MALÝYE DERGÝSÝ ISSN Ocak - Haziran 2009, Sayý 156

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "MALÝYE DERGÝSÝ ISSN Ocak - Haziran 2009, Sayý 156"

Transkript

1 MALÝYE DERGÝSÝ ISSN Ocak - Haziran 2009, Sayý 156 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Dr. Biltekin ÖZDEMÝR Mali Anayasa Uçar DEMÝRKAN 5018 Sayýlý Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açýsýndan Üniversitelerde Tam Gün Çalýþma Esasý Prof.Dr. M. Kâmil MUTLUER Maliye Politikasýndaki Yeni Trend: Mali Kurallar Prof.Dr. Ýhsan GÜNAYDIN, Araþ.Gör. Levent Yahya ESER Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikasý Prof.Dr. Ersan BOCUTOÐLU, Aykut EKÝNCÝ Plan-Bütçe Ýliþkisi Açýsýndan Ýç Denetim Doç.Dr. Ýbrahim Attila ACAR, Elif Ayþe ÞAHÝN Türkiye'de Parasal Aktarým Mekanizmasý Kanallarýnýn Ýþleyiþi Doç.Dr. Ýbrahim ÖRNEK Türkiye'de Kayýt Dýþý Ekonomi ve Vergi Kaybýnýn Tahmini Doç.Dr. Hakan ERKUÞ, Dr. Kadir KARAGÖZ Kritik Kontrol Noktasý Analiziyle Sahte Belge ve Yanýltýcý Belge Ayýrýmý Yrd.Doç.Dr. Hatice YURTSEVER Atatürk'ün Kalkýnma Modeli (AKM): Günümüz Sanayisi Ýçin Kazanýmlar Yrd.Doç.Dr. Ýrfan KALAYCI Yapýsal Kýrýlmalarýn Varlýðýnda, Wagner Kanunu Türkiye Ýçin Geçerli mi? Yrd.Doç.Dr. Ufuk SELEN, Araþ.Gör.Dr. Kadir ERYÝÐÝT Vergi Uyuþmazlýklarýnýn Yargý Sürecinde Çözümü: Isparta Ýli Özelinde Bir Deðerlendirme Yrd.Doç.Dr. Ramazan ARMAÐAN Türkiye'de Kurumlar Vergisindeki Geliþmeler ve OECD Ülkeleriyle Karþýlaþtýrmalý Analizi ( Dönemi) Yrd.Doç.Dr. Temel GÜRDAL, Arþ.Gör. Hakan YAVUZ Kamu Borçlanmasý, Sermaye Stoku ve Tüketim Ýliþkisinin Belirlenmesi: Bir Ardýþýk Nesiller Modeli Öðr.Gör.Dr. Ýlter ÜNLÜKAPLAN Kamuda Performans Esaslý Bütçelemenin Tasarýmýna Ýliþkin Modelsel Bir Yaklaþým Öðr.Gör. Ali ERBAÞI Refah Devleti Düþüncesinin Geliþimi ve Bir Liberal Alternatif Olarak Üçüncü Sektör Salih ALP Katýlýmcý Demokrasi Anlayýþýnda Bütçeleme: Katýlýmcý Bütçeleme Araþ.Gör.Dr. Ahmet ÖZEN, Araþ.Gör. Ýbrahim Güray YONTAR Reel Döviz Kuru Endeksinin Otoregresif Koþullu Deðiþen Varyanslýlýðýnýn Analizi: Ýki Eþikli Tarch Yöntemi Ýle Modellenmesi Araþ.Gör. Burcu GÜVENEK, Araþ.Gör. Volkan ALPTEKÝN Özel Tüketim Vergisinde Avrupa Birliði ve Türk Vergi Sisteminin Uyumlaþtýrma Çalýþmalarý Buket ÝLHAN

2 MALÝYE DERGÝSÝ Ocak - Haziran 2009 Sayý 156 Sahibi Maliye Bakanlýðý Strateji Geliþtirme Baþkanlýðý Adýna Doç.Dr. Ahmet KESÝK Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Doç.Dr. Ahmet KESÝK Yayýn Kurulu Baþkan Doç. Dr. Ahmet KESÝK Strateji Geliþtirme Baþkaný Üye Ali Mercan AYDIN SGB Daire Baþkaný Üye Üye Üye Nural KARACA SGB Daire Baþkaný Ýsmail ERASLAN SGB Daire Baþkaný Füsun SAVAÞER SGB Daire Baþkaný Dergimiz HAKEMLÝ DERGÝ olup, yýlda iki kez yayýnlanmaktadýr. Dergimizde yayýmlanan makaleler en az üç hakem tarafýndan okunmaktadýr. Yönetim Merkezi ve Yazýþma Adresi Maliye Bakanlýðý Strateji Geliþtirme Baþkanlýðý Dikmen Caddesi M Blok Kat: Bakanlýklar /ANKARA Tel: sgbmakale@sgb.gov.tr Baský Tarihi: 30 Haziran 2009 Tasarým - Baský ÝVME : Ümit ofset: Kazým Karabekir Cd. 40/1-9 Yayýn Türü Yaygýn Süreli Yayýn Dergimizde çýkan yazýlarýn baþka yayýn organlarýnca aynen yayýnlanmasý Baþkanlýðýmýzdan alýnacak yazýlý izinle, alýntýlar yapýlmasý ise kaynak gösterilmesi koþulu ile mümkündür. MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER Sunuþ... iii Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri... 1 Dr. Biltekin ÖZDEMÝR Mali Anayasa...37 Uçar DEMÝRKAN 5018 Sayýlý Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açýsýndan Üniversitelerde Tam Gün Çalýþma Esasý...42 Prof.Dr. M. Kâmil MUTLUER Maliye Politikasýndaki Yeni Trend: Mali Kurallar...51 Prof.Dr. Ýhsan GÜNAYDIN, Araþ.Gör. Levent Yahya ESER Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikasý...66 Prof.Dr. Ersan BOCUTOÐLU, Aykut EKÝNCÝ Plan-Bütçe Ýliþkisi Açýsýndan Ýç Denetim Doç.Dr. Ýbrahim Attila ACAR, Elif Ayþe ÞAHÝN Türkiye'de Parasal Aktarým Mekanizmasý Kanallarýnýn Ýþleyiþi Doç.Dr. Ýbrahim ÖRNEK Türkiye'de Kayýt Dýþý Ekonomi ve Vergi Kaybýnýn Tahmini Doç.Dr. Hakan ERKUÞ, Dr. Kadir KARAGÖZ Kritik Kontrol Noktasý Analiziyle Sahte Belge ve Yanýltýcý Belge Ayýrýmý Yrd.Doç.Dr. Hatice YURTSEVER Atatürk'ün Kalkýnma Modeli (AKM): Günümüz Sanayisi Ýçin Kazanýmlar Yrd.Doç.Dr. Ýrfan KALAYCI Yapýsal Kýrýlmalarýn Varlýðýnda, Wagner Kanunu Türkiye Ýçin Geçerli mi? Yrd.Doç.Dr. Ufuk SELEN, Araþ.Gör.Dr. Kadir ERYÝÐÝT Vergi Uyuþmazlýklarýnýn Yargý Sürecinde Çözümü: Isparta Ýli Özelinde Bir Deðerlendirme Yrd.Doç.Dr. Ramazan ARMAÐAN Türkiye'de Kurumlar Vergisindeki Geliþmeler ve OECD Ülkeleriyle Karþýlaþtýrmalý Analizi ( Dönemi) Yrd.Doç.Dr. Temel GÜRDAL, Arþ.Gör. Hakan YAVUZ Kamu Borçlanmasý, Sermaye Stoku ve Tüketim Ýliþkisinin Belirlenmesi: Bir Ardýþýk Nesiller Modeli Öðr.Gör.Dr. Ýlter ÜNLÜKAPLAN Kamuda Performans Esaslý Bütçelemenin Tasarýmýna Ýliþkin Modelsel Bir Yaklaþým Öðr.Gör. Ali ERBAÞI ISSN

3 Refah Devleti Düþüncesinin Geliþimi ve Bir Liberal Alternatif Olarak Üçüncü Sektör Salih ALP Katýlýmcý Demokrasi Anlayýþýnda Bütçeleme: Katýlýmcý Bütçeleme Araþ.Gör.Dr. Ahmet ÖZEN, Araþ.Gör. Ýbrahim Güray YONTAR Reel Döviz Kuru Endeksinin Otoregresif Koþullu Deðiþen Varyanslýlýðýnýn Analizi: Ýki Eþikli Tarch Yöntemi Ýle Modellenmesi Araþ.Gör. Burcu GÜVENEK, Araþ.Gör. Volkan ALPTEKÝN Özel Tüketim Vergisinde Avrupa Birliði ve Türk Vergi Sisteminin Uyumlaþtýrma Çalýþmalarý Buket ÝLHAN Yazarlar Hakkýnda Yazým Kurallarý Yayýmlanma Süreci Yýlýnda Bakanlýðýmýz Kütüphanesi Ýçin Alýnan Yayýnlar Maliye Bakanlýðý tarafýndan 1973 yýlýndan beri çýkarýlmakta olan 150. Sayýsýndan baþlayarak, yýlda iki kez hakemli dergi statüsünde yayýmlanan Maliye Dergisi içeriðindeki makaleler ayrýca Econlit ile ULAKBÝM de de yayýmlanmaktadýr. TÜBÝTAK ULAKBÝM

4 SUNUÞ Sevgili Okurlarýmýz, Ulusal hakemli dergi olarak yayýn hayatýna devam eden ve yýlda iki defa yayýmlanan Maliye Dergisinin 156 ncý sayýsý ile tekrar birlikteyiz. Þimdi bizlerden haberler vermek istiyoruz. Bakanlýðýmýz Kütüphanesi; - ProQuest ABI Complete veritabaný üyeliðiyle; iþletme, ekonomi, muhasebe, uluslararasý ekonomi, çevre, hukuk ve vergilendirme, enformasyon bilimleri, petrol, pazarlama ve diðer bir çok endüstri alanýndaki yayýn ihtiyacýna cevap vermek üzere, - Cambridge University Press veritabaný üyeliði ile de ekonomi, sosyal ve beþeri bilimler, siyaset, fen bilimleri, mühendislik, mimarlýk, týp ve eczacýlýk vb. konularda tam makale koleksiyonu ile muhtelif konularda okuyucularýmýzýn farklý alanlardaki çalýþmalarýna yardýmcý olacak içeriðiyle, hizmet vermeye devam etmektedir. Bakanlýðýmýz Kütüphanesi yukarýda yer alan iki veri tabaný üyeliðiyle birlikte Anadolu Üniversitesi Kütüphaneleri Konsorsiyumu (ANKOS) çatýsý altýnda yer almaktadýr. Ayrýca; - OECD'nin çýkarmýþ olduðu 5000'den fazla kitap, 33 dergi, toplantý bildirileri, istatistikler ve referans kaynaklarýnýn izlenmesi ve bilgi akýþýnýn saðlanmasý için SourceOECD veritabaný üyeliði, - Aylýk ülke risk raporlarý, ülke öngörüleri ve günlük cereyan eden ekonomik, politik ve sosyal geliþmelerin izlenmesi ve bilgi akýþýnýn saðlanmasý için The Economist Intelligence Unit ve Reuters veritabaný üyeliði, saðlanmýþ bulunmaktadýr. Bunlarýn yanýnda; Thomson Scientific Þirketinin sosyal bilimlere yönelik atýf indeksine (Social Sciences Citation Index, SSCI) 30/04/2009 tarihi itibarýyla baþvuruda bulunarak, akademisyenlere, araþtýrmacýlara, yöneticilere ve öðrencilere araþtýrmalarý sýrasýnda gereksinim duyacaklarý bibliyografya ve atýf bilgilerine hýzlý, güvenilir ve kaliteli bir eriþim saðlamak üzere ilk adýmý atmýþ bulunmaktayýz. Siz deðerli Okurlarýmýza yararlý olacaðýný düþündüðümüz muhtelif konularda yetkin isimler tarafýndan hazýrlanan bilimsel çalýþmalara bu sayýmýzda da yer verilmiþtir. Dr. Özay ÖZPENÇE'nin Avrupa Parasal Birliði'nde Maliye Politikasý Koordinasyonu ve Türkiye Analizi, Prof Dr. Aytaç EKER ve Yrd.Doç.Dr. Hayal Ayça ÞÝMÞEK'in Küreselleþme ve Kamu Maliyesinde Yaþanan Dönüþüm, Ahmet

5 OZANSOY'un Amerika Birleþik Devletlerinde Kamu Mallarýnýn Yönetimi ve Ahmet BAÞPINAR'ýn Taxlaw & Turkish Tax System baþlýklý kitaplarý Baþkanlýðýmýzca okuyucularýmýzýn hizmetine sunulmuþtur. Diðer taraftan, Dergimize yayýmlanmak üzere gönderilen makaleler, akademik camianýn önde gelen þahsiyetlerinden oluþan Maliye Dergisi Yazý Danýþma Kurulundan üç hakeme gönderilmekte ve bu üç hakemden en az ikisinin olumlu görüþünün alýnmasý üzerine yayýnlanmasýna karar verilmektedir. Bir sonraki sayýmýzda buluþmak üzere saðlýklý ve mutlu günler dileriz. Saygýlarýmýzla, Doç. Dr. Ahmet KESÝK Strateji Geliþtirme Baþkaný

6 B. ÖZDEMİR Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri 1 Biltekin ÖZDEMİR Özet Küreselleşmenin de bir sonucu olarak, günümüzde hem bireysel olarak ülkeler, hem de evren, bir ülkenin tek başına çözemeyeceği özellikte, yer yüzünün tüm kara, hava ve deniz alanlarını da içine alan çevre kirliliği başta olmak üzere, ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma ve iklim değişikliği, hayvan ve bitki türlerinin (yani biyolojik çeşitliliğin) azalması, asitleşme, suların kullanımı, atık yönetimi, küresel yoksulluk, finansal istikrarsızlık, salgın hastalıklar, savaşlar, göçler, kentleşme ve gürültü gibi çok sayıda ortak dış sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. Kuşkusuz ki, bu nitelikteki dışsallıkların (negative externalities) olumsuz etkilerinin ve zararlarının önlenmesi ya da azaltılması ancak küresel işbirliği, uluslararası anlaşma, dayanışma ve evrensel yaklaşımları içeren çözümler ve önlemlerle mümkün olabilir. Bu bağlamda, çevresel maliyetlerin büyük önem taşıdığı, sanayi kuruluşlarının aşırı derecede konulmuş kurallardan ve kontrol araçlarından şikayetçi oldukları, maliyetlerin bir teorik tartışma meselesi değil, göründüğünden de büyük makroekonomik bir mesele olduğu, doğal kaynakların küresel piyasa fiyatları ile belirlenmekte olduğu, bu yüzden doğal kaynak vergilerinin küresel olması gerektiği, çok karmaşık bir yapı taşıyan ürün fiyatlarının ulusal ya da bölgesel ölçekte oluşmasının rekabeti bozduğu, her bir çevresel soruna özgü özel çözümler bulunması gerektiği, işletmelerin ve bireylerin iktisadi faaliyetleri ve yaptıkları tüketim harcamaları sonucu klasik bir kamu malı olan çevreye hava, su ve toprak kirlenmesi biçiminde yarattıkları negatif dışsallık dolayısıyla topluma yükledikleri maliyetlerin ilgili firmalara ve bireylere devlet tarafından alınacak kamusal tedbirlerle aktarılması düşünceleri ile, çevre vergileri, ekonomik ve mali nitelikte alternatif yeni bir yöntem olarak, maliyet-düşürücü, esnek ve dinamik özellikler taşıyan, gelir getiren ve gelir dağılımına olumlu katkı sağlayan, hem ekonomik ( 1 ) 23.Türkiye Maliye Sempozyumu nda sunulmuştur. Dr, TBMM Plan-Bütçe Komisyonu E.Başkanı; Maliye Bakanlığı E.Müsteşarı (biltekinozdemir@superonline.com) Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

7 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri dışsallıkları gideren, hem de diğer unsurlar üzerindeki vergi yükünün azalmasına yardımcı olmak suretiyle çifte getiriye (double divident) sahip, daha etkili iyi bir düzenleme biçimi olarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler : Küresel Kirlenme, Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme, Çevre Vergileri Global Pollution Sustainable Economic Development And Environmental Taxes Abstract As a result of globalisation as well, inowadays, both all countries indivudually and world as a whole face in a large number of special common external problems which can not be solved alone, such as, environmental pollution covering all continents, atmosphere and seas of the world, and depletion of ozone layer, the global warming and climate change, disappearance of animal and plant diversities, acid rain, use of waters, waste managment, global poverty, financial instability, epidemic diseases, wars, international environmental refugees, urbanization and noise. There is no doubt that preventing and decreasing the effects, harms and losses of this kind of negative externalities can only be overcome by the solutions and measures implying global cooperation, international agreements, solidarity and world-wide approaches. Taking into account of : the great importance of environmental costs, complaints by industrial corporations about the excessive regulations and control tools, being costs is not a matter of dispute theoretically, but is a great matter of macroeconomic issue much greater than at glance, as natural sources are determined by global market prices, and therefore the environmetally related taxes should be levied globally, as product prices, structurally complicated and appearing nationally or locally, disrupt competition, due to specific solutions should be developed for each environmental problem, the necessity of transfers of costs on the public emerging from negative externalities on environment as a classic public property to those individuales or enterprises using air, water and land for their economic activities and consumption expenditures, environment taxes, as an alnernative new way economically and financially, have been considered a much better effective tool of taxation which is costeffective, flexible and dynamic, generating revenue and contributing to income distrubution, bringing double divedent in the way that both removing economic externalities and helping to reduce tax burden on the other tax bases. Keywords: Global Pollution, Sustainable Economic Development, Environmental Taxes Jel Classification Code: H23 2 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

8 B. ÖZDEMİR 1. Ekonomide Sürdürülebilirlik ve Çevre Sorunları Küreselleşmenin de bir sonucu olarak, günümüzde hem bireysel olarak ülkeler, hem de evren, bir ülkenin tek başına çözemeyeceği özellikte, yer yüzünün tüm kara, hava ve deniz alanlarını da içine alan çevre kirliliği başta olmak üzere, ozon tabakasının incelmesi 2, küresel ısınma ve iklim değişikliği, hayvan ve bitki türlerinin (yani biyolojik çeşitliliğin) azalması, asitleşme, suların kullanımı, atık yönetimi, küresel yoksulluk, finansal istikrarsızlık, salgın hastalıklar, savaşlar, göçler, kentleşme ve gürültü gibi çok sayıda ortak dış sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. Kuşkusuz ki, bu nitelikteki dışsallıkların (negative externalities) olumsuz etkilerinin ve zararlarının önlenmesi ya da azaltılması ancak küresel işbirliği, uluslararası anlaşma, dayanışma ve evrensel yaklaşımları içeren çözümler ve önlemlerle mümkün olabilir. 3 Gerek özellikle klasik iktisatçıların, teoride, ekonominin görünmez bir el (invisible hand) tarafından otomatik olarak dengeleneceğine ve doğal kaynakların (kendi kendini yenileyeceği için) tükenmeyeceğine (self-regulating) ilişkin varsayım ve yaklaşımları, gerek merkezi ve yerel yöneticilerin hala bugün bile ekonomik büyümeye ve kalkınmaya öncelik vermeleri, hem gelişmiş ülkelerde, hem gelişmekte olan ülkelerde doğal kaynak kullanımının ve çevre kirliliğinin uzun yıllar geri plana atılması sonucunu doğurmuştur. Ekonomilerin gündemini uzun yıllar ekonomik kalkınmanın hızlandırılması, işsizliğin önlenmesi veya enflasyonun kontrol altına alınması gibi kısa dönemli politik öncelikler işgal etmiş, yerel ve merkezi yönetimler de ekonomik büyüme ve kalkınma kaygıları ile politikalarında önceliği üretimle ilgili değişkenlere verme durumunda kalmışlardır. Gerek teoride, gerekse uygulamada görülen bu gelişmeler ve ilginç parelellik, sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, sanayileşmiş ülkelerde de çevre bilincinin oluşmasını uzun yıllar engellemiş, ancak, nihayet 1970 li yıllar sonrası dönemde, başta Birleşmiş Milletler Örgütü olmak üzere OECD, AB ve diğer gönüllü kuruluşlar çevrenin korunması ile ilgili çabalarını artırmışlardır.özellikle 1980 lerden itibaren, küreselleşmenin de etkisiyle, izlenen politikaların gelecek nesillerin refahını azaltabileceği görüşünden hareketle ekonomik kalkınmanın kavramsal ve kuramsal içeriği değişmeye başlamış, böylece, ekonomik kalkınma politikalarının doğal çevre üzerinde yaptığı tahribata vurgu da yapılarak, geleneksel kısa dönemli ekonomi yönetimi anlayışının yerini uzun dönemli perspektif almış, çevre sorunları da ön plana çıkarılmıştır. 4 Bu bağlamda, 1990 lı yılların başından itibaren uluslararası kabul görmeye başlamış olan sürdürülebilir kalkınma (sustainable development) yaklaşımı ile, 2 Sezen ÖZSAVRANGİL / İZMİR,Akşam Gazetesi, ; Ozon mucizesi kirliliği bitirecek Kanada dan gelen ozomax mucizesi, özellikle büyük kentlerde yaşanan hava ve su kirliliğini yok edecek. Hiçbir kimyasal içermeyen ve doğaya oksijen olarak geri dönen ozon gazı üreten jeneratörler sayesinde, kanalizasyon suları tarımsal sulamada kullanılacak hale getiriliyor. En güçlü dezenfektanlardan biri olan ve klordan 3 bin kat etkisi olan ozon, kirlenen dünyaya umut oldu. 3 Ahmet TEKİN, Yrd. Doç. Dr. ; İstiklal Y. VURAL, Yrd.Doç.Dr.; Global Kamusal Malların Finansman Aracı Olarak Global Vergi Öneriler, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: Sayı: 12 - ISSN ,Sh. 323.( ATEKIN-IYVURAL.PDF) 4 Murat Ali DULUPÇU, Doç.Dr.; Sürdürülebilir Kalkınma Politikasına Yönelik Gelişmeler, Dış Ticaret Dergisi, 20, ( politika.doc). Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

9 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri bugünün insanlarının ihtiyaçlarını karşılarken, kendilerinden sonra gelecek insanların ihtiyaçlarını karşılamalarına zarar vermemeleri anlayışına dayalı çözümler benimsenmiştir. Küresel nitelik taşıyan sürdürülebilirlik olgusu ulusal ekonomilerin doğal çevrenin korunması yönündeki duyarlılığını arttırmakla birlikte, gelişmekte olan ekonomilerde, fiziki-beşeri altyapı yetersizliği yanında, ekonomik gelişmelere öncelik verilmesi zorunluluğu sürdürülebilir kalkınma politikasının eyleme dönüşmesini en azından kısıtlamaktadır. Kuşkusuz, yine de ekonomik gelişmenin yanı sıra, kurumsallaşmaya gidilerek ve özel önlemlerle, müstesna bir önem taşıyan doğal çevrenin korunması hiç bir nedenle ihmal edilmemelidir. 5 Kabul edileceği üzere, sürdürülebilir ekonomik gelişmenin çevreye ve doğal kaynaklara zarar vermeden sağlanması ve zararlı etkilerin durdurulması, en azından sınırlandırılması ve çevre kirliliği ile mücadele edilmesi bugün her zamankinden daha fazla önem kazanmış ve konu uluslararası çalışmalarda da memnuniyetle belirtelim ki gündemin üst sıralarına kadar yükselmiştir. Başka bir anlatımla, sanayi devriminin ürünü olan ısınmanın ve yarattığı diğer çevresel maliyetlerin küresel boyutu ve bunun yaratacağı olası tehlikelerin önlenebilmesi, önümüzde kalan çok kısa zamanda, küresel ısınma ile mücadeleyi daha fazla gecikmeden bugün insanlığın karşısına en acil sorun olarak getirmiştir. Karbon dioksit, metan ve azot oksit gibi sera gazı emisyonları (greenhouse gases emissions) azaltılmazsa, 2100 yılında deniz seviyesi cm arasında yükselecektir; üstelik bu, kutuplardaki buzulların tamamen erimeyeceği varsayımına dayanmaktadır. Acilen harekete geçilmezse, dünyadaki yoğun nüfuslu bazı şehirler sular altında kalacak, küresel ısınma, şiddetli fırtınaları, selleri, kuraklıkları, çölleşmeyi, susuzluğu ve tehlikeli tropikal hastalıkları tetikleyecektir. 6 Yalçın Bayer in Prof. Dr. Erkan Topuz a atfen verdiği bir haberi de burada zikretmek vacip oldu. 7 5 Dulupçu; a.g.m. 6 Terry Townsend; İklim değişikliği - Çeviri: Tayfur Cinemre. Alınteri.net- Democratic Socialist Platform, 28 Ağustos Yalçın Bayer : Hürrriyet Gazetesi, 19 Nisan Kanser çığ gibi geliyor : İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz kanserle ilgili önemli uyarılar yapıyor ve 2020 yılında 20 milyon kişinin kansere yakalanacağını bildiriyor.kardiyovasküler hastalıklardan sonra kanser ikinci sıradaydı, ama önümüzdeki yıllarda kanser birinci sıraya geçecek. Geçiyor! Belki üç beş sene sonra birinci sırada olacak. Kanserin artış sebeplerinin en önemlisi, çevre kirliliği, aldığımız gıdalar, çevre kirliliğiyle beraber ozon tabakasının delinmesi. Yalnız çevre kirliliği dediğimiz zaman her şey giriyor içine... Kanser esasında anne karnında başlıyor. Deterjan artıkları, fabrika artıkları, etrafa sıkılan böcek ilaçları artıkları, inorganik gübreler, plastik artıkları, bunların hepsi pestisit. Yani insanlar tarafından üretilmiş zehirlere pestisit deniliyor. Yani kanser yapan maddeler! Genellikle cep telefonları ile 30 saniyeden fazla konuşmayın, diyoruz. En fazla bir dakika. Ya da kulaklık takın. 10 sene sonra beyin tümörleri iki katına çıkacak. Her ne kadar büyük telefon üreticileri tehlikeyi en aza indirdiklerini söylüyorlarsa da araştırmalar telefonların büyük radyasyon yaydığını ve beyin tümörlerinin iki katına çıkacağını gösteriyor. Televizyonu en azından 5 metre veya 7 metre mesafeden seyretmemiz gerekiyor. Baz istasyonlarından 1 kilometre mesafede olmamız lazım. Sadece insanlar mı etkileniyor bu radyasyondan, pestisitlerden? Tabii ki sadece insanları değil diğer memelileri de etkiliyor. Beyaz balinaların nesli tükenmek üzere, sebebi de dörtte birinin kolon kanserine yakalanmaları. Nedeni körfez ağızlarındaki zehirli atıklardan etkilenmeleri. Örneğin, Kaliforniya da denizaslanları iki sene önce ölü olarak sahile vurdular. Bunların % 20 sinde genital kanser bulundu. 4 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

10 B. ÖZDEMİR Bu bağlamda, her yıl düzenlenen ve 2007 yılında Endonezya nın Bali kentinde 3-14 Aralık 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilmiş olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği konulu bakanlar konferansı, Kyoto Protokolünün yılında sona ereceği dikkate alındığında ve 2007 yılı Nobel Ödülü sahibi önceki A.B.D.Başkan Yardımcısı Al Gore un en son bilimsel değerlendirmeleri içeren 2007 İklim Değişikliği raporunda işaret ettiği insanoğlunun faaliyetlerinin iklim değişikliğine yol açtığı, bu değişikliklerin zaten tüm ülkelerce hissedildiği ve fosil yakıtlardan kaynaklanan karbon dioksit (CO2), metan, azot oksitler, su buharı vb. gazların atmosferdeki yoğunluklarının hızla artması sonucunda evrensel ısınmayı 2-4 derece hapsederek 2030 yılına kadar büyümeyi her yıl % 0,12 oranında yavaşlatacağı biçimindeki saptamaları ve gezegenle ilgili gerçekçi ivedi önlemler alınması gerektiği şeklindeki uyarıları ışığında, tüm dikkatleri üzerine çekmiş, ülkelerin emisyon kısıtlamalarına gecikmeden başvurmaları gerektiği, küresel ısınmanın durdurulması ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir toplum için acilen radikal önlemler alınması gerektiği vurgulanmıştır. OECD Genel Sekreteri Angel GURRÍA da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı nda 11 Aralık 2007 tarihinde Maliye Bakanları nın da bulunduğu bir oturumda yaptığı konuşmada, OECD Çevresel Outlook tahminlerine göre, iiklim değişikliklerinden en çok gelişmekte olan ülkelerin etkileneceğine işaret edildiğini, atmosferdeki sera gazlarının (greenhouse gases) 450 ppm co -eşiti düzeyde tutulmasının sağlanması halinde büyüme oranlarında bugünden 2050 yılına kadar küresel olarak yılda ortalama % 0,10 dan daha az bir oranda azalışa yol açacağının hesap edildiğini, bunun da ancak en başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere emisyon azaltmada en ucuz-maliyet politikalarının uygulanmasına bağlı olduğunu Washington daki bir nehirdeki balıklarda 16 cins kanser tespit edildi. Köpeklerde mesane kanseri son zamanlarda 6 kat arttı. Peki ne yapacağız? Büyükşehirlerde yaşıyoruz, organik yiyecek bulma, egzozdan kaçma, radyasyondan korunma gibi şansımız yok. Ne kadar korunabiliriz ki? Bu kansere yol açan faktörleri devlet yavaş yavaş kaldıracak kanunlarla... Devleti bekleyene kadar biz kişisel olarak ne yapabiliriz, madem bir korunma bin tedaviden evla... 8 İklim değişiklikleri ni konu edinen Birleşmiş Milletler Kyoto Protokolü Aralık 1997 tarihinde imzalanmıştır. Protokol 2000 yılından itibaren gelişmiş ülkelerin emisyon hedeflerinin sınırlandırılmasını öngören düzenlemeler içermektedir. Protokol özel şirketlerin de kirletme hakkı alım satımı yapmasına izni vermektedir. Kyoto Protokolü, özellikle gelişmiş ülkelerde 150 yıl kadar önce başlamış olan karbon dioksit ve metan gibi sera gazlarının (greenhouse gazes) emisyonlarının durdurulması veya azaltılması suretiyle, insan oğlununun iklim değişiklikleri üzerinde yarattığı tehlikeli müdahalelerin önlenmesini hedeflemektedir. Gelişmiş ülkeler kendileri için belirledikleri gaz emisyon hedeflerini (en önemlileri karbon dioksit, metan ve azot oksit olmak üzere) 6 anahtar gaz türü için döneminde en az % 5 düşürme tahhüdünde bulunmuşlardır. Ancak, aradan geçen yıllarda ülkeler giderek artan kullanımlarında bir dondurmaya gitmediklerinden, başlangıçta % 5 olarak düşünülen azaltma bugün için % 20 dolayında indirimi gerektirmektedir. AB nin kendisi ve üyesi ülkeler Kyoto Protokolünü Mayıs 2002 tarihinde onaylamışlar, ancak Protokolün uygulamaya konulması Rusya nın imzalamasından sonra 2005 Şubat ında mümkün olmuştur. 195 ülkeden Kyoto Protokolü nü 174 ülke ve Avrupa Birliği imzalayarak ve/veya onaylayarak yürürlüğe sokmuştur. Protokol ü imzalayan ülkelerden sadece dünyanın en büyük sera gazı emisyonunu (% 23 ü) yapan ABD, Çin ve Hindistan gibi, Protokplü yine onaylamamış ve Başkan George Bush böylece zorunlu emisyon kısıtlamasını kabul etmemiştir. Türkiye, ekoloji ve küresel adalet ilkelerine bağlı bir iklim politikasına sahip olmak için ilk adım olarak Kyoto Protokolü nü en kısa zamanda imzalamalı ve önüne gerçekçi ve işe yarar bir emisyon hedefi koymalıdır. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

11 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri ve ancak bu takdirde maliyetlerin adil bir biçimde bölüştürülerek karşılanabileceğinin anlaşıldığını vurgulamıştır. 9 Al Gore nin tespitleri küresel ısınmanın bilinen etkilerini ve tehlikelerini (hızla eriyen ve yok olan buzullar, yükselen deniz seviyesi, şiddetli kasırgalar, seller, vb) grafiksel olarak ortaya koymanın yanında, eko-sistemlerin küresel ölçekte çöküşü (Örneğin, 2000 yılında martıların ilk kez kuzey kutbunda görülmeleri, kutup ayılarının kilometrelerce yüzdükleri halde üzerine çıkacakları buz adacıkları bulamamaları sonucu boğulmaları, hastalık taşıyan sivrisineklerin tropik bölgelerden tüm dünyaya yayılarak milyarlarca insanın sağlığını tehdit etmeleri) gibi daha az bilinen bazı noktalara da ışık tutmuş ve küresel ısınmanın durdurulması ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir toplum için acilen radikal önlemler alınması gerektiğine dair inançları daha da pekiştirmiş olmasına rağmen, varılan çözümlere eleştiriler ve itirazlar da eksik bulunmamaktadır. Bu bağlamda, meselenin bilindiği halde 20 yıldır yeterince önemsenmediği, Kyoto Protokolü nün 1997 yılında kabul edilmiş olmasına rağmen uygulanmasına ancak 2005 yılında başlanabildiği, Kyoto Protokolü nün yapılması gerekenlerin çok gerisinde kaldığı, öngörülen Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism CDM) gibi kapitalist pazar ekonomisine dayalı yaklaşımların 10 büyük şirketleri rahatsız etmemeyi esas aldığı, temiz teknolojiler yerine bazı ürünlere talebi azaltmaya yönelik yatırımların motive edildiği, büyük şirketlerin kirletme hakkı alım satımı yapmasına ve ayrıca gelişmemiş ülkelerde sera gazı emisyonunu güya azaltma amacı güden yatırımları için emisyon kredileri kazanmalarına izin verdiği ve sorumluluğu yeşil vergilerle ve yasal kurallarla bireylerin üzerine yıktığı 11, üstelik yeşil vergiler yolu ile kapitalizmin çevreye verdiği tahribatın düzenlenebilmesi için yapılan girişimlerin, vergileri koymak durumunda olan kapitalist hükümetlerin büyük şirketler tarafından finanse edilmesi ve uygulayıcılarının da statükonun korunmasını kendine görev edinmiş olan bürokratlar olması yüzünden başarılı olamadığı, vergi miktarlarının ve cezaların caydırıcı etkinlikte düzenlenmediği ifade edilmiştir. 9 OECD Observer No.264, December (Aralık) Temiz teknolojilere yatırım yapılması, çevresel amaçların, iklim değişikliğe ile mücadeleden, hava ve su kirliğini kontrol etmeye ve genelde doğal kaynak etkinliğini zenginleştirmeye kadar uzanan geniş bir bölümünde başarı sağlanmasına yardımcı olabilir. Bu alanda eko-yenilik de denilen yeni teknolojilerle ek önlemler getirilmesi de giderek önem kazanmaktadır. Yeni buluşlara patent hakkı verilmesi böyle bir önlem için özellikle çekici bir unsur olmaktadır. Patente bağlanmış buluşlar Uluslararası Patent Sınıflandırılması Sisteminde den fazla birbirinden farklı teknolojik sınıf halinde kategorize edilmektedir. Rüzgardan enerji elde edilmesi (wind power), güneş ısısından yararlanma (solar power), atık kullanan enerji teknolojileri, okyanus enerjisi, jeotermal enerji gibi, kamunun da büyük katkı sağlayabileceği ve rol oynayabileceği, yenilenebilir enerji kaynakları (renewable resorces) konusu, en önemli çalışma alanını oluşturmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları konusundaki yeniliklerin fiskal reformlarla da özendirilmesi veya yönlendirilmesi desteklenebilir. Yine üretim kotaları konulması da yeni teknolojiler aranmasını özendirici olabilir. Otomotiv emisyonları da en önemli yerel hava kirliliği kaynaklarıdır. Yüksek benzin ve mazot fiyatlarının da etkisiyle, katalitik konvörtörler, partiküler (toz) filtreleri ve benzeri teknolojiler dışında, yakıt etkinliğini geliştiren ve emisyon üretimini başlangıçta önleyen daha entegre teknolojiler de geliştirilmektedir. 11 Terry Townsend; a.g.m. 6 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

12 B. ÖZDEMİR 2. Çevre Sorunları İle Küresel Mücadelede Ekonomik Enstrümanlara Geçiş Kuşkusuz, belirtilen nitelikteki dışsallıkların (negative extarnalities) olumsuz etkilerinin ve zararlarının önlenmesi ya da azaltılması ancak küresel işbirliği, uluslararası anlaşma, dayanışma ve evrensel yaklaşımları içeren çözümler ve önlemlerle mümkün olabilecektir ve 1980 in ilk yıllarında izlenen çevre politikaları genellikle yasal düzenlemeler, teknolojik önlemler (arıtma tesisleri, biyolojik savaşım ve emisyon azaltma ameliyeleri) ve ekolojik önlemler (alternatif enerji kaynakları, ekolojik planlama, eğitim) gibi gaz emisyonları, çevresel kalite, uygulama süreçleri ve teknolojiler konularında konulan kurallarla yönlendirilmiştir. Başka bir anlatımla, çevre kirliliğine yönelik mücadeleler bu yıllarda daha çok kumanda ve kontrol edici düzenlemeler özelliğinde enstrümanlarla yapılmaya çalışılmıştır lerin başından itibaren yürütülen çalışmaların ardından, 1992 yılında düzenlenen ve Rio Konferansı adı ile bilinen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı nda çevre kirliliğinin kontrolü ve önlenmesi konusunda, maliyetkarşılayıcı kullanıcı harçları ve teşvik uygulamaları yerine yeşil vergiler gibi ekonomik enstrümanlara önem verilmesi özellikle vurgulanmıştır lerin sonlarından itibaren de politika belirleyenlerin tercihlerini kumanda ve kontrol edici unsurlar değil, piyasa-temelli (çevresel vergiler, ciro edilebilir lisanslar, teminat iadeli sistemler gibi) daha fazla maliyet-düşücü ekonomik enstrümanlar yönlendirmeye başlamış, piyasaların yeniden düzenlenmesi ve kamu politikalarında kuralların yumuşatılması veya kaldırılması (deregulation) ön plana çıkmış, konuya küresel nitelikte ilgi artmış ve yeşil vergiler bir çok ülkede giderek yaygınlaşan bir uygulama alanı bulmuştur. Burada da, haksız vergi rekabetinde olduğu gibi, vergilendirmenin adil olması için ülkeler arasında küresel vergi işbirliğinin gerekliliği özellikle vurgulanmıştır. 12 Bu bağlamda : Önemli ekonomik maliyetlere rağmen konulan kuralların oluşan çevresel sorunlarla baş edememesi, Kirleten öder ilkesinin yeteri etkinlikte uygulanamaması, Çevresel maliyetlerin fiyatlara yansıtılarak uluslararasılaştırılması arzusu, Çevresel polikaların ( tarım, ulaştırma, sanayii, turizm ve istihdam gibi) diğer politikalarla entegre edilmesi ihtiyacı, Çevresel ilerleme konusunda daha maliyet-etkili (az maliyetli) ve esnek araçlar gereksinimi, gibi endişeler ve mülahazalar çevre vergilerine resmi desteğin artışına yol açmıştır. Bu çerçevede, bir bakıma hakettiği yeri bulamamış olan ve küresel sonuçlar yaratan ekonomide sürdürülebilirliğin ve çevre sorunlarının önemi ve çevresel değerlerin ulusal gelir hesaplarına dahil edilmesi nihayet Dünya Bankası nın öncülüğünde 1990 lı yılların ikinci yarısından itibaren son 15 yıldır yakın mercek altına alınmaya başlanmış ve doğal kaynaklardaki azalmanın ve çevre kirlilik 12 Esra Ekmekçi,Prof.Dr. ; Küreselleşme ve Vergilemede Yeni Eğilimler, İstanbul: İÜHF.- Istanbul: Kazanci Hukuk Yayinlari, ( -) Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

13 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri maliyetinin düşürülmesiyle sağlanacak ulusal tasarrufların makro ekonomik dengelere dahil edilmesi aşamasına gelinilmiştir yılında kabul edilmiş olan AB-5 inci Çevre Eylem Planı, ekonomik kaynakların sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak üzere gerektiği biçimde yeniden tahsisi için, tüm sosyal ve çevresel maliyetlerin ve doğal kaynakların kullanımından kaynaklanan ek maliyetlerin, öncelikle sanayileşmiş ülkeler olmak üzere, buna neden olan (piyasaya sunan) ilgili ülkelerce adil ve dengeli surette yüklenilmesini ve bölüşülmesini sağlamak suretiyle, çevresel dışsallıkların uluslararasılaştırılmasının ve gerekli ekonomik aktivitelere sürdürülebilir biçimde entegre edilmesinin gerekliliğini vurgulamıştır. Başka bir ifade ile, çevresel maliyetlerin ve doğal kaynakların kullanımından doğan ek maliyetlerin sürdürülebilir biçimde, piyasaya sunan ilgili ülkelerce yüklenilmesini (uluslararasılaştırılmasını) sağlayacak şekilde ekonomik faaliyetlere dahil edilmesi gerekli görülmüş ve bu amacın temini için gerekli görülecek önlemler arasında ekonomik ve mali enstrümanlara yer verilmesi ve çevre vergileri türündeki ekonomik araçların da geniş biçimde kullanımı öngörülmüştür. 13 Diğer taraftan, Avrupa Parlamentosu nun ve Avrupa Konseyi nin 2002 yılı 6 ıncı Çevre Eylem Planına dayalı olarak, Topluluk Anlaşmasını ve özellikle Anlaşmanın 175(3) maddesinde öngörülen hedefleri gözönünde bulundurarak, almış olduğu tarihli ve 1600/2002/EC sayılı Kararının başlangıç kısmında da, doğal kaynakların sağlıklı kullanımı ve ekolojik sistemin ekonomik refahla ve dengeli bir sosyal kalkınma ile beraber korunması sürdürülebilir kalkınma için şarttır 14 ifadelerine yer verilmekte 15, Kararın, amaçlara ve hedeflere hangi yollarla ulaşılacağına dair çevresel amaçların karşılanmasına ilişkin stratejik yaklaşımlar başlıklı 3 üncü maddesinin 4 üncü fıkrasında da, piyasa temelli ve ekonomik nitelikli olanlar dahil, enstrümanların birlikte kullanımı suretiyle çevre üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinin uluslararasılaştırılması (tüm ilgili kişilere ve ülkelere yayılması ve bölüştürülmesi) için, sürdürülebilir üretimin ve tüketim kalıplarının, başka bir anlatımla sürdürülebilir kalkınmanın, 2 inci maddede gösterilen ilkelerin etkin biçimde uygulanması suretiyle geliştirilmesi gereğine değinilmektedir. Bu amaçlara ulaşmak için de, yine aynı maddede, diğer tedbirlerin yanı sıra, şu önlemlerin de alınması gereğine işaret edilmektedir : (1) Çevreye çok ağır olumsuz etkileri olan sübvansiyonlar ve destekler sürdürülebilir büyüme ile bağdaşmaz ve saptanan bu nitelikteki yardımların uygulama kriterleri öngörülerek bir program dahilinde orta vadede tamamen kaldırılması, 13 AB-5 inci Çevre Eylem Programı (1993) ; Towards Sustainability : European Community Programme of policy and action in relation to the environment and sustainable development. ( 14 AB-6 ıncı Çevre Eylem Programı (2002) : ( 15 Burada ayrıca, Topluluk, iklim değişikliği, doğa ve bio-çeşitliliği, çevre ve sağlık ve yaşam kalitesi, ve doğal kaynaklar ve atıklar, konularına öncelik verilmesini öngörmektedir. 8 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

14 B. ÖZDEMİR (2) Fizibiliteleri olduğu sürece kullanımlarının sağlanması veya artırılması görüşünden hareketle, bir jenerik (özel tür) enstrüman olarak el değiştirebilir (ciro edilebilir) çevresel kullanım lisanslarının (tradable environmental permits) ve emisyon ticaretinin çevresel etkinliklerinin analiz edilmesi, (3) Çevreyle ilgili vergilerin ve teşviklerin kullanımlarının geliştirilmesi ve desteklenmesi, (4) Standardizasyon eylemlerinde çevresel korunmanın gerekli kıldığı koruma önlemlerinin entegrasyonun geliştirilmesi. 16 Avrupa Çevre Ajansı nın (Europen Environmental Agency-EEA) çevre politikaları enstrümanlarının gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi konusundaki çalışmaları 1996 yılında Avrupa Parlamentosu Çevre, Kamu Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Komitesi nin bu Ajansdan yeşil vergiler ve çevreyle ilgili gönüllü anlaşmalar konusunda iki rapor hazırlamasını istemesi üzerine daha da hız kazanmış, sunulan raporlarda da çevre vergilerinin iyi düzenlenmesi ve uygulanması halinde : Çevresel sorunlar bakımından, Yeni buluşlar (icatlar) ve rekabet açısından, İstihdam açısından ve Vergi sisteminde, iyileştirmeler ve gelişmeler sağlanacağı temel sonuçlarına ulaşılmıştır. Çevre vergileri de dahil olmak üzere, çevre sorunları en son, her yıl düzenlenen ve 2007 yılında Endonezya nın Bali kentinde 3-14 Aralık 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilmiş olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği konulu bakanlar konferansında geniş şekilde ele alınmıştır. Bu toplantıda, Kyoto Protokolü nün süresinin 2012 yılında sona ereceği hususu da dikkate alınarak, ülkelerin emisyon kısıtlamalarına gecikmeden başvurmaları gerektiği, küresel ısınmanın durdurulması ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir toplum için acilen radikal önlemler alınması gerektiği vurgulanmıştır. Toplantıda konuşan OECD Genel Sekreteri Angel Guria, iklim değişikliği ile mücadele maliyetlerinin ülkelerin gelişmişlik düzeyleri dikkate alınmak suretiyle paylaştırılarak, daha adil bir uygulamaya geçilmesini önermiş ve mücadelenin yeni buluşlar için düzenlemeler ve teşviklerle de tamamlanmış, vergiler veya küresel bir emisyon ticareti sistemine 17 dayandırılması gerektiğine işaret etmiştir. Genel 16 Magnus Cederlöf ; Finlandiya Çevre Bakanlığı tarafından tarihinde Helsinki de düzenlenen Çevre ve Ekonomi ; Çevresel Maliyetlerin Uluslararasılaştırılması konulu Uluslararası Seminerde, piyasa ekonomisi ile sürdürülebilir kalkınmanın birbirlerini karşılıklı etkiledikleri gerçeği tartışılmış; maliyetlerin ilgili uluslara bölüştürülmesi, izlenecek politikanın araçlarının neler olacağı, vergiler ve ticari işlemlerin ilişkisi, dışsal zararların maliyetleri, işletmelerde çevresel düşünmenin genişletilmesi, kirlenmeyi azaltıcı gönüllü önlemler, kirlenmeyi azaltma hususuna bir ekonomi etkinliği meselesi olarak yaklaşılması, ciddi fiyat farklılıkları yaratmak suretiyle tüketiciyi kirleticiliği yüksek ürünlerden uzak durmaya yönlendirmek gibi başlıklar tartışma konusu olmuştur. Bu bağlamda, kullanılabilecek ekonomik enstrümanların özellikleri değerlendirilmiş, bilhassa kömür, yağ gibi fosil yakıtlardan gelen hasar maliyetlerine değinilerek, izlenecek enerji politikalarında nükleer enerji, doğal gaz, kömür kullanımı seçenekleri üzerinde durulmuş ve rüzgar, su ve güneş ışığı gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının özendirilmesi tartışılmıştır. ( entation.pdf) 17 cap and trade system-şapka ve ticaret sistemi- olarak da adlandırılmaktadır. Emisyon azaltma politikalarının bir sonucu olan cap and trade sistemleri piyasanın maliyet-azaltıcı ve esnek bir biçimde emisyonu azaltma gücünü esas almaktadır. Uygulamada, bu sistemde kirletme için bir maliyet Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

15 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Sekreter, iklim değişikliği konusundaki mücadelede iyi davranışlara sübvansiyon uygulama politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine değinerek, bunun sera gazı emisyonlarının azaltılmasınının maliyetini artırdığını, teknolojik yenilikleri kilitleyebildiğini, bunun yerine kötü davranışların vergilendirilmesinin daha uygun olduğunu ve bu tercihin kirlilikle mücadele maliyetlerini düşürmede ve daha az kirletici yeni buluşlar bakımından çok daha etkin, yenilikçi ve kalıcı bir teşvik yarattığını vurgulamıştır. 18 Bu bağlamda, AB nin izlediği çevreyi koruma politikaları da şu 6 temel ilkeyi esas almaktadır: 19 (1) Bütünleyicilik ilkesi: Bu ilke, çevre korunmasının AB'nin malların serbest dolaşımı ve rekabet politikası gibi diğer politikalarının içine entegre edilmesini ifade eder. (2) Yüksek cevre koruma standartları sağlanması ilkesi: Bu ilke, başta komisyon, parlamento ve konsey olmak üzere, AB'nin tüm kurumlarının AB'nin farklı bölgelerindeki çevre koşullarını hesaba katarak yüksek seviyede çevre korumasını amaç edinmeleri anlamına gelmektedir. (3) Tedbirli olma ilkesi: Bu ilke, eğer belli bir hareketin çevre açısından olumsuz ve zararlı sonuçlar doğuracağı hakkında ciddi şüphe mevcutsa, bilimsel kanıtın ortaya çıkmasını beklemeden önlem alınması gereğini amaçlamaktadır. (4) Önleyici olma ilkesi: Bu ilke, zararın tam olarak ortaya çıkmasından önce gerekli önlemlerin alınması gereğinin altını çizer. (5) Kaynağında önleme ilkesi: AB çevre politikası, çevresel zararın, öncelikle kaynağında önlenmesi ilkesine dayanıyor. (6) Kirleten öder ilkesi: AB çevre politikasının temel taşı olan bu ilke, kirletenlere sebep oldukları kirlilik ile mücadelenin bedelini ödemelerini öngörmekte ve onları kirliliği azaltmaya ve daha az kirleten ürün ve teknolojiler bulmaya teşvik etmektedir. 3-4 Haziran 2008 tarihinde Pariste yapılacak OECD Forum unda da İklim Değişikliği, Büyüme, İstikrar konusu yine günün en önemli uluslararası gündem maddesini oluşturmakta ve anahtar meseleler arasında İklim Değişikliği ile mücadele için, Kyoto dışında, ne tür sağlam bir ekonomik çerçeve kurulabileceği ve çevresel vergilerin diğer politika enstrümanları ile birarada çevresel amaçların gerçekleştirilmesi için nasıl kullanılabileceği de yer almaktadır. Ekonomik-çevresel projeksiyonlar, eğer yeni politikalar geliştirilmezse, sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar % 7, 2050 yılına kadar da % 52 oranında artacağını göstermektedir OECD Çevresel Görünüm Raporunda dünya GSYİH sının 2030 yılına kadar iki katına yükseleceği tahmin edilmekte, OECD de oluşacak temel hava belirlenerek, emisyonun düşürülmesi için bir mali teşvik yaratılmaktadır.önce bir çevre düzenleyici, örneğin enerji tesisleri gibi, seçilmiş bir grup kirleticiden,emisyonun cari emisyon düzeyinden daha düşük bir düzeyde sınırlandırılmasını öngören bir şapka (sınır) oluşturmakta, sonra bu miktar yaratılabilecek emisyon hakkını temsil eden genellikle bir ton kirliliğe eşit- alıp satılabilen (tradeable permits) bireysel lisanslara bölüştürülmektedir. İşletmelere esneklik sağlaması ve miktarı açıkça belli bir kirletme hakkı tanıması bakımından avantajlı görünen bir yöntem olarak düşünülmektedir. ( 18 Sustainable Energy Consumption and Climate Change, Watorloo, Ontario (Canada), 27 October 2007.( Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

16 B. ÖZDEMİR kirliliği nedenlerinin üçte bir kadar azaltılabilmesini sağlayacak politikaların uygulamaya konulabilmesi için büyümenin % 1 ini aşan bir maliyet gerektireceğini ve yeni politikalar düşünülmezse sera gazı emisyonlarının %12-37 dolayında artacağını beklemektedir. Daha önce de vurguladığımız üzere, OECD bu alanda karma politikalar uygulanmasını tavsiye etmekte ve bu politikaların maliyetlerinin düşük tutulabilmesi için geniş ölçüde ekonomik ve piyasa-bazlı enstrümanlara dayandırılmasını önermektedir. Örnek olarak da yeşil vergiler, etkin su kullanımı, emisyon ticareti, kirleten-öder sistemleri, atık harçları, çevreye zararlı özellikli (fosil yakıtlar gibi) sübvansiyonların kaldırılması gösterilmektedir. Fakat (örneğin nakliye ve bina inşaatı için daha katı kurallar ve standartlar), araştırma ve kalkınma konularında yatırımlar, sektörel ve gönüllü yaklaşımlar ve eko-işaretleri, danışma ve bilgi gibi yaklaşımlara da gereksinim duyulmaktadır. OECD Outlook, küresel politika eyleminin maliyetini tanımlamakta, bugün için sera gazı emisyonlarının çoğundan gelişmiş ülkelerin sorumlu olduğunu, ancak önümüzdeki 30 yıllık dönemde, özellikle Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin in birlikte yaratacağı toplam emisyon gazının diğer 30 OECD ülkesi toplamını geçeceğini ve teknolojik gelişmeler ve politika aletlerinin seçimi kadar adil maliyet paylaşımı ve dağıtımı boyutlarının da önemli olduğunu değerlendirmektedir. OECD Genel Sekreteri Guria " Çevre konusunda doğruyu bulmak sadece ne yapılması ve nasıl yapılması gerektiği ile sınırlı olmayıp, kimin ne için ödemede bulunacağı sorusunun da yanıtlanması gerekir. Eylemin küresel maliyeti tüm ülkeler birlikte çalışırlarsa çok daha az olacaktır. Hususunun altını çizmektedir. 20 Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, çevre ile ilgili vergilendirme, kronolojik olarak, şu aşamalardan geçmiştir : 1960 larda ve 1970 lerde maliyet-karşılayan kullanıcı harçlar kullanılmıştır lerin ikinci yarısından itibaren belli amaçlara tahsisli (earmarked) harç ve yükümlülükler tercih edilmiştir lerde ve 1990 lı yıllarda mali çevresel vergilerle teşviklerin kombinasyonu uygulamalara esas teşkil etmiştir li yılların başından itibaren, küresel düzeyde yaşanan çevresel sorunların da etkisiyle, ekolojik vergi reformları bağlamında iyi eylemlerin teşviki geri plana itilmiş, bunun yerine kötü eylemlerin vergilendirilmesini konu edinen yeşil vergi reformları na gelinilmiş ve kötü yü vergilendirin, iyi yi sübvanse etmeyin aşamasına gelinilmiştir. 20 Policy Brief : ORGANISATION FOR ECONOMIC CO-OPERATION AND DEVELOPMENT, OECD The Political Economy of Environmentally Related Taxes; Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

17 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri 3. Çevre Vergileri ve Diğer Piyasa-Temelli Ekonomik ve Mali Mücadele Araçlarının Gerekliliği, Yöntemleri ve Türleri 21 (1) Çevre Vergileri ve Diğer Piyasa-Temelli Ekonomik ve Mali Mücadele Araçlarının Temel Gerekçeleri Çevre ile ilgili kuralların ilk düzenlenmeye başlandığı günlerden sonra geçen yaklaşık otuz yıllık bir sürenin ardından, zamanımızda çevre kirliliğini kontrol biçimi yeni bir anlayışa ulaşmıştır. Piyasa özendiricilerinin kullanılması suretiyle kirliliğin kontrolünü amaçlayan ve adına (mali) ekonomik araçlar denilen bu yeni çevre kirliliği ile mücadele yöntemleri, belli bir teknolojinin kullanılmasını veya belli bir performansı, çevreye zarar verici nitelikteki bazı kimyasal maddelerin üretiminin yasaklanması, işletme izinlerinin verilmesi sırasında çevre ile ilgili standartlara uyma mecburiyetinin getirilmesi, çevreye zararlı kimyasal maddelerin ithali, depolanması ve satışı ile ilgili sınırlamalar ve yasaklamalar, arıtma tesislerinin kurulması mecburiyetinin getirilmesi gibi, 22 kumanda ve kontrol araçları ile gerçekleştirmeyi öngören klasik yöntemlerden farklıdır. Çevresel maliyetlerin sanayi kuruluşları için büyük önem taşıdığı, bu kuruluşların aşırı derecede konulmuş kurallardan ve kontrol araçlarından şikayetçi oldukları, maliyetlerin bir teorik tartışma meselesi değil, göründüğünden de büyük makro-ekonomik bir mesele olduğu, doğal kaynakların küresel piyasa fiyatları ile belirlenmekte olduğu, bu yüzden doğal kaynak vergilerinin küresel olması gerektiği, çok karmaşık bir yapı taşıyan ürün fiyatlarının ulusal ya da bölgesel ölçekte oluşmasının rekabeti bozduğu, her bir çevresel soruna özgü özel çözümler bulunması gerektiği 23, işletmelerin ve bireylerin iktisadi faaliyetleri ve yaptıkları tüketim harcamaları sonucu klasik bir kamu malı olan çevreye hava, su ve toprak kirlenmesi biçiminde yarattıkları negatif dışsallık dolayısıyla topluma yükledikleri maliyetlerin ilgili firmalara ve bireylere devlet tarafından alınacak kamusal tedbirlerle aktarılması bağlamında, çevre vergileri nin ekonomik ve mali nitelikte alternatif yeni bir yöntem olarak, maliyet-düşürücü, esnek ve dinamik özellikler taşıyan, gelir getiren ve gelir dağılımına olumlu katkı sağlayan, hem ekonomik dışsallıkları gideren, hem de diğer unsurlar üzerindeki vergi yükünün azalmasına yardımcı olmak suretiyle çifte getiriye (double divident) sahip, daha etkili iyi bir düzenleme biçimi olarak düşünülmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir. 24 Bununla birlikte, taşıdığı ve kanıtlanmış önemine ve bu yönlü tespitlere rağmen, öncelik kazanmakta yine de zorlanmakta olan çevre politikalarında, küresel kamusal malların finansmanına yönelik küresel vergi düzenlemelerini de bir kenara atmadan, ancak fon yaratabilen ve mali desteğe göreceli olarak daha az gereksinim duyulan yaklaşımlarla daha başarılı olunulabileceği anlaşılmaktadır. ² 25 Çevre vergilerinin ve yeşil vergi reformunun temel gerekçeleri olarak ileri sürülen argümanlar şunlardır : 21 Çok aytıntılı bilgi için şu çalışmadan da yararlanılabilir: Competiteveness Effects of Environmental Tax Reforms, Final Report to the European Commission, DG Research and DG Taxation and Customs Union, 2007 ( 22 Naci AĞBAL; Maliye Bakanlığı, Bütççe ve Mali Kontrol Genel Müdürü, Çevrenin Vergilenmesi ve Çevre Vergileri, E-Yaklaşım, Sayı 105, Eylül, Ağbal, a.g.m. 24 Ekmekçi, a.g.m. 25 Dulupçu, a.g.m. ( 12 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

18 B. ÖZDEMİR (1.1) Bu vergiler dışsallıkları (yani çevresel maliyetleri) fiyatlara yansıtarak uluslararasıllaştırırlar ve yanlış fiyat oluşumlarının önlenmesini sağlarlar. Ekonomik araçların (çevre vergilerinin) amacı, çevreyi doğrudan veya dolaylı olarak kirleten iktisadi faaliyetlerin azaltılması ve çevreye dost üretim ve tüketim yöntemlerinin özendirilmesi suretiyle endüstriyel faaliyetlerin çevreye verdiği zararların önlenmesi ve önlemenin maliyetinin de eylemleri sonucu buna neden olan bireylere ve işletmelere yansıtılması esasına dayanır. İncelemeler bir çok ülkede çevre vergilerinin dışsal (çevresel) etkilerinin, uluslararası niteliğe kavuşturulması olanaklarının bulunduğunu da göstermektedir. AB bu enstrümanların temel amacının, ürünlerin kaynağından başlayarak, üretim, dağıtım, kullanım ve atık aşamalarını içerecek şekilde oluşan bütün dış çevresel maliyetlerin ilgili ülkelere adil ve dengeli bir biçimde paylaştırılmak (uluslararasılaştırılmak) suretiyle, çevresel açıdan zararsız ürünlerin kirlenmeye ve atık oluşturmaya neden olan ürünlere karşı rekabet açısından piyasada dezavantajlı konuma düşmesine fırsat verilmemek olduğu görüşündedir. Özellikle dolaylı vergiler alanında farklı vergi sistemlerinin karşılıklı yarışa girme riskinden uzak durma arzusu gözönünde bulundurularak, bu husus Avrupa nezdinde de giderek destek bulmaya başlamış, Avrupa Konseyinde uzun yıllar süren tartışmalardan sonra, enerji ürünlerinin ve elektriğin vergilendirilmesi konusundaki Topluluk direktifi (2003/96/EC) Ekim 2003 de kabul edilerek, Topluluk asgari vergi sistemi 26, kömür,doğal gaz ve elektiriği içine alacak şekilde genişletilmiştir. 27 Bununla birlikte, faydalarına rağmen, çevre vergileri gelirleri en başta eski üye ülkelerde olmak üzere geçen yıllarda önemli bir artış gösterememiştir. Örneğin, 2005 de bu kaynaktan elde edilen gelirler, en çok enerjiden olmak üzere, AB-27 üye ülkede ağırlıklı ortalama olarak GSYİH nın % 2,6 sı, toplam vergi gelirlerinin de % 6,6 sı oranında gerçekleşmiştir (Tablo 1 ve Tablo 5). Diğer yandan, emisyon ticareti gibi mali-olmayan enstrümanların artan popülaritesi ve dünya petrol fiyatlarında 1990 dakilerden daha yüksek fiyat beklentileri, en azından enerji alanında, ek çevre vergileri konulmasının çekiciliğini ve tadını azaltmıştır. Özellikle günümüzde, petrolün varil başına fiyatının 100 dolarların üzerinde olduğu düşünülürse, bu durum daha da güçlenmektedir. (1.2) Kirleten öder ilkesinin gerçekleşmesini ve ekonomik politikalarla çevre politikalarının entegrasyonunu mümkün kılarlar. Çevreye zarar vermeyen teknolojilerin geliştirilmesini ve kirleten öder ilkesinin (polluter pays principle) uygulanmasını sağlamak üzere, çevre vergileri (ya da, yaygın adıyla yeşil vergiler) (green taxes) düzenlenirken, vergi veya harç koyma, ruhsata bağlama, teminat alma gibi değişik mali araçların üçüncü kişilere 26 AB de uygulanan asgari ÖTV miktar ve oranları için, bakınız : Biltekin Özdemir, Küreselleşme Bağlamında Türk Vergi Sisteminin Değerlendirilmesi,Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara,2006,Shf AB de Çevre Vergilerine İlişkin Trendler ( DU /EN/KS-DU EN.PDF) Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

19 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri verilen zararlarla ilgilendirilmesinin yanı sıra bu vergilerin, girdi ve çıktılarda kullanılan çevreye zararlı maddelerin miktarı ile orantılı öngörülmesi gerektiği değerlendirilmektedir. 28 OECD tarafından 1997 yılında çevre vergilerinin ya da yeşil vergilerin tanımı yapılırken 29, bu vergilerin amacının sadece çevreyi korumak, bunun için de üretim ve tüketim tercihlerinde çevre lehine bir fark yaratmak olduğu, çevre vergilerinin amacının diğer vergiler gibi mali, yani bütçeye ek gelir yaratmak, olmadığı vurgulanmıştır. (1.3) Teşvik edici etkileri vardır. Hem üreticileri, hem tüketicileri kaynakları daha yerinde kullanmaya yöneltir. Kirletme kontrol maliyetlerini asgariye indirir. İktisadi birimlere alacakları kararlar konusunda inisiyatif sağlar. (1.4) Yeni buluşları ve yapısal değişiklikleri özendirir, kurallara uyumu artırırlar. (1.5) Gelir artırıcı etkileri de vardır. Çünkü üretici ve tüketiciler yine de vergiyi doğuran olayların içinde olabileceklerdir. (1.6) Sağlanan gelirler, emek ve sermaye üzerindeki diğer ağır vergilerin düşürülmesi için kullanılabilir. (1.7) Çevresel öncelikler için en etkili politika aletleri olarak kullanılabilirler (hava ve deniz kirliği dahil, ulaştırma araçlarının yarattığı emisyon kirliliğinin, paketleme, pil ve bataryalar dahil, atık kirliliklerinin ve tarımda kullanılan gübre ve ilaçlar gibi kimyasalların kirliliklerinin önlenmesi). AB ülkeleri, son on yıllık dönemde, özellikle başta enerji olmak üzere, girdi maliyet unsurlarındaki artışların yarattığı negatif etkilerden korunmayı yeşil vergiler in temel gerekçesi olarak görmüşler ve bu alanda reformist yaklaşımları uygulamaya koymuşlardır. (1.8) Çevre vergileri bir yandan ekonomik dışsallıkları giderirken, diğer yandan da öteki unsurlar üzerindeki vergi yükünün azalmasına yardımcı olmak suretiyle çifte getiriye (double dividend) sahip bir özellik taşırlar. (1.9) Çevre vergileri, mevcut vergilerde bir sadeleştirme ve değiştirme gerektireceği için toplumun çevre konusuna duyarlılığını da artıracaktır. (1.10) Ülkeler ve türler itibarıyla giderek yaygınlaşan sözü edilen ekonomik veya mali araçların kilit noktası, belli bir kirlilik hedefinin ilgililere daha düşük bir toplam maliyet getirmesinin özendirilmesi anlayışı üzerine kuruludur. Ekonomistlere göre, bu yeni araçlar, bir piyasa başarısızlığı 30 olarak düşünülebilecek kirletilmenin azaltılmasını sağlayan bir sistem yaratmaktadır. Çevre korunmasının daha az maliyetle sağlanması, politik yönden çekici olduğu gibi, kişilere yerel düzeyde ve serbestçe karar alabilme imkanını da vermektedir. 28 Stefan Speck Productıvıty And Environmental Tax Reform In Europe ; Midpoint Event, Berlin, ( ( %2520outlines%2520session%2520III%2520Speck.pdf+trends+for+environmental+taxes+in+EU&hl=tr &ct=clnk&cd=8&gl=tr&lr=lang_en) 29 OECD (1997), Environmental Taxes and Green Tax Reform, ( ) 30 Burada verilen klasik örnek, bir nehrin yakınında kurulu bir imalathanenin, kendisini etkilemediği halde, nehir yatağında balık neslini, çevresel güzellikleri, yaban hayatını, ekolojik yapıyı bozan dışsal etkiler (externalities) yarattığı ve bu zarardan imalathane sahibine bir külfet gelmediği, şu halde bunun karşılığının telafi edilmesi gerektiğidir. 14 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

20 B. ÖZDEMİR Tablo 1- AB-27 Ülkelerinde Çevre Vergilerinin GSYİH ya Oranları (%) Almanya 2.3 2,2 2,2 2,1 2,3 2,4 2,5 2,5 2,7 2,5 2,5 Avusturya 2.1 2,1 2,3 2,3 2,3 2,4 2,6 2,6 2,7 2,7 2,6 Belçika 2,3 2,5 2,6 2,5 2,5 2,3 2,3 2,3 2,3 2,4 2,4 Danimarka 4,5 4,8 4,8 5,2 5,3 5,2 5,1 5,3 5,1 5,5 5,8 Fransa 2,8 2,9 2,7 2,7 2,8 2,5 2,4 2,5 2,4 2,4 2,4 Finlandiya 2.9 3,1 3,3 3,3 3,4 3,1 2,9 3,0 3,2 3,2 3,0 İngiltere 2.9 3,0 3,0 3,1 3,2 3,1 2,8 2,7 2,6 2,6 2,5 İrlanda 3.1 3,1 3,0 3,0 3,0 2,9 2,3 2,3 2,3 2,5 2,3 İtalya 3,6 3,5 3,5 3,4 3,5 3,2 3,0 2,9 3,0 2,8 2,8 İsveç 2.8 3,1 3,0 3,0 2,9 2,8 2,8 2,9 2,9 2,9 2,9 İspanya 2,2 2,2 2,1 2,3 2,3 2,2, 2,1 2,1 2,1 2,0 2,0 Hollanda 3.6 3,8 3,7 3,8 3,9 3,9 3,8 3,6 3,7 3,9 4,0 Luxembourg 3.0 2,9 3,0 2,9 2,8 2,8 2,8 2,8 2,8 3,1 3,0 Portekiz 3.5 3,5 3,3 3,5 3,4 2,7 3,0 3,1 3,1 3,1 3,1 Yunanistan 3.5 3,5 3,4 3,2 3,1 2,6 2,8 2,5 2,4 2,4 2,3 Çek Cumh. 2,9 2,7 2,5 2,4 2,6 2,6 2,6 2,5 2,6 2,8 2,8 Estonya 0.8 1,2 1,5 1,8 1,7 1,5 1,9 1,8 1,9 2,1 2,2 Kıbrıs 2,8 2,8 2,5 2,5 2,5 2,7 3,0 2,9 3,8 4,0 3,5 Letonya 1.2 1,2 1,4 1,9 2,3 1,8 1,9 1,9 2,0 2,0 1,9 Litvanya 1.1 1,6 2,1 3,0 2,5 2,4 2,2 2,3 2,5 2,6 2,7 Macaristan 3.1 3,1 3,0 3,5 3,4 3,0 2,8 2,8 3,0 2,9 2,9 Malta 3.3 3,1 3,5 3,9 4,0 3,7 3,7 3,5 3,5 3,2 3,5 Polonya 1.8 1,9 1,8 1,8 2,1 2,1 2,1 2,4 2,5 2,6 2,7 Slovenya ,2 3,0 3,4 3,4 3,4 3,4 3,3 Slovakya - - 1,9 2,0 2,0 2,0 2,0 2,3 2,6 2,6 2,5 Bulgaristan ,5 2,8 2,3 3,0 3,4 3,1 Romanya ,9 2,5 2,5 2,1 Türkiye 1,62 3,18 4,41 4,74 5,49 AB-27 Ağrlıklı Ort. 2,8 2,8 2,8 2,8 2,9 2,8 2,7 2,7 2,7 2,7 2,6 AB-27 Enerji Verg. (Ağrlıklı Ort.) 2,1 2,1 2,1 2,1 2,2 2,1 2,0 2,0 2,1 2,0 1,9 Kaynak AB Komisyonu ( Harvard Üniversitesi ekonomistlerinden Michael Porter ve van der Linde de iyi düzenlenmiş, piyasa-temelli çevre düzenlemelerinin: - Kaynak verimsizliklerine doğrudan dikkat çekerek, - Kurumsal dikkati artırıp, bilgi toplanmasını sağlayarak, - Yeşil buluşlar sağlayanlara ilgiyi artırarak, - Örgütsel çıkmazları çözerek ve yaratıcı düşünceyi dirilterek, - Kısa dönemli kayıpları uzun dönemli kazançlara dönüştürecek şekilde öğrenmeyi geliştirerek, etkili ve amaca hizmet edici olacağına değinmektedir ( shf. 8) Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

21 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri (2) Çevre Vergileri ve Diğer Piyasa-Temelli Ekonomik ve Mali Mücadele Enstrümanları Nelerdir? Çevrenin ve doğal kaynakların yönetimi ve iklim değişikliği ile mücadele için çevresel amacı olabilecek piyasa-temelli değişik ekonomik ve mali enstrüman türleri söz konusu olabilir 32. Bunların genel ayırıma göre belli başlıları şunlardır : (A) Vergiler veya harçlar Öngörülecek mali yükümlülük, kirleticilerin çevreye verdiği zararların miktar veya kalitesi esas alınarak hesaplanmış tahmini bedelleridir. Vergi, doğrudan doğruya hesaplanan kirletme miktarı üzerine zararlı madde yayma (karbon ya da emisyon) vergisi olarak konulur. Bunun tespitinin zor olması durumunda, ürünün kullanım noktasında yani, ürün imal edilirken, tüketilirken veya atık haline gelince, içindeki kirletici madde emsal alınarak kirletmeye neden olduğu kaynakta, ürün vergisi biçiminde, alınır. 33 Bir fikir vermesi bakımından, çevre korunmasına büyük ve özel önem gösteren Avrupa ülkelerinde çevreye ilişkin bazı vergi türleri aşağıda gösterilmiştir: Motorlu Araçlar Vergisi (tescil, sirkülasyon veya satışından) Motorlu Araçlar Yakıt Vergileri Atık Vergisi (waste tax) Alkollü İçkiler Ek Vergisi (alcoholic beverage surtax) Meşrubat Ek Vergisi(soft drink surtax) Meşrubat Kutusu Vergisi (beverage container tax) Kimyasal İlaç Vergisi (pesticide fee) Tarımsal Girdiler Vergisi Enerji Vergileri (energy taxes) Hava ve su Kirliliği Vergisi Batarya, Akümülatör, ambalaj maddeleri Vergisi Araba Lastik Vergisi Petrol Atık Vergisi (oil waste tax) Petrol Kirliliği Kontrol Resmi (oil pollution control fee) (B) Transfer edilebilir emisyon lisansları (tradeable permits) Ciro edilebilir emisyon lisansları çevre politikalarında maliyet düşürücü çok etkili enstrümanlar olarak düşünülmekte ve duyulan ilgi gerek kirliliğin kontrolü, gerek doğal kaynak yönetimi açısından giderek artmaktadır. Bunlar çevresel açıdan etkili, ekonomik yönden maliyeti azaltan etkin ve gelir dağılımını olumsuz etkilemeye fırsat vermeyecek biçimde düzenlenebilecek özellikte enstrümanlardır. Lisansların düzenlenmesinde emisyon miktarları, teminatlar, kapasiteler baz alınabilir. Burada kirliliğin önlenme yöntemi kirletici maddelerin belli bir düzeyde kullanımlarına izin veren ve alım-satım konusu yapılabilen (transfer edilebilen) lisanslara (tradable permits) bağlanması düşünülmüştür. Her bir birim emisyon (zararlı madde yayma) için vergi alma şeklinde bir bedel değil, toplam kullanım için bir bedel, bir lisans harcı tahsil olunur. Bu lisanslar ihtiyaç sahipleri arasında alınıp, satılabilir. Bu şekilde, lisansların toplam adedi kontrol edilebildiği için de, kirletme ve kirleticiler kontrol altında tutulabilir. 32 Bakınız : www3.sympatico.ca/david.macleod/epoll.htm, ( ). 33 Bunlar ülkelere göre, taxes, levies, fees veya duties gibi değişik isimler alabilirler. 16 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

22 B. ÖZDEMİR Transfer (ciro) edilebilir lisanslar şu şekillerde olabilir : a. Kotalar ya da tahsisler (firmalara kamu otoritelerince belli bir dönem için üst veya alt sınırları olan bir emisyon hacmi izni verilir; bu izinler transfer edilebilir) b. Kredi sağlanması (belli bir dönem sonunda firmaların fiili performansı ile izin verilen baz performansları arasındaki emisyon farklarını öngörür) c. Ortalama değerler belirlenmesi (aynı sektörde faaliyet gösteren firmalarca imal edilen bir dizi benzer ürün için, örneğin taşıtlar veya motorlar için, yetkili makamlarca ortalama sınır değerler belirlenmesi söz konusudur; transfer edilebilir izinlerin hacmi her ürünün üretim düzeyine bağlıdır) Transfer edilebilir kullanım hakları (serbestçe sağlanabilen kaynaklar konusunda kurallar konulması veya mülkiyeti ortak kaynakların kulanımına dair kuralların organizasyonu şeklinde, bölgeden bölgeye, dönemden döneme, bir yetkiliden diğer yetkiliye devredilebilir hakları ifade eder ; bu haklar kamu yetkililerince tanımlanır). Politika belirleyenlerin bir lisans sistemi öngörürken bazı hususları ve kısıtları dikkate almaları gereği vardır. 34 (C) Sübvansiyonlar Daha az kullanılan bu yöntemde, belli bir düzeyin altında kirletmede bulunanlara sübvansiyonda bulunulur. Ancak, diğerleri hükümete gelir getirici olduğu halde, bu yol sanayie fon aktarımı sonucunu doğurur. Sübvansiyonlar, hibe veya ucuz kredi şeklinde direkt, ya da amortisman tarzında dolaylı olabilir. İyiye prim vermek yerine kötüyü kullananları ödüllendiren bu yaklaşım benimsenmemektedir. 34 Bakınız ; The OECD Environment Programme; Strategic Guıdelines For The Desıgn And Implementation of Domestic Transferable Permits. ; ( Dikkate alınacak temel hususlar şunlardır: - Rekabet edebilirlik, - Sunulan sistemin mevcut yasal ve kurumsal çerçeve ile uyumu, - Gelir dağılımına etkisi, - Kirletme hakkı kavramının siyasal ve sosyal kabul edilebilirliği. Kurulacak sistem kurallarda ve kurumlarda köklü değişiklikleri de gerektirebilir :Transfer edilebilir lisanslar amaçları, biçimi ve uygulamaları açısından şu 4 gereksinimi karşılayabilmelidir : Transfer edilebilir lisanslar, yan etkilerini veya beklenen başarı ile ilgili belirsizlikleri gidermek için, mümkün mertebe çevresel veya kaynak yönetimi ile ilgili amaçlarla irtibatlı olmalıdır. Lisansın fiziki alt yapısı ya homojen olmalı ya da homojen olmayan unsurlar arasında kabul edilebilir benzerlikler oluşturmalıdır. Hem sahibi tarafından, hem de bir üst denetici ya da üçüncü kişi tarafından kesin ve doğru biçimde ölçülebilir veya tahmin edilebilir olmalıdır. Coğrafi yönden ve zaman itibarıyla taraflar arasında transferi bakımından esnekliği, lisans sahibi bakımından ekonomik güvenilirliği, politikalara uyum sağlamayı ve çevresel amacın gözlemlenebilmesini güvence altına alacak özelliklere sahip olmalıdır. Genellikle lisans (izin) sisteminin vergi sistemi ile bir arada düşünülmesi tavsiye olunur. Transfer edilebilir lisanlar sayısal hedefler, limitler ya da kısıtlar ve bunların bir yerden bir başka yere veya zamana aktarılmasını öngörürler. Güvenirlilikleri açısından en az üç tip operasyon gereksini vardır : Hem lisans kullanıcılarına, hem de üçüncü şahıslara sorumluluk getirecek şekilde, doğrudan yönlendirme veya performans verilerinin toplanması sistemleri organize edilmiş bulunmalıdır. Fiili performanslar (emisyonlar) ve yapılan transferler özel forfumuna uygun olarak ilgili üst makama bildirilmelidir. Tüm bilgiler kamunun saydam bir biçimde bilgilendirilmesi için muhafaza edilmelidir. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

23 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri (D) Teminat iade sistemleri Mali araçlardan bir başkası da, başlangıçta alınan teminatların belli şartlarla kısmen veya tamamen iadesinin öngörülmesidir. Bilhassa içki konteynırları, piller ve ambalaj ve paketleme malzemeleri için kullanılır. (E) Standartlar ve kurallar konulması (bina kodları gibi). (F) Piyasa-temelli krediler (karbon kredileri) 35. Bu enstrümanlara yardımcı olmak üzere benzer çerçevede düşünülecek veya bulunacak (maliyet düşürücü yeni buluşlara patent hakkı verilmesi gibi) diğer çeşitli enstrümanların da etkili bir ekonomik strateji için gerekli olduğu unutulmamalıdır. Hangi tür enstrüman söz konusu olursa olsun, nihai anlamda, enerji tesisleri, taşıt araçları, fabrikalar, tarımsal kullanımlar için optimal emisyon limitleri konulması, yine optimal düzeyde kirlilik vergisi öngörülmasi ve emisyon limitleri için optimal miktarlar konulması hedef alınılmaktadır. Kullanılan bu enstrümanları hedefleri açısından da şu şekilde başka bir sınıflandırmaya tabi tutmak mümkün görünmektedir : (A) Maliyet-karşılayan kullanıcı harçları (cost-covering user charges) a) Kullanıcı harçları; atık su kullanımı ve atık yakılması gibi, özel bir hizmet dolayısıyla ödenen harçları ifade eder. b) Belli amaçlara tahsisli kullanıcı harçları (earmarked user charges). (B) Özendirici vergiler (incentive taxes) ; Üreticileri ve tüketicileri belli amaçlara yönlendirici ve teşvik edici vergilerdir.fiyatlar yolu ile bazı girdilerin veya kirletici maddelerin kullanımının etkilenmesi amaçlanmaktadır. Etkili olmak için, vergi konusunun olabildiğince çevreye zararlı görülen davranışa yakın düşünülmesi gerekir. (Örneğin, kirlilik yaratan emisyonlar üzerindeki çok dikkatle yönlendirilen bir vergi, düz (flat) bir vergiden ya da bir girdi vergisinden daha iyidir). (C) Mali Nitelikli Çevre Vergileri (fiscal environmental taxes) ; esasta gelir artırıcı amaç güden vergilerdir. (D) Vergi ve harçları çevreyi geliştirici özel fonlara ödemelerde bulunmayla kombine halde öngören finansal mekanizmalar. Bunlar çevrenin geliştirilmesi veya doğal kaynak kullanımının yönetimi amaçlı programların yatırım ve işletme maliyetlerinin finansmanı için öngörülür. (E) Yeşil Vergiler (green taxes) 36 ; temel amacı çevresel kirliliklerin disipline edilmesi ve önlenmesi olan vergilerdir. 35 Bunların da, Temiz Kalkınma Mekanizması dahilinde, diğer enstrümanlarla birlikte emisyon kontrolünde yararlı olacağı, ancak zamana ihtiyaç olduğu ve üzerinde yeni çalışmalar yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Temiz Kalkınma Mekanizması nın amacı, sanayileşmiş ülkelerin kendi ülkelerinde emisyonların azaltılması konusundaki taahhütlerini yerine getirmelerine yardımcı olmak yanında, hem atmosferde seragaz konsantrasyonlarının stabilize edilmesine katkıda bulunmak ve bu arada da gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir büyümeyi sağlamalarına yardımcı olmaktır. Tanımlamalara uygun bir emisyon azaltıcı-yatırım projesi kabul edilip, kayıtlara alındığında, ilgili sanayileşmiş ülkeye bu proje için kredi öngörülmekte ve buna Sertifikalı Emisyon İndirimleri ya da daha yaygın ismiyle Karbon Kredileri (Certified Emission Reductions- Carbon Credits) denilmektedir. 36 Vergilerin emek ve sermaye gibi ekonomik faktörlerden, kirlilik gibi kötü eylemler üzerine kaydırılmasına, ekolojik ya da sera vergi reformu denilmektedir. 18 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

24 B. ÖZDEMİR (3) Çevre Vergilerinin Diğer Enstrümanlarla Kombine Edilerek Kullanılması Uygulamada çevre vergileri, kurallar ve koşullar konulması, ciro edilebilir lisanslar ve emisyon ticareti, gönüllü yaklaşımlar, uzlaşılmış sözleşmeler, sübvansiyonlar ve etiket kullanımı gibi diğer enstrümanlardan ayrı ve bağımsız olarak değil, çok kere onlarla bir arada bir alet kutusunda kombine biçimde bir arada kullanılır. Ürün açısından bakıldığında vergiler belli bir ürünün toplam miktarı ve farklı ürün kataegorileri arasında seçim için daha etkili, buna karşılık diğer kurallar belli bir ürünün nerede, ne zaman nasıl kullanılacağı üzerinde daha etkili olurlar. Her halükarda hepsinin birlikte kullanılması gereksinimi vardır Çevresel (Yeşil ) Vergilere Yakından Bakış Dr. Tarık JAMALİ nin ekolojik vergiler konulu tezindeki belirlemesine göre, kirlilik vergisi (pollution tax) deyimini ilk kullanan yazarın 20 inci yüzyılın ilk çeyreğinde 1920 de yayımladığı ünlü Refah Ekonomisi (Economics of Welfare) başlıklı eserinde büyük İngiliz İktisatçısı A.C. Pigou ( ) olduğu ifade edilmektedir; Pigou Londra nın meşhur sisinin yarattığı hava kirliliğini dışsallık vergisi (externality tax) ile vergilendirme fikrini ortaya atmış ve bu vergi Pigou vergisi olarak mali literatüre girmiş fakat fazla yankı yapmamıştır. 38 Çevre kirliliği ile mücadele politika araçları içinde yeşil vergiler olarak da bilinen çevre vergileri son yıllarda özel önem kazanmış, özellikle Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde bu kaynak, vergi gelirleri içinde tatmin edici düzeyde olmasa bile dikkate değer bir paya sahip olmaya başlamıştır (Tablo : 1 ) Mart 2007 tarihleri arasında Brüksel de gerçekleştirilen AB-1. Vergileme Forumu nda (Tax Forum-2007) vergileme politikaları ele alınmış, yeni dönemde çevre vergileri bağlamında, çevreyi kirletenlerin daha yüksek oranda vergiye tabi tutulmaları istenmiştir. AB nin merkezi Brüksel de yapılan ve üye ülkelerin yanı sıra, aralarında Türkiye nin de bulunduğu, aday ülkelerin üst düzey yetkililerinin katıldığı bu toplantıda özellikle yeni vergileme politikaları ele alınmış, özellikle çevre vergileri üzerinde durulmuş, karbon monoksit emisyonu yüksek olanlar başta olmak üzere, çevreyi kirletenlere daha yüksek oranda vergi uygulanması kararı alınmıştır. Alınan kararın bağlayıcı olabilmesini sağlamak için AB direktifi haline getirilmesi ve ülkelerin kısa süre içinde buna yönelik düzenlemeler yapması görüşü de benimsenmiştir. Vergilendirmede güdülen 'kirleten öder prensibi ile de uyumlu söz konusu karar doğrultusunda, Avrupa Birliği nde çevre kirliliği yaratılan her alanda vergiler yükseltilecektir. Yeni konulacak çevre vergileri ve halihazırda uygulanan çevre vergilerinin yükseltilmesi ile, halen toplam vergi gelirleri (sosyal güvenlik pirimleri dahil) içindeki payı % 5 ile % 10 arasında değişen (Tablo 2) ve son yıllarda da azalışlar gösteren, çevre vergilerinin payının yükseltilmesi hedeflenmektedir. Bu da GSMH nin genel olarak en az % 3 üne tekabül etmektedir Selahattin TUNCER, Prof.Dr; E-Yaklaşım / Mart 2007 / Sayı: Ayşe Uyduranoğlu, Öktem, Doç.Dr. Prof.Dr ; Çevre Vergileri Ve Çevre İçin Fedakârlık ( Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

25 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Zaman içinde söz konusu düzeye ulaşılabilmesi için akaryakıt ürünlerinden alınana tüketim vergileri de artırılacaktır. Ancak petrol fiyatlarındaki şiddetli artışların buna şimdilik imkan vermeyeceği anlaşılmaktadır. Tablo 2- OECD Ülkelerinde Çevre Vergilerinin Toplam Gelirler İçindeki Payı (2000) Aynı şekilde motorlu taşıtlar vergisi tutarlarına zam yapılacaktır. ( % ) Kore 11,7 İrlanda 9,5 Hollanda 9,0 Portekiz 8,8 İngiltere 8,3 Meksika 7,7 Norveç 7,5 Lüksemburg 7,2 Yunanistan 7,1 İtalya 6,7 Avusturya 6,5 Avusturalya 6,5 Japonya 6,3 Polonya 5,8 Fransa 5,7 İsveç 5,7 İspanya 5,5 Belçika 4,5 Kanada 3,8 Türkiye 9,85 Kaynak : a) Çevre Vergilerinin Çekiciliği ve Hedefleri ; Çevrenin korunması ve kirlenmenin önlenmesi toplumun ve dolayısıyla hükümetlerin gündeminde üst sıralarda yer almakta, çevreye zararlı davranışların önlenmesi için OECD ülkelerinde, yukarıda değinildiği üzere, değişik enstrümanlar kullanılmaktadır. Yeşil vergilerin bu konuda çok yararlı bir alet olduğu kanıtlanmıştır. Emisyon yayarak kirlilik yaratan kimi kirleticilerin emisyon düzeylerini sınırlandırmak için dolaysız kurallara başvurulması işletmeleri ve bireyleri mukayeseli maliyetlere bakmaksızın düzenlemelere derhal uymaya zorlamaktadır. Çevresel vergiler, ilgililere, ileride vergi ödemek durumunda kalmayacakları değişiklikleri ve teknolojik yenilikleri uygulamaya koyabilmeleri için zaman satın alabilme imkanı tanıdığı için, onlara esneklik kazandırmakta, bu da ekonominin tümü bakımından aynı çevresel amaca dolaysız önlemden daha ucuza ulaşmayı mümkün kılmaktadır. Son 10 yılda OECD ülkelerinde kullanılan çevresel vergilerin sayısı devamlı artış göstermiştir. Bir çok ülke kapsamlı yeşil vergi reformları ya da vergilerin 20 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

26 B. ÖZDEMİR anahtar rol oynadığı karma enstrümanlar uygulamaya koymuşlardır. Yapılan bir araştırmada (250 dolayındaki çevresel resim ve harçlar hariç) 375 dolayında çevresel vergi türü saptanmıştır. 40 Çevre vergilerinin hedeflerine değişik açılardan bakılabilir : - Çevresel açıdan, kirlilik maliyetlerini içerecek bir vergiye de başvurulması halinde, maliyet-azaltıcı yaklaşımlar aranmasına da katkıda bulunarak, ülke içinde, yönlendirici ve özendirici özellikleri ile insanların ekonomik kararlarını etkileyerek çevrenin korunmasına ve çevre dostu politikalar uygulanmasına hizmet etmek, 41 - Mali politika ve gelir perspektifinden, gelir vergisi oranlarının düşürülmesi, buradan uğranılacak gelir kayıplarının vergi tabanının genişletilmesiyle telafi edilmesi, tarafsız (neutral) özellikte yeni çevre vergileri konulması yönlü yaklaşımlarla hem vergi bozulmalarını azaltmak, hem yeni vergi kaynakları sağlamak, hem de modern vergi sistemine geçis ve çevresel ve mali politika hedeflerinin sağlanması için fırsat yaratmak, - Ekonomik açıdan, devlet yardımlarının çevreye ve ekonomiye zararlı yönlerinin ve hükümlerinin kaldırılması ve uygun vergi yansımaları oluşturmak suretiyle daha etkin ve gerçek yapısal düzenlemelere kavuşmuş bir ekonomi yaratmak, - Sosyal açıdan da ücretlere ve istihdama yönelik uygulanan vergi indirimleri ile giderek daha yaygın hale gelen issizligin önüne geçmek, olacaktır. 42 b) Çevre Vergilerinin Rekabete Etkisi Çevre vergilerinin çoğu, verginin devamlılıgını güvence altına almak için talep esnekligi düşük ürünler tercih edildiğinden, ulusal veya yerel çaplı enerji ve ulaştırma vergileri türünde düzenlenmekte, bu bakımdan da hükümetlerin enerjiyoğun veya ihracat-hedefli veya benzeri kimi sektörler için güttüğü politikalara rekabet açısından ters görünebilir; o itibarla yeşil vergi reformunun uygulandıgı ülkelerde dikkate getirilen anahtar konu, bu vergilerin uluslararası rekabeti olumsuz etkileme ihtimalidir. Bu yüzden bazı sektörler çevre vergileri yerine gönüllü katılım gibi yolları önermektedirler. Ancak, makro ekonomi açısından, çevre vergileri bir ekonominin toplam rekabet gücünü etkilemekle birlikte, sonuçta, vergi ekonomik birimler arasında kaybedenler kadar kazananların da olduğu bir transfer şeklidir ve transferin genel sonucunun nötr olması gerekir. Keza, ekonomik olarak kirlilikle mücadeleyi amaçlayan etkin bir vergileme uzun dönemde toplam maliyeti de indirmektedir. Nitekim, mevcut çalısmalar ve veriler, çevre vergilerinin uluslararası ticarette önemli bir etkisinin olmadıgını göstermekte, yapılan diger arastırmalar da, genel olarak, rekabetçilikle çevre korumaları arasında bir çatısma oldugu iddiasını doğrulamamaktadır. 43 Bunun 40 The Political Economy of Environmentally Related Taxes ( Habib YILDIZ,Doç.Dr.; Kirliliğin Önlenmesinde Çevre Vergilerinin Rolü Sakarya Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü 42 M. Bahattin KULU, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı ; Çevre Vergileri ve Gelişmiş Ülkelerdeki Uygulaması, Vergi Dünyası Subat Kulu, a.g.m. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

27 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri da bir nedeni olarak, çevre vergilerini uygulayan ülkelerin enerji-yoğun endüstriler için kısmi veya genel nitelikte muafiyetler uygulaması gösterilmektedir. 44 Benzer çevre vergilerini uygulayan ülkeler ne kadar fazla sayıda olursa, sektörel rekabet de o ölçüde sınırlı etkilenir. Başka biir ifade ile, eğer sera gaz emisyonlarını azaltacak enerji veya karbon vergileri sınırlı sayıda ülkede uygulamaya konulursa, bu o ülkelerin kimi sanayi sektörlerinin rekabetine uluslararası düzeyde negatif etkide bulunur. OECD ülkelerindeki mevcut yeşil vergi uygulamalarında, rekabete olan olası negatif etkileri önlemek için de - Belli sektör, ürün ve girdiler için indirimli vergi oranları veya vergi istisnası uygulaması yapılmaktadır. Nitekim, sadece 21 ülkedeki 170 degisik çevre vergisi uygulamasında bu amaçla 1150 den fazla sayıda istisna ve muafiyet ve yüzlerce vergi iade mekanizması ve vergi kolaylığı uygulandığı görülmektedir. - Belli sektör ve faaliyetlere vergi iadesinde bulunulması veya (sağlanan gelirlerin bir kısmının en etkilenen sektörlere harcanması, belli sektör yatırımlarına teşvik verilmesi ve indirimli sosyal güvenlik prim ödeme ayrıcalıgı tanınması gibi) vergi gelirinin geri dönüşünü öngören uygulamalar söz konusu olabilmektedir. - Verginin mali etkisini azaltmak için vergiye tedrici biçimde kademeli geçilmesi ya da önceden belirlenen hedeflerin gerçekleştirilememesi halinde yeni vergiler getirilmesi gibi uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Bu muafiyetlerin, istisnaların ve iade mekanizmalarının çevre vergilerinin etkinliğini ve ekonominin verimliliğini olumsuz etkilediği de bilinmektedir. 45 Bu düzenlemelerin nasıl kaldırılabileceği veya sınırlandırılabileceği de başka bir önemli husustur. Konu ile ilgili tartışmalar daha ziyade uluslararası düzeyde ve sektörel bazda oluşmaktadır. Geniş muafiyetler uygulanması yerine, örneğin çelik ve çimento sektörlerinde ve diğerlerinde, çevresel özendiricileri azaltmadan şu yaklaşımların düşünülmesi de pek ala mümkün görünmektedir : Belli bir sektörde yer alan firmalar bir çevresel vergi uygulanmasından, farklı girdi bileşimleri kullandıkları ve değişik emisyon profiline sahip oldukları için, aynı şekilde etkilenmeyeceklerdir. Bir politikanın belli bir sektör üzerindeki etkilerini değerlendirirken, ilişkili sektörlerdeki olası düzenlemeleri göz önünde bulundurmak önemlidir. Eğer iklim değişikliği ile mücadele için OECD nin tümünü kapsayan bir vergi uygulansaydı, diğer ülkelerdeki bazı karbon sızma larına rağmen, karbon emisyonlarında önemli küresel azaltmalar sağlanabilirdi. 46 c) Çevre Vergilerinin Gelir Dagılımı Etkisi Tartışmalarda ve politik değerlendirmelerde çevre politikalarının gelir dağılımına etkisi büyük yer tutmaktadır. Araştırmalar, özellikle enerji vergileri olmak üzere, çevresel vergilerin hane halkları gelir dağılımına ric i (regressive) etkisi olduğunu göstermiştir. Gelirinin daha büyük bir kısmını vergi konusu mal ve hizmetlere ayırmak durumunda kalan Sustainable Energy Consumption and Climate Change, Watorloo, Ontario(Canada), 27 October 2007( 46 Kulu, a.g.m. 22 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

28 B. ÖZDEMİR alt gelir gruplarının gelir dağılımı açısından etkilenmesi aleyhlerine sonuçlar verebilir. Bu vergilerin gelir dağılımına etkisi, vergi konusu ürünlerin fiyatlarını artırması, sağlanan hasılatın kullanım şekli, telafi edici ödemeler ve verginin yarattığı sonuçlardan yararlanma gibi dolaylı etkileri de içermektedir. Diğer taraftan, muafiyetler veya alt gelirlilere indirimli tarifeler uygulanması ise çevresel vergilerin etkinliğini azaltacaktır. Hükümetler bunun yerine, düşük gelirliler için sosyal güvenlik veya diğer vergilerde indirimler yolu ile (asgari geçim indirimi, vergi istisnası gibi) gelir dağılımını düzeltici yollara başvurabilirler. 47 d) Çevre Vergilerinin Genel Açıdan ve Politik Açıdan Kabul Edilebilir liği ve İdari Maliyetleri Ne Ölçüde Yüksektir? Bu vergilerin kamu oyunca benimsenmesi önemli bir husustur ve halkın çevre sorunlarına ilgisine ve çevresel sorunların çözümüne katkısına inanması ile bağlantılıdır. Bunun için kamu oyunun önüne açık bilgilendirme ve hedefler ortaya konulmalı, halk doğru biçimde bilgilendirilmelidir. Politik kabulde verginin dış ticarete rekabet açısından, düşük gelirlilere de gelir dağılımı yönünden etkisi en önemli unsurlardır. Bu vergilerin geniş tabanlı, adil ölçülerde ve genel vergi sisteminin bir parçası olarak sunulması politik kabulü kazanmada ve uygulamasını kolaylaştırmada faydalı olmaktadır. Verginin nedenlerinin, yansımalarının ve kullanılacak olası enstrümanların etkilerinin işin en başında açıklıkla ortaya konulup, ortak bir anlayış yaratılması politik kabulü de güçlendirir. Adil ve politik açıdan kabul edilebilir bir vergileme ile maliyetler arasında bir açık oluşabilir. Az sayıda vergi türü ve vergi tabanının açık ve anlaşılır olması kabule ve uygulamaya olumlu biçimde yansır. Petrol ürünlerinin rafineri aşamasında veya depolarda vergilendirilmesi örneğinde olduğu gibi, nispeten düşük idari maliyetli ekonomik enstrümanlar öngörülebilir. Vergi koymanın zamanlaması da kuşkusuz büyük önem taşır. Vergilerin özellikle gönüllü yaklaşımlar tarzındaki diğer enstrümanlarla kombinasyonu ve hazırlıkların tüm sivil toplum ilgili kuruluşları ile birlikte yürütülmesi de politik kabulü olumlu etkiler. 44 e) Çevresel vergilerden sağlanan gelirler nasıl kullanılmalıdır? Çevresel vergilerden sağlanan gelirler şüphesiz bütçe gelirlerini iyileştirmek için kulanılabileceği gibi, fonlar kanalı ile belli amaçlara tahsis edilmek üzere veya diğer vergileri azaltmak için de kullanılabilir. Asıl olan, bu vergilerden sağlanan hasılatın, çevreyi korumak ve eylemleri denetlemek için bir kontrol aracı ve yeni yararlı teknolojilerin geliştirilmesi için kullanılmasıdır. f) Çevresel Vergilerin Çeşitleri Konu edinilen unsurların çokluğu dolayısıyla, çevre vergileri veya ekolojik vergiler başlığı altında 250 yi aşkın sayıda vergi konulduğuna yukarıda değinilmişti. 47 The Political Economy of Environmentally Related Taxes ( Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

29 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Bu konuda bir doktora tezi yazan, Dr. Tarık JAMALİ, yayımlanmamış doktora tezinde, çevre vergisi başlığı altında sayılabilecek vergi türlerini, aşağıdaki Tablo 3 de de görüldüğü üzere, dört ana başlık altında toplamıştır. 48 Tablo 3- Çevre Vergilerinin Sistematik Tasnifi I- Atık ve emisyon azaltılmasına yönelik vergiler 1- Karbon ve enerji vergileri 2- Su kirliliği vergileri 3- Katı atık vergileri 4- Ürün vergileri (gübre ve böcek ilacı vergileri) II- Geri kazanım sağlamaya yönelik vergiler 1- Atık pil ve akümülatör vergileri 2- Ambalaj vergileri III- Doğal kaynakların korunmasına yönelik vergiler IV- Diğer vergiler 1- Su çıkarma vergileri 2- Avcılık ve balıkçılık vergileri 1- Turizm üzerindeki ekolojik vergiler 2- Yeşil bina teşvikleri 3- Gürültü vergileri 4- Gayrimenkul vergileri Kaynak: Dr. Tarık JAMALİ, Ekolojik Vergiler, Yayımlanmamış Doktora Tezi. (Selahattin TUNCER in makalesinden alınmıştır. E-Yaklaşım / Mart 2007 / Sayı: 44). Çevre vergileri uygulama alanları ve vergi konuları açısından da şu dört başlık (Tablo 4) altında toplanmaktadır : Enerji (energy) Vergileri : Enerji vergileri çevre vergilerinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır ve toplam çevre vergileri gelirlerinin % 75 i, toplam vergi gelirlerinin de (sosyal güvenlik primleri dahil) % 5 i bu tür vergilerden gelir. Bu vergiler, benzin, motorin, fuel oil, doğal gaz, kömür ve elektrik gibi enerji ürünlerinin kullanımları sırasında alınırlar. 2. Ulaştırma (transport) Vergileri : AB-27 de motorlu araçlar dolayısıyla alınan ulaştırma vergileri çevre vergilerinin ortalama % 23,2 sını ve toplam vergi gelirlerinin de % 1,5 ini oluştururlar. 48 Selahatin TUNCER ; Türkiye de Çevre ve Çevre Vergileri, Yaklaşım Dergisi / Mayıs 2007 / Sayı: Emrah FERHATOĞLU, Dr ; Avrupa Birliği nde Ortak Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri, Yaklaşım Dergisi (E-Yaklaşım/Ekim 2003/Sayı :130.( 24 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

30 B. ÖZDEMİR 3. Kirlilik (pollution) Vergileri : Su ve her türlü kirlilik yaratan emisyonlar ile katı atık ve gürültü üzerinden alınmaktadır. 4. Doğal Kaynak (resource) Vergileri : Bu vergi de daha çok değerli maden ve petrol çıkartılan arazilerin kira bedeli üzerinden alınmaktadır Bu son iki kategori, kirletme vergileri ve kaynak vergileri, gelirlere marjinal düzeyde katkıları olup, toplam çevre vergilerinin sadece % 1,5-2,0 sini teşkil ederler. Düzenlemelerin özendirme dengesini bozmaması gerekir. Hükümetler hem zararlı maddelerin kullanımını veya yayılmasını vergilendirerek, hem de büyük kirleticilere uluslararası rekabet gücü kazandıran muafiyetleri azaltarak vergi hasılatına katkı sağlayacaktır. Böylece, hem çevre kirliliğine ilişkin giderler kısıtlanacak, hem diğer vergilerin yüklerinde azalma sağlanabilecek, hem de doğal çevrenin korunması mümkün olacaktır. Tablo 4- OECD Ülkelerinde Çevre Vergilerinin Çeşitleri ve Toplam Çevre Vergi Gelirleri İçindeki Payı Verginin Çeşidi Toplam Gelirler İçindeki Payı (%) Enerji Ürünleri İle İlgili Vergiler 75,1 Trafikteki Enerji Ürünleri 56,7 Petrol 31,1 Dizel 11,4 Diğer Enerji Ürünleri 3,6 Fosil Yakıtları 1,7 Elektrik 1,7 Motorlu Araçlar İle İlgili Vergiler 23,6 Kayıt (registration) 4,7 Kullanım 16,6 Diğer trafik bağlantılı vergiler 0,6 Atık Üzerine Vergiler 0,7 Çöp dökme (Dumping) 0,5 Paketleme 0,0 Diğer 0,2 Diğerleri 0,5 TOPLAM 100,0 Kaynak : Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

31 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Tablo 5- OECD Ülkelerinde Çevresel Vergilerin Gelişimi ( ) Ülkeler (%) 2(%) 3($) 1(%) 2(%) 3($) 1(%) 2(%) 3($) 1(%) 2(%) 3($) 1(%) 2(%) 3($) Avusturalya 2,66 9, ,45 7, ,37 7, ,16 6, ,03 6, Avusturya 2,08 5, ,28 5, ,64 6, ,67 6, ,62 6, Belçika 2,32 5, ,28 5, ,25 4, ,29 5, ,28 5, Kanada 1,69 4, ,39 3, ,37 3, ,28 3, ,22 3, Çek Cumh. 3,36 8, ,64 7, ,83 7, ,00 7, ,05 8, Danimarka 4,36 8, ,85 9, ,91 10, ,79 9, ,81 9, Finlandiya 2,93 6, ,18 6, ,10 6, ,25 7, ,09 7, Fransa 2,51 5, ,35 5, ,29 5, ,29 5, ,17 4, Almanya 2,41 6, ,34 6, ,52 7, ,54 7, ,46 7, Yunanistan 4,71 12, ,04 7, ,49 6, ,82 6, ,72 6, Macaristan 2,91 6, ,88 7, ,65 6, ,57 6, ,56 6, İzlanda 2,90 9, ,08 7, ,43 6, ,61 6, ,82 - İrlanda 3,06 9, ,88 8, ,34 8, ,48 8, ,47 8, İtalya 3,65 8, ,50 8, ,65 8, ,28 7, ,29 8,0 998 Japonya 1,73 6, ,72 6, ,76 6, ,76 6, ,76 6, Kore 2,35 11, ,28 12, ,89 11, ,93 7, ,69 6, Lüksemburg 3,31 7, ,86 7, ,91 7, ,10 8, ,03 7, Meksika 1,55 9, ,72 9, ,44 14, ,34 7, ,83 4,19 62 Hollanda 3,34 7, ,73 9, ,48 8, ,56 9, ,71 9, Yeni Zel. 1,68 4, ,61 4, ,65 4, ,80 5, ,17 3, Norveç 3,54 8, ,92 6, ,01 6, ,97 6, ,80 6, Polonya 1,52 3, ,85 5, ,90 5, ,87 5, ,96 5, Portekiz 3,68 11, ,88 10, ,31 9, ,11 9, ,16 8, Slovak Cu. 2,34 5, ,09 7, , , , İspanya 2,16 6, ,13 6, ,02 5, ,02 5, ,97 5, İsveç 2,91 6, ,81 5, ,92 5, ,87 5, ,90 5, İsviçre 2,02 6, ,11 6, ,13 7, ,24 7, ,32 7, TÜRKİYE 1,62 7, ,18 9, ,41 14, ,74 15, ,49 17, İngiltere 2,96 8, ,08 8, ,75 7, ,62 7, ,51 6, ABD 1,12 4, ,05 3, ,91 3, ,89 3, ,89 3, Aritme.Ort. 2,65 6, ,57 5, ,61 5, ,56 5, , Ağrlıklı Ort. 1,96 7, ,83 6, ,78 7, ,17 7, ,73 6, Sütun 1 -Çevresel Vergilerin GSYİH ya Oranı(%) Sütun 2 -Çevresel Vergilerin Toplam Vergiler İçindeki Payı(%) Sütun 3 -Fert Başına Toplanan Çevresel Vergiler ($) Kaynak : den yararlanılarak tarafımızca hazırlanmıştır. 26 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

32 B. ÖZDEMİR 5. Çevre Vergileri Konusunda Türkiye de Durum Nedir ve Neler Yapılabilir? a) Anayasanın ve Çevre Kanununun Çevrenin Korunmasına ve Çevre Vergilerine İlişkin Hükümleri 1982 tarihli T.C. Anayasası, kişiler için 73 üncü maddesi ile yüklediği genel vergi ödevi dışında, Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler başlıklı ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ nün 56 ıncı maddesinde Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. ifadesine yer vererek, çevrenin korunması konusunda da çevresel vergiler ve benzeri yükümlülükler getirilebilmesi için adeta dolaylı surette yeni ve ek bir dayanak oluşturmuştur. Bu hükme uygun olarak kabul edilen tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu ile de gerekli yasal düzenleme yapılmış, bu Kanunun 18 inci maddesinde: Çevre kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve çevre ile ilgili yatırımların desteklenmesi amacıyla; a) İthaline izin verilen kontrole tâbi yakıt ve atıkların CIF bedelinin yüzde biri ile hurdaların CIF bedelinin binde beşi oranında alınacak miktar, b) Büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilen su ve kullanılmış suları uzaklaştırma bedelinin yüzde biri, çevre katkı payı olarak tahsil edilir. Tahsil edilen bu tutarlar, ilgililerce en geç ertesi ayın onbeşine kadar ilgili mal saymanlıkları hesaplarına aktarılır ve bütçeye gelir kaydedilir. hükmüne yer verilerek, bir kaynak oluşturulması hedeflenmiş, ancak, başlangıçta Çevre Kirliliğini Önleme Fonu adı ile kurulmuş bir özel hesaba intikal eden bu gelirler, daha sonra bu Fonun kaldırılması dolayısıyla, genel bütçe havuzu içinde bir bakıma özel bir kaynak olma niteliğini kaybetmiştir. Diğer taraftan, aynı Kanunun İlkeler başlığını taşıyan 3/g maddesinde Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirleten kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir. denilerek, ülkemizde de vergilemede kirleten öder ilkesi yasal çerçeveye kavuşturulmuş bulunmaktadır. Çevrenin korunması ile ilgili olarak, Çevre Kanununa ek tarih ve 5491 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi ile ek ve yeni düzenlemeler yapılarak, Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine ilişkin esaslar, faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş ve işletmeler için sorumluluklar, trafikte seyreden taşıtların egzoz emisyon ölçümleri ve standartları ile ilgili usûl ve esaslar, ölçme, izleme ve denetleme faaliyetleri ile çevre sorunlarının çözümüne yönelik diğer kurumsal altyapı çalışmaları, hava kalitesinin korunması ve hava kirliliğinin önlenmesi için, ulusal enerji kaynakları öncelikli olmak üzere, belirlenen standartlara uygun temiz ve kaliteli yakıtların ve yakma sistemlerinin üretilmesi ve kullanılması zorunluluğu, hava kalitesinin belirlenmesi, izlenmesi ve ölçülmesine yönelik yöntemler, hava kalitesi sınır değerleri ve bu sınır değerlerin aşılmaması için alınması gerekli önlemler ile kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine ilişkin çalışmalar, iyonlaştırıcı olmayan Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

33 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri radyasyon yayılımı sonucu oluşan elektromanyetik alanların çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi için usûl ve esaslar, kokuya sebep olan emisyonların önlenmesine ilişkin tedbirler ve buna ilişkin idarî ve teknik usûl ve esaslar konuları yasal hükümlere bağlanmış, konu ile ilgili çeşitli tebliğ ve genelgelerle öngörülen yaptırım ve koşullara ek olarak, Çevre Kanununun çeşitli maddelerinde öngörülen yükümlülüklere aykırı hareket edenlerle ilgili olarak da, ve tarihli Resmi Gazetelerde yayımlanan 2007/1 ve 2007/2 sayılı Çevre Bakanlığı Tebliğlerinde idari para cezalarının uygulanması konusunda ceza miktarlarının güncel değerlerine ve açıklayıcı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu düzenlemeler yanında, AB ile eşgüdümlü olarak Çevre ve Orman Bakanlığı Operasyonel Programı (CCI No: 2007 TR 16 I PO 001) da 2007 yılında hayata geçirilmiştir. Düzenlemelerin yeterince yönlendirici ve denetleyici niteliğe kavuşturulabilmesi için doğru mali enstrümanlarla desteklenmesi ihtiyacı kanımızca hala da devam etmektedir. b) Türkiye de Çevre Amaçlı Vergi Düzenlemeleri 50 Çevre vergilerinin Türkiye deki uygulamasının yakın zamanlarda söz konusu olduğu bilinmektedir. Ancak, ülkemizde çevre vergisi adı altında uygulanan verginin gerçek manada, yani, fert ve işletmeleri çevreye duyarlı davranmaya ve çevrenin korunmasına yönlendiren ve bu anlamda çevrenin kirlenmesini azaltan etkilere sahip bir vergi olduğu söylenemez. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye nin OECD ülkeleri içinde çevre vergilerinden en az yararlanan ülkelerden birisi olduğu pek ala ifade edilebilir. 51 Bununla birlikte, tam anlamı ile olmasa bile, çevresel amaçlara hizmet edebilen bazı vergilerin Türkiye de uygulandığı söylenebilir. 1. Çevre Temizlik Vergisi : Bunlar içerisinde en başta geleni çevre temizlik vergisidir. Bu vergi 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu na tarih ve 3914 sayılı Yasa ile eklenen mükerrer 44 üncü. madde ile ihdas edilmiş ve verginin konusu belediyelerin katı atık toplama ve kanalizasyon hizmetlerinden yararlanma olarak tanımlanmış olup, vergi belediye sınırları ve mücavir alanları içinde bulunan ve belediyelerin temizlik hizmetinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binalardan, öngörülen maktu tarifesine göre 1 Ocak 1994 tarihinden itibaren alınmakta olan bir yerel idare vergisidir. Bu verginin çevreyi korumaya yönelik etkisinin az olması ve yıllık artış oranının yetersiz kalması, verginin yönlendirici ve gelir getirici bir politika aracı olma 50 Tuncer ; a.g.m. Yaklaşım Dergisi / Mayıs 2007 / Sayı: Türkiye de akaryakıt üzerindeki vergi yükünün, zaten AB ülkelerine göre çok yüksek olduğunu değerlendiren kimi bürokratlar, bizde akaryakıttan alınan özel tüketim vergisi, toplam vergilerin % 18 ini oluşturuyor. Bu rakam, KDV de eklendiğinde toplam %20-21 i buluyor. Karayolları geçiş ücretleri ve motorlu taşıtlar vergileri de dikkate alındığında, bu oran % 22 ye ulaşıyor. diyerek, Türkiye nin farkında olmadan AB Direktiflerine uyum sağladığını ileri sürmektedirler. (Bknz : Selahatin Tuncer ; Türkiye de Çevre ve Çevre Vergileri, Yaklaşım Dergisi / Mayıs 2007 / Sayı: 173) 28 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

34 B. ÖZDEMİR özelliğini azaltmaktadır. Ayrıca Türkiye de çevre temizlik vergisinden elde edilen gelirler çevrenin korunmasında kullanılmamaktadır. Çevre temizlik vergisi dışında Türkiye de, fiyatlar yolu ile veya kimi yaptırımlarla, dolaylı olarak da olsa çevresel etkilere sahip vergiler olarak şunlar zikredilebilir: 2. Motorlu Taşıtlar Vergisi tarih ve 197 sayılı Motorlu Taştlar Vergisi Kanunu ile ülkemizde uygulanmasına başlanmış olan bu vergi, motorlu kara, hava ve deniz taşıtlarından alınan özel bir mülkiyet ve servet vergisi türüdür. Türkiye'de taşıt vergileri arabanın ağırlığı, silindir hacmi ve yaşını yansıtacak şekilde uygulanmakta iken, tarih ve 5035 sayılı kanunla tarihinden geçerli olmak üzere yapılan düzenleme ile sadece silindir hacmi ve yaşına göre vergilendirilmeye başlanmıştır. Asıl amaç çevreyi koruma edinilmediğinden, daha önceki gibi, taşıtların yaşı arttıkça vergi miktarı düşmektedir. 3. Akaryakıt Tüketim Vergisi ( tarih ve 4760 sayılı Kanunla kaldırılarak ÖTV kapsamına alınmıştır) 4. Taşıt Alım Vergisi ( tarih ve 4760 sayılı Kanunla kaldırılarak ÖTV kapsamına alınmıştır) 5. Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ( tarih ve 4760 sayılı Kanun) : ÖTV nin çevre vergileri ile ilgili olan kısmı I sayılı listede yer almaktadır. Listenin A cetvelinde uçak benzini, kurşunsuz normal benzin, kurşunsuz süper benzin, kurşunlu süper benzin, kurşunlu normal benzin, doğal gaz, fuel oiller, yağlama yağları, diferansiyel yağı, baz yağı, jet yakıtı ve motorin gibi çeşitli türde petrol ürünleri ve yağ türleri yer alırken, Listenin B cetvelinde daha çok benzol, solvent, vernikler, pentan, eter, incelticiler ve benzeri ürünler yer almaktadır. 6. Katma Değer Vergisi (KDV) ( tarih ve 3065 sayılı Kanun): Kanun kapsamına giren doğal gaz, petrol ve bunların ürünleri ile (bunların boru hatları ile taşımaları dahil) diğer tüm enerji ürünleri, motorlu taşıtların alım-satımları KDV ye tabi bulunmaktadır. 7. Harçlar ( tarih ve 492 sayılı Kanun) Petrol arama ve işletme izinlerinden alınan harçlar bir örnek olarak gösterilebilir. c) Türkiye de Çevre Amaçlı Vergi Düzenlemeleri Bütünü İle Yeniden Düzenlenmelidir Araştırmalar ve anketler genelde bütün ülkelerde halkın çoğunluğunun çevrenin korunması konusunda duyarlı olduğu ve bu hususta daha fazla vergi alınmasına olumsuz bakmadığı yönünde olmakla birlikte, Türkiye de yine de çevre bilinci henüz yeterince gelişmediği için, uygulanan politikalar, çevre sorunları ile mücadelede hala da beklenen kapsamda ve etkinlikte gelişmemiştir. Çevreciler, vergilerin, teşviklerin ve diğer önlemlerin doğru bir sentezinin sağlanması halinde herkesin bundan kazançlı çıkabileceği, bu yolla, büyük firmaların birim üretim başına harcanan malzeme ve enerjiyi azaltarak daha verimli, dolayısıyla daha karlı bir üretime, tüketicilerin ise daha çevre dostu ürünlere ve temiz enerji kaynaklarına sahip olabilecekleri görüşündedirler. AB üyesi ülkelerde Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

35 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri yönlendirici ve denetleyici özellikler de taşıyan Çevre Vergilerinin GSYİH ya oranları % 2-6 arasında değişmektedir. (Tablo 3).OECD de ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde çevre sorunları ile mücadele edebilmek için uygulanan vergilerin benzerine Türkiye'de rastlanmamaktadır. Hatta Türkiye'de uygulanan çevre vergilerinin sayısı ve kapsadıkları alan yok denecek kadar azdır. Gelişmiş ülkelerde konulan çevre vergileri, üzerine konuldukları mal ve hizmetlerin maliyetine yansıtılarak, üretici ya da tüketici durumundaki birimleri çevreye zararlı olmayan faaliyetlere yönlendirmekte ve aynı zamanda teknolojik gelişmeye de yol açmaktadır. Yani, bu ülkelerde çevre vergileri ile ilk planda yönlendirmek ve denetlemek hedef alınmakta, ancak ikinci aşamada mali amaç güdülmektedir 52. Bu nedenle de, Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde uygulanan çevre vergilerinin (karbon vergisi ve hava kirliliği vergisi gibi) benzerlerine Türkiye'de rastlanmamaktadır. Hatta Türkiye'de uygulanan çevre vergilerinin sayısı ve kapsadıkları alan yok denecek kadar azdır. Doğaya verilen zararların önlenmesi yanında vergi yüklerine katkısı bakımından da Çevre Vergileri artık ülkemizde daha kapsamlı ve önleyici bir anlayışla düzenlenme ihtiyacındadır. Türkiye de özellikle endüstriyel üretim kaynaklı çevre kirlenmesi bilhassa belli yörelerimizde yaygın olarak varlığını sürdürmekte olup, sanayi işletmeleri tarafından çevreye yayılan zararlı gazlar ile endüstriyel atıklar, hava, toprak ve su kaynakları üzerinde ciddi tehditler oluşturmaktadır. Diğer yandan, hızlı kentleşme, başta kıyı alanları, denizler ve nehirler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını arttırmaktadır. Çevreye ancak dolaylı etkileri olan bizdeki vergilerin çevre vergisi olarak kabul edilmesi düşünülse bile, bunların hiç birisinin konuluş asıl hedefinin yönlendirmek ve denetlemek biçiminde çevreyi korumak olmadığı, daha çok gelir elde etmek amacıyla uygulandığı söylenebilir. 53 Diyebiliriz ki, Türk vergi sisteminde tercihlerin, çevreden yana olmasını sağlayan, çevre kirlenmesinin önlenmesine hizmet eden, sadece çevrenin değil, doğal kaynakların korunması, bunların aşırı tüketiminin engellenmesi, madde ve malzemenin geri kazanımı ve yeniden kullanımını sağlayan herhangi bir vergi veya mali bir mekanizma ya da teşvik uygulaması henüz mevcut değildir. Bu bakımdan da ülkemizde çevre, çevre politikaları ve çevre vergileri ile ilgili yeni düzenlemelere şiddetle ihtiyaç vardır. 54 AB nin Mart 2007 tarihleri arasında Brüksel'de düzenlediği 1 inci Vergileme Forumu nda çevreyi kirletenlerden 'kirleten öder prensibi dahilinde daha fazla vergi alınması yönünde bir karar çıkmıştır. Vergi Forumu'nda alınan bu kararın bağlayıcı olabilmesini sağlamak için konunun bir AB direktifi haline getirilmesi de beklenmektedir. 52 Yıldız, a.g.m. 53 Ferhatoğlu, a.g.m. 54 DEİK/Türk Amerikan İş Konseyi ve TÜBİTAK işbirliğiyle düzenlenen Temiz Enerji Konferansı nda konuşan Enerji Bakanı Hilmi Güler, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadelenin hem insanı, hem sağlığı, hem çevreyi ilgilendiren boyutları olduğunu ve dolayısıyla demokrasi kadar önemli olduğunu vurgulayarak, çevre dostu ve geleceğin enerjisi olarak nitelendirilen hidrojen enerjisini ciddi şekilde desteklediklerini, Türkiye nin 40 bin megavatlık kurulu gücü bulunmasına karşın 48 bin megavatlık da potansiyeli olduğunu, yapılacak ayıklamanın ardından en az bin megavatlık gücün devreye gireceğini, Sedef adasında hem rüzgar tribünü hem de güneş enerjisiyle enerji üretmeyi amaçladıklarını, ortaya çıkacak hidrojenle de adada kullanılacak arabaların çevreyi kirletmeden çalışmasını sağlayacaklarını ifade etmiştir. (Hilmi Güler: Sedef adası cennet adası olacak 30 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

36 B. ÖZDEMİR AB ile müzakerelerin başladığı bu dönemde Türkiye nin pek çok alanda yeni düzenlemeler yapması gerektiği bilinmektedir. Bu süreçte çevresel kaygıların tekrar göz önüne alınarak çevre vergileri alanında bazı düzenlemelerin yapılmasında yarar vardır. Ülkemizde çevre sorunları ile mücadele ederken yeni yeşil vergiler konulabileceği gibi (Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanan karbondioksit, sülfürdioksit, nitrojenoksit emisyonları ile mücadele etmek için konulan vergiler), mali amaçlı, yani bütçeye gelir sağlamak için, konulan vergiler de yeniden düzenlenebilir. Bu bağlamda şu noktaların göz önünde tutulmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir : 1. Ülkemizin Kyoto Sözleşmesi kapsamında yüklendiği sorumluluklarla ilgili olarak Başbakanlık tarafından oluşturulan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu nun alt çalışma grupları arasında mali mekanizma ve düzenlemelerle ilgili bir çalışma alanı ve grubu düşünülmemiş olmasını bir eksiklik olarak görmekteyiz. Bu çalışmalara konunun mali yönünün de eklenmesi gereksinimi vardır. 2. Gelişmiş ülkelerde % dolayında olan kentsel nüfusun toplam nüfusa oranının Türkiye de de hızla artarak % 70 e ulaştığı, kentleşme yanında, toplam nüfusun da hızla arttığı, sanayileşmenin de yoğunlaştığı, kaynakların kıt oluşu da dikkate alındığında, diğer çalışmalara ek olarak, hem ekonomik dışsallıkları gidermek, hem de diğer unsurlar üzerindeki vergi yükünün azalmasına yardımcı olmak üzere, kirletilmenin azaltılmasını daha düşük maliyetle sağlayan ve politik yönden çekici olduğu gibi, kişilere yerel düzeyde ve serbestçe karar alabilme imkanını da veren yeşil vergiler konusunda yeni ve kapsamlı yaklaşım ve düzenlemelere kesinlikle ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir Nitekim, DPT ÖİK Çevre Raporu nun Mali Sorunlar başlıklı paragrafında özetle İstikrarlı bir ortamda sürdürülebilir büyümenin sağlanması, ekonomik rekabet gücünün artırılması ve çevre yönetiminin etkin ve verimli bir biçimde çalışması için tutarlı ve rasyonel bir çevre finansman politikasının oluşturulması gerekmektedir. Etkin bir çevre finansman politikasının olmaması nedeniyle, yatırım öncelikleri sağlıklı belirlenememekte; bu durum iç kaynakların etkin olarak, zamanında ve doğru alanlara aktarılmasını engellemektedir. Dış kaynak kullanımının etkin planlanmaması, hibe ve kredilerin zamanında değerlendirilememesi kaynak kaybına yol açmaktadır. Çevre finansman mekanizma ve modellerinin geliştirilmesinde en önemli konu, çevre yatırımlarında özel sektörün rolünü artırmaktır. Özellikle çevresel altyapı yatırımlarında özel sektörü özendirecek mekanizma ve modeller zayıftır. Bu nedenle kamu kesiminden beklenen, bu konudaki yasal ve kurumsal yapının yeniden gözden geçirilmesi ve geliştirilmesidir. denilerek, bu alandaki mali mekanizmalar eksikliğine vurgu yapılmıştır. 56 Bununla birlikte aynı raporda, konumuzla ilgili olarak : -Ekonomik ve sosyal kararlar alınırken çevre ile ilgili değerlendirmelerin karar mekanizmasında yeterince yer almaması, -Çevre finansman politikalarının zayıflığı, 55 DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007,Yayın No.2737.Sh. 4. C:\Documents and Settings\oem\Desktop\DPT, Kütüphane.mht. 56 DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007,Yayın No Sh Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

37 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri -Dış kaynaklı finansman seçiminde bilgisizlik ve bilinçsizlik, -Çevre için toplanan mali kaynağın çevre sorunlarının çözümü için harcanmaması, zayıf yönler arasında zikredildiği ve çevre finansman mekanizma ve modellerinin geliştirilmesi çerçevesinde düşük faizli krediler, teşvikler, hibelerin kredilendirilmesi gibi çözümlerden bahsedildiği halde, çevre ve yeşil vergiler meselesine hiç değinilmemiştir Çevre yönetiminin mali kaynak açısından güçlendirilmesi, fiziksel altyapı sorunlarının giderilmesine de katkı sağlayacağı için 58, çevre vergilerinin daha büyük çapta kullanılması üzerine yoğunlaşılmalıdır. 5. Yeşil vergi hazırlık çalışmalarının, ilgili bakanlıklar, sanayi kurumları, sendikalar ve çevresel sivil toplum örgütleri temsilcileri ile birlikte yürütülmesi ve tüm tarafların çalışmalara iştirak ettirilmesi, tedbirlerin dışsallıkları da dikkate alan sağlıklı araştırmalara, iyi değerlendirmelere dayandırılması yararlı olacaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için alınması öngörülen tedbirler arasında, çevre ile ilgili kurumlar arasında işbirliğinin ve koordinasyonun sağlanması, çevre yönetim araçlarının etkin hale getirilmesi, çevre bilgi sistemlerinin geliştirilmesi ve çevre dostu yeni üretim teknolojilerinin teşvik edilmesi yer almaktadır. 6. Taşınmaz mallardan alınacak emlak vergileri yoğun göç hareketlerini ve kentleşme olgusunu dikkate alarak ve deniz ve kıyı kirlenmesini de yansıtacak kapsamlı bir biçimde yeniden değerlendirilmelidir. 7. Çoğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, taşıt vergileri, artık arabaların emisyon özellikleri göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli ve daha çok hava kirliliğine neden olan arabalar daha fazla vergilendirilmelidir. Kurşunsuz benzin ve motorin üzerinden alınan vergilerle ilgili son 7-8 yılın en dikkate değer gelişmesi, Türkiye de her iki ürün üzerinden alınan vergilerin, çok büyük ölçüde artarak son 5 yılda iki katına yükselmiş olmasıdır yılında ortalama kurlarla petrolden litre başına 0,753 vergi alan ülkemiz OECD ülkeleri birinciliğini elinde tutmaktaddır. (Tablo 6). 8. Çevre vergilerinden elde edilen gelirler, bütçe içinde çevre için oluşturulacak özel tertiplere aktarılır ve buradan merkezi idare, belediyeler, il özel idareleri ve köye hizmet götürme birlikleri aracılığı ile amacına yönelik projeler için kullanılır ise çok yönlü yararlar sağlanabilir Çevre vergilerinden elde edilen hasılatın Türkiye'de, gelir ve kurumlar vergileri gibi, toplam gelirler içindeki payı % 30 lara kadar zaten hayli düşmüş olan, dolaysız vergilerin oranının indirilmesi için kullanılmaması gerektiğine dair görüşlere biz de katılmaktayız. 60 Türkiye de bugüne kadar, konaklama vergisi başlığı altında bir vergi uygulanmamıştır. 61 Fakat İl Özel İdaresi ve Belediye Gelirleri Kanunu Tasarısı na yeni 57 DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007,Yayın No Sh ve DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007,Yayın No Sh Uyduranoğlu Öktem ; a.g.m. 60 Aykut Herekman, Prof.Dr.; Uluslararası Mali İlşkiler,(Uluslararası Kamu Malı Olarak Çevre). Anadolu Üniversitesi AÖF yayınları, Eskişehir, Ağustos Hükümet, 2006 yılında TBBM ye sunduğu söz konusu kanun tasarısında da Çevre Temizlik Vergisi, Emlak Vergisi, İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisi, Elektrik ve Gaz Tüketim Vergisi ve Konaklama 32 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

38 B. ÖZDEMİR bir vergi olarak konulan Konaklama Vergisinin çevre kirliliğini önleme ve kirlilik maliyetlerine katılım yaklaşımları dairesinde ele alınması uygun olur. 10. Yeni düzenlemeler yapılırken, vergi kanunlarımız bütünü ile gözden geçirilerek, mevcut vergilendirmenin sağlıksız yapısı düzeltilmeli (kömür, gübre, su, enerji gibi girdiler için yapılan gereksiz sübvansiyonlar yeniden düzenlenerek vergi çarpıklıkları giderilmeli), vergi çeşitliliği azaltılmalıdır. 11. İyi düzenlemeler kadar iyi ve etkili uygulamalar da önemlidir. Tablo Yılında OECD Ülkelerinde Petrolden Alınan Toplam Vergiler Ülkeler Litre Başına Avusturalya 0,229 Avusturua 0,417 Belçika 0,592 Kanada 0,070 Kanada (+federal) 0,171 Çek Cumhuriyeti 0,418 Danimarka 0,546 Finlandiya 0,588 Fransa 0,607 Almanya 0,655 Yunanistan 0,331 Macaristan 0,392 İzlanda 0,481 İrlanda 0,443 İtalya 0,564 Japonya 0,368 Kore 0,621 Lüksemburg 0,462 Hollanda 0,679 Yeni Zelenda 0,219 Norveç 0,618 Portekiz 0,583 Slovak Cumhuriyeti 0,416 İspanya 0,396 İsveç 0,547 İsviçre 0,465 Türkiye 0,753(1999= 0,366) İngiltere 0,709 ABD 0,039 ABD(+Eyaletler) 0,086 Not : Ortalama kurlar esas alınmıştır Kaynak : Vergisi adları ile, Konaklama Vergisi hariç, öncekilerden mahiyeten fazlaca bir farkı olmayan ve esasta vergi had ve oranlarını artıran bir kanun teklifinde bulunmuştur. Ancak, bu tasarıda yer alan düzenlemelerin çevreyi etkin şekilde korumak, ilgilileri yönlendirmek ve denetlemek amaçlarından çok uzak olduğunu görüyoruz. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

39 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Kaynakça AB de Çevre Vergilerine İlişkin Trendler ( DU EN.PDF) AB-5 inci Çevre Eylem Programı (2002) : AB-5 inci Çevre Eylem Programı: "Towards Sustainability : the European Community Programme of policy and action in relation to the environment and sustainable development) Ağbal, N. (2001),. Çevrenin Vergilenmesi ve Çevre Vergileri, E-Yaklaşım, Sayı 100 ve 105, Eylül, 2001 Batırel, Ö. F. (2002), Özel Tüketim Vergilemesi ve 4760 Sayılı Özel Tüketim Yasası Üzerine Bazı Düşünceler, Vergi Dünyası, Sayı 253, Eylül Cinemre, T., (Çeviri) İklim değişikliği, Terry Townsend /Democratic Socialist Platform, Alınteri.net-28 Ağustos Cederlöf, M. ; Çevre ve Ekonomi ; Çevresel Maliyetlerin Uluslararasılaştırılması ; ( Cederl%F6fs%20presentation.pdf) ( ) Çepel, N.; Ergün, C. Ozon mucizesi kirliliği bitirecek ; DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Çevre Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007,Yayın No C:\Documents and Settings\oem\Desktop\DPT, Kütüphane.mht. DPT, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (Ankara 1998), s. 20. Dulupçu, M. A. ; Sürdürülebilir Kalkınma Politikasına Yönelik Gelişmeler Ekmekçi, E. (2003), Küreselleşme ve Vergilemede Yeni Eğilimler, İstanbul: Kazancı Kitap Ticaret, A.Ş.; İÜHF.- Istanbul: Kazanci Hukuk. Yayinlari, European Commission (EC) (2001), Environmental Taxes, Economy and Finance, ( ) European Commission (EC) (2002), Environmental Taxes, National Accounts, ( ) Europen Envirent Agency (EC) (1997), Cleaner Production: A Gude to Information Sources, ( ) Ferhatoğlu, E., Avrupa Birliği nde Ortak Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri, Yaklaşım Dergisi,Ekim 2003, S Herekman, A. Uluslararası Mali İlşkiler,(Uluslararası Kamu Malı Olarak Çevre). Anadolu Üniversitesi AÖF yayınları, Eskişehir, Ağustos Jamali, T. Ekolojik Vergiler, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

40 B. ÖZDEMİR Kulu, B. (2001), Çevre Vergileri ve Gelişmiş Ülkelerdeki Uygulamaları, Vergi Dünyası, Sayı: 234, Şubat OECD Envıronment Programme; Strategıc Guıdelınes For The Desıgn And Implementatıon Of Domestıc Transferable Permıts ; ( OECD (1997), Environmental Taxes and Green Tax Reform, ( ) OECD Environment Programme; Strategic Guıdelines For The Desıgn And Implementation of Domestic Transferable Permits. ; ( OECD Observer No.264, December 2007 OECD (2005), More Information On Environmentally Related Taxes, Fees And Charges, ( ) Öncel, T. (1993); Çevre Koruma Önlemlerine Genel Bir Bakış, İ.Ü.İktisat Fakültesi Maliye Araştırma Konferansları, Prof. Dr. Memduh Yaşa ya Armağan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayını Özdemir, B. (2006); Küreselleşme Bağlamında Türk Vergi Sisteminin Değerlendirilmesi, Ankara, Maliye ve Hukuk Yayınları. Salminen: Environmental (EHS) costs in industrial companies:views on cost internalization DjcCDrqsvU39u3bsSN/942/Alec%20Estlander%20s TFIF September 29, 2005, Finnish Environment Institute SYKE Speck, Stefan; Productıvıty And Environmental Tax Reform In Europe; Midpoint Event, Berlin, ( 20Speck.pdf.) Tuncer, S.; Yaklaşım Dergisi / Mart 2007 / Sayı: 40 Tuncer, S.; Yaklaşım Dergisi / Mayıs 2007 / Sayı: 173 Turhan, S. (1998); Vergi Teorisi ve Politikası, İstanbul: Filiz Kitapevi Turhan, S. (1993); Maliye Politikası ve Çevre Kirliliği Prof. Dr. Bedii N. FEYZİOĞLU na Armağan, İktisat Fakültesi, Maliye Araştırma Merkezi, İstanbul 1993, Tekin, A.; Vural, İ. Y.; Global Kamusal Malların Finansman Aracı Olarak Global Vergi Önerileri Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: Sayı: 12 Uyduranoğlu Öktem, A.: Çevre Vergileri Ve Çevre İçin Fedakârlık ( Bilgi Üniversitesi ekonomi bölümü öğretim üyesi %B0N%20-%20%C4%B0stiklal%20Y.%20VURAL%5C pdf Yıldız, H. (2005), Küreselleşmenin Vergileme Üzerine Etkileri ve Türkiye Açısından Bir Değerlendirme, Ankara: Seçkin Yayınevi Yıldız, H., Kirliliğin Önlenmesinde Çevre Vergilerinin Rolü, Sakarya Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

41 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Sustainable Energy Consumption and Climate Change, Watorloo, Ontario(canada), 27 October en_2649_201185_ _1_1_1_1,00.html www3.sympatico.ca/david.macleod/epoll.htm, ( ). Çevre İle İlgili Bazı Kavramlar Emisyon vergileri (emission tax): Ölçümleme (veya tahmin) sonucunda bulunan kirliliğin miktarına bağlı olarak yapılan vergi ödemelerini ifade eder. Karbon dioksit vergisi (carbon dioxide tax) : Daha az karbon-yoğun yakıt kullanımını ve enerji tüketiminin azaltılmasını teşvik amacıyla yakıt maddeleri üzerine içerdikleri karbon miktarına bağlı olarak konulan vergiyi ifade eder. Tahsisli vergi (earmarked tax) : Spesifik bir amaç için toplanan ve harcanan vergiyi ifade eder. Fosil yakıt (fossil fuel) : Milyonlarca yıl önce ölmüş olan hayvanların ve bitkilerin çürümüş artıklarından meydana gelmiş kömür, doğal gaz ve petrol ürünleri (motorin gibi). Sera gazı (greenhouse gas) : Doğal sera etkisine katkısı olan gaz demektir. Kyoto Protokolü insanoğlunun eylemlerinden oluşan altı sera gazından oluşan bir sepet öngörmektedir: karbon-dioksit, metan, nitros-oksit, hidroflor-karbonlar, perflorkarbonlar ve sülfür-heksaflorid. İklim değişikliği (climate change) : Doğal olarak veya insanoğlunun eylemleri sonucu oluşan herhangi bir iklim değişikliğini ifade eder. Avrupa Kirletici Emisyon Kaydı (EPER-European Pollutant Emission Register): AB üye ülkelerinin başlıca emisyonlar ve bunun kaynakları hususunda veri tedariki ve vanterlenmesi. Eko-sistem (ecosystem) : Karşılıklı etkileşimde bulunan bitki, hayvan ve mikro organizmaların ve onların yaşamayan çevrelerinin oluşturduğu dinamik bir kompleksi içerir. Emisyon (emission) : Kirleticinin kirliliği havaya veya suya doğrudan yayması veya site dışı atık su işleme tesisine aktararak dolaylı yayması. Emisyon Faktörü (emission factor) : Belirli bir kirleticinin tahmini ortalama emisyon oranı. EEA: Avrupa Çevre Ajansı Atık (waste): Artık ekonomik yararı kalmayan ve birincil ürün özelliği taşımayan kalıntılar. 36 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

42 U. DEMİRKAN Mali Anayasa Uçar DEMİRKAN * Özet Bazı ülkelerde maliye alanında bir takım düzenlemeleri içeren özel kanunlar kabul edilmiş olup,bu kanunlar literatürde Mali Anayasa olarak nitelendirilmiştir. Son zamanlarda ülkemizde de bu konuda tartışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmada bir "mali anayasa" hazırlanması durumunda dikkate alınması gereken unsurlar üzerinde durulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mali Anayasa, Mali Ekonomi. Financial Constitution Abstract In many countries, some special laws were enacted which include certain regulations on the field of finance and these laws were considered as "Financial Consitution" in the literature. Recently, this issue has also been discussed in our country. This study focuses on the elements that should be taken into consideration during preparation of a Financial Constitution. Keywords: Financial Constitution, Financial Economics. JEL Classification Code: G00 Bugünlerde basında yer alan haberlere göre; yeni bir vergi reformu söz konusudur. Oysa; ülkemizin öncelikle bir Mali Anayasaya gereksinimi vardır. Mali Anayasa; maliye bilimi literatüründe sık sık geçmektedir. Bazı ülkeler; Mali Anayasa sayılabilecek temel yasalar kabul etmişlerdir. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri nde bu tür uygulamalara temel olan bir yasa bulunmaktadır. Avrupa Birliğinde de, bir Mali Anayasada yer alabilecek bazı kurallar benimsenmiştir ve uygulanmaktadır. * Fahri Maliye Müfettişi, ucardemirkan@gmail.com Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

43 Mali Anayasa Keza; son olarak, Anayasa değişiklikleri yapılması gündeme gelmiştir. Bu değişiklikler sırasında, Anayasa ya mali konulardaki hükümlerin eklenmesi yerinde olacaktır. Bu yapılmazsa; ayrı bir özel yasayla Mali Anayasada yer alabilecek hükümlerin yasalaştırılması gerekecektir. Bu tür uygulamalarla devlet, mali konulardaki bilimsel verilere uygun davranacağını önceden taahhüt etmektedir. Ülkemizde de; benzer bir temel yasanın benimsenmesi yerinde olacaktır. O nedenle; bir vergi reformundan önce, bir Mali Anayasa hazırlanıp yasalaştırılmalıdır. Böylece; sık sık vergi reformu denilen mali yasa değişikliklerinden kurtulmak olanaklı olacaktır. Mali Anayasada; yalnızca vergilerle ilgili temel ve bağlayıcı hükümler değil; bütçe, devlet varlıkları yönetimi, devlet borçları yönetimi ile ilgili hükümler de bulunacaktır. Devlet yaptığı vergi reformları ile ne kadar çok ve sağlam vergi geliri elde etse de; bu gelirlerin, kurallı ve düzenli harcanması da önemli olmaktadır. Devlet varlıklarının akıllıca yönetimi yoluyla da gelir elde edilecek ve bu yolla vergi yükünü azaltmanın yolları daha rahat bulunacaktır. Devletin borç almasının nedeni; Devletin gelirlerinin giderlerini karşılamada yetersiz kalmasıdır. Mali Anayasadaki kurallara uyularak sağlam ve yeterli biçimde toplanacak gelirler; yine bu anayasadaki temel kurallara uygun harcanacak olursa, borçlanmaya gerek kalmayacak; ya da daha az borçlanılacaktır. Bir Mali Anayasa (temel yasa) da neler yer alabilecektir? Devlet gelirleri; bütçesi; varlıkları ve borçları ile ilgili uyulması zorunlu esaslar böyle bir yasada yer alacaktır. Bu tür bir Mali Anayasada, devlet gelirleri ile ilgili olarak şu türden esaslar yer alacaktır. l- Vergi, resim, harç, diğer devlet gelirleri, katılma payları bu konularda düzenlenen yasalarla alınır. Bakanlar kurulu kararları, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelikler, tebliğler, sirkülerlerle sayılan Devlet gelirlerinin alınması yasaktır. Bu gelirlerden vazgeçilmesi de yasayla olur. 2-Devlet gelirlerindeki muaflık ve istisnalar; yasayla kurulur, uygulanır ve kaldırılır. Muaflık ve istisnalar; yalnızca toplumsal amaçlı uygulamalar olabilir. Başka yasalara, devlet gelirlerinden muaflık ve istisna getiren hükümler konulamaz. 3-Devlet gelirlerinin toplanmasında ayırımcılık yapılamaz. Dil, din, ırk, inanç ve diğer nedenlerle farklı vergi alınamaz; muaflık ve istisna kurulamaz. 4-Devlet gelirlerinde, genellik ilkesine uyulur. Getirilen hükümler herkese aynı biçimde uygulanır. 5-Devlet gelirlerinin toplanmasında verimlilik ilkesi esastır. Gelir yasalarının uygulamasında devlet ve vatandaş yararlarının dengelenmesi gözetilir. 6-Devlet gelirleri ile ilgili yasalar; herkesin kolayca anlayacağı biçimde yazılır. Devlet; isteyen herkese, vergi yasalarının onları ilgilendiren hükümlerinin bir örneğini parasız olarak vermek zorundadır. 7-Vatandaşlar; gelir yasalarına uymak, vergi ve diğer devlet geliri borçlarını ödemek zorundadır. Ödemeyenlerden devlet gelirleri zorla tahsil edilir. Tahsilatla ilgili uygulamalar da yasalarda yer alır. 38 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

44 U. DEMİRKAN 8-Devlet gelirlerinin yükümlülüğü şahsidir. Herkes, üzerine düşen devlet geliri yükümlülüğünden sorumlu olup kişisel yükümlülüklerini ödemekle sorumludur. 9-Devlet gelirleriyle ilgili yeni hükümler getirilmesi ya da var olan hükümlerin kaldırılması; devlet gelirlerine ait yasalarda yer alan hükümler yoluyla yapılır. Başka yasalarla devlet geliri kurulamaz, var olan devlet gelirleri kaldırılamaz ve gelirlere ait hükümlere ekleme yapılamaz. 10-Devlet gelirleri bir yasada toplanır. Ayrıca; devlet gelir yasalarının uygulamasında uyulacak esasları içeren bir usul yasası yapılır. 11-Devlet gelir yasaları hükümleri süreklidir. Bu yasalarla geçici ya da süreli uygulamalar yapılamaz. 12-Devletin vergi sisteminde yer alan harcama vergilerinin toplamının bir önceki yılın milli gelirinin yarısını aşması yasaktır. Aşılma durumunda ya da aşılacağının anlaşılması durumunda devlet, gerekli düzeltme önlemlerini alır. 13-Asgari ücretten vergi alınmaz. Bu uygulama tüm vergi mükellefleri için yapılır. 14-Devlet gelirleri ile ilgili olarak vatandaşların anayasal haklarına konulacak sınırlamalar; mutlaka mahkeme kararına dayandırılmalıdır. 15-Devlet vergileri; gelir vergisi (kurumlar vergisi dahil); katma değer vergisi (her türden harcama vergileri, resim ve harçlar dahil); servet vergilerinden oluşur. Katılma paylarının salınması ve tahsili işlemleri; vergi usul yasasına göre yapılır. 16-Vergi usul yasası; devlet gelirlerinin tarh, tahakkuk ve tahsil esaslarını düzenler. 17-Devlet gelirleriyle ilgili uyuşmazlıklar ve anlaşmazlıklar; genel yargıda çözümlenir. 18-Uluslararası vergi ve diğer gelir anlaşmaları; yasayla yapılır. 19-Devlet gelirlerinde zamanaşımı olmaz. 20- Vatandaşın Devlet gelirlerinden olan borçları af edilemez. Başka yasalara ya da af yasalarına devlet gelirlerinde afla ilgili hükümler konulamaz. Bu kurallara göre toplanacak devlet gelirlerinin; zamanında, kurallara uygun olarak, eksiksiz harcanmaları da önemli olmaktadır. Bu nedenle; Mali Anayasada, devlet harcamaları ile ilgili esaslar da yer almalıdır. Başka ülkelerde yapılan ve bilimsel özellik kazanmış uygulamalara göre; Mali Anayasada ya da özel yasada; aşağıdaki konularda hükümler bulunması yerinde olacaktır. 1-Devlet bütçeleri en az üç yıllık olarak hazırlanır. 2-Devlet bütçeleri program bütçe olarak hazırlanır. Bütçe; programlar, alt programlar ve projeler olarak düzenlenir. 3-Ödenekler; projelere verilir. 4-Proje ödeneklerinin aşılmaması ya da arttırılmaması esastır. 5-Ödeneksiz ödemeler kesin olarak yasaktır. 6-Bütçe uygulamaları projelere dayalı olarak üçer aylık dönemlerle izlenir ve gerekli düzeltmeler yapılır. 7-Devlet bütçeleri kanun olarak yapılır ve uygulanır. Projelerin iptali; yeni projeler eklenmesi, projelere yeni ödenek verilmesi işlemleri de yasayla yapılır. 8-Devlet bütçesi Sayıştay tarafından yıllık olarak denetlenir. Bütçe uygulamaları; Sayıştay raporlarına dayalı olarak, yılda bir Türkiye Büyük Millet Meclisi nce onaylanır. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

45 Mali Anayasa Onama, kesin hesap kanunu ile yapılır. 9-Devlet bütçesi; genel muhasebe kurallarına göre muhasebeleştirilir. 10-Devlet gelirlerinin belli programlara, alt programlara ya da projelere doğrudan tahsisi yasaktır. 11-Devletin bir tek bütçesi olur. Genel, katma, özel bütçeli kuruluşların (belediyeler hariç) projeleri; tek devlet bütçesinde birleştirilir. Devletin mal varlıklarının yönetimi de önemli olmaktadır. Çünkü, devlet varlıkları, devlet gelirleriyle edinilmekte ve devlet varlıklarının gelirleri bütçeye gelir yazılmaktadır. Bu nedenle; Mali Anayasada bu varlıklarla ilgili esaslar da bulunmalıdır. Buna göre: 1-Devletin kira, ecrimisil, alacak, kar payı gibi gelirlerinin salınması ve tahsili genel hükümlere göre yapılır. 2-Devlet varlıklarının satışı, bedelsiz tahsisi ya da devri işlemleri yasayla yapılır. 3-Devlet varlıklarının yönetimi esasları yasayla düzenlenir. Kültür varlıklarının ve doğal çevrenin korunması için devlet gerekli düzenlemeleri yasayla yapar. 4-Devletin her türlü varlığı edinmesi; bütçelerdeki projeler ya da özel yasalarla sağlanır. 5-Devlet alacakları genel hukuka tabidir. 6-Devlet alacakları af edilemez. Mali Anayasada; borçlanma ve borç yönetimi ile ilgili bağlayıcı kurallar da yer almalıdır. Çünkü, devlet gelirlerinin bütçe harcamalarına yetmemesi durumunda borçlanmaktadır. Bu konuda; genel kabul görmüş verilere göre, aşağıdaki hükümler, özel yasada ya da Mali Anayasada bulunmalıdır. 1-Devletin iç ve dış borçlarının toplamı; bir önceki yılın milli gelirinin yüzde kırkını aşamaz.yasayla belirlenecek olağanüstü durumlarda bu oran yüzde elli olur. 2-Devletin borçlanması; borç yenilemesi; borç ötelemesi; borç konsolidasyonu; borçlarla ilgili moratoryum ilanı gibi işlemler yasayla yapılır. 3-Devlet; özel kişilerin, yerel kuruluşların, devlet kuruluş ve kurumlarının borçlarına kefil olamaz. 4-Devlet; kişilerin, bankaların ve diğer kurum ve kuruluşların yurt dışından olan borçlanmalarını da izler ve kendi borç yönetimini buna göre yönlendirir. 5-Borç yönetimi; borçlanma işlemlerini devletin bütçe ve gelir kuruluşlarıyla işbirliği içinde yönetir. 6-Sayıştay, devletin borç yönetimi işlemlerini de denetler ve bütçe raporlarına paralel olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ne sunar. Kesin hesap yasasında borç yönetimi ile ilgili hükümler de yer alır. Bugünkü Anayasamızda; yalnızca vergi ödevi ile ilgili bir hüküm ve bütçenin hazırlanışıyla ilgili bir hüküm yer almakta olup; bu hükümler yeterli değildir. O nedenle; başlıca kurallarının belirtilmiş esaslar olabileceği bir Mali Anayasa hazırlıklarına bir an önce başlanmasında yarar bulunmaktadır. Kuşkusuz; belirtilen kurallar sınırlı miktardaki hususlarla ilgilidir. Uluslararası anlaşmalardaki ya da Avrupa Birliği üyeliği gibi bağlayıcı durumların da göz önüne alınması ile bu tür bir temel yasa; daha kapsamlı olarak hazırlanabilir. 40 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

46 U. DEMİRKAN Bu tür bir yasanın en önemli yanı; devletin gelir toplarken; mal edinirken; harcama yaparken; borçlanırken kendi kendini bilimsel verilere ve geçmiş deneyimlere dayalı kurallarla sınırlamayı önceden kabul etmesidir. Vatandaşlar açısından; bu tür bir anayasa vergi ödevinin eşitlikçi, adil ve verimli olması anlamına gelmektedir. Sonuç olarak; sürdürülmekte olan vergi reformu çalışmaları sırasında bu türden bir temel yasanın da tartışılmasında yarar bulunmaktadır. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

47 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından, Üniversitelerde Tam Gün Çalışma Esası 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından Üniversitelerde Tam Gün Çalışma Esası M. Kâmil MUTLUER * Özet 2003 yılında 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanunun getirilmesinin bazı nedenleri bulunmaktaydı. Söz konusu nedenlerin başında, kamu kuruluşları bütçelerinin yanında, fonlar ve döner sermaye gibi harcama alanlarının çok büyük boyutlara ulaşması olmuştur. Çünkü bu tür bütçeler ve harcamalarla bütçelerin genellik ve birlik ilkesinden tamamen uzaklaştırılmış oluyordu. Fon ve döner sermaye bütçeleri bütçe denetimlerini zorlaştırmasına ve bu tür yöntemlerin uygulamadan kaldırılması çalışmaları yapılmasına rağmen, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu nun 36. maddesinde değişiklik yapılması düşünülerek, tekrar döner sermayeler desteklenmek suretiyle yükseköğretim kurumlarında tam gün çalışma esası getirilmek istenilmektedir. Tam gün çalışma esasının 5018 sayılı Kanun karşısındaki durumu bu çalışmada irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Kamu Mali Yönetimi, döner sermayeler, harcamalar, üniversite hastaneleri, yüksek öğretim Full-time Working Basis at Universities in terms of the Public Financial Management and Control Law No Abstract Public Financial Management and Control Law No was put into effect in There are several reasons for adoption of this new law. The primary reason was that expenditure fields like funds and revolving fund as well as budgets of the public agencies reached huge sizes because the generality and unity principle of the budgets were entirely ignored through these budgets and expenditures. * Prof.Dr., Bilkent Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi 42 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

48 M. K. MUTLUER Although funds and revolving funds make it difficult to audit the budgets and such methods are tried to be removed, full-time working basis is desired to be ensured in the higher education institutions by giving support for the revolving funds and considering making an amendment to the Higher Education Law No This study will examine full-time working basis in terms of the Law No Keywords: Public Financial Management, revolving funds, expenditures, university hospitals, higher education JEL Classification Code: H51, I23 Giriş Bir tür mali anayasa olarak nitelendirilebilecek 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu yaklaşık yetmiş yıllık bir uygulama devresinden sonra 2003 yılında yürürlükten kaldırılmış ve yerine 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu getirilmiştir. Ülkemizde Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun getirilmesinin bazı nedenleri bulunmaktaydı. Sözü edilen nedenlerin başında, ülkede kamu kuruluşları bütçelerinin yanında fonlar, döner sermayeler gibi bazı kuruluşların bütçelerinin uygulamaya konulması ve bu tür bütçeler ile bütçelerin genellik ve birlik ilkelerinden uzaklaştırılması bulunmaktaydı. Yani bütçe dışı harcama ve gelir elde etme usulü kullanılarak, bütçelerde olması gereken mali saydamlık ve hesap verilebilirliğin kamu yönetiminde sağlanamamasıydı. Sözü edilen Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, harcamaları bütçe dışına taşıyarak denetimi zorlaştıran fonlar ve döner sermayelerin azaltılması ve hatta kaldırılması yönünde bazı çalışmalar gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu konuda istenilene pek ulaşılamamış ve değişik bütçe dışı harcama yollarına, eskiden olduğu kadar yaygın olmasa da yine devam edilmiştir. Fon ve döner sermaye bütçeleri bütçe denetimlerini zorlaştırmasına ve bu tür yöntemlerin uygulamalardan kaldırılması çalışmaları yapılmasına rağmen, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36. maddesinde değişiklik yapılması düşünülerek döner sermayelerle desteklenmek suretiyle yükseköğretim kurumlarında tam gün çalışma esası getirilmek istenmiştir. Yani bir yandan döner sermayeler bütçe içine çekilmeye çalışılırken, öte yandan bütçelerin denetiminde çok büyük sorun olan döner sermayeler bu şekilde tekrar yaygınlaştırılmak istenmektedir. Yükseköğretim kurumlarında tam gün çalışma esasının uygulaması, teorik olarak son derece yerinde bir düşünce tarzıdır. Ancak bu konuda bir karar alırken konuya geniş açıdan bakmak gerekir. Konuya geniş açıdan bakarken de, getirilen değişikliklerin uygulama koşullarının etkisiyle nasıl sonuçlar doğuracağını çok iyi şekilde kestirmek gerekmektedir. Tabii ki tam zamanlı çalışma, yükseköğretim kurumlarının çalışmalarında verimliliğin artırılması yönünden birçok yararlar getirecektir. Ancak bu değişiklikten olumlu sonuç alınabilmesi, başta yükseköğretime daha fazla kaynak ayrılması olmak üzere, birçok şartın varlığını da gerekli kılmaktadır. Yoksa arzulanan sonuç sağlanamayacak ve sonuçta birçok aksaklık ortaya çıkabilecektir. Üniversitelerde tam gün çalışma esası ile ilgili konuyu sınırlandırabilme bakımından esas olarak biz bu yazımızda, tam gün çalışma esaslarını Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

49 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından, Üniversitelerde Tam Gün Çalışma Esası gerçekleştirebilme amacıyla yükseköğretim kurumları döner sermayelerinin ağırlık kazanmasının, bir tür mali anayasa olarak nitelendirilebilecek 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun amaçlarına ters düştüğü üzerinde duracağız. Ağırlığı bu noktada toplanan yazımızda gerektiğinde de uygulamanın getirebileceği diğer sonuçları kısaca belirtmeye çalışacağız. 1.Tam Gün Çalışma Esasını Getirmeye Çalışan Değişiklik Yükseköğretim kurumlarındaki çalışma esaslarını düzenleyen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36. maddesinde yapılması düşünülen değişiklik ile üniversitelerde devamlı statüde çalışma esası getirilmek istenmektedir. Yapılması düşünülen değişiklik özetle; Öğretim elemanları, üniversitelerde devamlı statüde görev yapar. Öğretim elemanları, bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. Öğretim elemanlarının görevi ile bağlantılı olarak verdiği hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla bir bedel tahsil etmesi halinde 58. madde hükmü uygulanır. demektedir. Burada sözü edilen Yükseköğretim Kanununun 58. maddesi üniversitelerde döner sermayeler ile ilgili maddedir. Esasında tam gün çalışma esası yeni düzenlemeyle üniversite döner sermayelerine bağlanmış bulunduğundan, doğal olarak sözü edilen maddenin de değiştirilmesi gerekmiştir. Döner sermayelerle ilgili 58. madde bir bakıma yeniden düzenlenmiştir. Yapılması düşünülen değişiklikleri şu şekilde özetlemek mümkündür: Yükseköğretim kurumlarında üniversite yönetim kurulunun önerisi ve Yükseköğretim Kurulunun onayı ile döner sermaye işletmesi kurulabilecektir. Döner sermaye işletmesinin gelirleri, işletme adına yapılan mal ve hizmet satışlarıyla diğer gelirlerden meydana gelecektir. Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın, tıp ve diş hekimliği fakülteleriyle sağlık araştırma ve uygulama merkezleri için yüzde 35 i; ziraat ve veteriner fakülteleri, sivil havacılık yüksekokulu ile bünyesinde atölye veya laboratuar bulunan yükseköğretim kurumları için asgari yüzde 25 i; diğer yükseköğretim kurumları için ise yüzde 15 i, ilgili yükseköğretim kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım, kiralama, devam eden projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve diğer ihtiyaçlar ile yönetici payları için kullanılacaktır. Bu oranlar üniversite yönetim kurulunun kararı ile yüzde 50 ye kadar artırılabilecektir. Görüldüğü üzere kurumun mal ve hizmet ihtiyaçlarının oldukça büyük bir kısmı döner sermaye işletmeleri gelirleri ile karşılanmak istenmektedir. Öte taraftan döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın asgari yüzde 5 i de üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanı için kullanılacaktır. Sözü edilen bu oranı da üniversite yönetim kurulu artırabilecektir. Tıp ve diş hekimliği fakülteleriyle sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinin hesabında toplanan döner sermaye gelirleri bakiyesinden Kanunda belirlenen oranlar dahilinde aylık ek ödeme yapılacaktır. Yapılacak ödemelerin azami tutarları öğretim elemanlarının statülerine göre azami yüzde 800 e kadar çıkabilecektir. Tabii söz konusu oranlarda ödeme yapılabilmesi, döner sermayelerin mali yapılarına bağlı olacaktır. 44 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

50 M. K. MUTLUER Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürü ve kanunda sayılan kişiler için katkılarına bakılmaksızın yine kanunda belirtildiği üzere yüzde 600 e kadar ek ödeme yapılabilecektir. Yapılacak ek ödeme oranları ile ödemenin esas ve usulleri; yükseköğretim kurumlarının hizmet sunum şartları ve kriterleri dikkate alınarak personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamalar ile ilgili performansı ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışması gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir. Bu açıklamalardan üniversitelerin birer gelir getirme kuruluşları haline getirilmesine çalışılmaktadır. Tabii ki bu durum, olabildiğince kendi gelirleriyle geçinmesi ve kendi gelirlerinin yetmemesi halinde hazine yardımı yapılması şeklinde ifade edilen özel bütçe anlayışına teorik olarak uygun görülmektedir. Ancak döner sermaye kuruluşlarının sakıncalı yönleri geçmiş uygulamalarda açık şekilde görülmüştür. Bu konuya daha sonra ayrıntılı olarak değinilecektir. 2. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından Döner Sermaye İşletmeleri 2.1. Döner Sermaye İşletmelerinin Geçirmiş Olduğu Sürece Kısa Bakış Bütçenin bazı ilkeleri vardır. Bu ilkelerin başında genellik ve birlik ilkesi gelmektedir. Döner sermayeler sözü edilen ilkelerin istisnalarını meydana getirmektedir sayılı Kanundan önce çok uzun zaman yürürlükte bulunan 1050 sayılı Kanunun 49. maddesinde genel bütçeli kuruluşlarda döner sermayeler kurulması ön görülmesine rağmen, katma bütçeli kuruluşlara ve bütçeden yardım alan diğer kuruluşlara daha sonra döner sermaye kurma hakkı getirilmiştir. Atıl işgücü ve kaynakları değerlendirme bakımından döner sermaye işletmeleri kurulması ilk zamanlarda yararlı olarak kabul edilmesine rağmen, gelişen zaman içinde bu kuruluşlar parlamentonun bütçe hakkını ihlal eden birer kuruluş haline gelmiştir. Yani kurumlar asli faaliyetlerini zaman içinde döner sermayelerine kaydırmışlar, döner sermayeler sayı ve faaliyet büyüklüğü bakımından diğer bütçelerle yarışır hale gelmiştir yılı sonu itibarıyla ülkemizde döner sermaye işletmelerinin sayısı olmuştur. Bunların yaklaşık yüzde 75 i genel bütçeli idareler, yüzde 25 i ise büyük çoğunluğunu üniversitelerin meydana getirmiş olduğu katma bütçeli kuruluşlar meydana getirmiştir yılı sonu itibarıyla döner sermaye işletmelerinin toplam mal ve hizmet satışları tutarı 2.2 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Bunun anlamı, döner sermaye gelirlerinin toplam bütçe içindeki büyüklüğünün devlet bütçelerinin yaklaşık yüzde 5 i düzeyine çıkması demektir. Sözü edilen zaman dilimi içinde fonlar da çok büyük sayılara ve bütçe itibarıyla önemli tutarlara ulaşmıştır. Yani dev kuruluşlar haline gelen döner sermaye işletmeleri ve fonlar bütçenin parlamenter denetiminden kaçışın yaygın bir yolu haline gelmiştir sayılı Kanuna göre döner sermaye işletmelerinin 2007 yılı sonuna kadar yeniden yapılandırılması istenmiştir. Yeniden yapılandırma kapsamında bağlı bulundukları kurumların bugüne kadar döner sermaye işletmeleri üzerinden yürüttükleri hizmetler yeniden gözden geçirilerek, devamında yarar görünenleri Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

51 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından, Üniversitelerde Tam Gün Çalışma Esası kendi bütçe sistemi içinde devam etmeleri, devamında gerek olmayanlara son verilmesi düşünülmüştür. Yani böylece bütçe dışı harcamalar bütçe içine çekilerek harcamaların gerek hukuki gerek performans açısından etkinliğinin sağlanılması istenilmiştir. Yani döner sermeye işletmelerinin kurum bütçelerine alternatif oluşturulması, bir yandan hukuki denetimi zor hale getirebileceği ve diğer yandan da kaynakların etkin, ekonomik ve verimli kullanılması şeklinde özetlenebilecek performans denetimini imkânsız denecek kadar güç hale sokabileceği düşüncesiyle, böyle bir yol izlenmiştir Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun Amaçları ve Döner Sermayeler 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bütçelerin hazırlanma, uygulanma ve denetimi sırasında göz önünde tutması gereken bazı ilkeler kabul etmiştir. Bu ilkelerden belirtilecek üçü bu Kanun ile döner sermaye işletmeleri arasındaki ilişkiyi bir bakıma belirlemektedir. Bu ilkeler şunlardır: - Tüm gelir ve giderler gayri safi olarak bütçede gösterilir. - Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır. - Kamu idarelerinin tüm gelir ve giderleri bütçelerde gösterilir. Teorik olarak belirlenen ilkeler arasında bütçenin genellik ilkesi ile birlik ilkesi çok önemlidir. Yukarıda belirtilen ilk ilke bütçenin genellik ilkesinin şartlarını belirlemektedir. Üçüncü olarak belirtilen ilke ise, birlik ilkesinden başka şey değildir. Genellik ilkesi, hazine birliğini ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle genellik ilkesi, devletin tüm gelir ve giderlerinin eksiksiz olarak bütçelerde yer almasıdır, şeklinde ifade edilebilir. Genellik ilkesi iki temel ilke üzerinde oturur. Bunlardan birisi, gayrisafi usul; diğeri de, ademi tahsis usulüdür. Gayri safi usulde, gelirlerden giderler ve giderlerden gelirler indirilmeden devlete ilişkin tüm gelir ve giderlerin bütçede gayri safi olarak gösterilmesi esastır. İlk bakışta gayri safi usulün genellik ilkesinden başka bir şey olmadığını, yani her iki ilkenin biri birinin aynısı olduğu söylenebilir. Ancak konu üzerinde biraz düşünüldüğünde, genellik ilkesi için gayri safi usulün gerekli olduğu, ancak bunun genellik ilkesini sağlamada tek başına yeterli olmadığı ifade edilebilir. Çünkü genellik ilkesine göre hazırlanmış bütçelerde, bazen gelirlerin arkasına giderlerin ve giderlerin arkasına da gelirlerin saklanmış olduğu durumlar olabilir. Bu duruma da gider ve gelirlerin bütçelerde gayri safi olarak gösterilmesiyle engel olunabilir. Genellik ilkesini tamamlayan ikinci ilke, ademi tahsis yöntemidir. Bu ilkeden amaçlanan şey, belirli gelirlerin belirli giderler için tahsis edilmemesidir. Gayri safi usulün kendine göre bazı yararları bulunabilir. Ancak bu usulün en büyük yararı, tüm gelir ve giderlerin parlamentodan geçmesini sağlayarak parlamento denetimini etkili kılmaktır. Yoksa gelir ve giderlerin bir kısmı parlamentodan gizlenecek ve bunun sonucunda da gerek hukuki gerek performans denetimi etkisizleşerek mali saydamlık ve hesap verilebilirlik ortadan kalkmış olacaktır. Ademi tahsis usulünün yararları sakıncalarına göre daha fazladır. Bu usulün en büyük yararı, ortaya değişik yapıda bütçeler ortaya çıkmayacağından etkili bir denetim yapılabilmesidir. 46 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

52 M. K. MUTLUER Yani söz konusu iki usulden meydana gelen genellik ilkesi, denetimin daha etkili yapılabilmesini sağlayacaktır. Bütçedeki birlik ilkesinin anlamı ise, devletin tüm gelir ve giderlerinin bir tek bütçede yer almasıdır. Bu bakımdan birlik ilkesi ile genellik ilkesi büyük bir benzerlik içindedir. Ancak bu iki ilke arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Yukarıda ifade edildiği üzere genellik ilkesinde, gayri safi usul ve ademi tahsis usulü uygulanarak devletin tüm gelir ve giderlerinin tek bütçede yer alması esastır. Birlik ilkesinde ise, bu ilkeler dikkate alınarak veya alınmadan devletin tüm gelir ve giderleri tek bir bütçede gösterilir. Adı geçen gayri safi usul ile ademi tahsis usulü uygulanarak gelir ve giderlerin tek bütçede toplanması halinde, genellik ilkesi ile birlik ilkesi aynileşir. Ancak bazı hizmetlerin tahsis usulü uygulanarak yürütülmesi ya da safi usule yer verilerek tek bütçe yapılması halinde, genellik ilkesi birlik ilkesinden ayrılır. Bu bakımdan genellik ilkesi içerik bakımından birliği, birlik ilkesi ise şekil yönünden tekliği ifade eder. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu etkin bir denetim sağlanması bakımından bu iki ilkenin gerçekleşmesi üzerinde önemle durmaktadır. Oysa yükseköğretim kurumlarında tam zamanlı uygulama getirilerek, bu usulün finansmanının esas olarak bütçe dışı harcama yollarıyla yani döner sermaye işletmeleri bütçeleriyle sağlamaya çalışması, eskiye tekrar dönüşü oluşturacaktır. Bu da kamu harcamalarında denetim, mali saydamlık ve hesap verilebilirlik bakımından sorun teşkil edebilecektir. Burada sözü edilen döner sermaye işletmelerine ağırlık vermek yerine, kanunda yer alan hükümler uygulanarak, sözü edilen sakıncaları ortadan kaldırmak mümkün olabilecektir. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 39. maddesinde, kamu kurumlarının faaliyetleri sonucunda elde ettikleri gelirlerini özel ödenek kaydetmek suretiyle bütçe içinde toplama esası getirilmiştir. Kanunda böyle bir imkân varken, döner sermaye şeklinde ayrı bir şekilde örgütlenip kurum bütçelerine alternatif bütçeler yaratmak, etkinlik anlayışına ters düşmektedir. 3. Tam Gün Çalışma Esası Üzerinde Durulabilecek Diğer Hususlar 3.1. Eğitim ve Sağlık Hizmetinin Finansmanı Bilimsel çalışmaları da eğitim hizmeti içinde düşündüğümüzde, üniversitelerin topluma sunmuş oldukları hizmetleri eğitim ve sağlık hizmeti olarak sayabiliriz. Sözü edilen bu iki hizmet türü, teorik olarak yarı toplumsal hizmet olarak kabul edilmektedir. Yarı toplumsal hizmetin anlamı, sunulan hizmetin yararının bir kısmının topluma bir kısmının da o hizmetten yararlanan kişiye ait olmasıdır. Bu ayrımın önemi, sözü edilen hizmetlerin finansmanında kendini gösterir. Eğitim ve sağlık hizmetinin topluma olan faydasının, hizmetin faydasının bölünememesi nedeniyle, finansmanının vergilerle karşılanması; kişilere olan faydasının da o hizmetten yararlananlara ödetilmesi teorik olarak ifade edilmektedir. Ancak tabii ki bu teorik düşünce, ülke şartlarıyla uyum içinde olduğu sürece arzulanan sonuca ulaşır. Yani gelişmemiş, milli geliri düşük ve gelir paylaşımı gereken şekilde yapılamayan ülkelerde harcamaların tümüne yakın kısmının vergilerden sağlanan gelirlerle karşılanması yoluna gidilmektedir. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

53 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından, Üniversitelerde Tam Gün Çalışma Esası Bu belirtilen hususlar döner sermayelerin tekrar hayatiyete kavuşturularak eğitim ve sağlık hizmetlerinin finansmanında kullanılması düşünüldüğünde, konuyu iki şekilde yorumlamak mümkündür: - Eğitim ve sağlık hizmetlerinin finansmanının kamu ile hizmet alan kişiler arasında bölüştürülmesi: Bu düşünceye göre eğitim ve sağlık hizmetinin gerektirdiği harcamaların iki kaynaktan karşılanması gerekir. Hizmetlerin topluma olan yararlarının karşılığı olan harcamaların devlet tarafından karşılanması ve eğitim ve sağlık hizmeti alanların yararlarının karşılığının da hizmetten yararlanana ödetilmesi esas olmalıdır. Konu sırf teorik açıdan ele alındığında bu yöntem doğru olarak kabul edilir. Üniversitelerde tam zamanlı çalışma esası getirilirken ve döner sermaye yoluyla harcamaların finansmanı yoluna gidilmek istenirken, bu husus tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır. - Eğitim ve sağlık hizmetlerinin finansmanının bütçe kanalıyla karşılanması: Yukarıdaki bilgilerin ışığında burada da hizmetlerin topluma olan yararı yine bütçe kanalıyla karşılanacaktır. Hizmet alan kişilerin üniversite döner sermayelerine ödemesi gereken ücretlerin de, ikinci düşünce şekline göre bütçe kanalıyla ödenmesi düşünülebilir. Örneğin, hasta tedavileri sonucunda döner sermayelerin alması gereken ücretlerin bütçelere konulan ödeneklerle karşılanması düşünülebilir. Bu konu da tasarıda açık bir şekilde ifade edilmemektedir. Eğer uygulamada bu alternatif düşünülüyorsa, o zaman sorunu bütçe içinde çözmek ve üniversite bütçeleri yanında bir de döner sermaye bütçeleri yaratmamak gerekirdi. Kaldı ki burada da, çok büyük tutarlarla ulaşacak eğitim ve sağlık harcamalarının sadece bütçeler ile karşılanabilip karşılanamayacağının çok iyi hesap edilmesi gerekir Tıp Fakülteleri Hastanelerinin Bir Eğitim Hastanesi mi Yoksa Tedavi Hastaneleri mi Olması Gerektiği Her kurumun kendi işlevine göre bir amacının olması gerekir. Bu açıdan bakıldığında üniversiteler bünyelerinde bulunan hastanelerin, esasında bilimsel araştırma yapan ve tıp eğitimine katkıda bulunacak şekilde eğitim ve öğretim veren birer kuruluş olması gerekir. Bugün bu hastanelerin tam anlamıyla böyle bir işlevi yürüttüğü pek söylemez. Aslında alınacak önlemlere bu hastaneleri birer eğitim kurumu yapma yönünde çaba göstermek gerekir. Hal böyle iken, Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılarak tam gün çalışma esasının getirilmek istenmesi ve tam günün gerektiği harcamaların da döner sermaye yoluyla getirilecek gelirlerine bağlanma düşüncesi, sözü edilen hastaneleri tam anlamıyla birer sağlık kurumları haline getirecektir. Bu değişikliğin tıp öğretiminin geleceğinde çok önemli sakıncaları bulunacaktır. Bu bakımdan belirtilmiş olan düşüncenin gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması gerekir. Yani bu hastaneleri tam anlamıyla tıp eğitiminin birer parçası haline getirilmesi yönünde çalışmaların yapılması gerekmektedir Üniversitelerde Tam Zamanlı Çalışma Esaslarının Uygulanma Şartları Üniversitelerde tam zamanlı çalışma olması gereken bir çalışma şeklidir. Ancak üniversitelerde tam zamanlı çalışmanın başarılı şekilde uygulanması ve bundan arzulanan sonuçların alınması bazı şartların var olmasını gerekli kılar. 48 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

54 M. K. MUTLUER Bu şartların başında üniversitelere kaynağını bütçeden alan yeterli kaynak ayrılması gelmektedir. Birçok yeni üniversitenin kurulması ve mali durum nedeniyle günümüzde üniversitelere ayrılan kaynakların daha fazla artırılmasının mümkün bulunmaması nedeniyle, ileride üniversitelere ayrılan ödenek tutarlarında artma yerine düşme olacaktır. Bu da her şeyden önce öğretim elemanlarına ödenecek ücretlerin artırılmaması sonucunu ortaya çıkaracaktır. Oysa tam gün çalışma esası ile birlikte ücret politikasını ele alarak, öğretim elemanlarının ücretini onların hayat standardını yükseltecek şekilde artırmak gerekir. Yoksa öğretim elemanları ya üniversitelerden ayrılacak ya da üniversitelerden ayrılmayarak kişiler kendilerine dışarıda gizli çalışma alanları aramaya gideceklerdir. Tam gün çalışmada başarılı olabilmenin diğer bir şartı da, her alanda elde yeterli öğretim elemanlarının olmasını gerekli kılmasıdır. Bugün üniversitelerin böyle bir potansiyele sahip olunduğunu söylemek pek mümkün değildir. Tam gün çalışma esası ve öğretim elemanlarına gerekli düzeyde ücret ödenememesi sonucu üniversitelerden ayrılacak öğretim elemanları, ileride üniversite öğretimin düzeyini daha da düşürecektir Vakıf Yükseköğretim Kurumlarında Görev Yapan Öğretim Elemanlarının Tam Gün Çalışma Esasına Tabi Olması Anayasada vakıf üniversitelerinin birer kamu niteliğine haiz kuruluş oldukları açık şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde Yükseköğretim Kanunu da bu kurumları kamu niteliğine haiz kuruluşlar olarak kabul etmiştir. Bu düşünceyle Yükseköğretim Kanununda, vakıf üniversitelerine de 2547 sayılı Kanununun bazı hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıntıya inmeden denilebilir ki, yapılması öngörülen tam gün çalışma esası getiren değişikliğin bu haliyle kanunlaşması halinde, tam gün çalışma esasları vakıf üniversitelerine de şamil olacaktır. Şamil olmayacak şekilde yorumlansa dahi, söz konusu hüküm birçok tartışmayı da beraberinde getirecektir. Öte taraftan kanunda vakıf üniversitelerinin idari ve mali özerkliğe sahip birer kuruluş oldukları açık bir şekilde kabul edilmiştir. Bu da esas olarak bu yükseköğretim kurumların kendi kaynağını kendisinin yaratması açısından yorumlandığında, işin doğasına uygun bulunmaktadır. Vakıf üniversitelerinin mali ve idari muhtariyete sahip olması, onların bazı hususlarda devlet üniversitelerinden ayırmasını gerektirir. Konuya böyle bakıldığında vakıf üniversitelerindeki çalışma şartlarının, vakıf üniversiteleri tarafından bizzat düzenlenmesini gerektirir. Yani tam gün çalışma esasını düzenleyen Yükseköğretim Kanununun 36. maddesi değiştirilirken bu hususun dikkate alınması ve maddeye vakıf üniversitelerinin sözü edilen hükme tabi olmaması şeklinde açık bir hüküm konulmasında büyük yarar bulunmaktadır. Sonuç Üniversitelere tam gün çalışma esasını getiren 36. maddenin değiştirilmesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununu ilişkilendirerek konuyu yorumlamak gerektiğinde, şunları söylemek mümkündür: sayılı Kanun, mali konularda yapılan değişikliklerde uyulması gereken bir ana kanundur, denilebilir. Kanunun esas amaçlarından birini, kamu kesiminin tüm harcamalarının bütçeler tarafından yapılması ve elde edilen gelirlerin de Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

55 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Açısından, Üniversitelerde Tam Gün Çalışma Esası bütçelerde yer alması meydana getirir. Yani bu ifadeden, bütçe ilkelerinden genellik ilkesiyle birlik ilkesinden asla vazgeçilemeyeceği amaçlanmaktadır. Bu bakımdan Kanunun yürürlüğe girmesinden önce geniş uygulama alanı bulan ve harcama ve gelirlerin denetimini güçleştiren döner sermaye işletmelerini tasfiye etmek ve bir daha bu tür uygulamalarla karşılaşmamak istenmiştir. Oysa Yükseköğretim Kanunu ile tam gün çalışma esasının getirilmesi istenmiş ve bu değişikliğin gerektirdiği finansmanın da döner sermaye işletmeleri esası üzerine oturtulması düşünülmüştür. Bu tür bir değişiklik, döner sermaye gelir ve giderlerinin denetimini güçleştirecektir. Yani parlamenter denetimi güçlendirmek amacıyla uygulanması düşünülen bütçelerde genellik ve birlik ilkeleri, yeni getirilmesi düşünülen değişikliklerle rotasından saptırılmış olacaktır. Bu da 5018 sayılı Kanunun ruhu ile parlamentonun sahip olması gereken bütçe hakkına tamamıyla ters düşmektedir. - Üniversitelerde tam gün çalışma esası getirilmek isteniyor ve bunun da gerektirdiği finansmanın üniversitelerin topluma sunmuş oldukları mal ve hizmetlerle sağlanması çalışılıyorsa, harcama ve gelirlerin döner sermayelerle ilişkilendirilmeksizin, elde edilen gelirleri Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 39. maddesine dayanarak özel ödenek kaydetmek suretiyle, bütçe dışına çıkmadan yapılabilmesi mümkün bulunmaktadır. - Üniversiteler tarafından sunulan hizmetlerin karşılıklarının hizmetlerden yararlananlardan alınacağı ya da devlet tarafından karşılanacağını belirleyen bir hükme değişiklikler içinde yer verilmemiştir. Hizmet karşılıklarının tümünün vatandaşlardan alınmasının düşünülmesi halinde, bunun uygulamada mümkün olup olamayacağının düşünülmesi gerekir. Hizmet karşılıklarının bütçeden karşılanması düşünüldüğünde de, bunun kamu maliyesi yönünden yerine getirilip getirilemeyeceğinin yeniden hesap edilmesinde yarar bulunmaktadır. - Üniversite hastanelerinin esasında birer araştırma ve eğitim amaçlı hastane durumuna getirilmesi amaçlanmalıdır. Olması gereken böyle iken, onların sadece gelir getirecek şekilde organize edilmeye kalkışılması, tıp eğitiminin kalitesinin yükseltilmesi bakımından savunulacak yanı bulunulamayacaktır. Kamu hizmetlerinin görülmesinde çoğu zaman maliyetler dikkate alınmaksızın sosyal faydanın sağlanmasına çalışılır. Hastane işletmeciliğinde de genel olarak durum budur. O bakımdan bu alanda devlet gerekli harcamaları yaparak üniversite hastanelerinin kaliteleri yükseltmelidir. - Sadece mevzuat değişikliği ile çoğu zaman istenilen amaçlara ulaşmak mümkün bulunmamaktadır. Özellikle kamusal faaliyetlerde bu durum açık şekilde kendini gösterir. Yani mevzuat değişikliği mevcut şartlarla uyum halinde olduğunda istenileni sağlayabilir. Yukarıda değinildiği üzere yükseköğretim kurumlarında tam zamanlı çalışma, olması gereken bir çalışma şeklidir. Ancak bunun gerçekleşmesi üniversitelere yeterli kaynak sağlanması ve üniversitelerde yeterli sayıda öğretim elmanı bulunması ile mümkündür. Bu bakımdan getirilen yeniliklerden yararlı sonuç alınması sanırız pek mümkün olamayacaktır. - Vakıf üniversiteleri idari ve mali muhtariyete sahip kuruluşlardır. Bu bakımdan tam gün esasını bu yükseköğretim kurumlarında da uygulamak doğru değildir. Tasarıda bu konudaki yorum götürür durumu açıklığa kavuşturmak ve ilgili hükmü tam zamanlı çalışma esasının vakıf üniversitelerini kapsamayacak şekilde yeniden düzenlemek gerekmektedir. 50 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

56 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar İhsan GÜNAYDIN * Levent Yahya ESER ** Özet 1930 lu yıllarda Keynesyen düşünceyle birlikte uygulanmaya başlayan ihtiyari maliye politikaları 20. yüzyılın sonuna doğru yerini mali kurallara bırakmaya başlamıştır. Bu değişimde ülkelerin içerisinde bulunduğu bütçe açıkları ve politik çıkarların önüne geçilmesi çabası önemli rol oynamıştır. Maliye politikası araçları üzerine getirilen sınırlamalar şeklinde belirlenen mali kurallar geçen yirmi yılı aşkın süredir birçok araştırmacı ve politika yapıcının ilgisini çekmiştir. Maliye politikası kuralları hakkında bilgi vererek uygulanabilirliğine ilişkin bir çıkarımda bulunmak amacıyla hazırlanan bu çalışmada, mali kurallar ele alınarak ülke uygulamalarına karşılaştırmalı olarak yer verilmiş, sonuç kısmında ise mali kuralların faydalı olarak uygulanabilmesi için ne tür özellikler taşıması gerektiği üzerinde politika çıkarımlarında bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Mali Kural, Maliye Politikası, Keynes. New Trend in Fiscal Policy: Fiscal Rules Abstract Discretionary fiscal policy to be implemented with Keynesian ideas in the beginning 1930s has replaced fiscal rules towards the end of the 20th century. This change in the countries where the budget deficit and political interests has played an important role. Over last two decades the study of fiscal policy rules applied in the form of restrictions on the fiscal policy instruments has attracted a growing attention from researchers and policy-makers. The aim of this paper is to give information about fiscal rules and make inferences about the applicability. For this purpose firstly, fiscal rules has been discussed and has been handled country * Prof. Dr., KTÜ, İİBF, Maliye Bölümü, gunaydin61@yahoo.com ** Araş. Gör., KTÜ, İİBF, Maliye Bölümü, leventyahyaeser@gmail.com Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

57 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar applications. Finally, the paper states what kind of properties necessary to implement the specifics of what needed to carry out the policy. Keywords: Fiscal Rule, Fiscal Policy, Keynes. JEL Classification Code: E62- Fiscal Policy 1. Giriş Devletin maliye politikası aracılığıyla ekonomiye müdahalesi, özellikle 1930 lu yıllarda Keynesyen iktisadın doğuşuyla birlikte yoğunlaşmıştır. Ancak, Keynesyen iktisadi anlayışla birlikte yoğun olarak kullanılmaya başlanan ihtiyari maliye politikaları 1970 li yıllarda ortaya çıkan stagflasyon sorununa çözüm olmada başarısız olmuş ve maliye politikalarının kullanılması tartışılır hale gelmiştir. 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde maliye politikası ile ilgili yaşanan tartışmalar daha çok bu politikaların uygulanmasında ihtiyariliğin mi yoksa mali kuralların mı ön planda tutulması gerektiği çerçevesinde gerçekleşmiştir. İhtiyari maliye politikası uygulamalarının ortaya çıkardığı bazı olumsuzluklar bu politikaya olan ilginin giderek azalmasına neden olmuştur. Örneğin, ihtiyari maliye politikaları ile ilgili olarak 91 ülkeye ilişkin veriler kullanılarak yapılan bir çalışmada (Fatas ve Mihov, 2003) ihtiyari maliye politikalarının müdahaleci bir şekilde kullanılmasının konjonktürel dalgalanmaların hızını artırarak üretimde önemli dalgalanmalara neden olduğu ve ekonomik büyümeye zarar verdiği sonucuna varılmıştır. İhtiyari maliye politikasının belirtilen bu olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak için mali kurallar gündeme gelmiştir. Mali kurallar geçen 20 yılı aşkın süredir büyük bir ilgi çekmektedir. Birçok ülke artan bütçe açıklarını kapatmak ve uzun dönem maliye politikalarının sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla bu kuralları uygulamaktadır. Nüfusun yaşlanmasıyla ilgili baskılar da bu sürece hız kazandırmaktadır (Kennedy ve Robbins, 2001: 2). Son yıllarda birçok ülkede bütçe açıklarının ve borçluluk oranlarının artması harcamalarda hızlı bir artışa neden olmuştur. Harcamaları kontrol etmek ise kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini sağlamak açısından önemli bir faktör haline gelmiştir. Bu gelişmelerin sonucu olarak birçok ülkede, ulusal maliye politikası kuralları ilgi odağı olmaya başlamıştır. Bu durum aynı zamanda ortak para Euro nun oluşturulmasının ve Avrupa Birliği (AB) ile birlikte İstikrar ve Büyüme Paktı (SGP) gibi ekonomik politika koordinasyonu sürecinin de bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Finland Ministry of Finance, 2007: 35). Bunların yanında, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, politikacıların keyfi davranışlarını kontrol altına almaya çalışmak da bu politikaların oluşturulmasında etkili olmuştur. Mali kurallara genel olarak bakıldığında bütçe, harcama, gelir ve borç çerçevesinde ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda denk bütçe kuralları, harcama kuralları, gelir kuralları ve borç kuralları ön plana çıkmaktadır. Bu kurallar bazen belirli bir büyüklük şeklinde olabildiği gibi, bazen de belirli bir makro büyüklüğün yüzdesi şeklinde olabilmektedir. Neticede kurala dayalı maliye politikaları son zamanlarda ön plana çıkarak, belirli amaçlar doğrultusunda çeşitli ülkelerde uygulama alanı bulmaktadır. Bu çalışmanın amacı, maliye politikası kuralları hakkında bilgi vererek kuralların uygulanabilirliğine ilişkin bir çıkarımda bulunmaktır. Bu amaçla hazırlanan çalışmada öncelikli olarak mali kuralların ortaya 52 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

58 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER çıkışına ve uygulamada yer alan mali kurallara yer verilmiş, ardından çeşitli ülkelerde uygulanan mali kurallar ele alınmıştır. Son olarak mali kurallara yöneltilen eleştiriler değerlendirilerek, sonuç kısmında bazı politika çıkarımlarında bulunulmuştur. 2. Mali Kuralların Ortaya Çıkışı Kamu maliyesi alanında en fazla üzerinde durulan konulardan biri devletin gelir ve gider dengesini sağlamasıdır. Çünkü kamu maliyesinin sürdürülebilirliği açısından bu denklik büyük önem taşımaktadır. Bu önem tarihin en eski devirlerinden beri varlığını sürdürmektedir. Örneğin M.T. Cicero MÖ 63 teki bir söyleminde bütçenin denk olması, hazinenin yeniden dolması ve kamu borcunun azaltılması gerektiğini ifade etmektedir (Kopits, 2001: 3). Geçmişi oldukça eskilere uzanan mali kurallar, geçen 150 yıllık süreçte yasal ve anayasal bir temele dayanmaya başlamıştır. Bu süreç kendi içerisinde üç dalgaya ayrılmaktadır. Birinci dalga, bazı federal devletlerdeki alt yönetimlerin bağımsız olarak altın kuralı kabul etmeleridir. Denk bütçe kuralının daha sofistike bir versiyonu olarak bilinen altın kural, hükümetin sadece yatırımları finanse etmek için borçlanmasına izin verilmesini ifade etmektedir. Denklik kuralından daha esnek olan bu kuralın arkasındaki düşünce, kamu yatırımlarının uzun bir zaman periyodu boyunca getiriler oluşturması ve yıllık gelir akımı tarafından sınırlandırılmaması gereğidir. Bir altın kural anlayışı, doğal olarak sadece nakit bütçeye uygulanabilmektedir. Tahakkuk çerçevesinde bu kural fiilen denk bütçe kuralı olmaktadır (Ljungman, 2008). Altın kural çerçevesinde, 19. yy ın ortalarından itibaren ABD deki çoğu eyalette ve 1920 li yıllardan beri İsviçre deki çeşitli kantonlarda bütçe dengesini koruyucu yükümlülükler kabul edilmiştir. İkinci dalga, İkinci Dünya Savaşından sonra bazı sanayileşmiş ülkelerin (Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda) para programlarını içeren istikrar programlarına destek olarak denk bütçe kurallarını getirmeleridir. Son dalga ise, Yeni Zelanda nın enflasyon hedeflemesini uygulamaya koymasının ardından 1994 yılındaki Mali Sorumluluk Kanunu ile birlikte başlamıştır. Bu kanunun ardından birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke, mali kurallar koymaya başlamıştır (Kopits, 2001: 3-5). Son dalga ile birlikte 1990 lı yılların başlarından itibaren mali kurallar, çoğu sanayileşmiş ülkede 1970 ve 1980 li yıllardaki yüksek borç birikimine karşı olarak, geniş kullanım alanı bulmaya başlamıştır. ABD de sayısal kurallar federal seviyede ilk olarak 1980 lerin ortalarında Gramm-Rudman-Hollings Kanunuyla koyulmuş ve 1990 da Bütçe Uygulama Kanunu getirilmiştir. Japonya ise 1997 de bütçe dengesi için sayısal bir sınır getirirken, Kanada 1991 de, 1996 ya kadar olan bütün devlet harcamaları için bir sınırlama getirmeyi amaçlayan Federal Harcama Kontrol Kanununu yürürlüğe koymuştur. Aynı dönemlerde özellikle Latin Amerika ülkeleri olmak üzere birçok ülke çeşitli sayısal kurallar uygulamaya başlamışlardır. Altın kural, maliye politikasının işleyişi için bir prensiptir. Bu kural, kamu sektörünün sadece sermaye yatırımı için ihtiyaç duyduğu kadar borçlanmasını ve geriye kalan cari harcamasını vergi ve diğer gelirlerinden finanse etmesini gerektirir. Başka bir deyişle altın kural, ekonomik devre boyunca hükümetin sadece yatırım için borçlanacağını, cari harcamayı finanse etmek için borçlanmayacağını ifade etmektedir. Diğer bir deyişle devlet, mevcut bütçesinin denk veya fazla olmasını sağlamalıdır. Kural, her yıldan ziyade, ekonomik devrenin çıkış ve inişleri boyunca bir ortalama yakalamayı ifade etmektedir (Chote, Emmerson ve Tetlow, 2008: 30). Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

59 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar Avrupa da ise mali kurallar ulus üstü seviyede 1992 yılında Maastricht Anlaşması ile yürürlüğe girmiştir. Bu kurallar Ekonomik ve Parasal Birliğe (EMU) giriş için sayısal kriter niteliğindedir. Maastricht sayısal mali kurallarına, daha sonra İstikrar ve Büyüme Paktı ile devam edilmiştir. İstikrar ve Büyüme Paktı ile birlikte, bütçe açığına ilişkin getirilen referans değerlerini aşan üye ülkelere yönelik bir yaptırım mekanizması getirilmiştir (Debrun vd., 2008a: 305). Mali kuralların oluşturulmasının arkasında yatan temel fikir, hükümet ve parlamentoların mali sürdürülebilirliği devam ettirebilmek için orta ve uzun dönem hedeflere doğru açık bir anlaşma yapmak istemeleridir. Ulysses e özgü deyişle, politikacılar sorumsuz mali davranışlara karşı yükselecek siren seslerinden sakınmak için kendilerini bir mali kural direğine bağlamaktadırlar (Ljungman, 2008). Dolayısıyla kurallar, politikacıların kendi çıkarları için maliye politikalarını serbestçe kullanabilmelerini engellemelerine rağmen yine de vazgeçemedikleri tedbirlerdir. Çünkü kurallar, politikacıların mevcut kurallar çerçevesinde hareket ederek seçmenlerin tepkilerini azaltmalarına yardımcı olmaktadır. Mali kuralların oluşturulmasına neden olan bazı etkenler mevcuttur. Bunlar: (i) Bazı gelişmiş ülkelerde refah devleti anlayışının bir sonucu olarak harcamaların artması ile gelişmekte olan ülkelerde borçlanmanın getirdiği maliyetin büyük bütçe açıklarına neden olması, (ii) Politikacıların oy maksimizasyonu için maliye politikası araçlarını keyfi olarak kullanması ve maliye politikasının bu amaca en uygun araç konumunda olması, (iii) Anayasal iktisat görüşünün önem kazanmaya başlaması, (iv) Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin, uygulanacak olan maliye politikaları hakkında seçmenlerin daha hızlı bilgi sahibi olmasına imkân sağlamış olmasıdır. Bu durum, politikacıların alacakları kararlarda daha şeffaf, daha güvenilir ve belirli bir kurala dayalı politikalar izlemelerine neden olmaktadır (Cecchetti, 2002). Mali kuralların ortaya çıkışında genel olarak yukarıda bahsedilen faktörler etkili olmakla birlikte uygulamada önemli rolü olan başka faktörler de bulunmaktadır. Bunları (Kennedy ve Rubbins, 2001: 3): a) Özellikle savaş sonrası dönemde Japonya da olduğu gibi makroekonomik istikrarı sağlamak, b) Kanada da bazı eyaletlerde olduğu gibi devletin maliye politikalarının kredibilitesini artırmak ve açıkların kapatılmasına yardımcı olmak, c) Özellikle yaşlı nüfus sorunu nedeniyle, Yeni Zelanda da olduğu gibi maliye politikasının uzun dönem sürdürülebilirliğini sağlamak, d) Özellikle AB de olduğu gibi federasyon veya birlikte oluşabilecek negatif dışsallıkları minimize etmek, başka bir deyişle devletin müdahale etmesi sonucu ortaya çıkan olumsuz dışsallıkları azaltmak veya ortadan kaldırmak, e) Siyasi popülizmi engellemek, f) Başka mali politikaları desteklemek ve uygulanan kamu politikalarının güvenilirliğini artırmak, şeklinde sıralamak mümkündür. Son yıllarda mali kuralların önem kazanmasının iki temel gerekçesi, maliye politikasının etkinliğini artırmak ve bütçeleme sürecinden kaynaklanan sorunları ve bu sorunların neden olduğu etkinsizlikleri ortadan kaldırmaktır (El-Khouri, 2002: 220; Vural, 2007; 105; Aktan-Vural, 2007: ). Gerçekten uygulanacak mali kurallar, ekonomik birimlerin politika uygulayıcılarının karar ve davranışlarını önceden bilmelerini kolaylaştırmaktadır. 54 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

60 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER Kuralların olmaması halinde ekonomik birimlerin politikacıların karar ve davranışlarını tahmin etmesi gerekir ki; bu da tahminlerin doğruluğu ve isabet derecesini gündeme getirir. Yapılacak yanlış tahminler, olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilir. Mali kuralların uygulanması, iktisat politikalarının belirsizliğini azaltmakta ve öngörülebilirliğini artırmaktadır (Aktan vd, 2007: 65). Yukarıda belirtilen çeşitli nedenlerle ortaya çıkan ve geniş uygulama alanı bulan mali kural fikri uzun bir geçmişe dayanmakla birlikte mali kuralların yasal olarak uygulamaya koyulması ancak 1990 lı yıllarda mümkün olmuştur. Özelikle ülkelerin geçirmiş oldukları ekonomik darboğazlar ve Avrupa Birliği nin birliğe üye olmak isteyen ülkeler için koymuş olduğu ekonomik kriterler bu kuralların meşrulaşmasında ve uygulama alanlarının genişlemesinde etkili olmuştur. 3. Mali Kurallar Teorisi Mali kurallara ilişkin olarak çeşitli tanımlar yapılmaktadır. Yapılan bütün bu tanımların temelinde yatan ana fikir, maliye politikası araçlarında çeşitli sınırlamalar yapılmasıdır. Maliye politikası kuralları, bütçe karar alma ve uygulama sürecini düzenleyen davranışsal veya hukuki normlardır (Hallerberg vd., 2004: 15). Bir başka tanıma göre maliye politikası kuralı, makroekonomik anlamda genel olarak toplam mali performansın bir göstergesi açısından tanımlanmakta ve maliye politikası üzerine koyulan sürekli bir sınırlama olarak ifade edilmektedir (Kopits ve Symansky, 1998). Söz konusu kurallar kamu bütçe açığı, borçlanma, borç veya temel bileşenleri gibi mali göstergeler üzerine getirilen miktarsal bir tavan veya oran şeklindeki sınırlamaları kapsamaktadır. Bu tanımlama maliye politikasında kural temelli yaklaşımın iki temel özelliğini vurgulamaktadır. Bunlardan birincisi, mali kuralın sürekli bir sınırlamayı ifade etmesidir. Bu durum, kuralın öngörülebilir bir geleceği belirtmesi anlamına gelmektedir. İkincisi ise mali kuralın, mali performansın somut bir göstergesi olmasıdır. Yani kuralın açık ve doğrulanabilir olması gerektiğidir. İdeal olan kuralın oluşturulmasında belirsizliğin yok denecek kadar az olması ve uygunluğunu belirlemenin mümkün olmasıdır (Ljungman, 2008). Mali kural, bütçe dengesi, borç, harcama veya vergileme gibi mali bir göstergeye özel bir limit koyan maliye politikası üzerindeki yasal veya anayasal sınırlama olarak tanımlanır. Başka bir deyişle, mali kurallar hükümetin politika seçeneklerine bağlayıcı bir kısıt veya sınırlama getiren düzenlemelerdir (Kennedy ve Rubbins, 2001: 2). Kısaca mali kural, maliye politikası araçları üzerinde yasal bir temele dayandırılmış sınırlamalardır. Mali kuralları aşağıda sıralanan şekilde türlere ayırmak mümkündür (Debrun,vd., 2008b: 9): 1) Denk bütçe kuralları, altın kuralı ve açık limitini kapsayan açık kuralları, 2) Toplam veya net kamu borcu üzerindeki sınırlamaları ifade eden borç kuralları, 3) Toplam harcamalar (reel veya nominal olarak harcama büyümesi) veya belirli harcama sınıfları üzerinde bir tavan sınırı ifade eden harcama kuralları, 4) Vergi yükü üzerine bir sınır koymayı veya dönem öncesinde beklenmeyen gelirlerdeki artışı dağıtmayı ifade eden gelir kuralları. Kurala dayalı maliye politikalarının belki de en çok bilineni kamu harcama ve gelirleri arasındaki dengeyi içeren denk bütçe kuralıdır. Birçok ülke, bütçesinin açık vermemesini aleni veya zımni olarak zorunlu kılan kurallar oluşturmuşlardır. Bununla birlikte maliye politikası için bu tarz basit kuralların uygulanması nadiren Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

61 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar uygun görülmektedir. Bunun iki önemli nedeni vardır: Birincisi, böyle bir kural gelir ve gider arasında denge yaratmakla birlikte dönem sonunda kamuya maliyet yüklemektedir. İkinci olarak da, basit olarak belirlenmiş yıllık bütçe dengesi kuralı konjonktürle birlikte hareket etmektedir. Bu da, ekonomik dalgalanma dönemlerinde gelir ve harcamaların ayarlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu kural yerine daha sofistike olarak bilinen altın kural uygulanmaktadır (Ljungman, 2008). Borçlanmaya ilişkin kural ise, özellikle gelişmekte olan ülkelerde borçların büyük sorun olmasıyla birlikte gündeme gelmiştir. Borç kuralı ile borç stoku üzerine limit koyulabilmekte veya GSYİH nın yüzdesi olarak bir borç sınırı belirlenebilmektedir. Örneğin, ABD de toplam nominal borç, Kongre tarafından değiştirilebilen bir tavana bağlıdır. Aynı şekilde İngiliz Mali İstikrar Kanununa göre de net kamu borcu sabit ve ihtiyatlı bir seviyede tutulmalıdır (Wyplosz, 2005: 75). Harcama kuralları ise bütçenin gider kısmına yöneliktir ve denk bütçenin sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Harcama kuralının, en önemli gelir kaynağı olan vergilerin ani şekilde değiştirilmesinin zor olması nedeniyle, gelir kuralına oranla uygulanması daha kolaydır. Bazı ülke uygulamalarında görüldüğü üzere, bütün harcama kalemlerine bir limit getirildiği gibi sadece belirli bir grup harcamalara da sınır getirilebilmektedir. Gelire ilişkin kurallar ise, kamu gelirlerinin belirli bir tavan ile sınırlandırılmasına dayanmaktadır. Bu sınırlama daha çok vergiler ön plana çıkarılarak yapılmakta ve vergi yükü belirli bir seviyede tutulmaya çalışılmaktadır. Gelir kurallarıyla birlikte vergi yükünün ve kamunun büyüklüğünün sınırlandırılabilmesi sağlanmaktadır (European Commission, 2008: 102). Aynı zamanda harcama kuralı ile birlikte hareket ederek oluşturulmuş bir gelir kuralı da denk bütçenin sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Günümüze kadar belki de en kapsamlı ve düzenli olarak oluşturulan kural yıllarında üzerinde tartışılıp, 1992 yılında ise imzalan AB deki Maastricht Anlaşması dır. Anlaşmanın en çok üzerinde durulan şartı, Birliğe girmek için bütçe açığı ve borçlanmaya ilişkin olarak GSYİH nın yüzdesi olarak getirdiği sayısal kurallardır. Sırasıyla bu % 3 lük ve % 60 lık iki hedef 1997 yılında İstikrar ve Büyüme Paktı ile tamamlanmıştır. Bu Pakt yeni para bölgesinin daimi bir özelliği olarak bütçenin ihtiyatlı olmasını hedeflemektedir. Maastricht Anlaşması daha çok Birliğe girmenin koşulu olarak görülürken, İstikrar ve Büyüme Paktı bütçe disiplinini Avrupa Ekonomik ve Parasal Birliğinin kalıcı özelliği haline getirmeyi amaçlamaktadır (Buti ve Giudice, 2002). Maastricht Anlaşmasının bütçe disiplinine ilişkin getirmiş olduğu, bütçe açığının milli gelire oranı olan % 3 lük hedefe ilişkin istisna olarak, milli gelirde % 2 lik bir düşüş olması yer almaktadır. Bununla birlikte ülkelerin ekonomilerindeki çalkantılarla birlikte bu kuralların aşıldığı durumlar da olmaktadır. Fakat üye ülkeler, para ve maliye politikalarını belirlerken Birlik normlarını dikkate almak zorundadırlar. Ayrıca Ekonomik ve Parasal Birliğe katıldıktan sonra Birliğin şartlarını yerine getirmedikleri takdirde nitelikli çoğunluk ile Maastricht Anlaşmasında yer alan dört tane yaptırımdan birine veya hepsine maruz kalabilirler. Bunlar arasında, üye ülkelerin bonolarının sağlıksız olduğu yönünde bildiri yayımlanması, Avrupa Yatırım Bankası nın ilgili ülkeye borç vermemesi, Avrupa Birliğine faizsiz depozito yatırılması zorunluluğu ve para cezası yer almaktadır (Akçay, 2008: 14). Böylece, AB ye girmenin ön koşulu olarak geliştirilen kriterler, kalıcı olarak benimsenen kurallar bütününe öncülük etmiştir. Bu 56 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

62 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER tarz bir yaklaşımla kuralların oluşturulması gerek yüksek bütçe açıklarının ve borçlarının yaratacağı negatif dışsallıklardan korunmak, gerekse Avrupa Merkez Bankasının kredibilitesini ve bağımsızlığını desteklemek açısından önemlidir (Franco vd., 2002: 1). Çünkü birlik içerisinde ortak amaç için hareket eden ülkelerin uygulayacakları politikaların da mümkün olduğunca ortak olması gerekmektedir. Yukarıda tanımı ve türleri yer alan mali kuralların oluşturulmasında çeşitli faktörler göz önüne alınmaktadır. Diğer bir deyişle, oluşturulacak olan kuralların başarılı olabilmesi için çeşitli özellikler taşıması gerekmektedir. Bu özellikler aşağıdaki şekildeki gibi gösterilebilir. Anayasal Kapsam Tanımlama Yasal Altyapı Uygulama Yöntemi Yasal Özellikler Dönem sonu hesap verme ve devretmeme şartı İstisnalar Mali Kural Uygulama Partizan Yetkisizlik Değişiklik Prosedürü Şeffaflık Operasyonel Özellikler Basitlik Tutarlılık Esneklik Kaynak: Biraschi, 2008: 11. Şekil 1: Mali Kuralların Özellikleri Biraschi nin optimal mali kuralların özelliklerine ilişkin yukarıdaki şekilde yapmış olduğu sınıflandırma öncelikli olarak kuralların yasal ve operasyonel özelliklerine değinmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak kuralların yasal altyapısı oluşturulmalıdır. Kuralların yer aldığı anayasal çatı bunların başarısı için çok önemlidir (Schuknecht, 2001, s.1). Ardından kurallara ilişkin istisnalar mümkün olduğunca az ve iyi belirlenmiş olmalıdır. Ayrıca politikacıların partizanca davranışları önlenmeli ve ani şoklara karşı alınacak tedbirler belirlenmelidir. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

63 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar Operasyonel kısmında ise Kopits ve Symansky (1998) ın da belirttiği üzere mali kurallar iyi tanımlanmış, şeffaf, uygun, tutarlı, basit, esnek, uygulanabilir ve etkin olmalıdır. Buna göre mali kuralın ilk özelliği tanımının yeterince açık ve net olarak yapılmış olmasıdır. Yani, konulan kuralın hedef ve sınırları tam ve doğru olarak belirlenmiş olmalıdır. Hedefi tam olarak belirlenen kural yeterince şeffaf olmalıdır. Akılda şüphe uyandıracak istisnalara sahip olmamalıdır. Kuralların esnekliğini ise bir istisna olarak değerlendirmek tam anlamıyla doğru olmayabilir. Esneklik sadece olağanüstü durumlarda kuralın değişimini ifade etmektedir. Her zaman göz önünde olan bir boşluk olarak görülmemelidir. Böyle olması durumunda sürekli olarak bu esneklik zorlanmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda kural uygulanabilir olmalıdır. Uygulanma olanağı olmadan konulacak kural, maliye politikası uygulayıcılarına olan güvenin sarsılmasına neden olacaktır. Ayrıca kural, ihtiyari politikaları savunanları haksız bırakacak kadar da esnekliğe sahip olmalıdır. Bunların yanında kurallar, konjonktürün dalgalanma dönemlerinde maliye politikasına yeterince esneklik sağlayacak şekilde düzenlenmiş olmalıdır. Aksi halde ekonomik kriz dönemlerinde esnekliğe sahip olmayan kurallar ülke ekonomisini daha zor duruma sokabilecektir. Son olarak da, sonuçlar hedeflerle karşılaştırılınca kolaylıkla ölçülebilir olmalıdır. Şeffaflık, kontrol ve uygulama teminat altına alınmış olmalı, kuralların değiştirilmesi zor olmalıdır (Schuknecht, 2001: 1). Bununla birlikte sadece politik hedef olarak belirlenen kurallardan yaptırımı olmaması nedeniyle kolaylıkla vazgeçmek mümkündür. Uygulayıcı konumundaki kişiler yaptırım eksikliği nedeniyle özellikle konjonktürün dalgalanma dönemlerinde kuralları istedikleri gibi esnetme şansına sahip olmaktadır. Mali kuralların faydalı veya zararlı olduğuna dair çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bunların bir tarafında kuralları savunanlar, diğer tarafında ise karşı çıkanlar bulunmaktadır. Bu noktada ileri sürülen temel argümanlar, ekonomik şoklara karşı daha hızlı hareket etme kabiliyetinin sağlanması ve keyfi politika davranışlarının önlenmesidir. Bu iki nokta etrafında şekillenen görüşler çeşitli taraftar kitlelerine sahiptir. Temel argümana göre, maliye politikası konjonktür dalgalanmalarını kontrol etmek için güçlü bir araçtır. Ancak maliye politikası yerine kuralların uygulanması hükümetin elini bağlayarak konjonktür dalgalarında bir artışa neden olur. Maliye politikası kurallarına yönelik diğer eleştirileri ise, kurallara dayalı maliye politikasının ancak ikinci en iyi seçenek olabileceği, bu kuralların siyasi irade olmaksızın başarılı olamayacağı, gereksiz bürokratik işlemlere neden olacağı, kısa vadede etkili politika olmadıkları, bu tip kuralların ulus üstü (AB gibi) veya uluslararası bir kurum (IMF gibi) tarafından önerilip denetlenmemesi halinde hükümetler için bağlayıcılığının olmayacağı ve seçimle işbaşına gelen temsilcilerin serbestçe politika belirleme hakkını sınırlandıracağı şeklinde sıralamak mümkündür (Fatas ve Mihov, 2006: 102; Aktan ve Vural, 2007: 126; Vural, 2007: 103). Tartışmanın diğer tarafında yer alanlar ise maliye politikalarının sınırlandırılmasını istemektedirler. Bu grupta yer alanlar, sınırlandırmanın iki önemli pozitif etkisinin negatif etkisinden daha ağır bastığını iddia etmektedirler. Bu pozitif etkilerden birincisine göre, maliye politikasındaki sınırlar hükümetlerin aşırı açık vermelerini ve borçlanmanın sürdürülebilir olmaktan çıkmasını engelleyecektir. İkincisine göre ise, politikadaki sınırlar maliye politikasının kendisinin makroekonomik oynaklığın bir kaynağı olması ihtimalini engelleyecek veya en azından azaltacaktır. Bunların yanı sıra devamlı nitelikte olan mali kurallar, daha önce açıklanan politikalardan 58 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

64 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER vazgeçilmesini, politikacıların oy maksimizasyonu amacıyla seçim ekonomisi uygulamak suretiyle mali açıkları artırma davranışını ve maliye politikası uygulamasında oluşacak gecikmeleri önleyecektir (Fatas ve Mihov, 2006: 102; Vural, 2007: 103). Görüldüğü üzere maliye politikası kuralları politikacıların keyfi tutumlarını önlemek amacıyla taraftar toplarken, konjonktür dalgalanmalarını artırıcı etkisi nedeniyle de eleştiri almaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde yapılan yüksek tutardaki harcamalar kamu maliyesini zora sokabilmektedir. Bunun yanı sıra, politikacıların hiçbir verimlilik unsurunu göz önüne almadan seçmenlerine vadettikleri yatırımları yapmaları, gerek harcamaların gereksiz yere artmasına gerekse kaynakların verimsiz alanlarda kullanılmasına neden olabilmektedir. Bu noktada Anayasal İktisat görüşü savunucularının tezleri ilgi çekmektedir. Buna göre, alınacak her türlü kararın sınırlarının önceden belirlenmiş ve yasal bir temele oturtulmuş kurallara dayanması gerekmektedir. Bu söylemleriyle birlikte Anayasal İktisatçılar mali kural fikrinin oraya çıkışına katkıda bulunmuşlardır. Diğer taraftan, ani tedbirlerin alınması gerektiği kriz dönemlerinde yasal olarak belirlenmiş bir kurala uyma zorunluluğu, maliye politikasından o dönemde faydalanmayı önleyebilecektir (Schick, 2003: 8-9). Bu durum mali kuralların çektiği en büyük tepkiyi oluşturmaktadır. Bu engeli ortadan kaldırmada kuralların iyi düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. 4. Çeşitli Ülkelerde Uygulanan Maliye Politikası Kuralları 1990 lı yılların başlarından itibaren birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler birbirinden bazı farklılıklar arz eden çeşitli maliye politikası kuralları uygulamaya başlamışlardır. Örneğin İsveç maliye politikasının kilit unsuru, genel kamu harcamaları açığının konjonktür dalgası süresince GSYİH nin % 1 i seviyesinde olmasıdır. Finlandiya da ise, özellikle seçim dönemleri için kullanılabilecek bütçe üzerinde bir sınırlama vardır. Buna göre, seçim döneminin başlangıcında Finlandiya devleti bütün seçim süresince yapılacak bütçe harcamaları için yasal zorunluluğu bulunmayan bir tavan belirlemektedir. Hollanda da harcamalar için birden fazla yılı içeren tavan belirlenmektedir. Bu tavanın belirlenmesinde geçmişten gelen trend değeri ve bağımsız bir kuruluş olan Merkezi Planlama Bürosu etkili olmaktadır. Belirlenen dönem içinde harcamalarda herhangi bir düzeltme yapılması mümkün olmamaktadır (OECD, 2009: 70-71). Almanya da ise mali kurallar 1969 yılından itibaren uygulanmaktadır. Bu yılda, yatırım harcamaları için borçlanmaya izin veren altın kural, anayasal zemine dayandırılarak uygulamaya koyulmuştur. Sadece makroekonomik istikrarsızlık ve savaş dönemlerinde sapmalara izin verilen bu denk bütçe kuralı, federal yönetim, federal iktisadi işletmeler ve özel fonların da dahil olduğu bütçenin tamamına uygulanmaktadır (Kennedy ve Robbins, 2001: 7-8). Bunların yanı sıra Almanya için asıl bağlayıcı kural, üyesi bulunduğu birliğin koyduğu Maastricht Anlaşması ve SGP dir. İngiltere de altın kural ve sürdürülebilir yatırım kuralı maliye politikasının iki önemli sınırlayıcısı konumundadır. Bu kurallar hükümetin mali davranışlarını büyük ölçüde sınırlayıcı niteliktedir. Bunlardan altın kurala göre, hükümet sadece yatırımlar için borçlanabilecek ve mevcut harcamalarını finanse edemeyecektir. Sürdürülebilir yatırım kuralına göre ise, GSYİH nin yüzdesi olarak kamu sektörü net Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

65 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar borcu ekonomik konjonktür dönemince istikrarlı ve kalıcı bir seviyede korunmalıdır (Murra ve Wilkes, 2009: 4-5). Hükümetin bu kuralları koymasındaki temel argüman, kamu harcama yükünün nesiller arasında önemli ölçüde düşürülmesidir. Böylece mevcut neslin yararlandığı bütün kamu harcamalarının maliyetinin gelecek nesillere kadar ödenmesi amaçlanmaktadır (Emmerson, 2006: 2). ABD de ise Başkan Reagan döneminde yapılan marjinal vergi oranlarındaki indirimlerin yarattığı açıkları kapatmak amacıyla 1985 yılında Gramm-Rudman- Hollings Kanunu çıkarılmıştır. Bu Kanun 1985 ten sonraki her mali yıl için maksimum açık miktarının tavanını belirlemekte ve 1991 de açığın kapatılmasını hedeflemektedir. Bu Kanun bahsedilen tavana uyulmaması durumunda, konulan tavan sınırını yakalamak için bütün kamu harcama programlarını belirli bir yüzde ile kesen spesifik bir prosedüre de sahiptir. Kuralla birlikte bütçe açığı belirlenen tavandan (GSYİH nin % 3 ünden az) büyük olmasına rağmen, bütçe açığının GSYİH ye oranı 1986 daki % 5,1 seviyesinden 1990 da % 3,9 a gerilemiştir. Bu gerilemede ekonomik büyümenin payı olduğu gibi uygulanan kanunun da etkisi bulunmaktadır (Fiti, 2005: 94) yazının başlangıcında ise, bütçe krizi yaşanmasının ardından bu Kanun uygulamadan kaldırılarak yerine Bütçe Uygulama Kanunu getirilmiştir. Yeni kanunla birlikte yıllık açık hedefi kaldırılarak, sağlık için sosyal güvenlik harcamalarının, emekli ve özürlü aylıklarıyla işsizlik ve diğer izin haklarının dışarıda tutulduğu ihtiyari harcamalar için hedef koyulmuştur (Auerbach, 2008). İsviçre de ise maliye politikası kuralı olarak bilinen borç freni Aralık 2001 de yapılan referandumun ardından Anayasaya girmiştir. Bu kurala göre harcamalar, gelirleri en fazla konjonktürel büyüme oranı kadar geçebilecektir. Borç freninin amacı, merkezi yönetimin borç stoğunu, GSYİH nın belli bir yüzdesi seviyesinde tutabilmek için, mevcut seviyesini korumaya çalışmaktır (Finland Ministry of Finance, 2007: 126). Yeni Zelanda daki mali kurallar genel ilkelere sahiptir ve bunların uygulaması kapsamlı bir raporlama ile kontrol edilir li yıllar boyunca ülkede baş gösteren açık sorununun ardından, mali yönetim kendisine bağlı kurumları kamu işletmesi haline getiren reformlar yaparak, nakit temelli muhasebeden gelir ve harcama bütçelemesine geçişi sağlamıştır. Ülkede, 1990 ların başlarından beri kamu maliyesi alanında bütçe fazlası görülmeye başlamıştır. OECD bu durumu Mali Sorumluluk Kanunu na ve güçlü politik iradeye bağlamıştır te yürürlüğe giren kanunla birlikte, kamu borcunun ihtiyatlı bir seviyeye indirilmesine, aniden ortaya çıkabilecek faktörlere karşı ihtiyatlı olmaya, mali riski ihtiyatlı bir şekilde sürdürmeye ve gelecek yıllar için vergi oranlarını tahmin edilebilir bir seviyede tutmaya çalışılmaktadır (Finland Ministry of Finance, 2007: 128). Brezilya ise, Mayıs 2000 de Mali Sorumluluk Kanununu çıkararak mali kurumlarını güçlendirmeyi, federal, eyalet ve belediye seviyesinde uygulama ve şeffaflık bağlamında mali planlama için geniş bir çatı oluşturmayı hedeflemektedir. Bu Kanun, dört aylık aralıklarla bütçe uygulamalarının sonuçlarını ve kanuna uyumunu gösteren detaylı mali yönetim raporlarının sunumunu gerektirmektedir. Ayrıca Kanun, taşeronlara yapılan ödemeleri de içeren kişisel harcamalar üzerinde tavan oluşturmakta ve kamu çalışanları için çeşitli cezalar öngörmektedir. Ayrıca ülkenin önemli sorunlarından biri olan kamu borcuna yönelik olarak da bu Kanunu tamamlayıcı şekilde yasal düzenleme yapılmış ve ulusal borç seviyesi için bir limit 60 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

66 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER belirlenmiştir. Şayet bu limit aşılırsa borçlanmaya ilişkin olarak oniki ay içinde yeniden bir düzenleme yapılır ve bu gerçekleştirilene kadar hiçbir şekilde borçlanmaya izin verilmez. Bununla birlikte kanun, doğal afet, ekonomik resesyon ve sıkıyönetim hallerinde borç limitinden sapmalara izin vermektedir (Bank of Ghana, 2008: 4). Estonya da bütçe sayısal bir kural tarafından yönlendirilmemekle birlikte, fazla veren sıkı bütçe politikası ve kamu borcunun azaltılması yönünde koalisyon anlaşmasına varılmıştır. Bu anlaşma yasal bir altyapı taşımamasına rağmen bir kamu belgesidir. Bu nedenle koyulan hedeflerin tutturulamaması halinde siyasi partilere zarar verecektir. Ayrıca yerel yönetimlerin borçlanmalarına yönelik olarak da bir kanun çıkarılmış ve belediyelerin borç stoklarının kendi yıllık gelirlerinin % 60 ı ile ve borç servis ödemelerinin de mevcut gelirlerinin % 20 si ile sınırlandırılması sağlanmıştır (Kraan vd., 2008: 10-29). Danimarka da Bakanlıklar için belirlenmiş harcama tavanı bulunmaktadır. Böylece Maliye Bakanlığı her bir harcama bakanlığı için toplam harcama miktarını belirlemektedir. Kendi bütçesi içerisinde yer alan fonların dağıtımını yapmaktan sorumlu olan her bakanlık için harcama tavanı ikiye ayrılmıştır. Bunlar cari harcamalar ve transfer harcamaları şeklindedir ve bu kalemler arasında paranın aktarılmasına izin verilmemektedir. Buradaki para belki maaşlardan diğer harcamalara kaydırılabilir fakat diğer harcamalardan maaşlara aktarılamaz. Harcama tavanı gelecek yılın ve gelecek üç yılın bütçesinde gösterilir (Blöndal ve Ruffner, 2004: 57). Polonya da ise geçmişten beri uygulanan borç kuralı vardır. Polonya Anayasasına göre kamu borcu (ulusal tanımlama ile) GSYİH nın % 60 ını geçmemelidir. Bütçe açığına ilişkin olarak da, büyük açıkların ana kaynağı olarak görülen yüksek harcamaları azaltmak için teklif edilen Belka Kuralı, reel harcama artışını % 1 ile sınırlandırmayı hedeflemektedir. Bu kural yürürlüğe girmemekle birlikte, bunun yerine merkezi yönetimin açığı üzerinde nominal bir tavan (çapa) getiren uygulama yürürlüğe koyulmuştur. Hükümet açık seviyesini, parlamento ise sadece gelir ve harcama kompozisyonunu belirleyebilmektedir (Rutkowski, 2007:1). Slovakya Cumhuriyeti nde maliye politikası makroekonomik istikrarın önemli bir aracı konumundadır. Konjonktür yanlı politika olarak oluşturulan mevcut mali kural otomatik stabilizatörlerin daha iyi çalışmasını desteklemeye çalışmaktadır. Bu bağlamda kural uzun dönem mali sürdürülebilirliği sağlayacak şekilde borçlanmadaki aşırı artışı önlemeye çalışmaktadır. Bugün ülkede ulusal seviyede kamu maliyesi üç kanun çerçevesinde yürütülmektedir. Bunlar; Genel Yönetim Bütçe Kuralları, Yerel Yönetim Bütçe Kuralları Kanunu ve Devlet Bütçe Kurallarıdır. Bu kanunlara göre, ülkede bütçe ardışık üç yılı kapsayacak şekilde, yıllık temelde onaylanır. Bunun yanı sıra, gelirlerin beklentilerden az olması durumunda genel yönetimin net borçlanmasını artırmasına izin verilmez. Bunun yerine kamu harcamalarının belirlenen hedefe ulaşmasını sağlayacak şekilde kısılmasına gidilir. Ekonomik daralma dönemlerinde hükümet belirlenen harcamaların % 1 ini geçmeyecek şekilde ilave gelir harcayabilir. İlave harcamaları karşılamak için kullanılamayacak olan gelirler borç geri ödemesi için kullanılabilir (OECD, 2009: 8-68). Yukarıda ele alındığı üzere çeşitli ülkeler kendi ekonomilerine uygun olarak mali kurallar benimsemektedirler. Burada ağırlıklı olarak harcama ve borçlanmaya ilişkin kurallar göze çarpmaktadır. Ayrıca kuralların uygulanışında görülen önemli bir ayrıntı da, ekonomik darboğazlarda kurallardan yine önceden belirlenmiş kurallar Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

67 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar dahilinde sapmalar olabileceğidir. Bu da, mali kuralların tamamıyla esnetilmeyecek şekilde yapılmadığı anlamına gelmektedir. Böylece konjonktürdeki dalgalanmaları azaltabilecek bir özellik mali kurallara katılmış olmaktadır. Bazı ülkelerdeki mali kurallar bu şekilde ele alındıktan sonra aşağıdaki Tablo 1 de çeşitli ülkelerde uygulanan mali kuralların özelliklerine karşılaştırmalı olarak yer verilmektedir. Tablo 1: Çeşitli Özellikleri Bakımından Bazı Ülkelerdeki Mali Kuralların Karşılaştırılması Planlama Ülke Kural türü Kapsam Yasal temel Süresi Danimarka Yapısal bütçe dengesi Çok yıllı MY Politik anlaşma Estonya Finlandiya Bütçe dengesi Gelirin yüzdesi olarak borç Bütçe dengesi Bütçe dengesi GSYİH yüzdesi olarak borç Çok yıllı Yıllık Çok yıllı Çok yıllı Çok yıllı MY YY MY YY MY Fransa Altın kural Yıllık YY Kanun Litvanya Net borçlanma tavanı Bütçe dengesi Yıllık Yıllık MY YY Politik anlaşma Kanun Politik anlaşma Kanun Politika anlaşma Kanun Kanun Hollanda Harcama tavanı Çok yıllı MY Koalisyon anlaşması Polonya GSYİH yüzdesi olarak borç Yıllık MY Anayasa Slovakya C. Gelirin yüzdesi olarak borç Yıllık YY/BY Kanun Slovenya İspanya GSYİH yüzdesi olarak borç Borç tavanı Bütçe dengesi Borç tavanı Gelirin yüzdesi olarak borç Çok yıllı Yıllık Konjonktür Yıllık Yıllık MY YY MY BY YY Koalisyon anlaş. Kanun Kanun Kanun Kanun İsveç Ortalama bütçe açığı Konjonktür MY Politika anlaşma İsviçre Bütçe dengesi, borç freni Konjonktür MY Anayasa İngiltere Altın kural GSYİH nın yüzdesi olarak borç Konjonktür Konjonktür MY MY Kanun Kanun İsrail Açık ve harcama tavanı Çok yıllı MY Kanun Avustralya Bütçe dengesi, borç tavanı Konjonktür MY Kanun Brezilya Gelirin yüzdesi olarak borç Yıllık MY ve YY Kanun Kolombiya Gelirin yüzdesi olarak borç Yıllık MY ve YY Kanun Hindistan Altın kural Çok yıllı MY Kanun Y. Zelanda Operasyonel denge Konjonktür MY Kanun MY:Merkezi yönetim, YY:Yerel yönetim, BY:Bölgesel yönetim. Kaynak: Xavier Debrun, Natan Epstein ve Steven Symansky, A New Fiscal Rule: Should Israel Go Swiss?, IMF Working Paper, No.87, 2008b, s.9. Tablo 1, bazı ülkelerde uygulanan mali kuralları; uygulama süresi, kapsamı ve yasal altyapısı bakımından ele almaktadır. Buna göre gelişmekte olan ülkelerde daha çok borçlanmaya ilişkin kuralların, gelişmiş ülkelerde ise daha çok bütçeye ilişkin kuralların olduğu göze çarpmaktadır. Bunda tabiki gelişmekte olan ülkelerin borçlanmaya ilişkin yaşamış olduğu kötü geçmiş, gelişmiş ülkelerde ise artan kamu 62 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

68 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER harcamalarının neden olduğu bütçe açıkları önemli rol oynamaktadır. Planlama süresi açısından bakıldığında ise, bütçe dengesine ilişkin kuralların ağırlıklı olarak çok yıllı ve konjonktür dönemini ele alan şekilde düzenlendiği görülmektedir. Bu ise kuralların katılığını ortadan kaldırmakta ve uzun dönemli bir planlamayı gerekli kılmaktadır. Böylece geleceğin belirsizliğini daha çok ortadan kaldırmaktadır. Kapsamları açısından bakıldığında ise, merkezi yönetime ilişkin kuralların ön planda olduğu görülmektedir. Fakat yönetim şekli açısından özellikle federal devletlerde mali kuralların çok daha gerekli olduğu görülmektedir. Çünkü bu ülkelerde yönetimler arası ilişkilerin önemi çok daha fazla olmaktadır. Yasal temelleri açısından ise, çoğu ülkede uygulanan kuralların yasal bir temele dayandırıldığı, buna karşın bazı ülkelerde sadece politik hedefler şeklinde kaldığı gözlenmektedir. Politik hedef olarak belirlenen kurallar daha çok mevcut siyasi partinin geleceği üzerinde etkili olmaktadır. Çünkü bu tarz hedefler, gerçekleşmemesi durumunda siyasi partinin geleceğini olumsuz etkilemektedir. Yasaya dayalı kurallar ise parti gözetmeksizin bütün yöneticileri bağlamaktadır. Tabi burada mali kuralın anayasal temele dayandırılarak daha güçlü hale getirilmesi de sağlanabilir. 6. Sonuç Keynesyen devrimle birlikte yoğun olarak uygulama alanı bulan maliye politikaları büyük ölçüde ihtiyari politikalara dayanmaktaydı. Zamanla ekonomik, politik ve fikirsel alanda yaşanan gelişmeler uygulanacak olan maliye politikalarının bir kurala bağlı olmasını gündeme getirmiştir. Ekonomik açıdan yaşanan bütçe açıkları, politik yönden politikacıların keyfi uygulamaları ve fikri açıdan ise anayasal iktisat görüşü mali kuralların oluşturulmasında etkili olmuştur. Ayrıca Maastricht Anlaşması ve SGP mali kuralların yaygınlık kazanmasında etkili olmuştur. Mali kuralların çeşitli fayda ve sakıncaları olduğu yönünde eleştiriler yer almakla birlikte, günümüzde mali kuralların kullanılıp kullanılmaması değil, uygulanacak olan kuralların nasıl düzenlenmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Çünkü kurallar sayesinde gelişmiş ülkeler artan harcamalarının getirdiği açık baskısından, gelişmekte olan ülkeler ise borçlanmanın getirdiği ağır yükten kurtulma şansı yakalamış olacaklardır. Özellikle yükselen piyasalar kurala dayalı maliye politikaları oluşturarak güvenilirlik de sağlayabileceklerdir (Kopits, 2004: 8). Çünkü bu ülkelerin en büyük sorunu güvendir. Güveni sağlamak için oluşturulacak mali kurallar geleceğe yönelik olarak diğer ülkeler için bir teminat oluşturacaktır. Günümüzde artan kamu harcamalarının sınırlandırılması, politik çıkarların arka plana itilmesi ve BİT lerin de gelişmesiyle birlikte mali kuralların uygulanması gerekli hale gelmiştir. Oluşturulacak kuralların dezavantajlarından sakınmak ve faydalı olmasını sağlamak için kuralların bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlar; kuralların tanımının açık ve net olarak yapılması, kuralların yasal veya anayasal bir temele dayandırılması, kuralların uygulanmasında kararlılığın olması, ekonomik şoklara karşı yeterince esnek olması, koyulacak kuralların ekonomik dalgalanmalar açısından belirli bir makro büyüklüğün yüzdesi olarak ve ülkenin gerçeklerine uygun olarak belirlenmesi, kuralın herkesin anlayıp takip edebileceği şeffaflıkta ve açıklıkta olması, kuralın getirdiği sınırlamalardan sapılması halinde yaptırım gücünün uygulanmasıdır. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

69 Maliye Politikasındaki Yeni Trend: Mali Kurallar Sonuç olarak, kurala dayalı politikalar, büyük değişimlerin yaşandığı günümüz ekonomilerinde maliye politikalarının önemli bir unsuru haline gelmiştir. Bununla birlikte mali kurallardan beklenilen faydayı elde etmek için, oluşturulacak kuralların yukarıda bahsedilen özellikleri taşımaları gereklidir. Bu özelliklere sahip politikalar ülkelerin daha öngörülebilir bir geleceğe sahip olmaları bakımından önem arz etmektedir. Kaynakça Akçay, B. (2008), Avrupa Birliği nin Ekonomik Kriterleri, Maliye Dergisi, 155, Aktan, C. C. vd. (2007), Kamu Ekonomisinin Yönetiminde İki Farklı Ekonomi Politikası Yaklaşımı: İradi ve Takdiri Kararlara Karşı Kurallar, C.C. Aktan, D. Dileyici, İ.Y. Vural (der.), Kurumsal Maliye Politikası, Ekonomi Politikası Yönetiminde Mali Kurallar ve Kurumlar içinde, Seçkin Yayınları, Aktan, C. C., Vural İ. Y. (2007), Ekonomi Politikası Yönetiminde Mali ve Parasal Kurallar, C.C. Aktan, D. Dileyici, İ.Y. Vural (der.), Kurumsal Maliye Politikası, Ekonomi Politikası Yönetiminde Mali Kurallar ve Kurumlar içinde, Seçkin Yayınları, Auerbach, A.J. (2008), Federal Budget Rules: The US Experience, NBER Working Paper, 14288, National Bureau of Economic Research, Cambridge. Bank of Ghana (2008), Fiscal Rules and Fiscal Discipline What can Ghana Learn From Country Experiences?, Policy Brief, January, Ghana, Biraschi, P. (2008), Searching for the Optimal EMU Fiscal Rule: An Ex-post Analysis of the SGP Reform Proposals, MEF Working Paper, 7, Italian Ministry of Finance, Italy. Blöndal, J. R. ve Ruffner, M. (2004), Budgeting in Denmark, OECD Journal on Budgeting, 4(1), Buti, M ve Giudice, G. (2002) Maastricht s Fiscal Rules at Ten: An Assessment, Erişim: 20/03/2009. Cecchetti, G. S. (2002), The New Economy and the Challenges for Macroeconomic Policy, NBER Working Paper, 8935, National Bureau of Economic Research, Cambridge. Chote, R., Emmerson, C. ve Tetlow, G. (2008), The IFS Green Budget, Erişim: 20/03/2009. Debrun, X. vd. (2008a), Tied to the Mast? National Fiscal Rules in the European Union, Economic Policy, 23(54), Debrun, X. vd. (2008b), A New Fiscal Rule: Should Israel Go Swiss?, IMF Working Paper, 87, International Monetary Fund. El-Khouri, S. (2002), Fiscal Policy and Macroeconomic Management, M.S. Khan, S.M. Nsouli ve C. Wong (der.), Macroeconomic Management: Programs and Policies içinde, Washington, DC: International Monetary Fund, Emmerson, C., Frayne, C. ve Love, S. (2006), The Government s Fiscal Rules, IFS Briefing Note, 16. European Commission (2008), National Numerical Fiscal Rules For Sound Public Finances, S. Deroose ve C. Kastrop (der.), The Quality of Public Finances içinde, Occasional Papers, 37, Belgium, Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran 2009

70 İ. GÜNAYDIN, L.Y. ESER Fatas, A ve Mihov, I. (2006), The Macroeconomic Effects of Fiscal Rules in the US States, Journal of Public Economics, 90(1-2), Fatas, A. ve Mihov, I. (2003), The Case for Restricting Fiscal Policy Discretion, Quarterly Journal of Economics, 118(4), Finland Ministry of Finance (2007), Fiscal Policy Rules and the Reform of Spending Limits in Finland, Ministry of Finance Budget Department, Helsinki, Fiti, T. (2005), Discretion Versus Rules in Fiscal Policy, /gb/bulletins/12-05/12_ang_fiti.pdf, Erişim: Franco, D. vd. (2002), Fiscal Policy in Europe: The Role of Fiscal Rules, 95th Annual Conference on Taxation, Orlando Florida, rero1.pdf, Erişim.10/03/2009. Hallerberg, M. vd. (2004), The Design of Fiscal Rules and Forms of Governance in European Union Countries European Central Bank Working Paper, 419, Germany. Kennedy, S. ve Robbins, J. (2001) The Role of Fiscal Rules in Determining Fiscal Performance, Department of Finance Working Paper, 16, Canada. Kopits, G. (2004), Overview of Fiscal Policy Rules in Emerging Markets, G Kopits (der.), Rules-Based Fiscal Policy in Emerging Markets içinde, Palgrave, Kopits, G. (2001), Fiscal Rules: Useful Policy Framework or Unnecessary Ormanent?, IMF Working Paper, 145, International Monetary Fund. Kopits, G. ve Symansky, S. (1998), Fiscal Policy Rules, IMF Occasional Paper, 162, International Monetary Fund. Kraan, D. vd. (2008), Budgeting in Estonia, OECD Journal on Budgeting, 8(2), Ljungman, G. (2008), Fiscal Rules - Beneficially Binding?, /02/fiscal-rules--.html, Erişim:10/03/2009. Murray, A. ve Wilkes, G. (2009), Fiscal Rules OK?, CentreForum, org/assets/pubs/fiscal-rules.pdf, Erişim: 23/03/2009. OECD (2009), Economic Surveys: Slovak Republic, Economic Survey, Organisation for Economic Co-operation and Developmnet, Rutkowski A. (2007), Ceilings and Anchors: Fiscal Rules for Poland, ECFIN Country Focus, 4(4), 1-6. Schick, A. (2003), The Role of Fiscal Rules in Budgeting, OECD Journal on Budgeting, 3(3), Schuknecht, L. (2001), Comments on Session I: The Pros and Cons of Fiscal Rules, _schuknecht.pdf, Erişim: 23/03/2009. Vural, İ. Y. (2007), Mali Disiplinin ve Ekonomik İstikrarın Sağlanmasında Yeni Bir Araç: Maliye Politikası Kuralları C.C. Aktan, D. Dileyici, İ.Y. Vural (der.), Kurumsal Maliye Politikası, Ekonomi Politikası Yönetiminde Mali Kurallar ve Kurumlar içinde, Seçkin Yayınları, Wyplosz, C. (2005), Fiscal Policy: Institutions Versus Rules, National Institute Economic Review, 191(1), Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak Haziran

71 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası Ersan BOCUTOĞLU * Aykut EKİNCİ ** Özet Bugün dünya 1929 Büyük Bunalımından sonraki en şiddetli krizin içinde bulunmaktadır. Küresel Krize karşı ilk ciddi tepki para politikası aracılığıyla olmuş; fakat istenen sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine dikkatler maliye politikasına çevrilmiştir. Bu çalışma John Maynard Keynes in 1936 da yayınlanan İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi kitabına geri dönmekte ve doğrudan Keynes in kriz olgusuna bakışını gözden geçirmektedir. Bu gözden geçirmenin temel nedeni, Keynes in kapitalist tarihin yaşadığı en etkili kriz olan 1929 Büyük Bunalımı hakkındaki düşüncelerinin incelenmesinin, hem içinde bulunduğumuz krizi hem de bu krize çözüm olarak önerilen maliye politikası hakkındaki anlayışımızı geliştirmeye yardım edeceğinin düşünülmesidir. Anahtar Kelimeler: Genel Teori, Küresel Krizler, Maliye Politikası General Theory, Global Crises and Fiscal Policy Again Abstract The world today has been passing through probably most severe crisis, the Global Crisis, since the Great Depression in The first measures taken against the Global Crisis were of monetary character but they failed to achieve expected results. Therefore recently on the agenda is the fiscal policy that has been nearly forgotten for almost decades. This paper focuses on John Maynard Keynes s book The General Theory of Employment, Interest and Money published in 1936 and reconsiders his views on economic crisis phenomenon. The driving force of this paper is that the reconsideration of Keynes s views in the General Theory on the Great Depression, most severe crisis that the capitalistic world had ever had, may supply the academic circles and policy makers both with a true understanding of the * Prof. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Trabzon. (ebocutoglu@ktu.edu.tr) ** Ekonomist, Türkiye Kalkınma Bankası, Ankara. (aykutekinci@gmail.com) 66 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

72 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ ongoing Global Crisis and with a positive evaluation of fiscal policy as an option against the Global Crisis. Keywords: General Theory, Global Crises, Fiscal Policy JEL Classification Code: E32, E Giriş Bugün dünya, daha iyi ve gerçek bir teşhis için olağanüstü bir sabırsızlık içerisinde bulunmaktadır; akla uygun olmasa bile, her zamankinden çok, böyle bir teşhisi kabullenmeye hazır ve onu denemeye isteklidir. John Maynard Keynes (1969: 356) Bugün dünya 2007 yılının ortalarında ABD emlak piyasasında başlayıp, zamanla finansal piyasalara yayılan, 2008 yılının Eylül ayında aralarında Lehman Brothers ın da bulunduğu bazı büyük mali kuruluşların iflası ile derinleşerek dünyaya yayılan bir Küresel Krizin ortasında bulunmaktadır. İlk başta, ABD nin mortgage kredilerine bağlı yerel bir finansal çalkantı olarak görülen kriz; kısa sürede dünya finansal sistemini kilitlemiş, birçok finans kurumunun batmasına, birçoğunun ise devletleştirilmesine neden olmuştur. Krizi öncekilerden ayıran belki de en önemli nokta, klasik bankacılık krizlerinin ötesinde, temelinde karmaşık ve yüksek hacimli türev ürünlerin yer alması ve bu ürünlere bağlı sorunların küreselleşen dünyada hızla yayılmış olmasıdır. Bu durum, ekonomik sistemle ilgili sağlıklı bir değerlendirmenin yapılmasını güçleştirmiş ve finansal piyasalardaki korku ve belirsizlik kısa sürede adeta küresel bir panik ortamı doğurmuştur. Finansal piyasalardaki sorunlar, kısa sürede reel sektöre de sıçramış; birçok ülkede görülen ekonomik yavaşlama, hızla bir ekonomik gerilemeye doğru yol almıştır. Kimi ülkelerin krizden çıkış yolu olarak gördüğü ihracat öncülüğünde ekonomik iyileşme seçeneği, tüm dünyanın ekonomik yavaşlama yaşadığı böyle bir dönemde çözüm olamamıştır. Nitekim birçok ülkenin hem ihracat hem de ithalat miktarları ciddi düşüşler kaydetmiştir. Diğer bir çözüm yolu olan para politikası ise, finansal krizlerin doğal yapısı gereği parasal aktarım mekanizmasının zayıflaması ile birlikte kısa dönemde beklenen etkiyi göstermekten uzak kalmıştır. Ayrıca, birçok ülkede Küresel Krizin daha başında zaten parasal genişleme seçeneği kullanılmış ve merkez bankalarının politika faiz indirimleri açısından hareket alanları oldukça daralmıştır. Krize çözümün diğer bir cephesini oluşturan finansal sistemin yeniden düzenlenmesi ise, birçoklarına göre ancak uzun vadeli bir planın parçası olabilecektir. Böyle bir ortamda, maliye politikası, kısa dönemde düşen toplam talebi süratle canlandıracak en önemli politika seçeneği olarak görülmeye başlanmıştır. Krizden en çok etkilenen sanayileşmiş ülkeler başta olmak üzere birçok ülke, genişletici maliye politikası uygulamalarına ağırlık vermeye başlamış, IMF dünya ülkelerine krizden çıkışın en etkin yolunun mali genişleme olduğunu duyurmuş ve son olarak 2009 Nisanında yapılan G 20 zirvesine katılan ülkeler, ekonomik büyüme için mali genişleme üzerinde anlaşmışlardır. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

73 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası Maliye politikasının krizlere karşı etkili bir iktisat politikası olduğuna dair inancın, 1960 lardan sonra belki de ilk defa bu derece arttığı söylenebilir. Keynes in 1929 Büyük Bunalımına çözüm olarak önerdiği zamandan beri önemi devamlı artan iradi maliye politikası, lı yıllarda altın dönemini yaşamıştır. Buna karşın, 1970 li yıllarda yeni klasik iktisadın eleştirileri ile başlayan bir gerileme döneminin varlığından söz edilebilir. Barro (1974), Ricardocu denklik teoremi adı verilen yaklaşımla, kamu borcunun gelecekte ödenmesi gerekliliği nedeniyle, ileriye bakan tüketicilerin yüksek vergi beklentileriyle uyumlu olarak genişletici maliye politikasını özel tasarruflarını artırarak etkisiz kılabileceklerini ileri sürmüştür. Kydland ve Prescott (1977) ise, dinamik zaman tutarsızlığı nedeniyle iradi politikaların çok ciddi kısıtlara sahip olduğunu göstermişlerdir. İradi maliye politikasının kısıtları ve etkisizliği üzerindeki akademik tartışmalar, uygulamada da çoğu ülkenin devamlı bozulan mali dengelere sahip olması gerçeğiyle birleşince, dikkatler politik etkilerin azaltıldığı, kurallara dayalı bir maliye politikası çerçevesinin oluşturulmasına doğru kaymıştır. 1 Ocak 1993 te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşmasının bu yaklaşımın en ciddi uygulaması olduğu söylenebilir. Maastricht Anlaşmasına uyumla birlikte, (i) kamu açığı/gsyih oranının % 3 ü, (ii) kamu borcu/gsyih oranının % 60 ı geçmemesi mali hedefleri tüm AB üye ülkeleri için bağlayıcı hale getirilmiştir. Bugünkü kriz ortamında ise, yukarıda belirtildiği üzere, iradi maliye politikası yeniden çözüm olarak sunulmaktadır. Diğer bir deyişle, iktisatçılar ve uygulayıcılar Keynes in krize karşı genişletici maliye politikası fikrini tekrar kurtarıcı olarak görmektedirler. Bu çalışma, Keynes in 1936 da yayınlanan İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi kitabına geri dönmekte ve doğrudan Keynes in kriz olgusuna bakışını gözden geçirmektedir. Bu gözden geçirmenin yapılmasının temel nedeni, Keynes in kapitalist tarihin yaşadığı en etkili kriz olan 1929 Büyük Bunalımının nedenleri ve yayılım mekanizması hakkındaki düşüncelerinin incelenmesinin, hem içinde bulunduğumuz krizi hem de bu krize çözüm olarak önerilen maliye politikası hakkındaki anlayışımızı geliştirmeye yardım edeceğinin düşünülmesidir. Çalışmanın takip eden bölümünde Keynes in krize bakışı, Keynes de Krizin Nedeni ve Keynes de Krizin Ekonomiye Yayılımı başlıkları altında incelenmekte; üçüncü bölümde, Küresel Kriz ve Maliye Politikasının Artan Önemi üzerinde durulmaktadır. Çalışmanın son bölümünde, çalışmadan elde edilen sonuçlar değerlendirilmektedir. 2. Keynes de Krizin Nedeni Keynes Genel Teoride (1936: 313) önceki bölümlerde, herhangi bir zamanda, istihdam seviyesini nelerin belirlediğini gösterdiğimizi iddia ettiğimize göre, bunu takiben, eğer haklıysak, teorimizin ticari çevrimler olgusunu da açıklığa kavuşturabilmesi gerekir diyerek; geliştirdiği yaklaşımı iktisadi dalgalanmaların açıklanması için kullanmıştır. Keynes (1936: 313 4), analizine döngüsel hareketi açıklayarak başlamaktadır. Döngüsel hareketten kastedilen, işleyen bir sistemdir. Sistemi yukarı yönde çeken güçler, zirvedeki toplanmadan sonra bu sefer ters yönde işlemeye başlarlar. Ters yönde işleme bu güçlerin yavaş yavaş etkilerini kaybedip, tekrardan sistemi yukarı yönlü harekete geçirebilme kabiliyetine sahip oldukları belli bir noktaya kadar devam eder. Ayrıca Keynes, yukarı ve aşağı yönlü hareketlerin zaman içinde ortaya 68 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

74 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ çıkma sırası ve süresinde de bazı belirgin düzenlilik derecelerinin bulunduğunu ve bu noktanın ticari çevrim tanımlamasının önemli bir özelliği olduğunu belirtmektedir. Kriz ise, ticari çevrimde açığa çıkan bir olgudur. Keynes krizi, yukarı doğru yönelen bir hareketin yerini aşağı yönlü bir harekete bırakması eğiliminin sıklıkla ani ve şiddetli bir tarzda ortaya çıkması gerçeği olarak tanımlamaktadır. Keynes in krizle ilgili yaklaşımı bazı çıkarımları da beraberinde getirmektedir: Keynes de ticari çevrimler ve krizler sistemin kendi içsel unsurlarının bir sonucudur. O halde sistem kusurludur ve yeni bir Genel Teori ye ihtiyaç vardır. Sistemi yukarı ve aşağı çeken güçleri anlamak, krizlerin süresi ve şiddeti açısından önemlidir. Krizler, ekonomik koşullardaki ani ve şiddetli değişimler anlamına geldiğinden, analizlerde beklentiler çok önemli bir yere sahiptir. Keynes (1936: 313), iktisadi dalgalanmanın temel nedenleri olarak; (i) tüketim eğilimindeki, (ii) likidite tercihindeki ve (iii) sermayenin marjinal etkinliğindeki dalgalanmaları göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, bu üç bileşen Keynes in bahsettiği sistemi yukarı ve aşağı çeken güçleri oluşturmaktadır. Bununla birlikte Keynes e göre ticari çevrimlerin başlıca ayırt edici nitelikleri, çevrim kelimesinin gerektirdiği süre ve dalgalanmaların dönemsellik özellikleri dikkate alındığında; sermayenin marjinal etkinliğinde meydana gelen dalgalanmaların incelenmesi üzerine yoğunlaşılması gerekmektedir. Sermayenin marjinal etkinliği kavramını incelemeden önce, iktisadi dalgalanmanın diğer iki nedeni olan tüketim eğilimi ve likidite tercihi kavramlarına göz atmakta fayda vardır. Keynes Genel Teoride (1936: 89), tüketim eğilimini etkileyen faktörleri iki gruba ayırmaktadır: objektif ve sübjektif faktörler. Objektif faktörler: 1. Ücret birimindeki değişmeler, 2. Gelir ve net gelir arasındaki farktaki değişmeler, 3. Net gelirle istikrarlı bir ilişki içerisinde bulunmayan sermaye değerindeki değişmeler, 4. Zaman iskonto oranındaki, yani bugünkü mallarla gelecekteki mallar arasındaki mübadele oranındaki değişmeler, 5. Maliye politikasındaki değişmeler, 6. Bugünkü ve gelecekteki gelir seviyesi arasında beklenen ilişkideki değişmelerdir. Sübjektif faktörler ise; zevk ve tercihler, moda, cömertlik, gösteriş, risklere karşı rezerv oluşturma ve miras bırakma isteği gibi psikolojik faktörlerle ilgilidir. Keynes, tüketim eğilimini etkileyen faktörleri bu şekilde belirttikten sonra marjinal tüketim eğilimi kavramına ulaşır ve marjinal tüketim eğilimini dcw/dyw şeklinde tüketimin milli gelire türevi biçiminde gösterir. Marjinal tüketim eğilimi, milli gelirdeki bir birimlik artışın ne kadarının tüketime gittiğini göstermektedir. Keynes, marjinal tüketim eğilimiyle çarpan ilişkisini incelemekte fakat yukarda belirtilen nedenlerden ötürü iktisadi dalgalanmanın temel açıklayıcısı olarak, sermayenin marjinal etkinliğini kullanmaktadır. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

75 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası Tüketim eğilimini belirleyen faktörler arasında, net gelirle istikrarlı bir ilişki içerisinde bulunmayan sermaye değerindeki değişmeler ve maliye politikası ön plana çıkmaktadır. Keynes (1936: 92), net gelirle istikrarlı bir ilişki içerisinde bulunmayan sermaye değerindeki değişmeleri, kısa dönemde tüketim eğilimindeki değişmenin en önemli nedeni olarak göstermiştir. Keynes i bu sonuca götüren saik 1929 Büyük Bunalımında ülke borsalarındaki ani ve büyük ölçekli düşüş olsa gerek. Benzer bir durum, bugünkü Küresel Kriz için de geçerlidir. Şekil 1, üretimin zirveden daralmaya geçtiği Haziran 1929 ve Nisan 2008 tarihlerini başlangıç alarak, Büyük Bunalım ile içinde bulunduğumuz Küresel Kriz dönemindeki Dünya borsalarını kıyaslamaktadır. Şekilden anlaşılacağı gibi Küresel Kriz, Büyük Bunalımdan çok daha hızlı biçimde dünya borsalarında yaklaşık % 50 oranında kayba neden olmuştur. Endeks Ay Haziran 1929=100 Nisan 2008=100 Kaynak: Eichengreen ve O Rourke (2009) 1 Şekil 1: Dünya Borsaları, Küresel Kriz ve Büyük Bunalım Acaba maliye politikasındaki değişmeler, tüketim eğilimiyle nasıl bir ilişki içerisindedir? Keynes e göre (1936: 94), bireyleri tasarruf yapmaya sadece faiz oranları teşvik etmez, hükümetin maliye politikası da bu konuda etkilidir. Gelir vergileri, özellikle kazanılmış ve kazanılmamış gelirler arasında bir ayırım yaptığı zaman, sermaye karlılığından alınan vergiler, veraset vergileri ve benzerleri faiz oranıyla ilişkili olmaktan daha ziyade, maliye politikasındaki olası değişiklerle, en azından beklentiler açısından, daha ilgilidir. Maliye politikasının daha adil bir gelir dağılımı için planlı bir araç olarak kullanılması durumunda, tüketim eğilimini artırıcı bir etkiye sahip olacağı açıktır. 1 Yazarlar, Prof. Dr. Barry Eichengreen ve Prof. Dr. Kevin H. O Rourke ye 1929 Büyük Bunalım ile Küresel Krizi karşılaştırmayı sağlayan verileri paylaştıkları için teşekkür eder. 70 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

76 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ Ayrıca Keynes kamu borcu, vergiler ve ekonomik faaliyetler arasındaki ilişkiyi de şöyle açıklamaktadır (1936: 95): Aynı zamanda kamu borçlarının azaltılması için hükümetçe oluşturulan ve klasik vergilerle finanse edilen fonların toplam tüketim eğilimi üzerindeki etkisinin de dikkate alınması gerekir. Bunlar kurumsal tasarrufların bir türü olduğundan, büyük ölçekli bir kamu borcunu azaltma politikası, belirli şartlar altında, tüketim eğilimini azaltıcı bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle kamunun borç alma politikasından aksi istikametteki bir borç ödeme politikasına dönüşü (veya zıddı), efektif talepte ciddi bir daralmaya (veya belirgin bir genişlemeye) yol açma potansiyeli taşır. İktisadi dalgalanmanın ikinci belirleyicisi olan, likidite tercihi daha çok para politikası ile ilgilidir. Keynes de likidite tercihi üç ayrı güdüye bağlıdır (1936: 170): (i) işlem güdüsü: kişisel ve işle ilgili değiş-tokuşun yapılması amacıyla ihtiyaç duyulan paradır. (ii) ihtiyat güdüsü: gelecekteki güvenliğin sağlanması amacıyla talep edilen paradır. (iii) spekülasyon güdüsü: ileride piyasanın getirebileceği daha iyi bir kar beklentisiyle talep edilen paradır. Keynes (1936: 199), para talebini üç ayrı güdü ile açıkladıktan sonra, işlem ve ihtiyat güdüsüyle olan para talebini, M 1 ; spekülasyon güdüsüyle belirlenen para talebini ise M 2 ile simgeler. Bu durumda, L 1 ve L 2 olmak üzere iki likidite fonksiyonuna sahip olunmaktadır. L 1 ağırlıklı olarak gelir seviyesine (Y) bağlı olmakta; buna karşın L 2 cari faiz oranı (r) ile beklentilerin durumuna bağlı olmaktadır. Bu durum aşağıdaki gibi belirtilebilir: M = M 1 + M 2 = L 1 (Y) + L 2 (r) Yukarıda kısaca bahsedilen likidite tercihi teorisinden yola çıkan Keynes (1936: 172), para arzındaki büyük bir artışın dahi, faiz oranı üzerinde göreceli olarak küçük bir etki yaratabileceğine dikkat çekmektedir. Para arzındaki büyük ölçekli bir artış gelecek hakkında öyle büyük bir belirsizlik yaratabilir ki ihtiyat güdüsüyle para talebi artabilir, bu arada cari faiz oranının geleceği hakkındaki kanı toplumca öylesine paylaşılabilir ki cari faiz oranlarındaki küçük bir değişme nakit paraya yönelik kitlesel bir hareket başlatabilir. İlginç bir şekilde, para arzındaki değişimlere karşı sistemin istikrarlılığı ve duyarlılığı, belirsizliğin ne olduğu ile ilgili fikirlerin varlığına oldukça bağlı durumdadır. Sistem için en iyisi, geleceği bilmektir. Böyle bir durumun yokluğunda 2, yine de para arzındaki değişimle ekonomik sistemin faaliyetlerini kontrol etmek isteniyorsa, sistemin geleceği ile ilgili fikirlerin birbiriyle farklı olmasının gerekliliğine dikkat etmek gerekir. Keynes, örnek olarak ABD ve İngiltere yi vermektedir. ABD de sistemin geleceği ile ilgili herkes aynı zamanda aynı kanıda bulunduğu için 3, para arzıyla ekonomik faaliyetleri kontrol etmek, nispeten farklılaşan fikirlere sahip olan İngiltere ekonomisine göre daha müşkül olacaktır. Bu durumda Keynes in Genel Teoride para arzının artırılması ile uygulanacak bir genişleyici para politikasını bütünüyle etkisiz bulmadığını; ancak özellikle büyük 2 Tüm finans sektörünün sorgulandığı Küresel Kriz, Büyük Bunalım gibi gelecekle ilgili öngörülerin belki de en belirsiz olduğu dönemlerden biridir. 3 Kanımızca Keynes gelecekle ilgili karamsar beklentilerin tüm ABD halkına egemen olmasını kastediyor. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

77 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası kriz dönemlerinde para politikasının etkisinin de ciddi kısıtlamalara sahip olduğunu belirttiğini söylemek yanlış olmaz Endeks Yıl 1925= =100 Kaynak: Eichengreen ve O Rourke (2009) Şekil 2: Para Arzı, Küresel Kriz ve Büyük Bunalım Şekil 2, 19 ülkenin GSYİH larına göre ağırlıklandırılmış para arzını, 1925 ve 2004 yıllarındaki para arzını 100 kabul ederek göstermektedir. Şekilde dikkati çeken nokta, iki kriz dönemi arasında para arzı açısından ciddi bir davranış farkının bulunmasıdır. Büyük Bunalımda döneminde ekonomideki para arzı neredeyse aynı iken, dönemi boyunca para arzı daralmakta; buna karşın Küresel Krizde böyle bir daralma görülmemekte, aksine para arzındaki artış devam etmektedir. Şekil 3, beş ülke merkez bankası ve Avrupa merkez bankasının 4 GSYİH ya göre ağırlıklandırılmış ortalama politika faiz oranlarını karşılaştırmaktadır. Krizlerin başlangıcı olarak kabul edilen ekonominin genişleme dönemini bitirip daralma dönemine başladığı Haziran 1929 ve Nisan 2008 den itibaren merkez bankaları politika faizleri incelendiğinde, ilk göze çarpan her iki krizde de faiz oranlarındaki düşüşün, ekonomik daralmayı yaklaşık 6 ay geriden takip ettiğidir. Bununla birlikte, Küresel Krizi Büyük Bunalımdan ayıran en önemli husus, her ikisinde de politika faiz oranlarında bir düşüş söz konusu olmakla birlikte; Küresel Krizde bu düşüşün hız ve başlangıca göre yüzde değişim olarak daha etkili olmasıdır. Şöyle ki, Küresel Krizde merkez bankası politika faizleri, Kasım 2008 de % 2,45 iken, Nisan 2009 da % 0,72 lere kadar gerilemiştir. Diğer bir deyişle Dünya Merkez Bankaları Küresel Krize politika faizlerini 5 ay içerisinde yaklaşık % 71 düşürerek karşılık vermişlerdir. Buna karşın Büyük Bunalımda bu süreç çok daha yavaştır ve politika 4 Bank of England, Bank of Japan, St. Louis Fed, National Bank of Poland, Sveriges Riksbank, ECB. 72 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

78 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ faizlerindeki düşüş nispeten daha zayıftır. Nitekim para politikası faizleri ancak Mayıs 1931 de % 3,33 le dip yapmıştır. Bu ise, başlangıca göre % 39 luk bir düşüşü yansıtmaktadır. % Ay Kaynak: Eichengreen ve O Rourke (2009) Haziran 1929 Nisan 2008 Şekil 3: Merkez Bankaları Politika Faizleri, Küresel Kriz ve Büyük Bunalım Bununla birlikte, politika faiz indirimlerine dayalı geleneksel para politikası uygulamalarının, küresel ölçekte yaşanan güven bunalımına dayalı kredi tıkanıklığını ortadan kaldıramaması ve dolayısıyla ekonomik faaliyetler üzerinde istenen etkiyi yaratamaması sonucunda, gelişmiş ülke merkez bankaları ekonomiye doğrudan para aktarımını içeren geleneksel olmayan (nicel) para politikası uygulamalarına yönelmişlerdir. Keynes, iktisadi dalgalanmanın temel belirleyicisi olan sermayenin marjinal etkinliği kavramını Genel Teori nin 11. bölümünde tartışmaktadır (1936: ): Bir kimse bir sermaye varlığını satın aldığı zaman; söz konusu varlığın ömrü süresince varlığın çıktısını sağlamanın maliyetini düştükten sonra, çıktının satışından elde etmeyi umduğu gelecekteki getiriler serisini elde etme hakkını satın alır. Q 1, Q 2,...,Q n için, yatırımın gelecekteki yıllık getirileri demek uygun olur. Yatırım varlığının gelecekteki gelirine karşılık, sermaye varlığının arz fiyatına sahip oluruz. Bununla söz konusu varlık türünün piyasada satın alınabileceği piyasa fiyatını değil, üreticiyi bu varlığın ilave bir birimini üretmeye yönlendiren fiyatı, yani bazen yerine koyma maliyeti denilen şeyi kastederiz. Sermaye varlığının gelecekteki getirisi ile arz fiyatı veya yerine koyma maliyeti arasındaki ilişki, yani o tür bir sermayeden bir birim daha fazla üretmenin gelecekteki getirisi ile o birimi üretmenin maliyeti arasındaki ilişki, bize o tür bir sermayenin marjinal etkinliğini verir. Daha açık konuşmak gerekirse, sermayenin marjinal etkinliğini; sermaye varlığından ömrü boyunca elde edilmesi beklenen getiriler tarafından sağlanan yıllık gelirler serisinin bugünkü değerini arz fiyatına eşit kılan iskonto oranı olarak tanımlıyorum. Bu bize belirli türdeki bir sermaye varlığının marjinal etkinliğini Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

79 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası verir. Bu marjinal etkinliklerin en büyüğü, genel olarak sermayenin marjinal etkinliği olarak mülahaza edilebilir. Burada sermayenin marjinal etkinliği, getiri beklentisi ve sermaye varlığının cari arz fiyatı cinsinden tanımlanmaktadır. Sermayenin marjinal etkinliği, yeni üretilen bir varlığa yatırılsaydı para cinsinden elde edilmesi beklenen geri dönüş oranına bağlı olurdu, ömrü bittiğinde geriye bakarak kayıtlardan bulacağımız yatırımın orijinal maliyeti üzerinden getirisi olarak ifade edilen tarihi kayda bağlı değildir. Özetle sermayenin marjinal etkinliği, sermaye malının ömrü boyunca getirmesi beklenen hasılat dizisinin bugünkü değerini söz konusu sermaye malının arz fiyatına eşitleyen iskonto oranıdır. Ayrıca Keynes de (1936: 316), sermayenin marjinal etkinliği, yalnızca sermaye mallarının kıt veya bol olmasına ve sermaye malları üretiminin cari değerine değil; sermaye mallarının gelecekteki getirileri ile ilgili bugünkü beklentilere de bağlıdır. Bu durumda Keynesyen analizde, gelecekle ilgili beklentiler yeni yatırım miktarını belirleyen temel etken olmaktadır. Ayrıca Keynes (1936: 145), sermayenin marjinal etkinliğinin faiz oranından daha önemli olduğunu belirtir. Bunun temel nedeni, sermayenin marjinal etkinliğinin, faiz oranına göre gelecekteki beklentileri daha fazla yansıtmasıdır. Keynes (1936: ) gelecekle ilgili beklentileri ise, güvenilmez, istikrarsız ve ani değişmelere açık olarak nitelendirmektedir. Yatırımcı, gerçekten de gelecekle ilgili çok az bilgiye sahiptir ve esasında kararları gelecekle ilgili sayısal verilerden ziyade kendi içgüdüsüne dayanır. Keynes bu özelliği, hayvani içgüdü olarak tanımlar. Sağlıklı bir insanın ölüm düşüncesini aklına getirmemesi gibi, yatırımcı da batma tehlikesini çoğu zaman kendinden uzak görür. Fakat nasıl ki sağlıklı bir birey hastalandığında veya ciddi bir rahatsızlık riski belirdiğinde, tüm kararlarını ani bir kötümserlik kaplıyorsa; aynı şekilde yatırımcılar da gelirlerindeki azalmayı hissettiklerinde yatırım kararlarında ani değişikliklere gidebilirler. Öyle ki, güven duygusundaki bir azalmanın sonucu yatırımlar tamamen durabilir. Keynes in krize bakışında varılan nokta; Keynes in beklentilerdeki belirsizliği iktisadi dalgalanma analizinin temeline yerleştirdiğidir. Beklentilerdeki değişme; marjinal tüketim eğilimini, reel para talebini, faiz oranını ve daha da önemlisi iktisadi dalgalanmaların temel yönlendiricisi olan sermayenin marjinal etkinliğini değiştirmektedir. 3. Keynes de Krizin Ekonomiye Yayılımı 5 Keynes (1936: 316), analizine genişleme döneminin son aşamalarına gelmiş, krizin başlangıcına yaklaşmış bir ekonomiyle başlar. Genişleme döneminin son evrelerinde, sermaye mallarının gelecekteki getirisiyle ilgili iyimser beklentiler; sermaye mallarının artan miktarını, yükselen maliyetini ve genellikle faiz oranındaki yükselişi dahi karşılayacak düzeydedir. Bununla birlikte, genişleme döneminin son evrelerinde tüketim eğilimiyle uyumlu olmayan bir yatırım artışı söz konusudur. Yatırım harcamalarındaki bu orantısız artış, tasarrufları artırarak tüketim harcamalarını kısar. Bunun kaçınılmaz sonucu, efektif talepteki düşmedir. Üretilen malların satılamaması ile birlikte zirve noktasından düşüş başlamış olur. Keynes (1936:315) bunu şöyle ifade eder: Tüketim eğilimindeki değişmeyle uyumlu olmayan her yatırım dalgalanması, kuşkusuz, istihdamda bir dalgalanmayla sonuçlanacaktır. 5 Bu kısmın yazılmasında ağırlıklı olarak Ekinci (2006) dan yararlanılmıştır. 74 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

80 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ Sonuçta sermayenin marjinal etkinliği önemli ölçüde düşmeye başlar ve bu durum gelecekle ilgili belirsizliği daha da artırarak sermayenin marjinal etkinliğinin düşmesini hem hız hem de şiddet bakımından artırır. Bu ortamda, artık ekonomi hastadır ve hayvani içgüdüler olumsuz yönde çalışmaktadır. Bununla birlikte, sermayenin marjinal etkinliğindeki azalmaya, artan belirsizliğin yol açtığı likidite tercihindeki, yani para talebindeki, keskin bir yükseliş eşlik eder. Bunun Keynesyen iktisattaki doğal sonucu faiz oranlarındaki yükseliştir. Faiz oranındaki bu yükselişin de katkısıyla ekonomide yatırımlar nerdeyse durma noktasına gelir, üretim ve gelir azalır, işsizlik artar. Acaba para otoritelerinin para arzını artırarak faiz oranlarında meydana getirecekleri bir düşüş ekonomik toparlanmayı sağlayabilir mi? Keynes (1936: 316), sermayenin marjinal etkinliğindeki çöküşün yatırımlar üzerindeki etkisinin büyüklüğü nedeniyle, faiz oranında mümkün olabilecek hiçbir düşüşün bunu dengeleyemeyeceğini belirtmektedir. Bu yaklaşımıyla Keynes, düşük faiz oranının belli bir zaman sonra ekonominin toparlanması üzerinde itici bir kuvvet olabileceğini kabul etmekte fakat bir bunalım döneminde özellikle kısa dönemde pek de işe yaramayacağını belirtmektedir. Keynes (1936: 317) İşte konunun tam can alıcı noktasındayız: ticari çevrimde zaman unsuru diyerek, daralma döneminin süresini tartışmaktadır. Keynese göre daralma döneminin süresini belirleyen, sermayenin marjinal etkinliğindeki iyileşmeyi yönetecek unsurlardır. Bunlardan birisi, daralma dönemindeki büyüme oranıyla duran varlıkların yaşam süresi arasındaki ilişkidir. Diğeri ise, fazla stokların saklama maliyetleridir. Keynes, belirttiği bu faktörler nedeniyle dalgalanmaların sürelerinin tesadüfî bir nitelik göstermediğini ve dalgalanmanın süresinin 1 10 yıl arasında değil, 3 5 yıl arası olmasının daha gerçekçi olduğunu belirtmektedir. Genişleme dönemi boyunca, yeni yatırımların çoğu tatmin edici bir cari gelir sağlar. Rüyadan uyanma, muhtemelen yeni üretilen dayanıklı mal stokundaki istikrarlı artış sonucu cari gelirin düşme işareti göstermesiyle birlikte, beklenen gelirin güvenilirliliği ile ilgili endişelerin oluşmasıyla aniden ortaya çıkar. Eğer üretimin cari maliyetinin, gelecekteki maliyetinden daha fazla olacağı düşünülüyorsa, bu durum sermayenin marjinal etkinliğinde düşüş için başka bir sebep oluşturacaktır. Güvensizlik bir kere başladı mı, hızla yayılır. O halde daralma döneminin başında, büyük olasılıkla sermayenin önemli bir kısmının marjinal etkinliği ihmal edilebilir bir düzeydedir, hatta negatiftir. Eskime, yıpranma ve kullanma vasıtasıyla hissedilebilir bir sermaye stoku yetersizliğinin belirerek sermayenin marjinal etkinliğinde artma olması için geçmesi gereken zaman aralığı, bir dereceye kadar sermayenin ortalama ömrünün istikrarlı bir fonksiyonu olarak görülebilir. O halde daralma döneminin süresi; ekonominin daralma dönemi boyunca kaydettiği büyüme oranıyla, duran varlıkların yaşam süresi arasındaki ilişkiye bağlıdır denebilir. İstikrar kazandırıcı ikinci zaman faktörü, saklama maliyetleriyle uyumlu olarak fazla stokların belirli bir dönem içerisinde eritilmesiyle ilgilidir. Daralma dönemine girilmesiyle birlikte yeni yatırımların birdenbire kesilmesi, gerek mamul, gerek yarı mamul malların stoklar biçiminde birikmesine neden olacaktır. Stok malları fiyatlarındaki düşmenin, stokları eritmesi beklenilir. Stokların eritilmesi işlemi negatif yatırımı simgelemektedir. Bu durum ise, işsizliğin daha da artması demektir. Ancak tüm bu fazla stoktan kurtulma işlemi bittiğinde iyileşme yaşanabilecektir. Ayrıca, işletme sermayesindeki azalış, negatif yatırımın diğer bir unsurunu temsil eder. Daralma dönemine girilmesi ile birlikte işletme sermayesi de azalmaya Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

81 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası başlar. Daralma döneminin başlamasıyla birlikte, işletme sermayesindeki azalma aşağı yönde güçlü bir kümülatif baskı oluşturur. Tipik bir daralma döneminin başında, büyük ihtimalle stoklardaki artış, işletme sermayesindeki düşüşü dengeler. Daha sonra genelde kısa bir süre için hem stoklarda hem işletme sermayesinde negatif yatırım gözlenir. İktisadi dalgalanmanın en dip noktasına geçildiğinde ise, muhtemelen işletme sermayesindeki yeni yatırımı kısmen dengeleyecek bir ilave stok azalması söz konusudur. Sonuçta, ekonomi düzelmeye başladığında hem stoklar hem de işletme sermayesi yeni yatırımlar için uygun olacaktır. Sermayenin marjinal etkinliğindeki ciddi azalışla birlikte yatırım harcamalarında meydana gelen önemli gerileme ve bununla bağlantılı olarak üretimdeki düşüş, işsizlik oranındaki yükselme ve borsadaki çöküş marjinal tüketim eğilimini de olumsuz yönde etkileyerek, efektif talebi azaltacak ve daralma dönemini daha da şiddetlendirecektir. Daralma dönemi süresince ekonomide sabit sermaye ve mal fazlalıkları bulunurken ve işletme sermayesi azalırken, faiz oranı düşse bile sermayenin marjinal etkinliğinin artışı ve bu sayede yeni yatırımların gerçekleştirilmesi mümkün olmayabilir. Böylece ekonomi yatırım akımının sağlanamadığı bir noktaya ulaşıp, yatırımın çok düşük veya hiç olmadığı yeni bir denge noktasında yığılıp kalabilir. Bu denge noktası eksik istihdam denge seviyesidir. Hâlbuki laissez-faire şartlarında, yatırım piyasalarının psikolojisinde geniş kapsamlı bir değişme olmadıkça büyük çaplı istihdam dalgaları öngörülmemektedir. Nihayetinde Keynes (1936: 320) Şu sonuca varıyoruz ki, yatırımın cari akımını düzenleme işi, gönül rahatlığı ile özel teşebbüse bırakılamaz demektedir. 4. Küresel Kriz ve Maliye Politikasının Artan Önemi Küresel Krizden çıkış yolu olarak maliye politikasının gerekliliği ile ilgili belki de ilk ciddi çağrıyı IMF yapmıştır. Spilimbergo, Symansky, Blanchard ve Cottarelli tarafından hazırlanan 29 Aralık 2008 tarihli Fiscal Policy for the Crisis isimli çalışmada yazarlar, ülkelerin toplam talebi desteklemek için kullandıkları iki geleneksel politikanın küresel kriz ortamında daha az etkin olduğunu belirtmektedirler. Bu politikalardan birincisi olan her ülkenin kendi başına hareket edeceği, ihracat öncülüğünde ekonomik iyileşme seçeneği, tüm dünyanın ekonomik yavaşlama yaşadığı ve tüm dünyanın dış ticaret hacminin gerilediği böyle bir dönemde çözüm olmaktan uzaktır. İkinci politika para politikasıdır. Fakat finansal krizlerin doğal yapısı, parasal aktarım mekanizmasını zayıflatmaktadır. Ayrıca birçok ülkede parasal genişleme zaten kullanılmış ve merkez bankalarının politika faiz indirimleri açısından hareket alanları oldukça daralmıştır. Yazarlar (2008: 3) bu koşullarda IMF in, küresel seviyede etkili bir mali tepki çağrısında bulunduğunu belirtmektedirler. Bununla birlikte bu mali tepkiyi verecek ülkeler, mümkün olduğunca mali genişlemenin mali finansman dengesini tehdit etmeyeceği ülkeler olmalıdır. Çalışma, bu tarz bir mali genişlemenin büyüklüğü ve ülkeler arasında dağılımından ziyade, uygulanacak bir maliye politikasının ne tür özelliklere sahip olması gerektiği üzerine odaklanmaktadır: Küresel düzeyde uygulanacak mali genişleme; eylem için acil ihtiyaç olduğundan zamanında, talepteki düşüşün büyük olması nedeniyle büyük ölçekli, muhtemelen krizin uzun sürmesi beklendiğinden uzun soluklu, hangi tedbirin en etkin olacağı konusunda belirsizlik bulunduğundan çeşitlendirilmiş, gereğinde daha ileri adım atılacağını göstermek için birbirini izleyen, daralmanın ciddiyeti ve küresel karakteri veri olmak üzere mali alana sahip bütün ülkeler onu ortak olarak kullanacaklarından ortak ve 76 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

82 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ kısa dönemde ters etkilerden ve uzun dönemde borç patlamasından kaçınmak için sürdürülebilir olma özelliklerini taşımalıdır. Burada temel sorun, zaman içinde birbiriyle çatışan hedefler arasındaki doğru dengeyi sağlamaktır. IMF den Freedman ve Diğ. (2009b:2), finansal krize bağlı olarak ortaya çıkan güven kaybının toplam talepte şiddetli bir daralmayı beraberinde getirdiğini ve bu durumun küresel ekonomi üzerinde önemli bir deflasyonist etki doğurduğunu belirtmektedirler. Küresel kriz boyunca hükümetler ve merkez bankaları finansal kurumların likidite ve iflas problemlerine karşı birçok önlemi uygulamaya koymuşlardır. Bunun yanısıra merkez bankaları, toplam talebi desteklemek ve özel sektörün artan risk primini dengelemek için faiz oranlarını benzeri görülmemiş biçimde indirmişlerdir. Bu çabalara rağmen, kredi koşulları çok sıkı kalmış; birçok ülkede toplam talep ve istihdam gerilemiştir. Zayıflayan ülke ekonomilerinin diğer ülkeleri olumsuz etkilemesiyle birlikte, dünya ekonomisinin derin ve uzun süreli bir resesyona girebileceği yönündeki kaygılar artmıştır (bkz. IMF 2009a). Yazarlar, para politikası yoluyla ekstra bir genişlemenin yaratılması yönündeki faaliyet alanı daraldıkça, dikkatlerin maliye politikasına çevrildiğini belirtmektedirler 6. Nihayetinde 2009 Nisanında Londra da gerçekleştirilen G 20 7 zirvesi ile ülke liderleri krizden çıkış için genişletici maliye politikası üzerinde anlaşmışlardır. Zirvede, IMF kaynaklarının 1.1 trilyon ABD doları artırılmasına karar verilmiş ve katılımcı ülkelerin toplam olarak 5 trilyon ABD doları civarında bir mali teşvik programı uygulamaları öngörülmüştür. Ayrıca kriz sonrası finansal sistemin sağlığının yeniden tesisi ve bunun sürdürülebilmesi için çeşitli önlemler alınması gerektiği üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte tartışma bitmiş değildir. Aksine yeni başladığı söylenebilir. Bundan sonraki süreç, maliye politikasının etkinliğinin sorgulanması olacaktır. Nitekim mali denge ve ekonomik faaliyetler arasındaki ilişki ile ilgili literatürde bir anlayış birliğinin bulunmadığı açıktır. Blanchard ve Perotti (2002), Romer ve Romer (2008) çalışmalarında ABD ekonomisi için GSYİH nın % 1 ine denk gelen bir mali genişlemenin GSYİH üzerinde % 1 e yakın bir etkiye sahip olacağını, sonraki birkaç yıl içinde ise bu etkinin GSYİH nın % 2-3 üne çıkacağını belirtmektedirler. Öte yandan, Perotti (2005) Avrupa ekonomileri için yaptığı çalışmada hükümet harcamalarının ve vergi indirimlerinin, GSYİH üzerinde çok zayıf bir etki yaptığını, özellikle özel sektör üzerinde çoğunlukla negatif bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Yatay kesit çalışmalarda ise genelde küçük mali çarpan değerlerine ulaşılmakta, kimi durumlarda ise mali çarpan değeri negatif işaretli bile olabilmektedir (bkz. Christiansen, 2008). Bununla birlikte, mali genişlemenin etkinliğini artırmanın bir yolu, yüksek marjinal tüketim eğilimine sahip düşük gelirli ve likidite kısıtına sahip tüketicileri hedeflemek olabilir. Moody s Economy.com, bu özellikleri dikkate almış ve mali genişlemenin nakit gıda yardımı veya işsizlik ödeneklerindeki artış ile gerçekleştirildiği bir makroekonometrik model kurmuştur. Bu durumda çarpanlar sırasıyla 1.73 ve 1.64 olmaktadır. Ek olarak, yerel yönetimlerin üzerlerindeki dengeli bütçe kurallarına dayalı kısıtlamaların gevşetilmesi de, etkin mali genişlemeyi sağlayabilecek ve hızlı bir üretim artışına 6 IMF in son dönemde Krize karşı mali genişlemeyi tartıştığı diğer çalışmalara, Lipsky (2008), Decressin ve Laxton (2009) ve IMF (2009c) örnek olarak verilebilir. 7 Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Kore Cumhuriyeti, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Türkiye, İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği. Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

83 Genel Teori, Küresel Krizler ve Yeniden Maliye Politikası yol açabilecektir. Nitekim bu tarz bir mali genişlemenin çarpan değeri 1.36 olacaktır (bkz. Spilimbergo ve Diğ., 2008:19). Freedman ve Diğ. (2009b:16), para politikası ile desteklenmiş küresel bir mali genişleme durumunda, kamu yatırımı şeklinde harcanan her bir doların GSYİH da yaklaşık 3 $ lık bir artışa neden olacağını, buna karşın belirli kesimleri hedef alan transfer ödemeleri için harcanan her bir doların yaklaşık 1 $ lık bir artışa yol açabileceğini belirtmektedirler. Özellikle mali hareket alanı sınırlı olan ülkeler için bu ayrım önemlidir. Belirli kesimleri hedef alan transfer ödemeleri, kolay ve hızlı uygulanmalarına karşın ekonomi canlanmaya geçerken yeterli desteği sağlayamayabilirler. Buna karşın kamu yatırım harcamaları, projeye olan bağımlılıkları nedeniyle daha uzun vadeli olabilmektedirler. Buna karşın, ekonomik zayıflığın 2010 a kadar süreceği tahmin edildiğinden, kamu yatırım harcamaları daha güçlü bir ekonomik büyüme sağlayabilir. % Kaynak: Eichengreen ve O Rourke (2009) Dünya, 1925 Gelişmiş Ülkeler, 2004 Gelişmekte Olan Ülkeler, 2004 Dünya, 2004 Şekil 4: Kamu Bütçe Dengesi/GSYİH (%), Küresel Kriz ve Büyük Bunalım Şekil 4, 1929 Büyük Bunalım ile Küresel Krizdeki maliye politikası tepkilerini karşılaştırmaktadır yılına kadar, kamu bütçesi neredeyse denk durumda iken, döneminde kamu açığı % 3 lere kadar çıkmıştır. Günümüzde ise, 2004 yılı itibarıyla dünya ekonomisinin zaten % 2 3 aralığında bir bütçe açığına sahip olduğu görülmektedir yılına kadar, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde genel bir toparlanma eğilimi bulunmakla beraber, Küresel Kriz ile birlikte yerini hızlı bir mali genişlemeye bırakmıştır. IMF, kamu açığında 2009 yılında rekor oranda bir artış, 2010 da ise ekonomik toparlanmanın da etkisiyle bir miktar Yıl 78 Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran 2009

84 E. BOCUTOĞLU, A. EKİNCİ iyileşme beklemektedir yılında krizin merkezini oluşturan gelişmiş ülkelerde kamu açığı/gsyih oranının % 6, gelişmekte olan ülkelerde ise % 3 düzeyinde olacağı, dünya genelinde ise % 5 e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Büyük Bunalım ve Küresel Krize karşı verilen mali genişleme tepkilerine bakıldığında, günümüzdeki Küresel Krizde mali genişlemenin daha hızlı ve daha büyük miktarlarda gerçekleştirildiği görülmektedir. Kaynak: Mankiw (2008). Şekil 5: ABD de Federal Gelirler, Eyalet ve Yerel Yönetim Gelirlerinin GSYİH ya Oranı (%) Bununla birlikte, Küresel Krizin 1929 Büyük Bunalımından çok daha farklı bir ekonomik altyapıda gerçekleştiği de belirtilmelidir. Şekil 5, dönemi için ABD de federal gelirlerin, eyalet ile yerel yönetim gelirlerinin GSYİH ya oranını göstermektedir Büyük Bunalımına kadar toplam hükümet gelirlerinin GSYİH içerisindeki oranı ortalama olarak % 10 lar civarında iken; 1929 Büyük Bunalımı ve ardından II. Dünya Savaşı ile birlikte bu oranın artışa geçtiği ve 1945 ten günümüze % 25 lerden % 30 lara varan hafif bir artış trendinde hareket ettiği görülmektedir. Diğer bir deyişle, krizin çözümü 1929 Büyük Bunalımına benzer biçimde kamunun ekonomideki ağırlığını radikal biçimde artırıcı düzenlemeler ve uygulamalara başvurmakta aranmamalıdır. Bugünkü kriz, devletin ekonominin içinde istikrarlaştırıcı bir unsur olarak bulunduğu bir altyapıda gerçekleşmiştir. Keynes krizin nedeni ve çözümü aşamalarında kamu harcamalarına önemli bir rol vermekteydi; halbuki Küresel Krizin nedenleri arasında kamu harcamalarının sistemde etkin biçimde yer almaması bulunmamaktadır. Bu noktadan hareketle, dünya devletlerinin maliye politikasını krizden kısa sürede çıkış için bir politika aracı olarak kullanmaları anlaşılır olmakla birlikte, uzun vadede dünyanın belli kısıtlamalara sahip mali kurallara dayanan maliye politikalarına doğru ilerlemeye devam etmesi beklenmektedir. Türkiye nin, Küresel Kriz karşısında dünyaya paralel hareket ettiği söylenebilir. Türkiye, krize ilk olarak para politikasıyla tepki vermiştir. Bu doğrultuda TCMB, çeşitli likidite tedbirleriyle finansal piyasaları rahatlatma yolunu seçmiş ve enflasyon Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran

MALÝYE DERGÝSÝ ISSN Ocak - Haziran 2009, Sayý 156

MALÝYE DERGÝSÝ ISSN Ocak - Haziran 2009, Sayý 156 MALÝYE DERGÝSÝ ISSN 1300-3623 Ocak - Haziran 2009, Sayý 156 Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri Dr. Biltekin ÖZDEMÝR Mali Anayasa Uçar DEMÝRKAN 5018 Sayýlý Kamu Mali Yönetimi

Detaylı

MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER MALÝYE DERGÝSÝ. Ocak - Haziran 2008 Sayý 154

MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER MALÝYE DERGÝSÝ. Ocak - Haziran 2008 Sayý 154 MALÝYE DERGÝSÝ Ocak - Haziran 2008 Sayý 154 Sahibi Maliye Bakanlýðý Strateji Geliþtirme Baþkanlýðý Adýna Doç.Dr. Ahmet KESÝK Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Doç.Dr. Ahmet KESÝK MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER Yayýn

Detaylı

MALÝYE DERGÝSÝ ULAKBÝM ISSN 1300-3623

MALÝYE DERGÝSÝ ULAKBÝM ISSN 1300-3623 MALÝYE DERGÝSÝ ISSN 1300-3623 Temmuz - Aralýk 2007, Sayý 153 YAZI DANIÞMA KURULU Prof. Dr. Güneri AKALIN Prof. Dr. Abdurrahman AKDOÐAN Prof. Dr. Figen ALTUÐ Prof. Dr. Engin ATAÇ Prof. Dr. Ömer Faruk BATIREL

Detaylı

Yükseköðretimin Finansmaný ve Finansman Yöntemlerinin Algýlanan Adalet Düzeyi: Sakarya Üniversitesi Paydaþ Görüþleri..64 Doç.Dr.

Yükseköðretimin Finansmaný ve Finansman Yöntemlerinin Algýlanan Adalet Düzeyi: Sakarya Üniversitesi Paydaþ Görüþleri..64 Doç.Dr. MALÝYE DERGÝSÝ Temmuz - Aralýk 2011 Sayý 161 Sahibi Maliye Bakanlýðý Strateji Geliþtirme Baþkanlýðý Adýna Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Yayýn Kurulu Baþkan Füsun SAVAÞER Üye Ali Mercan AYDIN Üye Nural KARACA

Detaylı

Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri 1

Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri 1 B. ÖZDEMİR Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve Çevre Vergileri 1 Biltekin ÖZDEMİR Özet Küreselleşmenin de bir sonucu olarak, günümüzde hem bireysel olarak ülkeler, hem de evren, bir ülkenin

Detaylı

MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER MALÝYE DERGÝSÝ. Ocak - Haziran 2010 Sayý 158

MALÝYE DERGÝSÝ ÝÇÝNDEKÝLER MALÝYE DERGÝSÝ. Ocak - Haziran 2010 Sayý 158 MALÝYE DERGÝSÝ Ocak - Haziran 2010 Sayý 158 Sahibi Maliye Bakanlýðý Strateji Geliþtirme Baþkanlýðý Adýna Doç.Dr. Ahmet KESÝK Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Doç.Dr. Ahmet KESÝK Yayýn Kurulu Baþkan Füsun SAVAÞER

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE Dr. Mustafa ŞAHİN Genel Müdür Yardımcısı 2. ULUSLARARASI İNŞAATTA KALİTE ZİRVESİ 2 Kasım 2010, istanbul SUNUM İÇERİĞİ İklim değişikliği AB Süreci Çevre Yönetimi AB

Detaylı

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ ve ÇEVRE Avrupa Birliği Bakanlığı Sunum İçeriği AB ve Çevre- Temel ilkeler AB ve İklim Değişikliği AB ve Su Kalitesi AB ve Atık Geri Dönüşümü Müzakere sürecinde

Detaylı

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012 Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme 30 Mayıs 2012 Sürdürülebilir Kalkınma gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma

Detaylı

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR -- YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ Prof. Dr. Zafer DEMİR -- zaferdemir@anadolu.edu.tr Konu Başlıkları 2 Yenilenebilir Enerji Türkiye de Politikası Türkiye de Yenilenebilir Enerji Teşvikleri

Detaylı

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ Enerji, modern kişisel yaşamın, üretim ve iletişim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri. Enerjinin tüketimi küresel düzeyde hızla artmaya devam ederken üç ana ihtiyaç baş gösteriyor:

Detaylı

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler Tolga YAKAR UNDP Turkey Billion people 10 World 8 6 4 2 Africa Asia Europe Latin America and Caribbean Northern America 2050 yılında dünya nüfusunun

Detaylı

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) : Günümüzde küresel olarak tüm ülkelerin ihtiyaç duyduğu enerji, tam anlamıyla geçerlilik kazanmış bir ölçüt olmamakla beraber, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini gösteren önemli bir kriterdir. İktisadi olarak

Detaylı

1 MEKÂN-EKOSİSTEM-ÇEVRE-EKOLOJİ- ÇEVREBİLİM: KAVRAMSAL TARTIŞMA

1 MEKÂN-EKOSİSTEM-ÇEVRE-EKOLOJİ- ÇEVREBİLİM: KAVRAMSAL TARTIŞMA İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MEKÂN-EKOSİSTEM-ÇEVRE-EKOLOJİ- ÇEVREBİLİM: KAVRAMSAL TARTIŞMA 11 1.1. Giriş 12 1.2. İnsan- Çevre İlişkilerinin Tarihi Arka Planı 12 1.2.1.Teknoloji, Tüketim ve Çevre 13 1.2.2.İnsan-

Detaylı

Biliyor musunuz? Enerji. İklim Değişikliği İle. Mücadelede. En Kritik Alan

Biliyor musunuz? Enerji. İklim Değişikliği İle. Mücadelede. En Kritik Alan Biliyor musunuz? Enerji İklim Değişikliği İle Mücadelede En Kritik Alan Enerji üretimi için kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanımı sanayileşme devriminden beri artarak devam etmektedir.

Detaylı

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA 2018 Yenilenebilir Enerji Kaynakları SUNU İÇERİĞİ 1-DÜNYADA ENERJİ KAYNAK KULLANIMI 2-TÜRKİYEDE ENERJİ KAYNAK

Detaylı

Enervis H o ş g e l d i n i z Ekim 2015

Enervis H o ş g e l d i n i z Ekim 2015 Enervis H o ş g e l d i n i z Ekim 2015 Dünya Enerji Genel Görünümü Genel Görünüm Dünya Birincil Enerji Tüketimi 2013-2035 2013 2035F Doğalgaz %24 Nükleer %4 %7 Hidro %2 Yenilenebilir Petrol %33 Kömür

Detaylı

ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ

ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ 1970 yılında Roma Kulübü, insanlığın ikilemi adlı projesinde dünya bağlamında Nüfus artışı, Gıda üretimi, Endüstrileşme Doğal kaynakların tüketilmesi

Detaylı

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI KONULAR 1-Güneş Enerjisi i 2-Rüzgar Enerjisi 4-Jeotermal Enerji 3-Hidrolik Enerji 4-Biyokütle Enerjisi 5-Biyogaz Enerjisi 6-Biyodizel Enerjisi 7-Deniz Kökenli Enerji 8-Hidrojen

Detaylı

Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar

Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar Prof.Dr. Göksel N. Demirer Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Temiz Gelecek Gençlerle Gelecek Projesi

Detaylı

Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi

Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi Bu sunum Greener and Smarter, ICTs, the Environment and Climate Change başlıklı Eylül 2010 tarihli OECD raporundan uyarlanmıştır.

Detaylı

Kyoto Protokolü nün Onanması (Taraf Olunması) ve Uluslararası İklim Rejiminin Geleceği ile İlgili Bazı Politik ve Diplomatik Noktalar

Kyoto Protokolü nün Onanması (Taraf Olunması) ve Uluslararası İklim Rejiminin Geleceği ile İlgili Bazı Politik ve Diplomatik Noktalar Kyoto Protokolü nün Onanması (Taraf Olunması) ve Uluslararası İklim Rejiminin Geleceği ile İlgili Bazı Politik ve Diplomatik Noktalar José Romero* İsviçre Federal Çevre Bakanlığı Berne, İsviçre Ankara,

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi İÇDAŞ A.Ş. Sürdürülebilirlik Yönetim Birimi Amaç ve İçerik Bu eğitim sunumu ile paydaşlarımıza Sürdürülebilirliği tanıtmak ve şirketimizin Sürdürülebilirlik alanında

Detaylı

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ MART 2018 Hazırlayan: Yağmur Özcan Uluslararası

Detaylı

Su Enerjisi Yatırımlarında Küresel Eğilimler ve Ulusal Hedefler

Su Enerjisi Yatırımlarında Küresel Eğilimler ve Ulusal Hedefler Türkiye 10. Enerji Kongresi, 27-30 Kasım 2006, İstanbul Su Enerjisi Yatırımlarında Küresel Eğilimler ve Ulusal Hedefler Prof. Dr. Doğan ALTINBiLEK Uluslararası Su Enerjisi Birliği (IHA) Başkanı Su Enerjisi

Detaylı

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü. ENOFİS 05 Şubat 2009

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü. ENOFİS 05 Şubat 2009 BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü ENOFİS 05 Şubat 2009 BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (1994) Ulusal sera gazı envanterini hazırlamak ve bildirimini yapmak İklim değişikliğinin

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( ) ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME (2014-2016) I- Dünya Ekonomisine İlişkin Öngörüler Orta Vadeli Program ın (OVP) global makroekonomik çerçevesi oluşturulurken, 2014-2016 döneminde; küresel büyümenin

Detaylı

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK ÇEVRE KORUMA ÇEVRE Öğr.Gör.Halil YAMAK 1 Çevre Kirlenmesi İnsanoğlu, dünyada 1,5 milyon yıl önce yaşamaya başlamıştır. Oysa yer küre 5,5 milyar yaşındadır. Son 15 yıl içinde insanoğlu, doğayı büyük ölçüde

Detaylı

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VİZYON BELGESİ (TASLAK) Türkiye 2053 Stratejik Lokomotif Sektörler MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ Millet Hafızası ve Devlet Aklının bize bıraktığı miras ve tarihî misyon, İstanbul un Fethinin

Detaylı

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU Zinnur YILMAZ* *Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, SİVAS E-mail: zinnuryilmaz@cumhuriyet.edu.tr, Tel: 0346 219 1010/2476 Özet Yüzyıllardan

Detaylı

AB ÇEVRE POLİTİKALARI. Prof.Dr. Günay Erpul Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ABD Dışkapı - Ankara

AB ÇEVRE POLİTİKALARI. Prof.Dr. Günay Erpul Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ABD Dışkapı - Ankara AB ÇEVRE POLİTİKALARI Prof.Dr. Günay Erpul Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ABD 06110 Dışkapı - Ankara Gunay.Erpul@ankara.edu.tr GİRİŞ Avrupa Birliği nin işleyişine ilişkin Antlaşma nın

Detaylı

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ?

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ? İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ? Gülçin Özsoy REC Türkiye Proje Uzmanı İklim Platformu Program Yöneticisi 22 Mart 2012, İzmir REC Türkiye REC Kuruluş Sözleşmesi Ekim 2002 de imzalandı; Ocak 2004 te yürürlüğe

Detaylı

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011 World Energy Outlook 2011 Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011 Bağlam: halihazırda yeterince kaygı verici olan eğilimlere yeni zorluklar ekleniyor Ekonomik kaygılar dikkatleri enerji

Detaylı

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ ve KADIN Avrupa Birliği Bakanlığı Sunum İçeriği AB nin kadın-erkek eşitliği ile ilgili temel ilkeleri AB nin kadın istihdamı hedefi AB de toplumsal cinsiyete duyarlı

Detaylı

İSTİHDAMA KATKISI. Tülin Keskin TMMOBMakine Mühendisleri Odası

İSTİHDAMA KATKISI. Tülin Keskin TMMOBMakine Mühendisleri Odası ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE YENİLENEBİLİR ENERJİNİN İSTİHDAMA KATKISI Tülin Keskin TMMOBMakine Mühendisleri Odası Enerji Verimliliği Danışmanı Türkiye de İstihdam Türkiye nin çalışma çağındaki nüfusu önümüzdeki

Detaylı

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

İKV DEĞERLENDİRME NOTU 162 Aralık 2015 İKV DEĞERLENDİRME NOTU YENİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ANLAŞMASI ÖNCESİNDE EN KRİTİK KONULAR İlge Kıvılcım, İKV Uzmanı İKTİSADİ KALKINMA VAKFI www.ikv.org.tr YENİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ANLAŞMASI ÖNCESİNDE

Detaylı

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018 ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018 nin hizmet ve sorumluluk alanları nelerdir? Küresel ve teknolojik değişimlerle birlikte Şehir Yönetimleri nasıl değişmektedir? İdeal nasıl sağlanmalıdır? Ajanda 1. Mevcut Durum

Detaylı

T.C. Kalkınma Bakanlığı

T.C. Kalkınma Bakanlığı T.C. Kalkınma Bakanlığı 2023 Vizyonu Çerçevesinde Türkiye Tarım Politikalarının Geleceği- Turkey s Agricultural Policies at a Crossroads with respect to 2023 Vision 2023 Vision, Economic Growth and Agricultural

Detaylı

Küresel İklim Değişikliği ve Emisyon Ticareti: Yeşil Ekonomi Tasarımına Önermeler

Küresel İklim Değişikliği ve Emisyon Ticareti: Yeşil Ekonomi Tasarımına Önermeler Küresel İklim Değişikliği ve Emisyon Ticareti: Yeşil Ekonomi Tasarımına Önermeler Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Zahide Eylem Gevrek Konstanz Üniversitesi, Almanya

Detaylı

İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI

İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER...XI KISALTMALAR...XXI BİRİNCİ BÖLÜM ÇEVRENİN KORUNMASI, ÇEVRE HAKKI 1. ÇEVRENİN KORUNMASI...1 I. Çevre Kavramı...1 Çevresel

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 16 Ekim Dünya Gıda Günü Herkesin gıda güvenliğine ve besleyici gıdaya ulaşma

Detaylı

Temiz Üretim Süreçlerine Geçişte Hibe Programlarının KOBİ lere Katkısı. Ertuğrul Ayrancı Doğu Marmara Kalkınma Ajansı 07.10.2015

Temiz Üretim Süreçlerine Geçişte Hibe Programlarının KOBİ lere Katkısı. Ertuğrul Ayrancı Doğu Marmara Kalkınma Ajansı 07.10.2015 Temiz Üretim Süreçlerine Geçişte Hibe Programlarının KOBİ lere Katkısı Ertuğrul Ayrancı Doğu Marmara Kalkınma Ajansı 07.10.2015 KOBİ lere Yönelik Destekler -Kalkınma Ajansları -KOSGEB -TÜBİTAK -Bilim Sanayi

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

Türkiye de Ulusal Politikalar ve Endüstriyel Simbiyoz

Türkiye de Ulusal Politikalar ve Endüstriyel Simbiyoz Türkiye de Ulusal Politikalar ve Endüstriyel Simbiyoz Ferda Ulutaş Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı KALKINMA AJANSLARI VE BÖLGE PLANLARI İÇİN ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ ÇALIŞTAYI 31 Ocak 1 Şubat 2013 CK Farabi

Detaylı

Kyoto Protokolü. Nurel KILIÇ

Kyoto Protokolü. Nurel KILIÇ Kyoto Protokolü İklim değişikliğine neden olan karbondioksit (CO 2 ) emisyonlarını azaltmaya yönelik eylem stratejilerini ve yükümlülüklerini, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS)

Detaylı

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye Fırsatlar Ülkesi Türkiye Yatırımcılar için Güvenli bir Liman Tarım ve Gıda Sektöründe Uluslararası Yatırımlar Dr Mehmet AKTAŞ Yaşar Holding A.Ş. 11-12 Şubat 2009, İstanbul sunuş planı... I. Küresel gerçekler,

Detaylı

Enerji ve İklim Haritası

Enerji ve İklim Haritası 2013/2 ENERJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Enerji ve Çevre Yönetimi Dairesi Başkanlığı Enerji ve İklim Haritası Uzm. Yrd. Çağrı SAĞLAM 22.07.2013 Redrawing The Energy Climate Map isimli kitabın çeviri özetidir.

Detaylı

Dünyada Enerji Görünümü

Dünyada Enerji Görünümü 09 Nisan 2014 Çarşamba Dünyada Enerji Görünümü Dünyada, artan gelir ve nüfus artışına paralel olarak birincil enerji talebindeki yükseliş hız kazanmaktadır. Nüfus artışının özellikle OECD Dışı ülkelerden

Detaylı

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı, Türkiye nin İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı nın Geliştirilmesi Projesi nin Açılış Toplantısında Ulrika Richardson-Golinski a.i. Tarafından Yapılan Açılış Konuşması 3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği

Detaylı

G20 BİLGİLENDİRME NOTU

G20 BİLGİLENDİRME NOTU G20 BİLGİLENDİRME NOTU A. Finans Hattı Gündemi a. Büyüme Çerçevesi Güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme için küresel politikalarda işbirliğinin sağlamlaştırılması Etkili bir hesap verebilirlik mekanizması

Detaylı

Türkiye nin Endüstriyel Emisyonlar Direktifine Uyumu: Enerji Sektörü Üzerindeki Muhtemel Maliyetler

Türkiye nin Endüstriyel Emisyonlar Direktifine Uyumu: Enerji Sektörü Üzerindeki Muhtemel Maliyetler tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Türkiye nin Endüstriyel Emisyonlar Direktifine Uyumu: Enerji Sektörü Üzerindeki Muhtemel Maliyetler Ankara, 24 Mart 2015 Çerçeve Temel endişe: İklim değişikliği

Detaylı

ULUSLAR ARASI KARBON PİYASASI

ULUSLAR ARASI KARBON PİYASASI ULUSLAR ARASI KARBON PİYASASI Doç. Dr. Cevdet DEMİR Uludağ Üniversitesi 06 Nisan 2007 TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Karbon piyasası nedir? Ülkelerin ve şirketlerin sera gazları hedeflerine ulaşabilmeleri

Detaylı

Piyasaya Hazırlık Ortaklık Girişimi

Piyasaya Hazırlık Ortaklık Girişimi Piyasaya Hazırlık Ortaklık Girişimi Geleceğin Karbon Piyasaları Şekilleniyor Pazara Hazırlık Ortaklık Girişimi (PMR) Kyoto Protokolü nün ilk yükümlülük döneminin sona ereceği 2020 yılı sonrası yeni iklim

Detaylı

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi B U T E K O M S E M I N E R L E R I, 2 9. 0 9. 2 0 1 4, B U R S A İklim değişikliği Küresel iklim değişikliği Küresel Isınma

Detaylı

ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ

ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ ENERJİ YÖNETİMİ A.B.D. (İ.Ö.) TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GENEL BİLGİLERİ Enerji Yönetimi A.B.D Lisansüstü Programı Tezsiz Yüksek Lisans programına kabul edilen öğrenciler zorunlu dersleri tamamlamak

Detaylı

TARIM POLİTİKASININ ARAÇLARI Ulusal Tarım Politikası Araçları

TARIM POLİTİKASININ ARAÇLARI Ulusal Tarım Politikası Araçları TARIM POLİTİKASININ ARAÇLARI Ulusal Tarım Politikası Araçları Devletin tarım politikasını yönlendirmek için aldığı kararların, önlemlerin, doğrudan ya da dolaylı çabaların tümü tarım politikası araçlarını

Detaylı

RÜZGAR ENERJİSİ. Cihan DÜNDAR. Tel: Faks :

RÜZGAR ENERJİSİ. Cihan DÜNDAR. Tel: Faks : RÜZGAR ENERJİSİ Cihan DÜNDAR Tel: 312 302 26 88 Faks : 312 361 20 40 e-mail :cdundar@meteor.gov.tr Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü A r a ş t ı r m a Ş u b e M ü d ü r l ü ğ ü Enerji Kullanımının

Detaylı

İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi

İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi Prof. Dr. Murat Türkeş (Fiziki Coğrafya ve Jeoloji Klimatoloji ve Meteoroloji) Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

Detaylı

SANAYİ SEKTÖRÜ. Mevcut Durum Değerlendirme

SANAYİ SEKTÖRÜ. Mevcut Durum Değerlendirme SANAYİ SEKTÖRÜ Mevcut Durum Değerlendirme Sera Gazı Emisyonaları 1990 1995 2000 2005 2008 CO 2 141,36 173,90 225,43 259,61 297,12 CH 4 33,50 46,87 53,30 52,35 54,29 N 2 0 11,57 16,22 16,62 14,18 11,57

Detaylı

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ GIDA GÜVENLİĞİ GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ Dünyada 800 Milyon İnsan Kronik Yetersiz Beslenme, 1.2 Milyar İnsan Açlık Korkusu Yaşamakta, 2 Milyar İnsan Sağlıklı, Yeterli ve Güvenli Gıda Bulma Konusunda

Detaylı

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası STRATEJİK VİZYON BELGESİ SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası Yakın geçmişte yaşanan küresel durgunluklar ve ekonomik krizlerden dünyanın birçok ülkesi ve bölgesi etkilenmiştir. Bu süreçlerde zarar

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013 Dünya Enerji Görünümü 2013 Dr. Fatih Birol Baş Ekonomist, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İstanbul, 20 Aralık 2013 Günümüzde dünyanın enerji görünümü Enerji sektöründeki bazı ezberler bozuluyor. Ülkelerin

Detaylı

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER Prof.Dr. Hasancan OKUTAN İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü okutan@itu.edu.tr 24 Ekim 2014 29. Mühendislik Dekanları Konseyi Toplantısı

Detaylı

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma Demografi (nüfus bilimi), sınırları belli olan bir coğrafyanın nüfus yapısını, özelliklerini ve değişimlerini incelemektedir. Doğum, ölümün yanı sıra göç gibi dinamikleri

Detaylı

Türkiye de Yeşil Büyüme : Zorluklar ve Fırsatlar. Prof. Dr. Erinç Yeldan Bilkent Üniversitesi

Türkiye de Yeşil Büyüme : Zorluklar ve Fırsatlar. Prof. Dr. Erinç Yeldan Bilkent Üniversitesi Türkiye de Yeşil Büyüme : Zorluklar ve Fırsatlar Prof. Dr. Erinç Yeldan Bilkent Üniversitesi 1990 2000 2008 Dünya OECD Türkiye Dünya OECD Türkiye Dünya OECD Türkiye CO2 (milyon ton) 20.662 11.012 129 24.752

Detaylı

ÇEV 219 Biyoçeşitlilik. Sürdürülebilir Kalkınma & Çevre Yönetimi

ÇEV 219 Biyoçeşitlilik. Sürdürülebilir Kalkınma & Çevre Yönetimi ÇEV 219 Biyoçeşitlilik Sürdürülebilir Kalkınma & Çevre Yönetimi Öğr. Gör. Özgür ZEYDAN http://cevre.beun.edu.tr/zeydan/ Birleşmiş Milletler ve Çevre Faaliyetleri 1 Birleşmiş Milletler (BM) Birleşmiş Milletler

Detaylı

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ Hazırlayan: Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik Görünümü IMF düzenli olarak hazırladığı Küresel Ekonomi Görünümü

Detaylı

Sürdürülebilir Gelecek İçin Sürdürülebilir Enerji: Kısa ve Orta Vadeli Öneriler Rapordan Önemli Satır Başları

Sürdürülebilir Gelecek İçin Sürdürülebilir Enerji: Kısa ve Orta Vadeli Öneriler Rapordan Önemli Satır Başları Sürdürülebilir Gelecek İçin Sürdürülebilir Enerji: Kısa ve Orta Vadeli Öneriler Rapordan Önemli Satır Başları Ekonomiye yıllık 36 milyar $ katkı ve 820.000 haneye istihdam Elektrik ve doğal gaz sektörlerinin

Detaylı

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi 2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve Mali Analiz Yüksek Lisansı Bütçe Uygulamaları ve Mali Mevzuat Dersi Kıvanç

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014 ORTA VADELİ PROGRAM (2015-201) 8 Ekim 2014 DÜNYA EKONOMİSİ 2 2005 2006 200 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 T 2015 T Küresel Büyüme (%) Küresel büyüme oranı kriz öncesi seviyelerin altında seyretmektedir.

Detaylı

ENERJİ VERİMLİLİĞİ (EnVer) & KANUNU

ENERJİ VERİMLİLİĞİ (EnVer) & KANUNU ENERJİ VERİMLİLİĞİ (EnVer) & KANUNU Erdal ÇALIKOĞLU Sanayide Enerji Verimliliği Şube Müdürü V. Neden Enerji Verimliliği? Fosil kaynaklar görünür gelecekte tükenecek. Alternatif kaynaklar henüz ekonomik

Detaylı

Tarımda inovasyon küresel ölçekte stratejik değer kazandı

Tarımda inovasyon küresel ölçekte stratejik değer kazandı Tarımda Ar-Ge ve tarımda inovasyon konularını ele alalım. Türkiye, yakın zamana kadar tarım ürünlerinde kendine yeten bir ülke konumunda bulunuyordu. Son yıllarda tarım ürünleri ithalatındaki artış, bu

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi İÇDAŞ A.Ş. Sürdürülebilirlik Yönetim Birimi Amaç ve İçerik Bu eğitim sunumu ile paydaşlarımıza Sürdürülebilirliği tanıtmak ve şirketimizin Sürdürülebilirlik alanında

Detaylı

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM. Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi

TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM. Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi TEKSTİLDE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM Prof.Dr. Şule ALTUN, Bursa Teknik Üniversitesi İklim değişikliği Küresel iklim değişikliği Küresel Isınma Sera gazları 1. Karbon Dioksit (CO 2 ) 2. Metan (CH 4 ) 3. Diazot

Detaylı

2001 yılında Marakeş te gerçekleştirilen 7.Taraflar Konferansında (COP.7),

2001 yılında Marakeş te gerçekleştirilen 7.Taraflar Konferansında (COP.7), ULUSAL M DEĞİŞİ ĞİŞİKLİĞİ FAALİYETLER YETLERİ LİTİ Mehrali ECER Şube Md. V. Sektörel İklim Koruma Potansiyelleri Türk Alman Ortak Çalıştayı 6 Mayıs 2010, ANKARA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS)

Detaylı

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER KÜRESEL EKONOMİYİ ROTASINDAN ÇIKARABİLECEK 10 BÜYÜK TEHLİKE

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER KÜRESEL EKONOMİYİ ROTASINDAN ÇIKARABİLECEK 10 BÜYÜK TEHLİKE 21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER KÜRESEL EKONOMİYİ ROTASINDAN ÇIKARABİLECEK 10 BÜYÜK TEHLİKE ÜLKELERİN MAKRO DENGELERİNDE İSTİKRARSIZLIK VE ÇÖZÜMSÜZLÜK (BÜTÇE VE CARİ İŞLEMLER AÇIĞI) İSTİKRARSIZ BÜYÜME VE DALGALANMA

Detaylı

Türkiye nin Enerji Politikalarına ve Planlamasına Genel Bakış

Türkiye nin Enerji Politikalarına ve Planlamasına Genel Bakış Türkiye nin Enerji Politikalarına ve Planlamasına Genel Bakış Yrd. Doç. Dr. Vedat GÜN Enerji Piyasası İzleme ve Arz Güvenliği Daire Başkanı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 28-29-30 Haziran 2007, EMO-İÇEF,

Detaylı

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT 8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI 1 STAGFLASYON Stagflasyon: Üretimde görülen durgunluk ve fiyatlarda yaşanan artışın bir araya gelmesidir. - Durgunluk içinde enflasyon: Reel ekonomik

Detaylı

Courses Offered in the MSc Program

Courses Offered in the MSc Program Courses Offered in the MSc Program Compulsory Courses Course Code Course Title Dersin Adı PUBF 501 Public Expenditure in Theory and Practice Teori ve Uygulamada Kamu Harcamaları PUBF 502 Public Revenue

Detaylı

TARIM POLİTİKASI. Prof. Dr. Emine Olhan. A.Ü.Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TARIM POLİTİKASI. Prof. Dr. Emine Olhan. A.Ü.Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü TARIM POLİTİKASI Prof. Dr. Emine Olhan A.Ü.Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü olhan@agri.ankara.edu.tr Tarım Politikasının Hedef Kitlesi Üretici: Gelir ve refahın artmasını ister Tüketici:Gıda güvencesini

Detaylı

Courses Offered in the MsC Program

Courses Offered in the MsC Program Courses Offered in the MsC Program Compulsory Courses Course Code Course Title Dersin Adı PUBF 501 Public Expenditure in Theory and Practice Teori ve Uygulamada Kamu Harcamaları PUBF 502 Public Revenue

Detaylı

KÜRESEL ISINMA ve ENERJİ POLİTİKALARI. Özgür Gürbüz Yeşiller Enerji Çalışma Grubu 8 Ekim 2006 - İstanbul

KÜRESEL ISINMA ve ENERJİ POLİTİKALARI. Özgür Gürbüz Yeşiller Enerji Çalışma Grubu 8 Ekim 2006 - İstanbul KÜRESEL ISINMA ve ENERJİ POLİTİKALARI Özgür Gürbüz Yeşiller Enerji Çalışma Grubu 8 Ekim 2006 - İstanbul Sera gazları ve kaynakları Kyoto Protokolü tarafından belirtilen 6 sera gazı: Karbon dioksit (CO

Detaylı

TÜRKİYE TARIMI, GELİŞMELER ve GENÇ TARIMCILAR

TÜRKİYE TARIMI, GELİŞMELER ve GENÇ TARIMCILAR «GENÇ TARIMCILAR GELECEĞE HAZIRLANIYOR» GÜNÜMÜZ TARIMINDA GERÇEKLER, HEDEFLER VE FIRSATLAR PANELİ TÜRKİYE TARIMI, GELİŞMELER ve GENÇ TARIMCILAR Prof.Dr. Cengiz SAYIN Akdeniz Üniversitesi / Ziraat Fakültesi

Detaylı

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI 1. Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (1969) Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (The Vienna Convention on the Law of Treaties, 1969 (VCLT)), uluslararası hukuk araçlarının

Detaylı

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır. 1992 yılına gelindiğinde çevresel endişelerin sürmekte olduğu ve daha geniş kapsamlı bir çalışma gereği ortaya çıkmıştır. En önemli tespit; Çevreye rağmen kalkınmanın sağlanamayacağı, kalkınmanın ihmal

Detaylı

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER 2 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (İDÇS) NEDİR? İklim değişikliğine neden olan sera gazı salımlarını (SGSler) azaltmaya yönelik eylem stratejilerini ve

Detaylı

Sürdürülebilir kent yönetimi, Yeşil İstihdam, Teknoloji yenileme, Emisyon kontrolü, İklim dostu teknoloji üretimi, Temiz ürün tasarımı ve Düşük

Sürdürülebilir kent yönetimi, Yeşil İstihdam, Teknoloji yenileme, Emisyon kontrolü, İklim dostu teknoloji üretimi, Temiz ürün tasarımı ve Düşük Sürdürülebilir kent yönetimi, Yeşil İstihdam, Teknoloji yenileme, Emisyon kontrolü, İklim dostu teknoloji üretimi, Temiz ürün tasarımı ve Düşük karbonlu ekonomi Kurumsal ve teknik kapasitenin geliştirilerek,

Detaylı

YENİ EKONOMİ PROGRAMI YAPISAL DÖNÜŞÜM ADIMLARI 2019

YENİ EKONOMİ PROGRAMI YAPISAL DÖNÜŞÜM ADIMLARI 2019 YENİ EKONOMİ PROGRAMI 2019 Yapısal Reformların Önceliklendirilmesi Serbest Piyasa İlkeleriyle Uyumlu İhracatın ve İstihdamın Artırılması Odaklı Sürdürülebilir Büyüme ve Adaletli Paylaşım YENİ EKONOMİ PROGRAMI

Detaylı

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu DÜNYA EKONOMİSİ Teknoloji, nüfus ve fikir hareketlerini içeren itici güce birinci derecede itici güç denir. Global işbirliği ağıgünümüzde küreselleşmişyeni ekonomik yapının belirleyicisidir. ASEAN ekonomik

Detaylı

EKONOMĠDE TEMĠZ UFUKLAR;

EKONOMĠDE TEMĠZ UFUKLAR; EKONOMĠDE TEMĠZ UFUKLAR; ÇEVRE DOSTU YENĠLĠKÇĠLĠK VE YENĠ ENERJĠ EKONOMĠSĠ Dr. Baha Kuban Temiz Dünya Ekolojik Çözümler Platformu Ege Arge ve Teknoloji Günleri AREGE 1-3 Aralık 2010 1 Firma iflasları ABD

Detaylı

Dünyada Enerji Görünümü

Dünyada Enerji Görünümü 22 Ocak 2015 Dünyada Enerji Görünümü Gelir ve nüfus artışına paralel olarak dünyada birincil enerji talebi hız kazanmaktadır. Özellikle OECD dışı ülkelerdeki artan nüfusun yanı sıra, bu ülkelerde kentleşme

Detaylı

Courses Offered in the PhD Program

Courses Offered in the PhD Program Courses Offered in the PhD Program Compulsory Courses Course Code Course Title Dersin Adı PUBF 601 Advanced Topics in Public Finance Kamu Maliyesinde İleri Düzey Konular Elective Courses Course Code Course

Detaylı

İklim Hareketine Geçmenin Yan Faydaları: Türkiye İklim Taahhüdünün Değerlendirmesi 20 Ekim 2016, Ankara

İklim Hareketine Geçmenin Yan Faydaları: Türkiye İklim Taahhüdünün Değerlendirmesi 20 Ekim 2016, Ankara İklim Hareketine Geçmenin Yan Faydaları: Türkiye İklim Taahhüdünün Değerlendirmesi 20 Ekim 2016, Ankara Yeni iklim rejimi Paris İklim Anlaşması, Aralık 2015 te, COP21 in sonucu olarak kabul edildi;; 22

Detaylı

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği Dış Ticaret Politikası Temel İki Politika Korumacılık / İthal İkameciliği Genel olarak yurt dışından ithal edilen nihai tüketim mallarının yurt içinde üretilmesini; böylece dışa bağımlılığın azaltılmasını

Detaylı

AB Çevre Mevzuatı Rıfat Ünal Sayman REC Türkiye Direktör Yrd.

AB Çevre Mevzuatı Rıfat Ünal Sayman REC Türkiye Direktör Yrd. AB Çevre Mevzuatı Rıfat Ünal Sayman REC Türkiye Direktör Yrd. Haziran 2012 İstanbul İçerik REC AB Mevzuatı AB Mevzuatı ve Türkiye AB Çevre Mevzuatı AB Çevre Mevzuatı ve Türkiye Değerlendirme Bölgesel Çevre

Detaylı

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%) 2016/17 Global İhracat-Büyüme Tahminleri Kaynak : EDC Export Credit Agency - ÜLKE ANALİZLERİ BÜYÜME ORANLARI ÜLKELERİN YILI BÜYÜME ORANLARI (%) Avrupa Bölgesi; 1,5 % Japonya; 0,50 % Kanada ; 1,30 % Amerika;

Detaylı

KIRSAL KALKINMA. Ülkemizin Ulusal Kırsal Kalkınma Politikalarının belirlendiği strateji belgeleri;

KIRSAL KALKINMA. Ülkemizin Ulusal Kırsal Kalkınma Politikalarının belirlendiği strateji belgeleri; KIRSAL KALKINMA Ülkemizde kalkınma girişimleri, 1970'li yılların ikinci yarısından itibaren "kırsal kalkınma" olarak kavramsallaştırılmış olup, Kırsal Kalkınma, ekonomik ve sosyal sektörleri ilgilendiren

Detaylı