ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER DERGĠSĠ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER DERGĠSĠ"

Transkript

1 ISSN: CUMHURĠYET ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER DERGĠSĠ JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES Cilt 12, Sayı 2 / EKĠM 2011

2 CUMHURĠYET ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER DERGĠSĠ JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES Cilt/Vol. : 12 Sayı/No : 2 Yıl/Year : 2011 ISSN Sahibi (Publisher) C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Adına Dekan Prof. Dr. Ahmet UZUN Editör (Editor) Prof. Dr. Muammer ġġmġek Editör Yardımcısı (Associate Editor) Yrd. Doç. Dr. Mustafa KISAKÜREK Yrd. Doç. Dr. Olgun KĠTAPCI Sekreterya (Secretariat) ArĢ. Gör. Fatih ERTUGAY ArĢ. Gör. Merve TUNCAY ArĢ. Gör. Mustafa ġen ArĢ. Gör. Serkan TAġTAN ArĢ. Gör. Seval ELDEN ArĢ. Gör. Yunus Emre BĠROL Yayın Kurulu (Editorial Board) Prof. Dr. Muammer ġġmġek Prof. Dr. Halis ÇETĠN Prof. Dr. Nagehan Talat ARSLAN Prof. Dr. Nazım ÖZTÜRK Doç. Dr. Adnan MAHĠROĞULLARI Doç. Dr. Güven DELĠCE Doç. Dr. Mustafa GÜLMEZ Doç. Dr. Ziya Gökalp GÖKTOLGA Ġrtibat (Contact) C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı Kampüs SĠVAS Tel: Fax: iibfdergi@cumhuriyet.edu.tr Web sayfası: Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi yılda iki kez (Nisan-Ekim) yayınlanır. Gönderilen makaleler en az iki hakem tarafından değerlendirilir. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazara aittir. Bu dergi EBSCO ve TÜBĠTAK ULAKBĠM Sosyal Bilimler Veri Tabanına dahildir.

3 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2011 ĠÇĠNDEKĠLER/CONTENTS Tüketicilerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri Ġle Mağaza Markalı Ürünlere Yönelik Satın Alma DavranıĢları Arasındaki ĠliĢki Socio-Economic Characteristics of Consumers To Purchase With The Conduct of The Relationship Between Store Brand Products Nurcan Yücel ve Atilla Yücel 1 Erzincan Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Öğrencilerinin Yetkinliklerinin Ġncelenmesi Analyzing Student Competencies of The Faculty of Economics and Administrative Sciences at Erzincan University Orhan Çınar ve Ġmran Aslan 21 Türkiye Finansal Raporlama Standartları nda ġerefiye ve Gerçeğe Uygun Değer ĠliĢkisi Relation of Fair Value and Goodwill in The Turkish Financial Reporting Standards Ali Ġhsan Akgün 39 Sivas Ġlinde Liselerin Veri Zarflama Analizi Ġle Değerlendirilmesi Evaluation of High Schools in Sivas Province By Data Envelopment Analysis Z. Gökalp Göktolga ve Ahmet Artut 63 A Study On Determining The Lifestyles of Consumers Who Buy Global Branded Products Küresel Markalı Ürünleri Satın Alan Tüketicilerin Yaşam Tarzlarını Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma Arzu Deniz, Leyla Gödekmerdan ve Alpaslan Yüce 79 Türkiye nin YurtdıĢı Turizm Talebi Outbound Tourism Demand of Turkey Harun Uçak 91 Türkiye de Kadına Yönelik Ekonomik ġiddet Economic Violence Against Woman in Turkey Veda Bilican Gökkaya 101 Finansal Eğitim Ulusal Stratejisi OluĢumunda Özel Sigorta Sektörüne Yönelik Eğitimlerde Önem TaĢıyan Makro Analizler Macro Analysis Which Are Important For Trainings For Private Insurance Sector In The Formation of The National Strategy For Financial Education G.ġebnem Uralcan 113

4 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2011 ĠĢ Etiği ve Bankacılık Sektöründe Bir AraĢtırma Business Ethics and Research on Banking Sector Hilal Erturhan ve Berrin Filizöz 139 Paternalizm Ġle Algılanan Örgütsel Adalet Arasındaki ĠliĢkinin Tespitine Yönelik Bir AraĢtırma An Empirical Study Towards Determination Of The Relationship Between Paternalism and Perceived Organizational Justice Onur Köksal 159 Otel ĠĢletmelerinde Algılanan Örgütsel Prestijin Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢları Üzerindeki Etkileri Effects Of Perceıved Organızatıonal Prestıge In Hotel Busınesses On Organızatıonal Cıtızenshıp Behavıor Abstract Murat YeĢiltaĢ, Fatih Türkmen ve Nurettin Ayaz 171 Sağlık Kurumlarında Örgütsel Öğrenme Kapasitesi: Bir Kamu Hastanesi Örneği Organizational Learning Capacity in Medical Institutions: Example of A Public Hospital Enver Aydoğan, Fatih Orhan, Ümit Naldöken, Umut Beylik ve Kadir Aksay 191 Hastanelerde En Uygun Stok Kontrol Yönteminin Analitik HiyerarĢi Süreci Ġle Seçimi: Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi AraĢtırma Hastanesinde Bir Uygulama Selection of Optimum Stock Control Method For Hospitals By Using Analytic Hierarchy Process: An Application on The Cumhuriyet University Medical Faculty Research Hospital M.Mustafa Kısakürek ve Seval Elden 215 Optimum Portföyün Seçimi: ĠMKB 30 Üzerinde Bir Uygulama Optimum Portfolio Selection: An Application on ISE 30 Ömer Ġskenderoğlu ve Erdinç Karadeniz 235 Türkiye de Finansal Liberalizasyon ve Ekonomik Büyüme Arasındaki ĠliĢki The Relationship Between Financial Liberalization and Economic Growth in Turkey Ayberk Nuri Berkman 259 Bir Devlet Hastanesinde Ek Ödeme Yapılmasının ĠĢgören Motvasyonu Üzerindeki Etkileri Effects of Extra Payment at The Employee Motivation in a State Hospital Ümit Naldöken, Hasan Ekinci ve Enis Baha Biçer 283

5 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TÜKETĠCĠLERĠN SOSYO-EKONOMĠK ÖZELLĠKLERĠ ĠLE MAĞAZA MARKALI ÜRÜNLERE YÖNELĠK SATIN ALMA DAVRANIġLARI ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ Nurcan Yücel * ve Atilla Yücel ** Özet Bu çalıģmada, tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü) ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasındaki iliģkilerin belirlenmesi amaçlanmıģtır. Bu amaçla Ankara Carrefour Mağazası ndan alıģveriģ yapan tüketicilerden sosyo-ekonomik özellikleri, mağaza markalı ürünler hakkındaki düģünceleri vb. iliģkin anket tekniği ile veri toplanmıģtır. Tüketicilerin yaģ, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki bulunmuģtur. Anahtar Sözcükler: Mağaza Markalı Ürünler, Satın Alma DavranıĢları, Sosyo-Ekonomik Özellikler Socio-Economic Characteristics of Consumers To Purchase With The Conduct of The Relationship Between Store Brand Products Abstract In this study, consumers' socio-economic characteristics (age, gender, education level, income level, occupation, family size) and the store was to determine the relationship between buying behavior towards branded products. With this in socio-economic characteristics of consumers who shop Carrefour Store, his thoughts on the store-brand products, so on with the data collected on the survey technique. Consumers' age, education level and income level and store-branded products were related to the buying behavior. Keywords: Store Brand, Purchase Buying Behavior, Socio-Economic Characteristics. GĠRĠġ Teknoloji ve iletiģim sektöründe hızlı geliģmelerin yaģandığı günümüzde perakendecilerin tüketicilerinin ihtiyaçlarını ve davranıģlarını daha yakından bilmeleri ve bilgi sahibi olmaları rekabet güçlerini artıracak baģarılı stratejiler geliģtirmelerinde önemli bir unsur olmuģtur. Bu sebeple perakendeciler, tüketicilerle uzun vadeli iletiģim kurmuģlar ve onlara yakın olmuģlardır. Perakendecilerin tüketicilere yakınlıkları, onları sürekli ve etkin bir biçimde izleyebilmelerine ve böylece istek ve ihtiyaçlarındaki değiģimleri daha hızlı ve daha uygun cevap verebilme fırsatını sunmuģtur (SavaĢçı, 2003:87). * Yrd. Doç., Pamukkale Üniversitesi, ĠĠBF, ĠĢletme, Denizli ** Yrd. Doç., Pamukkale Üniversitesi, ĠĠBF, ĠĢletme, Denizli

6 2 YÜCEL ve YÜCEL Perakendeciler tüketicilerin değiģen ihtiyaç ve isteklerine uyum sağlayabilmek ve rekabet edebilmek, rekabet avantajı sağlayabilmek amacıyla perakendecileri yeni pazarlama stratejileri belirleme ve satıģ geliģtirme çabalarını artırmaya yöneltmiģlerdir. Bu geliģmeler, rekabet avantajı yakalamayı amaçlayan imâlatçıları ve perakendecileri, düģük fiyat alternatifi ile kendi markaları adı altında kendi ürünlerini üretmelerine neden olmuģtur. Böylece perakendeciler, mağaza markalı ürünlerini pazara sunmuģlardır (Çınar vd., 2005:152). Mağaza markalı ürünler, perakendecilerin mal ve hizmetleri ile rakiplerinden onları farklılaģtırmaya yarayan ürünler olarak ifade edilmiģtir (Ailawadi ve Keller, 2004:332). Mağaza markalı ürünler, ulusal markalı ürünlerin aksine perakendecilerin kendi etiket isimleri altında sattıkları ürünler olarak tanımlanmıģtır (Burton vd., 1998:294). Perakendeciler tarafından markalanan ve perakendecilerin kendilerine ait olan ürünler mağaza markalı ürünler olarak ifade edilmiģtir (Fin ve Suh, 2005:62). Tüketiciler, mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģı kararı verirken sosyo-ekonomik (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü vb.) yapılardaki farklılıklar gibi birçok özelliklerinden etkilenmekte, farklı algı ve motivasyonlarla satın alma davranıģı kararı vermektedirler. (Albayrak ve Dölekoğlu, 2006:205). Bu konu ile ilgili literatür incelendiğinde; tüketicilerin özellikleri ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģlarına yönelten nedenleri arasındaki iliģkiler; kiģisel özellikler (Myers, 1967; Burton vd., 1998), algısal özellikler (Garretson vd., 2002) ve sosyo-ekonomik özellikler (Richardson vd., 1996; Batra ve Sinha, 2000) olmak üzere üç grup altında sınıflandırılmıģtır. Bu bilgiler doğrultusunda bu çalıģmanın amacı, tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü) ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasındaki iliģkileri incelemektir. I. MAĞAZA MARKALI ÜRÜNLER Son yıllarda mağaza markalı ürünlerin pazarda ulusal markalı ürünler karģısında özellikle de her ürün grubunda artan bir Ģekilde yer aldığı görülmektedir. Mağaza markalı ürünler, perakendecilerin mağazalarında kendi adı veya ticari marka adı altında sattığı ve perakendeciler tarafından üretilen ve kendi adına baģkalarına ürettirdiği ürünler olarak tanımlanmaktadır (Baltas, 1997:315). Çoğu perakendeciler mağaza markalı ürünlere kendi isimlerini verirken, diğer taraftan bazıları farklı isimler de kullanmaktadırlar (Ailawadi ve Keller, 2004: ). Mağaza markalı ürünler; özel etiketli marka, perakendeci markası veya mağazanın ismini taģıyan ürünler adı altında da kullanılmıģtır (Liljander vd., 2009:282).

7 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Bir üretici, markalanmıģ bir ürünü bir üretici etiketi ile satabilirken; markalanmamıģ bir ürünü bir dağıtım kanalı ile destekleyebilmekte, ona kendi adını ekleyerek mağaza markası adı altında pazara sunabilmektedir (Myers, 1967:74; Uncles ve Ellis, 1987:58). Diğer durumlarda ise, mağaza markalı ürünler mağazanın içinde bulunan birçok markalardan biridir. Kendi mağaza isimlerinin dıģında baģka bir isimle mağazada satılmaktadır. Bu durum, çoğu perakende mağazalarının uyguladığı tipik bir uygulama olarak görülmektedir (Semeijn vd., 2004:248). Mağaza markalı ürünler güçlü bir rekabet aracı olarak, dağıtım kanalı üyelerine göre ürünlerini farklılaģtırmada, diğer mağazalar üzerinde rekabet avantajı kurmada ve devam ettirmede yardımcı olabilmektedir (Uncles ve Ellis, 1987:58). Hollander (1960) a göre; mağaza markalı ürünler, üreticilerin ulusal markalı ürünlerine karģılık düģük maliyetli alternatifler olarak ortaya çıkmıģtır (Myers, 1967:74). Cunningham (1961), Simmons ve Meredith (1984), Wrighley ve Dunn (1984), perakendecilerin kendi etiketli markalarının rakiplerine karģı faziletlerini, ürünlerinin özelliklerini farklılaģtırdığını ve böylece rekabet avantajı kazandıklarını ifade etmiģlerdir. Öncelikle mağaza markalı ürünler, onların pazar paylarını korumada ve rakiplerine karģı muhafaza edebilmede etkili olmaktadır (Uncles ve Ellis, 1987:58). Frank ve Boyd (1965) ile Simmon ve Meredith (1984) mağaza markalı ürünleri; genellikle ulusal markalı ürünlerden daha düģük fiyatlı ve ucuz ürünler olarak ifade etmiģlerdir. Ulusal markalı ürünler, mağaza markalı ürünlere göre yüksek fiyatla pazara sunulduklarından, bu yeni ve düģük fiyatlı rakipleri tarafından tehdit edilmekte, mağaza markalı ürünlerin rekabeti ile karģılaģmaktadırlar (Halstead ve Ward, 1995:39; Manzur vd., 2009:1). Aaker, Managing Brand Equity (1991) kitabında Larry Light ın sözlerinden alıntı yapmıģtır. Burada Light, pazarlama savaģlarının marka savaģlarına dönüģeceğini ve rekabetinde marka hakimiyeti için yapılacağını iddia etmiģtir. Bu sebeple, perakendecilerin kendi pazarlarına önem vermesi gerektiğini, bu sebeple pazarlarında pazara hakim, lider markalar kullanmalarının önemli olduğunu belirtmiģtir. Üreticilerin ulusal markalı ürünleri ile mağaza markalı ürünleri arasında bir savaģ olduğunu ifade etmiģtir. Bununla birlikte, çoğu pazarlarda ulusal markalı ürünlerin yanlıģ konumlandırılmasından dolayı mağaza markalı ürünlerin öneminin ve satıģlarının artıģ gösterdiğini tespit etmiģtir (Benedict vd., 1997:917). Baltas (1997), üreticilerin pazarlama maliyetleri olmaksızın satıģları artırmak, dağıtım ve üretimde ölçek ekonomilerinden ve aģırı kapasiteden faydalanmak için mağaza markalı ürünleri üretmeyi tercih ettiklerini ifade etmektedirler (315). Bunun yanı sıra, perakendecilerin mağaza markalı ürünler

8 4 YÜCEL ve YÜCEL üretmesinin altında yatan sebepler arasında; farklılık yaratmak, müģteri sadakati sağlamak ve rekabet avantajına sahip olmak sayılabilmektedir (Çınar vd., 2005:152). Mağaza markalı ürünler ile perakendeciler, satıģ ve kârlarını yükseltmek, tüketicilerle iliģkilerini güçlendirmek ve rakiplerinden daha ucuz ve kaliteli ürünler satarak tercih edilir hâle gelmek amacıyla, bulundukları bölgelerde yerel bir ürünü kendi markalarıyla üretip, bu ürünü bütün mağazalarında satıģa sunmaktadırlar (Kılıç ve Çağıran, 2005:36). Perakendecilerin mağaza markalı ürünleri pazara sunarken çeģitli faydalar sağlayabilmesi için pazarda baģarılı olması önemlidir. Livesey ve Lennon (1978) a göre; mağaza markalı ürünlerin baģarılı olarak değerlendirilebilmesi için, tüketiciler tarafından fiyatının olduğu kadar kalitesinin de iyi olarak algılanması gerektiği ileri sürülmüģtür (159). Bununla birlikte, pazarda daha az baģarılı olarak algılanan mağaza markalı ürünlerin sadece fiyat avantajı ile sunuldukları, kalitelerinin göz ardı edildiği ve ikincil kalite olarak değerlendirildiği ifade edilmiģtir (McMaster, 2001:84). Hoch (1996), Richardson vd. (1996), Burton vd. (1998), Sinha ve Batra (1999) tarafından Amerika BirleĢik Devletleri nde yapılan birçok çalıģmalar; mağaza markalı ürünlerin stratejik önemini ve yaygın olarak kabul edildiğini ispat etmiģtir. Mağaza markalı ürünlerin bütün perakende satıģlara katkısı, sadece ülkelerin perakende yapısı, ulusal markalı ürünlerin pazarının büyüklüğü, üreticiler tarafından yapılan reklamların oranı vb. gibi özelliklerine değil, aynı zamanda tüketicilerin özelliklerine de bağlı olduğu Hoch ve Banerji (1993), Hoch (1996), Steenkamp ve Dekimpe (1997) tarafından yapılan çalıģmalar ile ileri sürülmüģtür. Literatüre bakıldığında, mağaza markalı ürünlerin satın alma davranıģı tercihleriyle ilgili tüketicilerin özellikleri üzerinde birçok çalıģmanın yapıldığı tespit edilmiģtir (Fin ve Suh, 2005:62). Bu araģtırmada da; tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri olan yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasındaki iliģkiler oluģturulan bir model ile incelenmeye çalıģılacaktır. II.TÜKETĠCĠLERĠN SOSYO-EKONOMĠK ÖZELLĠKLERĠ ĠLE MAĞAZA MARKALI ÜRÜNLERĠ SATIN ALMA DAVRANIġLARI ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠLERE YÖNELĠK YAPILAN ÇALIġMALAR Konuya iliģkin literatürde tüketicilerin Sosyo-Ekonomik özellikleri (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü vb.) ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları ve bunların üzerindeki etkilerini ele alan çalıģmalar bulunmaktadır. Ulusal marka üreticileri, dağıtım kanalları,

9 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, perakendeciler tarafından mağaza markalı ürünlerin günümüzdeki ve gelecekteki rolünün çok fazla ilgilerine çekmelerine rağmen, çok az araģtırmacı tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik tutumlarını incelemiģlerdir. Yapılan araģtırmalar, tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik tutumlarının ölçülmesi, onun psikometrik özelliklerinin değerlendirilmesini ve bu kavramla iliģkili değiģkenler hakkında tahminlerin incelenmesini geliģtirmek için yapılmıģtır (Burton vd., 1998:302). Pazarlama uygulamacılarının, sosyo-ekonomik özelliklerine karģı tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik tutumlarında farklılık olup olmadığı ilgisini çeken bir soru olmuģtur (Burton vd., 1998:302). Yapılan çeģitli çalıģmalar, tüketicilerin demografik veya sosyo-ekonomik özellikleri ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasında iliģki olup, olmadığını keģfetmeye çalıģmıģlardır (Livesey ve Lennon, 2001:158). Yapılan bu çalıģmalardan 1963 yılında Colonial s mağazalarında yapılan araģtırmada, 35 ürün kategorisinde 8 hafta boyunca aile alıģveriģ sepetleri incelenmiģtir. Toplam aile gelir düzeyi ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasında negatif iliģki olduğu belirlenmiģtir. Diğer bir ifadeyle, mağaza markalı ürünleri satın alan tüketicilerin; ulusal markalı ürünleri satın alan tüketicilerden daha düģük gelire sahip olduğu görülmüģtür. Ayrıca bu tüketicilerin, daha yaģlı ve daha iyi eğitim düzeyine sahip olduğu gibi birkaç önemli sonuçlar da bulmuģlardır. Bununla birlikte bu çalıģmada; erkek tüketicilerin kadın tüketicilerden daha fazla mağaza markalı ürünleri satın almaya eğilimli oldukları saptanmıģtır. Amerika BirleĢik Devletleri nde ise; 44 ürün kategorisinde 491 hane halkının satın alma davranıģı alıģkanlıkları üzerinde çalıģmıģlardır. Mağaza markalı ürünleri satın alan tüketicileri; gelir düzeyi, meslek, yaģ, cinsiyet, aile büyüklüğü, aile reisinin eğitim düzeyi, ailedeki birey sayısı, ailedeki yetiģkin sayısı, en genç çocuğun yaģı, ev hanımının yaģı, ev hanımının çalıģıp/çalıģmadığı, sahip olduğu araba sayısı vb. gibi farklı değiģkenlerle tanımlamıģlardır (Frank ve Boyd, 1965: 29-33). Frank vd. (1967), düģük gelir seviyesinde olan tüketicilerin mağaza markalı ürünleri satın aldığını belirtmiģlerdir. DüĢük gelir artan fiyat eğilimi ile iliģki bulunmuģ ve mağaza markalı ürünlere daha fazla yatırım yapılması ile iliģkilendirilmiģtir (Shannon ve Mandhachıtara, 2005:462). Burger ve Schott (1972), mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģı gösteren tüketicilerin, fiyatlara karģı daha duyarlı olduklarını ve mevcut markalardan daha az tatmin sağladıklarını, alıģveriģe daha fazla zaman harcamaya gönülsüz olarak görüldüklerini bulmuģlardır (221). Richardson vd. (1996), daha büyük ailelerin mağaza markalı ürünleri daha çok satın aldığını ancak aynı zamanda eğitimin önemli olmadığını bulmuģlardır

10 6 YÜCEL ve YÜCEL (162). Burton vd. (1998) tarafından yapılan çalıģmanın analizleri sonucunda; eğitim düzeyi, aile geliri ve mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasında önemli farklılıklar belirlenmiģ; cinsiyet farklılıkları ve yaģ arasında önemli bir farklılık tespit edilememiģtir. Eğitim düzeyi ve gelir düzeyi arasında pozitif iliģki bulunmasına rağmen, bu veriler çerçevesinde eğitim düzeyi yüksek olan cevaplayıcıların daha yüksek satın alma davranıģı içinde oldukları; gelir düzeyi yüksek olan ailelerin ise, daha düģük seviyede satın alma davranıģı gösterdikleri bulunmuģtur (302). Sethuraman ve Cole (1999), tüketicilerin ulusal markalı ürünler için mağaza markalı ürünlerden daha fazla ödemelerine etki eden faktörlerin olduğunu iddia etmiģlerdir (349). Bu çalıģmalar, ulusal markalı ürünlerin fiyat primlerinin, tüketicilerin sosyo-ekonomik özelliklerine bağlı olduğunu (yaģ, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, cinsiyet vb.) ve ulusal markalı ürünler ile mağaza markalı ürünler arasında algılanan kalite farklılığının olduğunu göstermiģtir (Apelbaum vd., 2003:154). Ailawadi vd. (2001), alıģveriģ yapanları mağaza markalı ürünlere eğilimi olanlar ve eğilimi olmayanlar Ģeklinde sınıflandırmıģlar ve hem ekonomik hem de psikolojik olarak geliģtirmiģlerdir. Onların bu sınıflandırmaları literatürdeki birçok çalıģma ile çatıģmıģtır. Onlar, mağaza markalı ürünleri satın alanların fiyat eğilimli olduklarını, kalite eğilimli olmadıklarını ileri sürmüģlerdir. Aynı zamanda mağaza markalı ürün satın alanları özellikle uzman olmayan, alıģveriģlerini çok dikkatli planlamayan ve bunu yapmaktan çok hoģlanmayan kiģiler olarak bulmuģlardır. Bu sebeple bu markalar, zaman kazanmanın, tasarruf etmenin bir yolunu ve değerin bir göstergesini temsil etmiģtir (81). Mağaza markalı ürünleri alan tüketicilerin mevcut markalardan daha az tatmin oldukları, fiyatlara karģı daha duyarlı ve alıģveriģe daha fazla zaman harcamaya gönülsüz olarak gördükleri bulunmuģtur (Burger ve Schoot, 1972:221). Bu sebeple, yapılan analizler sonucunda eğitim düzeyi, aile geliri ve mağaza markalı ürünlere yönelik tutumları arasında önemli farklılıklar belirlenmiģ; cinsiyet farklılıkları ve yaģ arasında önemli bir farklılık tespit edilememiģtir. Eğitim düzeyi ve aile geliri arasında pozitif iliģki bulunmasına rağmen, bu veriler çerçevesinde eğitim düzeyi yüksek olan cevaplayıcıların daha yüksek tutum içinde oldukları; gelir düzeyi yüksek olan ailelerin ise daha düģük seviyede satın alma davranıģı gösterdikleri bulunmuģtur (Burton vd., 1998:302). III.TÜKETĠCĠLERĠN SOSYO-EKONOMĠK ÖZELLĠKLERĠ ĠLE MAĞAZA MARKALI ÜRÜNLERĠ SATIN ALMA DAVRANIġLARI ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠLER MODELĠ Günümüzde mağaza markalı ürünlerin yaygın olarak kabul edilmesi, öneminin anlaģılması, sunuldukları pazarda baģarılı olabilmesi ve düģük fiyat-kalite

11 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, avantajını kullanarak pazara sunulması gerekmektedir. Ancak, mağaza markalı ürünlerin yaygın olarak kabulü ve stratejik öneminin ispat edilmesine rağmen, yapılan çalıģmaların bazıları Amerika BirleĢik Devletleri nde yapılmıģ ve mağaza markalı ürünlerin anlaģılması uluslararası pazarlarda sınırlandırılmıģtır. Bütün perakende satıģlara mağaza markalı ürünlerin katkısı sadece ulusal marka pazarının büyüklüğü, perakendecilerin yoğunlaģma seviyesi, üreticiler tarafından yapılan reklamların oranı, ölçek ekonomisi ve yönetim kabiliyeti gibi ülkelerin perakendeci yapısına değil, aynı zamanda tüketicilerin özelliklerine de bağlı olmuģtur. Böylece, mağaza markalı ürünlerin tercihleriyle ilgili tüketici özelliklerinin sayısını tanımlayan veriler toplanmaya çalıģılmıģ ve çeģitli çalıģmalar yapılmıģtır (Fin ve Suh, 2005:62). YaĢ Cinsiyet Eğitim Düzeyi Gelir Düzeyi Tüketicilerin Mağaza Markalı Ürünleri Satın Alma DavranıĢı Meslek Aile Büyüklüğü ġekil 1: Tüketicilerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri ile Mağaza Markalı Ürünleri Satın Alma DavranıĢları Arasındaki ĠliĢki Modeli Bu çerçevede geliģtirilen ve yukarıda kısaca ele alınan ġekil 1 deki model kapsamında tüketicilerin yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü gibi sosyo-ekonomik özellikleri ile bunların mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasındaki iliģkileri incelenmeye çalıģılmıģtır. IV. ARAġTIRMANIN METODOLOJĠSĠ A. ARAġTIRMANIN AMACI AraĢtırmanın amacı, tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü) ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasındaki iliģkileri belirlemeye yönelik, ġekil 1 de

12 8 YÜCEL ve YÜCEL açıklanan ve geliģtirilmeye çalıģılan modeli test etmektir. Söz konusu amaca ulaģmak için Ankara Carrefour Mağazası ndan alıģveriģ yapan tüketiciler üzerinde bir araģtırma yapılmıģtır. B. ÖRNEKLEM VE ÖLÇEK Bu araģtırmanın ana kütlesi, Ankara ilinde faaliyet gösteren Carrefour Mağazası ndan alıģveriģ yapan tüketicilerden oluģmaktadır. Bu sebeple araģtırma, Carrefour Mağazası ndan alıģveriģ yapan ve mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģına giden tüketicilere yönelik olarak gerçekleģtirilmiģtir. Ankara ilinde Carrefour Mağazasının seçilmesinin nedenleri; Ankara daki yaģ, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, meslek, aile büyüklüğü vb. gibi farklı bütün tüketici gruplarına hitap etmesi, tüketiciler tarafından bilinirliği/farkındalığı, her ürün grubunda mağaza markalı ürünlerinin bulunması, mağazanın ulaģılabilirliği, mağazanın imajı vb. faktörler olarak sıralanabilmektedir. Bu çalıģmada kullanılan veriler Yücel (2010) den alınmıģtır. AraĢtırmada kullanılan veriler, anket ve mülakat tekniği kullanılarak Kolayda örnekleme yöntemiyle seçilen cevaplayıcılardan elde edilmiģtir. Kolayda örnekleme, çok miktarda veriye hızlı yoldan ulaģma imkânı sağladığı için tercih edilen bir yöntemdir. Bu örneklemede amaç, kolayca ulaģılabilir birimlerin seçilmesiyle örneklemin oluģturulmasıdır (Nakip, 2004:140). Anket ve görüģmeler, pilot çalıģma süreci de dahil olmak üzere, tüketicilerle yüz yüze mülakatlar Ģeklinde yapılmıģ ve anket üzerindeki sorulara birebir cevaplar alınmıģtır. Anket yöntemi ile veri toplamak için aynı katılımcıya sunulmak üzere anket formu hazırlanmıģtır. Cevaplayıcıların sosyo-ekonomik özelliklerini belirlemek amacıyla yaģ, cinsiyet, meslek, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, aile büyüklüğüne yönelik sorulardan oluģmaktadır. SPSS 16.0 istatistik paket programı kullanılmıģ olup, analizlerde öncelikle tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri sınıflandırılmıģ ve daha sonra mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları ile sosyo-ekonomik özellikleri arasındaki iliģkiler incelenmiģtir. 500 tüketiciden elde edilen veriler; Güvenilirlik, Geçerlilik, Tek Yönlü Anova ve Pearson Korelasyon Analizleri yapılarak değerlendirilmiģtir. V. BULGULAR A. CEVAPLAYICILARA ĠLĠġKĠN BĠLGĠLER AraĢtırmaya katılan cevaplayıcıların demografik özellikleri olarak ele alınan yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, mesleği, aile büyüklüklerine ait yüzde ve frekans dağılımları yapılmıģtır. Tablo 1 de görüldüğü üzere cevaplayıcıların yaģları incelendiğinde, %48,4 ünün 29 ve 29 un yaģın altında, %17,8 inin yaģları arasında, %10 unun yaģları arasında, %9 unun yaģları arasında ve %14,8 inin 45 yaģın üzerinde olduğu belirlenmiģtir. AraĢtırmaya katılanların yaklaģık %80 gibi büyük bir çoğunluğu 20 ile 40 yaģ aralığında yer almaktadır. Cinsiyete göre dağılıma bakıldığında ise; %55,8 i kadın, %44,2 si erkek tir.

13 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo 1: Cevaplayıcılara ĠliĢkin Demografik Özellikler YaĢ n (%) 29 ve 29 un altında , , in üzerinde 74 14,8 Toplam Cinsiyet n (%) Kadın ,8 Erkek ,2 Toplam Eğitim Düzeyi n (%) Ġlköğretim 45 9 Lise 97 19,4 Üniversite Lisansüstü 28 5,6 Toplam Gelir Düzeyi n (%) YTL , YTL , YTL , YTL 41 8, ve üstü 37 7,4 Toplam Meslek-MeĢguliyet n (%) Serbest Meslek 49 9,8 ĠĢçi 47 9,4 Memur ,4 Emekli 41 8,2 Ev Hanımı 37 7,4 Öğrenci

14 10 YÜCEL ve YÜCEL Diğer 29 5,8 Toplam Aile Büyüklüğü n (%) 1 KiĢi KiĢi KiĢi ,2 4 KiĢi ,4 5 ve Daha Fazla KiĢi ,4 Toplam Eğitim düzeyi bulgularına bakıldığında; ilköğretim mezunlarının oranı %9, lise mezunlarının oranı %19,4, üniversite mezunu olanların oranı %66 ve lisansüstü eğitim yapmıģ olanların oranı %5,6 olduğu görülmüģtür. Bu çerçevede eğitim düzeyinin yüksek (%91) olduğu söylenebilir. Cevaplayıcılar gelir düzeyleri bakımından ele alındığında, %29,4 ünün 500YTL nin altında, %30,8 inin YTL arasında, %24,2 sinin YTL, %8,2 sinin YTL ve %7,4 ünün 2000 YTL nin üzerinde gelire sahip oldukları belirlenmiģtir. Ayrıca meslek gruplamaları bakımından incelendiğinde; %9,8 inin serbest meslek, %9,4 ünün iģçi, %29,4 ünün memur, %8,2 sinin emekli, %7,4 ünün ev hanımı, %30 unun öğrenci ve %5,8 inin de diğer (ilaç mümessili, öğretim görevlisi vb.) olduğu tespit edilmiģtir. Aile büyüklükleri bakımından cevaplayıcıların %2 sinin 1 kiģi, %9 unun 2 kiģi, %20,2 sinin 3 kiģi, %41,4 ünün 4 kiģi, %27,4 ünün 5 ve daha fazla kiģilik aileye sahip oldukları belirlenmiģtir. B. ANALĠZ VE BULGULAR 1. Geçerlilik ve güvenilirlik analizi Uygulanan anket formunun ölçeğinin Yapı Geçerliliğini belirlemek amacıyla, Faktör Analizi uygulanmıģ ve Varimax Döndürme (Rotation) metodu kullanılmıģtır. AraĢtırmada uygulanan Faktör Analizi sonuçlarına göre; Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeri 0.85 bulunmuģtur. Bartlett Testi sonucu olarak tespit edilmiģtir. Bartlett testi.000 düzeyinde anlamlı bulunmuģtur. Bartlett testine göre, değiģkenler arasında bir korelasyon bulunmakta ve Faktör analizi bu değiģkenlere uygulanmaktadır. Bununla birlikte, anket formunun Güvenilirliğini saptamak amacıyla Alpha Modeli aracılığı ile Güvenilirlik katsayısı olan Cronbach Alpha kullanılmıģtır. Analiz sonucunda ölçeğin Güvenilir olduğunu söyleyebilmek için Cronbach Alpha değerinin 0,80 den fazla olması beklenmektedir (Bryman ve Cramer, 1997:78). Bu

15 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, doğrultuda araģtırmada kullanılan ölçeğin Güvenilirlik Analizi yapılmıģ ve ilgili katsayı 0,89 olarak hesaplanmıģtır. Yapılan analizler sonucunda tespit edilen bu değerlere bakıldığında; tüketicilere uygulanan anket formunun Geçerlilik ve Güvenilirlik değerlerinin istenen değerlerde olduğu bulunmuģ, anket formu Geçerli ve Güvenilir olarak değerlendirilmiģtir. 2.Modele iliģkin analizler Tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģlarının sosyo-ekonomik özelliklerine (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, mesleği vb.) göre farklılaģıp farklılaģmadığını ortaya koyabilmek amacıyla altı tane hipotez geliģtirilmiģtir. Bu hipotezler aģağıda verilmiģtir; H1: Tüketicilerin yaģı ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır. H2: Tüketicilerin cinsiyeti ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır. H3: Tüketicilerin eğitim düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır. H4: Tüketicilerin gelir düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır. H5: Tüketicilerin mesleği ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır. H6: Tüketicilerin aile büyüklüğü ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır. Hipotezleri test edebilmek amacıyla Tek Yönlü Anova yöntemi kullanılmıģtır. Bulunan değerlere iliģkin bilgiler Tablo 2 de yer almaktadır. Tablo 2. Tüketicilerin Sosyo Ekonomik Özellikleri ile Mağaza Markalı Ürünlere Yönelik Satın Alma DavranıĢları Arasındaki ĠliĢkilere Ait ANOVA Sonuçları H1: Tüketicilerin yaģı ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır.,35,017 H2: Tüketicilerin cinsiyeti ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır., SONUÇ Kabul Red

16 12 YÜCEL ve YÜCEL H3: Tüketicilerin eğitim düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır H4: Tüketicilerin gelir düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır.,94,004,79,024 H5: Tüketicilerin mesleği ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır.,21,303 H6: Tüketicilerin aile büyüklüğü ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında fark vardır.,54,189 Kabul Kabul Tek yönlü Anova testi sonucunda H2, H5, H6 hipotezlerinin red; H1, H3 ve H4 hipotezlerinin ise kabul edildiği tespit edilmiģtir. Buna göre; tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları ile sosyo-ekonomik özelliklerinden cinsiyet, meslek, aile büyüklüğü faktörleri arasında anlamlı bir farkın olmadığı görülmektedir. Tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları; sosyo-ekonomik özelliklerinden cinsiyet, meslek, aile büyüklüğüne göre değiģiklik göstermemektedir. Diğer taraftan, tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģlarının yaģ, eğitim düzeyi ve gelir düzeyine göre farklılık gösterdiği tespit edilmiģtir. BaĢka bir deyiģle mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları, tüketicilerin yaģları, eğitim düzeyleri ve eğitim düzeylerine göre anlamlı bir Ģekilde değiģmektedir. Bu doğrultuda, tüketicilerin yaģları, eğitim düzeyleri ve gelir düzeyleri ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasındaki mevcut iliģkinin yönünü belirleyebilmek amacıyla üç tane hipotez geliģtirilmiģtir. Red Red Tablo 3- Tüketicilerin Sosyo Ekonomik Özellikleri ile Mağaza Markalı Ürünlere Yönelik Satın Alma DavranıĢları Arasındaki ĠliĢkiler H1: Tüketicilerin yaģı ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki vardır. H2: Tüketicilerin eğitim düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki vardır Pearson earson P N P P N (,026)**, (,033)**, Kabul Kabul

17 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, H3: Tüketicilerin gelir düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki vardır. ** Korelasyon.05 düzeyinde anlamlıdır. Pearson P N (,029)**, Kabul Örneklem kapsamındaki tüketicilerin mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları ile yaģ, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi arasındaki iliģkiler incelenmiģtir. Bunlardan H1: Tüketicilerin yaģı ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki vardır. hipotezine bakıldığında; tüketicilerin yaģı ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları (r=.026, p<.05), arasında istatistiki olarak anlamlı ve pozitif iliģkilerin olduğu tespit edilmiģtir. Bu bilgiler doğrultusunda; H1 kabul edilmiģtir. Buna göre; tüketicilerin yaģının mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģı göstermelerinde önemli bir sosyo-ekonomik faktör olduğu tespit edilmiģtir. Bununla birlikte ankete katılan tüketicilerin %80 lik kısmının 20 ile 40 yaģ arasında olduğu dikkate alındığında; genç bir kesimin mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģına yöneldiklerini ifade edebiliriz. Ayrıca, H2: Tüketicilerin eğitim düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki vardır hipotezinin (r=.033, p<.05) istatistiki olarak anlamlı olduğu tespit edilmiģtir. Bu doğrultuda; tüketicilerin eğitim düzeyleri ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasındaki iliģkinin incelendiği; ikinci hipotez de kabul edilmiģtir. Tüketicilerin eğitim düzeylerinin mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları göstermelerine neden olduğu, eğitim düzeyi ile satın alma davranıģları arasında anlamlı iliģkiler saptandığı görülmüģtür. Anket yapılan tüketicilerin %91 inin eğitim düzeyleri yüksek olduğu tespit edildiğinden; mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģına yönelenlerin eğitim düzeyi yüksek olan tüketicilerden oluģtuğu görülmüģtür. Mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları ile tüketicilerin gelir düzeyleri arasındaki iliģkilere bakıldığında; gelir düzeyleri ile satın alma davranıģları arasında istatistiki (r=.29, p<.05) olarak anlamlı ve pozitif iliģkiler bulunmuģtur. Bu bilgiler doğrultusunda; H3: Tüketicilerin gelir düzeyi ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları arasında iliģki vardır. hipotezi kabul edilmiģtir. Böylece, tüketicilerin mağaza markalı ürünleri satın almada gelir düzeylerinin de önemli olduğu tespit edilmiģtir. %85 lik kısmının 1500 TL nin altında gelire sahip tüketicilerden oluģtuğu dikkate alındığında; gelir düzeyi düģük olan tüketicilerin bu ürünleri satın alma davranıģına yöneldikleri tespit edilmiģtir. Bu bilgiler doğrultusunda yapılan bu çalıģmada; tüketicilerin sosyo-ekonomik özelliklerinden cinsiyet, meslek, aile büyüklüğü ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasında istatistiki olarak anlamlı

18 14 YÜCEL ve YÜCEL bir iliģki bulunmamıģtır. Diğer taraftan; tüketicilerin yaģ, gelir düzeyi ve eğitim düzeyi ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasında anlamlı iliģkiler saptanmıģtır. SONUÇ Teknoloji ve iletiģim sektöründe yaģanan hızlı geliģmeler ile özellikle bilgi teknolojilerinde çok hızlı bir geliģim ve değiģim yaratmıģ, rekabetin hem ulusal hem de uluslararası alanda daha yoğunlaģmasına neden olmuģtur. Artık daha seçici ve bilgili olan tüketicilere cevap verebilmek ve yoğun rekabet koģulları içinde rekabet avantajı yakalayabilmek, satıģ ve kârlarını yükseltmek, tüketicileriyle iliģkilerini güçlendirmek, perakendecileri alternatif stratejiler geliģtirmeye itmiģtir. Diğer bir ifadeyle, diğer üretici markalı ürünlere göre çeģitli açılardan avantajlara sahip olan ürünlerin mağaza markalı ürünler adı altında tüketici beğenisine sunulması yoluna gidilmiģtir. Mağaza markalı ürünler, perakendeciler tarafından üretilen veya ürettirilen, perakendecinin satıģ noktalarında kendi adı veya markasıyla satılan tüketim malları olarak tanımlanmaktadır (Özgül, 2004:145; Yıldız, 2008:87).) Mağaza markalı ürünlerin pazara sunulması ve tüketicilere çeģitli avantajlar sağlamasının sonucunda, tüketicilerin bu ürünleri merak ettikleri ve bu ürünlere yöneldikleri görülmüģtür. Tüketicilerin bu ürünlere yönelme nedenleri literatürde de birçok çalıģmanın konusu olmuģ ve bu ürünlere yönelmelerinde fiyat, kalite, tecrübe, farkındalık, risk, demografik özellikler, sosyo-ekonomik özellikler vb. gibi çeģitli faktörlerin etkili olduğu belirtilmiģtir. Bunlardan tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri ile mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģına yönelmeleri arasındaki iliģkileri belirlemeye yönelik birçok çalıģmalar bulunmaktadır. Tüketiciler, ulusal markalı ürünler karģısında çeģitli avantajlar sağlayan bu ürünleri merak ederek, satın alma davranıģına gitmekte ve onları denemektedirler. Bu araģtırmada; bu çalıģmanın amacı doğrultusunda, tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri (yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü) ile mağaza markalı ürünlere yönelik satın alma davranıģları arasındaki iliģkiler incelenmiģtir. Anket yapılan 500 adet tüketicilerin sosyo-ekonomik özellikleri ile ilgili özellikleri yüzde ve frekans dağılımları bakımından incelendiğinde; cevaplayıcıların 481 tanesinin 40 yaģında altında, genç, eğitim düzeyi yüksek (%91) ve gelir düzeyi düģük (1500 YTL altında) olarak bulunmuģtur. Tüketicilerin mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģları ile sosyo-ekonomik özellikleri olan yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, meslek, aile büyüklüğü arasındaki iliģkiler incelenmiģtir. Bu sebeple, SPSS 16.0 programı kullanılmıģ ve Tek Yönlü Anova ile Pearson Korelasyon Analizleri yapılmıģtır. Yapılan analizler sonucunda kurulan altı adet hipotezden 3 adet (H1, H3, H4) hipotez kabul edilirken; diğer (H2, H5, H6) hipotezler ise red edilmiģtir.

19 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Bu bilgiler doğrultusunda; tüketicilerin 40 yaģında altında genç ve eğitim düzeyi yüksek bir kesimden oluģması; bu tüketicilerin pazar ile ilgili gerekli olan bilgilere sahip, bütün ürünlerden, ürün çeģitlerinden haberdâr, bilinçli bir tüketici grubu olduğunu ifade edebiliriz. Bu sebeple, perakendecilerin bu bilinçli kesimi dikkate alarak mağaza markalı ürünlerini pazara sunmaları önemli olmaktadır. Onların istekleri, düģünceleri, ihtiyaçları vb. doğrultusunda ürünlerini üretmeleri, ürünler üzerinde gerekli değiģiklikleri ve düzenlemeleri yapmaları, ulusal markalı ürünler ile değerlendirildiğinde kaliteli ürünler üretmeleri gerekmektedir. Ayrıca düģük gelir düzeyine sahip olan tüketicilerin, mağaza markalı ürünleri satın alma davranıģına yöneldikleri görülmektedir. Mağaza markalı ürünler, perakendeciye düģük üretim maliyeti, pahalı olmayan ambalajlama, düģük tanıtım, fiziksel dağıtım, minimum reklam ve düģük genel üretim masrafları gibi nedenlerle tüketicilere daha düģük fiyatlarla sunulmaktadırlar. Tüketiciler de, genelde düģük fiyatlı ürün stratejileri izleyen perakendecileri tercih etmektedir. Mağaza markalı ürünlerin fiyat seviyesinin düģük olması, fiyatın satın alma davranıģı aģamasında önemli ve bazen anahtar bir faktör olarak görülmesi, tüketicilerin düģük fiyatlı bu ürünlere karģı duyarlı oldukları ve yalnız düģük fiyat ödemeye odaklandıkları için bu ürünlere yöneldikleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır (Burton vd., 1998:294). Bununla birlikte mağaza markalı ürünler; en düģük fiyat ve düģük kaliteli ürünler olarak pazara ilk sunulduğu 1970 li yıllardan, en düģük kalite ve orta fiyat seviyesinin sunulduğu 1980 li, fiyatların makul ölçüde düģük ancak ürünlerin pazar lideri kalitesinde olduğu 1990 lı ve taklit ürünlerin az olduğu ve yenilikçi ve kaliteli markaların yer aldığı son dönem 2000 li yıllara doğru bir geliģim sürecinden geçmiģtir. Bu bilgiler doğrultusunda; mağaza markalı ürünlerin günümüzde diğer ürünlere göre düģük fiyat garantisi altında sunulduğu ancak ikincil kalite olarak görülmediği söylenebilmektedir. AraĢtırmada; düģük gelir düzeyine sahip olan tüketicilerin, bu ürünleri düģük fiyatlı ürünler olarak sunulduğundan satın alma davranıģına gittikleri yorumları yapılabilmektedir. Ancak, mağaza markalı ürünlerin düģük fiyatlı olarak pazarda sunulması, mağaza markalı ürünlerin kalitesinin düģük olduğu anlamını taģımamaktadır. Kısacası, araģtırmaya katılan tüketicilerin mağaza markalı ürünleri satın alanların gelir düzeyi düģük olduğu için bu ürünleri, düģük fiyat garantisi için satın almaktadır. Bununla birlikte, genç ve bilinçli, eğitim düzeyi yüksek tüketicilerden oluģtuğu için aynı zamanda kalitesinin de ikincil kalite olmadığı ve değerinin yüksek olarak algılandığı sonucunu çıkarabiliriz.

20 16 YÜCEL ve YÜCEL Ġleride yapılacak olan çalıģmalarda tüketicilerin mağaza markalı ürünleri satın alma sıklıkları, harcama oranları, mağaza markalı ürünlere yönelik tüketicilerin sadakatleri, mağaza markalı ürünlerin ulusal markalı ürünler karģısında konumlandırılmaları vb. gibi konular üzerinde çalıģmalar yapılabileceği düģünülmektedir. KAYNAKÇA AAKER, David (1991), Managing Brand Equity, The Free Pres, New York. AILAWADI, Kusum L.; Scott A. NESLIN ve Karen GEDENK (2001), Pursuing The Value-Conscious Consumer: Store Brands Versus National Brand Promotions, Journal of Marketing, Vol.65; AILAWADĠ, Kusum L.; Kevin Lane KELLER (2004), Understanding Retail Branding: Conceptual Ġnsights and Research Priorities, Journal of Retailing, Vol.80; ALBAYRAK, Mevhibe; Celile DÖLEKOĞLU (2006), Gıda Perakendeciliğinde Market Markalı Ürün Stratejisi, Akdeniz Üniversitesi, ĠĠBF Dergisi, Sayı:11; APELBAUM, Eidan; Eitan GERSTNER ve Prasad A. NAIK (2003), The Effects of Expert Quality Evaluations Versus Brand Name on Price Premiums, Journal of Product & Brand Management, Vol.12/13; BALTAS, George (1997), Determinants of Store Brand Choice: A Behavioral Analysis, Journal of Product & Brand Management, Vol.6/5; BATRA, Rajeev; Indrajıt SINHA (2000), Consumer-Level Factors Moderating The Success of Private Label Brands, Journal of Retailing, Vol.76/2; BENEDICT, Jan E.; M. STEENKAMP ve Marnik G. DEKIMPE (1997), The Increasing Power of Store Brands: Building Loyalty And Market Share, Long Range Planning, Vol.30/6; BRYMAN, A.; D. CRAMER (1997), Quantitative Data Analysis with SPSS for Windows, Routledege, NewYork. BURGER, Philip C.; Barbara SCOTT (1972), Can Private Brand Buyers Be Identified, Journal of Marketing Research, Vol.9; BURTON, Scot; Donald R. LICHTENSTEIN, Richard G. NETEMEYER ve Judith A. GARRETSON (1998), A Scale for Measuring Attitude Toward Private Label Products and an Examination of Its Psychological and Behavioral

21 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Correlates, Journal of the Academy of Marketing Science, Vol.26/4; CUNNINGHAM, M. Ross (1961), Customer Loyalty to Store and Brand, Harvard Business Review, Vol.39, November/December; CUNNINGHAM, Lawrence F.; James H. GERLACH, Micheal D. HARPER ve Clifford E. YOUNG (2005), Perceived Risk and the Consumer Buying Process: Ġnternet Airline Reservations, International Journal of Service Industry Management, Vol.16/4; ÇINAR, Hümeyra; Musa Said DÖVEN ve Kadir ARDIÇ, Özel Markaların Tercih Edilebilirliği Arttırmada Fiyat DıĢı Boyutlarda Rekabet Edebilmek Ġçin MüĢteri Tercihlerinin Belirlenmesi, Ġnternet Adresi: EriĢim Tarihi: FIN, Byougho; Yong Gu SUH (2005), Integrating Effect of Consumer Perception Factors in Predicting Private Brand Purchase in a Korean Discount Store Context, Journal of Consumer Marketing, Vol.22/2; FRANK, Ronald E.; Harper W. BOYD (1965), Are Private-Brand-Prone Grocery Customers Really Different?, Journal of Advertising Research, Vol.5/4; GARRETSON, Judith A.; Dan FISHER ve Scot BURTON (2002), Antecedents of Private Label Attitude and National Brand Promotion Attitude: Similarities And Differences, Journal of Retailing, Vol.78; HALSTEAD, Diane; Cheryl B. WARD (1995), Assessing the Vulnerability of Private Label Brands, Journal of Product & Brand Management, Vol.4/3; Hoch, S.; S. BANERJĠ (1993), When Do Private Labels Succeed?, Sloan Management Review, Summer, 34; HOCH, Stephen J. (1996), How Should National Brands Think About Private Labels, 37(2); HOLLANDER, E.P. (1960), Competence and Conformity ın the Acceptance of Influence, Journal of Abdormal and Social Psychology, Vol.61 (3); KILIÇ, Sabiha; Hülya ÇAĞIRAN (2005), Tüketicilerin Market (Özel) Markalı Ürünleri Tercihinde Marka Değeri Algılamaları: Çorum'daki Perakendeciler, Pazarlama Dünyası, Aralık; LILJANDER, Veronica; Pia POLSA ve Allard Van RIEL (2009), Modeling Consumer Responses To An Apparel Store Brand: Store Ġmage As a Risk Reducer, Journal of Retailing And Consumer Services, Vol.16;

22 18 YÜCEL ve YÜCEL LIVESEY, F.; P. LENNON (1978), Factors Affecting Consumers Choice Between Manufacturer Brands and Retailer Own Labels, European Journal of Marketing, Vol.12/2; MANZUR, Enrique; Sergio OLAVARRIETA, Pedro HIDALGO, Fablo FARIAS ve Radrigo URIBE (2009), Store Brand and National Brand Promotion Attitudes Ancedetens, Journal of Business Research; 1-6. MCMASTER, Derek (2001), Own Brands and the Cookware Market, European Journal of Marketing, Vol.21/1; MYERS, John G. (1967), Determinants of Private Brand Attitude, Journal of Marketing Research, Vol. 9, February; NAKĠP, Mahir (2004), Pazarlama AraĢtırmalarına GiriĢ (SPSS Destekli), Seçkin Yayıncılık, Ankara. RICHARDSON, Paul S.; Arun K. JAIN ve Alan DICK (1996), Household Store Brand Proneness: A Framework, Journal of Retailing, Vol.72; SAVAġÇI, Ġpek (2003), Perakendecilikte Yeni Eğilimler: Perakendeci Markaların GeliĢimi ve Türkiye deki Uygulamaları, Celal Bayar Üniversitesi, ĠĠBF, Yönetim ve Ekonomi, Cilt:10, Sayı:1; SEMEIJN, Janjaap; Aliard C. R. VAN RIES ve A. Beatriz AMBROSINI (2004), Consumer Evaluations of Store Brands: Effects of Store Ġmage and Product Attributes, Journal of Retailing And Consumer Services, Vol.11; SETHURAMAN, Raj; Catherine COLE (1999), Factors Influencing the Price Premiums That Consumers Pay For National Brands Over Store Brands, Journal of Product & Brand Management, Vol.8/4; SHANNON, Randall; Rujırutana MANDHACHITARA (2005), Private-Label Grocery Shopping Attitudes and Behavior: A Cross-Cultural Study, Brand Management, Vol.12/6; SIMMONS, M. ; B. MEREDĠTH (1984), Own Label Profile and Purpose, Journal of the Marketing Research Society, 26 (1); SINHA, Indrajit; Rajeev BATRA (1999), The Effect of Consumer Price Consciousness on Private Label Purchase, International Journal of Research Ġn Marketing, Vol.16; STEENKAMP, J.; M.G. DEKĠMPE (1997). The Increasing Power of Store Brands: Building Loyalty and Market Share, Long Range Planning, Vol.30(6); UNCLES, Mark D.; Katrina ELLIS (1987), The Buying of Own Labels, European Journal of Marketing, Vol.23/3;

23 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, WRIGLEY, N.; R. DUNN (1984), Stochastic Panel-data Models of Urban Shopping Behaviour: The Interaction of Store Choice and Brand Choice, Environment & Planning, Vol.16; YILDIZ, Meral (2008), Perakendeci Markalı Ürünlere Olan Tüketici Talebinin Ġncelenmesi: Edirne Örneği, Trakya Üniversitesi, SBE, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Edirne. YÜCEL, Nurcan (2010), Tüketicilerin Mağaza Markalı Ürünleri Satın Alma DavranıĢlarını Etkileyen Faktörler, Ankara Üniversitesi, SBE, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ankara.

24 20 YÜCEL ve YÜCEL

25 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ERZĠNCAN ÜNVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ ÖĞRENCĠLERĠNĠN YETKĠNLĠKLERĠNĠN ĠNCELENMESĠ * Orhan ÇINAR ve Ġmran ASLAN Özet Etkin iģe alma, eğitim, koçluk ve ödüllendirme gibi süreçlerle iģletmeye kazandırılan insan kaynakları yetkinlikleri, iģletmenin stratejik geliģimine katkı sağlamaktadır. Ancak yetkinlik kavramının tanımı ile ilgili tam bir uzlaģı olmadığından hem kuramsal hem de deneysel alanda tartıģmalar sürmektedir. Literatür araģtırmasına göre yetkinlikler, kiģisel özelliklerden iģteki davranıģlara kadar hemen her Ģeyi içermektedir. AraĢtırmanın dayandırıldığı yetkinlik kavramı, söz konusu alanla ilgili bilgi, beceri ve yeteneklerin bir kümesi olarak ele alınmaktadır. Kuramsal bilgilere dayalı olarak yapılan araģtırma kısmında Erzincan Üniversitesi ĠĠBF de okuyan 146 öğrenciye anket uygulanmıģ, öğrencilerin yetkinlikleri, geliģimlerine etki eden faktörler ve bunların öğrencilerin cinsiyet, yaģ, okudukları bölüm gibi kiģisel bilgilerine göre farklılıkları incelenmiģtir. Elde edilen sonuçların öğrencilerin zayıf yanlarını görmeleri ve bunları güçlendirmeleri noktasında hem kendilerine hem de öğretim elemanlarına faydalı olacağı düģünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Yetkinlikler, Üniversite Öğrencileri, Yükseköğretim Analyzing Student Competencies of The Faculty of Economics and Administrative Sciences at Erzincan University Abstract Well-developed competencies help an organization align its strategic development, using various human resources processes such as effective recruiting, training, coaching, and rewarding. The lack of consensus about the definition of a competency means that competency-related discussions have as well as theoretical and empirical actuality. Review of the literature suggests that competencies range from personal traits to work behaviors, and include everything in between. The study design is based on competence defined as a cluster of related knowledge, skills, and abilities. The empirical research is based on theoretical background and presets investigation of student s competencies, developing factors, and differences * Bu çalıģma 10. ĠĢletmecilik Kongresi nde sözlü bildiri olarak sunulmuģtur (5-7 Mayıs 2011, KuĢadası). Yrd. Doç. Dr., Erzincan Üniversitesi ĠĠBF ĠĢletme Bölümü, Erzincan ArĢ. Gör., Erzincan Üniversitesi ĠĠBF ĠĢletme Bölümü, Erzincan

26 22 ÇINAR ve ASLAN according to students gender, age, branch etc. The sample of the survey is 146 students attending the Faculty of Economics and Administrative Sciences at Erzincan University. The results could be useful for professors teaching students and for every person identifying their week sides and necessity to develop competency. Keywords: Competencies, University Students, High Education GĠRĠġ KoĢulların oldukça hızlı bir Ģekilde değiģtiği günümüz küresel iģ dünyasında iģletmelerin rekabet üstünlüğü sağlamalarında çalıģanların performansları belirleyici bir husus olmaktadır. ĠĢletmelerin üstün performansla faaliyet gösterebilmeleri için çalıģanlarının sahip olması gereken bilgi, beceri ve kiģilik özellikleri gittikçe önem kazanmaktadır. Bu bağlamda yetkinlik, insan kaynakları alanında araģtırma konusu haline gelen bir kavram olmuģtur ve performans değerlendirme, kariyer, iģe alma ve eğitim gibi hemen tüm insan kaynakları fonksiyonlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Üniversite öğrencileri gelecekte iģ dünyasının insan kaynaklarını oluģturacağından, onların istenen yetkinliklerle donatılması üniversitelerin temel amaçlarından biridir. Bu bağlamda üniversite öğrencilerinin yetkinliklerinin belirlenmesi hem öğrenciler ve hem de öğretim elemanları açısından faydalı olacaktır. Bu bilgiler ıģığında istenen yetkinliklerin öğrencilere kazandırılması yönünde çalıģmalar yapılabilecektir. Bu çalıģmada iktisadi ve idari bilimler fakültesinde okuyan öğrencilerin yetkinliklerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Kuramsal bilgilerden sonra yılında Erzincan Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi öğrencileri ile yapılan bir araģtırmaya yer verilmiģtir. I.KURAMSAL ÇERÇEVE A.YETKĠNLĠK NEDĠR? Psikoloji, eğitim, yönetim gibi farklı alanlarda inceleme konusu olmasından ve her birinin kendi bakıģ açısıyla ele almasından dolayı, yetkinlik terimi ile ilgili olarak herkesin kabul ettiği ortak bir tanıma rastlanmamıģtır. AĢağıda yetkinlikle ilgili bazı tanımlara yer verilmiģtir. Yetkinlik kısaca bir iģte üstün performansa yol açan kiģiye ait temel özellikler olarak tanımlamaktadır (Spencer ve Spencer, 1993; Boyatzis, 1982). Hagan vd. (2006) yetkinlik kavramının içine kiģisel özelliklerden iģteki davranıģa kadar hemen her Ģeyin girdiğini ifade etmektedir. Parry e (1998) göre yetkinlik, kiģinin iģteki rolü ve sorumluluklarının önemli bir bölümünü etkileyen, iģteki

27 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, performansıyla ilintili, belirlenen standartlarla ölçülebilen ve eğitim yoluyla geliģtirilebilen bilgi, tutum ve beceriler bütünüdür. Milkovich ve Newman (2005) yetkinliği, aslında kendini algılama (öz-imaj), bireysel özellik ve güdü gibi muğlâk ifadelerin iģe iliģkin davranıģların tanımına dönüģmesi olarak değerlendirmektedirler. Tett vd. (2000) yetkinliği, kiģisel özelliklere dayanan iģ davranıģları olarak tanımlamaktadırlar. McLagan (1997) yetkinliklerin altı farklı grup altında ele alınabileceğini belirtmektedir. Bunlar: 1- görevler, 2- iģteki çabanın sonuçları, 3- çıktılar, 4- bilgi, beceri ve tutumlar, 5- üstün performans nitelikleri, 6- öznitelikler. Bu tanımlardan yola çıkarak yetkinlik; üstün performans için gerekli olan bilgi, beceri ve tutumların bir toplamıdır denilebilir. Spencer ve Spencer (1993) yetkinliklerin üç seviyede var olduğunu belirtmektedirler. Bunlar; 1- Gözlenebilen ve ölçülebilen bilgi ve beceriler. 2- KiĢilik gibi kalıcı özelliklerle bağlantılı olan ve kiģinin daha derinlerinde bulunan özellik ve güdüler. 3- Tutum, değer ve benliği de içeren kendini algılama. Bu ayrıma dayalı olarak yüzeysel özelliklerin eğitim ve geliģtirme ile kolaylıkla değiģtirilebileceği, oysa iģletmelerin odaklanması gereken konunun daha derinlerdeki bireysel öğeler olması gerektiği önerilmektedir. B.ĠNSAN KAYNAKLARI YÖNETĠMĠNDE YETKĠNLĠKLER ĠĢletmelerin baģarılı olmalarında çalıģanların iģteki performansları önemli bir etkendir. Yetkinlik, iģte üstün performans göstermek için çalıģanın taģıması gereken özellikler olduğuna göre, bir iģi yapacak olan çalıģan o iģ ile ilgili yetkinliklere sahip olmalıdır. Bir baģka deyiģle iģe uygun ve yetkin çalıģanların iģe alınması hem iģletmenin hem de çalıģanın baģarısı için gereklidir. Yetkinlik için iģe göre adam benzetmesinden hareketle iģi tam ve etkin olarak yapabilecek özelliklere sahip kiģilerin istihdamı olarak değerlendirmek mümkündür (Ünsar, 2009). Bilginin önemli bir güç haline geldiği günümüzde, insanın sahip olduğu bilgi, yaratıcılık, tecrübe, gizli potansiyel ve yetenekler, iģletmeler için önemli rekabet unsurlarına dönüģmüģ ve insan kaynakları daha da önemli hale gelmiģtir. Bu bağlamda baģarılı olmak için iģletmeler çalıģanlarından daha yüksek performans, müģteriye odaklı davranıģlar, süreç odaklı düģünme ve hareket etme,

28 24 ÇINAR ve ASLAN sorumluluk üstlenerek liderlik etme ve örgüte rekabet avantajı sağlayacak yüksek düzeyli katkı beklemektedirler (Sağır, 2006). Her insan farklı yetkinliklere sahiptir ve bu yetkinlikler en üst düzeyde iģletmeye katkı sunduğunda değerlidir. Bu noktada yetkinliklerin, insan kaynakları yönetiminin temelinde yer aldığını ve insan kaynakları yönetiminin baģarısını belirlediğini söylemek mümkündür. ĠĢletmelerde farklı meslek ve konumlar için benimsenen ortak yetkinlikler vardır. ÇeĢitli meslek standartları ve ilkeler, o mesleğin yapılması için gerekli temel yetkinlikleri de içerirler. Meslek ile ilgili kitaplarda mesleği icra edecek olan kiģide bulunması gereken birçok özellik yer almaktadır. ĠĢletmeler, iģ tanımları ve iģ gerekleri aracılığıyla iģi yapacak olan kiģide bulunması gereken yetkinlikleri ve düzeylerini tespit ettiklerinde, sahip olunan insan kaynaklarını buna göre planlayarak daha etkin kullanabilmektedirler (Biçer ve Düztepe, 2003). Yetkinlik modellemesi yaklaģık 40 yıl önce ortaya çıkmıģ ve insan kaynakları yönetiminin ana uygulamalarından biri haline gelmiģtir. Zaman içerisinde yöntem, kısmen iģletmelerdeki değiģimlere, kısmen de örgütlerdeki spesifik ihtiyaçlara cevap vermek üzere geliģtirilmiģtir (Keçecioğlu ve Kelgökmen, ). Yetkinliklerin insan kaynakları iģlevlerinde kullanılması yetkinlik modelleri aracılığıyla olmaktadır. Yetkinlik modeli, belirlenen bir görevi üstün performans göstererek yerine getirebilmek için gerekli yetkinlikleri ve çalıģanların buna göre sergilemesi gereken davranıģsal göstergeleri içerir. Yani, iģletmede bir konumda üstün performansı öngören bilgi, beceri ve yeteneklerin iģle ilgili davranıģlar bağlamında ifade edilmesidir. Yetkinlik modelleri, çalıģanların iģletme içinde iģlerini en etkin bir Ģekilde yerine getirebilmeleri için lazım olan yetenek, bilgi, kiģisel özellikler ve davranıģları belirleyen, tanımlayan ve iģletmenin stratejik hedeflerine ulaģmasına katkı sağlayan araçlar olarak değerlendirilmektedir (Sevinç, 2007). Yetkinliklerin tanımlanmasının amacı, iģyerinde davranıģ standartlarının belirlemesidir (Yonghak, 2009). Ġyi tanımlanmıģ yetkinlikler, insan kaynakları süreçlerinde kullanılarak iģletmenin stratejik geliģimine katkı sağlarlar. Shippmann vd. (2000) yetkinlik modellerinin amaçlar ve stratejilere katkı bağlamında diğer yöntemlere göre iģletmeye daha fazla bilgi sağladığını ifade etmektedirler. Böylece, yetkinlik modelleri, insan sermayesinin çabaları ile örgütsel amaçları bütünleģtirmede kullanılmaktadır. Yetkinlik modelleri aracılığıyla belirli bir konum veya örgütsel rol için gerekli olan bilgi, beceri, tutum, yetenek ve görevler belirlenmektedir. Diğer taraftan iģletmede böyle bir yetkinlik standartları seti kurmak çok büyük ölçekte bir araģtırma ve geliģtirme süreci anlamı taģımaktadır (Ciarniene vd., 2010).

29 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Yetkinliklere dayalı bir insan kaynakları yönetiminde iģe alma, eğitim ve geliģtirme, performans değerleme, kariyer planlama ve ücretlendirme gibi fonksiyonlar yetkinliklerin belirlenmesi, yönlendirilmesi ve geliģtirilmesi üzerine odaklanmaktadır. (Tak vd., 2007). ĠĢe alma: ĠĢletmeler, amaçlarını gerçekleģtirmek için doğru iģlerde doğru kiģileri çalıģtırmak zorundadırlar. Bunun için daha önce belirlenen iģ gereklerine uygun nitelikte personel seçilip iģe alınmalıdır. ÇalıĢan seçimi, en güç ve en önemli iģletme kararlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Bir baģka deyiģle personel alma kolay bir iģ değildir (ġimģek, 2010: Bingöl, 2006). Seçim standartlarının çok yüksek veya çok düģük olması iģletmeye pahalıya mal olmaktadır (Graham ve Bennett, 1998, 223). Bu noktada iģ analizi sonucu belirlenen iģ gereklerinin önemi daha iyi anlaģılmaktadır. ÇalıĢan seçiminin baģarı göstergelerinden biri, iģe yeni alınanların kısa sürede verimli çalıģır hale gelmelerdir. Eğitim: Teknolojideki hızlı değiģiklikler, yoğun rekabet koģulları, iģletmelerin büyümesi ile ortaya çıkan karmaģa ve sorunların çözümü için iģletmeler yetenekli, bilgili ve kapasiteli bir iģgücüne sahip olmak zorundadırlar. Bu bağlamda çalıģanların performanslarını iyileģtirme, iģletmeler tarafından önemi gittikçe kavranan bir konu olmakta ve çalıģanların eğitim ve geliģtirilmeleri stratejik düzeyde değerlendirilmektedir (Bingöl, 2006). Diğer taraftan iģletmelerde insan kaynakları yönetiminde baģarı faktörlerinden biri de kiģisel yenilenmeyi desteklemektir. Zira örgütsel eskime ile baģ etmenin yolu bireysel geliģme ile sağlanabilmektedir (Genç, 2007). ĠĢletmelerde iki türlü eğitimden söz edilebilir. Birincisi, iģe yeni alınan çalıģanların iģe ve iģ ortamına alıģtırılmalarına yönelik eğitim faaliyetleri: ikincisi ise mevcut çalıģanların geliģtirilmesini ve daha verimli hale gelmelerini hedefleyen eğitim faaliyetleridir (ġimģek, 2010). Performans değerleme: ĠĢgören değerlendirmesi, çalıģanın iģinde gösterdiği baģarıyı iģin gereklerine ve önceden belirlenen standartlara göre değerlendirme sürecidir. Buradaki temel amaç, baģarılı ve baģarısız çalıģanları birbirinden ayırmak ve onlara buna göre davranmaktır (ġimģek, 2010). ÇalıĢanların denetiminde ve motive edilmelerinde performans değerlemenin çok önemli bir yönetim aracı haline geldiği söylenmektedir. ÇalıĢanlar artık birçok açıdan değerlendirilmekte ve müģteriler, çalıģma arkadaģları ve astlar da birer değerlendirici olabilmektedir (Redman, 2001). Performans değerleme sürecinin yetkinliklerle iliģkilendirilmesi 1990 lı yıllarda gerçekleģmiģtir. Redman a (2001) göre yetkinliklere dayalı performans değerleme sayesinde çalıģanların dikkatleri kendilerini geliģtirebilecekleri alanlara yöneltilir ve böylece performans ve etkililiğin kilit noktalarına yoğunlaģma imkânı ortaya çıkar. Kariyer geliģtirme: Kariyer, bireyin yaģamı boyunca sahip olduğu ve iģteki faaliyetleri ve deneyimleriyle iliģkili olan tutum ve davranıģlarını içeren bir pozisyonlar dizisi olarak tanımlanmaktadır (Brown ve Harvey, 2001). Kariyer, meslekte aģılması gereken aģamalar anlamına gelmektedir. Ġnsanların iģletmelere

30 26 ÇINAR ve ASLAN katılmaları ve çalıģmaya devam etmeleri noktasında güçlü motivasyon araçlarından biri, büyüme ve geliģme fırsatının sağlanmasıdır. ĠĢletmelerdeki kariyer geliģtirme sistemi, bu ihtiyacı karģılamak için ve aynı zamanda iģletmede ihtiyaç duyulan beģeri yeteneklerin geliģtirilmesini sağlamak için tasarlanmaktadır (Bingöl, 2006). ĠĢletmede çalıģanların Ģimdiki ve gelecekteki iģleri etkili bir Ģekilde yerine getirmeleri için sahip olmaları gereken beceri ve deneyimlerin kazandırılması en baģta iģletmenin baģarısı için önemlidir ve bu amaçla kariyer yönetimi ve planlaması baģvurulan etkili bir yaklaģımdır. Ücretlendirme: Ġnsanların iģletmelerde çalıģmasının ana nedeni ücret geliridir. Ücret, bir geçim kaynağı olarak çalıģanları ve onların yaģam koģullarını, bir maliyet unsuru olarak da iģletmelerin karlılığını ilgilendiren bir kavramdır. Yetkinliklere dayalı ücretlendirme, iģletmenin iģle ilgili yetkinliklerin kullanımını ödüllendirme amacı taģımaktadır. Mesleki niteliklerin önemli olduğu veya yetkinliklerin iģletmenin daha yüksek performans göstermesine doğrudan etki ettiği durumlarda bu tür ücretlendirmenin uygun olacağı ileri sürülmektedir (Beardwell ve Holden, 2001, 536). C.YÜKSEKÖĞRETĠM ĠÇĠN YETKĠNLĠKLERĠN ÖNEMĠ Üniversitede okuyan öğrenciler geleceğin çalıģanları olacağından, öğrencilere gerekli yetkinliklerin kazandırılması yüksek öğretimin dikkate alması gereken bir konudur. Yetkinliklere dayalı ders müfredatlarının uygulanması ile öğrenciler, sürekli değiģen bir çevredeki iģ ortamına hazırlanabileceklerdir. Anayasa nın 130.Madde sinde üniversitelerin kuruluģ amacının çağdaģ eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiģtirmek olduğu yer almaktadır. Yükseköğretim Kanunu nun 4.Madde sinde ise yükseköğretimin amacının, öğrencileri, ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranıģ ve genel kültürüne sahip, vatandaģlar olarak yetiģtirmek olduğu belirtilmektedir. Bu maddelerin belirttiği üzere, yükseköğretim aracılığıyla öğrencilerin yetkin olmalarının sağlanması hedeflenmektedir. Diğer taraftan son yüzyılda ortaya çıkan sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi, bilimsel ve teknolojik geliģmeler yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılmıģtır. Yükseköğretime olan talebin artması, yükseköğretim kurumları ile iģ dünyası arasındaki iliģkinin önemini artırmıģtır. Son yirmi yıldır dünyanın hemen her bölgesinde yükseköğretim önemli bir dönüģüm sürecinden geçmektedir. Ülkeler kendi yükseköğretim sistemlerini karģılaģtırarak, benzer sorunlara ortak çözümler üretmek üzere bölgesel iģbirlikleri oluģturmaktadırlar. Bunlardan en kapsamlısı ABD ve Japonya nın ekonomik geliģimiyle rekabet etmek amacıyla Avrupa Yükseköğretim Alanı oluģturmak üzere baģlatılan Bologna Süreci dir. Türkiye bu sürece 2005 yılından itibaren katılmıģtır.

31 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Bologna Süreci nin temelleri 1998 yılında Fransa, Ġtalya, Almanya ve Ġngiltere Eğitim Bakanlarının Sorbonne da gerçekleģtirdikleri toplantı sonunda yayımlanan Sorbonne Bildirisi ile atılmıģtır. Avrupa da ortak bir yükseköğretim alanı yaratma fikri ilk kez bu bildiri ile ortaya çıkmıģtır. Ancak, Bologna Süreci resmi olarak 1999 yılında Bologna Bildirisi nin 29 Avrupa ülkesinin yükseköğretimden sorumlu Bakanları tarafından imzalanması ve yayımlanması ile baģlamıģtır. Bu bildiride 6 temel hedef belirlenip ilan edilmiģ, sonraki tarihlerde yapılan baģka toplantılarda varılmak istenen temel hedeflerin sayısı 10 a çıkmıģtır. Bologna Süreci nin temel hedefleri Ģunlardır ( EriĢim Tarihi: ): 1- Kolay anlaģılır ve birbirleriyle karģılaģtırılabilir yükseköğretim diploma ve/veya dereceleri oluģturmak (bu amaç doğrultusunda Diploma Eki uygulamasının geliģtirilmesi), 2- Yükseköğretimde Lisans ve Yüksek Lisans olmak üzere iki aģamalı derece sistemine geçmek, 3- Avrupa Kredi Transfer Sistemini (European Credit Transfer System, ECTS) uygulamak, 4- Öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin hareketliliğini sağlamak ve yaygınlaģtırmak, 5- Yükseköğretimde kalite güvencesi sistemleri ağını oluģturmak ve yaygınlaģtırmak, 6- Yükseköğretimde Avrupa boyutunu geliģtirmek, 7- YaĢam boyu öğrenimi teģvik etmek, 8- Öğrencilerin ve yükseköğretim kurumlarının sürece aktif katılımını sağlamak, 9- Avrupa Yükseköğretim Alanı nı cazip hale getirmek, 10- Avrupa AraĢtırma Alanı (European Research Area, ERA) ile Avrupa Yükseköğretim Alanı (European Higher Education Area, EHEA) arasında bir sinerji kurmak ve doktora çalıģmaları yapmak. Bologna Sürecinin oluģturmayı hedeflediği Avrupa Yükseköğretim Alanı içerisinde yer alan ülke vatandaģları, yükseköğrenim görmek ya da çalıģmak amaçları ile Avrupa da kolayca dolaģabileceklerdir. Avrupa, gerek yükseköğretim ve gerekse iģ imkânları açısından dünyanın diğer bölgelerinden kiģiler tarafından tercih edilir hale getirilecektir. Avrupa Yükseköğretim Alanında en gerçekleģmesi arzulanmayan Ģey, üye ülkelerin eğitim sistemlerinin tek tip yükseköğretim sistemi haline getirilmesidir. Avrupa Yükseköğretim Alanı nda asıl hedeflenen, çeģitlilik ile birlik arasında bir denge kurulmasıdır. Amaç, yükseköğretim sistemlerinin kendilerine özgü

32 28 ÇINAR ve ASLAN farklılıkları korunarak birbirleriyle karģılaģtırılabilir olması ve uyumlu hale getirilmesinden ibarettir. Bu Ģekilde, bir ülkeden ya da yükseköğretim sisteminden bir diğerine geçiģin kolaylaģması ve böylece öğrenciler ve öğretim görevlilerin hareketliliği ve istihdamının artırılması planlanmaktadır. Bologna Süreci ne göre mezunların istihdam edilebilirliği önemli bir konudur. Öğrencilerin bir iģi yapacak en iyi bilgi, beceri ve yetkinliklerle donatıldığının garantilenmesiyle mezun edilmesi sürecin hedeflerindendir. Bunu sağlamak için sürece iģverenler, öğrenciler ve mezunlar gibi paydaģların katılmasının sağlanması önerilmektedir. Yükseköğretim kurumlarının programlarını oluģtururken ve geliģtirirken, iģ dünyasının ve farklı sektörlerin hangi yeterliliklerle donatılmıģ bir çalıģana ihtiyaç duyduklarını bilmeleri gerekir. Bu tür paylaģımlar, mevcut ve gelecekteki öğrencilerin istihdam edilebilirliğini artırmaya, istihdam edildiğinde de yapacağı iģte baģarılı olmalarına katkı sağlayacaktır (YÖK, 2010). II.ARAġTIRMA A.AMAÇ Bu araģtırmanın temel amacı, iktisadi ve idari bilimler fakültesi öğrencilerinin yetkinliklerini, öğrencilerin görüģlerine göre belirlemektir. Bunun için öğrencilerin yetkinliklerinin temelini oluģturan farklı boyutlardaki özellikleri (bilgi, beceri, yetenek ve diğer kiģisel özellikler) araģtırılmıģ ve Ģu sorulara cevap aranmıģtır: - Öğrencilerin geliģimine katkı yapan faktörler nelerdir? - Öğrenciler kendi yetkinliklerini nasıl değerlendirmektedirler? - Bu sorulara verilen cevaplar, öğrencilerin diğer özelliklerine (cinsiyet, yaģ, bölüm vb.) göre farklılaģmakta mıdır? B.YÖNTEM AraĢtırma, tarama modeli kullanılarak gerçekleģtirilmiģtir. Veri toplamak için anket tekniği kullanılmıģtır. AraĢtırmanın evreni öğretim yılında Erzincan Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi nde okuyan öğrencilerdir. Fakülteye öğretim yılından itibaren öğrenci aldığından, araģtırmanın yapıldığı tarihte fakültede sadece 1. ve 2.sınıf öğrencileri okumakta olup, toplam öğrenci mevcudu 625 idi. AraĢtırmanın örneklemi, anketleri eksiksiz dolduran 146 öğrencidir. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin anket sorularını titizlikle cevapladıkları varsayılmıģtır. Bu araģtırmanın sonuçları araģtırmanın yapıldığı fakülte ile sınırlıdır. Öğrenci yetkinliklerini belirlemek üzere Ciarniene vd. (2010) tarafından kullanılan yapılandırılmıģ bir soru formundan yararlanılmıģtır. Bu soru formunda

33 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, yetkinlikler dört grup altında toplanmıģtır: Katz ın (1974) geliģtirmiģ olduğu ve üç grupta topladığı teknik, beģeri ve kavramsal yetkinliklere, Kumpikaite ve Alas ın (2009) kiģisel yetkinlikler adını verdikleri dördüncü bir grup eklenmiģtir. Bunlar: - Teknik yetkinlikler: mühendislik, bilgisayar, finansman veya imalat gibi belli bir uzmanlık alanındaki bilgi düzeyi. Katz, teknik yetkinliklerin öneminin yönetim kademesi yükseldikçe azaldığını ancak üst düzey yöneticilerin bile örgütün özelliğine göre belirli bir oranda teknik bilgiye sahip olmaları gerektiğini ifade etmektedir. - BeĢeri yetkinlikler: baģkalarıyla birlikte çalıģma ve anlama, takım içinde iģbirliği sağlama, baģkalarını motive etme ve çatıģmaları yönetme yeteneğini ifade etmektedir. Yöneticiler insanlarla doğrudan etkileģim içinde olduklarından, bu yetkinlikler, her düzeydeki yönetici için önemlidir. - Kavramsal yetkinlikler: örgütü, bir bütün olarak görebilme ve anlayabilme yeteneği ile ilgilidir. Yöneticiler, örgütü ve örgütü meydana getiren alt birimleri, bunlar arasındaki iliģkileri kavrayabilmeli ve örgütün çevreye nasıl uyum sağlayabileceğini görebilmelidirler. Bu yetkinlik, üst kademelere doğru daha önemli hale gelmektedir. - KiĢisel yetkinlikler: bunlar, bireyle doğrudan bağlantılı olan, doğuģtan gelen veya çocukluk döneminden itibaren geliģmiģ olan değerlerle ilgilidir. Bu yetkinlikler; sorumluluk duygusu, yaratıcılık, etkin olma, eleģtiriye tahammül gibi özellikleri içermektedir. Anket formunda yetkinlikler bir liste halinde öğrencilere sunulmuģ, bu özellikler ile ilgili olarak kendilerini değerlendirmeleri istenmiģtir. Cevap Ģıkları Ģu Ģekilde düzenlenmiģtir: 1-Hiç, 2-Az, 3-Orta, 4-Ġyi ve 5-Çok Ġyi. Öğrencilerin geliģimine katkı yapan faktörleri belirlemek için de geleneksel ve modern teknolojileri kullanan yöntemlerin bir listesi öğrencilere sunularak, bu yöntemlerin kendilerinin geliģiminde ne kadar etkili olduklarını iģaretlemeleri istenmiģtir. Bu sorular için cevap seçenekleri Ģu Ģekildedir: 1-Etkili Değil, 2-Az Etkili, 3-Orta Düzeyde Etkili, 4-Etkili ve 5-Çok Etkili. Aralıkların eģit olduğu varsayımından hareket edilerek, aritmetik ortalamalar için puan aralığı; 0.80 olarak bulunmuģtur. Puan Aralığı = (En Yüksek Değer-En DüĢük Değer)/4 =(5-1)/4 =4/5= Böylece Tablo-1 de verilen aritmetik ortalamaların değerlendirme aralığı elde edilmiģtir.

34 30 ÇINAR ve ASLAN Tablo-1. Aritmetik Ortalamaların Değerlendirme Aralığı Aralık Seçenek Hiç / Etkili Değil Az / Az Etkili Orta / Orta Düzeyde Etkili Ġyi / Etkili Çok Ġyi / Çok Etkili Veriler, SPSS for Windows programı ile bilgisayara aktarılmıģ, istatistiksel analizlerde frekans, yüzde, aritmetik ortalama, t testi ve varyans analizi kullanılmıģtır. Grupların karģılaģtırılmasında, fark görülen durumlara yer verilmiģtir. C.BULGULAR Tablo-2 de araģtırmaya katılan öğrencilere ait kiģisel bilgiler yer almaktadır. Bu verilere göre öğrencilerin %80 i sürekli öğrenmenin doğru olduğuna inanırken, %20 lik kısmı bu konuda olumsuz görüģ bildirmiģlerdir. Bilginin en önemli kaynak ve öğrenmenin hayatın her alanında baģarı elde etmede belirleyici bir faktör olduğu günümüzde, bir kısım üniversite öğrencisinin sürekli öğrenmeye inanmaması dikkate değer ve tedbir alınması gereken bir konudur.

35 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo-2. AraĢtırmaya Katılan Öğrencilerin KiĢisel Bilgileri Cinsiyet YaĢ Öğretim ġekli Bölüm ĠĢ Deneyimi N=146 Frekans Yüzde (%) 20 veya altı 20 den yukarı Erkek Kız Normal Ġkinci ĠĢletme Ġktisat Kamu Yönetimi Evet Hayır Sürekli öğrenmeyi doğru buluyor mu? Evet Hayır Tablo 3 te öğrencilerin kendi değerlendirmelerine göre yetkinlik düzeyleri yer almaktadır. BeĢeri yetkinliklerin düzeyi iyi, diğerlerinin düzeyleri ise ortadır. Bu değerler öğrencilerin yeterli yetkinliklerle henüz donatılmadığını göstermektedir. Gelecekte iģ dünyasında istihdam edilebilmek ve aynı zamanda baģarılı olabilmek için öğrencilerin yetkinliklerinin daha üst düzeylere çıkarılması gerekmektedir

36 32 ÇINAR ve ASLAN Tablo-3. Öğrencilerin Yetkinlik Düzeyleri N=146 Standart Sapma Ortalama Değerlendirme Teknik Yetkinlikler 2.87 Orta Bilgi, ,8699 Orta Deneyim 1, ,5822 Az Teorik bilgiyi gerçek hayatta kullanabilme, ,1438 Orta BeĢeri Yetkinlikler 3.38 Ġyi Kendini ifade edebilme, ,3767 Ġyi Temasa geçebilme, ,4041 Ġyi DüĢüncelerini aktarabilme, ,3288 Orta ĠletiĢim, ,3904 Orta Takım içinde çalıģabilme, ,4315 Ġyi Özgüven, ,3630 Orta Kavramsal Yetkinlikler 3.14 Orta Sorun çözebilme, ,3699 Orta Analitik düģünme, ,9589 Orta Hedef anlayıģı, plan yapabilme, sonuçları analiz edebilme, ,0959 Orta KiĢisel Yetkinlikler 3.29 Orta Sorumluluk duygusu, ,5616 Ġyi Yaratıcılık, ,2466 Orta Aktif olma, ,3356 Orta EleĢtiriye hoģgörülü olma, ,0205 Orta

37 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo-4, öğrencilerin geliģimine katkı yapan faktörlerin etki derecelerini göstermektedir. Buna göre en etkili olan yöntemler; sunum yapmak gibi özel görevler, öğretirken öğrenmek, takım çalıģması ve kurslardır. Uzaktan öğrenmenin öğrencilerin geliģimine fazla katkı yapmadığı görülmektedir. Özellikle dersleri takip etme ve verilen ödevlerin orta düzeyde etkili olması dikkat çekici bir bulgudur. Öğretim elemanları ders yaparken geleneksel yöntemler yerine, çok çeģitli öğretim yöntem ve tekniklerine baģvurmalı ve öğrenci merkezli bir anlayıģı benimsemelidirler. Tablo-4. Öğrencilerin GeliĢimine Katkı Yapan Faktörler N=146 Standart Sapma Ortalama Değerlendirme Özel görevler (sunum yapmak gibi), ,5068 Etkili BaĢkalarına öğretmek, ,4658 Etkili Takım çalıģması, ,4452 Etkili Kurslar, ,4384 Etkili Ġnternette sörf Literatürü takip etmek Proje yapmak Dersleri takip etmek Farklı alanlara ilgi duymak Verilen ödevler, ,2740, ,2260, ,1712, ,1507, ,1438, ,1438 Orta Düzeyde Etkili Orta Düzeyde Etkili Orta Düzeyde Etkili Orta Düzeyde Etkili Orta Düzeyde Etkili Orta Düzeyde Etkili Uzaktan öğrenme, ,0479 Az Etkili AĢağıda öğrencilerin kiģisel bilgilerine göre karģılaģtırmalar yapılmıģtır. Ġki grup için t testi, daha fazla grup için varyans analizi uygulanmıģtır. Sadece fark görülen durumlara tablolarda yer verilmiģtir.

38 34 ÇINAR ve ASLAN 1.Bölümlere Göre KarĢılaĢtırma Öğrencilerin okudukları bölüme göre yapılan karģılaģtırmalarda EleĢtiriye hoģgörülü olma maddesinde gruplar arasında fark görülmüģtür. ĠĢletme bölümü öğrencilerinin hoģgörü düzeyleri diğer bölümlere göre daha düģük olarak bulunmuģtur. Tablo-5. Bölümlere Göre Yetkinliklerin Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması: EleĢtiriye hoģgörülü olma Ortalama F p Bölüm Kamu Yönetim Ġktisat ĠĢletme 2.Cinsiyete Göre KarĢılaĢtırma Tablo-6 ya göre araģtırmaya katılan öğrencilerin yetkinlik düzeylerinde farklılıklar tespit edilmiģtir. Bilgi ve Deneyim yetkinlik düzeyleri için erkeklerin ortalamaları kızlardan daha yüksek çıkmıģtır. Ancak EleĢtiriye hoģgörülü olma da kızların ortalaması erkeklerden daha yüksektir. Tablo-6. Cinsiyete Göre Yetkinliklerin Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması Ortalama Ortalama Kız Erkek t p Bilgi Deneyim EleĢtiriye hoģgörülü olma Tablo-7 de öğrencilerin Sürekli öğrenme hakkındaki görüģlerine göre karģılaģtırmalar yapılmıģtır. Yetkinliklerin çoğu için farklılıklar tespit edilmiģtir. Elde edilen bulgulardaki ilginç durum; sürekli öğrenme anlayıģını benimseyen öğrencilerin yetkinlik düzeylerinin diğerlerine göre daha yüksek çıkmasıdır. Bu da yetkinlik ile sürekli öğrenme arasında bir iliģkinin olduğu anlamına gelebilir.

39 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo-7. Sürekli öğrenmeyi doğru bulma Durumlarına Göre Yetkinliklerin Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması Sürekli öğrenmeyi doğru buluyor mu? t p Evet Hayır Kendini ifade edebilme Temasa geçebilme DüĢüncelerini aktarabilme ĠletiĢim Takım içinde çalıģabilme Özgüven Sorun çözebilme Analitik düģünme Hedef anlayıģı, plan yapabilme, sonuçları analiz edebilme Aktif olma SONUÇ Yükseköğretimin amaçlarından biri; öğrencileri, ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranıģ ve genel kültürüne sahip, vatandaģlar olarak yetiģtirmektir. Bu amaç, yetkinlikleri iģaret etmektedir. Yetkinlik, üstün performans için gerekli olan bilgi, beceri ve tutumların toplamı Ģeklinde tanımlanmaktadır. Günümüz iģ dünyasında iģletmelerin rekabet üstünlüğü sağlamalarında, stratejik amaçlarını gerçekleģtirmelerinde; insan kaynaklarının yetkinlikleri, gittikçe önemli hale gelmektedir. ĠĢletmeler gerek iģe eleman alırken gerek daha sonraki süreçlerde insan kaynaklarının yetkinliklerini yükseltmek istemektedirler. Bu bağlamda iģletmelerin müstakbel çalıģanları olan üniversite öğrencilerinin gerek istihdam edilebilme ihtimallerini artırmaları gerekse de iģe girdikten sonra mutlu ve baģarılı bir iģ hayatı sürdürmeleri, yetkinliklerini artırmalarına bağlıdır. Bu çalıģmada öğrenci yetkinliklerinin düzeyleri araģtırılmıģtır. Elde edilecek bulguların, öğrencilerin zayıf yanlarının tespit edilmesi ve bunların giderilmesi için yapılabileceklerin belirlenmesi için yol göstereceği düģünülmüģtür. Erzincan Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi öğrencileri ile yapılan bu araģtırma bulgularına göre öğrencilerin yetkinliklerinin yeterli düzeyde olmadığı ve geliģtirilmesi gerektiği görülmüģtür. AraĢtırmada ayrıca öğrencilerin geliģiminde

40 36 ÇINAR ve ASLAN etkili olan faktörler incelenmiģtir. Bulgulara göre, öğrenciler okulda yapılan derslerin çok etkili olmadığı görüģünü dile getirmiģlerdir. Aktif öğrenme faaliyetlerinin yani öğrencinin öğrenmede inisiyatif sahibi olduğu durumların daha etkili geliģtirme faktörü olduğu tespit edilmiģtir. Buna göre öğretim elemanları geleneksel yöntemlerin dıģında farklı öğretim yöntem ve tekniklerini kullanmalı, öğrenci merkezli bir anlayıģı benimsemelidirler. AraĢtırmada elde edilen diğer önemli bir bulgu da, sürekli öğrenme anlayıģına sahip olan öğrencilerin yetkinlik düzeylerinin diğerlerine göre daha yüksek çıkmasıdır. Bu sonuç sürekli öğrenme ile yetkin olma arasında bir iliģkinin varlığına iģaret etmektedir. Çok hızlı değiģen günümüz iģ koģullarında öğrenmeyi bir alıģkanlık haline getiren bireylerin baģarılı olacağı açıktır. Bu durumda üniversite öğrencilerinin öğrenmeyi öğrenmeleri için gerekli çalıģmalar yapılmalıdır. Elde edilen bulgular, çalıģmanın yapıldığı fakülte ile sınırlıdır. Ancak elde edilen sonuçlar, yeni kurulmuģ olan bu fakültenin hem öğrencileri hem de öğretim elemanlarına yol göstermesi açısından anlamlı ve değerlidir. KAYNAKLAR BEARDWELL, I. and Holden, L. (2001), Human Resource Managemet: A Contemporary Approach, Prentice Hall: Financial Times. BĠÇER, G. ve Düztepe, ġ. (2003), Yetkinlikler ve Yetkinliklerin ĠĢletmeler Açısından Önemi, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, 1-2: BĠNGÖL, D. (2006), Ġnsan Kaynakları Yönetimi, Arıkan: Ġstanbul. BOYATZĠS, R.E. (1982), The Competent Manager: A Model for Effective Performance, New York: John Wiley and Sons Inc. BROWN, R. B. and Harvey D. (2001), Human Resoruce Management: An Experiential Approach, Prentice Hall. CĠARNĠENE, R., Kumpikaite, V. and Vienazindiene, M. (2010), Development of Students Competencies: Comparable Analysis, Economics and Management, 15: GENÇ, N. (2007), Yönetim ve Organizasyon, Seçkin Yayıncılık. GRAHAM, H. T. and Bennett, R. (1998), Human Resources Management, Prentice Hall: Financial Times.

41 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, HAGAN, C. M., Konopaske, R., Bernardin, H.J. ans Tyler, C.L. (2006), Predicting Assessment Centre Performance With 360-Degree, Top- Down, And Customer-Based Competency Assessments, Human Resource Management, 45-3: KATZ, R.L. (1974), Skills of an Effective Administrator, Harvard Business Review, September-October: KEÇECĠOĞLU, T. ve Kelgökmen, D. ( ), Yetkinlik Modellerinin Ġnsan Kaynakları Yönetiminde Yapılandırılması ve Bir Yetkinlik Modeli Önerisi, Review of Social, Economic and Business Studies, 3/4: KUMPĠKAĠTE, V. and Alas, R. (2009), Students' Attitudes to Work and Studies: Practical Case, Economics and Management, 14: Mclagan, P.A. (1997), Competencies: The next generation, Training and Development, MĠLKOVĠCH, G. T., and Newman, J. M. (2005), Compensation, New York: McGraw-Hill Irwin. PARRY, S. B. (1998), Just what is a competency? (And why should you care?), Training, 35-6: REDMAN, T. (2001), Performance Appraisal, Contemprorary Human Resource Management: Text and Cases, Editors: Tom Redman and Adrian Wilkinson, Prentice Hall, Financial Times. SAĞIR, H. (2006), Yetkinlik Bazlı Ġnsan Kaynakları Süreçleri ve Bir AraĢtırma, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul. SEVĠNÇ, L. (2007), Yetkinlik Modeli OluĢturmada Ġleri Analiz Tekniklerinin Kullanımı: Uygulamadan Bir Örnek, 15.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Sakarya. SHĠPPMANN, J. S., Ash, R. A., Battista, M., Carr, L., Eyde, L. D., Hesketh, B., et al. (2000), The practice of competency modelling, Personnel Psychology, 53: SPENCER, L.M. ve Spencer, S.M. (1993), Competence at Work: Models for Superior Performance, Newyork: John Wiley and Sons Inc. ġġmġek, M. ġ. (2010), ĠĢletme Bilimlerine GiriĢ, Eğitim Akademi : Konya.

42 38 ÇINAR ve ASLAN TAK, B., Sayılar, Y. ve Kaymaz, K. (2007), Yetkinliklere Dayalı Ġnsan Kaynakları Yönetimi ve Ücretlendirme Sistemleri Üzerine Bir Ġnceleme, Dokuz Eylül Üniversitesi ĠĢletme Fakültesi Dergisi, 8-2: TETT, R. P., Guterman, H. A., Bleier, A., and Murphy, P. J. (2000), Development and content validation of a hyper dimensional taxonomy of managerial competence, Human Relations, 13: ÜNSAR, S. (2009), Yetkinliğe Dayalı Ücret Yönetiminin Genel Bir Değerlendirilmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, 10-1: YÖK. (2010), Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma: 66 Soruda Bologna Süreci Uygulamaları, Ankara. (EriĢim Tarihi: ).

43 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TÜRKĠYE FĠNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI NDA ġerefġye ve GERÇEĞE UYGUN DEĞER ĠLĠġKĠSĠ Ali Ġhsan AKGÜN * Özet ĠletiĢim teknolojisinde yaģanan geliģmelerin yarattığı küreselleģme olgusu, iģletmelerin finansal tablolarını gerçeğe uygun değer yaklaģımına göre hazırlamalarına yol açmıģtır. Gerçeğe uygun değer, belirlenebilen varlık ve yükümlülükler için aktif bir piyasada oluģan fiyatlara göre belirlenmektedir. ġerefiyenin hesaplanmasında gerçeğe uygun değerden hareket edilmesi, muhasebe literatüründe ve iģletmelerin finansal tablolarında önemli yere sahip olan Ģerefiye kavramının araģtırılması ve tartıģılmasını gündeme getirmektedir. ġerefiye, iģletme birleģmesinde ve iģletme devralınırken katlanılan maliyet ile söz konusu iģletmenin rayiç bedelle hesaplanan net varlıklarının arasındaki olumlu farkların izlenmesinde ortaya çıkan finansal tablolarda raporlanması gereken bir değerdir. ÇalıĢmada, gerçeğe uygun değerin Ģerefiye hesaplanmasındaki önemi ele alınmıģtır. Gerçeğe uygun değer kavramına yer verilip, gerçeğe uygun değerin belirlenmesi ve Ģerefiye açısından önemine değinilmiģtir. Ayrıca Ģerefiye kavramının mahiyeti üzerinde durulup, Vergi Usul Kanunu ve muhasebe sistemi açısından Ģerefiye incelenmiģtir. Gerçeğe uygun değer açısından Türkiye Finansal Raporlama Standartları nda (TFRS) Ģerefiye kavramı ele alınmıģtır. Bu bağlamda, TFRS 3, Türkiye Muhasebe Standardı (TMS) 12, TMS 36 ve TMS 38 açısından Ģerefiyenin incelenmesi yapılmıģtır. Anahtar Kelimeler: Maddi Olmayan Duran Varlıklar, ġerefiye, Gerçeğe Uygun Değer, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları. Relation of Fair Value and Goodwill in The Turkish Financial Reporting Standards Abstract Globalization, brought by the developments in the communication technologies, requires the preparation of financial statements in accordance with the fair value approach. *Yrd. Doç. Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, ĠĢletme Fakültesi,Altındağ/Ankara aliihsan_akgun@hotmail.com

44 40 AKGÜN Fair value emerges pursuant to the prices for identifiable assets and responsibilities in an active market. Using the fair value in the special assessment calculation requires investigating and discussing the concept of special assessment that has an important place in financial statements and in the accounting literature. Reporting of fair value is necessary in the financial statements that emerge in monitoring the business combination and positive differences between acquisition cost of business and net assets calculated with current value of that business. This study examined the importance of fair value in the goodwill calculation. Also the concept of fair value, its calculation and its importance for goodwill were discussed. In addition, this study examined the special assessment in terms of Tax Procedural Law and accounting system. The concept of goodwill was also handled in the Turkey Financial Reporting Standards (TFRS). Within this context, examination of goodwill was conducted in terms of TFRS 3, Turkish Accounting Standard (TAS) 12, TAS 36 and TAS 38. Key Words: Intangible fixed assets, Goodwill, Fair Value, International Financial Reporting Standards. GĠRĠġ Gerçeğe uygun değer, ekonomik farklılıkların finansal tablolara yansıtılmasını sağlamakta ve farklı kaynaklardan farklı zamanlarda, farklı değerlerle elde edilen aynı varlıkların finansal tablolarda aynı değerlerle gösterilmesini ifade etmektedir. Ülkelerarası finansal raporlama standartlarının birbirine uyumlu hale getirilmesinin kaçınılmaz olması, muhasebe uygulamalarında bir tekdüzen oluģturma ve tüm ülkelerce benimsenmiģ standartları kullanma zorunluluğunu getirmiģtir. Dünyada hızlı bir biçimde artan finansal raporlama standartları ihtiyacını karģılamak amacıyla Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB) tarafından Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS) ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS) yayınlanmıģtır. Söz konusu standartlardan Ģerefiye konusuna iliģkin olanlar ve gerçeğe uygun değer ile Ģerefiyenin iliģkisi çalıģmamıza esas teģkil etmektedir. ġerefiye ile ilgili olarak, uluslararası finansal raporlamada önemi gün geçtikçe artan iģletme birleģmeleri ile ilgili muhasebeleģtirme ve raporlama ilkeleri belirlenmiģ ve öncelikle IAS-22 ĠĢletme BirleĢmeleri standardı ile düzenlenme yapılmıģ, sonra ise bu standart revize edilerek IFRS-3 ĠĢletme BirleĢmeleri standardı yayınlanmıģtır. Ayrıca, Ģerefiye ile ilgili düzenlemeler IAS -36 Varlıklarda Değer DüĢüklüğü ve IAS-38 Maddi Olmayan Duran Varlıklar standartlarında yapılmıģtır. IASB tarafından yapılan çalıģmaların yanında Amerikan Muhasebe Standartları Kurulu (FASB) nun da SFAS 141 ĠĢletme BirleĢmeleri standardı ve SFAS 142 ġerefiye ve Diğer Maddi Olmayan Duran Varlıklar standardı bulunmaktadır. ÇalıĢmamızda, sözü edilen standartlardan Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ve Türkiye Finansal Raporlama Standartları

45 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, (TFRS) nda Ģerefiyeye iliģkin düzenlemelere ve gerçeğe uygun değer ile iliģkisine yer verilmiģtir. I. GERÇEĞE UYGUN DEĞER ĠLE ġerefġye ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN ĠNCELENMESĠ A. ġerefġye KAVRAMI VE MAHĠYETĠ ġerefiye sözcüğü Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan sözlükte çevre güzelleģtirme çalıģmaları için o yerde evleri bulunanlardan belediye tarafından alınan para olarak tanımlanmaktadır. Türkçe ye muhasebe dilinde Ģerefiye olarak yerleģen Ġngilizce goodwill kelimesinin tanımı Türk Dil Kurumu nun peģtamallık kelimesi ile örtüģmektedir. PeĢtamallık ise iģlek bir dükkanı kiralamak isteyenin o dükkanı iģletene verdiği para olarak ifade edilmiģtir (TDK, 1998: 1797). PeĢtamallık kavramının kökeninin Osmanlılardaki esnaf birliği veya meslek kuruluģları olan Lonca lara dayandığı düģünülmektedir. Lonca kuruluģlarında en üst meslek derecesi olan ustalığa yükselmeye hak kazanan kalfaya bir peģtamal kuģandırması geleneği bulunmaktadır. PeĢtamal kuģandıktan sonra aynı iģyerini açmak isteyenler kiralayacakları yerin konumuna göre belli bir para ödedikleri için peģtamallık kavramı meydana gelmiģtir (Meydan Larousse, 1972: 67). ġerefiyenin Ġngilizce karģılığı olan goodwill kelimesi ise, Redhouse sözlüğünde bir ticaret yerinin itibar ve müģteri iliģkileri gibi manevi değerleri Ģeklinde tanımlanmıģtır (The Redhouse Dictionary, 2005: 419). ġerefiye kelimesi muhasebede, daha önce ifade edilen tanımlardan farklı anlamda kullanılmaktadır. Muhasebede Ģerefiye, iģletmenin satın alınması sırasında ödenen satıģ fiyatının, satın alınan iģletmenin net varlıklarının piyasa değeri üzerindeki satın alma maliyetini aģan kısmıdır. ġerefiye, bir Ģirketin diğer Ģirketi satın almasında ortaya çıkmaktadır. ġirket sadece iģletme birleģmelerinde Ģerefiyeyi kayıtlarına aktarmaktadır (Horngren, Harrison ve Bamber, 2005: 417). Maddi olmayan duran varlık olan Ģerefiye Ģirket bilançosunda sıkça görülür. Bu kavram, finansal raporlamada belli ve özel anlama sahiptir. Bir iģletme, bir baģka iģletmeyi satın alan tarafın gelecekte elde edeceği faydanın bugünkü değerinin bir ölçütü olarak ödemeye razı olduğu pozitif değere Ģerefiye denilmektedir. ġerefiye maddi olmayan duran varlık olmasına rağmen, Ģirketin gelecekteki baģarısı için gerekli olan bina, arsa ve ekipmanlar gibi maddi nitelikte olmayan, fiziksel nitelik taģımayan varlıklardır. ġerefiyeyi ortaya çıkaran unsurlar; iģletmenin Ģöhreti, pozitif piyasa payı, pozitif reklam imajı, yüksek kaliteli itibari, iyi yönetimi, imalat ve diğer faaliyetlerdeki etkinliği, müģteri bağımlılığı ve iģ bağlantılarından oluģmaktadır. Bu unsurlar diğer varlıklar gibi satılamadığı, değiģtirilemediği ve iģletme ile birlikte bir bütün olarak tanımlandığı için muhasebe

46 42 AKGÜN açısından özellik göstermektedir (Williams, Haka, Bettner ve Meigs, 2003: ). ġerefiye, kazanılmıģ net varlıkların borçlarından çıkarılması suretiyle iģletmenin gerçeğe uygun değerinden daha büyük fiyatla iģletme devir alınmasında ortaya çıkmasında muhasebede bir değer olarak kaydedilmektedir. Buna aynı zamanda satın alma Ģerefiyesi de denilmektedir (Black, 2004: 131). Bir iģletmede, kazanılmıģ olan varlıklar gibi, stoklar, binalar ve tesislerin gerçek piyasa değerinden daha çok ödemeye razı olacağı değer olması gerekir. Yatırımların geri dönüģünden kazanılması beklenen bir kâr olduğu için, böyle bir miktarı ödemeye istekli olan satın alıcı olacaktır. ĠĢletme, net varlıklarının ortalama geri dönüģ oranından daha fazla kazanabilecek varlık satın aldıysa, sonrasında iģletmenin sahipleri net varlıkların gerçek piyasa değerinden daha büyük iģletmenin yönetimine fiyatla hakim olacaktır. Ortalama geri dönüģ değerinden büyük olan bu değer, diğer iģletmelerde ve bu iģletmelerin birleģmesinde, tek bir üretim ya da hizmet, alıģılmamıģ müģteri sadakati, büyük bir mekan, mükemmel iģletme yönetiminin sonucu olabilir. Bir iģletme satın alındığında, satın alma fiyatı, kazanılmıģ net varlıklarının fiziksel değerini ilk belirlemektedir. Bu varlıkların kayıtlı değerleri, genellikle belirlenen gerçek piyasa değeridir (Marshall, McManus ve Viele, 2004:201). ġerefiye, bir iģletmenin iyi bir Ģöhreti ve mevcut müģterileriyle faaliyetine devam etmesi, ortakları varlıklarının beklenenden daha fazla kazanç gücüne sahip marka değeri veya iģ tecrübesine sahip olması ve Ģirkette iģçi iliģkileri uyumu olan veya ekstra kazanca yol açacağı varsayılan bir değerdir. ġerefiye, bir iģletmenin hisse senetlerinin itibari değeri ve iģletmenin faaliyet değerini meydana getiren değer olarak ifade edilmektedir. Ayrıca, Ģerefiye varlıklardan beklenen kârdan daha çok kazançların olması ya da aģırı kâr olması sonucu ortaya çıkan patent ve iģ tecrübelerin parasal değeridir. ġerefiyenin ortaya çıkması ve varlıkların değerlemesi, ortakların paylarını devrettiğinde ortaklık hesabında belirlenebilmektedir. ġerefiye, Ģirketin kredi değerinin tespitinde dikkate alınmaması ve bilançoda maddi olmayan varlık unsuru olduğundan Ģirkette fiziksel olarak gözükmeyen bilanço varlıkları arasında gizli değerdir (Pizzey, 2001: 131). ġerefiye bilançonun aktifinde bir varlık olarak yer almasına karģılık, esas itibariyle bilançodaki diğer varlıklardan farklılık göstermektedir. ġerefiyeyi diğer varlıklardan ayıran en belirgin özellikleri; satılabilen bir varlık olmaması, değerinin sübjektif bir değer olması ve iģletmenin gelecek kazançlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmasından kaynaklanır (Gençoğlu, 2007: 237). Dolayısıyla, Ģerefiyenin ortaya çıkmasında etkili olan husus, devralınan Ģirketin sahip olduğu yüksek pazar payı ve bu paydan kaynaklanan sektör ortalamasının üzerinde kâr beklentisi olmasıdır. ġerefiye, bazen, Ģirketin baģka bir Ģirketi satın almasında net belirlenebilir varlıklarının iģletmenin üstün kazanma gücünü göstermek için ödeyeceği fiyat

47 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, olarak ölçülebilir ve tanımlanabilir. Bu ihtiyaç, net belirlenebilir varlıklarda normal geri dönüģü ifade etmektedir. Net varlıklar ise, iģletmenin varlıklarından, borçlar ile öz kaynaklarının arasındaki farkı ifade etmektedir. Ancak, Ģerefiye belirlenebilir bir varlık değildir ve Ģerefiyenin varlığı iģletmenin üstün kazanma gücünün sonucunda ortaya çıkma kabiliyetini göstermektedir. Bir iģletmenin üstün kazanma gücüne sahip olması, iģletmenin kullanımdaki maddi duran varlıkları üzerinden elde edebileceği normal kârdan daha fazla kâr elde etmesidir (Williams, Haka, Bettner ve Meigs, 2003: 384). B.GERÇEĞE UYGUN DEĞER KAVRAMI TMS ve TFRS lerde gerçeğe uygun değer kavramına sıkça atıfta bulunulmakla birlikte, varlık ve borçların gerçeğe uygun bir biçimde ölçümlenmesi, değerlenmesi ve finansal tablolarda sunulmasının ve finansal tablo kullanıcılarının bilgi ihtiyacının en iyi Ģekilde karģılanması amaçlanmıģtır. Mevcut TMS/TFRS lerde varlık ve borçların değerlemesinde gerçeğe uygun değerin kullanılması öngörülmektedir. Gerçeğe uygun değer, varlıkların özelliğine göre birbirinden farklı Ģekillerde tespit edilebilmektedir. Örneğin, finansal varlıklar ve satılmaya hazır finansal varlıkların gerçeğe uygun değerinin tespitinde piyasa değeri esas alınırken, alacakların gerçeğe uygun değerinin tespitinde iskonto edilmiģ maliyet değeri esas alınmaktadır (Akbulut, 2008: 18). Muhasebede değerleme ve ölçme iģlemlerinde, IFRS de olduğu gibi farklı ülkelerin genel kabul görmüģ muhasebe ilkelerinde de gerçeğe uygun değerin kullanılması, bu değerin önemini artırmıģtır. Finansal raporlamada değere dayalı finansal performansın gerekliliğinden ve kredi piyasalarında ekonomik karıģıklığın mevcut olmasından dolayı gerçeğe uygun değer tartıģmaları ortaya çıkmıģtır. Gerçeğe uygun değer yaklaģımı, IASB ve Amerikan Muhasebe Standartları Kurulu (FASB) tarafından ele alınmıģ ve uygulamaya konulmuģtur. IAS ve IFRS lerde gerçeğe uygun değer olarak genelde; piyasa fiyatı, yenileme maliyeti, kullanım değeri, net satıģ fiyatı ve net gerçekleģebilir değerler kullanılmaktadır. FASB tarafından da bu gereksinimlere uyum sağlamak amacıyla 157 nolu standart yayınlanmıģtır. Bu standartta gerçeğe uygun değer, değerleme ve ölçme tarihinde piyasa katılımcıları arasında kayıtlardaki bir yükümlülüğün transferi için ödeme ya da bir varlığı satın almak için kabul edilen fiyatı olarak tanımlanmıģtır (Epstein ve Jermakowicz, 2010: ). IFRS de gerçeğe uygun değer muhasebesi ile, yatırımcılar için hisse senedi ve menkul kıymetler borsasında değerlemeler yeniden gözden geçirilerek gerçeğe uygun değere verilen önem artmakta, tarihsel değerleme metotları ise artık kullanılmamaktadır. Yatırımcıların bu bakıģ açısı, artan yatırım analizi gibi artan risk sermayesine dayalı dönemsel varlık değerlemesini gerektirmektedir. Bu bakıģ, nakit akıģı ve kâr faktörlerini normal kılmaktadır. Yatırımcılar, gelir tablosunda

48 44 AKGÜN görülmeyen hisse senedi etkilerini kapsayan tüm varlık değiģimlerinin finansal analizini artırmaktadır. Böylece, IFRS de gerçeğe uygun değer muhasebesi ile; bankalar, sigorta Ģirketleri ve iģletmelerin hisse senetlerinin kısa vadeli kazançlarında artıģa neden olmuģtur (sal.oppenheim, 2011: 4). Gerçeğe uygun değer, bir varlığın normal ticari koģullarda bilgili ve istekli bir satıcı ile bilgili ve istekli bir alıcı arasında el değiģtirmesi esnasında belirlenen değiģim değeri olarak ifade edilir. Bir baģka tanıma göre gerçeğe uygun değer, bir varlığın satılması ile gerçekleģecek olan tahmini bir fiyat veya bir yükümlülüğün yerine getirilmesi için ödenecek olan tahmini bir bedeldir (Gençoğlu, 2007: 8). Gerçeğe uygun değer, günümüz muhasebe uygulamalarında ön plana çıkan bir değerleme yaklaģımı olup, muhasebe kuramında cari maliyet yöntemi ile benzerlik göstermekle birlikte, temelde farklı özellikler taģımaktadır. Bu yöntemde genelde bir varlığın yenilenip yenilenmemesi hususu dikkate alınarak varlığın değeri tespit edilmektedir. Gerçeğe uygun değer yönteminde ise, varlığın yenilenebilme durumuna bakılmaksızın bir değer belirleme olayı söz konusudur (AktaĢ ve Deran, 2006: 157). Gerçeğe uygun değer varlıkları değerlemek için uygun bir değerleme yöntemi olup, yatırım kararlarını almada ekonomik temsilcilere uygun bilgi sunmaktadır. Gerçeğe uygun değer, finansal piyasaların gerçek durumunu görmede yatırımcılara avantaj sağlamaktadır. Bir baģka deyiģle, maliyete dayalı yöntemlerin aksine, gerçeğe uygun değer, finansal yatırımlar için fon sağlamak ya da fon tedarik eden kiģiler için de piyasa fiyatlarını her zaman kapsayan yararlı bilgiler sunar. Aynı Ģekilde, bu bilgi, yatırımcılar ve yöneticiler arasında uygun bilgiyi harekete geçirme ve yöneticilerin amaçları için onları kullanmaya neden olur. Sonuç olarak; gerçeğe uygun değer, yatırım kararlarında piyasa aktörlerinin faaliyetleri için, piyasa yönetimi ile ilgili olmaktadır. Ayrıca; finansal tablolarda yatırımcılara güvenli, uygun ve faydalı bilgiler sağlamaktadır (Vinals, 2008: 123). Gerçeğe uygun değer, cari maliyet değeri ve cari satıģ değeri olmak üzere iki Ģekilde karģımıza çıkmaktadır. Bu değerler iģlem tarihinde alıģ ve satıģ maliyetleri ihmal edilirse birbirlerine eģit olurlar. ĠĢlem tarihinden sonra ise bu fiyatların birbirlerinden farklılaģtıkları görülmektedir. Gerçeğe uygun değer yaklaģımındaki amaç; bu farklılıkların finansal tablolarda sunularak, finansal tablo unsurlarının en gerçekçi bir Ģekilde piyasa fiyatını yansıtmasının sağlanmasıdır. Ayrıca, bu iģlemler gelirin daha kapsamlı bir Ģekilde raporlanmasının sağlanmasına ilaveten, gelir tablosunun, finansal performansın raporlanmasını da içeren bir yapıya kavuģmasına neden olmuģtur. Bu husus, finansal tablolardaki bilgiler ile iģletmenin risk durumunun daha gerçekçi bir biçimde yansıtılmasını sağlayacak ve böylece finansal tabloların anlamlılığı, karģılaģtırılabilirliği ve kullanılabilirliği artacaktır. Gerçeğe uygun değer, piyasa değerine dayanmakta olup, günümüzde yaģanan küresel ekonomik kriz, gelecekteki piyasalardaki değiģkenlik ve finansal sistemdeki yatırımcıların güven konusundaki zayıflığı, yetersiz risk yönetimi,

49 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, borçlanma kararlarının zayıflığı ve özellikle finansal kriz dönemlerinde gerçeğe uygun değer muhasebesinin adaletsiz kararlara yol açması sebebiyle eleģtirilere neden olmaktadır (Epstein ve Jermakowicz, 2010: 148). Gerçeğe uygun değer kavramına; gerçeğe uygun değere dayalı değerlemedeki dalgalanmalar her zaman Ģirketin finansal durumundaki değiģimleri yansıtmaması, gerçeğe uygun değer her zaman Ģirketin gerçek iģlemlerine dayanmaması ve varlıkların gerçeğe uygun değerlerinin belirlenmesi genellikle yüksek maliyetli bir süreç olması nedeniyle de eleģtiriler getirilmiģtir (Demir ve Bahadır, 2007: 70). Gerçeğe uygun değer muhasebesine; yönetim tarafından yapılan çeģitli öngörüler ve varsayımların yanlıģ olabileceği ve fırsatçı ve dürüst olmayan yönetim tarafından kazanç sağlamak amacıyla yargı ve varsayımların manipüle edilmesinin söz konusu olmasından dolayı eleģtiriler yöneltilmektedir (Özkan ve Terzi, 2009: 19). C.GERÇEĞE UYGUN DEĞERĠN BELĠRLENMESĠ VE ġerefġye AÇISINDAN ÖNEMĠ Gerçeğe uygun değerin belirlenmesinde 3 seviye belirtilmiģ ve buna göre gerçeğe uygun değerin tespit edilmesi istenmiģtir. Girdilerin esas alındığı üç seviyeden oluģan hiyerarģide, her bir seviyedeki girdilerin karakteristik özellikleri birbirinden farklıdır. Birinci seviyede çoğu durumda bu fiyatlar, varlık veya yükümlülüklerin değiģiminde kullanılan cari fiyatın en iyi tahminini sağlar. Bundan dolayı böyle bir piyasanın olması halinde bu fiyatlar kullanılmalıdır. Ġkinci seviyede gözlemlenemeyen girdilerin kullanımı ise ikinci seviyeden sonra olup, bu tür veriler, varlık ve yükümlülüklerin fiyatlanmasında iģletmenin piyasa katılımcılarından elde ettiği ekonomik verilerin analizini içermektedir. Üçüncü seviyede ise gerçeğe uygun değer hiyerarģisi, gözlemlenemeyen girdiler yerine, gözlemlenebilir girdilerin kullanılmasına öncelik vermekle birlikte, gerçeğe uygun değerin tahmininde girdilerin ağırlığı dikkate alınarak, varlık ve yükümlülüklerin gerçeğe uygun değeri belirlenebilmektedir (Özkan ve Terzi, 2009: 40-41). Gerçeğe uygun değerin belirlenmesi ile ilgili karģılaģılabilecek güçlüklerden birisi, iģlem maliyetlerinin gerçeğe uygun değer belirlenirken dikkate alınıp alınmayacağı hususudur. IASB iģlem maliyetlerinin varlık veya borçların bir özelliğinden daha ziyade iģlemin bir özelliği olduğunu kabul etmektedir. Böylece, iģlem maliyetleri gerçeğe uygun değerden ayrı olarak dikkate alınmalıdır. Gerçeğe uygun değerin belirlenmesi sırasında karģılaģılabilecek bir diğer güçlük ise piyasanın seçimidir. Çünkü, her varlık veya borcun aktif bir piyasası olmayacağı gibi özellikle finansal araçlar dıģındaki varlıkların birden fazla piyasası ve dolayısıyla birden fazla değeri olabilir. Böyle durumlarda, gerçeğe uygun değerin hangi piyasada ortaya çıkan değer olacağı baģlıca sorun olacaktır (Ulusan, 2008: 140).

50 46 AKGÜN ġerefiye, kazanılmıģ net varlıkların gerçeğe uygun piyasa değerini aģan satın alma fiyatı gerçekleģtiğinde, bir iģletme devir alındığında sadece muhasebe kayıtlarına aktarılır. Bu tanımlama, IASB tarafından kabul edilmiģtir. IASB Ģerefiyenin, faydalı ömrü boyunca amortismana tabi tutulacağını ifade etmiģtir (Marshall, McManus ve Viele, 2004: 203). Bir Ģirketin diğer Ģirketi satın alması durumunda varlıkların amortismanı, satın alan Ģirketin defter kayıtlarında gösterilmez. Ayrıca, Ģirketin satın alınmasında ve finansal tabloların konsolide edilmesinde, mevcut varlıklar, birleģme tarihinde varlıkların konsolide edilerek kazanılması olarak görülmektedir. Uzun vadeli maddi olmayan duran varlıklar, gerçeğe uygun değere dayalı olarak birleģme tarihinde hazırlanan konsolide bilançolarda gösterilmekte, ancak amortismanları hesaplamada gösterilmemektedir. BirleĢme tarihindeki hesaplanmıģ amortismanlar bu varlıkların tarihi maliyetlerini yansıttığı için, birleģme tarihindeki gerçeğe uygun değer, varlıkların konsolide değerlerine dayalı satın alma değerlerini gösterecektir (Baker, Lembke ve King, 2005: 162). ġirket iktisap edildiğinde Ģerefiyenin hesaplanması için; hisse senetlerinin ihraç edilmesi ya da devredilmesinde varlıkların gerçeğe uygun değeri ve hisse senetlerinin önceki sahiplerinin borçlarının gerçeğe uygun değeri ölçülmelidir. Hisse senetlerinin devredilmesinde, defter değerinden gerçeğe uygun değer farkı dikkate alındığında, iktisap eden varlıkların gerçeğe uygun değerini yeniden test etmeli ve kâr yada zararı belirlemelidir (Ankarath, Mehta, Ghosh ve Alkafoji, 2010: 311). IFRS de ve FASB nın 157 no.lu standardında gerçeğe uygun değerin ölçümü için; IFRS de gerçeğe uygun değer tanımının tutarlığı için tek bir dönem belirlenmeli, gözlemlenebilir piyasa düzeyine dayalı değerleme verilerinin gerçeğe uygun değerinin ölçülmesinde tekdüzen sağlamak ve gerçeğe uygun değer konusunda finansal tablo kullanıcılarına gerekli bilgi sunmak gerekir (Epstein ve Jermakowicz, 2010: 156). ġirket hisselerinin iktisap edilmesi durumunda, mevcut varlıkların ve borçların gerçeğe uygun değerinin defter değerini aģması, konsolide edilmiģ bilançoda Ģerefiye olarak gösterilmelidir. Örneğin, Ģirketin mevcut ortaklarının hisselerinin satın alma fiyatı TL, hisse bölünmesi %80, mevcut varlıkların defter değeri TL, defter değerinin gerçeğe uygun değeri aģan kısmı TL ise Ģerefiyenin değeri aģağıda hesaplandığı gibi TL olarak raporlanmaktadır (Baker, Lembke ve King, 2005: 160). Mevcut Hisselerin Satın alma Fiyatı Hisse Bölünmesi 0,80 Mevcut Varlıkların Toplam Gerçeğe Uygun Değeri Defter Değeri

51 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Gerçeğe Uygun Değeri Defter Değerinin Gerçeğe Uygun Değerini AĢan Kısmı ġerefiyenin Değeri ġerefiye, iktisap edilen Ģirketin defter değerindeki belirlenebilir varlıkları ile borçlarının defter değerinin toplamı arasında farkı ve ödenen fiyat arasındaki fark olarak hesaplanmaktadır. Bu basit hesaplamayla Ģerefiye, iktisap edilen Ģirketin defter değeri olarak ekonomik karara az etki yapmasına rağmen, iktisap edilen Ģirketin ya da grubun varlıklarının tarihsel maliyetini belirlemeyle ilgilidir. Ġktisap edilmenin muhasebeleģtirilmesinde Ģerefiye, iktisap edilen Ģirketin ya da grubun tarihsel maliyetini belirleyen varlıkların ve borçlarının gerçeğe uygun değerini değerlemek için iktisap edilen Ģirket için gereklidir. Böylece, maddi duran varlıklar, maddi olmayan duran varlıklar ve net belirlenebilen varlıkların maliyetinin toplamı, muhasebe sisteminde belirlenebilen varlık ve borçlar arasında paylaģtırılmalıdır (Lewis ve Pendrill, 2004: 377). D. TÜRKĠYE FĠNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARINDA ġerefġye VE GERÇEĞE UYGUN DEĞER ĠLĠġKĠSĠ 1.Vergi Usul Kanunu ve Muhasebe Sistemi Açısından ġerefiyenin Ġncelenmesi Vergi Usul Kanunu nun 282.maddesinde peģtemallıklar olarak ifade edilen Ģerefiye kayıtlı değer ile değerlenmekte ve beģ yıl içinde itfa edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, VUK 313.maddesine göre de değeri 700 TL yı aģmayan peģtemallıklar istenirse doğrudan gider yazılabilmektedir. Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde de Ģerefiyenin maddi olmayan duran varlıklar grubunda gösterilerek 5 yıl içinde itfa edileceği hükmüne yer verilmiģtir. ġerefiye, maddi olmayan duran varlık olup, amortismana tabi değildir. Amortisman yerine Ģerefiye, yıllık olarak değer düģüklüğü testine tabi tutulmaktadır. ġerefiyenin kayıtlı değeri gerçeğe uygun değerini aģmıyor ise, Ģerefiyede değer düģüklüğü dikkate alınmaz. Ancak, Ģerefiyenin kayıtlı değeri gerçek değerini aģıyor ise değer düģüklüğü bu aģan değere eģit olarak kaydedilmektedir. Bu testin ayrıntıları ileri bir muhasebe dönemi için daha uygun olmasına karģılık, varlıklarda değer düģüklüğünün finansal tablolara etkisi açıklıkla ortaya konulabilir. Örneğin, bir iģletme Ģerefiye değeriyle TL değerle satın alındıktan 3 yıl sonra gerçeğe uygun değeri TL olarak belirlenmiģtir. Bu durumda varlıkların değer düģüklüğünün finansal tablolarda etkisi

52 48 AKGÜN = TL olarak hesaplanmaktadır. Bu varlıklardaki değer azalıģı iģletmenin Ģerefiyesinde TL azalıģa ve gelir tablosunda ise Ģerefiyenin varlıklarda değer düģüklüğü giderlerinde de aynı azalıģa yol açmıģtır (Marshall, McManus ve Viele, 2004: 202). Genel kabul görmüģ muhasebe ilkelerine göre, Ģerefiye amortismana tabi değildir. Bunun yerine, Ģirketin her yıl Ģerefiyesinin satın alma değeri cari piyasa değeriyle ölçülür. Eğer Ģerefiye değerinde artıģ olmuģ ise, değer artıģı ile ilgili herhangi bir kayıt yapılmaz. Ancak, Ģerefiyenin değeri azalmıģ ise, sonrasında Ģirketin Ģerefiye değerindeki azalıģ kayda alınmaktadır (Horngren, Harrison ve Walter, 2005: 417). ġerefiye, çeģitli ülkelerin muhasebe standartlarında birbirine benzer nitelikte tanımlanmıģtır. Ancak, Ģerefiye kavramı, sadece varlıkların satın alınmasında oluģan bir değer farkı olarak ifade edilmektedir. Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği nde 261 No.lu ġerefiye Hesabı için bir iģletme devralınırken katlanılan maliyet ile söz konusu iģletmenin rayiç bedelle hesaplanan net öz varlıklarının değeri arasındaki olumlu farkların izlenmesinde kullanılır. ġerefiye hesaplanırken rayiç bedelin tespit edilmemesi halinde, net defter değeri esas alınır Ģeklinde açıklamaya yer verilmiģtir. ġerefiye hesabı için hesaplanan değer, genellikle bir iģletmenin devralınması halinde ortaya çıkmaktadır. TMS 8- Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde DeğiĢiklikler ve Hatalar Standardı na göre, bir muhasebe politikasındaki değiģiklik olduğu sürece, her ara dönemde ve her hesap döneminde aynı muhasebe politikaları uygulanması zorunludur. Bu çerçevede Ģerefiye de meydana gelecek olası muhasebe politikaları ve muhasebe tahminlerindeki değiģikliklerin iģletmenin finansal tablolarında sunulması gerekir. TFRS 3: ĠĢletme BirleĢmeleri Standardı nda ise Ģerefiye, satın alma bedeli ile edinilen iģletmenin azınlık paylarının tutarı arasındaki fark olarak tanımlanmıģtır. TFRS 3 Standardı nda Ģerefiye tutarının, iktisap edenin iktisap oranı değil, ortaklık oranı %100 den az olsa bile hesaplama tüm iģletme bazında yapılıp, muhasebeleģtirilmesine izin verilmektedir. Bu yönteme ise, tam Ģerefiye adı verilmektedir. Ayrıca, TFRS 3 Standardı nın 51.maddesine göre, iģletme birleģmesi sırasında ortaya çıkan Ģerefiye; maddi olmayan duran varlıklardan ayrı olarak muhasebeleģtirilir. ĠĢletme birleģmesi sırasında ortaya çıkan Ģerefiye her dönem sonu itibariyle veya gerekliyse TMS 36 Standardı hükümlerine göre değer düģüklüğü testine tabi tutulmaktadır. Değer düģüklüğü tespit edilir ise, Ģerefiyenin değeri düģürülmektedir. ġerefiye konusunda muhasebe standartları ile ilgili düzenlemelere, SPK ve BDDK nın yayınladıkları muhasebe standartlarında da rastlanmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayınlanan Sermaye Piyasasında Konsolide Mali Tablolar ve ĠĢtiraklerin MuhasebeleĢtirilmesine ĠliĢkin Usul ve Esaslar Hakkında

53 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, XI seri, 21 no.lu tebliğinde pozitif Ģerefiye olarak konsolide bilançonun aktifinde ayrı bir kalemde gösterilir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu nca Yayınlanan Muhasebe Uygulama Yönetmeliğine ĠliĢkin 6 sayılı tebliğde Banka BirleĢmeleri ve Devirleri ile Bankalarca Ġktisap Edilen Ortaklıkların MuhasebeleĢtirilmesi Standardında ise pozitif Ģerefiyenin aktifte Maddi Olmayan Duran Varlıklar grubu içerisinde ve negatif Ģerefiyenin de yine Maddi Olmayan Duran Varlıklar grubu içersinde (-) olarak gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. ġerefiye hesabı, maddi olmayan duran varlık niteliği taģımakla birlikte değerlemede TFRS 3 Ģirket BirleĢmeleri Standardı kapsamında maddi olmayan duran varlıklardan farklı ölçümlemeye tabi tutulmaktadır. Bu varlık kalemine ait amortisman uygulamasına 142 numaralı Finansal Muhasebe Standardı ile 2001 yılında son verilmiģtir. Görüldüğü gibi, Türkiye de farklı standart ve düzenlemeler içerisinde Ģerefiye konusuna yer verilmiģ ve bu düzenlemelerde muhasebe uygulamaları açısından özellikle değerleme hususunda bir tekdüzelilik sağlanamamıģtır. Dolayısıyla Ģerefiye, çeģitli finansal raporlama standartlarında benzer Ģekilde tanımlanmasına rağmen değerleme açısından Türk Vergi mevzuatları açısından farklılık göstermektedir. TFRS 3 Standardının 54.maddesinde, Ģerefiyenin itfa edilmesine izin verilmemektedir. ġerefiye izleyen dönemlerde düzenli olarak değer düģüklüğü testine tabi tutulmakta, varsa birikmiģ değer düģüklüğü karģılığı indirildikten sonraki maliyeti ile değerlenmektedir. Yukarıdaki açıklamalarda, Ģerefiyeye iliģkin amortisman uygulamasının sona erdiği belirtildi. Ancak, Ģimdiki uygulama ise sektör ortalamasının üzerindeki kârlılık tamamen ya da kısmen ortadan kalkması durumunda aktifler arasına kaydedilen Ģerefiye tutarı üzerinde düzeltmelere gidileceği Ģeklindedir. Net defter değeri, geri kazanılabilir değerden fazla olduğunda, net defter değeri ile gerçeğe uygun değer arasındaki fark gider yazılarak muhasebeleģtirilecektir. Diğer bir Ģekilde ifade edecek olursak, Ģerefiyenin net defter değeri, gerçeğe uygun değere eģit bir rakama gelinceye kadar azaltılacaktır (AkıĢık, 2003: 89). 2.TFRS 3 Açısından Gerçeğe Uygun Değer ve ġerefiye ĠliĢkisi ġerefiye, mevcut varlık ve borçların elde etme maliyetlerini temsil eden yeni mevcut hisse senetlerinin satın alma fiyatını göstermektedir. ġerefiye, iģletme birleģmesinde ve iktisabında ortaya çıkmaktadır. Ancak, Ģerefiye, amortismana konu olmamakta ve ekonomik ömrü boyunca varlıklarda değer düģüklüğü olduğunda her yıl teste tabi tutulmakta ve maddi olmayan bir varlık olarak tanımlanmaktadır. ġerefiye TFRS 3 Standardında; edinilen iģletmenin üstün kazanma gücüne bağlı olarak, alıcının edinen iģletmenin bilançosundaki tanımlanabilir net varlıklarının ve borçlarının gerçeğe uygun değerinin üzerinde ödeme yaptığını varsaymaktadır (Walton ve Aerts, 2006: 314). ĠĢletmenin üstün kazanma gücü; ticari marka, müģteri iliģkileri, patentler, bilgi birikimi, üstün

54 50 AKGÜN yönetim kadrosu, sosyal ve iģ bağlantıları, iyi bir isim, var olan müģteri portföyü ve iģgücüyle ilgili maddi olmayan varlıklar sonucunda ortaya çıkmaktadır. ĠĢletmenin defter değeri ile piyasa fiyatı arasındaki fark olan net varlık olarak kaydedilen Ģerefiye, bu maddi olmayan varlıklar iģletme satın alınmadan ya da birleģmesi olmadan finansal tablolarda gösterilmemektedir (Catty, Vadron ve Isom, 2010: 207). Edinen iģletmenin gelecek dönemlerde ekonomik faydalar sağlayacağı ve üstün kazanma beklentisi ile ödediği pozitif Ģerefiyenin iģletmenin aktifinde yer alması, edinilen iģletmenin tanımlanabilir varlıklar ve yükümlülüklerinin net gerçeğe uygun değerinin birleģme maliyetini aģması durumunda ortaya çıkan negatif Ģerefiyenin ise sonuç hesaplarında muhasebeleģtirilmesi benimsenmiģtir (Ersoy ve Buyruk, 2005: 21). Edinen iģletme, negatif Ģerefiye olarak nitelenen tutarı sonuç hesaplarına yansıtma öncesinde, edinilen iģletmenin varlık ve yükümlülüklerinin tespitini ve gerçeğe uygun değerlerinin ölçümü ile birleģme maliyetinin ölçümünü yeniden gözden geçirmeli ve fazla ortaya çıkan negatif Ģerefiye tutarını sonuç hesaplarına aktarmalıdır. Negatif Ģerefiye, edinilen iģletmenin tanımlanabilir varlıklar, yükümlülükler ve koģullu yükümlülüklerinin gerçeğe uygun değerinin ölçülmesindeki hatalardan ortaya çıkabileceği gibi, söz konusu varlık ve yükümlülüklerin net gerçeğe uygun değerinin doğru olarak yansıtılmamıģ olmasında da kaynaklanabilir. Ayrıca, muhasebe standartlarından kaynaklanan bir kurala bağlı olarak, edinilen iģletmenin tanımlanabilir net varlıklarının gerçeğe uygun değerleri dıģında bir tutarda ölçülmesi söz konusu olabilir (Alagöz ve Kağıtçı, 2009: 1210). ġerefiye, farklı muhasebe yöntemleri kullanarak iģletmeler arasında finansal tabloların karģılaģtırılmasında önemli etki yapmaktadır. Böylece Ģerefiye, Ģerefiye hariç finansal tablolardaki finansal oranların karģılaģtırılması, Ģerefiye zararı veya Ģerefiyenin amortismanı hariç verilerinin kullanılarak faaliyet trendinin belirlenmesi, iģletmenin iktisabında üstün kazanma gücü ve net varlıklarla iliģkili satın alma fiyatının muhasebede dikkate alınarak gelecekte iģletme birleģmelerini değerlendirmektedir (Greuning, 2009: 62). TFRS 3 Standardı nda Ģerefiye; iktisap eden iģletmenin ortaklık oranı dikkate alınarak değil, tüm iģletme için hesaplanır. Tüm iģletme bazında hesaplanan Ģerefiye, ana ortaklık ve azınlık payı olarak ayrılarak raporlanır. ġerefiyenin hesaplanmasındaki bu önemli değiģiklik finansal raporlama standartlarındaki gerçeğe uygun değerle değerleme yönündeki eğilimin göstergesidir. Ġktisap edilen iģletme, gerçeğe uygun değeri ile değerlenmekte ve bu değerle, iktisap edilen iģletme tarafından raporlanmaktadır. Ġktisap edilen iģletme, tüm iģletme bazında gerçeğe uygun değeri ile değerlendirildiği için, azınlık payları da iģletmenin gerçeğe uygun değeri üzerinden hesaplanmaktadır. Söz konusu hesaplamada Ģerefiyenin dağıtımında toplam Ģerefiyenin hesaplanması, ana ortaklık payının hesaplanması ve toplam Ģerefiyeden ana ortaklık payı düģülerek azınlık

55 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, payı hesaplaması olmak üzere üç yol takip edilmektedir. Toplam Ģerefiye, iģletmenin gerçeğe uygun değerinden net belirlenebilir varlıklarının indirilmesi suretiyle hesaplanır. Ana ortaklık payına düģen Ģerefiyenin hesaplanması için, iktisap edenin elde ettiği ortaklık payının, gerçeğe uygun değerinden, iktisap edilen iģletmenin net belirlenebilir varlıklarından iktisap edene düģen pay çıkarılmaktadır. Azınlıklara düģen Ģerefiye payı ise, toplam Ģerefiyeden, ana ortaklığa düģen Ģerefiye tutarının indirilmesiyle hesaplanmaktadır (Örten, Kaval ve Karapınar, 2009: ). ĠĢletme birleģmelerinin muhasebeleģtirilmesi sürecinde ilk yapılması gereken, iģletme birleģme maliyetinin ve edinilen iģletmeye ait tanımlanabilir varlıklar ve yükümlülüklerin gerçeğe uygun değerlerinin ölçülmesi ve belirlenmesidir. Edinilen iģletmenin tanımlanabilir varlıkları, yükümlülükleri ve koģullu yükümlülüklerinin gerçeğe uygun değerlerinin veya birleģme maliyetinin sadece geçici olarak belirlenebilmesi nedeniyle, birleģmenin gerçekleģtiği dönemin sonunda birleģmenin ilk kez muhasebeleģtirilmesinde yapılmak zorundaysa, edinen iģletme söz konusu geçici değerler üzerinden birleģme iģlemini muhasebeleģtirir. Edinen, ilk kez muhasebeleģtirilmenin tamamlanabilmesi için bu geçici değerlerle ilgili olarak düzeltme kaydı yapabilir. Düzeltme gerektiren bir durum tespit edildiğinde bu düzeltmenin, gerek varlık veya yükümlülük tutarı üzerindeki etkisi, gerekse hesaplanan Ģerefiye veya varsa kâr/zarar üzerindeki etkisi ayrı ayrı ele alınmalıdır. TFRS 3 Standardı nın 33. maddesine göre, edinen iģletme, Ģerefiyenin tutarını, transfer edilen öz kaynak paylarının birleģme tarihindeki gerçeğe uygun değeri yerine edinilen iģletmenin öz kaynak paylarının birleģme tarihindeki gerçeğe uygun değerini kullanarak belirler. Herhangi bir bedelin transfer edilmediği iģletme birleģmelerinde, Ģerefiyenin tutarını belirlemek için edinen iģletme, transfer edilen bedelin birleģme tarihindeki gerçeğe uygun değeri yerine, bir değerleme tekniği kullanılarak belirlenmiģ edinilen iģletmedeki payının birleģme tarihindeki gerçeğe uygun değerini kullanır. TFRS 3 Standardı nın EK B Uygulama Rehberi nde Ģerefiyenin veya pazarlıklı satın almadan kaynaklanan kazancın ölçülmesine yer verilmiģtir. Edinen iģletme; bir bedel transfer edilmeksizin gerçekleģen bir iģletme birleģmesinde, Ģerefiyenin veya pazarlıklı satın almadan kaynaklanan kazancın ölçülmesi için transfer edilen bedelin edinme tarihli gerçeğe uygun değeri yerine edinilen iģletmedeki payının edinme tarihli gerçeğe uygun değerini koymalıdır. Edinen iģletme edinilen iģletmedeki payının edinme tarihli gerçeğe uygun değerini, içinde bulunulan duruma uygun olan veya uygulanması için yeterli veri bulunan bir veya daha fazla değerleme tekniği kullanarak ölçmelidir. Birden fazla değerleme tekniğinin kullanılması durumunda, edinen iģletme söz konusu tekniklerin sonuçlarını kullanılan girdilerin ihtiyaca uygunluk ve güvenilirlikleri ile mevcut verilerin kapsamını göz önünde bulundurarak değerlendirmelidir.

56 52 AKGÜN ĠĢletme birleģmesinde elde edilen Ģerefiye, TMS 36 Standardına göre, bireysel olarak tespit edilmeleri ve ayrı olarak muhasebeleģtirilmeleri imkanı olmayan varlıklardan beklenen gelecekteki ekonomik yararlar için devralan tarafından yapılan ödemeyi ifade eder. ġerefiye, diğer varlıklardan veya varlık gruplarından bağımsız olan nakit akıģları yaratmaz ve genellikle birden fazla nakit yaratan birimin nakit akıģına katkıda bulunur. ġerefiye bazen, zorunlu olarak bireysel nakit yaratan birimlere değil, sadece nakit yaratan birimler grubuna dağıtılabilir. Söz konusu açıklamalar çerçevesince, Ģerefiyenin hesaplanmasına ve dağıtımına ait sayısal bir örnekle açıklayalım. Örnek olarak, AKIN iģletmesi, ERTÜRK A.ġ. nın % 80 ini temsil eden hisse senetlerini tarihinde TL den satın almıģtır. ĠĢletmenin gerçeğe uygun değeri ise TL dir. Satın alma tarihi itibariyle, ERTÜRK A.ġ. nın belirlenebilir varlıklarının ve kaynaklarının gerçeğe uygun değerleri sırasıyla TL ve TL dir. ġerefiyenin hesaplanması ve dağıtımı aģağıdaki gibi hesaplanır. ġerefiyenin Hesaplanması TL ĠĢletmenin Gerçeğe Uygun Değeri Net Belirlenebilir Varlıklar( = TL) ġerefiye Tutarı ġerefiyenin Dağıtım Ana Ortaklık ġerefiye Payı Ana Ortaklık Payının Gerçeğe Uygun Değeri Net Belirlenebilir Varlıklardan Ana Ortaklığa DüĢen Pay ( x0,80= TL) Ana Ortaklık ġerefiye Payı Azınlık ġerefiye Payı ġerefiye Tutarı Ana Ortaklık ġerefiye Payı Azınlık ġerefiye Payı

57 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TMS 12 Açısından ġerefiye ġerefiye, iģletmelerin devralınması esnasında, iģletme için ödenen bedelle gerçeğe uygun piyasa değeri ile net varlıklarının değeri arasındaki pozitif farktır. Kaliteli üretim yapma niteliği, iģletmenin kuruluģ yeri ve Ģöhreti gibi faktörler Ģerefiyenin niteliğini belirten önemli değer unsurlarıdır (Edmands vd., 2007: 220). ĠĢletme birleģmelerinde, varlıkların veya yükümlülüklerin konsolide bilançoya gerçeğe uygun değerleriyle alınmaları sonucunda defter değerleri ile vergiye esas değerleri arasında oluģan geçici farklar nedeniyle ertelenmiģ vergiler oluģabilecektir. ĠĢletme birleģmelerinde oluģan bu ertelenmiģ vergiler ise birleģmede dikkate alınacaktır. Dolayısıyla, bu ertelenmiģ vergiler birleģme sırasında oluģan Ģerefiyeyi etkilemektedir. Ancak, bu durum iģletme birleģmelerinde oluģabilecek ertelenmiģ vergilerin muhasebeleģtirilmesine engel değildir. TMS-12 Gelir Vergileri Standardına göre ise Ģerefiyenin muhasebeleģtirilmesi sırasında ortaya çıkan ertelenmiģ vergi borcu muhasebeleģtirilememektedir (Kırlıoğlu ve ġiģman, 2010: 78). ĠĢletme birleģmeleri sırasında Ģerefiye oluģtuğu durumlarda; Ģerefiyelerin itfası ile ilgili muhasebe standartları ve vergi mevzuatının farklı hükümler içermesi halinde Ģerefiyenin defter değeri ile sıfır olan vergiye esas değeri arasındaki fark vergilendirilebilir bir geçici fark olacaktır. Ancak, TMS-12 Gelir Vergileri Standardı, bu vergilendirilebilir geçici farklar nedeniyle ortaya çıkan ertelenmiģ vergi borcunun muhasebeleģtirilmesine izin vermemektedir. Çünkü standarda göre Ģerefiye bir kalan tutar olarak hesaplanır ve eğer ertelenmiģ vergi borcu muhasebeleģtirilecek olursa bu durum Ģerefiyenin defter değerinin artmasına neden olacaktır (TMS 12: 15-21). Ayrıca, Ģerefiyenin ilk muhasebeleģtirilmesinde ortaya çıktığı için muhasebeleģtirilmemiģ olan ertelenmiģ vergi borcunda sonraki dönemlerde meydana gelen azalmalar da, ertelenmiģ vergi borcu Ģerefiyenin ilk muhasebeleģtirilmesi nedeniyle ortaya çıktığı için muhasebeleģtirilmez. ġerefiye ile ilgili vergilenebilir geçici farkların ertelenmiģ vergi borçları ancak Ģerefiyenin ilk muhasebeleģtirilmesi esnasında doğmamıģ olmaları koģuluyla muhasebeleģtirilir (TMS 12:21-A-B). Standartta yer alan hükümler dikkate alındığında Ģerefiyenin ilk muhasebeleģtirilmesi sırasında ortaya çıkan vergiye tabi geçici farklar nedeniyle ertelenmiģ vergi borcu muhasebeleģtirilemez. Ancak iģletme birleģmesinde ortaya çıkan Ģerefiyenin defter değerinin vergiye esas değerinden düģük olması durumunda, söz konusu fark bir ertelenmiģ vergi varlığına neden olur. Kullanılabilir geçici farklara karģı vergilendirilebilir mali kâr kullanılabilir olduğu sürece, Ģerefiyenin daha önceki muhasebeleģtirilmesinde ortaya çıkan söz konusu ertelenmiģ vergi varlığı iģletme birleģmesinin bir parçası olarak muhasebeleģtirilir (TMS 12: 32-A). Standard daki hükümler dikkate alındığında; iģletme

58 54 AKGÜN birleģmelerinde oluģabilecek geçici farklar nedeniyle ortaya çıkacak olan ertelenmiģ vergiler iģletme birleģmesinin bir parçası olarak muhasebeleģtirilecektir. Ancak birleģmede oluģan pozitif Ģerefiyenin ilk defa muhasebeleģtirilmesi sırasında, Ģerefiyenin itfasına iliģkin standart hükümleri ile vergi mevzuatının farklı hükümler içermesi halinde ise oluģabilecek ertelenmiģ vergi borcu muhasebeleģtirilemeyecektir. TFRS-3 ĠĢletme BirleĢmeleri Standardı uyarınca, bir iģletme, elde etme tarihinde, belirlenebilen varlık olarak TMS-12 Gelir Vergileri Standardı nda yer alan muhasebeleģtirme kriterlerinin yerine gelmesi koģuluyla ertelenmiģ vergi varlığı veya belirlenebilen borç olarak ertelenmiģ vergi borcu muhasebeleģtirir. BaĢka bir deyiģle, bu ertelenmiģ vergi varlıkları veya borçları Ģerefiyeyi, elde etmenin maliyetinin devralınan Ģirketin tanımlanabilen varlıklarının net gerçeğe uygun değerlerinin, borçlarının ve koģullu borçlarının toplamını aģan kısmını etkiler. Ancak, bir iģletme Ģerefiyenin ilk muhasebeleģtirilmesinden kaynaklanan ertelenmiģ vergi borcunu muhasebeleģtirmez. 4. TMS 36 Açısından ġerefiye ve Nakit Yaratan Birimler Nakit yaratan bir birim TMS 36 standardının 6.maddesinde, diğer varlıkların veya varlık gruplarının nakit giriģlerinden büyük ölçüde bağımsız nakit giriģleri yaratan tanımlanabilir en küçük varlık grubu olarak ifade edilmiģtir. ġerefiye, maddi olmayan duran varlıklar için yıllık olarak test edilmektedir. Ancak, Ģerefiye diğer varlıklardan bağımsız nakit akımı yaratamadığından tek baģına değer düģüklüğü testine tabi tutulmaz. Değer düģüklüğü testi yapılabilmesi için, Ģerefiyenin elde edildiği tarihten itibaren birleģmenin sinerjisinden yarar sağlaması beklenen nakit yaratan birim veya birimlere dağıtılması gerekir. ġerefiye, dolayısıyla Ģerefiyenin dağıtılacağı nakit yaratan birim veya birimler grubu, her yıl değer düģüklüğü incelemesine tabi tutulur (Ankarath vd., 2010: 211). ġerefiyede değer düģüklüğü, Ģerefiyenin gerçeğe uygun değeri ile defter değeri arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. ġerefiyede değer düģüklüğü hesaplaması kolay olmamakla birlikte, değer düģüklüğü sadece gerçeğe uygun değer ile defter değeri arasındaki fark da değildir. Söz konusu hesaplama için maddi ve maddi olmayan duran varlıkların değerleme yöntemlerinin ve satın alım fiyatlarının ve bunların varlıklara dağılımının bilinmesi gerekir (Terzi, 2009: 107). ġerefiye, iģletmenin iktisap tarihinde, ortak giriģim, Ģarta bağlı mevcut borçlarının, yükümlülüklerinin ve tanımlanabilir varlıklarını gerçeğe uygun değerlerinin grup hisselerinin elde etme maliyetlerini aģan kısmını ifade etmektedir. Mevcut ve ortak giriģim aracılığıyla hisselerin elde edilmesinde Ģerefiye, maddi olmayan duran varlıkları kapsamaktadır. Ortak giriģim amacıyla hisse senetlerinin elde edilmesinde ise Ģerefiye, yatırılan varlıkları göstermektedir. ġerefiye, maddi olmayan duran varlık olmakla birlikte, değer düģüklüğü ve değer

59 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, düģüklüğü ile elde etme maliyeti arasındaki fark yıllık olarak test edilmektedir (Ankarath vd., 2010: 314). Bir varlığın değer düģüklüğüne uğramıģ olabileceğine iliģkin bir belirtinin bulunması durumunda, söz konusu varlığın geri kazanılabilir tutarı tahmin edilir. Söz konusu varlığın geri kazanılabilir tutarının tahmin edilmesinin mümkün olmadığı durumda, iģletme varlığın ait olduğu nakit yaratan birimin geri kazanılabilir tutarını tespit eder. ġerefiyenin dağıtıldığı nakit yaratan birimin geri kazanılabilir tutarı, defter değerinden düģük olduğu durumlarda bu değer düģüklüğü zararı muhasebeleģtirilir. Nakit yaratan bir birimin değer düģüklüğü zararı söz konusu birimin varlıkları arasında nasıl dağıtılmalıdır konusu ise önemlilik arz eden husustur. Nakit yaratan bir birimin değer düģüklüğü zararı, söz konusu varlıkların defter değerini azaltmak için önce, nakit yaratan birime veya nakit yaratan birim grubuna dağıtılan Ģerefiyenin değerini azaltacak Ģekilde; ve sonra, ilgili birimin diğer varlıklarına, her bir varlığın defter değeri oranında dağıtılmalıdır. Değer düģüklüğünün konusunun kalmadığı veya azaldığı yönünde bir belirtinin bulunması halinde, geri kazanılabilir değer yeniden tespit edilir. ġerefiyenin dağıtıldığı nakit yaratan bir birimin yıllık değer düģüklüğü testi, her yıl aynı zamanda olmak koģuluyla, bir yıllık dönemin herhangi bir zamanında yapılabilir. Farklı nakit yaratan birimler, farklı zamanlarda değer düģüklüğü testine tabi tutulabilir. Ancak, Ģerefiyenin bir kısmının veya tamamının, cari yıllık dönemde gerçekleģen bir iģletme birleģmesinde elde edilen nakit yaratan bir birime dağıtılmıģ olması durumunda, söz konusu birim cari yıllık dönemin bitiminden önce değer düģüklüğü testine tabi tutulur. 5.TMS 36 ya Göre ġerefiyeye ĠliĢkin Değer DüĢüklüğü ve MuhasebeleĢtirilmesi ġerefiyenin dağıtıldığı nakit yaratan birimdeki varlıklarda değer düģüklüğü belirtisi ortaya çıkarsa, ilk olarak Ģerefiye hariç tutularak ilk bu varlıklar, sonra ilgili nakit yaratan birim, daha sonra da nakit yaratan birim grubu olarak test edilir ve değer düģüklüğü zararı kaydedilir. ġerefiyenin dağıtıldığı nakit yaratan bir birimin değer düģüklüğü testinde dikkat edilecek bir baģka husus da birleģmedeki toplam Ģerefiyedeki azınlık paylarının hesaplara dahil edilmemesi gereğidir. ġerefiye sadece ana ortaklığın payına göre kaydedildiği için, değer düģüklüğü zararı ana ortaklık ve azınlık payı arasında paylaģtırılır ve sadece ana ortaklığa düģen değer düģüklüğü Ģerefiye değer düģüklüğü zararı olarak kaydedilir (Aksu, 2007: 942). ġerefiyenin dağıtıldığı nakit yaratan birimi oluģturan varlıkların değer düģüklüğü açısından, Ģerefiyeyi ihtiva eden birimle aynı zamanda test edilmeleri durumunda, Ģerefiyeyi ihtiva eden birimden önce teste tabi tutulurlar. Benzer Ģekilde, Ģerefiyenin dağıtıldığı nakit yaratan birimler grubunu oluģturan birimlerin,

60 56 AKGÜN değer düģüklüğü açısından Ģerefiyeyi ihtiva eden birim grubu ile aynı zamanda test edilmeleri durumunda, nakit yaratan birimler Ģerefiyeyi ihtiva eden birim grubundan önce teste tabi tutulurlar. ġerefiyenin dağıtıldığı bir nakit yaratan birimin değer düģüklüğü testinin yapılması sırasında, Ģerefiyeyi ihtiva eden birimdeki bir varlığın değer düģüklüğüne uğramıģ olabileceğine iliģkin bir belirti ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda, iģletme, Ģerefiyeyi ihtiva eden nakit yaratan birimden önce ilgili varlığı değer düģüklüğü açısından test eder ve varsa, önce söz konusu varlığın değer düģüklüğü zararını muhasebeleģtirir. TMS 36 standardı, Ģerefiyeye iliģkin olarak muhasebeleģtirilen değer düģüklüğü zararının daha sonraki bir dönemde iptal edilmesine veya azaltılmasına izin vermez. Bir iģletme, Ģerefiyeden baģka bir varlık için önceki dönemlerde ayrılmıģ değer düģüklüğü zararının bundan böyle mevcut olmayacağı veya azalmıģ olabileceği yönünde bir belirti olup olmadığını her raporlama tarihinde değerlendirir. Böyle bir belirtinin olması durumunda, iģletme, ilgili varlığın geri kazanılabilir tutarını tahmin eder. ġerefiye haricinde, bir varlık için önceki dönemlerde muhasebeleģtirilen bir değer düģüklüğü zararı, sadece anılan varlığın geri kazanılabilir tutarının belirlenmesinde kullanılan tahminlerde, son değer düģüklüğü zararının muhasebeleģtirilmesinden bu yana herhangi bir değiģiklik meydana gelmiģ olması durumunda iptal edilir. ġerefiye haricindeki bir varlığın defter değerinde, önceki dönemlerde ilgili varlık için değer düģüklüğü muhasebeleģtirilmemiģ olsaydı ulaģacağı defter değerinin üzerindeki bir artıģ, yeniden değerlemedir. Böyle bir yeniden değerlemenin muhasebeleģtirilmesinde, iģletme varlığın tabi olduğu Standardı uygular. Yeniden değerlenmiģ bir varlığın değer düģüklüğü zararının iptali, TMS 16 Standardına göre yeniden değerleme artıģı olarak dikkate alınır. Yeniden değerlenmiģ bir varlığın değer düģüklüğü zararının iptali, doğrudan, yeniden değerleme fazlası adı altında öz kaynağa alacak kaydedilir. Ancak, iptal edilen değer düģüklüğü zararının, yine aynı yeniden değerlenmiģ varlık ile ilgili olarak daha önce kâr veya zararda muhasebeleģtirilen değer düģüklüğü zararına isabet eden bölümü, kâr veya zararda muhasebeleģtirilir. ġerefiye hariç, nakit yaratan bir birime iliģkin olarak muhasebeleģtirilen değer düģüklüğü zararının iptali; ilgili birimin varlıklarına, bu varlıkların defter değerlerine göre oransal olarak dağıtılır. Değer düģüklüğü, Türkiye vergi mevzuatına göre gider olarak kabul edilmemektedir. Söz konusu değer düģüklüğü nedeniyle ticari kâr ile mali kâr arasında geçici değil sürekli bir fark oluģacaktır. Bu durumda Ģerefiye değer düģüklüğü nedeniyle ertelenmiģ vergi oluģması söz konusu değildir. BaĢka bir ifadeyle, cari dönemde ticari kârın hesabında dikkate alınan bu değer düģüklüğü mali kârın hesabında kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alındığından vergi matrahında bir artıģa neden olacak ve cari dönemde bu artıģ nedeniyle ödenen vergi izleyen dönemlerde indirime konu olamayacaktır. Ayrıca, TMS-36

61 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Varlıklarda Değer DüĢüklüğü Standardı na göre Ģerefiye değer düģüklüğü karģılığının iptali de mümkün değildir. Bu nedenle TMS/TFRS ler açısından bakıldığında da Ģerefiye değer düģüklüğü karģılığı nedeniyle geçici değil sürekli bir fark oluģacaktır (Kırlıoğlu ve ġiģman, 2010: 82). 6. TMS 38 Açısından ġerefiye ġerefiye, Ģirkete yatırılan sermayenin ortalama geri dönüģünü ortaya koyabilme yeteneğini düzenleyen değerleri gösteren maddi olmayan bir duran varlıktır. Bu durum, Ģirketin markasının tanınmıģlığı, kaliteli üretim niteliği, iyi iģçi iliģkileri ve etkin yönetimi kapsayan unsurların birleģiminin sonucunda ortaya çıkmaktadır. ġerefiye, iģletmenin satın alma fiyatı, kayıtlı net varlıklarının gerçeğe uygun değerinin üstünde Ģirkete ödemeye razı olunan değerini aģması halinde ortaya çıkar (Ainsworth ve Denies, 2007: 463). Böylece, Ģerefiye iģletmenin bilanço kalemlerinde varlık olarak ifade edilecektir. Bu ilave ödemeyi ifade eden Ģerefiye, müģteri iliģkileri, çalıģma becerileri, kaliteli üretim gibi yarar sağlayan maddi olmayan değerlerin kazanılmasından kaynaklanmaktadır. Sözü edilen bu bilanço kalemlerinin normal olarak ölçülmesi güçtür. Ancak, iģletme uygun bir fiyatla satın alındığında, ödeme tutarı ölçme için temel unsur olarak kabul edilebilir. Ayrıca, Ģerefiye, bilançoda kayıtlı ve muhasebe varlıkları olarak dikkate alınabilir (Atrill ve McLaney, 2004: 34). TMS 38 Standardı nın kapsamı içindeki bir kalem maddi olmayan duran varlık tanımına uymaz ise, onu elde etmek ya da iģletme içinde yaratmak için katlanılacak harcamalar, oluģtukları anda gider olarak muhasebeleģtirilir. Ġlgili kalemin bir iģletme birleģmesi sırasında elde edilmiģ olması durumunda, söz konusu kalem, elde etme tarihinde muhasebeleģtirilen Ģerefiyenin bir parçasını oluģturur. TMS 38 standardında maddi olmayan duran varlık tanımı, maddi olmayan duran varlığın Ģerefiyeden ayrı olarak belirlenebilmesini gerektirir. Bir iģletme birleģmesinde muhasebeleģtirilen Ģerefiye, bir iģletme birleģmesinde elde edilen, bireysel olarak tespit edilmeyen veya ayrı olarak muhasebeleģtirilmeyen diğer varlıklardan kaynaklanan gelecekteki ekonomik yararları ifade eden bir varlık olarak dikkate alınmıģtır. Satın alma yoluyla ortaya çıkan Ģerefiyenin yanında, iģletme içinde ortaya çıkan Ģerefiye de söz konusudur. TMS 38 standardında, Ģerefiye ister bir bedel ödenerek satın alınmıģ olsun, isterse iģletme içinde ortaya çıkmıģ olsun iģletme bilançosunda varlık olarak raporlanmamaktadır. Bu sebeple, TFRS ye uygun bilançolarda Ģerefiye maddi olmayan duran varlıklar içinde sınıflanmaz. Ancak,

62 58 AKGÜN tekdüzen hesap planında maddi olmayan duran varlıklar grubu içerisinde yer almaktadır. Ayrıca Ģerefiye, baģka bir iģletmenin öz kaynaklarının defter değerlerinin üzerinde bir bedel ödenerek satın alındığı veya iģletme birleģmesinin olması durumlarında ortaya çıkmaktadır. Söz konusu bir bedel ödenmesi, vergi kanunlarına uygun olarak hesaplanması gereken kârdan indirim konusu yapılacağını gösterir. SONUÇ Gerçeğe uygun değer, bir varlığın satılması ile gerçekleģecek olan fiyat veya bir yükümlülüğün yerine getirilmesi için ödenecek olan bedeli ifade etmektedir. ĠĢletmenin satın alınmasında varlıklarının kayıtlı değeri ile tüm varlıklarının piyasa değeri arasındaki fark ise Ģerefiye olarak tanımlanır. ġerefiye bir iģletme devralınırken katlanılan maliyet ile söz konusu iģletmenin rayiç bedelle hesaplanan net varlıklarının değeri arasındaki olumlu farkı ifade etmektedir. ġerefiye hesaplanırken rayiç bedelin tespit edilmemesi halinde, net defter değeri esas alınmaktadır. ġerefiye hesabı için hesaplanan değer, genellikle bir iģletmenin devralınması halinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, Ģerefiye bir iģletmenin iyi bir kuruluģ yerinin olması, iyi bir Ģöhrete ve iģ hacmine sahip olması ve rakip iģletmelerden daha fazla kâr elde etmesini sağlamak amacıyla ortaya çıkmaktadır. IFRS/TFRS 3 standardında Ģerefiyenin hesaplanmasında, alıģ maliyetinin esas alınmasına son verilip, iģletmenin gerçeğe uygun değerinin dikkate alınmasını zorunlu hale getirmiģtir. TFRS 3 standardına göre Ģerefiye, iģletmenin gerçeğe uygun değerinden net belirlenebilir varlıklarının indirilmesi suretiyle hesaplanmaktadır. TFRS 3 Standardı, Ģerefiyenin edinilen iģletmenin üstün kazanma gücü sonucunda ortaya çıktığını ve gelecekte bu imkanı kullanarak kârlılığını artıracağını öngörmektedir. Bu sebeple TFRS 3 Standardı Ģerefiyenin bir varlık olarak kayıt edilmesini, sınırsız faydalı ömre sahip olduğundan amortismana tabi tutulmamasını benimsemiģtir. TMS 36 Standardı ise Ģerefiyenin değer düģüklüğü açısından test edilmesini öngörür. TMS-12 Gelir Vergileri Standardı nda; iģletme birleģmelerinde oluģabilecek geçici farklar nedeniyle ortaya çıkacak olan ertelenmiģ vergiler iģletme birleģmesinin bir parçası olarak muhasebeleģtirilir. Ancak, birleģmede oluģan pozitif Ģerefiyenin ilk defa muhasebeleģtirilmesi sırasında, Ģerefiyenin itfasına iliģkin standart hükümleri ile vergi mevzuatının farklı hükümler içermesi halinde ise oluģabilecek ertelenmiģ vergi borcu muhasebeleģtirilmez. ErtelenmiĢ vergi varlıkları veya borçları Ģerefiyeyi, elde etmenin maliyetinin devralınan Ģirketin tanımlanabilen varlıklarının net gerçeğe uygun değerlerinin, borçlarının ve koģullu borçlarının toplamını aģan kısmını etkiler.

63 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TMS 36 Standardı na göre iģletme birleģmesinde elde edilen Ģerefiye, bireysel olarak tespit edilmeleri ve ayrı olarak muhasebeleģtirilmeleri imkanı olmayan varlıklardan beklenen gelecekteki ekonomik yararlar için devralan tarafından yapılan ödemeyi ifade eder. ġerefiye, diğer varlıklardan veya varlık gruplarından bağımsız olan nakit akıģları yaratmaz, ve genellikle birden fazla nakit yaratan birimin nakit akıģına katkıda bulunur. ġerefiye bazen, zorunlu olarak bireysel nakit yaratan birimlere değil, sadece nakit yaratan birimler grubuna dağıtılabilir. TMS 38 Standardına göre Ģerefiye, esas itibariyle maddi olmayan duran varlık olarak aktifleģtirme kriterlerini taģımaz, çünkü diğer varlıklardan ayrıģtırılabilir değildir ve onlardan ayrı olarak satılamaz. Bu sebeple TMS lere uygun bilançolarda Ģerefiye maddi olmayan duran varlıklar içinde sınıflanmaz. Ancak, Türkiye de Tekdüzen Hesap Planında Ģerefiye maddi olmayan duran varlıklar grubu içinde yer almaktadır. Ayrıca, Ģerefiyenin muhasebeleģtirilmesi ve bilançoda gösterilmesi için bedelinin ödenmiģ olması gerekir. TMS 38 Standardı na göre ister bir bedel ödenerek satın alınmıģ olsun, isterse iģletmede kendiliğinden oluģsun bu durum değiģmez. IFRS/TFRS ye uygun bilançolarda Ģerefiye maddi olmayan duran varlıklar içinde sınıflanmayıp, maddi olmayan duran varlıklardan ayrı olarak bilançoda gösterilmesi tercih edilmektedir. Bunun nedeni ise IFRS/TFRS de Ģerefiyenin amortisman ayırma uygulamasına son verilmesinden kaynaklanmaktadır. KAYNAKÇA AINSWORTH, Penne ve DENIES, Dan (2007); Introduction to Accounting An Integrated Approach, Fourth Edition, Boston: McGraw-Hill Irwın. AKBULUT, Yıldız Özerhan (2008); Vergi Usul Kanunundaki Değerleme Hükümlerinin Türkiye Finansal Raporlama Standartları Kapsamında Değerlendirilmesi, Antalya: Mart 2008-VI. Muhasebe Uygulamaları ve Vergi Mevzuatı Sempozyumu, Ankara: Ankara SMMM Odası Yayını No: 59. AKIġIK, Orhan (2003); Bir Maddi Olmayan Duran Varlık Kalemi: ġerefiye; Amerikan, Uluslararası ve Türk Muhasebe Standartları Ġçindeki Yeri, Muhasebe ve Denetime BakıĢ Dergisi, Mayıs AKSU, Mine (2007); TMS-36 Varlıklarda Değer DüĢüklüğü, UFRS/UMS Uyumlu Türkiye Muhasebe Standartları Uygulaması(Yorum-Açıklama-Örnekler), (Editörler: Necdet Sağlam, Salim ġengel ve Bünyamin Öztürk), Ankara: Maliye ve Hukuk Yayınları No: 52. AKTAġ, Rafet ve Ali DERAN (2006); Fair Value KarĢılığı Olarak Gerçeğe Uygun Değer Kavramı ve Tespiti HiyerarĢisi, Gazi Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8/2(2006).

64 60 AKGÜN ALAGÖZ, Ali ve Aziz KAĞITÇI (2009). TFRS-3 ĠĢletme BirleĢmeleri Standardı, UFRS/UMS Uyumlu Türkiye Muhasebe Standartları Uygulaması(Yorum- Açıklama-Örnekler), (Editörler: Necdet Sağlam, Salim ġengel ve Bünyamin Öztürk), 3.Baskı, Ankara: Maliye ve Hukuk Yayınları No: 85. ANKARATH, Nandakumar; MEHTA, Kalpesh J.; GHOSH, T.P. ve ALKAFOJI, Yass A. (2010); Understanding IFRS Fundamentals: International Financial Reporting Standards, New Jersey: John Wiley&Sons, Inc. ATRILL, Peter ve McLANEY, Eddie (2004); Accounting and Finance for Non- Specialists, Fourth Edition, Harlow: Prentice Hall. BAKER, Richard E., LEMBKE, Valdeon C. ve KING, E.Thomas (2005); Advanced Financial Accounting, Sixth Edition, Boston: McGraw-Hill International Edition. BLACK, G. (2004); Applied Financial Accounting and Reporting, Oxford: Oxford University Press. CATTY, James P.; VADRON, Dita ve ISOM, Andrea R. (2010); Guide to Fair Value Under IFRS International Financial Reporting Standards, New Jersey: John Wiley&Sons, Inc. DEMĠR, Volkan ve Oğuzhan BAHADIR (2007); UFRS(TFRS) deki Değerleme Ölçüleri Kapsamında ġirket Değerlemesinde Defter Değeri YaklaĢımı, Muhasebe ve Denetime BakıĢ Dergisi, Sayı: 23, Eylül EDMANDS, Thomas P. ve OTHERS (2007); Survey of Accounting, Boston: McGraw-Hill International Edition. EPSTEIN, Barry J. ve JERMAKOWICH, Eva K. (2010); Interpretation and Application of International Financial Reporting Standards, New Jersey: John Wiley&Sons, Inc. ERSOY, Ayten ve A.BUYRUK (2005); ĠĢletme BirleĢmelerinin Uluslararası Muhasebe Standardı (22) ve Uluslararası Finansal Raporlama Standardı (TFRS 3) e Göre Ġncelenmesi ve MuhasebeleĢtirilmesi-I, Analiz Dergisi, Cilt: 5, Yıl: 14, Sayı: 14, Ekim GENÇOĞLU, Ümit Gücenme (2007); Türkiye Muhasebe Standartları ve Uygulamalar, Ġstanbul: Türkmen Kitabevi Yayın No: 297. GREUNING, Hennie Van (2009); International Financial Reporting Standards: A Practical Guide, Fifth Edition, Washington: The World Bank Washington, D.C. HORNGREN, Charles T., HARRISON, Walter T. ve BAMBER, Linda Simith (2005); Accounting, Sixty Edition, Mexico: Pearson Edition International. KIRLIOĞLU, Hilmi ve Ahmet G. ġġġman (2010); ĠĢletme BirleĢmelerinde ErtelenmiĢ Vergilerin OluĢumu ve Özel Bir Durum: ġerefiyeden Kaynaklanan ErtelenmiĢ Vergiler, Mali Çözüm Dergisi, Sayı: LEWIS, Richard ve PENDRILL, David (2004); Advanced Financial Accounting, Seventh Edition, Harlow: Prentice-Hall. MARSHALL, David H., McMANUS, Wayne W. ve VIELE, Daniel F. (2004); Accounting: What the Numbers Mean, 6th Edition, Boston: McGraw Hill.

65 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, MEYDAN LAROUSSE (1972); Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Cilt: 10, Ġstanbul: Meydan Yayınevi. ÖRTEN, Remzi, Hasan KAVAL, ve Aydın KARAPINAR (2009); Türkiye Muhasebe-Finansal Raporlama Standartları: TMS-TFRS, Gözden GeçirilmiĢ 3.Baskı, Ankara: Gazi Kitabevi. ÖZKAN, Mehmet ve Serkan TERZĠ (2009); Gerçeğe Uygun Değer Ölçümünün Uluslararası Muhasebe Standartları ve Amerikan Muhasebe Standartları (SFAS) Açısından Ġncelenmesi, Mali Çözüm Dergisi, ĠSMMMO Yayını, Sayı: PIZZEY, Alan (2001); Accounting and Finance: A Firm Foundation, Fifth Edition, London: Printed and Bound in Great Britain by TJ International Ltd. TERZĠ, Serkan (2009); ġerefiyede Değer DüĢüklük Testinin Uluslar arası Muhasebe Standardı (IAS 36) ve Amerikan Muhasebe Standardı (SFAS 142) Açısından Ġncelenmesi, Mali Çözüm Dergisi, Sayı: THE REDHOUSE DICTINOARY (2005); Ġstanbul: SEV Matbaacılık ve Yayıncılık, Otuz Sekizinci Baskı. TÜRKÇE SÖZLÜK (1998); Dokuzuncu Baskı, Ankara: TDK Yayınları No: 549. ULUSAN, Hikmet (2008); Değerleme Esasları ve Finansal Tabloların Niteliksel Özellikleri Açısından Incelenmesi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt/Vol.:8- Sayı/No: 1. VINALS, Jose (2008); Ġmproving fair value accounting, Financial Stability Review, No: 12-Valuation and financial stability, October WALTON, Peter ve Walter AERTS (2006); Global Financial Accounting and Reporting: Principles and Analysis, London: Thomson Learning. WILLIAMS, Jan R., HAKA, Susan F., BETTNER, Mark S. ve MEIGS, Robert F. (2003); Financial Accounting, Eleventh Edition, Boston: McGraw-Hill. TERZĠ,ÖzkanSerdarhttp:// R/Mehmet. pdf, EriĢim Tarihi: / 2008/ studie-fair-value-accounting.pdf, EriĢim Tarihi :

66 62 AKGÜN

67 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, SĠVAS ĠLĠNDE LĠSELERĠN VERĠ ZARFLAMA ANALĠZĠ ĠLE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Z.Gökalp GÖKTOLGA * Ahmet ARTUT Özet Sivas il sınırı içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı na bağlı olarak faaliyet gösteren 35 okulun eğitim etkinliklerini belirlemek için okulların 2009 OSS sınav sonuçları kullanılarak veri zarflama analizi yapılmıģtır. Yapılan çalıģmada 35 orta öğretim kurumundan 10 okul toplam etkin ve 17 okul ölçek etkin olarak bulunmuģtur. Günümüz artan rekabet koģullarında nitelikli personel yetiģtirmek için eğitim kalitesinin yükseltilebilmesi amacıyla okul yönetimlerine ve milli eğitim bakanlığına, olması gereken koģulların belirlenmesinde yardımcı olabilecek bilgiler ortaya konulmuģtur. Anahtar Kelimeler: Veri zarflama analizi, Performans ölçümü, Matematik programlama, Lise, Etkinlik, Verimlilik. Evaluation of High Schools in Sivas Province By Data Envelopment Analysis Abstract A data envelopment analysis has been done by using the 2009 OSS exam results of schools to determine the training effectiveness of 35 schools operating under control of Ministry of Education in Sivas. In this study, 10 schools were found overall effective and 17 schools were found scale effective among 35 secondary schools. In today s increasingly competitive environment, useful information as been presented to school managements and ministry of education to train qualified personnel and raise the quality of education. Keywords: Data envelopment analysis, Performance measurement, Mathematical programming, High school, Efficiency, Productivity. GĠRĠġ Günümüz dünyasında, iģletmelerin uluslar arası pazarda var olabilmeleri ve bu pazarda rekabet edebilmeleri için hızla değiģim gösteren teknolojiyi araģtıran, geliģtiren ve uygulayabilen nitelikli personel istihdam etme gerekliliği ortay çıkmıģtır. Orta öğretim kurumları öğrencilerin daha sonraki iģ yaģantılarına temel teģkil edecek ana bilgileri edinebilmeleri toplumsal, ekonomik ve sosyal yaģantıya * Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F. ĠĢletme Bölümü, Sivas Öğretim Görevlisi, Cumhuriyet Üniversitesi Gürün MYO, Sivas

68 64 GÖKTOLGA ve ARTUT katkıda bulunabilmeleri açısından önem arz etmektedir. Kurumların karar verme organları yönetim fonksiyonlarını etkin bir Ģekilde yerine getirebilmeleri açısından hem etkinliği hem de verimliliği birlikte sağlayacak Ģekilde faaliyetlerini planlayarak uygulamaya geçirmelilerdir. Performansın çeģitli boyutları olmakla birlikte etkinlik ve verimlilik rekabetin artmasıyla daha önemli hale gelmiģtir. Performans, bir bireyin bir grubun ya da bir kurumun yaptıkları iģte saptanan hedefe yönelik olarak nereye ulaģtığının ve neyi gerçekleģtirebileceğinin nicel ya da nitel olarak ifade edilmesidir (BaĢ ve Artar, 1991). Eğitim birimlerinin, benzer birimler içerisinde nerede olduklarını görebilmeleri ancak ölçülebilir verilerle periyodik olarak performans ölçümü yapmalarıyla mümkün olur. Birimlerin karar verme organları bu ölçümle üstün yönlerini ve zayıf yönlerini görebilecekler ve önlem alarak göreceli performans ölçümleri sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda benzer birimler arasında örnek edinme (Benchmarking) çalıģmasını daha etkin bir Ģekilde gerçekleģtirebileceklerdir. Birer performans boyutu olan etkinlik ve verimlilik, eğitim birimleri açısından önemlidir. Etkinlik ve verimliliğin bu denli önemli olması pek çok ölçüm yöntemleri geliģtirilmesine neden olmuģtur. Bu yöntemleri, oran analizi, parametreli yöntemler ve parametresiz yöntemler olarak üç grupta toplamak mümkündür (YeĢilyurt, 2003: 79). Oran analizi, verimliliğin ölçülmesinde kullanılan yöntemlerden en basitidir. Tek girdinin tek çıktıya oranı olarak bilinen oran analizi çok girdisi ve çok çıktısı bulunan eğitim kurumlarında kullanılamaz. Parametreli yöntemlerle verimlilik ölçümünde, genel olarak regresyon teknikleri kullanılır. Parametresiz yöntemlerle ise, performans ölçümünde matematik programlama çözüm tekniği olarak benimsenmiģtir (Yolalan, 1993: 4 5). Eğitim alanında gerçekleģtirilen ilk veri zarflama analizi(vza) uygulamasında (Charnes A., Cooper W., Rhodes E., 1978), okulların karģılaģtırmalı verimliliklerini ölçmüģlerdir. Daha sonraki yıllarda yapılan; Bessent ve Bessent,1980; Bessent ve ark, 1982; Smith ve Mayston, 1987; Färe vd.,1989; Ray, 1991; Norman ve Stoker,1991; Ganley ve Cubbin, 1992; Thanassoulis ve Dunstan,1994; Alan ve YeĢilyut, 2002; Balkan ve Arıkan, 2010 vd. çalıģmalar tekniğin eğitim kurumlarının etkinliğinin değerlendirilmesinde kullanılmasını güçlendirmiģtir. Bu çalıģmalar incelendiğinde okullardaki öğrenci sayıları, derslik sayıları ve kadrolu personel sayıları gibi ortak girdiler kullanıldığı gözlenmiģtir. Bu çalıģmada Sivas il sınırları içerisinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren 35 lise düzeyinde okul analiz konusunu oluģturmuģtur. Ölçeğe göre sabit getiri varsayımına dayanan CCR ve BCC yöntemi ile veri zarflama analizi tekniği uygulanmıģtır. Girdi ya da çıktı odaklılık dikkate alınmak Ģartıyla, çıktı odaklı ölçeğe göre etkinlik değerleri girdi odaklı ölçeğe göre aynı değerleri vermesinden dolayı girdi odaklı ölçeğe göre sabit getirili analiz tercih edilmiģtir.

69 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, I. VERĠ ZARFLAMA ANALĠZĠ Farrel(1957) yılındaki çalıģmasında, tek çıktısı ve birden çok girdisi olan birimlerin etkinliklerini inceleyerek ilk kez etkinlik ölçümünde doğrusal programlamadan yararlanmıģtır (Ertuğrul ve IĢık, 2008:s.205). Charmes Cooper ve Rhodes (CCR) tarafından 1978 yılında yapılan çalıģma ilk veri zarflaması analizi çalıģması olup bu çalıģmada eğitim kurumlarının etkinliği ölçmüģtür. Etkinlik ölçümünde kullanılan teknikler oran analizi, parametreli teknikler, parametresiz teknikler olarak üç grupta toplamak mümkündür. Oranlar yoluyla yapılan analizde amaç, örgütsel girdi ve çıktılara iliģkin tablo verilerini, belli iliģkiler içerisinde özetlemek ve bu Ģekilde daha anlamlı analiz ve yorumlara imkan sağlamaktır. (Chote ve Tanaka, 1979:45) Oran analizi, fiili olarak gerçekleģen verilerin değerlemesini yapan, geçmiģe dayalı bir değerleme yöntemidir. (Sherman, 1984:2-16). Oran analizi yöntemi kullanılarak elde edilen sonuçlar, analiz için tek baģına yeterli olmayacaktır. Bu sebeple, elde edilen verilerin kullanılabilir olması için; Genel kabul görmüģ oranlar ile, Aynı endüstri kolundaki benzer iģletmelerin oranları ile, ĠĢletmelerin geçmiģ dönemdeki oranları ile, ĠĢletmelerin aynı dönem içindeki birbiriyle ilgili diğer oranlar ile karģılaģtırılarak anlamlı hale getirilebilir ve yorumlanabilir. (Demir, 2004: 37) Parametrik yöntemlerle etkinlik ölçümünde kullanılan teknikleri arasında en çok kullanılan, basit doğrusal regresyon analizi ve çoklu regresyon analizidir. Parametrik yöntemlerle etkinlik ölçümünde genellikle regresyon analizi ile tek çıktı ile birçok girdi iliģkilendirilerek tanımlanmaktadır. Bunun yanı sıra çok girdili ve çok çıktılı parametreli yöntemler de bulunmaktadır (Yolalan, 1991: s.710). Regresyon analizinde regresyon doğrusu etkinlik sınırı olarak kabul edilir ve bu doğru üzerinde kalan karar birimleri göreceli olarak etkin, altında kalan karar birimleri ise etkinsiz olarak tanımlanır (Sherman, 1984: 35). Parametrik olamayan yöntemler içerisinde VZA, girdi, süreç ve üretilen çıktı itibariyle birbirine benzeyen karar birimlerinin, göreli olarak etkinliğini ölçmeye yarayan, parametresiz bir ölçüm yöntemidir. Önceleri, kar amacı gütmeyen organizasyonların karģılaģtırmalı etkinlik ve verimlilik analizlerinde kullanılsa da daha sonra kar amaçlı hizmet ve üretim iģletmelerinin analizinde sıklıkla kullanılmıģtır (Yolalan, 1993: 27). Veri zarflama analizinde çok girdi ve çok çıktı değiģkeni arasındaki iliģki dikkate alınarak, karar verme birimlerinin göreli etkinlikleri matematiksel programlama tekniği ile incelenmektedir. VZA, karar verme birimlerinin teknik etkinliğini

70 66 GÖKTOLGA ve ARTUT hesaplayacak parametresiz bir yöntemdir. Karar verme birimi k için teknik etkinlik; ya verilen bir girdi seviyesi için çıktıları maksimize etmek ya da verilen bir çıktı seviyesi için girdileri minimize etmekle ölçülür. (Gülcü vd., 2004: 90) Çıktı yönlendirmeli VZA modeli belirli bir çıktı bileģimini en etkin bir Ģekilde üretebilmek amacıyla kullanılacak en uygun girdi bileģiminin nasıl olması gerektiğini araģtırır. Minimum girdi düzeyi ile maksimum çıktı elde edilmesi istenen girdi yönelimli bu modelde temel amaç, x,y düzleminde girdileri minimize etmek olduğundan hem dikey hem de yatay eksende mümkün olduğunca orijine yaklaģmaktır (ġahin ve Özgen, 2005: 52-55). Etkinlik ölçümü yapılmasında değerlendirilecek girdi ve çıktı sayısının artması etkinlik ölçümünün grafiksel olarak çözümlenmesini zorlaģtırmaktadır. Çoklu girdi ve çoklu çıktı üreten karar verme birimlerinin etkinliğini ölçmek, hesaplamaları kolaylaģtırmak için Charnes, Cooper ve Rhodes un geliģtirmiģ olduğu ve çözümlemelerde doğrusal programlamanın kullanıldığı matematiksel modeller kullanılmaktadır ( Nevena, S. ve Vyara A. 2004: 1 ). Charnes, Cooper ve Rhodes un geliģtirdiği CCR modeli ve Banker, Charnes ve Cooper ın geliģtirdiği BCC modeli kolaylığı nedeniyle en çok kullanılan VZA modelleridir (Baysal vd. 2005: 70) yılında önerilen CCR modeli yönelimsiz, girdiye yönelik ve çıktıya yönelik olmak üzere üç yönlü olarak kullanılabilmektedir. Charnes, Cooper ve Rhodes, Farrell in(1957) etkinlik tanımından faydalanılarak VZA modelinin ilk Ģeklini oluģturmuģtur. Bu modele bu kiģilere hitaben CCR modeli ya da amaç çarpan değerlerini bulmak olduğundan çarpan modeli de denmektedir (Yıldız, 2005: 286). VZA de en genel anlamda iģletmelerin etkinliği tüm karar verici diğer iģletmelere ya da firmalara göre ölçülür. Tüm karar verici üniteler ise etkin sınırda veya sınırın altında yer alırlar (DeliktaĢ, 2006: 9). Sınırın altında yer alan yani etkin olmayan firmaların etkinlik sınırına uzaklığı belirlenir ve performans iyileģtirme seçenekleri sunulur bu sayede etkin olmayan firmaların da etkinlik sınırına ulaģtırılmaları amaçlanır (Subhash C Ray, 2005: 2). CCR modelinde karar verme birimleri hem teknik etkin hem de ölçek etkin olarak etkinlikleri ölçülmektedir. Teknik etkinlik; mevcut teknoloji çerçevesinde belirli bir girdi bileģiminin kullanılmasıyla maksimum çıktıya ulaģılma boyutu iken ölçek etkinlik; belirli bir üretim ölçeği doğrultusunda belirli bir girdi bileģimi ile maksimum çıktıya ulaģılma boyutudur. Banker, Charnes ve Cooper tarafından 1984 yılında geliģtirilmiģ BCC modeli ile CCR modeli ile arasındaki temel fark CCR modelindeki karar verme birimlerinin (KVB) ölçek etkin olma zorunluluğunun olmamasıdır. Bunun sonucu olarak, BCC modelleri her bir KVB için sadece yerel teknik etkinliği ölçmektedir. CCR modelinde bir karar verme biriminin etkin olabilmesi için hem teknik etkin hem de ölçek etkin olması gerekirken; BCC modelinde sadece teknik etkin olması yeterlidir. Dolayısıyla CCR modeli ölçeğe göre sabit getiri altında toplam etkinliği

71 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ölçerken, BCC modeli ölçeğe göre değiģken getri altında teknik etkinliği ölçmektedir. (Bowlin, 1998:3). Veri zarflama analizinin matematiksel yapısı Talluri (2000:8) tarafından Ģöyle tanımlanmıģtır; Burada; v i = i. çıktının ağırlığı Y 1j = j birimden elde edilen bir numaralı çıktı u i = i. girdinin ağırlığı X 1j = j birimi tarafından tüketilen bir numaralı girdidir. Tek bir karar verme biriminin (KVB) verimliliğini hesaplamak için kullanılan bu oran, toplam verimliliği hesaplamak için kullanılan en temel yapıdır. Bu temel yapı kullanılarak, her biri m tane girdi, s tane çıktıya sahip, n tane karar verme biriminin var olduğunu varsayarsak; P karar verme biriminin etkinlik skoru, Charnes vd.`nin (1978) ortaya koyduğu aģağıdaki modelin çözümüyle elde edilebilir; Model(1); Amaç Fonksiyonu: Kısıtlayıcılar: Pozitif Kısıtlama: ç ç

72 68 GÖKTOLGA ve ARTUT Burada; k = 1,,s j = 1,..,m i = 1,..,n v k =k`ıncı çıktının ağırlığı y ki = i`inci karar verme biriminin ürettiği çıktı miktarı u j = j`inci girdinin ağırlığı x ji = i`inci karar birimi tarafından tüketilen bir numaralı girdidir. Veri zarflama analizinin kavramsal modeli, Model (1)`de verilen kesirli programlama modelidir. (Fractional Programming-FP) Kesirli programlama Ģeklindeki Model 1, etkinlik hesaplamasında kullanılan ve daha pratik bir yöntem olan doğrusal programlama (Linear Programming-LP) formuna dönüģtürülebilir. Ağırlıklar, literatürde, sanal transformasyon, sanal çarpanlar veya sanal ağırlıklar olarak adlandırılır. Buradaki sanal kavramı, ağırlıkların bir gözlem yoluyla elde edilmediği, öngörüldüğü veya türetilmiģ olduğu manasındadır. Ağırlıkların ekonomik bir anlamı olmasa da, ilgili karar verme biriminin verimliliğinin hesaplanmasında direkt etkilidir. Ağırlıklar, KVB`nin verimliliğini maksimize eden algoritmayı karakterize etmektedir. (Sexton vd., 1986:56-59) Model (1)`de verilen kesirli programlama biçimi, model (2)`deki Ģekilde doğrusal programlama formuna dönüģtürülebilir (Oral, Kettani ve Yolalan, 1992: ). Model(2); Amaç Fonksiyonu: Kısıtlayıcılar: ç Pozitif Kısıtlama:

73 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Bu çözüm, bütün karar verme birimlerinin etkinlik skorlarını tespit etmek için n kere iģlev görür. Karar verme birimlerinin etkinlik skorlarını maksimize edebilmek için ağırlıklandırılmıģ girdi ve çıktılar seçilir. Eğer, gerçekleģtirilen iģlem sonucunda ilgili karar verme biriminin etkinlik skoru 1 olarak bulunursa, o karar birimi etkin, 1`den daha küçük bir skor bulunursa, ilgili karar birimi etkinsiz kabul edilmektedir. II. SĠVAS ORTA ÖĞRETĠM OKULLARINDA VERĠMLĠLĠK ARAġTIRMASI Sivas ili sınırları içerisinde yer alan, 2009 yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak lise düzeyinde eğitim veren toplam 82 okul tespit edilmiģtir. 85 lise içerisinde 47 lisenin istatistikî bilgisi OSYM tarafından açıklanmadığı için 35 lise araģtırma kapsamına dâhil edilmiģtir. Girdi olarak tüm okullarda ortak nokta olarak belirlenen ve eğitim çalıģmasına aynı düzeyde etki eden faktörle belirlenmiģtir. ÇalıĢmada girdiler olarak; 9. sınıf Ģube baģına düģen öğrenci sayısı (X1), 10. sınıf Ģube baģına düģen öğrenci sayısı (X2), 11. sınıf Ģube baģına düģen öğrenci sayısı (X3), 12. sınıf Ģube baģına düģen öğrenci sayısı (X4), okulda öğretmen baģına düģen öğrenci sayısı (X5) ve okulda eğitimde kullanılan bilgisayar baģına düģen öğrenci sayısı (X6) belirlenmiģtir. ÇalıĢma hayatında devlet kurumlarının ve özel Ģirketlerin iģgücü alımı için açmıģ olduğu sınavlarda ve mülakatlarda üniversite ayrımı yapılmadığı için çalıģmada çıktı olarak Öğrenci Seçme ve YerleĢtirme sınavından aldıkları ortalama puan tercih edilmemiģ Öğrenci Seçme ve YerleĢtirme sınavına girerek lisans programlarını kazanan öğrenci sayıları (Y1), ön lisans programlarını kazanan öğrenci sayıları (Y2) ve açık öğretim fakültelerini kazanan öğrenci sayıları (Y3) alınmıģtır. Veri zarflama analizinde ağırlıkların belirlenmesi önemli bir konudur. Çıktıların önem derecesine göre ağırlıklar belirlenebilmektedir. Ancak çalıģmada lise düzeyinde eğitim veren okullardan mezun olan öğrencilerin üniversite eğitimi alarak iģ hayatına alanında nitelikli iģgücü olarak katılmaları düģünüldüğünde çıktı olarak belirlenen lisans, açık öğretim ve ön lisans programlarını kazanan öğrenci sayıları arasında ağırlıkların belirlenmesi tercih edilmemiģtir. Analiz değerlendirilmesinde yer alan karar verme birimleri ve kullanılan kısaltmalar Tablo 1 de verilmiģtir. Veri zarflama analizinde kullanılan Tablo2 deki veriler Sivas Milli Eğitim Müdürlüğü ve ÖSYM den alınmıģ 2009 yılına ait değerlerdir. Etkinlik araģtırmasının çözümünde EMS paket programı kullanılarak belirli bir çıktı bileģimini en etkin bir Ģekilde üretebilmek amacıyla kullanılacak en uygun girdi bileģiminin nasıl olması gerektiğini araģtırmak amacıyla girdi ve

74 70 GÖKTOLGA ve ARTUT çıktıya yönelik olarak çözüm gerçekleģtirilmiģtir. CCR modeli ile elde edilen toplam etkinlik skorları, BCC modeli ile elde edilen saf teknik etkinlik skoruna bölünerek ölçek etkinlik skorları hesaplanmıģtır. Tablo 1: Karar Verme Birimleri ve Kısaltmalar Karar Verme Birimleri Kısaltmalar Karar Verme Birimleri Kısaltmalar Kangal Lisesi KNG1 SuĢehri Lisesi SġHR1 Altınyayla Lisesi ALT1 Sızır Lisesi GMRK4 Divriği Lisesi DVRĞ1 Sivas Fen lisesi SVS9 Çetinkaya Lisesi KNG2 Özel Sultan Murat Anadolu Lisesi SVS10 Atatürk Lisesi SVS1 Gültepe Anadolu Lisesi (Sivas Merkez Anad. L.) SVS11 Yeniçubuk Lisesi GMRK1 ġarkıģla Anadolu Lisesi ġrkġl2 SarkıĢla Lisesi ġrkġl1 Selçuk Anadolu Lisesi SVS12 Gazi Lisesi SVS2 Cumhuriyet Anadolu Lisesi SVS13 UlaĢ Lisesi ULġ1 Zara Anadolu Lisesi ZR1 Sivas ĠMKB Anadolu Lisesi (4 Eylül Lisesi) SVS3 Kazım Ayan Anadolu Lisesi SġHR2 Sivas Lisesi SVS4 Özel Bilgi Anadolu Lisesi SVS14 Kongre Lisesi SVS5 Özel Sultan Murat Fen Lisesi SVS15 YeniĢehir Anadolu Lisesi SVS6 Prof.Dr.Necati ErĢen Anadolu Öğretmen Lis. SVS16 Alacahan 80. Yıl Lisesi KNG3 SuĢehri Anadolu Öğretmen Lisesi SġHR3 Ġmranlı Lisesi ĠMRL1 Sivas Lisesi SVS17 Hacı Mehmet Sabancı Lisesi SVS7 Susehri Lisesi SġHR4 Hafik Lisesi Sivas Millî Piyango Lisesi Tablo 2: Veri Tablosu HFK1 SVS8 Sivas Ahmet Ayık Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi KVB Girdiler Çıktılar Kısaltmalar X1{I} X2{I} X3{I} X4{I} X5{I} X6{I} Y1{O} Y2{O} Y3{O} KNG1 32,50 22,67 23,00 19,20 35,09 13, ALT1 56,25 27,00 25,00 25,00 28,73 26, DVRĞ1 30,33 24,00 23,33 20,80 21,24 12, SVS18

75 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, KNG2 36,00 15,00 13,50 10,00 14,13 4, SVS1 39,89 34,00 29,75 24,25 23,28 26, GMRK1 36,00 30,00 15,33 18,00 25,33 13, ġrkġl1 28,30 33,50 23,83 24,71 22,21 36, SVS2 48,00 31,50 30,17 28,83 19,98 32, ULġ1 51,00 12,67 18,50 15,67 18,67 14, SVS3 42,25 29,67 34,33 21,80 18,80 23, SVS4 22,57 27,63 16,80 18,44 13,52 27, SVS5 36,88 29,36 25,29 20,13 20,59 69, SVS6 17,64 26,20 23,00 27,75 15,74 23, KNG3 29,00 13,00 17,50 11,50 15,78 7, ĠMRL1 44,00 19,67 18,67 13,33 23,92 15, SVS7 36,75 34,00 34,20 31,63 21,14 28, HFK1 27,33 22,67 11,25 17,00 16,36 20, SVS8 37,90 28,20 29,00 25,29 21,78 39, SġHR1 34,25 25,67 21,00 22,00 24,50 16, GMRK4 18,50 15,50 14,50 13,50 11,27 4, SVS9 26,00 22,50 23,25 22,00 12,50 12, SVS10 19,25 18,25 16,50 21,75 9,47 4, SVS11 30,00 25,33 23,20 24,14 13,34 36, ġrkġl2 31,00 19,33 20,33 18,33 13,88 59, SVS12 29,60 24,67 23,17 24,83 12,43 17, SVS13 29,80 23,40 20,50 19,50 12,05 28, ZR1 31,00 16,33 17,67 11,25 16,08 9, SġHR2 28,00 19,67 22,50 26,00 14,13 11, SVS14 17,50 19,00 12,50 15,00 64,00 5, SVS15 17,00 12,00 17,00 23,00 4,06 0, SVS16 30,25 22,80 29,00 19,80 12,86 23, SġHR3 30,00 18,67 27,00 16,33 20,75 13, SVS17 22,57 27,63 16,80 18,44 13,52 27, SġHR4 34,25 25,67 21,00 22,00 24,50 16, SVS18 35,00 26,00 21,00 18,50 13,40 7,

76 Sıra No: Kurum Adı: CCR Etkinlik Skoru BCC etkinlik Skoru Ölçek Etkinlik Skoru 72 GÖKTOLGA ve ARTUT MS programında elde edilen etkinlik skorları (CCR, BCC ve Ölçek etkinlik) örnek almaları gereken okullar Tablo 3 de gösterilmiģtir. Buna göre örneğin Kangal Lisesinin CCR etkinlik skorunu %38,16 dır. BCC etkinlik skoru ise %70,6 dır. CCR etkinlik skorunun düģük, BCC etkinlik skorunun yüksek olması Kangal Lisesinin ölçek etkinlik skorunun teknik etkinlik skorundan daha düģük olduğu göstermektedir. Etkinliğini artırabilmesi için Tablo 3 de 12. Sırada bulunan SVS5 kodlu Kongre Lisesi, 25. Sırada bulunan SVS12 kodlu ġarkıģla Anadolu Lisesi, 29. Sırada bulunan SVS14 kodlu Özel Bilgi Anadolu Lisesi ve 30. Sırada bulunan SVS15 kodlu Özel Sultan Murat Fen Lisesini örnek edinmelidir. Tablo 3: EMS Programı VZA Çözüm Tablosu Benchmarks 1 KNG1 38,16% 70,16% 54,39% 12 (0,06) 25 (0,00) 29 (0,14) 30 (0,17) 2 ALT1 8,45% 55,86% 15,13% 18 (0,04) 20 (0,01) 25 (0,03) 3 DVRĞ1 25,93% 66,37% 39,07% 18 (0,03) 20 (0,20) 25 (0,08) 4 KNG2 22,19% 100% 22,19% 18 (0,01) 20 (0,12) 25 (0,02) 5 SVS1 52,71% 58,40% 90,26% 18 (0,33) 20 (0,15) 29 (0,05) 30 (0,07) 6 GMRK1 91,96% 100% 91,96% 12 (0,14) 29 (0,29) 30 (0,40) 7 ġrkġl1 68,72% 80,96% 84,88% 12 (0,31) 18 (0,08) 30 (0,29) 8 SVS2 66,42% 69,75% 95,23% 18 (0,53) 20 (0,07) 30 (0,20) 9 ULġ1 41,03% 99,77% 41,12% 18 (0,13) 25 (0,02) 30 (0,08) 10 SVS3 37,91% 66,06% 57,39% 12 (0,12) 25 (0,02) 29 (0,06) 30 (0,20) 11 SVS4 100% 100% 100% 0 12 SVS5 100% 100% 100% SVS6 90,00% 100% 90,00% 12 (0,21) 18 (0,17) 30 (0,10) 14 KNG3 63,84% 100% 63,84% 18 (0,08) 20 (0,34) 25 (0,03) 15 ĠMRL1 78,12% 99,45% 78,55% 18 (0,27) 20 (0,22) 29 (0,04) 16 SVS7 95,81% 100% 95,81% 18 (0,63) 20 (0,40) 25 (0,05) 30 (0,15) 17 HFK1 56,56% 100% 56,56% 12 (0,16) 29 (0,09) 30 (0,07) 18 SVS8 100% 100% 100% 15

77 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, SġHR1 92,50% 92,90% 99,57% 18 (0,36) 20 (0,00) 25 (0,03) 30 (0,46) 20 GMRK4 100% 100% 100% SVS9 74,92% 92,37% 81,11% 25 (0,52) 30 (0,15) 22 SVS10 44,19% 96,76% 45,67% 25 (0,08) 30 (0,31) 23 SVS11 100% 100% 100% 2 24 ġrkġl2 41,62% 86,32% 48,22% 12 (0,12) 23 (0,17) 25 SVS12 100% 100% 100% SVS13 100% 100% 100% 1 27 ZR1 76,69% 100% 76,69% 12 (0,04) 25 (0,21) 29 (0,14) 30 (0,03) 28 SġHR2 100% 100% 100% 18 (0,11) 25 (0,38) 30 (0,59) 29 SVS14 100% 100% 100% SVS15 100% 100% 100% SVS16 88,81% 96,19% 92,33% 25 (0,24) 26 (0,60) 32 SġHR3 62,80% 92,57% 67,84% 23 (0,07) 25 (0,30) 29 (0,08) 33 SVS17 26,03% 88,71% 29,34% 12 (0,10) 29 (0,02) 30 (0,10) 34 SġHR4 32,95% 65,32% 50,44% 18 (0,11) 20 (0,26) 35 SVS18 20,48% 78,41% 26,12% 12 (0,01) 18 (0,01) 29 (0,03) 30 (0,12) AĢağıda verilmiģ olan Tablo 4 de etkin olamayan okulların belirli bir çıktı bileģimini en etkin bir Ģekilde üretebilmek amacıyla kullanılacak en uygun girdi bileģimini oluģturmaları için girdilerinde yapacakları azaltma miktarları ile çıktılarında yapmaları gerekli artırım miktarları verilmiģtir. Tablo 4: Girdi BileĢiminde Yapılacak DeğiĢiklik Tablosu Etkin Olmayan Girdi BileĢiminde Yapacağı DeğiĢiklikler X1{I} X2{I} X3{I} X4{I} X5{I} X6{I} Y1{O} Y2{O} Y3{O} 1 KNG1 4,79 2,15 2,55 0 2, ALT1 2,02 0,15 0 0,13 0, ,58 3 DVRĞ1 0,75 0,37 0,5 0 1, ,55 4 KNG2 5 0,85 0,66 0 1, ,21 5 SVS1 3,64 4,48 2, , GMRK1 15, , ,68 2, ġrkġl1 0 8,14 1,26 2,04 5,92 0 2, SVS2 6,85 2,31 0, ,27 0 0,63

78 74 GÖKTOLGA ve ARTUT 9 ULġ1 13,95 0 1,94 0,79 4, ,97 10 SVS3 6,78 3,89 5, , SVS6 0 11,4 8,78 14,18 5,74 0 5, KNG3 8,33 0,05 3,24 0 4, ,37 15 ĠMRL1 19,34 3,57 3,04 0 7,85 0 4, SVS7 0 5,64 5,07 4,35 0, HFK1 6,79 5,58 0 3, ,75 3, SġHR1 9,41 7,38 0, , SVS9 1,44 2,15 2,73 0 2, ,14 0,46 22 SVS10 0,67 2,21 0 0,3 1, ,34 0,94 24 ġrkġl2 3,11 0 1,29 0,93 0,9 9, ,27 27 ZR1 13,41 3,39 5, , SġHR2 2,41 0 0,37 0,13 4, ,24 31 SVS16 1,98 0,37 7,97 0 1, ,24 1,2 32 SġHR3 6,56 1,1 7,47 0 3, , SVS17 0,26 2,79 0 0, ,1 1, SġHR4 2,36 1,37 0 0,99 2,78 0 3,03 0 1,69 35 SVS18 3,7 2,65 1, , EMS paket Programında yapılan çözüme göre elde edilen Tablo 4 değerleri incelendiğinde etkin olmayan okullardan KNG1 kodlu Kangal Lisesi 2009 yılı ÖSS sınavında baģarı sağlayan toplam 11 öğrenci için girdi bileģimini düzenlemelidir. Girdi bileģiminde yapacağı değiģiklikler; 9. Sınıfta ki her bir dersliklerde ortalama 32,5 33 öğrenci eğitim görmektedir. Bu sayının daha etkin bir eğitim gerçekleģtirilmesi için her bir derslikte öğrenci olması gerekir. Derslik sayısı 1 artırılıp ve 9. sınıf öğrenci kontenjanı da 10 artırdığında her derslikte ortalama 28 öğrenci olur. 10. Sınıfta ki dersliklerde ortalama öğrenci eğitim görmektedir. Bu sayı ortalama 20,52 21 olmalıdır. 9. sınıf öğrenci kontenjanı toplam 140 olduğuna göre ve hepsinin 10. sınıfa kayıt yaptırdığı varsayımı ile 10. sınıftaki 3 olan derslik sayısı 7 ye çıkarılmalıdır.

79 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, sınıfta ki derslikte ortalama 23 öğrenci eğitim görmektedir. Etkin bir eğitim için bu sayının 20,45 21 olması gereklidir. Bunun için derslik sayısı 140 öğrencinin kayıt yaptıracağı varsayımı altında 11. sınıftaki 4 olan derslik sayısı 3 artırılmalıdır. Kangal lisesinde görev yapan toplam 7 kadrolu 4 sözleģmeli olmak üzere 11 öğretmen bulunmaktadır. Her bir öğretmen için ortalama 35,09 36 öğrenci vardır. Öğrencilerle daha yakından ilgilenip etkili bir eğitim gerçekleģtirebilmesi için bu ortalamanın öğretmen baģına 32,48 33 olması gerekir. Bunun için okulda görev yapan öğretmen sayısının 1 artırılması uygun olacaktır. DeğiĢiklik yapılması gerekmeyen (etkin olan) değiģkenler, eğitimde kullanılan bilgisayar sayısı (X6) ve 12. sınıf derslik sayısı (X4) olarak belirlenmiģtir. (X6) değiģkeninin etkinliğe katısı %60 ve (X4) değiģkeninin katkısı %40 olarak bulunmuģtur. Etkin olmayan okulların tablo4 incelendiğinde öğrenci baģına düģün bilgisayar sayılarında(x6), ġarkıģla Anadolu Lisesi(ġRKġL2) hariç diğer karar verme birimlerinin değiģiklik yapması gerekmediği görülmektedir. Bu durum açıkça eğitimde bilgisayara verilen önemin gerekli Ģekilde yerine getirildiğini göstermektedir. Öğrenci baģına düģen öğretmen sayısı olarak belirlenen(x5) değiģkenine bakıldığında ise tüm karar verme birimleri içerisinde değiģiklik yapması gerekmeyen okullar %22,86 dır. Bu sonuç daha sonraki eğitim öğretim yıllarında öğretmen istihdamına önem verilmesi gerektiğini göstermektedir SONUÇ Veri zarflama analizi, homojen kurumların etkin olup olmadığı noktasında bilgi vermenin yanı sıra etkin olmayan kurumların etkin olabilmek için baģarılı olan kurumlar örnek alınarak girdi ve çıktılarında nasıl değiģiklik yapmaları gerektiğini belirlemede yardımcı olmaktadır. EMS paket programında ölçeğe göre sabit getiri ve ölçeğe göre değiģken getiri varsayımı altında çözüm gerçekleģtirilmiģ, ölçeğe göre değiģken getiri varsayımı daha çok kar amacı güden karar verme birimlerinde kullanıldığından değerlendirmeler ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında yapılmıģtır. Girdi değiģken kümesinin belirlenmesinde kurumda görev yapan öğretmen baģına ve derslik baģına düģen öğrenci sayılarının yanı sıra teknolojik değiģimlerle eğitimin desteklenmesi anlamında yapılan çalıģmaların etkinliğe katkısını ölçebilmek için bilgisayar baģına düģün öğrenci sayıları dikkate alınmıģtır. Çözüm sonuçları Tablo

80 76 GÖKTOLGA ve ARTUT 3 incelendiğinde Sivas il sınırları içerisinde kalan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı lise düzeyinde eğitim veren toplam 35 okuldan 10 tanesi toplam etkin, 17 tanesi ölçek etkin bulunmuģ ve 25 tanesinin toplam etkin olmadığı, 18 tanesinin ise ölçek etkin olmadığı görülmüģtür. AraĢtırma yapılan 35 okulun ölçek etkinlik skorları genel olarak yüksek olması, karģılaģtırılan okulların genellikle uygun ölçekte faaliyette bulunduklarını göstermektedir. Etkin olan okullar içerisinde ilk üç sırayı sırası ile Prof. Dr. Necati ErĢen Anadolu Öğretmen Lisesi, Kongre Lisesi, Sızır Lisesi almıģtır. Sivas ilinde 2007 yılında yapılan etkinlik araģtırmasında (Balkan ve Arıkan, 2010) bu 3 okuldan Kongre Lisesi ve değerlendirmeye alınmayan Sızır Lisesinin etkin olmadığı tespit edilmiģ olmasına rağmen aradan geçen 3 yıl içerisinde yaptıkları iyileģtirmeler ile etkinlik sağlamıģlardır. Değerlendirmeye alınan okullar içerisinde toplam etkinlik skorlarında 0,5 değerinin altında kalan 11 okuldan 8,45% ile en düģük etkinlik skoruna sahip ALT1 kodlu Altınyayla Lisesi olduğu tespit edilmiģtir. Teknik etkinlik skorunun %50 değerinin üzerinde olmasına rağmen ölçek etkinlik skorunun %15,13 olması etkili olmuģtur. Ölçek etkinlik skorlarında %50 değerinin altında kalan 8 okul bulunmaktadır. Teknik etkin olup ölçek etkin olmayan Çetinkaya Lisesi, Yeniçubuk Lisesi, YeniĢehir Anadolu Lisesi, Alacahan 80. Yıl Lisesi, Hacı Mehmet Sabancı Lisesi, Hafik Lisesi ve Zara Anadolu Lisesidir. Sonuç olarak etkin okulların baģarılarını zaman içerisinde korumaları ve diğer karar verme birimlerine örnek teģkil etmeleri açısından düzenli aralıklarla veri zarflama analizinin gerçekleģtirilmesi yararlı olacaktır. Ayrıca etkin olmayan karar verme birimlerinin daha verimli bir eğitim öğretim yılı geçirebilmeleri açısından sonraki dönemlerde yapmaları gereken değiģiklikleri belirlemeleri kendilerini geliģtirmeleri açısından faydalı olacaktır. Eğitim alanında yapılan VZA çalıģmaları gerek etkin olan okulların mevcut baģarılarını korumaları, gerekse etkin olmayan okulların baģarıyı yakalamaları açısından son derece önemli görülmektedir. ÇalıĢmanın kapsamı geniģletilerek Türkiye deki tüm lise düzeyinde okullar ele alındığında ve ihtiyaca göre değiģken sayıları belirlendiğinde eğitim öğretim için gerekli olan iyileģtirmeler daha net belirlenebilir.

81 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, KAYNAKÇA YILDIZ, A. (2005); ĠMKB de ĠĢlem Gören ġirketlerin Etkinliklerinin Veri Zarflama Analizi Ve Malmquist Endeksi Yöntemleri Ġle Değerlendirilmesi, 9. Ulusal Finans Sempozyumu, NevĢehir, s.286 BAġ, Ġ.M. ve A. ARTAR (1991); ĠĢletmelerde Verimlilik Denetimi, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Ankara. BOWLĠN, W.,F. (1998); Measuring Performance: An Introduction to Data Envelopment Analysis(DEA), Journal of Cost Analysis, 3-27 CHARNES, A.; W.W. COOPER ve E. RHODES (1978); Measuring the efficiency of decision making units, Europan Journal of Operational research, 3:339. CHOTE, G.M. ve K. TANAKA (1979); Using financial ratio analysis to compare hospitals` performance, Hospital progress, 60 (12):43-58 DEMĠR, G. (2004); Ġstatistiksel veri zarflama analizi ve bir uygulama, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. BALKAN, D. ve M. ARIKAN (2010); Sivas Ġlindeki Ortaöğretim Kurumlarının Etkinliklerinin Öğrenci BaĢına DüĢen Öğretmen ve Derslik Sayısı Bakımından Veri Zarflama Analizi Ġle Ölçülmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 2 DELĠKTAġ, E. (2006); Ġzmir Küçük Orta Ve Büyük Ölçekli Ġmalat Sanayinde Üretim Etkinliği Ve Toplam Faktör Verimliliği Analizi, Ege Universitesi Workink Papers In Economicy, Sayı:3, Ġzmir, s.9 GÜLCÜ, A.; H. TUTAR ve C. YEġĠLYURT (2004); Sağlık Sektöründe Veri Zarflama Analizi Yöntemi ile Göreceli Verimlilik Analizi, Ankara: Seçkin Yayınları. ġahġn, Ġ. ve H. ÖZGEN (2005); Sağlık Bakanlığı. Ġl Devlet Hastanelerinin KarĢılaĢtırmalı Verimlilik Analizi, Hacettepe Sağlık Ġdaresi Dergisi Cilt:3, s BAYSAL, M. E.; B. ALÇILAR, H. ÇERÇĠOĞLU ve TOKLU, B. (2005); Türkiye deki Devlet Üniversitelerinin 2004 Yılı Performanslarının, Veri Zarflama Analizi Yöntemiyle Belirlenip Buna Göre 2005 Yılı Bütçe Tahsislerinin Yapılması, SAÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi Cilt: 9, Sayı :1, Sakarya, s. 70 NEVENA, S. ve A. VYARA (2004); Measuring the Efficiency of University Libraries Using Data Envelopment Analysis, INFORUM 2004: 10th Conference on Professional Information Resources, Varna, s.1

82 78 GÖKTOLGA ve ARTUT ORAL, M.; O. KETTANĠ ve R. YOLALAN (1992); An emprical study on analyzing the productivity of bank branches, IIE Transactions, Vol:24, SEXTON, T.R.; R.H., SĠLKMAN ve A.J. HOGAN (1986); Data Envelopment Analysis: Critique and extension, masuring efficiency: An assesment of data envelopment analysis, Jossey-Bass Inc., San Fransisco. SHERMAN, H.D. (1984); Hospital efficiency measurement and evaluation, Empirical Test of a New Technique, Medical Care, Vol:22, No:10. SUBHASH C Ray (2005); Input Aggregatıon In Models Of Data Envelopment Analysıs: A Statıstıcal Test Wıth An Applıcatıon To Indıan Manufacturıng, The Paper Was Written While The Author Was Visiting The Indian Statistical Institute, Calcutta, s. 2 TALLURĠ, S. (2000); Silberman College of business administration, Fairleih Dickinson Universty, Data Envelopment Analysis: Models and Extensions, Production/ Operations Menagement Decision Line. YEġĠLYURT, C. (2003); Matematik Programlama Tabanlı Etkinlik Ölçüm Yöntemlerinden Veri Zarflama Analizi ile Orta Öğretimde Etkinlik Ölçümü (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas,s YOLALAN, R. (1993); ĠĢletmeler arası Göreli Etkenlik Ölçümü, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları: No: 483, Ankara, s.4-51

83 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, A STUDY ON DETERMINING THE LIFESTYLES OF CONSUMERS WHO BUY GLOBAL BRANDED PRODUCTS Arzu DENĠZ 4, Leyla GÖDEKMERDAN ** ve Alpaslan YÜCE *** Abstract In today s markets, as a result of rapidly increased competition, owing to increasing number of product, resembling the product s features each other, daily emerging new brands, consumers act more conscious in preference of brand/product. In order to direct these preferences, marketers must consider many factors together and try to identify consumers lifestyle. Lifestyle is one of the variables that marketers use for this aim and the important factors effecting consumer s brand choice. Here with in this study, it is aimed to determine lifestyles of consumers who choice global brands in Erzurum. As a result of the research, lifestyles of consumers who choice global brands were determined as experiencers, strivers, markers, achiever-thinkers and believers. Key Words: Global brand, life style, Consumer behaviour Küresel Markalı Ürünleri Satın Alan Tüketicilerin YaĢam Tarzlarını Belirlemeye Yönelik Bir AraĢtırma Özet Günümüz pazarlarında rekabetin hızla artmasının bir sonucu olarak ürün sayısının artması, ürün özelliklerinin birbirine benzemesi, her gün yeni markalar ortaya çıkması nedeniyle tüketiciler artık ürün/marka konusunda daha bilinçli davranmaya baģlamıģtır. Bu tercihleri yönlendirmek için pazarlamacılar birçok faktörü bir arada değerlendirmeli ve tüketicileri tanımaya çalıģmalıdır. YaĢam tarzı pazarlamacıların bu amaçla kullandığı ve tüketicilerin marka tercihini etkileyen önemli faktörlerden biridir. Bu çalıģmada Erzurum da yaģayan ve global marka tercih eden tüketicilerin yaģam tarzlarının belirlenmesi amaçlanmıģtır. AraĢtırma sonucunda global marka tercih eden tüketicilerin yaģam tarzları deneyimciler, gayret edenler, üretenler, baģarılı-düģünürler ve inananlar Ģeklinde belirlenmiģtir. Anahtar Kelimeler: Global marka, YaĢam tarzı, Tüketici davranıģı INTRODUCTION Today, marketers, who want to get different competition advantage, also make use of psychographic parameter with demographic and economic specifications in order to determine why and how consumers buy from target 4 Research Assistant, Faculty of Economic and Administative Sciences, Department of Business, GümüĢhane University, GümüĢhane. ** Research Assistant,, Faculty of Economic and Administative Sciences, Department of Business, Atatürk University, Erzurum, Turkey. *** Assistant Dr., Faculty of Economic and Administative Sciences, Department of Business, Kafkas University, Kars, Turkey.

84 80 DENĠZ, GÖDEKMERDAN ve YÜCE market in more detail. Life style is a kind of variable which is often used for this purpose. It helps to describe what, how people do, what it means to do this for him and the others. Life style effects which product consumer will buy or not, which trade mark or shop consumers will choose, how consumers use the product and dispose. From this point of view, in research, it has been tried to determine the life style of consumers who prefer global brands. In the first part of the research, theoretical information related with subject, in the second one of the research analyses and comments of obtained data are presented. I. THEORETICAL FRAME A. BRAND PREFERENCE Brand is a term, symbol, noun or the combination of all those which are produced by any business or presented to the marked by many brokerage houses, provides identity for services and makes the concerned product different from its rivals (Kotler,1984: 482; Benett,1988: 301). Brand provides benefit for consumer to make it easy to choose, give information and trust in terms of quality, refund, maintenance, to provide security in order to reach their wishes when it is about spare parts, increase the quality of presented products by keeping pressure for producers and brokehouses by the way of rivalry and to make products buy one more time (Tuna,1993: 24; Mucuk, 1990: 122). But it makes consumers by surprised and prevents consumers to choice rationally, since the same product is presented by different brands to market. In this sense, brand preference is an action of creating identity by making an emotional and cultural bond between brand and customers. In traditional consumer behavior literature, consumption and buying facts are described as behaviors aimed at exact goals (Schiffman-Konuk, 2000: 87). Actually, buying fact is no more than solving a problem. Consumers try to provide things which they need. Purchasing help consumers to eliminate or decrease the psychological and physiological stress caused by intrinsic motivators which occurs by various reasons. In its present condition, buying is no more than solving a problem and decision making consists of moving decision making process under certain circumstances. Accordingly, consumers are regarded as to be rational problem solvers using carefull thinking process. In traditional purchasing decision process, it is assumed that consumers use basic economic principles. According to this, consumers are rational decision makers and select products and services which meet their needs, have minimum costs and satisfy them. (Ġslamoğlu, 2003: 30). Brand preference is one of the behavioural dimension of consumers related with brand. There are many factors for consumers to choose a particular brand (Tuna, 1993: 26). While consumers make selection among various produucts or brands, they prefer chosing the product or brand which will provide maximum profits for them (Demir,1999: 1). Factors such as the features of consumers needs, perception of brands by consumers, brand image, existing consumer attitudes

85 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, towards alternative brands, effectiveness of firms marketing and advertising strategies, demographic features, life styles of consumers, cultural features of environment, social class and reference groups, consumer life period etc. have an effect on consumer brand preference (Güneri,1996: 69). B. LIFE STYLE Life style is one of the psycographic variable which effect the consumer's behaviour and simply is related with how an individual lives on. In a broad meaning, it is a way of life indicating how people spend their time and energy, what kind of things they give importance around, what they think about people and the world around (Berkowitz, 1997: 25 ). Human is a function of his individual characteristics which already exist in human nature, life curve and is formed with social activity (Fırat, 2003: 34). It helps to describe what, why people do and what doing this means for themselves and the others (Chaney, 1999: 14; Mowen, 1993: 177; Blackwell et al., 2001: 72). Life style is effected from past experience, demographic feature, beliefs and attitudes and personality. Even the individuals having the same level of education and income and growing similarly may have different life style. For this reason, life style is an important indicator revealing that people who have similar demographic and economic feature do not have the same point of view about life. Because consumers whose lifestyles, attitudes, beliefs, world-view and needs are similiar, accordingly have similar behavioural pattern (Solomon, 1996: 588, Chaney, 1999: 14, Ġslamoğlu, 2003: 30). When the research about life style are analysed, it has been seen that generally the topics such as determination the consumer's profile, tarket market choice, presentation of a new product, brand/product choice are evaluated (Kabakçı, 2001: 12; Shao, 2002: 20; Witchel, 2002: 273; Fırat, 2003: 34; Lin, 2003:7; Arıker, 2005: 46). The following methods are the most used measurement scales. These are named as; activities, interests and opinions (AIO), Rokeach Value system (RVS), list of value (LOV), values and life style (VALS ) and values and life style 2 (VALS2) The most known and used life style measurement method is value and life styles. Value and life styles is a kind of psycographic research method which is prepared for dividing consumers in to market parts, placing products which are appropriate for the features of each consumers in parts and determining communication strategies aiming for this purpose (Lin, 2003: 9). VALS scale was improved by Arnold Mitchell in 1970's and was officially applied by a company named SRI Consulting Business Intelligence International in Mitchell who used a long questionaire form with 2000 persons aimed at measuring how the individuals' needs and values effect their attitudes and behaviours divides the consumers into nine different parts. Some changes were made on this first VALS scale and VALS2 scale, which is used today, was improved. The need for

86 82 DENĠZ, GÖDEKMERDAN ve YÜCE improving a second scale came into existence because of the fact that the fashion of trends based on the first VALS was out of use and emerging some disproportionalities in distiribution of population to market segments. (Piirto, 1991: 6; Hoyer and Maclnnis, 1997: 430). Eight different life style groups were determined by means of this improved scale, VALS2 life style groups have been prepared by being based on two basic factors. These factors are the source of consumers and individual intentions (Hoyer and Maclnnis, 1997: 430 ). Consumers' ways of expressing themselves in market determine their motive and sources (Arıker, 2005: 48). According to VALS2 life style, groups are innovators, thinkers, achievers, experiencers, believers, strivers, makers and survivors. ( ). Innovators: Innovators are successful, sophisticated, take-charge people with high self-esteem. Because they have such abundant resources, they exhibit all three primary motivations in varying degrees. They are change leaders and are the most receptive to new ideas and technologies. Innovators are very active consumers, and their purchases reflect cultivated tastes for upscale, niche products and services. Image is important to Innovators, not as evidence of status or power but as an expression of their taste, independence, and personality. Innovators are among the established and emerging leaders in business and government. Nonetheless, they continue to seek challenges. Their lives are characterized by variety. Their possessions and recreation reflect to a cultivated taste for the finer things in life. Thinkers: Thinkers are motivated by ideals. They are mature, satisfied, comfortable, and reflective people who value order, knowledge, and responsibility. They tend to be well educated and actively seek out information in the decisionmaking process. They are well-informed about world and national events and are alerted to opportunities to broaden their knowledge. Thinkers have a moderate respect for the status quo institutions of authority and social decorum, but are open to consider new ideas. Although their incomes allow them many choices, Thinkers are conservative, practical consumers. They look for durability, functionality, and value in the products they buy. Achievers: Being motivated by the desire for achievement, achievers have goal-oriented lifestyle and a deep commitment to career and family. Their social lives reflect this focus and are structured around family, their place of worship, and work. Achievers live conventional lives, are politically conservative, and respect authority and the status quo. They value consensus, predictability, and stability over risk, intimacy, and self-discovery. With many wants and needs, achievers are active in the consumer marketplace. Image is important to achievers; they favor established, prestige products and services that demonstrate success to their peers. Because of their busy lives, they are often interested in a variety of time-saving devices. Experiencers: Experiencers are motivated by self-expression. As young, enthusiastic, and impulsive consumers, experiencers quickly become enthusiastic

87 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, about new possibilities but are equally quick to cool. They seek variety and excitement, savoring the new, the offbeat, and the risky. Their energy finds an outlet in exercise, sports, outdoor recreation, and social activities. Experiencers are avid consumers and spend a comparatively high proportion of their income on fashion, entertainment, and socializing. Their purchases reflect the emphasis they place on looking good and having "cool" stuff. Believers: Like thinkers, believers are motivated by ideals. They are conservative, conventional people with concrete beliefs based on traditional, established codes: family, religion, community, and the nation. Many believers express moral codes that are deeply rooted and literally interpreted. They follow established routines, organized in large part around home, family, community, and social or religious organizations to which they belong. As consumers, believers are predictable; they choose familiar products and established brands. They are generally loyal customers. Strivers: Strivers are trendy and fun loving. Because they are motivated by achievement. Strivers are concerned about the opinions and approval of others. Money defines success for strivers who don't have enough income to meet their desires. They favor stylish products that emulate the purchases of people with greater material wealth. Many see themselves as having a job rather than a career, and a lack of skills and focus often prevents them from moving ahead. Strivers are active consumers because shopping is both a social activity and an opportunity to demonstrate to peers their ability to buy. As consumers, they are as impulsive as their financial circumstance will allow. Makers: Like experiencers, makers are motivated by self-expression. They express themselves and experience the world by working on it-building a house, raising children, fixing a car, or canning vegetables-and have enough skill and energy to carry out their projects successfully. Makers are practical people who have constructive skills and value self-sufficiency. They live within a traditional context of family, practical work, physical recreation and have little interest in what lies outside that context. Makers are suspicious of new ideas and large institutions such as big business. They are respectful of government authority and organized labor, but resentful of government intrusion on individual rights. They are unimpressed by material possessions other than those with a practical or functional purpose. They buy basic products in that they prefer value to luxury. Survivors: Survivors live narrowly focused lives. With few resources with which to cope, they often believe that the world is changing too quickly. They are comfortable with the familiar and are primarily concerned with safety and security. Because they must focus on meeting needs rather than fulfilling desires. Survivors do not show a strong primary motivation. Survivors are cautious consumers. They represent a very modest market for most products and services. They are loyal to favorite brands, especially if they can purchase them at a discount.

88 84 DENĠZ, GÖDEKMERDAN ve YÜCE II. METHODOLOGY A. AIM OF THE RESEARCH One of the important factors directing the daily life of consumers and effecting their behaviours is life style. It is an important psycographic variable used mostly and guiding to marketers in the workings carried out to determine and evaluate consumer s attitudes and manners. This factor is one of variables taken account of determinig consumer's profile, market parting, appropriate target market preference, presenting new product, choosing an appropriate communication line for target market (Kabakçı, 2001: 11; Shao, 2002: 22; Witchel, 2002: 275; Fırat, 2003: 36; Lin, 2003: 9; Arıker, 2005: 48). Also, as it is mentioned in literature part of the research, life style is one of the important factors effecting the brand preference of the consumers. Marketers can understand why consumers prefer which brand by determining life style of them and improve better strategies. From this point of view, in this research it is aimed to determine the life style of the consumers who prefer global brand. So it is aimed to provide information to marketers about, target consumers buying global brands, determining marketing activities and recognitioning their markets. B. THE SAMPLE The universe of the research consist of the consumers who are 18 years old and over and live in Erzurum - prefer Coca Cola for drink. As sampling method, convenience sampling method has been chosen. Sample size has been regarded as 400. Questionnaire study was held between March Totally 420 questionnaire were done and because of misfilling, 400 questionnaire left. Before preparing an exact questionnairy form and gathering information, there were 20 people who were studied with pre-questionnairy process. They were asked to assess their scale statements about life styles. After these regulations, necessary corrections were made and form was revised. The scope of research consists of consumers who are 18 and over and living in Erzurum. Coca Cola, which is the most valuable brand of the world, has been choosen as global brand since ( Data acessed, ). For this reason, results can not be prevented for the other product groups. C. THE QUESTIONNAIRE Data were gathered by using survey method with face to face. In survey form, there are 2 groups of questions. The first group of them were prepared in order to determine the life style of the people who answer the questions and the second one of the questions were prepared in order to determine the demographic features of the participants. The life style of the participants were tried to be understood by VALS 2 scale. Questions related with life style were asked by means of 5 point Likert scale (5=I totally agree, 1= I never agree). Data were

89 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, analysed by the way of SPSS 13.0 Statistics programme. In analyses of data, descriptive statistics and and factor analysis were used. D. FINDINGS Demographic and economic features of survey participants are shown in Table 1. Table 1: Demographic and Economic Feature of Survey Participants Demographic and Economic Feature Gender (f) (%) Marital Status (f) (%) Female ,2 Married ,2 Male ,8 Single ,8 Age (f) (%) Education Level (f) (%) ,75 Primary Secondary , ,5 Universiy , ,5 Master 73 18, ,25 Occupation (f) (%) Income (f) (%) Official 38 9, TL and under Student , TL Artificer/Merchant TL 89 22,25 Housewife Tl 28 7 Private Sector 55 13, YTL ,75 Retired 21 5,25 Total As it is seen in table-1 52,8 % of survey participants are male, 51,8 % are single, 60,75 % are between age, 53,25 % are university graduate, 53 % earn between TL and 44,5 % are student. Frequency of buying Coca Cola and the reason of buying were asked to participants, and answers are shown in Tablo 2 below. Table 2: Frequency of drinking Coca Cola of Survey Participants and Reason of Choosing This Brand Frequency of drinking coke (f) (%) Everyday Often 95 23,75 Sometimes 37 9,25 Seldom 16 4 Reason of Coca Cola Preference (f) (%) Taste ,75 A Global Brand ,5 Habit 87 21,75 Advertisement 46 11,5

90 86 DENĠZ, GÖDEKMERDAN ve YÜCE Price 29 7,25 Other 13 3,25 As you see at Table 2, 63% of answerers drink Coca Cola everyday. Moreover, 30,75% of the respondents prefer Coca Cola due to taste, 25% of them prefer Coca Cola since it is a global brand. Variance, factor density, variance percentage and eigenvalue of life style factors are shown in Table 3. Table 3: Life Style Factors Variances Factor Variance Eigenvalu Density Percentace e Factor 1: Experiencers 29,779 6,725 I like having much enthisuasim in my life 0,752 I like having variety in my life 0,713 I always look for big excitement 0,704 I usually look for excitement 0,692 I like doing new and different things 0,672 I like trying to do a thing I have never done before 0,632 I like trying new things 0,629 I like extraordinary things and people 0,607 Factor 2: Strivers 7,461 2,537 I like wearing in the latest fashion 0,798 I wear more fashionably than the others 0,777 I like being thought as a person wearing in a fashinable style. 0,770 I follow the latest products and trends 0,675 To be honest, I like showing off. 0,633 I see myself as an intellectual. 0,422 Factor 3: Makers 6,441 2,190 I like dealing with wood, metal or the things like these and doing something. 0,766 I like doing things requiring hand skill and handcraft. 0,692 I like doing things requiring hand skill and things I can use. 0,681 I am good at maintaining and repairing machines or mechanic things like engine. 0,634 Factor 4: Achievers and Thinkers 5,920 2,013 I like gathering information about art, culture and history. 0,506 I like pioneering people around 0,497 I really like being responsible for a group. 0,463 I am more skillful than many people. 0,420 A woman keeps a successful life only if she provides a happy housing for her family. 0,720 Goverment should promote religious teaching in schools. 0,701 There are a lot of TV programmes which are immoral. 0,652 As it is mentioned in Kur an, the world was created 0,531

91 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, within six days. Factor analysis were applied VALS2 that was used to determine the lifestyle of respondents. In result of this analyis, 5 factors were obtained from 35 items. 9 items haven't taken place under any factor. Alpha coefficent of used scale is 0,830. The items that have 0,40 and over factor density were taken into consideration. These factors explain the 54,22% of total variance. (KMO: 4768,776, Barlett Globality Test: 561,000 p<0,001). In literature, there are six life style such as innovators, thinkers, achievers, experiencers, believers, strivers, makers and survivors in VALS2 scale. When we look at the end of descriptive factor analyses, the life style of answerers are determined as experiencers, strivers, makers and achievers thinkers. RESULTS AND DISCUSSION In this research, which was carried out in order to determine the life style of the consumers who prefer global brands, the results were found below: The most of the survey participants are males, between year-old, single and university graduates. They are university students in terms of occupation. Their income average is between TL. Factor analyses were applied to scale in order to determine the life style of the answerers. As a result of the survey, the life styles of the survey participants are defined as experiencers, strivers, makers, achievers thinkers and believers. In consideration of obtained findings, It can be suggested that; Life style is one of the important factors effecting consumer s behaviour. By using data about the life style of consumers, marketers can choose appropriate communication strategies, position their products in compliance with these features and so they can effect the attitude of consumers aimed to global brands. According to results of the research, the consumers who prefer global brands have different life style. Coca Cola, which was chosen as global brand by us, appeals to different consumers. The market of this brand is made up by consumers who show off, look for practicality and functionality, are more conventional and conservative and the consumers who prefer prestigious products. It is useful for marketers to divide these people into groups in accordance with life style and improve different marketing strategies for each group. The strategies which accord with the life style of consumers are to be more effective. Suggestions related with these life styles are offerred below: Experiencers are young, willing and heady consumers. They look for variety and excitement and they prefer new, extraordinary and risky. In order to draw consumers attention, marketers may point out that brand is prefered by young people through advertisement, and they may emphasize excitement, risk and extraordinary being. Moreover empricists like gym, spor and other social activities. They can get benefit from these social activities in order to make brand popular and have a stand.

92 88 DENĠZ, GÖDEKMERDAN ve YÜCE Strivers generally shop very carefully and they give importance to the others opinion. If marketers can provide a positive word of mouth with their activities, they can make these consumers buy the desired brand. For such consumers, shopping means a social activity and an opportunity to show people what they buy. Generally, they don t have a plan before shopping. Marketers can make these shopping increase by caring the design of the global brand in shopping malls, focusing on the activities in shop area and providing target product to be tried by consumers. Makers look for practicality and functionality. They want to find their product everywhere. Marketers can provide the avaliability of the product everywhere in order to make such consumers go on buying and make them loyal customer. Additionally, they are doubtful about new ideas and big institutions. More information about product content can be given to these buyers in order to decrease their suspicions towards trying this product. Achievers thinkers are well-educated, well-informed and they are searcher people. Image is very important for these people. For this reason, they prefer prestigious, quality and security proved products. Marketers can emphasize that brand is a prestigious, quality and global one in order to make these consumers buy these products both in advertisements and sales promotions. Believers are more conventional and conservative people. Customs, family, religion and society are crucial for these people. Their incomes and education levels are low. For this group, advertisement related with mentioned global brand can be provided in a more conventional, appropriate for the terms of family and society and articulate way. As they have limited income, their attention may be drawn to sales promotions as discounts, price campaigns Life style is an important factor for big or small firms determining marketing activities. So firms that target consumers who buying global brands must search their customers life styles and direct their activities to their life styles. If most of population are experiencers, marketers may organize social activities or do sponsorship for brand promotion and positioning. Because experiencers like social activities. If most of population are strivers, marketers must try to provide a positive word of mouth advertising. So consumers will often buy the brand. Additionally, marketers may increase selling global brands by caring global brand s design in shopping centre and increasing point of sale activities. If most of population are makers, marketers must give more information about product because of makers care product s functionally and practicality. So they may decrease consumers suspicious towards products. If most of population are achievers thinkers, marketers must focus on prestige and quality. They use these features in sales promotions, advertisements etc. Additionally they can use famous and prestigous persons like artists, actors in advertisements.

93 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, If most of population are believers, marketers must care social norms, customs, family. They must offer products that are appropriate for family, religion, customs, society. They must emphasize these features in marketing activities as sales promotions, advertisements. However, there is a limitation in the study. The questionnaire was conducted to consumers who live in Erzurum. Because of this limitation are cost and time. So the results couldn t have been generalized. REFERENCES ARIKER, Ç., (2005), Consumers Brand Preferences According to Life Styles. M.A. Marmara University, Ġstanbul BENETT, P.D., (1988), Marketing, U.S.A.: Mcgraw Hill Inc. BERKOWITZ et al.,(1997), Marketing, Fifth Ed., McGraw-Hill Companies, Inc. USA BLACKWELL, R. D., PAUL W. M., JAMES F. E., (2001), Consumer Behavior, Harcourt College Publishers, Ft. Worth, Texas. CHANEY, D., (1999), Life Styles, (Trans. Ġrem Kutluk), Dost Bookstore, Ankara. DEMĠR, Y., (1999), Important of Brand in Terms of Marketing And Effect on Consumers Preferences, A Study on Electrical Home Appliances. M.A, Ġnönü University, Malatya. FIRAT, D., (2003), The Effect of Life Style on Automobile Buying Decisions. M.A., Kocaeli University, Kocaeli GÜNERĠ, F.B., (1996), The Role of Advertisement Ġn Determining Consumers Attitudes Related to Brand Preference. Phd Dissertation, Ege Universiy, Ġzmir. HOYER, W. D., DEBORAH J. M., (1997), Consumer behavior, Houghton Mifflin Company, Boston. ĠSLAMOĞLU H., (2003), Consumer Behaviour, Beta Publications. KABAKÇI, ġ., (2001), Lifestyle as A Factor Influencıng Consumer Behavıor: A Research On Determination of Lifestyle Tipologies of Female Students of Cukurova Unıversıty. M.A.,Cukurova Unıversıty, Adana KOTLER, P., (1984). Marketing Management, Engelwood Cliffs, N.J.: Prentice Hall. LIN, F., (2003), An Analysis of Hospitality Consumer Lifestyles Ġn The United States. Texas Tech University, Phd Dissertation, USA, UMI. MOWEN, J.C., (1993), Consumer Behavior. Macmillan Publishing Company, Third Edition, New York. MUCUK, Ġ., (1999), Marketing Prenciples, Der Publications, Ġstanbul. PIIRTO, R., (1991), Vals The Second Time, American Demographics, July, Vol:13, No:7, s:6. SCHIFFMAN L. G., KANUK L. L., (2000), Consumer Behavior, Prentice Hall. 7th edition

94 90 DENĠZ, GÖDEKMERDAN ve YÜCE SHAO, Y., (2002), An Exploratory Examination Of The Impact Of Personal Values On Sport Consumption Preferences And Behaviors: A Cross-Cultural Study. Ohio State University, Phd Dissertation, USA. UMI. SOLOMON, M. R., (1996), Consumer Behavior Buying, Having And Being. Prentice Hall International Editions, Third Edition, New Jersey. TUNA, Ġ., (1993). Brand In Marketing And The Effect Of Brand On Consumers Preferences in Durable Goods, M.A. Thesis, Anadolu University, EskiĢehir. WITCHEL, A., (2002), The Use Of Psychographics As An Indicator Of Job Success For Online Faculty. University of Sarasota, Phd Dissertation, USA. UMI Data acessed

95 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TÜRKĠYE NĠN YURTDIġI TURĠZM TALEBĠ Harun UÇAK ** Özet Bilgi, iletiģim ve ulaģım teknolojilerinde yaģanan geliģmelerin beraberinde getirdiği küreselleģme süreci, insanların diğer ülke ve bölgelere seyahat etme isteklerini teģvik etmektedir. Türkiye genel olarak turizmden önemli gelir elde eden bir ülke olarak bilinmektedir. Bununla birlikte, gerek yüksek ekonomik büyüme oranları gerekse dıģa açılma politikaları yurtdıģı turizm talebi üzerindeki çalıģmaların önemini arttırmaktadır. Bu çalıģmada, yılları arasında aylık veriler kullanılarak Türkiye nin yurtdıģı turizm talebi incelenmiģtir. Anahtar Kelimeler: Turizm, YurtdıĢı Turizm Talebi, Turizm Giderleri Outbound Tourism Demand of Turkey Abstract People s desires to travel other countries and regions are encouraged by globalization process that ensured with developments in information, communication and transportation technologies. Turkey is known as a tourism destination and has significant revenues from it. However, both the high economic growth rates and outward oriented polices increase the importance of the studies on outbound tourism demand of Turkey. In this study, Turkey s outbound tourism demand is investigated by using monthly data between 2004 and Key Words: Tourism, Outbound Tourism Demand, Tourism Expenditures GĠRĠġ Son yıllarda, özellikle diğer ülkelerle vizelerin kaldırılması, ulaģım sektöründe yaģanan geliģmeler, komģularla sıfır sorun politikası, dıģ ticaret hacminde yaģanan geliģmeler ve diğer ekonomik nedenler Türk vatandaģlarının yurtdıģına yönelik seyahat taleplerinde önemli artıģları beraberinde getirmiģtir. Türkiye genel olarak önemli bir turizm destinasyonu olarak bilinmektedir ve cari dengenin sağlanmasında önemli bir gelir kalemi olarak ulusal hesaplarda yer almaktadır. Türkiye ye yönelik turizm talebini inceleyen çok sayıda çalıģma yer alırken, Türkiye nin yurtdıģına yönelik turizm talebini inceleyen çalıģmalar sınırlı kalmıģtır. Bu çalıģmada, yılları arasını kapsayan dönemde aylık veriler kullanılarak Johansen eģbütünleģme testi ile Türkiye nin yurtdıģı turizm talebi analiz edilecektir. YurtdıĢına yönelik turizm talebinin ülke ekonomisi açısından olumlu ve olumsuz etkileri bulunmaktadır. Olumsuz etki döviz rezervlerinin azalması ve cari açıkta ortaya çıkmaktadır. Olumlu etki ise, Türkiye de uygulanmakta olan yurtdıģı çıkıģ harcı ve benzeri uygulamaların kamu bütçesine gelir olarak katkı yapmasıdır. ** Yrd. Doç. Dr., Niğde Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Ġktisat Bölümü, Niğde, hucak@nigde.edu.tr.

96 92 UÇAK Mitchell (2005), yurtdıģına yönelik turizm talebinin, gidilen ülkede elde edilen tecrübe ve bilgi birikiminin ülke içine aktarılması bakımından olumu etkilerinden bahsetmektedir. Dünya turizm talebinin oluģmasında önemli paya sahip olan ülkeler, aynı zamanda dünya dıģ ticaretinde de önemli yer tutmaktadır. I. DÜNYA DA VE TÜRKĠYE DE YURTDIġINA YÖNELĠK TURĠZM Her yıl artan sayıda ülke ve bölge, sağladığı ekonomik etkilerden dolayı turizm sektörüne yönelik yatırımlarını arttırmaktadır. Uluslararası hizmet ticareti olarak, turizm baģlıca ticaret kategorileri içersinde yer almaktadır. Dünyadaki uluslar arası turizm gelirleri 2010 yılında 919 milyar $ a yükselmiģtir yılında küresel ekonomide yaģanan durgunluk uluslararası turizm gelirlerinde bir azalmaya neden olsa da, devam eden süreçteki ekonomik geliģmelerin turizm sektörüne olumlu etkileri görülmüģtür (UNWTO, 2011:3-5). ġekil 1: Ülke ve Ülke Gruplarına Göre YurtdıĢı Turizm Harcamalarının GeliĢimi Kaynak: Worldbank Dünyadaki turizm talebi incelendiğinde, özellikle 2000 li yıllardan itibaren yurtdıģı turizm harcamalarında önemli artıģ görülmektedir. ġekil 1 de 1995 yılı baz alınarak, Türkiye ve ülke gruplarına göre turizm harcamalarının geliģimi yer almaktadır. Dünya Bankası nın gelir grubuna göre ülkeleri sınıflandırmasında Türkiye, üst orta gelir grubunda yer almaktadır. Bu sınıflandırmaya göre, yurtdıģı turizm harcamalarının geliģimi incelendiğinde en hızlı artıģın orta gelir grubu ülkelerinde gerçekleģtiği görülmektedir. Türkiye deki yurtdıģı turizm harcamaları artıģı ise bütün ülke grupları ortalamasının üstünde seyretmiģtir.

97 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ġekil 2: Turizm Gelir ve Giderleri (Milyar $) Kaynak: TUIK. Türkiye genel olarak önemli bir turizm destinasyonu kabul edilmektedir. Turizm sektörü gerek sağladığı istihdam gerekse yabancı döviz geliri bakımından Türk ekonomisi için önemli bir sektör konumundadır. Son yıllarda, en önemli ekonomik sorunlardan birisi olan cari açığın azaltılmasında da turizmin önemli bir yeri bulunmaktadır. ġekil 2 incelendiğinde, Türkiye nin turizm gelir ve gider dengesinde, turizm gelirlerinin turizm giderlerinden oldukça fazla olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, 2004 yılından 2010 yılına gelindiğinde yurtdıģına çıkan Türk vatandaģlarının harcamalarında %90,1 oranında artıģ görünürken, yurtdıģından Türkiye ye gelen yabancıların harcamalarında %28,5, Türk vatandaģlarının harcamalarında ise %38,9 oranında artıģ görülmektedir yılı itibariyle, yurtdıģında yaģayan ve Türkiye ye gelen Türk vatandaģlarından sağlanan gelir, Türkiye den yurtdıģına gidenlerin harcamalarına göre daha fazladır. Turizm gelir gider dengesi incelendiğinde, 2004 yılında turizm giderlerinin gelirlerinin turizm gelirlerine oranı %15,9 iken 2010 yılı sonunda bu oran %23,2 ye yükselmiģtir. Turizm giderlerinin yurtdıģından gelen yabancılardan elde edilen gelire oranı incelendiğinde, 2004 yılında %20,8 olan oran 2010 yılı sonunda %31 e yükselmiģtir. TURAD (Turizm AraĢtırmaları Derneği) (2011) dönemi yabancı ziyaretçi giriģi, gelirler ve Türklerin dıģ seyahat giderleri üstüne yaptığı araģtırmanın sonuçlarına göre, turizm, döviz açığını kapamada önemli bir koz olmaktan çıkmaya baģladığı ve buna yol açan temel nedenlerin ise, izlenen düģük

98 94 UÇAK kur politikasının harcamaları özendirmesi ve turizmde dampingli satıģların gelirleri azalttığı bulgusuna ulaģılmıģtır. II. TÜRKĠYE NĠN YURTDIġI TURĠZM TALEBĠNĠ BELĠRLEYEN ETKENLERE ĠLĠġKĠN AMPĠRĠK BĠR UYGULAMA Literatürde, bir ülke veya bölgeye yönelik turizm talebi yaygın olarak test edilmiģtir. Bir ülke veya bölgenin yurtdıģı turizm talebine yönelik çalıģmalar ise oldukça sınırlı kalmıģtır. Song ve diğ. (2000), Ġngiltere nin 12 farklı tatil destinasyonunu içeren yurtdıģı turizm talebini incelemiģler; deniz aģırı ülkelere yönelik turizm talebinde gelir ve fiyat esnekliğinin daha yüksek olduğu sonucunu bulmuģlardır. Hamal (1998) Avustralya için yaptığı çalıģmada, yurtdıģı turizm talebinin önemli derecede yurtiçi seyahat ve konaklama fiyatlarındaki değiģimden etkilendiği sonucunu bulmuģtur. Oppermann ve Cooper (1998), Yeni Zelanda için yaptıkları çalıģmada, havayolu ulaģım fiyatlarındaki düģüģün yurtdıģına yönelik seyahatlerin artıģında önemli etkisinin oluğunu belirtmektedirler. Hamilton (2003) Almanya için yaptığı çalıģmada, çevre ve iklim koģullarının yurtdıģı turizm talebi üzerindeki etkisini incelemiģ ve doğa Ģartlarının turizm talebi üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaģmıģtır. Türkiye nin turizm destinasyonu açısından dünyada önemli bir konumda bulunması ve buna bağlı olarak da Türkiye ye yönelik turizm talebi incelemeleri oldukça çok sayıda yer almaktadır. Buna karģılık, Türkiye nin yurtdıģı turizm talebine yönelik çalıģmalar üzerinde yeterince durulmamıģtır. Halıcıoğlu (2008) ilk kez dönemini kapsayan yıllık veriler kullanılarak Türkiye nin yurtdıģına yönelik turizm talebini test etmiģtir. Belirtilen çalıģmada, yurtdıģına yönelik turist sayısının, reel gelir ve döviz kurlarına bağlı olarak değiģip incelenmiģtir. Elde edilen bulgulara göre, reel gelirdeki değiģimin yurtdıģına yönelik turizm talebinin en önemli belirleyicisi olduğu sonucu ortaya çıkmıģtır. Bu çalıģmanın Halıcıoğlu (2008) çalıģmasından ayeılan en önemli noktası, Ģekil 1 de yer aldığı gibi turizm giderlerinin önemli derecede arttığı 2000 li yılları kapsaması ve aylık veriler ile analizin yapılmasıdır. Bu çalıģmada, yurtdıģı turizm talebi ampirik uygulamalarda yaygın olarak kullanılan gelir ve göreli fiyatlara bağlı olarak analiz edilmiģtir. ÇalıĢmada 2004:1-2010:12 dönemleri arasını kapsayan aylık veriler kullanılmıģtır. TS yurtdıģına çıkmıģ olan Türk vatandaģlarının toplam sayısını göstermektedir. GSYH, sabit fiyatlara göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla yı göstermektedir. RDK TÜFE bazlı reel döviz kurunu göstermektedir. Veriler TUĠK ve TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sisteminden alınmıģtır. TS bağımlı değiģken, GSYH ve RDK bağımsız değiģkenler olarak modele dahil edilmiģtir. TS ve GSYH (1)

99 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, serileri mevsimsel etkilerden arındırılmıģ olup tüm seriler modelde logaritmik Ģekilde yer almaktadır. III. AMPĠRĠK SONUÇLAR VE DEĞERLENDĠRMELER Zaman serilerine dayalı regresyon çözümlemeleri, kullanılan zaman serilerinin durağan olduğu Ģeklinde örtük bir varsayım ortaya koymaktadır. Bir zaman serisi değiģkeninin, baģka bir veya birden çok zaman serisine göre regresyonu çoğu zaman anlamsız ve düzmece bulgular verebilir (Gujurati 2010, 730). Dolayısıyla serilerin durağanlıklarının test edilmesi gerekmektedir. Ampirik çalıģmalarda, serilerin durağanlık özelliklerinin test edilmesinde Dickey ve Fuller (1979), GeniĢletilmiĢ Dickey ve Fuller (ADF) (1981), Phillips- Perron (PP) (1988) testleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Dickey-Fuller testlerinde hata terimlerinin dağılımının istatistiksel olarak bağımsız ve sabit varyanslı olduğu varsayılmaktadır. Dolayısıyla hata terimleri arasında otokorelasyon olmadığı varsayılmaktadır. Phillips ve Perron (1988) (PP) birim kök için parametrik olmayan yeni bir test geliģtirmiģlerdir. PP testi Dickey Fuller testinde kabul edilen hata terimiyle ilgili varsayımı geniģleterek otokorelasyon sorununu dikkate almıģlardır. Bu çalıģmada serilerin durağan olup olmadıklarının belirlenmesinde ADF ve PP birim kök testlerinden yararlanılmıģtır. Gecikme değerine ise Schwarz bilgi ölçütü kullanılarak karar verilmiģtir. ADF ve PP sıfır hipotezi birim kök varlığını yani serilerin durağan olmadığını, alternatif hipotez ise birim kök yoktur yani serilerin durağan olduğunu ifade etmektedirler. Her iki testte de test istatistikleri kritik değerlerden küçükse sıfır hipotezi reddedilmektedir. Tablo 1, ADF ve PP birim kök test sonuçlarını göstermektedir ve her iki teste göre de benzer sonuçlar elde edilmiģtir. TS, GSYH ve RDK serilerinin düzeyde durağan olmadıkları sonucu bulunmuģtur. Serilerin birinci dereceden farkları alındığında durağanlaģtıkları sonucuna ulaģılmıģtır. Eğer bir zaman serisinin birinci farkları alınır da bunların serisi durağan çıkarsa baģlangıçtaki serisi birinci dereceden bütünleģiktir deyip bunu I(1) ile gösteririz (Gujurati, 2010:718). Serilerin birinci farkları alındığında, I(1) düzeyinde durağanlaģmıģlardır. Ancak serilerin durağanlaģtırılması için her zaman birinci farklarının alınması yeterli olmayabilmektedir. Bu nedenle, seriler ikinci farkları da test edilmekle beraber, I(1) düzeyinde durağanlaģtıkları sonucu değiģmemiģtir. Bu sonuçlar, seriler arasında eģbütünleģme olabileceğinin bir göstergesidir ve eģbütünleģme testine geçilmesi için sorun bulunmamaktadır

100 96 UÇAK Tablo 1: Durağanlık Test Sonuçları ADF Sabit terimli Sabit terimli ve trendli Sabit terimsiz ve trendsiz PP Sabit terimli Sabit terimli ve trendli Sabit terimsiz ve trendsiz -2,158-6,076* 0,549-3,068-6,094* 2,259-1,335-1,883 2,183-1,326-1,929 2,267-2,211-3,168 0,965-2,169-2,625 0,556-13,151* -13,071* -13,195* -35,170* -39,305* -21,822* -10,242* -10,162* -9,820* -10,128* -10,056* -9,754* -5,645* -5,571* -5,562* -6,885* -6,826* -6,929* * %5 düzeyinde anlamlılığı ifade etmektedir. Zaman serilerine dayalı regresyon çözümlemeleri, kullanılan zaman serilerinin durağan olduğu Ģeklinde örtük bir varsayım ortaya koymaktadır (Gujurati, 2010, 730). Serilerin durağan olmaması, sahte regresyon sorununu ortaya çıkarmaktadır. Engle ve Granger (1987), yapmıģ oldukları çalıģmalarında iki veya ikiden fazla durağan olmayan serilerin doğrusal bileģimlerinin durağan olabileceğini ortaya koymuģlar ve uzun dönemli denge iliģkilerinin araģtırılabilir olmasında önemli katkı sağlamıģlardır. Diğer bir ifadeyle, düzey değerlerinde durağan olmayan seriler, aynı mertebeden durağanlaģıyorsa ve bunların doğrusal bileģimi durağansa eģbütünleģme ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla da, eģbütünleģmenin varlığı için ilk aģamada serilerin I(d) seviyesinden durağan olma koģulu test edilmelidir. Ġki yada daha fazla zaman serisinin eģbütünleģik olması, bunlar arasında uzun dönemli bir denge iliģkisi bulunduğu anlamına gelmektedir (Gujurati 2010, 730). Serilerin durağanlık derecesi kullanılacak yöntem için önem taģımaktadır. ADF ve PP birim kök testlerinde serilerin I(1) düzeyinde durağanlaģtığı sonucu elde edilmiģtir. Serilerin aynı dereceden durağan olması, eģbütünleģme testinin uygulanabilmesi olanağını sağlamaktadır.

101 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo 2: Johansen EĢbütünleĢme Test Sonuçları Ġz istatistiğine Bağlı Sonuçlar Özdeğer Ġz Ġstatistiği Kritik Değer (%5) Olasılık Gecikme 0, , , , , , , , , Maksimum Özdeğere Bağlı Sonuçlar Özdeğer Maksimum Özdeğer Ġstatistiği Kritik Değer (%5) Olasılık Gecikme 0, , , , , , , , , , , , Literatürde farklı eģbütünleģme testleri bulunmakla beraber, Engle-Granger (1987) ve Johansen (1988, 1991) testleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Ġkiden fazla değiģkenin olduğu analizlerde Johansen eģbütünleģme testinin daha güçlü sonuçlar verdiği genel kabul görmektedir (Bozkurt ve Dursun, 2006:44). EĢbütünleĢmenin gecikmesinde VAR modeli çözümlemesine bağlı olarak Schwartz kriterinden yararlanılmıģtır. Schwartz bilgi kriterine göre gecikme sayısı 1 alınmıģtır. Tablo 2 deki sonuçlara göre %5 anlamlılık düzeyinde, iz istatistiği ve maksimum özdeğer istatistiğinin her ikisine göre eģbütünleģme test edilmiģtir. Ġz istatisiği sınaması matrisinin rankını inceleyerek, rankın r ye esit ya da r den küçük olduğunu ifade eden sıfır varsayımını değerlendirmektedir. Maksimum özdeğer istatistiği ise esbutunlesik vektör sayısının r olduğu sıfır varsayımını r+1 olduğu alternatif varsayıma karsı değerlendirmektedir. EĢbütünleĢik vektör bulunmadığını öne süren sıfır hipotezi her iki test istatistiğine göre de red edilememektedir. Bunun anlamı en az bir bütünleģik vektörün var olduğudur.

102 98 UÇAK Tablo 3: Hata Düzeltme Modeli Sonuçları Bağımlı DeğiĢken Bağımsız DeğiĢkenler Hata Düzeltme Parametresi -0, (-3,93564) 0, (1,16323) 0, (2,62959) F Ġstatistiği 6, , , Negatif ve istatistiksel olarak anlamlı hata düzeltme katsayısı eģbütünleģmeyi destekleyen alternatif bir yoldur. Katsayıların negatif iģaretli olması, kısa dönemli dengesizliklerden dengeye doğru yönelme olduğunu ifade etmektedir (Oskooee ve Kutan, 2009:2528). Tablo 3 deki sonuçlar değerlendirildiğinde bağımlı değiģkenin ΔTS olduğu modelde F istatistiği anlamlı ve hata düzeltme parametresinin istatistiksel olarak önemli olduğu görülmektedir. Sonuç olarak, Türkiye nin yurtdıģı turizm talebinin uzun dönem zaman patikasından sapmaları, kısa dönemlidir ve uzun dönemde geçicidir. SONUÇ Dünya genelinde turizm sektörünün geliģiminin son yıllarda hızlı bir artıģ sürecine girdiği görülmektedir. Bu artıģ sürecinde geliģmekte olan ülkelerdeki talep artıģı, geliģmiģ ülkelere göre daha hızlı yaģanmaktadır. Türkiye ekonomisi son yıllarda hızlı ekonomik büyüme oranlarına sahip olmakla birlikte, dıģa açılma politikaları önemli yer tutmaktadır. DıĢ ticaret hacmindeki geniģleme ekonomiyi uluslararası piyasalara daha bütünleģmiģ bir konuma getirmektedir. Türkiye nin yurtdıģına yönelik turizm harcamalarında geliģim, dünya ortalamasının oldukça üstündedir. Ayrıca, yurtdıģına çıkan vatandaģların ortalama harcaması, yurtdıģından ülkeye gelen yabancıların ortalama harcamasının üzerindedir. YurtdıĢına yönelik turizm talebinde gelir önemli bir etken olarak yer almaktadır. Bununla birlikte, yurtdıģına yönelik turizm piyasasındaki daha rekabetçi geliģmeler ve vize kısıtlamaları vb ekonomi dıģındaki engellemelerin azalması yurtdıģı turizm talebinin artıģında etkili olabilecektir.

103 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Bu çalıģmada, Türkiye nin 2000 li yıllardaki yurtdıģı turizm talebi incelenmiģtir. YurtdıĢı turizm talebinde önemli artıģın meydana geldiği bu dönem eģbütünleģme analizi yapılarak incelenmiģtir.. Analiz sonucunda yurtdıģı turizm talebinin oluģmasında, yurtdıģına çıkan turist sayısının bağımlı değiģken olduğu, gelir ve reel kurların bağımsız değiģken olduğu modelin hata düzeltme parametresi -0,458 bulunmuģtur. Diğer bir ifadeyle, yurtdıģı turizm talebini belirleyen bu model uzun dönemde dengeye doğru yakınsadığı ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak, geliģmiģ ülkeler ile kıyaslandığında oldukça düģük düzeyde yer alan Türkiye nin yurtdıģı turizm talebinin, ekonomik koģullardaki geliģmelerle birlikte artıģ sürecini devam ettireceği sonucu ortaya çıkmaktadır. KAYNAKÇA BOZKURT H. ve G. DURSUN (2006); Bilgi ve ĠletiĢim Teknolojileri ile Yabancı Doğrudan Yatırım akımları Arasındaki EtkileĢim: Türkiye için Kointegrasyon Analizi, , Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, I-I (I-II); DICKEY, D. A., and W. A. FULLER (1981); Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive Time Series with a Unit Root Econometrica, 49; ENGLE, R. ve C. GRANGER (1987); Co-integration and Error Correction: Representation, Estimation and Testing, Econometrica, 55(2); GUJURATI, D. N. (2010); Temel Ekonomtri, Çevirenler: Ümit ġenesen, Gülay Günlük ġenesen, Literatür Yayıncılık. HALICIOĞLU, F. (2008); An Econometric Analysis of Aggregate Outbound Tourism Demand of Turkey, MPRA Paper, No HAMAL, K. (1998); Australian Outbound Holiday Travel Demand: Longhaul Versus Short-haul, Australian Tourism and Hospitality Research Conference, Gold Coast, Australia. JOHANSEN, S. (1988); Statistical Analysis of Cointegrated Vectors, Journal of Economic Dynamics and Control, 12; JOHANSEN, S. (1991); Estimation and Hypothesis Testing of Cointegration Vectors in Gaussian Vector Autoregressive Models, Econometrica, 5; MITCHELL, T. ve T. CAMPBELL (2005); The Determinants of Outbound Tourism Demand in Barbados: A Vector Error Correction Approach, Presented at the 26th Annual Review Seminar Research Department Central Bank of Barbados. OPPERMANN, Martin and Malcolm COOPER (1999); Outbound Travel and Quality of Life: The Effect of Airline Price Wars, Journal of Business Research, (44);

104 100 UÇAK OSKOOEE, M. B. ve A. M. KUTAN (2009); The J-curve in the Emerging Economies of Eastern Europe, Applied Economics, 41: 20; PHILLIPS, P.C.B., and P. PERRON, (1988); Testing for a Unit Root in Time Series Regression, Biometrika 75:4; SONG, H.; P. ROMILLY ve X. LIU (2000); An Empirical Study of Outbound Tourism Demand in the UK, Applied Economics, 32; TCMB (Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası) (2011); EriĢim Tarihi: TUĠK (Türkiye Ġstatistik Kurumu) (2011); EriĢim Tarihi: TURAD (Turizm AraĢtırmaları Derneği) (2011), TURAD AraĢtırmaları, EriĢim Tarihi: UNWTO (Unite Nations World Tourism Organization) (2011); UNWTO Tourism Highlights, EriĢim Tarihi: WORLDBANK (2011); World Development Indicators, EriĢim Tarihi: YILDIRTAN, D. N. (2010); E-views Uygulamalı Temel Ekonomteri-Makro Ekonomik Verilerle, Türkmen Kitabevi.

105 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TÜRKĠYE DE KADINA YÖNELĠK EKONOMĠK ġġddet Veda Bilican GÖKKAYA Özet Bu çalıģmada, insanlıkla birlikte baģlayan ve her zaman kendini farklı biçimlerde vareden Ģiddet olgusuna değinilmeye çalıģılmıģtır. Bu bağlamda Ģiddet kavramı dar ve geniģ çerçevede tanımlanmıģ, Ģiddet türlerine özellikle de ekonomik Ģiddete (aile içinde ve dıģında) yer verilerek, Ģiddetin nedenlerine, sonuçlarına, Ģiddeti uygulayan ve maruz kalanların toplumdaki konumlarına açıklık getirilmeye çalıģılmıģtır. Çok eski bir olgu olduğuna dikkat çektiğimiz Ģiddetin en çok kadınlara uygulandığını ortaya koyan araģtırmalar, bu durumun ise toplumsal yapının özelliklerinden (sosyo-kültürel ve ekonomik vb) kaynaklandığını ileri sürmüģlerdir. Toplumsal yapıdaki egemen eril ideolojilerin, bu durumu içselleģtirip, varlığını sürdürdüğünü belirten çalıģmalar, kadının bu durumunu kadının yoksunlaģması ya da yoksullaģtırılması olarak da ifade etmiģlerdir. Anahtar Kelimeler: Toplum, Kadın, ġiddet, Ekonomik Ģiddet Economic Violence Against Woman in Turkey Abstract This article focuses on the fact of violence that emerged with the history of humankind and has always regenerated itself in various forms. In this context, this paper defines the concept of violence in both narrow and wider respects; mentions the kinds of violence, emphasizes especially the economical violence and tries to explain the reasons and results of this phenomenon and clarify the positions of both who engages in violence and who are exposed to it. Researches indicating that the ones exposed to violence at most are women claim that this situation had its sources in characteristics of social structures (such as socio-cultural, economic etc.). Studies that define dominant masculine ideologies as an agent which both internalize and sustain this situation describe this condition as women s deprivation or the process in which they are rendered as poor. Key words: Society, Women, Violence, Economic Violence. GĠRĠġ ġiddet, tüm toplumlarda olduğu gibi geliģmekte olan ülkemizde de yaģanan toplumsal bir gerçekliktir. Bir anlamda fiziksel (darp, dövme, tokat ama vb.) ve ruhsal (aģağılama, psikolojik baskı vb.) olarak baskı altına alma anlamına gelen Ģiddetin öyküsünde, genelde Ģiddeti uygulayan erkek, Ģiddete maruz kalan ise kadındır. Kadının, evde baģlayan Ģiddet öyküsü, ev dıģında da sürmektedir. Buna gösterilecek en güzel örneklerden birini ise kadının yaģamıģ olduğu ekonomik Ģiddet oluģturmaktadır.kadınların ev içinde (ücretsiz ev iģçiliği vb. gibi) ve dıģında Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniv., Edebiyat Fak., Sosyal Hizmet Böl., Sivas, bilican@cumhuriyet.edu.tr.

106 102 GÖKKAYA maruz kaldığı ekonomik Ģiddet, toplumun gelenekselliğinden, o toplumda egemen olan ekonomik, yasal ve siyasal eril ideolojilerden etkilenmekte ve onlar tarafından belirlenmektedir. Kadınların maruz kaldığı söz konusu bu ekonomik Ģiddetin ortadan kalkması ise bireylerin (kadın ve erkek) eğitim seviyesinin yükseltilmesine, toplumsal anlamda onların bilinçlenmesine, toplum tarafından benimsenmiģ mevcut kültürel ögelerin yeniden kurgulanarak inģa edilmesine ve toplumdaki demokrasi kültürünün olması gerektiği gibi iģlemesine bağlıdır. Bu bağlamda çalıģmamızın konusunu, kadına uygulanan (hem eviçinde hem de ev dıģında) ekonomik Ģiddet oluģtururken araģtırmanın amacını ise uğranılan bu ekonomik Ģiddetin, toplumdaki kadının konumunu nasıl etkilediği ve bunun sonucunda oluģan kadın yoksunluğu oluģturmaktadır. Dolayısıyla bu konunun araģtırılması ve açıklığa kavuģturulması için ilk önce Ģiddetin tanımına yer verilerek, Ģiddetin çeģitlerine değinilmekte özelikle kadının hem ev içinde hem de ev dıģında uğramıģ olduğu ekonomik Ģiddetin neden ve sonuçlarına açıklık getirilmeye çalıģılmaktadır. AraĢtırmada bilimsel yönteme uygun hareket edilerek, gerekli kavram ve konular, literatur taranarak (belgesel gözlem tekniği ile) açıklanmaya ve konuyla ilgili birçok istatistiki veriden yararlanılarak araģtırma desteklenmeye çalıģılmıģtır. I. KADIN VE ġġddet Coğrafi anlamda sınır tanımayan, ekonomik anlamda geliģmiģlik düzeyine bakılmaksızın tüm dünya ülkelerinde ve kültürlerinde görülen Ģiddet, ülkemizde de önemli bir toplumsal sorundur. Söz edilen Ģiddet olgusu, toplumsal koģulardan (sosyo-ekonomik, kültürel vb. gibi koģullar) beslenmekte ve o toplumda yaģayan bireylerin özellikle de kadınların, kiģisel özgürlük ve haklarını engellemektedir. Birçok toplumda olduğu gibi ülkemizde de Ģiddet, toplumun yapısından kaynaklanan özelliklerden (geleneksel öge ve kurallar vb.) dolayı içselleģtirilmekte ve meģru olarak kabul edilmektedir. Tılıç ında (1997:5) belirttiği gibi, Ģiddetin meģru görülmesi, önce ailede sonra da toplumda tekrar tekrar üretilmesine ve bir sorun çözme yöntemi olarak kuģaktan kuģağa aktarılmasına yol açmaktadır. Ancak toplumların yapısından kaynaklanan bu meģruluk, her ne kadar kendini kronik olarak devam ettirse de yavaģ yavaģ konuģulmaya ve farklı platformlarda tartıģılmaya (son yirmi-otuz yıldır) baģlamıģtır. ġiddetin konuģulmaya baģlanmasında toplumbilim araģtırmalarının artması, kitle iletiģim araçlarında trajik aile öykülerinin yer alması, feminist grupların kamuoyunu harekete geçirmeleri ve kadınları korumak amacıyla örgütlenmeleri (Yetim ve ġahin, 2009) ve en önemlisi de kadınların eğitim seviyelerinin artmasıyla birlikte bilinçlenmeleri önemli faktörler olarak gösterilebilir. Ġnsan hakları çerçevesinde bir hak ihlali olarak karģımıza çıkan Ģiddet, dar ve geniģ iki anlamda tanımlanmaya çalıģılmıģtır. Dar anlamda Ģiddet; fiziksel Ģiddetin insanların bedensel bütünlüğüne karģı dıģarıdan yöneltilen, sert ve acı verici bir edimdir. Mala, cana, sağlığa, bedensel bütünlüğe, birey özgürlüğüne karģı bir tehdit oluģturması söz konusudur. GeniĢ anlamda Ģiddet ise insan üzerindeki

107 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, fiziksel ve ruhsal etkileri açıkça ölçülemeyen, dolaylı ve somut bir biçimde hissedilen çeģitli baskılardır. Örneğin, ekonomik Ģiddet, medya terörü, enflasyon, iģsizlik, trafik korsanlığı vb. gibi (Kocacık, 2004:14). Tek bir nedene bağlanamayan (sadece kadın olmak, yoksulluk, yetersiz ekonomik durum, eğitim düzeyinin düģük olması, toplumdaki egemen kültürel faktörler, ruhsal hastalıklar, alkol bağımlılığı, kötü alıģkanlıklar (kumar vb.) vb. gibi nedenler) ve farklı biçimlerde kendini gösteren Ģiddet, daha çok kadını etkilemekte ve onu hem aile içerisinde hem de aile dıģında çepeçevre sarmalamaktadır. Aile içersinde ve diğer toplumsal yaģam alanlarında Ģiddetle beraber yaģayan kadın, toplumsal yapının kültürel özelliklerinden dolayı bunu dıģa yansıtmamaktadır. Çünkü toplumda ve özellikle de aile içerisindeki cinsel rol kalıpları, içinde yaģanılan kültür tarafından belirlenmektedir. Geleneksel kültürde erkeğe aktif olması, güçlü, cesaretli olması öğretilirken kız çocuklarına pasif olmaları, söylenenlere itaat etmeleri öğütlenmektedir. Sümer in de (1998:132) dediği gibi kız çocukları, son derece kapalı bir ortamda büyütülmeye çalıģılmakta, sosyal faaliyetlere katılım büyük ölçüde engellenmekte hatta arkadaģlıkları da büyük bir denetim altında tutulmaktadır. En önemli nokta ise bu Ģekilde yetiģtirilen bir kız çocuğunun annesinin de aynı davranıģları sergilediğini görmesi, bu davranıģları daha rahat benimsemesine kimi zamanda katlanmasına örnek olmaktadır. Bireylerin (kadın ve erkek) toplumsallaģma süreçleriyle ilgili olarak L. Walker da katı cinsiyet rolü sosyalizasyonu sonucunda kadın çaresiz kalmayı öğrenir (Ġçli, 1994:10) ifadesini kullanmıģtır. Kadının bu çaresiz kalma durumu ise sadece erkeğe ve onun uygulamıģ olduğu Ģiddete yaramaktadır. Toplumsal yapıdaki benimsenmiģ olan toplumsallaģma süreçlerindeki birbirinden farklı olan bu roller (kadın ve erkek rolleri), zamanla çeģitli geliģme ve değiģmeler gösterse de kadın ve erkek tarafından genellikle benimsenmekte ve uygulanmaktadır. Bireylerin (kadın ve erkek) toplumsallaģma sürecinde öğrenmiģ oldukları bu cinsel rol kalıpları doğrultusunda (erkeğin, Ģiddeti öğrenmesiyle kadının, Ģiddeti benimsemesi ve onu içselleģtirmesi), kadının, birçok Ģiddet türüyle karģılaģtığını söylemek mümkündür. Dünya Sağlık Örgütü nün (WHO) kadına yönelik Ģiddeti (violence against woman) cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaģamında kadına baskı uygulanması ve özgürlüklerin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıģtır (Akın ve Paksoy, 2007:107) diye tanımlamasından yola çıkarak kadınların, fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik vb. gibi birçok Ģiddete türüne uğradıkları ifade edilebilir. Kadına yönelik fiziksel Ģiddet, kadına bağırma, onu itip kakma, dövme kısacası onu fiziksel anlamda darp etmedir. Duygusal Ģiddet ise fiziksel bulguların olmamasına rağmen kadında derin yaraların açılmasına sebebiyet vermektedir. Kadını küçük düģürme, onu aģağılama, yok sayma, alay etme, ona sevgi ve Ģefkat göstermeme gibi davranıģlar, kadını duygusal anlamda Ģiddete maruz

108 104 GÖKKAYA bırakmaktadır. Kadınların karģılaģmıģ oldukları diğer Ģiddet türü de cinsel Ģiddettir. Kadınların uğramıģ oldukları, tecavüz, taciz, ensest, fuhuģa zorlama, sünnet gibi olaylar, cinsel Ģiddete örnek gösterilebilir. Kadınların uğramıģ olduğu son Ģiddet türü ise konumuzun da odağını oluģturan ekonomik Ģiddettir. II. KADIN VE EKONOMĠK ġġddet Kadınların toplumsal yapı içerisinde görmüģ olduğu ekonomik Ģiddet, diğer Ģiddet türlerine oranla daha az konuģulmasına rağmen kadınların maruz kaldığı birçok Ģiddet türünün temelinde de ekonomik Ģiddet yer almaktadır. Diğer bir deyiģle kadınların ekonomik anlamda bağımlı kılınması, onların büyük oranda hem fiziksel hem psikolojik hem cinsel hem de ekonomik anlamda Ģiddete maruz kalmasına neden olmaktadır. Ġçli ye (1994:13) göre ekonomik faktörün Ģiddet iliģkisindeki etkinliği iki yönlü olabilir: Ya kadın erkeğe bağımlıdır ya da mesleksel statü açısından erkekten üstündür. Birinci durumda erkek, kadını kendine bağımlı kılarak onu pasif, tehdit unsuru olarak görmezken ikinci durumda kadının kendinden daha fazla kazançla karģısına çıkmasını (gücü/erki elinde bulundurma) bir tehdit unsuru olarak görmekte ve bu durumu ortadan kaldırmak içinde Ģiddete yönelmektedir. ġiddeti uygulayan erkek bu sayede içinde bulunduğu duygusal baskıları ve hayal kırıklıklarını ortadan kaldırırken kadın, bireysel ve toplumsal anlamda derin yaralar almaktadır. Dar anlamda kadınların ev içinde ve ev dıģında ürettiklerine el koyma, onlardan yoksun bırakılma anlamına gelen ekonomik Ģiddet daha geniģ tanımlanırsa kadının evde yaratmıģ olduğu ürünlere el koyarak, onu ücretsiz aile iģçisi olarak kullanmak, kadınları çocuklara ve yardıma muhtaç hasta ve sakatlara bakmakla yükümü tutarak emeğini karģılıksız bırakmak, kadını, kamusal alanda çalıģmasına rağmen kazancına el koyarak onu mahrum etmek, evlenirken ya da evlendikten sonra kadının sahip olduğu takı ve parasına el koymak, kadına çalıģmak istemesine rağmen izin vermemek ya da kadını zorla çalıģtırmak, baģlık parası karģılığı onu satmak, mirastan yoksun bırakmak, boģandıktan sonra nafaka ödemeyerek onu mağdur etmek vb.dir (IĢık, 2007: ). Kadının ekonomik anlamda sömürülmesi bilindiği üzere ilk aile içinde baģlamaktadır. ToplumsallaĢma sürecinde ezik olmaya, verilenle yetinmeye alıģtırılan kız çocukları, eğitimden yoksun bırakılarak, çalıģma yaģamına sokulmamaktadırlar. Eğitim almayan kadın ve kız çocukları, ekonomik anlamda kendilerini gerçekleģtiremedikleri gibi ev eksenli çalıģmalarda da emeği sömürülmekte ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmaktadırlar. Kadınlar sadece bireysel faktörlerden ya da toplumsal yapıdaki mevcut kültürel ögelerden/faktörlerden dolayı ekonomik Ģiddete uğramamakta aynı zamanda devletin uygulamalarındaki eksikliklerden kaynaklanan ekonomik Ģiddetle de karģı karģıya kalmaktadırlar. KarĢılaĢılan bu durum ise tahmin edileceği üzere kadın için çok yıkıcı ve yıpratıcıdır. Devletin yapısından ve uygulamalarından kaynaklanan kadına yönelik ekonomik Ģiddeti, IĢık (2007:117) Ģöyle açıklamaktadır:

109 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ĠĢgücü piyasasındaki eģitsizlikler, eğitimdeki, siyasetteki, karar mekanizmalarındaki ayrımcılık ve eģitsizlikler, kadınları düģük gelirli iģlere, kötü, statüsü düģük iģlere mahkum bırakan, ekonomik güç elde etmesini engelleyici uygulamalardır. Kadının kendine ait sosyal güvenliğinin olmamasına yol açan uygulamalarla yaratılan sosyal güvencesizlik ve erkeğe bağımlılık ekonomik Ģiddettir. Bu anlamda genel sağlık sigortasının yokluğu, çocuk yardımı vb. bazı ödemelerin kadına verilmemesi gibi devletin, kadına yönelik ekonomik Ģiddeti olarak değerlendirilebilir. ÇalıĢan yoksulların önemli bir kısmını oluģturan örneğin ev eksenli çalıģma gibi çalıģma türlerinde çalıģanlarla ilgilenmemek, onların iģçilik haklarını ve sosyal güvenliklerini düzenlememek ekonomik Ģiddettir. Dolayısıyla kadın/erkek eģitliğinin sağlanamadığı, kadının toplumsal yapıda pasif olmaya itildiği toplumlarda erkeklerin uygulamıģ oldukları her türlü Ģiddet, kültürel kurumlar, siyasi ve ekonomik düzen tarafından da desteklenmektedir. Çünkü devlet ve onun uygulamıģ olduğu politikalar, toplumsal yapının özeliklerini taģımakta yani eril ideolojiler tarafından belirlenmektedir. Böyle bir durum da ise kadının özellikle ekonomik anlamda Ģiddete maruz kalması kaçınılmazdır. Toplumların eģitlik temelli söylemleri ne kadar fazla olursa olsun, iki cins arasındaki uçurum, tarihsel dönemden günümüze kadar hala varlığını devam ettirmektedir. Kadınlar, günümüzde tarihteki konumuna bakıldığında daha iyi konumdadır ancak buna rağmen erkeklerle hala eģit konuma gelememiģtir. Burada da erkek egemen ideolojilerin güttüğü politikalar önemlidir. Günümüzde, eģitlik çağında erilin ne denli egemen olduğunu gözlemliyoruz hala. Erkeklerin üstünlük alanı, kadınların toplumsal statüler bakımından eģitliğe doğru yaptıkları her hamlede yeniden kendini oluģturuyor. Kadınlar bugüne dek kendilerine yasaklanmıģ sektörlere girdikçe erkekler de korunmuģ sektörleri yeniden oluģturuyorlar. Kadın çalıģanların sayısının artmasıyla birlikte belli bir mesleğin değerini kaybetmesine ve hiyerarģik bakımdan düzey yükseldikçe kadınların sayısının azalmasına iliģkin sosyolojik kural hala geçerli (Sönmezay, 2005:507) dir. Ekonomik yaģamda her zaman varlığını hissettiren kadın, Sanayi devriminden önce ailenin ücretsiz iģçisiyken, sanayi devriminden sonra ise ücretli iģçisidir. Kadının, ekonomik yaģamda var olması, onun kimliğini oluģturmasında (birey olmasında) önemli bir adımdır. Kadın, bir yandan hizmet ve mal üretirken bir yandan da kendi kimliğini inģa etmeye çalıģmaktadır. Yates e göre, bizler normalde ekonomimizin ürün ve hizmet ürettiğini düģünürüz, ama iģler bu kadar basit değil. Bizler çalıģırken sadece faydalı Ģeyler yapmakla kalmayız, kendimizi de var ederiz. ĠĢimiz sayesinde neysek o oluruz. ĠĢimiz, bizi insan olarak tanımlayan Ģeyin bir parçasıdır. Böyle bakıldığında, iģsizliğin önemi artar. ĠĢ, sosyal bir deneyimdir, bizi yakınımızdaki diğer insanlara bağlayan baģlıca

110 106 GÖKKAYA yollardan biridir. ĠĢsiz bir insan, bu bağları kuramaz ve dolayısıyla tam bir insan olamaz. O halde, iģsizliğin kiģinin benliğine, öz değer duygusuna bir darbe vurduğu rahatlıkla söylenebilir. ĠĢsizlikte, yalnızca iģsiz insanın aslında üretebileceği üründen yoksun kalınılmıģ olmaz, aynı zaman da iģsiz insan da boģa harcanmıģ olur (Düz, 2005:218). ÇalıĢmanın, bireyselliği getirdiği önemli bir gerçek olsa da kadınlar, bu gerçeği tam anlamıyla yaģayamamaktadırlar. ġöyle ki, kadınlar hem kamusal alanda hem de evde çalıģmakta ama buna rağmen hak ettiği kimliğine kavuģamamaktadır. Geleneksel rollerin hala sürdürüldüğü toplumlarda (ülkemizde de olduğu gibi) kadın hem ev de hem de ev dıģında çifte sömürüye maruz kalmaktadır. Dolayıyla sömürü ve ezilme kadınların bir anlamda Ģiddete uğradığının da bir kanıtıdır. Bunu sayısal verilerle desteklemek ise hiç de zor değildir. Kentlerde her 100 kadından 26 sı sanayi sektöründe, 61 i ise hizmetler sektöründe çalıģmaktadır. Kadınların çoğu tekstil, konfeksiyon, garsonluk, tezgahtarlık, sekreterlik gibi düģük nitelikli, emek gerektirmeyen sektörlerde ve sosyal güvenlikten yoksun hizmet vermektedir. Ücretli ve yevmiyeli olarak çalıģan toplam 10 milyon 800 bin civarındaki nüfusun %20 si kadındır. Bunun 366 bini mevsimlik ya da geçici iģlerde çalıģmaktadır. Ücretli ve yevmiyeli olarak çalıģan her kadından %16 ının düzenli bir iģi yoktur (Demirer, 2007:92). Ekonomik anlamda Ģiddete maruz kalmanın önemli nedenlerinden biri olarak gösterilen eğitim, büyük bir çoğunlukla kadını bu Ģiddetten koruyamamaktadır. ġöyle ki, eğitim almıģ ve kamusal alanda çalıģan kadın aynı eğitimi alan ve aynı iģte çalıģan erkekle eģit konumlarda olamamakta, kadınlar yönetici ya da üst konumda bulunamamakta ya da aynı maaģı alamamaktadırlar. EĢit iģe, eģit ücret uygulaması sözde kalmakta, kadının emeği sömürülmektedir. Kadınların iģgücüne katılma ve profesyonel ve yönetimsel kariyer geliģtirme oranlarında önemli artıģlar olmuģtur. Fakat uygun eğitim, yetiģtirme ve deneyime sahip olan profesyonel ve yönetici kadınların üst yönetim kademelerine ulaģmada aynı baģarıyı gösteremedikleri de saptanmıģtır. Kadın çalıģanlar, yönetim kademelerinde temsil edildikleri oranda tepe yönetim kademelerinde yer alamamaktadırlar. Bununla birlikte, kadın çalıģanların kariyerlerinin iģ yaģamlarına baģladıkları andan itibaren çıkmaz (dead end) kariyer yollarına yönlendirildiği ve bu sebeplerle kadınların yöneticilik kademesine bile ulaģamadıkları, kariyerlerinin daha alt bir düzeyinde platoya ulaģtıkları da bir gerçektir. ĠĢgücünün yüzde 50 sini kadınların oluģturduğu ülkelerde bile kadınların yönetim seviyelerinde temsil edilme oranları çok düģüktür (Ataay, 1998:237). TC BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün (KSGM) 2006 verilerine göre kadınlar, üst düzey yöneticilikte %2.7, profesyonel meslek gruplarında ise %8.8 yer almaktadırlar (Hürriyet, 2009). Kadınların, üst düzey yöneticilik kademelerinde olamamalarını 1980 lerde gündeme gelen cam tavan ya da Ģeffaf tavan (Glass Ceiling) kavramlarıyla da açıklamak mümkündür. Cam tavan kavramı, profesyonel kiģilerin (özellikle kadınların) hak ettikleri halde cinsiyet ayrımı nedeniyle üst düzey yönetime

111 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ulaģamadıklarını ifade etmektedir. Tavan sözcüğü, yukarıya çıkmanın engellenmesinden, cam sözcüğü ise görülmeyen ama varlığı hissedilenden bir engelden bahsetmektedir. Bu kavramın altında yatan temel düģünce ise kadının bir gün gelip ailesi ve kariyeri arasında tercih yapması gerekirse ailesini tercih edecektir düģüncesidir. Bundan dolayıdır ki, kadınlara iģ baģvurularında veya iģe alınmasında evli misiniz? Ya da çocuk yapacak mısınız? soruları sorulur. Dökmen (2006:229) e göre kadınların liderlik yeteneğine sahip olmadıkları inancı, kadınların erkek çalıģanlar üzerinde otorite olarak kabul edilmelerini önleyen sosyal değerler, davranıģlar ve cinsiyet rolü sosyalleģmeleri, kadınların iyi bir liderlik için gerekli olduğu erkeksi özelliklere sahip olmadıkları algısı cam tavan etkisi yaratmaktadır. Dolayısıyla kadınların, kadınlık rollerinden dolayı ilk önce eģ ve annelik rolünü daha sonra iģ yaģamını düzenleyip, dengelemesi erkekler tarafından endiģeyle karģılandığı için kadınlar, yöneticilik kadrosuna ulaģamamaktadırlar. Dolayısıyla bu durum, onların ekonomik anlamda haklarının ve özgürlüklerinin ihlalini gösterir ki bu da Ģiddeti kapsar. ÇalıĢan kadınlarda, toplumsallaģma süreci doğrultusunda sürekli eģ ve anne rolleri öne çıkarılmakta çalıģan kadın rolü ise ikinci plana itilmektedir. Kadınların seçeceği mesleklerde dahi cinsiyet ayrımcılığı gözetilerek, kadınların eģ ve annelik rollerinin bir uzantısı olan meslekler (öğretmenlik, sekreterlik, ebelik, hemģirelik, bakıcılık, vb. gibi) seçilmektedir. Kadınların kadın iģi sayılan alanlarda yoğunlaģmasının temelinde kadınların, geleneksel rollerini aksatması korkusu yatmaktadır. Bu nedenle kadınlar, geleneksel rol tanımlarına uygun düģen insancıl, bakım ve gözetime dayalı alanlara yönelmektedirler. Bu nedenle mimarlık, mühendislik ve yöneticilik gibi alanlar kadınlara uygun görülmemektedir (Günindi ve Ersöz, 1998:257). Konuyla ilgili olarak TC BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün (KSGM) Türkiye de Kadının Durumu adı altında vermiģ olduğu bilgilerde bu durumu destekler niteliktedir. Kuruma göre, iģ piyasasında iģ ve mesleklerin kadın iģleri ve erkek iģleri olarak ayrıģıp toplumsal kabul görmesinden dolayı, kadınlar ancak geleneksel kadın mesleklerinde yoğunlaģmakta, daha düģük statülü ve ücretli iģlerde çalıģmaya razı olmaktadırlar. Bu iģler de süreli ve geçici çalıģmayı, sosyal güvencesizliği beraberinde getirmektedir (Ksgm, 2009). ÇalıĢma yaģamının ve ev yaģamının getirmiģ olduğu sorumluluklar ise kadını sıkıntıya sokmakta, onu ruhsal anlamda çöküntüye sürüklemektedir. ġöyle ki kadın, aile hayatına öncelik verip, iģini ikinci plana atarsa iģinde ikinci sınıf çalıģan olacak, eğer iģini ön planda tutup, ailesini ikinci plana atarsa da benimsemiģ olduğu geleneksel roller olan eģ ve annelik rollerini aksatarak, iyi anne iyi eģ olamayacaktır. Dolayısıyla bu durum, onu ikileme sürüklemekte ve ruhsal çöküntüye uğramasına sebebiyet vermektedir. Kadınların erkeklerle eģit statüleri paylaģamadıklarının yanı sıra eģit ücret alamadıkları, erkeklere göre daha düģük ücret aldıkları da önemli bir gerçektir. Toplumdaki eril ideolojilerin keyfi kararları, kadın emeğini ve emeğin karģılığı olan kazancı da vurmaktadır. Aynı iģte çalıģan kadın ve erkeğe ödenen

112 108 GÖKKAYA ücret, farklılık taģımakta kadın daha az ücretlendirilmektedir. Her ne kadar kadınların çalıģma yaģamıyla ilgili olarak bazı düzenlemelere (örneğin 2003 yılında yürürlüğe giren Yeni ĠĢ Kanunu nda aynı veya eģit değerde bir iģ için cinsiyet nedeniyle farklı ücret kararlaģtırılamayacağı hükme bağlansa da) gidilse de toplumdaki bazı iģ ve mesleklerin kadınlara uygun iģler olarak görülmemesi, iģteki görev dağılımının eģit ve adil olmaması, kriz dönemlerinde önce kadınların iģten çıkarılması ve kayıt dıģı sektörlerde ücretlerin oldukça düģük tutulması gibi sayılabilecek ayırımlar, var olan bu durumu daha fazla tetiklemekte ve sürmesi için desteklemektedir. ġimģek (2008:68) e göre Türkiye de (2002) kadın ve erkek arasında kazanç farklılığı söz konusudur. Bu fark, bütün eğitim düzeylerinde vardır. Erkeklerle aynı eğitim düzeyine sahip olmalarına rağmen, kazanç farklılığı söz konusudur Dolayısıyla aynı iģte çalıģıp, farklı ücret alması kadının ekonomik anlamda sömürülmesine, ezilmesine ve Ģiddete uğramasına sebebiyet vermektedir. Kadınların, çalıģma yaģamında karģılaģmıģ olduğu sorunlardan biri de iģsizlik sorunudur. Erkek nüfusla karģılaģtırıldığında kamusal alanda kadın iģsizlerin (tarım sektörü dıģında) sayısı daha fazladır. Kadınların yoksullaģması olarak da adlandırılan bu durum, krizlerin ve ekonomik bunalımların olduğu zamanlarda daha da artmaktadır. Oral (2008:72) a göre bunun nedeni; kadınlar genellikle eğitim ve uzmanlaģma gerektirmeyen makinalar tarafından da yapılacak iģlerde çalıģıyor. Çünkü genellikle sendikalı da değiller. Çünkü genellikle geçici ve part-time (yarım günlük, çeyrek günlük vb) iģlerde çalıģıyorlar. Çünkü çocuk doğuracakları zaman iģlerini bırakmak zorunda kalıyorlar ve çalıģabilecek duruma geldiklerinde yeniden iģ bulamayabiliyorlar. Türkiye Ġstatistik Enstitüsü nün (TÜĠK) 2007 iģsizlik oranı ve cinsiyet oranı verilerine göre kent nüfusunun %16.0 ını kadın iģsizler oluģtururken %10.7 ini erkek iģsizler oluģturmaktadır. Kır nüfusun da ise kadın iģsizlerin oranı %4.1, erkek iģsizlerin oranı %8.2 dir (Tüik,2009). Kadınların kırsal alanda iģsizlik oranının düģük olması, ücretsiz aile iģçisi konumundan kaynaklanmaktadır. Kadınların ekonomik anlamda Ģiddete uğradığı diğer bir alanda çalıģma koģullarının kötü olması ve sosyal güvenceden yoksun olmasıdır. Oysa sosyal güvenlik, toplumda yaģayan herkesin sosyo-ekonomik açıdan güvende olmasını ifade eder. Ancak ülkemizde kadınlar, hukuksal anlamda sosyal güvenlik haklarına sahip olmasına rağmen bundan tam anlamıyla yararlanamamaktadırlar. Çünkü ülkemizdeki kadın nüfusun büyük bir kısmının tarım sektöründe çalıģmaktadır. Her ne kadar eğitimle beraber, tarım sektöründeki nüfus, yavaģ yavaģ sanayi ve hizmet sektörüne geçse de hala büyük nüfus tarımdadır. Bu durum ise kadınları, sosyal güvenceden yoksun bırakmaktadır (Balcı, 2005:283). Bu yoksunluk ise kadınları ekonomik anlamda erkeğe bağımlı kılmakta ve Ģiddet görmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan tarım sektörünün dıģında çalıģan kadınlar ise ya ücretsiz aile iģçisi ya da eve iģ alarak geçimlerini sağlamaktadırlar. Geriye kalan küçük bir azınlık ancak sosyal güvenceden faydalanmaktadır. Dolayısıyla kadınların, yaygın olarak istihdam edildiği alanlar, iģ ve sosyal güvenlik hukukunun kapsamı dıģında kalmaktadır.

113 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Kadınların sosyal güvenceden yoksun olduğu gerçeği TC BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün (KSGM) yapmıģ olduğu araģtırma verileriyle de doğrulanmaktadır. Ġstihdamda yer alan 100 kadından 64 ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmaksızın çalıģmakta, bunların da %59 u ücretsiz aile iģçisi olarak çalıģan kadınlar oluģturmaktadır. Ücretli veya maaģlı çalıģan kadınların %22 i, yevmiyeli olarak çalıģan kadınların %94.5 i, iģveren kadınların %29 u, kendi hesabına çalıģan kadınların %92 si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmaksızın çalıģmaktadır. Bununla beraber 2007 yılı itibariyle sosyal güvenlik kapsamında bulunan kadınların %58 i SSK, %33 ü Emekli Sandığı ve %15 i de Bağ-Kur a bağlı olarak çalıģmaktadır (Ksgm,2009). Sosyal güvenlik haklarından faydalanamayan kadınlar, aynı zamanda aile içerisinde sosyal güvenlik sağlayan konumdadır. Türkiye de her ne kadar kurumsal sosyal güvenlik mevcutsa da temel sosyal güvenlik kurumu ailedir. Çocukların, yaģlıların, hastaların, engellilerin bakımı ve erkek iģgücünün yeniden üretimi görevi aileye aittir. Aile içinde ise bu görevler kadına verilmiģtir. Dolayısıyla kadının sosyal güvenliğini tartıģmak aslında paradoksal bir durumdur. Çünkü kadının kendisi bir sosyal güvenlik kurumu olarak faaliyette bulunmaktadır (Balcı, 2005: ). Kadınların ekonomik anlamada Ģiddete uğramasında toplumun sosyoekonomik, kültürel, yasal ve siyasal yapısı önemli bir yer tutsa da yapılan birçok uygulamayla kadınların ekonomik yaģamdaki durumlarını iyileģtirici pek çok proje de hayata geçirilmekte ya da bunun plan ve projeleri hazırlanmaktadır. Yapılan ya da uygulanan plan ve projelerden birkaç örnek verilirse Türkiye de kadın istihdamının geliģtirilmesine yönelik olarak Türkiye ĠĢ Kurumu Genel Müdürlüğü ve AB Komisyonu iģbirliği ile Aktif ĠĢgücü Programları Projesi yürütülmektedir. Ülkemizde düģük düzeyde olan kadınların iģgücüne katılımını artırmak amacıyla Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi GeliĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı (KOSGEB) vb. kuruluģlar tarafından projeler yürütülmektedir. Yine Türkiye de kadın giriģimci potansiyelini nicelik ve nitelik bakımından geliģtirmek için politikalar belirlemek amacıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından 81 ilde örgütlenmekte olan Kadın GiriĢimciler Kurulu oluģturulmuģtur. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü de söz konusu kurulun üyesidir yılında Gelir Vergisi Kanunu nda yapılan değiģiklikle hane içinde kadınlar tarafından üretilen ürünlerin düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluģlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması sonucu kadınların elde ettikleri gelirler vergiden muaf tutulmuģtur. Bunlarla birlikte kadınların iģgücüne katılımında karģılaģtığı engeller ve ekonomik güç paylaģımında yaģanan toplumsal cinsiyet eģitsizliği nedeniyle kadınlar yoksullaģmaktadır. Bu yoksulluğun giderilmesinde dünyada ve ülkemizde örnekleri olan mikro kredi (Ġl Özel Ġdaresi Kanunu nun 6 cı maddesinin a bendinde yer alan) uygulamaları baģlatılmıģtır (Ksgm, 2009). Bunlara benzer plan ve projelerin sayılarındaki artıģ, kadının da toplum içerisindeki statüsünü ve rollerini de yükseltecek ve değerli hale getirecektir.

114 110 GÖKKAYA Sözün kısası, dünya nüfusunun yarıdan fazlasını oluģturan kadın nüfus, giderek yoksullaģmakta, yoksulluk kadınsılaģmaktadır. Dünya üzerindeki mülklerin yalnızca %4 üne sahip olan kadınlar, dünyadaki iģlerinin %60 ını yapmalarına rağmen, toplam gelirin sadece %10 una sahiptir. Diğer bir deyiģle yeryüzündeki mutlak yoksulluk sınırındaki 1.5 milyar kiģinin %70 ini kadınlar oluģturmaktadır (Demirer, 2007:73). Ortada olan bu durum, kadını toplumsal yapıda ikincileģtirip, ötekileģtirerek, onun ilk önce ailede eģ ve annelik rolünün önemli olduğuna gönderme yapmakta, bireysel hakkı olan çalıģmayı engellemekte ya da caydırıcı koģulları öne sürerek onu yıldırmaya çalıģmaktadır. Yapılacak olan, kadınların kültürel ve ekonomik kurtuluģudur. Üretimin ve üreme koģullarının cinsiyete, ırka ve sınıfa dayalı yöntemlerle uygulanmamasıdır. Kadınların, hayatın her alanında daha etkin olması için ilk önce üstlerindeki gündelik yaģam yükünün alınması ya da hafifletilmesi diğer bir deyiģle toplumsal olarak paylaģılması gerekmektedir. Ġkinci olarak, toplumsal cinsiyet rollerine iliģkin köklü bir zihniyet dönüģümü (ataerkil ideolojilerin ortadan kalkması) gerekmektedir. Kadınların, toplumsal alanda özgür olabilmeleri için Kohlhagen de, Ġnsan suretindeki her Ģeyin kurtuluģunu slogan edinmiģ olanlar, insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal köleliğe mahkum edemezler. ĠĢçiler, kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmıģlarsa kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıģtır ve ekonomik özgürlüğüne kavuģmadığı sürece de öyle kalacaktır. Kadınların, ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli Ģart, çalıģmaktır (Deniztekin, 2004:149) demektedir. SONUÇ Kadına yönelik Ģiddet, genel olarak toplumların erkek egemen yapısından kaynaklanmakta, bunu toplumda uygulanan ekonomik, siyasal ve yasal politikalar da desteklemektedir. Bu durum, erkeği üstün konuma yükseltirken kadını erkeğin karģısında ikincileģtirmekte ve erkeğin ya da toplumun kadına uyguladığı Ģiddeti meģru/doğal göstermektedir. ġiddet, öğrenilen bir davranıģtır. Dolayısıyla bunun ortadan kalkması için yapılacak birçok iģlem vardır. Toplumda Ģiddeti önlemek için bireyleri, aileleri ve toplumu eğitim yoluyla bilgilendirmek gerekmektedir. Özellikle kadınlara Ģiddettin, bir eğitim aracı olarak kullanılmaması gerektiğini ya da doğal karģılanmaması gerektiğini öğretmek gerekmektedir. Bu da eğitimden ve bilinçlenmeden geçmektedir. Özellikle kadınların maruz kalmıģ olduğu ekonomik Ģiddet, kadınların toplumsal yaģamda birey olarak kendilerini geliģtirmeleri ve yaģama tutunmaları için çok önemli bir engel teģkil etmektedir. Bir hak ihlali olarak karģımıza çıkan ekonomik Ģiddet, kadınları yoksullaģtırmakta, demokratikleģmeye de set çekmektedir. Bütün bunların ortadan kalkması için hem bireysel hem de toplumsal anlamda iyileģtirmelerin yapılması gerekmektedir. Kadına yönelik her türlü Ģiddetin ortadan kaldırılması için çalıģmalar yapan, plan ve projeler yapıp, yürüten tüm kurum ve kuruluģlar, sivil toplum

115 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, kuruluģları, üniversitelerde kadınla ilgili araģtırma ve çalıģma yapan tüm merkezler arasında bilgi akıģı sağlamalı ve bir iletiģim ağı oluģturmalıdır. Kadınların ekonomik hayata katılmasında yani iģe alınmasında cinsler arasında eģitliği sağlayıcı önlemler alınmalı hatta gerekirse iģveren kurumların ya da kiģilerin pozitif ayırımcılık yapmaları gerekmektedir. Aslında pozitif ayırımcılık bir devlet politikası olarak benimsenerek sadece ekonomik anlama değil aynı zamanda toplumsal yaģamın diğer alanlarına da (siyaset gibi) uygulanmadır. Kadınların ekonomik anlamda Ģiddete maruz kalmaması için daha önce de belirttiğimiz gibi istihdam olanakları yaratılmalı ve iģ kurmaları için desteklenerek kredi almaları sağlanmalıdır. Kısacası toplumsal yaģantımızda önemli bir yere sahip olan kadınları, hak ettikleri statüye ve rollere kavuģturmak için toplumsal yaģamda kanıksanmıģ olan sosyo-kültürel ve ekonomik iliģkileri yeniden kurgulamalı ve onları destekleyen, onları güvenceye alan ve koruyan hizmetler geliģtirilmelidir. Uygulanan her türlü Ģiddet, toplumlarda sağlıksız bireyler yaratmaktadır. Oysaki sağlıklı ve refah bir toplum, ancak sağlıklı bireylerin meydana getirdiği bir toplumdan oluģmaktadır. KAYNAKÇA ATAAY, Aylin N. (1998), Kadın Yöneticilerin Kariyer Boyutları ve Etmenleri, 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek (iç), Edit: Oya Çitci, TODAĠE Yayınları, Ankara. AKIN, AyĢe, PAKSOY, Nüket (2007), Kadına Yönelik ġiddete Sağlık Boyutundan Bakmak, Aile Ġçi ġiddet, Kadın ÇalıĢmaları Dergisi, Cilt:2, Sayı:4; BALCI, ġebnem (2005), Kadın Yoksulluğu ve Hukuk, Çer-Çöp, Odak: Feminizm ve Hukuk, Cogito Dergisi, Sayı:43, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul. DEMĠRER, Temel (2007), Jan, Jin, Jiyan/Acı, Kadın, YaĢam, KüreselleĢme Kadın ve Yeni Ataerki (iç), Ütopya Yayınları, Ankara. DEMĠRER, Temel (2007), Kadın Sorunundan Kareler, KüreselleĢme Kadın ve Yeni Ataerki (iç), Ütopya Yayınları, Ankara. DÖKMEN, Zehra Y. (2006), Toplumsal Cinsiyet Sosyal Psikolojik Açılımlar, Sistem Yayıncılık, Ġstanbul. GÜNĠNDĠ, Aysel Ersöz (1998), Kamu Yönetiminde Yönetici Olarak ÇalıĢan Kadınların Geleneksel ve ÇalıĢan Kadın Rollerine ĠliĢkin Beklentileri, 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek (iç), Edit: Oya Çitci, TODAĠE Yayınları, Ankara. IġIK, Nazik S. (2007), Türkiye de Kadın Hareketi ve Kadına Yönelik Ekonomik ġiddet, Aile Ġçi ġiddet, Kadın ÇalıĢmaları Dergisi, Cilt:2, Sayı:4; ĠÇLĠ, Tülin GünĢen (1994), Aile Ġçi ġiddet: Ankara-Ġstanbul-Ġzmir Örneği, Hacettepe Üniv. Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:11, Sayı:1-2; 7-20.

116 112 GÖKKAYA KLOBY, Jerry (2005), KüreselleĢmenin Sefalet, EĢitsizlik Güç ve Kalkınma, Çev.: Orhan Düz, Güncel Yayınları, Ġstanbul. KOCACIK, Faruk (2004), Aile Ġçi ĠliĢkilerde Kadına Yönelik ġiddet Türkiye den Örnekler, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas. KOLHLHAGEN, Norgard (2004), Dünyayı DeğiĢtiren Kadınlar, Çev.:Osman Deniztekin, Varlık Yayınları, Ġstanbul. KSGM, Türkiye de Kadının Durumu Ġnternet EriĢim Adresi: EriĢim Tarihi: ORAL, Zeynep (2008), Kadın Olmak, Cumhuriyet Kitapları, Ġstanbul. ÖZÇELĠK, Burcu (2009), Kadın Ġstihdamı Artsa Ne Kriz Kalırdı Ne De Yoksulluk 6 Kasım 2009, Hürriyet Gazetesi. SCHNAPPER, Dominique (2005), Sosyolojik DüĢüncenin Özünde Öteki ile ĠliĢki, Çev.: AyĢegül Sönmezay, Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul. SÜMER, Neslihan (1998), Kültür, Yasa ve Aile Ġçi ĠliĢkiler, 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Edt. Oya Çitçi, TODAĠE Yayınları, Ankara. ġġmġek, Mevlüdiye (2008), KüreselleĢen Dünyada Kadının Ekonomik Durumu, Ekin Yayınları, Bursa. TÜĠK (2009), Ġnternet EriĢim Adresi: EriĢim Tarihi: YETĠM, Dilek ve ġahġn, Erkan Melih, Aile Hekimliğinde Kadına Yönelik ġiddete YaklaĢım, Ġnternet EriĢim Adresi: 0siddete_%20yaklasım.pdf. EriĢim Tarihi:

117 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, FĠNANSAL EĞĠTĠM ULUSAL STRATEJĠSĠ OLUġUMUNDA ÖZEL SĠGORTA SEKTÖRÜNE YÖNELĠK EĞĠTĠMLERDE ÖNEM TAġIYAN MAKRO ANALĠZLER G. ġebnem URALCAN * Özet Küresel ekonomik krizler, dünyada finansal eğitim ve biliģsel farkındalık bağlamındaki çalıģmaları ve örgütlenmeleri artırmaktadır. Türkiye de bu akıma uyum göstererek uluslar arası örgütlere üye olmuģ, finansal eğitimde ulusal strateji oluģturmaya yönelmiģtir. Yatırımlarının yetersizliği nedeniyle ülkemizde gereken önemin verilmediği sigorta sektörünün, potansiyel kapasitesi göz önünde bulundurulduğu takdirde ulusal strateji içinde en çok önem verilmesi gereken finans kurumu olduğu anlaģılacaktır. Ayrıca, finans kurumlarının bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Sadece fonların yönetimiyle ilgili finansal eğitim, hedeflere ulaģmaya yetmeyecektir. Stratejilerin, finans kurumlarının yapısal, kültürel sorunlarının çözümünü ve fon tesisinin sağlıklı bir Ģekilde artmasını sağlayacak kapsamda olması gerekir. Bununla beraber, geleneksel eğitim yöntemleriyle bu oluģumun gerçekleģterilmesi mümkün değildir. Küresel bağlamda bir bütünlük sağlaması gereken bu stratejilerin temelinde bilgi çağı eğitim yaklaģımının yer alması yaģamsal önem taģımaktadır. Anahtar Kelimeler: Sigorta, Eğitim, Farkındalık, Finansal Eğitim Ulusal Stratejisi Macro Analysis Which Are Important For Trainings For Private Insurance Sector In The Formation Of The National Strategy For Financial Education Abstract Global economic crises tend to boost studies on, and organizations for, financial education and cognitive awareness around the world. In line with this tendency, Turkey has sought for memberships to various international organizations and started to formulate a national strategy for financial education. Given the potential capacities of the insurance sector, which fails to attract interest due to lack of sufficient funds, the insurance sector is clearly the financial sector that deserves the most attention in this strategy. Moreover, all financial sectors must be addressed as a whole. A financial education that deals only with the management of funds will not be enough to accomplish goals. Strategies should be able to eliminate structural and cultural problems of financial institutions and provide a sound increase in the formation of funds. However, such a formulation is not possible via traditional education methods. It is vitally important that these strategies, which should be integrated globally, are carried out through the educational approaches of the information age. Keywords: Insurance, Education, Awareness, National Strategy for Financial Education GĠRĠġ * Öğretim Görevlisi Dr., Ġstanbul Kültür Üniversitesi MYO, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü, Ġstanbul.

118 114 URALCAN Son zamanlarda yaģanan ekonomik krizler, finansal eğitimin ve farkındalığın önemini artırmıģ, geniģ tabanlı bir katılımla amaca yönelik küresel örgütler tesis edilmiģtir. Ülkemizin bu örgütlere üye olması, bu amaca yönelik faaliyetlere önem verildiğini göstermektedir (TCMB, 2011). Finansal eğitim ve biliģsel farkındalıkla ilgili çalıģmaların sadece fon yönetimi kapsamında ele alınması amaçlara ulaģmaya yetmez. Özellikle geliģmekte olan ülkelerde değiģik geliģme düzeyine sahip finans kurumlarının temelindeki sorunlar giderilmedikçe; fonların tesisiyle ilgili alt yapı güncelleģtirilmedikçe; bireylerin ve kuruluģların fon tesisindeki yükümlülükleri, yetkileri ve menfaatleriyle ilgili bilinçleri geliģtirilmedikçe; bu amaçla yapılacak eğitimin kalitesi, bilgi çağı insanına ve teknolojisine uyum sağlamadıkça; çalıģmaların hedeflere varması mümkün değildir. Ülkemizde Finansal Eğitim Ulusal Stratejisi kapsamında ele alınacak çalıģmalarda, finans kurumlarının ve bu kurumların iģlevsel etkinliklerinin tümüyle ele alınması ve bilgi çağı eğitim yaklaģımı içinde biliģsel farkındalığı artıracak eğitsel faaliyetlerin gerçekleģtirilmesi bir zorunluluktur. Bu kapsamda bir çalıģma bir makalenin hacmini aģacağından, bu makalede, sadece, yatırımlara aktarılan fonlar içinde önemli payı olan özel sigorta kuruluģları ve iģlevleriyle ilgili finansal eğitim ve biliģsel farkındalık üzerinde durulacaktır. Sigorta yöntemiyle risklerin yönetilmesi, ekonominin korunması ve büyütülmesi kavramları ve bu kavramlarla ilgili iģlevler, bu iģlevlerin iģlerliğinin sağlanması vb konular, ülkelerin kendi sorunları olmakla birlikte günümüzde her alanda görülen domino etkisi nedeniyle, aynı zamanda tüm dünyanın sosyoekonomik ve politik yapısını etkileyen konular haline gelmiģtir. Yaratılanların ve çevrenin ekonomik kayıplardan korunması bilincinin geliģtirilmesi, refah düzeyinin yükseltilmesi, sosyo-ekonomik ve politik istikrarın sağlanması, bu tür finansal konularla ilgili bilgilere ulaģma ve çağdaģ eğitimleri hayata geçirme dünya toplumunun sorunu olmuģtur. Bu sorunların çözümüyle ilgili en önemli finans kurumu ve risk yönetim kuruluģu olan sigorta kuruluģları riskleri küresel boyutta dağıtarak, sorunların çözümünü de küreselleģtirmiģtir. Bu nedenle tesis edilen birçok kamu ve/veya özel sektör kuruluģu, riskin gerçekleģmesinden doğan ekonomik kayıpların dağıtılmasını sağladığı gibi, sistemin küresel bazda iģleyebilmesi için tüm dünyada ortak kullanılan standartlar, yasal düzenlemeler geliģtirmiģtir (Hazine Sigortacılık 2011; TSRġB 2011a). Son yıllarda ülkemizde, Hazine MüsteĢarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü, Sigorta Denetleme Kurulu, Türk Sigorta ve Reasürans ġirketleri Birliği (TSRġB), Sigortacılık Eğitim Merkezi (SEGEM), çeģitli sivil toplum örgütleri gibi kurum ve kuruluģlarca yapılan çalıģmalarla, alt yapı eksiklikleri büyük bir oranda giderilmiģ, AB ile entegrasyon sağlanmıģ, ancak, direkt prim üretiminde önemli artıģ sağlanamamıģtır. Üretimin artırılamayıģındaki en önemli etken, sigorta iģlevleriyle ilgili bilincin toplumda geliģmemiģ olmasıdır. BaĢka bir değiģle, sigorta üretiminin yaygınlaģtırılamamasının temelinde sigorta ve iģlevleriyle ilgili eğitim, bilgi ve

119 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, biliģsel farkındalığın yetersiz oluģu yatmaktadır. Üretimin beklenen düzeye ulaģmaması, yatırıma yönlendirilen fonların yetersizliğini etkilemektedir. Bu çalıģmada bir finans kurumu olarak sosyo-ekonomik yapı üzerinde hayati önemde etkileri olan sigorta sektörünün ülkemizdeki geliģimine katkıda bulunacak, gelecekte olması muhtemel tehditlerin önünü alabilecek, finansal eğitim ve biliģsel farkındalık stratejilerine destek bilgi sağlayacak araģtırma sonuçları ve öneriler, somut bulgularla sunulacaktır. I.FĠNANSAL EĞĠTĠM VE FARKINDALIK ÖRGÜTLERĠ Dünya da finansal eğitim ve farkındalık için tesis edilen kuruluģlardan ve konunun önemi nedeniyle bu kuruluģlara üye olan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) ve ülkemizde düzenlediği uluslar arası konferanstan burada bahsetmek gerekir. TCMB, Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü (OECD) nezdinde kurulan Finansal Eğitime Yönelik Uluslar Arası ĠĢbirliği INFE ye (International Network on Financial Education) üye olmuģtur yılında aynı baģlık altında tesis edilen Finansal Eğitim Ulusal Stratejisi (National Strategy on Financial Education) alt grubuna üye olan 15 üyeden birisidir. TCMB, 2011 yılında kurulan Finansal EriĢim (Financial Inclusion) alt çalıģmalarına katılma, ve OECD nezdinde kurulan Tüketici Hakları ÇalıĢma Grubu (Task Force on Financial Consumer Protection) üyeliği ile de bu yöndeki faaliyetlerde aktif ve etkin olmayı istemektedir (TCMB, 2011). TCMB, 9 11 Mart 2011 de Ġstanbul da bu amaca yönelik Finansal Eğitim ve Finansal Farkındalık; Zorluklar, Fırsatlar ve Stratejiler konferansını düzenlemiģtir (TCMB, 2011). Bu konferansta sunulan bildirilerde kapsamın salt fon yönetimine yönelik olduğu izlenimi ve sigorta sektörünün ağırlıklı olarak konferansta yer almamıģ olması bu makalenin çıkıģ noktası olmuģtur. II. SĠGORTA SĠSTEMĠ Sigorta sisteminde, firma ve/veya iģletme sisteminin yanı sıra önemli büyüklükteki, alt ve ara örgütler sistemi de bu bütünün içinde yer alır. Ayrıca, yurt içi ve yurt dıģı çevreler ve bu çevreler içinde bulunan, sigortalılar, potansiyel sigortalılar, rakipler, kamu ve ekonomi otoriteleri, yargı kurumları, hizmet sunan çeģitli kurum ve kuruluģlar da aynı bütünün (sistemin) içinde yer almaktadır. Dolayısıyla eğitimde değiģimi ifade edebilecek ve üretimdeki artıģı da sağlayabilecek boyuttaki stratejilerde eğitim tüm toplumu kurum ve kuruluģları kapsamalıdır. Stratejilere yönelik alt yapı hazırlandıktan sonra, bir yılın sigortacılık yılı olarak tanımlanıp, o yıl içinde ülke çapında ve ortadoğu, TĠKA kapsamındaki devletlerde, etkin ve verimli tanıtım ve eğitim faaliyetleri yapılması finansal eğitim ve biliģsel farkındalık sağlama ve üretimi artırma yolunda çarpıcı ve dikkat çekici bir baģlangıç olabilir.

120 116 URALCAN III. SĠGORTA FAALĠYETLERĠ ve ĠġLEVLERĠ Ülkemizde "Finansal Eğitim Ulusal Stratejisi"nin geliģtirilmesine yönelik faaliyetlerin ağırlık kazandığı günümüzde, finansal eğitim kavramı, sadece menkul kıymetlerin değerlendirilmesi ya da fon yönetiminin takibi türünde kısıtlı bir eğitim stratejisine indirgenmemelidir. Finansal eğitim ve farkındalık derken sadece fon yönetimiyle ilgili bilinçlendirme konu alınırsa, hedeflenene varmak mümkün olmayacaktır. Makro boyutta ve çağdaģ bir ulusal eğitim stratejisi ile fonların tesisinin altında yatan tasarruf yatırım gelir iliģkisiyle ilgili biliģsel farkındalığın ve dolayısıyla sigorta tasarruflarının artırılması ve gelecekte oluģabilecek birçok finansal sorunun bugünden önünün alınması daha akılcı bir seçim olacaktır. Toplumun sigortacılığın iģlevleri konusunda bilinçlenmesi, sektörün daha üretken olmasına, sektörün üretkenliğinin artması ise, sigortacılık iģlevlerinin daha çok iģlerlik kazanmasına neden olur. Sigortacılık iģlevlerinin iģlerliği, toplumun refah düzeyini yükselttiği gibi, ekonomik kalkınma, geliģme ve büyüme sürecini hızlandırır, toplum ve ekonomiler için hayati önem taģıyan sosyo-ekonomik ve politik istikrarın sağlanmasına yardımcı olur. Konunun öneminin belirginleģmesi için sigortacılığı ve iģlevlerini verilerle somutlaģtırarak özetlemek gerekir. Sigorta sektörü hizmet sektörü içinde yer alır. Hizmet, bir akitle belirlenen risklerin gerçekleģmesinden doğacak ekonomik kayıpların yasal ve teknik sınırlar içinde telafi edilmesidir. Sigorta üretimi, hizmet üretimidir. Soyut bir kavramı pazarlayıp satmak gerekir. Üstelik pazarlama ve satıģ üretimden önce gerçekleģir. Poliçeyi düzenlerken ortaya konan yasal ve teknik sınırların baģta aracılar olmak üzere sistemdeki herkes tarafından bilinmesi özellikli önem taģır. Zira bu sınırlar çerçevesinde tarafların hakları ve yükümlülüğü poliçenin baģlama tarih ve saatinde baģlar, bitiģ tarih ve saatinde biter (TSRġB, 2011a). Poliçenin bitiģ tarih ve saatinde hala ödenmemiģ hasar varsa, bu hasar ödenip ibraname alınıncaya dek hizmet sürer. Bir yazılı akit olan poliçe üzerindeki teknik ve yasal sınırların bilinmemesi, eksik - yanlıģ düzenlenmesi, satıģtan sonra gerçekleģecek tüm üretim sürecinde sorunlar yaģanmasına, yani defolu üretimlerin gerçekleģmesine, hasarların telafi edilememesine, sonuçta ekonomik kayıplara ve sigorta üretiminin azalmasına neden olur. ÇağdaĢ finansal eğitim ve biliģsel farkındalığın kazandırılması kapsamında sadece bir Teklif Formu ve Bilgilendirme Formu nun iģlevsel öneminin, sigorta sisteminin üst yönetiminden potansiyel sigortalıya dek kabullendirilmesi bile gelecekte sektöre yönelik tehditlerde önemli bir azalmaya neden olacaktır. Sigorta bir risk yönetim türüdür. Alt sistemleriyle birlikte risk yöneticisi olan bu kurumlar aynı zamanda finans kurumudur. Sigorta, özellikleri, prensipleri ve sosyo-ekonomik iģlevleri nedeniyle insanca yaģama standardıdır. Hayatın doğal akıģı içinde gerçekleģen risklerden doğan finansal kayıpların yaratacağı ekonomik çöküntülerin etkisini dünya çapında aynı riske maruz ünitelere dağıtarak telafi ederken, yatırımlara aktarılan tasarruflarıyla da yeni yatırımların gerçekleģmesine katkıda bulunur. Böylece, riskin gerçekleģmesine bağlı ekonomik kayıp yaģayanlar,

121 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, hasardan önceki ekonomik güçlerine kavuģarak, standartlarında düģüģ yaģamadan hayata devam edebilirler. Günümüzde sigortacılık, ekonomik geliģmenin bir koģulu ve ortak belirleyicisi olarak kabul görmüģtür (Ererdi, 2001: 34). Sigorta güvencesi, giriģimcinin cesaretini, sayısını, kredibilitesini artırır. Yatırımlara yönlendirilen tasarrufları önemli düzeyde artırdığında para arzını da artırdığı için sermaye maliyetini yani faiz hadlerini düģürür, giriģimcinin daha düģük maliyetle sermaye bulmasını sağlar. GiriĢimcinin risklere karģı kenara ayıracağı ve atıl bırakacağı güvence sermayesinin miktarını en aza indirerek, giriģimcinin daha fazla sermayeyi yatırımlara yönlendirmesine olanak sağlar. Uluslar arası mal dolaģımını mümkün kılar, yatırımları ve istihdam olanaklarını artırdığı için, kiģi baģına gelirin artmasını, iģsizliğin azalmasını sağlar. Kamu sosyal güvenlik kuruluģlarının yükünü azalttığı gibi, insanların ianelere muhtaç kalmadan, baģkalarına yük olmadan, kendi risklerini yöneterek, yarınlarını Ģekillendirmelerine yardımcı olur. Toplum, yaratılanları koruma ve risklerden korunma kültürüne sahip olur, baģkalarına muhtaç olmayı istemez, kendisine el uzatılmadığından yakınmaz. Onurlu ve güvenli yaģama kültürüne sahip olur. Dolayısıyla, sigortacılığın geliģtiği ülkelerdeki toplum yarınları olan toplumlardır. Sigortacılığın geliģmediği ülkelerde ise, toplum yarınlarını Ģekillendirecek cesarete ve finans gücüne, kredibiliteye sahip değildir. Bir gün varlıklı, diğer gün ianelere muhtaç, devlet desteği ile yaģamaya alıģık, yaratıcılığı körelmiģ, huzursuz ve mutsuz bir toplumdur. Topluma bu gerçekleri gösterebilmek, kabullendirebilmek gerekir. IV.PRĠMĠN GELĠR ELASTĠKĠYETĠ ve MAKRO EKONOMĠYLE ĠLĠġKĠSĠ Ticaretin merkezi olan bölgelerde baģlayan sigortacılığın tarihçesine bakıldığında, sigortacılığın geliģmediği bir ülkede ekonomik kalkınma, geliģme ve büyümenin gerçekleģtiği görülmemektedir. Aksine, sigortacılığın prim üretimi geliģmesinin, GSMH geliģmesinden daha fazla olduğu ülkelerde mucize Ģeklinde adlandırılan Japon mucizesi, Güney Afrika mucizesi, Tayvan mucizesi gibi - ekonomik kalkınma ve geliģmelerin olduğu gözlemlenmektedir den bu yana kalkınan ve geliģen, büyüyen tüm ülkelerde primin gelir elastikiyeti olarak adlandırılan Prim/GSMH oranındaki değiģimin prim lehine hızla büyüdüğü görülmektedir. Buna birkaç örnek vermek gerekirse; 1950 yılında Prim/GSMH oranı %1,15 olan Japonya da (SIGMA 1) bu oran 1999 da %11,1; 1960 ta Tayvan da %0,4 (URALCAN, 2009, s.163) olan primin gelir elastikiyeti, 2009 da %16,8; 1960 ta Güney Kore de %0,4 olan bu oran, 1999 da %11,3; 1950 de Finlandiya da %1,68 olan bu oran, 2009 da %9,5 (SIGMA, 2) olmuģtur.

122 118 URALCAN Bu ülkelerde kiģi baģına prim tüketiminin, bazı yıllarda dünya sıralamasında birincilik de dahil ilk on içinde yer aldığı görülmektedir. Emeklilik fonları ise birçok ülkede GSMH nin 1/3 inin üstündedir. Ülkemizde ise Prim/GSMH oranının 50 yıllık geliģimi Ģöyledir: 1960 ta %0,5 ile 33 ülke arasında 31. sırada; 1970 te, %0,4 ile 45 ülke içinde 44. sırada; 1980 de %0,3 ile 52 ülke içinde 52. sırada; 1985 te %0,4 ile 46 ülke içinde 46. sırada; 1991 de %0,9 ile 52 ülke içinde 50. sırada; 1999 da %1,26 ile 84 ülke içinde 68. sırada; 2009 da ise, %1,3 ile yine 68. sırada yer almıģtır. Bireysel Emeklilik Sistemi nin GSMH içindeki payı ise %1,5 civarındadır. (Uralcan, 2011: 55 vd.) Bu oranların anlamı, hane halkı tasarrufları içinde önemli bir düzeyde olması gereken sigorta tasarruflarının gerçekleģen payı, ülke yatırımlarında bir çarpan, hızlandıran etkisi yaratabilecek düzeyde değildir. Ülke ekonomisi sigorta tasarruflarından yeteri kadar yararlanamamaktadır. Aynı zamanda ülkede yaratılan varlıkların insan da dahil risklerin gerçekleģmesinden doğan ekonomik kaybı telafi edilememektedir. Ekonomide üretilenlerin kaybedilmesi, ekonomiyi kemirip tüketmektedir. Bu erozyon sosyo-ekonomik yaģamı, refah düzeyini, huzurlu yaģama Ģansını da tüketmektedir. Aynı zamanda yatırımlara yönlendirilecek fonlar da yeteri kadar olmadığı için, yatırımlar artırılamamakta, istihdam olanakları yaratılamamakta, iģsizlik ve kiģibaģına gelir düģüklüğü ekonomide sorunlar yaratmaktadır. Finansal eğitim ve farkındalık eğitimi buralardan baģlamalıdır. Sigorta iģlemleri dünya çapında iģlemler olduğu için, Ödemeler Dengesini de etkiler. Ülkemizde yurtdıģından giriģlerin azlığı ve yurtdıģına çıkıģların fazlalığı nedeniyle sigorta iģlemlerinin Ödemeler Dengesindeki açıkları kapatmaya gereken katkısı da olamamaktadır (Duman,1990: ). Kısacası, sigorta iģlemlerinin ve dolayısıyla yatırımlara yönlendirilen birikimlerinin azlığı, ekonomide yaratılanların korunamadığı, yeni yaratılacaklara da finans olanaklarının yaratılamadığı, yoksulluğun kaosundan çıkılamadığı, sosyo-ekonomik sorunların çözülemediği, insanca yaģama standardında ve refah düzeyinde istikrar sağlanamadığı anlamına gelmektedir. Yoksulluğun kaosundan çıkabilmek için toplumun sigorta bilincini geliģtirecek boyutta sigorta eğitimini çağdaģ yaklaģımla gerçekleģtirebilmek gerekmektedir. Gerçek odur ki, kültür değiģimi bağlamındaki bu toplumsal eğitim kolay değildir. Ancak, öğrenmenin önemini, sürekli olması gerekliliğini az çok kavramıģ olan günümüz insanı için bilgi çağı eğitim yaklaģımı ve günümüz teknolojisiyle kültürel değiģim daha kolay olacaktır. V. SĠGORTA EĞĠTĠMĠNDE BUGÜNKÜ DURUMUN ANALĠZĠ Sigorta sektöründe ve ülkedeki eğitim kurumlarında geleneksel eğitim yöntemleri uygulanmaktadır. Geleneksel eğitim yaklaģımı halen ülkenin sigorta sektörü ve eğitim kurumlarında uygulanan eğitimde belli bilgileri aktarıp-kavratma Ģeklindeki yaklaģımdır. Bireylerin, sadece çok kısıtlı bilgiler elde edebileceği belli

123 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, bir eğitim-öğretim sürecinden geçtikten sonra, bu sınırlı bilgilerin yeterli sayılması, eğitimin tamamlandığının düģünülmesi, mikro açıdan bireyler makro açıdan toplum için katastrofik bir durumdur. Bu bireyler ve onların içinde olduğu örgütler, sürekli yönlendirilme ve öğretilmeye muhtaçtır ve öyle kalacaklardır (Gelen, 2004: 3) Bugünkü durumu somutlaģtırmaya çalıģırken tüm öğeleriyle sigorta sektörünü, toplumu (halkı), eğitim kurumlarını kamu otoritesini irdelemek ve tümünün arasındaki sinerjiyle biliģsel farkındalığı artırmanın yollarını yatay ve dikey entegrasyonda önermek gerekir düģüncesiyle bir durum (swot) analizi (SEGEM, ÇalıĢtay, 2011: 18vd) ile ilgili sonuçları vererek konuya girilecektir. Finansal eğitimin, biliģsel farkındalığın artırılabilmesinde etkin olabilmesi için geniģ bir katılım ve sinerjiyle ele alınması, analizin de geniģ kapsamda yapılması gerekir. Bu analizde somutlaģtırılan bilgiler, çok katılımlı arama konferansları, zihinsel-içsel bilgi ve deneyim derlemeleri, beyin fırtınası türünde geniģ tabanlı tartıģmalar, yazılı kaynak taramaları, çeģitli kesimlere uygulanan anket çalıģmaları sonucunda SEGEM eğitim çalıģtayında yapılan ve bizzat içinde bulunduğumuz çalıģmalardan ve diğer konferans bildirilerinden (TCMB, 2011; IFM, 2011; ICEF, 2011) elde edilen bilgilerdir. A.GÜÇLÜ YÖNLER Makro ekonomik geliģmede bütünü oluģturan parçaların yaģamsal öneminin anlaģılması Ekonomik istikrarın öneminin anlaģılması Onlarca yıl süren istikrarsız ekonomik ve politik geliģmelerden sonra toplumda, finans kurumlarına güvenin ve ekonomik istikrarın sağlanabileceğine olan inancın oluģmaya baģlaması Küresel rekabete girebilecek sigorta Ģirketlerinin ülkeye gelmesi, Kamu otoritesinde, sigorta sektöründe, eğitim kurumlarında ve YÖK te, sigortacılıkla ilgili eğitim ve biliģsel farkındalığa önem verilmeğe baģlanması Sigorta sektörünün geliģme ve büyüme trendine girmeye istekli olması Toplumun risklerden korunma ve varlıklarını koruma, yarınlarını bugünden Ģekillendirebilme istek ve bilincinin artması yönünde olumlu geliģmeler gözlemlenmesi Son yıllardaki alt yapı çalıģmaları neticesinde sektörün AB ile uyumlu bir yapıya kavuģması AB standartlarındaki mevzuat ve alt yapının, sistemi denetleme, ölçme ve değerlendirme olanaklarını artırması Bireysel Emeklilik Sistemi nin sağlıklı bir alt yapıyla devreye girmesi ve kısa sürede benimsenmesi

124 120 URALCAN Yeni düzenlemelerle sigorta sisteminin alt ve ara sistemlerle birlikte bir bütün olarak kurumsallaģmaya yönlendirilmesi Nitelik ve nicelik açısından eğitimin istihdamla örtüģmesi gerekliliğinin farkına varılması Eğitim kurumlarının, öğretim elemanlarının, sigorta sektöründe değiģimin gerekliliğine inanması Eğitim ve öğretimde küresel değiģime uygun altyapı çalıģmalarının baģlaması, eğitimin sürekliliğinin kabullenilmesi B. ZAYIF YÖNLER Toplumun sigortacılığın iģlevlerinin bilincinde olmaması ĠĢlevlerin gerçekleģmemesi nedeniyle sektörün ve refah düzeyinin yeterince geliģememesi Sigorta sektörünün çevreye açılımının yetersiz olması, çevrenin beklentilerini, algısını, kültürünü hesaba katmaması Sektörün eğitim faaliyetlerinde yüzeysel eğitimlerle yetinmesi, entegre eğitim faaliyetlerine giriģmemesi Sektörün eğitim kurumlarıyla sinerji yaratmanın gerekliliğine inanmaya yeni baģlaması ve üniversite-sektör iģbirliği süreçlerinin henüz yetersiz olması Sektörün dokümantasyon merkezi, kütüphane, yazılı kaynak, atölye, araģtırma ve geliģtirme faaliyetleri ve sanal uygulama alanlarının yok denecek düzeyde yetersiz olması Sistemin öğelerinin (alt ve ara sistemler) kurumsallaģmaya yeni baģlaması, iletiģim ve etkileģimin yetersiz olması Sektörde, yerel yönetimler, meslek odaları, eğitim kurumları gibi kuruluģlarla ortak proje üretmeye yönelik sinerji gerekliliğinin farkedilmemesi Eğitim kurum ve kuruluģlarındaki sorunların sektör tarafından bilinmemesi ve gözardı edilmesi Müfredat programlarının ve içeriklerin sektör beklentilerinden uzak olması Bilgi teknolojilerindeki değiģimlerin hızına uyum sağlamada zorluk yaģanması Yarı zamanlı öğretim görevlilerinin, akademik ve mesleki danıģmanlık hizmetlerine ağırlık verememesi Akademik personel yetiģtirme programlarında sigortacılığa gereken düzeyde yer verilmemesi, dolayısıyla, konuyla ilgili yayın, makale ve projelendirme çalıģmalarının yetersiz olması Stajların etkinliğini azaltan sorunların çokluğu

125 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, C. FIRSATLAR Kârlılıkların azalması nedeniyle satıģ ve pazarlama alanlarında değiģim gerekliliğinin anlaģılması Sektörde uzmanlaģmıģ personel istihdam etme gereksiniminin artması Dağıtım kanalı ve aracılık hizmeti veren kuruluģların hizmet kalitesini yükseltme isteği Sigortacılık eğitimleriyle ilgili farkındalığın artması Türkiye de genç nüfusun yoğunluğu Uzaktan eğitim modellerinin Türkiye de yaygınlaģmaya baģlaması Meslek kuruluģlarının ve sivil toplum örgütlerinin üniversitelerle iģbirliğine yönelmesi Türkiye nin Bologna Süreci nin içinde olması, ĠKMEP ve TYYÇ gibi çalıģmaların artması Yönetsel ve akademik araģtırmalarda sektörün üniversitelerle çalıģma taleplerinin hareketlenmesi Farklı kesimlerin ortak bilinç ve görüģ birliği oluģturmaya yanaģması Birçok bilim dalında eğitim almıģ kiģilerin istihdam edilebilme olanağının olması dolayısıyla potansiyel iģ gücü adaylarının yüksek olması Üretim yapılmamıģ alanlarda boģ kapasitenin (potansiyel üretim kapasitesinin) yüksek olması D. TEHDĠTLER Kaliteli iģgücüne sahip olamayan sektörün üretimini artıramaması Sektörün alt yapısını düzenlemesine rağmen finans piyasalarında istenilen düzeyde paya sahip olamaması Ülkede doğal afetler gibi kümül risklerin gerçekleģmesinden doğacak katastrofik hasarların yükünün ülke ekonomisi üzerinde kalması Ülke ekonomisindeki ekonomik kayıpların, gelecek üzerindeki sosyo-ekonomik baskılarının önünün alınamaması Sektörün rekabet gücünün fiyat rekabetine odaklanması, rekabette farklılık yaratılamaması, kârlılığın azalmasının, nitelikli aracıları ve iģ arayanları sektörden uzaklaģtırması Toplumun sigorta kültürünün geliģememesi, sigortacılık iģlevlerine iģlerlik kazandırılamaması, ekonomiye gerekli katkının sağlanamaması Sektörün uzman eğitimi konusunda yabancı ülkelerdeki eğitim olanaklarına bağımlı kalması Akademik personel, materyal ve uygulama olanağı yetersizliğinin eğitimin kalitesini düģürmesi

126 122 URALCAN Akademisyen yetersizliğinin danıģmanlık ve projelendirme çalıģmalarını olumsuz etkilemesi Kısa vadede eğitimci ve yazılı materyal açığının giderilememesi durumunda, baģarılı öğrencilerin sigortacılığı tercih etmemesi Eğitim-Öğretim kalitesinin temel bilgiler düzeyinde kalması VI. HALEN UYGULANMAKTA OLAN SĠGORTACILIK EĞĠTĠMLERĠ Ülkemizde sigortacılıkla ilgili eğitimlerin yapıldığı kurum ve kuruluģları iki baģlık altında toplayabiliriz. A.SEKTÖRDEKĠ EĞĠTĠMLER Sigorta Ģirketlerinde iģ baģında eğitim Sigorta Ģirketlerinde aracı eğitimleri Elemanları yurtdıģına ya da üniversitelerin çeģitli programlarına göndererek eğitme Yeni iģe alınan elemanlara verilen tanıtıcı temel bilgiler eğitimi TSRġB ve Milli Re nin ortaklaģa kurdukları sektörün eğitim kurumu Türk Sigorta Eğitim Vakfı - TSEV tarafından verilen eğitimler Sektörün eğitim kurumu gibi görülmekle birlikte, kamu otoritesi Hazine MüsteĢarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü nün de yönetiminde yer aldığı Sigortacılık Eğitim Merkezi SEGEM eğitimleri B. EĞĠTĠM YAKLAġIMI, EĞĠTĠMCĠ PROFĠLĠ, YAZILI KAYNAK ve DĠĞER MATERYALLER Türk sigorta sektörünün tümüne yakın kısmını satın alan yabancı ve küresel boyuttaki sigorta Ģirketlerinin eğitim stratejilerinde henüz bir değiģiklik görülmemiģtir. Sektörde uygulanan eğitimler geçmiģten günümüze dek gelen geleneksel eğitim yöntemleri olup kazandırılmaya çalıģılan bilgiler de aynı bilgilerdir. Oysa, kurum ve kuruluģlar, eğer yapa geldikleri eylemleri uygulamaya devam ediyorlarsa, öğrenme kısıtlı bir öğrenmedir. Bu öğrenmenin, oluģumuna eğitim görenin katkısı yoktur. Eğitim, baģka güçlerin dayattığı koģullara en iyi Ģekilde nasıl tepki verilmesi gerektiğini öğrenmekten ibarettir. Bu eğitimde öğrenilenler eski alıģkanlıklardır (Senge vd, 2004: 18). Oysa bilgi çağında, eğitimde, yaratıcılık ürünlerinin ortaya çıkmasını sağlayacak yöntemler önem kazanmıģtır. Ünlü ekonomist W.Brian Arthur un dediği gibi, bütün önemli yenilikler, içimizde derinlerde bir yerlerdeki bilginin yüzeye çıktığı kiģisel bir yolculuktan doğarlar kollektif öğrenme sürecinde içsel bilgi, yetenek ve sezgilerin ortaya çıkması gerçek evrimdir. (Senge vd, 2004: 21) Teknolojik ve yasal altyapı eksikliklerinin tamamlanmasının üretim artıģının sağlanmasına yeteceği ile ilgili düģünce tarzı yanlıģtır. Sigorta üretiminde toplumun

127 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, risklerden korunma ve sahip olunan varlıkları koruma kültürüne, alıģkanlığına, bilincine sahip olması da en az teknik ve yasal altyapı kadar önemlidir. Üstelik teknik ve yasal altyapı kısa ve/veya orta sürede sağlanabilir; ancak toplumun, potansiyel sigortalının bulunduğu çevrelerin, ve örgütlerin kültürünü değiģtirmek uzun zaman dilimlerini gerektiren bir süreçtir. Evrensel bir sorun olan gerçekleri görememek baģarısızlığın temel nedenidir. Peter Senge, ġirket ölümlülüğü üzerine yapılan araģtırmalar göstermektedir ki, çoğu Fortune 500 Ģirketinin birkaç idari kuģaktan daha fazla var kalamamasının sebebi kaynak kısıtları değil, karģı karģıya oldukları tehditleri ve değiģme zorunluluğunu görememeleridir diyor (Senge vd, 2004: 38 vd). Dolayısıyla çağdaģ eğitim yaklaģımı olmadıkça, sigorta sektörünün eğitim konusunda gösterdiği çabalar, beklentilerin gerçekleģmesine yetmeyecektir. Sektörün, eğitim kurumlarının ve kamu otoritelerinin bunu görmesi gerekmektedir. Halen, birkaç Ģirket, yukarıda a ve b ve d Ģıklarında anılan eğitimler için akademi ya da benzer adlarla kurulan bir departmanla eğitimlerini yürütmektedirler. Diğer Ģirketlerde ise Eğitim, Eğitim ve ĠK gibi adlarla anılan departmanla eğitim faaliyetleri yürütülmektedir (ANKET 1; 2007; ve Sigorta ġirketleri web Sayfaları, Organizasyon ġemaları). Hangi adla olursa olsun, uygulanan eğitimin Ģekli geleneksel eğitimdir. ġirket bünyesinden ve/veya üniversite ya da danıģmanlık bürolarından sağlanan eğitimci, kendi doğrularını eğitim görenlere dikte ettirmekte ve bunların uygulanmasının gerekliliğini pekiģtirmektedir. ġirketler, eğitimcilerin hazırladıkları ders notlarını ya da kendilerine has ders notları geliģtirerek eğitimlerinde bu notları ve yine Ģirket içi ürün ve faaliyetlerle ilgili diğer materyalleri kullanmaktadırlar. Daha çok Ģirketin ürünlerine, fiyatlandırma ve iģ kabul politikalarına yönelik yapıdaki bu ders notları ve materyaller, çalıģanlarda yaratıcılığı ortaya çıkarmaya, biliģsel farkındalığı artırmaya, kendini tanımasını sağlamaya elveriģli yapıda değildir (ANKET 1; 2007). Geleneksel eğitimde, eğitim alanlar, baģkaları tarafından hazırlanan bu standart, dondurulmuģ bilgileri almakta, uygulamada kullanmaları gerektiğini bilmekte, yeri geldiğinde de kullanmaktadırlar. Daha çok bir konserve bilgi mahiyetinde olan bu bilgilerin neleri kazandırdığı, neleri kaybettirdiği, rekabet gücü kazandırması için nasıl olması gerektiği bu tür eğitimlerde araģtırılamaz; kendi kendine ortaya çıkması da mümkün değildir. Departmanlar arası (yatay) ve alt ve ara sistemlerle (dikey) bilgi akıģının sürekliliğinin önemi, çevre faktörleriyle ilgili bilgi akıģının mahiyeti ve gerekliliği, vb. konular üzerinde çalıģanların akıl yürütmesi, karar vermesi, strateji üretmesi ve gerektiğinde bilginin alt kademelerden üste göçerilmesi (Koçel, 2005: 382, 438) mümkün değildir. Bu konuyu üst yönetim de araģtırmamakta, rekabet gücünü rekabet alanı üstüne çıkaran, entelektüel sermayenin yaratıcılığını artıran çağdaģ eğitim stratejilerinin önemini samimiyetle kabullenmemekte, çalıģanların iģ stratejileri (Ülgen ve Mirze, 2004 : 222 vd) üretmesine olanak sağlamamaktadır. Yasal dayatmalar, geleneksel eğitimde görülen kliģe eğitimler, belli bir oranda bilgi artıģına katkı sağlayabilir. Ancak bu eğitimler, sosyo ekonomik hayata

128 124 URALCAN katkıyı artıracak motivasyonu sağlamaya yeterli değildir. Çoğu kez performans değerlendirmesi bağlamında yapılan sınavlarda kiģi, dondurulmuģ bilgileri ezberleyip, yazılı ya da elektronik ortamdaki test üzerinde doğru Ģıkkı iģaretleyince eğitilmiģ, kendini geliģtirmiģ sayılmaktadır. Oysa, Öğrenmek, söylenen, aktarılan bilgilerin davranıģ değiģikliği ve performansta iyileģme yaratmasıdır (Barutçugil, 2002: 79). Daha sonraki anket sonuçlarında da görüleceği gibi, finans kurumları içinde yer alan sigorta sektöründe, konuyla ilgili eğitim almıģ eğitimci sayısı ve yazılı kaynak çok azdır. Eğitimciler ya kendi insiyatiflerini kullanma yetkisine sahip değiller, ders notları kendilerine hazır verilmektedir ve yoğun bir içeriği kısa süre içinde aktarmak durumundadırlar; ya da eğitimin içeriği tamamen eğitimcinin kendi bilgileri çerçevesinde hazırlanmaktadır, bu içerik Ģirket stratejistleri tarafından bilinmemektedir. Eğitimcilerin amacı, eğitim görenlerin yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak, kendilerini geliģtirmelerine destek olmak değildir. sınavlarda elektronik ortamda bulunan sorular içinden seçilen ya da bunların benzeri olan soruların belli bir puanı kazandıracak Ģekilde cevaplanmasını sağlamaktır. C. EĞĠTĠM KURUMLARINDAKĠ EĞĠTĠMLER Ortaöğretimden itibaren sigortacılık eğitimlerinin verildiği kuruluģlar aģağıdaki gibidir. Ortaöğretim düzeyindeki eğitimler (Ticaret Meslek Liselerinde Pazarlama ve Perakendecilik bölümü adı altında SatıĢ Elemanlığı, Sigortacılık, Emlak Komisyonculuğu bölümleri bulunmaktadır.) Ön lisans düzeyindeki eğitimler (Ġki yıllık Meslek Yüksek Okullarında Bankacılık ve Sigortacılık Programı) Lisans düzeyindeki eğitimler (ÇeĢitli fakültelerde, aktüerya, risk yönetimi, sigortacılık ve bankacılık bölümleri) Yüksek lisans düzeyindeki eğitimler (Dört adet aktüerya, bir adet sigortacılık yüksek lisans programı SEGEM ÇalıĢtay, 2011, Rapor Özetleri Kitabı: 93 vd) Doktora (Bir adet aktüerya doktora programı SEGEM ÇalıĢtay, 2011, Rapor Özetleri Kitabı: 93.vd) Üniversitelerin sürekli eğitim merkezlerinde verdikleri sertifika eğitimleri Eğitimler arasında yer alan uygulamalı staj çalıģmaları D. EĞĠTĠM YAKLAġIMI, EĞĠTĠMCĠ PROFĠLĠ, YAZILI KAYNAK ve DĠĞER MATERYALLER Ortaöğretimde dersler çoğunlukla eğitim fakültelerinin çeģitli branģlarından mezun öğretmenler tarafından verilmektedir. Eğitim fakültelerinde sigortacılıkla ilgili bölüm ya da ders yoktur. Ticaret Meslek Liselerinde, Perakendecilik bölümü altındaki üç alt branģtan birisi sigortacılıktır (MEB, 2011). Aynı sonuca, SEGEM in eğitim çalıģtayı bilgilerinde de rastlanmaktadır. Sigortacılık derslerini

129 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, verebilecek nitelikte öğretmen yetiģtiren eğitim fakültelerinin olmaması nedeniyle, baģka bilim dallarında eğitim görmüģ öğretmenler, zorunlu ders saatlerini doldurmak amacıyla, kendi kendilerine kıt kaynaklardan sigorta bilgileri edinerek dersleri iģlemektedirler. Bu bilgilerin ne olduğu, nasıl hazırlandığı, nasıl iģlendiği konusunda bir değerlendirme ölçütü bulunmadığı gibi konuyla ilgili kararlar dersi veren eğitimcinin tercihlerine, ilgisine, bilgisine ve yeteneğine kalmıģtır. Üstelik bu okullardan mezun öğrencilere puan barajı konmadan, meslek yüksek okulları ön lisans programlarına kayıt olanağı tanınmaktadır (EĞĠTĠM, 2011). Yükseköğretimde, halen faal, sigortacılık, ön lisans eğitimi veren 104 okul, lisans eğitimi veren 9 okul, yüksek lisans eğitimi veren 5 (4 ü aktüerya, biri sigortacılık) okul ve aktüerya üzerine doktora programı olan bir okul bulunmaktadır (SEGEM ÇalıĢtay, 2011, Rapor Özetleri Kitabı: 93 vd). Açılan çok sayıdaki bu okullara akademisyen ya da eğitimci yetiģtirme amacıyla alt yapısı tesis edilen sistematik ve bilimsel esaslı bir program yoktur. Örneğin, bankacılık doktorası yapılabilmekte ama sigortacılık doktorası yapılamamaktadır (bu makale yazılırken, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü nün sigortacılık doktora programı açma iznini YÖK ten aldığı öğrenilmiģtir). Doktora programları için günümüze dek YÖK ten izin alınamazken, günümüzde bu alanda profesör olmaması, gerekli Ģartların sağlanmasını engellemektedir. Doçentlik müracaatında baģvurulacak disiplin seçmekte zorlanılması, eserleri inceleyecek profesörlerin bulunamaması, anahtar kelimeler içinde bile ağaç oymacılığı, demir ferforje iģleri varken bir sigorta kelimesinin bulunmaması (ÜAK, 2011a), akademisyen adaylarının neden bu alana ilgi göstermediklerini anlatmaya ve vehametin boyutunu açıklamaya yetmektedir. Yeni bir geliģme olarak, Finans ve muhasebe alt bilim dalında finans ve muhasebenin ayrılması, finansın bağımsız kalması, doçentlik müracaatında kolaylık sağlayacaktır (ÜAK, 2011b) Geleceğe yönelik, Öğretim Üyesi YetiĢtirme Programları içine de sigortacılık alınmamıģtır. Hatta YÖK, ĠKMEP (Ġnsan Kaynaklarının Mesleki Eğitimle GeliĢtirilmesi Projesi) programlarında, bilim dalı baģlıkları altında alt baģlık olarak bankacılık ve sigortacılığı almamıģtır (ĠKMEP, 2011). Bologna Süreci (Bologna, 2011) çerçevesinde AB nin bankacılık ve sigortacılığı iģletme ana bilim dalı altında alması nedeniyle ülkemizde de yükseköğretim içinde iģletme ana bilim dalı altında görülmektedir. Üniversitelerde, yazılı kaynak geliģtirme, derleme, çeviri yapma, materyaller hazırlamayla ilgili alt yapısı tesis edilmiģ sistematik ve bilimsel bir süreç yoktur. Zira ana bilim ve alt bilim dalları içinde sigortacılıkla ilgili bir alan yoktur (ÜAK, 2011a). Elektronik ortamdaki orta öğretim ve yüksek öğretim müfredat programlarında önemli sorunlar saptanmıģtır. Çarpıcı olması nedeniyle aģırı rastlanan bir durumu burada vermekte yarar görmekteyiz öğretim yılında, ön lisans eğitimi yapan Meslek Yüksek Okulu Bankacılık ve Sigortacılık programlarında, sigortacılıkla ilgili temel bilgilerin, teknik iģlemleri kapsayan derslerin olmadığı, beden eğitimi, güzel sanatlar gibi derslerle boģlukların

130 126 URALCAN doldurulduğu, iki yıl süren dört dönem içinde sigortacılıkla ilgili Sigorta ĠĢlemleri Muhasebesi ya da buna benzer bir tek dersin iģlendiği okulların sayısı oldukça fazladır. Sigortacılık ĠĢlemleri Muhasebesi adlı 2 teorik, 2 uygulamalı, 4 kredilik dersin içeriği ise, Temel kavramlar, Tekdüzen Hesap Planı, Aktif, Pasif, Kâr ve Zarar hesapları Ģeklinde belirtilmiģtir (EMYO, 2011) Sigortacılık temel bilgilerini almadan, hasar ve reasürans gibi oldukça teknik bilgi gerektiren derse giriģ yapan müfredatlar vardır. Bu derslerde öğretim görevlisi olarak nitelik incelemesi, performans değerlemesi yapılmadan, olanaklar çerçevesinde, genellikle finans sektöründe ya da sigorta sektöründe çalıģanlardan yararlanılmaktadır. Dersler, ağırlıklı olarak iģletme, ekonomi, finans, istatistik, matematik, hukuk eğitimi almıģ akademisyenler ve sigorta sektörü çalıģanları ya da aracıları olan acenteler, brokerler gibi farklı bilim dallarında eğitim almıģ kiģiler tarafından iģlenmektedir. Bu konuda en Ģanslı okulda bir veya iki sigortacılık konusunda eğitim almıģ eğitimci vardır (ANKET 2). Lisans ve lisans üstü eğitim kurumlarında da geleneksel eğitim yaklaģımı hakimdir. Sigortacılık gibi hammaddesi, yardımcı maddesi istatistik, matematik, risk yönetimi, fon yönetimi, hasar yönetimi, yasal düzenlemeler gibi bilimsel önem taģıyan bu faaliyetlerle ilgili ciddi, tez, proje, araģtırma geliģtirme faaliyetleri yok denecek düzeydedir. Sektörden, bilimsel çalıģma projelerine yönelik sponsorluk önerileri bu tür araģtırmaların yapılmasını sağlayacaktır. Bilgi bankası ve dokümantasyon merkezi kurmaya yönelik bir çalıģma yoktur. Sadece, son yıllarda geliģtirilen ve Sigorta Bilgi Merkezi baģlığı altında toplanan, bilgi teknolojileri bağlamında önemli projeler olan Tramer, Haymer, Hatmer, Sagmer sistemleri gelecekte araģtırma ve geliģtirme bazlı çalıģmalara kaynak sağlayabilecektir (TSRġB, 2001b). Milli Reasürans ın kütüphanesi vardır. Spesifik konularda çevirileriyle değerlendirilebilecek ve büyük bir kitaplık olarak nitelenmesi daha doğru olan TSEV kütüphanesi de bu alanda hizmet vermektedir. Ancak, örneğin 1887 de Boston da kurulan salt sigortacılık kütüphanesi olan ve bu amaçla yoğun eğitsel faaliyetlerde bulunan (Insurance Library Association of Boston, Saval Insurance Education Center); 1917 de Lancaster Pennsylvania da kurulan Horst Insurance Library; Climate Insurance Library, Munich Climate Insurance Initiative (MCII); Flood Insurance Library (FEMA) gibi bağımsız sigortacılık kütüphaneleri ve Münih Re, Swiss Re gibi kuruluģların, bilgi birikimleri, dokümantasyon zenginlikleri, araģtırma ve geliģtirme faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizde bir kütüphane ya da dokümantasyon merkezinden bahsetmek zor olsa gerek. Ortak politikalar merkezi olarak bu sosyal sorumluluğu ve teknik zorunluluğu yüklenebilecek kuruluģ ve/veya kuruluģların (SEGEM, TSRġB, TSEV ya da hepsi birlikte) ortaya çıkması gerekmektedir. VII. ÇEġĠTLĠ ANKET SONUÇLARI SEGEM, ÇalıĢtay 2011 çalıģması bünyesinde, moderatörlüğünü yaptığımız, Ön Lisans Grubu tarafından yapılan anketlerden elde edilen sonuçlardan bu çalıģma için önem taģıyanlar aģağıdaki gibidir (ANKET 2)

131 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Sigortacılık bölümleri olan okullarda ders veren eğitimcilere uygulanan anketin Hangi bilim dalıyla ilgili eğitim gördünüz sorusuna 81 eğitimcinin verdiği cevaplar içinde 4 ü sigortacılık; 5 i bankacılık ve sigortacılık; 1 i bilgisayar mühendisliği; 6 sı hukuk; 47 si iģletme, iktisadi ve idari bilimler, finans; 7 si matematik, istatistik, diğer fen bilimleri; 7 si mühendislik ve 4 ü diğer Ģıkkını iģaretlemiģlerdir. Sigortacılık alanında yetiģmiģ akademisyen sayısının yetersizliği için cevap veren 76 eğitimciden 64 ü ise, eğitimci sayısının yetersiz olduğunu kabul etmiģtir. Sigortacılık alanında akademisyen yetiģmesinin önünün kapalı olduğu ile ilgili önerme sorusunda cevap veren 76 eğitimcinin 58 i durumu onaylamıģtır. Diğer sorularda da, mesleki yayınların, kaynakların yetersizliği, bu yetersizliğin, eğitimin kalitesini etkilediği yönünde cevaplar alınmıģtır. Aynı zamanda eğitimler, eğitimciler ve kaynaklar konusunda sektör eğitim kurumları birlikteliğinin zaruri olduğu yönünde çoğunluğun fikir birliği yaptıkları görülmüģtür. Sektörle ilgili anketi cevaplandıran sektörde çalıģanların, cinsiyet dağılımı 541 erkek, 1661 kadın Ģeklinde olup, 289 u sigortacılık eğitimi, 1893ü diğer eğitimleri almıģlardır i lisans, 12 si doktora, 161 i yüksek lisans, 293 ü önlisans ve 697 si lise düzeyinde eğitimlidir. Sigortacılık Meslek Yüksek Okullarına, konferans türü etkinlik için gidenlerin sayısı 432 iken hiç gitmeyenlerin sayısı 1735, okutulan dersler hakkında bilgisi olmayanlar %60 oranındadır. Ayrıca, mezunlardan beklentilerde en önemli beceri olarak, çözüm üretebilir olması, kiģiliğinin geliģmiģ olması, uyumlu olması öncelikle istenmekte, bilgiler için temel bilgileri bilmiģ olması yeterli görülmektedir. Bu da geleneksel eğitim değil, çağdaģ eğitim yaklaģımının sektörün gereksinimlerini karģılama bağlamında daha uygun olacağını gösteren bir ölçüttür. Sektörün ve eğitim kurumlarının ortak bir dokümantasyon merkezi oluģturmaları gerekir sorusuna 781 kiģi kesinlikle katılıyorum, 691 kiģi katılıyorum, 225 kiģi kararsızım, 45 kiģi katılmıyorum ve 36 kiģi kesinlikle katılmıyorum cevabını vermiģtir kiģinin ortak bir dokümantasyon merkezi istemesine karģılık, kararsızları hesaba katmazsak, 81 kiģi öneriye olumsuz cevap vermiģtir. Sigortacılığın tanıtılması ve topluma sigortacılık bilincinin kazandırılmasında sigorta sektörü, devlet ve eğitim kurumlarının eģdeğer sorumlulukları vardır önermesine, 47 kesinlikle katılmıyorum, 42 katılmıyorum, 66 kararsızım, 649 katılıyorum, 874 kesinlikle katılıyorum cevabı verilmiģtir. Kararsızları hesaba katmazsak, 89 olumsuz cevaba karģın, 1523 kiģi her üç kesimin de bu konuda eģdeğer sorumluluk taģıdığını onaylamıģtır. Sigorta sektörünün eğitim kurumlarıyla ortak bir AR-GE merkezi alt yapısı tesis etmesi ve bilikte çalıģması konusunda da toplam 61 kesinlikle katılmıyorum ve katılmıyorum cevabına karģın, kararsızlar hariç toplam 1563 katılıyorum ve kesinlikle katılıyorum cevabı alınmıģtır. Ortak projeler geliģtirmek amacıyla bir komite kurulması önerisine de 86 olumsuz, 1492 olumlu cevap alınmıģtır. Bu

132 128 URALCAN komitenin müfredat programlarının ve ders içeriklerinin hazırlanmasına, eğitimci seçimine katkıda bulunması yine aynı oranda kabul görmüģtür. Sektörün, öğrencilerle, bilgi ve deneyimlerini paylaģacakları toplantılar düzenlemesi önermesine de, kararsızlar hariç, 62 olumsuz görüģe karģın, 1569 olumlu görüģ alınmıģtır. Akademik çalıģma sonuçlarının sektörle paylaģılması önerisine de, toplam 66 katılmayan görüģe karģın, 126 kararsız ve 1582 olumlu görüģ alınmıģtır. ÇalıĢanın sürekli eğitimine olanak sağlanması gerekliliği önerisi ise, 42 kesinlikle katılmıyorum, 43 katılmıyorum, 213 kararsız, 681 katılıyorum 799 kesinlikle katılıyorum Ģeklinde cevaplanmıģtır. Kararsızlar dıģında 85 olumsuz görüģe karģın, 1480 olumlu görüģ vardır. VIII. FĠNANSAL EĞĠTĠMDE HEDEF KĠTLE ve PAYDAġLAR Bilgi çağındaki değiģimler, bilgi toplumunun karģılaģabileceği risklerde de farklılıklar yaratmıģtır. Deprem, yanardağ patlamaları, tsunami gibi doğal afetlerdeki frekans ve Ģiddet artıģları, çevre kirliliğinin getirdiği ürkütücü tablolar, anormal iklim değiģiklikleri, nükleer riskler, genetikle ilgili çalıģmalardaki bilinmezlikler, bilgiyi elinde bulunduranların bu gücü kötüye kullanmasıyla ortaya çıkabilecek riskler, küresel boyutta domino etkisi yaratan ekonomik krizler sigorta faaliyetlerinin de önemini ve iģlevlerini artırmıģtır. Özellikle sürekli güçlendirilen denetleme sistemlerine rağmen sosyal amaçlara önem vermeyen kimi kurum ve kuruluģların neden olduğu ekonomik krizler, finans kurumlarında ve toplumda finansal eğitim ve farkındalığı artırmaya yönelik araģtırma ve geliģtirme faaliyetlerinin gündeme gelmesine ve dünya ekonomi otoriteleri tarafından tesis edilen küresel kuruluģlarla bu faaliyetlerin desteklenmesine neden olmuģtur. Denebilir ki, finans kurumlarında da eğitime verilen önem çok yönlü olarak artmıģ, mikro eğitim anlayıģı yerine halkı, ekonomi otoritelerini, finans kurumlarını, eğitim kurumlarını, yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluģlarını kapsayan, biliģsel farkındalıklarını artıran ve risk yönetimine katılımlarını sağlayan sürekli bir makro eğitim anlayıģı baģlamıģtır (TCMB, 2011; IFM, 2011; ICEF, 2011 ve ÇalıĢtay, 2011). Finansal eğitim için, hedef kitlenin belirlenmesi, eğitimcinin yetiģtirilmesi, eğitimde kullanılması gereken kaynaklar ve materyallerin hazırlanması, eğitim konularının bilimsel bir sistematik içinde belirlenmesi önem taģımaktadır. Finansal eğitim ve biliģsel farkındalık ulusal stratejisinde hedef kitle, tüm birey, kurum ve kuruluģları, kamu otoritesiyle birlikte toplumu kapsamalıdır. Sigorta sektörü, eğitim kurumları, kamu otoritesi, STK vb. kurum ve kuruluģlar bu eğitimde paydaģ olmalıdır. Sigorta ve Reasürans ġirketleri, acente, broker gibi aracılar, eksperlik müesseseleri, tamir servisleri, hastahaneler gibi hizmet sunan kuruluģlar, denetim kuruluģları, ar-ge kuruluģları, TAHKĠM, TARSĠM, DASK, SEGEM, Sigorta Bilgi Merkezi gibi özellikli müesseseler, kamu denetleyici ve düzenleyici kuruluģları, sistemle iliģkileri olan diğer paydaģ kurumlar, sigortalıları ve potansiyel

133 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, sigortalıları barındıran çevre sistemleri tümüyle eğitim faaliyetlerinin kapsamında olması gereken sektör kesimi kiģi, kurum ve kuruluģlardır. Ana okulu, ilköğretim, ortaöğretim, lisans üstü ve doktora dahil yükseköğretim, ulusal stratejide eğitim kurumları kapsamında paydaģ kuruluģlardır. IX. BĠLGĠ ÇAĞI EĞĠTĠM YAKLAġIMININ NĠTELĠKLERĠ A.EĞĠTĠM, YETĠġTĠRME, GELĠġTĠRME ve ÖĞRENME Eğitim baģlığı altında toplansa da, eğitsel faaliyetler, amaçlarına yönelik farklılıklar arzetmektedir. ÇağdaĢ eğitim yaklaģımına geçmeden önce, bu kavramlara kısaca değinmekte yarar vardır. Tamer Koçel (Koçel, 2005: 37-40) bu kavramları Ģöyle tanımlamıģtır. KiĢinin bilgi, yetenek ve becerilerinde değiģiklik yapan faaliyetler Eğitim (Education) olarak nitelenebilir. Sürekli olan bu kapsamdaki eğitim bir değiģim süreci demektir. YetiĢtirme (Training) ise, iģyerindeki görevleri yerine getirebilmek için gerekli bilgi ve becerileri kazandırma sürecidir denebilir. GeliĢtirme (Development) yetiģtirmeden geniģ kapsamda, kiģinin belirli stratejiler çerçevesinde belirlenmiģ hedeflere ulaģabilmesine, gelecekteki görevini yerine getirebilmesine yarayacak bilgilerle donatılmasını sağlamaktır. Öğrenme (Learning), kiģinin, sezgisel ve biliģsel süreçlerle çevresi ile ilgili olarak birikmiģ ve yeni bilgi ve uyarıları algılaması, olaylar arasındaki benzerlik ve farklılıkları algılaması ve bunları özümseyerek davranıģlarına yansıtmasıdır. ĠĢletmenin ya da çevrenin olanaklarından yararlanarak kiģinin kendini amaçlanan yönde bilerek ve isteyerek değiģtirmesidir. KiĢi istemediği takdirde öğrenme gerçekleģemez (Koçel, 2005: 40 dn.5) ÇağdaĢ eğitim yaklaģımına önem veren Ģirketler, Ģirketin büyümesinin çalıģanların geliģimine bağlı olduğunu kabul eden Ģirketlerdir (Tevrüz,1998; Sinangil: 14). Bunlar, yetiģtirme, eğitim ve geliģtirme programlarını üç farklı esasta uygularlar. Ġlkinde amaç, çalıģanların kendi düzeylerini, ilgi, değer ve tutumlarını ve hangi yöne doğru gittiklerini değerlendirebilmelerine olanak sağlamaktır. Ġkincisinde amaç, teknik ve iģlevsel iģ becerilerinin değerlendirilmesi, geliģtirilmesi ve çalıģanların karģılaģtırmalar (benchmark) yaparak kendilerini geliģtirmelerine ve verimliliklerini artırmalarına yardımcı olmaktır. Üçüncüsünde ise, çalıģanların stratejik çalıģmaları değerlendirebilmelerine, kendilerini geliģtirebilmelerine, problem çözme ve çatıģmaları önleme konularında etkinliklerini artırabilmelerine destek olacak bilgiler kazandırmaktır. Bu becerileri kazanan çalıģanların kendi kuruluģlarına olan bağlılıkları da artmaktadır (Tevrüz,1998, Sinangil: 15 vd). Bu esaslar, çağdaģ eğitim yaklaģımının esaslarıdır. Sigortacılık alanında halen ülkemizde yapılan eğitsel faaliyetlerin tümü geleneksel eğitim yaklaģımı çerçevesinde kalmaktadır. O nedenle bilgi çağı eğitim yaklaģımıyla ilgili karakteristiklerden bahsederken Ģirket eğitimleri, ya da akademik eğitimler vb. ayrımlarda bulunmaya gerek yoktur. Bilgi çağı eğitim yaklaģımının ayrıcalıkları, yukarıda anılan eğitsel faaliyetler için, tüm kurum ve kuruluģlarda, eğitim gören, eğitici, fiziksel Ģartlar, kaynaklar ve materyaller

134 130 URALCAN bağlamında hayata geçirildiği takdirde, sigortacılık alanındaki finansal eğitim ve biliģsel farkındalık stratejileri baģarıya ulaģabilecektir. B. KĠġĠSEL, GRUPSAL ve ÖRGÜTSEL ÖĞRENME Günümüzde, baģarı için sadece çabanın yetmediği, çabanın yüksek performansı yaratabilmesi için çalıģanların yapmak durumunda oldukları iģle ilgili bilgi ve yeteneklere sahip olması gerektiği; (Tevruz, 1998, Artan: 79) çalıģanların sadece kendi iģleriyle ilgili bilgi ve yeteneklere değil, kendi iģinin içinde yer aldığı bütünün tümüyle ilgili bilgi ve yeteneklere sahip olmak zorunda olduğu; bu bütünün küresel bir alanı ifade ettiği düģünceleri kabul görmektedir. Rekabet ortamları, fiyatların ve kârlılığın düģmesi, pazara girme zorluklarının artması gibi kısır döngüler içinde çabalarken, rekabet üstü ortamlarda olma avantajını sağlayabilen Ģirketler sürekli yeni rekabet avantajları yaratmakta, bu avantajlar yıkılıp etkisiz hale getirildiğinde yeni rekabet avantajları yaratabilecek elastikiyette olabilmektedirler (Tevruz,1998, Sungurlu: 57). Bu tür iģletmelerin baģarısı, büyük ölçüde, rekabet gücünü artıracak tarzda bilgi üretme ve bu bilgiyi kullanabilme niteliği olan çalıģanlara sahip olmaya bağlıdır (Koçel, 2005: 437). BaĢka bir deyiģle Ģirketlerin büyümesi çalıģanların geliģimi ile doğru orantılıdır. Bu geliģim, yetenek ve yaratıcılığı gerektirdiğinden, eğitim, yetiģtirme, geliģtirme ve öğrenme süreçlerinin de yaratıcılığın ortaya çıkmasını mümkün kılan ve süreklilik arzeden bir yapıda olması gerekir. Öğrenme, bireysel, grupsal ve örgütsel olabilir. Öğrenen bireylerin öğrendiklerini kendi grubundakilerle paylaģması, onların geliģmelerine destek olması, olayları birlikte yorumlamaları grupsal öğrenmedir (Koçel, 2005: 435). Grup düzeyinde ulaģılan ortak anlayıģ ve değerlerin örgütün tümüne göçerilmesi, kazanılan bilgilerin, çalıģanların ulaģabileceği ortak veri tabanlarına dönüģtürülmesi örgütsel öğrenmedir. Bir örgütte çalıģan bireyler değiģir, ama örgüt varlığını sürdürür. Burada önemli olan örgütün giden kiģiyle birlikte bilgileri de kaybetmemesi, bilginin örgüte mal olması bağlamında örgütsel öğrenmenin gerçekleģmesidir. Öğrenme, sadece formal eğitim programlarıyla gerçekleģmez. Öğrenme kiģiyi, sürekli bir arayıģ içine sevketmelidir. Bulguları grupla paylaģmasını, sonuçların, sorunların çözümünde kullanılabileceği yöntem ve prosedürleri geliģtirebilmesini sağlamalıdır. Günümüzde öğrenme adeta bu tür bir yaģam tarzı haline gelmiģtir. (Koçel, 2005: 436 vd) Sonuç olarak, bilgi çağı öncesinde bugünkü ya da gelecekteki fiziksel iģe odaklı olan bireysel eğitim ve geliģtirme faaliyetleri, günümüzde, kiģiyi takım ruhu içinde özellikle çapraz fonksiyonlu iģler içinde tanımı yapılmamıģ iģleri rahatlıkla yapabilecek düzeye getiren entelektüel geliģimi sağlama faaliyetlerine dönüģmüģtür. BaĢka bir deyiģle, kiģiler, değiģimle baģedebilir bilgi ve becerilerle donatılarak, gerektiğinde, çözümleri bulma, yaratma, kullanma motivasyonu ve özgüveniyle zihinsel özelliklerdeki iģleri takım ruhu içinde baģarmaya güdümlenmiģlerdir (Koçel, 2005: 47).

135 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, C. ÖĞRENEN ÖRGÜTLER ve BÜTÜNÜ KAPSAYAN STRATEJĠLER Öğrenen örgütler kavramı Peter Senge tarafından 1990, The Fifth Discipline adlı eserinde kullanılmıģ; Sistem düģünce ve yaklaģımı, ekip öğrenimi, zihinsel modeller, paylaģılan vizyon, kiģisel uzmanlık (Koçel, 2005: 437) baģlıkları altında konu iģlenmiģtir. Bilgi çağı beklentileriyle örtüģen öğrenen örgütler/yaģayan Ģirketler (living company) yaklaģımında, örgütler adeta canlı organizasyonlar gibi düģünülmüģ ve yaģayan örgütlerin henüz kendilerini canlı olarak görememesinin sorunlar yarattığı ileri sürülmüģtür (Senge vd, 2004: 17). Bütünün parçalarda ifade bulduğunu, parçaların ise bütünün ifadeleri olarak var olduğunu, ancak, parçaların sadece bütünün bir bileģeni olmadığını aynı zamanda bütünün var olmasını sağladığını belirten düģünceler (Senge vd, 2004: 56 vd) nedeniyle günümüzde stratejiler oluģturulurken her öğenin bir bütünün var olmasını ya da ölmesini etkilediği önemle dikkate alınmaktadır. Peter Senge vd, eğitimin sürekli ve her alanda olması ile ilgili olarak, her okulun hem kendi içinde bir bütün, hem de daha büyük eğitim sisteminin içinde bir mekan teģkil ettiği; okulun her bir öğesinin de öğretmenler, yöneticiler, öğrenciler, aileler bir bütünün içinde baģka bütünler olduğundan bahisle adeta yaģayan organizmalar gibi bunlardan birisindeki aksaklıkların bütünleri etkilediğini örneklerle açıklamaktadır. Öğrenen organizasyonlar olarak adlandırılan bilgi yaratan (knowledge-creating) organizasyonlar entelektüel sermayenin değerini artırmıģ, tüm değerleri kökten değiģtirmiģtir (Koçel, 2005: 437,dn 110, 111). Günümüzde, maliyetleri düģürürken verimliliği ve kaliteyi artırmak, daha hızlı hareket etmek, rekabet edebilmek için gerekmektedir. Eğitim harcamalarından maliyet nedeniyle kaçınan Ģirketlerin sayısı az değildir. Özellikle öğrenen örgüt olmanın gerekliliği konusunda, üst yönetimin ve bütçe konusunda karar verecek olanların bilinçlendirilmesi pek kolay değildir. Ayrıca, eğitim alanın yeni niteliklerinden dolayı, daha avantajlı iģ önerileri alarak iģ yerini terketmesi de söz konusu olabilmektedir. Ancak, her Ģeye rağmen, eğitim sorumlusu ya da ilgili tarafından eğitimin maliyet/fayda analizleri yapıldığında eğitime ayrılan zaman ve bütçenin çok üstünde getirilerin olabileceği birçok uygulamada ortaya çıkmıģtır. (Tevruz,1998, Sinangil: 14) Bu tür eğitimler Ģirket kültürünü geliģtirdiği gibi, uzun vadede çevrenin kültürünü de geliģtirir. Özellikle kriz sırasında kültürün önemi büyüktür. (HBR1, 2003, Greenberg: 158) Kültür ile performans birbirini besler (HBR2, 2003, Bernick: 147). D. TERS DÖNMÜġ ÜÇGEN (INVERTED TRĠANGLE) KüreselleĢmeden önce, yönetim anlayıģı, daha çok formal yetki, yöneticinin yönetmesi esasına dayanıyordu. Günümüzde ise, kazanılmıģ otorite, ekip organizasyonu ve karar vericilerin iģi fiilen yapanlara yakın olması (delayering) yaklaģımı ağırlık kazanmıģtır. Bu anlayıģta, eğer iģi bizzat yapanların, müģteriyle direkt temas halinde olanların, nitelikleri uygunsa, iģi kendi iģiymiģ gibi yürütmeleri, sorunları anında çözmeleri (güçlendirme empowering) için,

136 132 URALCAN güçlendirilmeleri gerekmektedir. Bunlar, ĠĢ stratejilerini kendileri belirleyebilmeli, sorunları çözmeye yönelik kararları verebilmeli, bu amaçla gereken yetkilere sahip olmalıdırlar. Güçlendirilmelerinde eğitimin yanı sıra bilgi, beceri ve yetenekleri geliģtirme, istek ve motivasyonu artırma, hatalardan ders çıkarma gibi kiģisel geliģimi sağlama programlarıyla da donatılmalıdırlar (Koçel, 2005: 382). Bazı örgütlerde rahatlıkla kullanılabilecek sıfır hiyerarģi anlayıģı da organizasyonlarda mevkisel hiyerarģi farklılıkları yerine, örneğin, bilgi ve/veya yetenek temeline dayanan farklılıklar olması esasına dayanmalıdır (Koçel, 2005: 432). Astın istenen davranıģlarda bulunmasını sağlayan Ģey, yönetime duyulan saygı, hayranlık ve özellikle üstle özdeģleģmenin yarattığı motivasyon (Tevrüz, 2006, Sungurlu: 57) olduğu için yatay hiyerarģinin otoriteyi sarsacağından korkulmamalı. ĠĢ stratejilerinde üst yönetimin aģağıda, iģi yapanların yukarıda olması Ģeklindeki hiyerarģiyi yadırgamamak gerekir. Günümüzde değiģimin süreklilik kazandığı, iģ hayatında mesai saati kavramının ortadan kalktığı, sakatların iģ hayatındaki sayısının ve baģarısının arttığı, çalıģan ve özellikle üst yönetici konumuna gelen kadın sayısının arttığı ve benzeri değiģimler her alanda görülmektedir. ĠĢ tanımları da eskiden olduğu gibi bir sabit operasyonlar dizisi olmayıp, müģterilerin değiģen talepleri çerçevesinde devamlı değiģen ve yaratıcılığı gerektiren esnek iģ tanımları olduğuna göre (Tevrüz, 1998, Sinangil: 2) eğitimlerin de bu elastikiyet içinde sürekli, değiģen taleplere yönelik yaratıcılıkların ortaya çıkmasını destekleyecek eğitimler olması gerekir. Bu nitelikteki eğitimleri alan örgütler öğrenen örgüt olabilir ve o takdirde dikey hiyerarģi yerine yataylaģan örgütlerde çalıģanla yönetim arasında bilginin paylaģılması, sorunların çözümüne ortak yaklaģımların aranması mümkün olabilir. Stratejileri hazırlayanların da, uygulayanların da insanlar olduğunu unutmamak gerekir. O nedenle çalıģanların değiģen koģullara uyumu sağlayabilmesi için çok konuda bilgi sahibi olması (multiple careers) gerekmektedir. Bunu da sürekli eğitim, çalıģana kazandıracaktır. Bu nedenle üniversite ile iģ dünyasının teori uygulama alanlarında birbirini tamamlaması, çapraz sinerji ile evrimleģmesi de zorunlu hale gelmiģtir (Tevrüz, 1997: 2). E. BĠRLĠKTE EVRĠM, ÇAPRAZ SĠNERJĠ Sinerjiye önem veren kuruluģlar birlikte evrimle geliģmelerine hız kazandırmıģ olurlar (HBR3, 2001 Einsenhardt ve Galunic: 117) Kurumsal stratejinin temelinde çapraz iģ sinerjisi vardır. Sinerjiye yönelik yeni fırsatlardan yararlanma ve gereği kalmayanları eleme fırsatı yaratan iliģkiler sayesinde baģta entelektüel sermaye olmak üzere birçok değerin merkezileģmesi, karmaģık sistemlerin bile en etkin düzeyde uygulanırlık kazanmasıyla birlikte evrim sağlanır (HBR3; 2001, Eınsenhardt ve Galunıc: ). Böylece Ģirketlerde iģletmeler arasındaki iģbirliği ağı sabit kalıplar halinden kurtularak, sıklıkla gözden geçirilen yeniden örülen iliģkiler olarak stratejilere uyum gösterir. Artan maliyet baskıları, ezici rekabet ortamı sinerjiyle birlikte evrimi tercih edilir kılmaktadır (HBR3; 2001, Eınsenhardt ve Galunıc: 122).

137 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Finansal eğitim ulusal stratejisinin, ülke çapındaki kurum ve kuruluģlarda, bireylerde çapraz sinerjilerle sigorta iģlevlerinin hayati önemine inancı, güvenci ve motivasyonu yaratabilecek yapıda olması gerekir. Aynı zamanda bu stratejilerin, sigorta sektörünün tüm bileģenlerinde çalıģanlara bilgi üretmeyi, yaratıcılığı özendirmeyi, sorunları çözebilmeyi, kendini tanımayı, kendini tanıdıktan sonra kendini geliģtirebilmenin yollarını bulabilmeyi, içindeki yetenekleri ortaya çıkarmayı bilebilecek biliģsel farkındalığı kazandırması gerekir. BaĢka bir deyiģle, sektörün tüm öğelerinde öğrenmeyi bilen bireyleri ve öğrenen örgütleri yaratabilecek eğitimlere gerek vardır. Bu eğitimlerde, uygulamanın bilimsel çalıģma ve teorik bilgilerle desteklenmesi gerektiği için uğraģ toplulukları çalıģmaları (HBR3, 2001, Wenger ve Snyder: 11) gibi yöntemlerin sektör eğitim kurumları, STK çapraz iliģkilerinde kullanılması evrimi hızlandıracaktır. Eğitimci yetiģtirme, yazılı kaynak geliģtirme, derleme, çeviri yapma, materyaller hazırlamayla ilgili alt yapısı tesis edilmiģ sistematik ve bilimsel bir sürecin olması da gereklidir. Aynı zamanda sektörde kullanılan bilgi teknolojilerinin eğitimine yönelik stratejilerin de geliģtirilmesi gerekmektedir. Bu denli yatay ve dikey entegrasyonda eğitim faaliyetleri stratejilerinin düzenlenmesi, hayata geçirilmesi önemli ve uzun bir süreçtir. Bu nedenle, finans kurumları, eğitim kurumları, kamu otoriteleri, sivil toplum kuruluģları arasında çapraz sinerjiyle birlikte evrim önem taģımaktadır. SONUÇ Ülkemizde "finansal eğitim ulusal stratejisi"nin geliģtirilmesine yönelik faaliyetlerin ağırlık kazandığı günümüzde, finansal eğitim kavramı, sadece menkul kıymetlerin değerlendirilmesi, denetlenmesi ya da birtakım faiz hesaplarının yapılması, fon yönetiminin takibi ve değerlendirilmesi gibi mikro yaklaģımla basite indirgenmemelidir. Eğitimin, gereksinim duyulan konularla ilgili olması, etkinliğini ve verimliliğini artırır. Finans kurumlarının içinde yapısal, kültürel vb. sorunların çözümüne yönelik ihtiyaç duyulan tüm konularda makro çapta eğitime ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu eğitim stratejisinin geleneksel eğitim stratejisi olmaması, bilgi çağı eğitim yaklaģımının niteliklerini taģıyan bir eğitim olması gerekmektedir. Finansal eğitim ulusal stratejisi bir bütün olarak küresel bağlamda finansal eğitimle bütünleģmeyi sağlayabilecek bir strateji olmak zorundadır. Böyle bir amaçla yola çıkarken, fonların kaynağını sorunlarıyla baģbaģa bırakıp, yaratılamayan fonları ve bunlara katkı sağlamayan bir toplumu korumaya kalkıģmak ne dereceye kadar doğru bir yaklaģım olur? Bu bağlamda, finansal eğitim ulusal stratejisinin geliģtirilmesi sırasında finans kurumlarının yapısal, kültürel vb. sorunlarını da çözüme ulaģtıracak, gelecekte olası tehditlerin bugünden önünü alacak eğitim ve biliģsel farkındalık konularının da ele alınması akılcı bir davranıģ olacaktır.

138 134 URALCAN Ülkemizde, sigortacılıkla ilgili konular finans adı altında kaybolmakta ise de dünyanın birçok ülkesinde yatırıma yönlendirilen fonların büyük bir kısmı sigortacılık alanından kaynaklandığı ve hane halkı tasarruflarının büyük bir kısmı sigorta sektörüne aktığı için bu ülkelerde sigorta kelimesinin geçmiģ yüzyıllarda bolca kullanılmıģ olması bugüne yetebilmekte, özellikle sigorta üretimini artırmak amacıyla Ģimdilerde bu kelimeyi fazla kullanmalarına gerek kalmamaktadır. Ancak, sigorta üretiminin dünyanın birçok ülkesinin çok gerisinde olduğu, sigortalı yaģama bilinci ve kültürünün olmadığı ülkemizde, sigorta kavramını, sistemin güvenilirliğini, gerekliliğini, finans ve ekonomi dünyası içindeki hayatiyetini finansal eğitim ve biliģsel farkındalık faaliyetleri çerçevesinde ele almak, böylece bugün yaģanan sorunların çözümünü sağlarken, gelecekte oluģabilecek sorunların önünü almak zorunluluğu vardır. Sigortacılığın özelliklerinin, prensiplerinin ve iģlevlerinin bilinmediği ülkelerde, sigortacılığın geliģmesi mümkün değildir. Sigorta pazarlama ve satıģlarında gelecekte önem ifade edebilecek soyut kavramları tanıtmak, bugününü zor geçiren insanları, yarınlarını güvence altına almaya yönlendirmek oldukça zordur. Özel çalıģmalarla tanıtım, eğitim ve öğretim faaliyetleriyle, toplumda risklerden korunma, sahip olunan varlıkları koruma kültürünün geliģtirilmesi, bu bilince ulaģılmasının sağlanması gerekmektedir ki, kültür ve bilinç uzun bir vadede kazanılır. Prim üretim düzeyinin ülke ekonomisi içindeki payı çok düģük olan sigortacılık sektörünün finansal yatırımları da bu payla orantılı bir öneme sahip olduğu için finans kurumlarıyla ilgili faaliyetlerde zor hatırlanmakta, verilen önem az olmaktadır. Ancak, üretim dıģı kalmıģ potansiyel üretim kapasiteleri göz önünde bulundurulduğunda sigortacılık sektörüyle ilgili finansal eğitim ve farkındalığın hayati önemi anlaģılacaktır. Ne varki, bu kaostan çıkıģ yani potansiyel kapasitenin üretim içine alınabilmesi için çağdaģ eğitim yöntemleriyle, sektör, eğitim kurumları, kamu otoritesi ve sivil toplum örgütleri dahil tüm toplumda itici güç, motivasyon yaratmak amacıyla, sigortacılık iģlevlerinin farkındalığının artırılması gerekmektedir, Özellikle sektörde çalıģanların geliģimi çağdaģ eğitim yaklaģımını zorunlu kılmaktadır. Çünkü, günümüzde iletiģimin ve bilgi teknolojilerinin akıl almaz değiģim hızı, gerekli bilgiye ulaģarak faaliyetlerini sürdürmek isteyen kiģileri ve kuruluģları biliģsel farkındalığın, yaratıcılığın hakim olduğu sürekli eğitim içinde, olmak zorunda bırakmaktadır. Eğitim, günümüzde ezberlenmesi gereken soyut kavramlar yığını olmaktan çok farklı bir anlam taģımaktadır. UlaĢıldıkça geniģleyen üretilme yapısıyla bilgi hayati önemini artırırken, her alanda eğitimlerin verimliliğini ve etkinliğini artırmaya yönelik arayıģlar ve çalıģmalar artmakta, çalıģanların çeģitli alanlarda bilgiyle donanmaları için öğrenme yeteneğine ve motivasyonuna sahip olmaları istenmekte, bu amaca yönelik çok kesimi kapsayan stratejiler ve yöntemler geliģtirilmektedir. Eğitim eskiden olduğu gibi mikro açıdan ele alınmamalı, kiģinin ve iģletmelerin tüm faaliyetlerini etkileyecek boyutta makro açıdan ele alınarak tüm

139 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, stratejilerin esasını teģkil etmelidir. Pasif olmaktan çıkarılarak, aktifleģtirilen bu eğitimlerle beslenen stratejiler rekabet gücünü artıracak bilgiye ulaģımı kiģi ve kuruluģlara kazandırmalıdır. Bir alandaki değiģim diğer alanlardaki değiģimleri tetiklediği için, bu stratejiler, sadece eğitim, öğretim iyileģtirme ve geliģtirme stratejileri olmayıp, eğitim kurumları ve endüstri iģbirliği, alt yapı geliģtirme, bilimsel araģtırma, finansman, istihdamı artırma, sosyal sorumluluk, çevreyle ve halkla bütünleģme ve kurum ve kuruluģlar arası çapraz iliģkileri ve dayanıģmaları güçlendirme gibi çok yönlü stratejiler olmalıdır. Sigorta sistemini, alt ve ara sistemleri ve iç ve dıģ çevre sistemleriyle kendi içinde ve dıģındaki eğitim bölüm, kurum ve kuruluģlarıyla birlikte bir bütün olarak ele almak, ülkenin diğer finans kurumlarını ve uluslar arası örgütlerini de aynı yaklaģımla daha büyük bir bütünü teģkil eden sistemler olarak değerlendirmek ve çapraz sinerjilerle birlikte evrime gitmek köklü bir çözümü sağlayabilecektir. Örneğin, eğitimcinin yetiģtirilmesi için MEB, YÖK, sigorta sektörü ve kamu otoritesi, eğitim kurumları birlikte çalıģmalıdır. Kaynak ve materyal geliģtirilmesi ve eğitim konularının saptanmasında ulusal ve küresel bağlamda, tüm alt ve ara sistemleriyle sektör, eğitim kurumları, kamu otoritesi, sivil toplum kuruluģları çapraz sinerjilerle çözüme ulaģacak stratejileri saptamalı, bilgi çağı eğitim yaklaģımıyla hayata geçirmelidir. Bu çalıģmada verilen bilgilerden de anlaģıldığı gibi, finansal eğitim ulusal stratejisi çalıģmalarında sigorta kurumu baģta olmak üzere tüm kurumların ve bu kurumlardaki teknik, sosyal, yasal vb alt yapıların, eğitim veren bölüm, kurum ve kuruluģların ve iģlevsel etkinliklerin tümüyle ele alınması, irdelenmesi, incelenmesi ve uygulanacak eğitim ve biliģsel farkındalık stratejilerinin bilgi çağı eğitim yaklaģımı içinde verilmesi gerekmektedir. KAYNAKÇA BARUTÇUGĠL, Ġsmet (2002), Eğitim Becerilerinin GeliĢtirilmesi, Eğiticinin Eğitimi, Kariyer Yayıncılık, Ġstanbul. DUMAN, G. ġebnem (1990), Türk Sigorta Sektöründe BoĢ Kapasiteler ve Ekonomik Kayıplar, BilaraĢ, Ġstanbul. ERERDĠ, Cemal (2001), Avrupa da Sigorta Sektörünün Finansal Sektör Ġçindeki Yeni Konumu ve Ekonomik Rolü, Commercial Union Yayını, Ġstanbul. KOÇEL, Tamer (2005), ĠĢletme Yöneticiliği, Arıkan Yayınevi, Ġstanbul. SENGE, Peter; C. Otto SCHARMER; Joseph JAWORSKI; and Betty Sue FLOWERS (2004), Presence, The Society for Organizational Learning; Çev. Vefa Karatay, Yayıma Hazırlayan Zülfü Dicleli, (2005), Henkel Yayınları, No:21, Ġstanbul. SEGEM, ÇALIġTAY (2011), Türkiye de Sigortacılık ve Aktüerya Eğitimi ÇalıĢtayı Rapor Özetleri Kitabı, SEGEM Yayını, Nisan, 2011, Ġstanbul.

140 136 URALCAN TEVRÜZ, Suna (Ed) (2006), Endüstri ve Örgüt Psikolojisi I, 3.Baskı, Türk Psikologlar Derneği KalDer Kalite Derneği, Ġstanbul. TEVRÜZ, Suna (Ed) (1998), Endüstri ve Örgüt Psikolojisi II, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, No:16, Ankara. TEVRÜZ, Suna (1997), Endüstri Örgüt Psikolojisinin Tarihçesi, Türk Psikologlar Derneği, Ankara. URALCAN, G. ġebnem (2009), Sigortacılık Uygulamaları, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No: 1626, EskiĢehir. URALCAN, G. ġebnem (2011), Temel Sigorta Bilgileri ve Sigorta Sektörünün Yapısal Analizi, 3. Baskı, Hiperlink Yayınevi, Ġstanbul. ÜLGEN, H. ve S.K. MĠRZE (2004), ĠĢletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayınevi, Ġstanbul. HBR,1; Harward Business Review (2003), Örgütsel ve KiĢisel Dayanıklılık, Çev. KARDAM, Ahmet, MESS Yayınları, No:420. HBR,2; Harward Business Review (2003) Kültür ve DeğiĢim, Çev. KARDAM, Ahmet, MESS Yayınları, No: 402, Ġstanbul. HBR,3; Harward Business Review (2001) Örgütsel Öğrenme, Çev. ELHÜSEYNĠ, Nurettin, MESS Yayınları, No:366, Ġstanbul. ANKET 1; 2007; HÜ, Haliç Üniversitesi ĠĢletme Fakültesi, Prof.Dr. Sinan Artan la yaptığımız Finans Kurumlarında ĠK Yönetimi ve Eğitim baģlıklı yayımlanmamıģ anket çalıģması, ANKET 2; EriĢim Tarihi: Bologna, 2011; EriĢim Tarihi: DPT,2011; EriĢim Tarihi: EMYO, 2011; EriĢim Tarihi: EĞĠTĠM EriĢim Tarihi: GELEN, Ġsmail, 6-9 Temmuz 2004, BiliĢsel Farkındalık Stratejilerinin Türkçe Dersine ĠliĢkin Tutum, Okuduğunu Anlama ve Kalıcılığa Etkisi, Ġnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Malatya, Hazine Sigortacılık ; EriĢim Tarihi: ICEF, 2011; Conference of Economics and Finance, May, 2011, Fatih Üniversitesi, EriĢim Tarihi: IFM,2011; ( ve EriĢim Tarihi: ĠFM, 2011; EriĢim Tarihi: ĠKMEP, 2011; EriĢim Tarihi: KUHN, Deanna; (2000), Metacognitive development Current Directions in Psychological Sciency, Vol:9, Nu:5; 180.

141 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, _5_9.pdf MEB, 2011; EriĢim Tarihi: SEGEM 2001c; EriĢim Tarihi: SIGMA, 1; Swiss Re, August/1980; 4. SIGMA, 2; Swiss Re, 02/2009; 37. TCMB, 2011; Finansal Eğitim ve Finansal Farkındalık; Zorluklar, Fırsatlar ve Stratejiler Konferansı, DurmuĢ Yılmaz, Mart 2011, Ġstanbul, TSRġB, 2011a; EriĢim Tarihi: TSRġB, 2011b; EriĢim Tarihi: ÜAK 2011a; EriĢim Tarihi: ÜAK 2011b; EriĢim Tarihi:

142 138 URALCAN

143 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Ġġ ETĠĞĠ VE BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BĠR ARAġTIRMA Hilal ERTURHAN ve Berrin FĠLĠZÖZ** ÖZET Bu çalıģmanın amacı, öncelikle etik ve iģ etiğine iliģkin literatür çalıģması yapılarak temel kavramlar doğrultusunda Sivas ilinde faaliyet gösteren özel ve kamu bankalarında çalıģanların, iģ etiğine iliģkin tutum ve davranıģlarını ortaya koymaktır. Ana anket formunun sorularında ĠĢ etiğine yönelik tutum ve davranıģlar ölçeği (Attitude Towards Business Ethics Questionnaire) (ATBEQ) ve Bankacılıkta etik soruları kullanılmıģtır. Toplanan veriler SPSS istatistik programıyla analiz edilmiģtir. Farklı bankalara ait çalıģanların genel iģ etiğine ve bankacılıkta etiğe yönelik tutum ve davranıģları ile cinsiyet, yaģ, eğitim düzeyi, medeni durum, gelir düzeyi, çalıģtıkları sektör, çalıģma süreleri açısından anlamlı farklılıklar bulunmuģtur. ÇalıĢmada, önce iģ etiğine iliģkin literatür çalıģması yapılarak iģ etiği konusu ayrıntılı Ģekilde incelenmekte ve anketlerde elde edilen bulgular istatistiki analize tabi tutulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Etik, Ahlak, ĠĢ Etiği, ĠĢ Ahlakı, Bankacılıkta Etik. Business Ethics and Research on Banking Sector ABSTRACT The aim of this paper is presenting attitudes and behaviors related to business ethics of employees working in public and private banks according to basic concepts, making a literature study related to ethics and business ethics initially. The question scale used in the main survey are Attitude Towards Business Ethics Questionnaire (ATBEQ) and Banking Ethics. Data collected by the survey were analyzed by SPSS statistical software. Significant differences were determined between attitudes and behaviors related to business ethics and banking ethics; and gender, age, educational level, marital status, income level, current sector and working time, seperately. In this paper, first, a literature study related to business ethics is conducted and hereby the subject of business ethics eleboratively analyzed and then, findings derived from surveys evaluated by statistical analysis. Keywords: Ethics, Morality, Business Ethics, Business Morality, Banking Ethics. ArĢ. Gör. Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi ĠĢletme Bölümü. Sivas. hilal.e.58@hotmail.com. ** Yrd. Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi ĠĢletme Bölümü. Sivas. bfilizoz@hotmail.com.

144 140 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ GĠRĠġ Etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal iliģkilerin temelini oluģturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlıģ ya da iyi- kötü gibi ahlaksal açıdan araģtıran bir felsefe disiplinidir. Artık sınırları olmayan bir iģ dünyasının kurgulandığı günümüz koģullarında iģ etiğinin gerekliliği tartıģılmaz bir hal almıģtır. Bu çalıģmanın amacı; Sivas ilinde kamu ve özel bankalarda çalıģanların iģ etiğine yönelik tutumların ölçülmesi ve karsılaģtırılmasıdır. Bu çalıģmada öncelikle etik ve iģ etiği kavramları açıklanarak, meslek etiği ve bankacılıkta etik konularına değinilmiģtir. ĠĢ etiği bankacılıkta etik konularının banka çalıģanlarında nasıl algılandığına iliģkin Sivas ilinde faaliyet gösteren kamu ve özel sektör bankalarında yüzyüze görüģülerek bir anket çalıģması yapılmıģtır. Bu araģtırmanın evreni; Sivas ilinde faaliyet gösteren kamu ve özel bankalardaki çalıģanlardır. Bu araģtırmanın verileri 2011 yılında yapılan saha çalıģmasında 150 çalıģandan toplanmıģtır. ÇalıĢmanın son kısmında, banka çalıģanlarının iģ etiği kavramına yaklaģımlarını, iģ etiğine iliģkin tutum ve eğilimlerini ortaya çıkarıp karsılaģtırmak amacıyla analiz ve yorumlar yapılmıģtır. I. ETĠK Etik kavramı, Yunanca karakter anlamına gelen ethos sözcüğünden türetilmiģtir. Etik kavramını tanımlamak kolay olmamakla birlikte, değiģik bilim dallarında birçok etik tanımı yapılmıģtır (Özkalp ve Kırel, 2003: 231). Latince de ise davranıģ, alıģkanlık anlamında olan "morality"dir. Tükçe'de ise; Arapça'dan "hulk" kelimesinden türemiģ olan ahlak anlamına gelmektedir (TaĢ vd., 2005: 84). Etik, her Ģeyden önce istenebilecek bir yaģamın araģtırılması ve anlaģılmasıdır. Daha geniģ bir bakıģ açısı ile bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması; neyin yapılacağı ya da yapılmayacağının; neyin isteneceği ya da istenmeyeceğinin; neye sahip olunacağı veya olunmayacağının bilinmesidir (Özkalp ve Kırel, 2003:231). Etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal iliģkilerin temelini oluģturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlıģ ya da iyi- kötü gibi ahlaksal açıdan araģtıran bir felsefe disiplinidir (Aydın, 2010: 6). Etik, iyi ve kötü insan davranıģının oluģturduğu karakteristik olarak tanımlanır ve bu neyin iyi ve kötü, yanlıģ ve doğru olduğunu ve bizim ne yapıp yapmayacağımızı belirler (Post ve Fredick, 1996: 89). Etik, ahlaki davranıģ, eylem ve yargıları ilgilendiren bir konu olarak felsefe ve bilimin önemli bir parçası ve sistematik bir çalıģma alanı olmuģtur. Ahlak yanlıģ-doğru, iyi-kötü, erdem ve kusur ile davranıģları ve davranıģların sonuçlarını

145 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, değerlendirme ile ilgilidir. Ahlak felsefesi ya da etik, ahlakı konu edinen felsefe dalıdır. Kullanılan ahlak terimlerini ve ahlaki yargıların statüsünü analiz eden etik, takınılan ahlaki tutumların ardında yatan yargıları ele alır ( Aydın, 2010: 4). Etiğin tanımında ortak bir tanım geliģtirmek birçok bilim insanı için zor olmuģtur. Ġlk olarak, etik kararlar basit değildir. Tanımları gereği karmaģıklardır. Asırlardır filozoflar doğru etik kararlarda en iyi yaklaģımları yapma konusunda tartıģmaktadır ( Trevino and Brown, 2004: 1). Bugün literatürde etiğe iliģkin çeģitli tanımların yapıldığı görülmektedir. Bir grup görüģ bir bireyin izlemesi gereken ahlaki standartlar ve kurallar Ģeklinde ele alırken, daha sonra etik, bireylerin doğru olarak nasıl davranacağını açıklayan ve tanımlayan ilkeler, değerler ve standartlar sistemi olarak ifade edilmiģtir. Bir tanıma göre etik; iyi ve kötünün, doğru ve yanlıģın ne olduğunu araģtırmaktır. Benzer bir Ģekilde Runes tarafından etik, iki taraf arasındaki davranıģların haklar ve haklılık ve standartları ile ifade edilmesi olarak tanımlanmaktadır. De George a göre ise etik, ahlaka uygunluğu sağlama çabalarıdır (Ural, 2003:3). Etik sözcüğü bazen ahlak anlamında, yani; belirli bir grupta, belirli bir zamanda, kiģilerin birbirleriyle iliģkilerinde değerlendirmelerini ve eylemlerini belirlemeleri beklenen değerlendirme ve davranıģ normları sistemleri ve anlamında da kullanılmaktadır. Bunlar yazılı olmayan norm sistemleri, ya da belirli bir zamanda, belirli bir kültürde neyin iyi neyin kötü olduğuna iliģkin norm sistemleri, dolayısıyla kiģilerin genel olarak neleri yapmaları, neleri yapmamaları gerektiğini dile getiren değiģik ve değiģken norm sistemleridir (Kuçuradi, 2003: 8). Neredeyse bütün etik tanımlamalarında iyi-kötü, doğru-yanlıģ, ahlaki-gayri ahlaki gibi kavramların yan yana kullanıldığı görülür. Genel olarak etik bireylerin davranıģlarını övmek veya yermek için geliģtirilmiģ kıstaslar olarak kabul edilebilir (Jones, Parker ve Bos, 2005: 13). Etik, insana ne yapması ya da ne yapmamasını öneren bir dizi değerler bütünüdür. Bu değerleri ödevler, erdemler, ilkeler ve toplumun çıkarları olarak dört kümede incelemek mümkündür. Ödev, kiģinin iģgal ettiği rolden beklenen davranıģlardır. Erdem, iyi bir insanı tanımlayan özelliklerin tümüdür. Ġlke, davranıģları biçimlendiren temel doğrulardır. Toplumun çıkarı ise toplumun genelinin yararına olan her türlü eylemdir. Bir bütün olarak incelendiğinde bu değerler bütünü, etik davranıģın çerçevesini belirlemektedir (Özdemir, 2008: 182). II. Ġġ ETĠĞĠ ĠĢ etiği, iģ dünyasındaki davranıģları yönlendiren, onlara rehberlik eden etik prensipler ve standartların toplamıdır. ĠĢ etiğini açıklamaya çalıģan tüm tanımlar, belirli bir durumdaki yanlıģ ve doğru nun ne olduğu konusunda var olan kuralları, standartları ve etik prensipleri içine almaktadır. Spesifik bir davranıģın etiğe uygun olup olmadığı, yalnızca bireylerin kiģisel etik ve değerleri

146 142 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ tarafından değil, kitle iletiģim araçlarını, çıkar gruplarını ve örgütleri de içine alan toplum tarafından belirlenmektedir. Bu yargılar, örgütlerin etkinliklerinin toplum tarafından kabulünü veya reddini etkilemektedir (Özkalp ve Kırel, 2003: 232). ĠĢ etiği, uygulamalı bir ahlak bilgisidir ve iģ hayatında karģılaģılan tüm ahlaki sorunları incelemektedir. Bu sorunlar, çalıģanlar arasında, çalıģanlarla yöneticiler arasında, iģletme ve iģletmeyle alıģveriģte bulunanlar ya da iģletme çevresel faktörler arasında olabilir (Arslan, 2000: 4). ĠĢ etiği, uygulamalı etik sanatının, etik kurallarını ve prensiplerini ticari bir bağlam içinde inceleyen, iģ ortamında ortaya çıkabilecek çeģitli ahlak ve etik problemlerini ve ticaret içindeki kiģilerin herhangi özel görev veya yükümlülüklerini inceleyen formudur ( Dentchev ve Gosselin, 2007: 107). ĠĢ etiğinin çekirdeğini iģletme ahlakı, bireysel ahlak ve sosyal ahlak oluģtururken; müģteriler, rakipler, ortaklar, yasal ve siyasal yapıdan oluģan gruplar ise bu çekirdeği etkileyen dıģ çevre faktörleridir ( Uslu, 1996: 35). ĠĢ etiğinde karar verme sonucunda ulaģılan ahlaki yargılar mantıklı, olaylara dayanan, o anda geçerli ahlaki ilkelere uygun olmalıdır. Özellikle ahlaki karar verme söz konusu olduğunda bu özelliklere dikkat etmek gerekmektedir. Herhangi bir ahlaki karar verme söz konusu olduğu zaman, tarafların ilgili olaylar hakkında mutakabat içinde olmuģ olmalarından emin olunmalıdır. Bulunan ahlaki çözümün kamuoyu önünde savunabilirliği de olmalıdır. Eğer ahlaki karaları kamuoyu önünde savunamıyorsak bu durum verilen karar hakkında Ģüphe etmemiz konusunda bize güvenilir bir iģaret vermektedir (Arslan, 2005: 21). Meslek etiği bağlamındaki etikten kastedilen, belirli bir meslekte, özellikle doğrudan doğruya insanla ilgili bir meslekte, uyulması gereken davranış kuralları anlaşılır. Bu kurallara da, dünyanın neresinde olursa olsun (yani belirli bir çevreye bağlı olmaksızın), bu mesleği yapan herkesin uyması istenir (Yarcan, 2007: 33). Geleneksel meslek etiğinin temelinde yatan temel düģünce meslek sahiplerinin mesleklerini icra etmek suretiyle kendilerine ihtiyaç duyanlara hizmet ederek kamu yararına çalıģtıklarıdır. BaĢka bir deyiģle bir mesleğin icrasından kaynaklanan maaģ, gelir, güç, statü gibi kiģisel faydalar meslek sahibi için ikinci planda olmalıdır. Örnek vermek gerekirse bir doktor para kazanmak için hasta bakmaz ama hastalarına baktığı için para kazanır. Buna göre meslek sahibi olmak iģ adamlığı ve iģçilikten ayrılır (Arslan, 2005: 79-80). Tüm meslek etikleri, mensuplarının belirli durumlarda nasıl eylemde bulunmaları ya da nasıl eylemde bulunmamaları gerektiğini belirleyen ilkeler geliģtirerek, hem mesleklerinin zarar görmesini engellemeye hem de hizmet verdikleri kesimin zarar görmesini engellemeye çalıģmaktadırlar (Tepe, 1997: 74).

147 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Meslek etiği, mesleki davranıģla ilgili neyin doğru, neyin yanlıģ, neyin haklı, neyin haksız olduğu hakkında inançlara dayalı ilkeler ve kurallar topluluğudur. Meslek etiği kiģinin, iģletmenin/kurumun ve toplumun etik anlayıģından etkilenir. Toplum, müģteriler, rakipler, devlet meslek etiğini etkileyen unsurlardır (ĠĢgüden ve Çabuk, 63). Bankacılık etiğinin anlamı mali piyasaların, bankacılığın kurumsal yapısının, bankacılık kurallarının, bankacılık kurum ve kuralları içinde bireyin davranıģlarının etik analizi olarak tanımlanabilir. Bankacılık etiği; davranıģ kuralları ve bankacılık kurumlarının ve bankacılığın sosyal ve kurumsal etiği analizi olduğu kadar, bireysel olarak bankacıların davranıģlarının, bireysel ve kiģisel etiğinin analizi, bankacının kendisiyle, müģteri ve diğer çalıģma arkadaģlarıyla ve diğer kiģilerle olan karģılıklı etkileģiminin analizini de içerir. Bankacılık etiği bankacılık normlarının ve fayda, fazilet ve sorumluluk açılarından bankacının çalıģtığı sektörün resmi ve resmi olmayan kuralları çerçevesinde incelenmesidir. Bankacılık etiği ayrıca, bankacılığın ekonomiyle ve özellikle hukuk kuralları ile iliģkilerini de analiz etmelidir (Balkan, 2006: 59). Bankaların gerek müģterileri, gerek çalıģanları, gerek sermayedarları, gerek diğer paydaģları ve kamu otoritesi, sektördeki diğer bankalar ve toplumla iliģkilerinde onları yönlendirmesi gereken bir takım temel ilkeler bulunmalıdır. Temel ilkeler ayrıntılı düzenlemelerin bulunmadığı alanda davranıģlarımıza yol göstermesi gereken pusulalardır. Ayrıca her türlü kuralın yorumlanmasında temel ilkeler dikkate alınmalı, onların ıģığında kurallar yorumlanmalıdır. Bu ilkeler gerek meslek kodlarının, gerekse bankaların etik kodlarının irdelenmesi sonucu altı baģlık altında toplanmakta ve yasalara ve mevzuata uyum, mesleki sorumluluk, güvenilirlik, adalet, saygı ve hoģgörü, sosyal sorumluluk olarak sıralanmaktadır (Balkan, 2006: 71-72). Türkiye Bankalar Birliği etik ilkeleri; dürüstlük, tarafsızlık, güvenilirlik, saydamlık, toplumsal yararın gözetilmesi ve çevreye saygı, kara paranın aklanmasıdır. III. BANKACILIK SEKTÖRÜNDE Ġġ ETĠĞĠNE YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA A. ARAġTIRMANIN AMACI VE ÖNEMĠ Bu araģtırmada; bankacılık sektöründe katılımcıların kendi çalıģtıkları bankalardaki uygulamalar hakkında görüģleri ayrıntılı sonuçlarla öğrenilmeye çalıģılmıģtır. Bu bölümde katılımcılara yöneltilen, etikle ilgili temel ilkeler ve bankacılıkta etik konularında gruplanmıģ

148 144 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ sorular aracılığı ile bu konulardaki banka uygulamaları değerlendirilmek istenmiģtir. Bu bölümde banka çalıģanlarının sektöre, çalıģma sürelerine, cinsiyetlerine, yaģlarına, eğitim düzeylerine, gelir düzeylerine ve idari pozisyonlarına göre iģ etiğini algılamalarında farklılık olup olmadığı belirlenmeye çalıģılmıģtır. Ayrıca bu araģtırmada banka çalıģanlarının iģ etiğini nasıl algıladıkları ve iģ etiğine yönelik sorunları ve çözüm önerileri teorik bilgiler ıģığında test edilmeye çalıģılmıģtır. B. ARAġTIRMANIN KAPSAMI AraĢtırma kapsamına kamu ve özel sektördeki banka çalıģanları dahil edilmiģtir. Banka çalıģanlarının iģ etiği ile ilgili tutumlarının araģtırıldığı bu çalıģma, Sivas ilindeki kamu ve özel sektörde faaliyet gösteren bankalarda yapılmıģtır. Banka yöneticileri ile görüģülerek araģtırma için gerekli izin alınmıģtır. Banka personeli ile ilgili alan araģtırması söz konusudur. C. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ ÇalıĢmada alan araģtırması ve anket yöntemi kullanılmıģtır. Anket tekniği ile ilgili gerekli veriler toplanmıģtır. Kamu ve özel sektör bankalarındaki çalıģanların iģ etiğine iliģkin algılarını araģtırmaya yönelik anket uygulamasında Sivas ilinde 2011 yılında kamu ve özel sektörde faaliyet gösteren 17 banka alınmıģtır yılında Sivas ilinde toplam 665 banka çalıģanı mevcuttur. Anket formu üç ana bölümden oluģmaktadır. Birinci bölümde iģletme ve çalıģanlarla ilgili tanıtıcı bilgiler, ikinci bölümde iģ etiği algılarına iliģkin sorular, üçüncü bölümde ise bankacılıkta etik değerlere iliģkin soruları yer almaktadır. Anketler, 2011 yılında Sivas ili merkezinde bulunan bankalarda çalıģan 150 kiģi üzerinde uygulanmıģtır. Bu anket çalıģmasıyla çalıģanların ve yöneticilerin etik değerlere verdiği önem, bu değerlerin nasıl algılandığı, ne derece uygulandığı ve yapılabilecek etik iyileģtirmelerle ilgili fikir edinme amacı güdülmüģtür. Bu sorular birinci bölümdeki kiģisel bilgilerle iliģkilendirilmeye çalıģılmıģtır. Ana anket formunun sorularını iģ etiğine yönelik tutumlar ölçeği (ATBEQ) (Attitude Towards Business Ethics Questionnaire) oluģturmaktadır. (Sims ve Gegez, 2004: ) Bu anket formu, ilk olarak Neumann ve Reichel tarafından gelistirilmistir (1979). ATBEQ bölümünde, çalıģanların iģ etiğine yönelik tutum, davranıģ, görüģ ve fikirleri alınmaya çalıģılmıģtır. 30 sorudan oluģan bu anket formunda, her bir soru için yöneticilerin görüģleri 1 den (kesinlikle katılmıyorum) 5 e (tamamen katılıyorum) kadar değiģmektedir. Sorular, beģli Likert ölçeği üzerinde hazırlanarak araģtırmaya katılan banka çalıģanlarının etiğe aykırı karar almasında etkili olan faktörleri, iģ etiğinin yerleģmesinde etkili olan faktörleri; çalıģanların kamu ve özel sektörde iģ etiği ile ilgili çeģitli konulardaki

149 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, düģünceleri; çalıģanların etik anlayıģı ve etik olmayan davranıģlardaki artıģ ile ilgili düģünceleri; ahlaki standartların düģük olmasında etkili olan faktörleri belirlemeye yönelik sorular yer almıģtır. Bankacılıkta etik sorularıyla ise bankada etik uygulamaları ve etiğin ne derece önemsendiği ölçülmüģtür ( Balkan, 2006: 218). Anket sonuçlarının değerlendirilmesinde SPSS paket programı kullanılmıģtır. Anket sonuçları değerlendirilirken, tablolarla ve grafiklerle gösterilerek anlamlı hale getirilmiģtir. Hipotezlerin test edilmesinde t Testi, F testi kullanılmıģtır. Ġki örnek karģılaģtırılıyorsa t testi uygulanabilmektedir. Ġki ya da daha fazla bağımlı değiģken söz konusu olduğunda ise çift yönlü t testi uygulanmalıdır (Nakip, 2006: 257). Bir bütün olarak regresyon denklemlerinin geçerliliğini test edildiğinde F testi uygundur (Nakip, 2006: 319). D. ARAġTIRMANIN HĠPOTEZLERĠ H 0 : Bankacılıkta kamu ve özel sektöre göre iģ etiğine yönelik tutumlarda anlamlı farklılıklar yoktur. H 1 : Bankacılıkta kamu ve özel sektöre göre iģ etiğine yönelik tutumlarda anlamlı farklılıklar vardır. E. ARAġTIRMANIN ÖRNEKLEMĠ AraĢtırmanın evreni Sivas merkezdeki bankalardır. AraĢtırmanın ana kütlesi 665 banka çalıģanıdır. AraĢtırma kapsamına alınacak banka çalıģanları basit tesadüfî örneklem yöntemiyle seçilmiģtir. En uygun örneklem büyüklüğü belirlenmesi için % 7 hata payı ile aģağıdaki formül kullanılmıģtır (BaĢ, 2006: 44-45). Formülde de görüldüğü gibi % 7 lik hata payı dikkate alındığında en uygun örneklem büyüklüğü 152 çalıģan olarak belirlenmiģtir. BaĢka bir ifadeyle ulaģılan bu sayı ana kütlenin yaklaģık % 22, 8 ine karģılık gelmektedir. Anketler üzerinde yapılan ön incelemeler sonrasında 2 adet anket eksik bilgi nedeniyle değerlendirilmemiģ ve örneklemin son büyüklüğü 150 olarak tayin edilmiģtir.

150 146 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ F.BULGULAR VE YORUMLAR Tablo 1: AraĢtırmaya Katılan Cevaplayıcıların Demografik Özelliklerine ĠliĢkin Bulgular Cinsiyet Dağılımı f % Eğitim Düzeyi f % Erkek 88 58,7 Ġlköğretim 3 2 Kadın 62 41,3 Lise 10 6,7 Toplam M.Y. O. 8 5,3 Üniversite ,7 YaĢ Düzeyi f % Yüksek Lisans 19 12, Doktora 1 0, ,7 Toplam , ĠĢletme Sektörü f % Toplam Özel ,7 Kamu 47 31,3 Gelir Düzeyi f % Toplam TL 20 13, TL 49 32,7 Medeni Durum f % TL 46 30,7 Evli 86 57, TL 28 18,7 Bekar 64 42, TL 6 4 Toplam ve üzeri TL 1 0,7 Toplam ÇalıĢma Süresi f % 1 yıldan az 19 12,7 1-5 yıl 70 46, yıl yıl 13 8,7 15 yıldan fazla 9 6 Toplam

151 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Ölçek Soruları Önerme1: ĠĢletmeciliğin tek etik tarafı para kazanmaktır Önerme 2: ĠĢinde baģarılı olan bir kiģinin etik sorunlar hakkında endiģelenmesine gerek yoktur. Önerme 3: ÇalıĢan herkes farkında olsun veya olmasın etik kurallara uygun bir Ģekilde hareket eder. Önerme 4: Kanun ve yasalara uyarsan, etiğe de uymuģ olursun. Önerme 5: ĠĢ etiği genel olarak insanların davranıģlarıyla beklentileri arasındaki düzenleme sistemidir. Önerme 6: ĠĢletme kararları ahlak felsefesiyle ilgili olmayıp, gerçekçi birtakım ekonomik tutum ve davranıģları içerir. Önerme 7: Etik değerler iģ dünyası için anlamsızdır. Önerme 8:Kamuoyunun iģ dünyasına olan güveni henüz fazla geliģmemiģtir. Önerme 9: ĠĢ etiği halkla iliģkilerle ilgili bir kavramdır. Önerme 10: Bugünki iģ dünyası ile geçmiģteki arasında bir fark yoktur Önerme 11: Rekabet edebilirlik ve karlılık birbirinden bağımsız değerlerdir. Önerme 12: Serbest ekonomik kurallar toplumun ihtiyaçlarına en iyi ve etkin bir biçimde hizmet etmeyi amaçlamaktadır. Rekabeti sınırlamak yalnızca topluma zarar verir ve aslında temel doğa kanunlarına da karģı gelmektir. Önerme 13: Bir tüketici olarak, araba sigortası talep ederken, hasara bakmaksızın en fazlasını almaya çalıģırım. Önerme 14: Süpermarkette alıģveriģ yaparken fiyat etiketlerini ve paketleri değiģtirmek uygundur. Önerme 15: Bir çalıģan olarak büro malzemelerini eve götürürüm; bu kimseye zarar vermez. Önerme 16: Hasta olduğum günleri hak ettiğim tatil günleri olarak görürüm. Önerme 17: ÇalıĢan maaģları arz-talep yasalarına göre belirlenmelidir. Önerme 18: Hissedarların temel çıkarı yatırımlarından maksimum getiri elde etmektir. Önerme 19: Bir çalıģan, kendisinin yoğun ve iyi bir Ģekilde çalıģtığını, ama diğerlerinin kendisine nazaran daha hızlı bir ilerleme gösterdiğini ve buna rağmen sarf ettiği çabaların karģılığını en sonunda hak ederek alacağını ileri sürmektedir. Evet, kendisi çok yoğun çalıģmaktadır, ancak

152 148 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ gerçekçi değildir. Önerme 20: ĠĢletmelerde alınan her bir karar için Ģu soru sorulmalıdır: Acaba kar sağlayabilir mi? Eğer cevap evet ise, o zaman buna uygun olarak hareket etmek gerekir. Eğer cevap hayır ise bu boģ bir zaman kaybı demektir. Önerme 21: ĠĢyerimde her hafta belirli ürünlerin fiyatını artırırım ve üzerine indirimde diye yazarım. Böyle yapmamda yanlıģ bir Ģey yoktur. Önerme 22: Bir iģ adamı detaylara takılarak gereksiz yere çabalamaz. Önerme 23: Belirli bir hedefiniz varsa ona ulaģmak için gereken her Ģey yerine getirilmelidir. Önerme 24: ĠĢ dünyasının kendine özgü kuralları vardır. Önerme 25: ĠĢ dünyasında iyi olan bir kiģi baģarılı bir iģadamıdır. Önerme 26: Doğru ve kiģisel sorumluluklara sahip olmayı, koģulsuz sevgi ve bağlılığa tercih ederim. Önerme 27: Gerçek anlamda etik öncelikli olarak kiģisel çıkarları düģünmeyi gerektirir. Önerme 28: Fedakarlık yapmak etik değildir. Önerme 29: Bir kiģiyi iģine ve kararlarına göre yargılayabilirsiniz. Önerme 30:Ġnsan ürettiğinden fazlasını tüketmemelidir. 2. Ölçek Soruları Önerme 31: Bankamızda iģler mevcut yasa yönetmelik tüzük ve mevzuata tam olarak uyularak yerine getirilir. Önerme 32: Bankamızda kimlik ve vergi numarası belgelenemeyen müģterilere mali hizmet verilmemesi yasağına tam olarak uyulmaktadır. Önerme 33: Bankamızda hediye veya ağırlama karģılığı veya rüģvet alınarak kural dıģı iģlem yapılması söz konusu değildir. Önerme 34: Bankamız müģterileri ile ilgili bilgi ve belgeleri özenle saklar, yasal olarak bilgi ve belge verme gereken durumlar dıģında hiçbir kurum ve kuruluģa vermez pazarlama amacıyla satmaz veya paylaģmaz. Önerme 35: Bankamız bütün müģterilerine ulus, din, etnik köken, finansal ve toplumsal statü, cinsiyet gibi farklılıklar gözetmeden aynı kalitede hizmet verir. Önerme 36: Rekabet Ģartları nedeniyle mevzuata ve etik ilkelere aykırı uygulamalara zaman zaman yer verilebilmektedir. Önerme 37: Bankamız çalıģanları bankanın sırlarını özenle korur. Önerme 38: Bankamızda çalıģanların ve banka yönetici ve sermayedarlarının içeriden bilgi alarak ticaret yapmaları (insider trading) söz konusu değildir. Önerme 39: Bankamızın değerleri açık ve net biçimde belirlenmiģtir ve tüm çalıģanlarımız ve banka üst düzeyi kendilerinden ne beklendiğini açık ve net

153 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, biçimde bilir. Önerme 40: Bankamızın kendine özel bir etik kodu ve ayrıntılı düzenlemeler içeren davranıģ kuralları vardır. Tablo 2: ĠĢ Etiği Ölçeğiyle ĠĢletmenin Faaliyet Gösterdiği Sektör Arasındaki T Testi Sonuçları Önermeler Sektör N Ortalama St. Sapma t Testi p Önerme 1 Önerme 7 Önerme 11 Önerme 14 Önerme 15 Önerme 20 Özel 103 2,3204 1,40177 Kamu 47 1,9574 1,23284 Özel 103 2,2816 1,31669 Kamu 47 2,1064 1,22002 Özel 103 2,8058 1,30653 Kamu 47 2,4681 1,06017 Özel 103 1,9126 1,21354 Kamu 47 1,5745 0,85325 Özel 103 1,6893 1,10284 Kamu 47 1,4681 0,85595 Özel 103 3,534 1,10094 Kamu 47 3,0213 1,40634 Desteklendi t=5,531 0,020 Desteklendi t=4,837 0,029 Desteklendi t=10,037 0,02 Desteklendi t=5,419 Desteklendi t=4,258 0,021 0,041 Desteklendi t=7,149 0,008 Tablo 2 ye göre, 1, 7, 11, 14, 15, 20. Sorulara iliģkin iki grup (kamu- özel sektör) arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre bu sorular ve genel iģ etiği algılamaları arasında, kamu sektörü ile özel sektör arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 2 incelendiğinde, söz konusu iģ etiği algılamalarıyla ilgili önermelere katılma oranı tamamında özel sektör çalıģanları, kamu sektörü çalıģanlarına göre daha fazladır. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.) Tablo 3: Bankacılıkta Etik Ölçeğiyle ĠĢletmenin Faaliyet Gösterdiği Sektör Arasındaki t Testi Sonuçları Önerme Sektör N Ortalama St. Sapma t Testi p Önerme 31 Önerme35 Özel 103 4,3689 0,792 Kamu 46 4,2391 0,99297 Özel 103 4,4175 1,05277 Kamu 47 4,617 0,60982 Desteklendi t=4,804 0,03 Desteklendi t=8,353 0,04

154 150 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ Önerme 37 Özel ,3204 1,02147 Kamu 47 4,5957 0,712 Kamu 47 4,2766 0, Desteklendi t=4,931 0,028 Tablo 3 e göre, 31, 35 ve 37. sorulara iliģkin iki grup (kamu- özel sektör) arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre bu sorular ve genel iģ etiği algılamaları arasında, kamu sektörü ile özel sektör arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Bankacılıkta etik algılamaları ilgili önermelere katılma oranı 31 ve 37. sorularda özel sektör çalıģanları, kamu sektörü çalıģanlarına göre daha fazladır. (Ortalama değerleri daha yüksektir) 35. soruda ise kamu sektörü çalıģanlarının katılma oranı özel sektöre göre daha fazladır. Tablo 4: ĠĢ Etiği Ölçeği Ġle YaĢ Arasındaki F Testi Sonuçları Önerme YaĢ N Ortalama S. Sapma F Testi p Önerme 14 Önerme 23 Önerme ,8889 1,24578 Desteklendi ,5781 0,86931 F=3, ,05 1, ,3333 1, ,4127 1,2133 Desteklendi ,9844 1,33918 F=3, ,9 1, ,3175 1,13344 Desteklendi ,3906 1,35245 F=3, ,55 1, , ,022 0,022 0,023 Tablo 4 e göre, 14, 23, 26. sorulara iliģkin yaģ grupları arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre bu sorular ve genel iģ etiği algılamaları arasında, çalıģan yaģları arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 4 incelendiğinde, söz konusu iģ etiği algılamaları ilgili önermelere katılma oranı 14. ve 23. sorular için yaģ arası; 26. soru için ise yaģ arası çalıģanların katılma oranı daha yüksektir. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.) Tablo 5: ĠĢ Etiği Ölçeği Ġle Gelir Düzeyi Arasındaki F Testi Sonuçları

155 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Önerme Gelir D. N Ortalama S. Sapma F Testi p Önerme ,85 3, ,2041 3, ,2609 3,2609 Desteklendi ,75 2,75 F=2, ,5 3, ve üzeri 1 1 0,038 Tablo 5 e göre, 26. soruya iliģkin genel iģ etiği algılarıyla, yaģ grupları arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre bu soru ve genel iģ etiği algılamaları arasında, çalıģanların gelir düzeyleri arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 5 incelendiğinde, söz konusu iģ etiği algılamaları ilgili önermeye katılma oranı; 26. soru için gelir düzeyi arası çalıģanların katılma oranı daha yüksektir. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.) Tablo 6: ĠĢ Etiği Ölçeği Ġle Eğitim Düzeyi Arasındaki F Testi Sonuçları Önerme Eğitim D. N Ortalama S. Sapma F Testi p Önerme 1 Önerme 10 Önerme 24 Ġlköğretim Lise ,33333 Desteklendi MYO 8 1,5 0,53452 Fakülte 109 2,2752 1,41991 F=2,315 Y. Lisans 19 1,6316 0,95513 Doktora 1 4 Ġlköğretim 3 1,6667 0,57735 Lise ,05409 Desteklendi MYO 8 1,375 0,51755 Fakülte 109 2,1743 1,17729 F=3,407 Y. Lisans 19 2,9474 1,26814 Doktora 1 2 Ġlköğretim 3 2,6667 2,08167 Lise 10 3,7 1,05935 Desteklendi 0,047 0,006 0,006

156 152 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ MYO Fakülte 109 4,1835 0,90436 F=3,456 Y. Lisans 19 3,8947 1,14962 Doktora 1 4 Tablo 6 ya göre, 1, 10, 24. sorulara iliģkin eğitim düzeyleri arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre genel iģ etiği algılamaları ile eğitim düzeyleri arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 6 incelendiğinde, söz konusu iģ etiği algılamalarıyla ilgili önermelere katılma oranı 1. soru için doktora mezunu, 10. soru için lise mezunu, 24. Soru için meslek yüksek okulu mezunu çalıģanların katılma oranı daha yüksektir. (Ortalama değerleri daha yüksektir.) Tablo 7: Bankacılıkta Etik Ölçeği ve Eğitim Düzeyi Arasındaki F Testi Sonuçları Önerme Eğitim D. N Ortalama S. Sapma F Testi p Önerme 31 Önerme 32 Önerme 33 Ġlköğretim Lise 10 4,2 0,63246 Desteklendi MYO 8 4,5 0,53452 Fakülte 109 4,4352 0,75223 F=6,026 Y. Lisans 19 4,1053 1,10024 Doktora 1 4. Ġlköğretim 3 3 1,73205 Lise 10 4,4 0,5164 Desteklendi MYO 8 4,5 1,06904 Fakülte 109 4,5505 0,67339 F=02,760 Y. Lisans 19 4,3684 0,89508 Doktora 1 4. Ġlköğretim 3 3 1,73205 Lise 10 4,3 0,48305 Desteklendi MYO 8 4,5 1, ,021 0,015

157 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Önerme 34 Önerme 35 Önerme 37 Önerme 38 Önerme 40 Fakülte 109 4,6606 0,8076 F=2,926 Y. Lisans 19 4,7368 0,45241 Doktora 1 4. Ġlköğretim 3 3 1,73205 Lise 10 4,5 0,52705 Desteklendi MYO Fakülte 109 4,6972 0,68725 F=3,809 Y. Lisans 19 4,6316 0,95513 Doktora 1 4. Ġlköğretim 3 2,6667 1,52753 Lise 10 4,5 0,52705 Desteklendi MYO Fakülte 109 4,4862 0,96815 F=2,975 Y. Lisans 19 4,5263 0,77233 Doktora 1 4. Ġlköğretim Lise ,33333 Desteklendi MYO Fakülte 109 4,5046 0,84573 F=6,320 Y. Lisans 19 4,2105 0,85498 Doktora 1 4. Ġlköğretim Lise 10 4,1 0,99443 Desteklendi MYO 8 4,75 0,46291 Fakülte 109 4,4404 0,94703 F=2,570 Y. Lisans 19 4,6316 0,59726 Doktora 1 3. Ġlköğretim 3 3 1,73205 Lise ,4714 Desteklendi MYO 8 4,875 0, ,003 0, ,029 0,017

158 154 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ Fakülte 109 4,3578 0,83359 F=2,866 Y. Lisans 19 4,3684 0,59726 Doktora 1 4. Tablo 7 ye göre, 31, 32, 33, 34, 35, 37, 38 ve 40. sorulara iliģkin eğitim düzeyleri arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre bankacılıkta etik algılamaları ile eğitim düzeyleri arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 7 incelendiğinde, söz konusu iģ etiği algılamalarıyla ilgili önermelere katılma oranı 31, 35, 37, 38 ve 40. sorular için meslek yüksek okulu mezunu, 32 ve 34. sorular için fakülte mezunu, 33 soru için yüksek lisans mezunu çalıģanların katılma oranı daha yüksektir. ( Ortalama değerleri daha yüksektir). Tablo 8: İş Etiği ile Cinsiyet Arasındaki t Testi Sonuçları Önermeler Cinsiyet N Ortalama St. Sapma t Testi p Önerme 10 Önerme 20 Kadın 62 1,8871 0,95993 Desteklendi 0,000 Erkek 88 2,5455 1,27675 t=12,746 Kadın 62 3,6452 1,32472 Desteklendi t=4,806 0,03 Erkek 88 3,7273 1,13456 Tablo 8 e göre, 10 ve 20. sorulara iliģkin iki grup (kadın- erkek) arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre cinsiyet ve genel iģ etiği algılamaları arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 8 incelendiğinde, söz konusu etik algılamalarıyla ilgili önermelere katılma oranı 10 ve 20. sorularda erkek çalıģanların katılma oranı, kadın çalıģanlarına göre daha fazladır. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.) Tablo 9: Bankacılıkta Etik Ölçeği ile Cinsiyet Arasındaki t Testi Sonuçları Önermeler Cinsiyet N Ortalama St. Sapma t Testi p Önerme33 Kadın 62 4,4677 1,00356 Erkek 88 4,6932 0,70070 Desteklendi t=6,586 0,011 Önerme34 Kadın 62 4,5323 0,90023 Erkek 88 4,7386 0,63417 Desteklendi t=6,779 0,010

159 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Önerme35 Önerme 37 Kadın 62 4,3710 1,08995 Erkek 88 4,5568 0,81449 Kadın 62 4,2581 1,145 Erkek 88 4,5114 0,80221 Desteklendi t=5,493 0,020 Desteklendi t=7,014 0,009 Önerme 40 Kadın 62 4,2581 0,95704 Desteklendi Erkek 88 4,3864 0,70192 t=4,349 0,039 Tablo 9 a göre, 33, 34, 35, 37 ve 40 sorulara iliģkin iki grup (kadın- erkek) arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre cinsiyet ve bankacılıkta etik algılamaları arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 9 incelendiğinde, söz konusu etik algılamalarıyla ilgili önermelere erkek çalıģanların katılma oranı, kadın çalıģanlarına göre daha fazladır. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.) Tablo 10: İş Etiği Ölçeği İle Medeni Durum Arasındaki t Testi Sonuçları Önermeler Önerme 6 Önerme 8 Önerme 14 Medeni Durum N Ortalama St. Sapma t Testi p Evli 86 3,4535 0,97808 Bekar 62 3,1290 1,27374 Evli 86 3,5349 0,90356 Bekar 62 3,1613 1,13359 Evli 86 1,7791 1,05609 Bekar 62 1,8548 1,22604 Desteklendi t=7,197 0,008 Desteklendi t=4,241 0,041 Desteklendi t=4,644 0,033 Tablo 10 a göre, 6, 8, 14. sorulara iliģkin iki grup (evli- bekar) arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre medeni durum ve genel iģ etiği algılamaları arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 10 incelendiğinde, söz konusu etik algılamalarıyla ilgili önermelere katılma oranı 6 ve 8. sorularda evli çalıģanların katılma oranı, bekar çalıģanlara göre daha fazladır. 14. soruda ise bekar çalıģanların katılma oranı, evli çalıģanlara göre daha fazladır. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.)

160 156 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ Tablo 11: Bankacılıkta Etik Ölçeği İle Medeni Durum Arasındaki t Testi Sonuçları Önermeler Önerme 34 Önerme 35 Medeni Durum N Ortalama St. Sapma t Testi p Evli 86 4,8023 0,54922 Bekar 62 4,5161 0,84430 Evli 86 4,6744 0,77371 Bekar 62 4,2903 0,99815 Desteklendi t=14,635 0,000 Desteklendi t=8,451 0,004 Tablo 11 e göre, 34 ve 35. sorulara iliģkin medeni durum arasında farklılıklar ortaya çıkmıģtır. ( p < 0, 05 ) Buna göre bankacılıkta etik algılamaları ile medeni durum arasında anlamlı farklılıklar saptanmıģtır. Tablo 11 incelendiğinde, söz konusu bankacılıkta etik algılamalarıyla ilgili önermelere katılma oranı tüm sorular için evli çalıģanlarda daha yüksektir. ( Ortalama değerleri daha yüksektir.) SONUÇ Bu çalıģmadaki bulgular doğrultusunda, bankalarda çalıģanların iģ etiğine yönelik tutumlar ile demografik faktörler arasında bir iliģki vardır hipotezi uygulamalı olarak sınanmıģtır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda bazı değiģkenler arasında anlamlı bir fark bulunurken, bazılarında anlamlı bir fark bulunmamıģtır. Uygulamada test edilen demografik özellikler yaģ, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, bankanın sektörü, çalıģanın idari pozisyonu, çalıģanın bankada çalıģma süresidir. Buna iliģkin bulgular, cinsiyet, yaģ, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, bankanın sektörü, çalıģanın idari pozisyonu, çalıģanın bankada çalıģma süresi ile iģ etiği arasında anlamlı farklılıklar tespit edilmiģtir. (p anlamlılık seviyesi < 0, 05) Bu bulgulara dayanılarak; iģ etiğinin çeģitli faktörlere bağlı olarak kiģiden kiģiye farklılık gösterdiği görülmektedir. Üniversitelerde iģ etiği derslerine yer verilmesi geleceğin yöneticileri ve çalıģanları için oldukça önemli görülmektedir. Böylece etik sorunlara daha duyarlı bireyler yetiģtirilebilir. ĠĢletmelerde etik kuralların benimsenmesi, uzun dönemde toplumun tüm kesimlerine yarar sağlayacaktır. Bu standartlar doğrultusunda hareket eden iģletmelerde kaynaklar daha etkin bir Ģekilde kullanılacaktır. ĠĢletmelerde oluģturulacak etik ortam, çalıģanlarda bu

161 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, bilincin geliģmesine neden olurken, çalıģanlar aracılığı ile topluma etik davranıģ geliģtirme yönünde katkı sağlayabilecektir. KAYNAKÇA ARSLAN, Mahmut (2005); ĠĢ ve Meslek Ahlakı, Siyasal Kitabevi, Ankara. AYDIN, Ġnayet (2010); Etik, Pegem Akademi Yayınları, 4. Baskı, Ankara. BALKAN, Bülent ( 2006); Bankacılıkta Temel Etik YaklaĢım, (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, 2006). BAġ, Türker (2006); Anket Nasıl Hazırlanır, Uygulanır, Değerlendirilir,Seçkin Yayıncılık, 4. Baskı, Ankara. JONES, Campbell; Rene Ten BOS ve Martin PARKER (2005); Business Ethics A Critical Approach, Routledge, London. ĠġGÜDEN, Burcu ve Adem ÇABUK (2006); Meslek Etiği ve Meslek Etiğinin Meslek YaĢamı Üzerindeki Etkileri, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, KUÇURADĠ, Ioanna (2003),; Etik ve Etikler, Türkiye Mühendislik Haberleri, 7-9. NAKĠP, Mahir (2006); Pazarlama AraĢtırmaları Teknikleri ve (SPSS Destekli) Uygulamalar, Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara. DENTCHEY, Nikolay A. ; Derrick P. GOSSELIN, (2007); Business Ethics and Management Risks, Vilcox, M. W. ve Mohan, T. O. (Ed.). Contemporary Issues in Business Ethics, Nova Science Publishers. New York. ÖZDEMĠR, Murat (2008); Kamu Yönetiminde Etik, ZKÜ Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:4, Sayı: 7; ÖZKALP Enver ve Çiğdem KIREL (2003); Örgütsel DavranıĢ, Açıköğretim Fakültesi Yayınları, EskiĢehir.POST, James. E. ; Wiliam C. FREDERĠCK (1996,. Business and Society, 8. Edition. SIMS, Randi. L. ve Ercan GEGEZ (2004); Attitudes Towards Business Ethics: A Five Nation Comparative Study, Journal of Business Ethics, TAġ, Hüsamettin; Sinem BĠNGÖL ve Eren CEBECĠ (2005), Etik, Etik Mühendislik ve Etik Kavramının Tarihsel GeliĢimi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Bildiriler Kitabı, TEPE, Harun (1997); Etik ve Meslek Etikleri: Kavram ve Sorunlar, Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi ve Sergisi, TREVINO, Linda Klebe; Michael E BROWN,. (2004), Managing to be Ethical: Debunking Five Business Ethics Myths, Academy of Management Executive, Cilt:18, Sayı:2; URAL Tülin (2003); ĠĢletme ve Pazarlama Etiği, Detay Yayıncılık, Ankara. USLU, Aypar (1996). ĠĢletme Öğrencilerinin ĠĢ ahlakına Yönelik Tutum ve DavranıĢları, M. Ü. Öneri Dergisi, Cilt:1, Sayı:5; YARCAN, ġükrü (2007); Profesyonel Turist Rehberliğinde Mesleki Etik Üzerine Kavramsal Bir Değerlendirme,Turizm AraĢtırma Dergisi, Cilt:18, Sayı: 1;

162 158 ERTURHAN ve FĠLĠZÖZ

163 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, PATERNALĠZM ĠLE ALGILANAN ÖRGÜTSEL ADALET ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN TESPĠTĠNE YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA * Onur KÖKSAL ** Özet Paternalizm olgusu ataerkillikten türemiģ ve kiģinin karģısındakini baba gibi koruma ve bunun karģılığında sadakat ve itaat beklediği bir süreç olarak ifade edilmiģtir. Paternalizm ile algılanan örgütsel adalet arasında olası bir iliģkiden söz etmek mümkündür. Paternalizm olgusunun varolduğu bir organizasyonda çalıģanların sahip olduğu adalet algısının yüksek olabileceği varsayılmaktadır. Diğer taraftan algılanan örgütsel adaletin yüksek olduğu bir organizasyonda paternalizm eğilimlerinin gözlemlenmesi mümkün olabilmektedir. Bu noktadan hareketle, araģtırma yapılan örneklem üzerinde iki boyutta incelenen paternalizm (çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı, liderin çalıģanların özel hayatına etkisi) ile yine iki boyutta incelenen algılanan örgütsel adalet (iģlem ve etkileģim adaleti) arasındaki iliģki araģtırılmıģtır. AraĢtırmada paternalizm boyutları ile algılanan örgütsel adalet boyutları arasında anlamlı iliģkiler olduğu belirlenmiģtir. Anahtar Kelimeler: Paternalizm, Algılanan Örgütsel Adalet. An Empirical Study Towards Determination Of The Relationship Between Paternalism and Perceived Organizational Justice Abstract The concept of paternalism was derived from patriarchy and connoted as a process that an individual protect the other party like a father and expect loyalty and obedience in return. It is possible to address a potential relationship between paternalism and perceived organizational justice. It is assumed that employee s perceived justice may be high in an organization in which paternalism exists. On the other hand it is possible to observe some paternalism tendencies in an organization in which perceived organizational justice is high. At this point, it was researched the relationship between paternalism analysing at two dimensions (employee s commitment to superordinate and working place, the leader s effect on employee s private life) and perceived organizational justice analysing again at two dimensions (procedural and interactional justice) on researched sample. It was determinated in the research that there are meaningful relationships between dimensions of paternalism and perceived organizational justice. Key Words: Paternalism, Perceived Organizational Justice. GĠRĠġ Paternalist toplumlarda ast ile üst arasındaki iliģki ebeveyn ve evlat arasındaki iliģkiye benzemektedir. Bu iliģkide üstün görevi astı korumak, * Bu çalıģma 29 Mayıs-05Haziran 2011 tarihleri arasında Bosna-Hersek te düzenlenen 3.Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler Kongresi nde bildiri olarak sunulmuģtur. ** ArĢ. Gör., Niğde Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Niğde.

164 160 KÖKSAL yönlendirmek, yol göstermek ve onun iyiliğine olacağına inandığı kararları onun adına vermektir. Bunun karģılığında da asttan beklenen, üstüne kayıtsız Ģartsız itaat etmesi ve bağlılık göstermesidir. Paternalist özellikler daha çok feodal ve patriarkal düzene sahip aile ve devlet yapılarında görülmektedir. Babacan ve pederģahi gibi nitelikleri kendinde toplayan devlet, halkını himayesi altına alıp, ona bakmakla yükümlüdür. Zamanla aile ve devlet içinde yer alan bu iliģkilerin, iģyerlerine de yansıdığı gözlenmiģtir (Aycan, 2001: 2). Yönetsel anlamda paternalizm, yöneticiçalıģan iliģkisinin ebeveyn-çocuk, usta-çırak ve öğretmen-öğrenci iliģkisindeki gibi organize edilmesi olarak nitelendirilmiģtir (Öz ve Kılıç, 2010: 682). Paternalist bir iliģkide, çalıģanların gerek profesyonel gerekse kiģisel yaģamlarında rehberlik etme, çalıģanların özel/iģ yaģamlarında koruma ve ilgi göstermeye yönelik bir atmosfer oluģturma önemlidir (Soylu, 2010). Adalet, organizasyonel bir değer olması açısından kritik öneme sahiptir (Konovsky, 2000: 490). Örgütsel adalet algısı, Adam ın EĢitlik Teorisi temeline dayanmaktadır (Greenberg, 1987: 11). EĢitlik teorisine göre, organizasyon üyeleri, katkıları doğrultusunda elde ettikleri ücretlerini, diğer organizasyon üyelerinin katkılarına karģılık elde ettikleri ücretleri ile kıyaslamaktadırlar. Bu kıyaslama sonucunda bireyler, bireysel katkı/elde edilen çıktı oranında bir eģitsizlik algılarlarsa, bireylerin motivasyonu düģebilmektedir. Diğer taraftan, organizasyon üyeleri bireysel katkı/elde edilen çıktı oranında eģitlik veya fazlalık algılarlarsa, bireylerin motivasyonları artıģ gösterebilmektedir. Örgütsel adalet, birey ya da grubun organizasyon içerisindeki adil davranıģ algısını ve söz konusu birey ya da grubun bu tarz algılara karģı davranıģsal tepkilerini ifade etmektedir (Aryee et al, 2002: 269). Literatürde örgütsel adaletin üç temel boyutta incelendiği görülmektedir (Özdevecioğlu, 2003: 78): Dağıtım adaleti, yönetimin kaynakları nasıl dağıttığının ve bu dağıtımın sonuçlarına karģı bireylerin tepkisinin bir ifadesidir (Eskew, 1993: 186). Folger ve Konovsky e (1989: 115) göre dağıtım adaleti, çalıģanların aldıkları ücret miktarına dair adalet algılarını ifade etmektedir. ĠĢlem adaleti, kararlar alırken kullanılan prosedürlere dair adalet algılamasıdır (Eskew, 1993: 187). Diğer bir tanıma göre iģlem adaleti, ücret miktarına karar vermek için kullanılan prosedüre ait adalet algısını tanımlamaktadır (Folger and Konovsky, 1989: 115). EtkileĢim adaleti ise çalıģanlarla yöneticiler arasında oluģan iletiģimdeki adalet algılaması ile ilgilidir (Özdevecioğlu, 2003: 79). Bu çalıģmada, paternalizm ile algılanan örgütsel adalet arasındaki iliģkinin tespit edilmesi amaçlanmıģtır. Literatürde bu konu üzerine yapılan çalıģmaların kısıtlı olmasından dolayı, bu çalıģmanın özgün bir çalıģma olduğunu ifade etmek mümkündür.

165 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, I. LĠTERATÜR ĠNCELEMESĠ Yapılan literatür taraması sonucunda paternalizm ile örgütsel adalet arasında doğrudan iliģkinin incelendiği çalıģmaların kısıtlı olduğu görülmüģtür. Ancak, literatürde paternalizm ve örgütsel adalet konularının benzer konularla iliģkisinin incelendiği çok sayıda çalıģma yer almaktadır. Barling ve Phillips (1992), Cheng vd. (2004), Erben ve GüneĢer (2008), Konovsky (2000), Konovsky ve Pugh (1994), Lind ve Early (1992), Masterson vd. (2000), McFarlin ve Sweeney (1992), Niu vd. (2009), PaĢa vd. (2001), Pellegrini ve Scandura (2006), Pellegrini vd. (2010), Pillai vd. (2001) çalıģmalarında paternalizm ve örgütsel adalet arasındaki iliģkiyi dolaylı olarak farklı örneklem ve farklı metodolojilerle incelenmiģlerdir. Bu noktadan hareketle paternalizm ve örgütsel adalet arasında dolaylı bir iliģki olduğu varsayılabilir. Bu dolaylı iliģkinin iki ana perspektifte incelendiği gözlenmiģtir. Bunlardan birincisi, kültürel özellikler açısından paternalizm ve örgütsel adalet arasındaki iliģkinin incelenmesidir. Bu konuya Konovsky (2000), Lind ve Early (1992), PaĢa vd. (2001), Pellegrini vd. (2010) gibi çalıģmalar örnek verilebilir. Burada kültürel özellik olarak, bireycilik ve kolektivizm açısından iki konu arasındaki iliģkinin analiz edilmesi söz konusudur. Ġkinci perspektif ise paternalizm ve örgütsel adaletin örgütsel davranıģ konuları ile olan iliģkisinin araģtırıldığı çalıģmalar olarak ifade edilebilir. Bu tip çalıģmalara; Barling ve Phillips (1992), Cheng vd. (2004), Erben ve GüneĢer (2008), Konovsky ve Pugh (1994), MacFarlin ve Sweeney (1992), Masterson vd. (2000), Niu vd. (2009), Pellegrini ve Scandura (2006), Pillai vd. (2001) örnek verilebilir. Burada iģ tatmini, güven, örgütsel bağlılık, motivasyon vb. konular çerçevesinde iki konu arasındaki iliģki incelenmiģtir. Algılanan örgütsel adalet, kültürel özelliklere göre farklılık gösterebilmektedir. Bireycilik ve kolektivizm gibi kültürel özellikler, algılanan iģlem adaletini etkilemektedir (Lind and Early, 1992: 239). Amerika gibi bireyci kültürlerde insanlar, yüksek düzey iģlem kontrolünü 8 tercih etmektedirler. Diğer taraftan Çin gibi kolektivist kültürlerde insanlar, böyle bir kontrolü tercih etmemektedirler. Bunun yanında güç mesafesinin de algılanan iģlem adaletini etkilediği ifade edilebilmektedir. Örneğin, geniģ güç mesafesinin varolduğu kültürlerde insanlar, daha fazla otokratik iģlemler tercih etmektedirler (Konovsky, 2000: ). Paternalist eğilimler, tıpkı örgütsel adalet gibi kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Paternalizm olgusu, Asya, Orta Doğu ve Latin Amerika örgütsel çevrelerinde iģ ortamını uygarlaģtırmak ve maneviyatını geliģtirmek amacıyla geliģtirilmiģtir (Erben ve GüneĢer, 2008: 955). Söz konusu çevrelerde paternalist liderlik her ne kadar etkin olsa da, Batı yönetim literatüründe paternalizm ile ilgili negatif bir algı vardır. Öyle ki, Batı yönetim literatürü paternalizmi, yardımsever diktatörlük veya ayrımcılığın gizli ve sinsi bir formu olarak tanımlamaktadır (Pellegrini and Scandura, 2008: 567). Organizasyonlarda 8 ĠĢlem kontrolü, çalıģanların alınan kararlarla ilgili fikirlerini dile getirebilme imkanını ifade etmektedir (McFarlin and Sweeney, 1996: 289).

166 162 KÖKSAL paternalizm, Batı literatüründe ve kültürlerarası çalıģmalarda fazla ele alınmamıģ olmakla birlikte, kolektivist ve hiyerarģik kültürlerde sıklıkla rastlanan bir olgudur. Paternalizm kavramı, ikili iliģkilerin niteliğini (özellikle yaģanan güç mesafesini) ve bu iliģkilerde astın ve üstün görev ve sorumluluklarını ortaya koymaktadır (Aycan, 2001: 2). Pellegrini vd, kollektivist ve yüksek güç mesafesine sahip toplumlarda, paternalizmin, çalıģanın iģle ilgili tutumlarını pozitif yönde etkileyeceğinden (Gelfand et al, 2007: 494) hareketle yaptıkları çalıģmada paternalizmi, iki farklı kültüre sahip olan Hindistan ve Amerika kültürleri açısından ele almıģtır. Söz konusu araģtırmada, Hindistan ın kolektivist ve güç mesafesi yüksek bir toplum olduğu, tersine Amerika nın ise kültürel karakteristik açısından bireyci ve dar güç mesafesi gibi özellikler gösterdiği varsayılmaktadır. AraĢtırma sonucuna göre, paternalizm Hindistan da daha yüksek çıkmıģtır (Pellegrini et al, 2010: 404). Aycan ve Kanungo (2000: 41) on ülke kapsamında bir çalıģma yapmıģ ve paternalizmin en çok gözlendiği ülkelerin, Hindistan, Pakistan, Çin ve Türkiye olduğu sonucuna ulaģmıģlardır. Paternalizmin orta derecede gözlendiği ülkeler, Romanya, Rusya, ABD ve Kadana; en az gözlendiği ülkeler ise Ġsrail ve Almanya dır. Aynı çalıģmada, güç mesafesi algısı ve topluluğa bağlılık algısı en yüksek olan ülkeler, yine paternalizm algısı en yüksek olan Çin, Pakistan, Hindistan, Rusya ve Türkiye dir. Türk toplumsal kültür örüntüsünün temel varsayımlarının, paternalizm özellikleriyle uyumlu olduğunu söylemek mümkündür (Erben, 2004: 348). Türk liderler, astlarına karģı paternalist tutumlara sahiptirler. Öyle ki, Türk yönetici ve liderleri, astlarına karģı ebeveyn ilgisi göstermektedirler. PaĢa vd. (2001: ), Türkiye de paternalist düģünce üzerine yaptıkları çalıģmalarında, paternalist düģünce davranıģı ile kollektivizm arasında önemli pozitif bir iliģki olduğu sonucuna ulaģmıģlardır. Dolayısıyla Türk Kültürü, toplulukçu, güç mesafesi fazla ve paternalizm eğilimleri yüksek bir kültür olarak nitelendirilebilmektedir (Aycan and Kanungo, 2000: 41; PaĢa, 2000: 227). Pillai vd. (2001: 325) örgütsel adalet ile güven, iģ tatmini ve örgütsel bağlılık arasındaki iliģkiyi dört farklı ülkede araģtırmıģtır. Bu araģtırmanın sonuçlarına göre Amerika da, dağıtım adaleti güvenle iliģkili çıkmıģtır. Ancak, dağıtım adaletinin iģ tatmini ve örgütsel bağlılık ile iliģkisine rastlanmamıģtır. Diğer taraftan iģlem adaleti, güven, iģ tatmini ve örgütsel bağlılık ile iliģki içerisindedir. Aynı araģtırmanın Hindistan dan elde edilen sonuçlarına göre dağıtım adaleti, güven, iģ tatmini ve örgütsel bağlılık değiģkenleri ile iliģkilidir. ĠĢlem adaleti ise sadece güven ile iliģki içerisindedir. Almanya dan elde edilen sonuçlara göre dağıtım adaleti, güven ve iģ tatmini ile iliģki içerisindedir. ĠĢlem adaleti ise güven ve örgütsel bağlılık ile iliģki içerisindedir. Son olarak Çin den elde edilen sonuçlara göre dağıtım adaleti, güven ve iģ tatmini ile iliģkilidir. ĠĢlem adaleti ise yalnızca örgütsel bağlılık ile iliģki içerisindedir. Konovsky, Elliot ve Pugh un Meksika da yaptığı bir araģtırmanın sonuçlarına göre (Konovsky, 2000: ), güven ve örgütsel vatandaģlık davranıģının öncülü olarak dağıtım adaleti, iģlem adaletine göre daha önemlidir. Konovsky ve Pugh (1994: ) tarafından Amerika da yapılan araģtırma sonuçlarına göre ise iģlem adaleti, güven ve örgütsel vatandaģlık

167 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, davranıģı üzerinde etkili iken, dağıtım adaletinin güven ve örgütsel vatandaģlık davranıģı üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Pellegrini vd. (2010: 404) tarafından yapılan araģtırma sonuçlarına göre paternalizm, Hindistan da iģ tatmini üzerinde önemli pozitif bir etkiye sahipken, Amerika da paternalizmin iģ tatmini ile iliģkisi önemli değildir. Bunun yanında, Erben ve GüneĢer (2008: 955), Ġstanbul da farklı sektörlerde çalıģan 142 kiģi üzerinde yaptıkları çalıģmada, paternalizmin duygusal bağlılık üzerinde orta derecede bir etkisi olduğu ve devam bağlılığı üzerinde ise güçlü bir etkisi olduğu sonucuna ulaģmıģlardır. Ayrıca, Pellegrini ve Scandura (2006: 274), Ġstanbul ve Gebze de bulunan, beģ farklı örgütte çalıģanlar üzerinde yaptıkları bir araģtırmada, paternalizmin çalıģanların iģ tatminini etkilediği sonucuna ulaģmıģlardır. McFarlin ve Sweeney (1992: 634) tarafından yapılan araģtırma sonuçlarına göre algılanan iģlem adaleti, örgütsel bağlılığın sağlanmasında algılanan dağıtım adaletine göre daha etkilidir. Bunun yanında, hem dağıtım adaleti hem de iģlem adaleti, ücret düzeyi tatmini, iģ tatmini, astların üstlerini değerlendirmesi gibi örgütsel çıktılar üzerinde önemli etkiye sahiptir. Masterson vd. (2000: 743) tarafından yapılan araģtırma sonuçlarına göre çalıģanların algıladıkları etkileģim adaleti, çalıģanların performansı, yönetici temelli örgütsel vatandaģlık davranıģı ve iģ tatminleri ile pozitif iliģkilidir. Bunun yanında, çalıģanlar tarafından algılanan iģlem adaleti, çalıģanların organizasyon temelli örgütsel vatandaģlık davranıģları, örgütsel bağlılıkları ve iģ tatminleri ile pozitif iliģkilidir. Diğer taraftan algılanan iģlem adaleti iģten ayrılma niyeti ile negatif iliģkilidir. Barling ve Phillips in (1992: ) yaptıkları araģtırma sonuçlarına göre etkileģim adaleti, yönetime güven, duygusal bağlılık ve geri çekilme davranıģları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. ĠĢlem adaleti yalnızca yönetime duyulan güven üzerinde etkilidir. Dağıtım adaleti ise söz konusu üç değiģken üzerinde herhangi bir etkiye sahip değildir. Öz ve Kılıç (2010: 686) tarafından yapılan araģtırma sonuçlarına göre paternalizm, örgüte duygusal bağlılık ile olumlu bir iliģki içerisindedir. Cheng vd. (2004: 104) tarafından yapılan araģtırma sonuçlarına göre paternalist liderlik, çalıģan davranıģları üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Niu vd. (2009: 32) tarafından yapılan araģtırma sonuçlarına göre paternalizm, çalıģanların üstlerine karģı duydukları itaati ve iģ motivasyonunu artırmaktadır. Paternalizm, insan kaynakları yönetimi için de geçerli olan bir kavramdır. Paternalist insan kaynakları yönetimi, yöneticinin çalıģanın haklarını ve hislerini gözettiği ve ilgilendiği karģılıklı ve iģbirlikçi bir yönetim tarzıdır (Lee, 2001: 841). Temel olarak paternalist insan kaynakları yönetimi, karģılıklılık, ilgi ve karģılıklı saygı değerlerine dayanmaktadır. Paternalist insan kaynakları yönetimi, karģılıklılık ve kollektivizm prensiplerinin temeli olan güven, sadakat, uyum ve iģbirliği konularına odaklanmaktadır. Ayrıca, paternalist insan kaynakları yönetimi, iģ transferi, çalıģma saatleri ve ücret düzenleme konularında esnektir. Diğer taraftan, paternalist insan kaynakları yönetimini benimseyen bir örgütün krize girmesi durumunda, çalıģanlar iģbirliği içerisinde örgütün içinde bulunduğu kötü durumdan bir an önce çıkması için çaba sarfedebilmektedirler. ÇalıĢanlar böyle bir

168 164 KÖKSAL durumda, ücret almama, ikramiyelerini iade etme ve tatil haklarından feragat etme konularında hemfikirdirler. Böylece çalıģanlar, örgüt riskini de paylaģabilmektedirler (Lee, 2001: ). ÇalıĢanlar ücret eģitsizliği hissettiklerinde, bu eģitsizliği dengelemek adına organizasyon içerisinde negatif davranıģlar sergileyebilmektedirler. Ġnsan kaynakları yönetiminin en önemli problemlerinden biri olan hırsızlık, söz konusu negatif tepkiye örnek verilebilir. Hırsızlık yapmak yoluyla çalıģanlar, girdi miktarlarını artırmayı amaçlamaktadırlar. Bu davranıģ, örgütsel adalet algısı düģük çalıģanların gösterdikleri bir tepki olarak ortaya çıkabilmektedir (Greenberg, 1990: 561). Diğer taraftan, organizasyon üyeleri kendilerine adil davranıldığını hissettiklerinde, organizasyonla olan iliģkilerini ekonomik değiģim iliģkisinin ötesinde sosyal bir değiģim iliģkisine dönüģtürme eğilimindedirler (Eskew, 1993: 190). Görüldüğü gibi, paternalizm ve adalet kavramlarının çeģitli kültür ve örgütsel davranıģ konuları ile iliģkilerinin incelendiği araģtırmalarda benzer sonuçlar ortaya çıkmaktadır. II. METODOLOJĠ AraĢtırma Kayseri de faaliyet gösteren bir tekstil fabrikasında çalıģan 154 kiģi üzerinde yürütülmüģtür. ÇalıĢanların önemli bir bölümü soruları büyük bir titizlikle cevaplamıģlardır. Ġstenilen nitelikte ve ciddiyette doldurulmadığı anlaģılan ve iptal edilen form sayısı 21 dir. Böylece 133 adet soru formu değerlendirmeye esas olarak kabul edilmiģtir. Soru formları çalıģanlara dağıtılmıģ ve aynı gün içerisinde geri alınmıģtır. ÇalıĢanlar anket formlarını müsait zamanlarında doldurmuģlar ve Ġnsan Kaynakları sorumlusuna bırakmıģlardır. Bu araģtırmada örneklem büyüklüğü belirlenirken, analizlerde kullanılacak faktör analizi yöntemi göz önünde bulundurulmuģ ve cevaplayıcı sayısının 100 ve üzerinde olması yeterli görülmüģtür (Hair et al, 1998: 98-99). AraĢtırmaya iliģkin veriler, 43 sorudan oluģan iki bölümlü bir anket formu aracılığıyla toplanmıģtır. Birinci bölümde, araģtırma yapılan kiģilerin demografik özelliklerini belirlemeye yönelik sorular, ikinci bölümde ise organizasyondaki paternalizm olgusunu ve cevaplayıcıların örgütsel adalete iliģkin algılamalarını tespit etmeye yönelik ifadeler bulunmaktadır. Paternalizm eğilimi, Aycan (2001) tarafından, 5 li Likert ölçeğine göre geliģtirilmiģ 17 ifade ile ölçülmüģtür. Ölçekte 1: Kesinlikle katılmıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum u ifade etmektedir. Ölçeğin güvenilirliği, Cronbach Alfa değeri, olarak hesaplanmıģtır. ÇalıĢanların örgütsel adalet algısı, Alper (2007) tarafından yüksek lisans tezinde kullanılan ve 22 sorudan oluģan ölçek model alınarak test edilmiģtir. Ölçekte 1: Kesinlikle katılmıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum u ifade etmektedir. Ölçeğin güvenilirliği, Cronbach Alfa değeri, olarak hesaplanmıģtır. III. ANALĠZ VE BULGULAR Verilerin analizinde SPSS 19.0 paket programı kullanılmıģtır. Analizlerde, ölçeklerin içsel tutarlılığının değerlendirilmesinde Cronbach Alfa katsayısından, boyutların tespitinde keģifsel faktör analizinden ve paternalizm ile algılanan

169 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, örgütsel adalet arasındaki iliģkinin tespitinde korelasyon analizinden yararlanılmıģtır. A. DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER AraĢtırmaya katılanların % 2.3 ü bayan, % 97.7 si erkektir. % 23.3 ü yaģ grubunda, % 66.9 u yaģ grubunda ve % 9.8 i 41 ve üzeri yaģ grubundadır. Ġlköğretim mezunlarının oranı % 48.1, lise mezunlarının oranı % 46.6 ve üniversite mezunlarının oranı % 5.3 dür. ÇalıĢma süresi 1 yıldan az olanların oranı % 0.8, 1-5 yıl arası olanların oranı % 36.1, 6-10 yıl arası olanların oranı % 41.4 ve 10 yıl ve üzeri çalıģma süresine sahip olanların oranı % 21.8 dir. AraĢtırmaya katılanların % 97 si iģçi, % 3 ü ustabaģıdır. B. KEġĠFSEL FAKTÖR ANALĠZĠ KeĢifsel faktör analizi için örneklem büyüklüğünün faktör analizine uygunluğunu belirleyen Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değerleri hesaplanmıģ ve paternalizm için 0.825, örgütsel adalet için olduğu tespit edilmiģtir. Faktör analizi için KMO>0.60 olması ve X 2 değerinin anlamlı çıkması öngörülmektedir (Nakip, 2003: 409). Buna göre, örneklem büyüklüğünün faktör analizi için yeterli olduğu anlaģılmaktadır. KeĢifsel faktör analizinde faktör yüklerinin hesaplanmasında maksimum olabilirlik (maximum likelihood) tahmin yöntemi ve oblik rotasyon (oblimin with kaiser normalization) döndürme tekniği uygulanmıģtır. Boyutların tespitinde özdeğerlerin>1 ve faktör yüklerinin>0.50 olması koģulu aranmıģtır (Sakakibara et al, 1993). KeĢifsel faktör analizi sonuçlarına göre bu araģtırmada kullanılan paternalizm ölçeği 2 boyut, örgütsel adalet ölçeği ise yine 2 boyuttan oluģmaktadır (Tablo 1). Orijinal paternalizm ölçeği 5 boyut, orijinal örgütsel adalet ölçeği ise 3 boyuttan oluģmaktadır. Paternalizm ölçeğinde araģtırmaya dahil edilen boyutlar, çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı ve liderin çalıģanların özel hayatına etkisi boyutlarıdır. Liderin baba rolü, liderin güçlendirmeye yönelik davranıģları ve liderin çalıģanlararası uyumu sağlamaya yönelik davranıģları boyutlarını oluģturan ifadelerin faktör yükleri 0.50 nin altında kalmıģtır. Bu nedenle bu üç boyut araģtırmaya dahil edilememiģtir. AraĢtırmaya dahil edilen her bir boyutun tek baģına paternalizmi açıklama güçlerini gösteren varyans (V.E) değerleri incelendiğinde, çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı boyutu 0.44 düzeyinde, liderin çalıģanların özel hayatına etkisi boyutu 0.17 düzeyinde paternalizmi açıklamaktadır. Ġki boyutun birlikte paternalizmi açıklama güçleri ise 0.61 dir. Örgütsel adalet ölçeğinde ise araģtırmaya dahil edilen boyutlar, iģlem ve etkileģim adaletidir. Dağıtım adaleti boyutunu oluģturan ifadelerin faktör yükleri 0.50 nin altında kalmıģtır. Dolayısıyla dağıtım adaleti boyutu araģtırmadan çıkarılmıģtır. AraĢtırmaya dahil edilen her bir boyutun tek baģına algılanan örgütsel adaleti açıklama güçlerini gösteren varyans (V.E) değerleri incelendiğinde, iģlem adaleti boyutu 0.51 düzeyinde, etkileģim adaleti boyutu

170 166 KÖKSAL 0.12 düzeyinde örgütsel adaleti açıklamaktadır. Ġki boyutun birlikte örgütsel adaleti açıklama güçleri ise 0.63 dür. Tablo 1: KeĢifsel Faktör Analizi Sonuçları Faktörler PATERNALĠZM Madde No Faktör Yükleri ALGILANAN ÖRGÜTSEL ADALET Faktörler Madde No Faktör Yükleri ÇalıĢanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı (α=0,750, V.E= 0.44) Liderin çalıģanların özel hayatına etkisi (α=0,805, V.E= 0.17) ĠĢlem adaleti (α=0,906, V.E= 0.51) PB AI PB AI PB AI PB AI AI AI AI AI EtkileĢim adaleti (α=0,832, V.E=0.12) PO AE PO AE PO AE PO AE N=133; KMO=0.825 N=133; KMO=0.914 Toplam Açıklanan Varyans= 0.61 Toplam Açıklanan Varyans= 0.63 X 2 = , p=0.000 X 2 = , p=0.000 Faktör Yükleri 0,50 Faktör Yükleri 0,50 Tablo 1 de ayrıca, ortaya çıkan herbir boyuta iliģkin α değerleri verilmektedir. Ġçsel tutarlılık analizi sonucunda çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı için α=0.750, liderin çalıģanların özel hayatına etkisi için α=0.805 dir. ĠĢlem adaleti için α=0.906 ve etkileģim adaleti için α=0.832 dir. Tüm değerlerin α 0.70 olması araģtırmada kullanılan boyutların içsel tutarlılığa sahip olduğunu göstermektedir (Hair et al, 1998).

171 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, C. KORELASYON ANALĠZĠ Paternalizm ile algılanan örgütsel adalet arasındaki iliģkiyi belirlemek için yapılan korelasyon analizinde aģağıdaki sonuçlar elde edilmiģtir. Tablo 2: Paternalizm ile Algılanan Örgütsel Adalet Arasındaki ĠliĢkinin Tespitine Yönelik Korelasyon Analizi ÇalıĢanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı Liderin çalıģanların özel hayatına etkisi ĠĢlem adaleti 0.193* 0.271* EtkileĢim adaleti 0.202* * p<0.05 (Pearson, iki uçlu test) Tablo 2 de görüldüğü üzere, paternalizmin iki boyutu ile algılanan örgütsel adaletin iki boyutu arasında iliģki tespit edilmiģtir. Paternalizm boyutlarından çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı ile örgütsel adalet boyutlarından iģlem adaleti arasında düģük Ģiddette ve pozitif bir iliģki belirlenmiģtir (r=0.193, p<0.05). Bunun yanında liderin çalıģanların özel hayatına etkisi ile iģlem adaleti arasında düģük Ģiddette ve pozitif bir iliģki tespit edilmiģtir (r=0.271, p<0.05). Ayrıca çalıģanların üstlerine iģyerine bağlılığı ile etkileģim adaleti arasında yine düģük Ģiddette ve pozitif bir iliģki belirlenmiģtir (r=0.202, p<0.05). Diğer taraftan etkileģim adaleti ile liderin çalıģanların özel hayatına etkisi arasında anlamlı bir iliģki bulunmamaktadır. SONUÇ Bu çalıģmada yapılan analizler sonucunda, paternalizm ile algılanan örgütsel adalet arasındaki iliģki ortaya çıkarılmıģtır. Analiz sonuçlarına göre, iģlem adaleti (kural ve prosedürlerle ilgili) ile çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı boyutları arasında anlamlı bir iliģki bulunmaktadır. ĠĢlem adaleti arttıkça çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı artmaktadır. Bunun yanında iģlem adaleti ile liderin çalıģanların özel hayatına etkisi arasında anlamlı bir iliģki bulunmaktadır. Ancak bu iliģkilerin çok kuvvetli olmadığı ortaya çıkmıģtır. Ayrıca etkileģim adaleti (dağıtım kaynağı ile birey arasındaki etkileģim ile ilgili) ile çalıģanların üstlerine ve iģyerine bağlılığı arasında anlamlı bir iliģki bulunmaktadır. KeĢifsel faktör analizi sonuçlarına göre, paternalizm ölçeğini oluģturan beģ boyutun üçü araģtırma dıģı bırakılmıģtır. Bunun nedeni, söz konusu üç boyutu oluģturan ifadelerin faktör yüklerinin 0.50 nin altında kalmasıdır. Bunun yanında, algılanan örgütsel adalet ölçeğini oluģturan üç boyutun biri araģtırmaya dahil edilememiģtir. Dağıtım adaleti boyutunu oluģturan ifadelerin faktör yükleri 0.50 nin altında kalmıģtır. AraĢtırmanın sahip olduğu birtakım sınırlılıklar bulunmaktadır. ÇalıĢmanın tek bir sektörde yapılmıģ olması ve örneklem sayısının küçük olması sınırlardan

172 168 KÖKSAL biridir. Bir diğeri, zaman sınırıdır. Bunlar dikkate alındığında, paternalizm ile algılanan örgütsel adalet arasındaki iliģkinin değerlendirilmesi ve sonuçların genelleģtirilebilirliği sınırlanmaktadır. Konuyla ilgili daha sonra yapılacak çalıģmalarda, konunun farklı sektörlerde ve daha büyük bir örneklem üzerinde yürütülmesi iki kavram arasındaki iliģkinin değerlendirilmesine ve genelleģtirilebilir sonuçlar elde edilmesine olanak tanıyacaktır. Ancak araģtırma, bu konuda ilk defa yapılmıģ olması ve bundan sonra yapılacak araģtırmalara öncülük edecek bir nitelik taģıması bakımından önem arz etmektedir. KAYNAKÇA ALPER, F. (2007); "ÇalıĢanların Örgütsel Bağlılıklarının Belirleyicisi Olarak Örgütsel Adalet Algılamaları: Antalya Bölgesinde Bulunan BeĢ Yıldızlı Otel ĠĢletmelerine Yönelik Bir AraĢtırma", YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Antalya: Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. ARYEE, S.; P., S., BUDHWAR ve Z., X., CHEN (2002); Trust as a Mediator of the Relationship Between Organizational Justice and Work Outcomes: Test of a Social Exchange Model, Journal of Organizational Behavior, 23, p AYCAN, Z. ve R., N. KANUNGO (2000); Toplumsal Kültürün Kurumsal Kültür ve Ġnsan Kaynakları Uygulamaları Üzerine Etkileri, (Ed: Aycan, Z.), Akademisyenler ve Profesyoneller BakıĢ Açısıyla Türkiye de Yönetim, Liderlik ve Ġnsan Kaynakları Uygulamaları, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, s AYCAN, Z. (2001); Paternalizm: Yönetim ve Liderlik AnlayıĢına ĠliĢkin Üç Görgül ÇalıĢma, Yönetim AraĢtırmaları Dergisi, 1/1, s BARLĠNG, J. ve M., PHĠLLĠPS (1992); Interactional, Formal and Distributive Justice in the Wokplace: An Exploratory Study, The Journal of Psychology, 127(6), p CHENG, B., S.; L., F., CHOU; T., Y., WU; M., P., HUANG ve J., L., FARH (2004); Paternalist Leadership and Subordinate Responses: Establishing a Leader Model in Chinese Organizations, Asian Journal of Social Psychology, 7, p ERBEN, G., S. (2004); Toplumsal Kültür Aile Kültürü EtkileĢimi Bağlamında Paternalizm Boyutuyla ĠĢletme Kültürü: Türkiye Örneği, 1. Aile ĠĢletmeleri Kongresi Bildirileri, Nisan 2004, (Ed.: Koçel, T.), Ġstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, s ERBEN, G., S. ve A., B. GÜNEġER (2008); The Relationship Between Paternalist Leadership and Organizational Commitment: Investigating The Role of Climate Regarding Ethics, Journal of Business Ethics, 82, p ESKEW, D., E. (1993); The Role of Organizational Justice in Organizational Citizenship Behavior, Employee Responsibilities and Rights Journal, Vol:6, No:3, p

173 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, GREENBERG, J. (1990); Employee Theft as a Reaction to Underpayment Inequity: The Hidden Cost of Pay Cuts, Journal of Applied Psychology, Vol:75, No:5, p FOLGER, R. ve M., A., KONOVSKY (1989); Effects of Procedural and Distributive Justice on Reactions to Pay Raise Decisions, Academy of Management Journal, Vol:32, No:1, p GELFAND, M., J.; M., EREZ ve Z., AYCAN (2010); Cross-Cultural Organizational Behavior, Annual Review of Psychology, 58, p GREENBERG, J. (1987); A Taxonomy of Organizational Justice Theories, Academy of Management Journal, Vol:12, No:1, p HAIR, J., F., Jr.; R., E., ANDRESON; R., L., TAHTAM ve W., C., BLACK (1998); Multivariate Data Analysis, Fifth Ed. Prentice Hall Inc. New Jersey. KONOVSKY M., A. ve S., D., PUGH (1994); Citizenship Behavior and Social Exchange, Academy of Management Journal, Vol:37, No:3, p KONOVSKY, M., A. (2000); Understanding Procedural Justice and Its Impact on Business Organizations, Journal of Management, Vol:26, No:3, p LEE, H., S. (2001); Paternalist Human Resource Practices: Their Emergence and Characteristics, Journal of Economic Issues, 35/4, p LĠND, E., A. ve P., C., EARLY (1992); Procedural Justice and Culture, International Journal of Psychology, 27(2), p MACFARLĠN, D., B. ve P., D., SWEENEY (1992); Distributive and Procedural Justice as Predictors of Satisfaction with Personal and Organizational Outcomes, Academy of Management Journal, Vol:35, No:3, p MACFARLĠN, D., B. ve P., D., SWEENEY (1996); Does Having a Say Matter Only If You Get Your Way?, Basic and Applied Social Psychology, 18(3), p MASTERSON, S., S.; K., LEWĠS; B., M., GOLDMAN ve M., S., TAYLOR (2000); Integrating Justice and Social Exchange: The Differing Effects of Fair Procedures and Treatment on Work Relationships, Academy of Management Journal, Vol:43, No:4, p NAKĠP, M. (2003); Pazarlama AraĢtırmaları, 1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara. NĠU, C., P.; A., C., WANG ve B., S., CHENG (2009); Effectiveness of a Moral and Benevolent Leader: Probing the Interactions of the Dimensions of Paternalist Leadership, Asian Journal of Social Psychology, 12, p ÖZ, E., Ü. ve B., KILIÇ (2010); Paternalist Liderliğin ÇalıĢanların ĠĢ Tutumlarına Etkisi, 18. Ulusal Yönetim ve Örgüt Kongresi Bildirileri, Mayıs 2010, Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana, s ÖZDEVECĠOĞLU, M. (2003); Algılanan Örgütsel Adaletin Bireylerarası Saldırgan DavranıĢlar Üzerindeki Etkilerinin Belirlenmesine Yönelik Bir AraĢtırma, Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:21, s

174 170 KÖKSAL PAġA, S., F. (2000); Türkiye Ortamında Liderlik Özellikleri, (Ed.: Zeynep Aycan), Akademisyenler ve Profesyoneller BakıĢ Açısıyla Türkiye de Yönetim, Liderlik ve Ġnsan Kaynakları Uygulamaları, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, s PAġA, S., F.; H., Kabasakal ve M., Bodur (2001); Society, Organizations and Leadership in Turkey, Applied Psychology: An International Review, 50(4), s PELLEGRĠNĠ, E., K. ve T., A., SCANDURA (2006); Leader-Member Exchange, Paternalism and Delegation in the Turkish Business Culture: An Empirical Investigation, Journal of International Business Studies, 37, p PELLEGRĠNĠ, E., K. ve T., A., SCANDURA (2008); Paternalist Leadership: A Review and Agenda for Future Research, Journal of Management, 34/3, p PELLEGRĠNĠ, E., K.; T., A., SCANDURA ve V., JAYARAMAN (2010); Cross- Cultural Generalizability of Paternalist Leadership: An Expansion of Leader-Member Exchange Theory, Group & Organization Management, 35/4, p PĠLLAĠ, R; E., S., WĠLLĠAMS ve J., J., TAN (2001); Are The Scales Tipped in Favor of Procedural or Distributive Justice? An Investigation of The U.S., India, Germany and Hong Kong (China), The International Journal of Conflict Management, Vol:12, No:4, p SAKAKIBARA, S.; B., B., FLYNN ve G., SCHROEDER (1993); A Framework and Measurement Instrument for Just-in-time Manufacturing, Production and Operations Management, 2(3), p SOYLU, S. (2010); Creating a Family or Loyalty-Based Framework: The Effects of Paternalist Leadership on Workplace Bullying, Journal of Business Ethics, Published Online: , (EriĢim Tarihi: ).

175 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, OTEL ĠġLETMELERĠNDE ALGILANAN ÖRGÜTSEL PRESTĠJĠN ÖRGÜTSEL VATANDAġLIK DAVRANIġLARI ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ Murat YEġĠLTAġ ***, Fatih TÜRKMEN** ve Nurettin AYAZ*** Özet Algılanan örgütsel prestij, örgüt çalıģanlarının üzerinde önemle durduğu konulardan bir tanesidir. Birey kendi örgütü hakkında dıģ Dünyanın duygularına önem vermektedir. Buna karģın bu konu henüz literatürde yeterince yer bulmayan konular arasındadır. Algılanan örgütsel prestij bireyin örgüte bakıģ açısına yansımakta ve bu durumda bireyin iģyerindeki davranıģları üzerinde etkili olmaktadır. Bu çalıģmanın amacı da bireylerin algıladıkları örgütsel prestijin örgütsel vatandaģlık davranıģı arasındaki iliģkinin ne Ģekilde olduğunun belirlenmesidir. ÇalıĢmada örgütsel vatandaģlık davranıģlarını ölçmek amacıyla Bolat ve Bolat (2008) tarafından oluģturulan Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Ölçeği (ÖVD) ve Mael ve Ashfort (1992) tarafından geliģtirilen Algılanan Örgütsel Prestij (AÖP) ölçeği kullanılmıģtır. ÇalıĢmada korelasyon analizi ve regresyon analizi ile algılanan örgütsel prestijin örgütsel vatandaģlık davranıģı üzerindeki etkisi ölçülmüģ bunun yanında algılanan örgütsel prestij ile örgütsel vatandaģlık davranıģının katılımcıların demografik özelliklerine göre farklılık gösterip göstermediği de test edilmiģtir. Anahtar Kelimeler: Algılanan Örgütsel Prestij, Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Effects Of Perceıved Organızatıonal Prestıge In Hotel Busınesses On Organızatıonal Cıtızenshıp Behavıor Abstract Abstract Perceived organizational prestige is one of the main issues organizational employees dwell on. Individuals value how the outside world feel about their organization. On the other hand this issue has not been studied adequately in literature. Perceived organizational prestige is reflected on individuals point of view regarding their organizations, and thus it is effective on their behaviors in workplace. The aim of this study is to determine the relationship between organizational prestige perceived by individuals and organizational citizenship behavior. Scale of Organizational Citzenship Behavior developed by Bolat and Bolat (2008) in order to measure organizational citizenship behaviors and Scale of Perceived Organizational Prestige developed by Mael ans Ashfort (1992) have been used in this study. The effect of perceived organizational prestige on organizational citizenship behavior has been measured by correlation analysis and regression analysis and in addition to that it has also been tested that whether perceived organizational prestige and *** Öğretim Görevlisi, Cumhuriyet Üniversitesi Cumhuriyet Meslek Yüksek Okulu Turizm ve Otel ĠĢletmeciliği Programı, Sivas, ** Öğretim Görevlisi, GaziosmanpaĢa Üniversitesi Zile Dinçerler Turizm ĠĢletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Tokat, *** Öğretim Görevlisi, GaziosmanpaĢa Üniversitesi Zile Dinçerler Turizm ĠĢletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Tokat,

176 172 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ organizational citizenship behavior differ according to participants demographic characteristics or not. Key Words: Percived Organizational Prestige, Organizational Citizenship Behavior GĠRĠġ KüreselleĢmenin ve ülke içerisindeki rekabetin arttığı Dünya da insan kaynağının elde edilmesi, korunması ve yönetilmesi sorunu oldukça önemli bir konuma gelmiģtir. Bu durumun etkin bir Ģekilde sağlanması örgütlerin baģarısına ve rekabetçi bir güç kazanmalarına neden olmaktadır (Nadiri ve Tanova, 2010: 33). Genellikle örgütlerin iyi bir imaja sahip olması, diğer yatırımcıları ve müģterileri çekmesi açısından oldukça çekici ve rekabetçi bir ortam oluģturması bakımından önemlidir. Bu durum sadece söz konusu paydaģlar için önemli değildir. Örgütün sahip olduğu ün dolaylı da olsa örgütün diğer paydaģı olan çalıģanlar içinde önemlidir (Mignonac, Herrbach ve Guerrero, 2006: 478). Dutton, Dukerich, ve Harquail (1994) çalıģanlar örgütlerin dıģarıdan olumlu bir Ģekilde algılandığını düģünmesi onların örgütleriyle daha sıkı bir bağlılık içinde olmalarına sebep olacak, bunun da örgütsel vatandaģlık gibi olumlu örgütsel sonuçların ortaya çıkmasına katkı sağlayacağını belirtmektedir. Örgütsel vatandaģlık davranıģına yönelik yapılmıģ çalıģmalar iki baģlık altında toplanılabilir. Bunlardan ilki ÖVD nin iģ tatmini, örgütsel bağlılık gibi öncüllere bağlı olan çalıģmalardır. Bunlara ilaveten görevden ve ya liderden memnuniyet sonucu oluģmuģ örgütsel vatandaģlık davranıģlarıdır. Ġkinci grup ÖVD çalıģmaları ise ÖVD yi örgütsel düzeydeki performans belirleyicilerle iliģkilendiren çalıģmalardır. Bu iki grup içindeki ortak noktalar ise çalıģmaların sonucunda ise verimlilik yaratarak, etkinliği artırarak ve sosyal sermaye oluģturarak örgütlere oldukça fazla katkı sağlamalarıdır (Bolino ve Turnley, 2005: 740). ÖVD ile ilgili literatürde çok az çalıģma algılanan örgütsel prestijle iliģkilendirilmiģtir. Bu konu üzeride çalıģma yapanlar ise algılanan örgütsel prestijin örgüt içindeki bireyin davranıģlarına doğrudan yansıdığı üzerinde durmaktadır. Örgütün sahip olduğu ün, örgütle bağlantısı olmayanların örgüt içindeki fikirlerini yansıtmaktadır. Algılanan örgütsel prestij ise örgüt çalıģanların örgüt hakkındaki fikirlerini oluģturmaktadır (Carmeli ve Freund, 2002: 50). Algılanan örgütsel prestijin örgütsel sonuçlar açısından değerlendirilmesinde bağlılık, özdeģleģme ve statü gibi aracıların kullanılması konunun daha kolay açıklanmasına neden olacaktır. I. ALGILANAN ÖRGÜTSEL PRESTĠJ Örgütsel literatürde imaj, genellikle bireyin bulunduğu örgütü diğerlerinin görüģleri doğrultusunda ne Ģekilde algılamaktadır Ģeklinde tanımlanmaktadır Bu bakıģ açısıyla imaj aynı zamanda yapılandırılmıģ dıģsal imaj olarak ta nitelendirilebilir. Bu anlamda örgütsel imaj, manipulatif ve ya normatif bakıģ açısıyla genellikle örgüt dıģındakilerin örgütü algılamalarının birey tarafından

177 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, değerlendirilmesinden oluģmaktadır. (Gioia ve Thomas, 1996: 372; Smidts, Pruyn ve Van Reil, 2001: 1051; Çiftçioğlu, 2010: 87). AraĢtırmacılar yapılandırılmıģ dıģsal imajın ve ya algılanan dıģsal prestijin aynı zamanda örgütsel imajı karakterize ettiği görüģündedirler (Carmeli ve Freund, 2009: 237). Bu noktada bir baģka konuyu açıklamakta fayda vardır. Genellikle örgütün ünü algılanan örgütsel prestijle aynıymıģ fikri ortaya çıkabilir. Örgüt dıģındakilerin, örgütün diğer örgütlerden farklılıklarına yönelik oluģturmuģ oldukları düģünceler örgütsel ün olarak ifade edilebilir (Carmeli ve Freund, 2002: 53). Carmeli (2005: 444) örgütün sahip olduğu ünün firmaın sahip olduğu bütün değerleri, Ģu andaki konumunu ve gelecekteki davranıģları ifade eden bir üst kavram Ģeklinde tanımlamıģtır. Algılanan örgütsel prestij ise örgüt dıģındakilerin algılamaları doğrultusunda, örgüt çalıģanlarının oluģturmuģ oldukları düģünceleri ifade etmektedir (Carmeli ve Freund, 2002: 53; Dukerich, Golden ve Shortell, 2002: 509). Her iki kavram ayrı olsa da ortak yapıları kullandıklarını ifade etmek yerinde olacaktır. Carmeli ve Freund (2009) yapılandırılmıģ dıģsal imajın bireyin algılarıyla ilgili bir konu olduğunu ve algılanan dıģsal prestijin ise belirli değerlendirme kriterleri doğrultusunda oluģan yargılara dayanması nedeniyle bu iki kavramın birbirinden ayrı kavramlar olduğunu belirtmektedir. Bir baģka Ģekilde ifade edecek olursak örgütsel imaj ve ya ün dıģarıdaki paydaģlarla örgütün karģılıklı mesaj alıģveriģiyle ilgili bir durumdur. Algılanan dıģsal prestij ise bir algılama sonucu oluģsa da bu algılamanın belirli kriterler doğrultusunda meydana gelmesi gerekmektedir (Herrbach, Mignonac ve Gatignon, 2004: 1391). Algılanan ortak imajın örgüt içerisinde bireylerin iģe alımından baģlamak üzere birçok faydası olduğu araģtırmalarla desteklenmiģtir. Ġlk olarak üne sahip olan Ģirketlerde çalıģanların daha fazla çalıģma isteği olduğu ve iģ baģvurularının da daha fazla olduğu daha önceki çalıģmalarda yer almaktadır (Mignonac ve diğerleri, 2006: 480). Collins ve Han (2004: 692) örgütün ünlü olmasının bireylerin iģ baģvurularında farkındalık yaratması açısından önemli olduğunu belirtmiģtir. Aynı çalıģma örgütün dıģarıda ünlü olmasının örgütün algılanması üzerinde de olumlu olduğunu belirtmektedir. Algılanan örgütsel prestij örgütün dıģ dünyada ne Ģekilde algılandığına yönelik ortak fikirlerdir (Bartels, Pruyn, De Jong ve Joustra, 2007: 176). YapılandırılmıĢ dıģsal imaj örgüt dıģındaki bireylerin örgütün konumu ve örgütün geneli hakkındaki görüģleri ile ilgilidir. Bu değerlendirmenin temelini örgüt içindeki bireylerin örgüt dıģında yer alan dıģ paydaģların (müģterilerin, rakiplerin, tedarikçilerin vb.) örgüt hakkındaki düģüncelerinin çalıģanların kendi inançları doğrultusunda oluģan değerlendirmeleri sonucu algılanan dıģsal imaj ve ya örgütsel prestij oluģturmaktadır (Carmeli, 2005: 444). Bu nedenle örgüt içerisindeki bireylerin örgüt hakkındaki fikirlerinde farklılıklar olabilmektedir (Smidts ve diğerleri, 2001: 1052). Bireylerin düģünceleri üzerinde dıģ dünyadaki örgüt hakkındaki fikirler etkilemekte, bu düģünceler bireyler üzerinde farklı etkileri oluģturmaktadır. Örneğin örgütün dıģ dünyadaki olumlu ya da olumsuz algılamaları bireylerin örgüte adanmıģlığına etki etmektedir (Carmeli ve Freund, 2009: 237)

178 174 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ Algılanan dıģ prestij, kamuoyu, referans gruplarının fikirleri, iģletmenin dıģ çevreye sunduğu bilgi ve iģletmenin iģletme dıģındakilerle algılanıģıyla ilgili bir durumdur. Algılanan dıģ prestij bireyin ben bu örgüte dahil olduğum için baģkaları benim hakkımda ne düģünür? fikrine dayanmaktadır. Bu durum bireyin süreç içerisinde elde ettiği fikirler temelinde örgüt hakkındaki düģüncelerini oluģturmaktadır (Tüzün ve KırkbeĢoğlu, 2010: 579). Örgütün sahip olduğu kimliğin oldukça fazla üne sahip olması gerekmektedir. Örgütler kendi kimliklerinin oldukça fazla üne sahip olması bireyin kendi öz saygısına olumlu yansıyacaktır. Bireyin sosyal anlamda değerli bir Ģirket algılaması veya gurur duyulacak bir Ģirkette çalıģması (Kim, Lee, Lee ve Kim, 2010: 561) bireyin çalıģtığı örgütte daha fazla olumlu davranıģlar sergilemesine neden olacaktır. II. ÖRGÜTSEL VATANDAġLIK DAVRANIġI KAVRAMI VE BOYUTLARI Örgütsel vatandaģlık kavramı son yıllarda üzerinde yoğun bir Ģekilde durulan kavramlar arasında yer almaktadır (Bolat, Bolat ve Seymen, 2009: 217). Rol ötesi davranıģlar olarak ta ifade edilen kavramın (Wanxian ve Weiwu, 2007: 226) kökeni Bernard (1938) ve aynı kavramı rol ötesi ve rol tanımlaması içinde ele alan Katz ve Kahn a (1978) kadar gitmektedir (akt.mazen, Herman ve Ornstein, 2007: 569). Örgütsel vatandaģlık davranıģının örgütsel davranıģ literatüründe popülerlik kazanması Organ (1988) tarafından tekrar ele alınmasıyla olmuģtur (Podsakof, MacKenzie, Paine ve Bachrach,2000: 513; Mazen, Herman ve Ornstein, 2007: 569). Organ (1988) ÖVD yi isteğe bağlı davranıģlar arasında, biçimsel ödüllendirme sistemi içerinde doğrudan ve açık bir Ģekilde yer almayan, örgütsel fonksiyonları artırmaya yönelik olan bireysel davranıģlar olarak tanımlamıģtır (akt. Pillai, Schriesheim ve Williams, 1999:898). Ġsteğe bağlı davranıģlar içerindeki kavramlar olarak bireyin iģ tanımlamaları içerisinde yer almayan örgütle bireyin arasında gerçekleģtirilen anlaģmada yer almayan davranıģları yer almaktadır (Gürbüz, 2006: 50, Atalay, 2010: 29). ÖVD iģgörenlerin örgüte ya da örgüt üyelerine yönelik olarak, rol gerekleri ve asgari zorunlulukların ötesinde sergilenen davranıģlar olarak (Kanten, Tükeltürk ve Baran, 2008: 32) görev ve performans tanımlamaları içerisinde yer almayan davranıģları ifade etmektedir (Marinova, Moon ve Van Dyne, 2010: 1464). Bu durumda birey herhangi bir davranıģı yerine getirmediğinde bireyin herhangi bir cezayla karģı karģıya kalmayacağı anlamına gelmektedir (Atalay, 2010: 29). Organ daha sonra yaptığı çalıģmada ÖVD yi yeniden tanımlamıģ ve kavramı iyi asker sendromu olarak adlandırmıģtır (Basım ve ġeģen, 85). DavranıĢların gönüllülük sonucu ortaya çıkması, çalıģanların örgütsel vatandaģlık sergilememesi durumunda örgütün veya liderin cezalandırılmasına uğramayacağını göstermektedir (KeleĢ ve Pelit, 2009: 25). ÖVD ye yönelik literatür incelendiğinde konuyla ilgili farklı tanımlamalar yapıldığı görülmektedir. Yapılan tanımlar ıģığında ÖVD nin meydana gelmesinde belirgin özelliklerinin bir kısmını maddeler halinde sıralamakta fayda vardır (Karaaslan, Özler ve Kulaklıoğlu, 2009: );

179 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Örgütsel vatandaģlık davranıģı biçimsel ödül sisteminde veya ceza sisteminde doğrudan yer almamaktadır. - Örgütsel faaliyetler içerisinde yer alan ve örgütün iģleyiģi ile ilgili olan davranıģlardır. - Örgütsel vatandaģlık davranıģı iģ tanımlarında ve iģ gereklerinde yer almayan, çalıģanın kendinden beklenenden fazlasını ortaya koyduğu davranıģlardır. - Örgütsel vatandaģlık davranıģları sonuçları itibariyle hem bireye hem de örgüte fayda sağlayan davranıģlardır. ÖVD örgüt açısından istenilen, arzulanılan etkinliğe ulaģılmak adına sergilenilen davranıģlardır. Bu davranıģ kalıpları içerisinde iģ arkadaģlarına yardımcı olma, iģin ve mesleğin geliģtirilmesi sürecine olumlu katkılarda bulunma, zaman uyum sağlama ve dikkatli kullanma gibi aslında iģ tanımlarında yer almayan iģin geneli içinde yer alan davranıģlar mevcuttur. Bu örnekler daha da artırılmakla birlikte ÖVD ye yönelik örneklerin ortak noktası gönüllüktür, (Sezgin, 2005: 319). Organın çalıģmasından sonra çalıģanların takdire dayalı çalıģmalarının ve davranıģlarının ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan genel psikolojik ve sosyolojik hava çalıģmalarda yer almaya baģlamıģtır (Demirel ve Özçınar, 2009: 130). Bu kavram örgütün sosyal ve psikolojik ortamına katkı da bulunarak örgütsel amaçların gerçekleģtirilmesine yardımcı olan gönüllük esasını temel alan davranıģ biçimleridir (Sezgin, 2005: 319). ÖVD örgüt açısından faydalı kabul edilen ve istenilen davranıģlardır, fakat üst yönetimler bu tarz davranıģların meydana getirilmesinde oldukça zorlanmakta veya bu davranıģların meydana gelmemesi durumunda yöneticiler çalıģanlara yönelik herhangi bir yaptırım uygulayamamakta veya ceza verememektedir (Nadiri ve Tanova, 2010: 34). ÖVD ile ilgili tanımlamalara ve açıklamalara bakıldığında, bu tip davranıģların örgütlerin, yönetimlerin, grupların ve bireylerin lehine olabilecek ve arzulanan davranıģlar arasında yer aldığı görülecektir (Polat, 2009: 1592). ÖVD örgüt içerisinde birçok farklı alanda fayda sağladığı gibi verimliliği ve performansı da etkilemektedir. Örneğin örgütsel vatandaģlık davranıģlarının örgüt içerisinde yoğun olması yönetsel etkililiğin fazla olmasına katkı sağlamaktadır. Üretkenliğin artmasına, yöneticiler açısından örgütün devamlılığını sağlayan davranıģların artırılmasına katkı sunmaktadır. Bu durum ise yöneticilerin bu tarz davranıģların meydana gelmesi için harcayacakları çabaların farklı alanlara yönelik kullanmasına da katkı sunmaktadır (Basım ve ġeģen, 2006: 86). Podsakoff ve diğerleri (2000: 516) ÖVD literatüründe yaklaģık olarak 30 tane farklı ÖVD davranıģının olduğunu ifade etmektedirler. Organ (1988) örgütsel vatandaģlık davranıģını beģ bileģen içerisinde incelemektedir (akt. Khaola, 2009: 74). Bahsi geçen beģ bileģen literatürde en çok kullanılan bileģenler arasında yer almaktadır. Bunlar; özgecilik, erdemlilik. vicdanlılık, sivil erdem, nezaket boyutlarıdır ( Rego, Ribeiro ve Cunha, 2010: 218). Özgecilik: Özgecillik davranıģı sergileyen çalıģan iģle ilgili görevlerde diğer çalıģanlara yardım etme eğilimi içerisindedir. ÇalıĢanın iģ arkadaģına iģle

180 176 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ ilgili olarak darda olduğunu hissettiği arkadaģına gönüllü yardım faaliyetlerinde bulunması özgecilik davranıģı sergilemesini beraberinde getirmektedir (Walz ve Niehoff, 2000: 302). Üstün Görev Bilinci: Örgüt üyelerinden kendilerinden beklenen minimum rolden daha fazlasını sergilemeye istekli olmayı ifade etmektedir (Özdevecioğlu, 2003: 120). Bu tip davranıģlar içerinde düģük düzeyde iģe yönelik devamsızlık, sürekli olarak aynı iģyerinde çalıģma, zamana riayet etmek, iģyerinde aldatıcı faaliyetlerde bulunmamak, kurallara uymakta dikkatli davranmak gibi faaliyetler bulunmaktadır (Polat, 2009: 1593). Sportmenlik: Bu davranıģta birey örgüt içerisinde herhangi bir Ģikâyette bulunmamakta pozitif davranıģlar içerisinde bulunmaktadır (Nadiri ve Tanova, 2010: 34). Örgüt içerisindeki birey herhangi bir tartıģmaya ve gerilime neden olmamakta ve bu gibi davranıģlardan uzak durmaktadır (KeleĢ ve Pelit, 2009: 28). Sivil Erdem: Örgütün politik sürecine sorumlu ve yapısal bir katılım söz konusudur (örgütün geliģmesine yardımcı olmak, örgütsel faaliyetlere yardım etmek ve ya bu tip faaliyetlerin neler olabileceğini tartıģmak) (Rego, Ribeiro ve Cunha, 2010: 218), birey kendi fikirlerini ifade etmekle birlikte toplantılara katılmakta, örgüte daha geniģ anlamda katkı sunmaktadır (Podsakoff ve diğerleri, 2000: 522). Gönüllülük: Örgütle ilgili bir görevde ve faaliyette zorunlu olmadığı halde diğer çalıģanlara örgüt lehine olacak Ģekilde yardımda bulunmaktır (Yücel ve Samancı, 2009: 115). III. ĠġLETMELERDE FARKLI DEPARTMANLARIN ALGILADIKLARI ÖRGÜTSEL PRESTĠJ ve ÖRGÜTSEL VATANDAġLIK DAVRANIġI ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ Yücel ve Samancı (2009: 115) örgütsel vatandaģlık davranıģını, kendisine etki eden faktörlerden ayrı düģünmenin pek mümkün olmadığını ifade etmektedir. Buna göre örgütsel vatandaģlığa örgütsel bağlılık, örgütsel güven, örgütsel adalet, kiģisel özellikler ve örgütsel prestij etki etmektedir. Eğer örgüt üyesi örgütün sahip olduğu imajı olumsuz olarak algılarsa, depresyon, stres gibi olumsuz kiģisel çıktıların meydana gelmesine neden olacaktır. Bununla birlikte bu olumsuz kiģisel çıktılar beraberinde örgüt çalıģanları arasında rekabetin olumsuz anlamda artması, uzun dönemdeki görevlerin daha etkisiz bir Ģeklide yerine getirilmesi gibi örgüt açısından olumsuz sonuçların meydana gelmesine neden olacaktır (Dutton ve diğerleri, 1994: 240). Carmeli (2005: ) örgüt içerisinde ve dıģında bulunan birçok paydaģ (çalıģan, iģveren, müģteri, tedarikçi, ziyaretçi vb.) örgütün davranıģlarıyla yakından ilgilidir. Örgütün prestiji ne kadar fazlaysa örgütten elde edilen tatmin, bağlılık ve örgüte yönelik özdeģleģme o kadar fazla olur. Örgüt içindeki bireyin motivasyonuna katkı sağlayacak unsurlardan bir tanesi de örgütün prestijini ve ünün oldukça fazla olmasıdır. Örgüt içerisindeki bireyler örgütlerinin dıģarıda ne kadar pozitif düģüncelerle algılandığını düģünürse içeride o kadar fazla arzulanan vatandaģlık davranıģları sergileyecektir.

181 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, IV. ARAġTIRMANIN AMACI VE ÖNEMĠ Bu araģtırmanın amacı Antalya ilinde faaliyet gösteren beģ yıldızlı otel iģletmelerinde çalıģanların algıladıkları örgüt prestijinin örgütsel vatandaģlık davranıģları üzerindeki etkilerini ve bu iki kavram arasındaki iliģkiyi incelemektir. Ġlgili literatürde örgütsel prestij algısının nasıl oluģtuğu ve hangi değiģkenlerin bu süreçte yer aldığı çok sayıda çalıģma yer almaktadır (Tak ve Çiftçioğlu, 2009: 101). Aynı Ģeklide ÖVD ye etki eden faktörleri inceleyen çalıģmalarda mevcuttur. Carmeli (2005) algılanan örgütsel prestijin ÖVD üzeride etkileri olduğunu ortaya koymuģtur. Bu çalıģmada, daha önce farklı alanlarda, farklı iliģki modelleri ile denemesel olarak gerçekleģmiģ çalıģmalardan farklı olarak otel iģletmelerindeki çalıģanların algıladıkları örgütsel prestijin örgütsel vatandaģlık davranıģları üzerindeki etkileri araģtırılmaktadır. Otel iģletmelerinde AÖP ye yönelik değerlendirmelerin yer aldığı çalıģmaya önceki çalıģmalarda rastlanılamamıģtır. Bu durum da çalıģmanın otel iģletmeleri alanında araģtırılması gerekliliğini beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda Mael ve Ashforth (1992) yılında geliģtirmiģ olduğu AÖP (algılanan örgütsel prestij) ölçeği ve Bolat ve Bolat (2008) geliģtirmiģ olduğu ÖVD ölçeği kullanılmıģtır. Ölçeklere ait güvenilirlik değerleri ÖVD için (Cronbach Alfa a= 0.90), AÖP için (Cronbach Alfa a=0.77) ve tüm ölçeğin güvenilirliği (Cronbach Alfa a= 0.80) olarak tespit edilmiģtir. V. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ AraĢtırma için gerekli birincil veriler anket tekniği ile elde edilmiģtir. ÇalıĢmada otel iģletmelerinde çalıģan ve turizm eğitimi ve araģtırma yöntemleri konusunda lisans eğitimi de almıģ kiģiler tarafından anketler çalıģanlara uygulatılmıģtır. Bu yolla kısa sürede bilgi elde edilmesi yoluna gidilmiģtir. Anket formu iki kısımdan oluģmaktadır. Ġlk kısım demografik bilgilere yöneliktir. Anket çalıģmasında kullanılan AÖP ölçeği orijinal hali sekiz maddeden ve tek boyuttan oluģmaktadır. ÖVD ölçeği ise 20 madde ve beģ boyuttan (özgecilik, vicdanlılık, nezaket, centilmenlik ve sivil erdem) oluģmaktadır. Kullanılan anket kesinlikle katılmıyorum (1) kesinlikle katılıyorum, (2) katılmıyorum, (3) ne katılmıyorum ne katılıyorum, (4) katılıyorum, (5) kesinlikle katılıyorum Ģeklinde oluģan beģli likert tarzında sorulardan oluģmaktadır. A. EVREN VE ÖRNEKLEM AraĢtırmanın evrenini Antalya da faaliyet gösteren beģ yıldızlı otel iģletmesi ve 1. sınıf tatil köyleri oluģturmaktadır. Bölge olarak Antalya nın seçilmesinin nedeni ise Antalya nın Türkiye turizmi için oldukça önemli konumda olmasıdır (Bolat ve diğerleri, 2009: 222). Aynı zamanda Antalya turist varıģları noktasında da Türkiye de önde gelen iller arasındadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının 2009 yılı verilerinde Türkiye ye gelen (Kültür ve Turizm Bakanlığı verileri) turistin i (Antalya Ġl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verileri) Antalya yı ziyaret etmiģtir. Bir baģka konu ise Antalya daki otellerin sayısının diğer illere göre fazla olması ve fazla sayıda iģgörenin bulunması

182 178 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ Antalya nın tercih edilme nedenleri arasındadır. BeĢ yıldızlı otel iģletmeleri ve birinci sınıf tatil köylerinin tercih edilme nedeni; yönetim ve organizasyon yapıları itibarı ile beģ yıldızlı otel iģletmelerinin ve birinci sınıf tatil köylerinin diğer sınıflara göre (bir, iki, üç ve dört yıldız ve diğer iģletme türleri) en yüksek düzeyde örgütlenme yapı ve olanaklarını bünyelerinde taģımaları (Pelit, 2011: 215), yönetim tarzı olarak daha profesyonelce hareket etmeleri ve benzer Ģekilde beģ yıldızlı iģletmelerin ve birinci sınıf tatil köylerinin daha olumlu bir prestije sahip olabileceği kanısından ileri gelmektedir. AraĢtırmanın örneklemini Antalya da faaliyet gösteren bir adet beģ yıldızlı otel iģletmesi ve beģ adet birinci sınıf tatil köyü oluģturmaktadır. Bu örneklem seçiminde Kasti (Kararsal) Örnekleme yöntemi kullanılmıģtır. Bu örnekleme yöntemi örneği oluģturan elemanlar arasında araģtırmacının problemine cevap bulacağına inandığı kiģilerden oluģmaktadır (AltunıĢık, CoĢkun, Bayraktaroğlu ve Yıldırım, 2005:132). AraĢtırma Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleģtirilmiģtir. Bu aylar hem sezonluk hem de tüm yıl çalıģan iģletmelerin personel sayılarının en üst düzeye ulaģtığı dönemlerdir. Bahar aylarından itibaren çalıģan sayılarının artırılması uygulamanın yapıldığı aylarda personelin oteller hakkında algılamalarının en üst düzeye ulaģtığı dönem olduğu varsayılmıģtır (Bolat ve diğerleri, 2009: 222). Böylece hem sezonluk çalıģanların hem de sürekli sektörde çalıģanların algılamalarının ortak bir Ģekilde görülmesi hedeflenmiģtir. Kültür ve Turizm Bakanlığından otel ve tatil köylerinin listesi elde edildikten sonra (174 beģ yıldızlı otel ve 40 birinci sınıf tatil köyü) söz konusu oteller bu liste içerisinden kasti olarak seçilmiģtir. B. VERĠLERĠN ANALĠZĠ Anket formlarıyla elde edilen veriler paket program yardımıyla bilgisayar ortamında değerlendirilmiģtir. Analiz yöntemi olarak tanımlayıcı istatistiklerle (frekans, yüzde vb.) birlikte, t testi, Kruskal-Wallis H Testi, korelasyon analizi ve regresyon analizi testleri kullanılmıģtır. Farklılık analizleri kapsamında katılımcıların eğitim durumları, çalıģtıkları bölüm, sektördeki çalıģma süreleri ve Ģu anki görevlerinde çalıģma süreleri ile örgütsel vatandaģlık davranıģı ve algılanan örgütsel prestij arasındaki farklılıklar da test edilmiģtir. Ancak belirtilen değiģkenlere iliģkin farklılık bulunamadığından çalıģma kapsamında tablolaģtırılmamıģtır. VI. BULGULAR VE DEĞERLENDĠRME A. ĠġGÖRENLERĠN DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLERĠNE YÖNELĠK DEĞERLENDĠRME Tablo-1 de katılımcıların demografik özelliklerine göre dağılımları (cinsiyet, yaģ, eğitim durumu, çalıģılan bölüm ve hem turizm sektöründeki hem de halen çalıģmakta oldukları iģletmedeki çalıģma süreleri) ile görev yaptıkları iģletmelerin çalıģma Ģekli ve iģletmelerin sahiplik durumu da değerlendirilmiģtir. Tablo 1: ĠĢgörenlerin KiĢisel Özelliklerinin Frekans ve Yüzde Dağılım

183 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Buna göre anket uygulaması yapılan iģletmelerin yarıdan fazlası %58,1 i tüm yıl faaliyet göstermekte olup yine yarıdan fazlası %53,7 si zincir otel konumundadır. Demografik özellikler kapsamında katılımcıların %69,2 si erkek, %64,8 i yaģ aralığında ve %88,5 i en az lise mezunu seviyesindedir. Bu durum çalıģanların çoğunluğunun eğitimli ve genç olduklarını göstermektedir. ÇalıĢılan bölümler içerisinde de en fazla servis bölümünde çalıģanların olduğu belirlenmiģtir (%40,5). Hem çalıģtıkları iģletme açısından hem de turizm Demografik Özellikler f % Cinsiyet Kadın 70 30,8 Erkek ,2 YaĢ 20 den az 18 7, , ,0 40 ve üzeri 12 5,3 Eğitim Durumu Ġlköğretim 14 6,2 TUREM çıraklık eğitim 12 5,3 Lise 90 39,6 Ön Lisans 44 19,4 Lisans 67 29,5 ÇalıĢılan Bölüm Mutfak 28 12,3 Servis 92 40,5 Kat Hizmetleri 32 14,1 Ön Büro 27 11,9 Ġnsan Kaynakları 14 6,2 Muhasebe/Satın alma 10 4,4 SatıĢ/Pazarlama-Halkla ĠliĢkiler 10 4,4 Diğer 14 6,2 Turizm Sektöründeki ÇalıĢma Süresi 1 yıldan az 39 17,2 1-3 yıl 88 38,8 4-6 yıl 66 29,1 7-9 yıl 22 9,7 10 yıl ve üzeri 12 5,3 ĠĢletmenin ÇalıĢma ġekli Sezonluk 95 41,9 Tüm yıl ,1 ĠĢletmenin Sahiplik Durumu Yerli Bağımsız Otel ,3 Yerli Zincir Otel ,7 Bu iģ yerindeki görev süresi 1 yıldan az 49 21,6 1-3 yıl 89 39,2 4-6 yıl 69 30,4 7-9 yıl 10 4,4 sektöründeki iģ deneyimleri açısından çalıģanların çalıģma süreleri de en yoğun oranda 1-3 yıl aralığında tespit edilmiģtir. B. OTEL ĠġGÖRENLERĠNĠ ALGILADIKLARI ÖRGÜTSEL PRESTĠJ VE ÖRGÜTSEL VATANDAġLIK DAVRANIġLARINA ĠLĠġKĠN BULGULAR Tablo 2 kapsamında ankete katılanların anketteki yargılara verdikleri cevapların seçeneklere göre dağılımları görülmektedir. Tablodaki sorulardan ilk

184 Tamamen Katılmıyorum Katılmıyorum Kararsızım Katılıyorum Hiç Katılıyorum Ortalama Standart Sapma 180 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ yirmi soru örgütsel vatandaģlık davranıģlarını ifade etmektedir. Tablodaki ortalama değerler incelendiğinde 16. sorunun ortalamasının 2.06 olduğu görülecektir. Centilmenlik boyutuna dâhil olan bu ifade değerlendirildiğinde çalıģanların iģletmelerinde pek fazla kusurlu bir taraf görmedikleri görülmektedir. Algılanan örgütsel prestije yönelik ifadeler değerlendirildiğinde 28.soru iģe alım aģamasında kendi iģletmelerine öncelik verilmediği fikrinde oldukları göstermektedir. ÇalıĢanların % 66 sı kendi iģletmelerinin iģe alım sırasında öncelikli olmadığı fikrindedirler. Algılanan örgütsel prestije yönelik ifadeler incelendiğinde diğerlerinden farklı olan ve daha az ortalamaya sahip otelin bir çalıģanı olarak akrabalarımın burada çalıģmasında gurur duyarım ve bir çalıģan olarak kariyerimde ilerleme sağlama açısından bu otelde bulunmamamın bir önemi yoktur ifadeleri diğer ifadelerden farklı olarak dikkat çekmektedir. Tablo 2: ĠĢgörenlerin Örgütsel VatandaĢlık ve Algılanan Örgütsel Prestij Ölçeklerine Yönelik Verdikleri Cevapların Yüzde, Frekans, Aritmetik, Ortalama ve Standart Sapma Değerleri ĠFADELER 1. Otelde yeni çalıģmaya baģlayanların çalıģma ortamına uyum sağlamalarına yardımcı olurum 2. ÇalıĢma arkadaģlarıma iģleri ile ilgili sorunları çözmeleri konusunda yardımcı olurum 3. Ġhtiyaç duyduklarında çalıģma arkadaģlarımın iģlerini onlar için yaparım 4. ĠĢlerini daha iyi yapmaları için çalıģma arkadaģlarıma yardımcı olurum 5. Verilen görevler zor olsa bile itiraz etmem. f % f % f % f % f % 2 0,9 1 0,4 2 0, , ,8 4,60,62 2 0,9 1 0,4 2 0, , ,4 4,55,63 5 2,2 13 5, , , ,8 4,01,96 3 1,3 2 0,9 7 3, , ,0 4,43,72 2 0,9 14 6, , , ,6 4,11,96

185 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ĠĢe zamanında gelirim 1 0,4 3 1,3 5 2, , ,0 4,63,63 7. Verilen iģleri zamanında tamamlamaya özen gösteririm 8. ÇalıĢtığım otelin kurallarına harfiyen uyarım. 9.ÇalıĢma arkadaģlarıma zarar veren davranıģlardan kaçınırım 10. ÇalıĢma arkadaģlarıma sorun olmamak için çaba gösteririm 11. ÇalıĢma arkadaģlarımın haklarına zarar vermekten kaçınırım 12. ÇalıĢma arkadaģlarımı ilgilendiren bir durum söz konusu olduğunda karar vermeden önce onların mutlaka görüģünü alırım. 13. Otel içinde yaģanan küçük olayları büyütmem 14. Olayların genellikle olumlu yönlerini görmeye çalıģırım. 15. Sıradan olayları Ģikâyet konusu yapmaktan kaçınırım. 16. Otelin faaliyetlerinde mutlaka kusurlu bir taraf bulurum. 17. ÇalıĢtığım otel ile ilgili geliģmeleri takip ederim 18. ÇalıĢtığım otelin geliģimi için yapıcı önlemlerde bulunurum. 19. ÇalıĢtığım otelin toplantılarına aktif olarak katılırım. 2 0,9 2 0,9 1 0, , ,0 4,54,64 2 0,9 3 1,3 17 7, , ,4 4,32,74 2 0,9 1 0,4 2 0, , ,1 4,61,62 2 0,9 2 0,9 3 1, , ,0 4,53,66 1 0,4 2 0,9 1 0, , ,8 4,61,59 1 0,4 3 1,3 12 5, , ,6 4,38,69 2 0,9 7 3,1 22 9, , ,4 4,26,82 6 2,6 10 4, , , ,8 4,01,96 1 0,4 8 3,5 18 7, , ,8 4,29, , , ,6 21 9,3 15 6,6 2,06 1,22 1 0,4 10 4, , , ,3 4,14,85 3 1, , , , ,4 3,94 1, , , , ,8 4,19,93

186 182 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ 20. ÇalıĢtığım otel ilgili bilgileri içeren ilanlar, mesajlar ya da yazılı materyaller dikkatimi çeker. 21. Benim bulunduğum topluluk içerisinde, çalıģtığım otelin ismi oldukça fazla bilinmektedir. 22. Bu otelin personeli olmak sektör içerisinde oldukça prestijlidir. 23. ÇalıĢtığım otel, sektördeki en iyi otellerden biridir. 24. Diğer otellerde çalıģanlar bu oteli küçümsemektedir. 25. Bu otelin bir çalıģanı olarak akrabalarımın da burada çalıģmasından gurur duyarım. 26. Bulunduğum topluluklar içinde çalıģtığım otelin iyi bir üne sahip değildir. 27. Otelcilik alanında kariyerini ilerletmek isteyen bir kiģi, bu otelle olan bağlantısını önemsiz gibi göstermelidir. 28. Diğer oteller yeni çalıģanları iģe alırken, bu otelin çalıģanlarını tercih etmezler , , , ,3 4,43 3, ,3 14 6, , ,9 4,36,82 2 0,9 5 2, , , ,2 4,37,82 2 0,9 10 4, , , ,8 4,18, ,4 13 5, , , ,7 4,11 1, , , , , ,4 3,42 1, ,4 20 8, , , ,4 3,98 1, , , , , ,9 3,50 1, , , , ,0 5 2,2 2,22 1,05 C. Otel ĠĢgörenlerinin Algıladıkları Örgütsel Prestij ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢlarına ĠliĢkin Bulguların Demografik Bulgularla KarĢılaĢtırılması Tablo-3 te ankete katılanların algılanan örgütsel prestij ve örgütsel vatandaģlık davranıģı ile ilgili yargılara verdikleri cevapların cinsiyet, iģletmenin çalıģma Ģekli ve iģletmenin sahiplik yapısına göre farklılık gösterip göstermediğini ortaya koyabilmek amacıyla t-testi sonuçları yer almaktadır. Elde edilen sonuçlar paralelinde cinsiyetlere göre anlamlı bir farklılık bulunamazken (algılanan örgütsel prestij t=,228;p>0,05 ve örgütsel vatandaģlık davranıģı t=-,455; p>0,05), iģletmelerin çalıģma Ģekline göre bazı farklılıklar belirlenmiģtir (algılanan örgütsel prestij t=-5,77;p<0,05 ve örgütsel vatandaģlık davranıģı t=-5,23; p<0,05). Ortalamalardan da anlaģılacağı üzere algılanan örgütsel prestij için sezonluk

187 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, çalıģan iģletmeler =3,54, tüm yıl çalıģan iģletmeler =3,93 Ģeklindedir. Örgütsel vatandaģlık davranıģı için sezonluk çalıģan iģletmeler =4,04, tüm yıl çalıģan iģletmeler =4,37 Ģeklindedir. Bu durum hem algılanan örgütsel prestijin hem de örgütsel vatandaģlık davranıģının tüm yıl faaliyet gösteren iģletmelerde daha yüksek olduğunu göstermektedir. ĠĢletmelerin sahiplik yapısı açısından farklılıklar değerlendirildiğinde algılanan örgütsel prestij için bir farklılık söz konusu değilken (t=-,143;p>0,05), örgütsel vatandaģlık davranıģı için farklılık bulunmuģtur (t=5,98;p<0,05). Bu farklılık bağımsız iģletmelerde örgütsel vatandaģlık davranıģının zincir iģletmelere göre daha fazla olduğu yönündedir (bağımsız =4,43; zincir =4,07). Tablo 3: Algılanan Örgütsel Prestij ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢına Yönelik Demografik Özelliklerinin t-testi ile KarĢılaĢtırılması Cinsiyet/ Algılanan Örgütsel Prestij- Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı ĠĢletmenin ÇalıĢma ġekli/ ĠĢletmenin Sahiplik yapısı n Ort. s.s. t Sig (p) Algılanan Bayan 70 3,78,58 Örgütsel Prestij Bay 157 3,76,52,228,820 Örgütsel Bayan 70 4,21,65 VatandaĢlık DavranıĢı Bay 157 4,24,38 -,455,649 Algılanan Örgütsel Prestij Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Algılanan Örgütsel Prestij Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı *p<0,05 Sezonluk 95 3,54,58 Tüm Yıl 132 3,93,44 Sezonluk 95 4,04,53 Tüm Yıl 132 4,37,39 Bağımsız 105 3,76,54 Zincir 122 3,77,53 Bağımsız 105 4,43,35 Zincir 122 4,07,52-5,77,000* -5,23,000* -,143,887 5,98,000* Tablo-4 te katılımcıların yaģları ile algılanan örgütsel prestij ve örgütsel vatandaģlık davranıģları arasındaki anlamlı farklılığı belirlemek amacıyla Kruskal- Wallis H testi yapılmıģtır. Elde edilen sonuçlara göre hem algılanan örgütsel prestij

188 184 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ (X 2 =6,628;p>0,05) hem de örgütsel vatandaģlık davranıģı (X 2 =8,416;p>0,05) yaģlara göre anlamlı bir farklılık göstermemiģtir. Tablo 4: ĠĢgörenlerin YaĢ DeğiĢkenine Göre Algıladıkları Örgütsel Prestijin Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢlarına ĠliĢkin Kruskal-Wallis H Testi Sonuçları Algılanan Örgütsel Prestij- Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Algılanan Örgütsel Prestij Örgüsel VatandaĢlık DavranıĢı YaĢ N Ort. s.s. 20 den az 18 3,55 0, ,74 0, ,90 0,45 40 ve üzeri 20 den az 12 3,87 0, ,93 0, ,22 0, ,30 0,30 Ortalama Açıklık 92,00 107,79 127,11 139,88 92,17 108,71 120,25 40 ve 165, ,51 0,27 üzeri (1=20 den az, 2=20-29, 3=30-39, 4=40 ve üzeri) (p>0,05) Sig (p) Ki- Kare (X 2 ) 0,085 6,628 0,038 8,416 D. Otel ĠĢgörenlerinin Algıladıkları Örgütsel Prestij ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢlarına Yönelik Korelasyon Analizi Sonuçları Tablo-5 kapsamında algılanan örgütsel prestij ile örgütsel vatandaģlık davranıģı arasındaki iliģkiyi tespit etmek amacıyla korelasyon analizi yapılmıģtır. Tablodaki değerlerden de anlaģılacağı üzere algılanan örgütsel prestij ile örgütsel vatandaģlık davranıģı arasında anlamlı bir iliģki vardır (p< 0.01). Ġlgili değiģkenler arasındaki iliģki doğru yönlü ve kuvvetli bir iliģkidir (r=0,39). Dolayısıyla algılanan örgütsel prestij arttıkça örgütsel vatandaģlık davranıģı da artıģ göstermektedir.

189 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo 5: AÖP ve ÖVD Arasındaki ĠliĢkiye Yönelik Korelasyon Analizi Sonuçları (** p< 0.001) E. Otel ĠĢgörenlerinin Algıladıkları Örgütsel Prestij ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢlarına Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları Tablo-6 daki sonuçlara göre, algılanan örgütsel prestij ile örgütsel vatandaģlık davranıģı arasındaki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuģtur (p<0,001). Tabloya göre değiģkenler arasında pozitif yönlü bir iliģki (r:0,394) vardır. Ayrıca, belirlilik (determinasyon) katsayısı (r 2 ) 0,155 olarak hesaplanmıģ olup, algılanan örgütsel prestijdeki değiģimlerin %15,5 inin örgütsel vatandaģlık davranıģına bağlı Algılanan Örgütsel Prestij Bağımsız DeğiĢken Pearson Korelasyon Katsayısı Algılanan Örgütsel VatandaĢlık Örgütsel Prestij DavranıĢı 1 0,394(**) p - 0,000 N ,394(**) 1 Örgütsel Pearson VatandaĢlık Korelasyon DavranıĢı Katsayısı p 0,000 - N olduğu söylenebilir. Tablo 6: Algılanan Örgütsel Prestijin Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Üzerindeki Etkisine Yönelik Regresyon Analizi Sonuçları Bağımsız DeğiĢken β t SĠG. (p) Algılanan Örgütsel Prestij 1,904 6,522 0,000 Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı 0,440 6,435 0,000 F 41,408 R 0,394** R² 0,155 (**: p<0,001) SONUÇ Bu çalıģmanın amacı örgütsel psikolojide henüz yeterince yer bulamayan ama örgütsel düzeyde oldukça fazla önemli çıktıları olan AÖP nin ÖVD üzerideki etkilerini belirleyebilmektir. Carmeli ve Freund (2002: 62) bu iki kavram arasında mantıklı bir iliģkinin olduğunu ama bunları açıklayan denemesel çalıģmanın baģlangıç aģamasında olduğu vurgulamaktadır. Dolayısıyla çalıģmada bu boģluğu bir nokta da doldurmayı amaçlamaktadır.

190 186 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ Literatürdeki sınırlı sayıda yapılan çalıģmalar sadece AÖP ÖVD iliģkisi üzerinde durmamakta, algılanan örgütsel prestijin birey açısından iģe baģvurma sürecinden iģgören performansına kadar birçok nokta üzerinde doğrudan etkisini araģtıran çalıģmalar az da olsa bulunmaktadır. Örgütsel vatandaģlık davranıģları da iģe yönelik tutumlar arasında yer alması ve rekabetin daha fazla insan odaklı olmaya baģlaması nedeniyle, bu konu daha da önem kazanmaktadır. AÖP nin ÖVD üzerindeki etkisi için; bireyin kendi örgütünün dıģarıdan olumlu bir Ģekilde algılandığı duygusuyla hareket etmesi iģyerinde daha fazla gönüllü faaliyette bulunarak iģ performansının artmasında katkı sağlamaktadır.. Carmeli (2005: 450) AÖP nin bireyin iģyerindeki davranıģlarına etki etmesini aracılık modeli Ģeklinde incelemiģtir. Bireyin örgütünün dıģ Dünyadaki prestijini olumlu algılaması bireyin örgüt içinde iyi bir vatandaģ olarak yansıdığını bununda öncelikle duygusal bağlılıkla yakından ilintili olduğu düģünmektedir. Birey örgütün dıģarıdaki imajını olumlu olarak değerlendirmekte bu durumda duygusal bağlılığına yansımakta ve bunun sonucunda da rol tanımlamasında olmayan davranıģlar (ÖVD) artmaktadır. Bu çalıģma kapsamında da araģtırmaya dâhil edilen otellerdeki iģgörenlerin düģünceleri de yukarıdaki literatürü destekler niteliktedir. Öyle ki çalıģanların algıladıkları örgütsel prestijleri arttıkça örgütsel vatandaģlık davranıģları da pozitif yönlü bir iliģki paralelinde artmaktadır. Ayrıca iģletmelerin tüm yıl çalıģmasıyla sezonluk çalıģması da iģgörenlerin hem örgütsel vatandaģlık davranıģı hem de algılanan örgütsel prestij durumlarını etkiler niteliktedir. Tüm yıl faaliyet gösteren iģletme çalıģanlarının örgütsel prestij algıları ve örgütsel vatandaģlık davranıģları sezonluk iģletmelerde çalıģanlara göre daha yüksektir. Tüm bu sonuçlar paralelinde kurumsallaģmıģ nitelikte olan iģletme çalıģanlarının kendilerini daha fazla örgütsel vatandaģ hissederek örgütleri hakkında algıladıkları prestijin daha fazla olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Tabi bu noktada algılana örgütsel prestij ile örgütsel vatandaģlık davranıģı arasındaki iliģkiyi de göz önünde bulundurmak yerinde olacaktır. Eğer iģletme yöneticileri iģgörenlerinin gözlerinde örgütsel prestij algılarını kuvvetlendirmek istiyorlarsa önce iģgörenlerine örgütsel vatandaģlık davranıģı kazandırmalıdırlar. Bu iki kavram arasında pozitif iliģki söz konusu olduğundan birindeki artıģ diğerini de etkileyecek ve iģletmedeki tüm mekanizmaların çalıģma performansını yüksek noktalara taģıyacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki bu kavramlardan biri ihmal edilirse diğer kavramda değer kaybedecek ve iģletme içinde istenilmeyen durumların oluģması gündeme gelebilecektir. KAYNAKÇA AltunıĢık, R., CoĢkun, R., Bayraktaroğlu, S., ve Yıldırım, E. (2005), Sosyal Bilimlerde AraĢtırma Yöntemleri SPSS Uygulamalı. GeliĢtirilmiĢ 4. Baskı. Sakarya: Sakarya Kitabevi. Atalay, C. G. (2010), Personel Güçlendirme ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Bağlamında Ġnsan Kaynakları Yönetimi. Ankara: Detay Yayıncılık.

191 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Bartels, J., Pruyn, A., De Jong, M., ve Joustra, I. (2007). Multiple Organizational Identification Levels and the Impact of Perceived External Prestige and Communication Climate. Journal of Organizational Behavior, 28, Basım, N., ve ġeģen, H. (2006), Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Ölçeği Uyarlama ve KarĢılaĢtırma ÇalıĢması. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 61 (4), Bolat, O. Ġ., Bolat, T., ve Seymen, O. A. (2009), Güçlendirici Lider DavranıĢları ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı Arasındaki ĠliĢkinin Sosyal Mübadele Kuramından Hareketle Ġncelenmesi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12 (21), Bolat, O. Ġ. ve Bolat, T. (2008), Otel Ġsletmelerinde Örgütsel Bağlılık ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı ĠliĢkisi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11 (19), Bolino, M. C. ve Turnley, W. H. (2005), The Personal Costs of Citizenship Behavior: The Relationship Between Individual Initiative and Role Overload, Job Stress, and Work Family Conflict. Journal of Applied Psychology, 90(4), Carmeli, A., ve Freund, A. (2009), Linking Perceived External Prestige and Intentions to Leave the Organization: The Mediating Role of Job Satisfaction and Affective Commitment. Journal of Social Service Research,35 (3), Carmeli, A. (2005), Perceived External Prestige, Affective Commitment, and Citizenship Behaviors. Organization Studies, 26 (3), Carmeli, A., ve Freund, A. (2002), The Relationship Between Work and Workplace Attitudes and Perceived External Prestige. Corporate Reputation Review, 5(1), Collins, C. J., ve Han, J. (2004), Exploring Applicant Pool Quantity and Quality the Effects of Early Recruitment Practice Strategies, Corporate Advertising, and Firm Reputation. Personnel Psychology, 57 (3), Çiftçioğlu, A. (2010), Exploring the Role of Perceived External Prestige in Employee s Emotional Appeal: Evidence from a Textile Firm. Business and Economics Research Journal, 1 (4), Demirel, Y., ve Özçınar, M. F. (2009), Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢının Ġs Tatmini Üzerine Etkisi: Farklı Sektörlere Yönelik bir AraĢtırma, Atatürk Üniversitesi Ġktisadi Ve Ġdari Bilimler Dergisi, 23 (1), Dukerich, J. M., Golden, B. R., ve Shortell, S. M. (2002), Beauty Is in the Eye of the Beholder: The Impact of Organizational Identification, Identity, and Image on the Cooperative Behaviors of Physicians. Administrative Science Quarterly, 47, Dutton, J. E., Dukerich, J. M., ve Harquail, C. V. (1994), Organizational Images and Member Identification. Administratlve Science Quarterly, 39, Gioia, D., A. ve Thomas, J., B. (1996), Identity, Image, and Issue Interpretation: Sensemaking During Strategic Change in Academia. Administrative Science Quarterly, 41,

192 188 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ Herrbach, O., Mignonac, K., ve Gatignon, A. L. (2004), Exploring the Role of Perceived External Prestige in Managers' Turnover Intentions. The International Journal of Human Resource Management.15 (8), Kanten, S., Tükeltürk, ġ. A., ve Baran, M. (2008), Konaklama ĠĢletmelerinde ĠĢgörenlerin Prososyal Örgütsel DavranıĢları Arasındaki EtkileĢimi Belirlemeye Yönelik Bir AraĢtırma. Seyahat ve Otel ĠĢletmeciliği Dergisi. 5 (3), Karaaslan, A., Özler, D. E., ve Kulaklıoğlu, A. E. (2009), Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı ve Bilgi PaylaĢımı Arasındaki ĠliĢkiye Yönelik Bir AraĢtırma. Afyon Kocatepe Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, 11 (2), KeleĢ, Y., ve Pelit, E. (2009), Otel ĠĢletmesi ĠĢgörenlerinin Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢları: Ġstanbul daki BeĢ Yıldızlı Otel ĠĢletmelerinde Bir AraĢtırma. Ekonomik ve Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, 5(2), Khaola, P. (2009), Organisational Citizenship Behaviour Within Learning Environments, International Journal of Management Education, 7(1), Kim, H. R., Lee, M., Lee, H. T. ve Kim, N. A. (2010), Corporate Social Responsibility and Employee Company Identification. Journal of Business Ethics. 95, Mael, F., ve Ashforth, B. E. (1992), Alumni and Their Alma Mater: A Partial Test Of The Reformulated Model Of Organizational Identifiction. Journal of Organiational Behavior, 13, Marinova, S. V., Moon, H., ve Van Dyne, L. (2010), Are All Good Soldier Behaviors the Same? Supporting Multidimensionality of Organizational Citizenship Behaviors Based on Rewards and Roles. Human Relations, 63(10), Mazen, A., Herman, S., ve Ornstein. S.(2007), Professor Delight: Cultivating Organizational Citizenship Behavior, Journal of Management Education, 32, Mignonac, K., Herrbach, O., ve Guerrero, S. (2006), The Interactive Effects of Perceived External Prestige and Need for Organizational Identification on Turnover Intentions. Journal of Vocational Behavior, 69, Nadir, H., ve Tanova, C. (2010), An Investigation of the Role of Justice in Turnover Intentions, Job Satisfaction, and Organizational Citizenship Behavior in Hospitality Industry. International Journal of Hospitality Management, 29, Özdevecioğlu, M. (2003), Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı ile Üniversite Öğrencilerinin Bazı Demografik Özellikleri ve Akademik BaĢarıları Arasındaki ĠliĢkileri Belirlenmesine Yönelik Bir AraĢtırma. Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi,, 20, Pelit, E. (2011), Güçlendirmede Yönetici ve ĠĢgören Algılamalarının KarĢılaĢtırılması. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 25,

193 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Pillai, R., Schriesheim, C.A., ve Williams, E. S.. (1999), Fairness Perceptions and Trust as Mediators for Transformational and Transactional Leadership: A Two- Sample Study. Journal of Management, 25 (6), Podsakoff, P.M., MacKenzie, S. B., Paine, J. B., ve Bachrach, D. G. (2000), Organizational Citizenship Behaviors: A Critical Review of the Theoretical and Empirical Literature and Suggestions for Future Research. Journal of Management, 26 (3), Polat, S. (2009), Organizational Citizenship Behavior (OCB) Display Levels of the Teachers at Secondary Schools According to the Perceptions of the School Administrators. Procedia Social and Behavioral Sciences, 1, Rego, A., Ribeiro, N., ve Cunha, M. P. (2010), Perceptions of Organizational Virtuousness and Happiness as Predictors of Organizational Citizenship Behaviors. Journal of Business Ethics, 93, Sezgin, N. (2005), Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢları: Kavramsal Bir Çözümleme ve Okul Açısından Bazı Çıkarımlar. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,, 25 (1), Smidts, A., Pruyn, A. T. H., ve Van Reil, C.B.M. (2001), The Impact Of Employee Communication And Percived Externel Prestige On Organizational Identification. Academy of Management Journal, 49 (5), Tak, B., ve Çiftçioğlu, A. (2009), Algılanan Örgütsel Prestij ile Örgütsel Bağlılık ve Örgütsel ÖzdeĢleĢme Arasındaki ĠliĢkilerin Ġncelenmesine Yönelik Bir AraĢtırma. Akdeniz Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F Dergisi, 18, Tüzün, Ġ.K., ve KırkbeĢoğlu, E. ( Mayıs), ÇalıĢanların Çoğul ÖzdeĢleĢme Düzeylerine Etki Eden Faktörler: Sigortacılık Sektöründe Görgül Bir ÇalıĢma. 18. Ulusal Yönetim Organizasyon Kongresi, Çukurova Üniversitesi, Adana. Walz, S. M., ve Niehoff, B. P. (2000), Organizational Citizenship Behaviors: Their Relationship to Organizational Effectiveness. Journal of Hospitality & Tourism Research. 24, Wanxian, L., ve Weiwu, W. (2007), A Demographic Study on Citizenship Behavior as In-Role Orientation, Personality and Individual Differences, 42, Yücel, C., ve Samancı (Kalaycı), G. (2009), Örgütsel Güven ve Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢı. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19 (1), istatistikleri.html

194 190 YEġĠLTAġ, TÜRKMEN ve AYAZ

195 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, SAĞLIK KURUMLARINDA ÖRGÜTSEL ÖĞRENME KAPASĠTESĠ: BĠR KAMU HASTANESĠ ÖRNEĞĠ Enver AYDOĞAN, Fatih ORHAN, Ümit NALDÖKEN, Umut BEYLĠK **** ve Kadir AKSAY Özet Bilgi toplumunun doğurduğu bir sonuç olan öğrenen örgütler, takım halinde öğrenmeyi, sistem düģüncesini ve vizyon oluģturmayı bir gereklilik olarak kabul eden örgütler olarak değerlendirilmektedirler. Örgütsel öğrenme kapasitesi, öğrenen örgüt olma yolunda önemli bir değiģken olarak kabul edilmektedir. Türkçe yazın incelendiğinde, birçok farklı sektörde uygulamaları yapılmıģ olan örgütsel öğrenme konusunda sağlık sektörü ve hastane iģletmeleri üzerindeki uygulamalarıyla ilgili eksikliği görmek mümkündür. Hastanelerde sunulan hizmetin doğrudan insan hayatı ile ilgili olması, bu kurumlarda bilginin ve öğrenmenin ne denli önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu bağlamda hazırlanan çalıģmada, Ankara da faaliyet gösteren bir kamu hastanesinde görev yapan 316 çalıģandan elde edilen veriler, SPSS for Win. Ver paket programı kullanılarak analiz edilmiģ ve çalıģanların örgütsel öğrenme kapasitesinin değerlendirilmesi amaçlanmıģtır. AraĢtırmaya katılanlar, verdikleri cevaplara göre 5 alt boyut açısında değerlendirildiğinde; hastane çalıģanlarının en fazla katıldığı etmenler örgütsel öğrenme kapasitesi iletiģim alt boyutu ( X =2,67), en az katıldıkları etmenler ise katılımcı karar verme alt boyutu ( X =2,29) olarak görülmektedir. Ayrıca katılımcıların örgütsel öğrenme anketi puan ortalamaları ± 4.43 (25 tam puan üzerinden) olarak belirlenmiģtir. Anahtar Kelimeler: Örgütsel Öğrenme, Öğrenme Kapasitesi Organizational Learning Capacity in Medical Institutions: Example of A Public Hospital Abstract Learning organizations are known as organizations which adopt learning as a team, systems thinking, creating a vision. The capacity of organizational learning is accepted as an important variable being a learning organization. When the Turkish literature on learning organisations was reviewed, it has been noted that there are some research carried out in different areas of interest, except healthcare sector and hospitals. Hospital services are directly related to human life and therefore knowledge and learning are important issues for these foundations. The aim of this research was to evaluate the learning capacity of the hospital employees. Data were gathered from 316 employees who are working at a state hospital in Ankara. SPSS was used for the data analysis. Among the factors that the Doç Dr., Gazi Üniversitesi ĠĠBF ĠĢletme Bölümü, aydogan@gazi.edu.tr Öğrenci, Gazi Üniversitesi Sağlık Kurumları Yönetimi Doktora Programı Öğr. Gör., Cumhuriyet Üniversitesi SBF Sağlık Yönetimi Bölümü **** Öğrenci, Gazi Üniversitesi Sağlık Kurumları Yönetimi Doktora Programı Öğrenci, Selçuk Üniversitesi ĠĢletme ABD Doktora Programı

196 192 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY employees most agreed was the subscale of communication ( X =2,67) and the least agreed was the participatory decision making ( X =2,29). It was also found that the mean score of the organizational learning questionnaire was 12.89± Keywords: Organizational Learning, Learning Capacity GĠRĠġ Bilgi toplumunun bir gereği olarak toplum üyeleri öğrenmeyi öğrenmek durumundadır. Bilgi toplumunda, bilgi, enformasyon, veri, bilgi yönetimi gibi konular sıkça tartıģılan konular arasındadır (Darroch ve McNaughton, 2001: 227; Preiss, 1999; Shariq, 1998), Güçlü ve Sotirofski (2006) ye göre, bilginin verimli bir Ģekilde örgüt amaçları doğrultusunda kullanılması ve uygulanmasında teknolojik süreçler ve değiģime uyum çok önemlidir (Çakır ve Yükseltürk, 2010:509). Hızla değiģmek, bilginin kendi doğasından kaynaklanan bir gerçektir. DeğiĢim ve öğrenme bilgi toplumunun bir özelliğidir (Drucker, 2000: 238; Darroch ve McNaughton, 2001: 227). Bu gerçeğe bağlı olarak örgütsel öğrenme, son yıllarda örgütsel geliģme yazınında önemli konular arasına girmiģtir. Bilgi toplumu olmanın getirdiği bu önem artıģının alt nedenleri arasında hızla değiģen çevresel faktörler, yenilikçilik gereksinimi ve insan kaynağına iliģkin nedenler yer almaktadır. Özellikle son yıllarda, organizasyonların daha etkin Ģekilde faaliyet gösterebilmeleri yönünde birçok araģtırma yapılmıģ ve bu çalıģmalar sonucunda performans geliģtirici ve kapasite artırıcı bazı iyileģtirmeler de yapılmıģtır(lopez ve Peon, 2005: 147). Birçok araģtırmacı, öğrenme kapasitesinin geliģtirilerek, öğrenen örgüt olabilmenin mümkün olacağını değerlendirerek, bu konuya iliģkin yeni modeller ortaya koymuģlar ve bu modellerin kullanılmasıyla örgütsel öğrenme kapasitesinin daha kolay artırılabileceğini savunmuģlardır (Marsick ve Watkins, 2003: ). Öğrenme kapasitesi, büyüme, yenilikçilik ve örgütsel etkililik üzerinde anahtar faktör olduğu düģünülmektedir. Bu nedenle akademisyenler öğrenen örgütler ve örgütsel öğrenme konularına artan oranda ilgi göstermeye baģlamıģlardır (Chiva ve Alegre, 2009: 323). Günümüzde her ne kadar hekim merkezli paternalistik yaklaģımdan, hasta ve özerklik merkezli etik yaklaģımlara doğru bir paradigma kayması yaģansa da, bilgi asimetrisinin en yoğun Ģekilde yaģandığı hizmetlerin belki de en önemlisi sağlık hizmetleridir. Bilgi, teknoloji ve emek yoğun bu hizmetleri yürüten sağlık çalıģanlarının öğrenmeye, değiģime ve yeniliklere açık kimseler olması baģarı için kaçınılmazdır. DeğiĢime uyum ve değiģimi yönetebilmek için her örgütte olduğu gibi hastane iģletmeleri için bir de örgütsel öğrenme ve öğrenen örgüt olmak zorunluluk

197 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, olmasının yanı sıra hastane iģletmelerinin temel faaliyetleri olan insana kaybettiği sağlığını etkin bir Ģekilde tekrar kazandırmak misyonuna ulaģabilmeleri için etkili bir araçtır. Bu çalıģma, örgütsel bilginin etkin yönetimi ve örgütün sürekli geliģim faaliyetlerinin temelinde yatan unsurlardan olan örgütsel öğrenme kabiliyetinin (yeteneğinin) bir kamu hastanesinde belirlenmesine yöneliktir. Bu çalıģmada, bilginin sağlık sektöründe ne denli önemli olduğu düģüncesinden hareketle, bir hastanede gerçekleģtirilen uygulama ile hastanelerde sunulan hizmetin özelliğinden dolayı elde edilecek sonuçların yararlı olacağına inanılmaktadırlar. Hastanelerin örgütsel öğrenme kapasiteleri hakkında bilgi sahibi olma baģka araģtırmacılara da yol gösterebilecektir. I. KAVRAMSAL ÇERÇEVE A. ÖĞRENME KAVRAMI Öğrenme kavramı, önceleri psikologlar ve eğitimcilerin üzerinde fazlaca araģtırma yaptığı ve genellikle bireysel öğrenme düzeyinde değerlendirildiği bir konudur. Daha sonraları, ekonomistler, iģletmeciler gibi iģ dünyasıyla birlikte çalıģan bilim adamları tarafından incelenmiģ ve konuya genellikle iģ yaģamındaki bireylerin davranıģ değiģikliğini esas alan perspektiften bakılmıģtır. Sistem yaklaģımı ile birlikte örgütler de yaģayan organizmalar olarak ele alınmıģ ve örgütlerin de kendi yapı ve süreçlerini oluģturarak bireyler gibi öğrenebileceği düģüncesi etkili olmaya baģlamıģtır. Bu dönemden sonra, öğrenme konusu bireysel boyuttan örgütsel boyuta taģınmıģ ve örgütsel öğrenme, öğrenen örgüt, öğrenme yönelimlilik gibi kavramlar ön plana çıkmıģtır (Avcı, 2009: 123). Öğrenme, organizmanın çevreye uyum sağlama ve arzu edilen duruma eriģebilmesi için yaģamı boyunca devam eden bir bilgi edinme süreci olarak tanımlanabilir. Öğrenme, girdi, çıktı, dönüģüm süreci ve geri beslemesiyle bir sistem içinde gerçekleģir. Senge (1994: 9-13) öğrenmeye davranıģsal açıdan yaklaģarak öğrenme sonucunda davranıģ değiģikliklerinin olması gerektiğini iddia etmektedir. O na göre öğrenme kavramı çoğu zaman bilgi edinme olarak anlaģılmaktadır. Öğrenmek için edinilen bilgilerin davranıģa dönüģmesi ve daha önce yapılamayan bir Ģeyin yapılabilir duruma gelmesi gerekmektedir (Toylan ve Göktepe, 2010: 62). B. ÖRGÜTSEL ÖĞRENME KAVRAMI ĠĢletme yöneticilerinin son zamanlarda en fazla üzerinde durdukları konu örgütsel öğrenmedir(akdemir ve Çukacı, 2005: 1177). Örgütsel öğrenmeyi Argyris

198 194 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY ve Schön (1996: 16), hata tespit ve düzeltme süreci olarak tanımlamaktadır. Örgütsel öğrenme alanında çalıģanlar, örgütleri ve örgütlerdeki öğrenme süreçlerini, büyük ölçüde akademik bir bakıģ açısıyla irdelemektedirler. Bu alandaki çalıģmaların amacı, öncelikle neyin meydana geldiğini anlamak ve incelemektir. Literatürde pek çok araģtırmacı öğrenmenin çalıģanların entelektüel yeteneklerini geliģtirdiğini, bilgi ile donanmıģ çalıģanların örgütün geliģimini hızlandırdığını belirtmiģtir. Ayrıca örgütsel öğrenme faaliyetleri örgütsel bilginin değerlendirilmesi, yayılması ve yaratılmasında dinamik bir süreç olarak kabul edilmektedir (Rose vd., 2009: 56). Bir örgüt, etmenler (sosyal bir etmen bireysel ya da grup olabilir), nesneler, normlar arası sosyal etkileģimlerden oluģmaktadır. Deneyim, risk almayı kabulle desteklenen yeni fikir ve önerileri denemek anlamına gelir. Örgütler ve etmenler arasındaki etkileģimler iletiģim ve örgüt etmenleriyle ve örgüt dıģındaki etmenlerle olan etkileģimler ise dıģ çevreyle etkileģim olarak tanımlanmaktadır(chiva ve Alegre, 2009: ). Ayrıca, bu etkileģimler katılımcı karar alma ile desteklenmelidir. Bazı yazarlara göre, katılımcı karar alma, öğrenmeye sırayla Ģans veren örgütlerdeki bağlılığı arttırmaktadır. Toplamda, beģ örgütsel öğrenmeyi kolaylaģtırıcı faktör sunulmaktadır: Bunlar; deneyim, risk alma, iletiģim, dıģ çevreyle etkileģim ve katılımcı karar alma alt faktörleridir (Chiva ve Alegre, 2009: 326). Chiva ve Alegre, örgütsel öğrenme kapasitesini beģ alt boyutta ele almıģtır (Chiva ve Alegre, 2009: 326; Chiva, Ricardo vd., 2007: 227 ).

199 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, ġekil 1: Örgütsel Öğrenme Kapasitesi Alt Boyutları Deneyim Örgütsel öğrenme kapasitesi Risk alma DıĢ çevreyle etkileģim Diyalog Katılımcı karar alma Kaynak: Chiva, Ricardo, J. Alegre, Organizational Learning Capacity and Job Satisfaction: An Emprical Assesment in the Ceramic Tile Industry, British Journal Of Management, Vol.20, pp , C. ÖRGÜTSEL ÖĞRENME ÖĞRENEN ÖRGÜT ĠLĠġKĠSĠ Örgütsel öğrenme kavramı ile yakından ilgili ancak farklı bir kavram olan öğrenen örgüt kavramını ayrıģtırmak yerinde olacaktır. Örgütsel öğrenme; herkesin sürekli öğrendiği ve kendini yenilediği örgüttür. Öğrenme yaklaģımlarının çoğu, insana iliģkin öğrenme teorilerinden çıkmıģtır. Yazarlar örgütlerin mi yoksa insanların mı öğrendikleri konusunu tartıģmıģlar ve sonuçta örgütlerin iģ yerlerinde çalıģtırdıkları tüm insan kaynaklarının öğrenmeleri ve eğitilmeleri sonucunda, öğrenmiģ sayılabileceğini ileri sürmüģlerdir(baģol, 2005: 10). Örgütsel öğrenme, örgütsel bilgideki değiģimi; söz konusu bilgiye eklemelerde bulunma, dönüģtürme ya da eksiltmeyi ifade eder. Örgütsel öğrenme kuramları, örgütsel bilgide değiģime yol açan ya da engelleyen süreçleri, öğrenme ve bilginin davranıģlar ve örgütsel çıktılar üzerindeki etkisini anlamaya çalıģırlar. Öğrenen örgüt kavramı ise, sürekli olarak yeni bilgiler elde eden, ve bu bilgileri geliģtirerek faaliyetlerini bu yeni bilgilere göre biçimlendirme yeteneğine sahip olan ve böylelikle sürekli geliģmeyi gerçekleģtirerek rekabet avantajı yakalamayı amaç edinen organizasyon demektir(baģol, 2005: 10-11). Öğrenen örgüt, bilgiyi ortaya çıkarma ve bilgi paylaģımı konusunda belirli bir bilince ulaģmıģ örgütler olup, elde edilen bu yeni bilgiden ya da yaklaģımdan etkilenen ve öğrenme sürecini sürdüren yapılar olarak kabul edilmektedir (Garvin, 1993: 80-82; Aktaran: Ayhan, 2009: 80-81). Öğrenmenin bir sistem olarak ele

200 196 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY alındığı bir diğer tanımda öğrenen örgütler, örgütlerde tecrübe ekseninde etkinliği ve verimliği arttırma veya yeniden yapılandırma süreci olarak da tanımlanmaktadır. Bunlardan baģka öğrenen örgütler, yeni bilgi, ürün ve hizmetler yaratan, örgütün içinde ve dıģında iliģkiler kuran, daha geniģ bir dünyanın aydınlanması ve daha yüksek bir amaca hizmet etmek için çalıģan belirli yetkilere sahip bireyler grubu olarak görülebilir (Marquardt ve Reynolds, 1994: 377, Aktaran: Ayhan, 2009: 80-81). Öğrenen örgütler, etkin öğrenme kapasitesine sahip ve bu yüzden de baģarılı ve ideal bir örgüt tipini ifade etmektedir. Sonuç olarak örgütsel öğrenme daha ok öğrenme kapasitesini yaratmayı ve geliģtirmeyi ifade ederken öğrenene örgütler öğrenme kapasitesi yüksek, ideal ve baģarılı bir örgüt tipini tasvir eder ve bu alandaki araģtırmacılar daha uygulamaya dönük çalıģmalarda bulunulurlar (Celep, 2004: 2; Koç, 2009: 153). Öğrenen örgütlerde üst yönetim kalite yaklaģımlarında olduğu gibi en önemli ve stratejik bir konuma sahiptir. Öyle ki yöneticilerin en temel görevlerinden biri öğrenmeyi teģvik etmek ve öğrenme için gerekli motivasyonu sağlamak ve de aynı zamanda çalıģanların doğru ve yeni bilgi oluģturmasında imkânlar sunmak için zengin öğrenme ortamları oluģturmaktır. Böylece yöneticiler öğretme ve hizmet sunmanın yanında tasarımcı olarak da görev yapmaktadır(çakır, Yükseltürk, 2010: 504). II. HASTANELERDE ÇALIġAN PERSONELĠN ÖRGÜTSEL ÖĞRENME KAPASĠTELERĠNĠN BELĠRLENMESĠNE YÖNELĠK BĠR ALAN ÇALIġMASI A. ARAġTIRMANIN KONUSU Sağlık hizmetlerinin değerlendirilmesinde, genellikle kullanılan kaynakların yeterliliği ve hizmetlerden yararlanan insan sayısı gibi nesnel öğeler ele alınmakta buna karģın etik, kalite yaklaģımları, yenilikçi yaklaģımlar ve bunların da ötesinde örgütsel öğrenme gibi hususlar ikinci planda kalmaktadır Bu bağlamda sağlık çalıģanlarının öğrenme kapasitesini belirlemeye yönelik olarak hazırlanan bu araģtırmanın alanda yeni bir çalıģma alanının oluģmasına da katkı sağlayabileceği değerlendirilmektedir. B. ARAġTIRMANIN AMACI AraĢtırmanın amacı üç baģlık altında sıralanabilir: Hastane çalıģanlarının kurumlarındaki örgütsel öğrenme kapasitesi konusundaki görüģlerinin tespit edilmesi; örgütsel öğrenme konusunda ortaya çıkan verileri paylaģarak, konu ile ilgili sağlık kurumlarında da araģtırmalar yapılmasına zemin hazırlayarak bilgi paylaģımı sağlamak; bilimsel olarak hastanelerde örgütsel öğrenme konusunda farkındalık oluģturulmasını sağlamaktır.

201 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, C. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ AraĢtırmada anket yöntemi uygulanmıģtır. Ankara ilindeki faaliyette bulunan bir kamu hastanesinin çalıģanlarına yönelik yapılan bu araģtırma bir alan araģtırmasıdır. 1. AraĢtırmanın Kapsam Ve Sınırlılıkları AraĢtırmanın evrenini; Ankara ilinde faaliyet gösteren bir kamu hastanesinin çalıģanları yani sağlık hizmetini sunanlar oluģturmaktadır. AraĢtırmada yüz yüze görüģme yöntemi kullanılmıģtır. AraĢtırma Kasım-Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleģtirilmiģtir. 2. AraĢtırmanın Hipotezleri AraĢtırmanın hipotezleri Ģunlardır: H1 1: AraĢtırmaya katılanların cinsiyetleri bakımından örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar arasında anlamlı bir fark vardır. H1 2: AraĢtırmaya katılanların gelir düzeyleri bakımından örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar açısından en az bir grup diğerlerinden farklıdır. H1 3: AraĢtırmaya katılanların hizmet süreleri bakımından örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar açısından en az bir grup diğerlerinden farklıdır. 3. Anket Sorularının Hazırlanması AraĢtırmada örgütsel öğrenme kapasitesi baģlığı altında 14 adet ve demografik bilgiler baģlığı altında ise 7 adet olmak üzere toplam 21 adet soru grubu bulunmaktadır. Anket formunun hazırlanmasında, uzman görüģlerinden faydalanılmıģ, (Chiva ve Alegre 2009: ) ve (Chiva ve Ark. 2007: ) tarafından hazırlanmıģ olan anket formunun uygulamasına karar verilmiģtir. Örgütsel öğrenme kapasitesi ile ilgili 14 adet soru grubu 5 li likert ölçeğine uygun olarak hazırlanılmıģtır. Bu sorular kendi içinde 5 ana gruba ayrılmıģtır. Bu alt boyutlar; deneyim, risk alma, dıģ çevre ile etkileģim, iletiģim ve katılımcı karar vermedir. 4. Örneklem Büyüklüğünün Belirlenmesi AraĢtırmanın ana kütlesini, Ankara da faaliyet gösteren bir kamu hastanesinin sağlık çalıģanları oluģturmaktadır. Bu hastanede anket 900 kiģiye verilmiģ, 319 kiģi anketi cevaplamıģtır. Geri dönüģ oranı %35.4 olarak belirlenmiģtir. Katılımcılardan demografik sorulara cevap veren ancak anket sorularına cevap vermeyen 3 katılımcı değerlendirme dıģında bırakılarak çalıģma 316 anket üzerinden yürütülmüģtür.

202 198 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY 5. Verilerin Analiz Yöntemi AraĢtırmada yararlanılacak bilgilerin toplanması için öncelikle kapsamlı bir literatür taraması gerçekleģtirilmiģtir. Konu ile ilgili kitap, makale, daha önce yapılmıģ çalıģmalar ve internet ortamındaki bilimsel verilerden yararlanılmıģtır. Katılımcılardan anket yöntemi ile elde edilen bilgiler, bilgisayar ortamına aktarılarak sayısallaģtırılmıģ, gerekli hata kontrolleri ve düzeltmeler yapılmıģtır. Her bir katılımcı için alt boyut ve örgütsel öğrenme toplam puanları hesaplanmıģ, tanımlayıcı istatistiklerin gösteriminde sayı ve yüzde (%) ile birlikte ortalama ± standart sapma gösterimi kullanılmıģtır. Anket soruların iç tutarlılığını belirleyebilmek amacı ile Cronbach s katsayısı hesaplanmıģ, anket sorularının iç tutarlılığı Cronbachs =0.939 olarak belirlenmiģtir. Anket sorularının iç tutarlılığı oldukça iyidir. Anketi orijinaline uygun olarak alt boyutları belirleyebilmek amacı ile Varimax düzeltmeli Faktör analizi uygulanmıģtır. Demografik değiģkenlere göre puan ortalamaları arasındaki farklılıkları araģtırmak için ikili gruplarda (cinsiyet, medeni durum) students t testi, ikiden çok grupta (yaģ, aylık gelir, meslek vb.) ise tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıģtır. ANOVA sonucunda farklılık bulunduğunda farklı grubu belirleyebilmek amacı ile Bonferroni post-hoc testine baģvurulmuģtur. Ġstatistiksel analiz ve hesaplamalar için MS-Excel 2003 ve SPSS for Win. Ver (SPSS Inc. Chicago. IL. USA) paket programları kullanılmıģ, istatistiksel kararlarda p 0.05 düzeyi anlamlı farklılığın göstergesi olarak kabul edilmiģtir. Ankette 5 li likert ölçekli sorularda, seçeneklere 1, 2, 3, 4, 5 Ģeklinde değerler verilmiģtir. Ölçeğine göre sorulan sorularda, aritmetik ortalama ile birlikte standart sapma hesaplanarak, verilen cevapların ortalamadan ne kadar saptığı da belirlenmiģtir. III. BULGULAR Katılımcıların demografik özellikleri Tablo 1 de verilmiģtir. Tablo 1: Katılımcıların Demografik Özellikleri DEMOGRAFĠK FAKTÖRLER FREKANS YÜZDE YAġ 20 yaģ ve altı yaģ ve üstü 8 2.6

203 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, CĠNSĠYET MEDENĠ DURUM AYLIK GELĠR MESLEĞĠNĠZ GÖREV SÜRENĠZ EĞĠTĠM DURUMU Erkek Kadın Evli Bekâr den az ve üzeri Hekim/DiĢ Tabibi HemĢire/Ebe/Sağlık Memuru Ġdari Personel Teknik Personel Yardımcı Personel yıl ve altı yıl yıl yıl yıl ve üzeri Ġlköğretim Lise ve Dengi Okul Ön Lisans Lisans Lisansüstü Ankete cevap veren katılımcıların demografik özellikleri Tablo-1'de verilmiģtir. Katılımcıların yaģ dağılımları incelendiğinde yaģ aralığında

204 200 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY olanların %38,5 (120 kiģi) ile en yüksek oranda, 51 ve üzeri yaģ aralığında olanların %2,6 (8 kiģi) ile en düģük oranda olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcıların cinsiyet dağılımı incelendiğinde, kadın olanların % 61,7 (193 kiģi), erkek olanların % 38,3 (120 kiģi) olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcıların medeni durumları dağılımı incelendiğinde, evli olanların % 62,8 (184 kiģi), bekâr olanların % 37,2 (109 kiģi) olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcıların aylık gelir dağılımları incelendiğinde; aylık geliri TL arası olanların %69,0 (214 kiģi) ile en yüksek oranda, 4001 ve üzeri olanların ise %2,9 (9 kiģi) ile en düģük oranda olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcılar, meslek gruplarına göre incelendiğinde hemģire/ebe/sağlık memuru aralığında olanlar %49,5 (156 kiģi) ile en yüksek oranda, teknik personel aralığında olanlar ise %5,4 (17 kiģi) ile en düģük oranda olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcılar, görev sürelerine göre incelendiğinde; "11-15 yıl" aralığında olanlar %22,4 (70 kiģi) ile en yüksek oranda, "16-20 yıl aralığında olanlar ise %17,3 (54 kiģi) ile en düģük oranda olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcıların eğitim durumları incelendiğinde; lise ve dengi okul aralığında olanların %36,4 (114 kiģi) ile en yüksek oranda, ilköğretim aralığında olanların ise %9,3 (29 kiģi) ile en düģük oranda olduğu görülmüģtür. % 9,9 oranda (31 kiģi) yüksek lisans veya doktora yapan sağlık çalıģanı bulunmaktadır. Ankete cevap veren katılımcıların, her bir anket sorusuna iliģkin tanımlayıcı istatistikleri hesaplanmıģ olup, hesaplama iģleminde tüm anket sorularına cevap veren toplam katılımcının yanıtları değerlendirmeye alınmıģtır. Madde bazında tanımlayıcı istatistikler Tablo 2 de, anket boyutlarına göre sorulara verilen cevapların dağılımı ve boyut ortalama puanları ise Tablo 3 te verilmiģtir.

205 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo 2: Anket Sorularının Geneline ĠliĢkin Tanımlayıcı Ġstatistikler Sorular 1- Kurumumuzda insanlar yeni fikirlerini açıklamada destek ve cesaret alırlar. 2- GiriĢimler çoğunlukla olumlu geribildirimler alır, bunun sonucunda insanlar yeni fikirler üretmede cesaretlenirler. 3- Kurumumuza insanlar risk alma konusunda yüreklendirilir. 4- Ġnsanlar bilinmeyen konular üzerinde çalıģmayı göze alabilirler. 5- Kurum dıģında geliģen olaylarla ilgili (yapılan iģ ile ilgili) bilgi edinmek ve raporlamak tüm çalıģanların iģinin bir parçasıdır. 6- Kurum dıģından bilgi edinme toplama ve paylaģmaya yönelik sistem ve prosedürler mevcuttur. 7- Ġnsanlar diğer hastaneler, hastalar, bilimsel kurumlar (kongre. sempozyum dahil), üniversiteler ve tedarikçiler ile etkileģim için teģvik edilir n Ortalama Değer Std.Sapma Kurumumuzda insanlar sosyal iletiģime teģvik edilir Benim bölümümde (klinik, laboratuar, servis vb.) açık ve rahat iletiģim kanalları mevcuttur. 10- Yöneticiler insanlar arası iletiģimin kuvvetlenmesi için çaba sarf ederler. 11- Çapraz-fonksiyonel takım çalıģması (diğer birimlerle aynı hasta için bilgi paylaģma vb.) olağan bir uygulamadır. 12- Yöneticiler önemli karar verme süreçlerinin içine çalıģanları da katarlar. 13- Hizmet politikaları önemli ölçüde çalıģanların bakıģ açısı ile Ģekillenir. 14- Ġnsanlar alınan temel kurumsal kararlarda payları olduğunu hissederler

206 202 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY AraĢtırmaya cevap verenlerin en fazla katıldığı etmenler; iletiģim alt boyutunda çapraz-fonksiyonel takım çalıģmasının (diğer birimlerle aynı hasta için bilgi paylaģma) olağan bir uygulama olması ( X =2,95) ve çalıģılan biriminde açık ve rahat iletiģim kanalları olması ( X =2,81) konularıdır. Her iki soru da iletiģim" alt boyutuna aittir (soru:8-11). Bunun yanı sıra araģtırmaya katılanların en az katıldığı etmenler ise; insanlar alınan temel kurumsal kararlarda payları olduğunu hissederler ( X =2,27) ile yöneticiler önemli karar verme süreçlerinin içine çalıģanları da katarlar ( X =2,29) konularıdır. Her iki soru da katılımcı karar verme alt boyutundadır (soru:12-14).

207 RĠSK ALMA DENEYĠM C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo 3: Anket Soruların Verilen Cevapların Dağılımları Ve Boyut Ortalamaları BOYUTLAR ĠFADELER n n % n % n % n % n % Ort SS 1- Kurumumuzda insanlar yeni fikirlerini açıklamada destek ve cesaret alırlar. 2- GiriĢimler çoğunlukla olumlu geribildirimler alır, bunun sonucunda insanlar yeni fikirler üretmede cesaretlenirler Kurumumuza insanlar risk alma konusunda yüreklendirilir. 4- Ġnsanlar bilinmeyen konular üzerinde çalıģmayı göze alabilirler

208 ĠLETĠġĠM DIġ ÇEVRE ĠLE ETKĠLEġĠM 204 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY 5- Kurum dıģında geliģen olaylarla ilgili (yapılan iģ ile ilgili) bilgi edinmek ve raporlamak tüm çalıģanların iģinin bir parçasıdır Kurum dıģından bilgi edinme toplama ve paylaģmaya yönelik sistem ve prosedürler mevcuttur. 7- Ġnsanlar diğer hastaneler, hastalar, bilimsel kurumlar (kongre. sempozyum dahil), üniversiteler ve tedarikçiler ile etkileģim için teģvik edilir Kurumumuzda insanlar sosyal iletiģime teģvik edilir Benim bölümümde (klinik, laboratuar,servis vb.) açık ve rahat iletiģim kanalları mevcuttur. 10- Yöneticiler insanlar arası iletiģimin kuvvetlenmesi için çaba sarf ederler Çarpraz-fonksiyonel takım çalıģması (diğer birimlerle aynı hasta için bilgi paylaģma vb.) olağan bir uygulamadır

209 KATILIMCI KARAR VERME C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Yöneticiler önemli karar verme süreçlerinin içine çalıģanları da katarlar Hizmet politikaları önemli ölçüde çalıģanların bakıģ açısı ile Ģekillenir. 14- Ġnsanlar alınan temel kurumsal kararlarda payları olduğunu hissederler

210 206 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY AraĢtırmaya katılanların Örgütsel Öğrenme Kapasitesi Ġle Ġlgili Konulara Katılma Düzeyleri konusunda verdikleri cevaplara göre dağılımları ölçülmeye çalıģılmıģtır. Bu amaçla likert ölçeğinde düzenlenen 14 alt soru ile katılımcıların, sorulara ve ifadelere katılma durumları ölçülmüģtür. Katılımcıların her bir ifade için kesinlikle katılmıyorum (1), katılmıyorum (2), kararsızım (3), katılıyorum (4) ve kesinlikle katılıyorum (5) seçeneklerinden birini iģaretlemeleri istenmiģtir. Anketi cevaplayanların verilen ifadelere katılım dereceleri Tablo 3 te görülmektedir. Ankete katılanların sorulardaki yargılara katılma durumları ile ilgili olarak ; Kurumunuzda insanlar yeni fikirlerini açıklamada cesaret alırlar (%29,5) kurumunuzda insanlar risk alma konusunda yüreklendirilir (%25,6), insanlar bilinmeyen konularda üzerinde çalıģmayı göze alabilir (%23,5), yöneticiler önemli karar verme süreçlerinin içerisine çalıģanları da katarlar konularına kesinlikle katılmıyorum, Kurum dıģından bilgi edinme toplama ve paylaģmaya yönelik sistem ve prosedürler mevcuttur (%33,3), kurumumuzda insanlar sosyal iletiģime teģvik edilir (%58,7), insanlar alınan temel kurumsal kararlarda payları olduğunu hissederler (%28,5) konularına katılmıyorum, Çapraz fonksiyonel takım çalıģması olağan bir uygulamadır (%15,5), hizmet politikaları önemli ölçüde çalıģanların bakıģ açısıyla Ģekillenir (%11,4) konularına kararsızım, Ġnsanlar diğer hastaneler, hastalar, bilimsel kurumlar, üniversiteler ve tedarikçiler ile etkileģim için teģvik edilir (%24,0), yöneticiler önemli ölçüde karar verme süreci içerisine çalıģanları da katarlar (%17,8), benim bölümümde açık ve rahat iletiģim kanalları mevcuttur (%33,2) konularına katılıyorum, Çapraz fonksiyonel takım çalıģması olağan bir uygulamadır (%8,5), benim bölümümde açık ve rahat iletiģim kanalları mevcuttur (%8,0), yöneticiler önemli karar verme süreçlerinin içine çalıģanları da katarlar (%5,7) konularında ise kesinlikle katılıyorum cevaplarını vermiģlerdir. AraĢtırmaya katılanlar verdikleri cevaplara göre 5 alt boyut açısında değerlendirildiğinde; deneyim alt boyutu açısından ( X =2,50), risk alma alt boyutu açısından ( X =2,41), dıģ çevre ile etkileģim alt boyutu açısından ( X =2,52), iletiģim alt boyutu açısından ( X =2,67) ve katılımcı karar verme alt boyutu açısından ( X =2,29) olarak görülmektedir. Hastane çalıģanlarının en fazla katıldığı etmenler, örgütsel öğrenme kapasitesi iletiģim alt boyutu ( X =2,67), en az katıldıkları etmenler ise katılımcı karar verme alt boyutu ( X =2,29) olarak görülmektedir.

211 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Ayrıca katılımcıların örgütsel öğrenme anketi puan ortalamaları ± 4.43 (25 tam puan üzerinden) olarak belirlenmiģtir. AraĢtırmanın, örgütsel öğrenme alt boyutları ile demografik faktörler arasında her hangi bir fark olup olmadığının belirlenmesi ve araģtırmamızın hipotezlerinin değerlendirilmesi açısından ANOVA testi ile t testi uygulanmıģ olup sonuçları aģağıda belirtilmiģtir. Bayan katılımcıların ortalaması ± 4.40 iken, erkek katılımcıların ortalaması ± 4.53 tür. Cinsiyet örgütsel öğrenme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip değildir (t=0.752; p=0.453). Alt boyutlar açısından da cinsiyetin etkisi istatistiksel olarak önemli değildir (p>0.05). Evli katılımcıların ortalaması ± 4.48 iken, bekar katılımcıların ortalaması ± 4.42 dir. Medeni durum örgütsel öğrenme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip değildir (t=0.209; p=0.835). Alt boyutlar açısından da medeni durumun etkisi istatistiksel olarak önemli değildir (p>0.05). Bu durumda HO 1: AraĢtırmaya katılanların cinsiyetleri bakımından örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar arasında anlamlı bir fark yoktur(ho 1 hipotezi kabul edilmiģ, H1 1 hipotezi reddedilmiģtir). YaĢ gruplarına göre bakıldığında; örgütsel öğrenme puan ortalaması 20 yaģ ve altı için ± 5.00, yaģ grubu için ± 4.32, yaģ grubu için ± 4.48, yaģ grubu için ± 4.53, 51 yaģ ve üzeri katılımcılar için ise ± 5.33 puan olarak belirlendi. YaĢın örgütsel öğrenme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olmadığı görüldü (F=0.056; p=0.994). Alt boyutlar açısından da yaģın etkisi istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Aylık gelire göre bakıldığında; örgütsel öğrenme puan ortalaması 1000 TL altı için ± 3.70, TL grubu için ± 4.60, TL grubu için ± 3.88, TL grubu için ± 3.77, 4001 TL ve gelire katılımcılar için ise 8.69 ± 3.29 puan olarak belirlenmiģtir. Aylık gelir düzeyinin örgütsel öğrenme kapasitesi üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olduğu görüldü (F=3.024; p=0.018). Bu durumda, H1 2: AraĢtırmaya katılanların gelir düzeyleri bakımından örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar açısından en az bir grup diğerlerinden farklıdır (HO 2 hipotezi reddedilmiģ, H1 2 hipotezi kabul edilmiģtir). Farklılığın hangi gruptan kaynaklandığına bakıldığında; 1000 TL den az gelire sahip katılımcılar ile 4001 TL ve üzeri gelire sahip katılımcılar arasındaki yaklaģık 6 puanlık örgütsel öğrenme puan farkı istatistiksel olarak da önemlidir (p=0.017). Diğer gelir grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktur (p>0.05). Gelir gruplarına göre örgütsel öğrenme puan farklılığın bulunması farklılığın hangi alt boyuttan kaynaklandığını araģtırma ihtiyacı doğurmuģtur. Deneyim boyutunda; gelir gruplarına göre farklılık istatistiksel olarak önemlidir (F=5.564;

212 208 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY p<0.001). Farklılığın hangi gelir grubundan kaynaklandığı araģtırıldığında; en düģük gelir grubu (1000 TL den az) ile en yüksek gelir grubu (4001 TL ve üzeri) arasındaki farklılığın önemli olduğu (p<0.001). Diğer gelir grupları arasındaki farklılığın ise anlamlı olmadığı görülmüģtür. DüĢük gelir düzeyine sahip katılımcılar yüksek gelir düzeyine sahip katılımcılardan daha yüksek deneyim puanına sahiptir. Bu farklılığın düģük gelir grubundaki katılımcıların aynı zamanda düģük eğitim düzeyine (%72.7 si ilköğretim) sahip katılımcılar olmasından, yüksek gelir düzeyine sahip katılımcıların ise daha yüksek eğitim düzeyine (% 100 ü lisans ve üzeri eğitim) sahip olmalarından ve eğitim düzeyine göre bilgi, beceri, yetenek ve kiģisel özellikler yönüyle daha fazla beklenti ve sorumluluk oluģması nedeniyle kaynaklandığı düģünülmektedir. Bu bağlamda, gelir düzeyi ve eğitim düzeyi düģük katılımcıların iģ ve görev tanımları açısından, gelir düzeyi ve eğitim düzeyi yüksek olan katılımcılara göre daha az kapsamlı olması nedeniyle, deneyim alt boyutu açısından bu kiģilerin yaptıkları iģ açısından kendilerini daha deneyimli hissetmeleri araģtırmamız açısından önemlidir. Ayrıca, aylık gelir düzeyi düģük katılımcıların %90 ının 5 yıl ve daha az görev süresine sahip, aylık gelir düzeyi yüksek katılımcıların % 67 sinin ise 6 yıl ve daha fazla görev süresine sahip olması da ayrıca değerlendirilmelidir. Diğer alt boyutlarda aylık gelir düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktur (p>0.05). Mesleklere göre bakıldığında; örgütsel öğrenme puan ortalaması, yardımcı personel için ± 4.93, teknik personel grubu için ± 2.89, idari personel grubu için ± 4.26, hemģire/ebe/sağlık memuru grubu için ± 4.49 ve hekim/diģ tabibi grubu için ise ± 3.97 puan olarak belirlenmiģtir. Yapılan incelemede mesleki farklılıkların örgütsel öğrenme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olmadığı görüldü (F=2.165; p=0.073). Alt boyutlar açısından da mesleğin etkisi istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Görev sürelerine göre bakıldığında; örgütsel öğrenme puan ortalaması 5 yıl ve altı grup için ± 4.22, 6 10 yıl grubu için ± 4.37, yıl grubu için ± 4.64, yıl grubu için ± 4.76 ve 21 yıl ve üzeri için ise ± 4.24 puan olarak belirlenmiģtir. Yapılan incelemede, görev süresinin örgütsel öğrenme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olmadığı görüldü (F=0.393; p=0.814). Alt boyutlar açısından da görev süresinin etkisi istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). Bu durumda, HO 3: AraĢtırmaya katılanların görev süresi ile örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar açısından farklılık yoktur (HO 3 hipotezi kabul edilmiģ, H1 3 hipotezi reddedilmiģtir). Eğitim durumlarına göre bakıldığında; örgütsel öğrenme puan ortalaması ilköğretim mezunları için ± 4.62, lise ve dengi okul mezunları için ±

213 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, , lisans mezunları için ± 4.47, lisansüstü eğitim düzeyine sahip katılımcılar için ise ± 4.05 puan olarak belirlenmiģtir. Yapılan incelemede, eğitim düzeyinin örgütsel öğrenme üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olmadığı görüldü (F=0.448; p=0.774). Alt boyutlar açısından da eğitim düzeyinin etkisi istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05). SONUÇ VE ÖNERĠLER Bu araģtırma, hastanelerde deneyim, değiģim, yenilik ve risk alma gibi kavramların, örgütsel öğrenme kapasitesi bağlamında ele alınması ve bu konularda bir farkındalık oluģturabilmek amacıyla yapılmıģtır. Bu araģtırmadan elde edilen bulguların, hastane iģletmelerinde görev yapan tüm sağlık çalıģanlarına ve özellikle de yöneticilere, çalıģtıkları kurumun örgütsel öğrenme kapasitesi konusunda bir fikir verecektir. Bu bağlamda, araģtırmamızdan elde edilen veriler ıģığında, ortaya çıkan önemli sonuçlar ve öneriler aģağıda özetlenmiģtir. Ankete cevap veren katılımcıların yaģ dağılımları incelendiğinde, yaģ aralığında olanların %38,5 (120 kiģi) ; kadın olanların % 61,7 (193 kiģi) ve evli olanların % 62,8 (184 kiģi) ile en yüksek oranda olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcıların aylık gelir dağılımları incelendiğinde; aylık geliri TL arası olanların % 69,0 (214 kiģi); hemģire/ebe/sağlık memuru aralığında olanlar %49,5 (156 kiģi) ve "11-15 yıl" aralığında olan katılımcıların %22,4 (70 kiģi) ile en yüksek oranda olduğu görülmüģtür. Ankete cevap veren katılımcıların eğitim durumları incelendiğinde; lise ve dengi okul aralığında olanların %36,4 (114 kiģi) ile en yüksek, ilköğretim aralığında olanların ise %9,3 (29 kiģi) ile en düģük oranda olduğu görülmüģtür. % 9,9 oranında (31 kiģi) yüksek lisans veya doktora yapan sağlık çalıģanı bulunmaktadır. AraĢtırmaya katılanların, örgütsel öğrenme kapasitesi alt boyutları açısından en fazla katıldığı etmenler; iletiģim alt boyutunda çapraz-fonksiyonel takım çalıģmasının (diğer birimlerle aynı hasta için bilgi paylaģma) olağan bir uygulama olması( X =2,95) ve çalıģılan biriminde açık ve rahat iletiģim kanalları olması ( X =2,81) konularıdır. Bunun yanı sıra araģtırmaya katılanların en az katıldığı etmenler ise; katılımcı karar verme alt boyutunda, insanlar alınan temel kurumsal kararlarda payları olduğunu hissederler ( X =2,27) ve süreçlerinin içine çalıģanları da katarlar ( X =2,29) konularıdır. yöneticiler önemli karar verme

214 210 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY Ankete katılanların sorulardaki yargılara katılma durumları ile ilgili olarak; kurumunuzda insanlar yeni fikirlerini açıklamada cesaret alırlar (%29,5) sorusuna kesinlikle katılmıyorum, kurumumuzda insanlar sosyal iletiģime teģvik edilir (%58,7) sorusuna katılmıyorum, çapraz fonksiyonel takım çalıģması olağan bir uygulamadır (%15,5) sorusuna kararsızım, benim bölümümde açık ve rahat iletiģim kanalları mevcuttur (%33,2) sorusuna katılıyorum ve yöneticiler önemli karar verme süreçlerinin içine çalıģanları da katarlar (%5,7) sorusuna ise kesinlikle katılıyorum cevaplarını vermiģlerdir. AraĢtırmaya katılanlar, verdikleri cevaplara göre 5 alt boyut açısında değerlendirildiğinde; hastane çalıģanlarının en fazla katıldığı etmenler, örgütsel öğrenme kapasitesi iletiģim alt boyutu ( X =2,67), en az katıldıkları etmenler ise katılımcı karar verme alt boyutu ( X =2,29) olarak görülmektedir. Ayrıca katılımcıların örgütsel öğrenme anketi puan ortalamaları ± 4.43 (25 tam puan üzerinden) olarak belirlenmiģtir. AraĢtırmanın, örgütsel öğrenme alt boyutları ile demografik faktörler arasında her hangi bir fark olup olmadığının belirlenmesi ve araģtırma hipotezlerinin incelemeler açısından yapılan değerlendirmeler sonucunda, aylık gelir düzeyinin örgütsel öğrenme kapasitesi üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olduğu görülmüģtür (F=3.024; p=0.018). Bu durumda, araģtırmaya katılanların gelir düzeyleri bakımından örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar açısından en az bir grup diğerlerinden farklı olduğundan, HO 2 hipotezi reddedilmiģ, H1 2 hipotezi kabul edilmiģtir. Diğer demografik faktörler ile örgütsel öğrenme alt ölçeğinden alınan toplam puanlar açısından bir fark tespit edilememiģtir. Tüm bu elde edilen veriler ve ulaģılan sonuçlar gösteriyor ki; küreselleģen ve her geçen gün rekabetin arttığı bir ortamda çağın gereklerine uygun Ģekilde hayatiyetini devam ettirmek isteyen her sağlık iģletmesi, personelinin verimliliği üzerinde olumsuz etki yapan faktörlerin yaģanmaması için her türlü önlemi almak zorundadır. Bu bağlamda, sağlık çalıģanlarının hata payının sıfır olması beklenilen bir çalıģma ortamında, çoğu zaman mesai mefhumu gözetmeksizin, çok ağır Ģartlar altında, hasta, hassas ve beklentileri çok yüksek olan bir kitle ile muhatap oldukları bir çalıģma ortamında belirli sorunlarla sürekli olarak karģılaģabilecekleri gerçeği de unutulmamalıdır. Günümüzde sağlık hizmeti veren kurumlar, tıbbi teknoloji ve fiziksel imkânlar için sarf ettikleri gayret ve ekonomik kaynaklara ilave olarak çalıģtırdıkları insan gücüne, hasta-sağlık personeli iletiģimi, risk alma, deneyim, katılımcı karar verme ve dıģ çevre etkileģimi gibi alt boyutları olan örgütsel öğrenme kapasitesini geliģtiren faktörlere iģlerlik kazandırması gerekmektedir.

215 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Ayrıca yapılacak eğitim ve düzenlemelerle, hizmetten yararlanan kiģiler ve ailelerinin memnuniyetlerine büyük katkı sağlayabileceklerdir. Bu tür eğitimlerin ise yüksek maliyetli sağlık teknolojileri yatırımına harcanan maliyetten çok daha ucuz bir maliyet gerektirdiği bilinmektedir. Teare ve Dealtry (1998: 47-60), öğrenen bir organizasyonda yöneticilere çok büyük bir iģ düģtüğünü ve yöneticilerin, ön yargısız, eleģtiriye açık, yeni düģünceleri destekleyen kiģiler olmasının önemini vurgulamıģtır. Ayrıca yöneticiler, öğrenme kapasitesinin artırılması için, yapılan iģlerin sorgulandığı bilgi ve tecrübelerin paylaģıldığı, öğrenmenin rahatça gerçekleģebildiği bir ortam yaratmaya çalıģmalıdırlar. Öğrenen organizasyonda, yöneticiler tarafsız olmalı, yeni yaklaģımlara açık olmalı ve kendilerini yenilikleri benimseme ve takip etmede modernleģtirmelidir(çakır ve Yükseltürk, 2010:504). Sonuç olarak; hastanelerde örgütsel öğrenme kapasitesinin belirlenmesine yönelik olarak yapılan bu çalıģmanın, diğer araģtırmalara ıģık tutacağı, benzer çalıģmaların çok merkezli olarak ve daha fazla katılımcı ile yapılması ve analizi ile daha etkin sonuçların ortaya çıkabileceği değerlendirilmektedir. KAYNAKLAR ARGYRĠS, Chris ve D.A. SCHÖN (1996), Organizational Learning II, Addison-Wesley Pub. Com. New York, USA. AKDEMĠR, Bünyamin ve Y. Cahit ÇUKACI (2005), Örgüt Kültürü Değerleriyle Örgütsel Öğrenme Düzeyi Arasındaki ĠliĢkinin Belirlenmesi Ve Bir AraĢtırma, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, sayı 50, s AVCI, Umut (2009), Öğrenme Yönelimliliğin Yenilik Performansı Üzerine Etkisi: Muğla Mermer Sektöründe Bir Ġnceleme, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 10. BAġOL, Ömür (2005), Havacılık Sektöründe DönüĢümcü Liderlik Tarzının Örgütsel Öğrenme GeliĢimine Etkisi, Ġ.Ü.ĠĢletme ABD. Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul, CELEP, Cevat (2004), Örgütsel Öğrenme Açısından Türkiye Üniversiteleri, 13. Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı, 6-9 Temmuz. CHĠVA, Ricardo ve J. ALEGRE (2009), Organizational Learning Capacity and Job Satisfaction: An Emprical Assesment in the Ceramic Tile Industry, British Journal Of Management, Vol.20, pp

216 212 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY CHĠVA, Ricardo; J.ALEGRE ve L. LAPĠEDRA (2007), Measuring organisational learning capability among the workforce International Journal of Manpower,Vol. 28 No. 3/4, pp ÇAKIR, Recep ve E. YÜKSELTÜRK (2010), Bilgi Toplumu Olma Yolunda Öğrenen Organizasyonlar, Bilgi Yönetimi ve E-Öğrenme Üzerine Teorik Bir Çözümleme, Kastamonu Eğitim Dergisi, cilt 18, no 2, s DARROCH,Jenny ve Rod MCNAUGHTON (2001), Developing a Measure of Knowledge Management, World Congress On Intellectual Capıtal Readıngs, Boston, p DRUCKER, Peter F. (2000), Yeni Gerçekler, Çev.Birtane Karanakçı, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 7. Baskı, Ankara. GARVĠN, A. David (1993), Building a Learning Organization, Harvard Business Revievv. GÜÇLÜ, N. ve SOTĠROFSKĠ K. (2006), Bilgi yönetimi, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 4(4), KOÇ, Umut (2009), Örgütsel Öğrenme: Tanımı, Yakın Terimler Arasındaki Kavramsal Ayrımlar Ve DavranıĢsal YaklaĢım, Afyon Kocatepe Üniversitesi Ġ.Ġ.B.F Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1. LOPEZ, S.Perez; J. MONTES ve M. PEON (2005), Human Resource Practices, Organizational Learning and Business Performance, Human Resource Development International, Vol. 8, No. 2, MARSĠCK, J. Victoria ve E. Karen WATKĠNS (2003), Demonstrating the Value of an Organization s Learning Culture:The imensions of the Learning Organization Questionnaire, Sage Publications, Advances in Developing Human Resources Vol. 5, MARQUARDT, Michael ve Angust REYNOLDS (1994), Global Learning Organizations, Irwin Professional Publishing, New York. PREĠSS, K. (1999), Modeling of Knowledge Flows and Their Impact, Journal of Knowledge Management 3, 1: SHARĠQ, S. Z. (1998), Sense-Making Artifacts: An Exploration into the Role of Tools in Knowledge Management, Journal of Knowledge Management 2, 2: SENGE, Peter M. (1994), The Fifth Discipline, Currency Doubleday. ROSE, Raduan Che; Naresh KUMAR ve Ong Gua PAK (2009), The Effect Of Organizational Learning On Organizational Commitment, Job Satisfaction And Work Performance, The Journal Of Applied Business Research, Cilt: 25, Sayı: 6.

217 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, TEARE, R. Ve R. DEALTRY (1998), Building and Sustaining a Learning Organization, The Learning Organization, 5 (1), TOYLAN, N.Vatansever ve E. Aydın GÖKTEPE (2010), Öğrenen Organizasyon Olarak Üniversiteler: Türkiye deki Bir Devlet Üniversitesinde Durum Analizi, Sosyal ve BeĢeri Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1. UFUK, Ayhan (2009), Öğrenen Örgütler ve Kamu KuruluĢları, SayıĢtay Dergisi, Sayı 76, S.77-99, Ankara.

218 214 AYDOĞAN, ORHAN, NALDÖKEN, BEYLĠK ve AKSAY

219 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, HASTANELERDE EN UYGUN STOK KONTROL YÖNTEMĠNĠN ANALĠTĠK HĠYERARġĠ SÜRECĠ ĠLE SEÇĠMĠ: CUMHURĠYET ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ ARAġTIRMA HASTANESĠNDE BĠR UYGULAMA M.Mustafa KISAKÜREK ve Seval ELDEN** Özet ÇalıĢmada hastanelerin faaliyetlerini etkili ve verimli bir biçimde sürdürmelerine imkân sağlayacak olan stok kontrol yöntemlerinden en uygun olanının maliyet, zaman ve imaj karar kriterleri de göz önünde tutularak seçilmesi amaçlanmıģtır. Analitik HiyerarĢi Süreci (AHS) yöntemine göre model oluģturulmuģtur. Kurulan bu model çerçevesinde Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi AraĢtırma Hastanesi için en uygun stok kontrol yöntemi seçilmeye çalıģılmıģtır. Tam zamanında (JIT) stoklama yöntemi en uygun stok kontrol yöntemi olarak belirlenmiģtir. Anahtar Kelimeler: Hastane, stok yönetimi, tam zamanında (JIT) stoklama, Analitik HiyerarĢi Süreci (AHS) Selection of Optimum Stock Control Method For Hospitals By Using Analytic Hierarchy Process: An Application on The Cumhuriyet University Medical Faculty Research Hospital Abstract This study aims to choose the most convenient stock control method which helps hospitals to sustain their activities efficiently and productive. The choice process is done with regard to the criteria like as cost, time and image decision. The proposed model is built with Analytic Hierarchy Process. With the established model, we aim to choose the most convenient stock control method for Cumhuriyet University Medical School Research Hospital. Accordingly, Just In Time stocking method has been pointed as the most convenient stock control method. Key Words: Hospital, inventory management, just-in-time (JIT) stocking, Analytic Hierarchy Process (AHS) Yrd.Doç.Dr. Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakütesi Bankacılık ve Finans Bölümü. ** AraĢ. Gör. Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakütesi ĠĢletme Bölümü.

220 216 KISAKÜREK ve ELDEN GĠRĠġ Günümüzde toplumlara çeģitli sağlık hizmetleri sunan ve temel iģlevi tedavi hizmetinin verilmesi olan hastaneler, sağlık sisteminin en önemli kuruluģlarıdır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hastaneleri; müģahede, teģhis, tedavi ve rehabilitasyon olmak üzere gruplandırılabilecek sağlık hizmetleri veren, hastaların uzun veya kısa süreli tedavi gördükleri, yataklı kuruluģlar olarak tanımlamaktadır (Aslan,2003:6). Sağlık hizmeti veren hastaneler bir iģletme olması bakımından gerek iģ gücü ve insan kaynağı maliyetleri, gerekse ilk kuruluģ aģamasındaki bina ve tıbbi donanım maliyetleri ve faaliyetlerini devam ettirme esnasında kullanılan özellikle ilaç, tıbbi malzemelerin maliyetleri açısından sermaye yoğun iģletmeler kategorisinde tanımlanabilir (Cooper, 1994: 20). Sağlık hizmetleri sektörüne özel sektörün de girebilmesini sağlayacak yönde yasal düzenlemeler yapılması kamu ve özel hastaneler arasında rekabet ortamının oluģmasına neden olmuģtur. Bu durum hastane yöneticilerine kaliteden ödün vermeksizin maliyetleri düģürme yönünde baskı yapmaktadır. Hastanelerde baģlıca maliyet unsurları olarak personel, amortisman, ilaç ve tıbbi malzeme (stok) gösterilebilir. Hastanelerde ortaya çıkabilecek olan ani gereksinimleri karģılamak ve tıbbi tetkik ve tedavilerin kesintiye uğramadan sürdürülmesi için bulundurulması gerekli stokların belirli bir seviyenin altına düģmemesi hayati bir öneme sahiptir. Diğer bir ifadeyle stokların elde bulunmaması veya yetersizliği, sağlık hizmetinin aksamasına veya yetersizliğine hatta en önemli amacı olan tetkik ve tedavi hizmetinin durmasına yol açabilmektedir. Hastanelerin yeterli düzeyde stok bulundurmaları ile faaliyetleri arasındaki sıkı iliģki, stokların önemini daha da açık bir Ģekilde göstermektedir. Hastanelerde sağlık hizmetlerinin sunumunda kullanılan ilaç ve tıbbi malzemelerin zamanında fark edilmeyip tükenmesi durumunda ortaya çıkacak aksaklıklar telafisi mümkün olmayan, zararı hesaplanamayacak ölüm ve sakatlık gibi sonuçlara neden olabilmektedir. Bu durum da hastanenin imajını kötü yönde etkileyip gelecek dönemlerde hizmet satıģ kaybına ve gelir kaybına neden olabilmektedir. Ayrıca iģgücünün atıl kalmasından dolayı da personel giderlerinin de artıģına neden olacaktır. Stok kontrolünün gereği gibi yapılmaması durumunda bu gibi önemli sorunların ortaya çıkması söz konusu olabilecektir(keskin, 2007:70). Bir hizmet iģletmesi olarak faaliyet gösteren hastanelerde optimum düzeyde stok miktarının belirlenebilmesi için her hastanenin kapasitesine, iģ yoğunluğuna ve tedarik kolaylığına göre branģ/genel bazda strateji belirlemesi gerekir. Bu amaçla ilaç, tıbbi malzemeyi elde bulundurma maliyetleri ile zamanında temin edilememe durumunda oluģabilecek aksaklıkların birlikte ele alındığı asgari ve azami stok seviyelerinin tespitinde kullanılan yöntemlerden

221 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, birinin hastanelerde kullanılma ihtiyacı bir zorunluluk olarak görülmektedir (Tengilimoğlu,1992: 48). ÇalıĢmada maliyet unsurlarından olan ilaç ve tıbbi malzemelerin hastaneler açısından imaj, maliyet ve zaman kriterleri de göz önünde bulundurularak değerlendirilmiģtir. Böylelikle hastanelerde maliyetlerin düģürülmesi, hastanenin toplum içindeki imajının korunması ve ihtiyaç duyulduğu anda stok sıkıntısı çekilmemesi amaçları doğrultusunda en uygun stok kontrol yöntemi seçilmeye çalıģılmıģtır. I. KARAR KRĠTERLERĠ Hastane için en uygun stok kontrol yönteminin seçilmesi amacı doğrultusunda uygun karar kriterleri literatürdeki örnek çalıģmalardan faydalanılarak maliyet, zaman ve imaj olarak belirlenmiģtir. (Yiğit ve AğırbaĢ, 2004;Bulut ve ĠĢman, 2004;Tutar ve Kılınç,2007). Belirtilen karar kriterleri için alternatifler ise stok kontrol yöntemlerinden en çok kullanılan; gözle kontrol, çift kutu, sürekli envanter, periyodik envanter, seçimlik envanter, ABC yöntemi, VED yöntemi, ekonomik sipariģ miktarı ve tam zamanında stoklama olarak belirlenmiģtir.(aytekin,2009;sezen,2004).

222 218 KISAKÜREK ve ELDEN Hedef: Hastanede stok kontrol yöntemlerinden en uygun olanını seçmektir. Maliyet Zaman Ġmaj Gözle Kontrol Çift Kutu Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter ABC Yöntemi Gözle Kontrol Çift Kutu Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter ABC Yöntemi Gözle Kontrol Çift Kutu Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter ABC Yöntemi VED Yöntemi VED Yöntemi VED Yöntemi Ekonomik SipariĢ Miktarı Tam Zamanında Stoklama Ekonomik SipariĢ Miktarı Tam Zamanında Stoklama ġekil 1. Problem Ġçin HiyerarĢik Ağaç Modeli Ekonomik SipariĢ Miktarı Tam Zamanında Stoklama

223 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Alternatifler her bir karar kriteri bakımından problemin amacı doğrultusunda ikili karģılaģtırmaya tabi tutulmuģtur. Örneğin; gözle kontrol yöntemi alternatifi maliyet açısından çift kutu yöntemiyle karģılaģtırılmıģtır. Örnekte olduğu gibi, maliyet kriteri açısından her bir alternatif diğerleri ile bire bir karģılaģtırılmıģtır. Böylece maliyet kriteri açısından alternatifler derecelendirilmeye çalıģılmıģtır. Değerlendirmeler EC 11.0 programı yardımıyla yapılmıģtır. Kullanılan EC programının ikili karģılaģtırma matrisi Tablo 2 de gösterilmiģtir. A. MALĠYET KRĠTERĠ ĠĢletmelerin üretim yapmak için satın aldıkları mal ve hizmetlere harcadıkları kaynakların para ile ifade edilen tutarına maliyet denilmektedir. Dolayısıyla maliyet, mal veya hizmeti satın aldığımız kiģi ve kurumlara kaynak aktarımı gerektirir (Civelek ve Özkan,2006:30). Top ve Yıldırım (2000) bu tanımı hastane hizmetleri açısından; sağlık hizmetleri maliyetini, her hastanenin kendi faaliyet konusunu oluģturan sağlık hizmetini üretebilmesi için harcadığı üretim faktörlerinin para ile ölçülebilen değeri Ģeklinde belirtmektedir. Hastanelerde maliyetlerin sağlıklı bir biçimde hesaplanabilmesi için maliyet oluģturan unsurların iyi belirlenmesi gerekmektedir. Maliyetleri iģletme yapısı altında sınıflandırmaya tabi tutarak incelemek ve maliyet unsurlarının içeriğini belirlemek, maliyetlerin denetim altında tutulması ve zamanında müdahaleler için önemlidir (Karasioğlu ve Çam, 2008:17). Sağlık hizmetlerinde kullanılan ilaç ve tıbbi malzeme giderleri, maliyet muhasebesi açısından ilk madde malzeme giderleri olarak değerlendirilebilir. Ġlaç ve tıbbi malzeme giderlerinin tüm iģletme giderleri içindeki payı genelde %20 ile %40 civarında olmakta bazı özel iģlemlerde ise bu oran %80 lere ulaģabilmektedir (Top ve Yıldırım, 2000; Kısakürek, 2010; 254). Oranlara bakıldığında hastanelerin stok için hastane bütçelerinden önemli pay ayrıldığı görülmektedir. Ġlaç ve tıbbi malzeme için uygun stok kontrol yönteminin seçimi hastanelerde maliyetlerin düģürülmesi yönünde olumlu etki yapacağı açıktır. B. ZAMAN KRĠTERĠ Zaman; iģletme açısından tasarruf edilemeyen, ödünç alınamayan, kiralanamayan, çoğaltılamayan, sadece kullanılan ve tüketilen bir değerdir(ġimģek, 2005:105). Zamanın akıģını durdurmak, hızlandırmak veya geri getirmek mümkün olmadığından zamanın iyi kullanılması ve gereksiz iģlemlerden kaçınılması; önemsenmesi gereken unsurlar arasındadır. Her alanda önemli bir unsur olan zaman, sağlık hizmetlerinde de çok önemli bir yer tutmaktadır. Hastanelerde tanı koyma, tahlil yapma ve tıbbi müdahale konusunda zaman önemli bir kısıttır. (Özgener ve Küçük, 2008:348). Ayrıca unutulmamalıdır ki, stokta bulunan, değer

224 220 KISAKÜREK ve ELDEN ifade eden ilaç, tıbbi sarf malzemeleri değer ve zaman kaybıyla da karģı karģıyadır. Gerek teģhis sürecinde gerekse tedavi sürecinde ilaç ve tıbbi sarf malzemenin istenilen zamanda istenilen yerde ve istenilen miktarda hazır olması yaģamsal öneme sahiptir(odacıoğlu vd., 2002:197). Bu yüzden stokların değer ve zaman kaybını önleyecek bir stok kontrol sisteminin seçilmesi hastaneler için kaçınılmaz olarak görülmektedir. C. ĠMAJ KRĠTERĠ Hastaneler kurum imajı ile ilgili çalıģmaların en fazla yapılması gereken iģletmeler arasında gösterilebilir. Toplumun beklentilerinin değiģmesi ve hastaların hastaneleri bir hizmet kuruluģunun ötesinde görmesiyle birlikte kurum imajı çalıģmaları önem kazanmıģtır (Sarp ve Özdoğan, 2001:227). Hastanelerin imajına etki eden faktörler (Keskin,2007:69): Sunulan hizmetin kalitesi, Sunulan hizmetin fiyatı, Hastanenin ismi (amacına uygun ve istenen nitelikte olması), ÇalıĢanların hastaneye bakıģ açıları, Sunulan hizmette süreklilik ilkesi Hastanenin tıbbi, teknolojik yapısı ve Doğru ve zamanında ilaç-tıbbi sarf malzemesi kullanımı vb. olarak sıralanabilir. Söz konusu faktörlerin her biri hastanenin imajı açısından önemlidir. Bununla birlikte çalıģmada ilaç ve tıbbi malzemenin hastane imajı üzerindeki etkisi üzerinde durulmuģtur. Hastanelerde sağlık hizmetlerinin sunumunda kullanılan ilaç ve tıbbi malzemelerin zamanında fark edilmeyip bitmesi durumunda ortaya çıkacak aksaklıklar telafisi mümkün olmayan zararı hesaplanamayacak ölüm ve sakatlık gibi sonuçlara neden olabilir. Bu durum hastanenin imajını olumsuz yönde etkileyeceğinden hastanenin hasta kabul sayısında azalmaya neden olacağı açıktır. Ayrıca iģgücünün atıl kalmasına dolayısıyla hastane personel giderlerinin artmasına neden olacaktır. Stok kontrolünün gereği gibi yapılmaması durumunda kurum imajının olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmazdır (Keskin, 2007:70).

225 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, II. ALTERNATĠFLER A. GÖZLE KONTROL YÖNTEMĠ Stoklar, stoklardan sorumlu ambar görevlisi tarafından takip edilir. Eksiklikleri bu görevli belirler ve belirli bir düzeyin altına düģen stoklar için sipariģ verilmesi konusunda iģletmenin ilgili birimi ile irtibata geçer. Maliyeti oldukça düģük olan bu yöntemde, ambar görevlisinin sipariģ birimi ile uyumlu çalıģması ve tedarik süreleri konusunda bilgili olması esastır ( Küçük, 2009:56). Ucuz ve pratik bir yöntem olmakla birlikte kiģisel yargıya dayalı olduğu için hata payı yüksektir. B.ÇĠFT DEPO / KUTU YÖNTEMĠ Bu yöntemde stoklar, sipariģlerin teslimi ve stokların tüketilmesi dikkate alınarak hazırlanmıģ, iki bölmeli kutularda tutulur. Kutulardan birinin bitmesi, stok verilme zamanının geldiğini gösterir. Verilen sipariģler ele geçinceye kadar ikinci kutudan satıģ yapılır (Küçük, 2009:57). C.SÜREKLĠ ENVANTER YÖNTEMĠ (SABĠT SĠPARĠġ MĠKTARI) Bu yöntemde stok belirli bir düzeye indiğinde toplam stok maliyetini minimum yapacak Ģekilde önceden saptanmıģ sabit bir miktar sipariģ edilir. Bu modelde her stok kalemi için toplam stok maliyetini minimum yapan bir sipariģ miktarı, sipariģ noktası düzeyi ve emniyet stokunun hesaplanması gerekir(kobu, 1999:304). D.PERĠYODĠK ENVANTER YÖNTEMĠ (SABĠT SĠPARĠġ PERĠYODU YÖNTEMĠ) Bu yöntemde önce, her stok düzeyi için maksimum stok düzeyi belirlenir. Stok düzeyleri belirlendikten sonra, stokların sipariģi için belirli bir sabit süre tespit edilir. Sürelerin bitiminde eksilen stok seviyeleri maksimum stok düzeyine kadar sipariģ verilerek tamamlanır. Çok sayıda değiģik özellikte stok kaleminin bulunduğu bir sistemde uygulaması oldukça güç bir yöntemdir. Ayrıca sipariģlerin süreye bağımlılık arz etmesi de satıcıların sunacağı karlı alımlardan yararlanma özelliğini ortadan kaldırır (Demir ve GümüĢoğlu, 2003:623).

226 222 KISAKÜREK ve ELDEN E. SEÇĠMLĠK ENVANTER YÖNTEMĠ (SABĠT MĠKTAR - SABĠT PERĠYOT YÖNTEMĠ) Sürekli envanter yöntemi ile periyodik envanter yönteminin bileģkesi olup minimum-maksimum envanter yöntemi olarak da bilinir. Belirli aralıklarla stok seviyesi gözlenir. Elde bulunan stok miktarı, önceden belirlenen stok miktarlarına ulaģmadan hiçbir sipariģ verilmez (Akman, 2003:43). F. ABC YÖNTEMĠ ABC yöntemi, iģletmelerin genelde binlerce çeģit ve ebatta, değiģik önem derecesine sahip mallardan oluģan stok kalemlerinin toplam içindeki kümülatif yüzdelerine göre sınıflandırılmasından meydana gelir. Stok kalemleri yıllık TL bazında stok değerine göre A, B, C gruplarına ayrılmaktadır (Demirdöğen ve Küçük, 2009:77). A Grubu: A grubuna giren stok kalemleri, toplam miktarın % sini, toplam değerin %75-80 ini oluģturur. B Grubu: Bu gruba giren stoklar miktar olarak %30-40, değer olarak %10-15 lik bir payları vardır. C Grubu: Toplam stok miktarı içindeki payı %40-50, değer olarak sadece %5-10 luk paya sahiptirler. G.VED YÖNTEMĠ VED yönteminde, ABC yönteminde olduğu gibi ilaç ve malzememler önem derecesine göre üç gruba ayrılmaktadır. Gruplandırma insan hayatı açısından taģıdığı değere göre belirlenmektedir. Birinci grup (V grubu) hayati önem taģıyan mutlaka bulunması gereken malzemelerden oluģur. Ġkinci grup (E grubu) önemli olmasına rağmen alternatifi bulunabilen malzemelerden oluģur. Üçüncü grup (D grubu) malzemeler ise, bulunması zor olmayan isteğe bağlı malzemelerden oluģur. H.EKONOMĠK SĠPARĠġ MĠKTARI (ESM) YÖNTEMĠ Ekonomik sipariģ miktarı yöntemi, genel olarak satın alma, sipariģ, stok ve stoksuzluk maliyetlerini dikkate alarak, optimum sipariģ miktarını bulmak için kullanılan bir tekniktir (Demir ve Eroğlu, 2008:264). Bu yöntem pek çok zayıf

227 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, yönleri de içinde barındırmaktadır. Modelin en zayıf yönü ise gerçek hayatı tam yansıtmayan varsayımların olmasıdır (Sulak ve Eroğlu, 2009:385). I.TAM ZAMANINDA STOKLAMA SĠSTEMĠ (JIT) JIT, bir iģletmenin ürününe değer katan faaliyetlere odaklanmasına yardım etmekte ve değer katmayan faaliyetleri yapmamasına yardım ederek verimliliği artırmaktadır (Acar, Ömürbek ve Eroğlu, 2006:22). Maliyet düģürme stratejisi olarak JIT, örgüt içindeki yapısal ve süreçsel yeniden tanımlanmaları üzerine kuruludur. Değer yaratmayan faaliyetlerin ayıklanması, israfın önlenmesi, kalitenin ve prodüktivitenin arttırılması, bekleme ve ayarlama zamanlarının azaltılması, stokların düģürülmesi faaliyet maliyetlerini düģürür (Basık ve Türker, 2005: 56). III. YÖNTEM Hastane için en uygun stok kontrol yöntemi, Analitik HiyerarĢi Süreci (AHS) yöntemi kullanılarak bulunmaya çalıģılmıģtır. AHS 1970 lerde Prof. Thomas L. Saaty tarafından geliģtirilmiģtir. Bu süreç, birden çok kriter içeren karmaģık problemlerin çözümünde kullanılan bir karar verme yöntemidir (Kuruüzüm ve Atsan, 2001: 84).Ġnsan yargılarının, karar alma sürecinde dikkate alınması, karar verme anında karara yeni boyutlar kazandırabileceği gibi kararın etkinliğini de artırabilmektedir. Çünkü her bir birey için aynı karar probleminde, karar kriterlerinin önem düzeyi farklı olabileceği gibi, seçeneklerin değerlendirme aģamasındaki yargılarda dahi farklılık görülebilmektedir. Bu durumda gerek bireysel yargı farklılıklarını bir arada değerlendirebilen gerekse de herkesin aynı anda ikna olabileceği ortak bir karara ihtiyaç duyulmaktadır (Adıgüzel vd., 2009: 21).Bu özelliği ile AHS karar almada grup veya bireyin öncelliklerini dikkate alarak nitel ve nicel değiģkenleri bir arada değerlendiren matematiksel bir yöntemdir (Korpela,1999:137). AHS nin temeli ikili karģılaģtırmalara dayanır. Saaty (1994), karar kriterlerinin ve karar kriterlerinin ikili karģılaģtırmasında kullanılan bir ölçek geliģtirmiģtir. Bu ölçekle, karar kriterleri ve her bir karar kriterine göre karar seçenekleri ikili karģılaģtırmalarla 1 ile 9 arasında bir değerle değerlendirilir (Saaty, 1994:26). Yapılan çalıģma sonucunda verilecek karar birçok kiģiyi etkileyecek yapıda ise ikili karģılaģtırma karar matrisleri farklı kiģilerin yargılarının birleģtirilmesi ile oluģturulur. Bu birleģtirme sonucunda birçok araģtırmacı, tutarlı ikili karģılaģtırma matrisi elde edebilmek için, geometrik ortalama yönteminin kullanılmasını önermiģtir. Bu özelliği ile AHS karar almada grup veya bireyin öncelliklerini dikkate alarak nitel ve nicel değiģkenleri bir arada değerlendiren matematiksel bir yöntemdir (Korpela,1999:137). Saaty tarafından önerilen 1 ile 9

228 224 KISAKÜREK ve ELDEN arasındaki değerler en iyi sonuçların elde edilmesini sağlamaktadır. Tablo 1 de önem değerleri ve anlamları açıklanmıģtır (Dağdeviren vd., 2004:132). Tablo 1. Ġkili KarĢılaĢtırmalar Matrisi Ġçin Değerlendirme Ölçeği Değeri Tanım Açıklama 1 EĢit önemde Seçenekler eģit önemde veya kayıtsız kalınıyor. 3 Orta derecede önemli 5 Kuvvetli derecede önemli 7 Çok kuvvetli derecede önemli 9 Kesin önemli 1. Seçenek 2. seçeneğe göre biraz daha önemli veya tercih ediliyor. 1. Seçenek 2. seçeneğe göre oldukça önemli veya fazla tercih ediliyor. 1. Seçenek 2. seçeneğe göre çok daha önemli veya çok fazla tercih ediliyor. 1. Seçenek 2. seçeneğe göre aģırı derecede önemli veya aģırı derecede tercih ediliyor. 2,4,6,8 Ara değerler ArdıĢık iki değerlendirme arasındaki ara değerler. Kaynak: Saaty, En uygun stok kontrol yönteminin seçimi problemi için belirlenen hiyerarģik ağaç modeli Expert Choice (EC) programına ġekil 1 de gösterilmiģtir. Çalışmanın kısıtları ise, Maliyet Kriterine Göre Öncelikli Stok Kontrol Yöntemleri Zaman Kriterine Göre Öncelikli Stok Kontrol Yöntemleri ve Ġmaj Kriterine Göre Öncelikli Stok Kontrol Yöntemleri olarak belirlenmiģtir. IV. UYGULAMA Stok kontrol yönteminin seçimi gibi önemli bir konuda öznel değerlendirmelerdeki farklılığı en aza indirmek için Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi AraĢtırma Hastanesi (bundan sonra kısaca Hastane denilecektir.) sinin Göz Bölümüne ait stoklardaki ilgili verilerden yararlanılmıģtır. Göz bölümünün

229 Gözle Kontrol Çift Kutu Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter ABC VED Ekonomi k Envanter JIT C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, seçilme nedeni yılları arasında en fazla stok bulunduran bölüm olmasındandır. Tablo 2 de görüldüğü gibi üç kriter EC de karģılaģtırılmıģ ve her bir kriter farklı önem derecesinde değerlendirilmiģtir. Önem derecesi belirlenirken verilen puanlar bölüm doktorlarına, eczacıya, ayniyat ve depo çalıģanları ile yapılan yüz yüze mülakat yöntemine göre oluģan ortalama değerlerdir. Nitel yöntemlerle, mülakat tekniği kullanılarak alınan öznel değerlendirmeler birleģtirilmiģ ve ikili karģılaģtırma matrisleri kurulurken bu değerlendirmeler ıģığında puanlar verilmiģtir. Bu iģlem bütün kriterler için yapılmıģ ve yukarıdaki karģılaģtırma matrisi elde edilmiģtir. Tablo 2. Kriterlerin KarĢılaĢtırma Matrisi Maliyet Ġmaj Zaman Maliyet Ġmaj 1/5 1 3 Zaman 1/7 1/3 1 Tutarsızlık Oranı: 0,06 Tablo 2 de görülebileceği gibi maliyet ve imaj kriteri karģılaģtırıldığında, hastane açısından maliyet kriterinin imaj kriterine göre kuvvetli derecede önemli olduğu belirlenmiģtir. Aynı Ģekilde maliyet ve zaman kriterine bakıldığında maliyet kriteri, zaman kriterine göre çok kuvvetli derecede önemli çıkmıģtır. Ġmaj ve zaman kriterleri karģılaģtırıldığında ise, orta derecede önemlidir. Bu sonuçlar itibariyle maliyet kriteri en önemli kriter olmuģtur. Tablodan görüleceği gibi Tutarsızlık oranı 0,06 dır. Bu değer 0,10 dan küçük olduğundan dolayı karģılaģtırmalar tutarlıdır. Tablo 3 te maliyet kriterine göre stok kontrol yöntemlerinin karģılaģtırma matrisleri verilmiģtir. Tablo 3. Maliyet Kriterine Göre Alternatiflerin KarĢılaĢtırılması Gözle Kontrol /2 Çift Kutu 1/ /3 Sürekli Envanter 1/4 1/ /5

230 226 KISAKÜREK ve ELDEN Periyodik Envanter Seçimlik Envanter 1/7 1/6 1/4 1 1/2 1/ 3 1/6 1/5 1/ / 2 1/ 3 1/ 2 1/5 1/8 1/4 1/7 ABC 1/5 1/4 1/ /3 1/6 VED 1/5 1/4 1/ /3 1/6 Ekonomik Envanter 1/3 1/2 1/ /4 JIT Tutarsızlık Oranı: 0,03 Tablo 3 te gözle kontrol yöntemi çift kutu yöntemine göre, orta derece önemli olan 3 değerini almıģken, ikinci satırda gözle kontrol yöntemi sürekli envanter yöntemine göre, orta ile kuvvetli derece arasında önemli değeri olan 4 değerini almıģtır. Diğer değerler tabloda verilmiģtir. Tutarsızlık değeri 0,03 dür. Değer 0,10 dan küçük olduğu için karģılaģtırma matrisi tutarlıdır. Maliyet kriterine göre alternatifler değerlendirildiğinde öncelikli stok kontrol yöntemleri tablo 4 te verilmiģtir. Tablo 4. Maliyet Kriterine Göre Öncelikli Stok Kontrol Yöntemleri Bu kritere göre yapılan değerlendirmede 0,03 tutarsızlık oranında, Tablo 4 te görülebileceği gibi sırasıyla JIT 0,308 değeri ile en az maliyetli stok kontrol yöntemi, gözle kontrol yöntemi ise 0,234 değeri ile ikinci yöntem olarak ön plana çıkmaktadır. ABC ve VED yöntemleri ise, 0,044 ile eģit önemde stok kontrol yöntemleridir.

231 Gözle Kontrol Çift Kutu Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter ABC VED Ekonomik Envanter JIT C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Ġkinci kriter olan zaman kriterine göre alternatiflerin karģılaģtırma matrisleri Tablo 5 te verilmiģtir. Tablo 5. Zaman Kriterine Göre Alternatiflerin KarĢılaĢtırma Matrisleri Gözle Kontrol 1 1/3 1/4 1/7 1/5 1/6 1/6 1/2 2 Çift Kutu 3 1 1/2 1/5 1/3 1/4 1/4 2 4 Sürekli Envanter /4 1/2 1/3 1/3 3 5 Periyodik Envanter Seçimlik Envanter /3 1 1/2 1/2 4 6 ABC / VED / Ekonomik Envanter 2 1/2 1/3 1/6 1/4 5 1/5 1 3 JIT 1/2 1/4 1/5 1/8 1/6 7 1/7 1/3 1 Tutarsızlık Oranı: 0,03 Tablo 5 te görüldüğü gibi karģılaģtırma matrisinin tutarsızlık oranı 0,03 tür. Bu değer 0,10 dan küçük olduğundan dolayı karģılaģtırma matrisi tutarlıdır. Tablo 6. Zaman Kriterine Göre Öncelikli Stok Kontrol Yöntemleri

232 Gözle Kontrol Çift Kutu Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter ABC VED Ekonomik Envanter JIT 228 KISAKÜREK ve ELDEN Tablo 6 da görüldüğü gibi zaman kriterine göre öncelikli stok kontrol yöntemleri karģılaģtırılmıģtır. 0,03 tutarsızlık oranında, periyodik envanter yöntemi 0,278 değeri ile zamanı en verimli kullanan stok kontrol yöntemi, ABC ve VED yöntemleri ise 0,186 değeri ile zamanı verimli kullanan ikinci yöntem olarak ön plana çıkmaktadırlar. Yüz yüze mülakat yapılan hastane çalıģanları malzeme ve ilaç tedarik güçlüğü endiģesi taģımalarından dolayı sıralamada JIT yöntemini 0,020 değeri ile en son sırada değerlendirmiģlerdir. Üçüncü kriter olan imaj kriterine göre alternatiflerin karģılaģtırma matrisleri Tablo 7 de verilmiģtir. Tablo 7. Ġmaj Kriterine Göre Alternatiflerin KarĢılaĢtırma Matrisleri Gözle Kontrol 1 1/3 1/5 1/7 1/4 1/6 1/6 1/2 2 Çift Kutu 3 1 1/3 1/5 1/2 1/4 1/4 2 4 Sürekli Envanter Periyodik Envanter Seçimlik Envanter /3 2 1/2 1/ /2 1/4 1 1/3 1/3 3 5 ABC / VED / Ekonomik Envanter 2 1/2 1/4 1/6 1/3 1/5 1/5 1 3 JIT 1/2 1/4 1/6 1/8 1/5 1/7 1/7 1/3 1 Tutarsızlık Oranı: 0,03 Tablo 7 dan da görülebileceği gibi imaj kriterine göre alternatifleri karģılaģtırma matrisinin tutarsızlık oranı 0,03 olarak elde edilmiģtir. Böylece karģılaģtırma matrisinin tutarlı olduğu ortaya çıkmıģtır. Tablo 8 de imaj kriterine göre elde edilen sonuçlar verilmiģtir.

233 C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Tablo 8. Ġmaj Kriterine Göre Öncelikli Stok Kontrol Yöntemleri Yapılan değerlendirmeler sonucunda Tablo 8 de görüleceği gibi 0,03 tutarsızlık oranında 0,278 puanla periyodik envanter yöntemi ikinci sıradaki 0,186 puanlı ABC ve VED yöntemlerinden imaj kriteri bakımından daha önemli olarak ortaya çıkmıģtır. Tablo 9. Hedefe Göre Stok Kontrol Yöntemleri Stok kontrol yöntemleri; maliyet, imaj ve zaman kriterlerinin tümüyle birlikte değerlendirildiğinde Tablo 9 da görüldüğü gibi Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi AraĢtırma Hastanesinde en uygun stok kontrol yöntemi 0,04 tutarsızlık oranında tam zamanında stoklama yöntemi 0,225 puanla en öncelikli, gözle kontrol 0,174 ile ikinci öncelikli, çift kutu yöntemi ise 0,121 ile üçüncü öncelikle stok kontrol yöntemi olmuģlardır. 0,10 puandan az alan periyodik envanter yöntemi, ABC, VED, sürekli envanter, ekonomik sipariģ miktarı ve

C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2011 1

C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2011 1 C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2011 1 TÜKETĠCĠLERĠN SOSYO-EKONOMĠK ÖZELLĠKLERĠ ĠLE MAĞAZA MARKALI ÜRÜNLERE YÖNELĠK SATIN ALMA DAVRANIġLARI ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ Nurcan Yücel * ve

Detaylı

Mağaza Markalı Ürünlere Yönelik Tüketicilerin Satın Alma Davranışları Üzerine Bir Araştırma*

Mağaza Markalı Ürünlere Yönelik Tüketicilerin Satın Alma Davranışları Üzerine Bir Araştırma* KMÜ Sosyal ve Ekonomi k Araştırmalar Dergi si 1 (19): 95-105, 010 ISSN: 1309-913, www.kmu.edu.tr Mağaza Markalı Ürünlere Yönelik Tüketicilerin Satın Alma Davranışları Üzerine Bir Araştırma* Nurcan YÜCEL

Detaylı

Örnekleme Süreci ve Örnekleme Yöntemleri

Örnekleme Süreci ve Örnekleme Yöntemleri Örnekleme Süreci ve Örnekleme Yöntemleri Prof. Dr. Cemal YÜKSELEN Ġstanbul Arel Üniversitesi 4. Pazarlama AraĢtırmaları Eğitim Semineri 26-29 Ekim 2010 Örnekleme Süreci Anakütleyi Tanımlamak Örnek Çerçevesini

Detaylı

BĠR DEVLET HASTANESĠNDE ÇALIġANLARIN HASTA VE ÇALIġAN GÜVENLĠĞĠ ALGILARININ ĠNCELENMESĠ. Dilek OLUT

BĠR DEVLET HASTANESĠNDE ÇALIġANLARIN HASTA VE ÇALIġAN GÜVENLĠĞĠ ALGILARININ ĠNCELENMESĠ. Dilek OLUT BĠR DEVLET HASTANESĠNDE ÇALIġANLARIN HASTA VE ÇALIġAN GÜVENLĠĞĠ ALGILARININ ĠNCELENMESĠ Dilek OLUT Tıp biliminin ilk ve temel prensiplerinden biri Önce Zarar Verme ilkesidir. Bu doğrultuda kurgulanan sağlık

Detaylı

Doç. Dr. Eyyup Yaraş

Doç. Dr. Eyyup Yaraş Doç. Dr. Eyyup Yaraş ÖZGEÇMİŞ 1. Genel Yazışma Adresi: Tel: +90 242 310 6401 E-Posta: 2. Eğitim: Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Kampus Antalya / TÜRKİYE eyaras@akdeniz.edu.tr

Detaylı

T.C. Hitit Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İşletme Anabilim Dalı

T.C. Hitit Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İşletme Anabilim Dalı T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı X, Y, Z KUŞAĞI TÜKETİCİLERİNİN YENİDEN SATIN ALMA KARARI ÜZERİNDE ALGILANAN MARKA DENKLİĞİ ÖĞELERİNİN ETKİ DÜZEYİ FARKLILIKLARININ

Detaylı

894 2 nd International Conference on New Trends in Education and Their Implications April, 2011 Antalya-Turkey

894 2 nd International Conference on New Trends in Education and Their Implications April, 2011 Antalya-Turkey 894 OKUL MÜDÜRLERĠNĠN YETERLĠKLERĠNĠN EĞĠTĠM ÖĞRETĠM SÜRECĠNE ETKĠSĠ Yrd. Doç. Dr. Sevinç PEKER, Yıldız Teknik Üniversitesi, sevpek@gmail.com Öğr.Gör. Gülenaz SELÇUK, Celal Bayar Üniversitesi, gselcuk@hotmail.com

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Feyzi ÖZMEN tarafından hazırlanan Aday Öğretmenlerin Öz Yeterlilikleri

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Ahmet ÖZKAN tarafından hazırlanan Ġlkokul ve Ortaokul Yöneticilerinin

Detaylı

ersitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Maslak Kampüsü, Derece Bölüm/Program Üniversite

ersitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Maslak Kampüsü, Derece Bölüm/Program Üniversite 14 Eylül 1973 FMV, k. misra.gul@isikun.edu.tr, 0216 528 7209 ersitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Maslak Kampüsü, 0212 286 4911-4158 Derece Bölüm/Program Üniversite Lisans 1995 Y. Lisans Georgia State

Detaylı

Doç. Dr. Mustafa ÖZDEN Arş. Gör. Gülden AKDAĞ Arş. Gör. Esra AÇIKGÜL

Doç. Dr. Mustafa ÖZDEN Arş. Gör. Gülden AKDAĞ Arş. Gör. Esra AÇIKGÜL Doç. Dr. Mustafa ÖZDEN Arş. Gör. Gülden AKDAĞ Arş. Gör. Esra AÇIKGÜL 11.07.2011 Adıyaman Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi Öğretmenliği A.B.D GĠRĠġ Fen bilimleri derslerinde anlamlı

Detaylı

HĠTĠT ÜNĠVERSĠTESĠ. SÜREKLĠ EĞĠTĠM UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ FAALĠYET RAPORU

HĠTĠT ÜNĠVERSĠTESĠ. SÜREKLĠ EĞĠTĠM UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ FAALĠYET RAPORU HĠTĠT ÜNĠVERSĠTESĠ SÜREKLĠ EĞĠTĠM UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ FAALĠYET RAPORU 2012 ĠÇĠNDEKĠLER ÜST YÖNETĠCĠ SUNUġU I- GENEL BĠLGĠLER A- Misyon ve Vizyon.. B- Yetki, Görev ve Sorumluluklar... C- Ġdareye

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı : TÜRKER TUĞSAL Doğum Tarihi : 1980 Unvanı : Dr. Öğrenim Durumu : Doktora Çalıştığı Kurum : Beykent Üniversitesi Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme Süleyman Demirel Üniversitesi

Detaylı

MARKET MARKALARI VE ÜRETİCİ MARKALARINA YÖNELİK TÜKETİCİ ALGILAMALARI

MARKET MARKALARI VE ÜRETİCİ MARKALARINA YÖNELİK TÜKETİCİ ALGILAMALARI MARKET MARKALARI VE ÜRETİCİ MARKALARINA YÖNELİK TÜKETİCİ ALGILAMALARI Yrd. Doç. Dr. Fatma DEMİRCİ OREL Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ÖZET Perakendecilerin satışa

Detaylı

EK-3 ÖZGEÇMİŞ. 5. Akademik Unvanlar 5.1. Yardımcı Doçentlik Tarihi: 5.2. Doçentlik Tarihi: 5.3. Profesörlük Tarihi:

EK-3 ÖZGEÇMİŞ. 5. Akademik Unvanlar 5.1. Yardımcı Doçentlik Tarihi: 5.2. Doçentlik Tarihi: 5.3. Profesörlük Tarihi: EK-3 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SEVAL AKSOY 2. Doğum Tarihi: 04.10.1985 3. Unvanı: Öğretim Görevlisi 4. Öğrenim Durumu: Doktora (Devam Ediyor) 5. Çalıştığı Kurum: Doğuş Üniversitesi Derece Bölüm/Program Üniversite

Detaylı

ulu Sosy Anahtar Kelimeler: .2014, Makale Kabul Tarihi:21.10.2014 2014, Cilt:11, 163-184

ulu Sosy Anahtar Kelimeler: .2014, Makale Kabul Tarihi:21.10.2014 2014, Cilt:11, 163-184 ulu.2014, Makale Kabul Tarihi:21.10.2014 Sosy Anahtar Kelimeler: 2014, Cilt:11, 163184 The Relaionship Between Social Capital of Schools And Organizational Image Based On Perceptions of Teachers Abstract:The

Detaylı

T.C. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI

T.C. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI T.C. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI SOSYAL MEDYADA MARKA TOPLULUKLARININ ÖNEMİ VE BİR ARAŞTIRMA YÜKSEK LİSANS TEZİ Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet Yaman ÖZTEK

Detaylı

YÜKSEK ÖĞRETĠMDE HĠZMET KALĠTESĠNĠN MÜġTERĠ MEMNUNĠYETĠNE ETKĠSĠ DUMLUPINAR ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ NDE BĠR UYGULAMA

YÜKSEK ÖĞRETĠMDE HĠZMET KALĠTESĠNĠN MÜġTERĠ MEMNUNĠYETĠNE ETKĠSĠ DUMLUPINAR ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ NDE BĠR UYGULAMA 552 Journal of Azerbaijani Studies YÜKSEK ÖĞRETĠMDE HĠZMET KALĠTESĠNĠN MÜġTERĠ MEMNUNĠYETĠNE ETKĠSĠ DUMLUPINAR ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ NDE BĠR UYGULAMA 1 Ercan TAŞKIN (Dumlupınar Üniversitesi,

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans (B.Sc.)

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans (B.Sc.) ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Dilek Sağlık Özçam 2. Doğum Tarihi: 06.04.1966 3. Ünvanı: Yrd.Doçent.Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans (B.Sc.) Gıda Müh. ODTÜ 1989 Y. Lisans (MBA) İşletme

Detaylı

ÖZGEÇMĠġ. Derece Alan Üniversite Yıl. Enstitüsü

ÖZGEÇMĠġ. Derece Alan Üniversite Yıl. Enstitüsü 1. Adı Soyadı : ÖZGÜL DAĞLI ÖZGEÇMĠġ 2. Doğum Tarihi : 31.05.1977 3. Unvanı : Yrd. Doç. Dr 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans ĠletiĢim Sanatları Anadolu Üniversitesi ĠletiĢim

Detaylı

TÜKETİCİLERİN SÜPERMARKET TERCİHİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA

TÜKETİCİLERİN SÜPERMARKET TERCİHİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA TÜKETİCİLERİN SÜPERMARKET TERCİHİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA Mesut ÇAKIR Adnan Menderes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yrd.Doç.Dr. E-posta: mcakir@adu.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans 1. Adı Soyadı: Ayşe Begüm Ötken ÖZGEÇMİŞ 2. Doğum Tarihi: 08.08.1977 3. Ünvanı: Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Y. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkiler Y. Human Resource

Detaylı

I. YIL YY KODU Z/S DERSİN ADI DERSİN İNGİLİZCE ADI HAFTALIK DERS SAATI (T + U)-KREDISI

I. YIL YY KODU Z/S DERSİN ADI DERSİN İNGİLİZCE ADI HAFTALIK DERS SAATI (T + U)-KREDISI NEVġEHĠR ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ ĠġLETME N.Ö. BÖLÜMÜ LĠSANS ÖĞRETĠM PLANI I. YIL YY KODU Z/S DERSİN ADI DERSİN İNGİLİZCE ADI HAFTALIK DERS SAATI İŞL-101 Z Davranış Bilimleri-I

Detaylı

T.C. Hitit Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İşletme Anabilim Dalı

T.C. Hitit Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İşletme Anabilim Dalı T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı TURİZM PAZARLAMASINDA TÜKETİCİLERİN TURİSTİK SATIN ALMA KARARI ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN WEB SİTESİ TASARIM ÖZELLİKLERİNİN NÖROGÖRÜNTÜLEME

Detaylı

ELEKTRONİK TİCARET ÖDEME ARAÇLARI

ELEKTRONİK TİCARET ÖDEME ARAÇLARI DERS NOTU - 2 ELEKTRONİK TİCARET ÖDEME ARAÇLARI Ġnternet üzerinden güvenli bir Ģekilde ödeme yapılabilmesi için pek çok araç geliģtirilmiģtir. Kredi Kartı Elektronik Para Elektronik Çek Diğer Ödeme Araçları

Detaylı

Mağaza İmajı ile Mağaza Sadakati Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi: Denizli İlinde Yapılan Bir Araştırma

Mağaza İmajı ile Mağaza Sadakati Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi: Denizli İlinde Yapılan Bir Araştırma Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt: 10, Sayı: 19, ss. 1-30, 2012 Mağaza İmajı ile Mağaza Sadakati Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi: Denizli İlinde Yapılan Bir Araştırma Atilla YÜCEL* & Nurcan YÜCEL** Özet

Detaylı

MARKA YÖNETİMİ Markanın Konusu, Çeşitleri ve Temel Kavramlar

MARKA YÖNETİMİ Markanın Konusu, Çeşitleri ve Temel Kavramlar MARKA YÖNETİMİ Markanın Konusu, Çeşitleri ve Temel Kavramlar Arş.Gör. Duran GÜLER Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Tedarik Zinciri Marka Performansı Aynı ya da farklı, çeşitli niteliklerde

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve III TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Canan ULUDAĞ tarafından hazırlanan Bağımsız Anaokullarında

Detaylı

EDITORIAL TEAM EDITOR IN CHIEF ECONOMICS EDITOR SOCIOLOGY EDITOR PSYCHOLOGY EDITOR BUSINESS ADMINISTRATION EDITOR

EDITORIAL TEAM EDITOR IN CHIEF ECONOMICS EDITOR SOCIOLOGY EDITOR PSYCHOLOGY EDITOR BUSINESS ADMINISTRATION EDITOR EDITORIAL TEAM EDITOR IN CHIEF Assoc. Prof. Ali Çağlar ÇAKMAK, Bursa Technical University, Faculty of Humanities and Social ECONOMICS EDITOR Dr. Lecturer Cevat BİLGİN, Bursa Technical University, Faculty

Detaylı

KALĠTE BĠLGĠLENDĠRME TOPLANTISI SONUÇ BĠLDĠRGESĠ. 18 Temmuz Harran Üniversitesi. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi

KALĠTE BĠLGĠLENDĠRME TOPLANTISI SONUÇ BĠLDĠRGESĠ. 18 Temmuz Harran Üniversitesi. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi KALĠTE BĠLGĠLENDĠRME TOPLANTISI SONUÇ BĠLDĠRGESĠ 18 Temmuz 2018 Harran Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu Osmanbey YerleĢkesi, ġanlıurfa Harran Üniversitesi Kalite Koordinatörlüğü

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl Lise Fen Galatasaray Lisesi

Derece Alan Üniversite Yıl Lise Fen Galatasaray Lisesi ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Dr. Öğr.Üyesi ESRA DEMİRBAŞ 2. Doğum Tarihi: 10.03.1965 3. e-posta: Esra.demirbas@yeniyuzyil.edu.tr 4. Unvanı: Öğretim Üyesi/Dekan Yardımcısı 5. Öğrenim Durumu: Bahçeşehir Üniversitesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme Abant İzzet Baysal Üniversitesi 2004 İ.İ.B.F. Lisansüstü İşletme Yönetimi İstanbul Üniversitesi

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme Abant İzzet Baysal Üniversitesi 2004 İ.İ.B.F. Lisansüstü İşletme Yönetimi İstanbul Üniversitesi ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Zeynep HATİPOĞLU 2. Doğum tarihi : 25.06.1982 3. Unvanı : Yardımcı Doçent 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Detaylı

2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU

2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU 2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU Kamuda stratejik yönetim anlayıģının temelini oluģturan kaynakların etkili ve verimli bir Ģekilde kullanılması ilkesi çerçevesinde,

Detaylı

MUHASEBE MESLEK MENSUPLARININ TTK, TMS/ TFRS ve KOBĠ TFRS ĠLE ĠLGĠLĠ GENEL GÖRÜġLERĠ: ERZĠNCAN ÖRNEĞĠ

MUHASEBE MESLEK MENSUPLARININ TTK, TMS/ TFRS ve KOBĠ TFRS ĠLE ĠLGĠLĠ GENEL GÖRÜġLERĠ: ERZĠNCAN ÖRNEĞĠ MUHASEBE MESLEK MENSUPLARININ TTK, TMS/ TFRS ve KOBĠ TFRS ĠLE ĠLGĠLĠ GENEL GÖRÜġLERĠ: ERZĠNCAN ÖRNEĞĠ OPINIONS OF ACCOUNTANTS ABOUT TURKISH TRADE LAW, TURKISH ACCOUNTING STANDARDS-TURKISH FINANCIAL REPORTING

Detaylı

ABSTRACT $WWLWXGHV 7RZDUGV )DPLO\ 3ODQQLQJ RI :RPHQ $QG $IIHFWLQJ )DFWRUV

ABSTRACT $WWLWXGHV 7RZDUGV )DPLO\ 3ODQQLQJ RI :RPHQ $QG $IIHFWLQJ )DFWRUV ÖZET Amaç: Araştırma, Aile Planlaması (AP) polikliniğine başvuran kadınların AP ye ilişkin tutumlarını ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma

Detaylı

Arş. Gör. Dr. Mücahit KÖSE

Arş. Gör. Dr. Mücahit KÖSE Arş. Gör. Dr. Mücahit KÖSE Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Evliya Çelebi Yerleşkesi (3100) KÜTAHYA Doğum Yeri ve Yılı: Isparta/Yalvaç Cep Telefonu: Telefon:765031-58 E-posta:

Detaylı

Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları (Konya İli Selçuklu İlçesi Örneği)

Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları (Konya İli Selçuklu İlçesi Örneği) 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi 5-7 Eylül 2012 Konya Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları (Konya İli Selçuklu İlçesi Örneği) Cennet OĞUZ1 1Prof.Dr;Selçuk Üniversitesi Tarım Ekonomisi

Detaylı

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET ABSTRACT

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET ABSTRACT Muğla Üniversitesi SBE Dergisi Güz 2001 Sayı 5 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET Erdoğan GAVCAR * Meltem ÜLKÜ

Detaylı

20. ULUSAL PAZARLAMA KONGRESİ Anadolu Üniversitesi - Eskişehir

20. ULUSAL PAZARLAMA KONGRESİ Anadolu Üniversitesi - Eskişehir 20. ULUSAL PAZARLAMA KONGRESİ Anadolu Üniversitesi - Eskişehir Küreselleşme ve Küresel Marka Algısının Satın Alma Niyeti Üzerine Etkisi 1 Effects of Globalozation and Global Brand Perception to Purchase

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Recep Serkan Arık

Yrd. Doç. Dr. Recep Serkan Arık Yrd. Doç. Dr. Recep Serkan Arık Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Ana Bilim Dalı Evliya Çelebi Yerleşkesi (43100) KÜTAHYA Cep Telefonu: Telefon:

Detaylı

Futbol Ayakkabısı (Krampon) Markalarında Marka Kişiliği ve Marka Değeri Arasındaki İlişki

Futbol Ayakkabısı (Krampon) Markalarında Marka Kişiliği ve Marka Değeri Arasındaki İlişki Futbol Ayakkabısı (Krampon) Markalarında Marka Kişiliği ve Marka Değeri Arasındaki İlişki The Relationship Between Brand Personality and Brand Equity on Football Shoes Yavuz Yıldız 1,, Özge Güngörür 2,

Detaylı

Yıl: 4, Sayı: 11, Haziran 2017, s

Yıl: 4, Sayı: 11, Haziran 2017, s Yıl: 4, Sayı: 11, Haziran 2017, s. 302-331 Deniz BERBEROĞLU 1 Zekavet KABASAKAL 2 GELĠġĠMSEL YETERSĠZLĠĞĠ OLAN ÇOCUKLARIN EBEVEYNLERĠNĠN YAġAM DOYUM VE BAġA ÇIKMA STRATEJĠLERĠNĠN ĠNCELENMESĠ Özet Bu araģtırmanın

Detaylı

The International New Issues In SOcial Sciences

The International New Issues In SOcial Sciences Number: 4 pp: 89-95 Winter 2017 SINIRSIZ İYİLEŞMENİN ÖRGÜT PERFORMANSINA ETKİSİ: BİR UYGULAMA Okan AY 1 Giyesiddin NUROV 2 ÖZET Sınırsız iyileşme örgütsel süreçlerin hiç durmaksızın örgüt içi ve örgüt

Detaylı

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ BÖLÜM KODU: 0207

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ BÖLÜM KODU: 0207 İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ BÖLÜM KODU: 0207 01.Yarıyıl Dersleri Ders Kodu Ders Adı İngilizce Ders Adı TE PR KR AKTS IKT105 İktisada Giriş Introduction to Economics 3 0 3 4 ISL101

Detaylı

Akademik ve Mesleki Özgeçmiş

Akademik ve Mesleki Özgeçmiş RESİM Dr. Hülya PEHLİVAN hulyapeh@hacettepe.edu.tr Akademik ler Akademik ve Mesleki Özgeçmiş Üniversite Dışı ler ve Danışmanlıklar İdari ler Verdiği Dersler Lisans Dersin Kodu Adı Kredisi EBB 147 Eğitim

Detaylı

Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan

Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan Psikososyal Güvenlik İklimi Psikososyal güvenlik iklimi, örgütsel iklimin spesifik bir boyutu olup, çalışanların psikolojik

Detaylı

Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları: Aydın Đlinde Bir Uygulama

Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları: Aydın Đlinde Bir Uygulama Tüketicilerin Market Markalı Gıda Ürünlerine Bakış Açıları: Aydın Đlinde Bir Uygulama Ece AKSU ARMAĞAN 1 ÖZET Son yıllarda tüketicilerin satın alma biçimleri, yaşam tarzları, istek ve ihtiyaçlarındaki

Detaylı

Tablo-1 %100 İNGİLİZCE İŞLETME BÖLÜMÜ - 8 YARIYILLIK LİSANS MÜFREDATI

Tablo-1 %100 İNGİLİZCE İŞLETME BÖLÜMÜ - 8 YARIYILLIK LİSANS MÜFREDATI Tablo-1 %100 İNGİLİZCE İŞLETME BÖLÜMÜ - 8 YARIYILLIK LİSANS MÜFREDATI GEDİZ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ YARIYILI: I FIRST SEMESTER ATA 101*** Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi I

Detaylı

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Bige Zeynep OKTUĞ Doğum Tarihi: 12.02.1972 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Boğaziçi Üniversitesi 1996 Y. Lisans İletişim

Detaylı

Available online at

Available online at Available online at www.sciencedirect.com Procedia - Social and Behavioral Sciences 55 ( 2012 ) 1079 1088 *English Instructor, Abant Izzet Baysal University, Golkoy Campus, 14100, Bolu, Turkey (karakis_o@ibu.edu.tr)

Detaylı

2013-2014 ACADEMIC YEAR CURRICULUM OF DEPARTMENT OF LOGISTICS MANAGEMENT FIRST SEMESTER

2013-2014 ACADEMIC YEAR CURRICULUM OF DEPARTMENT OF LOGISTICS MANAGEMENT FIRST SEMESTER 2013-2014 ACADEMIC YEAR CURRICULUM OF DEPARTMENT OF LOGISTICS MANAGEMENT FIRST SEMESTER ENG 102 Akademik Sunum Becerileri Academic Presentation Skills 2 2 3 6 HVI 101 Sivil Havacılığa Giriş Introduction

Detaylı

Gıda Perakendecilerinin Özel Markalı Ürünleri Geliştirme Amaçları ve Özel Markalı Ürünlere Bakış Açıları

Gıda Perakendecilerinin Özel Markalı Ürünleri Geliştirme Amaçları ve Özel Markalı Ürünlere Bakış Açıları Volume 2. Number 1. 2011 pp. 173-188 ISSN: 1309-2448 www.berjournal.com Gıda Perakendecilerinin Özel Markalı Ürünleri Geliştirme Amaçları ve Özel Markalı Ürünlere Bakış Açıları Serkan Kilic a Özet: Yoğun

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. İngilizce İşletme Yönetimi Doktora Programı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. İngilizce İşletme Yönetimi Doktora Programı ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Pervin ERSOY Unvanı: Öğretim Görevlisi Doktor E-Mail: pervin.ersoy@yasar.edu.tr; pervinersoy@gmail.com Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Derya DENİZ Doğum Tarihi: 31.12.1979 Ünvanı : Yrd. Doç. Dr. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Psikoloji İstanbul Üniversitesi 2002

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Mutlu Yüksel AVCILAR 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Doktor Öğretim Üyesi 4. Öğrenim Durumu: Doktora

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Mutlu Yüksel AVCILAR 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Doktor Öğretim Üyesi 4. Öğrenim Durumu: Doktora 1. Adı Soyadı: Mutlu Yüksel AVCILAR 2. Doğum Tarihi: 15.09.1977 3. Unvanı: Doktor Öğretim Üyesi 4. Öğrenim Durumu: Doktora ÖZGEÇMİŞ Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme Çukurova Üniversitesi 2001

Detaylı

Yrd.Doç.Dr. SEZAİ KOÇYİĞİT

Yrd.Doç.Dr. SEZAİ KOÇYİĞİT Yrd.Doç.Dr. SEZAİ KOÇYİĞİT Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı Eğitim Bilgileri Eğitim Fakültesi Temel Eğitim 1996-2000 Lisans Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Bölümü

Detaylı

Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü. Dersler ve Krediler

Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü. Dersler ve Krediler Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Dersler ve Krediler I. YIL I HAFTALIK DERS SAATİ UTL101 Z Genel İşletme Introduction to Business 3+0-3 5 UTL103 Z Hukukun Temel Kavramları Basic Concepts of Law

Detaylı

Avrasya Sosyal ve Ekonomi AraĢtırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:

Avrasya Sosyal ve Ekonomi AraĢtırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN: Avrasya Sosyal ve Ekonomi AraĢtırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963 www.asead.com KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK, KURUMSAL ĠMAJ VE Ġġ TATMĠNĠ

Detaylı

Ekonomik Açıdan En Avantajlı Teklifin Belirlenmesinde 2004/18/EC AB Kamu Ġhale Direktifi Ġle 4734 Sayılı Kamu Ġhale Kanununun KarĢılaĢtırılması

Ekonomik Açıdan En Avantajlı Teklifin Belirlenmesinde 2004/18/EC AB Kamu Ġhale Direktifi Ġle 4734 Sayılı Kamu Ġhale Kanununun KarĢılaĢtırılması 49 Ekonomik Açıdan En Avantajlı Teklifin Belirlenmesinde 2004/18/EC AB Kamu Ġhale Direktifi Ġle 4734 Sayılı Kamu Ġhale Kanununun KarĢılaĢtırılması Cemil Akçay 1, A.Sertaç KarakaĢ 2, BarıĢ Sayın 3, Ekrem

Detaylı

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU Adı Soyadı : Doç. Dr. Mustafa GÜLER, Dilem KOÇAK DURAK, Fatih ÇATAL, Zeynep GÜRLER YILDIZLI, Özgür Özden YALÇIN ÇalıĢtığı Birim :

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans İşletme Dokuz Eylül Üniversitesi Y. Lisans Muhasebe Finansman Celal Bayar Üniversitesi 2007

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans İşletme Dokuz Eylül Üniversitesi Y. Lisans Muhasebe Finansman Celal Bayar Üniversitesi 2007 1 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Umut Burak GEYİKÇİ 2. Doğum Tarihi : 21 Haziran 1977. Unvanı : Doktor 4. Öğrenim Durumu: : Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme Dokuz Eylül Üniversitesi 200 Y. Lisans Muhasebe

Detaylı

DERS BİLDİRİM FORMU Fakülte/Yüksekokul Bölüm Anabilim Dalı/Program Sınıf Öğretim Dönemi

DERS BİLDİRİM FORMU Fakülte/Yüksekokul Bölüm Anabilim Dalı/Program Sınıf Öğretim Dönemi DERS BİLDİRİM FORMU Fakülte/Yüksekokul Dersin kodu : 1 : Güz Dersin Adı Dersin İngilizce Adı Z/S T U L ATI ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ I Principles of Ataturk and History of Revolutions I Z 0 0

Detaylı

EK-3 ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: SEVAL AKSOY 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Öğretim Görevlisi

EK-3 ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: SEVAL AKSOY 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Öğretim Görevlisi 1. Adı Soyadı: SEVAL AKSOY 2. Doğum Tarihi: 04.10.1985 3. Unvanı: Öğretim Görevlisi EK-3 ÖZGEÇMİŞ 4. Öğrenim Durumu: Doktora (Devam Ediyor) 5. Çalıştığı Kurum: Doğuş Üniversitesi Derece Bölüm/Program Üniversite

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Unvan Alan Kurum Yıl Prof. Dr. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Görev Kurum Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Unvan Alan Kurum Yıl Prof. Dr. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Görev Kurum Yıl Arş. Gör. Dr. Çiğdem APAYDIN ÖZGEÇMİŞ Adres Akdeniz Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Dumlupınar Bulvarı, Kampus, 07058/ Antalya E-posta cigdemapaydin@akdeniz.edu.tr Telefon 0 242-310 2077 Faks 0 242-2261953

Detaylı

Aziz ÖZTÜRK Selçuk Üniversitesi Beyşehir Ali Akkanat İşletme Fakültesi Yrd. Doç. Dr. E-posta: azizozturk@selcuk.edu.tr

Aziz ÖZTÜRK Selçuk Üniversitesi Beyşehir Ali Akkanat İşletme Fakültesi Yrd. Doç. Dr. E-posta: azizozturk@selcuk.edu.tr SATIŞ GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN GENÇ TÜKETİCİLERİN SATIN ALMA DAVRANIŞLARINA ETKİSİ: SELÇUK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİNİN GSM MARKALARI TERCİHLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Aziz ÖZTÜRK Selçuk Üniversitesi Beyşehir

Detaylı

Revolution I TDL101 Z Türk Dili I Turkish Language I TOPLAM Tarihi II

Revolution I TDL101 Z Türk Dili I Turkish Language I TOPLAM Tarihi II (NORMAL ÖĞRETİM) I. YIL I BF101 Z Genel İşletme Introduction to Business I 3+0-3 4 BF103 Z Mikro İktisada Giriş Introduction to Microeconomics 3+0-3 3 BF105 Z Genel Muhasebe-I Financial Accounting I 3+0-3

Detaylı

CURRICULUM VITAE. Level Program University Year

CURRICULUM VITAE. Level Program University Year CURRICULUM VITAE 1. Name Surname: Figen Yeşilada 2. Date of birth: 24.02.1970 3. Academic Level: Assistant Professor Dr. 4. Educational Background: Level Program University Year Undergraduate Faculty of

Detaylı

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt: 3, Sayı: 1, Mart 2017 ISSN: 2149-5203 www.maliyearastirmalari.com Mart/ March 2017, Cilt / Volume:3, Sayı / Issue:1 Maliye Araştırmaları Dergisi RESEARCH JOURNAL OF PUBLIC

Detaylı

TOPLAM 23+2-25 TOPLAM 23+2-22

TOPLAM 23+2-25 TOPLAM 23+2-22 NEVġEHĠR HACI BEKTAġ VELĠ ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ KAMU YÖNETĠMĠ BÖLÜMÜ NÖ VE ĠÖ LĠSANS ÖĞRETĠM PLANI (2015-2016) I. YIL HAFTALIK DERS SAATI (T+U)-KREDISI KMY109 Z Hukukun Temel

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: EZGİ UZEL AYDINOCAK. 2. Doğum Tarihi: 11/05/1982. 3. Ünvanı: YARD.DOÇ.DR. 4. Öğrenim Durumu: DOKTORA

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: EZGİ UZEL AYDINOCAK. 2. Doğum Tarihi: 11/05/1982. 3. Ünvanı: YARD.DOÇ.DR. 4. Öğrenim Durumu: DOKTORA ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: EZGİ UZEL AYDINOCAK 2. Doğum Tarihi: 11/05/1982 3. Ünvanı: YARD.DOÇ.DR. 4. Öğrenim Durumu: DOKTORA Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Ulaştırma ve Lojistik İstanbul Üniversitesi

Detaylı

EĞİTİMDE YEŞİL İNSAN TÜKETİMDE YEŞİL ÜRÜN: NAZİLLİ İİBF VE NAZİLLİ MYO ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK BİR DUYARLILIK ANALİZİ ÇALIŞMASI

EĞİTİMDE YEŞİL İNSAN TÜKETİMDE YEŞİL ÜRÜN: NAZİLLİ İİBF VE NAZİLLİ MYO ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK BİR DUYARLILIK ANALİZİ ÇALIŞMASI EĞİTİMDE YEŞİL İNSAN TÜKETİMDE YEŞİL ÜRÜN: NAZİLLİ İİBF VE NAZİLLİ MYO ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK BİR DUYARLILIK ANALİZİ ÇALIŞMASI Hulusi DOĞAN Adnan Menderes Üniversitesi Doç. Dr. Nazilli İİBF Fakültesi hulusidogan@gmail.com

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Lisans İSTATİSTİK ANADOLU Yüksek Lisans İŞLETME / SAYISAL YÖNTEMLER ANADOLU 1999

ÖZGEÇMİŞ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Lisans İSTATİSTİK ANADOLU Yüksek Lisans İŞLETME / SAYISAL YÖNTEMLER ANADOLU 1999 ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı E-posta : Metin BAŞ : metin.bas@dpu.edu.tr Telefon : 2207 Doğum Tarihi : 30 Eylül 1971 Ünvanı : Yardımcı Doçent Doktor Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans İSTATİSTİK

Detaylı

Revolution I TDLİÖ101 Z Türk Dili I Turkish Language I TOPLAM Tarihi II

Revolution I TDLİÖ101 Z Türk Dili I Turkish Language I TOPLAM Tarihi II (İKİNCİ ÖĞRETİM) I. YIL I BFİÖ101 Z Genel İşletme Introduction to Business I 3+0-3 4 BFİÖ103 Z Mikro İktisada Giriş Introduction to Microeconomics 3+0-3 3 BFİÖ105 Z Genel Muhasebe-I Financial Accounting

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Erdem KIRKBEŞOĞLU Doğum Tarihi: 12 Ocak 1982 Unvanı: Öğr. Gör. Dr. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Sigortacılık ve Risk Yönetimi Başkent

Detaylı

DEPARTMENT OF BUSINESS ADMINISTRATIONS FALL SEMESTER WEEKLY COURSE SCHEDULE MONDAY DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / İşletme Fakültesi

DEPARTMENT OF BUSINESS ADMINISTRATIONS FALL SEMESTER WEEKLY COURSE SCHEDULE MONDAY DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / İşletme Fakültesi MONDAY FBA1301 Sociology QMT 2001 Science GÜZİN MRK 4233 Digital SUMEYRA DUMAN FIN 4233 Investment Analysis EFE ÇAĞLAR ÇAĞLI MNO 4213 Recruitment Selection and Placement MRK 4233 Digital : SUMEYRA DUMAN

Detaylı

MALİYE BÖLÜMÜ ÖĞRECİLERİNİN İŞLETME BÖLÜMÜNDEN ALACAĞI ÇİFT ANADAL-YANDAL DERS PROGRAM TABLOSU. Dersin Adı Z/S Teo. Uyg.

MALİYE BÖLÜMÜ ÖĞRECİLERİNİN İŞLETME BÖLÜMÜNDEN ALACAĞI ÇİFT ANADAL-YANDAL DERS PROGRAM TABLOSU. Dersin Adı Z/S Teo. Uyg. MALİYE BÖLÜMÜ ÖĞRECİLERİNİN İŞLETME BÖLÜMÜNDEN ALACAĞI ÇİFT ANADAL-YANDAL DERS PROGRAM TABLOSU Sınıfı : 1. Yarıyıl : 1. EġDEĞER Türk Dili I Z 2 0 2 2 2 EġDEĞER Yabancı Dil I Z 3 0 3 3 3 EġDEĞER Atatürk

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (18) 2009 / 2 : 198-217

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (18) 2009 / 2 : 198-217 Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (18) 2009 / 2 : 198-217 Mağaza Markalı Ürün Satın Alan Tüketiciler İle Satın Almayan Tüketiciler Arasında Algılanan Risk Bakımından Farklılık Olup

Detaylı

CRM Müşteri İlişkileri Yönetimi

CRM Müşteri İlişkileri Yönetimi CRM Müşteri İlişkileri Yönetimi Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIRIM fazli.yildirim@okan.edu.tr Oda: C522 www. fazliyildirim.com BIS364 Rekabet Avantajı İçin ç Müşteri ş İlişkileri Yönetimi Abdullah BOZGEYİK CRM

Detaylı

Öğretmen Adaylarının İnternet Kullanımı

Öğretmen Adaylarının İnternet Kullanımı 920 Öğretmen Adaylarının İnternet Kullanımı Nazan Doğruer, Eastern Mediterranean University, Famagusta, North Cyprus, nazan.dogruer@emu.edu.tr İpek Meneviş, Eastern Mediterranean University, Famagusta,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Accounting and Finance Hull University

ÖZGEÇMİŞ. Accounting and Finance Hull University ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı : Arzu ŞAHİN İletişim Bilgileri Adres : Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Ziyapaşa Yerleşkesi, Kurtuluş Mah. Sabuncu Bulv. MNS Plaza no:50, 01130, Seyhan / Adana / Türkiye Telefon

Detaylı

MANİSA DA KAMU KURUMLARINDA ÇALIŞAN ÖZEL GÜVENLİK PERSONELİ NİN MESLEKİ MEMNUNİYET DURUMU 1

MANİSA DA KAMU KURUMLARINDA ÇALIŞAN ÖZEL GÜVENLİK PERSONELİ NİN MESLEKİ MEMNUNİYET DURUMU 1 Celal Bayar Üniversitesi CBÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl : 2013 Cilt :11 Sayı :1 MANİSA DA KAMU KURUMLARINDA ÇALIŞAN ÖZEL GÜVENLİK PERSONELİ NİN MESLEKİ MEMNUNİYET DURUMU 1 Yrd. Doç. Dr. Vedat BAL Celal

Detaylı

T.C. HİTİT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI

T.C. HİTİT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI T.C. HİTİT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI ÇORUM İLİNDE KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERDE STRATEJİK YÖNETİMİN YERİ, ÖNEMİ VE GELİŞTİRİLMESİ; BİR İŞLETME ÖRNEĞİ Ahmet ÖLÇER

Detaylı

Stratejik Pazarlama Yönetimi Açısından Marka ve Satış İlgisi, (Yüksek Lisans), Marmara Üniversitesi, 2002, Danışman: Prof.Dr.

Stratejik Pazarlama Yönetimi Açısından Marka ve Satış İlgisi, (Yüksek Lisans), Marmara Üniversitesi, 2002, Danışman: Prof.Dr. 1. Adı Soyadı : Meysure Evren ÇELİK 2. Doğum Tarihi : 05/09/1977 3. Ünvanı : Dr.Öğr.Üye. 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İşletme İstanbul Üniversitesi İşletme 1999 Fakültesi

Detaylı

İnşaat Sektöründe Eğitim Başarı / Başarısızlık İlişkisinin İncelenmesi

İnşaat Sektöründe Eğitim Başarı / Başarısızlık İlişkisinin İncelenmesi İnşaat Sektöründe Eğitim Başarı / Başarısızlık İlişkisinin İncelenmesi Gökhan Arslan, Serkan Kıvrak Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü İki Eylül Kampüsü 26555 Eskişehir Tel: (222) 321 35 50

Detaylı

Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s

Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s Yıl: 4, Sayı: 12, Ağustos 2017, s. 583-588 M. Safa YEPREM 1 Abdurrahman ÖZSAĞIR 2 DĠNĠ MUSĠKĠ UYGULAMALARININ HAFĠF DÜZEYDE ZĠHĠNSEL ENGELLĠ ÇOCUKLARIN ÖZ SAYGISINA OLAN ETKĠSĠ 3 Özet Bu araģtırmanın amacı

Detaylı

İşletme (Türkçe) - 1. yarıyıl. Academic and Social Orientation Hukukun Temelleri Fundamentals of Law TR

İşletme (Türkçe) - 1. yarıyıl. Academic and Social Orientation Hukukun Temelleri Fundamentals of Law TR - - - - - Bölüm Seçin - - - - - Gönder İşletme (Türkçe) - 1. yarıyıl 141000000001101 Akademik ve Sosyal Oryantasyon Academic and Social Orientation 1 0 0 1 0 1 TR 380000000001101 Hukukun leri Fundamentals

Detaylı

ISSN: Yıl /Year: 2017 Cilt(Sayı)/Vol.(Issue): 1(Özel) Sayfa/Page: Araştırma Makalesi Research Article

ISSN: Yıl /Year: 2017 Cilt(Sayı)/Vol.(Issue): 1(Özel) Sayfa/Page: Araştırma Makalesi Research Article VII. Bahçe Ürünlerinde Muhafaza ve Pazarlama Sempozyumu, 04-07 Ekim 2016 ISSN: 2148-0036 Yıl /Year: 2017 Cilt(Sayı)/Vol.(Issue): 1(Özel) Sayfa/Page: 173-180 Araştırma Makalesi Research Article Akdeniz

Detaylı

PERAKENDE YÖNETİMİ: İndirimli Gıda Marketlerinde Müşteri Olma Niyetine Yönelik Bir Araştırma YRD. DOÇ. DR. ULUN AKTURAN

PERAKENDE YÖNETİMİ: İndirimli Gıda Marketlerinde Müşteri Olma Niyetine Yönelik Bir Araştırma YRD. DOÇ. DR. ULUN AKTURAN I PERAKENDE YÖNETİMİ: İndirimli Gıda Marketlerinde Müşteri Olma Niyetine Yönelik Bir Araştırma YRD. DOÇ. DR. ULUN AKTURAN II Yay n No : 2552 flletme-ekonomi : 522 1. Baskı Ekim 2011 İSTANBUL ISBN 978-605

Detaylı

Yrd. Doç Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Anabilim Dalı

Yrd. Doç Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Anabilim Dalı CEYDA AYSUNA TÜRKYILMAZ Mesleki Deneyim Doçent 2017 - Halen Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Anabilim Dalı Yrd. Doç. 2015-2017 Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Anabilim

Detaylı

ĠġL NÖ 1 34 DavranıĢ Bilimleri I 09:00 ĠġL ĠÖ 1 32 D06 TĠO NÖ 1 8 Ġstatistik

ĠġL NÖ 1 34 DavranıĢ Bilimleri I 09:00 ĠġL ĠÖ 1 32 D06 TĠO NÖ 1 8 Ġstatistik .0.05 Pazartesi T.C. NEVSEHĠR HACI BEKTAġ VELĠ ÜNĠVERSĠTESĠ ĠKTĠSADĠ VE ĠDARĠ BĠLĠMLER FAKÜLTESĠ 0-05 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI GÜZ DÖNEMĠ BÜTÜNLEME SINAV PROGRAMI (-30 OCAK 05) T/G Saat Bölüm Ders Adı ÖS Öğr.

Detaylı

MONDAY. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / İşletme Fakültesi BUS1 BUS3 BUS5 BUS7. MRK 3001 Marketing Strategies BURCU İLTER LUNCH. FBA2201 Research Methods

MONDAY. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ / İşletme Fakültesi BUS1 BUS3 BUS5 BUS7. MRK 3001 Marketing Strategies BURCU İLTER LUNCH. FBA2201 Research Methods MONDAY MNO 1001 Principles of Business ÖMÜR NECZAN ÖZMEN FBA2201 Research Methods MRK 3001 Strategies MNO 4213 Recruitment, Selection and Placement ACC 3001 Cost and Managerial BANU ESRA ARSLANERTİK MNO

Detaylı

YERLĠ VE YABANCI ĠNDĠRĠMLĠ SÜPERMARKET ZĠNCĠRLERĠ MÜġTERĠLERĠNĠN BU MARKETLERĠ DEĞERLEMELERĠ ÜZERĠNE BĠR PĠLOT ARAġTIRMA

YERLĠ VE YABANCI ĠNDĠRĠMLĠ SÜPERMARKET ZĠNCĠRLERĠ MÜġTERĠLERĠNĠN BU MARKETLERĠ DEĞERLEMELERĠ ÜZERĠNE BĠR PĠLOT ARAġTIRMA KMU ĠĠBF Dergisi Yıl:10 Sayı:14 Haziran/2008 YERLĠ VE YABANCI ĠNDĠRĠMLĠ SÜPERMARKET ZĠNCĠRLERĠ MÜġTERĠLERĠNĠN BU MARKETLERĠ DEĞERLEMELERĠ ÜZERĠNE BĠR PĠLOT ARAġTIRMA Özet Hüseyin Hakan YILDIRIM Sema KURTULUġ

Detaylı

TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN

TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe]. ofsport Sciences 2004 1 15 (3J 125-136 TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN ış TATMiN SEViYELERi Ünal KARlı, Settar KOÇAK Ortadoğu Teknik

Detaylı

SICAK GÜNDEM: CARREFOURSA/GĠMA VE MĠGROS/TANSAġ DEVRALMALARI TARKAN ERDOĞAN REKABET UZMANI

SICAK GÜNDEM: CARREFOURSA/GĠMA VE MĠGROS/TANSAġ DEVRALMALARI TARKAN ERDOĞAN REKABET UZMANI SICAK GÜNDEM: CARREFOURSA/GĠMA VE MĠGROS/TANSAġ DEVRALMALARI TARKAN ERDOĞAN REKABET UZMANI 1 BirleĢme/Devralma Aktiviteleri(1998-2005) Yıllar Sayı 1998 2 1999 2 2000 3 2001 0 2002 2 2003 1 2004 0 2005

Detaylı

KONAKLAMA ĠġLETMELERĠNDE KADIN MUHASEBECĠLERĠN CAM TAVAN ALGISINA YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA: ANTALYA ĠLĠ ÖRNEĞĠ

KONAKLAMA ĠġLETMELERĠNDE KADIN MUHASEBECĠLERĠN CAM TAVAN ALGISINA YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA: ANTALYA ĠLĠ ÖRNEĞĠ Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi 2016 Cilt: 5 Sayı: 2 Manas Journal of Social Studies 2016 Vol.: 5 No: 2 KONAKLAMA ĠġLETMELERĠNDE KADIN MUHASEBECĠLERĠN CAM TAVAN ALGISINA YÖNELĠK BĠR ARAġTIRMA: ANTALYA

Detaylı

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department 71 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Haziran 2009, 71-76 Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğrencilerinin Başarılarına Etki Eden Değişkenler Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Detaylı

AVRASYA Uluslararası AraĢtırmalar Dergisi. Cilt : 6 Sayı : 15 Sayfa: Kasım 2018 Türkiye. AraĢtırma Makalesi

AVRASYA Uluslararası AraĢtırmalar Dergisi. Cilt : 6 Sayı : 15 Sayfa: Kasım 2018 Türkiye. AraĢtırma Makalesi AVRASYA Uluslararası AraĢtırmalar Dergisi Cilt : 6 Sayı : 15 Sayfa: 927-934 Kasım 2018 Türkiye AraĢtırma Makalesi SAĞLIK TÜKETĠCĠLERĠNĠN KURUMSAL ĠMAJ ALGISI ĠLE HASTANE BAĞLILIĞI ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN

Detaylı

Kanada Sertifika Programları. Marketing Research and Business Intelligence Eylül, Ocak, Mayıs 42 Hafta 15600

Kanada Sertifika Programları. Marketing Research and Business Intelligence Eylül, Ocak, Mayıs 42 Hafta 15600 ALGONQUIN COLLEGE CAPILANO UNIVERSITY CENTENNIAL COLLEGE Kanada Sertifika Programları BÖLGE Program Başlangıç Tarihleri Süre (Ay) İngilizce Şartı Marketing Research and Business Intelligence Eylül, Ocak,

Detaylı

Tüketicilerin Market Markalı ve Üretici Markalı Gıda Ürünü Tercihlerinin Analizi: İzmir İli Örneği

Tüketicilerin Market Markalı ve Üretici Markalı Gıda Ürünü Tercihlerinin Analizi: İzmir İli Örneği Türkiye de Tarımsal Yayım Sisteminde Çoğulcu Yapının Bir Görünümü Araştırma Makalesi (Research Article) Kadriye SAPMAZ 1 Murat YERCAN 2 1 Osmangazi Üniversitesi,26160 Eskişehir /Türkiye 2 Ege Üniversitesi,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 9. İş Deneyimleri

ÖZGEÇMİŞ. 9. İş Deneyimleri ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Ergün KARA 2. Ünvanı : Yrd. Doç. Dr. 3. Öğrenim Durumu : Doktora 4. Çalıştığı Kurum : Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi 5. Yabancı Dil : İngilizce / İyi Düzeyde 6. Telefon(Dahili)

Detaylı