KURULLAR 3 ÖNSÖZ 4 BİLİMSEL PROGRAM 5 KURS KONUŞMA ÖZETLERİ 7 SEMPOZYUM KONUŞMA ÖZETLERİ 29 SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ 42 POSTER BİLDİRİLERİ ÖZETLERİ 49

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "KURULLAR 3 ÖNSÖZ 4 BİLİMSEL PROGRAM 5 KURS KONUŞMA ÖZETLERİ 7 SEMPOZYUM KONUŞMA ÖZETLERİ 29 SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ 42 POSTER BİLDİRİLERİ ÖZETLERİ 49"

Transkript

1 SEMPOZYUM KİTABI

2 İÇİNDEKİLER KURULLAR 3 ÖNSÖZ 4 BİLİMSEL PROGRAM 5 KURS KONUŞMA ÖZETLERİ 7 SEMPOZYUM KONUŞMA ÖZETLERİ 29 SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ 42 POSTER BİLDİRİLERİ ÖZETLERİ 49 DESTEKLEYEN FİRMALAR 68 İLETİŞİM

3 KURULLAR SEMPOZYUM BAŞKANI Prof. Dr. Tunç AKKOÇ KURS DÜZENLEME KURULU BAŞKANI Yrd. Doç. Dr. Esra ÇAĞAVİ DÜZENLEME KURULU Doç. Dr. Gökhan ADAŞ Prof. Dr. Tunç AKKOÇ Yrd. Doç. Dr. Esra ÇAĞAVİ Doç. Dr. Serdar KABATAŞ Prof. Dr. Erdal KARAÖZ Prof. Dr. Ercüment OVALI Prof. Dr. Salih PINAR Prof. Dr. Fikrettin ŞAHİN Prof. Dr. Günnur TOKUÇ Prof. Dr. İbrahim TUĞLU BİLİM KURULU Doç. Dr. Gökhan ADAŞ Prof. Dr. Tunç AKKOÇ Dr. Tolga AKKOÇ Prof. Dr. Haydar BAĞIŞ Doç. Dr. Erdinç CİVELEK Yrd. Doç. Dr. Esra ÇAĞAVİ Yrd. Doç. Dr. Ömer DOĞRU Yrd. Doç. Dr. Ümran İLERİ Doç. Dr. Serdar KABATAŞ Prof. Dr. Erdal KARAÖZ Prof. Dr. Ercüment OVALI Prof. Dr. Gülperi ÖKTEM Doç. Dr. Oğuz ÖZYARAL Prof. Dr. Salih PINAR Yrd. Doç. Dr. İpek S. SÖĞÜT Prof. Dr. Fikrettin ŞAHİN Prof. Dr. Günnur TOKUÇ Prof. Dr. İbrahim TUĞLU *Kurul listeleri soyadına göre alfabetik olarak sıralanmıştır. 3

4 ÖNSÖZ Değerli Meslektaşlarım, Bu sene Mayıs 207 tarihlerinde Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Anadolu Hisarı Yerleşkesi nde, düzenlenecek olan 6. Kök Hücre Sempozyumu'nu ''Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'', ''Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi'' ve ''Kök Hücre ve Hücresel Tedavi Derneği'' ile birlikte düzenlemenin mutluluğunu yaşıyoruz. Önceki yıllarda düzenlediğimiz, bilimsel düzeyi yüksek ve yoğun ilgi gören sempozyumun bu sene de aynı coşku ve ilgiyle tekrarlanacağını ümit ediyoruz. Kök hücre alanındaki son gelişmelerin işleneceği konuşmalarımızı, alanında araştırmalar yapmış seçkin bilim insanları tarafından dinlemenin heyecanını yaşayacağımız bu sempozyumda kök hücre alanında araştırma yapmakta olan genç bilim insanları çalışmalarını sunma olanağı bulacaklardır. Bu vesile ile sizleri 6. Kök Hücre Sempozyumu na davet etmekten onur duyar, siz değerli bilim insanlarıyla Mayıs 207 tarihlerinde, Marmara Üniversitesi Anadolu Hisarı Kampüsü nde Bilim Şenliği mizde buluşmayı dilerim. Prof. Dr. Tunç AKKOÇ Sempozyum Başkanı 4

5 BİLİMSEL PROGRAM 5

6 BİLİMSEL PROGRAM 6

7 KURS KONUŞMA ÖZETLERİ 7

8 DISEASE-ON-A-DISH: UYARILMIŞ PLURİPOTENT KÖK HÜCRELERİ (ipsc) İLE HASTALIK MODELLERİ Esra ÇAĞAVİ İstanbul Medipol Üniversitesi Uluslararası Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ABD Rejeneratif ve Restoratif Tıp Araştırmaları Merkezi-REMER Kavacık Yerleşkesi, İstanbul, Türkiye Blastokist aşamasındaki embryonun iç tabaka hücreleri, embryoyu oluşturan çeşitli hücre tiplerine farklılaşma ve kendini sınırsız yenileyebilme potansiyeline sahip Embryonik kök hücrelerden (EKH) oluşur. Bu hücrelerin laboratuvar ortamında çoğalma ve farklı hücre tiplerine dönüşmesine yönelik çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak, EKH kültürleri için insan embryosuna ihtiyaç duyulması etik ve yasal sorunları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, çoğalma ve gelişimsel potansiyeli EKH lere benzer olan ve laboratuvar ortamında insan somatik hücrelerinin yeniden programlanması ile kişiye-özel üretilebilen uyarılmış pluripotent kök hücreler (UPK, İPSC) temel bilim ve translasyonel çalışmalarda tercih edilmektedir. Son yıllarda, somatik hücrelerin Sox2, Oct4, Klf-4 ve cmyc gibi transkripsiyon ve proliferasyon proteinlerini kodlayan genlerin aktarımı ile yeniden programlanarak UPK hücrelerine dönüştürülmesi ve bu hücrelerin farklılaşma mekanizmalarının anlaşılması üzerine bir çok protokol geliştirildi. Kişiye ve bu sayede kişilerin taşıdığı genetik hastalığa özel üretilebilen UPK hücreleri ile doku kaynağı açısından ulaşılması zor hastalıkların (kardiyovasküler ve nörodejeneratif hastalıklar gibi) in vitro ortamda modellenerek araştırılabilmesine, hastalıkların daha iyi tanımlanmasına ve tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine imkan sağlanmıştır. Son yıllarda, genetik kökenli olduğu gösterilen sinir, kardiovasküler, kan, gastrointestinal ve immün sistem hastalıklarına özgü, UPK hücre temelli bir çok hastalık modelli oluşturulmuş ve literatürde disease-on-a-dish olarak gösterilmiştir. UPK hücrelerinin in vitro farklılaşması ile hastalıkların genetik, moleküler ve fonksiyonel analizlerini yapabilme imkanı oluştu. Özellikle monogenik hastalıklarda mutasyonların CRISPR/Cas9 gibi genom mühendisliği yöntemleri ile düzeltilmesi ve tedaviye yönelik kullanım potansiyelinin olması en güncel ve popülar yaklaşımlardan biri olmuştur. 8

9 Ayrıca, UPK hücre temelli farklılaştırılan hücrelerin metodoloji gereği erişkine oranla yüksek oranda embryonik fenotip göstermesi hem avantaj hem de dezavantajları beraberinde getirmektedir. Embriyonik fenotipin plastisitesi ve çoğalma kapasitesi daha yüksek iken, ileri yaşlarda görülen bazı nörodejeneratif hastalıkların UPK hücreleri ile modellenebilmesi yeni gelişirilen ve kültürde yaşlanmayı hızlandıran teknikler ile mümkün olabilmiştir. Temel bilim çalışmalarındaki geniş kullanım alanlarına ek ve eş önemde, kişiye-özel hücre üretebilme potansiyeli ile UPK hücreleri bireyselleştirilmiş ve rejeneratif tıp alanında ideal bir hücre kaynağıdır. Dünya da ilk ve 207 yılı itibariyle tek UPK hücre temelli hücre tedavisi Japonya da, ileri yaşlarda ortaya çıkan en yaygın görme bozukluğu olan maküler dejenerasyon hastalığına yönelik tedavi yaklaşımı olarak denenmektedir. Hastalardan alınan somatik hücreler önce entegre olmayan virüsler ile UPK hücrelerine ve ardından retinal pigment epitel hücrelerine farklılaştırılarak GMP koşullarında oluşturulan epitel doku hastalara otolog olarak uygulanmıştır. Ön verileri paylaşılan klinik çalışmada, uygulanan 2 hastada görmenin uygulama öncesine göre iyileşme göstermediği, ancak transplantasyon uygulanmayan kontrol hastalara göre görme bozukluğunun ilerleyişinin durdurulduğu açıklandı. Dünyada ölüm sebeplerinin başında gelen kalp ve damar hastalıkları, tanı ve tedaviyi geliştirme potansiyeli olan UPK hücre kaynaklı yeni araştırma ve uygulama yaklaşımlarına açıktır. Kalp ritim bozuklarının klinikte en sık rastlanan tipi olan Uzun QT sendromu (UQTS) Türkiye de :2000 sıklıkla görülmektedir. UQTS kaynaklı ve sonucu ölümcül olabilen kalpteki aritmilerin temelinde iyon kanalı mutasyonları yatmaktadır. Direkt bir tedavi yaklaşımı henüz bulunmayan UQTS hastalarında konvansiyonel yaklaşım beta-bloker kullanımı ve implate edilebilen kardiyoverter defibrilatör uygulamalarıdır. UQTS tedavisine yönelik yeni moleküler mekanzimaları aydınlatabilmek ve hastalık patoetiyolojisini in vitro olarak inceleyebilmek amacıyla genetik kökenli UQTS hastalarının fibroblast veya periferal kan mononükleer hücrelerini yeniden programlayarak UPK hücreleri ürettik. Hastaya-özel UPK hücrelerini kardiyomiyositlere farklılaştırılarak, klinikte hastalarda görülen artimilerin in vitro modelde incelenebilmesine olanak sağlanmış olduk. Çalışmamızda, UQTS hastası ile sağlıklı kontrolden üretilen UPK hücrelerinin kardiyak farklılaşması Wnt/beta-katenin sinyal yolağı regülatorleri kullanılarak 30 günlük süreçte 9

10 gerçekleştirildi. Morfolojik incelemede kalp kasına benzer kasılmalar mikroskopik olarak gözlenirken, ctnt, MLC2V ve MEF2C gibi gen ifadeleri kantitatif RTPCR, immünositokimyasal boyamalar ve akım sitometrisi ile tespit edildi. Kardiyomiyostilerin elekrofizyolojik değerlendirmeleri ise gerçek zamanlı alan potansiyeli ve hücre indeks ölçümü yapabilen kardiyak hücre analiz sisteminde yapılarak hastalık fenotipi, klinik bulgulara paralel olarak QT aralığındaki uzama ile doğrulandı. Önemli olarak, CRISPR/Cas9 ile iyon kanalı mutasyonlarının düzeltilmesi yönünde çalışmalar devam etmektedir. Sağlıklı ve hasta kaynaklı UPK hücreleri kişiye-özel sınırsız bir hücre kaynağı oluşturmaktadır. UPK hücre kaynaklı somatik hücreler, köken aldıkları hastaların genetik özelliklerini taşıması sebebiyle sadece kardiyovasküler hastalıklarda değil, nörodejeneratif, oto-immün ve inflamatuar gibi çeşitli hastalıkların in-vitro modellerin oluşturulması, ilaç taramalarına olanak sağlaması, embryonik gelişim sürecine ışık tutuması ve hücre temelli tedavilerde yeni yaklaşımların geliştirilebilmesi yönleriyle önemli bilimsel ve klinik potansiyele sahiptir. * Bu araştırma TÜBİTAK 003 Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı tarafından 23S92 Nolu Proje kapsamında desteklenmektedir. 0

11 YENİDEN PROGRAMLAMADA EPİGENETİK FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ Kenan SEVİNÇ Koç Üniversitesi, Kök Hücre Laboratuvarı Tamamen farklılaşmış somatik hücreler; OCT4, SOX2, KLF4 ve c-myc transkripsiyon faktörlerinin ekspresyonuyla yeniden programlanıp uyarılmış pluripotent kök hücrelere (upkh) dönüştürülebilmektedir. Ancak bu metotla yüzde 0. ile arası bir verimlilik elde edilebilmektedir. Bazı proteinlerin fonksiyonunu engelleyen kimyasallar ile yeniden programlamanın verimi arttırılabilmektedir Ayrıca; herhangi bir transkripsiyon faktörü verilmeden fare fibroblastları sadece kimyasallar kullanılarak yeniden programlanabilmiştir. Klinik olarak upkh lerin kullanılabilmesi için düşük olan yeniden programlama verimin arttırılması, transgenlerden arındırılması ve yeniden programlama mekanizmasının aydınlatılması önemlidir. Bu sebeplerden dolayı grubumuzda epigenetik faktörlerin yeniden programlamadaki rolü araştırılmaktadır. Çeşitli epigenetik faktörleri inhibe eden moleküllerin taranmasıyla insan fibroblast hücrelerinin yeniden programlama verimliliğini arttıran kimyasallar ortaya çıkarılmıştır. Bu kimyasalların kombine etkileri, herhangi bir transkripsiyon faktörünün yerini alıp alamayacakları ve mekanistik olarak yeniden programlamayı nasıl arttırdıkları araştırılmaktadır..

12 UZUN QT SENDROMU HASTA KÖKENLİ İNSAN VE FARE UYARILMIŞ PLURİPOTENT KÖK HÜCRE HATTI OLUŞTURULMASI Gökçe İlayda GÖRGÜLÜ, Esra ÇAĞAVİ İstanbul Medipol Üniversitesi, Tibbi Biyoloji AbD, Rejeneratif Ve Restoratif Tıp Araştırmaları Merkezi (REMER), Kavacık, İstanbul, Türkiye Yeniden programlama (Reprogramming), somatik hücrelerin birlikte ekspresyonu embryonik kök hücrelerde (EKH) görülen Sox2, Oct4 ve Klf-4 gibi transkripsiyon faktörlerinin yaygın olarak gen aktarımı yolu ile üretiminin sağlanması sonucu uyarılmış pluripotent kök (UPK, ipsc, induced pluripotent stem cell) hücrelere dönüştürülmesidir yılında insan hücrelerinde bu protokolü geliştiren bilim insanının isminden kaynak alarak Yamanaka faktörleri olarak belirlenen bu 3 gen ek olarak proliferasyonu arttırıcı olarak Myc geni kullanılmaktadır. Bu alanda son 0 sene içinde değişik somatik hücrelerin kullanılması, viral ve viral olmayan yöntemlerin geliştirilmesi ve UPK hücrelerinin moleküler özelliklerini tanımlaması üzerine çok sayıda çalışma yapılmış ve protokol geliştirilmiştir. Somatik hücre kaynağı olarak periferik kan hücreleri (PBMC), kordon kanı hücreleri, mezenkimal kök hücreler, yağ dokusu hücreleri, fibroblastlar ve keratanositler gibi bir çok farklı hücre tipinden UPK hücresi üretilmesine yönelik verimi yüksek teknikler literatürde göze çarpmaktadır. Yeniden programlamada ise viral yolla genoma entegre, viral yolla genoma entegre olmayan ve viral olmayan olarak üç farklı yaklaşım görülmektedir. Genetik materyale entegre olan viral aktarım sistemlerinin başında, Yamanaka faktörlerinin genetik kodunu hücreye aktaran retrovirüsler ve lentivirüsler gelir. DNA temelli ve genoma entegre olmayan yeniden programlama uygulamalarında plazmidler, küçük çembersel epizomal vektörler, adenovirüsler ve Sendai virüsü yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle klinik araştırmalarda kullanılabilme potansiyeli ile DNA kullanılmayan geçici yeniden programlama yöntemlerinin başında mikro RNA, mrna, protein ve küçük moleküllerin kullanımı gelmektedir. Süregelen çalışmamızda, genetik kökenli uzun QT sendromu (UQTS) ile klinik tanısı konulmuş, kardiyak ritim bozukluğu hastalarının fibroblast ve/veya periferal mononükleer kan hücreleri izole 2

13 edilmiş ve Sendai virüsü kullanılarak UPK hücreleri üretilmiştir. Sendai virüsü, enfekte ettiği insan hücrelerinde sitoplazmada kalarak genoma entegre olmayan bir gen aktarım sistemi oluşturmaktadır. Önemli olarak, yeniden programlama ve UPK hücre üretimi sonrası stabil kolonilerin oluşması ve 0. pasaj sonrasında Sendai virüsünün hücreden atıldığını görmekteyiz. Bu sayede, EKH pluripotensi gen ekspresyonu endojen promoterler vasıtası ile devam etmekte ve UPK hücrelerinin genomunda herhangi bir değişiklik oluşturmamaktadır. Üretilen UPK hücrelerinin karakterizasyonu ve yapılacak çalışmanın devamında doğru kolonilerin seçilmesi ise önem taşımaktadır. Bu sebeple, öncelikle yeniden programlamadan kaynaklanabilecek kromozomal bir abnormalite oluşma riskini incelemek amacıyla karyotip analizi ile kolonileri incelendi. Karyotipi normal çıkan kolonilerde daha sonra RNA ve protein düzeyinde pluripotensi genlerinin (Oct4, Sox2, Klf4, Nanog, SSEA4, Tra-60, Tra-8) üretimi kantitatif RT- PCR ve immünositokimyasal boyamalar ile gösterildi. UPK hücre kültürlerinde spontan farklılaşma ve SCID farede teratoma oluşumunun analizleri ile UPK hücrelerinin gelişimsel potansiyelleri in vitro ve in vivo olarak tespit edildi. Karakterizasyonu tamamlanan insan kaynaklı UPK hücreleri daha sonra UQTS hastalığının karakterizasyonu amacıyla kardiyak farklılaşmaya yönlendirildi. Eş zamanlı çalışmalarımızda da, deney hayvanları üzerinde in vivo araştırmalarımızda UQTS tedavisine yönelik yeni yaklaşımlar geliştirmemize olanak sağlaması amacıyla, genetik olarak ritim bozukluğuna neden olan mutasyonlar taşıyan transgenik farelerimizden UPK hücre üretimi gerçekleştirildi. Transgenik farelerden izole edilen fibroblastlar Yamanaka faktörlerinin gen kodunu taşıyan lentivirüsler kullanılarak yeniden programlanarak fare kökenli UPK hücreleri oluşturuldu. Fare kökenli UPK hücrelerinin karakterizasyonu amacıyla, insan kökenli hücrelerde kullandığımız benzer immunositokimyasal boyama, alkalin fosfataz boyaması, karyotip analizi ve kantitatif RT PCR yöntemleri kullanılmıştır. 3

14 UPK hücreleri, EKH ye benzer olarak birçok farklı hücre tipine laboratuvar ortamında farklılaştırılabilir. UPK hücrelerinin üretimi sayesinde ise farklılaştırmak istediğimiz hücreleri üretebilmek için sınırsız bir kaynak oluşturulması, hastalık fenotipinin in vitro incelenebilmesi ve hastalıklara yönelik kişiye özel terapilerin geliştirilebilmesi mümkün olabilmektedir. *Bu araştırma TÜBİTAK 003 Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı tarafından 23S92 nolu Proje kapsamında desteklenmektedir. 4

15 MEZENKİMAL KÖK HÜCRELER Tunç AKKOÇ Marmara Üniversitesi Günümüzde kök hücreler hem reperatif hem de rejeneratif tıp alanında uygulama alanları bulmakta ve umut verici sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Temel laboratuar çalışmaları da birçok farklı disiplinde devam etmektedir. Bu özette, kök hücre grupları arasında mezenkimal kök hücrelerle yapılan çalışmalar ve alerjik hastalıklarda kullanımı hakkında örnekler verilecektir. Mezenkimal kök hücreler (MKH), stromal orijinli, kendilerini yenileyebilen ve farklı hücre serilerine farklılaşma kapasitesinde olan hücrelerdir. Önceleri, kemik iliği stromal hücreleri arasındaki popülasyon içinde fibroblastik colony unit olarak, sonraları ilik stromal hücleri ve son olarak MKH leri olarak tanımlanmışlardır. MKH leri günümüzde birçok farklı hücrelerden izole edilebilmektedir. Bu hücreler arasında göbek bağı kanı, Wharton s jelly, plasenta, ve adipoz dokusu sayılabilmektedir. Summer R ve ark yılında MKH leri erişkin fare akciğerinden izole etmişlerdir. Yapılan diğer çalışmalarda neonatların ve akciğer transplantı yapılmış alıcıların akciğerlerinden de MKH ler izole edilmiştir. MKH ler yüzeylerinde kendilerine özgü proteinleri eksprese ederler. Uluslararası Hücresel Tedavi Derneği nin ( International Society for Cellular Theraphy-ISCT) Mezenkimal ve Doku Kök Hücre Komitesi insan MKH lerine ait minimal kriterler işaret etmiştir (Tablo). Tablo. Uluslararası Hücresel Tedavi Derneği nin ( International Society for Cellular Theraphy-ISCT) Mezenkimal ve Doku Kök Hücre Komitesi insan MKH lerine ait minimal kriterleri. Standart kültür ortamında plastik yüzeylere yapışırlar. 2. Yüzeylerinde CD73, CD90, ve CD05 eksprese ederler. 3. Yüzeylerinde CDb, CD4, CD9, CD34, CD45, CD79, HLA-DR eksprese etmezler. 4. Osteoblast, adipocyte ve chondroblasta farklılaşabilirler. 5

16 MKH ler in vitro ortamda havayolu ve/veya alveolar epitelyum hücrelerinin fenotipik işaretlerini gösterir şekilde uyarılabilirler ve sistemik uygulanım sonrasında havayolu ve/veya alveolar epitelyumla, interstitiumla veya vasküler endotel ile engraft olurlar veya kaynaşırlar. Ancak bu engrafment çok sık olmamaktadır ve hala araştırma konusudur. Halen MKH lerin kemiricilerde, belirgin akciğer engraftmanı olmadan, akut akciğer inflamasyonunda ve fibrosisde rol oynadığı üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Ortiz La ve ark, intratrakeal bleomycin uygulamasından sonra kemik iliği kökenli MKH lerin intratrakeal ve sistemik verilmesinin, akciğerde kollejen birikimini, fibrosisi ve matriks metalloproteinazı düşürdüğünü göstermişlerdir. Aynı grubun 2007 yılında yaptığı diğer çalışmada bu etkiden MKH lerin IL- reseptör antagonistini salgılamasının rol oynadığını göstermiştir. MKH lerin akciğerde endotoksine bağlı hasarda koruyucu etkisi üzerine çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar birinde, endotoksinin intratrakeal yolla verilmesinden 4 saat sonra MKH ler de intratrakeal yolla uygulanmış ve sadece endotoksin uygulanmış grup ile kıyaslandığında mortalitenin düştüğü ve bronkoalveolar sıvıda TNF- ve makrofaj inflamasyon proteini (MIP)- gibi proinflamatuar mediatör konsantrasyonlarının düştüğü görülmüştür. Bunun yanında MKH lerin endotoksin verilmesi ardından sistemik uygulanmasının da akciğerde inflamasyonu azalttığı gösterilmiştir. Angiopoitein- eksprese eden MKH leri endotoksine bağlı gelişen akciğer hasarını azaltmaktadır. Bununla beraber angioprotein- eksprese eden deri fibroblastlarının sistemik uygulanması endotoksine bağlı geliştirilen akut akciğer hasarını azalttığı gösterilmiştir. Bu çalışma akut akciğer hasarında, hücresel tedavinin başarılı olduğunu göstermektedir. MKH lerin LPS e maruz kalmış farelerden izole edilen akciğer hücreleri ile kültürü, akciğer hücrelerinden proinflamatuar sitokin salınımını azalttığı gösterilmiştir. Başka akciğer hasar modelinde, monocrotaline (MCT) e bağlı geliştirilen pulmoner kas hasarında, kemik iliği kökenli MKH lerin intratrakeal uygulanmasının pulmoner hipertansiyonu düşürdüğü gösterilmiştir. Sıçanlarda yapılan bir başka çalışmada otolog adipose kökenli stromal hücrelerin sistemik uygulanmasının elastaza bağlı amfizemi engellediği gösterilmiştir. Bu çalışmalar, MKH lerin akciğere engaft olmadan, belirgin immünomodülatör etkilerinin olduğunu göstermektedir. Ancak bu konu ile ilgili halen bilinmeyen etki mekanizmaları vardır. Bununla beraber yapılan tüm bu çalışmalar sonucu elde edilen verilerle MKH lerin muhtemel immunomodülatör etki mekanizması hakkında önemli bilgiler edinilmiştir (Şekil ). MKH ler bulundukları farklı mikroçevre ile etkileşime girerek birçok farklı mediatörler salgılarlar. Örneğin, kemik iliğinde bulunan MKH ler hematopoietik hücre proliferasyonunu ve gelişimini destekleyen G-CSF, SCF, LIF, M-CSF, IL-6, ve IL- gibi sitokinler ve gelişim faktörlerini salgılarlar. MKH lerin, kemik iliği hematopoezini destekleyen ve proinflamatuar bir sitokin olan IL- ile uyarılması G-CSF, M-CSF, IL-6, ve IL- salınımı arttırmaktadır. MKH lerden salınan inflamatuar mediatörler, akciğer hasarının oluşumundaki farklı mikroçevre faktörlerine bağlı olmaktadır. MKH ler TNF-, IL-4, IL-7, IFN-, TLR-4 gibi çok çeşitli kemokin ve sitokin reseptörlerini eksprese ederler. 6

17 Sitokinler, kemokinler, TLR ligandları Antijen sunumu Proliferasyon Aktivasyon Sitokin salınımı Proliferasyon Ig salınımı Kemotaksis Farklılaşma aktivasyon Proliferasyon Doğal İmmünite? Şekil. MKH lerin in-vitro immünomodülatör etkileri. DC= dentritik hücre; HGF= hematocyte growth factor; NK= Doğal öldürücü hücreler; PGE= prostaglandin E; TGF= transforming growth factor; TLR= Toll-like receptor. IL-7 reseptörü MKH lerde yüksek oranda ekspre olurlar ve yapılan son çalışmalarda IL-7 MKH ler için önemli proliferatif uyaran olarak gösterilmiştir. IFN- ile uyarım MKH lerde MHC ekspresyonunu ve kostimulatör molekül gösterimini değiştirmektedir. Bununla beraber, MKH lerin akciğer hasarı olduğunda farklı mediatörler ile uyarımındaki etkileri üzerine yeterince çalışma bulunmamaktadır. MKH ler aynı zamanda T hücreleri, B hücreleri, NK hücreleri ve dentritik hücreler gibi immün sistemde immünregülasyonda rol alan hücrelerin proliferasyonlarını ve fonksiyonlarını baskılayıcı etkide de bulunmaktadır (Şekil ). Alloantijenlere veya mitojenik uyarıma karşı MKH ler T hücre proliferasyonunu, aktivasyonunu ve sitokin salınımını baskılamaktadır. Ancak mekanizma ile ilgili bilgiler yeterli olmamakla birlikte bu etkinin hücre-hücre etkileşimi veya salınan birtakım mediatörler aracılığı ile olduğu düşünülmektedir. Yapılan birtakım çalışmalar MKH lerin düşük seviyede HLA sınıf I molekülünü eksprese ettiklerini buna karşın T hücresine bağlı hücresel immün yanıtta önemli rol oynayan HLA sınıf II molekülünü ve kositimulatör moleküllerden CD40, CD80 ve CD86 yı eksprese etmediklerini göstermektedir (35-36). Bu sonuçlar MKH lerin immünojenik sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu özellikleri ile klinikte hem otolog hem allogenik MKH ler GVHD ve Chron s hastalığı gibi immün sistem hastalıklarında kullanılabilirler. Yapılan çalışmalar tedaviye dirençli olan Chron s hastalığında MKH uygulamasının etkili ve güvenilir olduğu, herhangi ciddi bir yan etkinin görülmediğini göstermiştir. Buradan yola çıkarak immün sisteme bağlı gelişen akciğer hastalıklarında da etkili ve güvenli kullanılabileceği üzerine 7 yaklaşımlar vardır.

18 Allerjik astım, saman nezlesi, ekzema ve gıda allerjisi gibi allerjik hastalıkların insidansı son yıllarda hızla artmaktadır. Bronşiyal astımın oluşmasında allerjen maruziyeti, enfeksiyonlar ve diğer çevresel uyarılar gibi ekzojen faktörlerler etkili olmakla birlikte genetik faktörlerin de önemli yeri vardır. Astım; havayollarında çeşitli çevresel allerjenlere karşı aşırı hassasiyet sonucunda ortaya çıkan ve çoğunlukla geri dönüşümlü olan yaygın, obstrüktif kronik akciğer hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Kronik astımlı hastalarda şiddetli hava yolu inflamasyonu ve aşırı duyarlılıkla birlikte serum IgE düzeylerinde artma olmaktadır. Allerjen-spesifik CD4+ T yardımcı (Th) hücreleri allerjik hastalıkların oluşmasından sorumlu ilk immün değişiklik olmaktadır. Yapılan çalışmalar Interlökin (IL)- 4 sitokininin naive T hücresi üzerine etki ederek antijen sunumunu takiben Th2 tip hücreye dönüşmesini sağladığını göstermektedir. Effektör Th2 hücreleri birçok regülatör ve etkili fonksiyonda rol alan IL-4, IL-5 ve IL-3 sitokinlerini salgılamaktadır. Bu fonksiyonlar B hücrelerinden salınan allerjen spesifik immunoglobulin E (IgE) antikoru, eozinofil üretimi ve hedef organlara göçü, mukus üretimi ve düz kas kütlesinin artması olarak sayılabilir. Th hücreleri allerjik hastalıklarda kronik fazda etkili olmaktadır. Keratonositlerin apoptozisi IFN- sitokinlerinin salınımda önemli yer alan Th hücreleri ve Fas-Fas-L ekspresyonunun artması ile olmaktadır. Son yıllarda tanımlanan regülatör T (Treg) hücrelerinin hem otoimmünitenin hem de allerjik hastalıkların oluşmasında immünsüpresif etkisi olduğunu göstermektedir. Treg hücreleri Th-Th2 hücrelerinin fonksiyonlarını baskılamaktadır. Treg hücreleri bu şekilde hem allerjik hastalıkların oluşmasındaki mekanizmadan sorumlu Th2 hücrelerini hem de otoimmün hastalıklarda rol alan Th hücrelerinin fonksiyonlarını baskılamaktadır. Bu yüzden Treg hücreleri allerjen-spesifik immünoterapide (SIT) önemli rol oynamaktadır. Treg hücreleri immünsüpressive etkilerini Tip regülatör hücreleri (Tr), CD4+CD25+ Treg hücreleri ve Th3 hücreleri ile sağlamaktadır. Tr hücreleri salgıladıkları IL-0 ve TGF- sitokinleri ile allerjen spesifik Th ve Th2 hücreleri üzerine baskılayıcı etkide bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar allerjen SIT in in-vivo olarak IL-0/TGF- salgılayan Tr hücrelerinin oluşturduğunu göstermektedir. CD4+CD25+ Treg hücreleri periferal kanda CD4+ T hücrelerinin %5-0 nunu oluşturmaktadır. Bu hücreler etkili T hücre fonksiyonlarını baskılamaktadır. CD4+CD25+ Treg hücreleri Foxp3 transkripsiyon faktörünü eksprese etmektedir. İmmün yanıtı Th2 den uzaklaştırmaya yönelik yapılan tedavi yaklaşımları astım oluşumunu baskılamaktadır. Bu amaçla yapılan çalışmaların ilkinde, pozitif tüberkülin testi ile astım ve allerji arasında ters bir ilişki olduğu ve Mycobacterium tuberculosis ile temasın, allerji ve astıma karşı koruma sağladığı gösterilmiştir. Yapılan ileri çalışmalarda normal içme sularında, toprakta bulunabilen ve saprofitik bakteri olan Mycobacterium vaccae nın da allerjik hastalıklarda immün dengeyi Th2 den uzaklaştırdığı gösterilmiştir. Mycobacterium vaccae ile yapılan diğer çalışmalar bu bakteri suşunun BALB/c farelere uygulanması ile atopi geliştirilen farelerde IL-5 düzeyini düşürdüğü gösterilmiştir. 8

19 CD4+CD25+ Treg hücre aktivasyonlarını arttıran etkenler arasında Mycobacterium vaccae (M.vaccae) uygulamasının etkili olduğu gösterilmiştir. Zuanny-Amorim BALB/c farelerde yaptığı çalışmada M.vaccae uygulamasının allerjik pulmoner enflamasyon oluşumunda antijen spesifik olarak koruyucu etkide bulunduğunu göstermiştir. Bilim dalımızda yapılan çalışmada kronik astım modeli oluşturulmuş BALB/c farelerde intranasal OVA immünoterapisi ile birlikte Mycobacterium vaccae uygulamasının akciğerde kronik astıma özgü histopatolojik değişiklikler üzerine baskılayıcı etkisi olduğu ve bununla birlikte dalak splenositlerinde Treg hücrelerin salgıladığı sitokinlerden biri olan IL-0 un arttığı gösterilmiştir. Atopik hastalıklarda görülen bir diğer patoloji de periferal Th hücrelerinin apoptozisidir. Sağlıklı bireylerde self-toleransın oluşması ve immün cevabın baskılanmasında rol alan apoptosis atopik dermatitli hastaların periferal kanlarında Th hücrelerinin yüksek aktivasyonuna bağlı ölümünde ve Th2 tip immün cevabın oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Th hücreleri aktive olduklarında IFN- salınımını sağlamakta ve Th hücrelerinin Fas-Fas-L, TNFR-I gibi apoptotik reseptörlerin ekspresyonuna neden olmaktadır. Alerjik hastalıklarda Kİ-MKH lerin immünomodülatör etkisi üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Alerjik hastalıkların patogenezinde alerjik yanıt ve inflamatuar/immun yanıt ve havayolu hiperreaktivitesi arasında komplex bir ilişki vardır. Allerjik astım havayollarında yeniden yapılanma görülmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi Kİ-MKH ler immünregülatör özelliktedir ve akut inflamasyonu baskılamaktadır. Etki mekanizması olarak, Kİ-MKH lerin dentiritik hücre aktivasyonunu ve antijen sunumu etkilediği ve T hücre effektör fonksiyonunu modüle ettiği düşünülmektedir. Bu konu ile ilgili çalışmalar devam etmekle birlikte Kİ-MKH lerin alerjik astım modelindeki etkisi ve hücrelerin uygulanış yolu üzerine bir çalışma yoktur. Akut dönemdeki astım eğer kontrol altına alınmazsa havayollarında yeniden yapılanma görülmekte ve akciğer dokusunda fibrosis meydana gelmektedir. Kronik hava yollarının yeniden modellenmesinde transforming growth factor-b ve vascular growth faktör gibi effektör moleküllerle Th2 tip hücreler ve eozinofiller gibi inflamatuar hücreler rol almaktadır. Kİ-MKH lerin sistemik uygulanması inflamatuar akut faz cevabı baskılamakla birlikte hava yollarının yeniden yapılanmasını önleyebilmektedir. Ancak bu konu ile ilgili mekanizma çözmeye yönelik bir çalışma yoktur. BALB/c farelerde oluşturdukları Ovalbumin-allerjik rinit modelinde adipose dokudan kaynaklı MKH lerin (AD-MKH) sistemik olarak uygulamışlar ve bu hücrelerin nasal mukozaya göç ettiklerini ve inflamatuar yanıtın baskılandığını göstermişlerdir. Ayrıca AD-MKH uygulamasının alerjik ritnit modelinde serum IgE, IgG, IgG2a, ve IgG/IgG2a düzeylerini düşürdüğü, splenosit kültür süpernatanlarında IL-4, IL-5 düzeylerini baskıladığı, bunun yanında IFN- düzeylerini OVA-ile duyarlı farelerde sağlıklı kontrollere göre arttırdığını göstermişlerdir. Nasal mukozada yapılan histopatolojik incelemelerde de A-MKH lerin intravenöz uygulama sonrasında nasal mukozaya göç ettikleri ve inflamasyonu ve eozinofil infiltrasyonunu azalttığını göstermişlerdir. Histopatolojik düzelmeye paralel olarak nasal semptomarın da A-MKH tedavisi sonrasında azaldığını göstermişlerdir. Mezenkimal kök hücrelerin immünomodülatör etkileri hakkında yapılan çalışmalar astım gibi immün sistemin Th2 yönüne doğru kaymasına bağlı olan hastalıklarda etkin olarak kullanımında umut verici sonuçlar vermektedir. Çalışmalar Tübitak 0S368 ve 24S262 No lu projelerle tarafından desteklenmiştir. 9

20 FARKLI KAYNAKLARDAN MEZENKİMAL KÖK HÜCRE İZOLASYON TEKNİKLERİ Noushin ZIBANDEH, Tunç AKKOÇ Marmara Üniversitesi Mezenkimal kök hücreler (MKH) çeşitli insan dokularında bulunan, osteosit, kondrosit, adipositlere farklılaşma potansiyeline sahip hücrelerdir. MKH ler ortamdan aldığı sinyallere yanıt olarak çoğalabilme ve farklılaşabilme özelliğine sahiptirler. MKH leri tanımlanırken yaygın olarak bu hücrelerin plastik yüzeylere yapışması, stromal karakterde yüzey antijenlerini eksprese etmeleri, multipotent farklılaşabilmeleri belirtilir. Mezenkimal kök hücreler yüzeylerinde CD05, CD73 CD90, CD46, CD29 eksprese ederler, fakat CD28, CD25, CD34, CD45, CD4 eksprese etmezler Klinik çalışmalarda, MKH ler kemik ve kartilaj hasarları, kolajen üretimi, kardiovasküler hastalıklar, Graft versus host disease (GVHD) ve otoimmün hastalıklarıda tedavi amaçlı kullanılmaktadırlar ve elde edilen sonuçlar ümit vaadetmektedir. Günümüzde çeşitli dokulardan MKH izolasyonuna ait birçok yöntem kullanılmaktadır. Araştırmacılar tarafından uygulanan MKH izolasyonuna ait protokoller farklıı laboratuarda optimize edilmektedirç Geliştirilen yöntemler derlenerek farklı doku kaynaklarından MKH elde etme metotları oluşturulur. Kemik iliği, dental dokular (diş eti, diş pulpası, diş folikülü, periodontal ligament), adipoz dokulardan mezenkimal kök hücre izolasyonunda kullanılan mekanik parçalama, enzimatik yıkım prosesleri ve hücre saflaştırma yöntemleri, primer hücre kültür yöntemleri, pasajlama, hücre dondurma ve saklama için gerekli solüsyon elde edilen sonuçlar etkilemektedir. Günümüzde MKH izolasyonuna ait kullanılan yöntemler standart yöntemlerdir ve birçok araştırmacı tarafından benzer şekilde uygulanmaktadır. Ancak, bazı yöntemlerin uygulama süresi uzundur veya kullanılan kimyasal maddeler hücre canlılığını ve kalitesini olumsuz etkileyebilmektedir. Günümüzde uygulanan bu yöntemlerin yanı sıra laboratuarımızda geliştirdiğimiz uygulama sürelerini ve izolasyon aşamalarını en aza indirerek kolay ve daha etkili MKH elde etme yöntemler uygulanmaktadır. 20

21 KLİNİK AMAÇLI HÜCRESEL TEDAVİ ÜRÜNLERİNİN ÜRETİM VE KALİTE KONTROL SÜREÇLERİ Olga Nehir ÖZTEL Liv Hospital İyi Üretim Uygulamaları (Good Manufacturing Practice- GMP), gıda, ilaç, kozmetik, medikal cihaz gibi insan (hatta hayvan) sağlığını doğrudan etkileyen ürünlerin güvenilir koşullarda ve sistemlerde üretilmesi için hazırlanmış, ürünün hazırlanmasından dağıtımına her aşamasında kontaminasyon olasılığını önlemek ve güvenilirliği artırmak amacıyla hazırlanmış koruyucu önlemler dizisidir (Türk Standartları Enstitüsü). Steril tıbbi ürünlerin üretiminde, içinde bulunduğu ortanım hava kalitesine bağlı olarak 4 sınıf bulunur; Sınıf A: Yüksek riskteki operasyonlar içindir ve laminar hava akımı ünitesi tarafından sağlanır. Sınıf B: Aseptik hazırlık işlemleri ve personelin içinde bulunduğu sınıftır ve A bölgesinin arka planıdır. Sınıf C ve D: temiz oda geçiş alanları ve steril ürünlerin kalite kontrolü gibi daha az kritik aşamaları yürütmek için kullanılan temiz alanlardır. Hücresel ürünlerin GMP standartlarında üretilmesi, klinik kullanım için zorunluluktur ve Sağlık Bakanlığı nın denetimine tabidir. Bu şartları sağlamak üzere GMP koşullarındaki temiz odalardaki tüm süreçler, tüm malzemeler ve ekipmanlar, testler ve yöntemler, belirlenen standartlara uygun, valide edilmiş ve onaylanmış olmalıdır. Ayrıca tüm bu süreçler dokümante edilmeli, gerektiğinde belgelenmelidir. Türkiye de Mayıs 207 itibari ile hücresel tedavi amaçlı 6 aktif üretim tesisi bulunmaktadır. Bu tesislerde genel itibari ile farklı kaynaklı mezenkimal kök hücreler, fibroblast, kondrosit vb. üretimi, kordon kanı ve doku bankacılığı yapılmaktadır. Merkezlerdeki üretim ve kalite kontrol süreçleri, üniversite ve Ar-Ge düzeyindeki çalışmalardan farklı olarak steril alanlarda yapılır, üretim kapasitesi yüksektir ve kullanılan malzemeler amaca uygun üretilmiş, xenofree, endotoksin içermeyen, steril veya GMP şartlarında üretilmiş, toksik yan ürün üretimi açısından düşük riskli ve belgeli ürünlerdir (ürün tedarikçileri dahi denetlenmektedir). Konvansiyonel yöntemler dışında biyoreaktörler de kullanılabilir. Üretilen her ürünün kalite kontrol testleri yapılır ve ürün, ancak test sonuçları uygun olduğunda serbest bırakılır. Ürün testlerinde kullanılan tüm cihazlar ve ortam koşullarını sağlayan filtre ve klima sistemlerinin, belirlenen 2

22 periyotlarda (kritiklik durumuna göre yılda bir veya 2kez) validasyon ve kalibrasyon testleri yapılır ve şartlar uygun değil ise tesiste şartlar düzelene kadar üretim gerçekleştirilmez. Kritik malzemeler, her lotta kalite kontrol testlerine tabi tutulur ve ancak test sonuçları uygun olan malzemeler kullanıma alınır. Tüm süreçler kayıt altına alınır ve denetlenir. Tüm bu süreçleri yönetmek, teknik alt yapı yanında nitelikli personel ile mümkündür. Bu alanlarda çalışacak personelin dikkatli, titiz ve acil durumları yönetebilecek yapıda olması esastır. Zira GMP gönüllülük esasına göre yürütülür, insan sağlığını her şeyin üzerinde tutan personelin tüm süreçlerde dikkatli ve hassas olması, sorunları erken fark etmesi en hızlı şekilde bildirerek önlem alması GMP standardının güvenli işleyişinin en önemli parçasıdır. 22

23 KÖK HÜCRELERİN KARDİYAK FARKLILAŞMA PRENSİP VE TEKNİKLERİ Arzuhan KOÇ-YILIDIRIM, Esra ÇAĞAVİ İstanbul Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Rejeneratif ve Restoratif Tıp Araştırmaları Merkezi (REMER) Kavacık Yerleşkesi, İstanbul, Türkiye Pluripotent kök hücreler 3 germ yaprağından türeyen ektoderm, endoderm, ve mezoderm tabakalarını oluşturan dokulara farklılaşabilme potansiyeline sahiptir. Laboratuvar ortamında kök hücreleri geliştirilen etkin farklılaşma yöntemleri sayesinde bir çok hücre tipine dönüştürmek mümkündür. Bu sayede, kök hücrelerin kendini yenileme ve farklılaşma mekanizmaları ile hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik yeni yaklaşımlar geliştirmek mümkün olabilmektedir. Kök hücre tipleri içinde yer alan Uyarılmış Pluripotent Kök (UPK, induced pluripotent stem cell) hücreler, somatik hücrelerin SOX2, OCT4 ve KLF4 gibi transkripsiyon faktörlerini ifade etmesi sağlanması ve bu sayede yeniden programlanması sonucu elde edilebilmektedir. Sağlıklı ya da belirli bir genetik hastalık tanısı konmuş bireylerin somatik hücrelerinde üretilen UPK hücreleri, hastalık fenotipi gösteren hücre tiplerine in vitro olarak farklılaştırılabilir ve hastalık modelleri oluşturulabilir. Farklılaştırılan hücreler, klinikte kişiye özel hücresel tedaviler ve transplantasyon uygulamalarında kullanılabilme potansiyeline sahiptir. Konjenital kalp hastalıklarının, moleküler ve elektrofizyolojik özelliklerinin incelenmesi hasta kaynaklı kalp kası hücrelerinde son derece kısıtlıdır. Ancak, hasta periferal mononükleer kan hücrelerinden (PBMC) in vitro üretilebilen UPK hücre-temelli kardiyomiyositler sayesinde hastalığın patolojisinin incelenebilmesi ve yeni tedavi yaklaşımlarının sınanması mümkün olabilmektedir. Bu amaçla, genetik ritim bozukluğu hastaları ve sağlıklı akrabalarının izole edilen PBMC lerden öncelikle UPK hücrelerine dönüştürmekte ve sonrasında kardiyomiyositlere farklılaştırılarak hastalığın moleküler mekanizması incelemekteyiz. Literatürde değişik verimliliğe sahip bir çok kardiyak farklılaşma protokolü mevcuttur. Bu protokoller içinde, etkin kullanılan yaklaşımlardan en yaygını WNT sinyal sisteminin kültür sırasında regüle edilmesi temeline dayanmaktadır. Tek katmanlı kültür şeklinde büyütülen UPK hücreleri farklılaştırmanın ilk günü bir GSK-3 proteini inhibitörü olan CHIR9902 küçük molekülü eklenerek WNT sinyal yolağını aktive etme ve bunu takiben IWP4 küçük molekülünü kullanarak bu yolağı inhibe etme prensibine dayanır. Farklılaşmanın başlangıcından hafta sonra vasata insülin eklenir ve hücrelerin kardiyak yönde farklılaşması mikroskopik olarak günlük olarak gözlemlenir. Kardiyak hücrelerin kültürde kasılmaları ilk olarak farklılaşmanın 8-2 günleri arasında gözlenebilir. Kardiyak farklılaşmanın başlamasını takip eden 2 ile 4 hafta arasında kardiyak hücrelerin karakterizasyonu floresan immün boyama, western blot analizi, elektrofizyolojik analizler, akım sitometrisi, kalsiyum görüntüleme ve kantitatif RT-PCR gibi yöntemlerle yapılır. Yapılan moleküler analizlerde, kardiyak spesifik ekspresyonu görülen CTNT, NKX2.5, MLC2A, MLC2V, ISL, TBX5, ve TBX20 gibi genlerin RNA ve protein seviyeleri incelenir. 23

24 Farklılaştırılan kardiyomyositlerin genetik yapısını taşıdığı bireylere spesifik fenotipin doğrulanması elektrofizyolojik ölçümler ile sağlanabilir. Kardiyomiyositlerin elektrofizyolojik değerlendirmeleri yama kıskacı (Patch Clamp), multi elektrode array (MEA) ve gerçek zamanlı alan potansiyeli ve hücre indeksi ölçümü yapabilen kardiyak hücre analiz sistemi (Xcelligence Cardio-ECR) gibi yöntemlerle yapılabilir. Bu testler sonucu, hücrelerde kardiyomiyositlerin ritim, iyon kanalı kinetikleri ve ilaçlara olan duyarlılığı tespit edilebilir ve hastalık fenotipi doğrulanabilir. Bunun yanında kardiyomiyositlerde kasılma ile paralel olarak kalsiyum salınımlarındaki değişiklikler, floresan kalsiyum boyaları ile ölçülebilir. Belirlenen yöntemlere yönelik kardiyomiyositlerin doku yada tek hücre olarak hazırlanması için enzimatik olan ya da olmayan protokoller kullanılabilir. UPK hücrelerinden üretilmiş bu kardiyomiyositler hastalık modellerinin incelenmesinin yanı sıra, çeşitli ilaç denemelerine ve hücresel tedaviler geliştirilebilmesine olanak sağlamaktadır. * Bu araştırma TÜBİTAK 003 Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı tarafından 23S92 Nolu Proje kapsamında desteklenmektedir. 24

25 HEREDİTER SPASTİK PARAPLEJİ HASTALIĞINDA ipsc den MOTOR NÖRON FARKLILAŞMASI Ece SELÇUK, Koray KIRIMTAY, Arzu KARABAY İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 34469, Sarıyer, İstanbul Herediter Spastik Parapleji (HSP), kortikospinal yollardaki motor nöron dejenerasyonuna bağlı olarak ortaya çıkan ve alt ekstremitelerde giderek artan kas güçsüzlüğü ve katılık ile kendini gösteren bir nörodejeneratif hastalıktır (Harding, 98). Diğer tüm nörodejeneratif hastalıklarda olduğu gibi hastalardan beyin dokusu ve nöron hücreleri gibi materyallerin izole edilmesinin mümkün olmayışı, hastalık mekanizmasının tam olarak aydınlatılamamasına neden olmaktadır. Bu bağlamda hastalık mekanizmasının anlaşılmasına yönelik yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. İndüklenmiş pluripotent kök hücre (ipsc) teknolojisi, kişilerden kolayca elde edilebilen hücrelerin, yeniden programlanarak pluripotent özellik kazandırılıp istenilen hücre tipine farklılaştırmasını mümkün kılmıştır. Bu yöntemi kullanarak biz de HSP hasta ve sağlıklı kontrol bireylerden alınan periferik kan mononükleer hücrelerini Oct4, Sox2, Klf4 ve c-myc genlerini taşıyan Sendai virüsleri ile transdükte ederek ipsc kolonileri oluşturduk. Oluşan kolonilerin pluripotensi özelliklerini doğrulamak amacıyla kök hücre belirteçlerini kantitatif gerçek zamanlı PCR ve immün boyama ile analiz ettik. Ardından pluripotent özellikte olduğu tespit edilen kolonilerine motor nöron farklılaştırma prosedürlerini uyguladık. Motor nöron farklılaştırmasına ait literatürde çok farklı protokoller mevcut olmakla birlikte laboratuvarımızda da denemekte olduğumuz bu yöntemler iki sınıf altında toplanabilir: Bunlardan biri, ipsc lerin doğrudan motor nörona dönüştürülmesini içermekte olup, diğeri önce saf bir nöral kök hücre elde edilmesini ardından bu hücrelerin motor nörona dönüştürülmesini kapsamaktadır. Çalışmalarımız kapsamında doğrudan farklılaştırma yöntemi olarak öncelikle ipsc ler Compound C ile primitif nöral prekürsör hücrelere, ardından Retionik Asit ve Sonic Hedgehog ile motor nöron dönüşümü için indüklenmektedir. Motor nöronların matürasyonu için ise nörotrofik faktörler (BDNF, GDNF, IGF) uygulanmaktadır (Qu, 204). Diğer yöntem kapsamında ipsc ler, nöral prekürsör seçici besiyeri içinde büyütülerek nöral rozet oluşumu sağlanmaktadır. Sonrasında manuel olarak ayrıştırılan rozetler düşük adhezyon özelliğine sahip kültür kaplarına alınarak nörosferler elde edilmektedir. Bu işlem nöral kök hücre popülasyonunu artırmak için bir kez daha tekrar edilmektedir. Nörosferlerden ekstraselüler matriks ile kaplı kültür ortamına alınarak monolayer saf nöral kök hücre kültürü elde edilmektedir (Aiuto, 205). Bu hücreler Retinoik Asit ve Sonic Hedgehog indüklemesi ile motor nörona farklılaştırılabilmekle birlikte farklı indükleme koşullarıyla diğer nöron tiplerine de dönüştürülebilmektedir. Kaynaklar Aiuto, L. D., Zhi, Y., Das, D. K., et al. Organogenesis, 205, 0(4), Harding, A.E., Journal of Neurology, Neurosurgery and Psychiatry, 98, 44: Qu, Q., Li, D., Louis, K. R., et al. Nature Communications, 204 5,

26 IPSC ARACILIKLI HEPATİK ORGANOİDLER,2 Soheil AKBARI, 3 Gülben GÜRHAN, 2,4 Nevin ERSOY, 3 Berke ŞENGÜN, 2,4 Alper BAĞRIYANIK, 3 Tamer ÖNDER, 2,5 Nur ARSLAN,,2 Esra ERDAL Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, izmir, Türkiye 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü, izmir, Türkiye 3 Koç Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye 4 Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, izmir, Türkiye 5 Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tip Bilimleri Bölümü, Çocuk Sağliği Ve Hastalikları Anabilim Dalı, Çocuk Gastroenterolojisi Bilim Dalı, izmir, Türkiye Hücresel tedaviler, günümüzde kesin tedavisi bulunmayan pek çok genetik, kompleks ve dejeneratif hastalıklar için önemli bir tedavi potansiyeline sahiptir. Kanserden metabolik hastalıklara kadar birçok karaciğer hastalığının tedavisinde, günümüzde çoğunlukla transplantasyon ve rezeksiyon gibi sınırlı cerrahi çözümler kullanılmaktadır. Karaciğer hastalıklarında kişiye özel hücresel tedavilerin kullanılmasındaki en önemli engel, hepatositlerin laboratuvar koşullarında işlevsel ve yeterli miktarda üretilememesidir. Son 5 yılda bu alanda gerçekleşen iki devrimsel teknolojinin ilki, farklılaşmasını tamamlamış vücut hücrelerini embriyonik kök hücreye geri programlayabilme ve ikincisi bi-potent progenitor hücreleri uzun süre 3 boyutlu çoğaltabilme olanağını sağlayan kültür sistemlerini içerir. Çalışmalarımızda, indüklenebilir pluripotent kök hücreleri (ipsc) kullanarak arjino suksinat sentetaz enziminin (ASS) eksikliğinden dolayı ortaya çıkan, üre metabolizma hastalığı sitrüllinemi tip 'in laboratuvar koşullarında modellenmesi ile ilgili teknolojinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Buna göre, ilk olarak, deri biyopsisinden elde edilen fibroblastlar epizomal programlama ile ipsc'ye dönüştütülmüş ve sonrasında tarafımızca modifiye edilen protokoller kullanılarak, ipsc'ler verimliliği arttırılmış şekilde olgun hepatosıtlere farklılaştırılmıştır. Bu süreçte elde edilen olgun hepatositler 3 boyutlu ortamda hepatosit işlevlerini kaybetmeksizin uzun süreli ve stabil şekilde üretilebilmiştir. Ek olarak, hastalardan elde edilen hepatik organoidlerde ASS geninin mutant olmayan formu çoğaltılmış ve hastalığın çıktılarından olan amonyak seviyesindeki artış geri döndürebilmiştir. Buda bize karaciğer metabolizma hastalıklarının tedavisinde ve modellemesinde hepatik organoidlerin kullanılabilirliğini göstermiştir. Ayrıca, grubumuzca yapılan bu çalışma bilgimiz dahilinde, sitrullinemi hastalığına özgün ipsc leri kullanarak karaciğer organoidlerinin elde edildiği ilk defa çalışılmıştır. Sonuç olarak, hepatik organoidlerin kişiye özel tedavi, hastalığa özel ilaç taramaları, ilaçların hepatotoksisite analizleri ve rejenaratiı Tıp amaçlı kullanım potansiyelleri oldukça yüksek olup, bu teknolojilerin ülkemizde yapılabiliyor ve/veya geliştirilebiliyor olması önemlidir. Anahtar Sözcükler: ipsc, Hepatik Organoid, Hastalık Modelleme 26

27 KÖK HÜCREDE GENOM DÜZENLEME Emre DENİZ Acıbadem Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 34752, Ataşehir, İstanbul Tasarlanmış nükleazlar sayesinde kök hücreler de dahil olmak üzere bir çok insan hücresi tipinde genetik değişiklikler artık eskiye kıyasla çok daha etkili ve hassas bir şekilde gerçekleştirilebilmektedir. CRISPR/Cas9 genom düzenleme teknolojisi bu yöntemler arasında bir çok yönden en başarılısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu teknoloji ile, hedeflenmiş DNA kırıkları neticesinde ilgilenilen gen ifadelerini bozma ya da kalıp DNA'lar aracılığıyla genomda planlanmış düzeltmeler, eklemeler veya çıkarmalar yaratma bir çok laboratuvarın rutin çalışmaları arasına girdi. Ancak, genom düzenleme teknolojilerini araştırmalarda ve klinikte kullanırken bazı noktalar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu konuşmada CRISPR/Cas9 sisteminin temel prensipleri, özellikleri, kök hücrelerdeki kullanım alanları ve dikkat edilmesi gereken noktaları tartışılacaktır. 27

28 CRISPR/CAS9 TEKNİĞİ İLE HASTA KÖKENLİ İPSC DE MUTASYONLARIN DÜZELTİLMESİ VE KARAKTERİZASYONU Sevilay ŞAHOĞLU GÖKTAŞ, Esra ÇAĞAVİ Rejeneratif ve Restoratif Tıp Araştırmaları Merkezi (REMER), Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul Medipol Üniversitesi, Kavacık, İstanbul, Türkiye. İlk olarak bakterilerin bakteriyofajlara karşı geliştirdikleri savunma sistemi olarak keşfedilen CRISPR tekniği bilim insanları tarafından gen düzenlenmesi amacıyla hastalık mekanizmalarının anlaşılmasında, ilaç ve tedavi geliştirilmesinin yanında bitki ve hayvan biyoteknolojisinde de kullanılmaktadır. Giderek artan CRISPR/Cas9 tekniği kullanılarak genom düzenlemesi çalışmalarının insan embriyosu ve hasta bireylerde yapılmaya başlanması, beraberinde etik tartışmaları da getirmektedir. Çalışmamızda sağlıklı ve Uzun QT Sendromu (UQTS) Tip- tanısı koyulan bireylerin somatik hücreleri viral yolla uyarılmış pluripotent kök hücrelere (UPK, ipsc) yeniden programlandılar. Hastalığın genetik temelini oluşturan ve potasyum iyon kanalı kodlayan KCNQ genindeki mutant allele sipesifik olarak grna (Guide RNA) dizayn edildi ve Cas9 ı ve GFP genlerini kodunu taşıyan vektör ile birlikte sağlıklı allel taşıyan ssoligo (single strand oligo) elektroporasyon tekniği ile UPK hücrelerine verildi. Seleksiyon amacıyla Cas9 üretimine bağlı GFP ekspresyonu görülen hücreler FACS sistemi ile saflaştırılarak, her bir kuyucukta tek hücre olacak şekilde 96 veya 48 kuyucuklu platelere ekildi. Tek hücreden çoğaltılan koloniler öncelikle ssoligo içinde amino asit kodunu değiştirmeden yerleştirilen restriksiyon enzim kesim bölgesi kullanılarak ön elemeden geçirildi. Kesim gözlenen ve mutasyonun düzeltilme potansiyeli olan UPK kolonilerinin doğrulaması Sanger sekanslama yöntemi ile yapıldı. Crispr/Cas9 sistemini kullanarak hastalarımızın UPK hücrelerindeki hastalığa sebep olan KCNQ genindeki mutasyon düzeltildi. Buna paralel deneylerde, mutasyon görülmeyen sağlıklı bireylerden üretilen UPK hücrelerinde aynı mutasyon CRISPR/Cas9 ile oluşturularak hastalık fenotipinin monogenik geçişi doğrulanmaktadır. Mutasyonu düzeltilen kolonilerin UPK hücre karakterizasyonu immunositokimyasal boyama yöntemi ile yapıldıktan sonra küçük moleküller ile uyarılarak kardiyomiyosite farklılaştırıldı. Genetik bozukluğu düzeltilmiş ve düzeltilmemiş UPK temelli kardiyomiyositlerin elektrofizyolojik özellikleri devam eden çalışmalarda incelenmektedir. CRISPR/Cas9 sistemi, genetik düzenleme yapılarak hastalık mekanizmalarının moleküler seviyede derinlemesine araştırılabilmesi ve sonrasında kişiye özel hücresel tedavi yöntemleri geliştirilmesine olanak sağlayabilmektedir. * Bu araştırma TÜBİTAK 003 Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı tarafından 23S92 Nolu Proje kapsamında desteklenmektedir. 28

29 SEMPOZYUM KONUŞMA ÖZETLERİ 29

30 KÖK HÜCRE VE İLAÇ SEKTÖRÜ Oğuz ÖZYARAL İstanbul Rumeli Üniversitesi, MYO lları Müdürü, Silivri, İstanbul. Tarihsel boyutuyla ele alındığında Kök Hücre çalışmaları 950 li yıllarda Kurbağa klonlama araştırmaları ile başlamış 2000 li yıllarda ise yenileyici / rejeneratif tıp adı altında medikal arenadaki yerini alıştır. Günümüzde Kök Hücre çalışmalarının önemi yapılan bilimsel çalışmaların ışığında hızla gelişmekte medikal alanda dev adımlarla ilerlemeler sağlanmaktadır.. Tüm bu alandaki akademik çabalar gelecekte gerek farmasötik endüstrinin gerekse medikal yaklaşımların yönünü ve tarzını şekillendirerek ölümcül hastalıların birer birer yok olabileceği umudunu hızlandırmaktadır. Bugün dünyanın dört bir tarafında bilim insanları tarafından yürütülmekte olan deneysel araştırmalarda kök hücrenin hasarlı organın neresine, ne kadar, ne zaman, hangi aralıklarla verilmesi gerektiği, kök hücre ayrıştırılırken kullanılan maddelerin vücuda nasıl etki yapacağı tartışılmaktadır. Öte yandan hücrenin gereğinden fazla çoğalması gibi beklenmedik bir durumunda ne olacağı, bunun önüne nasıl geçilebileceği şeklinde bir takım sorulara da yanıt aranmaktadır. Farmasötik endüstri açısından konu ele alındığında bir ilacın yapılan klinik çalışmalar ve ilaçların piyasaya çıkmadan önce genelde üç aşamadan geçmek zorunda olduğunu bilinen bir gerçektir. İlk olarak bir ilacın keşfi sürecinde tüm farmakolojik özelliklerine göre farmasötik kimya açısından ilaç adayı moleküller seçilmekte, bunu ikinci sırada preklinik süreç takip etmektedir. Bu dönemde deney hayvanları ile ilgi süreç başlar, alına etik izinlerle birlikte gerekli toksisite testleri, farmakokinetik analizler ve formülasyon geliştirilmesi gibi in vitro çalışmaları yürütülür. Bunları takip eden üçüncü aşamada ise gene etik çalışmaların yer aldığı sağlıklı gönüllü ve hastalar üzerinde preklinik aşamadan geçen bileşikler etkinlik ve advers etkiler açısından test edilmeye devam edilir. Ayrıca ilaç geliştirmenin bu klinik dönemi 4 faza ayrılmaktadır. Çok meşakkatli geçen bu süreç en iyi şartlarda 0-2 yıl gibi bir zaman diliminde geliştirilebilmektedir. Tüm bu çalışmalar hem çok maliyetli hem de akademik boyutuyla çok hassas ve çok zor ilerleyici olmaktadır. Öte yandan kök hücre çalışmaları değerlendirildiğinde ilaç geliştirme sürecinde klinik öncesi ve erken faz araştırmalarda ağırlıklı olarak, erişkin mezenkimal kök hücreler, embriyonik kök hücreler ve uyarılmış pluripotent kök hücreler dikkat çekmektedir. Ayrıca kordon, kordon kanı ve fötal kök hücrelerle gerçekleştirilen araştırmalarda dikkat çekmektedir. Tüm hassasiyetine ve izlen sürecin tamamen aynı olmasına rağmen kök hücre araştırmalarında laboratuvar çalışmalarının çok daha hızlı yürütülebiliyor olması ve çok daha olumlu sonuçlar vermesi, farmasötik endüstri açısından ilaç geliştirilmesi sürecini ciddi anlamda kısaltmakta, hızlandırmaktadır. Kök hücre çalışmalarının başlangıcından günümüze geçen sürece bakıldığında yarım asır bir dönemde kazanılan sonuçlar ve elde edilen verilen gelecek için sonuç bekleyen hastalıkların tedavi çözümleri adına büyük umutlar yaratmaktadır. 30

31 Yakın gelecekte kök hücrelerle yapılmakta olan çalışmalar özellikle ölümcül kanser hastalıklarının tedavisinde ciddi anlamda yerini alacaktır. Ayrıca kalp krizinin oluşturduğu kalıcı hasarlar önlenebilecek, süreğen diyabet sorunlarına çözümler getirilebilecek ve tedavi edilebilecektir. Çok ciddi sekeller yaratan Buerger hastalığına dayalı organ kaybına son verilebilecek, Parkinson'da titremeler kaybolabilecektir. Yanık tedavilerinde yüz ifadesi oluşturulabilecek, kıkırdak zedelenmeleri tedavi edilebilecek, omurilik felçlileri daha kaliteli bir yaşam sürebilecektir. Farmasötik endüstrinin ilaç sektörünün geleceğini Kök hücre çalışmaları şekillendirecek, genetik hastalıklar bebek doğmadan anne karnında kontrol altına alınıp, çok daha sağlıklı nesiller yetişecektir. 3

32 YASAL BELİRSİZLİK: EMBRİYONİK KÖK HÜCRE ÇALIŞMALARI İpek Sevda SÖĞÜT Kadir Has Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Roma Hukuku Ana Bilim Dalı, 34083, Fatih, İstanbul Kök hücre tipleri arasında yer alan embriyonik kök hücreler, her çeşit hücre ve dokuya dönüşebilme kapasitesi nedeniyle doku mühendisliği ve rejeneratif tıp alanında önemle üstünde durulan kök hücre grubudur. Özellikle insan embriyonik kök hücreleri; yeni ilaç tasarımı deneylerinde, ilaç toksisitelerinin araştırılmasında ve erken embriyonik gelişim çalışmalarında model olabilecek hücrelerdir (Sokmensüer, 2007). Bununla birlikte insan embriyonik kök hücre çalışmaları, canlı embriyoların kullanımını gerektirdiğinden, etik ve hukuki problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu bildiri ile; araştırma amaçlı embriyo yaratmanın, üreme amacıyla yaratılıp, kullanılmadığı için yedeğe çıkan tüpteki embriyolar üzerinde araştırma yapılmasının ve üreme amacıyla oluşturulan ana rahminde bulunan embriyo üzerinde, araştırma yapmanın hukukiliği sorunun değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu değerlendirme; Türkiye de yürürlükteki hukuki düzenlemeler ve taraf olunan uluslararası sözleşmelerin ışığı altında; tıbbi, ahlaki ve etik boyuttan bağımsız olarak, hukuk zemininde gerçekleştirilecektir. Bu bakımdan öncelikle, ana rahmi içindeki döllenmiş insan yumurtasının (embriyo/fetüs) konumu, yaşamın başlangıcı, preimplantasyon genetik tanı yönünden embriyonun durumu, üreme sürecinde oluşturulan tüpteki insan embriyosunun statüsü açıklanmaya çalışılacaktır. Yüksek teknolojinin gerektirdiği kolaylaştırıcı uygulamalar olan, insan embriyonik kök hücre araştırmaları/tedavileri, oluşturdukları yasal ve etik sorunlarla birlikte, iyileşmesi olanaksız hastalıkların kurtarıcısı olma niteliği taşımaktadır (Gün, 205). Bu araştırma ve tedavilerde, tıp etiğine, hasta haklarına ve insan onuruna saygı gereklerinin yerine getirildiği, boşluklara mahal verilmeyen, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması çok büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan konunun gerekli kıldığı yerlerde, örnek bir yasal düzenleme olarak, Alman Embriyonel Kök Hücre Yasası na da atıfta bulunulacaktır (Starck, 2006). Sökmensüer, Lale Karakoç, Hacettepe Tıp Dergisi 2007; 38 ():5-9. Gün, Mukadder, Türkiye Klinikleri J Med Oncol-Special Topics 205; 8 (2): Starck, Christian, Embriyonic Stem Cell Research according to German and European Law, German L.J. 2006; 7 (7):

33 BOR BİLEŞİKLERİNİN MEZANKİMAL KÖK HÜCRE FARKLILAŞMASI VE YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİLERİ Fikrettin ŞAHİN, Selami DEMİRCİ, Ayşegül DOĞAN, P. Neslihan TAŞLI, Hüseyin APTİK Yeditepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, Ataşehir, 34755, İstanbul Biyolojik, fiziksel veya kimyasal nedenlerle deri ya da doku bütünlüğünün bozulması sonucu ortaya çıkan tahribatlara yara denir. Akut yaralar genellikle profesyonel tedavi yöntemlerine ihtiyaç duymadan 3-6 hafta içerisinde de iyileşirler. Ancak enfeksiyon ve uzun süreli enflamasyonla beraber görülen kronik yaralarda, iyileşme bozukluğu ve kesintisiz doku parçalanması gözlenmektedir. Dolayısıyla deri bütünlüğünde oluşabilecek herhangi bir deformasyon insan vücudunu enfeksiyon, aşırı sıvı kaybı, elektrolit dengesizliği gibi birçok patolojik duruma karşı savunmasız bırakabilmektedir. Bu nedenle hastalıklardan veya yaralanmalardan dolayı deride oluşabilecek büyük çaplı hasarlar ciddi fonksiyon bozukluklarına ve hatta ölümlere neden olmaktadır. Yara yüzeyinde oluşan mikrobiyal kolonizasyon bir çok patojeni barındıran polimikrobial bir ortam olduğundan yara iyileşmesini geciktirerek travmanın artmasına, tedavi işlemlerinin daha kompleks ve maliyetli olmasına yol açmaktadır. Bu çalışmada, antimikrobiyal özellikleri belirlenmiş bor bileşiklerinin [borik asit ve sodyum pentaborat pentahidratın (NaB)], farklı kaynaklardan izole edilmiş mezankimal kök hücrelerin farklılaşması ve dermal hücrelerin proliferasyonu, göçü, angiogenesis, gen ve büyüme faktörlerinin ekspresyonunu üzerine etkileri araştırılmıştır. Ayrıca yürütülen preklinik ve klinik çalışmalar ile NaB içeren bir hidrojel formülasyonunun kronik yaraların iyileşmesi üzerine etkileri değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, kronik yaraların tedavisi için potansiyel umut verici bir terapötik seçenek olduğunu düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: kronik yaralar, NaB, kök hücre, antimikrobiyal etki, hidrojel 33

34 CRISPR-Cas9 TEKNOLOJİSİ İLE KÖK HÜCRELERDE GENOM DÜZENLEME Haydar BAĞIŞ Adıyaman Üniversitesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Son birkaç yılda genom düzenlemenin yüksek verimliliğini sağlayan yeni teknolojiler ortaya çıktı. Genom düzenleme teknolojilerini kullanmanın artan kolaylığı sayesinde, hayvanlarda, bitkilerde, insan embriyolarında ve kök hücrelerde yeni genetik materyal aktarmak ve var olan genetik materyali değiştirmek için en iyi yöntemi seçmek çok önemlidir. Son yıllarda genom düzenlemede çinko parmak nükleazları (ZFN'ler), transkripsiyon aktivatörü benzeri efektör nükleazları (TALEN'ler) ve düzenli aralıklarla bölünmüş palindromik tekrar kümeleri (CRISPR'ler) kullanılmaktadır. Genom düzenleyici teknolojilerdeki ilerlemeler sayesinde transgenik, knock-out ve knock-in hayvanlar üretmek artık daha hızlı, kolay ve ekonomiktir. Transgenik hayvan üretmenin hedefleri ) biyoloji ve biyomedikal bilimler konusundaki anlayışımızı arttırmak; 2) daha verimli hayvanlar üretme kabiliyetimizi arttırmak ve 3) hastalıklara dayanıklı hayvanlar üretmek. ZFN'ler, TALEN'ler ve CRISPR'ler gen aktarım yöntemleriyle birleştiğinde bu hedeflere ulaşma olasılığı artar. Çeşitli uygulamalarıyla CRISPR/Cas9 genom düzenleme teknolojisi son yıllarda hızla gelişmektedir. Dokuya özgü nakavt farelerinin üretilmesi için konvansiyonel strateji, in vivo gen fonksiyonunun hızlı çalışmasını kısıtlayan, zaman ve emek tüketen bir süreçtir. Bakteri kaynaklı CRISPR-Cas9 sistemi, basit ve etkili bir gen düzenleme tekniğidir; bu yöntem, CRISPR- Cas9'un doğrudan zigotlara enjekte edilmesiyle fare içindeki gen nakavt hatlarının hızlı bir şekilde oluşturulmasını sağlamıştır. CRISPR/Cas9 sistemi yaygın şekilde benimsenmiştir. İnsanlar, bakteriler, zebra balığı, C. elegans, bitkiler, Xenopus tropikalis gibi birçok hücre dizisinde ve organizmalarında önemli genleri hedef alanlar için başarıyla kullanılmıştır. Maya, Drosophila, maymunlar, tavşanlar, domuzlar, sıçanlar ve fareler de bu teknik kullanılmıştır. Çinli bilim adamları 205 yılında CRISPR/Cas9 teknolojisini kullanarak 3 nukleuslu insan zigotlarında hastalıklı insan beta globin (HBB) genini düzeltme yoluna gittiler Yeni bir heyecan verici gelişme, transkripsiyonel regülasyon, epigenetik modifikasyon ve spesifik genom lokusunun mikroskopik görselleştirilmesi için protein alanlarını hedeflemek için CRISPR/Cas9 sisteminin dcas9 versiyonunun kullanılmasıdır. CRISPR/Cas9'un Geleceği, Bu sistem sayesinde; a) düzgün çalışmayan ya da hastalıklara sebep olacak genleri işlevsizleştirmek ve protein sentezini durdurmak ve organizmaya yeni özellikler kazandıracak genler eklemek ya da mevcut genlerin yerine daha sağlıklı, dayanıklı, zeki vb. istenilen özellikteki genleri organizmaya embriyodan olmak üzere yerleştirebilmek. Cas9'u hücre ve moleküler biyoloji araştırmaları için bir takım araçlar haline getirmenin hızlı ilerlemesi, muhtemelen basitlik, yüksek verimlilik ve sistemin çok yönlülüğü nedeniyle dikkat çekmektedir. Hassas genom mühendisliği için şu anda mevcut olan tasarımcı nükleaz sistemlerinden CRISPR/Cas sistemi en mükemmel olarak gözükmektedir. Cas9'un potansiyelinin DNA bölünmesinin ötesine ulaştığı açıktır ve genom lokusuna spesifik protein takviyesi için kullanışlılığı muhtemelen yalnızca hayal gücümüzle sınırlandırılacaktır. CRISPR-Cas9 sistemi, klinik uygulamalarda kullanılabilecek güvenlik seviyesine ulaşmak için halen geliştirme aşamasındadır. Sanıyorum ki CRISPR/Cas9 teknolojisi çok kısa bir zaman içerisinde Nobel ödülünü alabilecek. 34

35 EMBRİYO, GAMET, DOKU VE KÖK HÜCRELERDE KRİYOPREZERVASYON Tolga AKKOÇ Tübitak Marmara Araştırma Merkezi Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü Kriyoprezervasyon, hücrelerin ve dokuların 00C altındaki sıcaklıklarda kendi doğal yapısını koruyarak zarar görmeden saklanmasıdır. Soğuğun zararlı etksinden korumak, hücre ve dokuların soğuktan koruyucu birtakım kimyasal maddelere maruz bırakılmasıyla ve hücreye, dokuya özgü kriyoprezervasyon yönteminin uygulanmasıyla olmaktadır. Günümüzde uygulanan kriyoprezervasyon yöntemlerinde hücreler ve dokular -960C de zarar görmeden saklanabilmektedir. Bu başarının en önemli açıklaması, derin ısılarda hücre içerisindeki biyolojik aktivitenin duruyor olmasıdır. Fakat moleküler haraketlerin tamamen durması absolute zero yani mutlak sıfır noktası olarak adlandırılan -2730C de olmaktadır. Mutlak sıfır barajına, -960C de buharlaşan sıvı nitrojeni uygulayarak ulaşmak imkansızdır. Yapılan araştırmalar sıvı heliyum ile muamele hücrelerin -2730C ye ulaştığı ve hücre içi moleküler haraketlerin tamamen durduğunu göstermektedir. Fakat günümüzde sıklıkla uygulanan saklama ısıları -80 0C ile -96 0C arasındadır. Kriyoprezervasyonun başarısı, elde edilen hücre, gamet, doku ve embriyonun kalitesine, kullanılacak kriyoprotektan ajana (CPA), uygun dondurma ile çözme yöntemlerine, ortamın steriletisine, uygulayan kişinin başarı ve tecrübesine bağlıdır. Ayrıca dondurulan materyallerin uygun saklama koşullarında muhafaza edilmesi, azot seviyelerinin sürekli takibi, derin dondurucu cihazların kontrolü de çözüm işlemleri sonrasında canlılık oranlarını olumsuz şekilde etkilenmesi önlenebilmektedir. Genel anlamda canlı materyallerin kriyoprezervasyonunu olumsuz yönde etkileyen risklerin başında soğuğun yarattığı zararlar gelmektedir. Hücreler sitoplazma adı verilen hücre zarı ile çekirdek arasını yaklaşık %90 oranında dolduran sıvıda soğuk etki ile buz kristallerinin şekillenmesidir. Bunu önlemek amacıyla hücreyi soğuk etkiden koruyan kriyoprotektan ajan (CPA) adı verilen, hücre içi sıvı ile yer değiştirip hücreyi hem içten hem de dıştan koruyan birtakım kimyasalllar kullanılmaktadır. Bu CPA lar oda ısısında toksik etki yaratır, bu nedenle hücre, doku, gamet yapısına ve uygulanacak dondurma tekniğine uygun yoğunlukta (Molaritede) CPA kullanımı, oda ısısında yaratılan toksik etkiyi indirgemiş olmaktadır. CPA ların dondurma süresince yarattığı potansiyel toksisite, çözme işlemi sırasında da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle dondurma işlemine uyumlu çözme işlemi uygulanarak CPA ların dondurulan materyallerden tamamen uzaklaştırılması gerekmektedir. Ayrıca kriyoprezervasyon işlemi öncesi CPA nın hücre içi sıvı ile yer değiştirmesi ve çözme sonrası hücre dışı sıvının, hücre içerisinde bulunan CPA ile yer değiştirmesi, hücrede ozmotik şok ve hücre zarında deformasyonlara neden olmaktadır. Günümüzde, Yavaş (Kontrollü) dondurma, Şok dondurma (Ultra Rapid Freezing) ve Vitrifikasyon olmak üzere 3 farklı kriyoprezervasyon yöntemi kullanılmaktadır. Yavaş dondurma, düşük konsantrasyonlarda (-,5 M) CPA kullanımı, kontrollü şekilde yavaş soğutma (0,3-0C /dk), uzun süreli ekilibrasyon uygulanması ile yaklaşık 3 saatlik dondurma prosedürünü bilgisayar programları içeren pahali ekipmanlarla yapılmaktadır. Bu yöntemde hücrelerden dışarı çıkan hücre 35

36 içi sıvıları, hücreler arasında donarak buz kristallerini şekillendirmektedir. Bunun nedeni ekilibrasyon prosedürünün soğutuma işlemi sırasında gerçekleşmesidir. Çünkü, ekilibrasyon sırasında hücre içi sıvı CPAlar ile yer değişirirken hücre dışına cıkmaktadır. Şok dondurma yöntemi, C/dk şok dondurma hızı ve 2-4,5 M CPA oranı uygulanmaktadır, yavaş dondurma uygulamasında da karşılaşıldığı üzere hücre dışı buz kristalleri şekillenmektedir. Vitrifikasyon yönteminde hücre içi camsı-vitröz bir hal alır ve buz kristalleri hiç şekillenmez. 5-7 M gibi yüksek oranda CPA kullanılır, C/dk gibi yüksek soğutma oranı uygulanır. Bu yöntemde herhangi bir cihaza gereksinim olmaz ve kriyoprezervasyon uygulaması hücrelerin ekilibrasyon süreçleri ile birlikte yaklaşık 30 dk. kadar kısa bir sürede gerçekleştirilir. Her üç kriyoprezervasyon yönteminde dikkat edilecek en önemli husus, hücrelerde ve dokularda çözme sırasında yeniden buz kristallerinin şekillenme riskidir. Hücreye ve dokuya özgü CPA ların kullanımı, efektif soğutma oranlarının uygulanması, uygun kriyoprezervasyon tekniğinin seçimi ve etkin dondurma çözme hızlarının uygulanması, kriyoprezervasyonda karşılaşılması olası tüm riskleri minimum düzeye indirgemektedir. Genetik sapmanın önüne geçilmesi, üretilen transgenik canlıların olası deprem, sel, yangın gibi afetlerden dolayı ortadan kalkma riskinin indirgenmesi, ülkeler arası canlı transportunun önüne geçilmesi, kanser vb hastalarının kemoterapi, ışın vb. tedavilerinden ötürü gametlerini zarar görmeden güvence altına alınmaları, embriyo transferi için uygun alıcı olmadığı durumlarda kriyoprezervasyon en efektif çözüm olmaktadır. Embriyolar, tek hücreli den (zigot) 2,4,6,8,6 hücreliye ve devamında morula ile blastosist safhasına kadar hücre sayılarını katlayarak arttırarak ulaşır. Zigot aşamasından blastosist aşamasına kadar geçen sürede embriyonun sıvı içeriği artar, asellüler matriks yapıda olan ve embriyoyu dıştan saran zona pelisuda da genişleme ve incelme gerçekleşir, bu da embriyonun madde geçirgenliğinde değişime neden olur. Blastosist aşamasındaki embriyoların dondurumasından önce hücre içi sıvının büyük kısmının dışarıya cıkarılması, zigot aşamasındaki embriyoya göre daha güçtür. Ayrıca hürce zarı lipid yapısı, geçirgenlik kabiliyeti, embriyonun elde ediliş şekli (in vivo iv nitro) kriyoprezervasyonun başarısını doğrudan etkilemektedir. Oositlerin kriyprezervasyonu, embriyolara ve diğer hücre tiplerine gore çok daha risklidir. Oositlerin hücre içi sıvı miktarı fazladır. Bu nedenle oositler hızlı ısı değişimlerine, CPA geçişlerine ve ekstrasellüler ozmotik basınç durumlarına karşı duyarlıdırlar. Ayrıca Metafaz - safhasında bulunan olgun oositlerin sahip oldukları iğ iplikçikleri (Mayotik Spidle) donma sırasında kolayca zarar görmektedirler. Bu zararı önlemek için tek alternative, olgun olmayan Profaz- aşamasındaki oositlerin dondurulmasıdır. Fakat bu sefer oositin çözme sonrasında maturasyon başarısının düşme riskinin olması da ayrı bir konudur. Donma ve çözme sonrası zona hardening olarak adlandırılan zona pellisudanın sert bir yapıya bürünmesi de in vitro fertilizasyon (IVF) başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle sperm hücresinin oosit içerisine manuel olarak mikroenjeksiyon pipeti ile yerleştirildiği yöntem olan intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) tercih edilmektedir. 36

37 986 yılında Chen C tarafından Lancet dergisinde yayınlanan çalışmada insan oositinin kriyoprezervasyonun gerçekleştirildiği ve inseminasyon ile embriyo transferi sonrası ilk canlı doğumun gerçekleştiği belirtilmektedir. O tarihten günümüze değin ortalama 900 adet canlı doğum gerçekleştiği literatürlerde belirtilmektedir. Spallanzali, 776 yılında İtalyan askerlerinin spermlerini karda muhafaza etmiş ve çözüldüklerinde sperm hücrelerinin tekrar canlandığını gözlemlemiştir. Bu çalışma, sperm hücrelerinin dondurularak saklanabilirliğini, böylece askerlerin savaşta öldüklerinde ya da sakatlandıklarında, saklanmakta olan spermlerin çözündürülerek eşlerinin evlat sahibi olabileceğini ortaya koymuştur. 972 yılında Whittingham ve ark ın Gliserolü keşfetmeleri ile birlikte hem sperm hücrelerinin hem de diğer hücre tiplerin kriyoprezervasyonunda önemli ilerlemelerin yolunu açmış oldu. Sperm hücrelerinin kriyoprezervasyonun başarısını etkileyen faktörlerin başında, izolasyon gelmektedir. Izolasyonu takiben en geç saat içerisinde kriyoprezervasyon işleminin tamamlanması gerekmektedir. Diğer önemli unsurlar ise ejakulat hacmi, sperm konsantrasyonu, morfolojisi, spermin doğrusal ve ileriye yönelik motilitesinin olmasıdır. Sperm hücrelerinin hücre içi sıvı miktarı oosit ve embriyoya gore cok daha azdır, bu ise hücre içi ve dışı buz kristallerinin oluşum riskini minimum düzeye indirgemektedir. Spermin motilite, fertilizasyon kapasitelerin kriyoprezervasyon işlemiyle birlikte azalmaktadır. Dondurulan sperm hücrelerinin çözme sonrasındaki canlılık oranı %50 civarında olur. Spermin kriyoprezervasyonunda sıklıkla kullanılan CPA; etkisini hücre içi ve dışında olumlu yönde gösteren Gliserol olmaktadır. Ayrıca yoğun şekilde kullanılan, Lipoprotein ve Lesitin içeriği yüksek olan Yumurta sarısı (Egg Yolk Sitrat) ise sperm membranını korur ve soğuk şoku önler. Çözündürülen sperm peleti CPA lardan tamamen arındırılıp yıkanır, sayımı ve motilite tayini yapılır ve IVF, ICSI, SUZİ ya da suni tohumlama işlemleri için kullanılır. Günümüzde birçok hastalık, hatta bazı kanser türlerinde iyileşme ve önleme çalışmaları başarı ile sonuçlanmaktadır. Tüm bu gelişmelere rağmen gonadlarda oluşan kayıplar nedeniyle erkek ve kadınlar yaşantılarının geri kalan kısmını infertil olarak geçirmektedirler. Erken yaşta menapoz, testis-ovaryum kanseri, çocukluk yaş tümörleri, rahim kanseri ve gonadları herhangi bir şekilde alınmış bireyler için kalıcı tedavi yöntemlerinin imkansız olduğu durumlarda fertilitenin devamlılığı için kriyoprezervasyondan yararlanılmaktadır. Dokulardan alınan parçalar CPA lara maruz bırakılarak dondurulup saklanır ve hasta kanser tedavisine olumlu yanıt verdikten sonra dokular çözündürülerek tekrar vücuda yerleştirilebilinir. Yapılan çalışmalarda over dokusunun dondurulup çözündürülerek vücuda yerleştirilmesi sonucu fonksiyonlarını koruduğu gözlenmiştir. Gonadlar dışında deri kas gibi diğer dokularda da benzer çalışmalar başarı ile sonuçlanmaktadır. Bagis ve Arkadaşlarının 2008 yılında yapmış oldukları çalışmada, Antifiriz Protein (AFP) geni içeren transgenik farelerin ovaryumları alınarak dondurulmuş ve çözündürülmüştür. Çözündürülen ovaryumlar başka bir farenin ovaryumları alınarak nakil gerçekleştirilmiştir. Bu deneyde aynı zamanda transgenik olmayan farelerin ovaryumları da çalışmada parallel olarak kullanılmıştır. Deney ve kontrol grubu fareler normal transgenik olmayan erkeklerle eşleştirilmiştir. En çok yavru eldesi transgenik ovaryumlarının nakledildiği farelerde görülmüştür. Bu çalışma ovaryum dokularının kriyoprezervasyonunda olumlu sonuçlar verdiğini, aynı zamanda AFP genine sahip transgenik ovaryumların, kriyoprezervasyona karşı gösterdikleri direncin daha yüksek olduğunu göztermiştir. 37

38 Kök hücreler, sağlıklı vericiden alıcı hastaya en geç 72 saat içerisinde transfer edilecekse + 4 0C de saklanabilmektedir. Fakat kök hücrelerin daha uzun süre saklanması gerektiği durumlarda kriyoprezervasyon işlemi devreye girmektedir. Kriyoprezervasyonda amaç embriyo, gamet, hücre ve dokularda olduğu gibi herhangi bir bozulmaya sebebiyet vermeden uzun süre dondurularak saklanmasıdır. Kök hücrelerin kriyoprezervasyonunda başlıca kullanılan CPA lar DMSO ve HES olmaktadır. DMSO hücre içerisine girebilen düşük molekül ağırlık bir CPA dır, ekstrasellüler elektrolit dengesini sağlayarak hücreyi hem içerden hem de dışardan ozmotik denge farkını azaltıp dehidratasyon hasarını önler. DMSO, hematopoetik kök hücrelerin ve mezenkimal kök hücrelerin dondurulmasında genellikle %0 konsantrasyonlarında kullanılmaktadır. HES (Hidroksietil Starch); hücre içerisine giremeyen bir CPA dır hücreyi dondurma sırasında hücre dışında bir zırh oluşturmakta böylece dehidrasyonu engellemektedir. HES genellikle DMSO ile birlikte bir kombinasyon halinde kullanılmaktadır. Bazı çalışmalarda %5 DMSO + %6 HES ve %4 insan serum albumin kombinasyonu tek başına HES e üstünlüğünü gösterilmiş ve klinik uygulama ile desteklenmiştir. Akkoc ve Arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada, Süt Dişi Mezenkimal Kök Hücreler (SHED) farklı solüsyon kombinasyonları kullanılarak yavaş dondurma yöntemi ile dondurulmuştur. Bu çalışmadaki amaç, DMSO nun tümor tetikleyici etkisinden ötürü DMSO nun kullanılmadığı bir kriyoprezervasyon kombinasyonunu araştırmaktır. Bu çalışmada SHED ler izole edilip 3. Pasajdan sonra dondurma işlemine alındılar. Dondurma solüsyonu olarak I. CPA kombinasyonu DMSO içeren solüsyon, II. CPA kombinasyonu Etilen Glikol, PVP 40 ve Trehalose içeren solüsyon, III. CPA konsantrasyonu ise Etilen Glikol ve Gliserol içeren solüsyonu olarak kullanıldı. Hücreler 3 grup halinde CPA lara maruz bırakılarak Mr. Frosty ye kondu ve 0C/dk soğutma hızı ile 80 0C ulaşması sağlandı ve aynı ısıda 2 ay sure ile saklandılar. Çözündürülen deney gruplarıda sadece DMSO uygulanmış grupta canlılık en yüksek görüldü, Etilen Glikol ve Gliserol kombinasyonundaki canlılık oranın DMSO uygulanmış gruba yakın olduğu gözlenmiştir. Bu gruba yakın ama en düşük canlılık oranı olduğu gözlenen deney grubu ise Etilen Glikol, PVP 40 ve Trehalose kombinasyonu olmaktadır. Her üç deney grubu arasında canlılık oranında anlamlı bir fark görülmemiştir. Bu çalışma sonucunda DMSO gibi toksik etkiler gösteren CPA ların yerine alternative olarak Etilen Glikol ve Gliserol içeren kombinasyonun kullanılması uygun olarak gözlemlenmiştir. Sonuç olarak hücrelerin ve dokuların kendi özelliklerini kaybetmeden dondurulması ve çözüldükten sonra işlevsel olarak aynı potansiyelde olmaları için yapılan çalışmalar umut verici olarak devam etmektedir. 38

39 SPİNAL KORD YARALANMALARINDA KÖK HÜCRE VE HÜCRESEL TEDAVİLERİN YERİ Erdinç CİVELEK SBÜ Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi AD Günümüzde, sık olarak karşılaştığımız omurga ve omurilik travmalarına bağlı yaralanmalar hayat boyu devam eden sakatlıklara neden olduğu için büyük bir önem taşımaktadır. Teknolojinin ilerlemesi ve motorlu araçların çoğalmasıyla bu tür travmaların insidansı giderek artmaktadır. Genel olarak insidansı milyonda ve prevalansı milyonda 906 dır. Ülkemizde her yıl.800 yeni olgu ortaya çıkmakta, toplam kişi omurilik yaralanması (OY) sonucu sakat olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Cinsiyet olarak değerlendirildiğinde erkeklerde 3-4 kat daha fazla görülür. Yaralanmaların çoğunluğu alt servikal ve torakolomber birleşim bölgelerinde görülür. Tüm çabalara rağmen OY nda nöroproteksiyon ve omuriliğin rejenerasyonu insanda henüz başarılamamıştır. OY nda ilk hasar, dakikalar içinde oluşan ve günler ya da haftalar boyunca devam eden moleküler ve hücresel değişimleri tetikler ve ikincil hasarı oluşturur. En etkin tedavi, ikincil hasarın önlenmesidir. Hasar mekanizmaları sistemik değişikliklerden, bölgesel vasküler olaylara, biyokimyasal değişikliklerden, hücre içi toksik değişikliklere kadar uzanan geniş bir olaylar zinciri içindedir. Santral Sinir Sistemi (SSS) nde iyileşme ise, sinir kökleri, inen ve çıkan yollar veya hipokampusda gerçekleşen sınırlı bir rejenerasyondan ibarettir. Halen klinik uygulamada; steroidler, gangliozidler, opioid reseptör antagonistleri, antioksidanlar, kalsiyum kanal blokörleri gibi tedavi modaliteleri uygulanmakla beraber etki derecelerinin son derece düşük olduğu da bir gerçektir. Son yıllarda ikincil omurilik yaralanmasına yönelik yeni farmakolojik ajanlar denenmektedir. Riluzol ALS tedavisinde kullanılan antikonvulzan- ve minosiklin akne tedavisinde kullanılan tetrasiklin grubu antibiyotik- bu ilaçlardan en popüler olanlarıdır. Santral nöronların rejenerasyon kabiliyetlerinin olduğunun David ve Aguayo tarafından gösterilmesinden sonra rejenerasyon çalışmaları büyük hız kazanmıştır. OY sonrası, SSS deki bir takım faktörlerin nöron rejenerasyonunu inhibe ettiği ortaya çıkmıştır. Myelin ve glial skar dokusu ile ilişkilendirilen bu inhibitör faktörlerin antagonize edilmesiyle de yaralanma sonrası oluşan fonksiyon kayıplarının düzeldiği görülmüştür. Fehlings ve ark. tarafından başlatılan çok merkezli faz I/IIa insan çalışmasında da rejenerasyon inhibitörleri Cethrin isimli ajanla antagonize edilmişlerdir. Devam eden çalışmadan çıkan ilk sonuçlar, hastaların %27 sinde fonksiyonel iyileşmenin olduğunu göstermektedir. Rejenerasyon çalışmalarıyla birlikte hasarlı omuriliğin yeniden yapılanmasını amaçlayan kök hücre transplantasyonu çalışmaları da son zamanlarda hız kazanmıştır. Kök hücrelerin, trofik iyileşmeyi sağlayarak endojen nöronları, astrositleri ve damarları uyardıkları, büyüme faktörlerinin salgılanmasına yol açıp, antiinflamatuvar etkileri ile de çok yönlü iyileşme sağladıkları bilinmektedir. Aktive otolog makrofajlar, schwann hücreleri, olfaktör hücreler, kemik iliği stromal hücreler ve embriyonik kök hücreler bu çalışmalarda en sık kullanılan hücrelerdir. Bu hücrelerle yapılan çalışmalar henüz tamamlanmasa da ilk bulgular umut vaat etmektedir. 39

40 HİPOKSİK İSKEMİK ENSEFALOPATİDE KÖK HÜCRE VE HÜCRESEL TEDAVİLERİN YERİ-KLİNİK DENEYİM Serdar KABATAŞ Sağlık Bilimleri Üniversitesi GOP-Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Her yıl yüzbinlerce insan kalp ve/veya solunum durması kardiyopulmoner arrest (KPA) sonrası yeniden canlandırma kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) ile yaşama döndürülür. KPR sonrası nörolojik prognoz, genellikle hastanın yaşı ve KPR öncesindeki kardiyak arrestin süresi ile yakından ilişkilidir. Hastalarda, iskemi sonrası beyinde gelişen harabiyetin boyutuna bağlı olarak, tama yakın alert durumdan, persistant vejetatif duruma hatta beyin ölümüne kadar değişen çeşitli tablolar ortaya çıkar. KPR sırasında nörolojik sistemleri etkileyen başlıca iki olay global serebral iskemi ve hipoksidir. Çoğu kez bu ikisi birlikte bulunur. Hipoksik İskemik Ensefalopati (HİE) de lezyon dağılımı heterojendir ve fokal ve/veya difüz tutulum görülebilir. Öncelikli olarak hasarlanan bölgeler frontopariyetal korteks, hippokampus, bazal ganglia, serebellum ve spinal korddur. İskemik miyelopati otopside hastaların yaklaşık %46 sında bulunur. Hafif global iskemide lumbosakral spinal kord, orta derecede iskemide ek olarak servikal spinal kord ve ciddi iskemide ise holokord nekrozu oluşur. Omurilikteki bu hassasiyet fonksiyonel gidişatı önemli ölçüde sınırlayıcı etki gösterir. Son yıllara kadar KPR sonrası hastaneye ulaşabilen hastalara medikal yaklaşım hemen tamamen destekleyici nitelikteyken hipotermi uygulamalarıyla hız kazanan bu alandaki tedavi yaklaşımları SSS'nin yeniden yapılanmasını amaçlayan hücre transplantasyonu çalışmalarıyla birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. Değişik özellikteki kök hücreler ve hücresel tedavi ürünleri ile ilgili çalışmalar henüz tamamlanmasa da ilk bulgular umut vaat etmektedir. 40

41 KÖK HÜCRE VE ELEKTRO MANYETİK ALANLAR İbrahim TUĞLU, Pınar KILIÇASLAN SÖNMEZ, Işıl AYDEMİR, 2 Adnan KAYA, 3 Nazan KESKİN Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji, Manisa 2 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Biyomedikal Teknolojiler, İzmir 3 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji, Denizli Elektro Manyetik Alan uygulamalarının biyolojik etkileri ve bunların sağlık için kullanımları gittikçe artan gelişmeler kaydetmektedir. Tedavi amaçlı uygulamalar hücre üzerindeki etkilerinin kültürde ve deneysel hayvan çalışmalarında ortaya konmakta ve insan için yansımaları anlaşılmaya çalışılmaktadır. Kültürde özellikle kök hücre ve kanser dizin hücrelerindeki etkileri ile deney hayvanı organlarında oluşan değişiklikler hücre davranışını anlamamıza önemli katkılar sağlamaktadır. Hücre davranışı kültür ortamında kök hücreler ve dizin hücreleri üzerinde incelenirken deney hayvanı modelinde deride yara iyileşmesi ve meme kanser modelinde araştırıldı. Hücreler ince yapı düzeyinde de taramalı elektron mikroskobu ile ortaya kondu. Elektro Manyetik Alan etkisinin kök hücrelerin çoğalma, göç etme ile farklılaşmasına olumlu katkılar sağladığı ve deride yapılan yara modellerinde iyileşmeyi hızlandırdığını buna karşılık dizin hücrelerinde çoğalmayı azalttığı saptandı. Uygulamaların yara iyileşmesini olumlu yönde etkilerken kanserli hücrelerde oksidatif stres ve apoptozu içeren hücre ölüm mekanizmalarını kullandığı bulundu. Özellikle düşük frekans elektromanyetik alan uygulamaları ile en az zarar ve en çok fayda sağlandığı saptandı. Önceki çalışmalarda birçok hastalıkta kullanılan ve maliyetleri yüksek olan bu uygulamaların tamamen ülkemiz koşullarında üretilen bir ürün ile biyolojik deneylerdeki başarısı klinikte kullanımı açısından önemli olmaktadır. Yapılan deneylerde olumsuz etkilerinin az ve tedavi etkici yönlerinin çok olması klinik kullanımda yan etkilerin azaltılması ve maliyetlerin düşürülmesi açısından önemli bir ürün olacaklarını düşündürdü. 4

42 SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ 42

43 SS-00 DETERGENT-FREE DECELLULARIZATION OF BOVINE COSTAL CARTILAGE FOR CHONDROGENIC DIFFERENTIATION OF HUMAN ADIPOSE MESENCHYMAL STEM CELLS IN VITRO Evren ERTEN, Tugba SEZGIN ARSLAN, 2 Burak DERKUS, Yavuz Emre ARSLAN and 2 Emel EMREGUL Regen. Biomat. Lab, Dept. of Bioengineering, Canakkale Onsekiz Mart University, Canakkale, Turkey 2 Bioelectrochemistry Lab., Dept. of Chemistry, Ankara University, Tandogan, Ankara, Turkey burakderkus@gmail.com In this study, it was aimed at establishing a quick and effective decellularization process, and constructing ECM-based scaffolds from bovine costal cartilage maintaining fundamental cartilage ECM contents such as GAGs and collagen type II. Since synthetic materials result in various undesired effects like infection and complication (Langer 993, Langer 999) materials protecting their natural structure may allow us to perform successful in vivo studies. Unlike other decellularization studies, in this study, decellularization protocol was conducted with ethylenediaminetetraacetic acid disodium salt dihydrate (Na2EDTA), a decalcification agent, for 96 h. Figure. Histological assessment was performed for H&E, safranin O, anti-collagen II and anti-aggrecan: whereas H&E stain show removal of nuclear remnants, safranin O, aggrecan and anti-collagen II show the alterations of sulfated GAGs and collagen type II in untreated ECM-based scaffolds. Recellularized scaffolds stained with H&E shows that cells occupied lacunae, also safranin O, collagen type II and aggrecan show increase of GAGs and collagen contents day by day (Scale bar = 20 µm). 43

44 SS-00 H&E staining demonstrates that cellular remnants were reduced by the decellularization process, which supports the DNA content analysis results. The method proposed has reduced nuclear materials up to 84%, hence immunogenicity is also lowered. The existence of sulfated GAGs are required to produce functional scaffolds for cartilage tissue engineering (Schuh 202). Histological safranin O staining showed that sulfated GAGs remained and the intensity of GAG was increased from day 4 to day 28. As seen on days 4, 2 and 28, the collagen type II staining is remarkably different from the decellularized scaffold, when the cells were stained with collagen type II antibody. To sum up, the method proposed is usefull and has potential for cartilage tissue regeneration. E. Schuh, S. Hofmann, et al. J. Biomed. Mater. Res., Part A, 202, 00: R. Langer and J. P. Vacanti, Sci. Am., 999, 280: R. Langer and J. P. Vacanti, Science, 993, 260:

45 SS-002 GÜNCEL KLİNİK PRATİKTE İLİĞİMİZE İŞLEMİŞ OLAN: HEMATOPOETİK KÖK HÜCRE Mehmet Fatih ORHAN Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Yüksek İhtisas EAH, Çocuk Hemato-Onkoloji, 630, Yıldırım, Bursa Nedir? Hematopoetik sözcüğü kan oluşturan anlamına gelir. Hematopoetik kök hücreler (HKH); ilk keşfedilen, en iyi tanımlanan ve klinikte yıllardan beri başarı ile uygulanan eşsiz hücrelerdir (Ng and Alexander, 207). Mezoderm kökenlidir. Günümüzde üzerinde en çok çalışılan yetişkin kök hücredir. Morfolojik olarak lenfoid öncül hücrelere benzemekle birlikte mikroskopta tanınmaz. İnsan HKH nin kimlik numarası: CD34 +, CD38 -, CD59 +, Thy/CD90 +, C-kit/CD7 +, Lin - tir. Nerededir? Hematopoezin ilk görüldüğü yer vitellüs kesesi, ardından AGM, sonrasında karaciğer ve doğuma yakın kemik iliğidir (Can, 204). Kemik iliği, hücre açısından çok zengin ve deriden sonra vücudun en büyük organıdır. En çok pelvis ve sternumda bulunur. Buradaki hücrelerin %0,- i HKH dir. HKH sadece kemik iliğinde değil daha az miktarda periferik kanda da bulunurlar. Günümüzde Granülosit Stimüle edici Faktör (G-CSF) ve Plerixofar (AMD300) gibi ilaçlarla periferdeki kök hücre sayısını artırmak ve bunları toplamak mümkündür. Kordon kanı, diğer bir bulunduğu bir yerdir (Tablo ). Osteoblasttan zengin endosteal bölgenin HKH rezervini sağlayan esas hematopoetik niş bölgesi olduğu, kalsiyumdan zengin ve hipoksik etkilerden korunduğu, düzenleyici T lenfositler (Treg) tarafından bir bakıma immün dokunulmaz bir alan oluşturmaktadır (Fotia et al., 205). Kök hücre kaynağı Kemik iliği Periferik kan Kordon kanı Özellikler Genel anestezi altında toplanır Sınırlı sayıda hematopoetik kök hücre elde edilir Ortanca CD34 + hücre: 2,8x0 6 /kg Kolay toplanır Genel anestezinin gereği yoktur G-CSF ye bağlı yan etkiler görülebilir Ortanca CD34 + hücre: 7x0 6 /kg Toplanması kolay ve zararsızdır Acil kök hücre gerektiğinde kolayca ulaşılabilir Parsiyel HLA uyumu kabul edilebilir Ortanca CD34 + hücre: 0,2x0 6 /kg Tablo. Hematopoetik Kök Hücre kaynaklarının karşılaştırılması 45

46 SS-002 Nasıl kullanılır? Bir insan günde yüzlerce milyar yeni hematopoetik hücreye gereksinim duyar. Son yarım asırda HKH ile ilgili gelişmeler sonucunda HKH nakli ile birçok kan hastalığı, kanser ve metabolik hastalığın tedavisinde kullanılır hale gelmiştir (Chivu-Economescu and Rubach, 207). Thomas, başarılı kullanımı ile 990 da Nobel ödülü almıştır. Kaynaklar: Can A. Kök Hücre. Biyolojisi, Türleri ve Klinik Kullanımları. 204; Akademisyen Yayınevi, Ankara. Chivu-Economescu M, Rubach M. Hematopoietic Stem Cells Therapies. Curr Stem Cell Res Ther. 207; 2: Fotia C, Massa A, Boriani F, Baldini N, Granchi D. Hypoxia enhances proliferation and stemness of human adipose-derived mesenchymal stem cells. Cytotechnology. 205; 67: Ng AP, Alexander WS. Haematopoietic stem cells: past, present and future. Cell Death Discov. 207; 3:

47 SS-003 ASHERMAN SENDROMUNDA YENİ TEDAVİ YAKLAŞIMI: KÖK HÜCRE TERAPİLERİ İLE ENDOMETRİAL REKONSTRUKSİYON Başak BÜYÜK, 2 Meliha Merve HIZ, ³Gülsüm AKKUŞ 3 Kadir AÇAR Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AD, 700, Çanakkale 2 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji AD, 700, Çanakkale 3 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Sistem Biyolojisi AD, 700, Çanakkale kadir.acar903@hotmail.com.tr Endometrium uterusun iç tabakası olup stratum fonksiyonalis ve stratum bazalis olmak üzere 2 katman içerir. Stratum bazalis menstruel siklus boyunca değişen hormon değerleri ile indüklenerek stratum fonksiyonalisi oluşturur. Bu şekilde siklus boyunca kalınlaşan fonksiyonel tabaka embriyonun implantasyonu için uygun ortam oluşturur. Gebelik gelişmemesi durumunda fonksiyonel tabaka adet kanıyla birlikte atılır ve bu süreç her siklusta tekrarlanır. İntrauterin Adezyonlar (IUA, Rahim içi yapışıklıklar) veya diğer adıyla Asherman Sendromu (AS), travma, küretaj, spontan düşükler, enfeksiyon ve intrauterin cerrahiler sonucu uterin kavitede parsiyel veya tam tıkanıklık oluşması nedeniyle menstrüasyon bozukluğu ve infertilite ile karakterize patolojik bir durumdur (Chen, 203) (Gargett, 202) (Alawadhi, 204). Asherman Sendromunda semptomlar IUA nın yerine ve derecesine bağlıdır (Hoffman, 202). AS li hastalardan alınan örneklerin mikroskobisinde stratum bazalis izlenmemektedir. Stratum bazalisin yıkılması ovarian steroidlerle(salgılanan çeşitli hormonlar) indüklenen endometriyum kalınlaşmasının gerçekleşmesine engel olur (Hoffman, 202). Bu yüzden luteal fazın sonunda steroid hormon seviyeleri düştüğünde blastokistin tutunması gereken fonksiyonel tabaka oluşamaz (Hoffman, 202).Sonuçta, fertilizasyondan sonra sağlıklı bir embriyo elde edilse bile implantasyon gerçekleşmediği için gebelik oluşmaz (Hoffman, 202) (Carlson, 204). Günümüzde Asherman Sendromu tedavisinde Histeroskopik tekniklerle yapışıklıklar açılmaktadır fakat operasyon sonrasında adezyonlar(yapışıklıklar) tekrarlama eğilimi göstermektedir (Chen, 203) (Kuramoto, 205). AS tedavisinde histeroskopi, histeroslpinkografi, histerotomi gibi çeşitli tedavi yöntemleri denenmiş olmasına ragmen halen başarı oldukça düşüktür. Bu hastaların çocuk sahibi olmak için taşıyıcı annelik dışında bir şansı yok gibi gözükmektedir. 47

48 SS-003 AS tedavisinde mezenkimal kök hücreler ile Stratum bazalisin yeniden restorasyonu birçok çalışma grubu tarafından denenmiştir. Literatürde ilk vaka (Nagori, 20) 2009 yılında Hindistan da rapor edilen, 33 yaşında primer infertil bir hastada küretaj sonrası rahim içi araç uygulanmış, daha sonra 6 ay boyunca hormon replasman tedavisi ile endometrium kalınlığı elde edilmeye çalışmıştır. Daha sonra bu hastadan kemik iliği kaynaklı kök hc alınıp endometriuma verilmiş ve takip eden süreçte 8 mm kalınlığa ulaşılmış, yapılan IVF ile de gebelik elde edilmiştir. Ancak ilerleyen süreçte düşükle sonuçlanmıştır. Yine 204 yılında yapılan bir hayvan çalışmasında(alawadhi, 204), sıçanlarda travmatik AS modeli oluşturulmuş, başka hayvandan elde edilen kemik iliği kaynaklı kök hücreler uygun şekilde verilerek endometrium kalınlığı ve gebelik elde edilmiştir. Kemik iliği kaynaklı mezenkimal kök hücrelere alternatif olarak AS modelinde adipoz doku kaynaklı mezenkimal kök hücre uygulaması ile de endometrial rejenerasyon ve restorasyon elde edilmeye çalışılmış ve adipoz doku kaynaklı kök hücrelerin de bu amaç için kullanımı sonucu başarılı olunabileceği ortaya konmuştur(kılıç, 204). Menstruel kan kaynaklı kök/progenitör hücrelerin kullanımı farklı bir yaklaşım olup endometrial rekonstrüksiyonda kullanımı stratum bazalisin elde edilmesi ve belki de implantasyon için uygun ortamın hazırlanmasında farklı bir seçenek olabilir(gargett, 202) AS gibi stratum bazalis kaybına bağlı infertilite durumlarında mezenkimal kök hücreler ve diğer kök hücre kaynaklarından elde edilen hücre süspansiyonları tedavi edici olabilir ve bu şekilde endometrium yeterli kalınlığa eriştikten sonra hasta IVF protokolüne alınıp gebelik elde edilebileceği konusunda umut vadedici gelişmeler bulunmaktadır. Alawadhi F, Du H, Cakmak H, Taylor HS. PLoS One. 204;9(5):e Carlson BM. Human Embryology&Developmental Biology. Fifth Edition. Chapter 3. Cleavage and Implantation.Elsevier Saunders.204.p Chen Y Chang Y, Yao S. Int J Clin Exp Pathol. 203;6(7): Gargett CE, Ye L. Fertil Steril. 202;98():-20 Hoffman BL, Schorge JO, Schaffer JI, Halvorson LM, Bradshaw KD, Cunningham FG. Williams Gynecology. Second Edition. Reproductıve endocrinology,infertility, and the menopause. McGraw-Hil Medical;202; 2:444. Kilic S, Yuksel B, Pinarli F, Albayrak A, Boztok B, Delibasi T. J Assist Reprod Genet. 204; 3: Kuramoto G, Takagi S, Ishitani K, Shimizu T, Okano T, Matsui H.. Hum Reprod. 205 Feb;30(2): Nagori BC, Panchal SY, Patel H. Journal of Human Reproductive Sciences. 20; 4():

49 POSTER BİLDİRİ ÖZETLERİ 49

50 PS-002 DENTAL FOLİKÜL MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİNİN EV TOZU AKARINA DUYARLI ASTIM HASTALARININ LENFOSİTLERİ ÜZERİNDE İMMÜNOREGÜLATÖR ETKİSİ Deniz GENÇ, Noushin ZİBANDEH, Muazzez GÖKALP, Ülkü ARIĞ, Ercan NAİN, 2 Mehmet Kâmil GÖKER, Tunç AKKOÇ Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatrik Allerji ve İmmünoloji Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye 2 Marmara Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız ve Çene Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye AMAÇ: Bu çalışmada, IFN- γ uyarımlı veya uyarımsız insan Dental Folikül Mezenkimal Kök Hücrelerin (idf-mkh) ev tozu akarına (Derp +) duyarlı astım hastalarının periferal kanından izole edilen lenfositleri üzerinde in vitro ortamda immünomodülatör etkisi araştırılması amaçlanmıştır. METOT: Mezenkimal kök hücre izolasyonu için dental folikül doku örnekleri diş hastanesine tam gömülü yirmiyaş dişi çekim endikasyonuyla başvuran sağlıklı bireylerden elde edildi. Dental foliküllerden mezenkimal kök hücre izolasyonu, karakterizasyonu ve farklılaşma çalışmaları yapıldı. Pediatrik Allerji ve İmmünoloji kliniğine başvuran ve immünterapi almamış Derp (+) astım hastaların ve sağlıklı bireylerin venöz kanından periferal kan mononükleer hücre (PBMC) izolasyonu yapıldı. Hasta ve sağlıklı bireylerin PBMC leri ayrı kültürlerde idf-mkh (IFN- γ uyarımlı veya uyarımsız) varlığında ve yokluğunda ko-kültürleri yapıldı. Kültür çalışmalarında PBMC ler I) anti- CD2, anti -CD3 ve anti- CD28 (CDmix), II) Derp, III) Dexamathasone, IV) IFN- γ uyarımlı kültür kuyuları olarak gruplandırıldı ve 72 saat kültüre alındı. Kültür süresi sonunda CD4+ T lenfosit proliferasyonu, Annexin/PI ile lenfosit apoptozu ve CD4+CD25+FoxP3+ Tregülatör hücre oranları flow sitometri cihazında analiz edildi. BULGULAR: IFN- γ ön uyarımlı veya uyarımsız idf-mkh ler MKH sız CDmix PBMC kültürlere oranla; CDmix, Derp uyarımlı PBMC lerde CD4+CD25+FoxP3+ Tregülatör hücre sayısını arttırarak lenfosit proliferasyonunu ve aynı zamanda lenfosit apoptozunu istatistiksel olarak anlamlı derece baskıladı (p<0,05). IFN- γ ön uyarımlı idf-mkh ler PBMC ile birlikte kültürlerinde ön uyarımsız idf-mkh lere oranla CD4+CD25+FoxP3+ Treg hücre oranını daha fazla arttırdı (p<0,0). IFN-γ ön uyarımlı ve uyarımsız idf-mkh ler MKH sız CDmix PBMC kültürlerine oranla CD4+ T hücre proliferasyonunu anlamlı baskıladı (p<0,05). IFN-γ ön uyarımlı ve uyarımsız idf-mkh ler MKH sız CDmix PBMC kültürlerine oranla CD4+ T hücre apoptozunu anlamlı baskıladı (p<0,05). 50

51 PS-002 TARTIŞMA: idf-mkh ler Derp (+) astım hastalarında lenfosit proliferasyonunu ve lenfosit apoptozunu baskılarken IFN- γ uyarımı idf-mkh lerin lenfosit proliferasyonunu ve apoptozunu baskılama etkisini artırmaktadır. idf-mkh ler CD4+CD25+FoxP3+ Treg hücre oranını artırırken IFN- γ uyarımı idf-mkh lerin immünomodülatör etkisini artırarak Treg hücre oranını daha fazla artırmaktadır. idf-mkh lerin Derp + astım hastalarının lenfositleri üzerinde immün baskılayıcı etkisi olduğu ve bu etkiyi Treg hücre sayısını artırarak göstermektedir. Elde edilen sonuçlar astım hastalığında idf-mkh lerin hücresel tedavilere yeni bir seçenek olabileceği yönünde yapılacak olan in vivo çalışmalara kapıları aralamaktadır. Anahtar Kelimeler: Allerjik Astım, Ev Tozu Akarı, Dental Folikül, Mezenkimal Kök Hücre, İmmünomodülasyon 5

52 PS-003 SEROTONİN, MCF-7 VE MDA-MB-23 MEME KANSERİ HÜCRELERİNDE HÜCRE CANLILIĞINI, SAĞKALIMINI VE KLONOJENİK OLUŞUMU AZALTIR Dilara İLKHAN, Pelin OZFİLİZ KİLBAS, Elif Damla ARİSAN, Ajda COKER GURKAN, Pinar OBAKAN YERLİKAYA, Narcin PALAVAN UNSAL İstanbul Kültür Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Ataköy Kampüsü 3456 İstanbul Serotoninin (5-hidroksitriptamin, 5-HT) merkezi sinir sisteminde nörotransmiter, bağırsakta lokal aracı molekül ve kanda vazoaktif ajan olarak işlev gören bir biyojenik monoamindir (Sarrouilhe, Clarhaut ve ark., 205). Serotonin; beyin gelişimi, sirkadiyen ritim, termoregülasyon gibi sinir sisteminin çeşitli fonksiyonları ile bağlantılıdır. Ayrıca, serotonin birçok merkezi sinir sistemi ve psikiyatrik bozukluklarda da etkilidir. Sonuç olarak serotonerjik sistem antidepresanlar, antipsikotikler ve halüsinojenler içeren psikoaktif bileşiklerin hedefleridir (Marin, Becamel ve ark., 202). Serotonin ayrıca tümör hücreleri üzerinde büyüme faktörü gibi bazı durumlarda, 5-HT reseptörlerinin antagonistleri olarak, serotonin seçici serotonin taşıyıcısı (SERT) inhibitörü olarak ve serotonin sentezininin de kanser hücresi büyümesini engelleyebilir (Siddiqui, Thompson ve ark., 2005). Bu çalışma kapsamında MCF-7 ve MDA-MB-23 hücre hatlarında MTT hücre canlılık testi ile serotonin uygulama dozu belirlendikten sonra serotoninin tümör hücreleri üzerinde apoptotik etkisi ve 3D tümör büyümesiyle invazyonunu değerlendirmek için sferoid hücre kültürü gerçekleştirilmiştir. Ayrıca serotonin uygulanan meme kanseri hücre hatlarının klonojenik kabiliyetini gözlemlemek için soft agar yapılmıştır. Çalışmamızda serotonin konsantrasyonu 50 µm olarak seçilmiştir. 24 ve 48 saat serotonin uygulanmış hücrelerde DAPI boyama sonucunda, DNA kırıkları 48 saatte her iki meme kanseri hücre hattında uygulama yapılmayan kontrol örneklere göre artış göstermiştir. Serotonin özellikle 48 saat uygulama sonrasında propidyum iyodür pozitif hücre sayısını arttırmıştır. Bu sonuç MTT testini desteklemektedir. Mitokondri membran potansiyelindeki bozulmanın gösterilebilmesi amacı ile DiOC6 ile yapılan boyama işlemi sonucunda MCF-7 hücre hattında serotonin uygulaması etki göstermemiş ancak, MDA-MB- 23 hücre hattında zamana bağlı olarak mitokondriyel membran potansiyelinde azalma görülmektedir. 3D tümör büyümesiyle invazyonunu değerlendirmek için sferoid hücre kültürü deneyi sonuçlarına göre MCF-7 hücre hattında serotonin uygulanmasıyla %22,3; MDA-MB-23 hücre hattında ise %24,9 oranında kontrole oranla azalma görülmüştür. Klonojenik kabiliyetini gözlemlemek için yapılan soft agar deneyinde ise MCF-7 kontrol hücrelerine kıyasla serotonin uygulanmış MCF-7 hücrelerinde %32,9 oranında klonojenik kabiliyet azalmıştır. MDA-MB-23 hücre hattında ise ilaçla birlikte %2,9 azalma söz konusudur. Ancaki MCF-7 hücrelerinin klonojenik koloni kapasitesi MDA-MB-23 hücrelerine göre daha fazla olmakla beraber, serotonin bu nedenle MDA-MB-23 hücrelerinde 52

53 PS-003 daha fazla ket vurucu etki göstermiştir. Sonuç olarak; seçilen serotonin uygulaması, MCF-7 ve MDA-MB-23 meme kanseri hücrelerinde hücre canlılığını azaltmış ve hücre ölümüne neden olmuştur. Serotonin varlığında metastatik MDA-MB-23 hücrelerinin klonejinite potansiyelleri MCF-7 hücrelerine göre daha fazla indirgenmiştir. KAYNAKLAR Marin, P., ve ark. (202). "5-HT receptor-associated protein networks: new targets for drug discovery in psychiatric disorders?" Current drug targets 3(): Sarrouilhe, D., ve ark. (205). "Serotonin and cancer: what is the link?" Current molecular medicine 5(): Siddiqui, E. J., ve ark. (2005). "The role of serotonin in tumour growth (review)." Oncology reports 4(6):

54 PS-004 FASN İNHİBİTÖRÜ ORLİSTATIN HÜCRE ÖLÜM MEKANİZMALARINA OLAN ETKİSİNİN LNCAP VE DU45 PROSTAT KANSERİ HÜCRELERİNDE ARAŞTIRILMASI Aslı TOKYAY, Fatma Selen AKAR, Özge RENCÜZOĞULLARI, Pelin ÖZFİLİZ KILBAŞ, E. Damla ARISAN, Pınar OBAKAN YERLİKAYA, Ajda ÇOKER GÜRKAN, Narçin ÜNSAL İstanbul Kültür Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 3456, Bakırköy, İstanbul - Metastatik prostat kanseri formlarının önemli belirteçlerinden biri yağ asidi sentez enzimi (FASN) nin aşırı anlatımı sebebi ile lipid metabolizmasının bozulmasıdır. FAS ifadesi, kök hücre çoğalmasını sürdürmek için gerekli olan lipid membranlarının oluşması açısından önemli bir faktör olmakla birlikte, lipid metabolizmasının kontrol altına alınması prostat kanseri terapilerinde bir hedef haline gelmiştir. Projemizde lipid sentezinden sorumlu olan FASN enzimi inhibitörü olan orlistat ilacı kullanılarak, androjen reseptörü, p53 sinyal yolaklarına etkisi ve ölüm mekanizması incelenmiştir. Orlistatın androjen bağımlı LNCaP ve androjenden bağımsız DU45 prostat kanseri hücre canlılığı üzerine etkileri MTT sağkalım testi ile belirlenmiştir. Sağkalım testine göre 5 um ve 20 um orlistat ın hücrelerin koloni oluşturma potansiyelleri üzerine etkisi ve sağkalım sinyal yolaklarına etkisi incelenmiştir. Orlistat uygulaması sonrası, prostat kanseri hücrelerinin metastatik profile sebep olan mezenkimal potansiyellerindeki değişim immunoblotlama tekniği ile gösterilmiştir. 20 um orlistat DU45 hücrelerinde % 20 ölüme sebep olurken, LNCaP hücreleri aynı derecede etkilenmemiştir. Orlistatın zamana bağlı olarak hücre çoğalması üzerine etkisi incelendiğinde DU45 hücrelerinde daha etkili olduğu belirlenmiştir. Fakat, hücrelerde ilaçlama yapıldıktan sonra bir yaranın oluşturulması yarayı kapatmak için hücrenin göçünün izlenmesi ve hücrelerin migrasyon oranını gözlemleyebilmek için yapılan yara iyileşmesi test sonucunda, orlistatın epitelyal-mezenkimal geçişini baskıladığı DU45 ve LNCaP hücrelerinde gözlenmiştir. Projenin öncül sonuçlarına göre, orlistatın lipid metabolizmasını baskılayarak, prostat kanseri hücre proliferasyonu ve migrasyon kapasitesinin LNCaP ve DU45 prostat kanseri hücrelerinde aynı etkide olmadığı gözlenmiştir. Buna göre, hücrelerin metabolik farklılıkları ve prostat kanseri kök hücre belirteçleri göz önüne alınarak epitelyal-mezenkimal hücre geçişi üzerine orlistatın etkisi incelenecektir. 54

55 PS-005 KISA VE UZUN MESAFE KOŞUCULARININ EGZERSİZ ÖNCESİ VE SONRASI LENFOSİT APOPTOZUNUN ÇOĞALMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ Hakan ÖZEL, 2 Noushin ZIBANDEH, 2 Deniz GENÇ, 2 Muazzez GÖKALP, 3 Orkun AKKOÇ, 2 Yazgül DURAN, Tamer KARAMAN, Birol ÇOTUK,,2 Tunç AKKOÇ Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Spor Sağlık Bilimleri Anabilim Dalı, İstanbul. Türkiye 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Alerji ve İmmunoloji Bölümü, İstanbul, Türkiye 3 İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Hareket Antrenman Anabilim Dalı Amaç: Bu araştırma, aktif spor yaşamı sırasında yoğun antrenman dönemleri geçiren sporcularda, fizyolojik ve mental gelişimle birlikte, egzersizin vücutta oluşturduğu fizyolojik stres etkilerinin o an ve ilerleyen yaşlarda sporcuların yaşam kalitesine, sağlığına, olumlu olumsuz etkileri, bu etkilerin sporcunun yaşam konforuna hangi yönde yansıdığı ve bu etkilerin değerlendirilip yeni antrenman tekniklerinin ve yöntemlerinin belirlenmesine katkı sağlamak amacıyla yapılmıştır. Çalışmamızda, kısa ve uzun mesafe koşucularında egzersiz öncesi ve sonrası lenfosit apoptozu (doğal hücre ölümü) ve lenfosit proliferasyonu (lenfosit çoğalması) oranları karşılaştırılmış, anaerobik ve aerobik egzersizin lenfosit apoptozu ve lenfosit proliferasyonu üzerine etkileri araştırılmış, kandaki egzersiz öncesi ve sonrası lenfosit apoptozu ve lenfosit proliferasyonu değerleri, anaerobik egzersiz yapan kısa mesafe koşucuları ve aerobik egzersiz yapan uzun mesafe koşucuları arasındaki farklar ile egzersizin şiddetinin lenfosit apoptozu ve lenfosit proliferasyonu değerleri üzerindeki etkisi saptanmaya çalışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul Üniversitesi Atletizm Takımı Sporcuları, Pendik Spor Kulubü Atletizm Takımı Sporcuları, Üsküdar Belediyesi Atletizm Takımı Sporcuları ve İstanbul İlinde atletizm branşı ile lisanslı uğraşan gönüllü sporcular oluşturmuştur yaş arasında 9,23± 2,44 yaş ortalamasında 8 kısa ve 8 uzun mesafe koşucusu olmak üzere toplamda 6 koşucu Pendik Belediyesi Çamlık Spor Tesisinde çalışmamıza katılmıştır. Antrenman öncesi ve sonrası kan örneklerinin alınıp, örneklerin analizi Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Alerji ve İmmünoloji Bilim Dalı, Çocuk İmmünoloji Laboratuvarında yapılmıştır. Toplanan veriler Microsoft Office 2007 Excell programına aktarılmış ve aktarılan veriler SPSS 2 istatistiksel programında analiz edilmiştir. Kısa ve uzun mesafe koşucuları arasındaki egzersiz öncesi ve sonrası lenfosit apoptozunun çoğalmasının değerlendirilmesinde wilcoxon signed raks test ve mann-whitney test ten faydalanmıştır. 55

56 PS-005 Bulgular ve Sonuçlar: Çalışmada kısa ve uzun mesafe koşucularının antrenman öncesi ve sonrası değerleri istatistiksel olarak incelenmiştir. Kısa mesafe koşucularında lenfosit apoptozu yönünden anlamlı bir fark bulunmazken (p>0,05), uzun mesafe koşucularında CD3 + /CD8 + T hücre düzeyinde anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,036) (p<0,05). Kısa mesafe koşucularında lenfosit proliferasyonunda anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,02) (p<0,05). Uzun mesafe koşucularındada lenfosit proliferasyonunda anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,02) (p<0,05). Uzun mesafe koşucularında antrenman öncesi lenfosit değerleri antrenman sonrasında tüm koşucularda pozitife doğru bir yönelme gösterirken (7,02), kısa mesafe koşucularında da tüm koşucularda negatife doğru bir yönelme (-2,72) gösterdiği gözlemlenmiştir. Kısa mesafe koşucularında lenfosit sayısının antrenmandan sonra düşmesi ve uzun mesafe koşucularında da lenfosit değerlerinin antrenmandan sonra yükselmesi antremanın şekline, mesafesine ve yöntemine göre değişkenlik gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Koşucular immun fenotipleme yönünden inceleğinde, kısa mesafe koşucularında CD8 + T hücre (p=0,036) (p<0,05) ve NK hücrede (p=0,02) (p<0,05) düzeyinde anlamlı bir fark bulunmuş olup, uzun mesafe koşucularında da NK hücre (p=0,07) (p<0,05), B hücre (p=0,02) (p<0,05) ve CD8 + T hücre (p=0,02) (p<0,05) düzeyinde de istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Kısa ve uzun mesafe koşucularının sonuçları karşılaştırıldığında, lenfosit apoptozu ve immun fentipleme düzeyinde iki grupta istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmezken (p>0,05), iki grupta lenfosit proliferasyonu yönünden (p=0,00) (p<0,05) düzeyinde ileri düzeyde anlamlı bir fark bulunmuştur. 56

57 PS-006 CELASTROL ÜN PROSTAT KANSERİ HÜCRELERİNDE PI3K/AKT SİNYAL YOLAĞI İLE İLİŞKİLİ OLARAK EPİTELYAL-MEZENKİMAL HÜCRE TRANZİSYONU ÜZERİNE ETKİSİ Merve Nur ÇOBAN, Börteçine SEVGİN, Kübra ŞENTÜRK, Özge RENCÜZOĞULLARI, Pelin ÖZFİLİZ KILBAŞ, E. Damla ARISAN, Pınar OBAKAN YERLİKAYA, Ajda ÇOKER GÜRKAN, Narçin ÜNSAL İstanbul Kültür Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 3456, Bakırköy, İstanbul - - Prostat kanseri dünyada erkekler arasında akciğer kanserinden sonra en sık rastlanılan ikinci kanser türüdür. Prostat kanseri metastatik formların androjenden bağımsız olarak ilerlemesi, hormona dirençli tümör oluşmasına sebep olmaktadır. PKa tedavilerinde ortaya çıkan bu durum yeni terapötik hedeflerin geliştirilmesine ihtiyaç uyandırmıştır. Celastrol anti-kanser etkiye sahip doğal bir proteozom inhibitörüdür. Celastrol proteozom inhibisyonu yolu ile apoptozu indüklemekte ve prostat tümör büyümesini baskılamaktadır. Bu çalışmada AR geni ve hücre döngüsünü düzenleyen DNA hasarı sonucu apoptozu indükleyen p53 geni bakımından farklı biyolojik fonksiyonlara sahip LNCaP (AR +, p53-doğal tip) DU45 (AR -, p53-mutant) ve PC3 (AR -, p53-null ) prostat kanseri hücre hatlarında Celastrolün PI3K/AKT sinyal yolu üzerinde epitelyal mezenkimal hücre tranzisyonu üzerine etkisi incelenmiştir. LNCaP, DU45 ve PC3 prostat kanseri hücre hatlarında Celastrol ün 0.05 ve µm dozlarında hücre proliferasyonuna, invazyonuna ve migrasyona etkisi MTT canlılık testi, yara iyileşmesi deneyi, koloni oluşturma deneyi ve floresan boyama tekniği ile incelenmiştir. MTT canlılık testine göre 3 hücre hattı içinde bu dozların uygun olduğu ve hücre proliferasyonunda azalma meydana getirdiği,yara iyileşmesi deneyinde migrasyonu azalttığı gözlenmiştir. Aynı zamanda PI3K/AKT sinyal yolağı ile ilişkili olarak epitelyal mezenkimal geçişin ve PARP kesilimi, kaspaz 9 aktivasyonunun apoptozu indüklediği western blot yöntemiyle gösterilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre Celastrolün 0.05 ve µm artan dozlarda prostat kanseri hücre hatlarında apoptozu indüklediği, epitelyal mezenkimal hücre geçişte hücre göçünü azalttığı gösterilmiştir. Özellikle LNCaP AR (+) hücrelerinde invazyon ve migrasyonu baskıladığı gözlenmiştir. Celastrolün prostat kanseri hücre proliferasyonu, invazyon ve migrasyonu baskılama potansiyeline göre prostat kanseri kök hücrelerinin üzerindeki etkisi çalışmanın sonraki konusudur. 57

58 PS-007 CROHN HASTALARININ PBMC VE AKTİF DOKULARINDA İNSAN DF- MKH LERİNİN T LENFOSİT ALT GRUPLARI VE IL-22BP ÜZERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Noushin ZIBANDEH, 2 Sena ZENGİN, 2 Seyfullah ASLAN, 2 Semanur AKSOY, 2 Kader KARAKAN, 2 Ayşe Sena ULUÇAY, Deniz GENÇ, Muazzez GÖKALP, 3 Kamil GÖKER, Tunç AKKOÇ Marmara Üniversitesi,Pediatri Allerji ve İmmünoloji,Pendik,İstanbul 2 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Maltepe,İstanbul 3 Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi,Maltepe,İstanbul Giriş: Crohn, gastrointestinal sistemi tutan inflamatuar bir bağırsak hastalığıdır. Genetik alt yapı, yaşam tarzı, beslenme ve mikrobiyota hastalığın patogenezinde rol oynamaktadır. Özelikle bağırsaktaki mikrobiyal uyarım sonucu doğal immün yanıtın aktifleşmesi ile TNF-α sitokin düzeylerinin artması, epitel bütünlüğün bozulması ve kronik inflamasyonun tetiklenmesi hastalığın progresini etkilemektedir. Sağlıklı bireyde düzenleyici rolü olan IL-22BP crohn hastalığındaki aşırı artışı mukozal iyileşmeyi engellemektedir. Tedavi yaklaşımları arasında immünsupresif ve antiinflamatuar ilaçlar kullanılmaktadır. Yan etkilerinin yüksek olması yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine ihtiyaç sağlamaktadır. Mezenkimal kök hücrelerin immün sistemi düzenleyici etkileri ve rejenerasyon kapasiteleri inflamatuar hastalıkların tedavi yaklaşımlarında uygulama alanı bulmaktadır. Amaç: Bu projede İnsan dental folikül kaynaklı mezenkimal kök hücrelerin (DF-MKH) Crohn hastalarının periferal kan mononükleer hücrelerinde ve aktif/pasif doku lenfositleri üzerinde CD4, CD8, CD4+CD25+Foxp3+ T reg hücre ve IL-22BP düzeyleri üzerine etkilerinin in vitro ortamda araştırılması amaçlanmıştır. Metod: Diş hekimliği fakültesine başvuran yaşlarındaki bireylerin diş foliküllerinden mezenkimal kök hücre izolasyonları, karakterizasyonları ve farklılaştırması yapıldı. Crohn hastalarından ve sağlıklı bireylerin venöz kanlarından periferal kan mononükleer hücreleri (PBMC) izole edildi. Crohn hastalarının aktif ve pasif bölgelerinden kolonoskopi sırasında biyopsi örnekleri alındı ve lenfosit izole edildi. PBMC ler ve doku lenfositleri CD3 ve anti-cd-28 ile 3 gün uyarıldı. Kültür öncesi ve sonrası lenfosit alt gruplarına akım sitometri ile bakıldı. Kültür sonrası lenfosit proliferasyonu, apoptozu ve CD4+CD25+Foxp3+ ve IL-22BP düzeylerine bakıldı. 58

59 PS-007 Bulgular: Hastaların lenfosit hücrelerinin DF-MKH varlığında ve yokluğunda CDMix uyaranlı kültürlerinin analizleri sonucunda DF-MKH lerin lenfosit hücre proliferasyonunu baskıladığı (p<0,05). DF-MKH varlığında CD4+CD25+Foxp3+ regülatör hücre oluşumunu anlamlı olarak artırdığı görüldü (p<0,05). DF-MKH ler aktif dokudan izole edilen lenfositlerin CD4+ /IL-22BP düzeylerini anlamlı derecede baskıladı (p<0,05). DF-MKH hücreleri pasif dokudan izole edilen lenfositlerin CD4+ /IL-22BP düzeylerini baskıladığı fakat bu baskılama anlamlı bulunmadı. DF- MKH hücreleri aktif dokudan izole edilen CD8+T Hücreleri oranını anlamlı derecede baskıladı (p<0,05). Sonuçlar: Bu sonuçlar doğrultusunda DF-MKH lerin inflamatuar hastalıkların tedavi yaklaşımlarında immünomodülatör fonksiyonlarındaki hücreler olarak kullanılmasının uygun olabileceği düşündürmektedir. Anahtar kelimeler: DF-MKH, PBMC, Crohn,Immunmodülasyon 59

60 PS-008 OTOKRİN BÜYÜME HORMONU ANLATIMI KAZANDIRILMIŞ T47D MEME KANSERİ HÜCRELERİNDE BÜYÜME VE FARKLILAŞMA ÜZERİNE KURKUMİN İN KET VURUCU ETKİSİNİN EMT SİNYAL YOLAĞI ARACILIĞI İLE GÖSTERİLMESİ Recep GENÇ, Ajda ÇOKER-GÜRKAN, Elif Damla ARİSAN, Pınar OBAKAN-YERLİKAYA, Narçin PALAVAN ÜNSAL İstanbul Kültür Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Ataköy Kampüsü, 3456, Bakırköy/İSTANBUL Dünya çapında kanser tipleri arasında kadınlarda en sıklıkla görülen meme kanseri olup, tedavisinde sıklıkla kullanılan klasik ilaçlar dışında yeni bitkisel kökenli ilaçlara yönelim söz konusudur (Şen, 204). Curcuma longa bitkisinin kökünden izole edilen kurkumin antiinflammatuar, anti-oksidan özellikleri yanında anti-karsinojenik etkisi meme, mide, bağırsak, kolon, akciğer kanseri gösterilmiştir (Hatcher, 2008). Otokrin Büyüme Hormonu (GH) sinyali meme hücrelerinde proliferasyon, büyüme, metastaz ve ilaca karşı direnç sağladığı gösterilmiştir (Pandey, 2008). Biz bu çalışmadaki amacımız; otokrin GH anlatımı kazandırılmış T47D meme kanseri hücrelerinde kurkumin in hücre büyüme, farklılaşma, metaztaz-invasyon üzerine etkisinin Epitelial Mezenşimal Transizyon (EMT) üzerine etkisinin irdelenmesidir. GH geni içeren PC3. plazmidi lipofektamin aracılığıyla T47D meme kanseri hücrelerine transfekte edilip, neomycin ile seçilen T47D GH+ hücreleri seçilmiş ve kurkumin doza ve zamana bağlı olarak otokrin GH salınımı yapan T47D meme kanseri hücrelerinde hücre canlılığını baskıladığı tespit edilmiştir. 20 μm kurkumin in 48 saatlik uygulamasının hücre proliferasyonu inhibe ettiği, koloni oluşumunu engellediği yumuşak agar deneyi ile gösterilmiştir. Otokrin GH salınımı yapan T47D hücrelerinin doğal tipe göre koloni sayısı ve çapını arttırdığı, invazyon ve metaztazı MMP-2, MMP-9, N- kaderin ve Slug anlatımını indüklediği belirlenmiştir. Ancak otokrin GH kaynaklı T47D hücrelerinde EMT yolağı üzerinden farklılaşma, proliferasyon, invazyon-metaztası uyardığı ama bu etkinin uzun süre kurkumin uygulamasının bu etkiyi baskılandığı tespit edilmiştir. Kaynaklar Hatcher, H., et al., Curcumin: from ancient medicine to current clinical trials. Cellular and Molecular Life Sciences, (): p Şen, Selen, and Dilek Aygin. "Meme Kanserinin Etiyolojisinde Çevresel Karsinojenlerin Rolü." Sakarya Tıp Dergisi 4.3 (204): Vijay Pandey, Jo K. Perry and Peter E. Lobie, Autocrine Human Growth Hormone Stimulates Oncogenicity of Endometrial Carcinoma Cells Endocrinology, 2008;49(8),

61 PS-009 DICLOFENAC INCREASED ROS GENERATION TO PROCEED EMT PROCESSES p53 INDEPENDENTLY IN PC3 CELLS Remzi Okan AKAR, Elif Damla ARISAN, Ozge RENCUZOGULLARI, Pinar OBAKAN YERLIKAYA, Ajda COKER GURKAN, Narcin PALAVAN UNSAL Istanbul Kültür University, Dept of Molecular Biology and Genetics, Atakoy Campus 3456 Istanbul Prostate cancer is the most common type of cancer prevail among males (Hsing, 2006). Collected information reveals that p53, in other words Guardian of genome, plays a critical role in cancer (Li, 205). Also, in vivo and in vitro studies suggest that regular use of nonsteroidal antiinflammatory drugs (NSAIDs) may reduce prostate cancer risk (Mahmud, 2004). In this study, in order to understand the effects of p53 on EMT (epithelial mesenchymal transition) in p53 -/- and p53 +/+ PC3 prostate carcinoma cells that were treated with ibuprofen and diclofenac at moderate cytotoxic concentrations for 24 h. MTT cell viability assay analysis showed that ibuprofen ( mm) reduced cell viability by 25% in PC3 and 40% PC3 p53 +/+ cells. Diclofenac (250 µm) decreased cell viability by 60% in PC3 and 50% in PC3 p53 +/+ cells. After ibuprofen and diclofenac treatment, morphological alteration was spotted out by fluorescent microscopy. To investigate the role of p53, immunoblotting assay was performed to determine EMT markers (N-cadherin, E- cadherin, Vimentin and Snail) in ibuprofen and diclofenac treated PC3 and PC3 p53 +/+ prostate cancer cells. Diclofenac triggered a typical EMT process, with downregulated E-cadherin and upregulated N-cadherin, vimentin and snail in PC3 cells regardless of p53 expression. However, ibuprofen induced expression level of E-cadherin only in p53 -/- PC3 cells. Our previous studies revealed that diclofenac induced ROS generation in PC3 and PC3 p53+/+ prostate cancer cells, whereas ibuprofen did not. In accordance with ROS accumulation, we also determined that ROSrelated protein expressions, that was Akt, p38, SAPK/JNK and p53, with relevant expression profile. This finding was similar in previous studies, which showed that increased level of intracellular ROS was related with EMT progression (Lee, 200). To mimic 3D cell culture, soft agar assay was performed to p53 -/- and p53 +/+ PC3 prostate cancer cells. Soft agar results showed that p53 -/- PC3 cells tend to colony formation rather than PC3 p53 +/+ cells. Similarly, treatment with ibuprofen and diclofenac dramatically decreased cell viability in soft agar. 6

62 PS-009 In conclusion, diclofenac caused EMT due to ROS generation independent from p53. On the other hand, ibuprofen could inhibit metastasis via upregulating E-cadherin. PC3 cells form big colonies in soft agar but p53 over expression hinder that. References Hsing AW, Chokkalingam AP. Front Biosci May ;: Lee YJ, Han HJ. Am J Physiol Renal Physiol. 200 May;298(5):F Li Y, Ahmad A, Sarkar FH. Cell Mol Biol (Noisy-le-grand). 205 Oct 30;6(6):2-8. Mahmud S, Franco E, Aprikian A. Br J Cancer Jan 2;90():

63 PS-00 FASN İNHİBİTÖRÜ ORLİSTAT TARAFINDAN TETİKLENEN APOPTOTİK VE OTOFAJİK HÜCRE SÜREÇLERİN EMT ARACILI OLARAK PC3 PROSTAT KANSERİ HÜCRELERİNDE İNCELENMESİ Sahra ARAS, Beril Su ÖZDEMİR, Özge RENCÜZOĞULLARI, Pelin ÖZFİLİZ KILBAŞ, E. Damla ARISAN, Pınar OBAKAN YERLİKAYA, Ajda ÇOKER GÜRKAN, Narçin ÜNSAL İstanbul Kültür Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 3456, Bakırköy, Istanbul - Proje kapsamında temel amaç erkeklerde görülme sıklığı açısından Dünya Sağlık Örgütü nün (WHO) 204 verilerine göre akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alan prostat kanserinin gelişimi, agresivitesi ve metastatik profillenmesinde önemli risk faktörü olan obezitenin rolünü açığa çıkarılmasıdır. Epitel mezenkimal değişim geçiren tümör hücreleri, metastatik kanser hücreleri için öncül olduğu hatta metastatik kanser kök hücreleri olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca hücre zarında bulunan lipitlerin serbest oksijen radikallerine bağlı olarak peroksidasyonu, buna bağlı hücre doku hasarı ve bu yıkımın arttığı birçok kanser türünde gösterilmiştir. Bu kapsamda obezite tedavisinde sıklıkla kullanılan ve lipit sentezinde sorumlu olan FASN enzimi inhibitörü olan Orlistat (Xenical, Roche) ilacı androjen bağımsız PC3 prostat kanseri hücrelerine uygulanarak hücre canlılığı üzerine etkileri MTT sağkalım testi ile belirlenmiştir. Hücrelerin koloni oluşturma potansiyelleri ve ilacın zamana bağlı etkisi incelenmiştir. Sağ kalım testine göre belirlenen 5µM ve 20µM dozlarındaki Orlistat ın hücreler üzerinde metastatik profile sebep olan mezenkimal potansiyellerinde değişim, hücre döngüsü, sağ kalım sinyalleşme ve apoptoz/otofaji yolaklarına olan etkisi immunoblotlama tekniği ile gösterilmiştir. 5 µm Orlistat PC3 hücrelerinde %40 ölüme sebep olurken 20 µm ın %50 ye yakın ölüm meydana geldiği artan dozun etkisiyle hücre ölümünün arttığı gözlemlenmiştir. Orlistatın zamana bağlı etkisi incelendiğinde 24, 48 ve 72 saat boyunca hücre proliferasyonunun engellendiği gösterilmiştir. Orlistat uygulanan PC3 hücrelerinin G2/M fazında baskılandığı ve Cyclin D, CDK4 ve Cylin D3 proteinlerinin anlatımının doza bağımlı olarak azaldığı gözlenmiştir. Orlistat uygulanan PC3 hücrelerinin migrasyon potansiyelinin kontrole oranla azaldığı, yara iyileşmesi ve immünoblotlama tekniği ile gösterilmiştir. Buna göre, mezenkimal fenotip belirteci olan β-katenin anlatımının 5 µm ve 20 µm orlistat uygulanan PC3 hücrelerinde azaldığı gösterilmiştir. 63

64 PS-00 Meydana gelen hücre ölümünün apoptoz ile ilişkisi incelendiğinde kaspaz 9 ve kaspaz 7 kesilimini ve apoptozom kompleksi oluşumunda rol oynayan APAF- protein anlatımının 5 µm orlistat uygulanan PC3 hücrelerinde arttığı gözlenmiştir. Bununla beraber LC3A/B kesiliminin 5 ve 20 µm da artması ve P62 proteinin azalması FASN inhibisyonunun hücrelerde otofaji mekanizmasını aktive ettiği belirlenmiştir. Sonuç olarak, orlistatın PC3 prostat kanseri hücrelerinde hücre döngüsünü baskılayarak apoptotik ve otofajik hücre ölümünü tetiklediği ve PC3 hücrelerinin metastatik potansiyelini de baskıladığı gözlenmiştir. 64

65 PS-0 CROHN HASTALARININ PBMC VE AKTİF DOKULARINDA İNSAN DF- MKH LERİNİN T LENFOSİT ALT GRUPLARI VE IL-22BP ÜZERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Noushin ZIBANDEH, 2 Sena ZENGİN, 2 Seyfullah ASLAN, 2 Semanur AKSOY, 2 Kader KARAKAN, 2 Ayşe Sena ULUÇAY, Deniz GENÇ, Muazzez GÖKALP, 3 Kamil GÖKER, Tunç AKKOÇ Marmara Üniversitesi,Pediatri Allerji ve İmmünoloji,Pendik,İstanbul 2 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Maltepe,İstanbul 3 Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi,Maltepe,İstanbul Giriş: Crohn, gastrointestinal sistemi tutan inflamatuar bir bağırsak hastalığıdır. Genetik alt yapı, yaşam tarzı, beslenme ve mikrobiyota hastalığın patogenezinde rol oynamaktadır. Özelikle bağırsaktaki mikrobiyal uyarım sonucu doğal immün yanıtın aktifleşmesi ile TNF-α sitokin düzeylerinin artması, epitel bütünlüğün bozulması ve kronik inflamasyonun tetiklenmesi hastalığın progresini etkilemektedir. Sağlıklı bireyde düzenleyici rolü olan IL-22BP crohn hastalığındaki aşırı artışı mukozal iyileşmeyi engellemektedir. Tedavi yaklaşımları arasında immünsupresif ve antiinflamatuar ilaçlar kullanılmaktadır. Yan etkilerinin yüksek olması yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine ihtiyaç sağlamaktadır. Mezenkimal kök hücrelerin immün sistemi düzenleyici etkileri ve rejenerasyon kapasiteleri inflamatuar hastalıkların tedavi yaklaşımlarında uygulama alanı bulmaktadır. Amaç: Bu projede İnsan dental folikül kaynaklı mezenkimal kök hücrelerin (DF-MKH) Crohn hastalarının periferal kan mononükleer hücrelerinde ve aktif/pasif doku lenfositleri üzerinde CD4, CD8, CD4+CD25+Foxp3+ T reg hücre ve IL-22BP düzeyleri üzerine etkilerinin in vitro ortamda araştırılması amaçlanmıştır. Metod: Diş hekimliği fakültesine başvuran yaşlarındaki bireylerin diş foliküllerinden mezenkimal kök hücre izolasyonları, karakterizasyonları ve farklılaştırması yapıldı. Crohn hastalarından ve sağlıklı bireylerin venöz kanlarından periferal kan mononükleer hücreleri (PBMC) izole edildi. Crohn hastalarının aktif ve pasif bölgelerinden kolonoskopi sırasında biyopsi örnekleri alındı ve lenfosit izole edildi. PBMC ler ve doku lenfositleri CD3 ve anti-cd-28 ile 3 gün uyarıldı. Kültür öncesi ve sonrası lenfosit alt gruplarına akım sitometri ile bakıldı. Kültür sonrası lenfosit proliferasyonu, apoptozu ve CD4 + CD25 + Foxp3 + ve IL-22BP düzeylerine bakıldı. 65

66 PS-0 Bulgular: Hastaların lenfosit hücrelerinin DF-MKH varlığında ve yokluğunda CDMix uyaranlı kültürlerinin analizleri sonucunda DF-MKH lerin lenfosit hücre proliferasyonunu baskıladığı (p<0,05). DF-MKH varlığında CD4 + CD25 + Foxp3 + regülatör hücre oluşumunu anlamlı olarak artırdığı görüldü (p<0,05). DF-MKH ler aktif dokudan izole edilen lenfositlerin CD4+ /IL-22BP düzeylerini anlamlı derecede baskıladı (p<0,05). DF-MKH hücreleri pasif dokudan izole edilen lenfositlerin CD4+ /IL-22BP düzeylerini baskıladığı fakat bu baskılama anlamlı bulunmadı. DF- MKH hücreleri aktif dokudan izole edilen CD8+T Hücreleri oranını anlamlı derecede baskıladı (p<0,05). Sonuçlar: Bu sonuçlar doğrultusunda DF-MKH lerin inflamatuar hastalıkların tedavi yaklaşımlarında immünomodülatör fonksiyonlarındaki hücreler olarak kullanılmasının uygun olabileceği düşündürmektedir. Anahtar kelimeler: DF-MKH, PBMC, Crohn,Immunmodülasyon 66

67 PS-02 APPLICATION OF HUMAN ADIPOSE DERIVED MESENCHYMAL STEM CELLS ON 3D SILK FIBROIN SCAFFOLDS FOR CARDIAC TISSUE ENGINERING Yuksel CETİN, 2 Merve GIZEM SAHİN, 2 Fatma Neşe KÖK TUBITAK MRC, Genetic Engineering and Biotechnology Institute, Gebze, Kocaeli 2 Istanbul Technical University, Department of Moleculer Biology and Genetic, Maslak Istanbul yuksel.cetin@tubitak.gov.tr Cardiovascular diseases are the leading cause of deaths worldwide. Due to limited innate repair capacity of cardiomyocytes, regenerative medicine represents a lifesaving approach for myocardial infarction. Cardiac tissue engineering intents to deliver the cardiac-like cells, pluripotent cells or progenitor, biomaterials, and signaling factors to the damaged cardiac tissue for cardiomyocyte regeneration. The aim of this study was to produce biocompatible, biodegradable, and strengthful 3D biomaterial and to investigate its use with human adipose derived mesenchymal stem cells (had-mscs) for cardiac tissue regeneration. MSCs from human adipose tissue was isolated by collagenase and expanded up to certain passage number. Isolated had-mscs was characterized by flow analysis of specific positive cellular markers such as CD44, CD73, CD3, anti-human CD90, anti-human CD66, CD05, CD3 and negative cellular markers such as CDb, CD34, CD5, CD4, CD9, CD45, anti HLA-DR. The possible advers effects and biocompatibility of 3D silk fibroin scaffold on had-mscs was evaluated by performing WST-, MTT, and Live/Dead assays after, 7 and 4 days incubation. Cardiomyocyte differentiation of MSCs was induced by using two different differentiation medium: i) its supplemented with 5- azacytidine (5-AZA), ii) Cardiomyocyte Differentiation Kit. The cardiomyocytes differentiation potential of had-mscs was examined by immunofluorescence staining of cardiac biomarkers: α- actinin, Troponin I, Connexin 43, and Myosin heavy chain. As a result of this study, the produced 3D silk fibroin has a good biocompatibility and it provides cardiomyogenic differentiation of had- MSCs in vitro system. Key words: Cardiac Tissue Engineering, 3D Silk Fibroin, Mesenchymal Stem Cells, Cardiac Regeneration 67

68 DESTEKLEYEN FİRMALAR 68

Kök Hücrelere Güncel Yaklaşım.

Kök Hücrelere Güncel Yaklaşım. Kök Hücrelere Güncel Yaklaşım. Doç. Dr. Tunç Akkoç Günümüzde kök hücreler hem reperatif hem de rejeneratif tıp alanında uygulama alanları bulmakta ve umut verici sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Temel laboratuar

Detaylı

ALLOJENİK KORDON KANI BANKACILIĞINDA UMUTLAR

ALLOJENİK KORDON KANI BANKACILIĞINDA UMUTLAR ALLOJENİK KORDON KANI BANKACILIĞINDA UMUTLAR Prof. Dr. İhsan Karadoğan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Kök Hücre Nedir? Kendileri için uygun olan bir çevre içinde

Detaylı

MEZENKİMAL KÖK HÜCRE BİYOLOJİSİ

MEZENKİMAL KÖK HÜCRE BİYOLOJİSİ MEZENKİMAL KÖK HÜCRE BİYOLOJİSİ Prof. Dr. A. Eser ELÇİN 1 İÇERİK 1. MEZENKİMAL KÖK HÜCRELER 2. MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİN TANIMLANMASI 3. MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİN HÜCRE YÜZEY MARKERLARI 4. MEZENKİMAL KÖK

Detaylı

İndüklenmiş Pluripotent Kök Hücre

İndüklenmiş Pluripotent Kök Hücre İndüklenmiş Pluripotent Kök Hücre Kök Hücre Blastosist adı verilen hücre kümesinden alınan hücrelerin her birine embriyonik kök hücre denir. İç Hücre Kitlesi Bu hücreler pluripotensi özelliklerini koruyarak

Detaylı

Pluripotent Kök Hücreler

Pluripotent Kök Hücreler Dönem 1-Sunum 4/ 2016 Pluripotent Kök Hücreler Prof.Dr. Alp Can Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji ABD www.alpcan.com Dr. Rudolph Virchow (1821-1902) Omnis Cellula e Cellula Yıl: 1858

Detaylı

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Ders Tanıtım Formu Dersin Adı Öğretim Dili Kök Hücre Biyolojisi Türkçe Dersin Verildiği Düzey Ön Lisans () Lisans (X) Yüksek Lisans( ) Doktora( ) Eğitim Öğretim Sistemi Örgün Öğretim (X) Uzaktan Öğretim(

Detaylı

Mezenkimal Kök Hücre

Mezenkimal Kök Hücre Mezenkimal Kök Hücre Mezenkimal Kök Hücre İlk kez Friedenstein ve arkadaşları tara2ndan 1974 yılında izole edilmişlerdir. Fibroblastoid görünümlüdür. Kemik iliği, yağ dokusu, tendonlar, plasenta, kordon

Detaylı

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONLARI TİP I TİP II TİPII TİPIII TİPIV TİPIV TİPIV İmmün yanıt IgE IgG IgG IgG Th1 Th2 CTL Antijen Solübl antijen Hücre/

Detaylı

Rahim ağzı kanseri hücreleri doku kültürü mikroskopik görüntüsü.

Rahim ağzı kanseri hücreleri doku kültürü mikroskopik görüntüsü. Doç.Dr.Engin DEVECİ HÜCRE KÜLTÜRÜ Hücre Kültürü Araştırma Laboratuvarı, çeşitli hücrelerin invitro kültürlerini yaparak araştırmacılara kanser, kök hücre, hücre mekaniği çalışmaları gibi konularda hücre

Detaylı

Mezenkimal Kök Hücre İzolasyon Teknikleri ve İmmünolojik Parametreler

Mezenkimal Kök Hücre İzolasyon Teknikleri ve İmmünolojik Parametreler Mezenkimal Kök Hücre İzolasyon Teknikleri ve İmmünolojik Parametreler Noushin Zibandeh, Ph.D Candidate 6. Kök Hücre sempozyumu 5-6 Mayıs 2017 Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Anadolu Hisarı

Detaylı

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

(ZORUNLU) MOLEKÜLER İMMÜNOLOJİ I (TBG 607 TEORİK 3, 3 KREDİ)

(ZORUNLU) MOLEKÜLER İMMÜNOLOJİ I (TBG 607 TEORİK 3, 3 KREDİ) T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TIBBİ BİYOLOJİ VE GENETİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL (ZORUNLU) MOLEKÜLER

Detaylı

Kuramsal: 28 saat. 4 saat-histoloji. Uygulama: 28 saat. 14 saat-fizyoloji 10 saat-biyokimya

Kuramsal: 28 saat. 4 saat-histoloji. Uygulama: 28 saat. 14 saat-fizyoloji 10 saat-biyokimya HEMATOPOETİK SİSTEM Hematopoetik Sistem * Periferik kan * Hematopoezle ilgili dokular * Hemopoetik hücrelerin fonksiyon gösterdikleri doku ve organlardan meydana gelmiştir Kuramsal: 28 saat 14 saat-fizyoloji

Detaylı

İyonize Radyasyonun Hücresel Düzeydeki Etkileri ve Moleküler Yaklaşımlar

İyonize Radyasyonun Hücresel Düzeydeki Etkileri ve Moleküler Yaklaşımlar İyonize Radyasyonun Hücresel Düzeydeki Etkileri ve Moleküler Yaklaşımlar Aysun Manisalıgil, Ayşegül Yurt Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Medikal Fizik Anabilim Dalı Hücre ve Moleküller

Detaylı

MEZENKİMAL KÖK HÜCRE GENKÖK - MKH

MEZENKİMAL KÖK HÜCRE GENKÖK - MKH MEZENKİMAL KÖK HÜCRE GENKÖK - MKH LABORATUVARDAN HASTAYA www.genkok.com GENKÖK - MKH LABORATUVARDAN HASTAYA Mezenkimal Kök Hücre (MKH), kendisini yenileme ve farklılaşma (kas, kemik, kıkırdak, yağ) kapasitesine

Detaylı

XIX. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU:

XIX. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: XIX. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: TEMEL TEKNİKLER ve MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI 16-20 KASIM 2015 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI: KURS SEKRETERİ: Doç. Dr. Yusufhan YAZIR Uzm. Bio. Ayşegül BAĞLAR KURS

Detaylı

Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli

Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD Doğal bağışıklık Edinsel bağışıklık Hızlı yanıt (saatler) Sabit R yapıları Sınırlı çeşidi tanıma Yanıt sırasında değişmez Yavaş yanıt (Gün-hafta)

Detaylı

Kök Hücre Biyolojisi. Prof. Dr. Gönül KANIGÜR Prof. Dr. Melek ÖZTÜRK

Kök Hücre Biyolojisi. Prof. Dr. Gönül KANIGÜR Prof. Dr. Melek ÖZTÜRK Kök Hücre Biyolojisi Prof. Dr. Gönül KANIGÜR Prof. Dr. Melek ÖZTÜRK Kök hücre nedir? Kök hücreler organizmanın tüm dokularını ve organlarını oluşturan ana hücrelerdir. Henüz farklılaşmamış olan bu hücreler

Detaylı

Kök Hücre ve Farklılaşma

Kök Hücre ve Farklılaşma Kök Hücre ve Farklılaşma Kök Hücre Erişkin ve embriyonik kök hücreler farklılaşarak soma7k hücreleri oluştururlar. Kök hücre Progenitör hücre Farklılaşmış hücre Neden Farklılaşmaya İh7yaç Duyulur Tek hücreli

Detaylı

Nivîskar SamoCan THURSDAY, 17 FEBRUARY :17 - Nûkirina dawîyê THURSDAY, 17 FEBRUARY :27

Nivîskar SamoCan THURSDAY, 17 FEBRUARY :17 - Nûkirina dawîyê THURSDAY, 17 FEBRUARY :27 There are no translations available. Kök hücre tedavileri, dejeneratif hastalıklar CD34-pozitif hücreler CD34 ile, hematopoietik kök hücrelerin üst yüzeyinde bulunabilecek özel bir molekül yapısına atıfta

Detaylı

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD Kronik enflamatuar hastalıklar, konak doku ve immun hücreleri arasındaki karmaşık etkileşimlerinden

Detaylı

XX. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU:

XX. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: XX. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: TEMEL TEKNİKLER ve MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI 7-11 ARALIK 2015 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI: KURS SEKRETERİ: Doç. Dr. Yusufhan YAZIR Uzm. Gen. Müh. Sema YUSUFOĞLU

Detaylı

Kök Hücre ve Doku Mühendisliği

Kök Hücre ve Doku Mühendisliği Kök Hücre ve Doku Mühendisliği 22 Mayıs 2000 Time Dergisi Geleceğin en popüler meslekleri; 1. Doku Mühendisleri 2. Gen Programlayıcıları 3. ÇiBçiler 4. Frankenfood takipçileri 5. Bilgi Madencileri (Data

Detaylı

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet Chapter 10 Summary (Turkish)-Özet Özet Vücuda alınan enerjinin harcanandan fazla olması durumunda ortaya çıkan obezite, günümüzde tüm dünyada araştırılan sağlık sorunlarından birisidir. Obezitenin görülme

Detaylı

XXII. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU:

XXII. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: XXII. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: TEMEL TEKNİKLER ve MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI 03-07 TEMMUZ 2017 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI KURS SEKRETERİ : Doç. Dr. Yusufhan YAZIR : Yrd. Doç. Dr. Gökhan DURUKSU

Detaylı

Embriyonik Kök Hücre. Blastosist adı verilen hücre kümesinden alınan hücrelerin her birine embriyonik kök hücre denir. fertilised. egg. 8-cell.

Embriyonik Kök Hücre. Blastosist adı verilen hücre kümesinden alınan hücrelerin her birine embriyonik kök hücre denir. fertilised. egg. 8-cell. Embriyonik Kök Hücre Blastosist adı verilen hücre kümesinden alınan hücrelerin her birine embriyonik kök hücre denir. Inner cell mass egg fertilised egg 2-cell 8-cell blastocyst Day 0 Day 1 Day 2 Day 3

Detaylı

VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ

VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ Doç. Dr. Koray Ergünay MD PhD Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Viroloji Ünitesi Viral Enfeksiyonlar... Klinik

Detaylı

TÜBERKÜLOZ TANISINDA YENİ BELİRTEÇLER

TÜBERKÜLOZ TANISINDA YENİ BELİRTEÇLER TÜBERKÜLOZ TANISINDA YENİ BELİRTEÇLER Doç.Dr.Alpaslan ALP Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı 24.Mart.2017 Antalya 1 KLİMİK-2017 Kongresinin Değerli Düzenleme Kurulu

Detaylı

FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI. Dr.

FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI. Dr. FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI Dr. Kübra CAN Prof. Dr. Osman Şadi YENEN Doç. Dr. Uğur AKSU AMAÇ Son yıllarda çoklu

Detaylı

İMMÜN YANITIN EFEKTÖR GRUPLARI VE YANITIN DÜZENLENMESİ. Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD

İMMÜN YANITIN EFEKTÖR GRUPLARI VE YANITIN DÜZENLENMESİ. Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD İMMÜN YANITIN EFEKTÖR GRUPLARI VE YANITIN DÜZENLENMESİ Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD HÜCRE İÇİ MİKROBA YANIT Veziküle alınmış mikroplu fagosit Sitoplazmasında mikroplu hücre CD4 + efektör

Detaylı

TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI

TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI SAĞLIK BİLİMLERİ ENSİTÜSÜ İ Yüksek Lisans Programı SZR 101 Bilimsel Araştırma Yöntemleri Ders (T+ U) 2+2 3 6 AD SZR 103 Akılcı İlaç Kullanımı 2+0

Detaylı

Hücresel İmmünite Dicle Güç

Hücresel İmmünite Dicle Güç Hücresel İmmünite Dicle Güç dguc@hacettepe.edu.tr kekik imus Kalbe yakınlığı ve Esrarengiz hale Ruhun oturduğu yer Ruh cesaret yiğitlik Yunanlı Hekim MS 1.yy Kalp, pankreas, timus imus yaşla küçülür (timik

Detaylı

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM I HÜCRE BİLİMLERİ 2 KOMİTESİ HÜCRE KÜLTÜRÜ ve TEKNOLOJİSİ Doç.Dr. Engin DEVECİ

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM I HÜCRE BİLİMLERİ 2 KOMİTESİ HÜCRE KÜLTÜRÜ ve TEKNOLOJİSİ Doç.Dr. Engin DEVECİ DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM I HÜCRE BİLİMLERİ 2 KOMİTESİ HÜCRE KÜLTÜRÜ ve TEKNOLOJİSİ Doç.Dr. Engin DEVECİ Hücre Kültürü Araştırma Laboratuvarı, çeşitli hücrelerin invitro kültürlerini yaparak

Detaylı

Mezenkimal Kök Hücre Uygulaması Farelerde Oluşturulan Kronik Astım Modelinde Akciğer Histopatolojik Bulguları Hafifletmektedir

Mezenkimal Kök Hücre Uygulaması Farelerde Oluşturulan Kronik Astım Modelinde Akciğer Histopatolojik Bulguları Hafifletmektedir Mezenkimal Kök Hücre Uygulaması Farelerde Oluşturulan Kronik Astım Modelinde Akciğer Histopatolojik Bulguları Hafifletmektedir Fatih Fırıncı 1, Meral Karaman 2, Yusuf Baran 3, Alper Bağrıyanık 4, Zeynep

Detaylı

KANSER AŞILARI. Prof. Dr. Tezer Kutluk Hacettepe Üniversitesi

KANSER AŞILARI. Prof. Dr. Tezer Kutluk Hacettepe Üniversitesi KANSER AŞILARI Prof. Dr. Tezer Kutluk Hacettepe Üniversitesi Bir Halk Sağlığı Sorunu Şu an dünyada 24.600.000 kanserli vardır. Her yıl 10.9 milyon kişi kansere yakalanmaktadır. 2020 yılında bu rakam %50

Detaylı

BİRİNCİ BASAMAKTA PRİMER İMMÜN YETMEZLİK

BİRİNCİ BASAMAKTA PRİMER İMMÜN YETMEZLİK 1 LERDE LABORATUVAR İPUÇLARI GENEL TARAMA TESTLERİ Tam kan sayımı Periferik yayma İmmünglobulin düzeyleri (IgG, A, M, E) İzohemaglutinin titresi (Anti A, Anti B titresi) Aşıya karşı antikor yanıtı (Hepatit

Detaylı

MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ

MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ Sait Murat Doğan, A. Pınar Erçetin, Zekiye Altun, Duygu Dursun, Safiye Aktaş Dokuz Eylül Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, İzmir Slayt 1 / 14 Meme Kanseri

Detaylı

DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016)

DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016) DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016) DERS SAATİ DERS ADI DERS KONUSU DERSİ VEREN ÖĞRETİM ÜYESİ 4. DK 1. Hafta 07 Aralık Pazartesi Mikrobiyoloji Mikrobiyolojinin tarihçesi ve mikroorganizmalara genel

Detaylı

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD BİYOUYUMLULUK (BIO-COMPATIBILITY) 10993-1 Bir materyalin biyo-uyumluluğunun test edilmesi için gerekli testlerin tümünü içerir. (Toksisite, Hemoliz, sitotoksisite, sistemik toksisite,...vs.) Hammaddelerin

Detaylı

Bölünme Kapasitelerine Göre Hücre Çeşitleri

Bölünme Kapasitelerine Göre Hücre Çeşitleri Ye#şkin Kök Hücre Bölünme Kapasitelerine Göre Hücre Çeşitleri 1. Değişken hücreler (Labile cells) - Sürekli bir kayıp ve yenilenme vardır. - Skuamöz ve salgı bezi hücreleri - Kemik iliğindeki hematopoe>k

Detaylı

VII. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 19-23 EKİM 2009 KOU-KÖGEM

VII. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 19-23 EKİM 2009 KOU-KÖGEM VII. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 19-23 EKİM 2009 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI : PROF.DR. ERDAL KARAÖZ KURS SEKRETERİ : YRD.DOÇ.DR. MURAT KASAP KURS DÜZENLEME KURULU PROF.DR.

Detaylı

Doksorubisin uygulanan PARP-1 geni silinmiş farelerde FOXO transkripsiyon faktörlerinin ekspresyonları spermatogenez sürecinde değişiklik gösterir

Doksorubisin uygulanan PARP-1 geni silinmiş farelerde FOXO transkripsiyon faktörlerinin ekspresyonları spermatogenez sürecinde değişiklik gösterir Doksorubisin uygulanan PARP-1 geni silinmiş farelerde FOXO transkripsiyon faktörlerinin ekspresyonları spermatogenez sürecinde değişiklik gösterir Çiler Çelik-Özenci*, Nilay Kuşcu*, Nayçe Bektaş*, Ece

Detaylı

Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme

Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme Uz. Dr. Tevfik Kalelioğlu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme Uz. Dr. Tevfik Kalelioğlu

Detaylı

Reed Sternberg Hücreleri

Reed Sternberg Hücreleri CD40 RSH Reed Sternberg Hücreleri Antijen sunumuyla ilgili yüzey molekülleri HLA Klas II, CD40, CD86 Sitotoksik moleküller Granzim B, Perforin Dendritik Hücre marker ları Fascin, Kemokin CCL17 (TARC) Myeloid

Detaylı

KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ VE KARSİNOGENEZ

KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ VE KARSİNOGENEZ KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ VE KARSİNOGENEZ Gökhan Erdem GATA Tıbbi Onkoloji BD 19 Mart 2014 5. Türk Tıbbi Onkoloji Kongresi, 19-23 Mart 2014, Antalya EPİDEMİYOLOJİ Epidemiyoloji, sağlık olaylarının görünme

Detaylı

1. Dönem İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KÖK HÜCRE VE DOKU MÜHENDİSLİĞİ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

1. Dönem İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KÖK HÜCRE VE DOKU MÜHENDİSLİĞİ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KÖK HÜCRE VE DOKU MÜHENDİSLİĞİ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ 1. Dönem Erişkin Kök Hücre Biyolojisi (5 AKTS) Bu derste yetişkin bireylerde

Detaylı

ECZACILIK FAKÜLTESİ TOKSİKOLOJİ. Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K

ECZACILIK FAKÜLTESİ TOKSİKOLOJİ. Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K ECZACILIK FAKÜLTESİ TOKSİKOLOJİ PROGRAM KOORDİNATÖRÜ Prof. Dr. Şahan SAYGI, sahan.saygi@neu.edu.tr YÜKSEK LİSANS DERSLERİ Dersin Kodu Dersin Adı Z/S T U K ETKS 600 Uzmanlık Alan Dersi Z 4 0 4 ETKS 601

Detaylı

SEMPOZYUM BİLDİRİ KİTABI

SEMPOZYUM BİLDİRİ KİTABI SEMPOZYUM BİLDİRİ KİTABI 0 İÇİNDEKİLER KURULLAR 2 ÖNSÖZ 3 BİLİMSEL PROGRAM 4 SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ 5 POSTER BİLDİRİLERİ ÖZETLERİ 15 DESTEKLEYEN FİRMALAR 22 İLETİŞİM 23 www.kokhucresempozyumu.org 1 KURULLAR

Detaylı

Böbrek nakli hastalarında akut rejeksiyon gelişiminde CTLA-4 tek gen polimorfizmlerinin ve soluble CTLA-4 düzeylerinin rolü varmıdır?

Böbrek nakli hastalarında akut rejeksiyon gelişiminde CTLA-4 tek gen polimorfizmlerinin ve soluble CTLA-4 düzeylerinin rolü varmıdır? Böbrek nakli hastalarında akut rejeksiyon gelişiminde CTLA-4 tek gen polimorfizmlerinin ve soluble CTLA-4 düzeylerinin rolü varmıdır? Çağlar Ruhi 1, Nilgün Sallakçı 2, Fevzi Ersoy 1, Olcay Yeğin 2, Gültekin

Detaylı

ADIM ADIM YGS LYS. 93. Adım KALITIM -19 MODERN GENETİK UYGULAMALAR

ADIM ADIM YGS LYS. 93. Adım KALITIM -19 MODERN GENETİK UYGULAMALAR ADIM ADIM YGS LYS 93. Adım KALITIM -19 MODERN GENETİK UYGULAMALAR GEN KLONLAMA Seçilmiş bir genin plazmit ya da bir virüs içerisine yerleştirilerek bir bakteriye aktarılması ve bakteri aracılığı ile birçok

Detaylı

TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ

TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ CEMRE URAL 1, ZAHİDE ÇAVDAR 1, ASLI ÇELİK 2, ŞEVKİ ARSLAN 3, GÜLSÜM TERZİOĞLU 3, SEDA ÖZBAL 5, BEKİR

Detaylı

I. YARIYIL MOLEKÜLER HÜCRE BİYOLOJİSİ I (TBG 601 TEORİK 3, 3 KREDİ)

I. YARIYIL MOLEKÜLER HÜCRE BİYOLOJİSİ I (TBG 601 TEORİK 3, 3 KREDİ) T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TIBBİ BİYOLOJİ VE GENETİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL MOLEKÜLER HÜCRE BİYOLOJİSİ

Detaylı

XXI. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU:

XXI. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: XXI. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: TEMEL TEKNİKLER ve MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI 17-21 EKİM 2016 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI KURS SEKRETERİ : Doç. Dr. Yusufhan YAZIR : Yrd. Doç. Dr. Zehra Seda

Detaylı

IV. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 23-27 MART 2009 KOU-KÖGEM

IV. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 23-27 MART 2009 KOU-KÖGEM IV. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 23-27 MART 2009 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI : PROF.DR. ERDAL KARAÖZ KURS SEKRETERİ : YRD.DOÇ.DR. GÜLÇİN GACAR KURS DÜZENLEME KURULU PROF.DR.

Detaylı

ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI

ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI ÇEKİRDEK EĞİTİM PROGRAMI Tıp Fakülteleri Mezuniyet Öncesi İmmünoloji Eğitim Programı Önerisi in hücre ve dokuları ilgi hücrelerini isim ve işlevleri ile bilir. Kemik iliği, lenf nodu, ve dalağın anatomisi,

Detaylı

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer Solunum sistemi farmakolojisi Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 2 1 3 Havayolu, damar ve salgı bezlerinin regülasyonu Hava yollarının aferent lifleri İrritan reseptörler ve C lifleri, eksojen kimyasallara,

Detaylı

Kronik Hastalıklar Enfeksiyöz Nedenli mi? Solunum Yolu Hastalıkları /Alerji. Dr. Cengiz KIRMAZ

Kronik Hastalıklar Enfeksiyöz Nedenli mi? Solunum Yolu Hastalıkları /Alerji. Dr. Cengiz KIRMAZ Kronik Hastalıklar Enfeksiyöz Nedenli mi? Solunum Yolu Hastalıkları /Alerji Dr. Cengiz KIRMAZ Alerji Bir veya birden fazla antijene (alerjene) verilen anormal immünolojik cevapla karakterize bir hastalıktır.

Detaylı

Transgenik Hayvan Üretimi. Hayvancılıkta biyoteknoloji dersi

Transgenik Hayvan Üretimi. Hayvancılıkta biyoteknoloji dersi Transgenik Hayvan Üretimi Hayvancılıkta biyoteknoloji dersi TRANSGENİK HAYVAN TEKNOLOJİSİ Transgenik hayvanlar gen transferi yoluyla hücrelerinde yabancı genleri taşıyan hayvanlardır. Çiftlik hayvanlarına

Detaylı

I. YARIYIL MOLEKÜLER HÜCRE BİYOLOJİSİ I (TBG 601, ZORUNLU, TEORİK 3, 3 KREDİ)

I. YARIYIL MOLEKÜLER HÜCRE BİYOLOJİSİ I (TBG 601, ZORUNLU, TEORİK 3, 3 KREDİ) T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TIBBİ BİYOLOJİ VE GENETİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL MOLEKÜLER HÜCRE BİYOLOJİSİ

Detaylı

XXIV. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU:

XXIV. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: XXIV. KÖK HÜCRE ve DOKU MÜHENDİSLİĞİ KURSU: TEMEL TEKNİKLER ve MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI 19-23 ŞUBAT 2018 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI : Doç. Dr. Yusufhan YAZIR KURS SEKRETERİ : Yrd. Doç. Dr. Gülçin GACAR

Detaylı

Hücre Transfeksiyonu

Hücre Transfeksiyonu 1 Hücre Transfeksiyonu Tanımlar Transformasyon: Bakteri ve bitkilere gene/k materyal aktarılması işlemidir. Transdüksiyon: Ökaryo/k hücrelere gene/k materyallerin viral yöntemlerle aktarılması işlemidir.

Detaylı

PLASENTAL KAYNAKLI MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİNİN KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİNDE PROLİFERASYON VE APOPTOZ MEKANİZMALARINA ETKİSİ

PLASENTAL KAYNAKLI MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİNİN KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİNDE PROLİFERASYON VE APOPTOZ MEKANİZMALARINA ETKİSİ PLASENTAL KAYNAKLI MEZENKİMAL KÖK HÜCRELERİNİN KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİNDE PROLİFERASYON VE APOPTOZ MEKANİZMALARINA ETKİSİ 33. Ulusal Nefroloji Kongresi Büşra Çetinkaya 1,Gözde Ünek 2,Aslı Özmen 2,Müge

Detaylı

Tarifname P53 AKTİVASYONU VESİLESİ İLE ANTİ-KARSİNOJENİK ETKİ GÖSTEREN BİR FORMÜLASYON

Tarifname P53 AKTİVASYONU VESİLESİ İLE ANTİ-KARSİNOJENİK ETKİ GÖSTEREN BİR FORMÜLASYON 1 Tarifname P3 AKTİVASYONU VESİLESİ İLE ANTİ-KARSİNOJENİK ETKİ GÖSTEREN BİR Teknik Alan FORMÜLASYON Buluş, p3 aktivasyonu vesilesi ile anti-karsinojenik etki göstermeye yönelik oluşturulmuş bir formülasyon

Detaylı

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Ramazan GÜNEŞAÇAR 1, Gerhard OPELZ 2, Eren ERKEN 3, Steffen PELZL 2, Bernd DOHLER 2, Andrea RUHENSTROTH

Detaylı

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü Tip 1 diyabete giriş Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü ENTERNASYONAL EKSPER KOMİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN DİABETİN YENİ SINIFLAMASI 1 - Tip 1 Diabetes

Detaylı

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite Prof.Dr. Yılmaz Akça Prof.Dr. Feray Alkan Prof.Dr. Aykut Özkul Prof. Dr. Seval Bilge-Dağalp Prof.Dr. M. Taner Karaoğlu Prof.Dr. Tuba Çiğdem Oğuzoğlu DOĞAL SAVUNMA HATLARI-DOĞAL

Detaylı

Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı

Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Probiyotik suşları Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı İnsan ve bakteri ilişkisi İnsan vücudundaki bakterilerin yüzey alanı = 400 m 2 (Tenis kortu kadar) İnsandaki gen

Detaylı

Rastgele (Stokas7k) kanser modeli - Tümör içindeki her hücre yeni bir kanseri başla5r

Rastgele (Stokas7k) kanser modeli - Tümör içindeki her hücre yeni bir kanseri başla5r Kanser Kök Hücre Kanser Modelleri Rastgele (Stokas7k) kanser modeli - Tümör içindeki her hücre yeni bir kanseri başla5r Kök hücre (Hiyerarşi) modeli - Tümör içindeki bazı hücreler yeni bir kanseri başla5r

Detaylı

FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI NA GİRİŞ KOŞULLARI : Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokullarının veya Yüksekokul ve Fakültelerin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon

Detaylı

Tıbbın Geleceğine dair.. Genetik Testler ve Kişiselleşmiş Tıp Anlayışı. B. Aysin Sermen

Tıbbın Geleceğine dair.. Genetik Testler ve Kişiselleşmiş Tıp Anlayışı. B. Aysin Sermen Tıbbın Geleceğine dair.. Genetik Testler ve Kişiselleşmiş Tıp Anlayışı B. Aysin Sermen Daha güçlü.. Daha atletik.. Daha genç.. Daha huzurlu.. Daha mutlu.. Daha akıllı.. Daha sağlıklı.. Daha akıllı ve sağlıklı

Detaylı

Temel İlaç Araştırmalarında Neredeyiz, Ar-Ge Merkezlerinde Durum

Temel İlaç Araştırmalarında Neredeyiz, Ar-Ge Merkezlerinde Durum Temel İlaç Araştırmalarında Neredeyiz, Ar-Ge Merkezlerinde Durum Prof. Dr. Kemal Baysal İlaç Araştırmalarında Mevcut Durum ve Gelecek Vizyonu Toplantısı 11.04.2013 SUNUM PLANI Vizyon 2023 ve ilaç/tedavi

Detaylı

Tedavide yeni başka seçenekler var mı? Doç. Dr. Özge Turhan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D.

Tedavide yeni başka seçenekler var mı? Doç. Dr. Özge Turhan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. Tedavide yeni başka seçenekler var mı? Doç. Dr. Özge Turhan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. Özellikle yara bakımıyla ilgili pek çok yeni yöntem,

Detaylı

b. Amaç: Bakterilerin patojenitesine karşı konakçının nasıl cevap verdiği ve savunma mekanizmaları ile ilgili genel bilgi öğretilmesi amaçlanmıştır.

b. Amaç: Bakterilerin patojenitesine karşı konakçının nasıl cevap verdiği ve savunma mekanizmaları ile ilgili genel bilgi öğretilmesi amaçlanmıştır. İMMÜNOLOJİİ I-DERS TANIMLARI 1- Tanım: Konakçı savunma mekanizmalarının öğretilmesi. b. Amaç: Bakterilerin patojenitesine karşı konakçının nasıl cevap verdiği ve savunma mekanizmaları ile ilgili genel

Detaylı

23 Eylül İmmünoloji Tanıtım DETAE Prof. Dr. Günnur Deniz 8:30-10: Eylül İmmünülojide Literatür DETAE Prof. Dr. Günnur Deniz 10:30-12:30

23 Eylül İmmünoloji Tanıtım DETAE Prof. Dr. Günnur Deniz 8:30-10: Eylül İmmünülojide Literatür DETAE Prof. Dr. Günnur Deniz 10:30-12:30 IMMN 7001 İMMÜNOLOJİDE TEMEL KAVRAMLAR A 23 Eylül İmmünoloji Tanıtım DETAE Prof. Dr. Günnur Deniz 8:30-10:30 30 Eylül İmmünülojide Literatür DETAE Prof. Dr. Günnur Deniz Takibi 10:30-12:30 7 Ekim İmmünülojide

Detaylı

HANDAN TUNCEL. İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı

HANDAN TUNCEL. İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı HÜCRENİN ÇOĞALMASI VE FARKLILAŞIMININ BİYOFİZİĞİ HANDAN TUNCEL İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı hntuncel@istanbul.edu.tr G1; presentetik, S; DNA sentez fazı G2;

Detaylı

Anahtar Kelimeler: Apoptoz, Hücre döngüsü, Kanser kök hücresi, Multiselüler tümör sferoid, Prostat,Trabectedin

Anahtar Kelimeler: Apoptoz, Hücre döngüsü, Kanser kök hücresi, Multiselüler tümör sferoid, Prostat,Trabectedin [PS14] Trabectedin in (Yondelis; ET-743) CD133+/ CD44+ İnsan Prostat Kanser Kök Hücresi Üzerindeki Etkilerinin İki Boyutlu (2D) ve Üç Boyutlu (3D) Sistemde İncelenmesi Eda Açıkgöz 1, Ümmü Güven 2, Fahriye

Detaylı

XI. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 11-15 EKİM 2010 KOU-KÖGEM

XI. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 11-15 EKİM 2010 KOU-KÖGEM XI. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 11-15 EKİM 2010 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI : PROF.DR. ERDAL KARAÖZ KURS DÜZENLEME KURULU PROF.DR. ERTAN URAL DOÇ.DR. ERAY ÇALIŞKAN DOÇ.DR.

Detaylı

Dr. Gaye Erten. 21. Ulusal İmmünoloji Kongresi, 9 Nisan 2011, Marmaris

Dr. Gaye Erten. 21. Ulusal İmmünoloji Kongresi, 9 Nisan 2011, Marmaris Dr. Gaye Erten 21. Ulusal İmmünoloji Kongresi, 9 Nisan 2011, Marmaris Fig 2 Source: Journal of Allergy and Clinical Immunology 2011; 127:701-721.e70 (DOI:10.1016/j.jaci.2010.11.050 ) Copyright 2011 American

Detaylı

İLAÇ, KOZMETİK ÜRÜNLER İLE TIBBİ CİHAZLARDA RUHSATLANDIRMA İŞLEMLERİ ECZ HAFTA

İLAÇ, KOZMETİK ÜRÜNLER İLE TIBBİ CİHAZLARDA RUHSATLANDIRMA İŞLEMLERİ ECZ HAFTA İLAÇ, KOZMETİK ÜRÜNLER İLE TIBBİ CİHAZLARDA RUHSATLANDIRMA İŞLEMLERİ ECZ 961 1. HAFTA İLAÇ Hastalıkların teşhisi, tedavisi, profilaksisi (hastalıktan korunma) cerrahi girişimlerin kolaylaştırılması ve

Detaylı

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ 05-06 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 0: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ Ders Kurulu Başkanı: / Başkan Yardımcıları: / Histoloji Embriyoloji Yrd. Doç. Dr. Bahadır Murat Demirel / Üyeler: / Tıbbi / Dersin AKTS

Detaylı

J Popul Ther Clin Pharmacol 8:e257-e260;2011

J Popul Ther Clin Pharmacol 8:e257-e260;2011 SİTOMEGALOVİRUS (CMV) Prof. Dr. Seyyâl ROTA Gazi Ü.Tıp Fakültesi LOW SYSTEMIC GANCICLOVIR EXPOSURE AND PREEMPTIVE TREATMENT FAILURE OF CYTOMEGALOVIRUS REACTIVATION IN A TRANSPLANTED CHILD J Popul Ther

Detaylı

REKOMBİNANT DNA TEKNOLOJİSİ. Araş. Gör. Dr. Öğünç MERAL

REKOMBİNANT DNA TEKNOLOJİSİ. Araş. Gör. Dr. Öğünç MERAL Araş. Gör. Dr. Öğünç MERAL 1960 lardan bu yana genetik ve moleküler biyolojideki kavrayışımızın hızla artması, biyoteknolojide heyecan verici buluşlar ve uygulamalara yol açtı. DNA yapısı ve fonksiyonlarının

Detaylı

En Etkili Kemoterapi İlacı Seçimine Yardımcı Olan Moleküler Genetik Test

En Etkili Kemoterapi İlacı Seçimine Yardımcı Olan Moleküler Genetik Test En Etkili Kemoterapi İlacı Seçimine Yardımcı Olan Moleküler Genetik Test Yeni Nesil DNA Dizileme (NGS), İmmünHistoKimya (IHC) ile Hastanızın Kanser Tipinin ve Kemoterapi İlacının Belirlenmesi Kanser Tanı

Detaylı

16/11/15 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HİSTOLOJİ EMBRİYOLOJİ ABD

16/11/15 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HİSTOLOJİ EMBRİYOLOJİ ABD 16/11/15 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HİSTOLOJİ EMBRİYOLOJİ ABD 1 16/11/15 ACIBADEM ÜN. TIP FAKÜLTESİ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ABD Anabilim Dalımız, 2009 yılında üniversitemizin kuruluşu ile birlikte

Detaylı

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nefroloji Bilim Dalı

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nefroloji Bilim Dalı Neslihan Çiçek, Harika Alpay, İbrahim Gökce, Serçin Güven, Ali Yaman Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Nefroloji Bilim Dalı 9. Ulusal Çocuk Nefroloji Kongresi, 24-27 Kasım 2016, Antalya Giriş Çocuklarda

Detaylı

XII. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 29 KASIM-3 ARALIK 2010 KOU-KÖGEM

XII. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 29 KASIM-3 ARALIK 2010 KOU-KÖGEM XII. TEMEL KÖK HÜCRE TEKNİKLERİ VE MOLEKÜLER BİYOLOJİ UYGULAMALARI KURSU 29 KASIM-3 ARALIK 2010 KOU-KÖGEM KURS BAŞKANI : PROF.DR. ERDAL KARAÖZ KURS DÜZENLEME KURULU PROF.DR. ERTAN URAL DOÇ.DR. ERAY ÇALIŞKAN

Detaylı

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı?

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı? İMMUNİZASYON Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı? Canlıya antijen verdikten belli bir süre sonra, o canlıda

Detaylı

HASTALIKLARA YENİ YAKLAŞIM: MEZENKİMAL KÖK HÜCRE. Melis Doğanay, Buse Gürcan, Cenk Anıl Olşen, İrem Darka, Dilara Alpan

HASTALIKLARA YENİ YAKLAŞIM: MEZENKİMAL KÖK HÜCRE. Melis Doğanay, Buse Gürcan, Cenk Anıl Olşen, İrem Darka, Dilara Alpan HASTALIKLARA YENİ YAKLAŞIM: MEZENKİMAL KÖK HÜCRE Melis Doğanay, Buse Gürcan, Cenk Anıl Olşen, İrem Darka, Dilara Alpan Danışman: Prof. Dr. Namık Özbek ÖZET Canlı vücudunda bulunan, kendini yenileyebilen

Detaylı

İmmun sistemi baskılanmış hastalarda lenfomagenezde rol alan faktörler ve etkileşimleri. Blood Reviews (2008) 22, 261

İmmun sistemi baskılanmış hastalarda lenfomagenezde rol alan faktörler ve etkileşimleri. Blood Reviews (2008) 22, 261 İmmun sistemi baskılanmış hastalarda lenfomagenezde rol alan faktörler ve etkileşimleri Blood Reviews (2008) 22, 261 Onkojenik viruslar Annu. Rev. Pathol. Mech. Dis. 2014.9:49 EBV Doğada çok yaygın İnsan

Detaylı

Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller. Dr. Dilara İnan Isparta

Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller. Dr. Dilara İnan Isparta Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller Dr. Dilara İnan 04.06.2016 Isparta Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) HBV yüzeyinde bulunan bir proteindir; RIA veya EIA ile saptanır Akut ve kronik HBV

Detaylı

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Çalışmaları. Dr Fikri İçli

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Çalışmaları. Dr Fikri İçli Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Çalışmaları Dr Fikri İçli AÜTF Onkoloji Birimleri Tıbbi Onkoloji BD Cerrahi Onkoloji BD Radyasyon Onkolojisi AnaBD Pediatrik Onkoloji BD Onkoloji Uygulama ve Araştırma

Detaylı

ÇOK HÜCRELİ ORGANİZMALARIN GELİŞİMİ

ÇOK HÜCRELİ ORGANİZMALARIN GELİŞİMİ ÇOK HÜCRELİ ORGANİZMALARIN GELİŞİMİ Seçici gen ifadesi embriyonun gelişmesini sağlayan 4 temel işlevi denetler: 1. Hücre çoğalması 2. Hücre farklılaşması 3. Hücre etkileşimleri 4. Hücre hareketi HÜCRE

Detaylı

İlaçta Ar Ge Kamu Üniversite Sanayi İşbirliğinin Önemi. Prof. Dr. Sedef Kır Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi

İlaçta Ar Ge Kamu Üniversite Sanayi İşbirliğinin Önemi. Prof. Dr. Sedef Kır Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi İlaçta Ar Ge Kamu Üniversite Sanayi İşbirliğinin Önemi Prof. Dr. Sedef Kır Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Misyonumuz Evrensel bilim ve teknolojiyi

Detaylı

Teori (saat/hafta) Laboratuar (saat/hafta) BES114 2. BAHAR 3 0 0 2

Teori (saat/hafta) Laboratuar (saat/hafta) BES114 2. BAHAR 3 0 0 2 TIBBİ BİYOLOJİ VE GENETİK Dersin Adı Kodu Yarıyıl TIBBİ BİYOLOJİ VE GENETİK Önkoşullar Dersin dili Dersin Türü Dersin öğrenme ve öğretme teknikleri Dersin sorumlusu(ları) Dersin amacı Dersin öğrenme çıktıları

Detaylı

SOLİD ORGAN TRANSPLANTASYONLARINDA İMMÜN MONİTORİZASYON

SOLİD ORGAN TRANSPLANTASYONLARINDA İMMÜN MONİTORİZASYON SOLİD ORGAN TRANSPLANTASYONLARINDA İMMÜN MONİTORİZASYON Ali ŞENGÜL MEDICALPARK ANTALYA HASTANE KOMPLEKSİ İMMÜNOLOJİ BÖLÜMÜ Organ nakli umudu Beklenen Başarılı Operasyonlar Hayaller ve Komplikasyonlar?

Detaylı

Adaptif İmmünoterapi. Prof.Dr.Ender Terzioğlu Akdeniz Üniversitesi Antalya

Adaptif İmmünoterapi. Prof.Dr.Ender Terzioğlu Akdeniz Üniversitesi Antalya Adaptif İmmünoterapi Prof.Dr.Ender Terzioğlu Akdeniz Üniversitesi Antalya Adaptif immünoterapi İmmün Sistemin kanser oluşumunda koruyucu rolü daha iyi anlaşılmıştır. Monoklonal antikor teknolojisi, Tümör

Detaylı

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık Fagositik hücreler (makrofajlar, mast hücreleri) Kompleman sistemi(direkt bakteri hücre membranı parçalayarak diğer immün sistem hücrelerin bunlara atak yapmasına

Detaylı

Wnt/β-katenin Yolağı

Wnt/β-katenin Yolağı Wnt/β-katenin Yolağı Wnt/β-katenin Yolağı Memeli canlılarda oldukça korunmuş ve gelişim için oldukça önemli olan bir yolak7r. Drosophila da yapılan gene>k çalışmalar sırasında keşfedilmiş>r. Özellikle

Detaylı

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük

Detaylı

TÜRKĠYE DE ĠZOLE EDĠLEN ĠKĠ FARKLI TOXOPLASMA GONDII SUġUNDAN ÜRETĠLEN ADJUVANTE ERĠYĠK PROTEĠN AġILARININ UYARDIĞI ĠMMUN YANITIN KARġILAġTIRILMASI

TÜRKĠYE DE ĠZOLE EDĠLEN ĠKĠ FARKLI TOXOPLASMA GONDII SUġUNDAN ÜRETĠLEN ADJUVANTE ERĠYĠK PROTEĠN AġILARININ UYARDIĞI ĠMMUN YANITIN KARġILAġTIRILMASI TÜRKĠYE DE ĠZOLE EDĠLEN ĠKĠ FARKLI TOXOPLASMA GONDII SUġUNDAN ÜRETĠLEN ADJUVANTE ERĠYĠK PROTEĠN AġILARININ UYARDIĞI ĠMMUN YANITIN KARġILAġTIRILMASI Ceylan Polat 1, Sultan Gülçe Ġz 2, Mert DöĢkaya 3, Hüseyin

Detaylı