa, 2. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

108 96 Yalçın, C. (2004). Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2006). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, 5. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara. Yüksel, H.;Kafkas Göçmen Vakıfları, 1-2

109 EKLER 97

110 98 Ek-1 1.Katılımcı: Erkek, 46 yaşında, elektrik teknisyeni 2.Katılımcı: Kadın, 73 yaşında, ev hanımı 3.Katılımcı: Kadın, 28 yaşında, ev hanımı 4.Katılımcı: Kadın, 40 yaşında, ev hanımı 5.Katılımcı: Erkek, 50 yaşında, antrenör 6.Katılımcı: Kadın, 43 yaşında, sağlık çalışanı 7.Katılımcı: Erkek, 53 yaşında, emekli 8.Katılımcı: Erkek, 55 yaşında, emekli 9.Katılımcı: Kadın, 41 yaşında, ev hanımı 10.Katılımcı: Erkek, 82 yaşında, emekli gazeteci 11.Katılımcı: Kadın, 37 yaşında, ev hanımı, Türk 12.Katılımcı: Kadın, 79 yaşında, ev hanımı 13.Katılımcı: Erkek, 55 yaşında, emekli 14.Katılımcı: Kadın, 48 yaşında, ev hanımı 15.Katılımcı: Erkek, 29 yaşında, elektrik ustası 16.Katılımcı: Kadın, 62 yaşında, emekli, Arap 17.Katılımcı: Erkek, 36 yaşında, ziraat mühendisi 18.Katılımcı: Erkek, 52 yaşında, korucu 19.Katılımcı: Erkek, 40 yaşında, serbest meslek 20.Katılımcı: Kadın, 28 yaşında, ev hanımı, Kürt 21.Katılımcı: Kadın, 64 yaşında, ev hanımı 22.Katılımcı: Kadın, 62 yaşında, ev hanımı 23.Katılımcı: Erkek, 62 yaşında, emekli imam

111 99 Ek- 2 Araştırma sırasında katılımcılara sorulan mülakat soruları: 1) Kendinizden biraz bahseder misiniz? 2) Niye göç etmiş atalarınız? Bu göç hakkında size neler anlatıldı? 3) Muş ta yerli halk ile uyum sorunu yaşadınız mı? Yerli halkın size karşı bakış açısı nasıldır? 4) Ana dilinizi konuşabiliyor musunuz? Konuşamıyorsanız nedeni nedir? 5) Ana dilinizi ne zaman ve nerede yoğun olarak konuşursunuz? 6) Günlük ilişkilerinizde hangi dilde konuşuyorsunuz? 7) Ana dilinizi çocuklarınıza öğretiyor musunuz? 8) Farklılığınızdan kaynaklanan çatışmalar oluyor mu? Kafkas kimliğiniz dolayısıyla dışlandığınız oldu mu? 9) Göç ettiğiniz yere tekrar dönmek ister misiniz? Neden? 10) Kafkasya daki olaylarla ilgileniyor musunuz? Neden? 11) Sizden sorunlarınızı sıralamanızı istesek, neler söylersiniz? 12) Kendinize özgü geleneklerinizi ve kültürünüzü sürdürmek için neler yapıyorsunuz? Bunda başarılı oluyor musunuz? 13) Evlenme, nikah, nişan vb. ritüeller kendi geleneklerinize göre mi yapıyorsunuz? 14) Kendi kültürünüze ait herhangi bir eşyaya sahip misiniz? 15) Çocuklarınızın evleneceği kişinin Kafkasyalı olmasına önem verir misiniz? Neden? 16) Devletin veya toplumun Kafkasyalı olduğunuz için size ayrımcılılık yaptığını düşünüyor musunuz? 17) Kültürün kaybolduğunu düşünüyorsanız, bunda sizce neler etkili olmuştur?

112 100 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : GÜNKUT VURUCU, Ayça Uyruğu : TC Doğum tarihi ve yeri : / KIRKLARELİ Medeni hali : EVLİ Telefon : Faks : EğitimDerecesi Okul/Program Mezuniyet yılı Lisans Hacettepe Üniversitesi/Sosyoloji Bölümü 2008 Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi/Sosyoloji Bölümü 2014 İş Deneyimi, Yıl Çalıştığı Yer Görev Yabancı Dil Yayınlar Hobiler

113 GAZİ GELECEKTİR...

114

KÖKSAV E-Bülten. Hassas Konular KÖK SOSYAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI. 2 Aralık 2007 Rusya Federasyonu DUMA seçimleri ve Kafkasya

KÖKSAV E-Bülten. Hassas Konular KÖK SOSYAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI. 2 Aralık 2007 Rusya Federasyonu DUMA seçimleri ve Kafkasya Hassas Konular 2 Aralık 2007 Rusya Federasyonu DUMA seçimleri ve Kafkasya Ufuk Tavkul 29 Ocak 2008 Rusya Federasyonu Parlamentosu nun alt kanadı Duma seçimleri 2 Aralık 2007 tarihinde gerçekleştirildi.

Detaylı

KÖKSAV E-Bülten. Hassas Konular. Kafkasya Denklemi* KÖK SOSYAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI. Ufuk Tavkul. 27 Kasım 2008

KÖKSAV E-Bülten. Hassas Konular. Kafkasya Denklemi* KÖK SOSYAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VAKFI. Ufuk Tavkul. 27 Kasım 2008 Hassas Konular Kafkasya Denklemi* Ufuk Tavkul 27 Kasım 2008 İçinde barındırdığı etnik grupların çeşitliliği ve coğrafî sınırlarının belirsizliği sebebiyle, bugün bilim ve siyaset çevrelerinde Kafkasya

Detaylı

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ Yazar: Dr.Adem Sağır Yayınevi: Nobel Yer/yıl: Ankara/2012 Sayfa Sayısı: 272 Göç insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Bütün dönemler

Detaylı

BÖLÜM I ARAŞTIRMANIN DOĞASI

BÖLÜM I ARAŞTIRMANIN DOĞASI İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...... V BÖLÜM I ARAŞTIRMANIN DOĞASI... 1 1.1. GERÇEĞİ ARAMA YOLLARI..... 1 1.1.1.Deneyim..... 2 1.1.2. Mantık... 2 1.1.3. Bilimsel Araştırma... 3 1.1.4. Yansıtma... 4 1.2. BİLGİ EDİNME

Detaylı

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Hanlığı ve Kazakistan konulu bu toplantıda Kısaca Kazak

Detaylı

KAFKASYA VE KAFKAS ÜLKELERİ COĞRAFYASI. Prof. Dr. Ramazan ÖZEY

KAFKASYA VE KAFKAS ÜLKELERİ COĞRAFYASI. Prof. Dr. Ramazan ÖZEY KAFKASYA VE KAFKAS ÜLKELERİ COĞRAFYASI Prof. Dr. Ramazan ÖZEY Prof. Dr. Ramazan Özey KAFKASYA VE KAFKAS ÜLKELERİ COĞRAFYASI ISBN 978-605-318-509-3 DOI 10.14527/9786053185093 Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu

Detaylı

Geçmişten Günümüze Kastamonu Üniversitesi Dergisi: Yayımlanan Çalışmalar Üzerine Bir Araştırma 1

Geçmişten Günümüze Kastamonu Üniversitesi Dergisi: Yayımlanan Çalışmalar Üzerine Bir Araştırma 1 Mart 2017 Cilt:25 No:2 Kastamonu Eğitim Dergisi xii-xxi Geçmişten Günümüze Kastamonu Üniversitesi Dergisi: Yayımlanan Çalışmalar Üzerine Bir Araştırma 1 Lütfi İNCİKABI, Samet KORKMAZ, Perihan AYANOĞLU,

Detaylı

Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri Coğrafyası

Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri Coğrafyası Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri Coğrafyası Prof. Dr. Ramazan ÖZEY 2. Baskı Ramazan Özey KAFKASYA VE KAFKAS ÜLKELERİ COĞRAFYASI ISBN 978-605-318-509-3 DOI 10.14527/9786053185093 Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu

Detaylı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı III. ÜNİTE TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ ( BAŞLANGIÇTAN X. YÜZYILA KADAR ) A- TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI I-Türk Adının Anlamı

Detaylı

İÇİNDEKİLER KISIM I SİSTEMATİK YAKLAŞIM

İÇİNDEKİLER KISIM I SİSTEMATİK YAKLAŞIM İÇİNDEKİLER KISIM I SİSTEMATİK YAKLAŞIM 1 BİLİM DİSİPLİN ARAŞTIRMA... 3 1. BİLİM NEDİR?... 3 2. DİSİPLİN NEDİR?... 6 3. DOĞA BİLİMLERİ VE SOSYAL BİLİMLER ARASINDAKİ TEMEL FARK... 7 4. ARAŞTIRMA NEDİR?...

Detaylı

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

KAFKASYA İÇİN TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARININ ÖNEMİ

KAFKASYA İÇİN TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARININ ÖNEMİ KAFKASYA İÇİN TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARININ ÖNEMİ Doç. Dr. Ufuk TAVKUL I. Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri.-25-26 Mayıs 2006: 187-202.ss. Özet Kafkasya pek çok etnik halk topluluğunu bir arada

Detaylı

Orhan TÜRKDOĞAN (2009). Günümüzde Karaman ve Hazar Türkleri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 224 Sayfa. ISBN ( ).

Orhan TÜRKDOĞAN (2009). Günümüzde Karaman ve Hazar Türkleri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 224 Sayfa. ISBN ( ). Orhan TÜRKDOĞAN (2009). Günümüzde Karaman ve Hazar Türkleri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 224 Sayfa. ISBN (978-975-255-271-5). Gülhan YAMAN Temel amacı, Türk toplumunu anlamak ve açıklamak olan

Detaylı

Meral Okay Kültür Merkezinde Sohbet Toplantısı

Meral Okay Kültür Merkezinde Sohbet Toplantısı Meral Okay Kültür Merkezinde Sohbet Toplantısı Yılmaz Nevruz 8 Haziran 2014 günü Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu'nun davetlisi olarak Meral Okay Eğitim ve Kültür Vakfı salonunda "Kafkasya ve Kafkaslar"

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders Dr. İsmail BAYTAK Orta Asya Tarihine Giriş Türk Adının Anlamı: Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı Türk adından ilk olarak Çin Yıllıklarında bahsedilmektedir. Çin kaynaklarında

Detaylı

KARTEPE-MAŞUKİYE-SAPANCA GEZİMİZ

KARTEPE-MAŞUKİYE-SAPANCA GEZİMİZ KARTEPE-MAŞUKİYE-SAPANCA GEZİMİZ Okulumuz Gezi İnceleme ve Tanıtma Kulübümüz 17-18 Ocak 2015 tarihinde bir gece konaklamalı KARTEPE-MAŞUKİYE-SAPANCA gezisi gerçekleştirdi.. 17 Ocak 2015 Cumartesi sabahı

Detaylı

TÜRK DÜNYASINI TANIYALIM

TÜRK DÜNYASINI TANIYALIM TÜRK DÜNYASINI TANIYALIM Türk Dünyası, Türk milletine mensup bireylerin yaşamlarını sürdürdüğü ve kültürlerini yaşattığı coğrafi mekânın tümünü ifade eder. Bu coğrafi mekân içerisinde Türkiye, Malkar Özerk,

Detaylı

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI GÜZ DÖNEMİ DERSLERİ Kodu Dersin Adı Statüsü T P K AKTS TAE 600 Özel Konular Z 4 0 0 30 TAE 601 Türkiyat Araştırmalarına Giriş I Z

Detaylı

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI GÜZ DÖNEMİ DERSLERİ Kodu Dersin Adı Statüsü T P K AKTS TAE 700 Özel Konular Z 5 0 0 30 TAE 701 Kültür Kuramları ve Türkiyat Araştırmaları

Detaylı

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ Erzurum, 2015 Proje adı Şenkaya ilçe merkezinin mekan olarak değiştirilmesi

Detaylı

TÜRKİYE DE DİLLER VE ETNİK GRUPLAR. (Ahmet BURAN-Berna YÜKSEL ÇAK, Akçağ Yayınları, Ankara 2012, 318 s.)

TÜRKİYE DE DİLLER VE ETNİK GRUPLAR. (Ahmet BURAN-Berna YÜKSEL ÇAK, Akçağ Yayınları, Ankara 2012, 318 s.) TÜRKİYE DE DİLLER VE ETNİK GRUPLAR (Ahmet BURAN-Berna YÜKSEL ÇAK, Akçağ Yayınları, Ankara 2012, 318 s.) Murat AKA Eski dünyanın en önemli medeniyet merkezlerinden olan Anadolu yüzyıllardır değişik milletlere

Detaylı

T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ (GENEL TÜRK TARİHİ) ANA BİLİM DALI

T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ (GENEL TÜRK TARİHİ) ANA BİLİM DALI T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ (GENEL TÜRK TARİHİ) ANA BİLİM DALI KAFKASYA'NIN ETNİK VE KÜLTÜREL YAPISI'NIN OLUŞUMUNDA TÜRKLERİN ROLÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ TUBA TOMBULOĞLU

Detaylı

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Bilgi Notu

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Bilgi Notu Tartışma Metinleri 1001 Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Bilgi Notu Murat Topçu Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Marmara Üniversitesi İstanbul 1 Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Şenyuva Mah. Kafkas Sok.

Detaylı

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri) ARAŞTIRMA ALANLARI 1 Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı alanlarına dair araştırmaları kapsar. 1. Kur an tarihi 2. Kıraat 3. Memlükler ve

Detaylı

Kafkasya da Etnik Grupların Boru Hatları Üzerindeki Etkisi

Kafkasya da Etnik Grupların Boru Hatları Üzerindeki Etkisi Kafkasya da Etnik Grupların Boru Hatları Üzerindeki Etkisi Onlarca etnik grubun yaşadığı Kafkasya bölgesi, kabaca Karadeniz ile Hazar Denizi arasında, İran, Türkiye ve Rusya nın kesiştiği bir noktada yer

Detaylı

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Dr. Tuğrul BAYKENT Baykent Bilgisayar & Danışmanlık TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Düzenleyen: Dr.Tuğrul BAYKENT w.ekitapozeti.com 1 1. TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK KONUMU VE ÖNEMİ 2. TÜRKİYE YE YÖNELİK TEHDİTLER

Detaylı

Nitel Araştırma. Süreci

Nitel Araştırma. Süreci EBE AE 602 Nitel Araştırma Süreci Nitel Araştırma Süreci Örneklem Seçimi Nitel Araştırma Süreci ve Örneklem Seçimi Nitel araştırma esnek bir araştırma deseni yaklaşımını gerektirir. Başta ortaya çıkan

Detaylı

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki 14.11.2013 tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki Tablo 1 Sosyal BilimlerEnstitüsü İletişim Bilimleri Doktora Programı * 1. YARIYIL 2. YARIYIL İLT 771 SİNEMA ARAŞTIRMALARI SEMİNERİ 2 2 3 10 1

Detaylı

Doğu ATEŞ ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ 2007 NÜFUS SAYIMI SONUÇLARI HAKKINDA İLK YORUMLAR

Doğu ATEŞ ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ 2007 NÜFUS SAYIMI SONUÇLARI HAKKINDA İLK YORUMLAR ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ 2007 NÜFUS SAYIMI SONUÇLARI HAKKINDA İLK YORUMLAR 2007 yılında çalışmaları sürdürülmekte olan nüfus sayımının ilk sonuçları açıklanmış bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre

Detaylı

Türkiye nin Nüfus Özellikleri ve Dağılışı

Türkiye nin Nüfus Özellikleri ve Dağılışı Türkiye nin Nüfus Özellikleri ve Dağılışı 1 Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Nüfus miktarı kadar önem taşıyan bir başka kriter de nüfusun yaş yapısıdır. Çünkü, yaş grupları nüfusun genel yapısı ve

Detaylı

İSLAMİYETİN XIX. YÜZYILDA KAFKASYA HALKLARININ TOPLUMSAL YAPILARINA TESİRLERİ

İSLAMİYETİN XIX. YÜZYILDA KAFKASYA HALKLARININ TOPLUMSAL YAPILARINA TESİRLERİ İSLAMİYETİN XIX. YÜZYILDA KAFKASYA HALKLARININ TOPLUMSAL YAPILARINA TESİRLERİ Dr. Ufuk TAVKUL Kırım Dergisi, 7 (25), 1998, 43-46. Kafkasya da İslam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Bakü-Azerbaycan,

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

DOĞURGANLIĞI BELİRLEYEN DİĞER ARA DEĞİŞKENLER 7

DOĞURGANLIĞI BELİRLEYEN DİĞER ARA DEĞİŞKENLER 7 DOĞURGANLIĞI BELİRLEYEN DİĞER ARA DEĞİŞKENLER 7 Banu Akadlı Ergöçmen ve Mehmet Ali Eryurt Bu bölümde gebeliği önleyici yöntem kullanımı dışında kadının gebe kalma riskini etkileyen temel faktörler incelenmektedir.

Detaylı

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI ALANLAR ve ÖNCELİKLER AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI 1- Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı na dair araştırmaları 1. Kur an tarihi 2. Kıraat

Detaylı

III.BÖLÜM A - KARADENİZ BÖLGESİ HAKKINDA

III.BÖLÜM A - KARADENİZ BÖLGESİ HAKKINDA III.BÖLÜM Bu bölümde ağırlıklı olarak Kızılırmak deltasının batı kenarından başlayıp Adapazarı ve Bilecik'in doğusuna kadar uzanan ve Kastamonu yu içine alan Batı Karadeniz Bölümü, Kastamonu ili, Araç

Detaylı

TARİH GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARI MUHTAR TÜRK CUMHURİYETLERİ

TARİH GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARI MUHTAR TÜRK CUMHURİYETLERİ T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ TARİH GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLET VE TOPLULUKLARI MUHTAR TÜRK CUMHURİYETLERİ Mehmet Çay Aralık 2009 ANKARA 7.3. Muhtar Türk Cumhuriyetleri 7.3.1.

Detaylı

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2 Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3 Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 Aile ve Toplumsal Gruplar ÜNİTE:5 1 Küreselleşme ve Ekonomi

Detaylı

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Sarı Irmak ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları

Detaylı

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi Dil - Kültür İlişkisi Kültür Nedir? 2 Bir milletin fertlerini ortak bir çatı altında toplayan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Örf, âdet, gelenek ve inançlar kültürün manevi kısmına; giyim kuşam, yemek,

Detaylı

2016 Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

2016 Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

Editörler Prof.Dr. Ahmet Onay / Prof.Dr. Nazmi Avcı DİN SOSYOLOJİSİ

Editörler Prof.Dr. Ahmet Onay / Prof.Dr. Nazmi Avcı DİN SOSYOLOJİSİ Editörler Prof.Dr. Ahmet Onay / Prof.Dr. Nazmi Avcı DİN SOSYOLOJİSİ Yazarlar Prof.Dr. Ahmet Onay Doç.Dr. Fahri Çaki Doç.Dr. İbrahim Mazman Yrd.Doç.Dr. Ali Babahan Yrd.Doç.Dr. Arif Olgun Közleme Yrd.Doç.Dr.

Detaylı

Soyolojik Soru Sorma ve Cevaplama

Soyolojik Soru Sorma ve Cevaplama Soyolojik Soru Sorma ve Cevaplama Lütfi Sunar Sosyolojiye Giriş / 3. Ders Bilgi Türleri Thomson ve Hickey e göre beş tür bilgi mevcuttur: 1. Sınama yanılma yoluyla elde edilen deneyim (experience). bilgiyi

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI KASIM EKİM 07-08 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı TARİH VE TARİH YAZICILIĞI

Detaylı

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 60.Yıl Projesi. Türkiye de İnsan Hakları ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ne İlişkin Farkındalık Araştırması

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 60.Yıl Projesi. Türkiye de İnsan Hakları ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ne İlişkin Farkındalık Araştırması ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 60.Yıl Projesi Türkiye de İnsan Hakları ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ne İlişkin Farkındalık Araştırması 17 Mart 2009 Gazeteciler Mahallesi

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 017-018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı 1. 1. XIV. yüzyıl başlarında

Detaylı

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan,

Detaylı

Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan

Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan Hasan Kanbolat 8 Ağustos ta Güney Osetya Savaşı başladığından beri Güney Kafkasya da politika üreten,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004 ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Fatma ÇOBAN Doğum Tarihi: 1983 Öğrenim Durumu: Doktora Yabancı Dil : İngilizce Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Uluslararası İlişkiler

Detaylı

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI 5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ Prof. Dr. Atilla SANDIKLI Karadeniz bölgesi; doğuda Kafkasya, güneyde Anadolu, batıda Balkanlar, kuzeyde Ukrayna ve Rusya bozkırları ile çevrili geniş bir havzadır.

Detaylı

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır. TÜRKİYE'DEKİ GÖÇLER VE GÖÇMENLER Göç güçtür.hem güç ve zor bir iştir hem de güç katan bir iştir. Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri

Detaylı

KAYACIK KÖYÜ HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kayacık Köyü nün isminin kaynağı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bunlar şöyle açıklanabilir.

KAYACIK KÖYÜ HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kayacık Köyü nün isminin kaynağı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bunlar şöyle açıklanabilir. Araştırmanın Yapıldığı Kayacık Köyü Hakkında Genel Bilgiler KAYACIK KÖYÜ HAKKINDA GENEL BİLGİLER KAYACIK İSMİNİN KAYNAĞI Kayacık Köyü nün isminin kaynağı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bunlar şöyle

Detaylı

1 SOSYOLOJİNİN DÜNYADA VE TÜRKİYE DE GELİŞİMİ

1 SOSYOLOJİNİN DÜNYADA VE TÜRKİYE DE GELİŞİMİ ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER III Bölüm 1 SOSYOLOJİNİN DÜNYADA VE TÜRKİYE DE GELİŞİMİ 15 1.1. Sosyolojinin Tanımı 16 1.2. Sosyolojinin Alanı, Konusu, Amacı ve Sınırları 17 1.3. Sosyolojinin Alt Disiplinleri 18 1.4.

Detaylı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. PLATO: Çevresine göre yüksekte kalmış, akarsular tarafından derince yarılmış geniş düzlüklerdir. ADA: Dört tarafı karayla

Detaylı

Bölüm Dersin Kodu Dersin Adı SOSYOLOJİ SOSSO092 SOSYAL BİLİMLERDE METOD Kredi AKTS Türü (Seçmeli - Zorunlu) (Ön Koşul, Bağlantı Koşul)

Bölüm Dersin Kodu Dersin Adı SOSYOLOJİ SOSSO092 SOSYAL BİLİMLERDE METOD Kredi AKTS Türü (Seçmeli - Zorunlu) (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) Bölüm Dersin Kodu Dersin Adı SOSYOLOJİ SOSSO092 SOSYAL BİLİMLERDE METOD Kredi AKTS Türü (Seçmeli - Zorunlu) Derse kabul koşulları (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) Öğretim dili 2 3 Zorunlu Yok TÜRKÇE Dersin işleniş

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI ÇUKUROVA ANONİM HALK EDEBİYATI VE ÂŞIK EDEBİYATINDA SÖZLÜ TARİH Esra ÖZKAYA YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA

Detaylı

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Editörler Doç.Dr. Gülay Ercins & Yrd.Doç.Dr. Melih Çoban TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Yazarlar Doç.Dr. Ahmet Talimciler Doç.Dr. Gülay Ercins Doç.Dr. Nihat Yılmaz Doç.Dr. Oğuzhan Başıbüyük Yrd.Doç.Dr. Aylin

Detaylı

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI ENVANTERİ ENV. NO. 58.01.0.02 ÇİMENYENİCE KÖYÜ, KÖROĞLU TEPELERİ, I39-a4 MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI İL SİVAS İLÇE HAFİK MAH.-KÖY VE MEVKİİ Çimenyenice Köyü GENEL

Detaylı

Örnekleme Yöntemleri

Örnekleme Yöntemleri Örnekleme Yöntemleri Evren & Örneklem (Fraenkel & Wallen, 1990) Evren & Örneklem 2 Evren Evren, araştırma sonuçlarının genelleneceği (geçerli olacağı) büyük grup. Hedef evren, araştırmacının ulaşmak istediği,

Detaylı

MİLAS TAKİ KENTLEŞME SÜRECİNİN TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLILAŞMASI VE NEDENLERİ

MİLAS TAKİ KENTLEŞME SÜRECİNİN TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLILAŞMASI VE NEDENLERİ ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARASI ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI T.C. MİLAS KAYMAKAMLIĞI MİLAS ANADOLU LİSESİ MİLAS TAKİ KENTLEŞME SÜRECİNİN TÜRKİYE GENELİNDEN FARKLILAŞMASI VE NEDENLERİ Özlem TURAN Simge ÖZTUNA

Detaylı

Nitel Araştırmada Geçerlik ve Güvenirlik

Nitel Araştırmada Geçerlik ve Güvenirlik Nitel Araştırmada Geçerlik ve Bilimsel araştırmanın en önemli ölçütlerinden biri olarak kabul edilen geçerlik ve güvenirlik araştırmalarda en yaygın olarak kullanılan iki en önemli ölçüttür. Araştırmalarda

Detaylı

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL TOPLUM TANILAMA SÜRECİ Prof. Dr. Ayfer TEZEL TOPLUMUN TANIMI A.Ü.AHE 402 Halk Sağlığı Hemşireliği Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların

Detaylı

Derse kabul koşulları. (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) 3 5 SEÇMELİ YOK TÜRKÇE

Derse kabul koşulları. (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) 3 5 SEÇMELİ YOK TÜRKÇE Bölüm Dersin Kodu Dersin Adı SOSYOLOJİ SOSY4163 GÖÇ SOSYOLOJİSİ Kredi AKTS Türü (Seçmeli - Zorunlu) Derse kabul koşulları (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) Öğretim dili 3 5 SEÇMELİ YOK TÜRKÇE Dersin işleniş yöntemi

Detaylı

Örneklem. Yöntemleri FBED511 Eğitim Bilimlerinde Temel Araştırma Yöntemleri 1. Evren & Örneklem. Evren. Örneklem ve örnekleme

Örneklem. Yöntemleri FBED511 Eğitim Bilimlerinde Temel Araştırma Yöntemleri 1. Evren & Örneklem. Evren. Örneklem ve örnekleme Yöntemleri & EBE Z Eğitimde Araştırma Yöntemleri (Fraenkel & Wallen, 1990), araştırma sonuçlarının genelleneceği (geçerli olacağı) büyük grup. Hedef evren, araştırmacının ulaşmak istediği, ancak ulaşması

Detaylı

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7 Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ Dr. Ahmet Emin Dağ İstanbul, 2015 Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Detaylı

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir. Sevgili Meslektaşlarım, Kıymetli Katılımcılar, Bayanlar ve Baylar, Akdeniz bölgesi coğrafyası tarih boyunca insanlığın sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimine en çok katkı sağlayan coğrafyalardan biri

Detaylı

T.C. KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERS KATALOĞU

T.C. KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERS KATALOĞU TARİH ANABİLİM DALI 9103500 Yüksek Lisans Uzmanlık Alanı Zorunlu 6 0 0 6 9103300 Yüksek Lisans Uzmanlık Alanı Zorunlu 6 0 0 6 9103129 Tarih Araştırmalarında Yöntem ve Teknikler Zorunlu 9103500 Yüksek Lisans

Detaylı

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TürkİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu 1976 Yılında kurulmuş ülke genelinde 50.500 üyesi

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 1.1.Çalışmanın Konusu

BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 1.1.Çalışmanın Konusu 1 BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ 1.1.Çalışmanın Konusu Kafkaslar bölgesine yönelik olarak yapılan, bu çalışmanın konusu; Kafkasya bölgesinin jeopolitik önemi, jeostratejik konumu ile etnik, demografik, çoğrafi, tarihi,

Detaylı

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkan Yarımadasın da en eski halklarından olan İllirya kökenli bir halk olarak kabul edilen Arnavutlar,

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

Bilimsel Araştırma Yöntemleri

Bilimsel Araştırma Yöntemleri Bilimsel Araştırma Yöntemleri Nitel Araştırma Modelleri 1 Neler Öğreneceğiz? Nitel Araştırma Yöntemleri Durum Çalışması Olgubilim Etnografya 2 1 Nitel Araştırmalar Nicel yaklaşım ve sosyal bilimler? Sınav

Detaylı

araştırma alanı Öğrenme Bellek Algı Heyecanlar PSİKOLOJİNİN ALANLARI Doç.Dr. Halil EKŞİ

araştırma alanı Öğrenme Bellek Algı Heyecanlar PSİKOLOJİNİN ALANLARI Doç.Dr. Halil EKŞİ PSİKOLOJİNİN ALANLARI Doç.Dr. Halil EKŞİ GELİŞİM PSİKOLOJİSİ Yaşa bağlı organizmadaki değişimleri inceler Çocuk psikolojisi Ergen Psikolojisi Yetişkin Psikolojisi Deneysel Psikoloji Temel psikolojik süreçler

Detaylı

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER TÜRK DİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ NOT Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Doç. Dr. S. EKER 1 Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir Dilin millî ve zengin olması millî

Detaylı

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN EDİRNE UZUNKÖPRÜ MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI Yunanistan sınırına 6 kilometre uzaklıkta yer alan Edirne nin Uzunköprü ilçesi, Osmanlı İmparatorluğu nun Trakya daki ilk yerleşimlerinden biri. Ergene

Detaylı

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 0. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI. OSMANLI DEVLETİ NİN KURULUŞU (00-5). XIV. yüzyıl başlarında Anadolu, Avrupa ve Yakın

Detaylı

Çeviriye önsöz... xi Önsöz... xii Teşekkür... xv Kitabı kullanmanın yolları... xvii. Ortamı hazırlamak... 1

Çeviriye önsöz... xi Önsöz... xii Teşekkür... xv Kitabı kullanmanın yolları... xvii. Ortamı hazırlamak... 1 İÇİNDEKİLER Çeviriye önsöz... xi Önsöz... xii Teşekkür... xv Kitabı kullanmanın yolları... xvii K I S I M I... 1 Ortamı hazırlamak... 1 B Ö L Ü M 1... 3 Giriş... 3 Gerçek dünya araştırması nedir?... 3

Detaylı

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ: TARİHİ : Batı Toroslar ın zirvesinde 1288 yılında kurulan Akseki İlçesi nin tarihi, Roma İmparatorluğu dönemlerine kadar uzanmaktadır. O devirlerde Marla ( Marulya) gibi isimlerle adlandırılan İlçe, 1872

Detaylı

Avrupa da Yerelleşen İslam

Avrupa da Yerelleşen İslam Avrupa da Yerelleşen İslam Doç. Dr. Ahmet Yükleyen Uluslararası İlişkiler Bölümü Ticari Bilimler Fakültesi İstanbul Ticaret Üniversitesi İçerik Medeniyetler Sorunsalı: İslam ve Avrupa uyumsuz mu? Özcü

Detaylı

Akdeniz in Pleyistosen Deniz Düzeyi Değişimlerini Karakterize Eden, Çok Dönemli-Çok Kökenli Bir Mağara: Gilindire Mağarası (Aydıncık-İçel)

Akdeniz in Pleyistosen Deniz Düzeyi Değişimlerini Karakterize Eden, Çok Dönemli-Çok Kökenli Bir Mağara: Gilindire Mağarası (Aydıncık-İçel) Akdeniz in Pleyistosen Deniz Düzeyi Değişimlerini Karakterize Eden, Çok Dönemli-Çok Kökenli Bir Mağara: Gilindire Mağarası (Aydıncık-İçel) The Cave With Multiple-Periods And Origins Characterizing The

Detaylı

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015 ARGETUS ARAŞTIRMA, DANIŞMANLIK, EĞİTİM, PROJE VE ORGANİZASYON AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI 25 AĞUSTOS 2015 Mehmet Akif Mah.Recep Ayan Cad. Günaydın Sok. No:6 Kat:3 Çekmeköy

Detaylı

BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Nitel Araştırma Yöntemleri

BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Nitel Araştırma Yöntemleri BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ Nitel Araştırma Yöntemleri Başlıca iki araştırma metodolojisi vardır: niceliksel araştırma (quantitative research) ve niteliksel araştırma (qualitative research) Biyoloji,

Detaylı

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi Doç.Dr.Tufan BAL Dersin İçeriği Kırsal Kalkınma Kavramının Tarihçesi Kırsal Kalkınmada Temel Amaç Kırsal Alan Kalkınma Politikaları Kırsal

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: MEHMET SAİT ŞAHİNALP Doğum Tarihi: 21. 04. 1973 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Coğrafya Öğretmenliği Marmara Üniversitesi 1992-1996

Detaylı

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ Doğal, beşerî ve ekonomik özellikler bakımından çevresinden farklı; kendi içinde benzerlik gösteren alanlara bölge denir. Bölgeler, kullanım amaçlarına göre birbirine benzeyen

Detaylı

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ KANAYAN YARA KARABAĞ Astana Yayınları KANAYAN YARA KARABAĞ Derleyen: Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz,

Detaylı

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta İktisat Tarihi I 13-14 Ekim II. Hafta Osmanlı Kurumlarının Kökenleri 19. yy da Osmanlı ve Bizans hakkındaki araştırmalar ilerledikçe benzerlikler dikkat çekmeye başladı. Gibbons a göre Osm. Hukuk sahasında

Detaylı

Nicel ve Nitel Araştırma Yöntemleri. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

Nicel ve Nitel Araştırma Yöntemleri. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan Nicel ve Nitel Araştırma Yöntemleri BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan Bilimsel bilgi Diğer bilgi türlerinden farklı Belli bir yöntem kullanımı Kullanılan bu yönteme uygun veri toplama teknikleri

Detaylı

KARDEŞ ÜLKE PAKİSTAN PAKİSTAN TEFRİŞAT PROJELERİ İPEKYOLU ASYA LAHOR KUR AN KURSU YENİ BİNAMIZ

KARDEŞ ÜLKE PAKİSTAN PAKİSTAN TEFRİŞAT PROJELERİ İPEKYOLU ASYA LAHOR KUR AN KURSU YENİ BİNAMIZ KARDEŞ ÜLKE PAKİSTAN PAKİSTAN TEFRİŞAT PROJELERİ İPEKYOLU ASYA LAHOR KUR AN KURSU YENİ BİNAMIZ 11.12.2015 PAKİSTAN DAKİ KUR AN KURSLARIMIZ Derneğimiz Pakistan'ın eğitim alanında tanınmış Süleymaniye ICC

Detaylı

Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi International Journal of Social Sciences ISSN

Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi International Journal of Social Sciences ISSN Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi International Journal of Social Sciences ISSN 2548-0685 www.sobider.net Kafkasya dan Anadolu ya Benzerlikleri ve Farklarıyla Bir Kültür Sembolü Olarak Çerkes Evleri

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF Orta Asya Tarihi adlı eser Anadolu Üniversitesinin ders kitabıdır ve Ahmet Taşağıl gibi birçok değerli isim tarafından kaleme alınmıştır. PDF formatını bu adresten indirebilirsiniz.

Detaylı

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 2+0 2 3 Ön Koşul Dersler Dersin Dili Türkçe Dersin Türü Seçmeli Dersin Koordinatörleri Dersi Veren Dersin Yardımcıları Dersin

Detaylı

İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ (TÜRKÇE LİSANS PROGRAMI) 4 YILLIK DERS PLANI

İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ (TÜRKÇE LİSANS PROGRAMI) 4 YILLIK DERS PLANI İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ 2017-2018 BÖLÜMÜ (TÜRKÇE LİSANS PROGRAMI) 4 YILLIK DERS PLANI (Eğitim planı toplamda 135 Kredi ve 241 AKTS den oluşmaktadır. Yarıyıllara göre

Detaylı

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

ETKİNLİKLER/KONFERSANS ETKİNLİKLER/KONFERSANS Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü Züriye Oruç 1 Prof. Dr. Salim Koca'nın konuk olduğu Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü konulu Şehir Konferansı gerçekleştirildi.

Detaylı

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Çekerek ırmağı üzerinde Roma dönemine ait köprüde şehrin bu adı ile ilgili kitabe bulunmaktadır. Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Antik Sebastopolis

Detaylı

1. DÜNYADAKİ BAŞLICA DİL AİLELERİ

1. DÜNYADAKİ BAŞLICA DİL AİLELERİ 1. DÜNYADAKİ BAŞLICA DİL AİLELERİ Kaynak bakımından birbirine yakın olan diller bir aile teşkil ederler. Dünya dilleri bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılırlar. Bir dil ailesi tarihin bilinmeyen devirlerinde

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Karşılaştırmalı Eğitim Nedir?... 1 Yabancı Ülkelerde Eğitim... 4 Uluslararası Eğitim... 5 Kaynakça... 12

İÇİNDEKİLER. Karşılaştırmalı Eğitim Nedir?... 1 Yabancı Ülkelerde Eğitim... 4 Uluslararası Eğitim... 5 Kaynakça... 12 İÇİNDEKİLER Karşılaştırmalı Eğitim Nedir?... 1 Yabancı Ülkelerde Eğitim... 4 Uluslararası Eğitim... 5 Kaynakça... 12 I. ALMANYA EĞİTİM SİSTEMİ 1. DOĞAL FAKTÖRLER (Coğrafi Yapı, İklim Koşulları)... 14 1.1.

Detaylı

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında)

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında) (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında) ESAGEV - Ekonomik ve Sosyal Düşünce Araştırma Geliştirme Vakfı www.esagev.org iletisim@esagev.org +90 (312) 750 00 00 Oğuzlar Mh. 1397. Sokak No: 11/1 Balgat,

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

SARAY Saray İlçesinin Tarihçesi:

SARAY Saray İlçesinin Tarihçesi: Saray İlçesinin Tarihçesi: Saray İlçesinin ne zaman ve kimler tarafından hangi tarihte kurulduğu kesin bilinmemekle beraber, bölgedeki yerleşimin Van Bölgesinde olduğu gibi tarih öncesi dönemlere uzandığı

Detaylı