SORUNLARI VE YANSIMALARI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "SORUNLARI VE YANSIMALARI"

Transkript

1 a s y a d a g ü v e n l ik SORUNLARI VE YANSIMALARI

2 Editör: R. Kutay KARACA ASYA DA GÜVENLİK SORUNLARI VE YANSIMALARI Yazarlar: Özgür KÖRPE Uğur Yasin ASAL Tarık Çağrı ORUÇ Bengü TÜRK Cansın ÖZEL Ayla YİĞİTEL Ahmet YAVAŞ İstanbul, 2013

3 BİLGESAM YAYINLARI Kütüphane Katalog Bilgileri: Yayın Adı: A sya da Güvenlik Sorunu ve Yansmıalan Yazar: R. Kııtay KARACA ISBN: (e-kitap) Sayfa Sayısı: 236 Grafik Tasarım: Sertaç DURMAZ Baskı & Cilt: Ecem Basın Yayın Reklamcılık Hadmıköy Yolıı Mahallesi, San. 1 Bulvarı 169. Sokak N o:3 Büyükçekmece Tel: BİLGESAM YAYINLARI

4 İçindekiler Tablolar Şekiller H aritalar K ısaltm alar I III III IV V Editörden 1 Doğu Türkistan da Yeni Nesil Çatışmanın İki Boyutu: Şiddet Dışı ve Silahlı Mücadelelere İlişkin Stratejik Bir Analiz Özgür Körpe Dağlık Karabağ Sorununun Çatışma Çözümü Perspektifinden Analizi Uğur Yasin Asal Kıyıdaş Devletlerin Talepleri Çerçevesinde Hazar ın Hukuki Statüsü ve Paylaşılması Sorunu...83 Tarık Çağrı Oruç Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir Bengü Türk

5 Afganistan ve Pakistan da Yaşanan Sorunlar ve Bu Sorunların Uluslararası Güvenliğe Etkileri Cansın Özel Spratly Adaları Uyuşmazlığının Çözümüne Yönelik Örnek Bir Model: Timor Gap Antlaşması Ayla Yiğitel Kore Sorunu ve Uzak Doğu da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler Ahmet Yavaş

6 TABLOLAR TABLO TABLO-1 Şiddet Dışı Mücadelenin 198 Yöntemi 29 TABLO-2 En çok Tercih Edilen Pasif Mücadele Yöntemleri TABLO-3 Kullanılan Ayaklanma Yöntemleri 40 TABLO-4 TABLO-5 DTBH nin Güç ve Etkinlik Kıyaslama Tablosu Strateji Seçeneklerine ve Çıktılarına Göre Şiddet Tanımları TABLO-6 Olası Strateji Seçenekleri 77 TABLO-7 TABLO-8 TABLO-9 TABLO-10 TABLO-11 Morton A. Kaplan 1968 Uluslararası Sistem Modeli ve Pakistan Morton A. Kaplan 1968 Uluslararası Sistem Modeli ve Hindistan Afganistan: Kilit Olaylar Zaman Çizelgesi Spratly Adalarında Tarafların Genel İşgal Durumu Spratly Adaları Uyuşmazlığında Tarafların Tezleri Sf TABLO-12 Spratly Adaları Listesi 185 ŞEK İLLER ŞEKİL-1 ŞEKİL Diğer Uluslarla Mücadeleyi Gösteren Karar Ağacı S f 79

7 GRAFİK GRAFİK-1 Tercih Edilen Pasif Yöntemler 34 GRAFİK-2 Pasif Yöntem Kategorilerinin Tercih Dağılımı GRAFİK-3 Ayaklanma Yöntemlerinin Dağılımı 41 GRAFİK-4 GRAFİK-5 Silahlı Mücadele Yöntemlerinin Yüzde Dağılımı Ayaklanma Olaylarının Yoğunluk Görünümü GRAFİK-6 Kontrol Nosyonu ve Stratejik Yöneliş 46 GRAFİK-7 Merkezkaç Yönelişler 50 GRAFİK-8 Konsantrik Yönelişler 53 GRAFİK-9 Beklenen Davranışlar 74 GRAFİK-10 GRAFİK-11 HARİTALAR Afganistan da Afyon Ekilen ve Yok Edilen Alanlar Çin in Petrol Üretimi ve Tüketimi, HARİTA HARİTA-1 Çatışan Hazar İddiaları 94 HARİTA-2 Hazar Bölgesi Boru Hatları 98 HARİTA-3 HARİTA-4 HARİTA-5 İngiltere nin Hindistan Sömürgesi İçin Belirlediği Muhtemel Sınırlar Kuzey ve Balkan Uyuşturucu Ticareti Güzergahları Pakistan daki Uyuşturucu Ticareti Güzergahları Sf S f HARİTA-6 Afganistan ın Etnik Yapısı 142

8 HARİTA-7 Pakistan ın Etnik Yapısı 143 HARİTA-8 HARİTA-9 K ISALTM ALAR ABD AGİT Güney Çin Denizindeki Tarafların Hak İddiaları Avustralya ve Endonezya Cumhuriyeti Arasında İmzalanan Timor Gap Antlaşması Amerika Birleşik Devletleri Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı APEC Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Asia-Pacific Economic Cooperation ARF ASEAN Bölgesel Forumu ASEAN Regional Forum ASEAN BM BMDHS BMGK BUSUN Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği Birleşmiş Milletler Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Brown Üniversitesi Birleşmiş Milletler Simülasyonu Association of Southeast Asian Nations Brown University Simulation of the United Nations

9 CFR Dış İlişkiler Konseyi Council on Foreign Relations CSCAP ÇHC Asya-Pasifikte Güvenlik İşbirliği Konseyi Çin Halk Cumhuriyeti Council for Security Cooperation in the Asia Pacific DEG-2010 Dünya Enerji Görünümü World Energy Outlook 2010 (WEO-2010) DTBH DTBÖ DTİH Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketleri Doğu Türkistan Bağımsızlık Örgütü Doğu Türkistan İslam Hareketi EASR Doğu Asya Stratejik Görünümü East Asian Strategic Review G8 Sekizler Grubu Group of Eight (ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, Rusya Federasyonu) IEA Uluslararası Enerji Ajansı International Energy Agency

10 INCB Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu International Narcotics Control Board JIJK İslami Cemmu-Keşmir Cemaati Jama at-i Islami Jammu Kashmir JKLF JMSU KEDO Cemmu-Keşmir Özgürlük Cephesi Ortak Deniz Sismik Taahhütnamesi Kore Yarımadası Enerji Kalkındırma Organizasyonu Jammu Kashmir Liberation Front Joint Marine Seismic Undertaking Korean Peninsula Energy Development Organization LNG Sıvılaştırılmış Doğal Gaz Liquefied natural gas MFI Uluslararası Mehdi Vakfı Mehdi Foundation Internatinal MW Megavat Megawatt NPT SAARC SAEMK Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması Bölgesel İşbirliği İçin Güney Asya Birliği Stratejik Araştırmalar ve Etüd Milli Komitesi Non- Proliferation Treaty South Asian Association for Regional Cooperation

11 SSCB SUÖB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Sincan Uygur Özerk Bölgesi TAC Dostluk ve İşbirliği Anlaşması Treaty of Amity and Cooperation UNODC US EIA VDAS VDPS Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi ABD Enerji Bilgi İdaresi Başkanlığı Varsayılan Doğu Türkistan Ayaklanma Stratejisi Varsayılan Doğu Türkistan Pasif Mücadele Stratejisi United Nations Office on Drugs and Crime U.S. Energy Information Administration

12 SUNUŞ Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) uluslararası ilişkiler, dış politika ve güvenlik gibi konularda bilimsel çalışmalar yaparak; ülke kamuoyunu bilgilendirerek araştırmacılara ve karar alıcılara yardımcı olacak çalışmalar gerçekleştirmektedir. Parçası olduğu Asya kıtası ve bu kıtadaki sorunlar Ülkeyi ilgilendirmesine rağmen Türkiye kamuoyunda fazla yer bulamamaktadır. Buna ek olarak, Asya kıtasına dönük akademik ve bilimsel çalışmalar ise istenen düzeyde değildir. BİLGESAM bu ihtiyacı karşılama adına Asya ülkelerinde Türkiye ve Türk algısını ölçmüş, raporlar hazırlamış ve seminerler düzenlemiştir. Yine bu bağlamda, Türkiye de Asya kıtasına dönük akademik ilginin artması ve kıtadaki sorunların kamuoyu, araştırmacılar ve karar alıcılarca daha iyi bilinmesi amacıyla BİLGESAM Asya kıtasındaki güvenlik sorunlarını inceleyen bir çalışma yayınlamaktadır. Editörlüğünü R. Kutay Karaca nın yaptığı Asya da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları kitabı ile genç araştırmacılar bir araya getirilerek parçası olduğumuz kıtada yaşanan güvenlik sorunlarına dikkat çekilmektedir. Kitap, uzun yıllardır çözülmeden kalan, Türkiye yi ilgilendiren ama Türkiye kamuoyunda fazla yer bulmayan sorunları teorik düzeyde ele almaktadır. Yazarlar, yaşanan anlaşmazlıkları bizlere anlatmakla kalmamakta, sorunların çözümüne dair önerileri de sıralamaktadır.

13 Kitabın editörlüğünü yapan Karaca, ele alınan konuları Türkiye açısından önemine göre bir sıraya koyarak farklı konuları okura sunmaktadır. Kitapta sırasıyla Doğu Türkistan sorunu, Dağlık Karabağ sorunu, Hazar ın hukuki statüsü sorunu, Keşmiş sorunu, Afganistan-Pakistan arasında yaşanan sorunlar, Spratly adaları sorunu ve son olarak Kore sorunu ele alınmaktadır. Türkiye de akademik anlamda fazla ilgi çekmeyen konulara eğilerek önemli bir kaynak ortaya koyan yazarlara ve onları bu fikir etrafında bir araya getirerek, bu kitabın ortaya çıkmasını sağlayan R. Kutay Karaca ya bu özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ederim. Doç. Dr. Atilla SANDIKLI BİLGESAM Başkanı

14 Editörden Türkiye yi konu alan birçok çalışmada, Türkiye nin coğrafi olarak belirtilen ilk özelliği Asya ile Avrupa yı ayırmasıdır. Hatta bu özelliğin, İstanbul u dünya şehri yapan en önemli vasıf olduğu iddia edilir. Böylece Türkiye nin hem Avrupalı hem de Asyalı olduğundan dem vurulur. Bu şekilde belirleyici bir ifadeye rağmen Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrası kendisini; siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında Batının ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür. Kurulduğu 1923 yılından 1945 yılına kadar izlediği dış politikada Avrupa ve Sovyetler Birliği ni dengelemeye çalışan Türkiye, II. Dünya Savaşı sonlarında Sovyetler Birliği nin Türkiye ye yönelik politikalarından dolayı Batı Bloğu yanında saf tutmak zorunda kalmıştır. Keza Sovyetler, II. Dünya Savaşı sonrası, iki ülke arasında 1925 tarihli Dostluk ve Tarafsızlık (Saldırmazlık) Anlaşması nı yenilememiş,1boğazlar da üs ve Gürcistan ile Ermenistan ın par 1 Anlaşmanın metni için bknz; İsmail SOYSAL, Türkiye nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt I ( ), TTK Yayınları, 3. Baskı, 2000, ss Konu hakkında daha

15 çaları olduğu iddiasıyla Kars ile Ardahan ı talep etmiştir. Bu tutum Türkiye yi, yine Sovyetlerin tutumu nedeniyle dış politikasında karışmama-bulaşmama ilkesini (Monroe Doktrini ni) terk eden ABD ye yaklaştırmıştır. Şubat 1952 deki NATO üyeliği ise Türkiye nin Batı Bloğu ndaki yeni yerinin tescili olmuştur. Avrupa ve ABD ile olan güvenlik ilişkisi, topraklarının neredeyse %97 sinin ve komşularıyla olan sınırlarının ise %92 sinin Asya da bulunmasına rağmen Türkiye nin, Asya ya yönelememe- sinin temel nedeni haline gelmiş ve Asya hep sonraki olmuştur. Türkiye nin 1955 yılında kurulan Varşova Paktı nın üyeleriyle, bir NATO üyesi olarak, hem Avrupa hem de Asya da sınır komşusu olmasının bu durumda etkisi büyüktür. Bu dönemde komşu Suriye ve Irak taki Baas rejimleri ise, Türkiye nin Orta Doğu yla yakın ilişkiler kurmasını engellemiştir. Bunun yanında dil, din ve etnik ortaklığa rağmen Sovyet iktidarının sert politikaları, Orta Asya ya yönelecek girişimleri yetersiz halde bırakmıştır. Uzakdoğu ise Türkiye için hep çok uzak kalmıştır. Tüm bunların yanında Avrupa ile siyasi ve ekonomik birlik isteği Asya ya bakışın değişmesini engellemiştir. Soğuk Savaş döneminin simgesi Berlin Duvarı nın yıkılması ve sonrasında SSCB nin dağılması, Türkiye nin kendi konumunu belirlediği 1945 yılından beri yaşanan sistemin büyük değişimlere uğramasına neden olmuştur. Bu değişim, sistem içindeki aktörleri, sistemdeki rollerini ve yerlerini yeniden tanımlamaya zorlamıştır. Çift kutuplu dünyada kutupların her biri için de belirli olan düşman, belirsiz hale gelmiştir. Bunun yanında yeni sistemde gruplaşmalar da kesin ve net çizgilerle ayrıştırılamamıştır. Bu durum stratejik ortak ya da müttefik anlayışının giderek etkisini yitirmesine neden olmuştur. Gruplar birbirleriyle, hatta grupların içerisinde yer detaylı bilgi için Bknz; Kamuran GÜRÜN, Türk-Sovyet İlişkileri ( ), TTK Yayınları, 2. Baskı, 2010.

16 alan ülkeler, diğer gruptaki ülkelerle tek tek ilişki içerisine girmeye mecbur kalmışlardır. Kafkasya ve Orta Asya da son derece dinamik bir jeopolitik yeniden yapılanma süreci ortaya çıkmıştır. Bu süreç, beş yeni Türk Cumhuriyeti ni ortaya çıkarmıştır. Değişen bu sistemin en çok etkilediği devletlerden biri ise Türkiye olmuştur. Türkiye nin bu yeni sistemde bir bölgesel güç olarak Orta Asya ve Kafkasya daki rolü ön plana çıkarken Batı nın, güvenlik ve strateji noktasında Soğuk Savaş dönemindeki kadar Türkiye ye ihtiyaç duymayacağı ya da Türkiye-Avrupa ve Türkiye- ABD ilişkilerinin çerçevesinin değişeceği şeklinde erken değerlendirmeler de yapılmıştır. Türkiye, bugüne kadar siyasetçisi, askeri, ekonomisti ile neredeyse hiç ilişki kurmadığı bir bölge için bütün kurumlarıyla politikalar üretme zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Komünizmin çöküşüyle ülke içindeki mevcut/yaratılan korkuyu yenen Türk kamuoyunda artık Asya ya yönelik politikalar gündeme gelmeye başlamıştır. Medya ise Asya yı fırsatlar yumağı olarak sunmaya başlamış ve yeni devletlerin ihtiyacı olan haminin Türkiye olduğu ve ortak pazar kurulabileceği yönünde fikir birliğine bile varmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, hata yapılmazsa 21. yüzyılın Türkler in asrı olacağını söylerken, Başbakan Süleyman Demirel Adriyatik kıyısından Çin Seddi ne kadar Türk Dünyası savını ortaya atmaktan çekinmemiştir.2 Bu dönemde Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri, enerji kaynakları için yapılan rekabet ve istikrarsız rejimlerin kontrol altına alamadığı çatışmalarla gündeme gelmiştir. Türkiye, daha önce tecrübesinin bulunmadığı bir coğrafya olan Kafkasya da temeli Sovyetler Birliği 2 Türk Ortak Pazarı Erken, Milliyet, 31 Ekim 1992, s. 15.

17 dönemine hatta daha öncesine giden etnik temelli çatışmalara yönelik politika oluşturmak ve enerji kaynakları ile ilgili rekabette yer almak durumunda kalmıştır. Bu çatışmaların ilki, bağımsızlıklarının hemen ardından yaşanan Azerbaycan-Ermenistan çatışması ve Ermenistan ın Dağlık Karabağ ve yedi Azerbaycan rayonunu işgali olmuştur. Konu, Türkiye nin politika üretmesi gereken ilk sorun olarak karşısına çıkmıştır. Bu sorunla beraber karşılaşılan her sorun Türkiye nin Asya ya yönelik izlediği politikalarda hazırlıksız olma durumunu ortaya çıkarmıştır. Bu hazırlıksızlık bilgi eksikliğiyle de birleşince Türkiye nin izleyeceği politikalar gerçeklikten uzaklaşmaya başlamıştır. Türkiye nin, Uzakdoğu Asya ya yönelik politikası ise 1950 yılında katıldığı Kore Savaşı ile başlamış ve fazlaca gelişim göstermemiştir. Soğuk Savaş sonrası uluslararası alanda, Asya nın değişmeyen gücü Japonya nın dışında, 1978 yılından beri uyguladığı ekonomi politikalarının meyvelerini toplayan Çin Halk Cumhuriyeti, sürekli gelişim gösteren Hindistan ve Kore Cumhuriyeti daha fazla öne çıkmaya başlamışlardır. Bu ülkeler, 2010 yılı rakamlarıyla Dünya Gayri Safi Milli Hasılasının % 22 sini3 üretmişlerdir. Türkiye nin dünyanın 17 nci büyük ekonomisine sahip olması, bu ülkelerle özellikle ekonomik ilişkilerini geliştirmesini mecbur hale getirmiştir rakamlarına baktığımızda Türkiye nin bu alanda da bölge ile ilişkilerinin zayıf kaldığı görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu ve Dış Ticaret Müsteşarlığı nın verileri dikkate alındığında, Türkiye nin bu ülkelerin ithalatı içerisindeki yerinin yüzdelerle değil bindelerle ifade edildiği görülmektedir. Bu ülkelere 2010 rakamlarıyla dış ticarette verilen açığın toplamı 24,5 milyar dolara ulaşmıştır. Bu rakam toplam açığın % 35 ine denk gelmektedir.4 3 Dünya Bankası, World Development Indicator Database, 1 Temmuz Economy Watch, (Erişim Tarihi; 10 Ocak 2013)

18 Gönül bağının her zaman öne çıkarıldığı Pakistan ile bile ekonomik ilişkilerin yok denecek kadar az olması, bölgeye verilen önemi göstermesi açısından dikkate değerdir. Batıda yaşanan iktisadî durgunluk, işsizlik oranlarındaki büyüme, ırkçılığın yeniden tehdit oluşturmaya başlaması, yaşlı nüfusun artması ve hayat standartlarının düşmesi, Türkiye yi Asya ya yönelik strateji üretmeye zorlamaktadır. Türkiye nin bölgede gerek dil, kültür gerekse ırk ve dinsel avantajını, ekonomik ve siyasî olarak destekleyebilmesi, bölgenin diğer oyuncuları karşısında stratejik olarak üstünlük sağlamasını kolaylaştıracaktır. Bu nedenle Türkiye nin bölgeye karşı strateji oluşturmasının ve bu stratejiye bağlı bir dış politika üretmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu üretimin sağlam temellere oturtulması ancak bölgede yaşanan sorunların bilimsel analizi ile mümkündür. Bölgedeki sorunlara Türkiye nin uzak olduğu yönünde birçok değerlendirme yapılmaktadır. Unutulmaması gereken Türkiye nin yaşadığı sorunların benzerinin bölgede görülmesidir. Bu sorunlara yaklaşım ve çözüm önerileri, Türkiye açısından örnek teşkil edebilecektir. Bunun yanında Dağlık Karabağ ve Doğu Türkistan sorunları Türkiye yi doğrudan ilgilendirmektedir. Afganistan da bulunan Uluslararası Güvenlik Destek Gücü nün (ISAF) en önemli unsuru olan ve iki bölgede İl İmar Ekibi (PRT) bulunan Türkiye nin, Afganistan da yaşanan sorunu uzak görmesinin imkânı yoktur. Hazar Bölgesi ndeki enerjinin Avrupa ya ulaştırılmasında kilit role sahip olan Türkiye nin, Hazar ın statüsü konusunda yaşanan sorunlara gözünü kapatması beklenemez. Güney Çin Denizi nde yaşanan adalar ve münhasır ekonomik bölge (MEB) sorunları, Türkiye nin karşı karşıya olduğu Ege Adaları, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz deki münhasır ekonomik bölge sorunlarıyla benzerlikler göstermektedir.

19 Bunun yanında Kore de savaşa katılan ve doğrudan soruna müdahalede bulunan Türkiye nin Kore Yarımadası nda yaşanan gelişmeleri bir tarafa atması beklenemez. Dolayısıyla bu sorunlara yönelik çözüm/çözümsüzlüklerin Türkiye nin yaşadığı sorunlara örnek teşkil edebileceği unutulmamalıdır. Bu saptamalar ışığında genç arkadaşlarımla yaptığım bu çalışma, Türkiye de akademik anlamda fazla tartışılmayan Asya nın sorunlarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Asya nın yaşadığı tüm sorunları bir kitapta toplamanın imkânsızlığı aşikârdır. Bu kitapta, Türkiye yi doğrudan ilgilendiren ve/veya Türkiye nin sorunlarıyla benzerlikler gösteren Asya-Pasifik sorunlarını öne çıkarmaya çalıştık. Yazarlar tarafından ele alınan konuların saptanması ve sonrasında yazılan makalelerin değerlendirilmesi editör tarafından yapılmıştır. Kitap içi sıralamada, konuların Türkiye açısından önemi dikkate alınmıştır. Özgür Körpe tarafından kaleme alınan Doğu Türkistan da Yeni Nesil Çatışmanın İki Boyutu: Şiddet Dışı ve Silahlı Mücadelelere İlişkin Stratejik Bir Analiz isimli çalışma, Doğu Türkistan daki bağımsızlık hareketlerini şiddet dışı mücadele ve ayaklanma kıstaslarına göre inceleyerek bahse konu tüm çabalar hakkında stratejik bir analiz yapmakta ve mücadelenin karakteri hakkında somut verilere dayanan sonuçlara ulaşmaktadır. Dolayısıyla çalışma yalnızca Doğu Türkistan sorununu analiz etmekle kalmamakta, Doğu Türkistan da yaşanan mücadeleyi belirli kıstaslar dâhilinde ortaya koymaya çalışmaktadır. Soğuk Savaş tan hemen sonra Batı Türkistan halklarının bağımsızlıklarını kazanmaları, Doğu Türkistan Türk halkının bağımsızlık isteğini perçinlemiştir. Ancak bu beklenti gerçekleşemediği gibi 11 Eylül olaylarının sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti, bölgedeki olay

20 ları uluslararası terör faaliyeti gibi göstermiş ve bunda da başarılı olmuştur. Bu başarı bölge halkının tarih boyunca uyguladıkları klasik halk ayaklanmalarını, askerî ve yarı askerî taktikleri içeren yeni nesil çatışmalara yöneltmiştir. Günümüzde de bu yeni nesil çatışma, düşük bir yoğunlukta da olsa şiddet dışı mücadele ve ayaklanma boyutlarıyla sürdürülmektedir. Ondokuzuncu yüzyılın sonundan bugüne kadar meydana gelen bütün ayaklanmalar ve çatışmalar, genellikle Çin deki merkezi yönetimin uygulamalarına karşı tepki olarak yapılmışlardır. Doğu Türkistan da yaşanan mücadelede hem şiddet dışı hem de silahlı mücadele yöntemleri, az sayıdaki bileşenleriyle uygulanmaktadır. Bu ise hareketin, hedeflerini elde etme konusunda yeterli güce sahip olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla çalışma, Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketleri nin savunmaya dayalı bir mücadele olduğu sonucuna ulaşmıştır. Dağlık Karabağ Sorununun Çatışma Çözümü Perspektifinden Analizi konulu çatışma çözümlemesi çalışması Uğur Yasin Asal tarafından yazılmıştır. Soğuk Savaş sonrası Sovyet Birliği nin eski topraklarında ya da eski nüfus alanlarında meydana gelen çatışmaların birçoğu etnik temele dayanan mikro milliyetçi akımların etkisiyle yaşana gelmiştir. Bu sorunların ilki Dağlık Karabağ da ortaya çıkmıştır. Sorunun içerdiği farklı unsurlar sorunu bölgesel olmaktan çıkarmış, uluslararası hale getirmiştir. Bugün Ermenistan ın Rusya için önemi, sorunun çözümünü de yoğun olarak Rus dış politikasının Ermenistan üzerindeki stratejisine bırakmıştır. Azerbaycan ve Gürcistan da Batı ya yakın yönetimlerin iş başında olması, Rusya nın Ermenistan kartına daha fazla sarılmasına neden olmaktadır. Batı nın Ermenistan üzerindeki yapıcı baskısı da Rus dış poli

21 tikasının izlediği stratejilerin içerisinde kaybolup gitmektedir. Bunu yanında Dağlık Karabağ Sorunu, çatışmaya taraf olan her iki ana aktörün ulusal kimlik oluşumunda meydana getirdiği etki yüzünden çözümün önündeki en büyük engellerden birini içerisinde barındırmaktadır. Dolayısıyla çözümün içinde çözümsüzlük mü; yoksa çözümsüzlüğün içinde çözüm mü arandığı belli olmamaktadır. Bu noktada Asal, soruna çatışma çözümü perspektifinden yaklaşmıştır. Yazar, çatışmanın çözüm sürecinin oldukça karmaşık yapılardan oluştuğunu dile getirmekte, bu noktadan hareketle, soruna yönelik bir «Çatışma Çözümü Modeli» kurgulamakta ve problemin rasyonel bir analizinin yapılmasıyla oluşturulacak mantıksal çıkarımların, sorunun çözüm sürecine destek sağlayacağını düşünmektedir. Bu düşünceyle, sorunun içerisinde yer alan aktörlerin geleceğe yönelik stratejik kararlarını Oyun Teorisi bağlamında tartışmakta ve mevcut şartlarda çatışma çözümünün tüm tarafları tatmin edecek şekilde mümkün olup olmadığını okuyucuya sunmaktadır. Asya nın tarih boyunca en önemli sorunlarından biri olmuş olan Hazar ın hukuki statüsünün incelendiği, Kıyıdaş Devletlerin Talepleri Çerçevesinde Hazar ın Hukuki Statüsü ve Paylaşılması Sorunu isimli çalışma, Tarık Çağrı Oruç tarafından kaleme alınmıştır. Hazar Bölgesinde hukuksal belirsizlikler ve bu belirsizliklerin yarattığı sorunlar, bölgesel iş birliklerini engellemekte ve bu yönde bir mücadele alanı yaratmaktadır. Statü sorununun içerisindeki en temel çatışmanın enerji edinimi olduğu düşünüldüğünde, küresel bir güç mücadelesi kaçınılmaz olmaktadır. Bölgenin Orta Asya- Kafkasya-Avrupa hattını birbirine bağlamanın en kolay güzargahı olması da siyasi bir mücadeleyi gündeme getirmektedir. Yazar, bu düşünceyle, bölgesel nitelendirilebilecek sorunun küresel ölçeğe taşınmasını, bölgedeki enerji kaynaklarının payla

22 şımının ve dağıtımının hukuki statüden nasıl etkilendiğiyle ilişkilendirmektedir. Oruç, sorunu yalnızca Hazar ı paylaşan devletler açısından ele almamakta, sorunu nakil hatları mücadelesine bağlamaktadır. Soruna yönelik çözümsüzlüğü ortaya koymaya çalışan Oruç, uluslararası hukuk normlarının sorunla ilgili bir çözüm önerisi sunamamasını ve çözümü, tarafların arasındaki çok taraflı anlaşmalara bırakmasını öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda milli çıkarların ağır bastığı sorunlarda, sorunun çözümsüz kalma ve gelecekte çatışma çıkarma ihtimalinin Hazar sorunu için de ortaya konması yanlış olmayacaktır. Asya alt kıtası Müslümanlarının, Türkiye nin Kurtuluş Savaşı na verdiği destek hiçbir zaman unutulmamıştır. Pakistan, bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından beri, uluslararası her platformda Türkiye nin hep yanında olmuştur. Sovyetler Birliği nden gelen tehdit algılaması, iki ülkeyi Batı Bloğu na doğru kaydırırken, aralarındaki ilişkinin daha da kuvvetlenmesini sağlamıştır. Bu ilişkiler her iki ülkenin yaşadığı doğal felaketler ve sonrasındaki destekler nedeniyle daha kuvvetlenmiştir. Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkiyi bir kader birliği olarak görmek yanlış olmayacaktır. Bu kader birliğine rağmen, sadece kardeş ülke olarak kalmakla yetinmemesi gereken Türkiye ve Pakistan ın, stratejik müttefikliği hala oluşturamadıkları görülmektedir. Bunun temel nedenlerinden birisi, her iki ülke kamuoyunun da ülkelerin karşılaştıkları sorunlar üzerinde yeterli bilgiye sahip olmamasıdır. Bu bilgisizliğin bir nedeni de sorunlara yönelik her iki ülkede yapılan akademik çalışmaların yetersizliğidir. Bu bağlamda kitapta Keşmir Sorunu nun yer alması özellikle istenmiştir. Sorunu kronik olarak niteleyen Bengü Türk, Keşmir

23 Sorunu nu, uluslararası sistemde sürüncemede kalmış bir sosyal çatışma örneği olarak incelemeye çalışmıştır. Hindistan ile Pakistan ın soruna dış politika amaçları çerçevesinde hayati olarak bakmaları, karşılıklı taviz vermelerini zorlaştırmaktadır. Ayrıca verilebilecek tavizlerin iç kamuoyuna nasıl yansıyacağı da sorunun çıkmazlarındandır. Hindistan dış politikasında sorun, Pakistan a üstünlüğünü kabul ettirme meselesi olarak görülmektedir. Pakistan ise sorunu, ulusal bir tutkal olarak kullanmaktadır. Bu nedenlerle yazar, Pakistan ve Hindistan hükümetlerinin uluslararası sistemi kendi tarafına çekme yarışının Keşmir i çözümsüzlüğe sürüklediğini ve reel politikanın benimsendiği ulusal sistemde bir istikrarsızlık unsuru olarak kaldığını belirtmektedir. Yazar, bu bağlamda, çalışmasın uluslararası sistem teorisyenlerinden Morton A. Kaplan ın ortaya koyduğu değişkenler üzerinden yapmaktadır. Türk-Afgan ilişkileri her iki ülke için hep ilkleri barındırmıştır. 2 Aralık 1920 de imzalanan ve yürürlüğe girmeyen Gümrü Anlaşması bir yana bırakılırsa, TBMM Hükümeti ile Afgan Devleti tarafından 1 Mart 1921 yılında Moskova da imzalanan anlaşma, TBMM adına hukuksal anlamda gerçekleşen ilk uluslararası anlaşmadır. Türkiye nin kurtuluşu için savaştığı bir süreçte imzalanan bu anlaşma kurumsal kalsa da her iki ülkenin birbirlerinin bağımsızlığını tanımalarını ve emperyalist devletlere karşı ittifak yapmalarını içerir. Yeni Türkiye, ilk büyükelçisini (Abdurrahman Bey) de 1920 yılında Kabil e atamıştır. Yeni Türkiye için 1928 yılında yine bir ilk yaşanmış ve bu yıl içinde Afgan Kralı Amanullah Han, Türkiye yi ziyaret eden ilk devlet başkanı olmuştur. Amanullah Han rejimine yönelik isyan sırasında, Mustafa Ke

24 mal Atatürk ün Afganistan daki askeri heyetin başında yer alan Kazım (Orbay) Paşa nın tahliye talebine karşılık verdiği talimat dikkat çekicidir. Askerî heyete kendi hayatları pahasına Kral Amanullah Han ı korumaları görevi verilmiş ve Anadolu nun herhangi bir köşesinde yaşanabilecek bir isyana karşı çıkar gibi Afganistan rejimini isyan eden kabilelere karşı korumaları istenmiştir.5 İki halk arasındaki tarihten gelen bu yakınlık yıllar geçmesine rağmen değişmeden devam etmiştir. Afganistan ın yıllar boyunca yaşadığı istila ve mücadelelerde Türkiye yalnızca Afgan halkının yararına olan projelere evet demiş ve hiçbir zaman kültürel bir emperyalizm içerisinde bulunmamıştır. Bugün ise Türkiye, NATO şemsiyesi altında 2002 yılı başından beri icra edilen, Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) Harekâtı na katılmaktadır. Türkiye imar timleri ve uzmanlarıyla yalnızca Afganistan ın yeniden yapılandırılması görevini üstlenirken, halka yönelik hiçbir askeri mücadelenin içerisinde yer almamaktadır. Bugün tüm Afganistan da görev yapan ülkelerin en çok üzerinde düşündüğü konu, Türk ordusu ve yetkililerinin Kabil sokaklarında nasıl bu kadar rahat hareket edebildikleridir. Bunun cevabı tarihte yatmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada Afganistan ı zaten bilinen bir mesele olduğu gerekçesiyle bir kenara koyamazdık. Cansın Özel, Afganistan ve Pakistan da Yaşanan Sorunlar ve Bu Sorunların Uluslararası Güvenliğe Etkileri konulu çalışmasında; Afganistan ile Pakistan arasında yaşanan sorunları, bu sorunların iki ülkeye ve uluslararası güvenliğe yapmış olduğu etkileri incelemeyi amaçlamıştır. Bu sorunların her birini detaylandırmak ayrı bir kitabın konusu olabilecek büyüklüktedir. Bu nedenle Özel, eğitim sorunu, yolsuzluk ve Pakistan ın toprak bütünlüğüne yönelik kaygılar gibi meseleleri çalışmasının dışında tutmuştur. 5 Şimşir, B. (2002, s ). Atatürk ve Afganistan. Ankara, ASAM Yayınları.

25 Yazar, öncelikle Afganistan da yaşanan sorunlara değinmiş ve bu sorunların Pakistan ile olan etkileşimlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Bugün yaşanan sorunların merkezine Afganistan-Pakistan sınırını koyan Özel, sınırın Peştunları ikiye bölmesini, sorunun kaynağı olarak görmektedir. Soğuk Savaş yıllarında başlayan uyuşturucu ekonomisi ise günümüzde Afganistan ve Pakistan da var olan önemli sorunların başında gelmektedir. Otuz yıldır devam eden savaş koşulları, uyuşturucu ticaretini yasal bir eylem haline getirmiş ve neredeyse Afgan ekonomisinin temeline oturtmuştur. İki ülkenin sahip olduğu etnik ve dinsel karmaşık yapının ve bu yapıyı oluşturan her grubun özelliklerinin bilinmesi, her iki ülkede de mevcut olan kimlik sorununun iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bu nedenle yazar her iki ülkedeki etnik grupları incelemiştir. Sürekli çatışmanın içerisinde yer alma ve bunun yarattığı istikrarsızlık, sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu sorunlar bölgesel gibi görünseler de uluslararası güvenliğe etkileri fazla olmaktadır. Mevcut sorunların birbirinden bağımsız olmaması ve birbirlerini tetikler durumda olması ise çözüm çabalarını güçleştirmektedir. Asya-Pasifik te mevcut deniz sorunları diğer kıtalara göre daha fazladır. Gerek Güney, gerekse Doğu Çin Denizi nde mevcut olan sorunlar yalnızca adalar ile sınırlı kalmayıp, münhasır ekonomik bölge tartışmalarını da ihtiva etmektedir. Biz de kitabın konularını belirlerken bugün Türkiye nin yaşadığı; adalar, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sorunları ile benzerlikler kurulabileceği düşüncesiyle, Asya-Pasifik te yaşanan adalar sorunlarından birisine değinmek istedik. Bu nedenle Ayla Yiğitel, «Spratly Adaları Uyuşmazlığı»nı ele almıştır. Adaların özellikleri ile bölge ve taraf olan ülkeler açısından stratejik önemleri ortaya konulmaya çalışılmış; taraf ülkelerin

26 uyuşmazlık konusundaki egemenlik iddiaları araştırılmıştır. Ayrıca Çin in yükselişi nedeniyle değişmekte olan güç dengesinin adalar uyuşmazlığına yansımaları ve bu dengenin bölge güvenliği üzerinde oluşturduğu olası etkiler üzerinde de durulmuştur. Avustralya ve Doğu Timor arasında imzalanan Timor Gap Antlaşması model olarak incelenmiş; her ne kadar sorunlar birçok açıdan farklılık gösterse de, anlaşmanın Spratly Adaları uyuşmazlığının çözümüne yönelik örnek bir model olacağı tespitiyle değerlendirmeler yapılmıştır. Kuzey Kore kuvvetlerinin, 25 Haziran 1950 tarihinde, Güney Kore ye saldırması Kore Savaşı nı başlatmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi savaşın başladığı gün, ABD nin girişimini değerlendirmiş ve Kuzey Kore nin kuvvetlerini geri çekmesini istemiştir. Kuzey Kore nin bu karara uymaması üzerine barışın yeniden sağlanması için askeri önlemler alınmasına karar vermiştir. Konsey, Birleşmiş Milletler üyelerini, Güney Kore ye yardım yapmaya çağırmış, 7 Temmuz 1950 tarihindeki kararıyla, Birleşmiş Milletler Birleşik Komutanlığı nı kurmuştur. Türkiye, Güney Kore ye yardım çağrısını kabul etmiş ve kişilik bir birliği Birleşmiş Milletler Birleşik Komutanlığı bünyesinde görevlendirmiştir. Bu birlik, Türkiye nin Cumhuriyet tarihinde yurt dışına gönderdiği ilk askeri birliktir. Türkiye nin içerisinde yer aldığı savaş sonrası, Kore Sorunu nun çözümüne yönelik girişimler ise başarısız olmuştur. Nitekim sorun II nci Dünya Savaşı ndan beri uluslararası nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda Ahmet Yavaş, sorunu Uzakdoğu daki istikrarın en önemli tehdidi olarak görmektedir. Kuzey Kore nin nükleer silaha sahip olması ise sorunun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerini devam ettirmedeki kararlı tutumu ve ABD nin buna karşı sert

27 tavrı müzakere sürecini olumsuz etkilemektedir. Bölgede önemli bir ekonomik güç haline gelen Çin ise sorunu barışçıl yollarla çözmekten yana olduğunu ifade etmektedir. Japonya ve Güney Kore nin kendilerine yönelik varoluşsal bir tehdit olarak algıladığı Kuzey Kore Sorunu, Uzakdoğu Asya da bir istikrarsızlık kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Yazar ABD, Çin, Rusya, Japonya, Güney Kore ve Kuzey Kore arasında yürütülen Altılı Görüşmeler çerçevesinde sorunun çözümüne yönelik bir inceleme yaparken birleşik bir Kore istenip istenmediğini de sorgulamıştır. Editör olarak, değerli genç arkadaşlarım tarafından hazırlanan ve yukarıda kısa özetlerini verdiğim çalışmaların mümkün olduğunca aynı format ve anlayışta yazılmasına çalışarak okunabilirliğini kolaylaştırmayı amaçladım. Kitabın, sosyal bilimler alanında araştırma yapan, ilgilenen ve eğitim alan kişilere yararlı olacağını düşünüyorum. Kitap fikrinin ortaya çıktığı günden sonra gözetimim altında çalışmalarını yapan ve hiçbir zahmetten kaçınmayan bu gençlere, kitap için değerlendirmede bulunan ve düzeltmeler konusunda yardımcı olan Özlem COŞAR a ve kitabın basımında hiçbir zahmetten kaçınmayan BİLGESAM personeline teşekkür ederim. Doç. Dr. R.Kutay KARACA 12 Mart 2012, İstanbul

28 DOĞU TÜRKİSTAN DA YENİ NESİL ÇATIŞMANIN İKİ BOYUTU: ŞİDDET DIŞI VE SİLAHLI MÜCADELELERE İLİŞKİN STRATEJİK BİR ANALİZ Yazar: Özgür KÖRPE* Giriş Bugün; insanlar arasındaki mücadeleler, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar karmaşık bir hal almıştır. Bu karmaşık hal, insanlığın kendi çıkarlarını taş ve sopalarla kabul ettirmeye çalışan ilkel atalarının güç kullanma arzusuyla kullandığı araçlar bakımından evrime uğramış olsa bile içgüdüsel anlamda hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Savaş, insanlar arasındaki çıkar mücadelelerinin en yaygını ve en çok başvurulanıdır. Bu kadar sıkça başvurulması savaşı da evrime uğratmıştır. Ok, yay, kesici silahlar ve binek hayvanlarıyla yapılan antik ve klasik çağ muharebeleri, 30 Yıl Savaşları ndan ( ) itibaren yerini modern çağ savaşlarına terk etmiştir. Modern çağla birlikte savaşların evrimi hızlanarak ağızdan doldurmalı tüfekler ve süngü muharebeleriyle yapılan Birinci Nesil Savaş kendini göstermiş, sonrasında ise yoğun ateş desteğinin yıkıcı tesirinden yararlanan İkinci Nesil Savaş a geçilmiştir. Bu süreçten sonra, ateş gücüne manevranın eklendiği; derin sızma, yarma, kuşatma, çevirme gibi büyük hareketlerin kullanıldığı savaşın üçüncü nesli başlamıştır. Üçüncü Nesil Savaş Çağı, orta ve yüksek yoğunluklu çatışmalar çağı olmuştur. Savaşın bu denli endüstriyel ve yıkıcı bir hal alması ise, hem maliyeti artırmış hem de askerî güçlerle başa çıkma sorununu meydana getirmiştir. Böylece büyük bir askerî güce sahip olmayan aktörler ve düşük maliyetle sonuca ulaşmak isteyen devletler, *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, ozgurkorpe@gmail.com.

29 hasım üzerinde asimetrik etkiler yaratacak yeni nesil bir savaş konsepti geliştirmiştir. Bu savaş, hem askerî hem sivil unsurlardan yararlanılan, barış koşulları içinde çatışmanın sürdürüldüğü, muharebe sahası ile sivil yaşam sahasının içi içe geçtiği, çok boyutlu ve bir o kadar da etkili nitelikteki Yeni Nesil Çatışma1olarak adlandırılabilir. Bu yeni nesil çatışmanın son yüzyılda pek çok mücadeleye de ilham verdiği görülmektedir. Nitekim Hammes e göre Mao, savaşta politik kuvvetin askerî güçten daha önemli ve öncelikli güç olduğuna inandığından zaferi askerî üstünlükte arayan üçüncü nesil savaş stratejisinden ayrılıp politik üstünlük stratejisine yönelerek ünlü Üç Aşamalı Uzatmalı Savaş Stratejisi ni geliştirmiştir yüzyıldan beri bu savaş türünün çeşitli bölümleri uygulanmıştır; fakat bu kapsamdaki bütün asimetrik mücadeleler ancak 20. yüzyılın sonundan itibaren (birbiri içine geçerek) devlet dışı güçler tarafından pratiğe dökülebilmiştir. Böylece yeni nesil mücadelenin tarafları, devletler ve devlet dışı ideolojik örgüt ağları olarak kendini göstermiştir. Bugün, Doğu Türkistan sorunu dünyada değişik biçimlerde algılanmaktadır. Sorunla ilgili görüşleri ise iki ana grupta toplamak mümkündür. Çin Halk Cumhuriyeti nin (ÇHC) başını çektiği birinci gruba göre sorunun kaynağı, Uygur halkının kendisidir. Tarih boyunca Doğu Türkistan adıyla anılan bir coğrafi bölge veya devlet olmamasına rağmen, Pantürkizm ve Panislâmizm hayali peşinde 1Özellikle son yüzyılda geliştirilen ve alışılagelmiş konvansiyonel çatışma yöntemlerini kullanmayan mücadele biçimleri, kısa geçmişlerine rağmen pek çok değişik adlar almışlardır. Köylü Savaşı, Halk Savaşı, Gerilla Savaşı, Devrimci Savaş, Ayaklanma, Asimetrik Savaş, Dördüncü Nesil Savaş ve Hibrid Savaş, verilebilecek en popüler örneklerdir. Bu silahlı şiddet metotlarından daha farklı yöntemler izleyen Şiddet Dışı Mücadele kavramı da yine son yüzyılın eseridir. Bu makalede Yeni Nesil Çatışma; gerek silahlı, gerekse şiddet dışı metotları kapsayan bir anlamda kullanılmıştır. 2 Hammes, T. X. (Eylül 1994). The Evolution of War: The Fourth Generation. Marine Corps Gazette.

30 koşan bir grup insan, bölgeyi ÇHC den ayırmak istemektedir. Karşı görüştekiler ise sorunun, ÇHC nin yürüttüğü şiddet politikası ve insan hakları ihlallerinden kaynaklandığını iddia etmektedirler. Bu iddianın sahipleri, iddialarına delil olarak şu sebepleri öne sürmektedir: ÇHC nin bölgede dinî inanç ve ibadetleri engellemesi, Uygurları siyasi hayattan dışlaması ve halka dinî tercihlerinden dolayı zulmetmesi. Siyasi çıkarlar ve bölgesel beklentilerin şekillendirdiği bu görüş farklılıklarına rağmen dünya kamuoyu şu iki görüş üzerinde hemfikirdir: Doğu bloğunun yıkılmasıyla birlikte; Türkistan a ait diğer devletlerin bağımsızlıklarını kazanmaları Doğu Türkistan ın bağımsızlık arzusunu ateşlemiş, 1990 yılı Ramazan ayında bir cami tadilatına ÇHC güvenlik güçlerinin sert müdahalesi neticesinde başlayan ve çok kanlı bir şekilde sonuçlanan Baren Olayları, İslâmcı hareketleri tahrik etmiş; Uygurları ne pahasına olursa olsun bağımsızlık kazanmaya yöneltmiştir. (Öte yandan kimi çevreler ise, Doğu Türkistan ın uluslararası ortamda ilgi çekmesinin nedenleri arasında, sahip olduğu geniş karbon ve hidrokarbon rezervlerini de saymaktadır). 3 ÇHC nin sistematik propagandası Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketleri ni (DTBH) köktendinci terörist faaliyetler gibi lanse etmekteyse de bu hareketlerin özelliği; coğrafî, tarihî ve bununla bağdaştırılabilecek olan kültürel nedenlerle ayaklanmaya ve şiddet dışı mücadele doktrinlerine de uygunluk göstermektedir. 3 IEA Dünya Enerji Görünümü raporuna göre Sincan Uygur Özerk Bölgesi (SUÖB), ÇHC toplam rezervinin % 40 ını oluşturan 2,2 trilyon tonluk rezervleri ile kömür alanında bir Ghawar olmaya adaydır. [International Energy Agency (IEA) (2010, s. 208). WorldEnergy Outlook (Dünya Enerji Görünümü 2010). Paris: Head of Communication and Information Office]. Dünyanın 13 üncü büyük petrol üreticisi olan ÇHC nin en geniş petrol yatakları SUÖB içinde yer alan Tarım Havzası ndadır. [British Petroleum (Haziran 2010, s. 110). BP Statistical Review o f World Energy.

31 Bu çalışmanın hedefi, Doğu Türkistan daki bağımsızlık hareketlerini şiddet dışı mücadele ve ayaklanma kriterlerine göre inceleyerek bahse konu tüm çabalar hakkında stratejik bir analiz yapmak ve mücadelenin karakteri hakkında somut verilere dayanan sonuçlara ulaşmaktır. K utluk Kül Bilge K ağan ın Uygur Devleti nden Yeni Ülkeye Uygurlar, dünya tarih sahnesine ilk olarak çıkan Türk boylarından birisi olmakla birlikte, Çin tarihi içinde de en eski devirlerden bu yana yer almaktadırlar. Roux a göre Uygurların soyları, Hiong-Nular ın [Hunlar] ardılları olan Kao-Kiu Ting-Lingler e (ya da Tö-Lolar, Tie-Lolar) kadar dayanmaktadır.4 Bilinen ilk Uygur Devleti, 744 te Kutluk Kül Bilge Kağan tarafından kurulmuştur yılına kadar (yaklaşık 100 yıl) hüküm süren Uygur Devleti nin sınırları; kuzeyde Baykal Gölü nün kuzeyinden güneyde Tibet ve Çin Seddi nin güneyine, batıda Seyhun (Siri Derya) Nehri nden doğuda Mançurya ya kadar uzanmaktaydı. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsu üzerinde bulunan ve tarihte kurulmuş on altı Türk devletini temsil eden onaltı yıldızdan birisi de Uygur Devleti ne aittir. Bu ilk Uygur Devleti, 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılmış ve bünyesinden üç ayrı Uygur kökenli devlet çıkmıştır: İdikut (Turfan) Uygur Devleti ( ), Kensu Uygur Devleti ( ) ve Karahanlı Devleti ( ). 6 Karahanlı Devleti topluca İslâmiyeti kabul ettiği bilinen ilk Türk Devleti olduğundan, 4 Roux, J. P. (2007, s. 160.). Türklerin Tarihi Pasifik ten Akdeniz'e 2000 Yıl. (3. Basım). İstanbul, Kabalcı Yayınevi. 5 Kafesoğlu, İ. (1993, s. 124). Türk Milli Kültürü. (9. Baskı). İstanbul, Boğaziçi Yayınları. 6 Kaşgarlı, S. M. (2004, s. 12). Uygur Türkleri Kültürü ve Türk Dünyası. İstanbul, Çağrı Yayınları.

32 Uygurların da bu dönemde Müslüman oldukları söylenebilir.7 Orta ve Modern Çağ boyunca Moğolların ve diğer Türk hanlıklarının bünyesinde yaşayan Uygurlar ın 1514 te Yarkent, Kaşgar ve Hoten bölgesinde Seidiye Devleti ni kurdukları ve burada 1675 e kadar hüküm sürdükleri görülmektedir. Doğu Türkistan ın bağımsızlığını kalıcı olarak yitirmesiyle sonuçlanacak olan olaylar zinciri, bu devletin kurulmasıyla başlar. Seidiye Devleti, kurulmasından itibaren Hocalardın etkisi altında kalmıştır e gelindiğinde ise Aktaglık ve Karataglık Hocalarının çekişmeleri doruğa ulaşmış ve Aktaglık Appak Hoca nın V Dalay Lama ve Kalmuklar ile yaptığı ittifak sonucunda Seidiye Devleti yıkılmıştır.9 Seidiye Devleti nin Kalmuklar tarafından yıkılmasından sonra, 1759 daki Mançu-Çin istilasına kadar sürecek olan Hocalar Dönemi başlamış olur. Bu dönemin günümüze yönelik en büyük etkisi, Aktaglık ve Karataglık Hocalar arasındaki zaman zaman birbirlerine karşı Çin ve/veya Kalmuklarla ittifak yapacak kadar ileriye giden ikti 7 Müslümanlığı kabul eden ilk Türk Hakanı, Abdülkerim Satık Buğra Han dır (938). 8 Hocalar Dönemi ( ): İslâmiyetin kabulünden sonra menşelerini Hz. Muhammed in soyuna dayandırarak, hakanlar nezdinde siyasî nüfuz elde eden ve kimi kaynaklara göre Nakşibendî oldukları iddia edilen din adamlarının, siyasî olarak en güçlü oldukları dönemdir [Tuğ, K. (2004). Doğu Türkistan da Hocalar Dönemi. Yayımlanmış yüksek lisans tezi, Kırgızistan - Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bişkek, Kırgızistan]. 9 Hocalar, Doğu Türkistan da dinî faaliyetlerinin neticesinde belli bir potansiyele ulaştıktan sonra, çeşitli sebeplerden dolayı iki gruba bölünmüşlerdir. İkiye bölünme meselesi, ilk hoca Mahdum-ı Azam ın vefatından sonra meydana gelmiştir. Mahdum-ı Azam ın çocukları iki farklı gruba ayrıldılar: İşan Kâlan, İşkiya tarikatının; Hoca İshak Veli ise İshakiye tarikatının teşekkül etmesine vesile oldu. Dinî merasimlerde ve çeşitli hareketlerde ayırt edilebilmek için; İshakiye taraftarları, kara takiyye (kara doppu); İşakiye taraftarları ise ak takiyye (ak doppu) giymeye başladılar. Bunun için tarihte bu iki grup Aktakkıyalıklar (Aktaglık) ve Karatakıyalıklar (Karataglık) diye anılmaya başlanıldı. Seyahatnamelerdeki malumata göre İshakiye taraftarlarına Karadağ da yaşayan Kırgızlar destek verdiği için Karatağlık, İşkiya taraftarlarını da Akdağ daki Kırgızlar desteklediği için Aktağlık diye isim verildiği de kaydedilmiştir (Tuğ, a.g.e., ss ).

33 dar çekişmesinin, Doğu Türkistan ı zayıflatması ve ülkeyi Çin in istilasına açık hale getirmesidir. Eberhard, Mançu-Çin sülalesi nin Hocalar Türkistan^ nı işgalindeki ana nedeni, emniyet kordonu kavramıyla açıklar.10 Ona göre Çin, kuzey sınırlarının güvenliği için Moğolistan ı alarak Moğolistan ın güvenliği için Türkistan a, Türkistan sınırının güvenliği için de Tibet e doğru yayılmalıydı daki Birinci Çin İstilası ndan sonra Çin e bağlı hale gelen Uygurlar, 1863 te Bedevlet Yakup Bey in isyanı üzerine 1877 ye kadar devam edecek olan kısa süreli bir bağımsızlık elde etmişler; fakat bu tarihteki İkinci Çin İstilası ile bir daha toparlanamayacak hale gelmişlerdir. Nitekim Doğu Türkistan, 1877 tarihinden sonra Çinli komutan Zozung Tang ın değiştirdiği adıyla yani, Xin Jiang (Şin Can) 11olarak anılmaya başlanılmıştır. İkinci Çin İstilası ndan sonra Çin yönetimi altında kalan Uygurlar, 20. yüzyılın başında iki kez devlet kurmayı başarmışlarsa da bu devletler uzun ömürlü olamamışlardır.12 Hatırlanacağı üzere Fransız İhtilali nin ünlü Liberte, Egalite, Fraternite (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) sloganı; siyasette Liberalizm, Sosyalizm ve Nasyonalizm akımlarına ilham kaynağı olmuş, yine bu fikir akımları neredeyse 20. yüzyıl boyunca karşıt görüşteki fikirlerle mücadele etmişlerdir. Doğu Türkistan daki mücadelenin İkinci Çin İstilası ndan sonraki bölümünü ise bu bağlamda değerlendirmekte yarar vardır. Zira Çin coğrafyası, 20 nci yüzyılın başında tam da böyle bir mücadelenin alanı haline gelmiştir. İmparator 10 Eberhard, W. (1947, s. 313). Çin Tarihi. Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi. 11 Çin-Mandarin dilinde Xin (ffi, Şin), yeni ; Jiang (M, Can) ise, sınır demektir. Buna göre (ffi) Şin-can, Sincan (Türkçe söyleyiş); yeni sınır/bölge anlamına gelmektedir. [Kumaş T. ve Tınmaz, S. (2011). Çince Türkçe Türkçe, Çince Temel Sözlük. İstanbul,Kaynak Kültür Yayın Grubu]. 12 Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti ( ) ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti ( ).

34 luğu yıkan milliyetçiler, Çin topraklarında birliği sağlamak için çabalarlarken; kuzeyde Japon, güneyde komünist, güneybatıda Tibet, batıda ise Doğu Türkistan ayaklanmalarıyla uğraşmak durumundaydılar de milliyetçilerden ağır bir darbe yiyen komünistler, Mao Zedung önderliğinde yöntem değiştirdiler. Cen-Bo-Da nın Esnek Politika olarak adlandırdığı bu yeni yöntem, Mao nun Uzatmalı Savaş Stratejisi nde ezilen köylü - işçi halkların ittifakı olarak yer buldu.13 Komünistler, kendi kaderlerini tayin hakkı vaadiyle, Çin halklarını milliyetçi hükümete karşı mücadeleye sevk ettiler. Bu nedenle Doğu Türkistan Türkleri de komünistleri desteklediler. Karaca ya göre, 1938 yılında Çin Komünist Partisi nin altıncı kurultayında Çin deki azınlık milletler Çinlilerle eşit haklara sahip olacak beyanatı, Türkleri komünist güçlerin yanında yer almaya itmiştir.14 Ne var ki Mao, devrimi başarıya ulaştıktan sonra bu vaatleri göz ardı etti. Daha doğrusu Türkleri, Tibetlileri, diğer azınlıkları ve milliyetçileri destekleyen herkesi, vaatlerinin dışında tuttu. Tutuklamalar, düzmece yargılamalar, hatta yargısız infazlarla komünist devrim sağlamlaştırılmaya çalışıldı. Doğu Türkistan işgal edildi ve yeni anayasadaki Ulusal Azınlıkların Bölgesel Özerkliği prensibine dayanılarak bölgede otonom idareler kurulmaya başlanıldı. Yani Doğu Türkistan ı teşkil eden iller ve nahiyeler ayrı ayrı özerkleştirildiler. Bu işlem tamamlandıktan sonra Doğu Türkistan a 1 Ekim 1955 te Sincan Uygur Özerk Bölgesi (SUÖB) adı verildi. Böylece SUÖB, içinde otonom bölgelerin yer aldığı özerk bir bölge haline gelmiş oldu. Bu değişik özerklik uygulamasına, ÇHC merkezî hükümetinin ileride ayrıntılı olarak değinilecek politikaları da eklenince Doğu Türkistan adı ayaklanmalarla anılır hale geldi. 13 Cen - Bo - Da (1975, s. 59). On Yıllık İç Savaş Üzerine ( ). İstanbul, Proleterya Yayınevi. 14 Karaca, K. (Kış 2007, s. 224). Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti İlişkilerinde Doğu Türkistan Sorunu. Gazi Akademik Bakış. (1/1), ss

35 Uygur ayaklanmalarının önemli kırılma noktalarından birisi, Sovyetler Birliği nin 1979 yılında Afganistan ı işgalidir. İşgali izleyen aylarda ABD ve ÇHC ortak düşmana karşı bir iş birliğine giriştiler. ABD nin ana üssü Pakistan iken, ÇHC nin üssü Sincan oldu. Doğu Türkistan, ÇHC nin Sovyetler Birliği ne karşı İslâm ı silah olarak kullandığı bir yer haline geldi. Sincan da kurulan kamplarda mücahitler eğitildi, tedavi edildi, barındırıldı. Shichor a göre Sincan, Afgan mücahitlerinin eğitim üssü olarak kullanılıyordu.15 Pakistan da 300 askerî danışmanı olan ÇHC ordusu; Afgan mücahitlerine Çin silahlarının kullanımı, patlayıcı, muharebe taktikleri, propaganda teknikleri ve espiyonaj eğitimi vermek üzere Kaşgar ve Hoten de de kamplar kurdu. ÇHC, Doğu Türkistan ı Sovyetlere karşı savaşın bir üssü haline getirirken aynı zamanda bölgeye dinî aşırılıkların tohumlarını da atmış oldu. Shichor, Ekim 1979 dan itibaren [ÇHC nin Hac ziyaretlerini yeniden serbest bıraktığı tarih] Mekke ye giden binlerce Sincanlı Müslüman, İslâmî aşırılığı ve köktenciliği besleyen dinî yayınlar ve video kasetleriyle döndüler diyerek, bu tarihlerde aşırılıkların temellerinin atıldığını işaret eder.16 Böylece DTBH 1980 lerden sonra siyasî motifli silahlı bir yapıya dönüştü ve ironik bir şekilde de eylemsel sistematiğe kavuştu. Aynı dönemde ÇHC hükümetinin eskiden beri var olan ve gittikçe artan sert müdahaleleri, ayrılıkçı hareketler konusundaki kararlılığını pekiştirirken Doğu Türkistan Türkleri nin mücadelesini ve direnişini daha da sertleştirdi. Böylece 1980 lerin sonundan itibaren, şiddeti Hanlı yaşam alan 15 Shichor, Y. (2004, s. 148). The Great Wall of Steel: Military and Strategy. Xinjiang: China smuslim Borderland içinde. (Eds. S. Frederick Starr). New York, NY, USA: M.E. Sharpe Inc. 16 Shichor, Y. (Yaz 2005, s. 122). Blow Up: Internal and External Challenges of Uyghur Separatism and Islamic Radicalism to Chinese Rule in Xinjiang. Asian Affairs, an American Review (32/2), ss

36 larına yayma stratejisi uygulanmaya başlandı lı yılların başındaki en önemli olay hiç şüphesiz Baren Ayaklanması dır. 5 Nisan 1990 da Cuma namazı sonrası protesto gösterisi yapmak isteyen Uygur öğrencilere Çin polisinin çok sert karşılık vermesi üzerine Baren de olaylar büyüdü. Ayaklanmayı bastırmak için ordu güçleri, hatta hava kuvvetleri devreye sokuldu. Olaylarda yaklaşık 3000 Uygur sivil öldürüldü. Patrick, Baren Ayaklanması nı, Uygur halkındaki küresel cihad fikrini uyandıran bir hadise olarak nitelendirir.17 Gelinen noktada dünya kamuoyu DTBH ye temkinli yaklaşmaktadır. Pek çok ülke silahlı Uygur gruplarını terörist olarak kabul etmekte; bununla birlikte çoğu Batılı ülke de şiddet içermeyen Uygur siyasî yapılanmalarına faaliyet olanakları sağlamaktadır. Örneğin; Karaca nın belirttiğine göre, 14 Eylül 2004 tarihinde on dört kişiden oluşan Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükümeti, kongre üyesi Jo Ann Davis in girişimiyle ABD parlamento binasında kurulmuştur.18 Uygur direnişi, son yıllarda yavaş bir şekilde gelişmekteyse de sesini dünya kamuoyuna daha çok duyurmaktadır. Bovingdon, Uygur direnişinin aldığı son şekli şu başlıklar altında toplamaktadır:19 Asimilasyonist Çin ulusu (Zhonghua Minzu) formülünün reddi, Çin Komünist Partisi nin bütün halkın siyasi ve ekonomik 17 Patrick, S. M. (2010, s. 28). The Uyghur Movement China s Insurgency in Xinjiang. Fort Leavenworth, Kansas, USA: School of Advanced Military Studies. United States Army Command and General Staff College. 18 Karaca, a.g.m., s Bovingdon, G. (Ocak 2002, s. 246). The Not-So-Silent Majority: Uyghur Resistance to Han Rule in Xinjiang. Modern China (28/1), ss

37 eşitliklerden memnun olduğuna dair iddialarının reddi, Sincan daki otonomi sisteminin eleştirilmesi, Açık bağımsızlık talepleri. Çin in K arşı Koyma Stratejisi: Sert Vuruş, Azami Baskı20 ÇHC son yüzyılda, azınlıklara karşı tavizsiz ve sert olmakla suçlanmıştır. Bunun ardında yatan pek çok neden arasında en göze çarpanı milliyetçilik anlayışıdır. Çıplak, Dikkat edilmesi gereken nokta, Deng reformları sonrası, ülkede ekonomik anlamda Marksist uygulamalardan giderek uzaklaşılmasıyla kendini reform öncesi komünist olarak tanımlayan resmi ideolojinin giderek milliyetçi bir söylemle tanımlanmaya başlanmasıdır diyerek Çin milliyetçiliğindeki yükselişi açıklar.21 Öte yandan ÇHC yetkilileri, milliyetçilik ve sert tutuma yönelik eleştirileri kesin bir dille reddetmektedir. Wang a göre ÇHC, geçen yüzyılda ayrılıkçılık ve aşırılıklarla en çok mücadele eden devletlerden biri olmuş, buna rağmen bünyesindeki muhalefete karşı yapıcı ve insancıl olmaya gayret etmiştir.22 Öte yandan Doğu Türkistan, ÇHC nin Orta Asya politikalarında hayatî öneme sahip bir bölgedir. Amanov, ÇHC nin Orta Asya ile ilgili bölgesel çıkarlarının askerî olmaktan çok, ekonomik ve enerji alanlarına yönelik olduğunu, bu bağlamda SUÖB nin bölgeyle olan Nisan 1996 da başlatılan ve 2001 de Sert Vur! Azami Baskı Uygula! (Strike Hard! Maximum Pressure!) sloganıyla yoğunlaştırılan kampanya, Uygur muhalefetini sindirmek maksadıyla çok miktarda tutuklama, yüzlerce idam, hem dinî ve hem seküler örgütlenmelere kısıtlama, işkence, insan hakları ihlalleri gibi yöntemleri kullandı [Fuller, G. E. ve Starr, S. F. (2003, s. 21). The Xinjiang Problem. Washington D. C., N.W., U.S.A.: Central Asia - Caucasus Institute. The Johns Hopkins University]. 21 Çıplak, M. (2001, s. 230). Çin de İnsan Hakları ve Ayrılıkçı Hareketler. D. Ü. Arıboğan (Yay. Haz.), Ç in in Gölgesinde Uzakdoğu Asya içinde (ss ). İstanbul, Bağlam Yayıncılık. 22 Wang, D. (Bahar 1998, s. 7). East Turkestan Movement in Xinjiang. Journal O f Chinese Political Science (4/1), ss

38 etnik yakınlığı ve sınırdaşlığının stratejik bir önem teşkil ettiğini belirtir. 23 ÇHC nin milliyetçilik anlayışı ile ilgili olarak 55 Azınlık politikasına da kısaca değinmekte yarar vardır. Resmi hükümet verilerine göre, ÇHC bünyesinde 56 etnik grup bulunmaktadır.24 ÇHC, Milli Bölgelerin Özerkliği politikası gereği, vatandaşlarını etnik gruplara ayırmakta ve kendi bölgelerinde dil, din, vb. otonomiler vermektedir. Çıplak, 55 Azınlık sınıflandırmasının, gerçekte ÇHC nin sınırları içinde yaşayan birçok farklı dil ve lehçeler ile kültür yapıları olan toplulukların varlığının yok sayılması üzerine kurulmuş olduğunu iddia eder. 25 Görüldüğü üzere milliyetçilik temeli üzerinde inşa edilen ÇHC nin varsayılan ayaklanmaya karşı koyma stratejisi, her biri birer alt strateji olarak da nitelenebilecek olan aşağıdaki taktik yönelişlerle açıklanabilir. Çalışmanın bu bölümünde ÇHC nin stratejisi ayrıntılı bir analize tabi tutulmayacak, müteakip safhada yapılacak olan DTBH nin stratejik analizi için gerekli olabilecek verilere yer verilecektir. Şüphesiz ÇHC nin Karşı Koyma Stratejisi için de benzer çalışmalar yapılmalıdır. 1. Nüfus ve Kendine Benzetme Yönelişi: Wang, 1993 te Sincan ın yerleşimsiz güney bölgesinin (Tarım Havzası ve Taklamakan Çölü) şirketler ve özel kişilerin keşif ve araştırmalarına açık olduğunu ilan etmesinden sonra; SUÖB ne yönelik Han akınının 23 Amanov, Ş. (2007). A B D nin Orta Asya Politikaları. İstanbul, Bilimevi Basın Yayın Ltd. Şti. 24 Bu etnik gruplar; Han, Moğol, Hui, Zang, Uygur, Miao, Yi, Zhuang, Buyi, Kore, Man, Tong, Yao, Bai, Tujia, Hani, Kazak, Dai, Li, Lisu, Wa, She, Gaoshan, Lahu, Shui, Dongxiang, Naxi, Jingpo, Kırgız, Tu, Dawo er, Mulao, Qiang, Bulang, Sala, Maonan, Gelao, Xibo, Achang, Pumi, Tacik, Nu, Özbek, Rus, Ewenke, De ang, Bao an, Yugu, Jing, Tatar, Dulong, Elunchun, Heze, Menba, Luoba, Jinuo dur ( htm). 25 Çıplak, a.g.m., s. 55.

39 bölgedeki demografik yapıyı alt üst ettiğini belirtir.26 Wang a göre 1949 da %90 olan Uygur nüfusu, 1996 da %48 e gerilemiştir sonunda bu oran yaklaşık %45 Uygur, %41 Han, %14 diğerleri şeklindedir.27 Nüfus ve kendine benzetme yönelişinin iki önemli ayağı bulunmaktadır. Birincisi; Hanlı göçünün teşviki, ikincisi ise Uygur nüfusuna yönelik doğum kısıtlamalarıdır. Göçün teşvikinde ana argüman bölgesel kalkınma hedefi iken, doğum kısıtlamalarının ana argümanı aile planlaması ve tasarruftur. ÇHC, SUÖB ne yönelik Hanlı göçünü teşvik etmekle hem jeopolitik durum üstünlüğü sağlamayı hem de doğal kaynaklar üzerinde hak iddialarının önüne geçmeyi ummaktadır. Diğer taraftan, Uygur halkı üzerinde doğum kısıtlamaları yaparak demografik dengenin yeniden sağlanabilme ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. Bu bağlamda nüfus ve kendine benzetme yönelişinin hedefi, ÇHC nin batı kesiminde etnik olmayan yeni bir Sincanlı kimliği yaratabilmektir Aşırılıkla Mücadele Yönelişi: ÇHC nin 11 Eylül 2001 den sonraki ana söylemlerinden birisi haline gelen aşırılıkla mücadele, Doğu Türkistan ın bağımsızlığı için mücadele veren bütün kişi ve kuruluşları terörist kabul etmeye dayanmaktadır. Bu söylemde ÇHC nin elini güçlendiren kanıtlar, 2002 yılındaki Afganistan Devamlı Özgürlük Harekatı sırasında yakalanan az sayıdaki Uygur genci ve El Kaide ile bağlantısı olduğu tespit edilen bazı örgütlerdir. ÇHC, 11 Eylül sonrası ortaya çıkan bu yeni verileri kendi amaçları 26 Wang, a.g.m. 27 Karaca, (a.g.m., s. 231); 1949 da SUÖB deki nüfus dağılımını, % 75 Uygur, % 7 Han, % 18 Diğerleri (Kazak, Kırgız, Hui, Moğol, Diğer) şeklinde vermektedir. Yine aynı kaynağa göre, 2002 itibariyle Uygurların bölgedeki oranı % 47iken; Han oranı % 40,61 dir. Metindeki % 45 lik oran, bu verilerden yola çıkarak enterpolasyonla tahmin edilmiştir. 28 Karaca, a.g.m.

40 doğrultusunda kullanarak uluslararası kamuoyunda Uygurların tamamının aşırı dinci teröristler gibi algılanılmasına sebebiyet vermiştir. 3. Eğitim Yönelişi: Bu strateji, Nüfus ve Kendine Benzetme Yönelişi nin bir sonucudur. ÇHC nin söylemine göre Uygurlar, SUÖB de yaşayan ve Türkçe konuşan bir halktır. Bu söylem sıklıkla dile getirildiği için, uluslararası akademik çalışmalarda da genel kabul görmüştür. Öte yandan söylem bu haliyle sınırlandırılmış, daha fazla açılma gereği duyulmamıştır. Aslında söylem, Uygurlar Türkî bir halktır, ama Türk değildir anlamında kullanılmaktadır. Bu şekilde bir söylem geliştirmenin eğitim yönelişi açısından Uygurları; Türk Dünyası ndan ayırmak ve yalnızlaştırmak, ana dillerini konuşma durumu söz konusu olduğunda çağdaş linguistikte bir karşılıkları olmadığını ispatlayabilmek ve Uygur lisanının antik çağlarda yaşamış olsa da artık eskimiş ve köhnemiş bir dil olduğu savını kuvvetlendirmek gibi maksatlara hizmet ettiği söylenebilir. Bu bağlamda eğitim yönelişinin yöntemlerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Azınlık dilleri ile eğitim yapma hakkı vermek; ancak okullarda sınıfları Çince ve diğer diller şeklinde ayırarak SUÖB de Uygur Türkçesi ni fiilen ikincil dil statüsüne sokmak,29 Uygur dilinin grameriyle oynamak ve bu dile ödünç kelime vermek,30 Uygur Türkçesi ile yazılmış eserlerin basımını ve yayımını 29 Karaca, a.g.m. 30 Bewicke, A. E. (2009). Silencing the Silk Road: China s Language Policy in the Xinjiang Uyghur Autonomous Region. San Diego International Law Journal (11), ss

41 kasıtlı olarak engellemek ya da sınırlamak,31 Okullarda ve günlük yaşamın her kesiminde Çince yi özendirip, halkı Uygur Türkçesi nden soğutmak.32 İkili Mücadelenin Silahsız Bölümü Silahsız ve barışçıl mücadele; ateşli ya da el yapımı silahlar, bombalamalar, kır ve şehir gerillası yöntemleri gibi şiddet içeren metotlardan ziyade, toplumu yönlendirmeye ve hakim otoriteyi kamuoyu gücü ile pes ettirmeye dayanan, oldukça etkili ve ekonomik bir metottur. Şiddet dışı mücadelenin önde gelen teorisyenlerinden Sharp a göre şiddet dışı mücadele, silahlı mücadeleden çok daha karışık ve çok daha seçenekli bir mücadele yöntemidir. 33 Şiddet dışı mücadele, toplum ve toplumsal kuruluşlar tarafından uygulanan psikolojik, sosyal, ekonomik ve siyasî silahlar kullanır. Bu silahlar; protestolar, grevler, işbirliksizlikler, boykotlar, hoşnutsuzluklar ve toplum gücü gibi değişik adlarla bilinirler. Şiddet dışı mücadelede yapılan en yaygın hata, yöntemlerden sadece bir ya da ikisini kullanmaktır. Genellikle en çok kullanılan yöntemler, grevler ve protesto gösterileridir. Halbuki şiddet dışı mücadelenin yüzlerce yöntemi vardır. Sharp, çalışmasında 198 değişik şiddet dışı mücadele yöntemi belirlemiştir.34 Şiddet dışı mücadelenin bu 198 yöntemi Tablo-1 de sunulmuştur. Sharp a göre, bu yöntemlerin uygun safhada, uygun oranda ve uygun çeşitlilikte kullanımını öngören bir stratejinin başarıya ulaşması kuvvetle muhtemeldir. 31 Bovingdon, a.g.m., s Karaca, a.g.m. 33 Sharp, G. (2010, s. 30). From Dictatorship To Democracy: A Conceptual Framework for Liberation. (4th Edition). East Boston, MA, USA: The Albert Einstein Institution. 34 Sharp, a.g.e., ss

42 Tablo - 1. Şiddet dışı Mücadelenin 198 Yöntemi Silahsız Protesto ve İkna Yöntemleri 68 Sığınma 131 Resmi Açıklamalar 69 Ortaklaşa kaybolma Halk demeçleri 70 Protesto göçleri (Hicret) Atanmış görevlileri kabul etmeme Var olan örgütü feshetmeyi reddetme Vatandaşların İtaat Alternatifleri 2 Muhalefet ya da destek mektupları Ekonomik İşbirliksizlik Yöntemleri 133 İsteksiz ve yavaş itaat 3 4 Kurum ve kuruluşların bildirileri İmzalı toplumsal bildiriler (1) Ekonomik Boykotlar 134 Asıl yöneticinin yokluğunda itaatsizlik Tüketici Eylemleri 135 Popüler itaatsizlik 5 Suçlama ve niyet açıklamaları 71 Tüketici boykotları 136 Maskelenmiş itaatsizlik 6 Grup veya topluluk dilekçeleri 72 Boykotlu ürünlerin tüketilmemesi 137 Bir toplantının dağıtılmasının reddi Daha Geniş Kitlelerle İletişim 73 Tasarruf politikası 138 Oturarak engelleme eylemi 7 Sloganlar, karikatürler, semboller 74 Kira stopajları 139 Zorunlu hizmet ve sürgünlerde işbirliksizlik 8 9 Pankart, poster ve görerek haberleşme Broşürler, kitapçıklar ve kitaplar 75 Kira ödememe Ulusal tüketici boykotları 141 Gizlenme, kaçma veya yanlış kimlik verme Uygunsuz kanunlara karşı sivil itaatsizlik 10 Gazete ve dergiler 77 Uluslararası tüketici boykotları Hükümet Personelinin Eylemleri

43 11 12 Kayıtlar, radyo ve televizyon Havaya ve karaya yazı yazma İşçi ve Üretici Eylemleri İşçi boykotu 143 Grup Temsilleri 79 Üretici boykotu Temsilci heyetleri Aracı Eylemleri Temsili ödüller Grup lobi faaliyetleri Tedarikçi ve dağıtıcı boykotu Malik ve Yönetici Boykotları Gözcülük 81 Tüccar boykotu 148 İsyan Devlet yardımlarını iletmede seçicilik Komuta ve haberleşme kanalını kesme Oyalama ve engelleme Genel yönetimde işbirliksizlik Adli konularda işbirliksizlik Kasıtlı verimsizlik ve işbirliğinde seçici olma Malı Kiralamama 17 Temsili seçimler 82 Devletin İç Eylemleri veya satmama Yarı hukuki Sembolik halk 83 Lokavt 149 bahane ve eylemleri gecikme Bayrak ve Anayasal Endüstriyel yardımı 18 sembolik renkler kurumlarla kesme taşıma işbirliksizlik Devletin Uluslararası 19 Sembolleri giyme 85 Genel tüccar grevi Eylemleri Diplomatik vb. Finansal Kaynak 20 Dua ve ibadetler 151 temsilcilerin Sahiplerinin Eylemleri değiştirilmesi Diplomatik Banka Sembolik nesneler faaliyetleri depozitlerinin 152 dağıtmak erteleme veya çekilmesi iptal Diplomatik Soyunma Ücretleri, hakları ve tanımanın protestoları vergileri ödememe esirgenmesi 23 Kendi mallarına zarar verme Sembolik ışıklar Portre sergileri 90 Borç ve yükümlülük ödenmesinin reddi Fon ve kredi vermenin zorlaştırılması Maliye denetimini reddetme Diplomatik ilişkilerin zorlaştırılması Uluslararası organizasyonlardan çekilme Uluslararası organlarda üyeliği reddetme

44 26 Protesto ressamlığı Yeni işaretler ve isimler 28 Sembolik sesler Sembolik geri istemeler Kaba davranışlar 94 Kişilere Yönelik Baskılar Görevlilere 31 dadanma Hükümet ödemelerinin reddi Hükümet Eylemleri İç piyasa ambargosu Tüccarları kara listeye alma Uluslararası satıcı ambargoları Uluslararası alıcı ambargoları Uluslararası ticaret ambargoları 157 Uluslararası organizasyonlardan çıkarma Silahsız Müdahale Yöntemleri Psikolojik Müdahale 158 Görevlilere teşhircilik 159 Oruç (a) Ahlaki baskı orucu (b) Açlık grevi (c) Satyagarik Görevlilere 32 (2) Grev oruç (Gandi sataşma orucu) 33 Arkadaşlık etme Sembolik Grevler 160 Karşı savunma 34 Nöbet tutma 97 Protesto grevi 161 Şiddet dışı taciz Drama ve Müzik 98 Yıldırım grev Fiziki Müdahale 35 Komik skeç ve şakalar 36 Oyun ve müzik performansları Tarımsal Grevler 162 Oturma eylemi 99 Çiftçi grevi 163 Ayakta durma eylemi 37 Şarkılar 100 Tarım işçileri grevi 164 Binme eylemi Törenler Özel Grupların Grevleri 165 Saldırma eylemi 38 Yürüyüşler 101 Faal emeğin reddi 166 Kalabalıklaşma eylemi 39 Geçit törenleri 102 Mahkum grevi 167 Dua eylemi 40 Dinî törenler 103 Zanaatkar grevi Sembolik hac ziyaretleri Motorlu yürüyüş törenleri 104 Profesyonel grev 169 Tipik Endüstriyel Grevler Anma Törenleri 105 Şirket grevleri Siyasi Yas 106 Endüstri grevleri Temsili cenaze törenleri Şiddet dışı baskınlar Şiddet dışı hava akınları 170 Şiddet dışı istila Şiddet dışı bağırma Şiddet dışı engelleme 107 Ortak grevler 173 Şiddet dışı işgal

45 45 46 Gürültülü cenaze törenleri Gömü alanlarına saygı Sınırlandırılmış Grevler 108 Ayrıntılı grevler 174 Halk toplantıları 109 Tampon grevler Protesto ya da destek toplantıları Protesto mitingleri Maskelenmiş protesto mitingleri İş yavaşlatma eylemleri Gereğinden fazlasını yapmama Sosyal Müdahale 176 Yeni sosyal örnekler belirleme Olanakları aşırı zorlama Geciktirme eylemi 177 Konuşma eylemi 112 Sağlık raporu alma 178 Gerilla tiyatrosu 50 Münazaralar 113 Toplu istifa 179 Çekilme ve Feragat 114 Sınırlı grev 180 Alternatif sosyal kurumlar Alternatif iletişim sistemi 51 Grevler 115 Seçilmiş grev Ekonomik Müdahale 52 Sessizlik eylemleri Çoklu Endüstri Grevleri 181 Karşı grev 53 Şöhretten feragat Sırtını dönme eylemi Sosyal İşbirliksizlik Yöntemleri Genelleştirilmiş grev Genel grev 183 Grev Birleşimleri ve Ekonomik Kapatmalar 184 Kişileri Dışlama 118 Kepenk kapatma Sosyal Boykot 119 Ekonomik kapatma Seçilmiş Sosyal Boykot Savaş karşıtı eylemsizlik Aforoz / Toplumdışılama Siyasi İşbirliksizlik Yöntemleri 187 İşyeri terk etmeme Şiddet dışı arazi gaspı Ablukalara karşı koyma Siyasi motivli kalpazanlık Önleyici satın alma Değerli malların gaspı Otoritenin Reddi 188 Aşırı ucuzlatma Yasaklama 121 Sosyal Faaliyet ve Kuruml. İşbirliksizlik 122 Sadakatin kesilmesi veya esirgenmesi Halk desteğinin reddi Direnişi destekleyen yazılar ve konuşmalar 189 Seçici himaye Alternatif pazarlar Alternatif ulaştırma sistemleri

46 60 61 Sosyal ve sportif faaliyetl. askıya alma Sosyal faaliyetleri boykot Vatandaşların Hükümetle İşbirliksizliği 123 Yasama organlarını boykot Öğrenci grevleri 124 Seçimleri boykot 193 Alternatif ekonomik kuruluşlar Siyasi Müdahale İdareye aşırı iş yükü verme 63 Sosyal itaatsizlik 125 Hükümet istihdamını ve verilen işi boykot 194 Gizli ajanların kimliklerini ifşa 64 Sosyal kuruluşlardan çekilme Sosyal Sistemden Çekilme Devlet dairelerini boykot Devletin eğitim kurumlarından çekilme Tutukluluk araştırmaları Yansız kanunlara karşı sivil itaatsizlik 65 Evden çıkmama eylemi 128 Devlet destekli kuruluşlardan çekilme 197 İşbirliği yapmadan çalışma 66 Toplu personel işbirliksizlikleri 129 Yürütme organlarından desteği çekme 198 İkili egemenlik ve paralel hükümet 67 İşçilerin kaçması 130 İmza ve parafları geri çekme DTBH nin 198 Şiddet dışı Mücadele Yöntemi ne göre analizinde; Associated Press, Agence France Presse, Itartass, Xinhua, Dünya Uygur Kurultayı, Voice of America, BBC, CNN, Deutsche Welle, Milliyet Gazetesi ve Anadolu Ajansı nın yılları arasındaki haber arşivlerinden yararlanılmıştır.35 Bahse konu tr, chinaview.cn/, com, edition.cnn.com/search/?query=uyghur&intl=true&sortby=date, seam, com.tr/arsiv.

47 kaynakta, Sincan Uygur Özerk Bölgesi ile ilgili 2654 habere ulaşılmış ve bu haberlerin içerik çözümlemeleri sonucunda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: Farklı anahtar kelimelerle ulaşılan benzer haberler ve farklı kaynaklarda geçen aynı haberler elenmiş; böylece toplam olay sayısı 1153 e düşmüştür. Araştırma konusuyla ilgisi olmayan 276 haberin elenmesiyle şiddet dışı mücadele ve ayaklanma kapsamına giren olay sayısı 877 ye inmiştir. Bunlardan 532 si şiddet dışı mücadeleyken 345 i ise ayaklanma kapsamındaki olaylardır. Buna göre şiddet dışı mücadele yöntemlerinin dağılımı Grafik-1 de gösterildiği gibidir. Grafik - 1. Tercih Edilen Şiddet Dışı Yöntemler edenler, tercih edilmede anlamlı miktar olarak değerlendirilmiştir. Buna göre Tablo-2 de sıralananların en çok tercih edilen şiddet dışı yöntemler oldukları ortaya çıkmaktadır. Tablo - 2, Doğu Türkistan ın; davasının dünyaya duyurulmasında etkin bir çaba sarf ettiğini göstermektedir. Öte yandan ekonomik ve siyasi yöntemlerden hiçbirisinin bu tabloya girememiş olması da davanın zayıf tarafları olarak değerlendirilebilir.

48 Tablo - 2. En çok Tercih Edilen Şiddet Dışı Mücadele Yöntemleri Sıra Nu. Yöntem Nu. Yöntem Tekrarlanma Sayısı 1 48 Protesto mitingleri Kayıtlar, radyo ve tv Dua ve ibadet etme Dinî törenler Halk demeçleri Protesto/destek toplantıları Kurum ve kuruluşların bildirileri 20 Yine yapılan çalışmada 198 şiddet dışı mücadele yönteminden 36 tanesinin en az bir kez denendiği, 162 yöntemin ise hiç denenmediği görülmüştür. Aynı değerlendirme, şiddet dışı mücadele yöntemlerinin sınıflandırıldığı beş ana şiddet dışı yöntem kategorisi (Tablo-1 deki dolgulu hücreler) için de yapılmış ve elde edilen sonuçlar Grafik-2 de sunulmuştur. Grafik - 2. Şiddet Dışı Yöntem Kategorilerinin Tercih Dağılımı M iktar Te rc ih Edilen Pasif Y ö n te m le r T e rc ih M iktarı Yöntem Nu. Lııı M J n l I İlil 1i

49 Grafik - 2 de görüldüğü üzere, en çok tercih edilen yöntemler şiddet dışı protesto ve ikna yöntemleridir. Bu yöntemler belirgin bir şekilde ülke dışındaki Uygurlar tarafından da kullanılmaktadır. Özellikle Dünya Uygur Kurultayı veya Sürgündeki Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükümeti gibi kuruluşların, ABD parlamentosu gibi önemli oluşumların desteğiyle faaliyet gösteriyor olmaları, bu yöntemin etkin olarak kullanıldığının bir kanıtıdır. Ekonomik ve siyasi işbirliğini dışlayan yöntemleri ise en az tercih edilen yöntemler olmakla beraber bu kategorilerin altında yer alan tercih edilmiş metotlar tek tek ele alındığında, nitel analiz için veri kabul edilmeyecek kadar az sayıdadırlar. Ekonomik ve siyasi işbirliğini dışlayan yöntemlerin az tercih edilmesi, Uygurların ekonomik ve siyasi yaptırım güçlerinin olmadığının da bir göstergesidir. Örneğin, bir Uygur un ekonomik işbirliği yapmamak adına silahı olan grevi kullanabilmesi için, öncelikle çalışmakta olduğu bir işyerinin olması gerekir. Üstelik bu eylemin gerçekten grev sayılabilmesi için, Uygurların o işyerinin üretim kapasitesini etkileyebilecek sayıda olmaları lazımdır. Keza siyasi işbirliksizlik yöntemlerini kullanabilmek için de Uygurlar ın siyasî hayata aktif olarak dahil edilmeleri ve devlet kurumlarında etkin bir şekilde çalışıyor olmaları gerekmektedir. İkili Mücadelenin Silahlı Bölümü: Ayaklanma Ayaklanma; mevcut iktidarı, yıkıcı metotlar ve silahlı çatışma kullanarak devirmeyi hedefleyen organize bir harekettir. Ayaklanmaya karşı koymanın teorisyenlerinden Galula ayaklanmayı şöyle tanımlamaktadır: Ayaklanma; metodik hareket eden, mevcut düzeni yıkma nihai amacına ulaşmada orta düzeydeki spesifik hedefleri ele geçirebilmek için adım adım ilerleyen, uzun süreye yayılmış bir mücadeledir. 36 Çağdaş ayaklanmaya karşı koyma teorisyenlerin- 36 Galula, D. (1964, s. 4). Counterinsurgency Warfare, Theory andpractise. London, U.K.: Frederick A. Praeger Publ.

50 den Kilcullen a göre ise kanserler gibi ayaklanmalar da, binlerce şekilde ortaya çıkarlar ve onlara karşı uygulanan düzinelerce teknik vardır; ayaklanmalar yüzlerce değişik toplumun içinde vuku bulurlar ve onlarla en iyi nasıl mücadele edileceğine dair pek çok düşünce ekolü vardır. Ne var ki ayaklanma için her derde deva bir ilaç - bir gümüş kurşun olduğu düşüncesi, evrensel bir kanser kürü olduğu düşüncesi kadar gerçek dışıdır. 37 Galula, ayaklanmada iki ana stratejik model olduğunu söyler.38 Bunlar: Ortodoks (Komünist) ve Burjuva Milliyetçi (Kısayol) modellerdir. Ortodoks model, düzenli ve uzun zamana yayılmış bir stratejidir.39 Nihaî amacı ise, hedef ülkede rejim değişikliği yapmaktır. Bunu sağlamak için geliştirilecek bir komünist strateji, şu beş aşamayı içermelidir:40 Birinci Adım İkinci Adım Üçüncü Adım Dördüncü Adım Beşinci Adım : Bir parti teşkil edilmesi, : Birleşik cephe tesisi, : Gerilla savaşı, : Hareketli savaş, : Mücadelenin bitirilmesi. Öte yandan kısa yol stratejisi, komünist stratejiden farklı olarak daha kısa süreli ve daha sınırlıdır. Bunun yanında, genellikle müca 37 Kilcullen, D. J. (2010, s. 1). Counterinsurgency. New York, USA: Oxford University Press. 38 Galula, a.g.e., s Ayaklanma analizinde kullanılan diğer nitel ve nicel yöntemler bu makalenin kapsamı dışında bırakılmıştır. Analiz, Galula nın klasik stratejik sınıflandırması ve FM 3-24 te yer alan ayaklanma dinamikleri ile sınırlı tutulmuştur. Öte yandan DTBH içinde yer alan kimi örgütleri El Kaide liderliğindeki küresel ayaklanma ağının kolları arasında sayan akademik çalışmalar da mevcuttur. Bu bağlamda DTBH, ayaklanmalar için kullanılan ağ modelleri ile de analiz edilebilir. 40 Galula, a.g.e., s. 33.

51 delenin bitmesinden sonra birtakım sorunlar ortaya çıkar. Bu stratejiyi izleyenlerin öncelikli hedefleri mücadelenin sonunda derhal bir devrim partisi tesis etmektir. Galula ya göre kısayol stratejilerinin safhaları şunlardır: 41 Birinci Adım İkinci Adım : Kör (Rastgele) Eylemcilik, : Seçici Eylemcilik. Her ne şekilde ortaya çıkarsa çıksın ya da hangi stratejiyi benimserse benimsesin ayaklanmalar, benzer taktiklerden yararlanırlar ve halk arasında çok hızlı yayılırlar. Tarihin en eski devirlerinden bu yana uygulanan bir yöntem olan ayaklanma kavramı için genel geçer bir çözüm yöntemi yoktur. FM 3-24 ayaklanmaların ortak dinamikler içerdiklerini belirtir. Buna göre bir ayaklanmanın dinamikleri şunlardır:42 1. Liderlik (Eğitimli, güçlü, sürekli ve sorumlu bir liderlik; halefin selefi aratmaması), 2. Hedefler (Hakim otoritenin yıkılması; stratejik hedefine uygun operatif ve taktik hedeflerin belirlenmiş olması), 3. İdeoloji (Örgüte halk desteği ve eleman sağlayabilecek ikna edici felsefî dayanak), 4. Çevre ve Coğrafya (Kırda ve şehirde harekat yapabilecek teşkilâta sahip olma), 5. Dış destek ve Sığınaklar (Politik destekten lojistik yardıma, eğitimden sığınmaya kadar geniş bir yelpazede destek elde edebilecek şekilde, ideolojik partnerlere veya hâmilere sahip olma), 6. Safhalandırma ve Zamanlama (Doktrine uygun safhaları takip edebilme veya bunları gerçek duruma göre tadil edebilme). 41 Galula, a.g.e., s Field Manual Nr (FM 3-24). (2006, s. 1-11). Counterinsurgency. Washington D.C.: Headquarters Department of Army.

52 Bu dinamikler, bir ayaklanmanın kuvvetli ve zayıf taraflarını tespit etmede birer ölçüt olarak kullanılabilirler. Araştırmacılar bunların her birini ayrı ayrı inceleme eğilimindelerse de ayaklanmanın doğasını bütünüyle kavrayabilmek için bu dinamiklerin aralarındaki ilişkiyi göz önünde bulundurmak bir zorunluluktur. Doğu Türkistan daki ayaklanma analizi içinde, ÇHC merkezi hükümetinin tavizsiz tutumunun ve hukuk ihlallerinin Uygurları ayaklanmaya ittiği konusunda uluslararası kamuoyunda oluşan müşterek kanaate yer vermekte yarar vardır. Nitekim Patrick; Uygur halkına yönelik Çin zulmü, bir Uygur ayaklanması yarattı ve El Kaide gibi dış organizasyonlar Uygurları etki altına alabilmek için, Uygur mücadelesine destek sağlama konusunda onları heveslendirdi diyerek Doğu Türkistan daki silahlı mücadelenin nedenini açıklamıştır.43 Kilcullen a göre, SUÖB de düşük seviyelide olsa, kökten dinci yıkıcı bir ayaklanma faaliyeti vardır.44 Bu görüşün aksine ÇHC, DTBH yi terörist hareketler olarak nitelendirmektedir. ÇHC özellikle, 11 Eylül den sonra bu iddiasına ABD ve diğer batılı devletlerden kısmî destek de bulmuştur. Sözgelimi Amanov Doğu Türkistan İslâm Hareketi (DTİH) ve Doğu Türkistan Bağımsızlık Örgütü nün (DTBÖ), ABD tarafından Ağustos 2002 de yabancı terörist organizasyonlar listesine alındığını belirtmektedir.45 Ancak bu makalenin yazarı tarafından sözkonusu iddia üzerine yapılan araştırma neticesinde, her iki örgütü de kapsayan güncel bir veriye rastlanılmamıştır (U.S. Secretary of State Haziran 2011 tarihinde adresinden alındı). 43 Patrick, a.g.e., s Kilcullen, D. J. (August 2005, s. 603). Countering global insurgency. Journal o f Strategic Studies. (28/4), ss Amanov, a.g.e., s. 262.

53 Bu çalışmada Doğu Türkistan daki ayaklanma üzerine iki yönlü bir analiz yapılmıştır. Birinci analiz, hareketin stratejik karakterini ortaya koymak maksadıyla Galula nın stratejik modellerine göre yapılmıştır. İkinci analizde ise, Doğu Türkistan ayaklanmasının gücünü ölçmek maksadıyla FM 3-24 te yer alan ayaklanma dinamiklerinden yararlanılmıştır. Her iki analizde de daha önce Doğu Türkistan daki şiddet dışı mücadelenin değerlendirilmesinde kullanılan gerçekleşmiş olaylardan yararlanma yöntemi uygulanmıştır. Önceki kısımda belirtilen kaynakların analizi sonucunda, toplam 345 eylemde Tablo-3 te yer alan yöntemlerin kullanıldığı tespit edilmiştir.46 Tablo - 3. Kullanılan Ayaklanma Yöntemleri S. Nu. Yöntem Eylem Sayısı 1 Bombalı Saldırı Sabotaj (KBR-N saldırıları dahil) 39 3 Suikast ve Hükümet Görevlilerine Silahlı Saldırı 36 4 Kamp ve Üs Bölgeler ile Hücre Evi Teşkili 19 5 Adam Kaçırma 13 6 Ülkedeki Yabancılara Yönelik Eylemler ve Yurtdışı Eylemleri 7 Psikolojik Yöntemler (Propaganda, Eylem Tehdidi vb.) 3 8 Gerilla Taktikleri (Pusu, Akın vb.) 0 6 Grafik-3 te görüleceği üzere, bombalı saldırı açık bir farkla en çok tercih edilen yöntemdir. Öte yandan güvenlik güçleriyle sıcak çatışma anlamına gelen gerilla taktiklerine hiç başvurulmadığı görülmektedir. Gerilla yöntemlerini destekleyen kamp ve üs bölgeleri ile hücre evi tesisi, para toplama, adam kaçırma ve fidye temini gibi 46 Bu analize yılları arasında DTİH nin gerçekleştirmiş olduğu ve 162 kişinin ölümü, 440 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan 200 eylem de dahildir (Amanov, a.g.e., s. 262).

54 yöntemlerin uygulanmakla birlikte az sayıda olmaları; ayaklanmacıların, gerilla savaşını icra edebilecek lojistik ve mali güce erişemediklerini de göstermektedir. Böylelikle bombalı saldırılar gibi temas riski az olan sansasyonel eylemlerin tercih edildiği görülmektedir. İlgi çekici verilerden birisi de bombalı saldırıların hiçbirisinde intihar eylemcisine rastlanılmamış olunmasıdır. Grafik - 3. Ayaklanma Yöntemlerinin Dağılımı Bombalı saldırılar incelendiğinde, genellikle halka açık yerlerin ve toplu taşıma araçlarının kullanıldığı, dolayısıyla hedef bakımından seçici davranılmadığı görülmektedir. Diğer eylemlerde ise; genellikle devlet daireleri, ayaklanmacıların putperest olarak nitelendirdikleri Han nüfusunun fazla olduğu bölgeler ve işbirlikçi olarak kabul edilen kişiler hedef alınmaktadır. DTBH, Galula nın ortodoks (komünist) stratejisine göre; üçüncü safhaya geçememiş durumdadır. Öte yandan ilk iki safha için bir komuta ve eylem birliği tesis edilemediği söylenebilir. Zira teşkil edilen çok sayıda örgüt vardır ve bunların hepsi birbirine göre eşit düzeyde görünmektedir. Üstelik tüm örgütlerin eylemlerini koordine edecek bir stratejik yönetim organı ve birleşik cephe yoktur. Hareketin burjuva - milliyetçi (kısa yol) strateji izlediği varsayıldığında ise; bombalama eylemleri açısından kör eylemcilik, diğer

55 yöntemler açısından seçici eylemcilik yaptığı görülmektedir. Ancak Grafik - 4 te de görüleceği üzere, bombalı saldırılar toplam eylemlerin % 66 sını oluşturduğundan; hareketin uluslararası ortamda, özellikli hedeflere yönelik olmayan kör bir strateji takip ettiği söylenebilir. Grafik - 4. Silahlı Mücadele Yöntemlerinin Yüzde Dağılımı Silahlı Eylemlerin Yüzde Dağılımı %6 %4 %2 Bombalı Saldırı Sabotaj v Suikast KampveÜs Bölgeleri Adam Kaçırma Yabancılara Yönelik Eylemler Psikolojik Yöntemler Gerilla Taktikleri DTBH nin güç ve etkinliğinin derecesi benzer yöntemlerden yararlanan bir örgütle kıyaslandığında daha sağlıklı bir şekilde tespit edilebilir. Bu noktada ayaklanma dinamiklerine göre analiz, benzer bir başka ayaklanma hareketiyle kıyaslanarak yapılmış ve Tablo- 4 teki sonuçlara ulaşılmıştır.

56 Tablo - 4. DTBH nin Güç ve Etkinlik Kıyaslama Tablosu Liderlik Hedefler İdeoloji Çevre ve Coğrafya Dış Destek / Sığınaklar Safhalandırma ve Zamanlama DTBH 2003 te lider kaybına uğradı. Sürekliliği sağlayamadı. Anarşik bir liderlik ortamı var. Safha ve seviye hedefleri karışık. Ağırlıklı olarak İslâmcı. Cihat ideolojisine dayanıyor; ancak milliyetçi, hatta sosyalist mücadele söylemleri de var. Yeraltı teşkilatlanması görünümünde. Kır gerillası, imkanları belirsiz. Dış destek yok denecek kadar az. Desteği El Kaide ye bağımlı. Kaynak çeşitliliği yok. Safhalandırma ve zamanlama faktörleri belirsiz. Eylem istikrarı yok ve dağınık. Filistin Mücadelesi Kayıplarını telafi edebilecek kadrolara sahip. Nispeten hiyerarşik bir ortam var. Belli ve açık bir stratejik hedef var. Safha hedefleri belirli. İslâmcılık ve Arap milliyetçiliği açık bir şekilde ortaya konmuş durumda. Kırda ve şehirde harekat yapabilecek eğitim, silah ve donanıma sahip. Devletleşmiş yapıda. Özellikle İslâm dünyası başta olmak üzere, geniş çaplı bir dış desteğe sahip. Kısmen, ülkeyi elde etmiş durumda. Safhalandırma açık ve istikrarlı. Mücadele kısmen belli safha hedeflerine ulaşmış durumda. Kaynaklar: Amanov (a.g.e.); Asena, G. A. (2009). İpek Yolu 1: Çin Doğu Türkistan. İstanbul, Pan Yayıncılık); Pina, A. D. (Haziran 8, 2005). Palestinian Factions. CRS Report For Congress. Received through the CRS web. ( fas.org/sgp/crs/mideast/rs21235.pdf); Ehrenfeld, R. (2003). FundingEvil: How Terrorism Is Financed and How to Stop It. California, LA, USA: Taylor Trade Publishing; ( tarihinde htm, globalsecurity.org/military/wor ld/para/etip.htm adreslerinden alınan veriler).

57 Grafik - 5. Ayaklanma Olaylarının Yoğunluk Görünüm ü Grafik-5, 1990 Baren Olayları ndan bu yana SUÖB de yaşanan ayaklanma olaylarının yıllara göre dağılımını göstermektedir. Görüldüğü üzere, grafiğin en yüksek noktasına ulaştığı 1998 yılında bile 81 olayın üzerine çıkılmamıştır. Bu tarihten itibaren azalan bir seyir izleyen grafik, sadece 2008 de Pekin Olimpiyatları na yönelik eylemlerden dolayı bir miktar artış göstermiş ve sonra tekrar azalmıştır. Türkiye nin sadece Mart Haziran 2010 döneminde, Bölücü Terör Örgütü nün terör eylemlerinden dolayı verdiği 134 şehit47 ile DTİH eylemlerinden dolayı arasındaki 8 yılda ölen toplam 162 insan48 kıyaslandığında, hareketin eylem kabiliyetinin düşüklüğü daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Kontrol Nosyonu ve Stratejik Yöneliş Analizi DTBH nin şiddet dışı ve silahlı mücadelesi ayrıntılı olarak incelendikten sonra, her iki mücadele türünü kapsayan bir stratejik yöneliş analizinin, mücadelenin karakterini görmek açısından uygun olabileceği değerlendirilmektedir. Bir stratejik süreçte, çatışmanın tarihinde guncel/gundemdetay/ / /default.htm adresinden alındı tarihinde adresinden alındı.

58 tüm aşamalarının stratejik hat olarak tanımlanan bir beyin takımı tarafından kontrol edilmesi esastır.49 Bir stratejik amaç belirlenmesi, bu amaca uygun hedeflerin tespiti, hedeflere uygun vasıtaların seçimi ve bu vasıtalara ilişkin stratejik ve taktik yönelişlerin uygulanması bir beyin işidir; daha teknik bir deyimle stratejik hat teşkil eden üstün yönetici faktörle ilgilidir. İşte bu soyut kavram kontrol nosyonu dur. Okman eldeki kuvvet, imkan ve kabiliyetlerin, en geniş kapsama sahip olacak şekilde hedefe yöneltilmesi sürecini stratejik yöneliş olarak nitelendirmektedir. 50 Burada kuvvetin hedefi tamamen kapatacak şekilde yöneltilmesi büyük önem arz etmektedir. Çalışmanın bu bölümünde, DTBH nin varsayılan/ farazî stratejik yönelişi, kontrol nosyonu kapsamında analiz edilmeye çalışılacaktır. a. Hedef: Stratejik hedef alanının genişliği, diğer bir deyişle yöneliş limitleri, derinlikte gerçekleşmesi beklenen durumların bir bileşkesidir. Okman, bunu belirli bir anda kuvvete başvururken, bu kuvvet kullanımının boyutları (şiddet ve kapsamı) ve sürdürülecek harekatın şeklinin nasıl olacağına, ileride beklenen durumları düşünülerek karar verilmelidir şeklinde açıklar.51 Öyleyse stratejik yöneliş, derinlikteki hedefleri en iyi şekilde elde etmesi gereken bir harekettir. DTBH incelendiğinde, hedefler stratejik nosyona uygun olarak şu şekilde tespit edilmektedirler: (1) Derinlikteki Hedef: Stratejinin uygulanması sonucunda meydana gelmesi beklenen durum DTBH nin derinlikteki hedefidir. Bu bağlamda Doğu Türkistan ın egemen ve müreffeh bir devlet olarak bağımsızlığını geri kazanması ve milletler ailesi içindeki ye 49 Okman, C. (1995, s. 31). Askerî Strateji Ders Notları. İstanbul, Deniz Harp Okulu Matbaası. 50 Okman, a.g.e., s Okman, a.g.e., s. 37.

59 rini alması bu mücadelenin varsayılan derinlikteki hedefi olabilir. (2) Taktik Hedefler (Safha Hedefleri): Bu hedefler ise, stratejik yöneliş içindeki her bir taktik yönelişin, uygun safhada ve uygun ortamda yapılması beklenilen değişiklikleridir. Aslında her bir taktik yönelişin kendine has (ayrık) bir hedefi vardır. Taktik yönelişlerin neticelenme zamanları birbirinden farklı olabilir. Bu nedenle de her taktik hedef, aynı zamanda derinlikteki hedefe ulaşmada birer safha hedefidir. DTBH için varsayılan safha hedefleri şunlar olabilir: (a) Özerkliğin tam anlamıyla işler hale getirilmesi, (b) Kültürel hakların geri kazanılması (ana dilde eğitim, gelenek ve göreneklerin yasaksız olarak yaşatılması vb.), (c) Dinî özgürlüklerin önündeki kısıtlamaların kaldırılması, (ç) Sistematik Hanlı göçünün ve Uygurlara yönelik doğum kontrolünün kaldırılması, (d) Bölgenin doğal zenginliklerinin bölge halkına bırakılması, ekonomik refahın sağlanması. Grafik-6. Kontrol Nosyonu ve Stratejik Yöneliş Bağlamında DTBH Çıkış Açısı

60 DTBH nin varsayılan hedefleriyle arasındaki bağlantıyı teşkil eden Varsayılan Doğu Türkistan Ayaklanma Stratejisi (VDAS) ve Doğu Türkistan Şiddet Dışı Mücadele Stratejisi (VDŞS), stratejik yöneliş bağlamında Grafik-6 daki gibi şekillendirilmiştir. DTBH nin muhtemel stratejik kararı, hedefleri ve yönelişi ile ilgili tespitler; belgesel taramalar, içerik çözümlemeleri ve söylem analizleri neticesinde yazar tarafından yapılmış özgün ve kişisel çıkarımlar olup gelecekte yapılabilecek daha ayrıntılı çözümlemelere temel teşkil edebilir. Grafik-6 da Stratejik ve Taktik Yönelişler S ile kodlanmışlardır. DTBH nin karar alıcıları tarafından şekillendirilmiş olan muhtemel stratejik karar, C noktasından itibaren stratejik yönelişe dönüşmektedir. Öyleyse C, karar anını temsil eder. VDAS ve VDŞS yi temsil eden Sa stratejik yönelişi, a çıkış açısıyla şekillendirilmiştir. Çıkış açısı, karar anından önce oluşturulan uluslararası ortamı temsil etmektedir. Uluslararası ortam Grafik - 6 da a ters açısıyla gösterilmiştir, l ile sembolize edilen stratejik hedef ekseni AB, derinlikteki hedef bölgesini O noktasında kesmektedir. Bu bağlamda O noktası, hedefin etki (referans) noktasıdır. VDAS ve VDŞS için bu etki noktası, bağımsız ve egemen bir devlet olmak olarak adlandırılabilir. Taktik yönelişlerin her birisi, kendi içinde benzer etki noktalarını kullanarak taktik hedefine ulaşacağından bütün bu taktik yönelişlerin izdüşümleri, derinlikteki hedefi tesis ederler. Kısacası, DTBH stratejik yönelişinin derinlikteki hedef bölgesi; tam anlamıyla özerklik, ana dilin korunması, kültürün yaşatılması, dinî özgürlüklerin sağlanması, Hanlı göçünün durdurulması, doğal zenginliklerden yararlanılması ve ekonomik refahın sağlanması ile şekillenecektir. Diğer bir deyişle bu taktik yönelişlerin izdüşümleri, hedefi tam olarak kapsamalıdır.

61 b. Stratejik K a ra r Bölümleri: (1) Zam an: VDAS ve VDŞS açısından zaman faktörü iki boyutta değerlendirilebilir. Birincisi stratejik zamanlama boyutu, ikincisi ise süreklilik boyutu dur. VDAS ve VDŞS nin stratejik zamanlamasının, tarihsel perspektifte incelendiğinde ortaya çıkan konjonktürel fırsatlardan istifade edilebilmesi açısından uygun olduğu görülmekle birlikte, süreklilik açısından yetersiz kaldığı söylenilebilir. Nitekim aşağıda birkaç örneği verilen çoğu halk hareketi, doğru zamanda başlatılmış; ancak süreklilik sağlanamamıştır: (a) 1931 Kumul ve 1932 Turfan Ayaklanmaları: 1931 de Hui (Müslüman Çinli) Ma Askerî Hizibi nin Sovyetler Birliği ile iş birliği yapan Sincan Eyalet Valisi ile sürtüşmeye girmesi, Kumul ve Turfan Ayaklanmalar ı için uygun bir ortam (bir çıkış açısı) oluşturmuş, doğru stratejik zamanlamayla arzulanan hedef elde edilebilmiş, 1932 de Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak bu devletin ömrü bir yıl sürmüştür. (b) 1944 Gulca - İli Ayaklanmaları: İkinci Dünya Savaşı nın son döneminde Pasifik sahillerindeki Japon işgalleriyle uğraşan Kuomintang yönetiminin göreli zafiyeti, uygun bir ayaklanma ortamı oluşturmuştur. Bu stratejik zamanlama başarısı, 1944 te Doğu Türkistan Cumhuriyeti nin kurulmasını sağlamıştır. Fakat bu devlet beş yıl yaşayabilmiştir. (c) 1990 Baren Ayaklanması: Soğuk Savaş ın sona ermesiyle komşu Orta Asya Devletleri nin bağımsızlıklarına kavuşmaları, sosyo-ekonomik haklar elde edilmesi ve geliştirilmesi konusunda uygun bir konjonktür oluşturmuştur. Baren de cami yapımı talepleri reddedilen Uygurlar, 5 Nisan 1990 da protesto mitingi düzenlemişler; ancak protestocular, Çin güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine olaylar ayaklanmaya dönüşmüştür.

62 Baren Ayaklanması stratejik zamanlama açısından uygun olmasına rağmen, kuvvet faktörü dikkate alınmadığı için arzulanan hedefe ulaşamamıştır. (2) M ekan (Hacim): Stratejinin kapladığı yer olarak değerlendirildiğinde mekan faktörünün iki bileşeninden bahsedilebilir. Birinci bileşen, stratejinin fizikî bölgesidir. İkinci bileşen ise, stratejinin büyüklüğüdür. Mekanın genişletilmesi, davanın uluslararası kamuoyuna duyurulmasına ve dış desteğin sağlanmasına yol açarken; mekanın daraltılması, kuvvet teksifinin sağlanmasını, etkiye tepki gösterilmesini, hakim otoritenin yıldırılmasını ve yanlışların açığa çıkarılmasını sağlar. Nitekim DTBH incelendiğinde benzer bir eğilim göze çarpmaktadır. Protesto gösterileri, bildiriler, konferans ve toplantılar ile sürgündeki Doğu Türkistan Hükümeti, Dünya Uygur Kurultayı gibi örgütler, ÇHC dışında faaliyet göstermektedirler. Silahlı direniş ve ayaklanma faaliyetlerinin ise büyük oranda SUÖB ile sınırlı kaldığı söylenebilir. Eylemde bu şekilde bir ağırlık merkezi oluşturmak, mücadelenin odak noktasından uzaklaşılmadığını göstermesi ve sorunun kaynağını işaret etmesi açısından anlamlıdır. (3) Kuvvet (Kütle): VDAS ve VDŞS; kuvvet yapılanmasını değiştirmiş, bu anlamda vasıtalarını çeşitlendirmiştir. Kuvvet, yani stratejik yönelişin vasıtası, salt şiddet yerine şiddet dışı mücadele ve silahlı propaganda olarak değiştirilmiştir. Dolayısıyla şiddet dışı mücadelenin yanında silahlı mücadelenin varlığı, kütlenin aslî unsuru konusunda tereddüte neden olabilir. Bu da stratejik yönelişte ikilik sorununa ve davanın meşruiyetinin algılanmasında bulanıklığa yol açabilir. Kuvvet yapısının zayıflığı veya fazlalığı, konsantrik veya merkezkaç yönelişlere neden olabilir ki bu noktada manevra değerlendirmesi devreye girmektedir.

63 c. Manevra: VDAS ve VDŞS açısından manevra, bir kütle olarak şiddet dışı mücadele ve silahlı mücadelenin etkin kullanımıdır. DTBH için manevra faktörü açısından iki ana tehlike sahası olduğu değerlendirilmektedir: (1) M erkezkaç Yönelişler: Kuvvet - Zaman - Mekan dengesinin bozulmasıyla aşağıdaki taktik yönelişlerin merkezkaç etkiler doğurabileceği değerlendirilmektedir. Bu ise; çıkış açısının genişlemesi, diğer bir deyişle hedef bölgenin dışına çıkılması anlamına gelir. Hedefte aşırı etkiye neden olabilecek merkezkaç yönelişler şunlar olabilir (Grafik - 7): (a) Kültürün yaşatılması, (b) Dinî özgürlüklerin sağlanması, (c) Han göçünün durdurulması. Grafik - 7. M erkezkaç Yönelişler M erkezkaç Yönelişler: S3: Kültürün yaşatılm ası, S4: Dini özgürlüklerin sağlanm ası, S5: Han göçünün durdurulm ası. : Ç ıkış A çısı : M e rke zka ç Ç ıkış A çısı : M erkezkaç Y önelişler Sahası AA ve BB : Aşırı Etki Bölgeleri

64 Grafik - 7 de görüldüğü üzere, ACB ve A CB üçgenlerinin yükseklikleri birbirine eşittir. Grafik - 6 dan hatırlanacağı üzere bu stratejik yöneliş üçgenlerinin yükseklikleri stratejik hedef eksenini temsil ederler ve ta ya eşittirler. Yani bu durumda merkezkaç yöneliş, asıl stratejik yönelişle aynı sürede bitirilmek durumundadır. Bunu sağlayabilmenin yolu ise, çıkış açısını genişletmektir. Çıkış açısının, karar anından önce oluşturulan uluslararası ortamı temsil ettiği daha önce belirtilmişti. Öyleyse, optimum uluslararası ortamın a ve a olduğu kabul edildiğinde, bu ortamın kuvvet - zaman - mekan olanaklarının aşırı iyimser değerlendirilmesi ya da stratejik süreç içinde elde edilen kısmî başarılara aldanarak çıkış açısının genişletilmesi hedef bölgeyi de genişletecek, bu da hedef bölgede aşırı etki sahaları oluşturacaktır. Örneğin S3, S4 ve S5 taktik yönelişleri, iyimser bir değerlendirmeyle şu şekle dönüştürülmüş olsun: 53 : Uygur kültürünün bölgedeki Han nüfusuna empoze edilmesi, 54 : SUÖB deki tüm etnik grupların İslâmî yaşam koşullarına uymaya mecbur edilmesi, 55 : Korkutma ve bıktırma yoluyla Han göçünün terse çevrilmesi. Ancak bu genişleyen hedef bölgesini kaplayabilmek için daha fazla kuvvet teksif edilecek, DTBH nin hacmi (mekanı) genişletilmek zorunda kalınacaktır. Sonuçta; DTBH başlangıçta belirlenen hedeflerden saparak Uygur kültürünün korunması değil, bu kültürün Hanlılara empoze edilmesi; dinî özgürlükler elde edilmesi değil, diğer dinî inançlar üzerinde baskı uygulanması; Han göçünün durdurulması değil, onların SUÖB den kovulması gibi aşırı yüklerin altına girmiş olacaktır. (2) Koıısaııtrik Yönelişler: Kuvvet- Zaman - Mekan denge

65 sinin bozulmasıyla zayıf etkilere neden olacak taktik yönelişler ise şunlar olabilir (Grafik - 8): (a) Özerklik, (b) Ana dilin korunması, (c) Doğal zenginliklerden yararlanılması, (ç) Ekonomik refahın sağlanması. Merkezkaç yönelişlerin aksine, hedefte etki boşlukları oluşturacak konsantrik yönelişler hedef bölgesini daraltır. Uluslararası ortamın kuvvet- zaman-mekan olanaklarının aşırı kötümser değerlendirilmesi ya da stratejik süreç içinde meydan gelen kısmi başarısızlıklara aldanarak çıkış açısının daraltılması, hedef bölgeyi de daraltacak; bu da bölgede etki boşlukları yaratacaktır. Örneğin S1, S2, S6 ve S7 taktik yönelişleri, kötümser bir değerlendirmeyle şu şekle dönüştürülmüş olsun: 51 : Mevcut özerklik koşullarının sürdürülmesine; hatta daraltılmasına izin verilmesi, 52 : Ana dilde eğitim taleplerinden vazgeçilmesi, 56 : Doğal kaynakların idaresinin merkezî hükümetin inisiyatifine bırakılması, 57 : İstihdam ve yatırımlar konusunda merkezî hükümetin politikalarına uyulması. Bu şekilde daraldığında, asıl hedef bölgesi için teksif edilecek olan kuvvet de azalacak, DTBH nin hacmi (mekanı) küçülecektir. Sonuçta DTBH, başlangıçta belirlenen hedeflerden saparak özerklik koşullarının iyileştirilmesi yerine merkeze daha bağımlı bir hale gelecek, dilini korumaktansa Çince ye daha fazla yönelecek, doğal

66 Grafik - 8. K onsantrik Yönelişler Çıkış Açısı Konsantrik Çıkış Açısı K onsantrik Yönelişler Sahası Etki Boşlukları kaynakların sağlayacağı ekonomik imkanlardan yararlanamayacak, işsizlik ve yatırım azlığı nedeniyle daha da fakirleşecek ve asimilasyon süreci hızlanacaktır. Sonuç DTBH nin şiddet dışı mücadele ile silahlı mücadeleyi içeren ikili yapısı, birbirinden bağımsız hareket eden iki ayrı ideolojik mücadele olduğu izlenimini yaratmaktadır. Öte yandan gerek şiddet dışı gerekse silahlı mücadele gruplarının ideolojik boyutta ortak noktalarının ortak dini kimlik olduğu görülmektedir. DTBH bir bütün olarak ele alındığında, İslâm ve İslâmî değerler bir tutkal vazifesi görmektedir. Çünkü SUÖB de yaşayan tek Türk topluluğu Uygurlar değildir. Bunun yanında ÇHC içinden bölgeye yapılan Hanlı göçü, demografik yapıyı Türkler aleyhine değiştirdiğinden SUÖB de yaşayan tek etnik grup Türkler olarak nitelendirilemez. Gerek genel istatistikler gerekse bu çalışmada yapılan analizler

67 göstermektedir ki DTBH aslında defansif bir mücadeledir. 19.yüzyılın sonundan bugüne kadar meydana gelen bütün ayaklanmalar ve diğer çatışmalar, genellikle Çin Merkezi Yönetimi nin olumsuz olarak değerlendirilen bir uygulamasına tepki olarak yapılmıştır. Bu karakteriyle DTBH, aksiyonel değil, reaksiyoneldir. Öte yandan hem şiddet dışı hem de silahlı mücadele yöntemleri, az sayıdaki bileşenleriyle uygulanmaktadır. 198 şiddet dışı mücadele yönteminden en çok 36 sı kullanılırken silahlı mücadele yöntemlerinden ise neredeyse sadece bombalama eylemlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu ise, hareketin hedeflerini elde etme konusunda yeterli güce sahip olmadığını göstermektedir. Önerme tersten ifade edilecek olursa; eldeki güce uygun hedefin/ hedeflerin seçilmediği söylenebilir. Öyleyse DTBH stratejik yönelişinde, hedef ve kuvvet faktörleri arasında açık bir dengesizlik hali bulunmaktadır. Nitekim pek çok uluslararası analist ve akademisyen, DTBH unsurlarını günah keçisi terörist (scapegoat terrorist) ya da kuşkulu tehdit ( dubious threat) olarak değerlendirmektedir.52 Diğer bir deyişle Uygur davası; yoğunluğu düşük, uluslararası kamuoyu desteği az ve merkezî otoritenin içerideki kuvvetine kıyasla etkinliği sınırlı bir halk hareketi olarak algılanmaktadır. Öte yandan Dünya Uygur Kurultayı veya Sürgündeki Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükümeti nin başını çektiği şiddet dışı mücadele gruplarının, silahlı mücadele gruplarına oranla uluslararası ka- 52 Günah Keçisi (scapegoat) tanımlamasını yapan akademisyenlerin sosyal psikolojideki Günah Keçisi Teorisi ne (scapegoat theory) gönderme yaptıkları değerlendirilmektedir. Günah Keçisi Teorisini ortaya atan Rene Girard a göre kişiler, mensubu oldukları grubun taraflarına ya da kendilerinden daha güçlü olan korku kaynaklarına gösteremedikleri saldırganlığı, nispeten zayıf bir dış gruba ya da kişiye yöneltirler [Girard, R. (1979). Mimesis and Violence: Perspectives in Cultural Criticism. Berkshire Review (14), ss. 9-19].

68 muoyu üzerinde daha etkili olduklarını vurgulamakta yarar vardır. Doğu Türkistan ın bağımsızlığı için çalışan tüm grupların ortak bir liderlik bünyesinde toplanmalarının, hareketi terörle ilişkilendirilmekten kurtaracağı ve varsayılan stratejiyi konsantrik ya da merkezkaç yönelişlerden uzaklaştıracağı değerlendirilmektedir.

69 DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ PERSPEKTİFİNDEN ANALİZİ Yazar: Uğur Yasin ASAL* Giriş Soğuk Savaş ın sona ermesiyle birlikte dünya üzerinde meydana gelen çatışmaların birçoğunun etnik temele dayanan mikro milliyetçi akımların etkisiyle gerçekleştiği görülmektedir. Bu çatışmalar, çoğunluk itibariyle Asya bölgesinin (90 lı yılların sonundan itibaren şekillenmeye başlayan) jeopolitik yapısının temelinden kaynaklanmaktadır. Bölgede bu bağlamda devam eden sorunlardan birisi ise Dağlık Karabağ çatışmasıdır. Dağlık Karabağ Çatışması içerdiği birçok yapısal unsur itibariyle, sadece Kafkasya bölgesini ilgilendiren bir sorun olmaktan öteye geçmekte ve Asya bölgesinin temel bir meselesi haline gelmektedir. Soruna taraf olan aktörlerin sayısındaki çokluk, sorunun uluslararası güvenliği ilgilendiren yapısını ortaya koymaktadır. Dağlık Karabağ sorunu, çatışmaya taraf olan her iki ana aktörün ulusal kimlik oluşumunda meydana getirdiği etki yüzünden çözümün önündeki en büyük engellerden birini içerisinde barındırmaktadır. Sorunun tarafları olan Ermenistan Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti, SSCB nin dağılmasına müteakip bağımsızlıklarını ilan ederek geç kalan uluslaşma süreçleri içerisinde devlet ve kimlik inşası oluşturma girişimlerini başlatmışlardır. Söz konusu sürecin en önemli retoriklerinden birisini düşman imgeler üzerinden meydana getirilmiş ulusal kimlik oluşumu teşkil etmektedir. Yabancı dildeki literatüre Xenophobia olarak giren olgu, Türkçe de yabancı düşmanlığı kavramını karşılamaktadır. Özellikle, Ermenistan *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı,

70 Cumhuriyeti nin geç kalan uluslaşma sürecinde Ermeni kimliğini, öncesinde Ermeni Soykırımı söylemi üzerine oluşturması, sonrasında ise Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan Türkleri tarafından işgal altında tutulduğunu iddia etmesi, Ermeni kimliğinin modern dönemde vücuda gelmesinde rol oynayan en önemli faktörler olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan Azerbaycan Cumhuriyeti de ülkenin yaşamakta olduğu çatışmayı ve yine bu çerçevede kaybedilen topraklar için sarf edilen çabayı, ulusal kimlik mücadelesinin itici gücü olarak değerlendirmektedir. Sorunun bu olgusal yapısına ek olarak Dağlık Karabağ çatışmasının devam etmesinde, bölgenin tarihsel süreci içerisinde; farklı zaman dilimlerinde yaşamış olduğu demografik değişiminin de önemli bir rolünün olduğu değerlendirilmektedir. Bölgesel güvenliğin temel sorunlarından birisi haline gelen Dağlık Karabağ çatışması üzerine yapılan çalışmalar, genelde tasviri bir yaklaşım sergilemektedir. Analitik değerlendirmelerin yer aldığı çalışmalarda ise, günümüz karar verme süreçlerinde etkin rol oynayan çatışma çözümü bakış açısı nın genellikle dikkate alınmadığı gözlemlenmektedir. Buradan hareketle makalenin çıkış noktasını, Dağlık Karabağ çatışmasının tarafların tezlere, yaklaşımı açısından yeterince ele alınmaması, bu çerçevede sosyal bilimlerde gittikçe önemi artan bir şekilde kullanılan çatışma çözümü modellemesi ile simülasyonunun eksikliği oluşturmaktadır. Çalışmanın problem alanını ise, Dağlık Karabağ çatışması üzerine yapılan analizlerin sorunun sadece ana aktörleri üzerinden yapılıyor olması ve bu çerçevede Kafkasya bölgesi ile sınırlandırılışı meydana getirmektedir. Buna ek olarak makalede izlenen yöntemi, çatışma çözümü bakış açısında stratejik değerlendirmeler ve bu kapsamdaki analitik çıkarımlar oluşturmaktadır. Makalede ilk olarak sorunun tarihsel süreçteki yerine değini

71 lecek, akabinde sorunun kuramsal yaklaşımı ele alınacaktır. Söz konusu yaklaşımları, çatışma çözümü perspektifi üzerine yapılmış olan kuramsal açıklamalar takip edecektir. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ise çatışmaya taraf olan ana aktörlerin ve uluslararası oyuncuların tutumları ele alınacaktır. Çatışmanın çözümüne yönelik modellemenin sunuluşunun ardından aktörlerin geleceğe yönelik stratejik kararları, oyun teorisi bağlamında tartışılmaya çalışılacaktır.1 Tarihsel Süreçte Dağlık Karabağ Sorunu Karabağ bölgesiyle ilgili tarihi kaynaklara bakıldığında, bölgenin farklı dönemlerde farklı milletler tarafından yönetildiği göze çarpmaktadır. Söz konusu unsurlar, sorunun hâlihazırdaki etnik durumunu daha iyi analiz etme adına önem taşımaktadır. Tarihsel açıdan ele alındığında, Dağlık Karabağ bölgesi Osmanlı, İran ve Çarlık Rusya yönetimi altında kaldığı görülmektedir. Bölge, 1555 Amasya Antlaşması ile Osmanlı Devleti ne, 1735 Gence Antlaşması ile İran a ve 1828 Türkmençayı Antlaşması ile Çarlık Rusya ya bırakılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ise, bölgeye Osmanlı Devleti ve İngilizler hâkim olmuştur. Her ne kadar Azerbaycan 1918 de bağımsızlığını ilan ettiyse de 1920 lerden itibaren bölge, Azerbaycan Cumhuriyeti adı altında Sovyetler Birliği yönetimi altına girmiştir.2 Dağlık Karabağ ın Ermenistan ile bütünleşme isteği, 1987 yılında Ermeni nin imzalarıyla birlikte dönemin SSCB Ge 1 Stratejik karar verme konusunu inceleyen sosyal bilim koluna Oyun Teorisi denir. Dixit, A. K. ve Nalebuff, B. J. (2010, s. 6). Stratejik Düşünme İş, Politika ve Günlük Yaşamın Rekabetçi Yanı. İstanbul, Sabancı Üniversitesi Yayınevi 2 Özdal, H. (23 Haziran 2009). Tarihsel Kördüğüm ' Karabağ ve Rusya Faktörü. 02 Haziran 2011 tarihinde adresinden alınmıştır.

72 nel Sekreteri Mikhail Gorbachev e sunulmuştur. Bu olaydan sonra Dağlık Karabağ parlamentosunun Ermeni parlamenterleri, 20 Şubat 1988 yılında bölgeyi Ermenistan la bütünleştirmek yönünde oy kullanmıştır. Söz konusu karar sonrasında, Ermenistan ve Azerbaycan da yaşayan her iki ülkenin tarihsel temelde tabiiyetine ait azınlıklara karşı saldırılar başlamış, söz konusu ülkelerden sayıları büyük oranlara ulaşacak olan göçler başlamıştır yılındaki bağımsızlık için yapılan halk oylamasının ardından ise iki taraf arasında savaş meydana gelmiştir.3 Üç yıl içerisinde Ermeniler, Dağlık Karabağ ı işgal etmiştir.4 Ermenistan ulusal kimliğinin inşası sürecinde önemli bir yere sahip olan Dağlık Karabağ sorunu, temelde Ermenilerin ulusal sınırlarını genişletme arzuları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Ermenilerin bu arzusu milli ideolojileri olan Haydat (Denizden denize Ermenistan) anlayışına dayanmaktadır. Söz konusu ideoloji kapsamında üç temel amaç bulunmaktadır. Bunlar: Tarihsel süreçte Ermeniler tarafından vatan olarak kabul edilen toprakların birleşik Ermenistan ın kurulması amacıyla geri alınması; Dünyanın farklı bölgelerinde yaşamlarını sürdüren Ermenilerin kurulacak devlete geri döndürülmeleri; Kurulacak olan devletin sosyal bir olgu taşımasıdır.5 3 Ermenistan ın Sovyetler Birliği nden ayrılarak bağımsız bir devlet olması için 21 Eylül 1991 tarihinde yapılan halk oylamasına katılım % 95 gibi çok yüksek bir orana ulaşmıştır. Katılanların % 94 i bağımsızlık lehinde oy kullanmıştır. Lütem, Ö. E. Türkiye ve Azerbaycan'ın Ermenistan ile Sorunları, Karabağ Sorunu. 05 Ağustos 2011 tarihinde ftn16 adresinden alınmıştır. 4 Özkan, B. (2008, s. 577). Who Gains from the No War No Peace Situation? A Critical Analysis of the Nagorno-Karabakh Conflict. Geopolitics (13), ss Gül, N. (Haziran 2000, s.25). Yirmibirinci Yüzyılın Başlangıcında Haydat

73 Sorunun Ermenistan ayağının felsefi temelleri yukarıdaki gibi şekillenmekte olup Azerbaycan ayağında ise sorun, ülkenin toprak bütünlüğünü muhafaza etme temeline oturmaktadır. Azerbaycan ve Ermenistan için çekişmeli bir özerk bölge olan Dağlık Karabağ daki çatışma, 1988 yılının Şubat ayında bölgede yaşayan Ermeniler tarafından bir dizi saldırıların ve gösterilerin gerçekleştirilmesiyle başlamıştır. Bu çatışmanın başlangıcı, uzun ve kademeli bir sürecin ifadesi olarak 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar gitmektedir. Söz konusu çatışma devam eden süreçte taşma etkisi göstermiş; kuzeydeki komşu Rusya ve güneydeki komşular Türkiye ile İran da soruna dâhil olmuştur.6 Hem bölgede yaşayan etnik kimliklerin söz konusu ülkelerin vatandaşlarıyla kültürel temelde bağlantılı olmaları hem de tarihi miraslar göz önünde bulundurulduğunda, tarafların soruna dâhil olmasının altında yatan neden daha iyi anlaşılmaktadır. Öte yandan Dağlık Karabağ sorunundaki üçüncü tarafı oluşturan unsurların yaklaşımları, meselenin, bu devletlerin Asya-Pasifik bölgesi üzerinde girişecekleri bir mücadelenin de ön ayağını oluşturması bağlamında değerlendirilmesini gerektirmektedir. Hâlihazırda, yaklaşık yirmi yıldır Dağlık Karabağ bölgesinde yaşanan sorun, Güney Kafkasya da Ermeni nin yaşadığı 4388 km2 lik kuşatılmış bir alandan oluşmaktadır. Bu yapısı itibariyle Dağlık Karabağ Çatışması, Sovyetler Birliği nin çöküşünün ardından çözülemeyen en eski sorunlardan birisi olarak nitelendirilebilinir. Bir tarafta Ermenilerin kendi kendilerini yönetme hakkı bulunurken diğer tarafta (Ermenilerin Davası), Stratejik Analiz (2) 6 Vaserman A. ve Ginat R. (1994, s.345). National, Territorial or Religious Conflict? The Case of Nagorno-Karabakh. Studies in Conflict and Terrorism (17), ss

74 Azerbaycan ın toprak bütünlüğü söz konusudur.7 Sorunun uluslararası meşruiyetini tespit etmede karşılaşılan en temel unsurlardan birisi de Tchilingirian ın ifade ettiği bu husustur. Uluslararası meşruiyetin tespiti, sorunun uzun vadede çözümünü kolaylaştıracağı gibi soruna taraf olan aktörlerin yaklaşımlarına destek veya engel olunması bağlamında da önem arz etmektedir. Sorun için tarihsel eksende, uluslararası çözüm arayışlarının da söz konusu olduğu görülmüştür. Bu çerçevede Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT), Dağlık Karabağ Sorunu nun çözümüne yönelik bir takım girişimlerde bulunmuştur. AGİT in 1992 deki ateşkesten hemen önce oluşturduğu inisiyatif, Minsk Grubu olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu grup; Türkiye, Rusya, Fransa, ABD, İtalya, Almanya, Beyaz Rusya, İsveç, Finlandiya, Portekiz, Hollanda, Ermenistan ve Azerbaycan dan temsilcileri içermektedir. Grup, bu temsilciler vasıtasıyla sorunun çözümü için müzakereleri yürütmektedir. Ermenistan, Azerbaycan ve Karabağ dan temsilcilerle buluşan Minsk Grubu, ilk on yılda sorunun çözümüne yönelik herhangi bir değişiklik olmadan süreci devam ettirmiştir. Çatışmalarda ölenlerin sayısı 1994 yılından itibaren hızlı bir şekilde azalmış olmasına rağmen, Karabağ da süregelen çatışma henüz tam manasıyla çözülememiştir. Öte yandan çatışmanın ekonomik etkisi, özellikle Ermenistan üzerinde devam etmektedir. Aynı zamanda çatışmanın her iki taraftaki mülteci sayısı bakımından ve tarafların birliklerinde oluşan kayıplar açısından insani etkisinin de sürdüğü görülmektedir.8 Tarihsel süreçte AGİT in girişimleri, çözüme yönelik diyalog 7 Tchilingiran, H. (1999 s. 436). Nagorno Karabagh: Transition and the Elite. Central Asian Survey 18(4), ss O Lear, S. ve Whiting R. (Haziran 2008, s.188). Which comes first, the nation or the state? A multiple scale model applied to the Nagorno-Karabakh conflict in the Caucasus. National Identities (10), ss

75 zeminini inşa etmiştir. AGİT bu çerçevede üç çözüm önerisi ortaya koymuştur. Bunlar sırasıyla; Paket Çözüm, Aşamalı Çözüm ve Ortak Devlet şeklinde adlandırılmaktadır. Paket Çözüm önerisinde, sorunun çözümüne ilişkin bütün önemli noktaları kapsayan bir anlaşma süreci öngörülmektedir. Aşamalı çözüm, barışın tam olarak yerleşmesini öncelikli olarak istemekte; mülteciler için geri dönüş şartlarının hazırlanması gerekliliğini vurgulamaktadır. Ortak Devlet taslağı ise Dağlık Karabağ Cumhuriyeti nin kurulmasını, söz konusu cumhuriyetin Azerbaycan Cumhuriyeti sınırlarının içinde, bu devlet ile ortak devlet oluşturması gerekliliğini ifade etmektedir.9 Her üç çözüm planında da ekonomik unsurlar ön plana çıkartılarak bölgeye yatırım yapılması ve bu doğrultuda liberal barışın inşası amaçlanmaktadır. Fakat çözümün reel politik bir çerçevede oluşabilmesi için zamana ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Reel politik söz konusu olduğunda ise sorunun tarafları genişlemekte ve bu doğrultuda çözüm süreci uzamaktadır. Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçekleşen çatışmalar tarihsel olarak değerlendirildikten sonra, söz konusu çatışmaların ardından gerek Azerbaycan ve Ermenistan ın gerekse de soruna taraf olan bölgesel ve küresel güçlerin yaklaşımlarına değinmek gerekmektedir. Bahse konu olan yaklaşımların, sorunun bütünsel değerlendirilmesi amacıyla oluşturulacak çatışma çözümü modelinin ve aktörlerinin, bu çerçevedeki karar havzalarının daha iyi anlaşılabilmesi açısından önem arz ettiği düşünülmektedir. Dağlık Karabağ Sorununda Tarafların Yaklaşımları Dağlık Karabağ sorunu realist yaklaşım açısından değerlendirildiğinde, soruna taraf olan aktörlerin girişimleri daha iyi anlaşılacaktır. Realist düşünceye göre, eğer iki kutuplu güç dengesi sona 9 Aliyev, T. (2006). Dağlık Karabağ Sorunu ve Uluslararası Örgütler. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.

76 erdiyse ve bir küresel güç dünya siyaset sahnesinden uzaklaştıysa (güç boşluğundan oluşan yapının mantıksal sonucu), bu güç boşluğu küresel ve bölgesel aktörler tarafından doldurulacaktır.10 Dolayısıyla, soruna taraf olan Azerbaycan ile Ermenistan dışındaki devletler ile yine soruna doğrudan ve/veya dolaylı olarak müdahil olan aktörlerin yaklaşımlarını bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Buradan hareketle Dağlık Karabağ sorununda yedi temel aktör bulunmaktadır. Bunlar; ABD, Rusya, Avrupa Birliği, İran, Türkiye, İslam Dünyası ve Çin dir. Her aktörün çıkarları ve bu doğrultudaki manevraları, Dağlık Karabağ sorunu karşısında farklı çözüm yolları aradıklarının bir göstergesidir.11 Dağlık Karabağ Sorunu na bölgede yaşayan unsurlar açısından bakıldığında Karabağ Özerk Bölgesi nin askeri liderlerine göre çözüm ilk başta gelmekte ve bu çözüm doğrultusunda Ermenistan a doğru bir kara bağlantısı kurmak gerekmektedir. Ayrıca gelecekte karşılaşılacak her türlü Azeri saldırısına karşı tampon bir bölge oluşturulmak da istenmektedir. Sağlanacak tampon bölgenin nihai amacı, Karabağ ı Ermenistan Cumhuriyeti ne bağlayabilmektir. Bu tampon bölgenin oluşturulması maksadıyla Karabağ kuvvetleri savaşın devamında Azerbaycan ın gelişen şehirlerinden birisi olan Agdam a doğru yönelmiş; ancak yüz bin kişilik şehrin yaşayanları Karabağ kuvvetlerini burada durdurmuştur.12 Çatışmalar esnasında Azerbaycan a ait Karabağ topraklarının çoğu, Ermenistan Cumhuriyeti nin kontrolüne geçmiştir. Gürel, yukarıdaki tezlere ek olarak Ermenistan ın amacını şu şekilde ifade etmektedir: Bugün 10 Özkan, B. (2008, s. 573). Who Gains from the No War No Peace Situation? A Critical Analysis of the Nagorno-Karabakh Conflict. Geopolitics (13), ss Ismailzade, F. (Yaz 2005, s.104). The Geopolitics of the Nagorno-Karabakh Conflict. Global Dialogue (7), ss Uhlig, M. A. (1993, s.49). The Karabakh War. WorldPolicy Journal (4), ss

77 Ermenistan ın niyeti, Karabağ da bağımsız bir Ermeni Devleti nin kuruluşunu sağlayacak koşulları yaratarak buradaki Ermeni çoğunluğun isteği doğrultusunda bölgeyi kendisine bağlayabilmenin yollarını açmaktır. Herhalde Ermeniler, Dağlık Karabağ da bu yüzden bağımsızlık ilan etmiştir. 13 Gürel in de ifade ettiği gibi bölgede yaşayan Ermenilerin söz konusu çatışmalar sonrasında söylemlerini oturttukları temel düzlem, bölgesel çoğunluklarından ötürü self-determination (kendi kaderini tayin) hakkının olduğudur. Ermenilerin bu temel söylemi karşısında Azerbaycan, Dağlık Karabağ Savaşı nı Ermenistan ın, sınırlarını genişletme isteği sonucu ortaya çıkardığını söylemiştir. Ermenistan ise savaşın, Dağlık Karabağ ile Azerbaycan arasında patlak verdiğini; Ermenistan ın, Dağlık Karabağ daki Ermeni nüfusunu ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin kendi kaderini tayin hakkını korumak amacıyla savaşa dâhil olduğunu savunmuştur.14 Ermenistan Cumhuriyeti bu şekilde bir söylem oluşturarak sorun karşısında uluslararası meşruiyeti kazanma çabası içerisine girmiştir. Aynı çaba içerisindeki Azerbaycan ın toprak bütünlüğünün ihlali konusundaki itirazları da uluslararası kamuoyu tarafından değer görmektedir. Buna ek olarak Azerbaycan, son yıllardaki diplomatik çabalarının Dağlık Karabağ sorununda bir çözüm olabileceği fikrinden öteye geçerek askeri seçenekleri de değerlendirmeyi düşünmektedir. Askeri müdahale eğilimi, hem Azerbaycanlı üst düzey bürokratlar hem de Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından dile getirilmektedir. Aliyev in Şubat 2010 da verdiği bir demeç; ulusal çıkarların görmezden gelindiği düşünüldüğünde, bir takım gerilimlerin kaçınılmaz olacağını vurgulamaktadır. Azerbaycan as 13 Gürel, Ş. S. (s.104). Dağlık Karabağ Sorunu Üzerine Bir Not. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Cilt 47 (1) 14 Özdal, H. (23 Haziran 2009). Tarihsel Kördüğüm ' Karabağ ve Rusya Faktörü. 02 Haziran 2011 tarihinde adresinden alınmıştır.

78 keri doktrinine de yansıyan bu görüşe göre; Azerbaycan, sorunun çözümü için gerekirse savaşılacağını belirtmektedir.15 Öte yandan 1994 yılından beri süren ateşkese rağmen, Erivan ve Bakü arasında karşılıklı diplomatik temsilcilikler bulunmamakta ve Bağımsız Devletler Topluluğu nun üyesi bu iki ülke arasında doğrudan ekonomik ilişkiler kurulamamaktadır. Buna karşın Azerbaycan, Güney Kafkasya nın üçüncü ülkesi Gürcistan la olan yakın ilişkilerini sürdürmektedir.16 Bu çerçevede Türkiye nin de dâhil olduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı başta olmak üzere, gerçekleşen diğer bölgesel projelerle Azerbaycan, Ermenistan ı tecrit etme yoluna gitmektedir. Bu durum özellikle ekonomik açıdan Ermenistan ı zor durumda bırakmaktadır. Dağlık Karabağ sorunu ekonomik açıdan bir değerlendirildiğinde, bölgede faaliyet gösteren petrol şirketlerinin istikrarsız bir ateşkese bağımlı oldukları ortaya çıkmaktadır. Bu durum ise iki nedene dayanmaktadır; petrol ve insan hakları. Azerbaycan, kendi bağımsızlığını sürdürürken Hazar Denizi ndeki petrol rezervlerini de kullanmak istemektedir. British Petrol ve Rus Lukoil in de aralarında bulunduğu şirketler ise, Azerbaycan hükümetinden imtiyaz almanın yollarım aramaktadırlar.17 Söz konusu durum, hâkimiyet mücadelesi arasında yer alan petrol bölgelerinin, istikrarsız bir yapı sergileme durumunu da destekleyen bir örnektir. Çatışmaya doğrudan taraf olmayan Rusya ve ABD nin (aralarındaki tarihsel farklılıklara rağmen) Ermenistan a destek verdiği 15 Şiriyev, Z. (2010, s.134). Azerbaycan ın Askeri Doktrini ve Dış Politika Yansımaları. Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları (9), ss Gachechiladze, R. (Yaz 2002, s.120). Geopolitics in the South Caucasus: Local and External Players. Geopolitics (7), ss Coleman, J. (1995, s.13). The Armenian Situation. European Business Review (1), ss

79 görülmektedir. Rusya, Ermenilere silah desteğinde bulunurken; ABD, kişi başına düşen en yüksek mali desteği Ermenistan a vermektedir. Buradan hareketle ABD nin Dağlık Karabağ konusundaki tutumu aşağıdaki gibi özetlenebilir:18 i. Aşamalı çözüm stratejisine ağırlık vermek, ii. Çok taraflılık çerçevesinde çözümü desteklemek, iii. İran ı mümkün olduğunca meseleden uzak tutmak ve çevrelemek, iv. Bölgede demokrasiyi güçlendirmek, Rusya ise Ermenistan ile 28 Ağustos 1997 tarihinde, Dostluk İş Birliği ve Karşılıklı Destek Antlaşması imzalamıştır. Rusya nın sorunun çözümüne yönelik Ermenistan a açıkça desteği söz konusudur. Ermenistan sınırı hâlihazırda Rus askeri birlikleri tarafından muhafaza edilmektedir. Azerbaycan tarafının çatışmayı nihai sonucuna ulaştırabilmesinin önündeki en önemli engellerden birini, Rusya Federasyonu nun Ermenistan yanlısı tutumu oluşturmaktadır. Öte yandan Azerbaycan Cumhuriyeti nin Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin kurduğu uluslararası temasların hemen akabinde Rusya Federasyonu nun, bölgedeki soruna farklı aktörleri dâhil etmek istemediğini gösterir nitelikte politik manevralar yaptığı da görülmektedir. Soruna dolaylı taraf olan ABD ve Rusya gibi küresel oyucuların yanında AGİT in Helsinki Kararları nın ardından, Avrupa Birliği nin öncülüğündeki uluslararası toplum ve örgütler, Dağlık Karabağ daki askeri çatışmayı daha iyi analiz etmeye başlamış 18 İşyar, Ö. G. (2002, s.390), Amerika Birleşik Devletleri ve Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı. Avrasya Dosyası (8), ss

80 lardır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin Dağlık Karabağ üzerine olan çözüm önerileri, çatışmanın Azerbaycan Cumhuriyeti Dağlık Karabağ Bölgesi ve çevresinde gerçekleştiğini kabul eden bir yaklaşımdır.19 Diğer aktörlerin ötesinde Minsk Grubu, belki de Dağlık Karabağ sorununa neoliberal paradigmadan yaklaşım sergileyen tek aktördür. Minsk Grubu bu yaklaşımıyla tüm tarafları müzakere masasına getirmeyi başarmıştır. Bu şekilde hareket edilerek sorunun öznel ve nesnel boyutlarının birlikte değerlendirilebileceği düşünülmüştür yılının başlarında Avrupa devletleri, Dağlık Karabağ sorununun bölgede yer alan Abhazya, Güney Osetya ve Çeçenya daki çatışmalardan farklı olduğunu ve sorunun bölgesel sınırlar dışında Rusya, Türkiye, İran ve hatta ABD nin müdahalesine açık hale geldiğini gözlemlemişlerdir.20 Çatışmaya dolaylı olarak bir diğer taraf olan İran ın Kafkaslara dönük çıkarları, İslami politikalarına karşın dinsel olguların dışında şekillenmektedir. Tahran ın bölgedeki birincil amaçları arasında kuzeybatı bölgesindeki istikrarsızlığı engellemek, İran da yaşayan Azerilerin faaliyetlerini önlemek ve aynı zamanda bölgenin enerji ihracı ve ulaşım alt yapısını sağlamak yer almaktadır. İran, sorunun çözümüne yönelik oluşturulan süreçte Ermenistan tarafının yanında yer alarak Azeri kökenli vatandaşların üzerindeki Azerbaycan etkisini zayıflatmak düşüncesindedir. Öte yandan İran, bölgedeki etnik ve bölgesel grupları el altından desteklemeye de devam etmektedir. Bu şekilde, istediği zaman bölgedeki 19 Zourabian, L. (2006, s.256). The Nagorno-Karabakh Settlement Revisited: Is Peace Achievable?. Demokratizatsiya, ss Poghossian, L. (2006, s.63). Will There Ever Be Peace? An Analysis o f the International Involvement in the Nagorno-Karabakh Conflict Through the Teories o f Neorealism andneoliberalism. MA Thesis. Faculty of Political Science Villianova University.

81 devletler üzerinde etki yapabileceğini düşünmektedir.21 Öte yandan hem İran hem de Ermenistan kendilerini uluslararası kamuoyu tarafından dışlanmış hissetmektedirler. İran - Azerbaycan, Ermenistan - Azerbaycan ve Ermenistan - Türkiye ilişkileri bu iki ülkeyi birbirine mecbur bırakmaktadır. Soruna Türkiye özelinden değerlendirilme yapıldığında ise ülkenin Dağlık Karabağ Çatışması nda Azerbaycan Cumhuriyeti nin tezlerini açıkça desteklediği görülmektedir. Tarihi ve kültürel ortak mirasa sahip olan Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, 20. yüzyılın son döneminden itibaren Tek Millet, İki Devlet söylemi ekseninde şekillenmektedir. Türkiye, 1915 olaylarına yönelik Ermenistan iddiaları ve Ermenistan-Türkiye sınırının Ermeniler tarafından tanınmayışı nedeniyle Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini durdurmuştur. Öte yandan Türkiye, Azerbaycan toprağının Ermenistan tarafından işgal edilmiş olmasından ötürü, Ermenistan kara sınırını kapalı tutmaktadır. Türkiye, bölgesinde barış ve istikrarın gerektirdiği çerçevede hareket etmekte ve sorunların barışçıl yollarla çözümünden yana tavır sergilemektedir. Türkiye, Azerbaycan ın talepleri çerçevesinde Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis- Kars Demiryolu Projeleri nde Ermenistan a Dağlık Karabağ sorunundaki tutumundan ötürü yer vermemiştir. Dağlık Karabağ sorununun tarihsel süreçteki seyri ve söz konusu soruna taraf olan devletlerin yaklaşımları ifade edildikten sonra Dağlık Karabağ sorunu, çatışma çözümü yaklaşımı açısından ele alınacak ve sorun çerçevesinde oyun teorisi kurgulanmaya çalışılacaktır. 21 Shaffer, B. (Yaz 2009, s.138). The Geopolitics of the Caucasus. Brown Journal o f WorldAffairs (15), ss

82 Çatışma Çözümü Yaklaşımı ve Dağlık Karabağ Sorunu Çatışma çözümü yaklaşımı üzerine inşa edilen uluslararası sorunların birçoğunda çatışma ve çözüm aşamaları iki ayrı unsur olarak ele alınmaktadır. Doğru formüle edilmiş denklemlerin daha kısa sürede sonuca ulaşacağı düşüncesinden hareket eden bu yaklaşıma göre ilk olarak çatışmaların nedenleri yalın bir şekilde ortaya konmalı, akabinde bu nedenler üzerine sosyo-psikolojik araştırmalar yapılmalıdır. Sorun üzerine yapılacak söz konusu araştırmalar, sorunsalın bütünsel olarak değerlendirilmesini olanaklı kılmakta; nihayetinde sürdürülebilir bir çözüm üretme adına etkili olmaktadırlar. Buradan hareketle çatışma üzerine literatürde yer alan açıklamalara değinmekte fayda bulunmaktadır. John W. Burton a (Conflict Resolution...) göre; çatışmalar, taraflar arasında yüzeysel ya da geçici çıkar faklılıklarından ibaret olan, uyuşmazlıklardan farklı olarak taraflar arasında kolaylıkla müzakere edilemeyen ve çözümlenemeyen sorunlardır. Uyuşmazlıklar, sosyal hayatın normal ve yapıcı unsurları iken çatışmalar bireylerin, grupların, toplumların uluslararası fiziksel ve psikolojik güvenliğini ve gelecekteki gelişimlerini tehdit eden davranışlara sebep olmaktadır. Bir çatışma durumunda, her aktörün probleme kendi açısından yaklaştığı, onu tanımlarken tek yanlı bir perspektif sergilediği görülmektedir. Çatışmalar genellikle taraflar ya da en azından bunlardan biri açısından üst derecede duygusallık içeren durumlardır. Çoğunlukla her iki taraf da birbirini adeta şeytan olarak addetmekte ve bu şeytandan bir an önce kurtulmak için harekete geçilmesini istemektedirler. Başka bir deyişle, tarafların her biri açısından statükonun devamı katlanılamaz olarak değerlendirilmekte; ancak taraflar bu durumdan kurtulmanın yegâne yolunu sonuna kadar mücadele

83 etmekte görmektedir. 22 Mücadele aşamasının bu denli yüksek ilgileşim yüklü olması, çatışmaların vuku bulması esnasında yaşanan kayıpların ve bu çerçevede oluşan askeri zayiatların sayısını yükseltmektedir. Şüphesiz, Dağlık Karabağ çatışmaları da geç dönem 20. yüzyılda en fazla zayiatın verildiği çatışmalar arasındadır. Öte yandan, çatışmalar sonrası yurtlarından göç etmek zorunda kalan Ermeni ve Azeri vatandaşlarının sayısı ise, çatışmanın dönemsel benzerlerine oranla oldukça fazladır. Çatışmaların bu açıdan ele alınmasıyla oluşan sosyolojik çıktılar, salt nedenleri itibariyle değil sonuçları itibariyle de toplumsal inceleme konusu olabilmektedirler. Çatışmanın çözüm aşamasında sürecin değerlendirilme işlemi ve nihai karara yönelik takınılacak tavırlarda, benzer sosyo-psikolojik tutumlara rastlanılmaktadır. Öte yandan, çatışmanın çözümü ve yönetimi süreci sabit bir eksende değerlendirilmemeli, sürece ilave olabilecek nitelikteki sosyal ve ekonomik unsurlar gözden kaçırılmamalıdır. Çatışma Çözümü Yaklaşımı, kuramsal açıdan farklı yaklaşımlara sahip olmakla birlikte kendi içerisinde bir takım alt kısımlara sahiptir. Söz konusu yaklaşımlar; çatışma çözümü ve yönetimi sürecini, salt politik bir süreç olmaktan öteye geçirerek sosyal ve psikolojik boyutlarıyla da değerlendirmektedirler. Boulding in ifadesine göre; güç etkileşimi ekseninde şekillenen çatışma çözümü, negatif ve pozitif durumlarıyla beraber, genel bir sosyal süreç olarak açıklanmaktadır. Deutshch ın sosyal iletişim temelinde kurguladığı modeli ise, uluslararası arenadaki aktörlere yönelik iletişim akışını analiz etmektedir. Öte yandan sistem analitik metoduna baktığımızda, çatışmaların her ne kadar açıklayıcı güç olarak sınırlandırılsalar da karışık verilerden oluşan çatışma çözüm hipotezini kurgulama 22 Mütercimler, E. (2006, s.671). Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta Geleceği Yönetmek. İstanbul: Alfa Yayınevi.

84 aşamasında kullanışlı oldukları belirtilmektedir.23 Çatışmaların nedensel boyutlarına değindikten sonra çatışma çözümü sürecinin sağlıklı bir işleyişe sahip olması için, iyi kurgulanmış bir yönetim süreci gerektiğini belirtmekte de yarar vardır. Black, çatışma yönetimini şikâyetlerin ele alınması ve buna karşın eyleme geçilmesi olarak tanımlar. Beş farklı çatışma yönetimi olduğunu ve bunların sosyal şartlara göre oluştuğunu belirtir. Bunlar; kendinden yardım, fesih, müzakere, kararlaştırma ve müsaade olarak ele alınabilir. Bu stratejilerden bazıları yukarıdan aşağıya tümdengelimci sosyal kontrolü ifade ederken; diğerleri de aşağıdan yukarıya tümevarımcı sosyal kontrolü açıklamaktadır.24 Değişik yapıdaki çatışma çözümü teknikleri, çatışma içerisindeki ülkelerin modern dünya sisteminde nerede yer aldıklarına göre değişiklik arz etmektedir. Bu yaklaşım, tümdengelimci bir süreci ifade etmekle birlikte, çatışmaların stratejik açıdan değerlendirmesini de olanaklı kılmaktadır. Çatışmanın bütünsel değerlendirmesi üzerine yapılan analizlere katkı sağlayabilecek söz konusu süreç, nihai çözümün sürdürülebilir olması adına önem arz etmektedir. 20.yüzyılın uzun bir döneminde egemen olan Soğuk Savaş esnasında erken uyarı veya risk değerlendirmesi modelleri, uluslararası çatışmalar için en önemli sistemler arasında yer almışlardır. Risk ve tehdit unsurlarının doğru zamanda analiz edilmesi, soruna karşı alınacak önlemlere ön alınması bağlamında yararlı olmaktadır. Tümdengelimci ve tümevarımcı yaklaşıma ek olarak Mesquita, faydalı bir model geliştirerek devletlerarası savaşta önemli şartları 23 House, J. (1984, s.4). War, peace and conflict resolution: Towards an Indian Ocean Model. Transactions o f the Institute o f British Geographers New Series (9), ss Borg, M. J. (Haziran 1992, s.265). Conflict Management in the Modern World- System. Sociological Forum (7), ss

85 tanımlamış ve söz konusu modeli, politik iç gelişmeleri tahmin ve değerlendirme için de kullanmıştır.25 Çatışma çözümü üzerine yapılan kuramsal açıklamaları belirttikten sonra Dağlık Karabağ sorunu özelinde yer alan yapısal özellikleri değerlendirmekte fayda bulunmaktadır. Söz konusu değerlendirmeler, çatışma çözümü yaklaşımı üzerine inşa edilecek sorunun analizi noktasında önem arz etmektedir. Dağlık Karabağ sorunu, en net etnik ve ulusal çatışmalardan birisidir. Sorun içerisinde, bağımsız iki ulus tarafından sergilenen düşmanlık söz konusudur. Buna ilaveten Karabağ daki çatışma devam etmektedir. Şu ana kadar gerçekleştirilen çatışmalarda her iki tarafın zayiatı da yüksektir; yerinden edilmiş kişilerin sayısı diğer uluslararası çatışmalara göre daha fazladır. Tüm iç faktörler ve artan çatışma kuşkusu ile birlikte toplumların yaşamakta olduğu sancılı süreç, çatışmada uzlaşma ve çözümün oldukça zor olduğunu göstermektedir.26 Öte yandan, sorunun değerlendirilmesi ve bu çerçevede geleceğe dönük senaryoların oluşturulabilmesi için bazı içsel unsurların belirtilmesi gerekmektedir. Özkan a göre, Dağlık Karabağ sorununu anlama ve analiz etmede üç temel faktörün etkisi söz konusudur. Bunlar; toplumların mücadelesi, tarihsel olaylar ve kültürel temelde güvensizlikler olarak sıralanabilir.27 Şüphesiz, tarihsel olaylar ve bu doğrultuda sorunun günümüz yansımaları, söz konusu faktörler arasında çözümün önündeki en güçlü engellerden birisini oluşturmaktadır. 25 Poe, S. C., Rost, N. ve Carey, S. C. (Ağustos 2006, s.487). Asessing Risk and Opportunity in Conflict Studies: A Human Rights Analysis. The Journal o f Conflict Resolution (50), ss Hill, W. H. (Mart 2009, s.221). Reflections on Negotiation and Mediation: The Frozen Conflicts and European Security. Slovic Research Center athakkaido University. ss Özkan, B. (2008, s.574). Who Gains from the No War No Peace Situation? A Critical Analysis of the Nagorno-Karabakh Conflict. Geopolitics (13), ss

86 Çatışma Çözümü Modellemesi Bu bölümde, David Lalman ın 1988 yılında American Journal of Science dergisinde yayımlanan Çatışma Çözümü ve Barış isimli makalesinde de referans gösterdiği, çatışma çözümü literatüründe önemli bir isim olan Bueno de Mesquita nın da kurguladığı model üzerinden soruna yönelik bir takım analitik çıkarımlar yapılacaktır. Söz konusu model ulusal politikanın devletin refahı noktasında kurgulandığında, ulusal karar vericilerin çatışma üzerine davranışlarının ne yönde şekilleneceğini tanımlamaktadır. Bu örnekte, her oyuncu hareketinin rakibininkine karşı en iyi yanıttan oluşmuş strateji kombinasyonları yer almaktadır. Durumlar ve Krizler Herhangi iki ulus arasındaki bir durumun tanımı, iki ulusun kazanç-fayda beklentilerine göre değişkenlik arz etmektedir. İki ulus arasındaki politika farklılığını Dağlık Karabağ Çatışması nın temel aktörleri olan Azerbaycan ve Ermenistan üzerinden göstermek mümkündür. Her iki ulus arasındaki çatışma durumu aşağıdaki gibi matematiksel olarak ifade edilebilir. a: Azerbaycan, e: Ermenistan ve U: Fayda ise, s= (E E (UaeyUag)ı E E (UeaUea)). Beklenen Davranışların Grafiği - E '( U.) r / y ( e Koordinat sistemi, her iki ulus arasında ortaya çıkabilecek olası durumları formüle etmektedir. Yatay eksen, Azerbaycan ın Ermenistan a karşı politik faydaları çerçevesinde; a nın, e nin poli-.x + e ( u j 1 Grafik - 9. Beklenen D avranışlar Kaynak: Lalman, 1988, s.592.

87 tikalannı zorlamayı seçmesi E ae a (Uae^ Uae-ş denklemi ile ifade etmektedir. Dikey eksen ise; bunun tam tersi ifadeyi, E ee e (Uea A,) gösterimi ile belirtmektedir. Durumu ifade eden s (situation) ise polar (kutupsal) koordinat formunda yer almaktadır. Polar koordinatlar ise, 0 ve bu açının uzaklığını ifade eden r de bir araya gelmekte, x durumu ise, 0 ve r nin orjine olan konumunu göstermektedir. Söz konusu semboller ve açılar, soruna taraf olan ulusların davranışlarını matematiksel bir temele oturtmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, polar koordinat düzlemi içerisinde II. bölgede gerçekleşecek olan olası durumlar, matematiksel olarak ulusların davranışlarını sinüs 0 açısı ile göstermektedir. Sinüs 0, Ermenistan ın (e) davranışları ile Azerbaycan ın (a) davranışlarının orantılanmasını ifade etmektedir. İlerleyen bölümde bu orantılama işlemi, aktörlerin olası davranışlarını eyleme geçirdikleri oyun matrislerinde ortaya konacaktır. Lalman, söz konusu durumda tarafların strateji seçeneklerini şöyle ifade etmektedir: Hiçbir şey yapmama; karşılıklı düşmanlık çerçevesinde herhangi bir eylemde bulunma serbesttir; Ayrıcalık kazanmak için diğer aktör üzerinde talepte bulunulabilir; Çatışmada inisiyatifi elinde tutan taraf devletin çıkarı için şiddeti arttırabilir.28 Söz konusu koordinat sistemi yardımıyla belirtilen rasyonel sonuçlar, çatışmanın analizi noktasında gerçekleşecek karar verme sürecinin matematik akıl ekseninde ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır. Koordinat düzlemi, makalede öne sürülen savların sayısal 28 Lalman, D. (Ağustos 1988, s.593). Conflict Resolution and Peace. American Journal o f Political Science (32), ss

88 verilerle desteklenerek daha güçlü çıkarımlar yapılmasını amaçlamaktadır. Aşağıda yer alan matris tablo ise, oyun teorisi bağlamında ulusların karar alma süreçlerini oraya koymaktadır. Söz konusu matris çerçevesinde Azerbaycan (a), Ermenistan ın (e) müzakere tutumuna müzakereyle karşılık verirse (1) numaralı durumda barışın kurulması mümkün gözükmektedir. Diğer taraftan, eğer Azerbaycan (a) nın müzakere yaklaşımına Ermenistan (e) savaş ile karşılık verirse, (3) numaralı durumda Ermenistan(e) nın askeri müdahaleye başvurabileceği gözükmektedir. Buna karşılık Azerbaycan (a), Ermenistan (e) nın müzakere teklifine savaşla karşılık verirse, (2) numaralı durumda Azerbaycan ın askeri müdahaleye başvurabileceği gözükmektedir. Son olarak, her iki taraf yani Azerbaycan (a) ve Ermenistan (e) savaşmayı tercih ederse ortaya çıkacak mutlak sonuç, savaşın gerçekleşeceğidir. Tablo - 5. Strateji Seçeneklerine ve Çıktılara Göre Şiddet Tanımları29 M üzakere Savaş D e va m Eden Aske ri M ü z a k e re le r M ü d e h a le (e) (Barış) (11 13) A ske ri M ü d e h a le (a) Savaş ra 14) Dağlık Karabağ çatışmasına oyun teorisi bağlamında yaklaşıldığında, ortaya çıkabilecek sonuçların daha rasyonel olarak gözlemlendiğini ifade etmek mümkündür. Oyun teorisi, her iki aktörün karar verme sürecinde matematik aklın egemen kılınmasını ifade 29 Lalman, a.g.m., s. 593.

89 etmektedir.30 Bu bağlamda oyun teorisi, sosyal bilimlerin egemen olduğu süreçler ile matematiğin kaidelerini birleştirerek maksimum politik faydaya ulaşmayı amaçlamaktadır. Tablo - 6. Olası Strateji Seçenekleri31 M ü z a k e re 1 - P (ESC.) Savaş P (ESC.) M ü z a k e re 1 - P (ESC.) Barış 1 -P(ESCa) 1 - P (Esce) M ü d e h a le e 1 - P (Esc a) 1 - P (Esce) w) Savaş P(Esc.) M ü d e h a le a P(EsCa) 1 - P (Esc*) (2> Savaş P (EscJ -P (Esce) w Yukarıdaki şekilde, krizin çözümü esnasında ortaya çıkabilecek tüm olası durumları görmek mümkündür. Söz konusu durumlar, matematiksel olarak altı farklı şekilde ifade edilebilmektedir [P: Olasılık]: Durum (1): Her iki aktörün de sorunu tırmandırmaması, P(Barışçıl Tutum) = (1- P(EscaE sc J ). (1-P(EscBEsce)) Durum (2): a nın sorunu tırmandırması karşısında e nin müzakere teklifi, P(M üdehaîeam üdehaîea) =P(Esca) (1 P(Escs) =.' 1 ' ') 30 Bazı oyunlarda oyuncuların iş birliği yapması, her iki oyuncuya da yarar sağlayacaktır. Bu durumlarda ne zaman rekabet edilmeli ne zaman iş birliği yapılmalı, bunu çok iyi hesap etmelidir. Bu davranışı göstermeye de genelde Matematik Akıl Kullanma denir. Mütercimler, E. (2006, s.88). Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta Geleceği Yönetmek. İstanbul: Alfa Yayınevi. 31 Lalman, a.g.m., s. 595.

90 Durum (3): a nın müzakare teklifi karşısında e nin sorunu tırmandırması, p (M ü d eh a leg(m û deh aleb) = (1- P(EscaE s c J ). P(Esce Durum (4): Her iki aktörün savaş kararı, P(Savaş) = P (E sca) E sca)p (E scee scg) Durum (5): Şiddetin yükselmesinin farklı konumları, P(Şiddet) = 1 - [1- P(EscaE sca)). (1-P(E scge sce) ]. Durum (6): Çatışmanın yükselmesinin askeri müdahaleye sağladığı olasılık, P(Müdahale) = [(1- P(EscaEsca)). P(EsceEsce))] + [ P( E sca )E sca ) (1- P(E scbe sc6))]. Söz konusu olasılık formülasyonları Dağlık Karabağ sorununda tarafların olası strateji seçeneklerini matematiksel bir temele oturmakta ve bu doğrultuda aktörlerin rasyonel karar süreçlerine çıktılar sağlamaktadır. Çatışma üzerindeki olasılıkların rasyonel ve matematiksel olarak ortaya konuluşunun ardından aktörlerin karar verme sürecine değinmek gerekmektedir. Karar ağaçları, bir strateji oyunundaki seçenekleri rasyonel olarak görebilmek için kullanılmaktadır. Ancak burada birtakım sorunların olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Strateji oyunlarında iki ya da daha fazla oyuncu yer alabilmektedir. Ağaç boyunca dalların ayrıldığı noktalarda karar verme sırası oyuncular arasında farklı olabilmektedir. Daha önceki bir noktada karar veren kişi, sadece gelecekteki kendi seçeneklerine değil, diğer oyuncuların seçeneklerine

91 de bakmalıdır. Stratejik düşüncenin kavramsal açıklaması burada ortaya çıkmaktadır.32 Şekil - 1. Diğer Uluslarla Mücadeleyi Gösteren Karar Ağacı33 Öte yandan stratejik durumların çoğu, uzun bir kararlar dizisi ve buna bağlı olarak birden fazla seçenek içermektedir. Bu seçeneklerin sadece sözel akıl yürütme ile izlenilebilmesi mümkün değildir. Stratejik düşüncede yer alan İleriye bak, geriye doğru akıl yürüt kuralını başarılı bir şekilde uygulayabilmek için karar ağacı olarak 32 Dixit, A. K. ve Nalebuff, B. J. (2010, s.38). Stratejik Düşünme İş, Politika ve Günlük Yaşamın Rekabetçi Yanı. İstanbul, Sabancı Üniversitesi Yayınevi 33 Lalman, a.g.m., s. 604.

92 adlandırılan görsel yardım gerekmektedir. Bu bağlamda, yukarıdaki karar ağacında Dağlık Karabağ çatışmasının ana aktörlerinden birisi olan Azerbaycan(a) nın hamleleri, karar verme süreci çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu çerçevede eğer Azerbaycan(a), Ermenistan(e) nın politikalarına karşı mücadele etmemeye karar verirse; Ermenistan(e) nin bu politikalarında bir takım değişiklikler yapması beklenir. Kararın mutlak sonucuysa, Ermenistan(e) nın politikalarının iyileşeceği veya iyileşmeyeceği durumudur. Azerbaycan(a) nın Ermenistan(e) nın davranışında bir değişiklik beklememesi durumu, mevcut durumun devamı anlamına gelmektedir. Öte yandan, Azerbaycan(a) nın Ermenistan(e) ile mücadele etmeye kararlı olması; buna karşılık Ermenistan(e) nın savunmaya geçmemesi halinde Azerbaycan(a) mutlak galip iken; bunun aksi durumda Azerbaycan(a) nın çatışmanın kazanan tarafı olup olmayacağı çatışma taraflarının güç parametrelerine göre şekillenecektir. Taraflar için olası mutlak sonuç, zafer ya da mağlubiyettir. Sonuç Dağlık Karabağ sorunu kuramsal açıdan çatışma çözümü yaklaşımı ile değerlendirilerek bir takım sonuçlar ortaya konmuştur. Söz konusu sonuçların ortaya çıkarılmasında oyun teorisi yaklaşımından faydalanılmıştır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde Dağlık Karabağ sorununda mutlak çözüme ulaşmada; uluslararası ilişkilerin bir takım yapısal özellikleri, sorun özelindeki aktörlerin davranışları, sorunun tarihsel arka planı güncel durumu ile ortaya konarak matematiksel olarak sembolize edilmiştir. Tüm sosyal ve sayısal çıktılar ışığında değerlendirildiğinde Azerbaycan ın sorunun bir an önce çözülmesi için uluslararası çabayı desteklediği; buna karşılık Ermenistan ın ise, sorunun kendi tezleri çerçevesinde çözümünü sağlamak için politik ortamın olgun

93 laşmasını beklediği ifade edilebilir. Bu yapısıyla Dağlık Karabağ sorunu, sadece Kafkasya bölgesinin değil aynı zamanda Asya bölgesinin de en karmaşık sorunlarından birisidir. Dağlık Karabağ sorununa taraf olan uluslararası aktörlerin tutumları karar ağacına eklendiğinde, stratejik hareketin kapsamı genişlemektedir. Ancak genişleyen kapsam, uygulanacak çözüm stratejisinin hedef ve zaman ekseninde derinleşmesini engellemekte; dolayısıyla sorunun çözüm aşaması gecikmektedir. Mevcut şartlarda çatışma çözümünün tüm tarafları tatmin edecek şekilde mümkün olmadığı görülmektedir. Rusya Federasyonu ve ABD arasında olan, Asya bölgesinde cereyan eden Büyük Oyun, Dağlık Karabağ bölgesi üzerinde ekonominin politik yansımalarıyla etkili olmaya devam edecektir.

94 KIYIDAŞ DEVLETLERİN TALEPLERİ ÇERÇEVESİNDE HAZAR IN HUKUKİ STATÜSÜ VE PAYLAŞILMASI SORUNU Giriş Yazar : Tank Çağn Oruç* 1991 de Sovyetler Birliği nin dağılmasının ve sonrasında yeni bağımsız devletlerin kurulmasının ardından Hazar bölgesi, büyük ve henüz tam olarak işlenmeye başlanmamış petrol ve doğal gaz rezervleri sebebiyle bölgesel ve uluslararası güçlerin olduğu kadar Batılı enerji şirketlerinin de dikkatini çekmiştir.1bu kaynaklar, bağımsızlığına yeni kavuşmuş eski Sovyet devletlerinin Rusya dan ayrı olarak ekonomilerini kalkındırmaları için bir fırsat yaratmıştır. Bölgede çıkarı olan büyük güçler, oluşan kuvvet boşluğunu doldurmak ve bölgedeki kaynaklar üzerinde söz ve pay sahibi olmak için karmaşıklık ve sorunlarla dolu bir rekabete girişmişlerdir. Bu durum, Büyük Oyun olarak isimlendirilen tarihi mücadelenin bir kez daha, Yeni Büyük Oyun olarak karşımıza çıkmasına neden olmuştur; bu Yeni Büyük Oyun da ödül ise Hazar Havzası ndaki enerji kaynakları olarak belirlenmiştir de Sovyetler Birliği nin dağılmasının ardından Hazar ın tarihsel sahipleri olan İran ve Rusya yla birlikte; Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan da yeni kıyı devletleri olarak Hazar da sınıra ve dolayısıyla söz hakkına sahip olmuşlardır. Hazar ın bölgesel açıdan paylaşımındaki sorunun temeli ise bu ülkelerin sahip olduğu *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, t.c.oruc@hotmail.com. 1Bayülgen, O. (2009, s.163). Caspian Energy Wealth, Social Impacts and Implications For Regional Stability. The Politics o f Transition in Central Asia and the Caucasus : Enduring Legacies andemerging Challenges, ss Birsel, H. (2006, s.77). Eski Dünyanın Karanlık Yüzü Orta Asya Jeopolitiği. İstanbul: IQ Kültür-Sanat Yayıncılık.

95 kıyıların oranlandır. Rusya %18.5, Kazakistan % 30.8, Türkmenistan %16.8, İran %18.7 ve Azerbaycan %15.2 pay hakkına sahip olarak Hazar daki kıyıları paylaşmışlardır.3 Rusya ve İran ın eski anlaşmalara dayandırdığı Hazar daki tarihi paylaşımının önemini yitirmesi ve eski sınırdaş, yeni bağımsız ülkelerin bu paylaşımda söz sahibi olması, Hazar ın hukuki statüsü sorununu ortaya çıkarmıştır. Hazar enerji havzası, büyük miktarda petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptir. Bu bölge, Orta Doğu dan sonra dünyanın ikinci büyük enerji kaynağı olarak kabul edilmektedir.4 Zamanla beklentilerin altında bir potansiyelde kaldığı görülse de bölgenin kaynaklarından yeteri kadar üretim sağlanamasa da bölge kaynakları, dünyanın kanıtlanmış rezervlerinin % 3-4 ünü oluşturması bakımından önemini korumaktadır yılı itibariyle Hazar ın, bölgesel petrol üretiminde Güney Amerika nın en büyük petrol üreticisi olan Venezuela nın yıllık üretimini yakalaması ya da bu üretimi aşması beklenmektedir.6 Tahminlere göre bölge yaklaşık milyar varili kanıtlanan yaklaşık 200 milyar varil potansiyel petrol rezervine; yine trilyon metreküpü kanıtlanmış, 319 trilyon metreküp potansiyel doğal gaz rezervine sahiptir.7 Günümüz enerji politikalarında, enerji kaynaklarını kontrol etmek ve sahip olmak kadar bu kaynakların dünya piyasalarına nasıl ve hangi yollarla ulaştırılacağı konusu da önem taşımaktadır. 3 Mehdiyoun, K. (Ocak 2000, s.179). Ownership of Oil and Gas Resources in the Caspian Sea. The American Journal o f International Law (94), ss Birsel, a.g.m., s Bayülgen, a.g.m., s Bayülgen, a.g.m., s.163., US EIA, 2007 den alıntı. 7 Kuniholm, B. (Ağustos 2000, s.550). The Geopolitics of the Caspian Basin. Middle East Journal (54), ss

96 Enerji kaynaklarını tüketim merkezleriyle buluşturan boru hatları, Hazar ın tüketici ülkelere uzak coğrafyası da dikkate alındığında, bölge devletlerinin üzerinde en çok tartıştığı ve çıkarlarının çatıştığı alan olmuştur. Birçok alternatif arayış nedeniyle çeşitlilik gösteren boru hatları bölgede mevcudiyet göstermiştir. Dünya nüfusunun ve enerji kaynaklarının %75 ine sahip olan ve bu özellikleriyle dünyanın jeopolitik açıdan kalpgahı olarak kabul edilen Avrasya nın, enerji kaynakları ile nakil hatları açısından çeşitliliğe sahip olarak geçiş noktası özelliğini gösteren Hazar Havzası, bölgenin en çok rekabet ve çıkar çatışması yaşanan bölgesidir.8 Makalenin bu kısmında incelenen bölgesel kaynakların durumu ve öneminin yanında, Hazar a kıyısı olan ülkelerin bölgedeki enerji politikaları ile kıyı ülkelerinden kaynaklanan hukuki statü sorunu da incelenecektir. Hazar ın bölgesel ilişkiler ağı içerisinde oluşan bu sorununu küresel ölçeğe taşıyan, bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımı ve dağıtımının hukuki statüden nasıl etkilendiğidir. Bu açıdan bakıldığında, Hazar ın hukuki statüsünü bir sorun yapan da bölgedeki nakil hatları mücadelesidir. Nakil hatlarının ekonomik çeşitlilik amacından siyasi bir mücadele aracına dönüşmesi de makalede ele alınacak diğer bir konuyu oluşturmaktadır. Tarihsel Süreçte Hazar ın Statü Sorunu Hazar Denizi; Sovyetler Birliği nin dağılmasından önceki dönemde, güneyde İran ın sahip olduğu küçük bir bölüm haricinde Sovyetler Birliği nin kontrolünde bulunmakta ve İran ın Basra Körfezi nde sahip olduğu kaynaklar nedeniyle iki devlet arasında bir problem sahası oluşturmamaktaydı.9 8 Brzezinski, Z. (Eylül-Ekim 1997, s.50). A Geostrategy for Eurasia. Foreign Affairs (76), ss Birsel, a.g.m., s.84.

97 Tarihte, Hazar üzerindeki bağımsızlık meseleleriyle ilgili ilk anlaşma, 1729 yılında Pers ve Rus İmparatorluktan arasında imzalanan Reşt Anlaşmasıdır.10 Çarlık Rusya nın 19.yüzyılın başındaki ana hedefinin topraklarını güneye doğru yaymak olması, Rusya ve Pers Krallığı arasında savaşlara neden olmuştur. Bu savaşların sonrasında Ruslar ve Persler arasında Hazar daki gemicilik haklarını düzenleyen iki anlaşma yapılmıştır yılındaki Gülistan Anlaşması, İran ın Hazar da deniz kuvvetleri bulundurmasını yasaklamış ve 1828 Türkmençay Anlaşması, Perslere karşı bu gemi sınırlamalarını yinelemiştir.11bu anlaşmalar, askeri donanmalarla ilgili düzenlemeler haricinde, Rus ve Pers ticari gemilerine eşit seyahat özgürlüğü hakkı tanımış ve Hazar da herhangi bir sınır belirlemesi yapmamıştır Devrimi nden sonra, 1921 İran-Rusya Dostluk Anlaşması yla önceki anlaşmalar yürürlükten kalkmıştır yılında imzalanan ve 1940 yılında yenilenen Ticaret ve Denizcilik Anlaşması, iki ülkeye 10 millik balıkçılık alanı hakkı tanırken deniz yataklarındaki madencilik hakları üzerinde sessizliğini korumuş; bu anlaşmayla birlikte Hazar, bir Sovyet-İran denizi haline gelmiştir de imzalanan anlaşma ise, iki ülke arasındaki toprak sınırlarını belirlerken Hazar üzerindeki sınırlamaları ortadan kaldırmıştır.13 İran ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan 26 Şubat 1921 tarihli Dostluk Anlaşması ve 25 Mart 1940 ta imzalanan Ticaret ve Denizcilik Anlaşması, Sovyetler Birliği nin dağılması ve kı- 10 Gökay, B. (2001, s.20). ThePolitics o f Caspian Oil. Gordonsville: Palgrave Macmillan. 11 Mehdiyoun, a.g.m., s Hrair,D. (2003, s.20). Troubled Waters : The Geopolitics o f the Caspian Region. New York: I.B.Tauris. 13 Mehdiyoun, a.g.m., s.180.

98 yıdaş devlet sayısındaki artışla birlikte (İran, Rusya Federasyonu, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) geçerliliğini yitirerek yürürlükten kalkmıştır.14 Bu anlaşmalar sadece ticaret, deniz ulaşımı ve balıkçılık konularıyla ilgili hukuki düzenlemeleri ve paylaşımları içermektedir; dolayısıyla güncel olan kaynakların paylaşımı gibi hala çözülememiş sorunlara bir düzenleme getirmemektedir.15 Rusya Federasyonu ve İran ın aralarındaki bu tarihi anlaşmalara dayandırdığı düzeni devam ettirme isteği ile bağımsızlığını kazanmış olan ve kaynak paylaşımında avantajlara sahip yeni kıyıdaş devletlerin kendi çıkarları doğrultusundaki istekleri, Hazar ın hukuki statü sorununu, 1991 sonrasındaki yeni düzende temel meselelerden biri haline getirmiştir. Hazar ın hukuki statüsüyle ilgili en temel tartışma, Hazar ın bir göl mü yoksa bir deniz mi olduğunun kabulü üzerinedir.16 Hazar ın deniz olarak kabul edilmesi durumunda 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ne17 göre deniz; Rusya Federasyonu, İran, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan arasında yine bu kıyıdaş devletlerin sahip olduğu karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeler başta olmak üzere beş ulusal sektöre bölünecektir.18 Hazar ın göl statüsü altında ortak egemenliğe sahip olunacak şekilde kabul edilmesi durumunda ise, 20 millik karasuları ve yine ekonomik bölgelerin dışında kalan 20 millik bir alanın ortak olarak kullanılmasının 14 Bayülgen, a.g.m., s Yapıcı, U. (2004, s.244). Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları : Orta Asya ve Kafkasya. İstanbul : Otopsi Yayınları. 16 Bayülgen, a.g.m., s Kıyıdaş devletler bu anlaşmaya göre; kıyılarından 12 mil uzaklığında olan karasularında ve yine kıyılarının 200 mil ötesini kapsayabilecek kadar bir alanda, münhasır ekonomik bölgelere sahip olabileceklerdir ( Pazarcı, 2007, s. 259, 282). 18 Birsel, a.g.m., s.87.

99 gerekliliği ileri sürülmektedir.19 Hazar ın ikili anlaşmalarla paylaşılmasını savunan görüşe göreyse; Hazar ın kendine özgü jeopolitiği sebebiyle statüsü, uluslararası normlara tabi olmak yerine kıyıdaş ülkeler arasında yeni bir anlaşmayla belirlenmeli; kıyı devletlerinin kendi sektörel bölgeleri dahil olmak üzere bütün balıkçılık alanları, deniz yatakları ve deniz taşımacılığı şartlarının ortak kullanımı esas olarak kabul edilmelidir.20 Hazar a Kıyısı Olan Devletlerin Çatışan İddiaları ve Soruna Yaklaşımları Sovyetler Birliği nin dağılmasının ardından, Hazar ı Sovyet- İran denizi olarak tanımlayan tarihsel görüşün sonu gelmiş ve bu tarihsel uzlaşmanın yerini, kıyıdaş devletlerin çatışan talepleri ve yaklaşımları almıştır. Hazar ın hukuki statüsünü bir soruna dönüştüren temel etken, bu çatışan iddialardır. Günümüzde Hazar ın statüsünü belirleyen unsur, sorunu yaratan tarafların bu soruna yaklaşımlarıdır. Hazar üzerindeki görece iş birliği, tarafların aralarında imzaladıkları ikili ve çok taraflı anlaşmalara dayanmaktadır. Kıyıdaş devletlerin çatışan iddialarını ve soruna yaklaşımlarını ele almak, Hazar Sorunu nu anlamak açısından önemlidir. Rusya Federasyonu nun Soruna Yaklaşımı Soğuk Savaş ın sona ermesine rağmen jeopolitik rekabet artan bir şekilde devam etmiş; Hazar Havzası ndaki (Rusya nın azalan ulusal gücü karşısında) bölgesel aktörlerin etkisi artmıştır. Tarihte Büyük Britanya nın, günümüzde ise ABD nin ve Batılı enerji şirketlerin gücü de bölgedeki enerji mücadelesinde etkin hale gelmiştir. Bu durumdaki en önemli unsur Hazar Bölgesi kaynaklarının 19 Birsel, a.g.m. s Yüce, Ç. (2006, s.145). Kafkasya ve Orta Asya Enerji Kaynakları Üzerinde Mücadele. Ankara: Ötüken Yayınları.

100 gelişen gaz ve petrol endüstrisi için öneminin artmasıdır.21 Bu Yeni Büyük Oyun da Rusya nın Hazar üzerindeki üstünlüğü, iki önemli hesap temeline dayandırılmaktadır: birincisi Rusya nın Hazar üzerindeki siyasi durumu; diğeri ise bölgedeki Rus yatırımları ve Rusya nın, Hazar enerjisini dünyaya dağıtan enerji hatları üzerindeki kontrolüdür.22 Rusya nın enerji kaynakları üzerindeki yaklaşık 35 yıllık üstünlüğüne karşın rekabet yaratan olgu, Sovyetler Birliği nin dağılmasının ardından anayasal bağımsızlık kazanan 15 yeni cumhuriyetin, özellikle Hazar a kıyısı olan Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan devletlerinin hırslı liderlerinin, hayat standartlarını ve ekonomik kalkınmalarını sağlayacak Batılı yatırımları bölgede teşvik etmesidir. Bu devletler ilk fırsatı Gorbaçev in başkanlığı zamanında bulabilmiş ve Yeltsin döneminde ise yabancı yatırımcılara kapıları ardına kadar açmışlardır. Böylece Rusya Federasyonu, siyasi ve ekonomik bakımdan bölgede güç kaybetmiş; 1988 yılındaki varillik günlük petrol tüketimi 1994 te varile kadar düşmüş; Azeri, Türkmen ve Kazak yönetimleri kendi topraklarındaki enerji altyapılarını millileştirmişlerdir.23 Ayrıca Hazar ı çevreleyen bölgede yer alan Ermenistan, Gürcistan, Türkiye, Ukrayna ve Özbekistan ın Batıyla olan ekonomik, siyasi ve stratejik ilişkileri, Batı ya Hazar daki bölgesel enerji kaynaklarının ve hatlarının geliştirilmesi suretinde kendi çıkarına iş birliği yapma ve dolayısıyla da bölgede etkin olma fırsatını tanımıştır.24 Sovyet sonrası 21 Barylski, R. (Bahar 1995, s.217). Russia, the West, and the Caspian Energy Hub. Middle East Journal (49), ss Gidadhubli, R. (Ocak-Şubat 1999, s.260). Oil politics in Central Asia. Economic andpolitical Weekly (34), ss Barylski, a.g.m., s Kalicki, J. (Eylül-Ekim 2001, s.120). Caspian Energy at the Crossroads. Foreign Affairs (80), ss

101 dönemdeki bu değişimler de göz önüne alındığında Rusya, Hazar Bölgesi ni; bölge devletleri, kendi kaynakları ve Batı arasında bir enerji merkezine (energy hub) dönüştürebilmek için yılları arasında üç ayaklı bir politikayla Hazar enerji sistemini Batılı yatırımlar bakımından daha bağımsız bir hale getirerek kendi çıkarları doğrultusunda bölgede enerji kalkınma planları uygulamış; böylelikle eski Sovyet, yeni bağımsız cumhuriyetlerle bölgesel iş birliğini arttırma yoluna gitmiştir.25 Ancak 90 ların ikinci yarısında, Rus dış politikası Batılılaşma yaklaşımından uzaklaşmış ve Avrasyacı yaklaşım öne çıkmıştır. Bu anlayış ile bölgede artan Batı etkisine karşı Rusya nın, eski Sovyet çevresi (yakın çevre) üzerindeki kontrolünü arttırarak bölgenin Rusya ya yeniden entegrasyonunun sağlanması amaçlanmıştır.26 Buna Bağımsız Devletler Topluluğu girişimlerini ve 1993 te Azerbaycan da Moskova destekli gerçekleştirilen askeri darbeyi örnek verebiliriz; ayrıca 1994 te Batı Konsorsiyumu nun Azerbaycan daki yatırımlarına 8 milyar dolar ekleyeceğini açıklamasının ardından Rusya nın Moskova daki İngiliz elçiliğine nota vermesi de Rusya nın değişen politikasına örnek gösterilebilir.27 Rusya nın bu tutumunun önündeki uluslararası engellere bakıldığında Hazar da önemli enerji yatırımlarıyla Rusya ile güçlü bir rekabete girmiş olan Chevron, British Petrol, Exxon, Shell Texaco gibi büyük Batılı şirketleri ve yine bu şirketler vasıtasıyla Batı nın bölgede izlediği enerji politikalarını da rahatça görebiliriz. Bununla birlikte 1993 Çeçenistan Krizi nin, Rusya nın bölgeyle enerji bağlantısını ve dolayısıyla da Rusya etkisini sekteye uğratan bir iç engel olarak görülmesi de yerinde bir yaklaşım olacaktır Barylski, a.g.m., s Kubicek, P. (Bahar 2004, s.208). Russian Energy Policy in the Caspian Basin. WorldAffairs (166), ss Mehdiyoun, a.g.m., s.185.

102 yılı sonrasında Putin yönetiminde Çeçenistan Sorunu na çözüm getirilmesi ve Yakın Çevre Doktrini yle Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine öncelik verilerek Hazar bölgesinde Lukoil, Yukos ve Gazprom gibi Rus devlet şirketlerinin daha etkin olması Rusya nın Avrasyacı yaklaşımının gözlenen en etkin girişimleri olarak karşımıza çıkmaktadır.28 İran ın Soruna Yaklaşımı İran yaklaşık 90 milyar varillik kanıtlanmış petrol rezerviyle dünyanın bilinen kaynaklarının % 9 una sahiptir; ayrıca Hazar petrol kaynakları, İran ın kaynaklarına önemli bir katkı potansiyeli taşımaktadır. İran ın Hazar sektöründe kanıtlanmış 100 milyon varil petrolü bulunmaktadır. Bundan daha önemlisi, bu sektördeki potansiyel 15 milyar varillik kaynaktır. İran ekonomisinin %80 oranında ihracat geliri, %10-20 oranında gayrisafi yurtiçi hasılası ve %40-50 oranında yönetim bütçesini oluşturan petrol gelirleriyle ayakta durduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda, Hazar daki kaynakların İran için önemini daha etkin bir şekilde vurgulamış oluruz.29 Ekonomik, siyasi ve coğrafi unsurlar, İran ı Hazar daki deniz yatağı kaynaklarının sektörel temelde paylaşılması yönünde hareket ettirmektedir. Ekonomik olarak İran, Hazar ın güneyinde petrol araştırmaları ve üretimi yapabilecek güce sahip değildir. Siyasi olarak iç meselelerin yanında, İran a karşı uygulanan dış baskılar da mevcuttur; bu yüzden uluslararası kamuoyunda İran ın gücü azdır. Coğrafik açıdan da Hazar ın İran kıyısındaki deniz petrol yatakları; en derin, ulaşılması en zor kısımdadır ve yine bu açıdan İran, Uluslararası Deniz Hukuku na göre oluşturulan sınırlara karşı çıkarak sektörel anlamda ortak paylaşımın gerçekleştirilmesi yönünde oluşacak bir 28 Kubicek, a.g.m., s Taghavi, R. (Mayıs 2006, s.8). Iran s Financial Stake in Caspian Oil. British Journal o f Middle Eastern Studies (33), ss.1-18.

103 anlayışı benimser.30 İran ın Hazar ın statüsü tartışmalarındaki tutumu, Rusya yla belirli noktalarda aynı çerçevede oluşmuştur. Bunun nedeni ise, Çarlık ve Sovyetler Rusyası ile Hazar daki kaynakların paylaşılması, yine bu dönemlerdeki anlaşmaların birtakım avantajlar sağlıyor olmasıdır. Ayrıca İran ve SSCB arasında yapılan 1921 ve 1940 Anlaşmaları nın bu kadar öne çıkmasının temelinde, Hazar ın bir Sovyet-İran denizi olarak görülmesi yatmaktadır.31 Bu dönemde İran ve Rusya nın hukuksal statü sorunu yaklaşımındaki talepleri tarihsel olarak örtüşmüş; Sovyet Sonrası Dönemi nde ise (kıyıdaş, bağımsız devletlere dönüşmüş olan) Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan ın istekleri bu tarihsel yaklaşıma karşıt görüşler olarak ortaya çıkmıştır. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan ın Soruna Yaklaşımları Azerbaycan, Hazar da sahip olduğu kıyının coğrafik avantajıyla Hazar Denizi nin bölünmesini istemektedir. Böylece Hazar daki en büyük petrol ve gaz kaynakları Azeri sınırları içerisinde kalacaktır. Hazar daki kaynaklar, Azerbaycan için öncelikli bir meseledir, çünkü kaynaklarının büyük bölümü Hazar kıyısındadır. Ayrıca bir diğer önemli unsur da ABD nin yatırımları ile İran ın bölgedeki ekonomik çıkarlarını sekteye uğratarak Azerbaycan ı ekonomik ve siyasi olarak Hazar da desteklemesidir. Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan, Hazar ın eşit uzaklıktaki hatlarla ulusal sınırlara bölünmesi üzerinde hemfikir olmuş, fakat sınırın kendi aralarında nasıl çizileceğiyle ilgili herhangi bir 30Mehdiyoun, a.g.m., s Şir, A.Y. (Kış 2008, s.6). Hazar ın Statüsü, Jeopolitiği ve Bölgesel Güvenliğe Etkileri. Global Strateji Dergisi (12), ss

104 uzlaşmaya varamamışlardır.32 Azerbaycan, Hazar ın ulusal sektörlere bölünmüş bir deniz statüsünde kabul edilerek deniz tabanı ve deniz üstü kaynaklarının diğer kıyıdaşlarının kullanımını dışlayıcı bir şekilde bölünmesini istemektedir. Diğer taraftan ise Kazakistan Hazar Denizi nin, tabanında bulunan kaynakların paylaşımı baz alınarak Denizler Hukuku Sözleşmesi temelinde bölüştürülmesini talep etmektedir.33 Azerbaycan, 1991 öncesinde Sovyetler Birliği ve İran a ait bölgelerin, Hazar da ulusal bölgeler adı altında 1970 de bölünmüş olduğunu söyleyerek buradan doğan hukukla Sovyet sektörünün; Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Türkmenistan arasında yeniden paylaşılması gerekliliğini ileri sürmüştür.34 İran ve Rusya Federasyonu, 1921 ve 1940 ta yapılan anlaşmaların geçersiz olmasıyla Hazar üzerindeki üstünlüklerini yitirdiler ve Hazar ın göl statüsüyle tanınmasını destekleyerek kaynakların kıyıdaş devletlerle paylaşılmasını, böylelikle ortak bir faydalanmaya tabi tutulması gerekliliğini dile getirdiler. Fakat olaya Azerbaycan ve Kazakistan açısından bakıldığında durumun kabul edilemez olduğu da bir gerçektir; çünkü bu ülkeler Hazar daki kanıtlanmış petrol kaynaklarının yaklaşık %80 ine sahiptir. Böyle bir paylaşımın olması halinde kendi çıkarlarının zedeleneceği aşikardır. Türkmenistan, her ne kadar Azerbaycan ve Kazakistan la birlikte Hazar ın ulusal sınırlarla bölünmesinde başta hemfikir olsa da Azerbaycan ın ve Kazakistan ın geniş kaynaklara avantajlı bir şekilde sahip olmasını istemediği için Rusya tarafından ikna edilerek İran ve Rusya nın ortak faydalanma ve kıyıdaş devletlerle paylaşma yaklaşımını desteklemeye başlamıştır. 32 Mehdiyoun, a.g.m., ss Gidadhubli, a.g.m., s Mehdiyoun, a.g.m., s.183.

105 Harita - 1. Çatışan Hazar İddiaları (Bayülgen, 2009, s. 172, EIA, 2007 den alıntı) Tarafların Uzlaşma Çabaları ve İkili Görüşmeler Hazar a kıyısı olan ülkeler için Hazar ın önemini ve bu ülkelerin soruna farklı yaklaşımlarını ele aldıktan sonra, yine bu ülkelerin Hazar ın hukuki statüsü sorununda neleri ileri sürdüklerini ve nasıl uzlaştıklarını ortaya koymamız gerekmektedir. Hazar ın paylaşımının bir soruna dönüşmesinin temelini, konuyu uluslararası bir çözüme ulaştırmak yerine meselenin kıyıdaş devletler arasında yapılması düşünülen ikili anlaşmalarla çözülmeye çalışılması oluşturur. Bütün bu uzlaşma çabaları ise Sovyetlerin dağılmasının ardından

106 artan aktör sayısı ve daha önce belirtilen farklı yaklaşımlar nedeniyle karmaşık bir ilişkiler ağına dönüşmüştür lann sonuna doğru, kıyıdaş devletler bu anlaşmazlıkları çözmek ve petrol arama çalışmalarını hızlandırmak için ikili görüşmelere gitmişlerdir de Azerbaycan ve Kazakistan, ulusal sektörlerin sınırlarını belirlemek için Orta Hat Anlaşması imzalamış; bunu aynı yıl Kazakistan ve Türkmenistan arasında imzalanan benzer içerikli anlaşma izlemiştir. Üç ülke arasındaki anlaşmalar, Rusya Federasyonu nun yaklaşımına daha yatkın olan bir değişikliği meydana getirmiştir. Bu anlaşmalar, Kazakistan Başkanı Nursultan Nazarbayev ve Azerbaycan Başkanı Haydar Aliyev arasında Kasım 1996 da imzalanan ulusal sektörlerle ilgili deklarasyona dayanmaktadır.35 Orta Hat yaklaşımında bir diğer anlaşma ise; Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Kazakistan arasında, 2003 yılında imzalanmıştır.36 Rusya nın Hazar konusundaki tutumunun daha uzlaşmacı bir yapıya dönüşmesinin temelini, bölgedeki nüfuzunu olumsuz etkileyen bazı iç dinamikler oluşturmaktadır. Ayrıca Rusya Federasyonu nun bürokratik iç çatışmalar yaşama ve yönetimde ortak bir karar alamama gibi sorunları da mevcuttur. Rus Dışişleri Bakanlığı nın enerji politikalarındaki kararsızlığı, Rus enerji firmalarını negatif bir şekilde etkilenmekteydi. Batı yatırımlarının yoğun bir şekilde Hazar da bulunması yüzünden ise, Ruslar etkili bir rekabete girmemekteydi.37 İşte bütün bu sebeplerin Rusya Federasyonu nun tutumunu değiştirmesinde önemli bir etken olduğunu söylemek yerinde bir tespit olacaktır. İran ise bu uzlaşmacı tutumun aksine Rusya Federasyonu nun politikasında yaptığı değişimle terk ettiği, Hazar ın beş eşit parçaya 35 Dion, R. (Mart 1998, s.81). Cutting Up The Caspian. The World Today (54), ss Bayülgen, a.g.m., s Gidadhubli, a.g.m., s.260.

107 bölünmesini savunan Ortak Sahiplik (Condominium) Teklifi ni öne sürmektedir. Bunun nedeni, İran ın diğer kıyıdaş devletlere nazaran daha küçük çapta kıyı şeridine ve daha az kaynağa sahip olmasıdır. İran ın bu önerisi, diğer kıyıdaş ülkelerin çıkarına tezat teşkil ettiği için kabul görmemektedir, çünkü İran a avantaj olan bu durum, kıyı şeridi uzun olan diğer kıyıdaş devletler için kabul edilemez bir seçenektir.38 Bu yaklaşımda yalnız kalan ve uzlaşmanın zor olduğunu anlayan İran, 1998 yılında diğer kıyıdaş devletler gibi sektörel bölünme prensibini kabul etmiştir.39 Bu ikili anlaşmaların ve tarafların uzlaşma çabalarının, Hazar ın paylaşımı sorununda görece bir iş birliği yarattığını ve dolayısıyla sorunun çözüme ulaşamayan bir mesele olarak devam ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca sorunun kıyıdaş devletlerin ilişkilerini etkilediği bölgesel boyutunun yanında, uluslararası bir boyutu da mevcuttur. Hazar bölgesinde çıkarılan petrol ve doğal gazın dünya piyasalarına ulaştırılmasında yer alan boru hatlarının geçişleri ve Batılı büyük enerji şirketlerinin bölgedeki yatırımları açısından, Hazar ın hukuki statüsünün sağlıklı bir şekilde belirlenmesi çok önemlidir. Ancak günümüzde Hazar ın hukuki statüsü belirsizliğini sürdürmektedir.40 Hazar ın Hukuki Statüsünün Yarattığı Nakil Hatları Mücadelesi Hazar ın hukuki statü sorunu na ek olarak, sorunu doğrudan etkileyecek olan bir diğer mesele de Hazar daki enerji kaynaklarını dünyaya taşıyacak enerji nakil hatlarının temin edilmesi ve alternatiflerin oluşturulmasıdır.41 Hazar ın hidrokarbon kaynaklarının denize çıkışı yoktur ve bölge, dünyanın enerji tüketimi fazla olan 38 Güler, M. (2007, s.227). Orta Asya ve Kafkaslara Türk Bakışı. İstanbul : İlgi Kültür Sanat Yayıncılık. 39 Mehdiyoun, a.g.m., s Birsel, a.g.m., s Güler, a.g.m., s.231.

108 ülkelerinin çok uzağındadır. Bölge devletleri, Basra Körfezi nden yaptıkları gibi, petrolü tankerlerle deniz yoluna nakledemezler. Birçok komşu ülke, topraklarındaki çok pahalı boru hatlarına bağımlıdır.42 Bundan dolayı, Hazar bölgesinin diğer bir önemli sorununu, bölgedeki petrol ve doğal gazın bu boru hatlarıyla nasıl ve nereden dağıtılacağı oluşturur de Sovyetler Birliği dağıldığında Hazar petrolü, Bakü den Gürcistan ın Supsa Limanı na ve yine Bakü den Karadeniz deki (Rusya ya ait oan) Novorosisky Limanı na taşınmaktaydı. Bu limanlardan tankerlere yüklenen petrol, Türk boğazlarından geçirilerek sevk edilmekteydi. Çeçen-Rus Savaşı, Rusya Federasyonu nun bu enerji hatlarındaki tekeli, Türk boğazlarındaki geçiş problemleri ve eskiyen boru hatları, petrol şirketlerini ve Hazar a kıyıdaş olan devletleri yeni rotalar aramaya itti.43 Azerbaycan ve Gürcistan arasındaki coğrafi yapının engebeli olmasından dolayı, Kuzey Rotası olarak bilinen Bakü-Grozni-Novorosisky Boru Hattı, Azerbaycan ve Kazakistan petrolü için tercih edilmesi daha mantıklı bir rota konumundaydı.44 Rusya Federasyonu na olan bağımlılıklarını minimize etmek için; bağımsızlığını yeni kazanmış olan Azerbaycan, Gürcistan ve Kazakistan, bölgenin enerji akışını sağlayan güney-kuzey mihverinin doğu-batı mihveriyle alternatifleme yoluna gittiler. Bu yeni mihverin en büyük iki boru hattı projesi ise Tengiz-Novorosisky (Caspian Pipeline Consortium) Projesi ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı olmuştur.45 Ayrıca Batılı devletlerin Kuzey Rotası na bağımlı kalmanın Rusya Federasyonu nun tekelini daha da güçlendireceğini 42Jaffe, A. Ve Manning, R. (2000, s.128). Hazar da Büyük Oyun mitosu : Enerjinin Gerçek Jeopolitiği. Yılmaz Tezkan (Haz.), Menfaatler Çatışması Ortasında Türkiye, Ülke Kitapları. 43 Bayülgen, a.g.m., s Gidadhubli, a.g.m., s Bayülgen, a.g.m., s.165.

109 fark etmelerinin üzerine, Hazar Denizi nden Gürcistan ve Türkiye geçişli oluşturulması muhtemel alternatif rotaları sıkı bir şekilde desteklediği görülmektedir.46 Harita - 2. Hazar Bölgesi Petrol Boru Hatlan (Roberts, 2001, s.210). Sourcr John Roberts» Energy Rescrvcs. Pipeline Kouces and üıe Legal Rcgjme in the Caspian Sca, in The Security o f the Caspian Sea Region. ed. G cnnady Churfm, 46 (Oxford: Oxfocd University Press, 2001). 1. Baku-Novorossiysk oil pipeline. operational Soviet-era, 180,000 bam?is per day, vvith proposals ın upgradc to 1,000,000 barreb peı day. 2. Baku-Supsa oil pipeline, operational since 1999, 115,000 banrls per day, could be expanded. 3. Baku-Ceyhan oil pipeline, scheduled to be com pleled in 2005, 1,000,000 barrels per day capacity. 4. Baku-Tabnz oil pipeline. under study. 5. Atyrau-Novorossiisk oil pipeline (CPC projeci) operalional ın 2001» 560,000 barrels per day, could be eapanded. 6. Atyrau-Saınara oil pipeline, operational, Soviet-era, 280,000 barrels per day 7. Tcngiz-China oil pipeline prpjcct, under study. some work may begin in Turkmenistan-PaJtsitan pipeline, discııssed in 1990s, re-anim aıed because o f regim e change in Afghanistan. 9. Tcngiz-Kharg (İran) oil pipeline, proposed by Total. 10. Trans-Caspian Oil Pipeline, proposed estension of Baku-Ceyhan. 11. Trans-Caspian Gas Pipeline. temunating in Erzurum Turkcy, proposed. 12. Bluc Sırçam Gas Pipeline. Russia to Turkey, operational in Neka-Tehran oil pipetine for swaps," proposed 14. Turkmenistan-lran gas pipeline. operational in Tabciz-Erzurum gas pipeline. cumpleied in FİGÜRE I. F.xLstlng and po&sible pipeline routes frora Central Aslıı and the Caspian Sea. Rusya Federasyonu topraklarından geçen petrol hatlarından Rusya Devlet Petrol Boru Hattı şirketi Transneft e ait olmama ni 46 Gidadhubli, a.g.m., s.261.

110 teliğini barındırması açısından tek nakil hattı olma özelliği taşıyan Tengiz-Novorosisky ise, Rusya Federasyonu nun Kuzey Rotası tekelini kıracak olan diğer bir petrol boru hattı projesini oluşturmaktadır. Bu proje; çok ortaklı yapısı, uluslararası bir kontrol sistemine sahip olması ve Rusya Federasyonu nun hakim olduğu Kuzey Rotası na bir alternatif sunmasından ötürü Rusya tarafından sıkı bir muhalefetle karşılaşmaktadır.47 Rusya Federasyonu nun bölgedeki nakil hatlarındaki tekelini kırmayı hedefleyen bir diğer petrol hattı da Kazakistan kaynaklarını Çin e taşımayı hedefleyen, 613 mil uzunluğundaki Kazakistan-Çin Petrol Boru Hattıdır. Nakil hatlarının kontrolü ve bölgedeki kaynakların Rusya tekelinde olması noktasında bir diğer önemli husus ise doğal gazdır. Amerika, Avrupa ve Asya ülkeleri Rusya nın doğal gaz üzerindeki tekelini kırmak istemektedir. Avrupa Birliği nin, Nabucco Projesi yle Rusya nın Avrupa ya giden (hayati öneme sahip) gaz kaynakları nakliyatında elinde bulundurmuş olduğu tekeli kırmak istemesi bunun en önemli örneklerinden birisidir. Özellikle Sovyetlerin dağılmasıyla oluşan güç boşluğunu doldurmak için, büyük güçlerin Hazar daki enerji kaynakları üzerindeki mücadelesi, dünya enerji alıcılarının Basra Körfezi, Orta Doğu gibi kaynak bölgeleri çeşitlendirmek istemesi, bölge enerji kaynaklarının taşınmasında Rusya tekelleşmesinin önüne geçmek için alternatif rotaların yaratılması ve yeni, bağımsız Hazar kıyıdaş devletlerinin bu alternatiflerden çıkar sağlamak istemeleri, Hazar bölgesindeki nakil hatları sorununu ve çeşitliliğini yaratmaktadır. Bu çok kritik nakil hatları sorunu, Hazar ın hukuki statüsü sorunuyla karşılıklı olarak bölge açısından etkileşim halinde olan iki lokal problemdir. Hazar ın hukuki statü sorunu, iki yönden nakil 47 Bayülgen, a.g.m., s.168.

111 hatları konusunu etkilemektedir. Bunlardan birincisi, Hazar ın paylaşımında tarafların uzlaşamamasıyla Hazar Denizi nden geçen kaynakları dünyaya taşıyan nakil hatlarının çeşitli olmasıdır. Örneğin, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, Rusya nın kuzey nakil hatlarındaki tekelini kırmak için Batılılar tarafından desteklenerek yapılmıştır ve maliyeti diğer nakil hatlarına göre daha yüksektir. Bu açıdan bakıldığında, bölgedeki nakil hatları çeşitliliği ekonomik yatırımlar olmaktan uzaklaşarak siyasi bir mücadeleye dönüşmektedir. İkincisi ise, Hazar ın paylaşımındaki sınır sorunları nedeniyle nakil hatlarının güzergahının belirlenmesinde oluşan problemlerdir. Kıyıdaş devletler, Rusya ve Batılı devletler tarafından tekelleştirilen nakil hatlarını kullanırken ekonomik sebeplerin yanında siyasi tercihler yapıyor durumuna düşmekte, bu durum da bölgede bir nakil hatları mücadelesinin oluşmasına neden olmaktadır. Enerji güvenliği kavramında, enerji kaynaklarına sahip olmanın ve bu kaynakları kontrol etmenin önemi açısından Hazar ın hukuki statüsünün soruna dönüştürdüğü kaynakların paylaşımı konusu, bu enerji kaynaklarının dünyaya taşınmasının önemi bağlamında, petrol ve doğal gaz boru hatları konusunda bölgede yaşanan problemlerle karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir. Sonuç Dünya enerji tüketiminin hızla artması karşısında birinci derece kaynakların yenilenebilir olmaması ve yeterli miktarda bulunmayışı ile bu kaynakların dünya tüketim devlerinin elinde bulunmaması, enerji kaynaklarının kontrolü ve çeşitlendirilmesini, enerji politikaları açısından çok önemli bir noktaya getirmiştir. Günümüzde güvenlik kavramının tanımlanmasındaki kazanılmış değerlere yönelik tehditlerin olmaması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması yaklaşımıyla, ekonomik değerler ve enerji kaynaklarının yoğun olduğu

112 bölgelerdeki enerji değerlerinin korunmasının ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerektiğini söyleyebiliriz.48 Bu açıdan bakıldığında Hazar ın, gerek sahip olduğu zengin enerji kaynakları konusunda gerekse bu kaynaklarının paylaşılması yönündeki meselesinde, Enerji Güvenliği ve Enerji Politikaları açısından, küresel ve bölgesel bir önem teşkil ettiğini çıkarabiliriz. Orta Doğu kaynakları ile Sibirya ve Kuzey Denizi kaynaklarından sonra, dünyanın en önemli enerji kaynağı deposu olan Hazar Havzası nın, 1991 Sovyetler Birliği nin dağılmasının ardından artan ortak sayısı ve bölgenin dünya enerji güvenliği politikalarının yukarıda belirtilen iki önemli konusu olan kaynak kontrolü ve çeşitlendirilmesi adına çok büyük bir önem taşıdığını belirtmek gerekir. Bu noktada en önemli ve günümüzde hala çözülememiş olan Hazar ın hukuki statüsü sorunu ile Hazar enerjisini taşıyacak olan enerji nakil hatları üzerindeki alternatiflerle dolu çıkar çatışması mücadeleleri; Hazar bölgesinin, enerji güvenliği ve politikaları kavramındaki yerini belirlemektedir. Sorun sadece kıyıdaş devletlerin aralarında anlaşarak çözeceği ve bu devletlerin iç meseleleriyle ilgiliymiş gibi görünse de enerji paylaşımı ve kaynak kontrolünün bölgesel ve küresel çapta sonuçları vardır. Rusya nın bölgedeki siyasi gücünü ve enerji konusundaki tekelleşmeci tutumunu kırmak isteyen Batılı şirketler ve devletler, ekonomik olarak Hazar da etkinliklerini arttırmış, dolayısıyla Hazar sorununda da etkin hale gelmişlerdir. Hazar ın hukuki statüsünün siyasi olarak çözülmesinin gerekliliği, bölgedeki aktörlerin ekonomik çıkarları doğrultusunda görülmüştür. Ancak çatışan talepler ve öncelikli çıkarlar yönünde oluşan ilişkiler ağı; bölgedeki sorunun işbirliği temelinde çözüme kavuşturulması çabaları yerine, 48 Baldwin, D. (1997, s.16). Güvenlik Kavramı. Avrasya Dosyası (2), ss

113 bölgedeki aktörler arasında giderek artan bir rekabetin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Hazar ın hukuki statü sorununu çözümsüzlüğe sürükleyen bir diğer etken de uluslararası hukuk normlarının sorunla ilgili bir çözüm önerisi sunamaması ve çözümü, tarafların arasındaki çok taraflı anlaşmalara bırakmasıdır. Günümüzde dünyadaki sorunlann uluslararası platformda ve uluslararası normlarla çözülebileceğini, iş birliğinin ancak bu şekilde sağlanabileceğini varsayarsak Hazar sonununun, kıyıdaş devletlerin milli çıkarlar çerçevesinde ele alınmasıyla çözümsüz kalacağını iddia etmek yerinde olacaktır. Bir enerji kaynağının global enerji politikaları açısından öneme sahip olması noktasında önemli olan; sadece bu kaynaklara sahip olmak ve bunları kontrol etmek değil, aynı zamanda bu kaynakların tüketicilere en kısa, karlı ve güvenli yollarla ulaştırılmasıdır. Bu açıdan yaklaşıldığında gelişmiş dünyada enerji güvenliğinin alışılagelmiş tanımlaması basitçe, uygun fiyatlarla yeterli ürüne ulaşabilmektir.49 Bu yaklaşımla Hazar bölgesine baktığımızda, bölge kaynaklarının bulunabilirlik (availability), erişilebilirlik (accessibility) ve karşılanabilirlik (affordability) prensipleri açısından makul ve istikrarlı bir geleceğe sahip olabilmesi için, hukuki statü ve nakil hatları sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. 49 Yergin, a.g.e., s

114 ULUSLARARASI SİSTEMDE KRONİK BİR SORUN: KEŞMİR Yazar: Bengü TÜRK* Giriş Ülkelerin hassasiyeti bir ülkenin, diğer ülkede olan değişikliklerden alacağı zarar ile bu zarann etki hızı arasında oluşan oran üzerine kuruludur. Uluslararası sistemin karşılıklı bağlılığı; toplumsal, ekonomik, siyasal ve ideolojik nitelikte olabilmektedir. Morton A. Kaplan a göre, uluslararası sistemde tekrarlanan ve belli bir karakteri yansıtan davranış örnekleri bulunmaktadır.1uluslararası sistem, ulusal ve uluslararası gereksinimleri yerine getirebilmek için devletsel davranışların ortaya konulmasını gerekli kılar. Uluslararası davranış örnekleri; askeri, ekonomik, teknolojik, demografik ve diğer unsurlara bağlıdır. Bütün bunlarla ilintili olarak ise beş temel değişkenden bahsedilebilir. Bunlar; esas kurallar, değişim kuralları, aktörleri sınırlandırıcı değişkenler, yapılabilirlik değişkenleri ve haberleşme değişkenleridir. Esas kurallar sistemde dengenin devamı için gerekli davranışları ifade eder. Değişim kuralları ise, hızla değişen süreçlerde girdi olarak ifade edilen değişkenleri göstermektedir. Sistemdeki aktörleri sınırlandırıcı değişkenlere bakıldığında, aktörlerin davranış kalıplarının farklılaşmasına sebep olan değişkenlerin varlığı görülecektir. Bunlar; yapılabilirlik değişkenleri, silahlanma düzeyi, teknolojik gelişme ve aktörlerin kullanabileceği öteki güçler olarak ifade edilmektedir. Haberleşme düzeyi ise, sistem içerisindeki devletlerin birbirleriyle olan iletişim düzeyi ve araçlarını belirten bir olgudur. *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, turkbengu@gmail.com. 1Kaplan, M. A.(1968, ss ). New Approaches InternationalRelations. New York, St.Martin Press.

115 Günümüzde uluslararası sistem, Morton A. Kaplan ın söylemlerine paralel olarak birbiriyle iç içe ilişkiler seti, siyasal değişkenler arasındaki ilişkiler seti ve birbiriyle ilişkide olan değişkenler seti olarak üç tanımlamada kendini gösterir. Makalede ana temayı oluşturan Keşmir Sorunu için, tarafların bu değişkenler seti üzerinden nasıl bir politika izlemiş olduğu detaylandırılacaktır. Morton A. Kaplan ın açıklamaları paralelinde olan Anatol Rapoport a göre sistem, Öğeleri arasında bağımlı ilişkiler bulunan bir bütündür. 2 Genel sistem kurucusu sayılan Bertalanffy e göre ise; evren, sistemlerden oluşan hiyerarşik bir düzen içerisindedir.3 Bu sistem; atom çekirdeğinden atoma, atomdan moleküllere, moleküllerden organizmalara, organizmalardan insanüstü örgütlere doğru belli bir sırada ilerleyen bütünsel bir varlıktır. Sistem, gevşek veya sıkı olarak nitelendirilebileceği gibi istikrarlı ya da istikrarsız olarak da değerlendirilebilir. Bu sistemin bozulmasına ise; ancak güçlü bir kuvvetin ortaya çıkması veya girdinin sistemi etkilemesi gibi sebepler neden olabilir. Yeni girdilerin alınmasına rağmen normal fonksiyonuna devam eden sistem, istikrarlı bir sitem olarak adlandırılabilir. Sistemler kendi alt sistemleri içerisinde farklı özelliklere sahip olabilmekle birlikte, bağımlılık ve etkileşim artıkça sistemin karmaşıklığının da arttığı gözlemlenmektedir. Etkileşim sadece devlet dışı veya küresel aktörlerin etkilerinden kaynaklı olmamakla birlikte; karşılıklı ticaret, ekonomik yatırımlar, teknoloji transferi gibi hamlelerle de kendisini gösterebilmektedir. Küreselleşme ile birlikte, ekonomi-savunma ile ekonomi-güvenlik 2 Rapoport, A.(1968, s. 17). In Modern System Research for the Behavional Scientists. Chicago, Aldina. 3 Bertalanffy, L. (1968, s. 27). General System Theory: Foundations, Development, Applications, New York: George Braziller

116 bağları yeniden tanımlanmıştır.4 Bu duruma ek olarak üç tip stratejinin de değişim sürecine girdiğini görmekteyiz. Değişim sürecine göre devletler güvenlik anlayışı yaşamaya devam etse bile, askeri stratejiler sınırlı bir alanda kalmakta ve devletler arasında bire bir gerçekleştirilen savaşlar daha az görülmektedir. Askeri stratejiler ise yerini; askeri olmayan müdahaleler, organizasyonlar, koalisyonlar ve güvenlik çalışmalarına bırakmıştır. Artık savaştan ziyade barış ortamı sağlanmaya çalışılmaktadır. Gerçekleşen ikinci gelişme ise, stratejinin öz varlığıyla ilişkilidir. Stratejiler artık devlet politikalarının tanımlanması, tehdidi oluşturan aktörlerin algılanması ve tehdide verilen cevabın şekliyle sıkı bir etkileşimi içermektedir. Devletler arası savaşların görecede azalması sebebiyle, devletlerin birbirleriyle etnik çatışma ve kimlik çatışması gibi alt sistem çatışmalarına girdiği de gözlemlenmektedir. Karşıt stratejilerin; terörizm, yaptırımlar, gücün korunması, değerlerin ve hakların korunması gibi formlarla ortaya çıktığı söylenebilmekle beraber; strateji, artık savaşa girmeden bir politik zafer kazanma amacına ve aracına dönüşmüştür. Üçüncü tip stratejinin çıkış noktası, gücün kullanımı ve gücün kullanılmasında faydalanılan araçlarla yakından ilişkilidir. Askeri araçlar, teknolojik gelişmelere paralel şekilde değişim sürecine girerek gücün kullanımını etkileyen birinci sıradaki unsurları meydana getirmektedir. İkinci sıradaki öğeleri ise, silaha ulaşımın hızlanması ve tüm devletlerin kontrolüne, müdahalesine ve hizmetine açık bir dünya silah pazarının yaratılması oluşturmaktadır. Son olarak üçüncü tip stratejinin kendini demokratikleşme ve özelleştirme gibi eylemler içinde ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Devletler artık devlet dışı aktörlerin etkilemesine açık hale 4 David, C. P.(2006, s. 44). La Guerre et La Paix: Approaches Contemporaines de la Securite et de la Strategie, 2emeEdition.Paris, Sciences Po Manuels.

117 gelmektedir; buna karşılık devlet dışı aktörler ise güç kullanımında devletlerle yarışabilecek güce sahip unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Güvenlik, diplomasi ve barış enstrümanlarıyla gerçekleşen bir olgudur. Bu durum, güvenliğin hedefleri ve en uygun araçları arasında oluşan bir seçim ve taktik olarak nitelendirilebilir.5 Güvenlik bazen; tehditlerini, küresel, bölgesel veya ulusal planlarını askeri ya da askeri olmayan yollarla hayata geçiren aktörleri ve araştırılan nesneleri de ortaya koyar. Örneğin terörizm bu araştırmalar içerisinde en önemlisidir. İşleyiş özellikleri yukarıda anlatıldığı gibi ifade edilen uluslararası sistemdeki birçok sorun günümüzde de çözümlenememiş, taraflar arasında uzlaşı sağlanamamıştır. Keşmir Sorunu da Pakistan ve Hindistan arasında 64 yıldır çözümlenemeyen ve bir sonuca bağlanamamış en uzun süren mesele olarak sistemdeki yerini almıştır. Sorun, Avrupa Birliği Güvenlik Strateji Belgesi nin ana tehditler bölümünde de bölgesel çatışmalarda en önde gelen sorun olarak belirtilmiştir.6 Pakistan ve Hindistan hükümetlerinin çelişen politikaları ile uluslararası sistemi kendi tarafına çekme yarışı sorunsalını oluşturan Keşmir Sorunu, reel politikanın benimsendiği ulusal sistemde bir istikrarsızlık unsuru olarak değerlendirilmektedir. Meydana getirilen bu değerlendirme üzerinden çalışmanın sınırlılığı, uluslararası sistem teorisyenlerinden Morton A. Kaplan ın ortaya koyduğu değişkenler üzerinden bir analizin yapılıyor olmasıdır. Birinci bölümü, sorunsalın çözümlenmesi çerçevesinde Keşmir Sorunu nun tarihsel arka planı ve Keşmir in önemi oluşturmaktadır. 5 David, a.g.e., ss European Security Strategy, 23 Aralık 2003, A Secure Europe in A Better World, Brüksel 15 Mayıs 2011 tarihinde adresinden alındı

118 Hindistan ve Pakistan devletlerinin uluslararası sistemde kullandıkları araçlar, çalışmanın başında M. A. Kaplan dan yapılan alıntıda belirtildiği gibi farklı değişkenlere bürünmüştür. Bu değişkenlerin Keşmir Sorunu na etkileri ve tarafların tezleri ikinci bölümde incelenecektir. Üçüncü bölüme gelindiğinde sorunun sistemdeki yeri, modelleme yapılarak verilecektir. Sonuç bölümünde ise, sorunsala yönelik değerlendirmeler sunulacaktır. Tarihsel Arka Plan İkinci Dünya Savaşı ndan sonra, uluslararası barış ve güvenliği tehdit edecek bölgesel sorunlar yaşanmıştır ve Keşmir sorunu da bunlardan biridir. Bu sorun, bölgede şiddetin artması ve tansiyonun yükselmesine sebep olmuştur. Özellikle Hindistan ve Pakistan gibi iki büyük nükleer devlet arasında yaşanan bu sorun, Keşmir Cennet Vadisi nin ölüm vadisi haline gelmesine ve dünya için en tehlikeli meselelerden biri olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur.7 Pakistan ın kuzeyinde bulunan Cemmu-Keşmir; yüzölçümü 138 bin km2 olan bir ülkedir. Kuzeyde Afganistan a ve Çin e, güney ve batısında Pakistan a, doğu ve güneyinde ise Hindistan a komşudur. Başkenti Srinagar dır. Bu bağlamda; Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Çin ile sınırlarını paylaşan bir bölge olduğu görülmektedir yılında Hindu Mihrace Cemmu Hari Singh, Keşmir Hindistan Devleti Prensliği ne geçmiştir ve 1935 yılında Hindistan Hükümet Sözleşmesi, Britanya Parlamentosu tarafından kanunlaştırılmıştır.8 16 Mayıs 1946 da ise Britanya Kabinesi Hint devletleri üzerindeki egemenliğinin yeni bir hükümete devredilmeyeceğini ya da kaybe- dilemeyeceğini ilan etmiştir. 18 Temmuz 1947 e gelindiğinde ise, 7 Akhtar, R. (2010, Mart). India Pakistan Peace Progress : A Case Study of Kashmir. Research Journal o f International Studies. (13), ss Literatürde The Princely Indian State of Jammu and Kashmir olarak geçmektedir.

119 Britanya Parlamentosu, Hindistan Bağımsızlık Sözleşmesi ni kabul etmiş, Hint devletleri üzerindeki Britanya hükümdarlığının 15 Ağustos 1947 itibariyle bittiğini açıklamıştır.9 Britanya 1947 de Güney Asya dan çekildiğinde, yönettiği topraklar iki devlete bölünmüştür. (Hindu nüfusun ağırlıkta olduğu bölgeler Hindistan; Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu bölgeler ise Pakistan olacaktı).10 Bölünme ölçütlerinin tam bir açıklık taşımaması; başta (dağlık bir bölgede prenslik olan) Keşmir olmak üzere bazı toprak anlaşmazlıklarını da beraberinde getirmiştir.11 Birinci Dünya Savaşı nın iki büyük galibi olan İngiltere ve Fransa, Avrupa daki boşluğu ve dengeyi kendi çıkarları ekseninde şekillendirmiş; bu duruma bağlı olarak ise; yeni devletlerin sınırları etnik kökenlere göre değil, İngiltere ve Fransa nın çıkarlarına göre çizilmiştir. Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa da, bugün de devam eden sınır anlaşmazlıklarının ve etnik kökenli savaşların temelini işte bu İngiliz ve Fransız politikaları oluşturmuştur. Özellikle İngilizler; Avrupa, Orta Doğu, Asya ve Afrika da sorunlu ülke sınırları çizerek emperyalist politikalarını sürdürmeye devam etmiştir. Günümüzde Irak, Afganistan ve Balkanlar da ortaya çıkan sorunların başlangıç noktasını İngilizlerin çizmiş olduğu bu ülke sınırları oluşturmuştur.12 Coğrafi olarak Pakistan sınırında bulunan Keşmir, Pakistan 9 Hingorani, A. (2007). The Kashmir Issue: Differing Perceptions, Swiss Federal Institute o f Technology Zurich. ss Ganj Nehri Deltası ndaki bölgede bulunan Doğu Pakistan, batıda Afganistan ve İran, doğuda Hindistan ile çevrelenmiş olan Indus Nehri nin akaçlama havzasında yer alan bölüm Batı Pakistan olarak nitelendirilir. 11 Nye, J.S. ve Welch, D.A.(2010, s. 326). Küresel Çatışmayı ve İş Birliğini Anlamak (Çev: Renan Akman). İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 12 Çakmak, H. (2003, s. 56). Avrupa Güvenliği.(1.baskı).Ankara, Akçağ Basım Yayım.

120 ile Hindistan arasında bir tampon bölge konumundadır. İngiltere bölgeden ayrıldığında suların kontrolü, azınlıkların durumu ve Pakistan la farklı dilleri konuşan bin millik Hindistan ın Pakistan la ikiye ayrılmış olması aradaki meseleye temel teşkil eden başlangıç sebepleri olarak sayılabilir. Daha önce yarı özerk olan Keşmir, birleşmeyi kabul etmemiş ve iki ülkeyle de uluslararası alanda bağımsızlığını garanti eden bir antlaşma imzalamıştır.13 Hindistan, bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren günümüze kadar Keşmir Sorunu nedeniyle Pakistan ile üç kez savaşmıştır. Keşmir yüzünden iki ülke 1947 yılında, Pakistan ın Cemmu- Keşmir e girmesi ve bölgenin Hindu mihracesinin davetinden dolayı Hindistan ın müdahale etmesi ile ilk kez karşı karşıya gelmişlerdir deki savaş sonunda Cemmu-Keşmir in 1/3 ü Pakistan a geçmiş, geri kalanı ise Hindistan yönetiminde kalmıştır yılında Pakistan ın tartışmalı bölge olan Kutch a girmesi ile Hindistan-Pakistan arasında ikinci savaş yaşanmıştır. Üçüncü çatışma ise 1971 yılında Doğu Pakistan da yaşanan kitlesel Hindu göçü ile başlamıştır. Bunun sonunda Doğu Pakistan ayrılarak Bangladeş kurulmuştur. İki ülke 1999 yılındaki Kargil Krizi nde olduğu gibi daha sonra da Keşmir Sorunu yüzünden defalarca savaşın eşiğinden dönmüşlerdir.14 1 Ocak 1948 de Keşmir Sorunu, Hindistan tarafından BM Güvenlik Konseyi ne götürülmüş ve sorun uluslararası bir hal almıştır. Hindistan, BM görüşmelerinde Pakistan ı işgalci olarak suçlarken Pakistan da Hindistan ı, Keşmir deki Müslüman halka karşı soykırıma girişmekle itham etmiş ve Keşmir de Hindistan yanlısı bir 13 Wolpert, S. (1982). Roots o f Confrontation in South Asia. New York, Oxford University Press. 14 Ahmad, I.,(2004). Towards a Kashmiri Settlement Beyond Jihad. 5 Nisan 2011 tarihinde adresinden alındı

121 hükümet bulunduğu için, sorunun BM gözetiminde bir halk oylaması yapılarak çözümlenmesi talep etmiştir.1 Ocak 1949 da taraflar arasında ateşkes sağlanarak çatışmalar sona ermiştir. Buna göre; 1. Taraflar arasında ateşkes ilanı ve ateşkes hattının korunması, 2. Bölgeden her iki tarafın da askerlerini çekmesi, 3. BM tarafından serbest ve tarafsız bir halk oylamasının yapılması, Keşmir halkının isteği doğrultusunda Keşmir in Pakistan a veya Hindistan a bağlanması şeklinde kararlar alınmıştır. Hindistan ın 1948 BM Konseyi ne verdiği öneriden çıkan kendi kaderini tayin hakkı (self-determinasyon) kararı, 1980 lerin sonunda halk hareketine meşruluk yolu açmıştır. Özellikle 1989 yılında Afganlı mücahitler tarafından özgürlükçü hareket desteklenmiştir.15 İki devletin de birinci gruptaki liderlerine bakıldığında -Mahatma Gandhi, Sardar Patel, Mohammed Ali Jinnah ve Jawaharlal Nehruülkelerini bağımsızlığa kavuşturmak, yeni bir devlet ve yeni bir ulus inşa etmek için uğraş verdikleri görülmüştür. Gandhi dışında hiçbirisi, Hindistan ve Pakistan arasındaki ayrımın bir çatışmaya sebep olacağına inanmamış ve iki ülke arasında iyi ilişkilerin gelişeceğini düşünmüştür. Jinnah, Hindu Müslüman olarak iki ulus düşüncesini dile getirmiştir; bu durum iki laik devlet arasında temelde özel olan din olgusunun farklı boyutlara girmesine sebep olmuştur Mart ında Hindistan ve Çin arasında çıkan Tibet Sorunu ve sonrasında 1962 yılında yaşanan savaş, ilişkileri gergin hale getirmiştir. Ayrıca bu savaş, sonraki dönemlerde Keşmir Sorunu nun merkezi devletlerin etkisi altına girmesine sebep olmuştur. Çin in 15 Ahmad, a.g.m. s Cohen, S.P., (2003, ss ). India, Pakistan andkashmir.karachi. New York, Oxford University Press.

122 Pakistan ın tarafında yer alması, buna cevaben ABD nin de Hindistan a destek vermesi Keşmir in Büyük Oyun un bir aracı olmasına neden olmuştur. 2 Haziran 1972 de Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışmanın sona ermesi ve kıta içerisinde dostluk ilişkilerinin kurulması ile iki ülke arasında Simla Antlaşması imzalanmıştır. İki ülke, birbirlerinin farklılıklarını barışçıl yollarla çözeceklerini, ilişkilerin bozulmasına sebep verecek herhangi bir antlaşma, organizasyona girmeyeceklerini ve/veya bu tarz oluşumları desteklemeyeceklerini vaat etmişlerdir.17 BM nin Keşmir le ilgili bugüne kadar aldığı kararlar şu şekilde sıralanmaktadır: BM Güvenlik Konseyi [BMGK] 21 Nisan 1948, 13 Ağustos 1948, 5 Nisan 1949, 14 Mart 1950, 30 Mart 1951, 23 Aralık 1952, 24 Ocak 1957 Hindistan ve Pakistan Sorunu kapsamında düzenlenen Güvenlik Konseyi Kararları ve 20 Nisan 1965, 6 Haziran 1998 kararlarıdır. Kararların içeriğini ise; Karşılıklı Güven İnşasına Dayanan Araçlar [CBMs] kullanımı olarak ifade edebileceğimiz karşılıklı diyaloğun sağlanması, Kontrol Hattı nın her iki tarafın hizmetine açılması ile buna ek olarak dağılmayla beraber parçalanmış ailelerin birbirini görebilme hakkına sahip olabilmesi oluşturmaktadır.18 BMGK nın 6 Haziran 1998 tarihli 1172 sayılı kararı, çözümün halk oylamasını değil karşılıklı diyaloğu esas almasını kabul etmektedir Şubat 1999 tarihli Lahore Bildirisi, Simla Antlaşması ndan sonra, tarafların sorunu barışçıl yollarla çö 17 Hingorani, A. (2007, s.28). The Kashmir Issue: Differing Perceptions, Swiss Federal Institute of Technology Zurich. 18 Ul Naq, N., (2010) Whither Kashmir (Part 1, Part 2) 11 Nisan 2011 tarihinde adresinden alındı. 19 Resolution 1172, 1998, Unanimously Adopted; Pakistan Says It Had Been Left with No Choice but to Exercise Its Nuclear Option, Cenevre. 9 Haziran 2011 tarihinde /sc6528.doc.htm adresinden alındı.

123 zümüne yönelik olması bakımından önemli bir belgedir. Bu bildiride, tarafların başta BM Sözleşmesi olmak üzere Cemmu ve Keşmir Sorunu nda barışın sağlanmasına çaba sarf edip, iç müdahale ve saldırıdan kaçınacakları kararı alınmıştır. Nükleer silah kullanmayarak, nükleer ve diğer alanlarda karşılıklı güvenin yapılandırılması için uğraş verecekleri şeklinde kararlar da alınmıştır.20 Son dönemde Hindistan, Keşmir in tamamı üzerindeki egemenlik haklarına ilişkin iddialarını devam ettirmektedir. Pakistan, statükonun çözüm olarak değerlendirilemeyeceğini ileri sürmektedir; ayrıca BM denetiminde icra edilecek bir halk oylaması konusunda da ısrar etmektedir. Ayrıca Pakistan yönetimi, gayri resmi olarak Azad Keşmir in Keşmir vadisindeki egemenliğinin kabul edilmesi koşuluyla askerden arındırılmış bir Keşmir alternatifine veya Keşmir in Çenab Nehri sınır kabul edilerek bölünmesini öngören Çenab formülüne açık olduğunu belirtmektedir. Ancak Cammu Keşmir deki Hindistan yanlısı gruplar Çenab formülünü, bu tarz bir bölünmede Keşmir Vadisi nin Hindistan tarafında kalan kesiminin etnik ve kültürel açıdan Hindistan Keşmiri nden büyük oranda farklı olacağını ileri sürerek bu formülü kabul etmemektedirler. Bazı politik analistler Pakistan devlet politikasının saldırgan bir hal almasının nedeni olarak Kargil Savaşı ve sonrasında meydana gelen 11 Eylül saldırılarını öne sürmüştür. Bütün bu olayların ise Pakistan ı, terörizm konusundaki konumunu değiştirmeye zorladığı görülmüştür. Tartışmayla ilgili çoğu tarafsız grup, Keşmir deki BM çözümünün uzun vadede işe yaramayacağını belirtmiştir. Buna ilave olarak Avrupa Birliği de yapılacak olan halk oylamasını, Keşmir- 20 The Lahore Declaration, 21 February 1999, 27 Mayıs 2011 tarihinde mofa.gov.pk/pages/lahore_declaration.htm adresinden alındı.

124 lilerin ilgisi dahilinde olmayacağı şeklinde değerlendirmiştir. Tarihsel süreci genel olarak değerlendirdiğimizde iki ülkenin de yanlış anlamalar ve yanlış hükümlerle ilgili bir geçmişe sahip olduğunu görmekteyiz. Bu yüzden bölgenin sınırları ve bölüşümünün net bir şekilde ortaya konamamasından ortaya çıkan sorun tehlikeli boyutlara taşınmıştır. Durumun tehlikeli bir hal almasının nedenlerinden bir diğeri ise Hindistan ve Pakistan ın nükleer silaha sahip iki güç olmasıdır. Tarihsel süreç özet olarak verildikten sonra, ikinci bölümde Keşmir Sorunu nda Hindistan ve Pakistan taraflarının tezleri ve sorunun uluslararası sistemdeki yeri ortaya konacaktır. Keşmir Sorununda Tarafların Tezleri Cemmu ve Keşmir halkı 64 yıldır güvensiz, adaletsiz, şiddet ve terör olaylarının hakim olduğu bir coğrafyada geleceklerini öngöremeden yaşamaktadır. Sorun kronikleşmiş, çözümsüzlüğün çözüm olarak sunulduğu bir hal almıştır. Edward A. Azar a göre; Cemmu ve Keşmir Sorunu sürüncemede kalan sosyal bir çatışma sınıfı içerisinde değerlendirilmelidir. Çünkü bölge ekonomik ve teknolojik gelişmenin çok gerisinde, sosyal ve politik sistemin bütünleşmediği bir yapıdadır.21 Bu çatışma; farklı kimliklerin varlığı, ortak değerlerinin olmayışı, içinde bulunulan güvensizlik ortamı ile etkin siyasal bölüşümün oluşturulamaması gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır. Buna göre Keşmir Sorunu da kimlik, güvenlik ve siyasal paylaşım eksikliğinin yaşandığı sürüncemede kalan bir sosyal çatışma örneğidir. Hindistan için Keşmir Hindistan ın Keşmir deki varlığı temelde, laik ve demokratik

125 yapısını muhafaza edilebilmek için burayı gerekli bir bölge olarak görmesinden ileri gelmektedir. Keşmir, Hindistan ve Pakistan arasında süregelen mücadelenin bir sembolü haline gelerek bu iki ülkenin bölge hakkında kendi çözümlerini kabul ettirmeye çalıştığı, rekabet ortamının yaratmış olduğu gerginlikle nükleer silahlanmaya kadar varan güç mücadelesinin yaşandığı bir bölgeye dönüşmüştür. Hindistan %20 oranında Hindu nun yaşadığı bölge üzerinde denetimini kaybetmek istemediği gibi, Pakistan ın bölgeyi egemenliği altına alarak avantajlı bir konum elde etmesine de izin vermek istememektedir. Hindistan, Keşmir i kendi ayrılmaz parçası olarak değerlendirip sorunu bu şekilde çözümlenmiş görerek Pakistan ı buradaki ayrılıkçıları desteklemekle suçlamaktadır. Hindistan için ABD ye Keşmir deki ayrılıkçıların terör faaliyeti içerisinde olduklarını kabul ettirmek, Hindistan ın buradaki eylemlerini meşrulaştırmak ve Pakistan ı uluslararası sistemde terörü besleyen, onların kaynaklarını güçlendiren bir devlet olarak sunmak önemlidir.22 Bu paralelde Hindistan, Keşmir de kendi aleyhine meydana gelen terör olaylarının uluslararası ortamda algılanmasını sağlamak amacındadır. Buna ek olarak ise Keşmir ile ilgili her türlü uluslararası arabuluculuk teklifini geri çevirmekte, askeri gücünü de ön plana çıkararak Pakistan ile görüşmelerde meselenin uluslararası nitelik kazanmasını engellemektedir. Hindistan, dünyaya kendi ulusal güvenlik meselesi olarak yansıttığı Keşmir Sorunu nu (uluslararası müdahaleyi engelleyerek) Pakistan üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Keşmir konusunda Hindistan ın sergilediği bu uzlaşmaz tavır, Pakistan ın manevra alanını azaltmakta ve onu Hint talepleri karşısında çaresiz bırakmaktadır. Hindistan ın Keşmir üzerinde egemenliğini tam anlamıyla meş- 22 Tavares, R. (2008). Resolving the Kashmir Conflict: Pakistan, India, Kashmiris and Religious Militants. Asian Journal o f Political Science (3), ss

126 rulaştıramaması sonucu bölgede iç savaş devam etmekte, Pakistan ın ayrılıkçı gruplara sağladığı desteğin yanı sıra Hindistan ın da bölgede aldığı sert tedbirler sorunun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. BM nin bölgede halk oylaması yapılmasına ilişkin önerisi ise Hindistan tarafından sürekli olarak reddedilmektedir. Hindistan, çok sayıda etnik grubu bünyesinde barındıran bir ülkedir. Bu nedenle ülkenin bütünlüğünün korunması maksadıyla bağımsızlık yönündeki talepler karşısında kesinlikle taviz verilmemektedir. Hindistan, Pakistan tarafından öne sürülen İki Ulus Teorisi ni kabul etmemekte ve Keşmir in Müslüman çoğunluğa sahip bir devlet olmakla birlikte, Hindistan ın ayrılmaz bir parçası olduğunu iddia etmektedir. Yine buna bağlı gayri resmi görüş ve iddialar, Pakistan ın Hindistan aleyhine radyo ve televizyonlarda kin ve nefreti körükleyici kara propaganda uygulandığını belirtmektedir. Hindistan, Keşmir de kontrolü sağlamak adına otoriter bir yönetim sergilemekte, bu yönetime karşı yerel halk da özgürlük mücadelesi veren bir direniş yürütmektedir. Keşmir i yönetmek; Hindistan ın güçlü bir devlet olduğunu, şiddetle mücadele edebildiğini ve bunda başarı sağladığını dünyaya gösterebilmesi açısından önemlidir. Bunun yanında Keşmir in kontrol edilmesi, Hindistan için bölünmez toprak bütünlüğünün ve ulus devlet olmanın bir sembolü gibidir. Ancak bölgenin bu kontrol edilişi, Keşmir in taleplerinin Hindistan ın bütünlüğüne tehdit oluşturduğu şeklinde bir tanımlamayı da beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda Hindistan ın dünya kamuoyuna sunduğu düşman, Keşmir deki Müslümanlardır. Tüm bu girişimlerin arkasında Hindistan ın, Keşmir deki Pakistan kaynaklı terörün kurbanı olduğunu göstererek ABD ile aynı mağduriyeti yaşayan bir ülke oluşuna dikkat çekme çabası yatmaktadır Djalili, M.R. ve Kellner, T. (2009). Yeni Orta Asya Jeopolitiği (Çev: Reşat Tüzmen). İstanbul, Bige Kültür Sanat

127 ABD ye Keşmir deki ayrılıkçıların terörist faaliyet içinde olduklarını kabul ettirmek Hindistan ın buradaki her eylemini meşrulaştıracak ve Pakistan ı zor durumda bırakacaktır. Hindistan, dünyaya kendi ulusal güvenlik sorunu olarak yansıttığı Keşmir Sorunu nu, uluslararası müdahaleyi engelleyerek Pakistan üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Pakistan için Keşmir Pakistan, Keşmir i bütünleştirilememiş bir parça olarak değerlendirmektedir. Pakistan BM Güvenlik Konseyi nin öne sürdüğü kararları uygulama taraftarıdır. Ayrıca Pakistan, nüfusunun %60 ı Müslüman olan Cemmu-Keşmir in tartışmalı bölge olduğunu ve nihai statüsünün tespit edilmediğini ileri sürerek halkın kendi kaderinin tayini için halk oylaması yapması gerektiğini savunmaktadır. Keşmir iki sebepten ötürü Pakistan için önem taşımaktadır. Bunlardan birincisi, halkın %60 ının Müslüman olması iken ikincisi ekonomiktir. İndus suları, Keşmir in dağlık bölgesinden geçmektedir ve Pakistan, nehrin üst kesimlerini denetim altında tutmak istemektedir. Buna paralel olarak da hidroelektrik tesislerinden enerji ihtiyacını karşılamak istemektedir. Pakistan, Cemmu-Keşmir de iki ulusun bulunduğunu savunur ve halkın kendi kaderini tayin hakkının olması gerektiğinden yanadır. Hindistan ise, Pakistan ın İki Millet Teorisi nin cihad anlayışı ve terörizmi tetiklediğini savunmaktadır yılında Pakistan eski Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, meselenin çözümü için dört aşamalı bir formül önermiştir:24 1. Keşmir in tanınması, sorunun çözümü için olmazsa olmaz bir şarttır, 24 Akhter, S. (2007, Kış). Role of Leadership in India-Pakistan Peace Process. Regional Studies, Vol.16/1 s.11.

128 2. Hindistan, Pakistan ve Keşmir arasında sınırların açılması gereklidir, 3. Diyalogların öncelikle mutabakata varılamayan konularda dış temsilcilerin de katıldığı cumhurbaşkanları başkanlığında başlatılması lazımdır, 4. İki devlet içinde kazan-kazan anlayışı çerçevesinde hakların güven altına alınması ve/veya temin edilmesi, silahsızlanmanın gerçekleştirilmesi esastır. Pervez Müşerref in dört aşamalı bu planı, problemin tüm tarafları açısından pragmatik çözümler getirmesi yönünden önemlidir. Müşerref in planı, Pakistan ın bölgenin güvenliği açısından Keşmir üzerindeki iddialarından büyük bir oranda taviz verdiğini göstermektedir. Buna karşılık Hindistan ın, Pakistan ın önerdiği formülün çözüm için uygun olmadığını düşünmesi ve isteksiz tavrı, Pakistan ve Hindistan arasında 2004 yılında başlayan ikili siyasi görüşmelerin etkinliğini azaltıcı sonuçlar doğurmuştur.25 Keşmir in tanınması için etnik ve coğrafi sınırlarının belirlenmesi, askeri birliklerden arındırılması (demilitarization), yasal ve kamusal statüsünün tanınması ön koşullar olarak öne sürülmüştür. Bunlara ek olarak Keşmir, insanların özgürce giriş-çıkış yapabileceği, sınırları belli olan bir bölge olacaktır. Ülkeye öz yönetim olarak kaynakların kullanımında otonomi hakkı verilecek; fakat tam bağımsızlık verilmeyecektir. Askeri birlikler açıklanan maddeler uyarınca bölgede konumlan- dınlacaktır. Hindistan, Pakistan ve Keşmir i temsil eden ortak bir gözlemci mekanizma kurulacaktır. Pakistan ın sadece Keşmir in özgürleştirilmesi değil Hindistan daki Müslümanların özgürleştirilmesi adına da cihad anlayışını benimsediği, Pakistan gizli servisinin Taliban ı desteklediği, medre 25 Chandiramani,S., Finaud, M ve Koser, K. (2010). Pakistan and South Asia s Security Nexus, Scenarios for the Future. Geneva Center for Security Policy- Issue (11), ss.1-62.

129 selerde çocukların özgürlük savaşçısı olarak yetiştirildiği gibi tespitler, Batı kaynaklarında altı çizilen noktalardır.26 Yine Pakistan ın, 1971 de Doğu Pakistan ı kaybetmesinin ardından yaşadığı travmanın benzerini yaşamamak ve ulusal birliğini korumak adına Hindistan tehdidini ulusal bir tutkal olarak kullandığı da görülmektedir. Hindistan bu çözüm önerileri için lehte ya da aleyhte bir geri bildirimde bulunmamıştır. Hindistan bu 3 aşamalı çözüm için herhangi bir yorumda bulunmazken, otonomiyi reddetmiştir. Mihrace Hari Singh, Keşmir in iki tarafı da ilgilendiren bir mesele olduğunu ve karşılıklı çözümlenmesi gerektiğini savunmuştur. Ayrıca iki taraf da ortak bir gözlemci mekanizmayla ortak çalışmalar yürütülmesinin, bölgenin sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi açısından faydalı olacağını belirtmişlerdir. Son toplamda, 2005 yılından sonra Keşmir Sorunu ile ilgili olarak tarafların sergiledikleri müzakereye açık tutum, sorunun yumuşadığı gibi bir izlenim verse de Hindistan ın Orta Asya ya yönelik enerji merkezli girişimleri ve buna Pakistan tabanlı terörün engel olduğunu ifade etmesi ilişkileri gerginleştirmiştir. İki ülkenin ilişkilerinin normalleşmesiyle bölgedeki ekonomik büyüme imkânlarının artacağı, ticari anlaşmaların yapılacağı ve enerji nakil hatlarının gerçekleşeceği düşünülmektedir. Ancak Keşmir Sorunu ile ilgili olarak iki tarafın da diğerine üstünlük sağlamaya yönelik talepleri çözümsüzlüğü kalıcı hale getirmektedir. Sorunun Uluslararası Sistemdeki Yeri Sorunla ilgili olarak üç temel faktörden bahsedilebilir. Önceliği, sorunda devletlerin oynadığı rol almaktadır. Burada merkezkaç kuvvette olan devletler ve merkezcil kuvvette olan devletler ola 26 Godement, F. (2011). The United States and Asia in 2010, Asian Survey, Sayı.51, No.1 (Ocak/Şubat 2011). ss.5-17.paris. Stern, J., (2000 Kasım-Aralık).Pakistan s Jihad Culture. ForeignAffairs, Sayı.79, No.6, ss USA.

130 rak ikili bir sınıflamaya gidilebilir. İkinciyi, bölgedeki güvenlik ve güvenlik(siz)leşme sorunları, üçüncüyü de dini ve etnik sınır sorunu oluşturmaktadır. Devletler noktasında bakıldığında; soruna taraf olan, yani sorundan doğrudan etkilenen devletlerin yanı sıra, ulusal çıkarları sebebiyle sorundan dolaylı olarak etkilenen devletlerin de söz konusu olduğu görülür. Fizikte olduğu gibi uluslararası sistemde de merkezkaç kuvveti yaratan devletlerin var olduğu çıkarımı yapılabilmektedir. Bu devletlerin dışarıya doğru yayılımı, sistemin dışına bir kuvvetin etki etmesini sağlamaktadır. Bu kuvvet, merkezcil devletler tarafından merkezkaç devletleri belirli bir yörüngede tutmak için, içeri doğru kuvvet uygulama şeklinde tepki vermektedir. Buradan yapılacak çıkarım doğrultusunda merkezcil devletlerin; uluslararası sistemin karar alma havzasında kendi lehine çıkış açıları yapan merkezkaç devletlerin hareketlerini etkileyebilen devletler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Keşmir sorununun sistemdeki coğrafi varlığına bakıldığında bölge; Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Nepal, Butan ve Sri Lanka yı kapsamaktadır. Çin, etkin bir çevre ülkesi olarak bu bölge içerisine dâhil edilmektedir. Başka bir ifadeyle Çin, Güneybatı ve Güneydoğu Asya politikaları içinde de dikkate alınan bir devlet konumundadır.27 Buna rağmen küresel sistemde; karşılıklı bağımlılık ilkesi, iç içe giren ilişkiler, siyasal değişkenler arasındaki ilişkilerin varlığı sorunun, merkezkaç ile merkezcil devletlerin ilişki seviyeleri ve tiplerine göre bölünmesine sebep olmuştur. Özellikle bağımlılık hususunda belirli ölçülerde devletlerin özerk davranması kısıtlanıldığından ilişkilerden elde edilecek yararın, katlanılan zararı geçeceği konusunda bir teminat yoktur. Böyle bir teminatın yoksunluğu, devletlerin küresel sistemde kendilerinden çok uzak bir coğrafyadaki 27 Arı, T. (2000, s. 2). Global Politika ve Güney Asya, Keşmir Sorunu ve Nükleer Yarış.(2.baskı). İstanbul, Alfa Yayınları

131 çatışmaların tarafı olmasını zorunlu kılmıştır. Çıkar çatışmalarının olduğu bu sistem Morton A. Kaplan ın ifade ettiği biçimde; askeri, ekonomik, teknolojik ve demografik unsurlara bağlı davranış değişikliklerinin yaşanmasına sebep olmuştur. Sorunun temelinde İngiltere nin, Keşmir Sorunu yla ilgili Wilson Churchill in demir perde söylemiyle birlikte Soğuk Savaş döneminde, Güney Asya alt sistemlerinde İslam devletlerinden uydu devletler yaratarak oldukça korkulan Sovyet ilerlemesine karşı bir savunma hattı kurma amacının yattığı düşünülmektedir.28 Bu paralelde İngiliz kuvvetlerinin, Sovyet yayılmasına karşı bir güvenlik alanı oluşturma ve Orta Doğu petrol alanlarını koruyabilme düşüncesine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir sav ise İngiltere nin; bölgenin barışçıl bir şekilde yönetilebileceği; bölgeyi Hindu, Şii ve Müslüman grupların siyasal olarak da kabul görebileceği bir bölüşüm içerisine sokamamasından ileri gelir. İki tarafın ulusal kimliği için Keşmir in önemi, özellikle bu devlet liderlerinin Keşmir tutkusu- Jawaharlal Nehru ve Mohammed Ali Jinnah-, sorunun çözülememesine sebeptir.29 Bölge içerisinde bulunan devletler, uluslararası sistemin birer parçasına sahip, birbirlerine bağımlı ilişkileri olan ve ortak örgütlere taraf olmuş devletlerdir. Buna mukabil, bu devletlerin kendi arasında eşit bir güç dağılımı olmadığından güç boşluğu, Batı dünyasına göre; psedo-messianik30 devletler tarafından doldurulup var 28 Schofield, V. (2008, Mart). Kashmiri Separatism and Pakistan in the Current Global Environment. Contemporary South Asia.16 (1) ss Cohen, a.g.e., s Etimolojik Türkçe karşılığı: Sahte Mesihyen Hareketler. Pseudo (südo) Antik Yunanca bir önek. Anlamı: sahte, uydurma. Bu hareketlerden ilki; Sıddık Hüseyin in kurduğu Dindar Encümen; ikincisi, Şia Hareketi olan Atbai Melek Buhra Cemaati (Atba-i-Malak Bohra Jamaat) dir. 3.sü ise, bir örgüt değil; fakat Riyaz Ahmet Goharşani ile bağlantısı bulunan hareketlerdir. Bir örnek olarak Uluslararası Mehdi

132 olan denge korunmaya çalışılmaktadır. Ülkede bölge devletleri arasında ekonomik, siyasal, güvenlik ve diğer alanlarda yerel iş birliğini öngören ve devamlılık arz eden ortak mekanizmaların oluşturulamamış olması ise güvenliksizleşmeyi tetiklemektedir. Hindistan ın Bağlantısızlar Hareketi nin lideri olması nedeniyle bölge içi veya dışındaki örgütlere katılmadığını görmekteyiz. Başka bir ifadeyle bu durum bölgedeki devletlerden birini güvenlik araçlarını artırması yönünde etkilerken diğer devletin ise güvenliğini azaltıcı bir unsur olarak kendini göstermektedir.31 Hindistan ın güncel ekonomik gelişimi, özellikle ABD ve diğer G8 devletleri üzerinde gittikçe artan etkisi, soruna diğer devletlerin de dolaylı yoldan katılmasına sebep olmuştur. ABD nin Afganistan ve Pakistan temsilcisi olan Richard Holbrooke, ABD nin Keşmir sorunu na müdahale etmeyeceğini belirtmiştir.32 İslamabad ve Yeni Delhi tarafından önemli bir otorite olarak görülen ABD nin arabulucu devlet statüsünde meseleye yaklaşmasının, devlet dışı aktörlerin barış kurmayı engelleyen eylemlere girişmesinin önünü keseceği söylenmektedir.33 ABD, Afganistan ve Pakistan savaşında Pakistan a yardım etmiş; özellikle medreselerde dini eğitim alıp mücahit olarak yetiştirilen çocukların laik eğitim alarak ülkenin ekonomik gelişiminin sağlanabilmesi yönünde Pakistan hükümetine destek vermiştir.34 Powell a göre; Amerika, Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışma Vakfı [The Mehdi Foundation International(MFI)] verilebilir. 31 Arı, a.g.e., s The Express Tribune, 2010 ve Top News, Chandiramani, Finaud ve Koser, a.g.m., s Stern, a.g.e., s.126

133 nın çözümünde kendisini bir arabulucu olarak görmemiştir.35 Avrupa ve Asya ile birlikte çalışarak Bush yönetimi altında rekabet alanlarını fırsat alanlarına çevirmek istemiştir. Özellikle 11 Eylül den sonra değişen ABD politikaları, İslam ülkelerine bakış açısı ve Keşmir in iki nükleer güç arasında kalan bir bölge olması Amerikan ın krizi sonlandırmaya yönelik yoğun çabalara girmesini sağlamıştır. ABD, Rusya nın ve Çin in bölge üzerinde olası etkilerini bertaraf etmeye yönelik eylemlere girişmeye her an hazır durumdadır. Rusya nın Keşmir Sorunu na bakış açısı, Sovyet zamanından beri değişmemiştir. Rusya, Keşmir i Hindistan ın bir parçası olarak görmektedir. Rusya her iki tarafın da bir şey kaybetmeden bölgenin statükosunu sağlayabileceklerini belirtmekte; Hindistan da bu düşünceyi desteklemektedir.36 Rusya nın soruna bakışını, Rusya nın çok kutuplu sistemdeki dış güvenlik politikasına da dayandırabiliriz. Rusya nın kendisiyle birlikte ABD, Çin Halk Cumhuriyeti [ÇHC], Japonya, AB ve Hindistan dan oluşan altı dış politika kutbu mevcuttur. Bu bağlamda bu bölgelerle ilişkileri, kendi ekonomik ve siyasi adımları için önem taşımaktadır Aralık başlarında Putin; Rusya, ÇHC ve Hindistan arasında büyük bir iş birliği çağrısında bulunmuş, bu üç merkezin terörizme karşı belirgin roller üstleneceğini belirtmiştir. Üç devletin ortak sorunlarının ayrılıkçı hareketler ve terörizm olduğuna vurgu yapmıştır; Moskova Çeçenlerle, ÇHC nin Tibet ve Tayvan la, Hindistan ın ise Keşmir le sorunları mevcuttur. Bu üçlü birlik, özellikle Çin ile Hindistan arasında, Çin in Pakistan ın nükleer programını desteklemesi ve Hindistan ın Amerika yla olan ilişkilerini sürdürmesi sebebiyle güvensizliğin 35 Powell,L., C., (2004, Ocak/Şubat). A Strategy of Partnership. Foreign Affairs.Vol 83. No.1, ss Malek, M. (2004, Mayıs/Haziran). Russian Policy towards South Asia: An Update. Asian Survey. Sayı.44, No.3, ss

134 hüküm sürdüğü bir ortaklık olarak kendini göstermiştir.37 Çin in bölgedeki varlığına ve soruna yaklaşımına bakıldığında Çin in, Aksai Çin olarak bilinen, kimsenin yaşamadığı bir bölgeyi kendi topraklarına kattığı görülür. Çin ve Hindistan ın 1962 de savaştığı alanlardan biri de bu bölgedir; fakat savaş Hindistan ın kesin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Buna paralel olarak Çin in, Hindistan la yaşadığı sorunlar nedeniyle 1965 ve 1971 deki çatışmalarda Pakistan ı desteklediğini görmekteyiz. Hindistan la sorunları olan Pakistan ın Çin le iş birliği yapması hem Pakistan açısından hem de Çin açısından çok önemlidir. Zira Çin in Müslüman ülkeler arasında ilişkilerinin en iyi olduğu ülke Pakistan dır. Çin ve Pakistan 2006 yılında Serbest Ticaret Anlaşması imzalamış, bununla kalmayarak Çin, ekonomik büyüme adına hayati önem taşıyan hammadde akışının bir kısmını Pakistan dan sağlamayı başarmıştır. Pakistan, Çin için ticaret ve enerji koridoru oluşturması açısından da çok önemlidir. Çin, Burma dan yapmaya çalıştığı kısa petrol yolu nu Pakistan ın Gwadar Balochistan Limanı ve Karaku- rum üzerinden gerçekleştirerek (Batı Çin e) yapmış, böylelikle bu projesine alternatif üretmiştir.38 Çin, Pakistan ın Hindistan la olan sorunlarında Pakistan ın yanında olarak ve gelişmesine katkı sağlayarak hem kendine ciddi faydalar sağlamakta hem de Hindistan a karşı önemli kozlar elde etmektedir. Buna karşılık Pakistan da ABD nin kendine uyguladığı yaptırımlara karşı Çin tarafından destek almakta ve Hindistan a karşı, komşu pozisyonundaki diğer bir güç olan Çin e dayanmaktadır. Güney Asya Bölgesi nde artan Çin etkisi Hindistan ı endişelendirdiği gibi, başta ABD olmak üzere batılı ülkeleri de rahatsız etmekte 37 Malek, a.g.e., ss Uğur, C., Hint-Çin İlişkileri, 9 Haziran Haziran 2011 tarihinde adresinden alındı.

135 dir. Özellikle bölgenin terör gruplarının kaynak merkezlerinden biri olması, küresel terörizm algısıyla hareket eden ABD nin Pakistan a olan yaptırımlarını daha değersiz kılmaktadır. Uluslararası sistemde sorunu modelleme içerisinde alırsak, uluslararası sistemde Pakistan ve Hindistan kendi gereksinimlerini yerine getirmek için yine kendi devletlerine özgü olan davranışları ortaya koymaktadır. M.A. Kaplan ın uluslararası sistem modeline uyarlanan ve tablolarda açıklanmak istenen duruma göre, öncelikle her iki devlet için de sistemde beş ana değişken söz konusudur. Bunlardan birincisi, devletlerin sorunda iddia ettikleri devlet davranışlarını ortaya koyan esaslı kurallardır. İkincisi değişen dünya düzenine bağlı olarak her iki devletin de sistem tarafından uygulanmaya zorlandığı değişim kurallarıdır. Üçüncüsü, merkezkaç kuvvetler olarak betimleyebileceğimiz Pakistan ve Hindistan ın merkezcil devletler, sistem, uluslararası aktörler, devlet dışı aktörler tarafından karar alma havzalarını etkileyen politikalarını yönlendiren sınırlandırıcı değişkenlerdir. Dördüncüsü olan yapılabilirlik değişkenleri ise, esas kuralların hayata geçirilebilmesi için devletlerin potansiyellerini gösteren ölçütlerdir. Sonuncusu da devletlerin birbirleriyle iletişim düzeylerini ortaya koyan araçlardır. Pakistan açısından Keşmir Sorunu nda esaslı kurallar: Keşmir de dini öğelere vurgu yapılması, Müslüman nüfusun serbestleştirilmesi, Hindu ve Müslüman iki ulus teorisinin kabul ettirilmesi ve bunun için uluslararası ortamın kullanılmasıdır. Pakistan, Hindistan ı dengeleme adına; Arap Devletleri, İran, ABD, Çin ve Kuzey Kore ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. Özellikle yapılabilirlik değişkenleri içinde cihad anlayışının kuvvetli bir araç olarak kullanıldığını görmekteyiz.

136 Tablo - 7. Morton A. Kaplan 1968 Uluslararası Sistem Modeli ve Pakistan Olay: l.değişken 2.Desişken 3.Değişken 4.Değişken».Desişken Keşmir Esas Kurallar Değişim Aktörleri Yapılabilirlik Haberleşme Sorunu Kuralları Sınırlandırıcı Değişkenler Değişkenleri Değişkenleri P A K S T A N Dini Barışçıl Uluslararası Nükleer Anlaşmalar, Öğelerin Yollarla sistem, Silah ikili ve Kullanılması, Çözüm, Aktörler, Kullanımı, çoklu Ulusal Bilinç Çatışma Merkezcil Köktenci görüşmeler, ve Kimlik Çözümleri, Kuvvetler. Hareketler, zirveler, Yaratma, Güven Cihad Bölgesel İki Ulus İnşası, Anlayışı, ve küresel Teorisinin Karşılıklı Merkezcil ittifaklara Kullanılması. Diyalog. Devletlerin dahil olma Desteği. çabası (SAARC, BM, ŞİÖ gözlemci). Tablo - 8. Morton A. Kaplan 1968 Uluslararası Sistem Modeli ve Hindistan Olay: Keşmir Sorunu l.değişken Esas Kurallar 2.Değişken Değişim Kuralları 3.Değişken Aktörleri Sınırlandırıcı Değişkenler 4.Değişken Yapılabilirlik Değişkenleri 5.Değişken Haberleşme Değişkenleri Tarihsel Barışçıl Uluslararası Nükleer Anlaşmalar, Veriler, Yollarla sistem, Silah ikili ve çoklu Egemenlik Çözüm, Aktörler, Kullanımı, görüşmeler, H Anlayışı, Çatışma Merkezcil Askeri ve Merkezcil Pakistan ın Çözümleri, Kuvvetler. Ekonomik. devletlerle N problem Güven İnşası. Gücün ekonomik D kaynağı Kullanımı, ilişkilerin olduğu Teknolojik geliştirilmesi, S görüşü. Düzey. (SAARC, T BM, ŞİÖ A gözlemci). N

137 Hindistan a bakıldığında ise problem kaynağı sisteme yansıtılmaktadır. Ülke, İki Ulus Teorisi ni reddederek sorunu, egemenliğinin ve kimliğinin temel ögesi olarak görmektedir. Özellikle hızla gelişen ekonomik büyümesi, merkezcil güçlerin yeni dikkat algısının üzerine çekilmesini sağlamakta ve devletler Hindistan la ayrı bir çizgiye girmemek, nükleer yarışı hızlandırmamak adına soruna taraf olmakta çekimser davranmaktadırlar. Değişim kuralları; küreselleşen dünyada sistemin, devletleri barış yönünde çatışma çözümleme yöntemlerine itmesine bağlı bir durumdur. Her iki devlet de sorun için sistemdeki merkezcil güçleri yanlarına çekebilmek ve birbirlerini dengeleyebilmek adına barış enstrümanlarını kullanmaktadır. İki devlet için de haberleşme değişkenleri olarak antlaşmalar, ikili çoklu görüşmeler, bölgesel ve kü Problem alanı olarak ortaya konulan çelişkili politikaların sonucunda 1990 yılından itibaren iki ülke arasındaki nükleer yarışın hızlanması, tehlikeli bir araç olması bakımından uluslararası sistemdeki devletleri etkileme ve Keşmir Sorunu ndaki esas değişkenleri gerçekleştirebilme amacını yerine getirebilmeye yöneliktir. Keşmir Sorunu, hem Hindistan hem de Pakistan halkının ulusal bilinç ve kimliğinin oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Sonuç 1. Keşmir, Hindistan ve Pakistan ın reel politik hırslarının bir hikâyesi olarak görülmektedir. Potansiyel bir nükleer yarışın göbeğinde olan Keşmir; Hindistan yönetiminde, kesin olmayan, baskı içinde ve kendi özünde çelişen bir çevre içerisinde bulunurken Pakistan ın ise askeri olarak Keşmir e yardımı, cihad düşüncesinin gelişmesine sebep olmuştur. İslami Cemmu-Keşmir Cemaati (JIJK)

138 ya da Cemmu-Keşmir Özgürlük Cephesi (JKLF) Hareketleri cihad anlayışının ürünleridir. 2. Hindistan ile Pakistan arasında geçmişten beri süregelmiş olan karşılıklı güvensizlik ve tarafların soruna dış politika amaçları çerçevesinde, hayati çıkar gözüyle bakmaları gibi sebepler, karşılıklı tavizlerin verilmesini de zorlaştırmaktadır. Ayrıca verilebilecek tavizlerin iç kamuoyuna nasıl yansıyacağı da sorunun çıkmazlarındandır. Küresel sistemin karmaşık ve karşılıklı bağımlılığa dayalı yapısından dolayı BM içindeki görüş ayrılıkları, örgütün arabulucu rolü oynamada başarısız olmasına neden olmakta ve bağlayıcı bir kararın alınmasını zorlaştırmaktadır. 3. Keşmir in dünyanın en tehlikeli bölgelerinden biri haline gelmesinin aktörleri arasında BM, Çin, Hindistan, Pakistan ve ABD nin olduğu bugün uluslararası sistem tarafından kabul edilmektedir. Keşmirli ve Keşmirli olmayan mücahitler, silahlanma yarışında önemli roller üstlenmişlerdir. Keşmir, Sovyetler Birliği ne karşı, Pakistan ın ABD destekli cihad anlayışını karşı atak olarak öne sürmüştür. 4. Keşmir Sorunu, Hindistan ın Pakistan a üstünlüğünü kabul ettirme ve bir prestij meselesi olarak dış politika önceliklerinin sıralanmasında hep üstlerde yer almıştır. Hindistan, Keşmir i kendi ayrılmaz parçası olarak değerlendirip sorunu bu şekilde çözümlenmiş görmekte; Pakistan ı buradaki ayrılıkçıları desteklemekle suçlamaktadır. Pakistan ise, nüfusunun %60 ı Müslüman olan Jammu- Keşmir in tartışmalı bölge olduğunu ve nihai statüsünün tespit edilmediğini ileri sürerek halkın kendi kaderini tayini için referandum yapılmasını savunmaktadır. Pakistan tarafı kendisine yöneltilen

139 ayrılıkçıları desteklediğine ilişkin suçlamaları ise kabul etmemektedir. İki ülkenin de Keşmir ile ilgili kendi çıkarları doğrultusunda yürüttükleri politikalarda bölge halkının talep ve güvenliklerini göz ardı ettikleri açıkça ortadadır.

140 AFGANİSTAN VE PAKİSTAN DA YAŞANAN SORUNLAR VE BU SORUNLARIN ULUSLARARASI Giriş GÜVENLİĞE ETKİLERİ Yazan: Cansın Özel* Afganistan ve Pakistan da yaşanan sorunların kökenleri 19.yüz- yıl sömürgecilik dönemine kadar uzanmaktadır. Bu dönemden itibaren iki ülke, dış güçlerin ulusal çıkarlarını desteklemeye yönelik girişimlerine de sahne olmuştur. 19. yüzyılda bu topraklarda, İngiltere ve Rusya arasında Büyük Oyun olarak adlandırılan jeopolitik bir çekişme yaşanmıştır. Bazı yazarlar günümüzde de bu oyunun, Rusya nın Orta Asya kaynakları üzerindeki tekelini sağlamaya çalışması ve bu çabaların ABD tarafından çıkarlarına tehdit olarak algılanıp duruma yönelik politikalar üretmesinden ötürü oluşan çekişme yüzünden, Yeni Büyük Oyun olarak devam ettiğini savunmaktadır.1her ne kadar bu makale, Büyük Oyun un bugün yaşanıp yaşanmadığını sorgulamak amacında olmasa da bölgedeki mevcut durumun bu bölgeyi uluslararası toplumun odağı haline getirdiği bir gerçektir. Yakın geçmişe baktığımızda Afganistan ve Pakistan, 1980 yılında Sovyetlerin Afganistan ı işgalinden sonra, uluslararası gündemde fazlasıyla yer bulmuştur. Ancak Sovyetler Birliği nin buradan çekilmesi ile bu bölgeye olan ilgi de zayıflamıştır. 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası ise, her iki ülkede yaşanan gelişmeler ve ABD nin uluslararası kamuoyu desteğiyle Afganistan rejimini de *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, 1 Khawaja. (2003). Pakistan and the new great game. (Islamabad Policy Research Institute Raporu No.5 İslamabad.) Kleveman. (2004). Yeni Büyük Oyun: Orta Asya'da Kan ve Petrol. (çev Hür Güldü). İstanbul: Everest Yayınları. (özgün çalışma 2003). Raşid, A. (2007). Taliban: İslamiyet, Petrol ve Orta A sya da Yeni Büyük Oyun. (Çev. Akınhay, O.). İstanbul: AGORA Kitaplığı. (özgün çalışma 2007).

141 virmeye yönelik müdahalesi, bölgenin tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur. İki ülkedeki etnik ve dinsel farklılıklar bölgede etkili olmaya çalışan küresel ve bölgesel güçlerin yönlendirmesiyle birçok sorunu tetiklemektedir. Sınır ve kimlik problemi, uyuşturucu ticareti, çatışma ve istikrarsızlık gibi meseleler iki ülkede de istikrarsızlığın sürmesine neden olmaktadır. Bu makale Afganistan ile Pakistan arasında yaşanan sorunları, bu sorunların iki ülkeye ve uluslararası güvenliğe yapmış olduğu etkileri incelemeyi amaçlamaktadır. Eğitim sorunu, yolsuzluk ve Pakistan ın toprak bütünlüğüne yönelik kaygıları gibi meseleler, çalışmanın verimliliği bağlamında ayrı birer alt başlık olarak yer almayacaktır. Bu durum makalenin sınırlılığını oluşturmaktadır. Afganistan ve Pakistan da Yaşanan Sorunların Analizi Sınır Sorunu Sınır Sorunu, Afganistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerde zorluğun kaynağını oluşturmakla birlikte, önemli meselelerin de zeminini teşkil etmektedir.2 Bahse konu olan sorunlar arasında; terörizm, uyuşturucu ticareti, çatışma ve istikrarsızlık gibi bölge güvenliği ve uluslararası güvenlik bağlamında önem arz eden konular yer almaktadır. Diğer sorunlara zemin hazırlayan sınır sorununun ortaya çıkışını anlayabilmek için, tarihsel gelişmelere de değinmek gereklidir. 18.yüzyılda Hint, Türk ve Pers imparatorluklarının parçalanmasıyla birlikte, özellikle Kandahar ve Herat çevresindeki Peştunlar ın kendi devletini kurma isteği açığa çıkmış ve bunun sonucunda güneyli Peştunlar (Durani Aşireti), Durani Devleti ni kurmuştur. Bu 2 Spooner. (2005, s.3). Afghanistan and Pakistan: Cultural Heritage and Current Reality. (American Institute of Afghanistan Studies ve American Institute of Pakistan Ortak Semineri. İstanbul)

142 devlet, günümüz Afganistanı nın ilk ortaya çıkış şeklidir. Durani Devleti daha sonra Ceyhun ve İndus Nehirleri ne kadar genişlemiştir.3 19.yüzyılda, Hindistan da varlığını korumak isteyen İngiltere, Rusya nın Orta Asya boyunca güneye ilerlemesini engelleme amacıyla Kuzey Hindistan ın sınırlarının belirlenmesi bağlamında Durani Devleti ile üç kez savaşmıştır.4 İngiltere bu amaç doğrultusunda Afganistan ı, Rusya nın ilerleyişine karşı bir tampon bölge olarak görmüştür. 19.yy da İngiltere ve Rusya arasında yaşanan ve Büyük Oyun olarak adlandırılan jeopolitik çekişmenin, günümüz Afganistan-Pakistan sınırı oluşumunda önemli rol oynadığı değerlendirilmektedir lerde Rusya nın Ceyhun Nehri ne kadar ilerleyip baskı yapması, İngiltere yi resmi sınırların çizilmesi konusunda harekete geçirmiş, İngiliz Hindistanı Dış İşleri Bakanı Sir Henry Mortimer Durand görüşmelere başlaması için görevlendirilmiştir.5 Sir Henry Durand ile Afganistan Emiri Abdurrahman arasında yılları arasında yapılan görüşmeler sonucunda Durand Hattı olarak bilinen sınır oluşturulmuştur (American Institute of Afghanistan Studies Report, 2007, 2). Harita-l de İngiltere nin Hindistan sömürgesi için belirlediği muhtemel sınırlar görülmektedir. 1 ve 3 numaralı sınır, Afganistan sınırını oluşturmaktadır. Durand Hattı ise 3 numaralı sınır çizgisiyle belirtilmiştir.6 3 Omrani. (Temmuz, 2009, s.182). The Durand Line: History and Problems of the Afghan-Pakistan Border. Asian Affairs 11 (2), ss Kuloğlu ve Doğan. (2010, s.73). Afganistan ve Pakistan da yaşanan gelişmeler ve uluslar arası güvenliğe etkileri. (Orsam Raporu. No. 31 Ankara. Türkiye) 5 Omrani. a.g.m., s A.g.m., s. 179

143 Harita - 3. İngiltere nin Hindistan Sömürgesi İçin Belirlediği Muhtemel Sınırlar Kaynak: Omrani, Bijan. (2009). The Durand Line: History and Problems Of The Afghan-Pakistan Border. The Royal Society For Asian Affairs, s.179. Bununla birlikte, Pakistan ın 1947 yılında İngiliz Sömürge Hindistan ından ayrılarak farklı bir devlet olarak ortaya çıkmasından sonra Afganistan, 1863 tarihli Durand Hattı nı oluşturan anlaşmayı feshettiğini açıklamıştır.7 Afganistan, Durand Hattı nı yasal uluslararası sınırı olarak tanımayarak bağımsızlık sırasında Peştunlara kendi geleceğini kendisi belirleme (self-determination) hakkının verilmediğini, yalnızca Hindistan ya da Pakistan a bu katılma hak 7 Bukhari. (2008, s.264). Post 9/11 Pak-Afghan Border Dispute (A Case Study of Durand Line). European Journal o f Scientific Research. 19 (2)

144 kının tanındığını ve dolayısıyla da Pakistan daki Peştun bölgesinin kendisine ait olduğunu ileri sürmüştür.8 Pakistan ise, bunun karşıtı olan bir görüşü savunmuştur. Bu görüşe göre Pakistan, Durand Hattı nı uluslararası sınırı olarak görerek mevcut durumun sürdürülmesi gerekliliğinden yanadır. Durand Hattı ile ilgili önemli bir problem ise anlaşmanın ülkede yaşayan Peştunları, Afganistan ve Pakistan Peştunları olmak üzere bölgesel açıdan ikiye bölmüş olmasıdır.9 Bu nedenle Afganistan- Pakistan sınırı, günümüzde iki ülke arasındaki güvenlik sorununu oluşturmakla birlikte, önemli uluslararası güvenlik meselelerinin de bölgede yer etmesine sebebiyet vermektedir. Bu hattın siyasi olarak merkezden kontrol edilmeyen göçebe Peştun aşiretlerinin ortasından geçmesi, sınırı denetim açısından zayıflatmaktadır. Bunun yanı sıra, 2640 km uzunluğundaki sınır üzerinde muhtemel sızma noktalarının kontrolü, dağlık araziden ve zorlu hava koşullarından dolayı iyiden iyiye zorlaşmaktadır.10 Durand Hattı eğer Peştunların tamamını kapsayacak şekilde çizilmiş olsaydı, bölgedeki Peştun aşiretlerinin bölünmemiş olmasından ileri gelen etnik bir bütünlüğün sınır bölgesinde sağlanabileceği değerlendirilmektedir. İki ülke arasında var olan sınır sorunu, terör örgütü eylemlerinin önlenmesi konusunda yapılması muhtemel olan bir iş birliğini zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte Afganistan ın Pakistan ile ilgili çoğu probleminin doğrudan ya da dolaylı olarak sınır probleminden kaynaklandığı da görülmektedir.11bu problemler arasında; çatışma 8 Omrani, Bijan. a.g.e, s The American Institute of Afghanistan Studies. (2007, s. 2). The DurandLine: History, Consequences, andfuture. (Konferans Raporu, İstanbul) 10 Kuloğlu ve Doğan. a.g.e, s Karaca. (2011, s.41). A Historical Glance at the Problems of Afghanistan and Future Foresights. Akademik Bakış. 4 (8)

145 ve istikrarsızlık, uyuşturucu ticareti, mülteci sorunu gibi farklı sorunlar bulunmaktadır. Günümüzde iki ülke arasındaki sınır probleminin, Afganistan daki mevcut istikrarsız iç durumdan dolayı gündeme taşınmayacağı; ancak çözülememiş bir sorun olarak Afganistan daki istikrar sağlandığı takdirde gündeme getirilebileceği değerlendirilmektedir.12 Narko-Ekonomi Oluşumu Soğuk Savaş yıllarında başlayan uyuşturucu ekonomisi, günümüzde Afganistan ve Pakistan da var olan önemli sorunların başında gelmektedir.13 Afganistan, büyük miktarlarda yapılan afyon ekiminin başlangıcı ve yayılımını; üçü içsel, ikisi dışsal olmak üzere beş etken ile açıklamaktadır: (1) Sovyet işgalinin toplumu bir kaos ortamına sürüklemesi ve etkisiz hükümetlerin ülke topraklarını kontrol edememesi sonucu savaş ağalarının bu durumu avantaja dönüştürmek için çiftçileri afyon ekimine teşvik etmesi, (2) İç savaştan ileri gelen tarım alanları ve altyapı bozulmasının çiftçileri az ekimle çok kazanç elde edebilecekleri bir ihracat ürününe yöneltmesi, (3) Sovyetler Birliği nin dağılması ve Orta Asya Cumhuriyetleri nin ortaya çıkışı sonucu bölgede oluşan anarşinin uyuşturucu ticaretine ve narkotik kartellerin oluşmasına sebep olması, (4) Taşımacılıkta sağlanan gelişmelerin katkısıyla bu aktörlerin Afgan uyuşturucusunu yaygın şekilde bölgelere ihraç etmesi, 12 a.g.e, s Misra. (2004, s ). Afghanistan TheLabyrinth o f Violence. İngiltere: Polity Press.

146 (5) Uluslararası alanda kabul görmeyen haydut yönetimlerin (rogue regimes) hükümet yapılarını korumak amacıyla çiftçilerle ve uyuşturucu tüccarlarıyla iş birliğine başvurması. Bununla birlikte ikinci etken olarak belirtilen tarıma yönelik altyapının yalnızca iç savaş sebebiyle tahrip olduğu ifadesi eksik kalmaktadır. Nitekim Esedullah Oğuz, Sovyet işgali sırasında, köylerin sürekli bombalanmasından dolayı sulama tesisatları ve kanallarının büyük ölçüde tahrip olduğunu söylemiştir.14 Soğuk Savaş döneminde hükümete Sovyetler Birliği; mücahitlere ise ABD tarafından büyük miktarda askeri ve ekonomik yardım yapılmıştır. Dış kaynakların sağladığı bu para akışı ise komutanların; afyon üretimi, işlenmesi ve ticaretine yatırım yapmaları için sermaye oluşturmuştur. İlk olarak 1994 yılında ortaya çıkan Taliban ise, Sovyetler Birliği nin dağılmasını takip eden dönemde baş gösteren kanunsuzluk, suç ve yolsuzlukların oluşturduğu etkiyle halkın tam desteğini almıştır.15 Bu dönem, Kabil in 1992 yılında mücahitlerce ele geçirilen Sovyet destekli Necibullah hükümetinin devrilişiyle birlikte etnik ve siyasi olarak bölünmüş olan bu gruplar arasındaki ayrılıkların açığa çıktığı iç savaş dönemi ( ) olarak bilinmektedir.16 İç savaş dönemi nde de uyuşturucu ticareti, gerek mücahit grupların kendilerini finanse etmesi gerekse köylülerin gelir sağlama amacıyla afyon ekmeyi bırakmaması yüzünden aynı şekilde devam etmiştir. Taliban yönetiminin başlangıcında afyon yetiştiriciliğine izin 14 Oğuz. (2001, s. 22). H edef ülke Afganistan. İstanbul: Doğan Kitap. 15 Goodhand. (2008, s. 408). Corrupting or Consolidating the Peace? The Drugs Economy and Post-conflict Peacebuilding in Afghanistan. International Peacekeeping. 15 (3), ss Kuloğlu ve Doğan. a.g.e., s.18

147 veriliyor olmakla birlikte, sonrasında afyon çiftçilerinden zekât adı altında toplanan %10-20 oranındaki verginin ortaya çıktığı görülmektedir.17 Taliban, Kandahar ı ele geçirdiklerinde bütün uyuşturucuları ortadan kaldıracaklarını ilan etmişse de afyon gelirine ihtiyacı olduğunu ve afyon ekiminin yasaklanmasının çiftçileri kızdıracağını fark etmiştir. Taliban ın 2001 yılında ABD tarafından devrilişine kadar geçen sürede afyon ekiminde meydana gelen artış, BM Uyuşturucu ve Suç Dairesi nin 2010 Raporu ndan aktarılmış olan Grafik-1 de görülmektedir de Taliban denetiminin yayılmasıyla Pakistan dan Taliban denetimindeki alanlara geçen on binlerce Peştun mülteci, topraklarında afyon ekmeye başlamıştır yılında Taliban ın afyon yasağını çıkartması ve bu yasağı uygulaması ise, uluslararası tanınma elde etmek için yapılan bir rol olarak ifade edilmektedir.19 Aras ve Toktaş, Afganistan a has, yasadışı tarımı verimli kılan yapısal faktörleri iki şekilde sınıflandırmaktadır. Bunlardan ilki, ülkenin küçük ölçekli banka kredi sisteminin afyon tarımıyla işlemekte olduğudur. Uluslararası uyuşturucu şebekeleriyle bağlantıları olan yerel uyuşturucu tüccarları, çiftçilerin bir sonraki yıl için tüm ihtiyaçlarını sağlayarak afyon üretimini önceden finanse etmektedir. 17 Aras ve Toktaş. (2008, s. 45). Afghanistan s Security: Political Process, Statebuilding and Narcotics. Middle East Policy. 15 (2), ss Raşid, A. (2007, s ). Taliban: İslamiyet, Petrol ve Orta A sya da Yem Büyük Oyun. (Çev. Akınhay, O.). İstanbul: AGORA Kitaplığı. (özgün çalışma 2007). 19 Omrani, Bijan. a.g.e., s.408

148 Grafik Afganistan da Afyon Ekilen ve Yok Edilen Alanlar (Hektar), Kaynak: UN Office on Drugs and Crime. World Drug Report Afghanistan, Opium Poppy Cultivation and Eradication (HA), s Bunun yanında sonraki yılın hasadını, sert kış mevsimi boyunca yetecek kadar önemli miktarda mal, yiyecek ve giyeceklerle önceden ödemektedirler. İkincisi, yasal tarımsal Afganistan ın zorlu coğrafyasında, sulama ve aşılamanın pahalıya mal olması nedeniyle önceden finanse edilmenin gerekli kılınışıdır.20 Afganistan da üretilen uyuşturucunun diğer ülke ve bölgelere dağılımında iki ana güzergah bulunduğu belirtilmektedir. Bunlardan ilki olan Balkan güzergahı, İran ve Türkiye üzerinden geçerek Avrupa ya ulaşmaktadır. İkincisi ise, Kuzey güzergahı olarak belirtilen eski İpek Yolu ndan geçmekte, Orta Asya ülkeleri ve Rusya üzerinden Avrupa ya ulaşmaktadır Aras ve Toktaş. a.g.e, ss Misra. a.g.e, s.135

149 Harita - 4. Kuzey ve Balkan Uyuşturucu Ticareti Güzergahları Kaynak: UN Office on Drugs and Crime. World Drug Report The Northern and Balkan Routes, s. 54. Afganistan daki narko-ekonomi sorununun kısa vadede çözülemeyeceğini değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Bunun nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz: (1) Üst kademedeki devlet memurlarının yolsuzlukları sonucu tabana ulaşmayan uluslararası yardımlar, (2) Terör şebekelerinin, komisyon karşılığında afyon üretici ve nakliyecilerine sağladığı güvenlik ve koruma, (3) Afganistan da devlet inşa sürecinin tamamlanmaması, (4) Çiftçilere ve afyon yetiştirilmesinde kullanılan iş gücüne alternatif bir gelir kaynağının bulunmaması, (5) Savaş ağalarının uyuşturucu ticaretine dahil olması. Narko ekonomi Pakistan bağlamında incelediğinde Pakistan ın afyon üretimi tarihinin, (afyonun yasal olarak üretildiği) İngiliz Hindistan ına dayandığı görülmektedir. Pakistan bağımsız bir devlet olduğunda ise buranın, Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu nun (INCB) yasadışı uyuşturucu ticaretini önlemeyi de içeren kurallarına uyum sağlamamasından dolayı medikal amaçlı afyon üretimi lisansı alamamış olduğu görülür. Hem bu sebeple hem de 1977

150 Darbesi yle hükümeti deviren ve ardından Pakistan başkanı olan Ziya ül Hak ın, Pakistan ın İslamlaşmasını vurgulayan yerel politikaları sebebiyle Pakistan da afyon üretimi, yasadışı bir mahiyete bürünmüştür. (NBR Raporu, 2009, 6) larda ( yıllarında neredeyse sıfır düzeyine kadar) azalan afyon üretimi, 2001 yılında Taliban ın Afganistan da afyon üretimini yasaklamasıyla tekrar ortaya çıkmıştır. Afganistan dan başlayan uyuşturucu dağılımında, Balkan ve Kuzey güzergahlarının yanında önemli bir diğer güzergah da Pakistan üzerinden geçen Güney güzergahıdır. Pakistan, Afganistan ile komşu ülke olmasından dolayı coğrafi olarak afyonlu uyuşturucu ticaretine karşı korunmasızdır. Harita - 5. Pakistan daki Uyuşturucu Ticareti Güzergahları Kaynak: UN Office on Drugs and Crime. World Drug Report The Northern and Balkan Routes, s. 54.

151 Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) nden alınan bilgiler doğrultusunda, Afganistan a ait eroin ve morfinin %40 a yakınının Pakistan üzerinden geçtiği veya bu maddelerin bölgede tüketildiği bilinmektedir. Afganistan-Pakistan sınırını oluşturan Durand Hattı nın uzunluğu (2640 km) ve bu bölgenin dağlık olması, sınırın kontrolünü zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte en büyük savunmasızlık ise Pakistan ın; başta Hilmand, Kandahar ve Nimroz olmak üzere Afganistan daki eroin işleme bölgelerine olan yakınlığıdır.22 Kimlik Sorunu Güney, Orta ve Batı Asya arasındaki iki ülkeyi kapsayan bölgenin güvenliğinin gelişimine yardım edebilmek için öncelikle iki ülkenin sahip olduğu kendilerine özgü kimlikleri kavramasının gerekliliği belirtilmektedir.23 Kimlik sorunu bu bağlamda önem arz etmektedir. İki ülkenin sahip olduğu etnik ve dinsel karmaşık yapı ve bu yapıyı oluşturan her grubun özelliklerinin bilinmesi, mevcut olan kimlik sorununun da iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Afganistan da çok sayıda etnik grubun yaşaması ve gruplarda Afgan ulus bilincinin yerleşmemesine neden olduğundan üniter bir devlet oluşturulması zorlaşmaktadır. Afganistan modern anlamda üniter bir devlet sayılmamaktadır. Bunun nedeni ise, ülkede var olan çok çeşitli etnik gruplardan oluşan bir yapının oluşudur. Dolayısıyla ülkede tek bir ulusa ait olma ya da diğer bir deyişle Afgan Ulusu bilinci yoktur. Bu yüzden her kişi kendini; mensup olduğu halk, boy ve aşirete göre tanımlamaktadır. Afganistan da Afgan 22 World Drug Report. (2010, s. 60). Viyana: United Nations Office on Drugs and Crime. 23 Spooner. (2005, s. 4). Afghanistan and Pakistan: Cultural Heritage and Current Reality. (American Institute of Afghanistan Studies ve American Institute of Pakistan Ortak Semineri. İstanbul)

152 sözcüğünün anlamını, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Peştunlar karşılamaktadır.24 Peştun milliyetçiliği, Afganistan ın milli kimlik inşasındaki engellerden biri olarak nitelendirilebilinir. Tarih boyunca dağınık yaşayan bu etnik grubu ilk kez birleştirmeye çalışan kişi Peştunlu savaşçı-şair Hoşal Han Hatak tır. Ancak Peştunların bütünleşmesinin zirvesi, Ahmet Şah Dürrani zamanında (1742) Dürrani Devleti ile sağlanmıştır. Dürrani Devleti nin iç çatışma, kraliyet ailesindeki kardeş rekabeti, dış aktörlerin yükelişi gibi sebeplerle yıkılmasından sonra Peştun bölgeler Sih Devleti ne ve ardından İngiliz sömürgesine geçmiştir yılında İngiliz sömürgesi yetkilileri tarafından gerçekleştirilen referandumla birlikte Peştunlar Pakistan a dahil olmuştur. Bu referandum Peştunlara sadece Hindistan ve Pakistan a katılma konusunda seçim hakkı vermiş; ancak bağımsızlık seçeneği tanımamıştır.25 Kökeni böyle bir milliyetçilik gelişimine sahip olan ve birleşerek bir Peştunistan devleti oluşturma amacını güden bir etnik grup ile Afganistan için ortak bir milli kimlik oluşturmanın zor olacağı değerlendirilmektedir. Kimlik sorunu içinde dil de önemli bir yer tutmaktadır. Peştunlar; tabana yayılmayan, sadece devlet içerisinde ve ülkenin soylu kesiminde kullanılan Peştun dilini konuşmaktadırlar. Peştunların çoğu Sünnidir. Bunun yanı sıra, Afganistan daki ikinci büyük etnik grubu Tacikler oluşturmaktadır. Tacikler, Farsça nın Afganistan a özgü Dari lehçesi ni konuşurlar. Darice aynı zamanda etnik grupların birbiriyle anlaşmasını sağlayan ortak dil konumundadır. Taciklerin de çoğu Sünnidir.26 Üçüncü 24 Oğuz, a.g.e., s Saikal. (2010, s. 6). Afghanistan and Pakistan: The Question of Pashtun Nationalism? Journal o f Muslim MinorityAffairs. 30 (1) Oğuz, a.g.e., s Kuloğlu ve Doğan. (2010, s. 29). Afganistan ve Pakistan'da yaşanan gelişmeler ve uluslar arası güvenliğe etkileri. (Orsam Raporu. No. 31 Ankara. Türkiye)

153 büyük grubu Türkler oluşturmaktadır. En kalabalık iki Türk boyu, Özbekler ve Türkmenler olmakla birlikte bölgede; Kazak, Kırgız ve Kızılbaş gibi diğer Türk grupları da bulunmaktadır. Afganistan ın dördüncü büyük etnik grubu ise Hazaralar dır. Afgan toplumunun alt katmanında yer alan Hazaralar, komünist hükümetin iktidara gelmesinden sonra ayaklanarak Hazaracat bölgesinde bağımsız bir yönetim oluşturmuşlardır.27 Harita - 6. Afganistan ın Etnik Yapısı Kaynak: The University of Texas at Austin, Perry-Castaneda Kütüphanesi Harita Koleksiyonu,< middle_east_and_asia/afghanistan_ethnoling_97jpg> Aras ve Toktaş her etnik grubun kendi ölçütlerine göre öne sür

154 düğü bu Afgan kimliğinin bir sonucunun da, idari yapı üzerinde rekabet olduğunu belirtmektedir.28 Pakistan da ise, halen birbiriyle kaynaşmamış beş farklı etnik grup yaşamaktadır. Bunlar: Pencaplılar (%55), Sindliler (%20), Urduca konuşan Hindistan muhacirleri (%10), Peştunlar (%10) ve Beluciler (%5) dir. Dilsel çeşitliliğe bakıldığında ise en çok konuşulan diller Pencabi, Sindi, Paktu ve Urduca dır. Urduca, devletin resmi dili olmasına karşılık bu dili konuşanların sayısı nüfusun % 8 ini oluşturmakta ve bu dili benimseyen, konuşan kesim elit bir azınlığı oluşturmaktadır.29 Harita - 7. Pakistan ın Etnik Yapısı Kaynak: The University of Texas at Austin, Perry-Castaneda Kütüphanesi Harita Koleksiyonu,< asia/pakistan_ethnic_1973jpg> 1947 yılında kurulan Pakistan da halk, ortak bir tarihi miras ile 28 Aras ve Toktaş, a.g.e., s Kuloğlu ve Doğan, a.g.e., ss

155 milli birlik ve beraberliği pekiştirecek tarihsel geçmişten yoksundur. Bu nedenle ülkede, dini ve etnik bakıştan arınmış bir Pakistanlı üst kimliğinin benimsenmesi ve bu yolla birliğin oluşturulması yönünden önemli problemlerin var olduğu görülmektedir.30 Ek olarak ise; Pakistan ın dinsel açıdan Afganistan dan farkı, nüfusunun %97 sinin Müslüman olmasıdır. Pakistan Anayasası nın girizgâhında, Pakistan ın sosyal adaletinin İslam ilkeleri üzerine kurulu demokratik bir devlet olduğu, 2. maddesinde ise İslam ın devlet dini olduğu belirtilmektedir. Pakistan siyasi tarihinde İslam hareketinin kökenlerini, devletin kurucusu olan Muhammed Ali Cinnah ın Hindistan için savunduğu İki Millet Teorisi ne dayandırabiliriz. Söz konusu teoride Müslümanlar ve Hindular, ayrı birer millet olarak görülerek Müslümanlar için özerk bir anavatanın oluşturulması savunulmaktadır ye gelindiğinde ise İslam ilkelerinin katı yorumlarının (darbeyle yönetime geçen General Ziya Ül zamanında) öne sürüldüğünü görürüz yılında Sovyetlerin Afganistan ı işgali, Ziya Ül Hak a diplomasi ve güvenlik stratejilerinde kendini Pan-İslamizm in savunucusu olarak ileri sürme imkanı tanımıştır. Pakistan; ayrıca 1994 ten Eylül 2001 e kadar Taliban a destek vermiştir.31 Ülkede etnik-dilsel farklılıklardan dolayı benimsenemeyen Pakistan üst kimliğinin yerine, Müslüman milliyetçiliğinin öne sürüldüğünü söylemek yanlış olmayacaktır; ancak Pakistan da Müslümanlar arasında da ayrışma, diğer bir ifadeyle Sünni-Şii kutuplaşması söz konusudur. Dolayısıyla Müslüman kimliği üzerinde birleşmede bunun da önemli bir sorun teşkil edeceği yadsınamaz bir gerçektir. İki ülke arasında kimlik bağlamındaki benzerlikleri ve farklı 30 Karaağaçlı. (2011, s.11). Pakistan da Uluslaşma ve Kimlik Sorunu. 31 East Asian Strategic Review. (2010, s ) Japon, The National Institute for Defense Studies.

156 lıkları gözden geçirdiğimizde, ilk olarak iki ülkenin de farklı etnik gruplara sahip olduğu görülmektedir; ancak Afganistan da bu etnik gruplardan Peştunlar ve Peştun milliyetçiliği baskınken; Pakistan da Afganistan dan farklı olarak nüfusun % 97 sinin Müslüman olmasının getirmiş olduğu Müslüman milliyetçiliği baskındır. Pakistan için, İslam dışında bir birleştirici unsur olarak ise, Hindistan ile devam eden Keşmir sorunu işaret edilmektedir. Bunun yanı sıra hem Afganistan da hem de Pakistan da ortak olarak var olan etnik grupları Peştunlar ve Belucilerin oluşturduğunu görmekteyiz. Kalan etnik gruplar ise her iki ülkede de farklı farklıdır. İki ülkede dilsel açıdan bir bütünlük söz konusu değildir. Afganistan da soylu kitlenin kullandığı dil, Peştun dili ve ortak dil Darice iken; Pakistan da Urduca nın, devletin ortak dili olduğunu görürüz; fakat bu dili konuşanlar, soylu bir azınlıktan oluşmaktadır. Çatışma ve İstikrarsızlık Afganistan ve Pakistan ın sürekli çatışıyor olmasını ve süren istikrarsızlık durumlarını anlayabilmek için tarihsel arka plana değinmekte ve değişen uluslararası ortamı ana hatlarıyla belirtmekte fayda vardır (kilit olaylar için Tablo-l e bakınız). 19.yy. sömürgecilik dönemi nde, İngiliz Hindistanı nın Peştun kabilelere yönelik izlediği Kapalı Sınır Politikası (Closed Border Policy), Çarlık Rusya sının genişlemesiyle algılanan tehdit üzerine İlerleme Politikası na dönüşmüştür. Bunun açık sebebi ise, Afganistan ı bir tampon devlet konumuna getirebilmektir. Çünkü İngiliz Hindistan İmparatorluğu için en son savunma hattı, aşiretlerin bulunduğu bölgenin doğusundan ötede olan sınır eyaletinin yerleşik bölgeleridir Siddiqi. (2008, s.8). Afghanistan - Pakistan Relations: History and Geopolitics in a regional and International Context. (Walter and Duncan Gordon Foundation Raporu, Toronto. Kanada)

157 Tablo - 9. Afganistan: Kilit Olaylar Zaman Çizelgesi Kral Emanullah ın sosyal reform girişimleri ve muhafazakarların buna karşı koyması, Zahir Şah ın kral oluşu ve kırk yıl sürecek monarşinin başlaması, 1973 Muhammed Davud un darbe ile iktidara gelişi, Davud un tahttan indirilip öldürülmesi; muhafazakar İslami ve etnik liderlerin silahlı ayaklanma başlatması, Sol eğilimli liderler Hafızullah Emin ve Nur Muhammed Taraki nin güç çekişmesi ve Sovyetlerin Emin e yardım birlikleri yollaması, Sovyet İşgali ve direnişçi mücahit grupların oluşması; bunlara ABD, Pakistan, Çin, İran, Suudi Arabistan tarafından para ve silah yardımı yapılması, Son Sovyet birliklerinin çekilmesi ve İç Savaş ın başlaması, Taliban ın Kabil in kontrolünü ele geçirmesi ve İslam ı katı yorumlayan kurallar koyması, Pakistan ve Suudi Arabistan ın Taliban ı meşru yönetim olarak tanıması, ABD- İngiltere hava saldırıları, Taliban ın düşüşü, Afgan grupların Bonn Anlaşması yla geçici hükümeti kabul etmesi, Yeni anayasanın kabulü; başkanlık seçimleri ve Hamid Karzai nin seçimleri kazanması,

158 2006 ABD karşıtı protestolar, Cumhurbaşkanı Karzai ve yeni Pakistan lideri Asıf Ali Zerdari nin sınır bölgesindeki militanlara karşı ortak strateji oluşturma kararı almaları, Barack Obama nın ABD nin yeni Afganistan-Pakistan stratejisini açıklaması, Yapılan seçimler ve Hamid Karzai nin tekrar cumhurbaşkanı seçilmesi, NATO nun güvenlik kontrolünü 2014 yılına kadar Afgan kuvvetlerine bırakma planı üzerinde anlaşması. Kaynak: BBC (2011), Afghanistan Timeline: A chronology o f Key Events. adresinden alınmıştır. Sömürgecilik döneminin ardından bağımsız devletler olarak yola devam eden Afganistan ve Pakistan ın, Soğuk Savaş zamanının oluşturduğu etkilere açık hale geldiği görülür. Önceki bölümlerde bahsedilen Peştunistan meselesi yüzünden Afganistan, Pakistan ın Birleşmiş Milletler üyeliğini tanımamıştır. Pakistan ise buna karşılık olarak Afganistan ın uluslararası pazara açılmasını önlemek amacıyla burayı ekonomik abluka altına almıştır. ABD, Afganistan ın ekonomik ve askeri yardım taleplerini karşılamayınca SSCB için Afganistan ı kendi yörüngesine çekme fırsatı doğmuştur yılında ABD, Hindistan Başbakanı Nehru yu Vaşington a davet etmiş; Nehru ise ülkesinin Bağlantısızlık Politikası nı açıklamıştır.33 Pakistan, Hindistan ın bu politikasından yararlanarak ABD için alternatif bir müttefik olmuştur. Bu doğrultuda Pakistan da Soğuk

159 Savaş jeopolitiğinin içine çekilmiştir. Soğuk Savaş ın son yıllarına gelinirken 1979 yılında SSCB nin Afganistan ı işgali, uluslararası politika için bir kırılma noktası teşkil etmekle birlikte dünya genelini de ilgilendirmesi açısından endişeleri de beraberinde getirmiştir.34 Bölgesel çıkarlara sahip zayıf bir devlet olan Pakistan için ise bu işgal, komünizm karşıtı ülkelerden ekonomik ve askeri yardım alarak Hindistan karşısındaki pozisyonunu güçlendirme fırsatı olarak değerlendirilebilir. Diğer bir ifadeyle; Kabil de Pakistan a kukla bir yönetimin kurulması, Pakistan ın batı sınırlarına istikrar kazandırarak Hindistan a karşı stratejik derinlik sağlaması açısından faydalı olabilir.35 Bu amaçların yanı sıra Pakistan, Afganistan da Soyvet işgaline karşı direnen mücahitleri desteklediği için yapılacak yardımdan, ön plandaki (müttefik) ülke olması sebebiyle, büyük miktarda yardım almıştır. Buna binaen 1982 ve 1990 yılları arasında ABD nin, Pakistan a yaptığı ekonomik ve askeri yardım toplamının 7.4 milyar dolar olduğu belirtilmektedir. Modernleşme programı kapsamında ise; geliştirilmiş uyarı ve iletişim sistemlerinin, tanksavar füzelerin, hava-yer taarruzu yapan hava araçlarının, tanklar ve zırhlı personel taşıyıcılarının da Pakistan a tedarik edildiği görülür. Ek olarak Pakistan Silahlı Kuvvetleri nin, F-16 taarruz uçaklarına ve Sparrow, Sidewinder füzelerine sahip olmalarına da imkan tanınmıştır.36 Bütün bu olumlu etkilerine rağmen, 10 yıl sürmüş olan savaşın Pakistan adına olumsuz sonuçları da yok değildir. Afganistanlı mücahitlere Pakistan içerisinde sağlanan kamplardan dolayı, Pakistan a mülteci akını olmuş ve bunlardan ötürü ülke, Sovyet bombardımanlarına maruz kalmış 34 Hilali. (2002, s. 298). The costs and benefits of the Afghan War for Pakistan. Contemporary South Asia. 11 (3), ss Siddiqi, a.g.e., s Hilali, a.g.e., s.294

160 tır; ayrıca Afgan mültecilerle birlikte yasadışı ticaret de artmıştır.37 On yıl süren savaş ortamının ve SSCB nin yenilgisinin ardından ABD ile dünyanın geri kalanı, Pakistan ve mücahitleri yüzüstü bırakmıştır. Sovyetler in çekilmesini takiben ise mücahitler arasında iç savaş başlamıştır yılında Taliban yönetime el koymuş, ve İslamı katı yorumlayan kurallar uygulanmaya başlanmıştır. Taliban yönetiminin Pakistan ile ilişkili kısmını, Taliban öğrenci militanlarının Afganistan ın Güney ve Doğu; Pakistanlı militanların ise Peştun aşiret bölgelerindeki medreseler kökenli olması oluşturmaktadır Eylül 2001 terör saldırılarını takiben ABD, Afganistan ı işgal etmiş ve Taliban yönetimi düşmüştür. Taliban yönetiminin sona ermesiyle birlikte Birleşmiş Milletler gözetiminde Afgan gruplar arasında, Bonn Anlaşması yla sonuçlanan diyalog gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerde istikrar için ilk adım atılmış ve geçici hükümet kurulmuştur ve 2009 yıllarında başkanlık seçimleri yapılarak Hamid Karzai cumhurbaşkanı seçilmiştir. İki ülkenin istikrarsızlığına etki eden dış güçler ve iç dinamiklerin tarihsel bir sıra içinde aktarılacak olaylarla anlam kazanabileceği değerlendirilmektedir. Bununla birlikte Quassem, Batılı devletler tarafından tanımlanan istikrarsızlık faktörlerini; Peştunların uzaklaştırılması, savaş ağalarının negatif rolü, uyuşturucu ticareti, tekrar yapılanma için yetersiz yardımlar, Pakistan ın duruma müdahil olması ve Taliban şiddetini besleyen yolsuzluklar olarak belirtmektedir. Siyasi bir yeniden yapılanmanın oluşması açısından varsayılan dört baskın unsuru ise şu şekilde ifade etmektedir: 37 Hilali, a.g.e., s Katzman. (2011, s. 2). Afghanistan: Post-Taliban Governance Security, and U.S. Policy. (CRS Raporu No. RL30588 ABD, Congressional Research Service) 39 Khan. (2003, s. 3). Rough Neighbours: Afghanistan and Pakistan. Strategic Insights. 11 (1).

161 > Güçlü merkezi siyasal sistem (son Afgan monarşisini model alan), > Savaş ağaları olarak bilinen yerel liderlerin gücünün nötralize edilmesi, > Taliban ayaklanması (ağırlıklı olarak Kabil deki hükümetten hoşnut olmayan Peştunlar tarafından), > Büyüyen narko-terörizm tehditinin üzerine gitmek için daha fazla askeri ve ekonomik yardım. 40 Afganistan da Taliban sonrası izlenen ulus-inşa politikaları, savaştan zarar görmüş toplumu yeniden yapılandırma ve çatışma öncesi durumuna geri döndürme amacı güden taze bir oluşumu sağlama düşüncesiyle sürdürülmektedir. Ancak bu kalkınma hamlesinde yeni kurumların oluşturulması ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin desteklenmesi gibi, toplumun daha önce hiç olmadığı şekilde gelişmeye açık bir hale dönüştürülmesi düşüncesinden bahsedebilmek mümkün değildir.41 Ülkede sürekli yaşanan çatışmalar kadar uyuşturucu sorununun da istikrarsızlığın sürmesinde etkili olduğu değerlendirilebilir. Zira uyuşturucu ticaretini mümkün kılmak için ülkede kaotik bir ortamın devam etmesi denetimi güçleştirmekte ve bu durum üreticiler için kolay bir zemin oluşturmaktadır. Bununla birlikte halk nezdinde, Kabil yönetiminin yerel kolları ile yargı organlarının yolsuzluk ve rüşvete bulaştıkları fikri güç kazanmaktadır. Uluslararası yardımların bürokrat, siyasetçi ve yerli/yabancı şirketler tarafından kullanılıp halka ulaşamaması da işgal sonrası siyasal istikrarın sağlanmasının önündeki önemli sorunlar olarak görünmektedir. Ayrıca ülkenin güney kesimindeki Peştunlar tarafından yabancı asker varlığı hoş kar- 40 Quassem. (2009, s. 248). Afghanistan: Imperatives of Stability Misperceived. Iranian Studies 42 (2) ss Quassem, a.g.e., s.249

162 şılanmamakta ve yabancı güçlere karşı mücadele gösteren gruplara duyulan sempati de gün geçtikçe artış göstermektedir. Yaşanan çatışmaların %71 i, toplam yüz ölçümünün %10 unda ve Pakistan sınırına yakın bölgelerde seyretmektedir. Doğu ve güney vilayetlerinin Pakistan a komşu olması nedeniyle birçok isyancı grup, Pakistan sınırının denetimsizliğinden faydalanarak Pakistan topraklarına sığınmaktadır. Afganistan daki çatışma ve istikrarsızlık sorununun Pakistan ı ilgilendiren başka bir yönü ise, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra başlatılan teröre karşı savaş dâhilinde bir cephe ülke olmasıdır. Bu durum Pakistan a sürecinde önemli ekonomik getiriler sağlamıştır.42 Bunun yanı sıra uluslararası topluluğun bazı devletleri, ulusal güvenlik strateji belgelerinde de belirttikleri gibi başarısız, kırılgan ve haydut devlet olarak tanımladıkları ülkelerde istikrar sağlamayı kendilerine görev olarak belirlemişlerdir. Bu doğrultuda, Afganistan da istikrarı sağlamak ve terörizmle mücadele edebilmek açısından Pakistan ın öneminin arttığı görülmektedir. Bütün bu duruma ek olarak Pakistan daki mevcut medrese sisteminin de Pakistan ve Afganistan ın istikrarsızlığına etkilerinin önemli boyutta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Pakistan Diyanet İşleri Bakanlığı görevlilerin tahminlerine göre, medreselerin %10-15 inin militanlıkla ve uluslararası terörizmle bağlantısı bulunmaktadır; buna karşılık ise hükümetin kendisi, tahmin edilen bu verilerin güvenilebilir veriler olamayacağını söylemektedir Kuloğlu ve Doğan, a.g.e., ss Borchgrevink. (2011, s. 5). Pakistan's Madrasas: Moderation ormilitancy? The madrasa debate and the reform process. (NOREF Raporu, Oslo. Norveç)

163 Afganistan ve Pakistan da Yaşanan Sorunların Uluslararası Güvenliğe Etkileri Son zamanlarda uluslararası barışı tehdit eden etnik-politik sorunların yakın tarihsel ve kültürel ilişkileri bulunan topluluklar arasında yaşandığı görülmektedir.44 Bu teze örnek gösterilen Afganistan ve Pakistan da süren bu tarz etkileşimli meselelerin; hem uluslararası ortam açısından hem de ülkeler bazında ayrı ayrı olmak üzere çeşitli etkilere sahip olduğu görülmektedir. Afganistan ve Pakistan kaynaklı meselelerin ilki olan ve diğer sorunlara da yol açan sınır sorununun, uluslararası güvenliğe doğrudan bir etkisi yoksa da bu sorunun; etkilediği, oluşumuna katkısı olduğu ya da çözümünü zorlaştırdığı problemlere yapmış olduğu etki, önem arz eden bir durum olarak nitelendirilebilir. Afganistan - Pakistan sınırının denetimsizliğinin etkisiyle süregelen uyuşturucu ticareti; bugün birçok ülkede, özellikle gençler olmak üzere çok sayıda insanın uyuşturucu bağımlısı olmasıyla sonuçlanmaktadır. Çalışmanın önceki bölümünde aktarılan Harita 2 deki güzergahlar, işte bu uyuşturucunun Avrupa ve Orta Asya devletleri üzerinden İngiltere ve Rusya ya kadar ulaşımını sağlamaktadır. Pakistan dan ise, Orta Doğu güzergahının kullanımıyla uyuşturucu yayılmaktadır. Görüldüğü gibi vaziyet, oldukça geniş bir insan topluluğu için kullanıcı ve bağımlı olma riskini teşkil etmektedir. Uluslararası ortam ve güvenlik için diğer bir önemli sorun ise; bölgedeki çatışma ve istikrarsızlığın elverişli bir ortam yarattığı terörizmdir. Afganistan da kökten dinci Taliban ve onun destek verdiği El-Kaide terör ağının; gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirebileceği eylemler, başlıca güvenlik sorunlarından birini oluşturmaktadır. 11 Eylül terör saldırıları sonrası, başta ABD olmak üzere Rusya (Çeçenistan

164 meselesi), Çin (Uygur Türkleri), Hindistan (Keşmir Sorunu) gibi ülkeler için, barındırdıkları Müslüman topluluklar nedeniyle El- Kaide terör örgütünün amaç edinmiş olduğu Cihatçı Hareket, tehdit olarak algılanmaktadır.45 CFR 2009 Raporu na göre Pakistan daki medrese sistemi, bu oluşumların gelişmesine katkı sağlamaktadır. Pakistan daki çocukların ve gençlerin ekonomik yetersizlik sebebiyle tercih ettiği medreseler, onları aşırıcı gruplar için birer hedef haline getirmektedir.46 Afganistan ve Pakistan daki çoklu etnik yapı, sürekli çatışma ortamı ve bunun getirdiği istikrarsızlığın bir bütün olarak uluslararası güvenliğe etkisi, enerji güvenliği kapsamına girmektedir. Kaynakların güvenliği söz konusu olduğunda, sadece fiziki güvenlik yeterli gelmemektedir. Aynı zamanda (daha öncelikli olarak) siyasi ortamın yapısı, istikrarın sağlanması, jeopolitik tercihlerin yönü, ekonomik sistemin içeriği gibi hususları da kendini göstermektedir. Bu anlamda bölge, jeopolitik önem taşımaktadır. Bu duruma bağlı olarak enerji güvenliğine ve dolayısıyla uluslararası güvenliğe etki eden üç faktör şöyle sıralanabilir: - Din ve İslami düşüncenin farklı siyasi angajmanları. - Etnik farklılıklar ve aralarındaki siyasi mücadeleler, - Ekonomik gelişim ve kaynakların adil olarak paylaştırılmasıdır.47 Güç dengesi bağlamından yaklaşıldığında, Pakistan ın Hindis 45 Kuloğlu ve Doğan, a.g.e., s Bajoria. (2009, s.2). Pakistan s Education System and Links to Extremism. Council on Foreign Relations. Bu adresten < tarihinde alınmıştır. 47 Demir. (2009, s.8-9). Sıcak Kuşak Üzerinde Çözüm Arayışları: Nato, Afganistan, Enerji Güvenliği.

165 tan ile yaşadığı Keşmir Meselesi, uluslararası güvenliğe etki eden başka bir sorundur. İki ülke arasında 1980 yılına kadar 3 konvansiyonel savaş yaşanmış; ancak bu savaşların sonrasında iki ülkenin de nükleer güce kavuşmasının etkisiyle bölgede güç dengesi sağlanabilmiştir. 48 Fakat bu durum,(pakistan ın Hindistan ile Keşmir sorunu devam ettiği sürece) hem Pakistan ın sorunlar yaşadığı diğer komşusu olan Afganistan için hem de uluslararası güvenliğin sağlanabilmesi adına önem arz etmeye devam edecektir. Sonuç Afganistan da halen devam eden iç istikrarsızlık nedeniyle gündemde olmayan sınır sorununun Afganistan ile Pakistan arasında yaşanan meselenin temelini olusturduğu bilinmekle beraber; gelecekte de istikrarı sağlayacağı düşünülen iki devlet arasında, bu problemin sürmeye devam edeceği öngörülmektedir. Mevcut iç siyasi yapısı nedeniyle Afganistan daki narko-ekonomi sorununun kısa vadede çözülemeyeceği, var olan bu sorunun çözülmesi için, orta ve kısa vadede iç yatırımların arttırılarak narkoekonomi iş gücünün yeni alanlara kaydırılması gerektiği değerlendirilmektedir. Farklı etnik oluşumlara sahip olan iki ülkeden birini teşkil eden Afganistan daki bu gruplarda Peştunlar ve Peştun milliyetçiliği baskınken; Pakistan da buradan farklı bir şekilde, bölgede nüfusun %97 sini Müslümanların oluşturmasından kaynaklanan Müslüman milliyetçiliğinin yaygın olduğu; Afganistan ve Pakistan daki ortak etnik grupları ise Peştunlar ve Belucilerin meydana getirdiği, yine bununla bağlantılı olarak her iki ülkede de dilsel açıdan bir bütünlük 48 Şahin. (2009). Ortadoğu İçin Karar ve Kararlılık Zamanı. < org.tr/post.aspx? PostId=90&CategoryId=2> adresinden tarihinde alınmıştır.

166 olmadığı görülmektedir. İşte gösterilen tüm bu nedenlerden dolayı, her iki ülkenin de kimlik sorunundan kaynaklanan istikrarsızlığının orta vadede sürmeye devam edeceği değerlendirilmektedir. Makalede, Afganistan ve Pakistan ın önemli jeopolitik ve jeostratejik konumlara sahip olması ve bunun doğal bir sonucu olarak küresel güçlerin çıkarlarının bu bölgede sık sık çatışmasıyla karşı karşıya kalan ülkelerin, menfaatleri doğrultusunda Afganistan ve Pakistan da yaşanan problemleri uluslararası bir mesele haline getirmesi ele alınmıştır. Son tahlilde ise, beynelmilel güvenliğe etki eden bu meselelerin çözümünün uluslararası toplumu yakından ilgilendirdiği ve uluslararası çıkarların uzlaşması oranında mevcut sorunların azalacağı düşünülmektedir. Var olan sorunların birbirinden bağımsız değil, birbirini tetikler durumda olmasının çözüm çabalarını güçleştirdiği değerlendirilmektedir. Pakistan ın; dünyanın afyon üretiminde merkezi oluşturan Afganistan a komşu ülke olması ülkeyi, uyuşturucu ticareti ve uyuşturucunun kötüye kullanımı konusunda zayıf durumda bırakmaktadır. Bununla birlikte, Afganistan - Pakistan sınırındaki denetim güçlüğü de uyuşturucu ticaretini kolaylaştırıcı bir etki yaratmaktadır. Uyuşturucu ticareti savaş koşullarıyla birleşerek bir narkoekonomi yaratmaktadır. Bu sayede uyuşturucu ticaretinden gelir sağlayan savaş ağaları, merkezi otoriteye karşı güç sağlamaktadır. Merkezi otoritenin tüm ülkede tesis edilmesi bu sebepten ötürü mümkün olamamaktadır. Afganistan da yaşanan istikrarsızlık durumu; Pakistan ın Afganistan a etki etmesine imkan tanırken mevcut sorunların Pakistan a taşınmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle oluşan durumun anlaşılmasında ve gelecek öngörülerinde iki ülkeyi ayrı ayrı değerlendirmek sağlıklı bir yol olmayacaktır.

167 Afganistan daki Taliban varlığının 2001 müdahalesi sonrasında zayıflamak yerine güçlenişinin, Afganistan daki istikrarı devam ettirmesi açısından, Pakistan adına etkisini koruyan bir sorun olmaya devam edeceği değerlendirilmektedir. Bunun sebebini ise; halk nezdinde, yabancı asker varlığının sebebiyet vermiş olduğunun düşünüldüğü sivillerin öldürülmesi, ülkedeki yönetim yolsuzlukları ile bölgenin düzelmeyen ekonomisi teşkil eder. Afganistan ve Pakistan da yaşanan sorunların diğer devletlere olan yansımaları; uluslararası terörizmin oluşması, uyuşturucu kullanıcılarının artması, çoklu-etnik ve dinsel yapının merkezi otoriteyi zayıflatması vb. şekillerde olmaktadır. Uluslararası sistemde her sorunun ve çözümünün diğer devletler için bir örnek teşkil ettiği düşünüldüğünde iki ülkede yaşanan problemlerin önemi daha da anlamlı hale gelmektedir.

168 SPRATLY ADALARI UYUŞMAZLIĞININ ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ÖRNEK BİR MODEL: TİMOR GAP ANTLAŞMASI Yazar: Ayla YİĞİTEL' GİRİŞ: Adalar anlaşmazlıkları stratejik ve jeopolitik konular ile bilenmiş uyuşmazlıklardır. Asya Pasifik bölgesindeki Spratly Adaları uyuşmazlığında olduğu gibi, genelde Adalar Sorunu, taraf ülkelerin keşif, işgal, kullanma ve geliştirme gibi adalar üzerindeki tarihsel iddialardan, kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgesinin içinde kalması gibi coğrafi iddialardan kaynaklanmaktadır. Bazen BM Deniz Hukuku nun bu anlaşmazlıkları çözmekte yetersiz kadığı görülmektedir. Adalar sorununun yoğunlaştığı konular; adaların stratejik konumları, işaret ettikleri ulusal kimlik, sahip oldukları hidrakarbon rezervleri ve adalarda yapılan ticari balıkçılıktır. Taraf ülkeler için önem arz etmekte olan bu sebeplerden dolayı, Spratly Adaları uyuşmazlığı halen çözümlenememiştir. Diplomatik yollar ile çözülemeyen bu uyuşmazlıklar, tarihte silahlı çatışmalara neden olmuş ve hala da olmaktadır. Bu bölge, dünyanın en verimli ticari balıkçılık sahalarından birisidir. Bölgede Çin Halk Cumhuriyeti (buradan itibaren Çin olarak geçecektir), Filipinler ve diğer devletler arasında, münhasır ekonomik bölgelerinde avlanan yabancı balıkçı gemileri nedeniyle çok sayıda çatışma yaşanmıştır. *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı,

169 Çin Jeoloji ve Mineral Kaynakları Bakanlığı nca, özellikle Spratly Adaları bölgesinde 17,7 milyar ton petrol ve doğal gaz rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Kuveyt in 13 milyar tonluk rezervi hatırlandığında, bu bölgedeki ülkelerin adalarla neden bu kadar ilgili oldukları daha iyi anlaşılabilir. Spratly Adaları uyuşmazlığında taraf ülkelerden biri olan Çin in, adaları enerji güvenliğinin bir parçası olarak gördüğü değerlendirilmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı 2009 yılı tahminlerine göre; küresel enerji talebi döneminde yılda %1,5 artacaktır. Çin in yıllık petrol talep artış hızı ise; döneminde %2.32, %2.15 ve gaz için aynı dönemde %6.09, %5.92 olarak verilmiştir.1çin in petrol ve gaz talebindeki artış, dünya ortalamasından çok daha hızlı olacaktır. Çin hızlı sanayileşme sürecinde giderek artan ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla enerji kaynağına gereksinim duymakta ve muazzam nüfusu, bu enerji sorununu şiddetlendirmektedir. Çin, petrol ve gaz kaynaklarını güvenceye almak için hem yurt içi hem de yurt dışı kaynaklar aramaktadır.2 Deniz altında petrol ve gaz yataklarının olduğu tahmin edilen adalar, bu nedenle Çin hükümeti için önemli bir cazibeye sahiptir. Son yıllarda Çin in deniz gücü, Güney Çin Denizi nde orantısız bir şekilde büyümektedir. Arazi ve sınır savunmasına odaklanan Çin, bu stratejisini değiştirerek deniz gücü yeteneklerini önemli ölçüde iyileştirmekte ve 21.yy ın ortalarında küresel bir deniz gücü olmayı hedeflemektedir. Çin in bölgedeki ezici deniz gücünü, bir 1Kang, By Z. (2009). Analysis on China s Future Energy Mix and Oil / Gas Demand Under Low-Carbon Energy Constraints (II) Exploration and Production Research Institute, Sinopec Corp. (continued page 8, issue 36). 2 Harry LaiSource, H. (2007). China s Oil Diplomacy: Is It a Global Security Threat? Third World Quarterly ( 28, 3), ss

170 gün adaların egemenlik sorununu gidermek için kullanmak isteyebileceği olasılığı taraf olan diğer ülkeleri endişelendirmektedir. ASEAN (Güneydoğu Asya Ulusları Birliği), bölgedeki eşit olmayan güç dağılımını azaltmak için egemenlik sorununu bir kenara koyarak bunun yerine, taraf ülkeler arasında güven inşa etme ve çatışma yönetimi konularına odaklanmıştır. Makalede bulunan çok taraflı ve karmaşık adalar uyuşmazlıklarının daha iyi anlaşılabilmesi için Deniz Hukuku nda yer alan bazı kavramların tanımlaması ekte yapılmıştır. Spratly Adaları nın özellikleri incelenmiş, adaların bölgeye ve uyuşmazlığa taraf ülkeler açısından ne anlam ifade ettiği belirtilmiştir. Taraf ülkelerin uyuşmazlık konusundaki egemenlik iddiaları incelenmiştir. Sorunun çözümüne yönelik bir model teşkil etmesi açısından, daha önce imzalanmış antlaşmalardan olan Timor Gap Antlaşması araştırılmış ve Adalar sorununun çözümünde bu modelin uygulanılabilirliği tartışılmıştır. Bu incelemelerden sonra uyuşmazlık hakkında değerlendirme yapılmış, uyuşmazlığın bölge güvenliğine olası etkileri üzerinde durulmuştur. SPRATLY ADALARI UYUŞMAZLIĞI Deniz Hukuku nda yer alan bazı kavramların tanımlaması, Spratly Adaları nın isimleri ve sorunun kronolojik olarak tarihsel gelişimi ayrıntılı olarak ekte sunulmuştur. Adaların Özellikleri ve Stratejik Önemi: Toplam 400 den fazla ada, adacık, kayalık, atol, resif, kumul gibi farklı coğrafi oluşumdan meydana gelen Spratly Adaları, yaklaşık 180 bin km2 lik bir alana dağılmıştır. Bunun yanı sıra adaların toplam yüzölçümü 5 km2 den azdır.3 3 Joyner, Christopher C. (s.57). The Spratly Islands Dispute in the South China Sea:

171 Adaların bulunduğu Güney Çin Denizi; ekonomik ve ticari açıdan Asya Kaplanları, Japonya, ASEAN ülkeleri ve Çin in de yer aldığı dünyanın en canlı bölgelerinin başında gelmektedir. Bölgede yer alan Singapur ve Malakka Boğazları dünyanın en meşgul boğazları arasında yer almaktadır.4 Dünya petrolünün %50>ye yakını ve (Asya pazarlarına sevk edilen) dünyanın sıvı doğal gaz (LNG) ticaretinin üçte ikisi Malakka Boğazı ndan geçmektedir. Japonya petrolünün yaklaşık %80>i de bu boğaz yoluyla sevk edilmekte ve bölgenin LNG ithalatı, Güneydoğu Asya ticaret rotaları üzerinden gerçekleştirilmektedir.5 Güneydoğu Asya daki iletişim ağının çok önemli bir kısmı Güney ve Doğu Çin Denizi nin altından geçmekte ve bu iletişim kabloları bölgede; ABD, Japonya ve diğer donanma sahibi devletlerin iletişimleri için stratejik bir önem arz etmektedir.6 Spratly Adaları nın somut değeri, petrol ve gaz yataklarının yüksek potansiyellerinin keşfedildiği 1960 ların sonuna kadar, sadece balıkçı kaynaklarıyla sınırlı olmuştur de ise bölgede petrol olduğu keşfedilmiştir. Çin Jeoloji ve Mineral Kaynakları Bakanlığı na göre, özellikle Spratly Adaları bölgesinde 17,7 milyar ton petrol ve doğal gaz rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Kuveyt in 13 milyar tonluk rezervi hatırlandığında adaların önemi daha iyi anlaşılmaktadır.7 Ayrıca bölge, dünyanın en verimli ticari Problems, Policies, and Prospects for Diplomatic Accommodation. 4 Joyner, a.g.e, s Karim, Z. (2007, s.37). The strategic significance of the straits of Malacca. Australian Defence Force Journal. 6 Emmers, R. (2010). The Changing Power Distribution in the South China Sea: Implications For Conflict Management And Avoidance. Political Science. ss Marlay, R. (1997). China, the Philippines, and the Spratly Islands. Asian Affairs: An American Review. 23(4): ss

172 balıkçılık sahalarından birisidir. Dünyadaki nüfusun hızla artması ve buna karşılık balık stoklarının azalması bölgenin önemini gittikçe arttırmaktadır.8 Tüm bu özellikleri ile önem arz eden Güney Çin Denizimde egemen olunacak her bir coğrafi oluşum, bölgede etkinliği arttırabilmede etkin bir araç işlevi görecektir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) ne göre; bir devlet, bir ada üzerinde toprak egemenliğine sahipse adanın başlangıcından 12 deniz miline kadar uzanan bölümünü kendi karasuları olarak ilan edebilir. Devletin ada üzerinde olan egemenliği; ülkenin karasuları üstündeki hava sahasını, altındaki deniz tabanını ve sularının toprakaltını uzatır. Buna ek olarak bir ada üzerinde toprak egemenliğine sahip olan devlet, adanın başlangıcından 200 deniz miline kadar uzanan kısmını münhasır ekonomik bölge ilan edebilir. Münhasır ekonomik bölge içinde egemenlik gösteren devlet; su, deniz yatağı ve toprak altında bulunan doğal kaynaklar üzerinde de egemenlik haklarına sahip olur. Bu hükümler bölgenin stratejik konumu ve potansiyel petrol kaynaklarıyla birleştiğinde; şüphesiz, taraf ülkelerin Spratly Adaları üzerinde egemenlik kazanma arzuları artmaktadır.9 Tartışmalı adalara sahip olmak kadar buraları karşı tarafa bırakmamak da önem kazanmaktadır. Bu ise, çözümsüzlüğün (status quo) devam ettirilmesi anlamına gelir. Nitekim Tablo-10 da belirtildiği üzere; Çin, dokuz adayı; Tayvan, sadece en büyük ada olan Taiping Dao>yu; Vietnam, yirmi bir adayı; Malezya, üç adayı; Filipinler, sekiz adayı ve Brunei ise bir adayı (Louisiana Resifi) denetiminde tutmaktadır. Tarafların çeşitli dönemlerde işgal etmiş olduğu bu adalarda askeri kuvvet konuşlandırmış oldukları görülmektedir. 8 Senese, Paul D. (2005). Chinese Acquisition of the Spratly Archipelago and Its Implications for the Future. Conflict Management and Peace Science. ss Lian A. M. (1998, s.1). The Timor Gap Treaty as a Model for Joint Development in the Spratly Islands. American University International Law Review. Volume 13, Issue 3 Article 4.

173 Tablo Spratly Adaları nda Tarafların Genel İşgal Durumu. ÜLKE Çin Tayvan Malezya Filipinler Vietnam Brunei İŞGAL DURUMU VE NİTELİĞİ 8-9 ada (askeri kuvvet konuşlandırılmış), En büyük ada olan Itu Aba (Taiping Dao) da 600 kadar askeri var; bir liman ve uçak pisti inşa etmiş, 3 ada (asker konuşlandırılmış), 8 ada (asker konuşlandırılmış), 21 ada (asker konuşlandırılmış), Sadece Louisiana Resifi. Tarafların Uyuşmazlığa Yaklaşımları: Çin, Tayvan, Vietnam, Filipinler, Malezya ve Brunei ülkelerinden her birinin Spratly Adaları nın tümü veya bir parçası üzerinde birbiriyle örtüşen toprak egemenliği iddiaları bulunmaktadır. Taraf ülkelerin her biri iddialarını desteklemek için; keşif, tarihsel kanıt, uluslararası hukuk ilkelerine dayanan argümanlar, işgal, BMDHS hükümleri gibi unsurlar arasında değişim gösteren çeşitli materyaller öne sürmektedirler. Taraf ülkelerin hak iddia ettikleri deniz alanları Harita - 8 de gösterilmiştir. Çin, Tayvan ve Vietnam, iddialarını tarihsel tezlere dayandırırken; egemenlik iddiaları bazı oluşumlarla sınırlı kalan Brunei, Filipinler ve Malezya ise savlarını Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmeleri yle desteklemektedir. Devletler, söz konusu oluşumların kıta sahanlıkları ve münhasır ekonomik bölgeleri üzerinde bulunmasının egemenlikleri için yeterli olduğunu düşünmektedirler. Nitekim bu devletler; Çin, Tayvan ve Vietnam gibi iddialarını, adaların tarihsel olarak da kendilerine ait olduğunu belirterek tamamlamaktadırlar. Ancak bu devletlerin Çin, Tayvan ve Vietnam

174 Harita - 8. Güney Çin Denizi ndeki Tarafların Hak İddiaları kadar kuvvetli kanıtları yoktur. Genel olarak uyuşmazlık tezleri Tablo-11 ile gösterilmiştir. Çin in Yaklaşımı: Çin in adalar üzerindeki egemenlik iddialarını dört ana başlıkta toplamak mümkündür: Çeşitli Tarihsel Kanıtlar: Çin, tarihsel kanıtlarını M.Ö. 2.yy a kadar götürmektedir.10 Uzun yıllar süren seyrüsefer sonunda Xisha (Paracel) ve Nansha (Spratly) Lian, a.g.m.

175 Adaları nın keşfedildiğini söyleyerek adaların bu yolla ülke toprak- Tablo Spratly Adaları Uyuşmazlığında Tarafların Tezleri. ÜLKE İDDİA KAPSAM Çin Halk Cumhuriyeti Tayvan Tarihsel (Keşif, işgal, kullanma ve geliştirme) Tarihsel (Keşif, kullanma ve geliş - tirme) Tüm adalar Tüm adalar Vietnam Tarihsel (İşgal) Tüm adalar Brunei Coğrafi (İlgili resifin münhasır ekonomik bölgesini belirleyen düz çizgi içinde kalması) Louisiana Resifi Filipinler Tarihsel (Keşif) 60 adacık Malezya Coğrafi (Kıta sahanlığı üzerinde) 3 adacık ve 4 kayalık grubu larına katılmış olduğunu ileri sürmektedir.11 Çin tarihsel kanıtlarını; İkinci Dünya Savaşı öncesinde Japonya tarafından işgal edilen Spratly Adaları ndan, savaş sonrasında imzalanan San Fransisco Barış Antlaşması ile feragat edilmesiyle adaların tekrar kendisine dönmüş olduğunu ima ederek tamamlamaktadır.12 Kısacası Çin, ilk egemenliği fiili işgal ile kazandığını ve bundan sonra yurttaşlarının çeşitli amaçlarla bu adaları kullandığını, hükümetin de bunu destekleyecek adımlar attığını belirtmektedir. Dikkat çeken en önemli 11 SAEMK. (Stratejik Araştırma ve Etüd Millî Kom.), (1999, ss. 8-11). Devletlerarası İlişkilerde egemenliği Tartışmalı Adalar Sorunu. ss II Dünya Savaşı nın ardından Müttefik Kuvvetler ile Japonya arasında 8 Eylül 1951 de San Fransisco da imzalanmış ve 28 Nisan 1952 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Antlaşmayla II. Dünya Savaşı resmen sona ermiştir. Antlaşmanın 2. Maddesine göre Japonya; Kore, Tayvan, Hong kong, Kuril Adaları, Parasel ve Spratly Adaları, Antarktika ve Sahalin Adaları ndaki haklarından feragat etmektedir.

176 nokta, özellikle çeşitli dönemlerdeki haritalara atıf yapılması ve bu haritalara o dönemlerde itiraz edilmediğinin vurgulanmasıdır. Vietnam ın daha önce adaların Çin e ait olduğunu kabul etmiş olması: Çin e göre Vietnam, Eylül 1975 e kadar Spratly Adaları ndaki Çin varlığını kabul etmiş; hatta Çin i desteklemiştir. Bu tarihten sonra, adalar üzerinde egemenlik iddia etmeye başlamıştır. Vietnam ise bu tutum değişikliğini kabul etmekte ve önceki tutumunun nedenini; o dönemdeki durum gereği, bölgesel (SSCB) ve küresel (ABD) tehditlere karşı Çin e dayanmak ve ona karşı çıkmamak zorunluluğunun oluşturduğunu belirtmektedir.13 Çin nin egemenliğinin uluslararası kamuoyunca da kabul edilmiş olması: Bölgedeki Fransız sömürge yönetiminin 1938 de Parasel Adaları na girmesi üzerine Japonya nın buna itiraz etmesi ve Japon Dışişleri Bakanlığı nın söz konusu adaları Çin in toprağı olarak tanıdıklarım açıklaması; 1951 de toplanan San Fransisco Konferansı nda, konferansa katılan Sovyetler Birliği heyeti başkanı Andrei Gromyko nun bahsedilen adaların Çin in toprakları olduğunu belirtmesi Çin in bu hususta öne sürmüş olduğu kanıtlandır. Vietnam ın bazı tarihsel metinlere dayanarak hak iddia ettiği adaların Spratly Adaları olmadığı: Çin, kendi tarihsel ve coğrafi iddialarının yanı sıra karşı tarafın en fazla önem verdiği tarihsel metinleri çürütmeye de büyük önem vermektedir. Çin, Vietnam ın en eski metinler addederek kanıt olarak sunduğu 17.yy a ait harita ve buna bağlı olarak 18.yy da yazılan

177 kitapta adı geçmekte olan adaların Spratly Adaları olmadığı iddiasını savunmaktadır.14 Tayvan ın Yaklaşımı: Tayvan ın Spratly Adaları iddiası, aslında Çin ile aynı olup iddia, adaların tarihi keşfi ve kullanımına dayanmaktadır. Ayrıca, 1939 yılında Japonya nın; Hainan, Paracel ve Spratly Adaları nı işgalinin ardından Japonya, Spratly Adaları nı Tayvan ın yetkisine vermiştir.15 Tayvan, 1946 yılında Japonya nın İkinci Dünya Savaşı sonunda geri çekilmesinin ardından, Itu Aba da bir garnizon kurmak için çalışmıştır. Fakat Çin, 1950 yılında Hainan Adası nı devraldığında Tayvan ı geri çekilmesi için zorlamıştır yılında tekrar Itu Aba yı işgal eden Tayland ise, bu tarihten yana işgalini sürdürmektedir.16 Vietnam ın Yaklaşımı: Vietnam, kendisi için hem ekonomik (petrol) hem de askeri güvenlik (stratejik konum) açısından büyük önem taşıyan Spratly Adaları üzerindeki egemenlik iddialarını 1975 yılında; çeşitli yönetsel kararlar, Fransız ve Vietnamlı yetkililerin açıklamaları, Nisan 1975 te Vietnam ordusu tarafından yapılan işgal ile beş harita, on üç fermanın da aralarında bulunduğu 19 belgeden meydana gelen bir metin ile açıklamıştır yazında Güney Vietnam Hükümeti, Spratly Adaları ndan 14 SAEMK, a.g.e., ss Xavier, F. (1999). International law and the dispute over the Spratly Islands: Whither UNCLOS? Contemporary Southeast Asia, 21(3), ss Retrieved January 11, 2012, from ABI/INFORM Global. (Document ID: ). 16 Lian, a.g.m.

178 bazılarına donanma birlikleri göndermiş; bu birlikler de çıktıkları adalara bayrak ve benzeri egemenlik işaretleri asmıştır. Çin tarafindan anında itiraz edilen bu olaydan sonra 1973 yılına kadar hiçbir gelişme olmamış, egemenliği kabul edilmiş ve desteklenmiştir. Eylül 1973 te Güney Vietnam Hükümeti, 1969 BM Raporu üzerine bölgede petrol arama çalışmaları yürüten bir şirketin isteğiyle yönetsel bir karar alarak Spratly Adaları nı eyaletine bağlamıştır. Bu karara Çin sert tepki göstermiş; sıcak çatışma yaşanmıştır. Vietnam ın BM Güvenlik Konseyi ne başvurusu, Çin in konseyde daimi üye olması nedeniyle sonuç vermemiştir. Vietnam, Vietnam Savaşı nın sona ermesinden iki yıl sonra karasularının Spratly Adaları nı içerdiğini ilk kez resmi olarak açıklamış ve 200 deniz millik münhasır ekonomik bölgesini ilan etmiştir.18 Vietnam, Sovyetler Birliği nin dağılması sonrasında Güney Çin Denizi ne doğru büyüyerek tekrar bir tehdit olmaya başlayan Çin e karşı, bölgesel bir ekonomik örgütlenme olan ASEAN a yakınlaşmıştır. Özellikle ASEAN a katıldığı 1995 ten bu yana Vietnam da sorunun tüm tarafların katılacağı, Spratly ve Paracel Adaları uyuşmazlıklarının masaya yatırılacağı çok taraflı görüşmelerle çözülmesi fikrini benimsemekte, sorunun uluslararasılaştırılmasını istemektedir. Son tahlilde, iki ülke arasında temel olarak 1975 te Vietnam ın egemenlik iddiaları yayınlaması ile başlayan ve 1978 de aralarındaki diplomatik ilişkinin kesilmesi ile iyice tırmanan sorun, Ekim 1993 te yapılan kara-deniz sınırı sorunlarında kuvvet kullanmama konusundaki anlaşmaya rağmen hala sürmektedir. Problem, 1995 te Vietnam>ın ASEAN a üye olması ile de farklı bir boyut kazanmıştır.

179 Malezya nın Yaklaşımı: Malezya nın iddialarının temelinde BMDHS de yer alan Kıta Sahanlığı Prensibi bulunmaktadır BMDHS; uluslararası hukuk kurallarının temsili olması ve okyanus yönetiminin hemen her yönünü düzenlemesine rağmen deniz sınırlarının belirlenmesinde kendine has ana esaslar sağlamakta başarısız olması yüzünden Spratly Adaları Anlaşmazlığı nda az bir etki göstermektedir. BMDHS, sadece kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgeyi içeren sınır anlaşmazlıklarının çözümüne yönelik adil bir çözüm elde etmek için, uluslararası hukuk temelinde anlaşmaya ve Uluslararası Adalet Divanı Statüsü nün 38 inci maddesine atıfta bulunarak anlaşmazlığın karara bağlanması yönünde yol göstericilik yapmaktadır.19 Malezya, kıta sahanlığı içinde yer aldığını iddia ettiği; Swallow (1983), Ardasier, Mariveles (1986) ve Dallas (1987) Resiflerini işgal etmiştir. Ülke, Spratly Adaları ndan başka on iki tane ada üzerinde de egemenlik iddia etmektedir; ancak bu iddiasının yasal uygunluğuna dair şüpheler sürmektedir.20 Malezya nın iddiaları birkaç nedenden dolayı güçlü değildir. Birincisi; Malezya nın BMDHS yi yanlış yorumlamasıdır. BMDHS; kıyı devletlerine kıta sahanlığı içindeki kaynakları kontrol etme hakkı verirken; hiçbir kıyı devletine kıta sahanlığında bulunan adalar üzerinde egemenlik hakkı vermemektedir. İkincisi; Malezya nın 1979 yılında öne sürmüş olduğu keşif ve işgal iddiasıdır. Bu iddia Çin, Tayvan ve Vietnam ile karşılaştırıldığında oldukça yenidir. Son iddiası ise; Malezya nın egemenliğini istediği yapıları, diğer devletlerin kontrol etmesidir (Amboyna Key ini, aynı zaman 19 Lian, a.g.m. 20 Joyner, a.g.m, s.63.

180 da Vietnam; Commodore Resifi ni Filipinler; Louisiana Resifi ni, Brune i iddia etmektedir). Ancak Malezya, 1980 lerden bu yana işgal ettiği dört resifte daha fazla yasal dayanağa sahiptir.21 Filipinler in Yaklaşımı: Tarihsel süreçte ön plana çıkmayan Filipinler (tıpkı Malezya nın yaptığı gibi); BMDHS ye, bu bağlamda kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge argümanlarına sıkı sıkıya sarılmış durumdadır. Filipinler 1968 den itibaren iddialarını daha ciddi bir şekilde yinelemeye ve üç adada da askeri birlik konuşlandırmaya başlamıştır. Buna ek olaraksa, 11 Mart 1976 da Palawan da (Spratly bölgesi içinde) Filipinler in toplam petrol tüketiminin % 15 ini karşılamakta olan bir petrol alanı bulmuştur. Mart 2005 te Vietnam ve Filipinler; devlet petrol şirketleri tarafından oluşturulan Ortak Deniz Sismik Taahhütnamesi ni (JMSU) imzalamışlardır. Bu anlaşma; taraf devletler tarafından değil, ulusal petrol şirketleri tarafından imzalanmış olup Spratly Adaları bölgesinde petrol öncesi keşif araştırmalarının yapılması konusunda ticari bir anlaşma olması yönünden olumlu karşılanmıştır. Anlaşmaya hiçbir Tayvanlı şirket katılmamış olmakla birlikte 30 Haziran 2008 tarihinde sona eren anlaşmanın uzatılıp uzatılmayacağı ise muallakta kalmıştır. Nitekim Filipin muhalefeti, son yıllarda JMSU yu hükümetin Güney Çin Denizi ndeki iddialarına zarar vermesi ve anayasayı ihlalin bir göstergesi olarak görmesi sebebiyle eleştirmiştir.22 ASEAN Faktörü ve Uyuşmazlığın Değerlendirilmesi: Esasen 1967 de bölgesel barışı ve istikrarı geliştirmek amacıyla kurulan ASEAN ın bu dönemde aktifleşmeye başlamasıyla bölge 21 Lian, a.g.m. 22 Emmers, a.g.m.

181 içi dengeler değişmiş ve Spratly Adaları uyuşmazlığı da bu yeni dengelerin en önemli uygulama alanlarından biri haline gelmiştir. ASEAN üye ülkelerinin birçoğu Çin in; uzun menzilli uçak, havada yakıt ikmali yetenekleri ve tespit edilmesi zor denizaltı gibi modern teknolojileri elde etme çabalarından endişe duymaktadırlar. Buna karşılık, kendi komuta ve kontrol yeteneklerini geliştirmek anlamında, Güney Çin Denizi etrafında bölgesel bir silahlanma yarışı potansiyeli yaratacak olan kısıtlı ama önemli askeri modernizasyon adımları atmaya başladıkları da görülmektedir. Diğer taraftan ise adalar üzerinde kendini gösteren anlaşmazlıkların barışçıl çözümleri kolaylaştırabilmek için Güney Çin Denizi ndeki ülkeleri çok taraflı diyalog ve güven artırıcı önlemlere teşvik ettiği değerlendirilmektedir. En önemli örnekler arasında ASEAN Bölgesel Forumu (ASEAN Regional Forum - ARF), Asya Pasifik te Güvenlik İş Birliği Konseyi (Council for Security Cooperation in the Asia Pacific-CSCAP) ve Güney Çin Denizi Potansiyel Çatışma Yönetimi çalışmaları yer almaktadır. Daha olumlu bir ilerleme ise, bölgede çatışma önleme ve stratejik iş birliği teşvik amacı ile 4 Kasım 2002 tarihinde Phnom Penh Zirvesi nde; ASEAN ve on üye devlet tarafından Güney Çin Denizi nde Tarafların Davranışları Deklarasyonu nun imzalanmasıdır. Beyan kuralları yasal olarak bağlayıcı değildir; sadece siyasi bir ifadedir. Yine de bu, önemli bir değişim işareti olarak değerlendirilmektedir.23 Çin 2010 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi nde, Asya Pasifik bölgesinin genel olarak güvenlik açısından istikrarlı olduğu belirtilerek Asya da önceliğin ekonomik düzelme olduğu, bu kapsamda Asyalı ülkelerin ekonomik küreselleşme ve bölgesel istikrara yoğunlaştıkları ifade edilmektedir. Bu kapsamda bölge içinde ve 23 Aggarwal Vinod K., Koo Min Gyo (2005, s.18). Asia s New Institutional Architecture: Managing Trade and Security Relations in a Post-September 11 World. Berkeley APEC Study Center, University o f California at Berkeley, California.

182 dışında çok taraflı ya da karşılıklı işbirliğinin arttığına dikkat çekilerek bölgesel ekonomik ve güvenlik mekanizmalarının geliştiği vurgulanmaktadır. Şangay İş Birliği Örgütü, ASEAN ve APEC gibi örgütler bu süreçte öne çıkan bölgesel örgütler sayılmaktadır. Çin, ASEAN Regional Forum (ARF) kapsamında çok taraflı güvenlik toplantılarına aktif olarak katılmaktadır. Bu kapsamda ASEAN Plus One (Çin) ve ASEAN Plus Three (Çin, Japonya ve Kuzey Kore) toplantılarında da yer almaktadır. ASEAN ile arasındaki en önemli gelişme, 2010 yılının başından itibaren ASEAN-Çin Serbest Ticaret Bölgesi nin hayata geçirilmesidir. Bu bölge 1 milyar 900 milyonluk bir nüfusu kapsamaktadır. Anlaşmayla Çin ile ASEAN ın altı kurucu üyesi olan Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler, Singapur ve Brunei arasında ticarette malların yüzde 90 ından fazlasında sıfır gümrük vergisi uygulanmaktadır. Dört yeni üye olan Myanmar, Kamboçya, Laos ve Vietnam da 2015 yılında bu uygulamaya dahil olacaktır. Çin, Serbest Ticaret Antlaşması yla tarife oranlarını %9.8 den % 0.1 e düşürürken ASEAN ın altı kurucu üyesi ise bu oranı %12.8 den %0.6 ya düşürmüştür.24 ASEAN sadece bir ay gibi kısa bir sürede, Çin in en büyük ticaretini gerçekleştirdiği Japonya ve Avrupa ülkelerini de geride bırakarak bir numaraya yükselmiş ve Çin in en büyük ticari ortağı olma konumuna erişmiştir. Bölgede yaşanan bu gelişmelerle özellikle dört yeni üye olan Myanmar, Kamboçya, Laos ve Vietnam ın da Serbet Ticaret Bölgesi ne katılmasıyla bölgede karşılıklı ekonomik bağımlılığın daha da arttırılacağı ve bu gelişmelerin adalar anlaşmazlıklarının çözümünde olumlu etki edebileceği değerlendirilmektedir. 24 Xu Rui, 7 Haziran 2011 tarihinde < english/ /07/c_ htm > adresinden alınmıştır.

183 Güney Çin Denizi ndeki Değişen Güç Dengelerinin ve Uyuşmazlığın Değerlendirilmesi: Spratlı Adalar sorununda bölgede çok fazla coğrafi oluşumun (ada, adacık, kayalık, resif, kumul vs.) bulunması ve bölgenin bütününün tartışmalı olması nedeniyle bu yerlerde aşamalı işgal politikaları uygulanmış ve bölgedeki coğrafi oluşumlar adeta kapanın elinde kalmıştır. Her ne kadar bölgedeki petrol kaynakları konusunda iyimser tahminler önemini yitirmiş olsa da bölgede yer alan ve kimsenin denetiminde olmayan adaların ortak işletilmesi önerileri artış göstermektedir. Buna bağlı olarak ise, taraf devletler işgallerini sürdürmeye devam etmektedir. Kaldı ki başta olmak üzere tarafların amacının, askeri açıdan iyice kuvvetlenene kadar durumu idare ederek bu arada da denetimine olabildiğince çok adayı alabilmek olduğu şeklindeki görüşler göz önünde tutulsada ortak işletme önerilerinin farklı bir boyut kazanmış olduğu yadsınamaz bir gerçekliği oluşturmaktadır. Zira bu tür önerilerin benimsenmesi durumunda, tarafların denetiminde/işgalinde bulunan adalar, bu bağlamda ele alınamayabilecek ve en azından de facto olarak o ülkelerin toprağı sayılabileceklerdir. Yani ortak işletme; ancak herhangi bir tarafın işgal etmediği oluşumlarla sınırlı tutulmuş olacaktır. Bu da tarafların aralıklarla ve adeta aşama aşama başvurduğu işgal politikasını açıklar niteliktedir. Grafik-11 de görüldüğü üzere, Çin in yılları arasındaki petrol üretim ve tüketimi değerlerine baktığımızda gün geçtikçe enerji ihtiyacının arttığı görülmektedir. Çin; hızlı sanayileşme sürecinde giderek artan ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla enerji kaynağına gereksinim duymakta; bunun yanı sıra muazzam nüfusu ise enerji sorununu şiddetlendirmektedir.

184 Grafik Çin in Petrol Üretim ve Tüketimi, Kaynak: EIA-Nisan 2011 ( Çin in daha fazla hidrokarbon kaynağı bulmaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle deniz altında petrol ve gaz yatakları olduğu tahmin edilen Spratly Takımadaları, hükümeti için önemli bir cazibe merkezidir. Ayrıca adaların (deniz ticaret hatlarının güvenliği için stratejik bir öneme sahip olduğunu gördüğünden bölgeyi, enerji güvenliğinin bir parçası olarak da değerlendirmektedir. Taraf devletler arasında Çin, şüphesiz en büyük askeri güce sahip ülkedir. Deniz gücü, Güney Çin Denizimdeki ülkelere göre orantısız bir şekilde büyümektedir. 1980>li yıllarda ülke; bütçe kısıtlamasından muzdarip ve süresi dolmuş teçhizat kullanırken 1990 lardan bu yana Çin Halk Kurtuluş Ordusu Deniz Kuvvetleri, lojistik zenginliğini genişletmekte ve silahlı kuvvetlerini modernize etmektedir. Arazi ve sınır savunmasına odaklanan Çin, bunu değiştirerek deniz gücü yeteneklerini önemli ölçüde iyileştirmektedir. Kara kuvvetlerinin askeri gücü azaltılırken donanma gücü arttırılmaktadır. Çin; yeni silah sistemleri tedarik etmiş, silahlı kuvvetlerini yeniden yapılandırmış, Rus destroyer ve denizaltıları satın almış ve Güney De

185 nizi Filosu (SSF) nun amfibi yeteneklerini geliştirmiştir.25 Çin Halk Kurtuluş Ordusu 21.yy ın ortalarında küresel bir deniz gücü olmayı hedeflemektedir.26 Ayrıca Güney Çin Denizi ndeki adalar ve resifler üzerindeki kontrol kapasitesini de geliştirmektedir. Mischief Reef dahil olmak üzere adacıklar üzerindeki tesisleri, uçaksavar ve deniz toplarının yanı sıra helikopter iniş pistleri ile güçlendirmektedir. Çin, Fiery Cross Resifi nde kendisine erken uyarı imkan ve yeteneği sağlayan J-17C radar sistemine sahiptir.27 Çin Halk Kurtuluş Ordusu aynı zamanda Sanya Hainan Adası yakınlarında Çin in stratejik varlığı ve kapasitesini önemli ölçüde artıracak olan nükleer denizaltı inşa etmektedir.28 Taraf ülkeler, Güney Çin Denizi içinde güç dağılımındaki bu hızlı değişim ve Çin in bölgedeki ezici deniz gücünü bir gün egemenlik sorununu gidermek için kullanmak istemesi olasılığı nedeniyle endişe içindedirler. Güneydoğu Asya da taraf ülkelerden en güçlüsü Vietnam bile, Çin ile rekabet edebilecek askeri kapasiteye sahip değildir. Hurrell; Eşit olmayan güç, bazı kollektif otoriteler tarafından kontrol altına alınmazsa sonrasında bu gücün olası siyasi sonuçları göz ardı edilemez; bu durum, savaş ve çatışmaya kaçınılmaz şekilde yol açmaktan değil; güç patolojisinin, yasal ve normatif düzenin yapısı ile işleyişini etkileme eğiliminde olmasından kaynaklanır. 25 Emmers, a.g.m Ağustos 2011 tarihinde, < adresinden alınmıştır. 27 Wiencek, David G. (2002, s.62). Cooperative monitoring in the South China Sea: satellite imagery, confidence-building measures, and the Spratly Islands disputes. 28 < / / Chinese - nuclear - sub marine-base.html> adresinden alınmıştır.

186 şeklinde orantısız gücün olası negatif etkilerinden bahsetmektedir.29 ASEAN çatışmaların önlenmesi ve yönetimi modeli uygulayarak Güney Çin Denizi nde eşit olmayan güç dağılımını azaltmak için çabalamaktadır. Bunun için, egemenlik sorununu bir kenara koyarak bunun yerine, güven inşa etme ve çatışma yönetimi konularına odaklanmıştır da uyarlanmış ASEAN çatışma yönetimi modelinin özü olan TAC (Treaty of Amity and Cooperation) modeli birliğe, norm tabanlı ve gayrı resmi diplomasi ile bölge devletleri arası ilişkileri düzenleme; bununla birlikte mevcut ya da potansiyel anlaşmazlıkları yönetme imkanı sağlamaktadır. Bu modelin başarılarının göstergesi ise, 2002 yılında imzalanan Güney Çin Denizi nde Tarafların Davranışları Deklarasyonu nun içeriğinde yer alan; güç kullanma tehdidi ve güç kullanımının yasaklanması, kendine hakim olma egzersizi, uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesi, güven artırıcı önlemlerin benimsenmesi, iş birliği, danışma ve uluslararası hava-deniz navigasyon özgürlüğü prensiplerinin bulunmasıdır. Bu, Güney Çin Denizi ndeki savaş veya askeri bir çatışma tehdidinin azaltılması anlamına gelmektedir. Böyle bir iş birliği; bölgedeki barış, ortaklık ve istikrar için ortam yaratma, güven inşa etme ve ASEAN ile arasında karşılıklı anlayışın geliştirilebilmesi açısından büyük öneme sahiptir. Ancak deklerasyonda yer alan ilkelerin uygulanması, tarafların iyi niyet ve çabalarıyla doğru orantılıdır Hurrell, A. (2007, s.31). On Global Order: Power, Values, and the Constitution o f International Society. Oxford: Oxford University Press. 30 Emmers, a.g.e. 31 T. Nguyen Hong (2003). The 2002 Declaration on the Conduct of Parties in the South China Sea: A Note. Ocean Development & International Law. 34/ss

187 Ortak yönetim programı için mutabakatın aşama aşama gelişmesi gerekir. Çatışma çözümleme bir bitiş noktası değildir. Aksine, çatışma çözümleme bir sürece yayılır ve ilerleme sağlamak için yapılacak özel nitelikli kararlar gerektirir. Çatışma yönetimi bu süreçte kritik öneme sahiptir; küçük sürtüşmeler veya olaylar, güven inşa sürecinde büyük anlaşmazlıklar ya da ciddi aksamalara neden olmamaları için kontrol edilmelidir.32 Model, 1995 Mischief Resifi Çatışması ndan 2000 li yılların ortalarına kadar bölgedeki tansiyonu düşürmesi ve 2002 Deklerasyonu ile başarılı addedilmiş olsa bile, 2006 yılından bu yana Çin in iddialarında kararlılığını arttırdığı görüldüğünden yeterlilik arz etmediği şeklinde değerlendirilmektedir. Durum dinamik ve kırılgan olmaya devam etmektedir. Bu şartlar ortak kalkınma planı içeren, ortak yönetim rejimi etrafında kurulmuş ve yapılandırılmış güçlü, çok taraflı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Böyle derin bir düzenlemenin olmaması ise, (ezici gücün zayıf tarafların ekonomik koşullarını değiştirmesiyle) zayıf ülkeleri kırılgan bir durumun ortasında bırakabilir. Dahası, geniş kurumsal yapı ve mekanizmalardan yoksun ortak bir kalkınma planı, Güney Çin Denizi nde eşit olmayan güç dağılımı ışığı altında Çin in toprak iddialarını teyit eder. Diğer taraftan, Güneydoğu Asya daki taraf ülkeler de sadece Pekin ile egemenlik iddialarının çakıştığı alanlarda keşif sürecine dahil olacaktır. Bu nedenle ortak bir arama ve geliştirme planı, tarafların mevcut toprak taleplerini donduran ve bölge devletleri arasındaki ilişkileri düzenleyen, mevcut veya olası anlaşmazlıkları yöneten bağlayıcı bir anlaşma şeklinde olmalıdır.

188 Timor GAP Antlaşması Açısından Değerlendirme: Bir Spratly Kaynak Geliştirme Kurumu, Güney Çin Denizi nde egemenlik iddiaları ile ilgili çatışma baskılarını hafifletebilir. Böyle bir iş birliği düzenlemesi, siyasi açıdan istikrarlı, askerden arındırılmış bir ortam içerisinde bölge kaynaklarının geliştirilmesi adına ortak bir çaba içinde olan taraflara, finansal ihtiyaçlar için bir havuz teşkil edebilir. Örneğin Timor Gap Anlaşması; Timor Gap bölgesinde doğal kaynakların ortak aranması ve işletilmesi için Ortak İşbirliği Bölgesi nin kurulması amacıyla Avustralya ve Doğu Timur arasında 11 Aralık 1989 tarihinde imzalanmıştır. Şubat 1991 yılında yürürlüğe giren Antlaşma, Doğu Timor ve Avustralya arasındaki tartışmalı deniz sınırı alanındaki km2 lik (23,000 mil kare) alanı kapsayan üç alana kurulmuş olan İş Birliği Bölgesi nden oluşmaktadır. Avustralya ya en yakın alan Zone B için; Avustralya, Endonezya ya toplam petrol üretiminin %10 u kadar brüt kaynak kira vergisi öder. Benzer şekilde; Endonezya, C Alanı nda Avustralya ya benzer ödemeler yapar. A Bölge Alanı nı yönetmek için sorumluluk, Bakanlar Kurulu na devredilmiştir. Devletlerin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan konsey yılda bir toplanır ve oy birliği ile faaliyet gösterir. Müşterek kurum, konseye karşı sorumlu olan petrol arama ve kullanma faaliyetlerini yönetir.33 Timor Gap Antlaşması nda taraf sayısını ters kıyılara sahip 2 ülke oluşturmakta ve içinde bulunulan anlaşmazlık kıta sahanlığı sınırının belirlenmesi ile ilgili olup hiçbir adayı içermiyor iken; Spratly uyuşmazlığında 6 taraf ülke ve 400 den fazla coğrafi oluşumun varlığı göze çarpmaktadır. Timor Gap Antlaşması, sorunlar açısından her ne kadar farklılık gösterse de Spratly Adaları uyuşmazlığının çözümü için örnek bir model olabileceği değerlendi

189 rilmektedir. Örneğin; Brunei iddia ettiği alanı içinde, Louisiana Reef i kapsayan bölgeyi düşünelim. Çin ve Malezya tarafından da iddiaların yöneltilmiş olduğu bu bölge ortak geliştirme bölgesini oluştururken; Malezya nın eşit sayıda temsilcilerinden oluşan Bakanlar Konseyi ve Ortak Yönetimi ise bu bölgeyi kontrol etsin. Timor Gap Antlaşması ndaki gibi Bakanlar Konseyi; Çin, Brunei ve Malezya nın katılımıyla yılda bir kez dönüşümlü olarak toplanacak ve bölgeyle ilgili bütün sorumluluğu alacaktır. Benzer şekilde, bölgenin ticari bloklar halinde alt bölümlere ayrılması ve bu blokların petrol arama sözleşmelerinde yer alması Ortak Kurum un sorumluluğunda olacaktır. Ortak Kurum tüm kararları oy birliği ile alacaktır. Her üye eşit ağırlıklı oy hakkına sahip olacak ve taraflar olan Çin, Brunei, Malezya; hidrokarbon işletilmesi sonucunda ortaya çıkan ürünü eşit olarak paylaşacaktır. Kaynak yönetimi için müzakere yapılmış olan Timor Gap gibi anlaşmalar, Güney Çin Denizi iş birliği için yapılacak çerçeve antlaşmada; temel ilkeler, yapılar ve prosedürler bakımından fayda sağlayabilir. Yorumcular Timor Gap Antlaşması>na; bir uzlaşma zaferi veya sınır anlaşmazlıkları konusundaki çıkmazı aşmak için yaratıcı bir yaklaşım şeklinde atıflarda bulunmaktadırlar.34 Böyle bir uygulamanın Spratly Adaları taraf ülkeleri için kabul edilebilir olup olmadığı ise hala belirsizdir. Tüm taraflar, klasik bir tutsak ikilemi içindedirler. Takımadaların tek taraflı kontrolü, o devlet için en faydalı/karlı olandır. Taraf olan her ülkenin bölgede tek yönlü kontrolü uygulamaya çalışması muhtemel askeri bir çatışmayı meydana getirebilir. Bu da aktörlerin çok yüksek askeri, finansal ve politik kayıplar vermesi anlamına gelir. Karşılıklı iş birliği ve adaların tek taraflı kontrolü ile Güney Çin Denizi, doğal kaynakların sömürülmesinden daha az faydalanırken; bu işbirliğinin kalıcı ya da şid

190 detlenir çatışmanın oluşturacağı yüksek maliyete karşı kesinlikle koruyucu bir rol üstleneceği değerlendirilmektedir. Ancak ortak bir geliştirme anlaşması oluşturulmadan önce geniş anlamda bir iş birliği için taraf ülkelerin, daha fazla güven artırıcı önlem alması gerekmektedir. Ülkeler, tüm anlaşmazlıklara barışçıl çözüm getiren ve uyuşmazlıklarda iş birliği sağlayan çok taraflı davranış kurallarını uygulamada istekli olmalıdır. Harita - 9. Avustralya ve Endonezya Cumhuriyeti Arasında İmzalanan Timor Gap Antlaşması. Kaynak: < Sonuç Asya Pasifik bölgesindeki adalar sorunlarına taraf olan ülkeler, Güney Çin Denizi içinde güç dağılımındaki hızlı değişimin ve Çin in bir gün bölgedeki ezici deniz gücünü egemenlik sorununu çözmek için kullanabilmesi olasılığının vermiş olduğu tedirginlikle endişe içindedirler. ASEAN; Güney Çin Denizi nde eşit olmayan güç dağılımını, çatışmaların önlenmesi ve çatışma yönetimi modeli uygulayarak azaltmaya çabalamaktadır. Bunun için, egemenlik so

191 rununu bir kenara bırakıp bunun yerine güven inşa etme ve çatışma yönetimi konularına odaklanmıştır. Durum dinamik ve kırılgan olmayı sürdürmektedir. Bölgede Çin in yükselişi nedeniyle değişmekte olan güç dengesinin, adalar üzerindeki anlaşmazlıklara önemli yansımaları olacaktır. Ancak bölgede karşılıklı ekonomik bağımlılığın arttırılmasıyla adalar anlaşmazlıklarının şiddetinin azaltılabileceği değerlendirilmektedir. Doğu Asya ülkelerinin kendi aralarında, Serbest Ticaret Anlaşmaları yla bu konuda olumlu beklentiler içine girdiği görülmektedir yılının başından itibaren ASEAN-Çin Serbest Ticaret Bölgesi hayata geçirilmiştir. Bu bölge 1 milyar 900 milyonluk bir nüfusu kapsamaktadır. ASEAN sadece bir ay gibi kısa bir sürede Çin in en büyük ticari ortağı konumuna gelmeyi başarmıştır. Yaşanan bu gelişmelerle birlikte (özellikle dört yeni üye ülke olan) Myanmar, Kamboçya, Laos ve Vietnam ın da Sefbet Ticaret Bölgesi ne katılmış olması; bölgede karşılıklı ekonomik bağımlılığın artacağı ve bu gelişmelerin adalar anlaşmazlıklarının çözümüne olumlu etki edeceği şeklinde değerlendirilmektedir. Diğer taraftan Çin in günümüzde petrol ithal eden ikinci büyük ülke olması, enerji talebinin her geçen gün artması ve (ülkenin deniz ticaret hatlarının güvenliği için stratejik önem arz etmesi açısından) adaları enerji güvenliğinin bir parçası olarak görmesi, buna ek olarak ise Güney Çin Denizi ndeki deniz gücünde orantısız bir şekilde gelişim göstermesi bölgede yer alan diğer ülkeleri tedirgin etmektedir. Anlaşıldığı üzere Spratly Adaları uyuşmazlığı karmaşık bir sorun olup uluslararası hukuk ve BMDHS nin bu duruma kesin bir çözüm sağlamakta yetersiz kaldığı görülmektedir. Her ne kadar sorunlar birçok açıdan farklılık gösteriyor olsa da Spratly Adaları

192 uyuşmazlığının çözümü için; Timor Gap Antlaşması nın örnek bir model olabileceği, Doğu Timor ve Avustralya arasında meydana getirilmiş ortak iş birliği bölgelerinin benzer şekilde Spratly Adaları Bölgesi nde de kurulmasıyla var olan uyuşmazlığa olası bir çözüm getirilebilineceği değerlendirilmektedir. Ancak ortak bir geliştirme anlaşması oluşturulmadan önce geniş anlamda bir iş birliği adına, taraf ülkelerin güven artırıcı daha fazla önlem alması gerekmektedir. Ülkeler tüm anlaşmazlıklara barışçıl çözüm ve iş birliği sağlayan çok taraflı davranış kurallarını uygulamada istekli olmalıdır. SPRATLY ADALARI SORUNU İLE İLGİLİ EK BİLGLER DENİZ HUKUKUNDA ADALAR: Su ülkesi, kara ve hava ülkeleri ile birlikte, devletin kurucu unsurlarından olan ülke kavramı içinde yer alır. Su ülkesinin bölümleri deniz sahası, akarsular ve göller olmak üzere üç bölümden oluşur. Bunların arasında en kapsamlısı ve doğal olarak en tartışmalısı deniz sahası(ülkesi)dır. Bir devlet ülkesinin deniz sahası, kendi egemenliğine tâbi deniz kısımlarından oluşur. Denizlerle ilgili ayrıntılı kurallar 1958 Cenevre Sözleşmesi ile tespit edilmiştir. Anılan sözleşme hükümleri, güncel ihtiyaçları karşılamaktan uzak kalınca, Malta nın teklifiyle 1967 den itibaren BM koordinatörlüğünde yeni bir sözleşme hazırlanması çalışmalarına başlanmıştır yılında Venezuella nın başkenti Karakas ta (Caracas) nihai sözleşme çalışmaları başlamış ve 11 dönem süren zorlu süreçten sonra; 320 maddeden oluşan metin oluşturulmuş, 10 Aralık 1982 de Jamaika nın Montego Bay şehrinde 119 ülke tarafından imzalanmıştır yılı itibariyle anlaşmayı onaylayan ülke sayısı 161 dir. Türkiye, karasuları ve bitişik bölge hükümlerinden dolayı sözkonusu anlaşmaya taraf değildir. Bu bölümde kavram ve tanımlardan bahsedilmesinin nedeni;

193 özellikle Spratly ve Paracel Adaları bölgesinin farklı tür kara parçalarından oluşması ve pek çok sahildar devletin olmasıdır. Çok taraflı ve karmaşık olan adalar uyuşmazlıklarının anlaşılabilmesi için deniz hukukunda yer alan bazı kavramların iyi bilinmesi gerekmektedir: Karasuları: Açık deniz ile kara ülkesi arasında kalan bir deniz parçasıdır. Her devlet karasularının genişliğini tesbit etme hakkına sahiptir; bu genişlik bu Sözleşmeye göre tesbit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçemez (BMDHS, m. 3). İki devletin sahilleri bitişik veya karşı karşıya olduğunda, aralarında aksine anlaşma olmadıkça, bu devletlerden ne birinin ne de diğerinin kendi karasularını, bütün noktaları bu iki devletin herbirinin karasularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatların en yakın noktalarından eşit uzaklıkta bulunan orta hattın ötesine uzatmaya hakkı yoktur. Bununla beraber bu hüküm, tarihi hakların veya diğer özel durumların varlığı nedeniyle, her iki devletin karasularının başka şekilde sınırlandırılmasını gerekli olduğu durumlarda uygulanmaz (BMDHS, m. 15). Bu bağlamda Boğazlarda uygulanan karasuları rejimi de önemlidir. Buna göre, her iki yakası da aynı ülkeye ait olan Boğazlarda, Boğaz genişliği, o ülkenin karasuları genişliğinin iki katından az olduğu takdirde karasuları rejimi uygulanır, iki katından fazla olduğu takdirde ise sahildar devlet sayısına bakılmaksızın, devlet/devletlerin karasuları genişliği dışında kalan kısımda açık deniz rejimi uygulanır. Bitişik Bölge: Kıyı devletinin belli amaçları için yetkilerin kullanabileceği ve karasularının ölçülmeye başladığı hattan belirli bir genişliğe kadar uzanan deniz kesimidir. Bitişik bölge, karasuları genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 24 deniz milinin ötesine geçemez (BMDHS, m. 33).

194 Münhasır Ekonomik Bölge: Kıyı devletinin, deniz yatağı ve deniz yatağının toprak altında, araştırma, kullanma, canlı veya canlı olmayan doğal kaynakların yönetimi ve korunması, enerji üretimi gibi bölgenin ekonomik araştırma ve kullanımı hususundaki faaliyetleri konusunda sahip olduğu egemen haklarını belirten bir kavramdır. Münhasır ekonomik bölge, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz milinin ötesine uzanmayacaktır (BMDHS, m. 57). Münhasır ekonomik bölgede sahildar devletin hak, yetki ve yükümlülükleri vardır (BMDHS, m. 56): a) Deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altında canlı ve cansız doğal kaynaklarını araştırılması, işletilmesi muhafazası ve yönetimi konuları ile; aynı şekilde sudan, akıntılardan ve rüzgarlardan enerji üretimi gibi, bölgenin ekonomik amaçlarla araştırılmasına ve işletilmesine yönelik diğer faaliyetlere ilişkin egemen haklar: b) İşbu sözleşmenin ilgili hükümlerine uygun olarak; suni adalar, tesisler ve yapılar kurma ve bunları kullanma; denize ilişkin bilimsel araştırma yapma;. deniz çevresinin korunması ve muhafazası; konularına ilişkin yetki; c) İşbu sözleşmede öngörülen diğer hak ve yükümlülükler. Sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılması, hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşmak amacıyla, Uluslararası Adalet Divanı Statüsünün 38. maddesinde belirtildiği şekilde uluslararası hukuka uygun olarak anlaşma ile yapılacaktır (BMDHS, m. 74).

195 Kıta Sahanlığı: Coğrafi, jeolojik ve oşinografik bir kavramdır. Deniz yatağı kıyıdan itibaren denizin derinliklerine doğru uzanırken değişik seviyeler göstererek yavaş yavaş derinleşir. Genellikle 200 metre, bazı yerlerde ise 500 metre derinliğine vardıktan sonra birdenbire keskin bir yamaç biçimini alarak derinleşmeye başlar. Kıyı çizgisi ile derinleşmeye başladığı yer arasında kalan deniz tabanı ve bunun toprak altı kıta sahanlığını oluşturur. BMDGHS, kıta sahanlığının deniz tabanı ile ilgili bir kavram olduğunu ve kıta eşiğinin doğal uzantısının dış kenarına kadar kıta sahanlığının uzadığını ve dış kenarının belirli bir uzaklığa kadar ulaşmadığı durumlarda, kıta sahanlığının genişliğinin, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hattan 200 mile kadar uzatılabileceğini belirtmekte ve istisnai bazı durumlarda kıta sahanlığının 350 mile kadar genişletilebileceğini de hükme bağlamaktadır (Mad.76). Ada: Etrafı sularla çevrili, kıtadan küçük, adacıktan büyük kara parçasıdır. Adaları kıta ve adacıklardan ayıran belirli bir özellik yoktur. Bununla birlikte adalar iki kısımda incelenirler: Kıtasal Adalar (Kıta eşiklerine oturmuş olanlar) ve Okyanus Adaları (Kıta eşiklerinden bağımsız durumdakiler). Adacık: Adadan daha küçük kara parçalarına verilen genel addır. Ancak bunun üst limitini tanımlayan belli bir ölçüt yoktur. Bununla birlikte aşağıdaki kara parçaları genel olarak adacık sınıfına sokulurlar ve adacık yerine bu adlarla anılarak, ada dan ayrılırlar. (a) Kayalık: Genel olarak kayalardan oluşan, üzerinde yaşanmayan ve çok az bitki örtüsüne sahip kara parçasıdır. (b) Kumul, Sığlık: Genellikle içinde su bulunan veya su içine girmiş durumda olan, kumluk, alüvyonlu veya çakıllı toprağı bulunan doğrusal bir kara parçasıdır.

196 (c) Key: Mercan resiflerinin yüzeyindeki küçük kumlu kara parçalarıdır. Genellikle Pasifik, Atlantik ve Hint Okyanusları nda bulunurlar. Üzerlerinde yaşanabildiğinden ve tarıma elverişli olduklarından, pek çok insan için önemlidirler. BMDHS ne göre; cezir zamanı ortaya çıkan yükseklikler»den, deniz ile çevrili olan, cezir zamanı açıkta kalan ve med zamanı örtülen doğal kara yükseklikleri anlaşılır. Cezir zamanı ortaya çıkan yükseklikler, kıtadan veya bir adadan, tamamen veya kısmen karasuları genişliğini aşmayan bir uzaklıkta bulundukları takdirde bu yüksekliklerdeki en düşük cezir hattı, karasularının genişliğinin ölçülmesinde esas hat olarak alınabilir. Cezir zamanı ortaya çıkan yükseklikler kıtadan veya bir adadan karasuları genişliğini aşan bir uzaklıkta bulundukları takdirde, bunların kendilerine özgü karasuları yoktur (BMDHS, m. 13). Mercan Kümesi: Mercan kümelerinin ada niteliğindeki kısımları veya serpiştirilmiş kayalıklarla çevrili adalar söz konusu olduğunda, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hat, sahildar devlet tarafından resmen kabul edilmiş deniz haritalarında belirtildiği şekliyle, kayalık üzerinde, açık deniz tarafındaki, en düşük cezir hattıdır (BMDHS, m. 6). Resif: Denizcilik terminolojisinde, suyun ortalama olarak 12 m. kadar altında kalan kayalık, kumluk ve benzer kara parçalarına resif adı verilir. 2. SPRATLY ADALARI LİSTESİ (Tablo - 12): SPRATLY ADALARI LİSTESİ İsim Ön Plana Çıkan Özellikleri İşgalcisi Alicia Annie Resifi Alison Resifi Amboyna Keyi Yok. Vietnam Tarih yok Vietnam 1975/1978

197 Ardasier Resifi Baker Resifi Ban Than Resifi Sadece gelgitin çekilmesi sırasında yüzeyde kalır. Bir lagünü çevreler. Az miktarda kumlukları vardır. Malezya nın 20 askeri var Baharında Yapılandırma Projesi kapsamında Itu Aba kum keyinin olduğu yerden Tayvan ve Vietnam arasında işgal edilerek paylaşılmıştır. Malezya 1986 Yok. Tayvan Mart 1995 Mercan adası. En yüksek noktası 4,5 m.dir. Resifin çoğunluğu su altındadır. Kumluk Barque Canada Resifi bölümleri vardır. Yaklaşık 27 km. uzunluğundadır. Malezyanın işgalinden sonra askeri tesisler artmıştır. Bombay Keyi Bombay Sığlığı Boxall Resifi Central Resifi Collins Resifi Vietnam, 1987 Malezya, 1988 Yok. Yok. Vietnam 1978 Johnson South Resifi ile bağlantılı olduğu için bu adla da anılır. Güneybatı köşesin- de, cezirde yüzeye çıkan bir mercan bulunur. Vietnam Tarih yok Commodore Resifi Filipinler 1978 Cornwallis South Resifi Malezya nın 1 subay ve 8 askerden oluşan birliği vardır. Vietnam 1988 Cuarteron Resifi Çin, 1988 Da Ba Dao (V) Dallas Resifi Malezya nın 1 subay ve 8 askerden oluşan birliği vardır. Ayrıca turistik olarak da kullanılmaktadır. Yok. Malezya 1987 Discovery Great Resifi Vietnam 1988

198 Discovery Small Resifi Doğu Resifi Eldad Resifi Erica Resifi Fiery Cross / Kuzeybatı Resifi İlk Thomas Sığlığı Flat Adası Gaven Resifleri Grainger Kümesi Grierson Resifi Half Moon Sığlığı Hardy Resifi Higgens Resifi Holiday Resifi Hopps Resifi Hughes Resifi Araştırmacı Resifi Iroquois Resifi Irving Resifi Itu Aba Adası Jackson Resifi Vietnam burayı işgal etmiş olmasına rağmen diğer ülkeler bu işgali desteklememişlerdir. Şimdilerde Çin tarafından işgal edildiği iddia edilmektedir. Çin bölgeye, 8080 m2 alana oturan, 21 km. uzunluğunda, içinde bir uçak pisti olan bir askeri liman inşa etmiştir de bir Deniz araştırma istasyonu kurulmuştur. Çin burada kaya (sığ su) işareti yerleştirmiştir. En büyük Spratly adasıdır. Adada 600 asker, deniz feneri, telsiz ve meteoroloji istasyonları, bir beton mendirek ve güneybatıda iki adet kuyu bulunmaktadır. Ayrıca 2 km. uzunluğunda bir uçak pisti ve balıkçı barınağı olduğu bilinmektedir. Yok. Vietnam 1988 Vietnam? Çin? Yok. Çin, 1988 Yok. Filipinler Tarih yok. Çin, Vietnam Vietnam Yok. Yok. Yok. Yok. Yok. Yok. Yok. Yok. Filipinler Tarih yok. Tayvan 1956/1963 Yok.

199 Johnson Kuzey Resifi Johnson Güney Resifi Burası 1988 yılındaki Çin- Vietnam çatışmasına neden olan yerdir. Çin (Mc)Kennan Resifi Çin 1988 Ladd Resifi Çin 1992 Lansdowne Resifi Lankiam Keyi Livock Resifi Loaita Keyi Çin tarafından işgal edildiği söylenmekteyse de, Çin in dokümanlarında, bunu doğrulayan bir kayıt yoktur. Aksine pek çok belgede sahipsiz olarak gözükmektedir. Vietnam Tarih yok. Filipinler Tarih yok. Yok. Çin 1988? Loaita Adası Filipinler 1968 Loaita Nan Çin 1988? Louisa Resifi Loveless Resifi Mariveles Resifi Menzies Resifi Mischief Resifi Namyit Adası Nanshan Adası Kuzey Resifi Kuzeydoğu Keyi Malezya buraya bir deniz feneri inşa etmiştir. Malezya nın 20 askeri bulunmaktadır. Çin ve Filipinler çatışmasına sahne oldu. Küçük bir uçak pisti bulunmaktadır. Çin askerlerinin bulunduğu iddia edilmektedir. Başka bir grubun iddiasına göre, burası 1987 den beri Vietnam işgali altındadır. Malezya Tarih yok. Yok. Malezya 1986/1987 Yok. Çin 1995 Vietnam 1974/1975 Filipinler Tarih yok. Ç in?1989? Filipinler 1968/1971

200 Kuzeydoğu Araştırma Sığlığı Yok. Kuzeybatı Araştırma Resifi Owen Sığlığı Yok. Pearson Resifleri Vietnam Petley Resifi Vietnam 1988 Pigeon Resifi Vietnam 1988 Prince Consort Kümesi Vietnam 1989 Galler Prensi Kümesi Reed Kümesi Şimdilerde Çin in işgal ettiği iddia edilmektedir. Filipinler tarafından 1971/1976 dan bu yana işgal altında oluğu iddia edilmekte, ama bunu kanıtlayan bir veri bulunmamaktadır. Vietnam? 1989 Yok? Rifleman Kümesi En derin noktası 3m.dir ve Bombay Kalesi olarak bilinir. Rifleman Kümesi 1983 te ve Bombay Kalesi 1989 da işgal edilmiştir. Vietnam 1983/1989 Royal Captain Sığlığı Royal Charlotte Resifi Sand Keyi Sandy Keyi Scarborough Resifi Shira Adacığı Sin Cowe Adası Çin tarafından işgal edildiği söylenmekle birlikte, halen Vietnam işgalinde olduğunu iddia edenler de vardır. Yok. Yok. Vietnam 1974/1975 Yok. Yok. Vietnam 1974 Çin 1978 Sin Cowe Doğu Adası Vietnam, 1988? Güney Resifi Vietnam 1988 Southampton Resifleri

201 Güneybatı Keyi Spratly Adası Subi Resifi Swallow Resifi Tennent Resifi Thitu Adası Tieshi Resifi Vanguard Kümesi Batı Resifi Vietnam Spratly adalarındaki ilk deniz fenerini 1993 te buraya inşa etmiştir. Bir uçak pisti olması da kuvvetle muhtemeldir. Güney ucunda 5,5 m.lik bir dikilitaş bulunmaktadır. Ayrıca burada bir uçak pisti ve balıkçı barınağı vardır. Bir işaret cihazını korumak maksadıyla 70 asker konuşlanmıştır. Ayrıca 15 odalı bir otel ile balıkçı barınağı bulunmaktadır. Vietnam buraya 1994 te iki adet Ekonomik ve Teknolojik Servis İstasyonu kurmuştur. Vietnam buraya 1994 te bir deniz feneri inşa etmiştir. Vietnam 1974 Vietnam 1974/1975 Çin 1988 Malezya 1983/1984 Filipinler 1968, 1971/1978 Yok. Vietnam 1989 Vietnam Tarih yok. Batı York Adası Filipinler Tarih yok. Whitson Resifi Çin 1992 Zhangxi Resifi İsimsiz Resif İki İsimsiz Resif İki İsimsiz Resif Yok. Yok. Yok. Yok. Kaynak: SPRATLY ADALARI SORUNUN KRONOLOJİK GELİŞİMİ: Vietnamlı Nguyen hanedanı, Spratly adaları üzerindeki 18.yy.dan beri var olan egemenliklerinin sürmekte olduğunu ilan etti.

202 1927. Fransız SS De Lanessan gemisi Spratly Adaları nda bilimsel bir araştırmayı yönetti İkinci bir Fransız gemisi (La Malicieuse), Île de la Tempete adını verdiği bir adacığa Fransa bayrağını dikti. Adada Çinli balıkçılar vardı. Ama Fransızlar onları adadan çıkarmak için bir girişimde bulunmadılar. Aynı yıl Fransa; himaye ettiği Vietnam devleti adına hak iddia etti. Buna göre imparator Gia Long 1816 da Paracel Adaları nın mülkiyetini almış, imparator Minh Mang da 1835 te bölgeye görevliler gönderip bir tapınak inşa ettirmişti de Çin Cumhuriyeti Fransa ya Paracel Adaları nda egemenlik hakkı iddia eden bir memorandum yolladı. Buna göre adı geçen adalar Çin in en güneydeki toprakları olup, hukuken 1887 tarihli Çin-Fransız Savaşı nı bitiren anlaşmaya dayanırlar de Fransız Çin Hindi ve Nguyen hanedanı adaları işgal ettiler ve Pattle Adası na (Paracel) bir meteoroloji istasyonu kurdular Üç Fransız gemisi en büyük dokuz adanın kontrolünü ele geçirdi ve Berlin Konvansiyonu gereğince, adalar bölgesinde Fransa nın egemenliğini İngiltere, ABD, Çin ve Japonya gibi büyük güçlere ilan etti. Fransa bölgeyi Nam Ki nin (Doğu Vietnam - Cochinchina) bir parçası olarak yönetti Japon İmparatorluğu adalar bölgesini istila ederek Fransa dan aldı. Zira Japonya, bölgedeki Fransız egemenliğine itiraz etmişti. Japonya nın istila gerekçesi; bölgenin Çin bölgesinde olması ve Japonya ile Çin in savaş halinde olmasıydı. Fransa ve İngiltere işgali protesto ettiler ve Fransız egemenliği iddialarım tekrarladılar Japonya adalar grubunun işgalini zor kullanarak tamam

203 ladı ve 2. Dünya Savaşı nın sonuna kadar bölgenin yönetimini Tayvan ın bir parçası olarak sürdürdü. Itu Aba da bir denizaltı üssü kurdu Japonya nın 2. Dünya Savaşı nın bitiminden sonra bölgeden çekilmesiyle, Çin Cumhuriyeti Spratly Adaları üzerinde hak iddia etmeye başladı. Itu Aba ya birlikler gönderdi ve bu Çin birlikleri adaya egemenlik alametleri yerleştirdiler. Çin Paracel başta olmak üzere, Güney Çin Denizi ndeki diğer adalar üzerinde de hak iddia etti ve adalara devriye kuvvetleri gönderdi. Ancak bu girişimler Fransa tarafından reddedildi Fransa adalara pek çok kez savaş gemileri gönderdi, fakat Çin kuvvetleriyle çatışmaya girmemeye özen gösterdi Fransa Çin den, adalardan çekilmesini talep etti Fransa adalar çevresindeki deniz devriyelerini durdurdu ve Çin birliklerinin çoğunu bölgeden çekti Milliyetçi Çin rejiminin devrilmesinden sonra, Çin Paracel Adaları nın doğu bölümünde kontrolü elde etti. Fransa ve Komünist Çin arasında birkaç küçük çatışma olsa da; Çin in Woody Adası nı ve Macclesfield Kümesi ni işgaliyle birlikte bu de facto kontrol sağlamlaştırılmış oldu de San Francisco konferansında Sovyetler Birliği; Spratly Adaları nın Çin e ait olduğunu iddia etti, ama konferanstaki delegelerin büyük bir çoğunluğu buna itiraz ettiler. Öte yandan Vietnam temsilcisinin; Paracel ve Spratly Adaları nın Vietnam a ait olduğunu ileri sürmesine ise bir itirazda bulunmadılar. Ancak, ne Çin ne de Tayvan konferansta yer almamışlardı. Öte yandan Tayvan Japonya ile 1952 de kendi anlaşmasını yaptı Cenevre sözleşmeleriyle birlikte Vietnam; Kuzey ve Güney olmak üzere iki ayrı devlete bölündü. Karasularını da ikiye bölen 17. paralel, askeri sınır hattı olarak tespit edildi. Böylece, 17.

204 paralelin güneyinde kalan Paracel adaları Güney Vietnam ın oldu Filipinler Denizcilik Enstitüsü Başkanı Tomas Cloma, Spratly Adalan nın çoğunluğu üzerinde egemenlik hakkı iddia etti ve bölgeyi Kalaya an (Özgürlük Ülkesi) olarak tanımladı. Çin, Tayvan, Fransa, Güney Vietnam, İngiltere ve Hollanda, bu iddiayı protesto ettiler. Tayvan ve Güney Vietnam bölgeye deniz kuvvetleri yolladılar. Yılın sonlarına doğru Güney Vietnam, adalar bölgesini Phuoc Tuy Eyaleti nin bir parçası olarak ilhak ettiğini açıkladı. Paracel Adaları için de benzer bir durum söz konusuydu. Güney Vietnam bu bölgenin yönetimini de Fransa dan devraldı. Ancak Çin ve Tayvan buna itiraz ettiler. Bu sırada Kuzey Vietnam harita ve dokümanları; Vietnam Savaşı boyunca en büyük destekçilerinin Çin olmasından dolayı, adaların Çin e ait olduğunu göstermekteydiler Eylül ünde Çin hükümeti karasularını 12 mil olarak ilan etti. Bu durumda Spratly ve Paracel Adaları da Çin karasuları içinde kalıyordu. On gün sonra Kuzey Vietnam Başbakanı Pham Van Dong, Zhou Enlai ye yazdığı mektupta; Kuzey Vietnam hükümetinin Çin in bu deklarasyonunu tanıdığını bildirdi. Bu sırada adaların, Cenevre Antlaşmaları na göre Güney Vietnam egemenliği altında olduğunu hatırlatmak gerekir Güney Vietnam Adalar zincirindeki bazı noktalara egemenlik alametleri yerleştirdi Filipinler Spratly adalarından üçüne, Kalayaanlı vatandaşları nı korumak adına askeri birlikler yolladı ve bir kez daha egemenliğini tekrar etti Malezya bazı Spratly Adaları üzerinde hak iddia etti Filipinler Kalayaan Adaları nı Palavan eyaletine dahil etti Siyasi ve diplomatik çekişmeler, 20 Ocak 1974 te Paracel Adaları Çatışması na neden oldu. 16 Ocak ta altı Güney Vietnam

205 askeri ve bir ABD subayı, Kuzey Vietnam a ait Halk Özgürlük Ordusu Deniz Kuvvetleri nin Drummond ve Duncan adalarındaki şüpheli faaliyetlerini rapor ettiler. Bunun üzerine Güney Vietnam, Çin hükümetinin deniz birliklerini defetmeye karar verdi ve bölgedeki deniz birlikleri üzerine bir filotilla yolladı. Çatışma, Çin in üstünlüğüyle sonuçlandı. Bu hadiseden sonra Güney Vietnam ın adaları geri almak için en ufak bir çabası olmadı ve bölgedeki Çin kontrolü halen sürmektedir Birleşik Vietnam Spratly Adaları üzerindeki egemenlik iddialarını ilan etti Çin, Vietnam ın denetiminde olan Spratly Adaları ndaki sekiz atolü işgal etti Filipinler adalar üzerindeki egemenlik iddialarım vurgulayan bir başkanlık bildirisi yayınladı Malezya, 12 Spratly adasını içeren, kıta sahanlığını gösterir bir harita yayımladı. Buna karşılık Vietnam, bunu reddeden karşı iddialar içeren Beyaz Kitap ı yayımladı Vietnam yeni bir Beyaz Kitap yayımladı ve bazı adaları işgal ederek askeri birlikler yerleştirdi. Filipinler de birkaç adayı daha işgal etti Malezya Swallow Resifi ni (Spratly Adaları) işgal etti ve buraya bir askeri üs ve otel inşa etti Brunei Louisa Resifi ve güney Spratly Adaları na komşu bölgede bir münhasır balıkçılık bölgesi tesis etti Güney Çin Denizi nde ilk Filipinler - Vietnam Müşterek Bilimsel Deniz Araştırmaları faaliyeti başladı Çin Spratly Adaları na deniz devriyeleri gönderdi ve bölgede sabit bir deniz üssü kurdu Çin ve Vietnam donanmaları Johson Resifi nde çatıştı. İki

206 Vietnam gambotunun battığı çarpışmada 70 kişi öldü. Adalar hala Çin in denetimindedir Endonezya, yıllık gayriresmi toplantılarının ilkini organize etti. Spratly Adaları uyuşmazlığına taraf olan altı ülkenin de katıldığı Güney Çin Denizi Çalışma Grubu soruna barışçıl çözüm bulma çalışmalarına başlamıştır. Malezya, bir resifte turizm amaçlı çalışmalar başlatmıştır ABD petrol şirketi Exxon, Çin ile, Çin ve Filipinler arasında sorun olan Natuna Adası ndaki gaz rezervlerini işletmek için 35 milyar dolarlık kontrat imzaladı Filipinler silahlı kuvvetleri, Filipinlere bağlı Palawan Adası nın 200 km lik alanı (münhasır ekonomik bölge) içerisinde yer alan Mischief Resifi nde inşa edilmiş Çin (egemenlik) işaretleri buldu. Filipinler hükümeti, Çin i Mischief Resifi nde askeri varlık bulundurmakla suçladı. Filipinler Devlet Başkanı Fidel Ra- mos devriyelerin arttırılması emrini verdi. Tırmanan gerilim, Çinli balıkçıların yakalanması ve Çinli korsan gemileriyle çatışmalarla sonuçlandı Endonezya, Spratly Adalan nın güneyinde yer alan Natuna Adası sındaki geniş petrol rezervlerinin bulunduğu bölgede egemenlik iddia eden Çin in bu iddiasını kuvvetlendirmek için yayınladığı haritalara itiraz etti Tayvan Devlet Başkanı bölgede hak iddia eden devletler içinde Spratly Adaları nı ilk ziyaret eden devlet başkanı oldu Filipinler Başkanlık Ofisi; Filipinler in Temel Değerler Kanunu da yayımladı. Yani yasa, Kalayaan Adaları ile Scarbrough Sığlığı nı Filipinler Cumhuriyeti nin adalar rejimi olarak sınıflandırdı.

207 KORE SORUNU VE UZAK DOĞU DA İSTİKRAR ARAYIŞI: ALTILI GÖRÜŞMELER Ahmet YAVAŞ* Giriş 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde; Kore nin Asya da bir güç mücadelesi alanı olarak dünya sahnesine çıkışı, Japonya nın burayı bir güç merkezi olarak belirlemiş olmasıyla ilişkilidir. Asya kaynaklarına ulaşmak için bölgeye bir giriş ve köprübaşı niteliği taşıyan Kore Yarımadası, Japonya tarafından elde edilmesi gereken ilk bölge olarak görülmüştür. Japonya nın 19. yüzyılın sonunda büyük devletlerin kontrolündeki Çin topraklarında genişlemeyi düşünmesi Rusya ile karşı karşıya gelmesine sebep olmuştur. Duruma bağlı olarak Japonya nın, Avrupa daki Rus etkisini azaltacak olan mücadelede İngiltere nin desteğini alması ile Kore, Japonya topraklarına dahil edilmiştir Rus-Japon Savaşı olarak tarihe geçen muharebe aslında bu topraklarda çıkarı olan Almanya, Fransa, İngiltere nin de sahnede olduğu bir Uzak Doğu hâkimiyet mücadelesi olarak nitelendirilebilinir. Bu mücadele neticesinde Japonya, elde ettiği topraklarla yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkmış; Rusya nın Uzak Doğu daki ilerlemesi durdurulmuştur. Oluşan bütün bu gelişmelerle birlikte Uzak Doğu, büyük devletlerin rekabetine sahne olan ve çıkar çatışmalarının yaşandığı bir bölge haline gelmiştir.1 Kore nin 2. Dünya Savaşı sonuna kadar Japonya egemenliği altında kaldığı görülmektedir. 2. Dünya Savaşı sonunda ABD ve Rusya, 1905 yılından beri Japonya nın işgalinde bulunan Kore yi kurtarmışlar; fakat Almanya yı olduğu gibi Kore yi de ikiye bölmüşlerdir. 38. paralelin kuzeyinde kalan Kore, Rus nüfuzuna; güne *Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, 1Uçarol, R. (2000, s.287). Siyasi Tarih. İstanbul, Filiz Kitabevi.

208 yinde kalan Kore ise ABD nüfuzuna bırakılmıştır.2 ABD, 2. Dünya Savaşı sona ererken Japonya ya attığı atom bombaları ile büyük bir güç gösterisi yapmıştır. Bu hamle, bir taraftan Sovyetler Birliği ne verilmek istenen bir gözdağı niteliğindeyken diğer taraftan da uzun zaman sürecek ve nükleer silahlanmaya kadar varacak olan Soğuk Savaş ın da bir başlangıcı olarak değerlendirilebilinir. Neticede Rusya ve Çin tarafından cesaretlendirilen Kuzey Kore, 25 Haziran 1950 de Güney Kore topraklarına girmiş ve 2. Dünya Savaşı sonrasında bir daha sıcak savaşın yaşanılmayacağının düşünüldüğü Yeni Dünya Düzeni, NATO nun da olaya müdahil olmasıyla birlikte diğer devletleri de içine alan bir savaşa sahne olmuştur. 2.Dünya Savaşı sonrasında ikiye ayrılan Kore yi tekrar birleştirmek için çıkan bu savaş sonunda bir kez daha başa dönülmüş ve Birleşik Kore düşüncesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. BM, Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri arasında yapılan ateşkes anlaşması neticesinde Kore, 4 km. genişliğinde ve 249 km. uzunluğunda olan askersizleştirilmiş bölge ile önceden olduğu gibi ikiye ayrılmıştır.3 Bundan sonra ise, iki ülke arasında yapılan birleşme görüşmeleri, başta politik görüş olmak üzere aradaki ayrımı derinleştirmekten başka bir sonuç getirmemiş, Kore sorunu Soğuk Savaş Dönemi ndeki kutuplaşmanın Uzak Doğu daki en çarpıcı örneği olarak ortaya çıkmıştır. Kore Savaşı ile patlak veren Çin, Rusya, Japonya ve ABD nin Asya da güç mücadelesi yaşamaya başlaması şeklinde devam eden bu sorun, Kore Yarımadası nda nükleer silahlanmaya varacak bir boyuta ulaşmıştır. Bugün, Kore Yarımadası nın nükleer silahlardan arındırılması ile Güney ve Kuzey Kore nin birleşmesi hangi şartlar altında mümkün olabilir? sorularına verilecek cevaplar, sorunun 2 Çakmak, H. (2003, s. 121). Avrupa Güvenliği. Ankara, Akçağ Yayınları. 3 Korean Overseas Information Service. (1990, s. 310). A Handbook o f Korea. Seul, Samhwa Printing Company

209 daha iyi anlaşılmasında etkili olacaktır. 2. Dünya Savaşı ndan bu yana ayrı iki devlet olan Kuzey ve Güney Kore arasındaki ayrılık, Soğuk Savaş Dönemi nde iyice derinleşmiştir. Buna rağmen Soğuk Savaş ın sona ermesi ile oluşan yeni ortamın, soruna farklı bir bakış açısı getirmesi mümkündür. Bu makalede Çin, Rusya, Japonya ve ABD nin Kore sorununa bakış açıları ve soruna çözüm arayışları ele alınacaktır. Kuzey Kore nin nükleer silahlara sahip ve dış dünyaya kapalı bir devlet olmasından kaynaklanan problem, Uzak Doğu da istikrarsızlık kaynağı olarak görülmekte ve uluslararası güvenlik için bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Altılı Görüşmeler in hedefi olarak değerlendirilen ülkelerin soruna bakış açıları, Kuzey Kore nin nükleer silahların azaltılmasıyla ilgili olan uluslararası anlaşmalara uyumunun sağlanması ve Kore Yarımadası nın nükleer silahlardan arındırılması konularına odaklanılarak incelemelerde bulunulacaktır. Kore Yarımadasında Nükleer Silahlanma Kore Yarımadası nda nükleer silahlanışın başlangıcını 2. Dünya Savaşı nın sonuna dayandırmak yanlış olmayacaktır. ABD nin savaş sonunda dünyaya meydan okurcasına Japonya da atom bombası kullanması, Kore nin kendi varlığını sürdürmek ve bölgede rekabete dâhil olmak için nükleer silahlara ihtiyacı olduğunu fark etmesine sebebiyet vermiştir. Kore Savaşı ndan sonra Rus nüfuzu altında kalan Kuzey Kore; Güneyde bulunan ABD varlığına karşı en güçlü mücadele aracının nükleer silahlar olacağına kanaat getirmiştir. Bununla birlikte yarımadada yılları arasında ABD ile girişilen savaş sonrasında açığa çıkmış resmi belgelerde, Amerikalı yöneticilerin zaman zaman Kuzey Kore ye karşı nükleer silah kullanmayı ciddi bir şekilde düşünmüş olduklarının da anlaşılması, Kim Il-

210 sung un söz konusu silahlara sahip olma isteğini arttırmıştır.4 Yarımadadaki mevcut ABD varlığı, Kuzey Kore nin nükleer silahlara sahip olmasında ve bunu dünyaya ulusal bir güvenlik meselesi olarak duyurmasında birinci neden olarak gösterilmektedir. Kore Savaşı sonunda Japon döneminden kalma bir sanayi altyapısına sahip olan Kuzey Kore, Rusya nın da teknolojik desteği ile enerji alanı başta olmak üzere nükleer silahlanma faaliyetlerine başlamıştır. Kore Savaşı sonrasında, Kuzey Kore nin Güney Kore ye nazaran ekonomik üstünlüğünün olduğu görülmektedir yılı ise, hem ekonomik yönden hem de nükleer faaliyetler açısından bir dönüm noktası olmuştur. Güney Kore nin batı desteği ile ağır sanayi alanında yaptığı atılım, ekonomik dengelerde değişimi başlatmış- tır.5 İkinci bir etki de 1962 Küba Bunalımı nda ABD ve Sovyetler Birliği arasında yapılan pazarlık neticesinde, Sovyetlerin Küba daki füzelerini çekmiş olmasıdır. Nitekim bu durum Kuzey Koreli liderler tarafından Sovyetler Birliği nin ABD ye boyun eğmesi olarak değerlendirilmiştir.6 Küba Bunalımı nın ortaya çıkardığı büyük tehlike ve bunun sonucunda ABD ile Sovyetler Birliği nin politik ve askeri alanda dengeye ulaşmış olduklarını anlamaları olası bir çatışmayı önlediği gibi, bloklar arası ilişkilerde de bir yumuşamanın (Detant Dönemi) başlangıcı olmuştur.7 Küba bunalımı neticesinde dünyada nükleer silahlanma açısından bir denge oluşturularak bu 4 Kibaroğlu, M. (2004, s. 4). Kuzey Kore nin Nükleer Silah Programı: Sebepler & Sonuçlar. Uluslararası İlişkiler Dergisi, (1), ss Brown University Simulation of the United Nations. (2009, s. 3). Six PartyTalks. (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 6 O neil, A. (2007, s.58). Nuclear Proliferation in Northeast Asia: The Quest for Security. New York, Palgrave Macmillan. 7 Uçarol, a.g.e., s. 708.

211 tür silahların azaltılmasına yönelik anlaşma zemini yaratılırken; Kuzey Kore nin bunun aksi bir yolda ilerlemeye başladığı görülmüştür. Buna bağlı olarak Kuzey Kore, 1960 lı yıllarda Sovyetler Birliği ve Çin den aldığı destekle nükleer teknolojisini geliştirmeye ve tesisler kurmaya başlamıştır te Yongbyon da Ruslar tarafından bir araştırma reaktörü kurulmuş, 1970 ve 80 lerde ise nükleer tesislerin inşası devam etmiştir.8 Bu dönem içinde gerçekleştirilen faaliyetlerin bilimsel araştırma amaçlı olduğu ileri sürülmüştür. Kuzey Kore, Ruslar tarafından inşa edilen IRT-2M araştırma reaktörü gücünün 8 MW a çıkartılması ve yakıtın % 80 oranında zenginleştirilmesi gibi gelişmeler kaydetmiştir lere gelindiğinde Kuzey Kore, kendi tesisini kurma ve nükleer yakıt geliştirme konusunda yeterli teknolojik seviyeye ulaşmış ve nükleer silah geliştirmek için kullanılabilecek uranyum zenginleştirme, plütonyumun ayrıştırılması gibi işlemleri yerine getirecek olan tesis kurma çalışmalarında başarılı olmuştur yılında ise Kuzey Kore nin Yongbyon da. 50 MW ve Taechon da 200 MW gücünde reaktörler inşa etmesi gündeme gelmiştir.9 Bu sırada Kuzey ve Güney Kore arasında bir ayrılık daha meydana çıkmıştır. Güney Kore, nükleer teknolojiyi tamamen sivil amaçlarla kullandığını belirtirken, Kuzey Kore nükleer teknolojisini silah üretimine yönelik kullanmaya devam etmiştir.10 8 Koçak, K. A., (2010). Soğuk Savaş Sonrasında Japon Dış Politşkasında Yaşanan Değişimi Anlamaya Yönelik Bir Analiz. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. acikarsiv.ankara.edu.tr/ browse/5744/konur_alp_kocak_tez.pdf (Erişim tarihi: 09 Mayıs 2011). 9 Bu reaktörlerin inşasına başlanmıştır; ancak 1994 yılında ABD ile imzalanan Çerçeve Anlaşması neticesinde tamamlanmasına 1 yıl kala çalışmalar durdurulmuştur. Bugün Yongbyon ve Taechon da nükleer tesisler mevcuttur; ancak bu reaktörlerin çalıştırılmadığı belirtilmektedir. congress/2004hr/012104hecker.pdf (Erişim tarihi; 15 Mayıs 2011). 10 Brown University Simulation of the United Nations. (2009, s. 4). Six PartyTalks. (Erişim tarihi: 30

212 1985 yılında ABD resmi kaynakları, Pyongyang ın 100 km. kuzeyindeki Yongbyon kasabasında gizli bir nükleer reaktör olduğuna dair istihbarat olduğunu duyurmuştur. Bunun üzerine oluşan uluslararası baskı neticesinde Kuzey Kore, 1985 yılında Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması na dâhil olmuştur.11 Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerinde önemli bir dönüm noktası, en büyük destekçisi olan Sovyetler Birliği nin dağılması olmuştur. Eş zamanlı olarak Çin in ekonomik açıdan batıya açılması ise Kuzey Kore nin kendisini daha da yalnız hissetmesine sebep olmuştur. Bütün bu gelişmeler Kore Savaşı ndan bu yana süregelen olaylarla birleştiğinde nükleer silahlanma ve dışa kapalı bir sistemi benimsemek, Kuzey Kore için tek seçenek olarak değerlendirilmiştir. Yaşanan gelişmeler ışığında 1990 ların ilk yılları, Kore Yarımadası nda bir nükleer sorunun habercisi olan krizleri beraberinde getirmiştir. Bu döneme farklı bir açıdan bakıldığında göze çarpan husus, Kuzey ve Güney Kore arasındaki yakınlaşmadır. Kuzey Kore 1991 yılında Güney Kore ile eş zamanlı olarak BM ye kabul edilmiş ve Soğuk Savaş ın sona ermesinin de etkisiyle yarımadada tansiyonun düşmesi beklenmiştir. Aynı zamanda bu yılda Kuzey ve Güney Kore; nükleer silahların test edilmesini, üretilmesini, temin edilmesini, depolanmasını, bulundurulmasını, kullanılmasını yasaklayan ve uranyum zenginleştirme ile plütonyum ayrıştırma tesislerinin işletilmesini sınırlandıran bir anlaşma imzalamıştır.12 Ancak oluşan bu iyimser ortam, UAEA nın, Kuzey Kore nin an Mart 2011). 11 Wit, J. S., Poneman, D. B. ve Galuuci, R. L. (2004, s. 54). Going Critical. Washington: Brooking Institution. 12 Kore Yarımadası nın nükleer silahlardan arındırılmasına yönelik bir ortak bildiri niteliği taşıyan bu anlaşma, 20 Ocak 1992 tarihinde imzalanmış ve 16 Şubat 1992 de yürürlüğe girmiştir. (Erişim tarihi: 10 Haziran 2011).

213 laşma hükümlerine uymayan nükleer faaliyetlerde bulunduğunu ileri sürmesiyle bozulmuştur. Kuzey Kore bu iddiaları reddetmişve UAEA nın şüpheli olarak belirttiği tesislere girmesine izin vermeyeceğini belirterek 1993 yılında Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması ndan çekilme niyetinde olduğunu bildirmiştir. Böylece Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki yakınlaşma da sona ermiş ve yarımadada Kuzey Kore-ABD cepheleşmesi daha da belirginleşmiştir yılında ABD ile Kuzey Kore BM çatısı altında görüşmelerde bulunarak Cenova da bir Çerçeve Anlaşması imzalamıştır.13 Bu anlaşmaya göre; iki taraf da Kuzey Kore nin nükleer tesislerinin yenilenmesinde iş birliği yapacak, politik ve ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesi için adım atacak, Kore Yarımadası nın barış ve güvenliği için birlikte çalışacak, uluslararası nükleer silahların azaltılması ve rejiminin güçlendirilmesi için ortak hareket edecektir.14 Böylece süreç ABD ile Kuzey Kore arasında, Kore Yarımadası nda güvenliğin sağlanması ve nükleer silahlanmanın olmaması için iki taraflı bir diyaloga dönüşmüştür. Bu arada Kuzey Kore, füze programını geliştirme çalışmalarına devam etmiştir. Bu kapsamda Kuzey Kore, 31 Ağustos 1998 tarihinde menzili 1380 kilometreyi bulan iki aşamalı Taep o-dong 1 Füzesi ni başarı ile denemiştir.15 Böylece Kuzey Kore, artık Güney Kore de konuşlu ABD birliği üsleriyle beraber Japonya yı vurma imkân ve kabiliyetine sahip olduğunu dünyaya duyurmuştur. Kuzey Kore nin füze teknolojisinde kaydettiği bu ilerleme, nükleer silahlanması için de önemli bir potansiyel teşkil etmekte 13 Anlaşmanın tam metni için adresine bakınız. (Erişim Tarihi; 12 Haziran 2011) 14 Tang, R. (2000, s. 332). The North Korean Nuclear Proliferation Crisis. Words Over War: Mediation and Arbitration to Prevent Deadly Conflict (Ed:Greenburg, M.C.). New York:Rowman & Littlefield Publishers, Inc. 15 Kibaroğlu, a.g.m., s. 12.

214 dir. Çerçeve Anlaşması nın imzalanmasından bu yana, bir yandan görüşmelere devam edilmesi diğer taraftan da Kuzey Kore nin UAEA nın denetlemelerinde zorluk çıkararak füze geliştirme ile nükleer teknoloji çalışmalarını devam ettirmesi ABD nin tavrını değiştirmesine sebep olmuştur yılında uydu görüntüleri ve diğer istihbarat kaynaklarından elde edilen bilgilere göre ABD, Kuzey Kore nin gizli yer altı tesislerinde nükleer silah üretme faaliyetleri yürüttüğünü iddia ederek UAEA nin denetlemelerine izin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kuzey Kore nin bu iddiaları reddetmesi ve tesislere UAEA yetkililerinin girmesine izin vermemesi krizin tırmanmasına yol açmıştır. Bu gelişmelerle 2002 yılında Bush yönetimi tarafından Kuzey Kore nin Şer Ekseni içinde tanımlaması ilişkilerin kopma noktasına gelmesine sebep olmuştur. Bu zamana kadar nükleer silahlara sahip olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını belirten Kuzey Kore, ABD nin Irak ı işgal etmesindeki problemin; Irak ta kitle imha silahlarının bulunmasının olmadığı, aksine bu tür silahların bulunamayışının soruna yol açtığı şeklinde bir çıkarıma varmıştır.16 Bu gelişmeler neticesinde Kuzey Kore, kendisinin elinde nükleer silah bulunmamasına rağmen böyle bir suçla itham edilmesini öne sürerek 2003 yılının Ocak ayında, Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması ndan çekilmiştir. Bu tarihten sonra yaptığı nükleer silah ve füze denemeleri ile uluslararası toplumun tepkisini çekmiştir. Kore Sorununa Uluslararası Bakış ve Altılı Görüşmeler Kore Yarımadası nda nükleer silahlanma ile sonuçlanan gelişmeler dünya çapında dikkat çeken yeni bir sorunun başlangıcı olmuştur yılında ABD de düzenlenen 11 Eylül saldırıları ile 16 Ford, G. ve Kwon, S. (2008, s. 154). North Korea on the Brink Struggle for Survival. London, Pluto Pres.

215 küresel terörün yıkıcı etkisi görülmüş ve terör örgütlerinin nükleer silahlara sahip olma ihtimali üzerinde durulmaya başlanılmıştır. Bu kapsamda dünyada nükleer silahların azaltılması adına çaba sarfedi- lirken; Kuzey Kore nin bu vaziyetin aksi yönünde birtakım çalışmalarla ortaya çıkması, başta ABD olmak üzere Asya da hâkim olma mücadelesi veren Rusya, Çin gibi devletlerin yanı sıra (Kuzey Kore ile arasında tarihi bir düşmanlık olan) Japonya nın da durumu, hem ulusal hem de uluslararası güvenlik sorunu olarak algılamasına sebep olmuştur. Bununla birlikte bu sorunun askeri araçlarla çözüme ulaştırılma çabasının büyük tehlike doğuracağı açıktır. Karaca ya göre, Kuzey Kore ile ABD arasındaki nükleer krizin yalnızca bu iki ülkeyi değil, o bölgede bulunan Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Kore, Japonya ve Rusya olmak üzere bütün Uzakdoğu Asya yı ilgilendireceği; hatta bu krizin ilerlemesi sonucunda sorunun Hindistan ve Pakistan ı da içine alabileceği düşünülmelidir. Duruma yönelik çok taraflı görüşmelere dayanan bir diplomatik girişim, sorunun çözümü açısından en uygun seçenek olarak ortaya çıkmaktadır.17 Bu sebeple, 2003 yılında Kuzey Kore nin, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ndan çekildiğini açıklamasının ardından başlayan süreçte, ABD nin Kuzey Kore ile yürüttüğü ikili görüşmeler başarısız olmuştur. Bunun peşi sıra ise ABD nin çağrısı ile Çin, Rusya, Japonya, Güney Kore ve Kuzey Kore arasında Altılı Görüşmeler başlamıştır. Kore Sorunu ve Çin Kuzey Kore nin nükleer silahlanması bugün Doğu Asya nın en önemli sorunlarından biridir. Bu sorun, Çin in hem Doğu Asya politikası hem de uluslararası sorunlara müdahale ederek problemleri çözümünde söz sahibi olabilmesi açısından önem arz etmektedir. 17 Karaca, K. (2004, s.157). Çin Halk Cumhuriyeti - Amerika Birleşik Devletleri Ekseninde Kuzey Kore Nükleer Krizine Bakış. Jeopolitik (11), ss

216 Çin, geleneksel olarak Kore Yarımadası nı doğrudan çıkarlarına tesir eden bir komşu bölge olarak görmüştür. Bu nedenle bölgede meydana gelen her türlü mücadeleye kendi çıkarları doğrultusunda yön verebilmek amacındadır. Kuzey Kore ile olan mevcut tarihi, kültürel bağları ve ideolojik yakınlığı bu ülke ile önemli ilişkiler oluşturmasını sağlamıştır. Çin, Kuzey Kore ile Soğuk Savaş Dönemi nde önemli ekonomik ve askeri bağlar meydana getirmiştir Çin- Kuzey Kore Dostluk ve Karşılıklı İş Birliği Anlaşması, Kuzey Kore yi Çin in tek askeri müttefiki yapmıştır.18 Yeni Çin in ilk yaşadığı savaş olan Kore Savaşı, Çin in çok taraflı güvenlik operasyonları ve organizasyonlarına şüpheyle yaklaşmasına sebep olmuştur. Bu nedenle Çin, Kuzey Kore ye her alanda destek olma politikası gütmüştür. Öte yandan Kuzey Kore, Çin Halk Cumhuriyeti ile nükleer alanda iş birliğine girişmiş ve bu ülkeye uzmanlar, teknisyenler ve bilim adamları göndermiştir.19 Bu sayede Kuzey Kore birçok alanda Çin den üretim ve teknoloji transferi sağlayarak nükleer sahada gelişim göstermesine katkıda bulunacak yardımlar almıştır. Bu durum, Çin in 1990 lı yıllarda serbest ticaret rejimini kabul etmesi ve ekonomik açıdan Batı ya eklemlenme çabalarının başlamasına kadar devam etmiştir. Yine Çin in, Kuzey Kore ye ekonomik alanda benzer politikaları uygulamasına yönelik tavsiyeler vermesine rağmen, ülke bu doğrultuda ilerlemeyi tercih etmemiştir. Kuzey Kore nin ABD ile olan ilişkilerinin Kore Yarımadası ndaki nükleer silahlanma faaliyetleri yüzünden kopmasının ardından, nükleer silah sahibi bir ülke olarak ortaya çıkışı önceleri Çin tarafından aracılık yapılması gereken bir sorun olarak değerlendirilmemiştir. Çünkü Çin, Kuzey Kore nükleer sorunu nu, Kuzey 18 Roy, D. (2004, s. 2). China and the Korean Peninsula:Beijng s Pyongyang Problem and Seoul Hope. Asia-Pacific Çente for Security Studies (3), ss Kibaroğlu, a.g.m., s. 5.

217 Kore-ABD ve Kuzey Kore-Güney Kore arasında bir sorun olarak değerlendirerek Kuzey Kore deki nükleer silahların kendisini hedef almayacağına inanmış, bu durumu kendine yönelik bir güvenlik tehdidi olarak algılamamıştır.20 Ancak Kuzey Kore nin nükleer silahlanmanın bölgesel bir istikrarsızlık kaynağı teşkil edeceğini ve bunun başta Çin in ekonomik açılımları olmak üzere Doğu Asya da olumsuz gelişmelere sebep olacağını fark etmesinin ardından ülke, soruna müdahil olma kararı almıştır. Çin in Kore Savaşı ile oluşan çok taraflı operasyon ve organizasyonlara karşı tutumu, 1990 lardan itibaren uyguladığı ekonomi politikaları ile değişim göstermeye başlar. Daha da önemlisi bu dönemden sonra Çin, güvenlik sorunlarının tespiti ve çözümünde çok taraflı mekanizmanın faydalı olduğunun altını çizer. Bu ise son dönem Çin dış politikasının merkezindeki unsuru teşkil eder.21 Çin, Kuzey Kore sorununa edinmiş olduğu tecrübelerle yaklaşmaktadır. Dolayısıyla hakkındaki ön yargıları yıkabilmek ve güven kazanmak için, uluslararası arenada görünür olmaya; dış dünyaya ise güvenilir, iş birliğine yatkın, barışçıl ve gelişmiş bir ülke imajı vermeye çalışmaktadır.22 Bunun yanında Çin in Kore ile ilgili maddi çıkarları da söz konusudur. Öncelikli olarak sınır komşusu olan Kore Yarımadası, tarih boyunca Çin ve Japonya arasında işgal koridoru olarak kullanılmıştır. Bu yüzden Kuzey Kore ile sınır güvenliği, kendine has bir önem arz etmektedir. Ekonomisi önemli bir gelişme gösteren Çin in, kendi içinde bu zenginliğini kalabalık 20 Shulong, C. ve Xinzhu, L. (2008, s. 31). The Six Party Talks: A Chinese Perspective. Asian Perspective (32), ss Twomey, C. P. (2006, s. 3). China Policy Towards North Korea and its Implications for the United States: Balancing Competing Concerns. Strategic Insights (5), ss Akçadağ, E. (2010, s. 1). Yükselen Çin in Kamu Diplomasisi. kamudiplomasisi.org/pdf/cinkamudip.pdf. (Erişim tarihi: 30 Mart 2011).

218 nüfusuna yayamama gibi ciddi bir sosyal problemi bulunmaktadır. Kuzey Kore den kaynaklanacak muhtemel bir göç, bu sorunun daha da ciddi boyutlara ulaşmasını sağlayabilecek niteliktedir. Bu sebeple Kuzey Kore nin, halkının ihtiyaçlarını karşılayabilen istikrarlı bir devlet olabilmesi için Çin önemlidir. Diğer bir husus ise, Kore Yarımadası nın nükleer silahlanışının Çin in çevre ülkelerinde yaratacağı muhtemel silahlanma yarışıdır. Güney Kore, Japonya ve Tayvan ın Kuzey Kore ye karşı nükleer silahlanma yoluna gitmesi, şimdiden Kuzey Kore dışında üç nükleer komşusu (Rusya, Hindistan, Pakistan) olan Çin için önemli bir tehlike teşkil edecektir. Yani Kuzey Kore nin nükleer silahlanması, Çin in güvenlik çevresini doğrudan etkilemektedir.23 Bu sebeple Çin, bir taraftan Kuzey Kore için en önemli enerji ve gıda sağlayıcısı rolünü üstlenirken diğer taraftan da hem kendi ulusal güvenlik kaygıları hem de uluslararası güvenlik politikalarında söz sahibi olma adına, Kore Yarımadası nın nükleer silahlardan arındırılması çalışmalarında başı çekmektedir. Kore Sorunu ve Rusya Rusya, Sovyetler Birliği zamanında Kuzey Kore ile ilişkilerini Kore Savaşı ndan itibaren hep sıcak tutmuştur. Ancak Kuzey Kore, Rusya dan nükleer faaliyetleri ile ilgili olarak her türlü desteği almasına rağmen, önce Küba Krizi nde ABD ye karşı geri adım atması sebebiyle daha sonra da Sovyetler Birliği nin dağılması gerekçesiyle Rusya yı bir dayanak olarak görmekten vazgeçmiştir. Sovyetler Birliği nin dağılmasının ardından Rusya, Uzak Doğu daki etkisini yitirmiştir. Bu sebeple 1990 dan sonra Kore Yarımadası ndaki nükleer silahlanmaya varan süreçte söz sahibi olamamıştır. Durum, bölgedeki gücün Çin in eline geçmesine neden olmuştur. Bu döneme kadar Kuzey Kore ile ideoloji temelli yakın ilişki içinde olan Rusya,

219 tutumunda değişikliğe gitmeyi tercih etmiştir yılından sonra Yeltsin yönetiminin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlara ideolojik fikirlere göre öncelik vermesiyle Rusya, Kuzey ve Güney Kore ile daha dengeli bir politika yürütmeye başlamıştır yılında Putin in dile getirdiği Rus Dış Politika Konsepti nde de Rusya nın Kore politikasının, Kuzey ve Güney Kore ile eşit ve dengeli ilişkiler kurmaya odaklandığı belirtilmiştir.25 Bu kapsamda Güney Kore ile ekonomik ilişkiler geliştirilirken Kuzey Kore ile de politika ve güvenlik alanında iş birliğine gidilmesi öngörülmüştür. Bu durum Rusya nın Kore sorununa tutumunda bir ikilem gibi görünüyor olsa da bölgedeki Rus çıkarlarını ön plana alan bir yaklaşımı içermiş olduğu aşikârdır. Yangchool ve Beomshik, Rusya nın Kore Yarımadası nda güttüğü bu politika ile ulaşmak istediği hedefleri şöyle sıralamaktadır: Kore Yarımadası, Rusya nın Kuzeydoğu Asya stratejisinin merkezi unsurudur. Bu sebeple doğu sınırında yer alan ve kıtayı okyanusa bağlayan stratejik bir kapı konumunda olan bu bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasında merkezi rolü oynamalıdır; Kore sorununda tansiyonun düşürülmesi sağlanıp Kuzeydoğu Asya da güç dengesi tesis edilerek ulusal çıkarlar doğrultusunda Rusya nın jeopolitik konumu güçlendirilmelidir; Kore Yarımadası, Asya Pasifik ekonomisine girişte 24 International Crisis Group. (2007, s. 4). North Korea-Russia Relations: A Strained Friendship. north-korea/b071-north-korea-russia-relations-a-strained-friendship.aspx (Erişim tarihi: 13 Mayıs 2011) Haziran 2000 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından açıklanan konseptin Bölgesel Öncelikler başlıklı 4 üncü bölümünde Asya ile ilgili bir durum değerlendirilmesi yapılmakta ve Kore sorununa da değinilmektedir The Foreign Policy Concept of Russian Federation: russia/doctrine/econcept.htm (Erişim tarihi: 20 Haziran 2011).

220 bir köprübaşı olarak kullanılmalı ve bölgenin, Rusya nın pazarladığı enerji kaynakları, yüksek teknolojili silahları ve nükleer teknolojisi için bir pazar haline getirilmesi sağlanmalıdır; Güney Kore vasıtasıyla bölgedeki ekonomik iş birliği örgütlerinden istifade edilip Sibirya Bölgesi nin kalkınması gerçekleştirilmelidir.26 Bu hedeflerde, Rusya nın Kore sorununa ekonomik ve politik olmak üzere iki ayrı açıdan yaklaştığı görülmektedir. Bu durum, bir ikilem doğurmakta ve Rusya nın sorunun çözümünden ziyade, tamamen kendi çıkarlarını ön planda tuttuğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak Rusya, Kore de meydana gelecek bir çatışmanın kendisi için büyük bir tehlike oluşturacağının da bilincindedir. Kore Yarımadası ndaki nükleer silahlanmanın Asya daki nükleer silahlanmayı tetiklemesi ile bu sürecin yönetilmesinin, Soğuk Savaş Dönemi nde ABD ve kendisi tarafından yönetilmiş olan nükleer silahlanma zamanından daha karmaşık olacağı ise muhtemeldir. Bu yüzden yarımadanın güvenli ve istikrarlı hale getirilmesi, Rusya nın bu hedeflerine ulaşması için öncelikli şarttır. Rusya, Kuzeydoğu Asya politikasını daha da etkili hale getirmek için 1999 yılından sonra önemli bir çaba sarf etmiştir yılları arasında kat ettiği ekonomik canlanmanın da etkisiyle Rusya, Sovyetler Birliği Dönemi nde olduğu gibi, küresel düzende söylediklerinin dikkate alınmasının gerektiği bir güç olduğuna inanmaya başlamıştır.27 Bu sebeple Kore Yarımadası ndaki ge 26 Yongchool, H. ve Beomshik, S. (2006, s ).Non-proliferation and Political Interests: Russia s Pollicy Dilemmas in the Six Party Talks. slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no16 2 ses/08 ha shin.pdf (Erişim tarihi: 02 Mayıs 2011). 27 Blank, S. (2010, s. 213). Russia and the Six-Party Process in Korea. Joint US- Korea Academic Studies (21), ss

221 lişmelere kendi çıkarları doğrultusunda müdahil olması gerektiği ve Kore sorununun çözümü çalışmalarında yer almamasının Kuzeydoğu Asya daki çıkarlarının elden gitmesi anlamını taşıdığı bilinciyle hareket etmeye başlamıştır. Rusya açısından; Kore Yarımadası ndaki nükleer silahlanmaya karşı çözüm üretmek için icra edilecek olan çok taraflı görüşmeler, sorunların çözümünde büyük bir güç olarak ne kadar söz sahibi olduğunu göstermesi açısından bir fırsat elde etmiş olması şeklinde değerlendirilebilinir. Kore Sorunu ve Japonya Japonya nın Kore ile ilişkileri, 18 ve 19. yüzyıllarda Çin ve Rusya ile girişmiş olduğu mücadelenin gölgesinde kalmıştır. Japonya nın Rus-Japon Savaşı nı kazanması ile birlikte bölgede emperyalist bir güç olarak ortaya çıkan Kore, Japonya topraklarına katılmıştır. 2. Dünya Savaşı sonrasında ise Kore nin bağımsız olarak Güney ve Kuzey olarak ikiye bölünmesi; Soğuk Savaş Dönemi nde ABD nin Asya Pasifik te varlığını sürdürebilmesi adına, Güney Kore ve Japonya arasında bir dayanışmayı tesis etmiştir. Ancak Soğuk Savaş ın bitişi, Güney Kore nin büyük bir ekonomik gelişme kat etmesi ve bunun yanı sıra Kuzey Kore nin askeri gücünü geliştirmeye yönelik girişimleri ile nükleer silahlanma yolunda attığı adımlar, Japonya için doğrudan tehdit olarak algılanan gelişmeler olmuştur. Bu sebeple biri ekonomik, diğeri askeri ve nükleer gücü oluşturan Güney ve Kuzey Kore nin ayrı iki devlet olarak devamı, Japonya nın Kore sorununa yaklaşımını şekillendiren temel politikayı oluşturur. Japonya bir ada devleti olarak kendisine çok yakın olan Kore Yarımadası nda Japonya ya düşman bir rejimin yönetimi ele geçirmesini en büyük tehdit olarak değerlendirmektedir. Tarihi olarak da Japonya nın güvenliğine yönelen tüm tehditler, Kore Yarımadası istikametinden gelmiştir. Bu yüzden Kore, Japonya için

222 her zaman kalbe dayanmış bir hançer konumunda olmuştur.28 Bu durum sebebiyle Japonya, hemen dibinde bulunan Kuzey Kore nin nükleer silah sahibi olmasından son derece rahatsız olmuştur. San Francisco Barış Anlaşması gereği sadece savunma amaçlı bir askeri yapılanması olan ve tüm gücünü ekonomik ve teknolojik alanda ilerlemeye harcayan Japonya, bu alanlarda önemli bir güç haline gelmiştir. Bu durum Uzak Doğu da nükleer silahlanma yarışına her an dâhil olma imkân ve kabiliyetine sahip olduğunu göstermektedir. Kuzey Kore nin nükleer silahlanma sorunu, bu imkân ve kabiliyeti tetikleyen bir etken niteliğindedir; ancak Japonya bölgede ABD ve Güney Kore ile iş birliğini de göz önünde bulundurarak sorunun diplomatik yollarla çözümünden taraf olmuştur. Bu kapsamda, 1994 yılında ABD ile Kuzey Kore arasında imzalanan Çerçeve Anlaşması doğrultusunda kurulan KEDO (Kore Yarımadası Enerji Kalkındırma Organizasyonu) projesinde yer almıştır.29 Japonya bu proje kapsamında Kuzey Kore de inşa edilmesi planlanan su soğutmalı reaktörlerin 4 milyar dolarlık maliyetinin % ini üstlenmiştir Ağustos 1998 de Kuzey Kore, menzili 1380 kilometreyi bulan Taep o-dong 1 Füzesi ni başarı ile denemiştir. Bu denemede füzenin Japon topraklarını aşarak Japonya nın doğusundaki Pasifik Okyanusu na düşmesi, Japonya tarafından Kuzey Kore nin ilk 28 Cha, V.D. (2000, s. 251). Japan s Grand Strategy on the Korean Peninsula: Optimistic Realism. Japanese Journal of Political Science (2), ss KEDO, 9 Mart 1995 de ABD, Güney Kore ve Japonya tarafından Kuzey Kore de güvenli nükleer enerji elde edilmesini sağlamak maksadıyla kurulmuştur. NPT çerçevesinde ve UAEA kontrolünde hareket edilmesini esas alır. Bugün Japonya, Güney Kore, ABD, AB, Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada, Endonezya, Şili, Arjantin, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Özbekistan olmak üzere 13 üyesi bulunmaktadır. (15 Mayıs 2011 tarihinde adresinden alındı). 30 Centre for Nonproliferation Studies. (2011, s. 5). Six Party Talks. nti.org/e_research/official_docs/inventory/pdfs/6ptalks.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011).

223 stratejik ve doğrudan tehdidi olarak algılanmıştır.31 Bu durum aynı zamanda Kuzey Kore nin nükleer teknolojide ulaştığı seviye ile birlikte füze teknolojisinde de gelişme gösterdiğini dünyaya duyurması ve Uzak Doğu için istikrarsız bir yapının habercisi olması şeklinde değerlendirilebilinir. Japonya nın 2009 yılında yayınladığı güvenlik belgesinde de Kuzey Kore nin nükleer silahlara sahip olması, Kuzey Kore nin askeri tavrı, Kore Yarımadası nda tansiyonu yükseltmekte ve Japonya yı da içeren tüm Doğu Asya bölgesinde bir istikrarsızlık faktörü olmaktadır şeklinde yorumlanmıştır.32 Ancak Japonya ve Güney Kore de mevcut olan ABD nin askeri varlığı sebebi ile Japonya nın tek başına hareket etmesi gibi bir durum söz konusu olamamıştır. Bundan sonraki süreçte ise (2003 yılına kadar) ABD ve Kuzey Kore arasında; Kuzey Kore ye uygulanacak ekonomik tedbirler, Kore ile nükleer enerji iş birliği ve gerçekleştirilecek olan füze testlerinin ertelenmesi gibi konular gündeme alınmıştır. Bu dönem, tansiyonun zaman zaman yükseldiği görüşmeler şeklinde devam etmiştir. Kore Sorunu ve ABD ABD nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya ve Kore Savaşı ardından Güney Kore deki mevcudiyeti, Kuzey Kore nin nükleer faaliyetleri ve balistik füze geliştirme çabaları ile daha karmaşık bir hal almıştır. Kore Yarımadası nda nükleer silahlanma sorununun çözümü için ABD, bazen vaatlerde bulunarak bazen de çeşitli yaptırımları gündeme getirerek Kuzey Kore nin nükleer faaliyetle 31 Auslin, M.R. (2011, s. 197). Japanese Perspectives on the Pix-Party Talks and the North Korean Nuclear Crisis. Joint US-Korea Academic Studies (21), ss Defence of Japan. (2009, s. 35). Section 2. Korean Peninsula. go.jp/e/publ/w_paper/pdf/2009/10part1_chapter2_sec2.pdf (Erişim tarihi: 13 Nisan 2011).

224 rini durdurmaya çalışmıştır. Kuzey Kore ye nükleer faaliyetlerini durdurması karşılığında gıda yardımı yapılması, enerji kaynakları temininde destekte bulunulması gibi teklifler sunulmuş, bölgedeki diğer devletlerin de katılımıyla ortak projeler üretilmiştir. Ancak bu girişimler istenen sonucu vermemiştir. Bunda Kuzey Kore nin ABD yi kendine yönelik bir tehdit olarak görmesi ile nükleer silah sahibi olmasında yarımadadaki ABD varlığını öncelikli sebep olarak görüyor olması etkili olmuştur. ABD, Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerinin sona erdirilmesinde en önemli rolü Çin in üstlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Nitekim ABD Dışişleri Konseyi nde hazırlanan raporun ön sözünde şöyle denmektedir: Çin in bu süreçte yer alması önemlidir. Zira Kuzey Kore nin nükleer programına son vermesi, Çin in güçlü bir tavır göstermesine bağlıdır. Nükleer faaliyetlerin sonlandırılması sürecinde Çin nükleer bir Kore nin, uzun vadede hem bölge hem de kendisi için kısa vadede olacak istikrarsızlıktan çok daha tehlikeli olacağının bilincinde olmalıdır. 33 Bu ABD nin, Kuzey Kore ye karşı şimdiye kadar yürüttüğü iki taraflı görüşmelerde başvurduğu diplomatik girişimlerle bir başarı elde edemeyeceğini anladığının ve bölgedeki diğer devletleri de kendi tarafına çekerek daha sert yaptırımlarla sonuca ulaşmayı istediğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Kuzey Kore nin nükleer silahlara sahip olması sorunu; ABD için hem kendi güvenliğine hem de bölgesel ve uluslararası güvenliğe karşı bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu yüzden sorun, uluslararası toplumun müşterek yaptırımları ile çözüme ulaştırılmalıdır. Kibaroğlu na göre, Kuzey Kore nin nükleer silah edinmesinin ABD açısından yaratabileceği birçok endişe kaynağı bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir: Nükleer silahların yayılışının önlenmesi ile rejiminin zayıflaması; 33 Pritchard, C.L., Tilelli J. H. ve Snyder, S. A. (2010, s. 10). U.S. Policy Toward the Korean Peninsula. New York, Council on Foreign Relations.

225 Buna bağlı olarak birçok ülkenin olası nükleer silah geliştirme isteklerine gem vuran NPT nin işlevini yitirmesi sonucu nükleer silah kapasitesine sahip ülke sayısının -özellikle Ortadoğu ve Asya- Pasifik bölgesinde- birkaç katına çıkması; Bu gelişmelerden tehdit algılayan ilerlemiş teknolojiye ve alt yapıya sahip Batılı devletlerin kendilerini korumak düşüncesiyle kısa sürede kendi nükleer silahlarını geliştirme yoluna gitmeleri ve son derece gergin ilişkiler ortamına girilmesi sonucu olayların kontrolden çıkarak topyekûn nükleer savaşa yol açılması.34 ABD, uzun vadede tüm dünyaya yayılabilecek bir nükleer savaşa sebep olabileceği değerlendirilen bu sorunun çözümü için daha sert ve caydırılıcılığı daha yüksek tedbirlerin alınması gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu tedbirler askeri tedbirlerden ziyade, uluslararası kamuoyunun da desteğini alan ve Kuzey Kore yi nükleer faaliyetlerinden vazgeçmeye zorlayacak siyasi tedbirler olmalıdır. Eğer ABD sert bir tutumla müzakerelere devam etme düşüncesinde olursa, sorunun çözümüne yönelik desteğini sağlamaya çalıştığı diğer ülkelerin görüşmelerde isteksiz olması gibi bir sonuçla karşılaşabilecektir. ABD nin Kuzey Kore yi sürekli olarak suçlu ve verilebilecek ödünleri hak etmeyen bir şer ülkesi olarak görmesi, müzakereleri kendi açısından da zorlaştırmaktadır.35 Bu yüzden Altılı Görüşmeler e katılan diğer ülkelerin de fikirlerini göz önünde bulundurarak müzakerelerin sürdürülmesi ve Kuzey Kore nin de ihtiyaçlarına cevap verebilecek tedbirlerin gündeme getirilmesi, sorunun çözümü için ABD açısından da etkili bir yol olarak görülmektedir. 34 Kibaroğlu, a.g.m., s Rozman, G. (2007, s.30). Strategic Thinking about the Korean Nuclear Crisis. New York, Palgrave Macmillan.

226 Güney Kore nin Çözüm Arayışları: Ticari Girişimler Kuzey Kore nin nükleer silah sahibi olması Güney Kore için önemli bir tehdittir. Güney Kore, 1990 larda Kuzey Kore nin içinde bulunduğu olumsuz ekonomik durum sebebi ile Kuzey Kore yönetiminin devam sağlayamayacağı ve iki Kore nin birleşebileceği umuduyla Kuzey Kore ile ekonomik ilişkilerin arttırılması kapsamında girişimlere başlamıştır. Bu amaç doğrultusunda, 1994 yılında imzalanan Çerçeve Anlaşması na ekonomik katkı sağlamak üzere taraf olmuştur.36 Ancak Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki ideolojik fark ve ekonomik uçurum, birleşme ile ilgili birçok soru işaretini de beraberinde getirmiştir. Bunun yanında Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerinde ısrarcı olması da durumun Güney Kore nin beklentileri doğrultusunda gelişmeyeceğini göstermiştir. Güney Kore, 2000 yılında Kuzey Kore ile ekonomik ilişkilerini hükümetler arası projeler geliştirerek daha sıkı bir hale getirmeye çalışmıştır. Böylelikle Güney Kore, ekonomik iş birliği vasıtasıyla Kuzey Kore üzerindeki önemini arttırmayı hedeflemiştir. Kuzey Kore nin kendisine olan ekonomik bağımlılığını arttırarak, Kuzey Kore üzerinde kontrol sağlamaya ve Kuzey Kore nin kapalı ekonomi anlayışını yıkmaya çalışmıştır. Güney Kore nin ekonomik iş birliğindeki en önemli amacı ise; Kuzey Kore halkı üzerinde bozuk olan imajını düzeltmektir.37 Güney Kore, yarımada için tehdit oluşturan Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerini ve askeri gücüne karşı ekonomik gücünü etkin şekilde kullanmaya çalışmıştır. Ancak öncelikli olarak Kuzey Kore 36 Armstrong, C.K. (2010, s. 167). South Korea and the Six-Party Talks: The Least Bad Option Joint US-Korea Academic Studies (21), ss Yoon, D. Ve Yang, M. (2005, s. 15). Inter-Korean Economic Cooperation For North Korean Development: Future Challenges and Prospects. Asian Perspective (29), ss

227 yönetiminin bu iş birliğindeki isteksizliği, bunun yanında Kuzey Kore nin ekonomik altyapısının yetersiz olması etkili sonuçların alınmasını engellemiştir. ABD nin sürekli Kuzey Kore ye ekonomik yaptırımlar uygulanılmasından yana olması da Güney ve Kuzey Kore arasında ekonomik iş birliğini olumsuz etkilemiştir. Zira Kuzey Kore, Güney Kore den gelen her türlü ekonomik iş birliği teklifine, bunun arkasında ABD vardır şüphesi ile yaklaşmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Güney Kore nin Kuzey Kore yi bölgesel ekonomik sisteme entegre etme çabalarına en büyük engelin ABD olduğu ortaya çıkmaktadır.38 Günümüzde ekonomik gücün askeri gücün önüne geçtiği göz önünde bulundurulacak olunursa Güney ve Kuzey Kore arasında oluşacak ekonomik bütünleşmenin, iki ülke arasında siyasi birlikteliğe ve birleşik bir Kore devletine gidecek en büyük adım olacağı açıktır. Ancak Güney ve Kuzey Kore her ne kadar bir anlaşma sağlayarak birleşme kararı alsa da bu durum bölgede etkili olan diğer devletler tarafından olumlu karşılanmayacaktır. Öncelikle ortaya çıkacak yeni devlet, ekonomik ve askeri gücüyle ABD nin Kore Yarımadası ndaki varlığının sonu anlamına gelebilir. Bu sebeple ABD nin iki Kore nin birleşmesine olumlu yaklaşmayacağı düşünülebilinir. Ancak birleşen iki Kore nin ABD ye yakın bir yönetimle idare edilmesi, ABD nin bölgedeki etkisinin güçlenmesi anlamına da gelecektir. Diğer taraftan Çin, hemen yanında nükleer silah sahibi yeni bir ekonomik gücün bulunmasını Asya da yürüttüğü politikalara engel olarak değerlendirecektir. Rusya ise, Doğu Asya daki hedefleri açısından birleşik bir Kore yi olumlu karşılamayacaktır. Geçmişte yürüttüğü yayılmacı politikalarla Asya daki 38 Park, J. S. (2005, s. 81). inside Multilateralism: The Six-Party Talks. The Washington Quarterly (28), ss

228 diğer devletler tarafından güvenilmez olarak görülen Japonya ise, Birleşik Kore yi kendisine yönelik bir tehdit olarak değerlendirecektir. Bu sebeplerle Kuzey Kore nin nükleer silahlardan arındırılması gerçekleşmeden meydana getirilecek olan bir bütünleşmeyi; ABD, Çin, Japonya ve Rusya nın olumlu karşılamayacağı düşünülmektedir. Diğer taraftan Güney ve Kuzey Kore arasında her ne kadar ekonomik ilişkiler kurulsa da Kore de nükleer sorun devam ettikçe iki ülke arasında gerginliklerin süreceği de kaçınılmaz bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında Kuzey Kore nin nükleer silahlardan arındırılması, bu devletlerin ortak hedefidir. Böylece Kore sorununa çözüm getirmek amacı güden Altılı Görüşmeler in, neden bu devletler arasında yürütüldüğü de daha iyi anlaşılmaktadır. Soruna Çözüm Arayışları: Altılı Görüşmeler Altılı Görüşmeler in temel amacı Kore Yarımadası nda güvenlik ve istikrarın sağlanmasıdır. ABD bu amaç doğrultusunda Kuzey Kore ile tek başına sürdürdüğü ikili görüşmelerden istediği sonucu alamamıştır. Tek başına yürüttüğü mücadelede bir sonuç elde edememesi üzerine ABD, Kuzey Kore nin 1994 yılında imzalanan Çerçeve Anlaşması nı ihlal ettiğini belirterek Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore nin de görüşme sürecine dâhil olmasını istemiştir. Bunun üzerine 27 Ağustos 2003 te Pekin de görüşmeler başlamıştır. Altılı Görüşmeler, katılan devletler açısından bölgede mevcut kırılgan yapının çatışmaya dönüşmesini engelleyecek bir fırsat niteliğindedir. Kuzey Kore nin nükleer programının sonlandırılmasını amaçlayan görüşmeler, Kuzey Kore açısından da önemlidir. Esasında Kuzey Kore, nükleer silah programının kendi menfaatleri doğrultusunda olduğuna inanmaktadır. Kuzey Koreli liderler, ekonomik açıdan zayıf olan ülkelerinin öncelikle enerji ihtiyacının karşılanması için

229 nükleer programa önem vermektedirler. Diğer taraftan Altılı Görüşmeler ile güvenlik, enerji ve ekonomi yönünden faydalar elde etme amacındadırlar.39 Bu sebeple Altılı Görüşmeler de; (BM kozuna sahip olan) ABD, Rusya ve Çin in, Kuzey Kore nin içinde bulunduğu ekonomik durumu da göz önünde bulundurarak iş birliği ve karşılıklı fayda prensibi ile hareket etmeleri diyaloğu başarılı bir süreç olarak devam ettirirken; bu süreç, Kore Yarımadası nda istikrarın sağlanması için de bir fırsat olarak görülmektedir. Ancak bu görüşmelerin başarıya ulaşması için iki temel şart vardır: Birincisi; Kuzey Kore, nükleer programını sonlandırmaya istekli olduğunu göstermek açısından nükleer denemelerini sonlandırmalıdır. İkincisi ise, ABD bu süreçte sağlayacağı fayda kadar taviz vermeye de hazır olmalı ve diğer katılımcı ülkeler, ABD ve Kuzey Kore yi görüşmelerde anlaşmaya yönelik bir tutum takınmaya ikna etmelidir.40 Altılı Görüşmeler de bugüne kadar geçen zaman, durumun böyle olmadığını ve bu iki şartın tam olarak gerçekleşemediğini göstermiştir. Altılı Görüşmeler çerçevesinde, 19 Eylül 2005 te Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerine son vermesi ile NPT ye geri dönmesi karşılığında ABD yardımlarını kapsayacak olan bir Prensipler Bildirisi imzalanmıştır.41 Ancak bu gelişmelere rağmen 2005 yılında Kuzey Kore, ilk nükleer silahını üretmeye devam ettiğini açıklamış ve bunun üzerine ABD, kara para akladığı ve sahte Amerikan tahvilleri ile işlem yaptığı gerekçesi ile Kuzey Kore nin Makao da bulunan 39 Centre for Nonproliferation Studies. (2011, s.1). Six Party Talks. nti.org/e_research/official_docs/inventory/pdfs/6ptalks.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 40 Ness, P.V. (2005, s. 231). Why The Six Party Talks Should Succeed. Asian Perspective (29), ss Altılı Görüşmelerin dördüncü turu sonunda imzalanan bildiridir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: (Erişim tarihi; 20 Haziran 2011).

230 Banco Delta Asia daki hesaplarını dondurmuştur.42 ABD aynı zamanda Kuzey Kore nin bu banka üzerinden nükleer faaliyetlerine kaynak sağladığını da iddia etmiştir. Bu durum Altılı Görüşmeler in bir yıldan fazla süreyle durmasına sebep olmuştur. Kuzey Kore nin nükleer faaliyetlerine devam etmedeki kararlılığı ve ABD nin tek taraflı Kuzey Kore ye karşı sert ve caydırıcı tedbirler uygulaması bu görüşmeler sürecinde uzlaşmacı bir havanın oluşmasını mümkün kılmamıştır. Kuzey Kore 2006 yılında yaptığı nükleer denemelerle uluslararası toplumun tepkisini çekmiştir. Bu denemelerin beraberinde BMGK nın aldığı 1695 ve 1718 sayılı kararlar ile Kuzey Kore ye çeşitli yaptırımların uygulanması kabul edilmiştir.43 Çin, Kuzey Kore ile sahne arkasından yürüttüğü görüşmelerle Kuzey Kore nin Altılı Görüşmeler e dönmesini sağlamıştır yılı ise biraz daha olumlu bir havada geçmiş ve Kuzey Kore ile 2005 yılında imzalanan Prensipler Bildirisi çerçevesinde, iki eylem anlaşması imzalanmış ve Kuzey Kore nin Banco Delta Asia daki hesapları serbest bırakılmıştır. Ancak 2009 yılında Kuzey Kore nin yaptığı bir diğer füze denemesi, Altılı Görüşmeler için dönüm noktalarından biri olmuştur. BM daha önce aldığı kararları yineleyerek Kuzey Kore yi 42 Michishita, N. (2010, s. 170). North Korea's Military-Diplomatic Campaigns, New York, Routledge Sayılı Karar, 15 Haziran 2006 da BMGK tarafından oybirliği ile alınmıştır. Kuzey Kore yi yaptığı nükleer testler sebebi ile kınamakta ve derhal, hiçbir ön şart sunmadan Kuzey Kore nin Altılı Görüşmeler e geri dönmesini istemektedir Sayılı Karar, 14 Ekim 2006 da BMGK tarafından oybirliği ile alınmıştır. Kuzey Kore nin yaptığı nükleer testi kınanmaktadır ve Kuzey Kore ye karşı nükleer teknoloji, uzun menzilli silahlar, lüks mallar girmesini önleyici tedbirler alınmasını ve bu kapsamda ülkeye giriş çıkış yapan kargoların denetlenmesini içerir. Ayrıntılı bilgi için: (Erişim tarihi; 24 Haziran 2011). 44 Centre for Nonproliferation Studies. (2011, s.3). Six Party Talks. nti.org/e_research/official_docs/inventory/pdfs/6ptalks.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011).

231 kınamış, Kuzey Kore de buna karşılık görüşmelerden çekildiğini bildirmiştir un Mayıs ayında ise Kuzey Kore nin bir yer altı nükleer denemesi yapmasının üzerine BMGK 1874 sayılı karar ile Kuzey Kore yi kınamıştır.45 Bu kararla Kuzey Kore gemilerinin aranmasına yönelik bir yaptırımın gündeme gelmesinde, Kang Nam adlı bir Kuzey Kore gemisinin Myanmar a kitle imha silahı götürdüğü şüphesi ile ABD donanması tarafından takip edilmesinin ve Kuzey Kore ye geri dönmek zorunda kalmasının da etkisi vardır. Zira ABD bunun üzerine Kuzey Kore ye daha sert yaptırımlar uygulanması gerektiğini savunmuştur.46 Bu durum Kore sorununun ABD ve Kuzey Kore arasında yoğunlaşmasına ve Altılı Görüşmeler in etkisinin azalmasına sebep olmuştur. Her ne kadar Çin in müdahalesi ile 2009 yılı Ekim ayında Kuzey Kore Altılı Görüşmeler e geri döneceğini açıklasa da nükleer sorunun ABD ile kendisi arasında olduğu fikrini belirtmiş ve ABD ile yapılacak ikili bir anlaşmayı ön şart olarak ileri sürmüştür. Kuzey Kore nin nükleer silahlara sahip olma sebebi olarak ileri sürdüğü ABD nin kendisi için bir tehdit olduğu ve ulusal güvenliği için nükleer faaliyetlerini yürüttüğü gerekçesi, Altılı Görüşmeler sürecinde sürekli kendini göstermiştir yılı Altılı Görüşmeleri yle Kore Yarımadası nda güvenlik ve istikrarın sağlanması hedeflenirken yarımada, Güney ve Kuzey Kore arasında çatışmalara sahne olmuştur. 26 Mart ta Güney Kore ye ait Cheonan Firkateyni nin bilinmeyen bir nedenle batması sonucu mürettebatın 46 sının öldüğü olayda, geminin Kuzey Kore menşeli bir torpido tarafından Sayılı Karar, 12 Haziran 2009 da alınmıştır. 25 Mayıs 2009 da Kuzey Kore tarafından gerçekleştirilen testi kınamakta ve önceki kararla belirlenen yaptırımların yanında Kuzey Kore gemilerinin de aranmasına izin vermektedir. Ayrıntılı bilgi için: pdf?openelement (Erişim tarihi; 24 Haziran 2011) 46 The National Institute for Defence Studies.(2010, s. 75). East Asian Strategic Review. Tokyo: The Japan Times Ltd.

232 vurulduğu iddia edilmiştir. 23 Kasım da ise Güney Kore nin Yeonpyeong Adası, Kuzey Kore tarafında topçu ateşi ile vurulmuştur. Altılı Görüşmeler in yeniden başlatılması için girişimler sürerken Sarı Deniz de meydana gelen bu gelişmeler, neredeyse iki ülke arasında savaşa sebep olabilecek niteliktedir. Ancak Çin in görüşmelere devam etmesi ve bu sorunların müzakereler yolu ile çözülmesi doğrultusunda yaptığı çağrıları krizin daha da tırmanmasını engellemiştir. Diğer taraftan da Çin in Kuzey Kore yi himaye eden tutumu daha net şekilde ortaya çıkmıştır. Çünkü Çin, Altılı Görüşmeler i etkin bir diplomasi aracı olarak kullanarak Kuzey Kore ye karşı, BM ya da NATO kapsamında icra edilecek olası bir uluslararası müdahaleyi de böylelikle engellemiş olmaktadır. Altılı Görüşmeler her ne kadar altı ülkenin katıldığı çok taraflı bir görüşme süreci olsa da, Kuzey Kore nin nükleer silahlardan arındırılması amacıyla yürütülen süreç, ABD ve Çin in uygulanacak yöntemler doğrultusunda ortak bir karara varamaması sebebi ile çıkmaza girmiş durumdadır. En başta, görüşmelerin başarıya ulaşması için ABD ve Kuzey Kore nin yerine getirmesi gereken şartlar ve müteakip gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Altılı Görüşmeler in başlamadan bittiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Sonuç Kore Meselesi, Doğu Asya da Kore Savaşı ndan bu yana devam eden bir sorun olmuştur. Soğuk Savaş ın ardından Doğu bloğunun yıkılmasına rağmen Kore Meselesi nin, nükleer silahların gündemdeki yerini koruması açısından halen devam ettiği görülmektedir. Sorun sadece Kuzey Kore ile Güney Kore arasında devam eden bir sorun değildir. Soğuk Savaş ın sona erişi ve küreselleşmenin dünya üzerinde uluslararası güvenliği tehdit eden sorunları daha kapsamlı bir hale getirmesi ile birlikte, Kuzey Kore gibi bir ülkenin nükle

233 er silahlara sahip olması, bu silahların beklenmeyen bir zamanda kullanılması ve terör örgütlerinin eline geçmesi gibi tehditleri ön plana çıkmıştır. Bunun yanında Kuzey Kore nin nükleer güce sahip olması, dünyada nükleer silahların azaltılmasına yönelik çaba harcandığı bir zamanda yeni bir silahlanma yarışını da tetikleyebilir. Bu sebeplerle Kore Sorunu küresel nitelikte bir sorundur. ABD, Rusya ve Çin, yasal olarak nükleer silah sahibi ülkeler olarak bu sorunun çözümünde söz sahibi olmak istemektedirler. ABD nin Kuzey Kore ye karşı sert tutumu, Çin in ise Kuzey Kore yi himaye eder şekilde tavır alması, sorunun müzakerelerle çözümüne engel olmaktadır. Altılı Görüşmeler her ne kadar Kore Yarımadası nın nükleer silahlardan arındırılmasını hedeflese de, ABD nin Güney Kore deki varlığı ve bulundurduğu silahları ile bu görüşmelere ev sahipliği yapan Çin in Kuzey Kore yi himaye eden tutumu, görüşmelerin çıkmaza girmesine sebep teşkil etmektedir. Diğer yandan Kuzey ve Güney Kore arası ilişkileri de gerginleştiren bu sorun; bir bakıma Altılı Görüşmeler e katılan ABD, Rusya, Çin ve Japonya için de kendi çıkarları doğrultusunda güvenliksizliğe dayalı bir istikrar sürecidir. İki ülke arasındaki sorunun çözülmesi, ekonomik açıdan güçlü olan Güney Kore ile nükleer silah teknolojisine sahip Kuzey Kore nin birleşmesi ile ortaya çıkacak yeni bir devletin oluşturacağı ekonomik ve askeri gücün Doğu Asya daki mevcut dengelerde yaratacağı değişikliğe bağlı olacaktır. Bu yüzden Kuzey Kore nin nükleer silahlardan tamamen arındırılması gerçekleşmediği sürece iki Kore arasındaki sorunun çözülmesi mümkün görünmemektedir. Kuzey Kore de sorunun tüm Kore Yarımadası nı ilgilendirdiği düşüncesini taşımakta; ABD varlığı bölgede hüküm sürdüğü müddetçe nükleer silahlanma faaliyetlerini durdurmayacağını söz ve eylemleri ile ortaya koymaktadır. Bunu yanında Libya nın 2003 yılında nükleer programını dur

ASYA DA GÜVENLİK SORUNLARI VE YANSIMALARI

ASYA DA GÜVENLİK SORUNLARI VE YANSIMALARI Editör: R. Kutay KARACA ASYA DA GÜVENLİK SORUNLARI VE YANSIMALARI Yazarlar: Özgür KÖRPE Uğur Yasin ASAL Tarık Çağrı ORUÇ Bengü TÜRK Cansın ÖZEL Ayla YİĞİTEL Ahmet YAVAŞ İstanbul, 2013 BİLGESAM YAYINLARI

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI 5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ Prof. Dr. Atilla SANDIKLI Karadeniz bölgesi; doğuda Kafkasya, güneyde Anadolu, batıda Balkanlar, kuzeyde Ukrayna ve Rusya bozkırları ile çevrili geniş bir havzadır.

Detaylı

Title of Presentation. Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL

Title of Presentation. Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL Title of Presentation Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL İçindekiler 1- Yeni Büyük Oyun 2- Coğrafyanın Mahkumları 3- Hazar ın Statüsü Sorunu 4- Boru Hatları Rekabeti 5- Hazar

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004 ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Fatma ÇOBAN Doğum Tarihi: 1983 Öğrenim Durumu: Doktora Yabancı Dil : İngilizce Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Uluslararası İlişkiler

Detaylı

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ INSTITUTE FOR STRATEGIC STUDIES S A E STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ KASIM, 2003 11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ 11 EYLÜL SALDIRISI SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ FİZİKİ SONUÇ % 100 YIKIM

Detaylı

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU Avrasya Araştırmaları Merkezi USAK RAPOR NO: 11-07 Yrd. Doç. Dr. Dilek M. Turgut Karal Demirtepe Editör Eylül 2011

Detaylı

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 ( STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 Yeni Dönem Türkiye - Suudi Arabistan İlişkileri: Kapasite İnşası ( 2016, İstanbul - Riyad ) Türkiye 75 milyonluk nüfusu,

Detaylı

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU 4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU Yeni Dönem Türkiye - AB Perspektifi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı: Fırsatlar ve Riskler ( 21-22 Kasım 2013, İstanbul ) SONUÇ DEKLARASYONU ( GEÇİCİ ) 1-4. Türkiye

Detaylı

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN i 1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ Ömer Faruk GÖRÇÜN ii Yayın No : 2005 Politika Dizisi: 1 1. Bası Ağustos 2008 - İSTANBUL ISBN 978-975 - 295-901 - 9 Copyright Bu kitabın bu basısı

Detaylı

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL İSTANBUL 2015 YAYINLARI Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL Kapak ve Dizgi: Sertaç DURMAZ ISBN: 978-605-9963-09-1 Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)

Detaylı

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55 Dünya da politik dengeler dinamik bir yapıya sahiptir. Yüzyıllar boyunca dünyada haritalar, rejimler ve politikalar değişim içerisindedirler. Orta çağ Avrupa sı ve Fransız ihtilali ile birlikte 17. Yüzyılda

Detaylı

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ STRATEJİK VİZYON BELGESİ ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ Ekonomi, Enerji ve Güvenlik; Yeni Fırsatlar ( 20-22 Nisan 2016, Pullman İstanbul Otel, İstanbul ) Karadeniz - Kafkas coğrafyası, tarih boyunca

Detaylı

Orta Asya daki satranç hamleleri

Orta Asya daki satranç hamleleri Orta Asya daki satranç hamleleri Enerji ve güvenlik en büyük rekabet alanı 1 Üçüncü on yılda Hazar Bölgesi enerji kaynakları Orta Asya üzerindeki rekabetin en ön plana çıktığı alan olacak. Dünya Bankası

Detaylı

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray Mehmet Saray 1942'de Afyon'un Dinar kazasında doğdu. Orta öğrenimini Çivril ve Isparta'da yapan Saray, 1961-1966 arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. 1968-1978 yılları

Detaylı

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ

K A N A Y A N Y A R A K A R A B A Ğ KANAYAN YARA KARABAĞ Astana Yayınları KANAYAN YARA KARABAĞ Derleyen: Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz,

Detaylı

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ... ÖRNEK SORU: 1 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti açısından, 30 Ekim 1918 de, yenilgiyi kabul ettiğinin tescili niteliğinde olan Mondros Ateşkes Anlaşması yla sona erdi. Ancak anlaşmanın,

Detaylı

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Polonya İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ

AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ 1. "Azerbaycan Milli Güvenlik Stratejisi Belgesi", Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından 23 Mayıs 2007 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Detaylı

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme ( 2017-2021 Türkiye - Malezya ) Türkiye; 80 milyonluk nüfusu, gelişerek

Detaylı

KUZEYDOĞU ASYA DA GÜVENLİK. Yrd. Doç. Dr. Emine Akçadağ Alagöz

KUZEYDOĞU ASYA DA GÜVENLİK. Yrd. Doç. Dr. Emine Akçadağ Alagöz KUZEYDOĞU ASYA DA GÜVENLİK { Yrd. Doç. Dr. Emine Akçadağ Alagöz Soğuk Savaş sonrası değişimler: Çin in ekonomik ve askeri yükselişi Güney Kore nin ekonomik ve askeri anlamda güçlenmesi Kuzey Kore nin

Detaylı

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ... İçindekiler ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ... 5 I.1. Arnavutluk Adının Anlamı... 5 I.2. Arnavutluk Adının Kökeni... 7 I.3.

Detaylı

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Fransa İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen ekonomisi

Detaylı

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Dr. Tuğrul BAYKENT Baykent Bilgisayar & Danışmanlık TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Düzenleyen: Dr.Tuğrul BAYKENT w.ekitapozeti.com 1 1. TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK KONUMU VE ÖNEMİ 2. TÜRKİYE YE YÖNELİK TEHDİTLER

Detaylı

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki 14.11.2013 tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki Tablo 1 Sosyal BilimlerEnstitüsü İletişim Bilimleri Doktora Programı * 1. YARIYIL 2. YARIYIL İLT 771 SİNEMA ARAŞTIRMALARI SEMİNERİ 2 2 3 10 1

Detaylı

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu 2016 yılında 126 ülkenin ordusu değerlendirilmiş ve dünyanın en güçlü orduları sıralaması yapılmıştır. Ülkenin sahip olduğu silahlı gücün yanında nüfusu, savaşabilecek ve askerlik çağına gelen insan sayısı,

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI 1. ve Terörizm (UGT) Yüksek Lisans (YL) Programında sekiz

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik)

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik) Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik) Uzun yıllar süren iç savaşlar ve dış müdahaleler sonucu istikrarsızlaşan Afganistan, dünya afyon üretiminin yaklaşık olarak yüzde 90'ını karşılıyor. 28.04.2016

Detaylı

Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ

Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ Eğitim: Ph. D., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Ankara Üniversitesi, 2005 M. Sc., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ankara Üniversitesi, 1998 B. S, Kamu Yönetimi, Hacettepe Üniversitesi,

Detaylı

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013. Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013. Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2 ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013 Başkent Pekin Yönetim Şekli Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2 Nüfus 1,35 milyar GSYH 8,2 trilyon $ Kişi Başına Milli Gelir 9.300 $ Resmi

Detaylı

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr. EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD 2008-2013

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr. EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD 2008-2013 PINAR ÖZDEN CANKARA İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD Yüksek Lisans/MA Lisans/BA İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset

Detaylı

DOĞU TÜRKİSTAN DA YENİ NESİL ÇATIŞMANIN İKİ BOYUTU: ŞİDDET DIŞI VE SİLAHLI MÜCADELELERE İLİŞKİN BİR STRATEJİK ANALİZ

DOĞU TÜRKİSTAN DA YENİ NESİL ÇATIŞMANIN İKİ BOYUTU: ŞİDDET DIŞI VE SİLAHLI MÜCADELELERE İLİŞKİN BİR STRATEJİK ANALİZ DOĞU TÜRKİSTAN DA YENİ NESİL ÇATIŞMANIN İKİ BOYUTU: ŞİDDET DIŞI VE SİLAHLI MÜCADELELERE İLİŞKİN BİR STRATEJİK ANALİZ Yazar: Özgür KÖRPE* Giriş Bugün; insanlar arasındaki mücadeleler, tarihin hiçbir döneminde

Detaylı

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 STRATEJİK VİZYON BELGESİ ( TASLAK ) TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Arjantin İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler ( 2014 Buenos Aires - İstanbul ) Türkiye; 75 milyonluk

Detaylı

TÜRKİYE - ÇİN STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

TÜRKİYE - ÇİN STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - ÇİN STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme ( 2017-2021 Türkiye - Çin ) Türkiye; 80 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

BLOG ADRESİ :

BLOG ADRESİ : BLOG ADRESİ : http://ozel-buro.tumblr.com ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBUNA AİT TUMBLR BLOGUNDA HALEN İŞLENEN VE İLERİDE İŞLENECEK OLAN KONULAR AŞAĞIDA GAYET AÇIK VE BİR ŞEKİLDE YER ALMAKTADIR. MAKALE VE ARAŞTIRMA

Detaylı

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı. TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ HAFTA 2 Roma Antlaşması Avrupa Ekonomik Topluluğu AET nin kurulması I. AŞAMA AET de Gümrük Birliğine ulaşma İngiltere, Danimarka, İrlanda nın AET ye İspanya ve Portekiz in AET ye

Detaylı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1) BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, 1914-1918 (1) Topyekûn Savaş Çağı ve İlk Büyük Küresel Çatışma Mehmet Beşikçi I. Dünya Savaşı nın modern çağın ilk-en büyük felaketi olarak tasviri Savaşa katılan toplam 30 ülkeden

Detaylı

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ NİN SURİYE KRİZİNDEKİ TUTUMU... 1 Giriş... 1 1. BM Organı Güvenlik Konseyi nin Temel İşlevi ve Karar Alma Sorunu...

Detaylı

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ NO.12, ARALIK 2016 ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI 30 Kasım 2016 Çarşamba günü Ortadoğu Stratejik

Detaylı

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ? TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ? Dr. Fatih Macit, Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi, HASEN Bilim ve Uzmanlar Kurulu Üyesi Giriş Türk Konseyi nin temelleri 3 Ekim 2009 da imzalanan Nahçivan

Detaylı

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI 2010 Eğitim Öğretim Bahar Dönemi ZORUNLU DERSLER Uluslararası Ġlişkilerde Araştırma ve Yazma

Detaylı

İktisat Tarihi

İktisat Tarihi İktisat Tarihi 7.5.18 SAVAŞLAR VE EKONOMİK PERFORMANS Savaş 10 milyon askerin ölümüne, 20 milyonunun yaralanmasına neden oldu. Ekonomik açıdan uzun dönemde fizik yıkımdan daha zararlı olan normal ekonomik

Detaylı

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - İtalya İlişkileri: Fırsatlar ve Güçlükler ( 2014 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Detaylı

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi Araştırma üç farklı konuya odaklanmaktadır. Anketin ilk bölümü (S 1-13), Türkiye nin dünyadaki konumu ve özellikle ülkenin

Detaylı

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014 KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014 İNCE GÜÇ VE KAMU DİPLOMASİSİ ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI TÜRKİYE NİN ULUSLARARASI ÖĞRENCİ PROGRAMLARI

Detaylı

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

VİZYON BELGESİ (TASLAK) VİZYON BELGESİ (TASLAK) VİZYON BELGESİ İSTANBUL GÜVENLİK KONFERANSI 2016 Devlet Doğasının Değişimi: Güvenliğin Sınırları ( 02-04 Kasım 2016, İstanbul ) Bilindiği üzere ulus-devlet modern bir kavramdır

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf...

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... 7 a. Fransız-Rus İttifakı (04 Ocak 1894)... 7 b. İngiliz-Fransız

Detaylı

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu DÜNYA EKONOMİSİ Teknoloji, nüfus ve fikir hareketlerini içeren itici güce birinci derecede itici güç denir. Global işbirliği ağıgünümüzde küreselleşmişyeni ekonomik yapının belirleyicisidir. ASEAN ekonomik

Detaylı

KGAÖ NÜN KOLEKTİF GÜVENLİK SİSTEMİ

KGAÖ NÜN KOLEKTİF GÜVENLİK SİSTEMİ KGAÖ NÜN KOLEKTİF GÜVENLİK SİSTEMİ Valeriy SEMERIKOV KGAÖ (Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü) Genel Sekreter Yardımcısı Bir devletin ve müttefiklerinin güvenliğinin sağlanması, çağdaş toplumların bir

Detaylı

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ Ünite 4 Doç. Dr. Nuray ERTÜRK KESKİN Türkiye deki kamu politikası belgelerinin tanıtılması amaçlanmaktadır. Kamu politikası analizinde görüş alanında olması gereken politika belgeleri altı başlık altında

Detaylı

ITU Maritime Faculty-MSC.2016 International Organisations

ITU Maritime Faculty-MSC.2016 International Organisations ITU Maritime Faculty-MSC.2016 International Organisations İki tip uluslar arası örgütten bahsedilebilir. Bunlar; Hükümetler Arası Örgütler Hükümet Dışı Örgütler Genel Olarak Uluslar arası örgütlerin sayıca

Detaylı

Atatürk ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler

Atatürk ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler Doç Dr. Atilla SANDIKLI Atatürk ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler YAYINLARI İSTANBUL 2014 Kütüphane Katolog Bilgileri: Yayın Adı: Atatürk ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler

Detaylı

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı DÜNYA - SİYASET 2012 yılının Şubat ayında Tunus ta yapılan Suriye nin Dostları Konferansı nın ikincisi Nisan 2012 de İstanbul da yapıldı. Konferansta Esad rejimi üstündeki uluslararası baskının artırılması,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Yönetim Kara Harp Okulu 1985 Yüksek Lisans Uluslararası ilişkiler Beykent Üniversitesi 2005

ÖZGEÇMİŞ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Yönetim Kara Harp Okulu 1985 Yüksek Lisans Uluslararası ilişkiler Beykent Üniversitesi 2005 ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı : Atahan Birol KARTAL Doğum Tarihi: 14.04.1967 Unvanı : Yrd.Doç.Dr. Mail : atahankartal@beykent.edu.tr Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Yönetim Kara Harp Okulu

Detaylı

Dr. Öğr. Üyesi Abbas KARAAĞAÇLI. 1. Adı Soyadı : Abbas Karaağaçlı 2. Doğum Tarihi : Unvanı : Dr. Öğr. Üyesi 4.

Dr. Öğr. Üyesi Abbas KARAAĞAÇLI. 1. Adı Soyadı : Abbas Karaağaçlı 2. Doğum Tarihi : Unvanı : Dr. Öğr. Üyesi 4. Dr. Öğr. Üyesi Abbas KARAAĞAÇLI 1. Adı Soyadı : Abbas Karaağaçlı 2. Doğum Tarihi : 10.07.1956 3. Unvanı : Dr. Öğr. Üyesi 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İletişim Fakültesi İstanbul

Detaylı

MEDRESE VE İSLAM KÜLTÜR MERKEZİ İNŞA PROJESİ- VİETNAM

MEDRESE VE İSLAM KÜLTÜR MERKEZİ İNŞA PROJESİ- VİETNAM MEDRESE VE İSLAM KÜLTÜR MERKEZİ İNŞA PROJESİ- VİETNAM İHH Projeler Birimi ARALIK 2013 PROJENİN KONUSU Bu proje, Vietnam ın Hochiminh City bölgesinde 639,98 metrekare büyüklüğünde 3 katlı bir Medrese ve

Detaylı

Türkiye ve Kitle İmha Silahları. Genel Bilgiler

Türkiye ve Kitle İmha Silahları. Genel Bilgiler Türkiye ve Kitle İmha Silahları Genel Bilgiler Nükleer Silahlar ABD nin nükleer güç tekeli 1949 a kadar sürmüştür. Bugün; Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, İsrail, Hindistan ve Pakistan ın nükleer silahları

Detaylı

SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ,

SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ, SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ, Araştırma grubumuza destek amacıyla 2000-2015 seneleri arasındaki konuları içeren bir ARŞİV DVD si çıkardık. Bu ARŞİV ve VİDEO DVD lerini aldığınız takdirde daha önce takip edemediğiniz

Detaylı

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI 2010 Eğitim Öğretim Yılı Bahar Dönemi Zorunlu Dersler Uluslararası İlişkilerde Araştırma

Detaylı

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Kıbrıs açıklarında keşfedilen doğal gaz rezervleri, adada yıllardır süregelen çatışmaya barışçıl bir çözüm getirmesi umut edilirken, tam tersi gerilimi tırmandırmıştır.

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Önsöz... Şekiller ve Tablolar Listesi... xii 1. BÖLÜM ENTEGRASYON VE ENTEGRASYONUN ETKİLERİ

İÇİNDEKİLER. Önsöz... Şekiller ve Tablolar Listesi... xii 1. BÖLÜM ENTEGRASYON VE ENTEGRASYONUN ETKİLERİ İÇİNDEKİLER Önsöz... Şekiller ve Tablolar Listesi... xii v 1. BÖLÜM ENTEGRASYON VE ENTEGRASYONUN ETKİLERİ 1.EKONOMİK ENTEGRASYONLAR... 1 1.1.Küreselleşme ve Bölgeselleşme... 2 1.1.1. Küreselleşme... 2

Detaylı

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye de insan hakları ihlallerinin

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye de insan hakları ihlallerinin 1 Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye de insan hakları ihlallerinin sistematik olarak artması ışığında, Haziran 2011 de kurulan, kar amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütüdür. SNHR, mağdurların haklarının

Detaylı

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV. 339 GENEL LİSE Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV. Yeniçağ 3. Yeniçağda Avrupa 6. Eğitim, kültür, bilim ve

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik

Detaylı

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER 21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER KÜRESEL EKONOMİYİ ROTASINDAN ÇIKARABİLECEK 10 BÜYÜK TEHLİKE DÜNYA EKONOMİSİ VE ABD EKONOMİSİNDE OLASI MAKRO DENGESİZLİKLER (BÜTÇE VE CARİ İ LEMLER AÇIĞI) (TWIN TOWERS) İSTİKRARSIZ

Detaylı

stratejik saiklerle bu ülkeyi çok daha yakından tanımak durumundadır. Bu çalışmanın, söz konusu ihtiyaca hizmet etmesi umulmaktadır.

stratejik saiklerle bu ülkeyi çok daha yakından tanımak durumundadır. Bu çalışmanın, söz konusu ihtiyaca hizmet etmesi umulmaktadır. ÖNSÖZ Bu çalışma, Karadeniz Teknik Üniversitesi nin BAP06 kapsamında verdiği yurtdışı araştırma bursu ile yapılmıştır. Çalışma metni, 2013 yılı Temmuz-Eylül aylarında, misafir araştırmacı olarak gidilmiş

Detaylı

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ Doç. Dr. O. Can ÜNVER 15 Nisan 2017 BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ KAMU DİPLOMASİSİ SERTİFİKA PROGRAMI İletişim Nedir? İletişim, bireyler, insan grupları,

Detaylı

PETROL FİYATLARINDA KAYDEDİLEN DEĞİŞİMLERİN MAKROEKONOMİK BÜYÜKLÜKLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN İNCELENMESİ

PETROL FİYATLARINDA KAYDEDİLEN DEĞİŞİMLERİN MAKROEKONOMİK BÜYÜKLÜKLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN İNCELENMESİ PETROL FİYATLARINDA KAYDEDİLEN DEĞİŞİMLERİN MAKROEKONOMİK BÜYÜKLÜKLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN İNCELENMESİ Veysel SARICI Nazif Hülâgü SOHTAOĞLU İ.T.Ü. Elektrik Mühendisliği Bölümü Özet: Bu çalışmada, petrol

Detaylı

Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti

Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti 05.02.2013 Toplam 26.2 trilyon metreküp ispat edilen doğalgaz rezervleriyle dünyadaki ispat edilen doğalgaz kaynaklarının yüzde 11,7 sini elinde bulunduran Türkmenistan,

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ Bölüm 1 TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİNİN GENEL ÇERÇEVESİ

İÇİNDEKİLER GİRİŞ Bölüm 1 TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİNİN GENEL ÇERÇEVESİ İÇİNDEKİLER GİRİŞ... 1 Bölüm 1 TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİNİN GENEL ÇERÇEVESİ TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI... 9 Murat Ercan Giriş... 9 1. Türkiye-AB İlişkilerde Ortaklıktan-Adaylık Sürecine

Detaylı

ÖZETLER VE ANAHTAR KELİMELER

ÖZETLER VE ANAHTAR KELİMELER ÖZETLER VE ANAHTAR KELİMELER Türkmenistan da Siyasal Rejimin Geleceği: İç ve Dış Dinamikler Açısından Bir Değerlendirme Yazar: Haluk ALKAN Özet: Türkmenistan, çok yönlü özelliklere sahip bir ülkedir. Sahip

Detaylı

İçindekiler Önsöz 7 Kısaltmalar 25 Giriş 29 BİRİNCİ BÖLÜM: ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN MAHİYETİ I. ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN KAPSAMI 31 A.

İçindekiler Önsöz 7 Kısaltmalar 25 Giriş 29 BİRİNCİ BÖLÜM: ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN MAHİYETİ I. ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN KAPSAMI 31 A. İçindekiler Önsöz 7 Kısaltmalar 25 Giriş 29 BİRİNCİ BÖLÜM: ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN MAHİYETİ I. ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN KAPSAMI 31 A. Hava Hukukunun Tanımlanması 31 B. Hava Hukukunun Özerkliği ve

Detaylı

ASYA-PASİFİK MUCİZESİNİN SIRRI

ASYA-PASİFİK MUCİZESİNİN SIRRI ASYA-PASİFİK MUCİZESİNİN SIRRI Prof.Dr.Coşkun Can Aktan Kaplanları çok çevik ve hızlı koşan hayvanlar olarak tanırız. Ancak neden Asya kaplanları Afrika kaplanlarından daha hızlı koşmaktadır? Hiç düşündünüz

Detaylı

Dr. Binhan OĞUZ IKV-Konuşma notu 14 Haziran 2007

Dr. Binhan OĞUZ IKV-Konuşma notu 14 Haziran 2007 TÜRK TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SEKTÖRLERİNİN KATILIM MÜZAKERELERİNDEKİ DURUMU AB ye uyumda sosyal şartlardan, davranış kurallarından, çevre, fikri mülkiyete kadar bir dizi alanda sektörümüzün ve ülkemizin

Detaylı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGIN SETA Abdullah YEGİN İstanbul

Detaylı

BATI AFRİKA ÜLKELERİ RAPORU

BATI AFRİKA ÜLKELERİ RAPORU BATI AFRİKA ÜLKELERİ RAPORU ( Sektörü Açısından) ULUDAĞ İHRACATÇI BİRLİKLERİ GENEL SEKRETERLİĞİ ARGE ŞUBESİ NİSAN, 2018 GSYİH- Milyar USD Nüfus -Milyon Araç Parkı-adet Pazar İthalat-milyon USD* -milyon

Detaylı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( ) TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ (1923-2010) Teorik, Tarihsel ve Hukuksal Bir Analiz Dr. BÜLENT ŞENER ANKARA - 2013 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii TABLOLAR, ŞEKİLLER vs. LİSTESİ... xiv KISALTMALAR...xvii

Detaylı

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'de 1990'lı yıllardaki duvar yazıları, İslamcılığın yükseldiği döneme yönelik yakın bir tanıklık niteliğinde. 10.07.2017 / 18:00 Doksanlı

Detaylı

TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme ( 2017-2021 Türkiye - Gana ) Türkiye; 80 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI Yrd. Doç. Dr. Yaşar SARI Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Kırgızistan Giriş Kırgızistan Orta Asya bölgesindeki toprak ve

Detaylı

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ 209 ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ Birleşmiş Milletler Genel Kurulu nun 20 Aralık 1993 tarihli ve 47/135 sayılı Kararıyla ilan edilmiştir.

Detaylı

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiyenin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ V GİRİŞ 1 A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5 BİRİNCİ BÖLÜM: AVRUPA SİYASAL TARİHİ 1 2 I.

Detaylı

ÇİN'İN GÜNEY-GÜNEY İŞBİRLİĞİ ATILIMI YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAĞCI İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ

ÇİN'İN GÜNEY-GÜNEY İŞBİRLİĞİ ATILIMI YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAĞCI İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ ÇİN'İN GÜNEY-GÜNEY İŞBİRLİĞİ ATILIMI YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAĞCI İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ ÇİN DE EKONOMİK DÖNÜŞÜM VE ULUSLARARASI YANSIMALARI Kasım 2013 Çin Komünist Parti Merkez Komite Toplantısı ve ekonomik

Detaylı

NAZİLLİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ(TÜRKÇE) 2016/2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

NAZİLLİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ(TÜRKÇE) 2016/2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ NAZİLLİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ(TÜRKÇE) 2016/2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ULU101 Uluslararası İlişkiler (3+0)6 Uluslararası ilişkilerin temel

Detaylı

www.salthukuk.com facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk 1 İçindekiler Milletlerarası Hukuk Çift-İ.Ö. 2. Dönem - Part 5 Pratik - 1 2-10

www.salthukuk.com facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk 1 İçindekiler Milletlerarası Hukuk Çift-İ.Ö. 2. Dönem - Part 5 Pratik - 1 2-10 www.salthukuk.com facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk 1 İçindekiler Milletlerarası Hukuk Çift-İ.Ö. 2. Dönem - Part 5 Konu sayfa Pratik - 1 2-10 1 www.salthukuk.com facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk

Detaylı

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU Zinnur YILMAZ* *Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, SİVAS E-mail: zinnuryilmaz@cumhuriyet.edu.tr, Tel: 0346 219 1010/2476 Özet Yüzyıllardan

Detaylı

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri Tarihi boyunca bağımsızlığını koruyabilmiş ve Afrika Kıtası'nın Avrupa devletlerince sömürge yapılamamış tek ülkesi olan Etiyopya (Habeşistan) dünya tarihinin en eski medeniyetlerinden biri olarak biliniyor.

Detaylı

DİASPORA - 13 Mayıs

DİASPORA - 13 Mayıs DİASPORA - 13 Mayıs 2015 - Sayın Başkonsoloslar, Daimi Temsilciliklerimizin değerli mensupları, ABD de yerleşik Diasporalarımızın kıymetli temsilcileri, Bugün burada ilk kez ABD de yaşayan diaspora temsilcilerimizle

Detaylı

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI GÜZ DÖNEMİ DERSLERİ Kodu Dersin Adı Statüsü T P K AKTS TAE 600 Özel Konular Z 4 0 0 30 TAE 601 Türkiyat Araştırmalarına Giriş I Z

Detaylı

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir. İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim ŞAHİN nin Entegre Sınır Yönetimi Eylem Planı Aşama 1 Eşleştirme projesi kapanış konuşması: Değerli Meslektaşım Sayın Macaristan İçişleri Bakanı, Sayın Büyükelçiler, Macaristan

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Kamu Yönetimi Trakya Üniversitesi 2001

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Kamu Yönetimi Trakya Üniversitesi 2001 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Volkan TATAR 2. Doğum Tarihi : 08.04.1977 3. Unvanı : Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Doktora Derece Alan Üniversite Lisans Kamu Yönetimi Trakya Üniversitesi 2001 Y.Lisans Uluslararası

Detaylı

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK 1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER Mustafa Serdar PALABIYIK Yayın No : 3179 Araştırma Dizisi : 12 1. Baskı - Şubat 2015 ISBN: 978-605 - 333-207 - 7 Mustafa Serdar Palabıyık 1915 Olaylarını Anlamak:

Detaylı

SİVİL GLOBAL GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi

SİVİL GLOBAL GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi STRATEJİK VİZYON BELGESİ SİVİL GLOBAL 2015-2023-2053 GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi (2015-2023-2053) Globalleşme süreci ülkeleri ekonomik, siyasi ve sosyolojik bakımdan üç temel

Detaylı

Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar

Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar Kemal ÖZDEN OMBUDSMAN (KAMU DENETÇİSİ) ve TÜRKİYE DEKİ TARTIŞMALAR Ankara 2010 Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar Kemal ÖZDEN

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

PGlobal KISA ARAŞTIRMA KAĞITLARI DĐZĐSĐ. Türkiye ve Dünyada Pantent KAK Mustafa Oğuzkan. 20 Aralık 2006

PGlobal KISA ARAŞTIRMA KAĞITLARI DĐZĐSĐ. Türkiye ve Dünyada Pantent KAK Mustafa Oğuzkan. 20 Aralık 2006 PGlobal KISA ARAŞTIRMA KAĞITLARI DĐZĐSĐ KAK061201 Türkiye ve Dünyada Pantent Mustafa Oğuzkan 20 Aralık 2006 Özet Bu çalışmada Türkiye nin patent başvuruları ve kabulleri açısından diğer ülkelerle karşılaştırılmaktadır.

Detaylı