BÜYÜK TAARRUZ DUMLUPINAR ZAFERİ VE MUDANYA ATEŞKES ANLAŞMASI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "BÜYÜK TAARRUZ DUMLUPINAR ZAFERİ VE MUDANYA ATEŞKES ANLAŞMASI"

Transkript

1 1

2 BÜYÜK TAARRUZ DUMLUPINAR ZAFERİ VE MUDANYA ATEŞKES ANLAŞMASI İtilaf devletleriyle iki buçuk ay boyunca devam eden görüşmelerden ateşkes ve barış ile ilgili olumlu bir sonuç çıkmadı. Bütün barış yolları denenmiş, fakat bir sonuç alınamamıştı. Cephede bulunan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, barıştan umudunu kesmiş olmalı ki Ankara ya gelerek ordunun hazır olduğunu Meclise bildirdi. Yunan zulmüne dair gönderilen son notanın cevabı bile beklenmeden taarruz için son hazırlıklara başlandı. Bir buçuk ay süren taarruz hazırlıklarının tamamlanmasından sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa 17 Ağustos 1922 günü, kimseye haber vermeden, gizlice karayolu ile Tuz Gölü kıyısını takiben Konya ya hareket etti. Gazi nin hareketi çok gizli tutuldu. Onun hareketini bilen çok az sayıdaki görevli, o Ankara daymış gibi davrandılar. Hatta yolculuk günü onun Çankaya da bir çay ziyafeti verdiği de gazetelerde yayımlandı. 20 Ağustos 1922 günü kimseye görünmeden Konya dan Akşehir e Garp Cephesi Karargâhı na gitti. Fevzi Paşa Akşehir e bir hafta önce gelmişti. Öğleden sonra Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar kısa bir toplantıdan sonra, birliklerin yürüyüş ve yerleşmelerinin üç dört gün içinde tamamlanacağı anlaşıldığı için, taarruz tarihini 26 Ağustos 1922 günü olarak kararlaştırdılar. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 25 Ağustos 1922 günü akşamı Anadolu ile dış dünya arasındaki bütün haberleşmelerin kesilmesi emrini verdi. Başkomutanlık ve Garp Cephesi karargâhları Şuhut Kasabası yakınlarındaki dağlık yöreye, oradan da Kocatepe nin arkasındaki bir yamaca taşındı. Güneş battıktan sonra birlikler taarruz mevzilerine doğru ilerlediler. Gece yürüyüşleri tam bir sessizlik ve düzen içinde yapılıyordu. 26 Ağustos 1922 günü sabah saat üçte Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar karargâhları ile birlikte atlarına bindiler ve ağır ağır Kocatepe ye doğru yola çıktılar. Saat beşe doğru gün ışımaya, sis dağılmaya ve tepeler yavaş yavaş belirmeye başladı. Saat beş buçukta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa nın onayıyla Nurettin Paşa kolordu komutanlarına ateş emrini verdi. Bu emirle Türk Ordusu nun yüzden fazla topu düzenleme ve hazırlık ateşine başladı. Sabahın sessizliğinde aniden patlayan top sesleri sanki birbiri peşinden sürüklercesine bütün cepheye yayıldı. Hazırlanmış ateş planına göre Türk topçusu Yunan mevzilerini, makineli tüfek yuvalarını, tel örgüleri, Yunan toplarını ateş altına aldı. Ortalık toz dumandı. Tepeler yanıyor, kamyonlar uçuyor, toplar parçalanıyordu. Bu cehennemlik ateş yirmi dakika sürdü. Topçu ateşi biter bitmez piyadeler açılan gediklerden hücuma kalktılar. Topçu ateşi ile yıkılmayan tel örgüler makas ve kancalarla, hatta kol gücüyle yıkılıyordu. Bütün tepeler üstünde, Yunan siperleri içinde süngü süngüye kıyasıya bir mücadele vardı. 26 Ağustos 1922 günü sabahleyin, Fahrettin Paşa komutasındaki Süvari Kolordusu Ahır Dağı nı aşmış ve Sincanlı Ovası nın kenarında toplanmıştı. Bu sıralarda bulundukları yerin batısından, asıl taarruz 2

3 yerinden top sesleri duyulmaya başladı. Bunun üzerine süvariler saat ona doğru Sincanlı Ovası nda at koşturmaya başladılar. Bir gecede Sincanlı Ovası nda beliren binlerce Türk süvarisi, Yunan askerleri arasında müthiş bir etki yarattı ve Yunan geri bölgesinde yer yer paniğe neden oldu. 27 Ağustos 1922 Pazar gecesi bütün hazırlığını tamamlayan 1.Ordu, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte hınç ve şiddetle Yunan Ordusu nun üzerine atıldı ve süngü hücumuyla Yunan askerlerini mevzilerinden sökerek Sincanlı Ovası na doğru sürdü. Ağır kayıplar veren Yunanlılar Sincanlı Ovası ndan daha kuzeye kaçtılar. Sürekli ve şiddetli Türk taarruzu karşısında geri çekilen Yunan kuvvetleri dağlık ve sarp arazide tekrar mevzilenmeyi başardılar. Ama bir süre sonra bu mevzide de tutunamadılar ve saat on birden itibaren kuzeye doğru geri çekilme yeniden başladı. Saatler ilerledikçe 1.Ordu kuvvetleri adım adım siperden sipere, kuzeye doğru önlenemez bir güçle ilerliyor, cephenin çatırdamaya başladığı hissediliyordu. Sonunda cephe yarıldı ve Yunan direnek merkezleri arka arkaya düşmeye başladı. Saat da Türk kuvvetleri Afyonkarahisar ı koruyan son Yunan mevzilerini de ele geçirmiş ve Kente doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu saatte Afyonkarahisar yanıyordu ve Yunanlıların Kenti acele boşalttıkları görülüyordu. Sonunda Türk askerleri 27 Ağustos 1922 Pazar günü saat da yer yer yanmakta olan Afyonkarahisar a girdi. Böylelikle kent bir yıldan fazla süren Yunan işgalinden ikinci defa kurtulmuş oldu. Kocatepe de 28 Ağustos 1922 gece yarısı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, genel bir değerlendirme yaptılar. Trikopis birliklerinin Kütahya-Eskişehir doğrultusuna değil, İzmir doğrultusuna çekildikleri anlaşıldı. Bu nedenle yapılacak en doğru hareketin, 1.Ordu ile Yunanlıların gerisini keserek İzmir e doğru çekilmelerini önlemek, 2.Ordu ile kuzeyden ilerleyerek Kütahya-Eskişehir yönünü kapamak olduğuna karar verdiler. Kaçan Yunan askerlerinin bir bölümü düzenli biçimde mücadele ederek geri çekilecekleri yerde, yolları üstündeki köyleri yıkıyor, yakıyor, yağmalıyor, önüne gelen köylüleri hunharca öldürüyorlardı. 29 Ağustos 1922 sabahı erken saatlerde iki taraf ta ayaklandı. Trikopis Grubu bir an önce batıya, Dumlupınar a çekilmek, Türk 1.Ordusu ise onların önünü kesip yakalayabilmek için daha güneş doğmadan harekete geçmişlerdi. Görünüşe göre Türk kuvvetleri daha hızlıydı. Üç parçaya bölünen Yunan Küçükasya Ordusu nun parçaları, 29 Ağustos 1922 gecesi birbirinden biraz daha kopmuş ve ayrılmıştı. Ortadaki en büyük parça olan Trikopis Grubu Dumlupınar mevzilerine çekilememiş ve Franko Grubu ile birleşip yeni bir savunma hattı oluşturamamıştı. Çalköy de geceledikten sonra kuzeybatıdaki Kızıltaş Vadisi nden geçerek İzmir istikametine çekilmeyi düşünüyordu. Trikopis Grubu çembere alınmak üzereydi. Yalnızca Murat Dağı nın kuzeyindeki dar Kızıltaş Vadisi açıktı. Yani torbanın ağzı hemen hemen büzülmüş gibidir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 3

4 29/30 Ağustos 1922 gecesi Afyonkarahisar da belediye binasında bulunuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa odalarında istirahat ediyorlar, İsmet Paşa ise alt komutanlıklardan gelen son durum raporlarını inceliyordu. İsmet Paşa raporları okuyup, haritayı inceledikten sonra heyecan ve sevinçle, Yaveri Tevfik Bey den bunları Mustafa Kemal Paşa ya göstermesini istedi. Başkomutan haritayı inceledikten sonra hemen Fevzi ve İsmet paşaları odasına çağırttı. Birlikte raporları tekrar okuyup, haritayı tekrar incelediler ve kesin sonucun yarın, yani 30 Ağustos 1922 günü kesinleşeceği yönünde görüş birliğine vardılar. Mustafa Kemal Paşa, kendisinin 1.Ordu karargâhının bulunduğu Dumlupınar a, Fevzi Paşa nın 2.Ordu karargâhının bulunduğu Altıntaş a gitmelerini, İsmet Paşa nın da Afyonkarahisar da kalıp harekâtı buradan yönetmesini istedi. Garp Cephesi Komutanı, ordulara gönderilmek üzere bir cephe emri hazırladı. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa bu cephe emrini ordu komutanlıklarına götürmek üzere yanlarına aldılar. 30 Ağustos 1922 günü sabahleyin saat 06,30 da Fevzi Paşa 2.Ordu karargâhına doğru hareket etti. Daha sonra saat yediye doğru Mustafa Kemal Paşa nın otomobili 1.Ordu karargâhına doğru yol almaya başladı. Otomobil, Yunan Ordusu nun enkazıyla ve Türk Ordusu nun ulaştırma kollarıyla dolu olan yol üzerinde o günün koşullarında mümkün olan en son süratle ilerledi. Öğleden sonra Karatepe ye (Zafertepe) ulaşıldı. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Başkomutan Dumlupınar Meydan Savaşı adı verilecek olan Büyük Zafer i bu tepeden komuta etmeye başladı. Saat de Türk piyadeleri, dağınık Yunan kuvvetleri üzerine iyice yaklaştılar. Başkomutan, süngü hücumunun başlamasını ve Küçük Adatepe nin zapt edilmesini emretti. Bu emir ağızdan ağza bütün birliklere yayıldı. Yarım saat sonra Küçük Adatepe Türk askerinin eline geçti. Yunan subayları birliklerine hâkim olmakta güçlük çekiyorlardı. Panik başlamış, düzen ve disiplin kaybolmuştu. Saat sıralarında Yunan topçusu tamamen sustu. Bu da Yunan askerlerinin moralini büsbütün bozmuştu. Trikopis birliklerine, hava kararıncaya kadar savunma yapmalarını ve sonra Kızıltaş Vadisi üzerinden Banaz a çekilmelerini emretti. Ama Türk taarruzlarının şiddetle devam etmesi, canlarını kurtarabilenlerin çekilmesini paniğe dönüştürdü. Yunan askerleri yığınlar halinde kaçıyordu. Dağılan Yunan askerleri bütün motorlu ve atlı taşıtlarını, toplarını, cephanelerini ve savaş malzemelerini terk ettiler. Böylece Başkomutan Meydan Savaşı büyük bir zaferle sonuçlanmış oluyordu. Bu Türk Ordusu için Büyük Zafer, Yunan Ordusu için ise Büyük Felaket ti. 30 Ağustos 1922 günü akşamüzeri karanlık basmak üzereyken, Çalköy Karatepe de (Zafertepe) bulunan Mustafa Kemal Paşa, geceyi geçirmek üzere Dumlupınar a gitti. Başkomutan, Türk Ordusu nun elde ettiği zaferi Milletine de bir bildiri ile duyurdu. Bu bildiri Dumlupınar dan Kars a kadar bütün Anadolu da büyük bir coşku ve sevinç yarattı. Henüz daha işgalden kurtarılamamış İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İstanbul gibi yerlerde ise, gizli çalışan Ankara Hükümeti ne bağlı örgütler tarafından halka duyuruldu. 4

5 1 Eylül akşama doğru Yunan askerlerinin yakarak ve yıkarak terk ettikleri Uşak ve çevresi bir mahşeri andırıyordu. Öğleden beri yanmakta olan Kent, koyu bir duman ardında kaybolmuş, çevresindeki köyler yer yer yanıp kavrulmuştu. 1.Kolordu nun süvarileri, bu cehennem sıcağında akşam saat sıralarında Kente girdiler. Uşak kurtulmuştu ama harabe ve bir yığın külden başka bir şey değildi 3 Eylül 1922 günü öğleden sonra Mustafa Kemal Paşa, esir edilen Trikopis i Uşak ta kabul etti. 9 Eylül 1922 sabahı süvariler Karşıyaka ve Bornova üzerinden, piyadeler de Nif (Kemalpaşa) üzerinden İzmir e girdiler. Yunan kuvvetleri gece boyunca hiç durmadan çekilmeyi sürdürdü. İzmir e girmeden Balçova üzerinden Çeşme Limanı na ve oradan da gemilerle Sakız Adası na kaçtılar. Böylece Türk Ordusu, Başkomutanları Mustafa Kemal Paşa nın gösterdiği hedefe, yani Akdeniz e (Ege Denizi) ulaştı. 26 AĞUSTOS 1922: GİZLİ OTURUMDA VEKİLLER HEYETİ REİSİ RAUF BEY İN, BÜYÜK TAARRUZUN BAŞLADIĞINA DAİR AÇIKLAMASI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 91. Birleşim, Gündem: 2/1) Türk Ordusunun aylarca süren gizli hazırlıkları sona ermiş ve o güne kadar yalnızca üst düzey komutanların bildikleri taarruz zamanı artık gelmişti. Bir gün önce saat de İsmet Paşa tarafından taarruz emri yayınlandı. Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar sabahleyin Kocatepe de yerlerini aldılar ve Türk topçusunun kulakları sağır eden top atışları ile Büyük Taarruz başladı. O güne kadar hiçbir şeyden haberi olmayan ve iç tartışmalarla uğraşan Meclis nihayet taarruz haberini öğrendi. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Askeri vaziyet hakkında beyanatta bulunmak üzere buyurunuz Rauf Beyefendi. RAUF BEY (Vekilli Heyeti Reisi): Efendim, Yüce Heyetinizce malûmdur ki geçen sene düşmanın Hükümet Merkezimiz Ankara yı işgal ile Ordumuzu dağıtmak kastıyla yapmış olduğu taarruzu, Sakarya boylarında durdurmuştuk. O günlerden sonra bugüne kadar kati bir netice almak için Ordumuzu kuvvetlendirmek ile meşguldük ve düşman ile yakın temas halinde bulunuyorduk. Bugün Genel Kurmay Başkanımız Fevzi Paşa Hazretlerinden aldığım telgraftan anlaşılacağı üzere Ordumuz bu sabah Yunan mevzilerine taarruza başlamıştır. (Allah muvaffak etsin, sesleri) Efendiler, Milletimizin ve fedakâr halkımızın her türlü zorlukların üstesinden gelerek ortaya çıkardığı kahraman Ordumuz, Dünyada misali bulunmayan kabiliyetli ve fedakâr insanlardan teşekkül etmiştir. Kendilerine cevaben, Hükümet adına ve Yüce Heyetiniz adına ve Millet adına şükranlarımızı arz ettiğim gibi, bu taarruzlarından dolayı Millet ve Memleketin tamamıyla hemfikir 5

6 olduğunu arz ederim. (şüphesiz, sesleri) Davamız haktır, arzumuz ilahi adaletin yerine gelmesinden başka bir şey değildir. Milletimiz her türlü istiklale hak kazanmıştır. Derhal istiklal hakkımız düşmanlarımızın gazabından kurtarılacaktır. Cenabı Hak her türlü takdirin üstünde bulunan kahraman Ordumuza her türlü muvaffakiyet ihsan buyursun. (amin, sesleri) Muvaffak olacağız. (inşallah, sesleri) Ordumuzun, azami fedakarlık gösteren Ordumuzun en yakın bir zamanda kati zafere ulaşmasını Cenabı Haktan niyaz eylerim. Bu hususta dua edilmesini, yardım ve zafer için teklif eylerim. Efendim müsaade buyurursanız bir noktayı da Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum. O da Ordumuzun Allahın yardımlarına dayanarak taarruz ettiğini arz ettim. Bizim taarruzumuzun son derece gizli tutulması askeriyenin icabıdır. Yalnız harp başlamıştır, şeklinde dışarıya malumat verebiliriz. Bunu da Yüce Heyetinize arz ediyorum. (pek doğru, sesleri) (Bütün milletvekilleri ayağa kalktılar ve İzmir Mebusu Süleyman Efendi tarafından dua edildi.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim gizli celse sona ermiştir, aleni celseye geçiyoruz. 1 TBMM Başkanlığına Bugün sabahtan itibaren Garp Cephesinde muharebe başlamıştır. Kahraman ordularımız Vatanın namusunu ve istiklâlini kurtarmaktan ibaret olan ulvi vazifeyi yerine getirmek için Allahın yardımına dayanarak bütün cephede cani ve işgalci düşmanla çarpışmaktadır. Hâdise bu sabah Büyük Millet Meclisine arz edilmiş ve Meclisin tamamı ordularımızın zaferini Cenabı Haktan niyaz eylemiştir. Bu milli kavgamızın başından beri kesin zafer için maddi, manevi bütün kuvvetlerini sarf eden fedakâr Milletimiz için mesut günler inşallah artık yaklaşmıştır. Bütün kumandanları, subayları ve seferleriyle evlâtlarımız ve kardeşlerimizden meydana gelen, bir kahramanlık abidesi olan ve insanlık tarihinde en lekesiz ve en mukaddes bir davanın tahakkuku uğrunda hiçbir karşılık beklemeden kanını akıtan Ordumuz için dua edelim. Bütün devlet memurlarının ve fedakâr halkımızın, ordularımıza maddeten ve manen yardıma devam eyleyerek, iftihar etmelerini rica eylerim, Efendim. 26 Ağustos 1922 TBMM Vekiller Heyeti Reisi Hüseyin Rauf (Bu Hükümet teskeresi, 28 Ağustos 1922 günkü oturumda Genel Kurulda okunmuştur.) 2 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (26 Ağustos 1922), 1.Dönem, c.3, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (28 Ağustos 1922), 1.Dönem, c.22, s.369, 6

7 2 EYLÜL 1922: ESKİŞEHİR VE UŞAK IN YUNAN İŞGALİNDEN KURTARILDIĞININ DUYURULMASI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 95. Birleşim, Gündem: 6/1) Türk Ordusunun 26 Ağustos tan beri devam eden taarruzları sonunda Yunan Ordusu üç parçaya bölündü. Sabahleyin saat da Seyitgazi üzerinden gelen 2.Ordu birlikleri, Yunanlıların ve yerli Rumların bir gün önce boşalttıkları Eskişehir'e girdiler. Halk büyük bir coşku içinde Türk askerlerini karşıladı. 1.Ordu nun süvarileri de Yunan askerlerinin yakarak ve yıkarak terk ettikleri Uşak a girdiler. Askeri harekâtın gizliliği nedeniyle Meclis yeni yeni zafer haberlerini almaya başlamıştı. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Telâş etmeyiniz Efendim. Ordumuz Eskişehir'e girmiştir müjdelerim. (alkışlar, daha var sesleri) (Bu sırada Müfit Efendi tarafından dua edildi.) RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, şimdi Başkumandan Paşa Hazretleri 1/2 Eylül 1922 gecesi Uşak'ın da kurtarıldığının müjdesini veriyor, Efendim. (şiddetli alkışlar) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim bugün biliyorsunuz ki saat üç buçukla, dört arasında miting yapılacaktır. Onun için müsaadenizle celseyi Pazartesi günü toplanmak üzere tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra 4 Eylül 1922 tarihindeki oturumda...) KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim müsaade buyurursanız şimdi aldığım bir şifreyi arz edeyim. Eskişehir'den Bursa istikametine geri çekilen düşman kuvvetlerini kıtalarımız İnönü'de sıkıştırmış ve yakalamıştır. Muharebe etmişler, muharebede düşmanı perişan bir şekilde bozmuşlar, düşman iki koldan firar etmeye başlamıştır. Kıtaatımız da bunların arkasını kesecek tertibatı almışlardır. Belki de arkaları kesilmiştir. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Demek düşmana kurtuluş yok. KAZIM PAŞA (Devamla): Bu şekilde düşman kolları tepelenmiş oldu. FEYYAZ ALİ BEY (Yozgat): Paşa, süvariler Salihli'ye girmişler mi? KAZIM PAŞA (Devamla): Yalnız İnönü hakkında malumat geldi. Başka yerlerden henüz resmi bir şey gelmedi. 2 1 TBMM Zabıt Ceridesi (2 Eylül 1922), 1.Dönem, c.22, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Eylül 1922), 1.Dönem, c.22, s.486, 7

8 4 EYLÜL 1922: KÜTAHYA MİLLETVEKİLLERİ RAGIP BEY VE BESİM ATALAY BEY E İŞGALDEN YENİ KURTARILAN MEMLEKETLERİ UŞAK A GİTMELERİ İÇİN İZİN VERİLMESİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 96. Birleşim, Gündem: 4/1) Büyük Zafer den üç gün sonra henüz Kütahya, Afyonkarahisar, Uşak ve Eskişehir Yunan işgalinden kurtarılmıştı. Yunanlılar ve onların peşi sıra Rumlar hızla İzmir ve Bandırma istikametlerine kaçıyorlardı. Kütahya Livasına bağlı olan Uşak, Yunanlılar tarafından yakıldı, yıkıldı ve Ankara yanlısı bildiklerine ve onların yakınlarına çeşitli kötülükler yaptılar. Ne yazık ki Besim Atalay Bey memleketinin kurtarılmasına pek sevinemedi. Çünkü evi, işyeri yakılmış ve annesi şehit edilmişti. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim Başkanlık Divanının bir kararı var. Okunacak. TBMM Başkanlığına Allahın yardımıyla işgalden kurtarılan ve kurtarılmakta olan yerlerin mebusları uzun zamandan beri üzgün ve endişeli oldukları için memleketlerini görmek, aile, akraba ve hemşerilerinin ihtiyaçlarını öğrenmek maksadı ile izin talep etmektedirler. Münasip olan bu taleplerin yanında Meclisin hayatı demek olan toplantı yeter sayısının da muhafazası lüzumu da bahis mevzuu olmaktadır. Ankara'da mevcut üye sayısı iki yüz olmadıkça hiç kimseye izin verilmemesi evvelce Başkanlık Divanı kararıyla arz ve Yüce Heyetinizce tasvip edilmişti. Bu sebeple vaziyetten Yüce Heyetinize bilgi vermek mecburiyeti hâsıl olmuştur. Bugüne kadar işgalden kurtarılan Kütahya, Afyonkarahisar, Eskişehir livaların ve ilerideki günlerde kurtarılacak olan diğer yerlerin mebuslarının sayısı elli yedi olduğuna göre, bu arkadaşlara izin verildiği takdirde Meclisin toplanması mümkün olamayacaktır. Milli mevcudiyetimizin var olma sebebi olan Yüce Meclisin bu sıralarda mutlaka toplantı halinde bulunma zarureti vardır. Bu sebeple işgalden kurtarılmış ve kurtarılacak yerlerin mebuslarının izinlerini için telif edebilecek bir şeklin Yüce Heyetiniz tarafından müzakere ile tespit buyrulmasını rica eylerim, Efendim. TBMM İkinci Reisi Dr. Adnan SELAHATTİN BEY (Mersin): Reis Bey, bu gayet mühim bir meseledir. Beş, on dakika teneffüs edelim. Sonra bunun üzerinde biraz müzakere edelim, çok mühimdir. Hatta bir gün sonra müzakere edilecek olursa daha iyi olur. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bu meselenin Çarşamba günü müzakeresini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. 8

9 RAGIP BEY (Kütahya): Tarafımızdan verilen izin önergesinin Yüce Meclisinizden geçmesi ve kabulü, bu kararın müzakeresinin neticesine bağlıdır. Ben Çarşamba gününe kadar bekleyecek miyim? Memleketim harap olmuş, yanmış, katliam yapılmış. Beni şimdi ailem, yakınlarım yanlarında görmek istemezler mi Efendim? (doğru doğru, sesleri) Bunun için düşüncemi söylüyorum. Eğer siz izin vermezseniz ben de istifa eder, giderim. FİKRET BEY (Kozan): Reis Bey, şimdi Ragıp Bey in iznini oya koyunuz, ötekileri sonra karar veririz. RAGIP BEY (Devamla): Perşembe günü Başkanlık Divanının toplanıp, toplanmayacağını da bilmiyorum. (doğru sesleri) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bir ay yalnız Ragıp Bey e izin verelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, görüyorum ki bilhassa Ragıp Bey e Meclis on beş gün izin vermek istiyor. Efendim, Ragıp Bey e on beş gün izin verilmesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. (bir ay olsun, sesleri) Efendim, on beş gün sonra yine ilâve ederiz. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Reis Bey, müsaade buyrulur mu? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Buyurun. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Üç seneden beri hasretini çektiğim memleketimin işgalden kurtulduğunu öğrenmekle çok mutlu oldum. Orada inleyen, ağlayan kardeşlerimiz olduğu gibi, orada seksen yaşında bir validem de vardır. Yüce Heyetinizden istirham ederim. Ragıp Bey e on beş gün izin verdiniz. Bendenize de bir müddet izin veriniz. Diğer arkadaşlarım Kütahya'ya bir müddet sonra gidebilirler. Fakat bizler yanmış, yıkılmış bir memleketin evladıyız. İstirham ediyorum bendenize bir aylık izin veriniz. (uygundur sesleri) İstirham ederim iki seneden beri hiç izin almadım. TBMM Başkanlığına Düşmandan kurtarılan yurdumuza, gitmek üzere bir ay izin verilmesini teklif eylerim. 4 Eylül 1922 Kütahya Mebusu Besim Atalay VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu izin önergesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Eylül 1922), 1.Dönem, c.22, s , 9

10 (Besim Atalay Bey Uşak a gittikten iki hafta sonra, Yunan zulmünün kendisine ve ailesini de zarar verdiğini bir telgrafla Meclise bildirmiştir.) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Düşman vahşetine dair Besim Atalay Bey arkadaşımızın bir telgrafı var. Şahsına ait olduğu için dikkatle dinlemenizi rica ederim. TBMM Başkanlığına Alçak düşman Uşak'tan çekilirken annemi ve kız kardeşimi kurşunla şehit etmiş, evlerimi, dükkânlarımı yakmıştır. Memleket haraptır. Namussuzlar ancak yerlerde kül, yüreklerde kin bırakmışlardır. 17 Eylül 1922 Kütahya Mebusu Besim Atalay DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim arkadaşımıza Başkanlık Divanı tarafından bir taziye telgrafı çekilecektir. İSMAİL SUBHİ BEY (Burdur): Biz de buradaki Yunan esirlerini temiz yataklarda yatıralım. Hamam hazırlayalım. Bu, beceriksizliktir. 1 6 EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA GARP CEPHESİNDEKİ ASKERİ HAREKÂTIN BAŞARI İLE DEVAM ETTİĞİ HAKKINDA GELEN TELGRAFIN VE HÜKÜMET TESKERESİNİN OKUNMASI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 99. Birleşim, Gündem: 2/1) Üç parçaya bölünmüş olan Yunan Ordusunun Trikopis Grubu Çalköy ile Kızıltaş Vadisi arasında imha edildi. Franko Grubu hızla İzmir istikametine, Eskişehir deki Sumalis Grubu da Bursa istikametinden Bandırma ya doğru kaçıyordu. Meclise sırası geldikçe Genel Kurmay tarafından sınırlı ve kısa bilgiler veriliyordu. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa 26 Ağustostan beri bizzat Ordunun başında idi. Genel Kurmay, Dumlupınar Zaferinin adını ona ithaf etmeyi düşündü. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): İcra Vekilleri Heyeti Riyaseti tezkeresi kıraat olunacaktır. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Eylül 1922), 1.Dönem, c.23, s.108, 10

11 TBMM Başkanlığına Garp cephesinden Genel Kurmay Reisi Fevzi Paşa Hazretlerinden şimdi aldığım telgraf sureti ekte takdim edilmiştir. Paşa Hazretlerinin arzularına binaen Yüce Meclisin vaziyetten haberdar edilmesini rica ederim, Efendim. TBMM Vekiller Heyeti Reisi Hüseyin Rauf TBMM Vekiller Heyeti Başkanlığına Afyonkarahisar, Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesinde düşman ordusunun imha safhasını teşkil eden 30 Ağustos 1922 Muharebesi, Aslıhanlar, Çal, Eminören mıntıkasında ve Çalköy kuzeyinde, bizzat birinci hatta, 11.Tümen harp sahasında bulunan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin nezareti altında sona ermiştir. Bu muharebe mukaddes davamız lehine neticelenmiş, Trikopis ve Hacı Anesti gibi en büyük kumandanları başlarında olduğu halde düşman ordusunun esas kısmı tarumar edilip enkaz yığını haline getirilmiş, her taraftan kıtalarımız tarafından kuşatılarak teslim alınmıştır. Ordularımız için bir tarihi hatıra olmak ve Başkumandanımıza muhabbetimiz, bağlılığımız ve sarsılmaz itimadımıza yeni bir delil teşkil etmek üzere, 30 Ağustos 1922 Muharebesine Garp Cephesince Başkumandanlık Muharebesi adı verilmiştir. Malumat verir, vaziyetten Milli Meclisimizin de haberdar edilmesini ve bunun şimdilik yayınlanmamasını rica ederim, Efendim. Genel Kurma Reisi Fevzi MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim; bunun için Diyarbakır Mebusu Kadri Bey bir önerge veriyor. Onu da okuyalım. TBMM Başkanlığına Başkumandanlık Meydan Muharebesinin neticesinde düşman ordusunun esas kısmının imha edilmiş bulunduğu Kızıltaş Deresinin isminin Yunan Sındığı olarak değiştirilmesini ve haritalarda bu şekilde yer almasını arz ve teklif ederim. Diyarbakır Mebusu Kadri HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum) Efendim bu harp, akıl ile yapmıştır. Doğrusunu söyleyince tarih kendilerini altın yazı ile yazacaktır. Bu akıl meselesidir, lütfen anlayamadım. Daha doğrusu (bu ihtisas meselesidir, itiraz edilmesin sesleri) 11

12 Genel Kurmay böyle bir isim verilmesini istiyor, fakat bendeniz bunu anlayamadım. (bir dua edilsin, sesleri) (Bu sırada Nusret Efendi tarafından dua edildi.) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakere son bulmuştur. Perşembe günü toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 7 EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA İTİLAF DEVLETLERİ TARAFINDAN GÖNDERİLEN BARIŞ TEKLİFİNİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 9. Birleşim, Gündem: 2/1) Dört ay önce Nisan Ayı sonunda, İtilaf devletlerinin barış şartlarına karşı, Ankara Hükümeti Anadolu ve Trakya nın derhal boşaltılması şartıyla Ateşkesi kabul edeceklerini bildirmişti. Aylar geçtiği halde bir cevap alınamadı. Zafer kazanıldı, Yunan kuvvetleri dağıtıldı. Bu defa köşeye sıkışan Yunan Hükümeti hiç olmazsa İzmir ve çevresini kurtarmak ümidiyle İngiltere ye Ateşkes için arabulucu olmasını istedi. Artık iş işten geçmişti. Mustafa Kemal Paşa, önce İzmir kurtulsun istedi. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Söz Rauf Beyefendinin. Buyurun efendim, RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, Milli Hükümetimiz adına İstanbul'da vazife yapan Hamit Bey den Ateşkes meselesine dair bir telgraf aldım. Bu hususta Yüce Heyetinize malumat arz edeceğim. Malumunuz birkaç günden beri gerek gazetelerde ve gerek İstanbul'dan hususi olarak aldığımız istihbaratımızdan, Yunan Hükümetinin İngiliz'lere ateşkes teklifinde bulunduğunu, bu telgraf da teyit ediyor. Hükümet olarak açık ve seçik tetkikat neticesinde bunu aynen, bu hususta en fazla salahiyeti olan Ordu Başkumandanlığına naklettik. Ordunun tavrı anlaşıldıktan sonra, bu husus Hükümetimizde tekrar müzakere edilecek ve alınacak karar Yüce Heyetinize arz edilecektir. Gelen telgrafı aynen okuyorum. Dışişleri Vekâletine Bugün saat on bire çeyrek kala bana gelen İngiliz, Fransız ve İtalyan baş tercümanları aşağıdaki ifadelerde bulunmuşlardır. Yunanistan, Anadolu'yu tahliye etmek şartıyla ateşkese hazır olduğunu İngiltere vasıtasıyla İtilaf devletlerine bildirmiştir. Bu hususa dair İstanbul'daki İtilaf devletleri ile onların hükümetleri arasında haberleşme devam etmekte ise de vaziyete göre Anadolu'nun bazı yerlerindeki ve özellikle İzmir'deki telaş ve 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (6 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 12

13 heyecana, kan dökülmesine mani olmak için bu temsilciler süratle teşebbüste bulunmak mecburiyetinde kalmışlardır. Binaenaleyh İzmit civarında tarafsız bölge üzerinde Hükümetimizce tayin edilecek bir yerde askeri temsilcilerimizle Yunan askeri temsilcileri arasında bir komisyon kurulmasını bu komisyondaki müzakerede General Harington ile bir Fransız ve bir İtalyan generalin de tarafların itilâflarını çözmeye yardım edeceklerini ifade etmişlerdir. Bu tekliflerinin en seri bir surette Hükümetimize arzı ve yine en seri bir surette cevap verilmesi ricasına yardımcı olmamı talep ve teklif etmişlerdir. 7 Eylül 1922 TBMM Hükümeti İstanbul Temsilcisi Hamit (gürültüler) MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendiler, rica ederim dinleyelim, ondan sonra söyleyiniz. RAUF BEY (Devamla): Efendiler; Yunanistan'ın İngiltere Hükümetine, Anadolu'nun tahliyesi esası üzerine ateşkes teklif ettiği muhakkaktır. Ancak bu isteğin İstanbul'daki İtilâf temsilcilerine de geldiği anlaşılıyor. Fakat bu temsilciler ile Hükümetleri arasında da haberleşme devam ediyormuş. Aynı zamanda bazı heyecanlardan dolayı kan dökülmesine mani olmak için bu İstanbul daki misafirler (handeler) acilen bir karar alınmasına mecbur olmuşlar. Yine muhaberelerine devam ede dursunlar. Kocaeli kıyılarında bir tarafsız bir yerde bir ateşkes komisyonu teşkil edecekler ve bizim mütehassıs ve Yunan mütehassısı askerileri gidecekler. Yine arabulucu olarak müzakere edecekler ve Anadolu'nun tahliyesi esası üzerine bir ateşkes imzalayacaklar. Tabii ki efendiler, Cenabı Hak her türlü teşebbüslerinde Ordumuzu muvaffak etsin. Anadolu'nun Kahraman Ordusu Yurdumuzun tahliyesini sağlamıştır. (hamdolsun, bravo sesleri) Bugüne kadar bizdeki düşünce, ateşkes ve barış şartlarını aşağı yukarı ihtiva etmesi meselesidir. Evvelce de arz ettiğim gibi aynen naklediyorum. Hükümetiniz alacağı cevap üzerinde müzakere edecek ve neticesini Yüce Heyetinize arz edecektir. Uygun bulduğunuz takdirde karşı cevap olarak İstanbul'a arz edeceğiz. Aynı zamanda şunu da Yüce Heyetinize arz etmek mecburiyetini hissediyorum. Telgrafta bahsedilen heyecana ve kan dökülmesine sebebiyet vermek ihtimalinden Ordumuz bakımından endişe edilmemesini, Kahraman Ordumuzun her ayak bastığı yerde asayişi temin ettiğini, bu yalan ve uydurma sözlerin aylardan beri aleyhinde bin türlü tertibatta bulunan kaynaklardan çıktığını ve o temsilcilere bunların bildirilmesini, Hamit Bey e Hariciye Vekiliniz adına yazdım. (teşekkür ederiz, sesleri) Hükümetiniz de bunu uygun gördü. Tebliğ ettik ve icap ederse ileride Ordu Başkumandanlığı ile de haberleşiyoruz, ilân edilebilir. Bugün hamdolsun ihtiyacımız yoktur. Evleri yıkan, memleketleri yakan, ev ve barkları 13

14 söndüren, alçakça kaçan düşmanlarımızdır. Ordularımız nereye ayak basmış ise can kurtarmış, mal ve mülk kurtarmıştır. Kahraman ve yiğit insanlardır. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Efendim, çabalarımızın neticelerini elde edecek kanların aktığını görüyoruz. (müzakere yok, sesleri) Tabii konuşacağız Efendim. Vaktiyle biz boğazlanırken, Rauf Beyefendi Hazretlerinin buyurdukları gibi, efendiler İtilaf devletleri seyirciler kalmışlardı. Fakat kuvvetlendiğimiz zamanı anlayınca hemen aracılığa kalkıştılar. Binaenaleyh hatırıma gelen bir şeyi bu münasebetle arz edeceğim. Bugüne kadar bütün mebuslar gibi bendeniz de hiç bir şeyden korkmayarak, ölümü kabul ederek buraya gelmiştim ve bugüne kadar hiç bir şeyden korkmadığım halde bugün sulh kelimesinden korkuyorum, titriyorum. İşte hileler, oyunlar başladı. Sulhun kendisinden değil, sulhun sebep olduğu tehlikelerden korkuyorum. Binaenaleyh uzatılacak, samimi adlar altında uzatılacak ellerden, güzel yüzlerden çok korkuyorum. Bize bugün bir vazife icap ediyor. Biz bir Milli Misak etrafında toplandık. Bu hususta hiç bir anlaşmazlığımız olmadı. Bugün bize icap eden vazife sosyal, siyasi, ahlâki, ne derseniz deyiniz Milli Misak yapalım ve yürüyeceğimiz yollarda doğru dürüst yürüyelim. Şu münasebetle düşünelim, taşınalım, bir yol ve hareket tayin edelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müzakere edilecek bir mesele yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Bey bendeniz de bazı hususları Hükümetin dikkatine arz etmek istiyorum. (sonra, sesleri) Rica ederim, bugün mühim kararlar alınıyor. Arkadaşlarımızın hatırına gelen şeyleri arz etmesini bir vazife telakki ederim. Malumunuz Avrupa hilelerini ortaya çıkarmak için bin türlü yola sapmışlardır. Biz Yunanlılarla muharebe yaptığımıza kani değiliz. Her halde bu Avrupa harbidir. Biz çok şükür ki Ordumuzu taarruz ettiği günden daha kuvvetli olarak Anadolu'nun en batısına gönderdik. Şimdi Yunanlılar bir ateşkes istiyorlar. Bu İtilaf devletlerinden midir, değil midir? İtilaf devletlerinden ise bize harp ilan edip Memleketimizin içine kadar işgal ettiklerine göz yuman İtilâf devletleri, hatta tarafsız mıntıkaları bile işgal ettiler. İzmit'e bile geldiler, Kocaeli'nde kötülükler yaptılar. Bunlara da ilgisiz kaldılar. Bunların harp maşası olan Yunanlılardır. Düşmanımız perişan oldu, perişan oldu ve düşmanlarımızın eğer başka kuvvetleri olsa idi her halde bir sene evvel, iki sene evvel getirecekti. Düşman acz içerisindedir. Böyle kan akıtmak için Memleketimizin içerisine, bir köşesine harp gemisi göndermek veya şunu bunu göndermek bizi vahşi tanımaktır. Biz medeni bir hükümetiz. Değil İzmir'de buradaki Hıristiyan azınlığın hâkimi ve onların hayatlarını idame ettirmekteyiz. Bunlar halk arasında, nereye sancağımızı dikersek onların hayatlarını kurtaran bir Hükümetiz. Hükümetin dikkatine arz edeceğimiz bir şey varsa, o da biz İzmir'in asayişini elimize alacağız dedikleri zaman bizim nazarımızda İngilizlerle Yunanlıların hiç bir faikı yoktur, demeliyiz. (bravo sesleri) Biz İstiklâl mücadelemizi bitirtmeden bir ateşkesten bahsedemezler. Ateşkesten bahsettikleri zaman, o ateşkes çürümüştür. Yalnız Anadolu topraklarını tahliye için değil, aynı zamanda İstanbul, aynı zamanda 14

15 Trakya vardır. Yalnız şunu diyeceğim ki bu adamlar bizi böyle siyasi zorluklara sokmak isteyeceklerdir. Yarın bir ateşkes şartları koymak mecburiyetindeyiz deyip, düşmanımız olan Yunanlıların tekrar toplanmasına, gerçi bence ihtimal yoktur, ufak bir kuvvet hazırlamasına veyahut başka bir entrika çevirerek gün kazanmak isteyeceklerdir. Tabii ki Başkumandan askeri vaziyete göre düşünür. Fakat Başkumandanın düşünmesi kâfi değildir. Meclis de karşısında kim ile uyuşulacağım bilmeli ve şimdiden bunu açık ve seçik müzakere etmelidir. Meclis bugünden kararını vermelidir. Tabii ki Ordunun kuvvetine, kudretine ve Başkumandan ından alacağı haberlere göre lâzım gelen malumatı bize verir. Yarın için İtilâf devletlerinin kuracağı entrikaya, bugünden hazırlanacağız ve Hükümete bugünden bir şeyler vermek lâzımdır. Efendiler, şunu düşünmek mecburiyeti vardır. Karşımızda ya onlar mücadele edecekler veya karşı sahile kaçacaklardır. Buna karşı Meclis, Hükümete daima hâkim bir vaziyette devam etmelidir. Hükümet cevap verdiği zaman buna karşı Meclis de baş başa vererek kendi kararını vermeli ve Hükümet ani cevap karşısında kaldığı bir zamanda Meclisin fikrine münasip cevaplar vermesi lazımdır. İLYAS SAMİ EFENDİ (Muş): Bendeniz müzakere edilecek şey olmadığını, mühür kimde ise Süleyman o olduğunu ve meselenin Ordunun süngülerine bağlı bulunduğunu arz ederim. Hükümet Reisi Beyefendi pek güzel söylediler. Yalnız Hükümetin, bilhassa Hükümet Reisinin dikkatini çekecek bir iki nokta görüyorum. Yunanistan'ın ateşkes teklifinde bulunduğu laflarını birkaç gün evvel gazetelerde de görmüştük. Yunanistan ateşkes için Anadolu'yu tahliye etmek suretiyle İtilaf devletleri temsilcilerine müracaat etmiştir. Yalnız böyle bir tahribat ile onlardan alınan bir haber ile bu şekilde böyle bir şey olmamıştır. Yani Yunanın vasilik işlerinde İstanbul'a meydan verilmemesini Hükümetin ve Yüce Meclisin dikkatine arz ederim. En mühim şey budur. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Efendim, ortada müzakere için hiç bir şey yoktur. Fakat arkadaşlarımız bu hususta bazı fikirler ortaya sürdükleri için bendeniz de Rauf Beyefendi nin bazı noktalara dikkatlerini çekmek. Aklımda kaldığına göre Devletler Hukuku dedikleri bir kanun vardır. Bu kanuna göre devletler harp yaptıkları esnada kendisini zayıf gören mağlup gören devlet diğer bir devleti aracı bularak galip tarafa bir sulh teklifi yapar. Fakat bunda da kaide bir devletin temsilcisine tercümanlarını göndermek suretiyle değil, onların temsilcileri ile doğrudan doğruya veyahut tercümanlarıyla bizzat beraber gelerek anlatmak suretiyle olur. Binaenaleyh böyle resmi bir mahiyette olmayan bir meseleyi gazetelere düşürüp de ilân etmek bizim de sulha istekli olduğumuzu bildirmek yanlıştır. Bunun gazete sütunlarına geçmemesini rica edeceğim. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim müsaade buyurursanız Müfit Efendinin sözlerine cevap vereyim. Evet, bu gibi haberlerin vakitsiz ve yayılması birtakım dedikodulara sebep olur. Yalnız şunu Yüce Meclisinize arz edeyim ki gizli celse istememdeki maksat da bu idi. Bunun duyulmasının uygun olmadığı kanaatinde 15

16 bulunduğumuz için bu müzakerenin gizli celsede olmasını muvafık gördük. Şunu da Yüce Heyetinize arz etmiş olayım ki hamdolsun Ordumuzun ve Milletimizin maneviyatı çok yüksektir. Bize düşen ise gizliliği kendi aramızda muhafaza edelim. Tabiidir ki gazeteciler de kendilerine düşen vazifeleri yapacaklar. Hükümet kendisinin malumatı olduğu her şeyi Yüce Meclisinize arz etmeyi bir vicdani ve dini vazife bilir. (müzakere kâfi, sesleri) VASIF BEY (Sivas): Efendim, bu teklif bir sulha esas olmak için ciddi bir teklif değildir. Bizim Dışişleri Vekâletimiz ve Hükümetimiz aynı zamanda bir hafta kadar oluyor ki devletlere müracaat etti, Yunanlıların yaptığı zulmü protesto etti. Bunların insaniyet adına önüne geçilmesi için teşebbüste bulundu. Fakat hiç bir cevap alamadı. Ancak Yunanlıların bozguna uğramaları İngilizleri derhal bize böyle bir müracaatta ve teklifte bulunmaya sevk eden İstanbul daki temsilcileridir. İngiliz temsilcileri Hükümetlerine müracaat etmişlerdir, talimat almak için. Şu halde hükümetleri ne diyebilecektir? Bu bizce malum değildir. Onun için bu bizce malum olmayan hususlar dâhilinde ayırıcı hat gibi bir şeyler yapmak bizim için doğru değildir. Bu, vaziyete tabidir. Biz buna karar veremeyiz. Ordu askeri vaziyete göre hükmünü verebilir. Ayırıcı hat de bizce hükmü yoktur. Ayırıcı hat tabirini bizim kabul etmemize imkân da yoktur. Bunu kendileri icat ermişlerdir. Biz yalnız eski bütünlüğümüzü tanırız ve memleketimizi tam bir bütün olarak tanırız. Binaenaleyh biz bunları Ordudan soracağız. Ordu karar verecek ve biz de devletlerin doğrudan doğruya müracaatlarını bekleyerek ondan sonra bir şey söyleyebiliriz. Ateşkes şartları da o zaman düşünülebilir. Bu şimdiden düşünülecek ve kabul edilecek bir şey değildir. RAUF BEY (Devamla): Efendim, gerek Muş Mebusu arkadaşımızın ve gerek Vasıf Bey in beyanatına bir iki sözle cevap vermek zaruretini hissediyorum. İtilâf devletlerinin tercümanlarının hareketinin, İstanbul'da Büyük Millet Meclisi temsilcisi Hamit Beyefendi bir İstanbul entrikası meselesi şeklinde olduğunu tasvir ediyorlar, ihtimali vardır. Efendim, fakat takip ettiğimiz faaliyeti Yüce Heyetinizle daima istişare eder, gördüğünüz kusurları ikaz ettiğiniz anda hürmetle kabul ederiz. (teşekkür ederiz, sesleri) Ondan sonra buyurdukları gibi ayırıcı hat gibi böyle şeyleri kabul ettirilmeye çalışılan hususları da Hükümetiniz kabul edecek değildir. Allah hatadan hepimizi tamamen muhafaza etsin. Çalıştığımız hataya sebep ve vasıta olmamaktır. Söz hakkı Ordunun olduğuna dair olan mütalaalara tamamen iştirak ediyoruz ve bu telgrafı aynen Başkumandan Paşa Hazretlerine arz ve Ordunun düşüncelerini anladıktan sonra, Hükümetimiz düşüncelerimizi tespit edecek ve Yüce Heyetinize, gelecektir. O itibarla başında da söylediğim gibi şimdi de tekrar ediyorum, son söz hakkı Ordunundur. Aldığımız her haberi, istihbaratı, temsilcilerinizden gelen haberleri ve Memleketin umumi vaziyetini muntazaman Ordu karargâhına haberdar ediyoruz. Onlar da bizim kadar Siyasi vaziyete ve idareye vakıftırlar. Binaenaleyh şu halde itimat buyurun, Allahın yardımıyla İnşallah hatasız bir karar veririz. (İnşallah, sesleri) 16

17 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakere kâfidir, gizli celse bitmiştir EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN HÜKÜMETİ İZMİR E DAVETİNE DAİR HÜKÜMET REİSİ RAUF BEY İN ÖNERGESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 104. Birleşim, Gündem: 2/1) Mustafa Kemal Paşa nın Dumlupınar da Orduya verdiği emir yerine getirilmişti. Artık Türk askeri Ege sahillerine ulaşmış ve İzmir işgalden kurtarılmıştı. Sırada Boğazlar, İstanbul ve Trakya vardı. İtilaf devletleri vakit geciktirmeksizin ateşkes teklifine giriştiler. Başta Başkomutanlık Karargâhı olmak üzere, bütün Ordu karargâhları İzmir de, Meclis ve Hükümet Ankara da idi. Koordinasyon ve haberleşme o günlerin şartlarında zor sağlanıyordu. Başkomutan Hükümeti İzmir e çağırdı. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Söz Rauf Beyefendinin, buyurunuz Efendim. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim; malumunuz 10 Eylül tarihinden düne kadar haberleşmenin imkânsızlığı yüzünden İzmir deki Başkumandanlık Karargâhı ile muntazaman haberleşemedik. Şu geçirmiş olduğumuz altı günlük tecrübe ve harp halinin bugün devlet idaresine hâkim olması, Hükümetinizin aldığı kararların derhal Ordu tarafından bilinmesi mecburiyeti yüzünden büyük zorluklara maruz kaldık. Bu esnada Paşa Hazretleriyle umumi vaziyet hakkında görüşmek ihtiyacı olduğunu yazdım ve bir yerde buluşarak yapılanları ve yapılacakları tetkik etmek ve Ordunun düşüncelerini anlamak istediğimizi bildirdim. Başkumandan Paşa Hazretlerinden aldığım telgrafta, harp halinin kendilerini bulundukları yerden ayıramadığını ve binaenaleyh kendisinin Hükümet ile fikir alış verişinde bulunmak lüzumunu bizim kadar hissettiklerini bildiriyorlar. Kendileri ile yüz yüze görüşmek üzere bizim bir müddet için İzmir e gitmemizi arzu ediyorlar. Bu vaziyeti Hükümetteki arkadaşlarımla müzakere ettim. Kendileri de kısa bir süre için Başkumandan ile görüşmek ve umumi vaziyeti tetkik edip, ona göre kararlar almak ve Yüce Heyetinize bu vaziyeti arz etmek hususunun mantıki olduğunu ifade ettiler. Bunun için uygun bulursanız, geçici bir süre için gidip gelmek üzere Yüce Meclisinize arz ve teklif ediyorum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, yalnız siz mi yoksa vekillerle beraber mi? RAUF BEY (Devamla): Hayır efendim, vekil arkadaşlarımla beraber. Bazı aldığımız istihbarata göre İtilaf devletleri, bazı hususları izah etmek için Başkumandanlık nezdinde teşebbüste bulunmak üzereymişler. Bu yüzden biran 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (7 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 17

18 evvel umumi vaziyeti tetkik zaruretini görüyoruz. (o halde Meclis i kapatalım, sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Hükümet Reisi Rauf Beyefendi gizli celse yapılmasını talep etmişlerdi. Evvelâ gizli celse yapılmasını kabul edenler, lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Şimdi söz alan arkadaşlar vardır. Buna dair tabii müzakere cereyan edecektir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, izaha lüzum olmadığı üzere, Hükümet Yüce Meclisinizdir. Hükümet de Yüce Meclisinizin birer vekilinden meydana gelmiştir. Binaenaleyh görüşülecek meseleler Yüce Heyetinize ait meselelerdir. Hükümetin görebileceği işler belli salahiyetler dâhilindedir. Fakat acaba görülecek iş nedir? Bu işi görmek için Hükümetin tamamının orada bulunmalarının sebebi nedir? Anadolu seferi yoktur, artık bitmiştir. Bundan sonra iş Memleketimize ait işlerdir. Hükümet ise burada mevcuttur. Yalnız ikinci iş için biz iki suretle hareket edebiliriz. Birisi kuvvetle, diğeri siyasetledir. Binaenaleyh merkez Hükümetinizdir. Kuvvetimize gelince, bunu anlamak lâzımdır. Bunun kullanılması icap ederse ne şekilde kullanılacaktır? Hükümet Reisinin anlatmak istediği nokta bu ise pek güzel anlaşılabilir bir noktadır. Bunun için Hükümetin Meclisi bırakarak oralara gidip gezmesi bendenizce uygun değildir. Bendenizce bu hem manasız ve hem de asılsızdır. Bendeniz bunun manasını anlamıyorum. Esasen İzmir ile Ankara arasında sekiz günden beri her nasılsa haberleşmenin kurulamaması bir mazeret değildir. Muhtelif telsiz istasyonlarımız, muhtelif otomobillerimiz, tayyarelerimiz vardır. Hükümetin Ordu ile haberleşmesinin çeşitli yolları vardır. Binaenaleyh şimdiye kadar bir iki ufak tefek firarilerin telgraf hatlarını kesmesi veyahut yolda bir kaç otomobilin gasp edilmesi haberleşmeye mani oldu ise bunlar geçicidir ve bugün doğrudan doğruya İzmir'le haberleşme vardır. O bir kaç günlük haberleşme yapılamaması geçmiştir. Fakat bu gün vakti zamanı değildir. Heyeti Hükümetin buradan gitmesine imkân yoktur. Bilhassa meydana getirdiğimiz Hükümetimizin kalkıp ta doğrudan doğruya yürütme salahiyetine sahip olan Meclisin elinden mahrum etmek kadar garip bir şey olamaz. Hükümet bizim elimiz, kolumuzdur. Bizi kollardan mahrum mu ediyorlar? Hükümet burada işleyecektir. Kalkıp gidemez. Bir meselenin anlatılması için fikir vermeye lüzum olur. Hükümet içinden birkaç arkadaş gider, gezer anlaşır. Esasen Anadolu meselesi bitmiştir. Başka meseleler vardır. Bu meseleler ancak Hükümetin merkezinde ve ancak Hükümet ile halledilir. Yabancılar ise, onlarla temas etmek şeylerine gelince, onlar herhangi bir yerden bir delik bulsalar, oraya girmek isterler. Fakat onun yolları vardır. Telgraflar da vardır. Bendeniz bu şeyi münasip görmemekteyim. Başında askeri harekât esnasında Hükümet biraz sıkıştı, haberleşme yapamadı. Pek tabiidir ki bunu mazur görürüm. Hükümet burada, bizimle bir arada gece ve gündüz vakit kaybetmeden gelecek için esaslı hatlar çizmesi lâzımdır. Kaybedilecek zamanımız yoktur. 18

19 TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Arkadaşlar, Hükümeti bugün bu karara sevk eden mühim şartlar olduğunu arz etmek mecburiyetindeyim. Bu son günlerde sıkı temasımız olmadığından dolayı yeni meseleleri öğrenmek mümkün olmasa da her gün gazeteleri tetkik edince, onları düşündüren sebepler ne olduğunu bugün Meclisin her üyesi bilmektedir. Binaenaleyh Ordumuz Allahın yardımı ile galip geldi, Anadolu Yunanlılar tarafından tahliye olundu. Gazeteler bize haber veriyor ki tarafsız bir mıntıka ile Elcezire gibi iki mühim mesele bizim kadar düşmanlarımızı da alâkadar edecektir. Yine şüphesiz düne kadar biliyorduk ki üç beş günden beri Ordumuzdan hiçbir haber alınamıyordu. Tabiidir ki bugün galibiyetimizle önümüze açılan sahada her zamankinden daha çok mühim meseleler karşısında olduğumuzu idrak eden Hükümetimiz bilhassa bu iki mesele karşısında kati kararlar alınmasının yaklaştığını değil, geçmekte olduğunu görmekle müteessir olduklarını zannetmekteyim. Binaenaleyh düşündüler, böyle bir karar verebilmek için Başkumandan ile temas etmek istediler. Bugün bu noktalarda kendilerine hak yeriyorum. Aynı zamanda düşünüyorum ki bizim Milletin sinesinden çıkan Milli Misak gibi bir de Teşkilâtı Esasiye Kanunumuz vardır Buna göre Meclisin yasama ve yürütme salahiyetlerine sahip olduğu ve Meclis ile Hükümetin bir bütün olduğu, burada kuvvetler ayrılığı bulunmadığını herkes bilmektedir. Bana göre üç, dört vekil arkadaşlarımızın Başkumandanlığın etrafında toplanmalarını, meselenin büyüklük ve ehemmiyeti ile mütenasip bütün malûmatları toplayarak düşünmelerini ve buraya gelip Hükümete duyduklarını, gördüklerini, anladıklarını arz ederek, yeni kararlara nakledilerek, karar alıp Meclise sevk etmelerini pek makbul bulacaktım ve bu endişelerle kendilerini de tebrik edecektim. Her zamanki tebrik ettiğim gibi. Fakat bugün Hükümetin tamamı gidiyor. Ne oluyor? Meclis burada, Hükümet orada, acaba ne oluyor? Yoksa acaba bendenizin haberim olmayarak geçen gün verilen bir önerge ile bir karar verildi de onun için mi toplanacağız? (öyle bir karar yok, sesleri) Eğer öyle bir karar yoksa ancak Hükümetten bir kısmının gittiğini ne kadar makul görüyorsam, hepsinin gitmesini de pek çok yanlış anlaşılmaya meydan vereceği itibariyle o kadar makul görmüyorum. Bilhassa her vakitten çok metanetimizi muhafaza etmek icap ettiği bir zamanda harekâtımızı dikkatle takip eden Avrupa'nın önünde bizim için fena vaziyetler icat etmekten ürkenlerdenim. Bütün bunlara rağmen itiraf ediyorum ki Hükümet Başkumandanlıkla görüşmedikçe karar alamaz ve almamakta haklıdır. Fakat hepsinin birden gitmesi de makul olmaz. Onun için bir kısmı gider ve görüşülür, dönerler. O zaman icap ederse Hükümet ile yekvücut olan Meclis de kararını verir ve hep birlikte gideriz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bundan bir hafta önce Avrupa'dan yapılan bir müracaat üzerine Rauf Beyefendi buyurdular ki bu meseleler için en salahiyetli olan Başkumandan ile anlaşmak lâzım gelir. Binaenaleyh vaziyeti oraya bildirdi. Şimdi Hükümet burada zannediyorum ki bir aracılık vazifesi yapıyor. Avrupalılar Hükümete müracaat ediyorlar, Hükümet Başkumandanlığa tebliğ ediyor. Başkumandanlık harbin neticelenmediği hasebiyle, fikrini buraya bildiremiyor. 19

20 Avrupalılar ta Avrupa'dan bizimle haberleşiyorlar, biz cephede Başkumandanlıkla haberleşemiyoruz. Bu acayip bir şeydir. Medeniyetin bahşettiği telgraf ve telefon teşkilâtına sahip olduğumuz halde ve harp bundan on beş gün evvel son bulduğu halde, Hükümet siyasi vaziyet hakkında şimdiye kadar ne gibi müracaat olmuştur ve ne gibi cevap verilmiştir? Ortada hiç bir şey yoktur, bunları bilmiyoruz. Bendeniz de diyorum ki Başkumandanlığın cephede bulunması ile burada bulunması arasında, yani orada oturması ile burada oturmasında bir fark yoktur. Demek İzmir'de oturmak ile Ankara'da oturmak birdir, ikisi de birdir. Bugün mühim bir alacaksınız. Ordumuz Anadolu harbini bitirdi, Çanakkale'ye dayandı. Çanakkale'de veyahut Kocaeli mıntıkasında karşımıza bir İngiliz jandarması çıktı. Milli Misaka kavuşuncaya kadar, Ordumuz faaliyetine devam edecek, Meclis çalışacaktır. Düşmanlarımız bugün askeri acizlik içerisindedirler. Bunlara zaman kazandırmak doğru bir şey değildir. Bugün Yunanlıların perişanlığından dolayı tabii bu anlar pek kıymetlidir. Ordu İzmir'i tuttuğu gün Başkumandan burayı tutacaktı. Gelecek askeri vazifemizi şan ve şerefle yerine getirdik, şimdi ikincisi başlıyor, diyecekti. Esasen Karahisar'da bozulan düşman bize İzmir'in haberini vermişti. Biz İzmir'e gittiğimiz gün Çanakkale meselesi meydana çıkacaktı. Çünkü orada bir düşman vardır, İngiliz vardır. Biz harekâtımızı, programımızı ona göre yapmalıydık. Buyurdular ki Başkumandanlık ile devletlerin teması vardır. Olabilir, Başkumandanlık ile askeri vaziyetler için temas olabilir. Siyasi vaziyetler için tabii ki Başkumandan Paşa Hazretleri cevap veremez. Siyasi vaziyet hakkında İngilizler bir teklifte bulunurlarsa diyecektir ki Dışişleri Vekâleti vardır, diyecekti. Biz Dünyanın beklemediği bir surette şimşek gibi çaktık. Onlar birden bire sendeledi. Bunun üzerine on beş gün daha geçerse İngilizlere yeni bir vaziyet aldırmadan, karşımıza bir kuvvet getirmesini mi bekleyeceğiz? (çok doğru, sesleri) Hükümet; Başkumandanlıkla zor haberleşiyormuş da oraya gidecekmiş. Meclisle beraber Hükümet lüzum görüyorsa oraya gider. Fakat bunun dışarıya yankılarının ne dereceye kadar doğru olduğunu arkadaşlarıma bırakıyorum. Hükümetin gitmesi lâzım gelirse, Hükümet orada Meclissiz, beyni olmadan bir karar vermez. Çünkü Hükümetin beyni Meclistir. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Bizim beynimiz yok mu? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Hayır Efendim. Tabii ki dimağınız vardır, maksadım o değildir. Hükümetin beyni Meclistir, diyorum (gülüşmeler) Karar Meclisten çıkacaktır. Harp kararı da nota kararı da ne olursa olsun efendiler. Arkadaşlarımız ne kadar iyi düşünürlerse düşünsünler, ne kadar vatansever olurlarsa olsunlar, bizim düşündüğümüz kadar düşünemezler. Meclisin düşündüğü herhalde iyidir, biz kötü düşünemeyiz. Çünkü salahiyet bizimdir. Eğer arkadaşlarımız bu salahiyetin geçici olarak kendilerine devrini istiyorlarsa buna da biz karar veririz. Yirmi dört saat sonra Hükümet otomobil ile gidecek, Başkumandan ile görüşecek, neticeyi gelip bize bildirecek. Bu sırada buraya bir İngiliz temsilci gelirse ne olacak? Efendim müsaade buyurunuz, Hükümet burada yoktur mu diyeceğiz? Meclis Hükümete salahiyet verirse, bu olabilir. Ama bilmem 20

21 ki bu salahiyeti Meclis verir mi? (verir, sesleri) Veremez, bu Memleketin geleceğine dair bir meseledir. Sonra iki üç arkadaşın gitmesine bütün bütün karşıyım. Oradan haber getirmek için, buradan Dışişleri Vekilinin, şunun, bunun ayrılması doğru değildir, lüzum yoktur. Vaziyetin zorluğu dolayısıyla Başkumandanlığın burada olması lâzımdır. Siyasî meselelerin halli için Paşa Hazretlerinin burayı teşrif etmeleri lâzımdır. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, meseleyi uzatmadan bir karar verelim. Bendenizin fikrimce Hükümet gideceğim diyor, pekâlâ git dersek ne yapacak? Burasını müsteşarlara mı bırakacak? Hükümet oraya giderse, Mustafa Kemal Paşa ile görüşecek ve neticeyi gelip Meclise arz edecektir. Hükümet dört gün içinde gider, dört günde de gelir. Orada da iki gün görüşülür, on iki gün olur. Binaenaleyh on iki günlük iş bir günde telgrafla yapılabilir. Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin buraya gelmesini bilmem belki mühim vazifesi vardır. Anadolu seferi de henüz bitmemiştir. Arkadaşlarımızdan bazıları, Anadolu seferi bitmiştir diyorlar. Hâlbuki Üsküdar da Anadolu dur. Eğer oraları da kurtarılırsa, o vakit Anadolu seferi biter. Bu itibarla Anadolu seferi bitmemiştir. En kestirme yol Hükümet buradan telgrafla haberleşir ve Başkumandan ile meseleyi telgrafla halleder veya Meclisin hepsi kalkar gider ve meseleyi orada halleder. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Hükümetin isteği Meclis tarafından ya kabul edilecek ya da reddedilecek. Ben kabul edilme ihtimaline göre mahzurları arz edeceğim. Hükümet başka bir yere gittiği zaman vekil tayini hususunda kanunlarımızda bir açıklık yoktur. Başkumandanlık ile telgraf başında müzakere etmeye imkân var mıdır? Yoktur. Hükümetin de hepsinin gitmesine imkân olmadığına göre bir veya iki vekilin gitmesi olabilir. Ne Hükümet ne de Rauf Bey buradan ayrılabilir ve ne de Meclis izin veremez. Gidecek isek de beraber, kalacak isek de beraber. Binaenaleyh gitmelerine ve gitmemize şimdilik imkân yoktur. (aferin, sesleri) VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, Başkumandan Paşa Hazretlerinin bugünlerde buraya gelmesi doğru değildir. Herhalde işler tamamen bitmemiştir. Binaenaleyh Paşanın bir müddet daha orada kalması lâzımdır. Şimdi kalıyor, Hükümetin Paşa ile orada görüşmesi şarttır. Bu inkâr olunur bir hakikat değildir. Hükümetin tamamının görüşmesi, bu da kabul olunur bir mesele değildir. Şu halde demek oluyor ki arkadaşların bazılarının dediği gibi bir veya iki vekilin gitmesi, her mevzuu açık ve seçik görüşmeleri ve buraya gelip arz etmek suretiyle halletmek en uygun bir yol olduğunu arz ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Buyurun Rauf Beyefendi. RAUF BEY (icra Vekilleri Heyeti Reisi) (Sivas): Efendim, bundan önceki konuşmamda, Başkumandan Paşa Hazretlerinin askeri vaziyetten dolayı bulundukları yerden ayrılamayacaklarını ve dış siyasi vaziyetimizin, ordu kumanda heyeti ile görüşüp esas hatları tespit etmek zaruretini Hükümetteki arkadaşlarınız hissetti, dedim. Selahattin Beyefendi buyurdular ki Anadolu seferi bitmiştir. Fakat 21

22 efendiler; elde etmek istediğimiz Milli Misak hudutlarıdır. Bugün Ordu muvaffak olmuştur. Bunu söylemekle Trakya'yı almakta tereddüt mü edeceğiz? SELAHATTİN BEY (Mersin): Öyle bir şey yok. RAUF BEY (Devamla): Bu harekât böyle devam ederken belki bir takım siyasi teşebbüslerde bulunulacaktır. Binaenaleyh telgraf hatları üzerinden açık haberleşme ile ve belki zaman zaman kesintiye uğrayacak olan haberleşme nasıl yapılır? Buna bendeniz uygun bulmuyorum. Vekil arkadaşlarım da uygun bulmuyorlar. Tevfik Rüştü Bey bendenizin Meclisin kurduğu Hükümet şeklinden başka bir şekilde görünür gibi bazı arkadaşlara siper olduğumu söylediler. Böyle bir şey hatırlamıyorum. Vekillerin mesuliyetleri ve salahiyetleri bellidir. Yüce Meclisinizce her zaman denetlenebilirler. Fakat aynı husus hakkında müştereken karar verdiğimiz zaman, benim de bu hususta söz hakkım vardır. Bunu rica ederim başka şekilde düşünmeyiniz. Sonra Müfit Efendi Hazretleri bana verdiğiniz makam dolayısıyla bana bazı sıfatlar söylediler. Bendeniz öyle de düşünmüyorum. Bana verdiğiniz vazifeyi ve her mesuliyeti müdrik olmakla beraber gayet müşkül bir vazife verdiğinizi ve Yüce Heyetinizi bu işlerle meşgul etmemek için beni tayin ettiğinizi biliyorum. SELAHATTİN BEY (Mersin): Kanunumuz vardır, ama istemiyorsunuz. RAUF BEY (Devamla): İstememek meselesini açmayalım şimdi. Bununla beraber her türlü mesuliyeti üzerime alarak çalışıyorum. Onun için Sadaret Kaymakamıdır, yok Sadaret makamıdır, meselesini döküp de şekil üzerinde oynamayalım. Mesele salahiyet makamı meselesi değil. Bu fedakâr Milletin verdiği vazifeyi imkân dairesinde yapmaya çalışıyoruz. O da Milletin tamamının güvenidir. Bunu siz temsil ediyorsunuz, sizin kararlarınızı kayıtsız ve şartsız erine getirmeye mecburuz. Rica ederim böyle düşünelim. Sıfatlar, salahiyetler ve makamlar üzerinde, şekil üzerinde oynamayalım. Bunlar benim aklımdan geçmemiştir. Yarın emredersiniz, filan yerde nöbet bekleyeceksiniz dersiniz, bu emrinizi şerefle yerine getiririm. Giderim nöbet beklerim. Rica ederim bunun için bu şekil üzerinde işi uzatmayalım. Muhabere meselesi tamamdır, buyurdular. Bendeniz bundan emin değilim. Belki bir saat için tamamdır, on beş saat sonra vaziyet değişir. Tekrar arz ediyorum. Kumanda heyeti ile bilhassa ileriden beri bize rehberlik eden Başkumandan Paşa Hazretleriyle görüşmek, görüş alışverişinde bulunmak zaruretini görüyorum. Başkumandan askeri vaziyetin zarureti dolayısıyla gelemiyorum diyor. Ben kendimde niçin gelemiyorsun, askeri vaziyet tehlike değildir, demeye salahiyet görmüyorum. Binaenaleyh efendiler açık olarak arz ediyorum. Harp meselesini bitmiş olarak düşünmüyorum. Mesele bitmemiştir. Boğazlar mıntıkasına yaklaşmış olan Ordunun karşısına beki de daha başka vaziyetler çıkabilir. Hangi salâhiyetle Başkumandana kendisinin iş başında bulunduğu ve gelemeyecek vaziyette olduğunu söylediği halde öyle yapma, şöyle yap diyeceğim. Ben hiç bir vakit bu kadar ağır bir mesuliyeti üzerime alamam. Tarafsız mıntıka ve Elcezire buyurdular. Efendiler, itimat buyurduğunuz 22

23 Hükümetiniz Vatanınız üzerinde hiç tarafsız mıntıka tanımıyor. Vatanımız dâhilinde bulunan her yer Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin sahibi olduğu mukaddes topraklardır. Birçok yabancılar gelmişlerdir. Kendi menfaatlerine göre şurası taraftır, burası tarafsızdır, demişler. Biz hiç birisini kabul edemeyiz. Biz gidersek Vatanımıza gideriz. Fakat İstanbul Mebuslar Meclisinde söylediğim gibi, Dünyaya kılıç sallayıp da beyhude tehditlerde bulunmayacağız. Fakat efendiler, eğer yabancılar tehditlerle bizi mukaddes memleketlerimizden ayırmak isterlerse tabiidir ki Yüce Heyetinizin de kanaati böyledir, biz bu uğurda öleceğiz ve fakat bundan sonra geleceklere hür ve müstakil bir memleket bırakacağız. Bunu kabul ettik ve bu yoldan gideceğiz. Arkadaşlardan biri de beyanatları arasında Hükümet telâşa düştü, dediler. Efendiler Yüce Meclisiniz toplantı halinde iken, Hükümet hiç bir zaman telâşa düşmez. Eğer dersek ki müşkülâta maruz kalmadık, bu da doğru değildir. Hakikaten müşkülâta maruz kaldık. Bugün Yüce Heyetinize müracaat ederek aynı vaziyetin tekrar etmemesine çalışıyoruz. Hüseyin Avni Bey arkadaşımız, siyasetimiz diyorlar. Be resmi ve görülen ateşkes şartlarını Yüce Heyetinize arz etmiştim. Ondan sonra bir teşebbüs bilmiyorum. Yalnız efendiler, biraz önce arz ettiğim gibi istihbaratımıza göre yabancı temsilcilerden biri, Mustafa Kemal Paşa ile temas etmek ve bazı tekliflerde bulunmak istemişler. Bu, bizce malûm değildir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu mümkün olamaz. RAUF BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz mümkündür, mümkün değildir meselesine gelince. Mustafa Kemal Paşa Yüce Meclisiniz tarafından seçilmiş Başkumandandır ve Ordu harp halindedir. Ordunun hedefi malûmdur. Milli Misak hudutlarına doğru yürüyor. Bir yabancı ecnebi, Başkumandan ile görüşebilir. Başkumandan görüşmekle, karar verip neticeyi tespit edecek değildir. Hiç kimse buna tabii ki görüşmeyeceksin diyemez. Binaenaleyh arz ve izah etmek mecburiyetindeyim ki Başkumandanımız Milli Ordumuzun Başkumandanıdır. Herkes gider görüşür ve kendisi herkes ile görüşür. Karar vermek Meclise aittir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Görüştüğü hususları Meclise arz eder. Bunu da ilâve ediniz, bu esastır. RAUF BEY (Devamla): Evet, bendeniz tekrar ediyorum. Efendiler, Hükümet Reisi olarak söylüyorum. Hükümetiniz Yüce Meclise neticesini daha sonra arz etmek şartıyla, kumanda heyeti ile görüşmek mecburiyetindedir. Hükümetteki vekil arkadaşlarınız bunun lüzumuna inanıyor ve istiyorlar. Onların adına Yüce Heyetinize arz ediyorum ki bu zaruridir. Meclis vaziyete hâkimdir. Fakat ben diyorum ki uzaktan haberleşme ile bu mümkün değildir, mutlak görüşmek lâzımdır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Hükümetin Başkumandanla görüşmek üzere İzmir'e gitmesini kararlaştırmış olduklarını evvelce Meclise söylediniz. Hükümet, vekâletler o müddet zarfında faaliyette bulunmayacaklar mı? RAUF BEY (Devamla): Hayır 23

24 HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Hükümet İzmir'e gidince ne şekilde ve elde mevcut Kanununun hangi maddesine göre faaliyette bulundurulacağı hakkında ne şekilde karar verdiniz. RAUF BEY (Devamla): Hükümetin kararı, Meclisin onayı ile yürürlüğe girer. Biz buna lüzum gördük, Yüce Meclisinize arz ediyoruz. Kabul ederseniz gideriz, kabul etmediğiniz takdirde mutlak yapacağız diye söylemek haddimiz de değildir. Arz edeyim diye geldim. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Kanunun aksine, kanunu değiştirircesine Meclisin bir karar vermesi doğru mudur? RAUF BEY (Devamla): Kanunu değiştirecek bir mahiyette karar verilmemiştir ki kendisinde öyle bir salahiyet görsün. Efendiler. Biz İzmir de iken mühim meseleler yine takip edilir. Hükümetimiz geçen sene aynı vaziyetin icabı olarak Sivrihisar'a kadar gitmiş, otuz altı saat kadar orada çalışmıştı. Bendeniz o vakit Yüce Heyetinizin Başkan Vekilliği makamında idim. Burada kaldım, Meclis adına lâzım olan temaslarda budundum ve idareyi temin ettim. Aynı surette Reis Beyefendi, Müsteşarlar, İcra memurları aynı vazifeyi görürler. Mühim meselelerde yine vekâletler ile haberleşme yapılır. REŞİT AĞA (Malatya): Hükümet hep beraber gittiği zaman bu vazifeyi kim yerine getirecektir? Hükümetin tamamen gitmesi dışarıda ve içeride kötü tesir yapmayacak mıdır? RAUF BEY (Devamla): Efendim, biz en büyük mahzurun ortadan kaldırılması için şu tarzda düşündük, ondan sonrası teferruat. Biz esasları tespit edip sonra yine böyle bir müşkülâta maruz kalmamak için bu kararı verdik. Tabii ki içeride ve dışarıda de ortaya çıkacak tesirleri de düşündük. Fakat daha mühim olarak Başkumandan Paşa Hazretleriyle toplanıp esas üzerinde bir karar vermek lüzumuna karar verdik. VEHBİ BEY (Bitlis): Bir kısmınızın giderek, diğer kısmınızın burada kalması olmaz mı? RAUF BEY (Devamla): Efendim, enine, boyuna düşündük. Hükümeti teşkil eden arkadaşların salahiyetleri aynıdır. Onlar da umumi vaziyeti müştereken müzakere ve münakaşa etmek arzusundadırlar. (Aynı anlamdaki sorular değiştirilerek defalarca milletvekilleri tarafından soruldu. Rauf Bey de tekrar ve tekrar aynı cevapları verdi.) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili):Müsaade buyurursanız müzakerenin kifayetine dair dört takrir vardır. Oya koyuyorum. Müzakereyi kâfi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Büyük çoğunluk ile müzakere kâfi görülmüştür. Önergeler var, birer birer okunuyor. 24

25 YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Biraz yüksek sesle okuyunuz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, konuşulursa işitilmez. TBMM Başkanlığına Başkumandan Paşa Hazretleriyle görüşmek üzere Hükümetin gitmesine lüzum yoktur. Hükümet Reisi Beyefendi ile Dışişleri Vekili Bey in gitmesi kâfidir. Bu suretle karar alınmasını teklif eylerim. 18 Eylül 1922 Beyazıt Mebusu Dr.Refik TBMM Başkanlığına Hükümetin Yüce Meclisi terk ederek İzmir'e kadar seyahat etmesi Teşkilâtı Esasiye ve Vekiller Heyeti kanunlarının ruh ve maksadına uygun olmadığı gibi, Hükümetin şekli ve mahiyeti hakkında içeride ve dışarıda muhtelif yanlış anlaşılmalara da meydan verebilecektir. Hükümetin Meclisten uzakta ve ayrıca çalışmasına imkân yoktur. Hükümetin bu teklifinin reddini teklif ederiz. Mersin Mebusu Selahattin Erzurum Mebusu Süleyman Sinop Mebusu Hakkı Hami Dersim Mebusu Mustafa TBMM Başkanlığına Hükümet Memleketin herhangi bir noktasında vazife yapabileceğinden, Başkumandan Paşa Hazretleriyle fikir alışverişinde bulunmak üzere Başkumandan Paşa Hazretlerinin yanına gitmek için verdikleri tekliflerinin kabulünü teklif eylerim. 18 Eylül 1922 Biga Mebusu Mehmet TBMM Başkanlığına Hükümetin tamamının İzmir'e kadar gidip gelmesi uygun olmayacağından, yalnız Hükümet Reisi Beyefendinin Hariciye Vekili Beyefendi ile beraber İzmir'e kadar gidip gelmesi uygundur. Bu şekilde oya konulmasını teklif eylerim. 18 Eylül 1922 Kütahya Mebusu Cemil 25

26 TBMM Başkanlığına Hükümet Reisi Rauf Beyefendi ile Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Bey, İktisat Vekili Mahmut Esat Bey, Sağlık Vekili Rıza Nur Bey in Başkumandan Paşa Hazretleriyle fikir alış verişinde bulunmak üzere İzmir e gitmelerine ve Avrupa'da bulunan Fethi Beyefendinin de İzmir İzmir yoluyla onlara katılmalarına, Hükümetin hepsinin birlikte Ankara'dan ayrılmalarına lüzum olmadığına ve bu suretle karar alınmasını teklif ederim. Menteşe Mebusu Dr. Tevfik Rüştü TBMM Başkanlığına Müzakere kâfidir. Başkumandan Paşa Hazretleriyle ve Kumanda heyeti ile görüşmek ve onların düşüncelerini anlayıp Meclise arz etmek üzere Hükümet Reisiyle Dışişleri Vekilinin Başkumandan Paşa nın yanına gitmeleri hususunda karar verilmesini teklif ederiz. İzmir Mebusu Yunus Nadi Burdur Mebusu Veliyettin TBMM Başkanlığına Mesele lâzım olduğu kadar anlaşılmıştır. Hükümetin tamamının gitmesi yegâne salahiyet sahibi olan Meclisten ayrılması uygun değildir. Ordu Kumanda heyetiyle yakından temas etmek ve düşüncelerini öğrenmek zarureti de mevcuttur. Binaenaleyh Hükümet Reisi ve Dışişleri Vekili ve Sağlık Vekilinden bir heyetin gitmesi şeklinde oylama yapılmasını teklif eylerim. Beyazıt Mebusu Dr.Refik TBMM Başkanlığına Heyeti Vekilinin gitmesine lüzum yoktur. Hükümet Reisi Beyefendi ile Dışişleri Vekili giderlerse kâfidir. Burdur Mebusu Mersin Mebusu İsmail Suphi İsmail Safa 26

27 TBMM Başkanlığına Mesele anlaşıldığından müzakere kâfidir. Hükümetin tamamının gitmesinde içeride ve dışarıda mahzur olacağı için sadece Hükümet Reisiyle, Dışişleri ve Sağlık vekillerinin, Başkumandan Paşa Hazretlerinin yanına gitmelerini teklif ederim. Bitlis Mebusu Vehbi TBMM Başkanlığına Başkumandan Paşa ile vaziyet hakkında müzakere etmek üzere gidecek vekil arkadaşlarımıza Meclis üyelerinden de beş mebus arkadaşımızın seçilmelerini teklif ederim. Mardin Mebusu İbrahim DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili):Şimdi bütün teklifler iki mühim noktada birleşiyorlar. Birisi dört takririn birleştiği bir noktadır ki, Heyeti Vekile Reisi Rauf Beyefendinin arz ettikleri noktadır. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, bir noktayı arz etmek isterim. Hükümet olarak vaziyeti Yüce Heyetinize arz ettim. Daha başka hususlarda izahat vermek isteyen vekil arkadaşlarım var. Rica ederim Yüce Heyetinizden biraz daha vaktinizi alacağız. (müzakere kâfi, sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili):Rica ederim müzakereyi kâfi gördük. (hayır, sesleri) Sonra arzu buyurursanız tekrar müzakere ederiz. (hayır, sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Müzakere usulü hakkında söyleyeceğim. (gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili):Rica ederim önergeniz olsaydı, izah edebilirdiniz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Hayır Efendim, Hükümete havale edelim diyecektim. (oylamaya geçelim sesleri, gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili):Efendim rica ederim dinleyelim. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Bizim önergemiz o mahiyettedir. (gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, rica ederim bu suretle karar vermeyiniz. Gürültü oluyor. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Yüce Meclis bir defa Hükümetin tamamının gitmesine taraftar değil. Bizim verdiğimiz önerge de ancak bu mahiyettedir. Ancak diğer 27

28 önergelerden farkı, iki kişinin gitmesini istiyor. Hükümet Dışişleri Vekilini gönderir, Milli Savunma Vekilini gönderir yahut Maliye Vekilini gönderir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Hakkı Hami Beyefendinin demek istedikleri, Hükümete bırakalım diyor, yani aynı meseledir. İki kişi, üç kişi gitsin. Hükümete bırakıyoruz, bunu söylemek istiyorlar. Şimdi esas madde Hükümetin tamamının gitmesi idi. Buna dair bir önerge var. Tabii ki bunu en sonraya bırakacağım. Diğerleri sırasıyla oya koyacağım. (Beyazıt Milletvekili Dr. Refik Bey in önergesi tekrar okundu.) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim Refik Bey in önergesini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir. Diğer önergelerin oylanmasına lüzum kalmamıştır. 1 (Mustafa Kemal Paşa nın isteği üzerine Hükümetin topluca Meclise sunduğu İzmir e gitmesine dair önergesi reddedildi. Sadece Hükümet Reisi Rauf Bey ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey in, Ordu kumanda heyeti ile görüş alışverişinde bulunmak ve ortak karar vermek için İzmir e gitmelerine izin verildi. Rauf Bey in yoldan çektiği iki telgraf, Genel Kurulun 21 Eylül 1922 günkü oturumunda okundu.) 2 TBMM Başkanlığına Bugün sabahleyin Afyonkarahisar'a vardık ve Yüce Meclisin selâm ve tebriklerini halka tebliğ ettik. Halkın, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Kahraman Ordumuza karşı minnet hislerini ifade ettiklerini arz eylerim, Efendim. 20 Eylül 1922 Vekiller Heyeti Reisi Rauf TBMM Başkanlığına Bugün akşamüzeri Uşak'a vardık ve Uşak halkına Türkiye Büyük Millet Meclisinin selâm ve tebriklerini tebliğ ettik. Şehrin büyük bir kısmının düşman tarafından yakılıp, yıkılmasına ve çeşitli zulümlere maruz kalmalarına rağmen, bugünkü mutlu neticeden büyük sevinç ve saadetler içerisinde bulunduklarını gördük. Uşaklılar Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Kahraman Ordumuza karşı samimi olarak teşekkür ve minnet duygularını ifade etmişlerdir. 20 Eylül 1922 Vekiller Heyeti Reisi Rauf 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (18 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (21 Eylül 1922), 1.Dönem, c.23, s.135, 28

29 (Mustafa Kemal Paşa nın Dumlupınar da Orduya verdiği emir yerine getirilmişti. Artık Türk askeri Ege sahillerine ulaşmış ve İzmir işgalden kurtarılmıştı. Sırada Boğazlar, İstanbul ve Trakya vardı. İtilaf devletleri vakit geciktirmeksizin ateşkes teklifine giriştiler. Yunan Ordusu Anadolu dan tamamen atılmıştı, ama iki önemli sorun duruyordu. Boğazlar ve İstanbul İtilaf devletleri tarafından tarafsız bölge ilan edilmişti ve Türk Ordusu Çanakkale önüne dayanmıştı. Diğer taraftan Trakya hâlâ Yunan işgali altında idi. Bu sorunların acilen çözülmesi gerekiyordu. Barış veya savaş kapıda idi. Mecliste de milletvekilleri çok huzursuzlardı. Türk askeri Çanakkale önlerinde gergin bir vaziyette beklerken Fransa dan bir nota geldi. İtilaf devletleri boğazlar ve Doğu Trakya yı boşaltmayı ve Ankara Hükümeti ile derhal ateşkes ve barış şartlarını görüşmeyi kabul ettiler.) 18 EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA SİYASİ DURUM HAKKINDA VERİLEN ÖNERGENİN GÖRÜŞÜLMESİ VE DIŞİŞLERİ BAKANI YUSUF KEMAL BEY İN AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 104. Birleşim, Gündem: 2/1) Yunan Ordusu Anadolu dan tamamen atılmıştı, ama iki önemli sorun duruyordu. Boğazlar ve İstanbul İtilaf devletleri tarafından tarafsız bölge ilan edilmişti ve Türk Ordusu Çanakkale önüne dayanmıştı. Diğer taraftan Trakya hâlâ Yunan işgali altında idi. Bu sorunların acilen çözülmesi gerekiyordu. Barış veya savaş kapıda idi. Mecliste de milletvekilleri çok huzursuzlardı. Özellikle ikinci Gruba mensup milletvekilleri verdikleri önergelerle Hükümeti soru yağmuruna tutuyorlardı. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim henüz gizli celse sona ermemişken bazı arkadaşlarımızın bir önergeleri var, okuyoruz. TBMM Başkanlığına İçinde bulunduğumuz vaziyet hakkında izahata muhtaç olduğumuz için bir gizli celse yapılarak, Hükümetin izahatta bulunmasını ehemmiyetle arz ve teklif ederiz. 18 Eylül 1922 Erzincan Mebusu Emin ve 15 arkadaşı DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hükümetin bu hususta söyleyecekleri var mıdır? RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim; lütfen ne soruyorlarsa, önerge sahipleri lütfen sorduklarını açıklasınlar, ona göre cevap verelim. 29

30 SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, siyasi vaziyetin malûm olan ehemmiyeti ve bu vaziyet hakkında hiç bir malumat alınamaması suretiyle Hükümetin şimdiye kadar bildiklerini Yüce Meclise de bildirmelerini rica ediyoruz. Bir kere isteğimiz umumidir. Bize siyasi vaziyeti hakkında, askeri vaziyet hakkında bize bildirilecek... MUSTAFA EFENDİ (Siirt): Anadolu tertemizdir. SELAHATTİN BEY (Devamla): Anadolu seferi bitmiştir. Anadolu seferi İngiliz'lerin sevk ettiği Yunan Ordusu idi. Anadolu seferi bitmiştir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Anadolu seferi dememiştir. SELAHATTİN BEY (Devamla): Pekâlâ efendim, bendeniz Hükümetten bir sual sormak istiyorum. Evvelâ arz ettiğim vaziyet hakkında bizi aydınlatabilirler mi? Umumi vaziyet hakkında ne biliyorlarsa, on beş günden beri ne geçmiş olabilir. Mühim meseleler arifesindeyiz. Bu mühim meseleler hakkında Hükümet ne gibi bir fikir tertip etmiştir ve mesela Hükümet şimdi Ordu nezdinde Başkumandanla müzakere için bir iki arkadaşı gönderiyor. Sorulacak ve görüşülecek meseleler tespit edilmiş midir? Bunu soruyoruz. TAHSİN BEY (İzmir): Selahattin Beyefendi tabii ki tespit etmişlerdir ki görüşmeğe gidecek, Hükümet. SELAHATTİN BEY (Devamla): Hayır efendim, öğreneceği şeyi tespit için değildir. İkincisi menfaatimize olan mesele, siyasi vaziyet olduğuna göre bu da doğrudan doğruya Hükümet meselesi değil midir? Soracağım başka bir şey değildir. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Efendim, biraz önce Rauf Beyefendinin arz ettiği gibi şüphesiz Başkumandanlıkla görüşüldükten sonra, burada buyurdukları sualleri inşallah ayrıntılı olarak izah edecek cevaplarla Yüce Heyetinize verilecektir. Yalnız müsaade ederseniz Dışişleri Vekili olmam sebebiyle şimdiden ne gibi şeylerin bahis mevzu olacağı hakkında sizlerin de zaten malumu olan iki şey arz edeyim. Şimdiki halde meselelerin başında tarafsız mıntıka denilen yere bizim Ordunun gidip gitmemesi meselesidir. Daha doğrusu, boğazların bundan sonra yine Türk kuvvetiyle korunup, korunmaması meselesidir. Bu mesele malumunuz gayet ehemmiyetli bir meseledir. İngiltere hayati ehemmiyeti veriyor. Fransa istikbalini düşünüyor. Yine belki Türkler Almanlarla birleşir ve şöyle kapatırsa, böyle kapatırsa diye. Sonra onlara göre bu mesele ile birlikte Trakya meselesi var. Bizce Trakya meselesi yoktur. Onlarca Trakya meselesi vardır. Fakat bizde Trakya meselesi dendiği vakit askeri mesele var zannediyorum. Tabii Dışişleri Vekili bu noktaların teferruatına giremez. Sonra şu hale nazaran Devletimiz tarafından, Hükümetimiz tarafından sulh için bir teşebbüste bulunmak uygun mudur? Yani diğer devletleri sulha davet etmek uygun mudur, değil midir? Yoksa onlar tarafından daveti mi beklemelidir? Sonra Yunanistan a karşı muamelemiz, Yunanistan'ı müstakil tanıyarak mı hareket etmek menfaatimize uygundur? Duyduğumuza göre İtilaf devletleri Yunanistan'ın İstanbul'daki 30

31 komiserini kabul etmemişler. Yunanistan'ın İstanbul'daki Komiserliklerini çıkartmışlardır. Sonra bu gibi, yani Milli Misak meselelerine geçmiyorum. Şimdi bahis mevzu olan meselelere geçiyorum. Sonra tabii bu meselelere hazırlanarak temsilcilerimiz nezdinde teşebbüsler bulunmaktır. O teşebbüsleri şimdi burada, şöyle böyle demek pek uygun değildir. Selahattin Beyefendinin ikinci sualine de cevap olmak üzere, Hükümet bütün malumatı topladıktan sonra karar verir. Bütün malûmat içinde Ordunun mütalaası da dâhildir ve hiç bir kimse, hiç bir fert, şimdiye kadar son kararların Meclisten hariç bir yerde karar verdiğine dair bir söz söylememiştir, bir fikirde bulunmamıştır. Çünkü son Yüce Meclisinizindir. İdari karar da Hükümetinizindir. Salahiyet dahilinde olan hususlarda kararlar Hükümetindir. Bunlar zaten kanunlarla sabittir. NUSRET EFENDİ (Erzurum): Beyefendi 26 Mart teklifinden İngiltere Hükümetinin vazgeçtiğine dair bir belirti mevcut mudur, değil midir? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim, gelecek hakkında hüküm vermek doğru değildir. Fakat siyaset daima bir denge gibidir. Bugün 26 Martta tanzim edilen sulh şartları değişmiştir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Beyefendi, birinci soruma verdiğiniz cevapla şükür ki bir şey anlaşıldı. Binaenaleyh biz de bir şey düşündük. İkincisi, soracağınız şeyler bir Hükümet meselesi değildir, dediniz. Yani ona cevaben daha evvel karar verilecek meseleler nedir? Pekâlâ, bizce lâzım olan, ne ile uğraşılıyor. Binaenaleyh biz de bilelim. Şimdi bendeniz görüyorum ki bir kere tarafsız mıntıkaya girilip girilmeyeceği meselesi, yedi gün evvel halledilecek bir mesele idi. Çünkü ordu bugün tarafsız mıntıkanın ya üstündedir, ya altındadır. Esasen tarafsız mıntıka hakkında Meclisin karar vermesi lâzım idi. Ordularımız muzafferdir. Çanakkale'ye, sahile yaklaşıyorlar. Pekâlâ, gelip Kolordu kumandanına diyecekler, bu bayraklardan geçmeyin diyecektir. Ben tanımam derler ve oraya giderler. Sonra onun neticesi Allah'a kalır. Onun için tarafsız mıntıka meselesi daha evvel halledilmeli idi. Bunun şimdiye kadar kalması doğru değildir. Çok geç kalmıştır. Neden müdahale etmediniz, derseniz hakkınız vardır. Bu noktada siz beni eleştirin, ben de sizi eleştireyim. Fakat vakit geçmiştir. Trakya'ya gelince, bu uzun bir meseledir. Yani bunun için verilecek karar, bir askeri karardır, bir zaman meselesidir. Bugün hallolunacak mesele değildir. Hatta bunun için askeri harekâta teşebbüs etmek lâzım gelir. Sulh meselesi hakkındaki teşebbüs meselesine gelince, bu da Hükümet meselesidir. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Düşünceniz doğru, fakat zamanı geçmiştir. Hükümet Reisimiz Beyefendinin arz ettiği gibi biz çektiğimiz telgraflara beş gün cevap alamadık. Ancak dün cevap aldık. Tarafsız mıntıka meselesine gelince, henüz biz cevap vermedik ve veremeyiz. Bugün hadise cereyan etmektedir. Bu gün mühim şeyler cereyan etmektedir. Mesele kapanmış değildir. SELAHATTİN BEY (Mersin): İşte onun için söylüyorum. 31

32 YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Açık bir haldedir, sonra Trakya meselesi de açıktır. Kapanmış değildir, uzak da değildir. Size sorarım, ateşkes teklifi geldi. Ona, ateşkes teklifine cevap veriliyor suretinde değil, devletlere cevap suretinde cevap verirseniz. Trakya'dan bahsetmeyeceksiniz. (tabii, sesleri) O halde, öncelikle müzakere edilecek Trakya meselesidir. Siz Yunan Hükümeti Ordusunun himayesi suretiyle sizden istenilen herhangi bir fedakârlığa karşı neler isteyeceksiniz? İsteyeceklerinizin birincisi, Trakya'dır. Binaenaleyh geçmiş mesele yoktur. Yani tarafsız mıntıka meselesi, geçmiş mesele olmadığı gibi, Trakya meselesi de her zaman bahis mevzu olan bir meseledir. İlerinin meselesi değildir. Yalnız arz ettim, bana ait bir mesele, yani benim anlayabileceğim bir mesele olmadığı için teferruatına girmedim. Trakya meselesi, tarafsız mıntıka meselesi, zannediyorum askeri bir meseledir. Onun için onun tafsilâtına girmiyorum. Bu hususta, bu meseleler için bize şimdiye kadar bu iki meselenin haricinde bir müracaat olmadığı için, bu meselelerden başka daha birçok meseleler olacaktır. NEBİZADE HAMDİ BEY (Trabzon): Tarafsız mıntıka hakkındaki müracaatımız resmidir. Bu ne şekilde olmuştur? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Tarafsız mıntıka hakkındaki müracaatımız resmidir. İstanbul da İtilaf devletlerinin baş tercümanları temsilcimiz Hamit Bey e müracaat etmişlerdir. Hemen aynen bu sözleri söylemişlerdir, tamamıyla hafızamda yok, İtilaf devletleri geçen sene 19 Mayısta İstanbul ile Çanakkale'den bazı yerlerin tarafsız mıntıka olduğunu ilân etmişlerdi. Bundan bir buçuk ay evvel bu tarafsız mıntıkaya Yunanlılar tarafından yapılan bir taarruzda müdafaa etmek istemişlerdir. Bundan Hükümetimizin malumatı vardır. Biz diplomatik bir lisanla bir nota yazdık. Şimdi arz ediyorum ki bize göre tarafsız mıntıka yoktur. Yunanlılar oraya girdikleri vakitte habersiz olarak, şaki olarak girmişlerdi. Biz ise şimdi evimize gireceğiz. OSMAN BEY (Lazistan): Dışişleri Vekili Beyefendi buyurdular ki tarafsız mıntıka hakkında bu dakika için bir karar veremeyiz. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Veremeyiz demedim. Tarafsız mıntıka meselesi, Trakya meselesi, askeriyeye bağlı bir meseledir, dedim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, tarafsız mıntıkalar, Trakya meselesi Mondros Ateşkesiyle ortaya çıkmıştır. Rica ederim, biz Milli Misak ile Mondros Ateşkes Anlaşmasını yırttık. Her an için Trakya'yı, İstanbul'u işgal eden, İngiliz olsun, Yunan olsun kim olursa olsun, bizimle halledecek meseleleri yoktur. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Zamanı gelir müzakere ederiz, Efendim. (gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun. 32

33 FAİK BEY (Cebelibereket): Efendim, Trakya' da pek çok zulüm yapılıyormuş? Fakat son zamanlarda iyice şiddetlenmiş. Bunun için Hükümetin ne gibi teşebbüsü var, Efendim. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim, biz bunu düşündük. Buradan doğrudan doğruya bir protesto vermeyi uygun görmedik. Çünkü şimdi bizim olan ve bizim olacak olan şeyler hakkında karar vereceğimiz Trakya hakkında, orada şöyle oluyormuş, böyle oluyormuş, siz bunları himaye edin diye buradan yazmayı muvafık görmedik. Yalnız buradan, Anadolu'dan oraya kaçan Rumlar orada iskân edilmeye başlanmış. Bunların Müslüman halka yaptıkları zulüm hakkında Hamit Bey e kendisi tarafından lâzım gelen yerlere protesto etmesini söyledik. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim sorulacak meseleler bitmiştir. Gizli celseden aleni celseye geçilmesini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir, on dakika teneffüs EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA DIŞİŞLERİ BAKAN VEKİLİ DR. RIZA NUR BEY İN DIŞ SİYASET HAKKINDA BEYANATI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 107. Birleşim, Gündem: 2/2) Ordu İzmir e kadar ulaşınca, kuzeye yöneldi ve hızla Çanakkale ye doğru ilerlemeye başladı. Diğer taraftan Bursa üzerinden Bandırma ya ulaşan birlikler de Çanakkale ye doğru ilerlemeye başladılar. İngilizler boğazları tarafsız bölge ilan ettiler ve Türk askerinin buralara girmeleri durumunda ataş edeceklerini açıkladılar. Ama Fransa ve İtalya bu şekilde düşünmüyordu. Onlar bir an önce ateşkes ilan edilmesini ve boğazlara serbest geçiş statüsü verilmesini istiyorlardı. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, celse açılmıştır. Söz Dışişleri Vekâleti Vekili Beyefendinindir, dinleyelim. Dr. RIZA NUR BEY (Hariciye Vekâleti Vekili): Efendim, yeni vaziyetten o kadar fazla malumatımız yoktur. Çünkü telgraf hatları iyi işlemiyor, çok zaman telgraf haberleşmesi olamıyor. Bu başlıca sebep teşkil ediyor. Onun için bizde şimdilik mevcut olan bilgileri arz edeceğim. İsterseniz yarın daha tafsilâtlı dosyalan tetkik edeyim, öyle arz edeyim. (şimdiki kâfidir sesleri) Bugün olanları söyleyeyim. Şimdi Efendim, muzaffer Ordumuz düşmanları takibe ve Vatanımızın her yerinin işgalden kurtarılmasına devam ediyor. Nihayet Çanakkale tarafından tarafsız mıntıka denilen yere kadar vardı. 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (18 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 33

34 FAİK BEY (Cebelibereket): Tarafsız mıntıka yerine, idaremiz altında olmayan mıntıka, desek daha doğru olur. RIZA NUR BEY (Devamla): Dil alışkanlığı. Bendeniz de henüz yeni gelmiştim. Reis Paşa Hazretleri İzmir'de bulunuyorlardı, Hükümet ile haberleşme yapılamamasından telaşta idi. Bundan dolayı Hükümetin İzmir'e kadar seyahat etmesi fikrinde bulunuyordu. Nihayet Yüce Meclisin kararı üzerine Hükümet Reisi ve Dışişleri Vekili İzmir e gittiler. İzmir'e acele olarak General Pelle yanında bir heyet ile geldi. Fakat bu heyetin mahiyeti, mevcudiyeti hakkında henüz açık bir malumat bizde yoktur. Orada Reis Paşa Hazretleriyle aralarında müzakere cereyan etti. Bu müzakerenin bütün safahatını bilmiyoruz. Fakat bu hususta bazı malumat mevcuttur. Önceleri Ordumuz Çanakkale'ye yaklaştığı vakit, İngilizler bir büyük telaş ve heyecan gösterdiler. Bu hususta aldığımız malumata göre İngiliz Kabinesinde adeta geceli gündüzlü müzakere cereyan etti. Bir taraftan İngilizler Dünya kamuoyunu kendi taraflarına çekmek için lâzım gelen her şeyi yaptılar, propagandalar yaptılar. Büyükelçileri vasıtasıyla öteye beriye müracaat ettiler. En çok uğraştıkları da Fransa'yı ve İtalya'yı kendi taraflarına çekerek, Çanakkale de karşımıza bir kuvvet koymaktı. Bu hususta donanmalarına emir verdiler, takviye edeceğiz dediler, altmış bin kişi göndereceğiz dediler. Sonra eski Sırbistan olan Yugoslavya'ya müracaat ettiler. Boğazların statüsü serbest olsun dediler. İstanbul'daki Sırp Sefiri Hükümetimizin temsilcisine müzakerelerde biz de bulunmalıyız diye müracaat etti. Ona temsilcimiz size ne oluyor diye sorduğu vakit, Tuna bizim elimizdedir dedi. (gülüşmeler) Çin de, tabii kendine göre elbette böyle bir bahane bulabilir. Ayrıca İngiliz'ler Romanya'ya, siz Dünya Harbinde boğazların kapanmasından büyük bir felâkete uğradınız ve kan akıtarak bunun serbest olmasını temin ettiniz. Binaenaleyh bu serbestinin muhafazası için silahınızla iştirak etmelisiniz, dediler. Açıkçası bu tarzda birçok şeyler yaptılar. Fakat aldığımız malumat şöyle ki Fransa Hükümeti bu işe katiyen karışmıyor. Bu mesele sulh yoluyla halledilebilir, diyor ve bu fikrinde ısrar ediyor. Bu hususta Fransa ile birtakım nota alış verişi oldu. İtalya da böyle bir silâhlı müdahaleye katılmıyor. Fakat bunların her ikisi de boğazların serbest olmasında ısrarlıdırlar. Vaziyet bu merkezde iken Lord Curzon Paris'e geliyor. Orada Puankare ile görüşüyor. Son aldığımız malumata göre orada Fransa'nın istekleri kabul edilmiş. Yani kati değil, katiye yakın bir halde ve bugün bu meselenin sulh yoluyla halledilmesini İtilaf devletleri karar vermiş bir halde bulunuyorlar. Hatta onlar resmi beyanatlarında, bu meseleyi sulh yoluyla halledeceğiz ve yakında bunun için bir konferans teşkil edeceğiz diyorlar. Yine resmi kaynaklardan öğrendiğimize göre konferansa Fransa, İngiltere ve İtalya nın yanında Yugoslavya, bilmem Japonya'ya kadar her devleti çağırıyorlar. (Rusya var mı, sesleri) Rusya yoktur, onların fikrince böyledir. (Yunanistan var mı, sesleri) Yunanistan'dan ama malumat yok olabilir. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Yunan'ın ne alâkası var? 34

35 RIZA NUR BEY (Devamla): Onlar öyle düşünüyorlar. Fakat bir defa da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin düşüncesi önemlidir, değil mi Efendim? Bir taraf onlarsa, bir taraf da biziz. Bakalım ne diyeceğiz. Tabii onların istekleri kendilerine aittir ve bizim tarafımızdan kabul edilmiş demek değildir. Onlar ne vakit ki bize bir nota verecekler, ona göre elbette bir cevap verilecektir. Mesele nihayette şu vaziyete gelmiştir. En son malumatı söylüyorum. Reis Paşa Hazretlerinin bize verdiği malumattan anlaşılıyor ki İstanbul yoluyla Rusya'dan bizim Dışişleri Vekâletine gelen bir takım telgraflar İstanbul tarafından tutulmuş, sansür ediliyormuş. Bu hususta lâzım gelen tedbirleri alıyoruz. General Pelle tarafından, tarafsız mıntıkaya girilmemesi tavsiyesini, Paşa Hazretleri lâzım gelen cevabı pek güzel bir surette vermişlerdir. (ne demiş, sesleri) FAİK BEY (Cebelibereket): Telgraf aynen okunamaz mı? RIZA NUR BEY (Devamla): Hay hay Efendim, zaten buraya getirdim. Yüce Heyetinize arz edeceğim. Bir takım gazete haberleri var. Hatta bugün Ordumuzun Çanakkale'ye girdiği ve çatışma olmadığı yazılmış. Fakat gazete haberlerine ne kadar itimat edilebilir bilemem. Onun için onları arz etmiyorum. Asıl elimizde temsilcilerin resmi mahiyette haberleştikleri telgraflar var. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): İzmir'le henüz telgraf bağlantısı yok mudur ki telgraflar İstanbul yoluyla geliyor. RIZA NUR BEY (Devamla): Vallahi bilmiyorum. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde bağlantı var diye yazıyor. RIZA NUR BEY (Devamla): Evet, ben de okudum. Bağlantı sağlandı ise dünden beri olmuştur. Paris temsilcimiz Ferit Beyden bir telgraf var. (Paşa nın telgrafını oku, sesleri) O en son telgraftır, onun için şurada beş on telgraf vardır, sırasıyla okuyayım. TBMM Hükümeti Dışişleri Vekâletine Boğazlar ve Trakya meseleleri hakkında Fransızlarla görüşmek hususundaki emirlerinize dair telgraf 15 Eylül günü elime geçti. Bu hususları Fransız Dışişleri yetkilileri ile görüştüm. Fransa, Türkiye nin isteklerine göre boğazlar meselesinin halledilmesine taraftar olduğunu öğrendim. Ben de boğazlardan serbest geçiş prensibine sadık kalmakla beraber, bu hususu Londra'ya da bildirdiğimi söyledim. Kendisinden her bir mesele hakkında ayrı bir açıklama istedim. Bu husustaki düşüncelerini konferans masasında muhafaza etmek istedikleri ifade ettiler. Mamafih konuşmalarından anladığıma göre, boğazların Türkiye hâkimiyetinde kalmasını ama serbest geçiş hakkının devam etmesini istiyorlar. Gelibolu'da bizim de dâhil olacağımız bir askeri garnizon bulundurulması fikrinde oldukları, boğazların tarafımızdan 35

36 kapatılmaması arzusunda İngiltere ile aynı fikirde oldukları ve bunun haricinde aleyhimizde şartlar ve tedbirler alınması hususlarında ısrar etmeyecekleri anlaşılmıştır. Daha çok askeri kuvveti karalarda olan Fransa'nın, boğazları deniz yolu olarak kullanmaktan çok o mıntıkayı bir köprü olarak rakibi İngilizlerin karşısında Avrupa yı Asya'ya bağlayan yolu muhafaza etmek, bu sebeple boğazların bizim hâkimiyetimizde olmasını kendi menfaatleri bakımından daha çok istemektedirler. Trakya için Meriç hududu konuşuldu. Dedeağaç Bulgarlara verildiği takdirde üzerinden serbest transit hakkını kabul edip etmeyeceğimizi sordu. Mesela on sene sonra ilerde bir hat yapmaları şartıyla kabul edebileceğimizi söyledim. Bu konuşmalardan Fransa'nın bütün Doğu Trakya'yı Türkiye'ye iade etmek istemekte olduğu anlaşıldı. İtalyanların da bu hususta aynı fikirde olduklarını ifade etti. Gerek İtalyanlara ve gerek Fransızlara konferans hakkında çeşitli sorular sordum. Diğer küçük devletlerin konferansa katılmaları hususunu sordum. Bizim umumi bir konferans yapmak istemediğimizi ve her devlet ile ayrı ayrı yapmak istediğimizi söyledim. Küçük devletleri her şeyin alakadar etmeyeceğini ifade ettim. Çanakkale nin İtilaf kuvvetleri tarafından işgal edilmesi meselesini görüştüm. Başbakan Puankare nin Fransız askerlerinin Çanakkale den çekilmeleri husussunda emir verdiği Fransız gazetelerinde yazıyordu. Bunun doğru olup, olmadığını sordum. Puankare nin General Pelle ye, lüzumu olmayan yerlerden derhal çekilin emrini verdiğini öğrendim. Bu emrin katiyen işimize yaramayacağını ve bütün sahillerimizden çekilin emri vermesi lüzumunu ifade ettim. Bu meselenin kendisiyle son derece iyi münasebetin devamını arzu ettiğimiz Fransa ile araya girmemesi için General Pelle'ye emir verilmesi lâzım geldiği hususunda ısrar ettim. Fransa, meselenin iyilikle halline son derece taraftar olmakla beraber, İngilizlerin art niyetlerini üç senedir, tecrübe ettiğimizden söz ve hareketlerine itimadımız olmadığını ve hukukumuzu muhafaza zaruretinde olduğumuzu ve binaenaleyh arazimizi işgal hakkı olmadıklarını söyledim. Bu işin sürüncemede kalmamasını ve İngiliz siyasetini yirmi beş senedir tetkik ettiğimize göre hiç bir şeyi süratle anlamak kabiliyetinde olmadıklarını ve fakat anladıkları dakikadan itibaren süratle hareket etmek ve İngilizlerin anlaması zamanına kadar bırakmak lâzım geldiğini söyledi. Bugün Daily Mail Gazetesi muhabirinden naklen Paşa Hazretlerinin beyanatlarından bu hususa ait olanı İngilizlerin anlayacakları, meselâ iki, üç haftalık bir müddet bekleyeceğimiz ve ondan sonra harekete mecbur olacağımızı ve bu müddet içinde Fransız askerlerinin Anadolu sahillerini tahliye etmelerini rica edeceğimizi bildirdim. Konuşma sırasında tarafsız mıntıka kelimesini kullandı. Bunun nereden çıktığım, bizim böyle bir şey tanımadığımızı, eğer devletlerin aralarındaki kararlara uymak lazım gelirse, Paris Konferansında tarafsız bölge hükmedildiği halde Yunanlıların niçin Meriç ten öteye çıkarılmadıklarını söyledim. Dedi ki evet hakkınız vardır. Esasen bugün kullandığımı tarafsız mıntıka ifadesinin bize göre hiçbir emniyeti yoktur dedim. Bunu İngilizlere de söylediğimizi ifade ettim. Sonra bizim Edirne ye geçmemize itirazları olup, olmadığını sordum. Bugüne 36

37 kadar hiçbir devletten itiraz almadıklarını ve bu işin Londra dan çıktığını söyledi. Bu anlattıklarım 17 Eylül tarihindeki görüşmemize aittir. Bildiklerim bunlardan ibarettir, Efendim. TBMM Hükümeti Paris Temsilcisi Ferit RIZA NUR BEY (Devamla): Şimdi de bazı gazete ve Ajanslardan elde ettiğimiz İngilizlere ait resmi malumatı arz ediyorum. Dışişleri Vekâleti İstihbarat Raporu: Herald Tribune Gazetesindeki resmi tebliğe göre, boğazların serbestliği hususunda İtalya müttefikleriyle uygun hareket edecekmiş. Fakat sulha mani olacak bir mücadelenin başlaması vaziyetinde kuvvetlerini geri çekecekmiş. Sırpların Yunanlıları sevmedikleri, fakat kendilerinin ve Bulgaristan ın menfaati için Doğu Trakya nın Yunanlılarda kalmasının münasip olduğunu yazıyor. Routers Ajansı, İngiltere Hükümetinin boğazların serbest dolaşımında ısrarlı olduklarını ve bütün meseleler halledildik sonra İstanbul un Türkiye ye iade edileceğini açıklamıştır. Dikkatinizi çekerim işin içinde Trakya yoktur. Gene Routers e göre İngiltere, Fransa ve İtalya tarafsız mıntıkaya tamamen uyulması ve boğazlardan serbest geçişi temin için İstanbul daki komiserlerine emir verdiler. Bunları gazete de yazdı. İngilizlere göre, boğazlar müdafaa edilmelidir, İstanbul'dan çıkılması büyük bir hezimet olacaktır ve Türklerin bu muvaffakiyetleri bütün İslâm Dünyasını ve mağlup devletleri, harekete sevk edecektir. Bundan başka galip Türkler, Balkanlarda bu suretle gayet ciddi bir vaziyete sahip olacaklardır. İhtimal ki kan dökülmesiyle neticelenecektir. Romanya boğazlarla alâkadardır. Binaenaleyh İngiltere tarafsız mıntıkanın müdafaasına bu Balkan devletlerini de davet etmiştir, boğazları müdafaaya çağırmıştır. İngiltere'nin İstanbul İşgal Kuvvetleri Başkumandanı General Harington a derhal icabında kuvvet takviye etmeye takviyeye karar vermiştir ve Generale de Türkler tarafsız mıntıkadan Avrupa ya geçmek isterlerse müdahale edilmesi emri verilmiştir. RIZA NUR BEY (Devamla): Şimdi okuyacağım, 18 Eylül tarihlidir. MUSTAFA KEMAL BEY (Ertuğrul): Beyefendi, bilgiler nereden geliyor, ajanstan mı, gazetelerden mi? RIZA NUR BEY (Devamla): Ben size resmî malumat okuyorum dedim. Gazete haberi okumuyorum. Resmî vesika diyorum. Ajansların bir kısmı da buna benzer. Binaenaleyh bunlar resmi kanallardan gelen şeylerdir. Bizde de bundan başka bir havadis yok. Okuyorum efendim. FAİK BEY (Cebelibereket): Bu nereden bu da ajanstan mıdır? 37

38 RIZA NUR BEY (Devamla): Hayır Efendim Dışişleri memurlarımızın istihbaratıdır. Ajans haberlerinden bahsetmiyorum. Okuyorum Efendim. Dışişleri Vekâleti İstihbarat Raporu (18 Eylül 1922) Avustralya, Gelibolu'daki Avustralya mezarlığının Türk eline geçmemesi için İngiltere'ye askeri yardımda bulunacağını bildirmiştir. Kanada kabinesi, memleketin iki defa harbe düşeceğini söylemiştir. Yani onun niyeti yok gibidir. Yeni Zelanda İngiltere ile müzakerede halindeymiş. Hindistan ve Güney Afrika'nın İngiltere ye yardım etmeyecekleri gazeteler tarafından tahmin olunuyor. İtalyanların, Türklere karşı hiç bir harekette bulunmayacaklarını bildiren notanın Londra'ya gönderildiğini ajanslar yazmıyor. İngiltere ile yalnız boğazların serbestliği meselesinde birlikte hareket edecek olan ve bunun yalnız siyaseten hallini isteyen Fransa, Londra'nın dün gelen harp isteyen notasından memnun olmamıştır. Gazetelerden ve ajanslardan verilen malumat işe yarar düşüncesiyle takdim edilmektedir. Diğer taraftan gayet mühim bir yerden haber aldığımıza göre, İngiltere altmış bin kişilik bir ordu göndermeğe karar vermiş ve Londra'da silâhaltına asker alınmaya başlanmıştır. RIZA NUR BEY (Devamla): Bu hususta İstanbul'a ya dün, ya evvelki gün yazdım. Dedim ki İngilizlerin muharebe hazırlıkları var mı, varsa nerede, ne yapıyorlar, donanmaları ne haldedir? Kuvvet sevk ediyorlar mı? İstanbul ve boğazlarda vaziyet nasıldır diye yazdım ve acilen bildirmelerini de kaydettim. Daha bir haber almadım, şimdi 19 Eylül tarihli malumata geliyorum, okuyacağım. Dışişleri Vekâleti İstihbarat Raporu (19 Eylül 1922) Paris'e gelen İngiliz notası, neticesiz kalmaya mahkûm gibidir. Bir resmi memur onu gülünç diye ifade ediyor. Bu notadan İngiltere Dışişleri Nezaretinin bile haberi olmadığını, Fransa'nın Londra Büyükelçisi bildirmiştir. Yani bu notayı, demek ki İngiliz kabinesinin haberi olmadan Başbakan Lloyd George kendi kendine yazıyor demektir ve öyle de yapmıştır. Fransızlar, İngiliz Kabinenin fikri alınmadan, yayınlanan bu şartlara iştirak edemeyeceklerini ve sulh için yapılacak bir mesele için bu kadar askeri hazırlıkların talep edilmesine uymayacaklarını bildirmişlerdir. Fransa nın fikrince Lloyd George mağluptur. RIZA NUR BEY (Devamla): Biz zaten boğazlardan serbest geçişi kabule hazırız. Şunu da arz edeyim ki Hükümet böyle umumi bir beyanname yayınlanmasını düşündü. Denildi ki zaten meseleyi sulh yoluyla bitirmek istiyorduk. Bu kadar müddet bekledik, fakat sulh ile meselenin bitmeyeceğini anladık ve notalarla oyalandık. Sulhun elde edilmesi başka suretle mümkün olmayacağını, anladık ve taarruzumuzu yaptık. Bugün de boğazların serbestliği için bir takım yaygaralar 38

39 koparılıyor. Hâlbuki herkesten evvel bizim prensibimiz boğazların serbest olmasıdır. Bunu tekrar ilân ediyoruz, bunu ihlâl eden ise İngiltere'dir. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Rıza Nur Beyefendi, İzmir'de neşredilen beyannameden Hükümetin haberi var mıdır? RIZA NUR BEY (Devamla): Hangi Beyannameden? HACIM MUHİTTİN BEY (Devamla): İzmir' de böyle bir beyanname neşredilmiş, Hükümetin haberi yok mudur? RIZA NUR BEY (Devamla): Benden evvel oldu ise onu bilmiyorum ve malumatım yoktur. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Hükümetin resmi bir beyannamesinin İzmir'de yayınlandığı söyleniyor, Bundan demek Hükümetin haberi yok. RIZA NUR BEY (Devamla): Daha önceden de arz ettim ki haberleşme doğrudan doğru olamıyor, vaziyet malûm. Burada Reis Paşa Hazretlerinin iki telgrafı var, okuyorum. TBMM Hükümeti İstanbul Temsilcisi Hamit Beyefendiye Gelibolu da Cebelütarık gibi bir mıntıka meydana getirmemek isteyen İtilaf devletleri temsilcilerine tekrar söylemeniz lazımdır. Esasen, boğazların serbest geçişe açık olmasını bizden fazla taraftar olan yoktur. Fransa ve İtalya'nın düşüncelerine zerre kadar ihtilâf olmadığı gibi, herkes gibi boğazlarda serbestlik isteyenler bizimle beraber olmalıdırlar. Serbestlikten bahsederek, hakikaten boğazları ve İstanbul'u elde bulundurarak, İslam ve Türk Âlemini, baskıları altında bulunduran İngilizlerin siyasetini de maskelemek, yani iç yüzünü ortaya koymak, hükümetlerin bu siyaseti tasvip etmeyeceği ümidindeyiz. Binaenaleyh bütün imkânları kullanarak bu hakikatleri yayınlamalıyız ve bütün Dünya ya duyurmalıyız. Bu hakikatlerle bizim sulh istediğimizi ve boğazlarda serbest geçişlere mani olanın biz olmadığımızı ilâve etmek uygundur. İngiliz Hükümeti boğazlarda ve İstanbul'da işgali devam etmek ve bizi isteklerimize ve milli gayemize kavuşmaktan menetmek siyaseti halde bu siyasetin bütün mesuliyetine katlanması ve fakat boğazların serbestliğine mani olunması kabul edemeyeceğimizin bilmesi lazımdır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bu neye cevaptır acaba? 39 Başkumandan Mustafa Kemal RIZA NUR BEY (Devamla): Bu Efendim, hepiniz biliyorsunuz ki İstanbul'daki temsilcimiz Hamit Bey e İtilaf devletleri komiserleri müracaat ediyorlar. Onunla temas halindedirler. Ya kendileri çağırıyorlar, ya kendileri gidiyorlar veya adam

40 yolluyorlar. Paşa Hazretleri tarafından Hamit Bey e, onlara söylemesi üzere yazılmış bir şeydir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bir teklife veya sözlerine karşılık mıdır? RIZA NUR BEY (Devamla): İngilizler diyorlar ki bu mıntıkaya girmeyiniz şöyle yaparız, böyle yaparız, asker sevk edeceğiz diyorlar. Fakat şu hakikati bilmeliyiz ki İngiltere evvela bu işe silahla karşı koymak istemiştir. Bu muhakkaktır. Fransa ve İtalya'yı kazanmak ve ondan başka bütün Dünyayı kazanmak için çalışmıştır. Fakat muvaffak olamadığı görülüyor. Diğer ajanslara bakacak olursanız, İngiltere bugün sulha yanaşıyor. Müdafaa etmeyecek ve çabucak bir Konferans toplayarak, orada bize hatta Trakya'yı da iade edebileceklerdir. Yine Hamit Bey in bir malumatı vardı. İngiliz Generali Harington görüşmek üzere çağırtmış Hamit Bey i. Demiş ki sakın girmeyiniz, girerseniz harp edeceğiz, İngiltere her türlü yola başvuracaktır. Bugün kazandığınız o şan ve şeref gidecektir. Birçok kan dökülecektir. Bu işi yapmayınız. Pişman olursunuz demiş. O da bu tarzda ve bizim bildiğimiz esaslar dairesinde güzel cevaplar vermiş ve ayrılmışlar. Hamit Bey oradan ayrılırken Generalin kurmay subayı arkasından koşmuş, yakalamış, gel filân demiş, Odasına sokmuş, orada tekrar demiş ki yapmayın, etmeyin. O da demiş ki nasıl olur, Milli Misakımız vardır. Memleketimizin Yunandan temizlenmesi lâzımdır. Nihayet şu şeye varmışlar ki Hamit Bey, siz eğer İstanbul'u, Trakya'yı bizim memurlarımıza teslim ederseniz, biz şimdiki halde tarafsız mıntıka dediğiniz yerlere tecavüz etmeyiz, demiş. Bunun için de acilen Üsküdar'da bir Konferans toplansın, demiş. Harington demiş ki bu kadar acele etmeyin bunlar olur, mümkündür. Ondan tabii pek bir şey çıkmaz. Aldatmak için söylerler. KADRİ BEY (Diyarbakır): Yalancı Millet. RIZA NUR BEY (Devamla): Zaten diplomaside yalan söylemek normaldir. Bilhassa bunlar İngiliz olurlarsa. (gülüşmeler) Hamit Beyin diğer malumatı bu 22 Eylül tarihlidir. (İşitemiyoruz, biraz yüksek selle konuşunuz, sesleri) Ben korkuyorum ki dışarıda birtakım adamlar var, belki işitirler. TBMM Hükümeti Dışişleri Vekâletine Fransız General Pelle, İngiliz'lerin boğazlara doğru ilerlememizi harp sebebi sayacaklarını, müttefiklerini de harbe sürükleyeceklerini ve Türkiye'nin büyük bir tehlikeye maruz kalacağını ifade etmiştir. Ben de baştanbaşa zulme maruz kalan kardeşlerimizin halen düşman elinde bulunmasına tahammül edemeyeceğimizi, binaenaleyh Yunanlıları Edirne'ye kadar takip etmek mecburiyetinde bulunduğumuzu söyledim. Boğazlara gelince, bunların serbestliğinin Fransa ve İtalya tarafından olduğu kadar, Türkiye'nin de arzu ettiğini ilân ettik. Boğazların serbestliğini değil, bütün Dünyaya karşı kapalı tutulmasını isteyen İngiltere Hükümeti vardır, dedim. Fransa'nın ve İtalya'nın iddia ettikleri prensip, onların bizim aleyhimize değil, bizim ile hareket etmeleri 40

41 şeklindedir. Harp haline gelince, biz esasen Kilikya Antlaşması gereğince aramızdaki harbin sona erdiğini kabul etmiş olduğumuz Fransa'dan başka hükümetlerle harp halinde bulunmaktayız. Çünkü bir şey vardı, oradaki İngilizler, İzmir'deki İngiliz Konsolosunun esir edilip, edilmediği meselesini bahis mevzu etmişti. Reis Paşa Hazretlerine bundan çıkıyor, bu. Yani esir mi edeceğiz filân gibi? İngiltere'nin yeniden harp halinden bahsetmesi, bizimle Fransa'yı yeniden harp haline sevk etmek niyetinden başka bir şeye olamaz. Boğazları tutmak, İstanbul'u elde bulundurmak ve Trakya'yı bize vermemek, kararında devam eden İngiltere, Türkiye'yi imha etmek, fikrinden zerrece vazgeçmemiş olduğu gibi bundan, sonra da kendimizi müdafaa etmek mecburiyetindeyiz. Binaenaleyh belki yeni bir tehlike karşısında bulunduğumuzu zannetmiyoruz. Fakat her yerde faaliyet aramağa ve düşmanlarımızı, sulha mecbur etmeğe çalışacağız, dedim. General Pelle söylediklerimin doğru ve makul olduğunu kabule mecbur oldu. 41 TBMM Hükümeti İstanbul Temsilcisi Hamit RIZA NUR BEY (Devamla): Vaziyet bundan ibarettir. Sonra şikâyetimiz, İngilizlerin boğazları ellerinde tutmak, İstanbul'u işgale devam etmek, Yunanlıları Trakya'da bırakmak ve Türklerle sulh yapmayarak, imha etmek fikrinde ısrar etmektedirler. Biz ise biran evvel sulh yapmak istiyoruz. Bunun için ise Yunanlılarla harp etmeksizin Trakya'nın ve İstanbul'u Türkiye Büyük Millet Meclisine teslim etmek şartıyla Boğazların serbestliğini şimdiden katiyetle ilân ediyoruz. Herhangi Devlet arzu ederse bu serbestliğin şekli ve tarzını müzakereye başlayabilir. Türkiye harp etmeden Trakya'nın ve İstanbul'un tahliyesini ve boğazların serbestliğini temin edecektir. Fikrimiz bundan ibarettir. Demek ki Efendim, İzmir'de şöyle bir müzakere filan bir şey oluyor ve bir müzakere devam ediyor. Paşa Hazretleri buradan Dışişleri Vekâletinin Hukuk Müşavirini de istemişlerdir. O da buradan hareket etmiştir. Bildiğimiz bunlardan ibarettir. Mesele de zannederim ki oldukça aydınlandı. Başka bir şey arzu buyrulursa sorulsun. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Beyefendi, bendeniz Dışişleri Vekâleti sıfatıyla sizden bir sual soracağım. Fakat soracağım suale, arkadaşlarımın da bilhassa dikkat etmelerini isterim. Soracağım sual şudur. Ordumuz çok şükür muzaffer bir şekilde ilerliyor ve bugünkü ajans malumatına göre Çanakkale'ye de girmiştir. Girmemiş ise de inşallah sabaha, akşama girecektir. Çanakkale'nin zaptı neticesinde bizim devam edeceğimiz istikamet tabii ki İstanbul'dur. Çanakkale bizim elimizde olduktan sonra İstanbul'a üç gün, beş gün, on gün sonra gireceğimizde hiç şüphe yoktur. Zaten bugün cereyan eden müzakerenin neticesi de bunu gösteriyor. Şimdi ben soruyorum ki Ordumuz İstanbul'a girdiği vakit Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetinin vazifesi nedir? (oo, oo sesleri) Efendiler, oo'yu çıkın da burada söyleyin. Oho diye burada araba sürmüyoruz. O ha nedir

42 rica ederim? Ben mühim bir meselenin etrafında dolaşıyorum, rica ederim. Dikkat edin ve hem de bu meseleyi müzakere ve münakaşa ediniz. Beyefendi, Ordu İstanbul'a girdiği vakit, Bursa'ya girdiği gibi bir vaziyet karşısında bulunmayacaktır. İzmir'e girdiği vakit gibi bir vaziyet karşısında bulunmayacaktır. Onun için Ordumuzun muzaffer olarak İstanbul'a girdiği gün ki inşallah pek yakındır, Büyük Millet Meclisinin, Ordu ile beraber bulunması lâzımdır. Çünkü o zaman İstanbul'da hatır ve hayale gelmeyecek vaziyetler ve vakalar meydana gelecektir. DR. RIZA NUR (Dışişleri Vekâleti Vekili): Efendim, ben Hükümetin bir vekiliyim. Fakat bu mesele Dışişleri Vekâletinden çok Hükümetin tamamına aittir ve cidden mühimdir. Şimdiden bunu düşünmek lâzımdır. Bendeniz şimdi Hükümet adına bu husus hakkında bir şey söyleyemem. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Bendeniz de çok rica ederim bu mesele çok mühimdir. Ehemmiyetini siz de takdir buyurursunuz. Bunun için Hükümette bu meseleyi müzakere eder ve bu hususta bir şey kararlaştırır ve bizi aydınlatırsanız iyi olur. Bunu çok rica ederim, mesele mühimdir. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Beyefendiden şunu soracağım ki acaba Hükümet Batı Trakya ve Musul havalisi için, şayet İzmir'de görüşülüyorsa ki görüşülüyor buyurdunuz, bir şey müzakere olunuyor mu? Malumunuz Milli Misakta bu husus hakkında maddeler vardır. Biz Milli Misak ile Doğu Trakya'nın doğrudan doğruya bize ait olduğunu ve Batı Trakya'da da referandum yapmaya müracaatı kabul etmişizdir. Bu iki mesele hakkında yeni bilgi var mı? RIZA NUR BEY (Dışişleri Vekâleti Vekili): Hiç malumatım yoktur ve bir resmi malumat da mevcut değildir. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Fakat Beyefendi, şimdiye kadar bizim tarafımızdan ortaya konulan ifadelerde, yalnız Doğu Trakya mevzu edildiği ve Batı Trakya'dan bahis olunmadığı için bu vaziyet zannederim bir emri vaki şeklinde düşünülür. (yoo, sesleri) RIZA NUR BEY (Devamla): Daha resmen bir şey konuşmadık. Efendim, bir defa sulh masasına oturalım, böyle bir emri vaki filan katiyen olamaz. ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Bu hususta teşebbüsünüz yok mu? RIZA NUR BEY (Devamla): Hükümetçe hiç bir teşebbüs yoktur. TAHSİN BEY (Aydın): Beyefendi siz aylardan beri siyasi bir maksatla, siyasi birtakım vazifelerle Rusya'yı gezdiniz, dolaştınız. Zannedersem bu Meclis Rusya'daki seyahatiniz esnasında edindiğiniz malumatı dinlemek ve öğrenmek salahiyetine sahiptir. RIZA NUR BEY (Devamla): Efendim, bir kere bendenizce Yüce Meclisin bu gibi şeyleri bilmek hakkıdır ve vazifesidir. Çünkü her şeye hâkim olan odur ve onun 42

43 bütün her şeyi muhakkak surette bilmesi lâzımdır, zaruridir. Rusya seyahatimde elde ettiğim malumatı Yüce Meclise vermek istiyorum. Fakat öyle bir zaman geldi ki Eskişehir elden çıktı, tabii her şey unutuldu. O vakit müdafaa düşünceleri her şeyin üstünde idi. Onun için bu izahat geri kaldı. Bu sefer Rusya'da tekrar bir seyahat yaptık ve bize bu hususta para verildi ve orada birtakım tetkikat yapıldı, birtakım işler ve görüşmeler oldu. Fakat bendeniz kendim doğrudan doğruya bir şey söyleyemem. Yüce Heyetiniz bu hususta bir karar verir, bir gün tayin olunur ve bendeniz de o gün her şeyi arz ederim. TAHSİN BEY (Aydın): Zannedersem bu hususta bir karara falan ihtiyaç yoktur. Zaten Dışişleri Vekâletinin her on beş günde bir gelip, Meclise izahat vermesi Meclisin kararı vardır. RIZA NUR BEY (Devamla): Bendeniz Dışişleri Vekâleti Vekilliğini birkaç gündür yapıyorum ve çok iş içindeyim, meşguliyetim pek fazladır. Rusya seyahati hakkında vereceğim izahat da öyle beş on dakikada bitecek şey değildir. İki, üç ve belki de dört saat devam eder. Onun için ayrı bir celse tahsis buyurur ve emrederseniz, bu izahatı veririm. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim; müsaade buyurursanız bu meseleye ait bir şey arz edeceğim. Tahsin Bey mühim bir meseleden bahis buyurdu. Bu hepimizin arzu ettiği bit şeydir. Münasip görürseniz Rıza Nur Bey i Pazartesi günü dinleyelim. (hay hay sesleri) SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim; gününü kendileri tayin etsinler. DR. MUSTAFA BEY (Kozan): Soruyu anlamadık ki. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim Tahsin Bey, Rıza Nur Bey e diyor ki beyefendi biz size para verdik, harcırah verdik, Moskova'ya gittiniz, birçok malumat öğrendiniz, bizim onlardan hiçbir haberimiz yoktur. Niçin bizi malumat vermiyorsunuz, diyor. Rıza Nur Beyefendi de diyor ki ben buna her gün hazırım. Meclisin arzu ettiği bir gün gelir izahat veririm. Fakat bu izahatı kısa bir zamanda vermek imkânı yoktur. Her halde birkaç saatlik bir celse ister diyor. Ben de arkadaşlarıma diyorum ki münasip ise Pazartesi günü kendilerini dinleyelim. TAHSİN BEY (Aydın): Malumunuz mühim birtakım vaziyetlerin önünde bulunuyoruz. Belki beyefendiden alacağımız malumat, bu daha iyi bir tesir yapar. Bu izahatı Çarşambaya, Perşembeye atmakta bir mana yoktur. Beyefendi teşrif edeli on gün oldu. Halen bir şeyden malumatımız yok. Hiç bir izahatta bulunmadılar. Biz ne için bu gaflet içinde vakit geçirelim. RIZA NUR BEY (Dışişleri Vekâleti Vekili): Ben izahattan kaçınmıyorum, Tahsin Bey. Bu izahatı ben kendi kendime veremem. Yüce Heyetiniz karar verir ve şu gün izahat vereceksin derse bu olur. 43

44 OSMAN BEY (Lazistan): Bendeniz iki sual soracağım. Birisini Tahsin Bey sordular. Fakat bendeniz Reis Beyefendinin buyurdukları gibi Pazartesi celsesinde diye izahat için Meclisi böyle bir gün tayin etmesine taraftar değilim. Yalnız Yüce Meclis tarafından sizin buraya gelip, izahat vermesinin karara almasını teklif ediyorum. Çünkü olabilir ki vereceğiniz izahat, Hükümete de ait olabilir. TAHSİN BEY (Aydın): Onu o vakit düşünürüz. OSMAN BEY (Devamla): Hükümet Reisi ve Dışişleri Vekili ise İzmir'deler. Onun için Meclis yalnız, sizin izahat vermeniz hususunu karara alır. İkincisi, İzmir'e giden Hükümet Reisi ile Dışişleri Vekilinin ne zaman döneceklerini soruyorum. Eğer dönüş zamanını bilmiyorsanız, en kısa zamanda dönmelerini yazınız. RIZA NUR BEY (Hariciye Vekâleti Vekili): Efendim; ne zaman döneceklerine dair bir haber yoktur. Fakat mümkün mertebe çabuk dönecekleri şüphesizdir. Bendeniz çabuk dönün diye nasıl yazabilirim. Bu benim salahiyetim dahilinde değildir ki. OSMAN BEY (Lazistan): Mümkün olduğu derecede. RIZA NUR BEY (Devamla): Meclis karar verirse o başka. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Oradaki işleri, kalmalarını icap ediyorsa ne yapsınlar. OSMAN BEY (Lazistan): Cebren buraya gelsinler ve emir verilsin demiyoruz ya. RIZA NUR BEY (Devamla): İzahat kâfi mi Efendim? DR. MUSTAFA BEY (Kozan): Bu meseleye karşı Rusya'nın vaziyeti hakkında bir şey söylenmedi. Rusya ne vaziyet almaktadır? RIZA NUR BEY (Devamla): Arz edeyim Efendim. Boğazların serbestliği meselesinde Rusya pek fazla alâkalıdır. Fakat şimdiye kadar bu husus hakkında Rusya'dan resmî bir şey de gelmemiştir. Zaten biz Rusya ile birlikteyiz ve boğazların statüsünde, Rusya'nın ve diğer sahil devletlerin, vaziyetleri hakkındaki vaziyet de malumuzdur. Rusların bu sulh konferansında bulunması, bizim menfaatimize uygundur. Ama bunu İngilizler hesaba katmıyorlar. Bakınız beyanatlarından bu da anlaşılıyor. İhtimal konferansta Rusların da bulunmasını teklif ettiğimiz vakit zorluk çıkaracaklardır. Malumunuz Ruslar Cenevre Konferansına bizim de iştirak etmemiz hakkında müracaat etmişlerdi. Ondan dolayı bizim de onları davet etmemiz lâzımdır. VASIF BEY (Sivas): Doğrudan doğruya Fransızların bir teklifi mahiyetinde buraya intikal eden, İzmir'deki o mesele nedir? RİZA NUR BEY (Devamla): Orada resmen bir müzakere yapıldığına dair bir şey yoktur. Fakat General Pelle'nin İzmir'e gittiği malum ve kendisiyle görüştüğüne 44

45 dair Paşa Hazretlerinin de beyanatları vardır. Anlaşılıyor ki İzmir'de birtakım görüşmeler falan oluyor. Fakat öyle resmî bir konferans mahiyetinde değildir. Öyle olduğuna dair hiç bir malumatımız yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, Dışişleri Vekili Bey in bir saatten beri verdiği malumatı, Dünyanın kendisiyle ve mukadderatıyla uğraşan bir milletin emellerini tatmin edecek bir mahiyette bulmadım. Temsilcilerimizin verdiği adi ajans ve gazete haberleri resmi mahiyette değildir. Anlaşılıyor ki Türkiye Milletini temsil eden o temsilci beylerin düşünceleri sokaklarda ve kahvelerde dolaşan ajans kâğıtları mahiyetinden başka bir şey değildir. Bizi tatmin eden şey, Paşa Hazretlerinin İstanbul'a yazdığı bir muhtıra, bir mektup ve mahiyeti malum olmayan bir şeydir. Siz Pelle'ye veya İngilizlere söyleyiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarını şu suretle tespit etmiştir. Siz söyleyiniz ki biz İngilizlerin dolabına düşmeyeceğiz. Bu dolaba ehemmiyet vermeyeceğiz. Bunlar bin defa söylenmiş sözlerdir. Bunlar siyasî mahiyette sözler değildir. Sonra siyasi bir ağızdan çıkmış sözler de değildir, efendiler. Böyle üç dört sene kan dökmüş, Allah'tan başka kimseden imdat görmemiş... KILIÇ ALİ BEY (Gaziantep): Dışişleri Vekili burada yok. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Dışişleri Vekili gibi bilmiyorum diyen arkadaşa ben hiç bir şey söylemem ki. Bana gazete haberi mahiyetinde ifadelerde bulundular. Başkumandanın ifadesi de Hamit Beyden gelen bir mektup da siz şöyle söyleyin, böyle söylesinden ibaret. Efendiler, siyaset ilminin kaideleri vardır. Sonra efendiler, bunun binlerce şubesi vardır. Böyle gelişi güzel bir millet adına ve hesabına söz söylenemez. Bir millet adına kimseye tarihi vesika verilemez. Sonra insanlar ne kadar hayırlı iş görürse görsünler, kademe kademe, herkese bir vazife verilmiştir. Dışişleri Vekili Başkumandan olamayacağı gibi, Başkumandan da Dışişleri Vekili vazifesini yapamaz. Ne kadar siyasi kudreti olursa olsun, milletin siyasî ağzı ancak Dışişleri Vekâletidir. Dış siyaset o kanaldan idare edilir. Yusuf Kemal Beye bir ordu teslim etmem. Evet, Dış siyasette Paşa Hazretlerine bir söz söylemeye müsaade ve salahiyet verilmedikçe söz söylemesi lâzım gelmez. Salahiyet vermelidir, o vakit söyleyebilir. Bugün İzmir'de muhabere oluyormuş. İzmir'den buraya henüz haberleşme yapılamıyormuş. İstanbul'dan bazı telgraf ve mektuplar geliyormuş ve ajanslarda da şu havadisler varmış. Ey muzaffer Ordu, muzaffer Millet, bütün Dünya bizimle uğraşıyor. Mehmetçiğin gücüyle kazandığı bu zaferi, Allah korusun kaybetmeye mi sarf edeceksiniz? Kuvvet ve kudretinizi kime verdiniz? Büyük Millet Meclisi bu şeyi tatbik etti mi? Efendiler, Büyük Millet Meclisi için bu kâfi midir? Eskiden Türkiye'de iki hükümet vardı, şimdi bugün üç hükümet oldu. Yapılan teşebbüsler ve söylenen sözler bize daha bildirilmemiştir. Ben bilmiyorum bir söz benim kulağıma geldiği halde Dışişleri sandalyesinde oturan bir zat nasıl bilmiyor, Dışişleri Vekili o sandalyede nasıl oturuyor? Bir söz benim kulağıma gelmeden, başkasının kulağına girerse ben orada oturmam. 45

46 Oturursam namerdim. Bizim Dışişleri Vekâleti böyle şeylerden habersiz mi olacak? Sonra bu zat vazifemi yapıyorum mu diyecek? OSMAN BEY (Kayseri): O geldiğinde söyle. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben Meclise söylüyorum. Yüce Meclis kudretine sahip olsun, rica ederim. İzmir'de bir müzakere oluyormuş, Hukuk Müşavirine çağırıyorlar da ne müzakere edildiği Meclise arz edilmiyor. Ben hayret ediyorum. Avrupa'dan gelen adam kimdir? Bizden ne istiyor, ne söylüyor? Bu nasıl vaziyet, nasıl siyaset? Büyük Millet Meclisi vekillerinin, siyasi vaziyetin ne mahiyette olduğunu bilmiyorum demekten başka elinizden ne gelir? Efendiler, rica ederim herkes bu Memlekette haddini hududunu bilmezse iş zıvanadan çıkar. Memleketin geleceğini yine zora sokarız. Onun için buradan giden arkadaşlarınız bize malumat vermek için gitti. Onlarla biz haberleşemiyoruz ama Avrupa bizimle haberleşiyor. Biz İzmir'le haberleşemiyoruz. İçişleri Vekili nerede? Hani bu Devletin telgraf müdürü (uyuyor sesleri) Devlet, Ordusunu sevk ediyor da nasıl... VEHBİ BEY (Karesi): Haberleşme başlamıştır, Hüseyin Avni Bey. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Yirmi günden beri siyasi vaziyet hakkında bize haber yok. REFİK BEY (Konya): İnsan bize haber yok demeye sıkılır, Efendim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Hükümet Reisi bana burada ne söylerse boş. Bugün, on beş gündür iş bitmiş, İzmir'e girilmiş ve onlar ne söylüyor, siz ne söylemişsinizdir diyorum. Çünkü Hamit Bey den gelen kâğıttan şu mana çıkıyor. Son siyasi vaziyet budur, herkesin vazifesini kendisine bildirelim. Herkes kendini ve kendi halkını düşünsün. Sonra bu zaferler sizi zora sokar. Bununla sevinmeyiniz, Cenabı Hak herkesin hakkını verir. Fakat her şeyden mukaddes olan kendi salahiyetinizi... MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkâri): Kimse söylüyorsunuz, bu dertleri biz biliyoruz. Hükümeti çağıralım da onlara söyleyelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Emrivaki karşısında bulunmamak için bu günden söylüyorum ve söyleyeceğim. Vazifemize müdahale ettirmeyelim. O hürmetler tersine dönüyor. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Kimsenin verdiği yok. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Lütfen siz Dışişleri Vekiline haber verin, on beş günlük siyasetinden bize lütfen açıklamada bulunsunlar. Ben ihmal etmiyorum. Meclis ve bu Hükümet ihmal edilmektedir. Bunun neticesi vahimdir, bu kadar söylüyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun Dışişleri Vekili Bey in beyanatı üzerine, Hüseyin Avni Bey burada söz aldılar. Söyledi ve tekrar 46

47 söz söylemek üzere Tevfik Rüştü Bey var, Osman Bey var, Ziya Hurşit Bey var. Yasin Bey var. Fakat müzakere açacaksak, kime karşı? Dışişleri Vekili gitti, kime karşı söz söylenecek? Uygun ise başka gün müzakere edelim. (Hükümet yok, sesleri) Rica ederim Beyefendi kime söz söyleyeceksiniz? Münasip görürseniz müsaade buyurursanız iki önerge var, onları okutuyorum. TBMM Başkanlığına Böyle hayati dakikalarda her şeyi günü gününe ve hatta saati saatine Büyük Millet Meclisinin bilmesi lâzım geldiği halde, Hükümetin Reisi Paşa ile telgraf haberleşmesini henüz temin edilemediği Dışişleri Vekâleti Vekili Beyefendinin ifadesinden hayretle anlaşıldı. Memleketin mukadderatını elinde bulunduran ve hakiki yürütme makamı olan Yüce Meclisi asla karanlıkta bırakılmamak ve vazifesini ifa edebilmek üzere İzmir'le hemen ve her ne suretle olursa olsun haberleşmenin temini hususunun Hükümete havalesini teklif ederim. 23 Eylül 1922 Burdur Mebusu Suphi DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim bu önergeyi Hükümete gönderiyor musunuz? Münasip görenler lütfen ellerini kaldırsın. (gürültüler) Efendim, telgraf hattı tesis etsinler diyor. MUSTAFA BEY (Tokat): Hükümete havale edilsin. TBMM Başkanlığına İzmir'le telgraf haberleşmesi iki haftadan beri kurulamamış olduğundan, günü gününe siyasi vaziyet hakkında Meclise malumat verilemediğinin Dışişleri Vekâletine tebliğini teklif eylerim. Mersin Mebusu Selahattin DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Dışişleri Vekâletine gönderiyoruz. Efendim gizli celse sona ermiştir, aleni celseye geçiyoruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Beyefendi, Dışişleri Vekili Bey geldiler, belki dinlemek isterler. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Bir daha mı söyleyeceksiniz? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Hayır 47

48 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendiler rica ederim, gizli celsenin sona ermesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA VEKİLLER HEYETİ REİS VEKİLİ ABDULLAH AZMİ EFENDİ NİN VE DIŞİŞLERİ BAKAN VEKİLİ DR. RIZA NUR BEY İN DIŞ SİYASET HAKKINDA BEYANATLARI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 108. Birleşim, Gündem: 2/1) Türk askeri Çanakkale önlerinde gergin bir vaziyette beklerken Fransa dan bir nota geldi. İtilaf devletleri boğazlar ve Doğu Trakya yı boşaltmayı ve Ankara Hükümeti ile derhal ateşkes ve barış şartlarını görüşmeyi kabul ettiler. Başkumandan ve Hükümet Reisi ile Dışişleri Bakanı İzmir de, Hükümet ve Meclis Ankara da kısıtlı haberleşme imkânları arasında bu öneriyi hemen görüşmeye başladılar. Bu gelen nota, Meclisteki muhalefetin havasını biraz yumuşattı. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Buyurun Abdullah Azmi Efendi. ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Vekiller Heyeti Reis Vekili): Efendim, Rauf Beyefendinin bundan evvel iki telgrafı daha vardır. Fakat o son malumatları ile memurların biran önce gönderilmelerine dairdir ve kanunun da biran evvel çıkmasına aittir. Bunları ilgili yerlere tebliğ ettim. (işitemiyoruz, sesleri) Efendim, Rauf Beyefendinin son malumatlarına dair bir iki telgrafları vardı. Birisinde içişleri ve adalet memurlarının biran evvel İzmir e gönderilmesini, diğerinde kanunun biran evvel çıkarılmasını yazıyor. Diğer telgrafı okuyorum. TBMM Başkanlığına Muzaffer Ordumuz, Milli Misak ile bilinen milli gayelerimize ulaşıncaya kadar vatani vazifesini emniyetle yerine getirmekten geri kalmayacaktır. Bununla birlikte her vakit olduğu gibi bu safhada da silâha müracaat etmeksizin sulh yoluyla milli gayelerimizi elde etmenin yolları, Başkumandanlıkça aranmaktadır. Paris'ten Başkumandan a Franklin Bouyon imzası ile gelen telgrafta, kendisinin iki güne kadar İzmir'e geleceği bildirilmektedir. Sulh hazırlıklarında Franklin Bouyon un, Paris'te Fransız Başbakan Puankere ile İngiliz Dışişleri Nazırı ve İtalya Büyükelçisinin birlikte hazırlayacakları teklifler hakkında malumat vereceği tahmin olunmaktadır. Bizleri tatmin edecek bütün siyasi teklifleri ehemmiyetle dikkate almak lazım geldiğinden, Franklin Bouyon un getireceği teklifler tarafımızdan dikkatle incelenecektir. Dışişleri 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (23 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 48

49 Vekili Yusuf Kemal ve Avrupa'da teşebbüslerde bulunmuş olan İçişleri Vekili Fethi beylerin İzmir'de bulunmalarında zaruret hâsıl olduğunu ve neticeden Yüce Meclisimize malumat vereceğimizi arz ederiz. 23 Eylül Vekiller Heyeti Reisi Rauf ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Devamla): Dün Hükümeti sabahleyin saat on birde çağırdım, müzakere ettik. Müzakere sonunda aldığımız kararları İzmir e Rauf Beyefendiye telgraf başında tebliğ ettik. Bu sabah erken aldığımız cevabı da ve bizim yazdığımız cevabı da okuyacağım. Dışişleri Vekili Bey den de ayrıca Dışişleri Vekâletine bir telgraf vardır. Onu da Vekil Bey okuyacaklardır. RIZA NUR BEY (Dışişleri Vekâleti Vekili): Hükümet Reisimiz Rauf Bey den gelen telgrafı okuyorum. Dışişleri Vekâletine Vekâletiniz Hukuk Müşaviri Münir Bey, Franklin Bouyon ile yapacağımız mülakatlarda tercümanlık yapmak ve zabıt tutmak için İzmir e istenilmişti. Münir Bey in Franklin Bouyon dan evvel burada bulunması lâzımdır. Hemen hareketinin kendisine tebliğini rica ederim. Başkumandanlıktan icap eden yerlere emir verilmiştir. İstanbul Temsilcimiz Hamit Bey den bugün Başkumandana gelen telgrafta, Fransız askerlerinin İstanbul ve boğazlardan çekilmesi için resmen emir aldıklarını ve İtalyanların da aynı emri aldığını bildiriyor. Bu gibi haberleri Ankara ya da yazacağı tabii olmakla beraber malumat olarak veriyorum. 23 Eylül 1922 Vekiller Heyeti Reisi Rauf RIZA NUR BEY (Devamla): Şimdi de cevap olarak yazdığımız telgrafı okuyacağım Efendim. Vekiller Heyeti Reisi Rauf Beyefendiye Yabancı devletlerin temsilcileri ile yapılacak olan müzakerelerin Ankara'ya nakli hususunda, vekil arkadaşlarımızla birlikte aldığımız Vekiller Heyeti kararı bulunmaktadır. Meclis te geçen gün verilen izahat esnasında bu şekilde ve muhtelif tarzlarda talepler de olmuştur. Diğer taraftan orada yapılacak tekliflerin tetkiki ve bir neticeye bağlanması Hükümet kararıyla olacağından, telgraf haberleşmesinin sık sık kesilmesi sebebiyle fikir alış verişi mümkün olamayacağından, Franklin Bouyon un Ankara'ya gelerek müzakerelerin burada yapılması daha münasiptir. Binaenaleyh derhal merkeze buyrulmasını, bu müzakereler esnasında Reis ve Başkumandan Paşa

50 Hazretlerinin de kısa bir müddet için burada bulunmalarının zaruri olduğunu arz ederiz. Bunun yanında sulh müzakerelerinin mutlaka İzmir'de yapılacak olması durumunda, tarafımızdan yapılan teklifi kabul edilirse bu müzakerelerde delege olarak bulunacakların Hükümetimizce tayin edileceği ve her vakit ki gibi Meclis tarafından karara alınacağı ve bu vaziyetin telgrafla bildirilmesi rica olunur. Vekiller Heyeti Reis Vekili Abdullah Azmi RIZA NUR BEY (Devamla): Yani böyle bir teklif varsa bunu telgraf başında sorduk. Bu sabah aldığımız telgrafı da okuyacağım. Vekiller Heyeti Reis Vekili Abdullah Azmi Efendiye Bilindiği gibi İzmir'e hareketimizden maksat, Başkumandan Hazretleriyle harp vaziyetini ve siyasi vaziyeti tetkik ederek Hükümete ve Meclise arz etmek idi. Bundan önceki telgrafta arz ettiğimiz gibi buraya geldiğimiz günlerde doğrudan doğruya bir dost olarak Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine bir telgraf çekmiş olan Franklin Bouyon un İzmir'e gelmek üzere bulunduğu anlaşılmıştır. Onun buraya gelişleri, siyasetimizle alâkadar olduğundan, Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Bey ve Avrupa'nın son siyasi kararlarına vakıf bulunan İçişleri Vekili Fethi Bey ile onu karşılama mecburiyeti gördük. Aksi takdirde seyahatimizin maksadı olan şeyden istifade edilemezdi. Ancak Franklin Bouyon un Ankara'ya kadar seyahatinin uygun olup olamayacağı onun buraya gelişinde anlaşılacaktır. Sulh için henüz bir taraftan teklif gelmiş değildir. Şu halde delege meselesi bahis mevzu olamaz. Franklin Bouyon İtilaf devletleri adına bir teklifte bulunursa, tetkik için tabii evvela Hükümete ve Yüce Meclise arz edilecektir. Başkumandan Hazretleri, vekil beyefendilere ve Yüce Meclisin muhterem üyelerine kalben samimi selam ve temennilerini takdim eyler. Biran evvel Ankara'ya gelmek emelinde bulunduklarını, fakat bugünkü vaziyetin henüz buna müsait bulunmadığını, inşallah Franklin Bouyon ile görüşülmesinden sonra birlikte Ankara'ya dönmelerinin mümkün olacağını, bizim burada bulunmamızın Memleket menfaatleri bakımından zaruri olduğunu arz ederim. Vekiller Heyeti Reisi Rauf (imza kimin, sesleri) ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Vekiller Heyeti Reis Vekili): İmza Rauf Bey indir, Efendim. Zaten haberleşmemiz hep Rauf Bey ledir. Bunları aldıktan sonra saat 11,50 de İstanbul'da bulunan temsilcimiz Hamit Bey tarafından, telsizle bir yazı geldi. Hükümet olarak aramızda hiç bir müzakerede bulunmaksızın Yüce Meclisinize arz etmek üzere Vekil Beyefendi sizlere arz edeceklerdir. 50

51 İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Rauf Beyin bu telgrafı üzerine hiç bir müzakere cereyan etmedi mi? Ne onun üzerine, ne de Hamit Bey in yazısı üzerine müzakere cereyan etmedi mi? ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Devamla): Bu sabah aldık, Efendim. RIZA NUR BEY (Dışişleri Vekâleti Vekili): Efendim, İstanbul Temsilcimiz Hamit Bey den gelen yazıdan sonra, arz olunan malumatın o kadar ehemmiyeti kalmıyor. Anlaşılıyor ki Franklin Bouyon Fransa dan bir şey getirmemiştir, belki de hususi bir temenniler getirmiştir. Bugün alınan telsizle Hamit Bey den bir nota geldi. Şimdi Yüce Heyetinize arz edeceğim. Evvelâ okuyacağım şey Hamit Bey dendir. Dışişleri Vekâletine Fransa Komiseri General Pelle'ye bugünkü notayı tebliğ eden Başbakan Puankare'nin telgrafı ektedir. Sulh Konferansının şartlarını ve mahiyetini açıklamak için gönderilen bu nota, Üçler Konferansı diye adlandırılan İngiltere, Fransa ve İtalya hükümetleri tarafından hazırlandı. İstanbul'da Büyük Millet Meclisi Hükümeti temsilcisi olarak bana verildi. Lüzum gördüğünüz takdirde bir nüshasını da Babıâli ye yani İstanbul Hükümetine verebilirsiniz denildi. Bu nota tarafımdan İzmir'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine de gönderilmiştir. 24 Eylül 1922 (telgrafın Babıâli ile ilgili cümlesi okunurken gülüşmeler oldu) 51 TBMM Hükümeti İstanbul Temsilcisi Hamit Müttefik Devletler Dışişleri Nazırlarının Barış Şartları hakkında Notası Üç müttefik Hükümetin dışişleri nazırları, tam salahiyete sahip bir temsilcilerini Venedik te veya başka bir yerde yapılması düşünülen bir toplantıya gönderip, göndermeyeceklerini hususunu bildirmelerini Büyük Millet Meclisi Hükümetinden rica ederler. Bu toplantıda Türkiye temsilcisiyle beraber Büyük Britanya, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Sırbistan, Hırvatistan ve Çekoslovakya devletleri ie Yunanistan ın delegeleri bulunacaklardır. Bu toplantı ilgili hükümetler hazırlıklar yapılır yapılmaz en kısa zamanda başlayacaktır. Toplantının gayesi, Türkiye ile Yunanistan ve İtilaf devletleri arasında bir sulh konferansı toplanması hakkındadır. Üç müttefik devlet, Türkiye'nin Meriç ve Edirne'ye kadar Trakya'yı tekrar elde etme arzusunu iyi niyetle düşündüklerini beyan için bu fırsatı vesile sayarlar. Sulh müzakereleri esnasında İtilaf devletleri, geçici olarak tarafsız mıntıka ilan ettikleri yerlere Ankara Hükümetinin, Ordusunu göndermemesi şartıyla, Türkiye'ye verilmesini memnuniyetle müdafaa edeceklerdir. Esasen şurası kararlaştırılmıştır ki

52 imzalanacak olan sulh antlaşmasında, Türkiye ve komşularının menfaatlerinin korunması, sulhun muhafazası için daha sonra tayin edilecek bazı mıntıkaların askersiz bir hale getirilmesi, Türk hâkimiyetinin yeniden kurulması, nihayet Milletler Cemiyeti himayesi altında boğazların serbestliği ve ırk, din azınlıklarının güvenliği için maddeler bulunacaktır. Zaten üç devlet Türkiye'nin Milletler Cemiyetine katılmasını memnuniyetle kabul ve müdafaa edeceklerdir. Sulh Antlaşması imzalanır, imzalanmaz İstanbul'daki Müttefik askerlerinin geri çekilmesi hakkında geçen Mart Ayında verilmiş olan teminatı üç Müttefik devlet tekrar ederler. Üç Müttefik hükümet, konferansın başlamasından evvel Türk ve Yunan askeri memur ile İstanbul daki Müttefik generalleri tarafından tespit edilecek olan bir hat üzerine Yunan kuvvetlerinin çekilmesini temin etmek üzere nüfuzlarını kullanacaklardır. Bu müdahale karşılığında Ankara Hükümeti, ne konferanstan evvel ve ne de konferans esnasında geçici tarafsız mıntıkalara asker göndermemeyi, ne boğazlara ve ne de Marmara Denizi ne geçmemeyi taahhüt edecektir. Yukarıda sözü edilen olan hattı tayin ve tespit için Mustafa Kemal ile Müttefik generaller arasında Mudanya veya İzmir'de derhal bir toplantı yapılabilir. Müttefik hükümetler, davetlerinin kabul göreceğine ve bütün medeni Dünyanın arzu ettiği bir sulhun tesisi için müttefikleri ile olduğu gibi Türkiye ile de birlikte çalışacaklarına inanmaktadırlar. Paris, 23 Eylül 1922 Fransa Dışişleri Nazırı M. Puankare RIZA NUR BEY (Devamla): Efendim, bu henüz yeni geldi. Arz ettiğimiz gibi Hükümetçe bir müzakere yapılmamıştır. Tabiidir ki bir müzakere yapılacak ve Yüce Heyetinize arz edilecektir. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Hangi Hükümete? Buradaki mi, yoksa İzmir'deki mi? RIZA NUR BEY (Devamla): Efendim, bir çaresi düşünülecek ve çalışılacaktır. Zannederim ondan sonra müzakere olunur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Biz Hükümeti burada kabul ederiz, başka yerde olduğunu kabul etmiyoruz. TAHSİN BEY (Aydın): Bugün tarafsız mıntıka denilen yerlerin Anadolu'da bulunan kısmı bizim işgalimize geçmiş midir, geçmemiş midir? RIZA NUR BEY (Devamla): Bu hususta bir resmi malumat yoktur. Ne durumdadır bilmiyoruz. TAHSİN BEY (Devamla): Bunun öğrenilmesini rica ederim. ETHEM FEHMİ BEY (Menteşe): Çanakkale' ye mutasarrıf tayin olunduğunu bugün gazetelerde gördük. 52

53 RIZA NUR BEY (Devamla): Yok Efendim. Orası işgal olunduğundan dolayı değil, oraya bendeniz de bir doktor tayin ettim. Fakat eskiden de biliyorsunuz ki Çanakkale'de İtilaf kuvvetleri vardır. Yine bizim her türlü memurlarımız vardır. O Çanakkale'de olabileceği gibi merkezi başka tarafta da yapabilir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu mesele hakkında ne zaman müzakere yapmak ve ne suretle müzakere edilmesini aranızda görüştünüz mü? Bunu anlamak isterim. Bu husus için Hükümet İzmir de olanları davet ediyor mu? Yahut Meclisin yarından sonra karar vermesi mi daha doğrudur? Vekiller arasında bir şey kararlaştırılmış mıdır? Bunu anlamak isterim. RIZA NUR BEY (Devamla): Henüz Hükümet arasında bir fikir alış, verişi yapmak için lazım gelen zaman bulunmamıştır, henüz yeni aldık. Notanın yarısı gelmemişti onu tamamladık, tercüme ettik ve Yüce Heyetinize arz ediyoruz. Tabii ki evvelce Hükümet Reis Vekili Abdullah Azmi Efendi Hazretlerinin arz ettiği gibi, buradaki vekiller istiyor ki Hükümet tamam olsun ve bir an evvel müzakereye başlanılsın. Onun için daha henüz ne vakit müzakere edileceği hakkında bir karar alınmamıştır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, Hükümet gecikirse niye gecikti diye burada çen çen ederiz. (gürültüler, çen çen nedir, geri al sesleri) Geri aldım. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, bu notanın tarihini söylemediniz. RIZA NUR BEY (Sinop): Okudum Efendim, dikkat buyurmamışsınız. Paris, 23 Eylül 1922, dedim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Franklin Bouyon un 21 Eylül de İzmir'e geldiğini gazeteler yazıyor. Bugün dört gündür İzmir'de olduğuna göre, Paris'ten hareket ettiği vakit henüz İtilaf dışişleri nazırlarının toplantısı son bulmamıştı ve bu notaya karar verilmemişti. Bendenizce onun tekliflerinin bir hükmü yoktur. Asıl mesele bu notadır, budur. TAHSİN BEY (İzmir): Efendim, bu notada konferansta İngiltere, İtalya, Japonya, Sırbistan, Çekoslovakya, Hırvatistan ve Yunanistan ın bulunacağına göre acaba Ruslar boğazlar meselesinde bahis oldu mu? RIZA NUR BEY (Sinop): Bu tabii bahis mevzu değil. Fakat evvelce arz etmiştim. Biz Milli Misakta Boğazlar statüsünün yani şartları ne ise malum ona statü derler, umumileşmiş bir tabirdir. Bunu bütün Karadeniz e kıyısı olan devletler için kabul ediyoruz. Sonra Rusya ile bir antlaşma yaptık. Rusya'nın konferansa davet edilmesinde zaten vefa borcumuz vardır ve Hükümetimiz Rusya'nın da davet edilmesini teklif edecektir. Ama ben şimdi zannediyorum ki onlar Rusya'nın davet edilmesini kabul etmez. Bendeniz cidden biliyorum ki Rusya'yı kabul etmeyeceklerdir. Fakat biz vazifemizi yapacağız. Nitekim bu, bize bir taraftan lüzumlu olduğu gibi diğer taraftan da Rusların Cenevre Konferansında bizi davet etmelerini teklif etmek itibariyle de nezaketen lâzımdır. O zaman Ruslar teklif 53

54 ettiler, onlar kabul etmedi. Şimdi de Rusları kabul etmezlerse nasıl ısrar edebileceğiz? Aynı meseledir. Fakat davet etmeğe mecburuz ve edeceğiz. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendim, bu müzakereye dair bir şey arz edeceğim müsaade buyurunuz. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkâri): Efendim, henüz müzakere etmemişler. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendim, daha bu nota yeni gelmiş. Vekil Beyefendi diyorlar ki biz bunun üzerinde hiç bir müzakere ve münakaşa etmedik. O halde bizim burada sözümüz beyhude gidecektir, açılacaktır. O vakit bunu inşallah müzakere ederiz. Yalnız bendeniz bir şey rica edeceğim. Şimdiye kadar gelen notalar ne kadar kapalı geliyordu. Elhamdülillah bugün bir ışıklı nota gelmiştir. (ışıklı değil, sesleri) Cenabı Hakka şükürler ederim, BOZAN BEY (Urfa): Musul için bu notada bir şey yoktur. Dr. RIZA NUR BEY (Sinop): Şimdi Efendim, Musul için bir şey yoktur, buyuruyorlar. Bu, bizim tarafımızdan yapılmış bir şey değildir. Onlar tarafından yapılmış bir şeydir. Fakat efendiler, buna tabiidir ki emin olunuz Hükümet her tarafı düşünecektir. Bu notaya verilecek cevap tabiidir ki Yüce Heyetinizden geçecektir ve arz edilecektir. Biz yalnız ne düşündük? Şimdiden Meclisin haberi olsun diye arz ettik. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Dışişleri Vekili Bey izah ettiler Efendim. Tabii bunun için müzakereye lüzum kalmadı. (hayır sesleri) OSMAN NURİ BEY (Lazistan): Başka bir meseleye dair bir temennimiz var. SELAHATTİN BEY (Mersin): İzmir dekileri bir an evvel davet etsinler. (aleni celseye geçilsin, sesleri) ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Vekiller Heyeti Reis Vekili): Davet ettik, tekrar edeceğiz. Çünkü mühim meseledir. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkâri): Burada müzakere edilecek, davet ediniz. OSMAN BEY (Lazistan): O vakte kadar cereyan eden mesele için hareketlerini tehir etmişlerdi. Bu düşünceleri makul idi. Fakat bu nota geldikten sonra Franklin Bouyon u beklemek için mana yoktur. Burayı teşrif etsinler, arzu ederse buraya gelir. ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Vekiller Heyeti Reis Vekili): Efendim, öyle zannediyorum ki bu nota aynı zamanda her iki tarafa da tebliğ edilmiştir, İzmir de halde arkadaşlarımız bizim kadar düşünürler. Binaenaleyh hareket ettiklerini zannediyorum. Franklin Bouyon un bu notaya karşı kıymeti kalmamıştır, Efendim. 54

55 MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim; bu mesele kapanmıştır. Gizli celsenin sona ermesini oylarınıza sunuyorum. Kabul edilmiştir EYLÜL 1922: GİZLİ OTURUMDA İNGİLİZLERİN TRAKYA VE İSTANBUL DAKİ HAREKETLERİ VE ESİR DEĞİŞİMİ HAKKINDA MUSTAFA KEMAL PAŞA DAN GELEN TELGRAFLARIN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 109. Birleşim, Gündem: 2/1) Türk Süvari Kolordusu İzmir üzerinden kuzeye ilerledi ve Çanakkale önlerine geldi. Türk Komutan, Çanakkale'de bulunan İngiliz-Fransız işgal kuvvetlerine bir ültimatom vererek geçit hakkı istedi. Bunun üzerine bölgede bulunan Fransız birlikleri derhal geri çekildiler. İngiltere Hükümeti ise bir bildiri yayınlayarak Türkiye'ye savaş ilan edileceğini duyurdu. Mustafa Kemal Paşa bu durumu derhal Meclise bildirdi. Bu haber Meclisin siyasi havasını birden değiştirdi. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Reis Paşa Hazretlerinden gelen telgraf okunacaktır. TBMM Başkanlık Divanına Askeri harekâtımız İzmir havalisine, Marmara sahillerine ve Boğazlar mıntıkasına dâhil olduğu günden itibaren, ciddi askeri ve siyasi harekâtlar iç içe bir vaziyete girmiştir. 9 Eylül tarihinden itibaren hemen her gün askeri birliklerimiz İtilaf askerleriyle karşı karşıya bulunurken, bizim temsilcilerimiz İtilaf devletlerinin konsoloslarıyla temas etmekte ve devamlı askeri harekâtımızın tehirine dair teşebbüslere maruz kalmaktayız. Başkumandanlık bir taraftan askeri harekâtın tehiri ile kazanılan zaferlerin elden çıkması endişesinde bulunmakta ve diğer taraftan askeri harekâtımızı durdurmaya dair İtilaf devletlerinin teşebbüslerini mani olmaya ve her hangi bir oyuna gelmemeye çalışmaktadır. Hükümete tebliğ olunan resmî notadan başka, Başkumandanlığa yapılan müracaatlar, sadece askeri harekâta dairdir. Askeri harekâtımızı art niyetli siyasi tesirlerden kurtarabilmek için alınan askeri kararların tehir edilmesi şuan için mümkün değildir. Bu sebeple Hükümet Reisi Rauf Beyefendinin ve Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Beyefendinin bir kaç gün daha burada bulunmalarına ihtiyaç vardır. Bu arkadaşlarımızı Başkumandanlık Karargâhına göndermek suretiyle gösterdiğiniz samimi destekleriniz için de memnuniyetimi şükranlarımla ifade ederim. Son itilâf notasında yer almış ve Yunan ordusunun Trakya'ya çekileceği hududun tayini maksadına dair olarak 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (25 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 55

56 Mudanya'da kumandanlar arasında yapılması düşünülen askeri konferansın teferruatını bir defa da Franklin Bouyon dan dinlemek, askeri ve siyasi vaziyetin anlaşılması için faydalı olduğu kanaatindeyim. Perşembe günü yapacağımız bu görüşmeden sonra Başkumandanlığın askeri vaziyetin mütalaasında açıklık olacağından, Rauf ve Yusuf Kemal Beyefendilerin ondan sonra Ankara ya dönmeleri uygundur. Zaferimiz hamdolsun her gün artarak Dünya kamuoyunda daha çok hürmet ve takdir edilir bir vaziyet almaktadır. Siyasi vaziyetimizin Büyük Millet Meclisi ile onun Hükümeti tarafından milli gayelerimize uygun bir surette halledileceğine ümidimiz mevcut olduğunu arz ederim ve gizli celsede Yüce Meclisinizde okunmak üzere, malumat için hazırlanmış olan bu yazıyı Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına takdim ederim. 26 Eylül 1922 TBMM Reisi ve Başkumandan Mustafa Kemal ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Vekilleri Heyeti Reis Vekili): Efendim, Rauf Beyefendiden de bir şey vardır. Biz geçen celseden sonra arkadaşlarımızı davet etmiştik. Buna cevap veriyorlar. Vekiller Heyeti Riyaset Vekilliğine Mühim kararlar mecburiyetinde bulunduğumuzu biz de tamamıyla takdir ediyor ve biran evvel Ankara ya dönmek istiyoruz. Fakat Puankare'nin bilgisi dâhilinde Franklin Bouyon İzmir'e geliyor. Paşa Hazretlerine çektikleri başka bir telgrafta kendisiyle görüşmeksizin hiç bir karar verilmemesini Başkumandan Paşa Hazretlerinden umumi menfaatlerimiz için rica ediyor. Franklin Bouyon ile yapılacak mülakat bizi son nota hakkında aydınlatacaktır ki bunun ehemmiyeti Yüce Heyetinizce de takdir buyrulur. Franklin Bouyon en seri vasıta ile Perşembe günü gelecek. Gelince açık açık her şeyi görüşülerek o gün akşamı, olamazsa Cumartesi sabahı hareket edeceğimizi arz ve bu suretle iki gün daha müsaade buyrulması için Yüce Meclise bildirilmesini rica ederim. Vekiller Heyeti Reisi Rauf ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Devamla): Bu ana gelinceye kadar biz üç defa telgraf çektik. En son gelen cevap budur. Bunu Yüce Meclisinize bırakıyoruz. Çünkü başka cevap gelmedi. (uygundur sesleri) Sonra Dışişleri Vekâleti Vekili Beyefendiye gelen telgraflar da vardır. RIZA NUR BEY (Dışişleri Vekâleti Vekili): İstihbarat olarak şöyle bir haber almıştık. 56

57 Vekiller Heyeti Riyasetine İngiliz Komiseri General Harington'un bu sabah bana gönderdiği mektupta, iki bin Türk süvarisinin Çanakkale civarına ve tarafsız mıntıkadaki Erenköy e geldiğini ve Çanakkale'deki İngiliz kumandanı Türk kumandanına tarafsız mıntıkadan çekilmesini teklif ettiği halde henüz çekilmediklerini, keza Biga'dan da bin kadar Türk süvarisinin tarafsız hatta geçtiklerini beyan ile Çanakkale İngiliz kumandanının verdiği notada Türk süvarileri geri çekilmediklerinde kara, deniz ve hava kuvvetleri ile karşı koymak hususunda kendisine salahiyet verildiğini bildirmiştir. 26 Eylül 1922 TBMM Hükümeti İstanbul Temsilcisi Hamit RIZA NUR BEY (Devamla): Ondan sonra Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Bey den bir telgrafı aldım. Bu telgrafın iki eki var. Biri General Harington dan İzmir e Başkumandan Hazretlerine yazılmış telgraf. Diğeri de Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin cevabı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Erenköy ün ve Biga'nın batısına gelen süvarinizi geriye çekmeniz için sizinle derhal haberleşmesini Temsilciniz Hamit Beyden rica ettim. Her gün bir hadise çıkacak diye pek endişeleniyorum. Binaenaleyh sulh müzakereleri sırasında kıtalarınızı tarafsız mıntıka dışına çekmenizi rica ederim. 26 Eylül 1922 İngiltere Hükümeti İstanbul Yüksek Komiseri Harington İngiltere İşgal Kuvvetleri Komiserliğine Tarafsız bir mıntıkanın şimdiye kadar Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle, alâkadar Hükümet arasında kararlaştırılmış olduğundan haberdar değilim, Süvarilerimizin ve kıtaatımızın harekâtı, mağlup Yunan Ordusunun takip harekâtından ibarettir. Bildiğiniz gibi Anadolu'yu baştanbaşa tahrip eden, yakan ve yüz binlerce nüfusu halsiz ve gıdasız bırakmış olan Yunan Ordusu, Trakya'da bir taraftan aynı zulme devam ederken, diğer taraftan her geçen günden istifade ederek yeniden teşkilatlanmaktadır. Yunan kuvvetlerinin tarafsız mıntıka dediğiniz şeye riayet etmediğinin en yakın bir misali olarak, 23 Eylül akşamı Yunan tayyarelerinin Ezine civarında Türk toprağında uçtuklarını ve Yunan donanmasının 26 Eylül de bile İstanbul limanında demir atmış olduğunu söyleyebilirim. Hadise çıkarmamak için bizim gayretimiz hakiki ve 57

58 samimidir. Çanakkale'deki kuvvetleriniz tarafından Erenköy ile Çanakkale arasındaki arazimiz üzerinde tahribat yapılması, Çanakkale kasabamız civarında binaların yıkılması, bize ait olan silah ve mühimmatın imha edilmesi, kıtalarımız civarında top, bomba atılması, Yunan Ordusunu takip ettiğimiz yol üzerinde tahkimat yapılmakta olması ve bu tahkimatta Müslüman ahalinin çalıştırılması gibi hareketlerin sebeplerini anlamakta cidden güçlük çekiyoruz. Türk Milletinin, boğazların serbestliğine riayet etmeyi ilan etmiş olduğunu hatırlatır ve samimi olarak ümit ettiğimiz müspet neticeye varmaya mani olacak vaziyetlere meydan verilmemesini zatı devletlerinden rica ederim. 26 Eylül 1922 TBMM Reisi ve Başkumandan Mustafa Kemal MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Burdur Mebusu İsmail Suphi Beyin bir önergesi var. Okuyalım da eğer aleni celseye geçilsin denirse ona göre hareket edelim. TBMM Başkanlığına İtilaf devletleri tarafından Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilmiş olan sulh teklifine dair son notaya cevap verilinceye kadar bir hafta zaman geçmek mecburiyeti olduğu görülmektedir. Hâlbuki İngiliz kara, deniz ve hava kuvvetlerinin tarafsız mıntıka dedikleri boğazlar havalisinde toplanmaları devam edilmekte olduğu gibi Türkiye'nin Başşehri İstanbul un emniyet ve muhafazası aleyhinde Rum Patrikhanesi başta olarak bazı müesseselerin tertip içinde oldukları işitilmektedir. Bu sebeple TBMM Hükümetinin cevabı varıncaya kadar İtilaf askerleri tarafından yapılmakta olan her türlü yığınak ve tahkimattan vazgeçilmesi ve İstanbul Şehrinin emniyet ve muhafazasına itina edilmesi hususlarının İtilaf devletleri İstanbul temsilcilerine hemen bildirilmek üzere Hariciye Vekâletine havalesini rica ederim. Burdur Mebusu İsmail Suphi RIZA NUR BEY (Hariciye Vekâleti Vekili): Efendim, önerge sahibi muhterem arkadaşlarımızın arzularını zaten yapmıştık. Bundan iki gün evvel Hükümette müzakere edildi. Bendeniz Hamit Bey e şöyle bir telgraf verdim. 58

59 TBMM Hükümeti İstanbul Temsilcisi Hamit Bey e İngiliz İşgal Kuvvetlerinin Çanakkale ve İstanbul da yapmakta oldukları yığınak ve tahkimatın, arzu etmekte olduğumuz sulh faaliyetlerini zorlaştırıcı mahiyette olduğunun İngiltere Hükümeti Temsilciliğine şifahen tebliği, yazılı olarak da gazetelere, Fransa ve İtalya temsilciliklerine verilmesini beyan ederim. Dışişleri Vekâleti Vekili Rıza Nur İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Rıza Nur Beyefendi. Yalnız önergemde ikinci bir hüküm vardır. İstanbul'da bazı müesseselerin tertip içinde olduklarını yazdım. RIZA NUR BEY (Devamla): Şimdi biz onu da dikkate aldık ve dedik ki yığınak kelimesi hepsini içine alıyor. Çünkü İstanbul dan haber aldık. Resmî değildir, bunlar ajans haberleridir. Kırk bin kadar Rum ve Ermeni yi askere alıyorlarmış. Birtakım tertibat, yangın, katliam ve falan yapacaklarmış. Ne dereceye kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. İşite bu vesile ile arz edeyim ki bendenize bunu söylemek vesile oldu. Abidin Bey biraz itirazda bulundu. Geciktik falan denildi. Hâlbuki Yunan'ın Trakya'da zulüm yaptığı hakkındaki fikrini de önerge sahihlerine bendeniz verdim. O arkadaşlarda itiraf etsinler. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, İzmit Mebusu Hamdi Bey in esirler hakkında da bir önergesi var? Uygun görürseniz aleni celse yapalım. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim, aleni celsede okunması icap eden bir önergedir, arz edeyim. Yüce Heyetiniz nasıl arzu ederse öyle olsun. Önergemi aynen okuyorum. TBMM Başkanlığına Beynelmilel Kızılhaç-Kızılay Heyetinin 1907 talimatnamesine göre iki seneden beri esir olanların memleketlerine veya tarafsız bir devlete gönderilmeleri hüküm altına alınmıştır. Bu sebeple Edirne'de esir olan ve 25 Temmuz 1922 tarihinde iki senelik müddetlerini doldurmuş bulunan, Kolordu Kumandanı ve Edirne Mebusu Albay Cafer Tayyar Bey le diğer subay ve askerlerimizin terhisleri ile Memleketimize iadeleri veya tarafsız bir devlete gönderilmeleri için Yunan Hükümeti nezdinde teşebbüste bulunulması ve bu kabul edilmediği takdirde elimizde bulunan Yunan esirlerin bir kısmıyla mübadelesi hususunun Hükümete tebliğini teklif ederim, Efendim. 59 İzmit Mebusu Hamdi HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Efendim, Trakya'da esir olan arkadaşlarımız 25 Temmuzda iki senelik esaret müddetlerini tamamladılar. Geçen defa Yüce

60 Heyetiniz tarafından bunların mübadele edilmesi tebliğ edilmişti. O zaman Hükümet Cafer Tayyar Bey i, ancak bir kolordu kumandanıyla mübadele edebileceğini söylemişti. Hâlbuki bu Beynelmilel Kızılhaç-Kızılay Cemiyetinin hükümetler üzerine manevi bir nüfuzu vardır. Binaenaleyh böyle harp eden iki hükümet tarafından bir protokol ile teyit edilmemiş olsa bile ve Yunanistan'ın bugünkü vaziyetine göre Hükümetimiz tarafından yapılacak bir tebliğ üzerine bunları ya Memleketimize iade eder veya tarafsız bir memleket arazisine nakleder. Binaenaleyh bu husus İstanbul'daki İtilaf komiserleri vasıtasıyla Yunan Hükümetine tebliğ edildikten sonra şayet bu husus kabul edilmezse, esasen oradaki esirlerimiz Yunan esirlere göre çok az sayıda olduğundan, iki seneden beri elim bir vaziyette bulunan oradaki esirlerimizin mübadele edilmesini teklif ediyorum. Binaenaleyh bu önergem Hükümete gitsin. RIZA NUR BEY (Dışişleri Vekâleti Vekili): Bugüne kadar Yunanla hali harpte bulunduğumuz müddet epeyce uzundur ve bugün ise sulh kapıları açılmış gibi görünüyor. Bu iş en ziyade sulh müzakeresinde yapılacaktır. Bizim Yunanın elimizde bulunan esirleri sulh müzakeratı zamanında bir kuvvettir ve bunu bırakamayız. Sonra bu Yunan esirleri belki canidir, katildir. Belki de bunları muhakeme edeceğiz. Bunları nasıl bırakırız? Yani bırakamayız. Yani bendenizce de Hükümetçe de bunları bırakamayız. (doğru sesleri) Bu bahis mevzu olamaz. (kâfi sesleri) HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim; Rıza Nur Beyefendi yalnız bir noktasına cevap verdiler. Bendeniz de kabul ediyorum. Fakat bendeniz de diyorum ki Kızılhaç-Kızılay Cemiyetinin kararları vardır. İki sene esaret müddetini ikmal edenler salıverilirler. Hükümetten istirham ediyorum. Yani bir teşebbüs yapmak bir şey midir? (gürültüler) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bu önergenin Hükümete havalesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. (Oylamaya lüzum yoktur, sesleri) Kabul edilmemiştir, Efendim. Aleni celseye geçilmesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Aleni celseye geçilmiştir. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (27 Eylül 1922), 1.Dönem, c.3, s , 60

61 4 EKİM 1922: BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN ASKERİ HAREKÂT HAKKINDAKİ BEYANATI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 112. Birleşim, Gündem: 9/1) İtilaf devletlerinin İzmir de Mustafa Kemal Paşa ya yaptıkları ateşkes teklifi üzerine, Başkomutanlık adına Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa nın başkanlığında askeri bir heyet Mudanya ya gitti ve görüşmelere başladı. Mustafa Kemal Paşa da Hükümet Reisi Rauf Bey ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ile Ankara ya döndüler. Başkomutan Büyük Taarruzu ve Zaferi bütün ayrıntıları ile milletvekillerine anlattı. Meclis üç yılın en coşkulu oturumunu gerçekleştirdi. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Başkumandan Paşa Hazretleri kazandığımız zafer hakkında beyanatta bulunacaklar. Söz Paşa Hazretlerinindir. (umumi ve sürekli alkışlar) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Arkadaşlar, kalbimde derin bir hasret bırakmış olan ayrılıktan sonra tekrar size kavuştuğumdan dolayı pek mesudum. (şükranlarımızı sunarız, sesleri) Cenabı Hakka hamdolsun ki ordularımızın silâhlarına emanet ettiğiniz aziz ve mübarek maksat, arzu ettiğiniz gibi emniyet ve itimadınızın yerinde kullanıldığını gösteren mesut bir neticeye vardı. En karanlık ve en talihsiz günlerimizde Meclisimiz, sarp ve yalçın bir kaya gibi azim ve imanı sayesinde, bu parlak neticeye erişmek için lâzım gelen imkânları daima kullandı. Millî meselelerde şaşmaz bir sağduyu ile daima doğruyu ve daima iyiyi bulan Meclisimizin, bu neticelere ermekten dolayı duyduğu saadet kadar ne düşünülebilir? Milletin mukadderatını doğrudan doğruya kullanarak, ümitsizlik yerine ümit, perişanlık yerine istikrar, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin yiğit ve kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğundan dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. (şiddetli ve sürekli alkışlar) Kalbim bu saadetle dolu olarak, pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı, bütün Dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve İstiklâl fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum. (sürekli alkışlar) Arkadaşlar; tebrik etmek saadetine ulaştığım bu zafer, izah edilemez. Bunu anlamak, bugün değil belki yarın tarih sayfalarında açık ve seçik araştırıldıktan sonra mümkün olacaktır. Fakat hissediyorum ki benim ağzımdan buna dair bazı sözler işitmek istiyorsunuz. (hay, hay sesleri) Bu arzularınızı tatmin etmek için, mühim bazı açıklamalarda bulunacağım, (teşekkür ederiz sesleri) Arkadaşlar, geçen sene herhalde Ağustos un beşinci günü bu kürsüden beni Başkumandan tayin etmiş olduğunuz zaman teşekkür ederken demiştim ki Memleketimizi çiğnemek üzere, Memleketimize giren Yunan Ordusunu Mukaddes Yurdumuzda boğacağız. Bu sözümde hata etmemiş olduğumu meydana gelen hadiseler ispat etti, zannederim. Hakikaten Yunan Ordusu Mukaddes Yurdumuzda tamamen boğulmuştur. (alkışlar) Arkadaşlar, o gün bu kürsüyü terk ettikten sonra Sakarya 61

62 gerilerine kadar gelmiş olan Ordumuza katılmıştım. Cümlenizin hatırındadır ki yirmi bir gün ve yirmi bir gece devam eden Sakarya Meydan Muharebesinin son günlerinde Ordumuz düşmanın sol kanadına karşı taarruza geçti ve bunun neticesi olmak üzere çok kuvvetli olan Yunan Ordusu mağlup ederek geri çekilmeye mecbur etti. Ondan sonra tekrar hu kürsüye geldim ve dedim ki kararımız en son düşman askerini Vatanımızdan kovuncaya kadar, taarruza devam etmektir, düşmanı takip eylemektir. Bu sözümü harfiyen takip ve tatbik etmiş olduğumu, meydana gelen hadiseler ispat etmiştir. Hakikaten o gün için, düşman ordusunu takip etmek hususunda verilen karar, bu zamana kadar devam etmiştir. Fakat arkadaşlar; şunu itiraf etmek mecburiyetindeyiz ki Ordumuzun o günkü hali, vaziyeti, şartları ve vasıtaları hemen uzun mesafeler üzerinde seri harekâta müsait bulunmuyordu. Bu sebeple lâzım gelen her şeyi ikmal etmek için bir zaman lazımdı. Fakat hakikati kesin olarak herkesin bilmesi lâzımdır ki bu senenin ortasında Ordumuz düşman ordusunu mağlûp etmek için lâzım gelen kuvvet ve kudreti elde etmiş bulunuyordu. Fakat bütün Milletimizin ve onun hakiki temsilcilerinden meydana gelen Meclisimizin isteği, kan dökmeden, sulh yoluyla milli maksadımızı elde etmek olduğunu pek güzel anlıyordum. Binaenaleyh efendiler, askeri gücümüzü kullanmadan önce, kan dökmeye sebebiyet vermeksizin, meseleyi sulh yoluyla halletmek için teşebbüste bulunmak da ayrıca bir vazife idi. Bu vazifeyi ifa etmek için her türlü tedbire müracaat edildi. Bu cümleden olmak üzere, en kıymetli arkadaşlarımızdan iyi niyetlerine ve isabeti düşüncelerine fevkalade emniyet ve itimat ettiğimiz Hükümetimizdeki arkadaşlarımızdan Fethi Beyefendi Hazretlerini Londra 'ya kadar göndermiştik. Arkadaşımız, gerek Londra'da ve gerek diğer büyük devletlerin başkentlerinde siyaset adamları ile görüşmek, müzakere yapmak ve sulhun tesisi için, her şeyi yapmak için, salahiyete sahip bulunuyordu. Fakat efendiler, Fethi Bey in Londra'da karşılanış şekli ve bilhassa o günlerde İngiltere Başvekili Lloyd George'un Parlamento kürsüsünden verdiği nutuk gösteriyordu ki bütün bu teşebbüslerimiz, göz ardı edilmiştir. Filhakika insani düşüncelerimizin icabı olarak yapmış olduğumuz bu teşebbüse İngiliz Hükümetinin vermiş olduğu mana, iyi niyetli teşebbüsümüzün yanlış anlaşılmasından ibaretti. Zannettiler ki Ordumuz zayıftır, taarruz etmek değil, yerinden kıpırdayamayacak bir halde bulunuyor. Zannettiler ki Meclisimiz ve Hükümetimiz zayıftır ve ümitsizdir. Şüphe yok, bütün bu noktalarda en büyük hataya sapmış oluyorlardı, en derin gaflet içerisinde bulunuyorlardı ve belki bazı vaziyetler ve bazı manzaralar düşmanlarımıza bu ümidi vermiş olabilirdi. Fakat ben düşmanlarımızın bu suretle aldanmış olduklarına üzülmedim ve aldırmadım. Aldırmış olsaydım o anda bu yanlış düşüncelerinin, yanlış olduğunu yüzlerine söylerdim. Fakat efendiler, bu uyarımı sözle değil, fiilen yapmayı tercih ettim. Binaenaleyh Fethi Beyefendi vaziyeti Hükümete bir raporla bildirdi ve dedi ki milli maksadımıza ulaşmak ancak askeri faaliyet ile mümkün olabilecektir. Tabii ki Fethi Beyefendinin bu sözüne ve bu kanaatine iştirak etmek lâzım geliyordu. Aynı zamanda Avrupa'da bulunan temsilcilerimizden ve diğer siyasi memurlarımızdan da gelen raporlar, Fethi Beyefendinin sözünü, kanaatini 62

63 teyit ve takviye ediyordu. Artık anlamıştık ki askeri harekât bir zaruret haline geldi. Bunun üzerine Başkumandanlık iyi niyet ve siyaset icabı olarak fiile koymayı tehir ettiği taarruz kararını fiilen tatbik etmeye karar verdi. Ordumuzun kabiliyet ve kudreti hakkında ve hazırlığı derecesine dair itimadımız tam idi. Fakat bir defa daha Genel Kurmay Reisi Paşa Hazretleri cepheye gitti. Ben de cepheye gittim ve baştan sonuna kadar Ordumuzu tekrar gözden geçirdik. Düşman mevzileri, düşman ordusu tetkik edildi. Bu son teftişimizin neticesi de mevcut olan kanaat ve imanımızı takviye etti ve o zaman katı olarak taarruz hazırlığı için emir verdim. Efendiler, taarruzumuz öteden beri Genel Kurmay Reisi Paşa Hazretlerinin pek derin ilme ve feyze dayanarak hazırladığı plân dâhilinde yapılacaktı. Bu plân düşman ordusunu kaçırmak için değil, fakat tutup boğmak esasını taşıyan bir plândı. Bu plân dâhilinde hazırlık emri verdikten sonra, tabii maksadımızı gizlemekte fayda görüyorduk. Onun için, evvela Genel Kurmay Reisi ve sonra ben tekrar Ankara'ya döndük. Ankara'da Hükümet ile beraber vaziyeti bir defa daha inceledik. Umumi vaziyeti, bilhassa siyasi vaziyeti tahlil ettik ve gördüm ki bu arkadaşlar da bütün kalpleriyle, bütün kanaatleriyle Başkumandanlığın kararını tasvip ve takviye ettiler. Bilhassa Maliye Vekili Beyefendinin göstermiş olduğu suhulet, Başkumandanlığın icraatında ayrıca bir kuvvet teşkil etmiştir. Bundan dolayı kendilerine bu kürsüden teşekkür etmeyi ayrıca bir vazife bilirim. (biz de iştirak ederiz, sesleri) Hükümetteki arkadaşlarımızda görüş birliği sağlandıktan sonra tekrar buradan ayrıldım. Konya üzerinden Garp Cephesi Karargâhının bulunduğu Akşehir'e gittim. Artık düşmanı mağlup etmek için her şey hazır olmuştu ve düşmanın İzmir'e kadar takibi için icap eden bütün tedbirler alınmıştı. Bunun üzerine 26 Ağustosta taarruz için emrimi verdim. 26 Ağustos günü cereyan eden taarruz harekâtının anlaşılması için arzu ederseniz o tarihteki düşman ordusunun bulunduğu vaziyeti birkaç kelime ile ifade edeyim. Dört ilâ beş tümenden ibaret olan Yunan kuvveti Afyonkarahisar'da bulunuyordu. Afyonkarahisar ın doğusunda ve güneyinde olmak üzere takriben doksan, yüz kilometrelik bir hat üzerinde tahkimat yapılmıştı. Fakat bu tahkimat efendiler, alelade değildi. Yunanlılar bir sene boyunca devamlı askerleri ve ahaliyi çalıştırmak suretiyle fen ve tekniğin bütün vasıtalarını orada tatbik etmişlerdi. Dediğim hat, birçok kuvvetli ve derinliğine tahkimatı ihtiva ediyordu. Yani bu mevzi tam manasıyla son zamanın bir kalesi olabilecek bir halde idi. Bundan başka düşmanın üç tümen kuvveti de Eskişehir'de ve Seyitgazi'de bulunuyordu. Eskişehir ve Seyitgazi'nin kuzeyi ve doğusu ile güneyi tıpkı Afyonkarahisar'da olduğu gibi aynı şekilde istihkâm edilmiş bulunuyordu. Bu iki grubun arasında da demiryolu ile kolaylıkla her tarafa gidebilecek bir halde Döğer'de de düşmanın üç tümen kuvveti vardı. Hulâsa düşman, ordusunun kanatlarını iki kaleye dayamış, orta yerinde kuvvetli bir yedek grubuna sahip bir bütünlük halinde idi. Bu bütünlüğün uzak kanatlarını da bakmak istersek, Gemlik ve İznik Gölü civarında da düşmanın iki tümenlik bir kuvveti vardı. Eğer güneye bakacak olursak, Afyonkarahisar'dan sonra bütün Menderes Vadisi boyunca denize kadar düşmanın birçok müstakil piyade alayları ve süvarileri mevcuttu. Biliyorsunuz ki 63

64 efendiler, Garp Cephesi denildiği zaman orada bizim iki ordumuz vardı. Orada bizim daha diğer kuvvetlerimiz de vardı. Binaenaleyh Birinci Ordu Afyonkarahisar'ın doğusunda Akarçay'dan Batıya doğru Dumlupınar arasında bulunan düşman mevzilerinin karşısında bulunuyordu. Bu ordu tabii ki takviye edilmişti ve düşmanı mağlup ederek kuzeye atmak vazifesini almıştı. İkinci Ordumuz Akarçay'dan kuzeye doğru Porsuk Vadisinin kuzeyinde Sakarya ya kadar olan cephede düşmana taarruz edecekti. Düşmanın Eskişehir'de bulunan üç tümeni, Döğer'de bulunan üç tümeni ve Afyonkarahisar'ın kuzeyinde bulunan iki tümeni ki toplam sekiz tümen İkinci Ordu tarafından durdurulacaktı. Kocaeli mıntıkasında bulunan kuvvetlerimiz de karşısında bulunan düşman kuvvetlerine taarruz edecek ve kuvvetlerin güneye inmesine mani olacaktı. Menderes havalisinde biri süvari tümeni olmak üzere kuvvetlerimiz vardı. Bunlar da güneyden kuzeye doğru önündeki düşmana taarruz edecek, o kuvvetin de ilerlemesine mâni olacak ve aynı zamanda düşmanın İzmir'le olan bağlantısını kesecekti. İşte bu her iki ordunun vaziyetlerine göre bütün tedbir ve tertibat alınmış ve hazırlıklar ikmal edilmiş olduğu halde 26 Ağustos günü taarruz başlamıştır. Bu harekâtı yakından sevk ve idare etmek şart olduğundan Başkumandanlık, Genel Kurmay ve Garp Cephesi Kumandanlığı 26 Ağustos günü Güneşin doğmasına yakın, Birinci Ordunun gözetleme noktası olan Kocatepe'de hazır idiler. Kocatepe bilenlerce malûmdur ki ve harita üzerinde mütalâa edenlerce anlaşılabilir ki düşmanın güney cephesine o kadar yakındır ki dürbün kullanmaya bile lüzum yoktur. Birinci Ordu Akarçay'dan Dumlupınar'a kadar olan bütün düşman mevzilerine taarruz edecekti. Süvari Kolordumuz bu taarruz grubunun sol tarafından gece yarısı içeri girecek ve düşman ordusunun arkasına sarkacaktı. Birinci ve İkinci ordu ile bütün cephe üzerinde taarruz olunacaktı, fakat ilk anda şu mühim noktalar düşünüldü. Afyonkarahisar'ın batısında Kalecik Sivrisi vardır ve onun kuzeyinde Erkmen Tepesi vardır. Bu mevziler gayet mühimdir ve ondan başka bütün mevziin kilidi olan ikinci mühim mevki daha vardı ki ona Tınaz Tepe denilir ve Kalecik Sivrisinin aşağı, yukarı on iki kilometre kadar batısındadır. Burasını ele geçirmek istiyorduk. Bir de bu iki grubun arasında bir tepe vardır ki ona Belen Tepe deniliyor. Afyonkarahisar ın güneyindeki düşmanın mevziine bütün topçularımız ateş altına alabilecek mevzilere konuşlandırıldı. Arkadaşlar, topçularımız o mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzii aldılar ve güneşin doğmasından hemen önce bütün Dünyanın gözleri açıldığı zaman ateşe başladılar. (maşallah, sesleri) Takdir ve hürmetle buradan zikretmek isterim ki topçularımızın o gün göstermiş olduğu maharet ve muvaffakiyet, bütün Dünya topçuları için, misal olacak mahiyette idi. (sürekli alkışlar) Askerlik hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm. Topçularımız saat dört buçukta atışa başladılar. Bilirsiniz ki topçulukta evvelâ tanzim atışı yapılır. Yarım saat zarfında bütün bu cephe üstünde tanzim ateşi sürdü ve saat beşte şiddetli ateş başladı. Bu topçu ateşimize maruz kalan mevzii çok kuvvetli ve zor aşılır bir mevzii idi. Bu mevzii en son tetkik eden 64

65 bir İngiliz kurmay heyetinin verdiği raporda, eğer Türkler bu mevzii dört, beş ayda işgal ederlerse, bir günde işgal ettiklerini iddia edebilirler, diye yazılmıştı. Fakat Türkler, bu mevzii işgal etmek için, üç dört ay değil, bir gün de değil, kendisine yalnız bir saat kâfi gelmişti. (şiddetli alkışlar) REFİK BEY (Konya): İngiliz zorbalığını da beraber işgal ettik Paşa Hazretleri. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Saat altıda Tınaz Tepe ye hücum mesafesine yaklaşmış bulunan piyadelerimiz, önlerindeki tel örgüleri kesmeye lüzum görmeyerek, ayaklarını kaldırdılar, tel örgülerinden bacaklarını aşırarak atladılar ve orada bulunan Yunan askerlerini süngüleri ile tamamen tepeledikten sonra, Tınaz Tepe'yi işgal ettiler. (sürekli alkışlar, yaşasın Türkler sesleri) Ben bu manzarayı seyrederken, bir soruyu cevap vermeyi hatırladım. Bu tel örgüleri nasıl geçebilirsiniz, diyorlardı. Oradakilere dedim ki işte böyle ayağını kaldırır ve geçeriz. Bundan sonra efendiler, saat dokuzda Belen Tepe ve ondan sonra Kalecik Sivrisi düştü. Fakat bunun daha kuzeyinde bulunan Erkmen Tepesi hâlâ mukavemet ediyordu. Bunun sebebini izah edeyim. Biz, ağır topçularımızı mevzilerine getirebilmek için yollar yapmaya mecbur olmuştuk. Bu mıntıkayı bilenler hatırlar ki burası tekerlekli vasıtaların hareketine müsait olmayan bir yerdir, yol yoktur. Binaenaleyh oraya yol yapabilmek için, mutlaka düşmanla çarpışmak lâzım geliyordu. Tınaz Tepe topçu ateşimizin tesirinden uzak idi ve tekerlekli toplarımız için yol yoktu. Bu nokta o kadar çok mühim idi ki düşman, bütün kuvvetiyle ve bütün vasıtaları ile orasını elde tutmaya çalışıyordu. Tınaz Tepenin batısına taarruz eden kıtaatımız da bazı mühim mevzileri ele geçirmişlerdi. En sol kanatta bulunan 57.Tümen taarruzlarını devam ederken, kuvvetlerini biraz uzakça bulundurmuş idi. Bu itibarla düşman üzerinde yeterince bir tazyik yapamıyordu. O Tümenin Kumandanı Reşat Bey adında biri idi. Bu Kumandanı çok eskiden tanıyorum. Muş'ta beraber muharebe yaptık, Suriye'de çok muharebeler yaptık. Çok kıymetli bir askerdi. Şahsen bana çok muhabbet ve emniyeti vardı. Telefonla sordum, niçin hedefinize varamadınız dedim. Cevaben dedi ki yarım saat sonra bu hedefe varacağız. Hâlbuki ne yazık ki yarım saatte bu hedef alınamamıştı. Tekrar sorduğum, zaman, telefonda Reşat Bey in son olarak yazdığı bir yazıyı okudular. O yazıda diyor ki yarım saat içinde size o mevzii almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam. Bu misali, Reşat Bey in o hareketini takdir etmek için söylemiyorum. Tabii öyle bir muamele ve öyle bir hareket bizce uygun değildir. Yalnız Ordumuzda subayların, kumandanların kendilerine verilen vazifeyi yerine getirirlerken gösterdikleri arzu ve namus hislerini söylemek isterim. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Türklüğünü göstermiş, Allah rahmet eylesin. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hakikaten ordumuzdaki subay ve kumanda heyetinin tamamı birbirlerine karşı böyle muhabbetle, hürmetle, emniyetle, itimatla bağlıdırlar ve üst rütbelerinden aldıkları emri bir namus olarak düşünürler ve yaparlar. 65

66 YAHYA GALİB B. (Kırşehir): Hiç şüphemiz yoktur. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendiler, düşman yakın takviye kıtalarını birinci hatta sürdü ve Balmahmut üzerinden ve Afyon'dan da birtakım takviye kıtaları ve ayrıca motorlu arabalarla toplar getirdi ve bizim elimize geçen noktaları tekrar geri almak için, karşı taarruza geçti. Bu Tınaz Tepe'nin batısında elde edilmiş olan mevzi, hemen tamamen düşman tarafından geri alındı. Tınaz Tepe üzerine yaptıkları taarruzlar, askerlerimizin çok fazla mukavemeti ve bilhassa Belen Tepe ye giren kuvvetlerimizin yandan piyade ve topçu ateşleri sayesinde bir an için durdurulabildi. Fakat düşman tekrar takviye kuvvetleri aldı. Akşamüzeri bu Tınaz Tepe tamamen düşman eline geçti. Aynı zamanda düşman Kalecik Sivrisi ile Akarçay arasında, Afyonkarahisar ın güneyinden bir karşı taarruz hazırlığına kalkıştı zannedilebilir. Hakikaten orada birtakım kuvvetler topladı ve bütün bu cephe üzerinde, Işıklar istikametinde, gayet kesif bir topçu hazırlığına başladı. Düşmanın böyle bir hareketi çok makul ve çok muhtemel idi. O kadar muhtemel idi ki, biz bu harekâta başlamadan evvel düşmanın bizim üzerimizde tesirli bir hareketi olmak üzere, bunu hesaba katmıştık. Filhakika düşman, böylece Afyonkarahisar'dan Akşehir istikametine yapılan bir taarruzda muvaffak olduğu takdirde taarruz eden kuvvetlerimiz daha batıda kalmış ve diğer kuvvetlerden ayrılmış olabilirdi. Düşmanın bu kadar çok ehemmiyetli olan bu teşebbüsünü daha evvelden düşünmüş olduğumuzdan, lazım gelen her türlü tedbir de alınmıştı. Onun için bu düşman teşebbüsü bizi ürkütmedi. Mamafih bütün mevziler üzerine taarruz eden askerlerimizin şiddetli ve kahramanca taarruzları, düşmanı bu harekete girişmekten alıkoydu, düşman böyle bir şey yapmaya cesaret edemedi. Tınaz Tepe'ye düşman tamamen hâkim olduktan sonra, orada bulunan kuvvetlerimizden bir alay ki ismini hürmetle ve takdirle yaddetmek istiyorum, 57.Alaydır, düşmana ateş etmeye lüzum görmeksizin süngüsünü taktı düşman cephesine girdi. Bunun neticesi olarak gece Tınaz Tepe tekrar elimize geçti. (alkışlar) 26 Ağustos akşamına kadar bu cephe üzerinde cereyan eden muharebe bundan ibarettir. Yani Akarçay'dan Tınaz Tepe'ye kadar uzayan mevzi üzerinde Kalecik Sivrisi, Belen Tepe ve Tınaz Tepe elimize geçmişti. Daha batıda faaliyet gösterecek olan Süvari Kolordumuz, malumunuz Afyonkarahisar'ın batısında Çayhisar vardır. Çayhisar'a kadar geldi. Daha ileri çok kuvvet geçirmek için, henüz zaman kendisine pek müsaade etmiyordu. Fakat süvarilerimizin burada görülmesi derhal düşmanın dikkatini çekti ve düşman buna karşı Ayvalı-Kırka hattının kuzeyinden güneye doğru bir cephe almaya mecbur oldu. Düşman doğuya ve güneye olduğu gibi, İzmir'e karşı, batıya da bir cephe almaya mecbur edilmişti. Bu vaziyette düşman, kendi kendini bir kale içerisine koymuştur. Diğer cephelerde, Afyon'un doğusundaki düşman mevzilerine kuvvetlerimiz taarruz etmiştir ve orada bulunan düşman kuvvetlerinin güneye gelip oradaki düşman kuvvetlerine yardım etmelerine mani olmuştur. Onun daha kuzeyinde, düşman için fevkalade ehemmiyeti olan Kazuçuran adlı bir müstahkem mevzii vardı. Oraya bizim bir tümenimiz taarruz etti ve orasını aldı. Fakat düşman bu noktaya çok ehemmiyet 66

67 verdiğinden kuvvetlerini tekrar takviye etti, karşı taarruz yaptı ve bizim tümenimizi oradan attı. Fakat aynı tümen tekrar şiddetle taarruz ederek aynı mevzii bir daha zapt etti. Bunun daha kuzeyinde hareket eden bir süvari tümenimiz vardı. Bu da Döğer istikametine doğru yürüdü. Her önüne tesadüf ettiği düşmana taarruz etti ve bu sayede düşmanın Döğer civarında bulunan üç tümenli ihtiyat kuvveti yerinden kıpırdayamadı. (bravo, sesleri) Bunun daha kuzeyinde Seyitgazi'ye yakın Hüsrev Paşa mıntıkası vardır. O mıntıkada bulunan düşman kuvvetlerine taarruz eden kıtamız, aynı zamanda Eskişehir cephesine taarruz eden kıtamız düşmanın üç tümenini durdurmaya muvaffak olmuştur ve bu taarruz eden kuvvetlerimiz oradaki düşmana nazaran dörtte bir nispetinde idi. Kocaeli Grubunda da taarruz başladı. Kıtalarımız verilen vazifeyi başarı ile yerine getiriyorlardı. Menderes havalisindeki bütün kıtalarımız da verilen vazifeyi başarı ile yapıyorlardı. Orada bir süvari kıtamız Uşak'ın batısına kadar ilerleyerek düşmanın gidiş geliş yollarını kesiyordu. Binaenaleyh 26 Ağustos akşamı vaziyet bu idi. Eğer tetkik edilecek olursa bu netice Başkumandanlıkça memnuniyet verici olarak görüldü. Çünkü kuzeyde ve Menderes'te düşman kuvvetlerini tam düşündüğümüz gibi bulundukları yerlerde durdurduk ve sonra Afyonkarahisar ın güneyinde, cephenin çok müstahkem bir hattında en mühim üç yer elimize geçti. 27 Ağustos için yapılacak yeni bir şey yoktu. Kıtalarımız evvelce almış oldukları hedeflere biran evvel ulaşmak için taarruzlarına devam edeceklerdi. Nitekim öyle de oldu. 27 Ağustos sabahı 4.Kolordu Kumandanı Kemalettin Sami Paşa nın gayet ustaca bir taarruzu tertip olundu ve bunun neticesi olmak üzere Erkmen Tepesi düşmandan alındı. Buradaki düşman mağlup ve perişan bir surette kuzeye doğru atıldı. Bu suretle Kalecik Sivrisinden Tınaz Tepe'ye kadar on iki kilometrelik bir gedik açılmış bulunuyordu. Düşman cephesi burada yarılmıştır. Bunu takiben bu gedikten geçerek düşmanı bırakmamak ve tekrar taarruz etmek üzere hareket olundu. Aynı zamanda diğer düşman mevzilerine karşı da başlamış olan taarruzlar devam etti ve bu netice ile artık düşman tarafında müstahkem mevzi diye bir şey kalmadı. Filhakika biraz sonra Tınaz Tepe'nin batısında bulunan mevziler de birer birer düşmeye başlamıştı ve Kalecik Sivrisi de alındı. Gerek bu vaziyetten, gerek Afyonkarahisar'ın doğusuna yapılan taarruzların tesirinden, orada bulunan düşman kıtaları da mevzilerini terk ederek, batıya doğru çekilmeye mecbur olmuşlardı. 27 Ağustos günü öğleden sonra, saat beşte 8.Tümenimiz Afyonkarahisar'a girdi. Burada yirmi kadar muhtelifli cins Yunan topları alınmıştır. Afyonkarahisar'da da belki, henüz ne kadar olduğu bilinmeyen silah, cephane ve askeri malzeme harp ganimeti olarak alınmıştır. Yalnız düşman Afyonkarahisar'da ve ondan sonra her yerde yaptığı gibi derhal şehri ateşledi. Kıtalarımızın hızla yetişmesi sayesinde yangının yayılmasına meydan verilmedi ve yanan yerler de söndürüldü. Düşmanın mühim kuvvetleri müstahkemden mevkiden atıldı ve artık açık sahra muharebesine mecbur edildi. 27 Ağustos akşamı vaziyeti şöyle mütalâa ettik. Düşmanın henüz Eskişehir Grubu yerinde idi ve Döğer'deki Yunan ihtiyat kıtaları henüz tamamen kullanılmamıştı. Diğer cephedeki düşmanın kuvvetleri tamamen duruyordu. Afyonkarahisar mevzilerinde mağlup ettiğimiz 67

68 düşmanın kuvveti dört, beş tümenden ibaret idi. Binaenaleyh düşman tekrar sol kanadını Eskişehir'e dayayarak tekrar müdafaaya geçebilirdi. Zaten bu mevzide daha evvel inşa edilmiş ve tel örgülerle takviye olunmuş kuvvetli tahkimat vardı. Onun için en düşman için makul ve muhtemel olan hareket bu idi. Binaenaleyh düşmanı bu mevzide de mağlup etmek için güneyde bulunan Birinci Ordu, düşmanı sol kanadıyla kavrayarak, İzmir'e gitmesine mani olacak ve taarruza devam edecekti. İkinci Ordu ise doğudan düşmanı kavrayarak kuzeye, Kütahya üzerine gitmesine mani olacaktı. Artık ileriye, düşmanın arkasına geçmiş olan Süvari Kolordumuz da düşman kuvvetinin tamamen arkasından taarruz edecekti. O gece düşündüklerimizi ertesi günü Hakkın yardımıyla ve tamamen düşündüğümüz gibi tatbik etmek nasip oldu. (bravo sesleri) Birinci Ordu kıtaları kuzeye doğru hareketlerinde düşmana birçok yerlerde tesadüf etti ve her tesadüf ettiği yerlerde, çok kanlı muharebeler devam etti. Meselâ Balmahmut un kuzeydoğusunda Köprülü vardır. Bir tümenimiz, orada düşmanın bir tümenini yakaladı. Gayet seri bir hareket neticesinde, düşman tümenini mağlûp ederek, bütün silah, cephane, motorlu vasıtaları ve üç ağır topunu terk etmelerine mecbur etti ve perişan bir surette Cankuyu istikametinde firar ettirdi. Ondan sonra, Balmahmut İstasyonunda yine bir tümenimiz düşmanın bir tümenini yakaladı, mağlup etti kuzeye attı. Ondan sonra Oğlanmezarı, Başkilise, Kumarı Çiftliği, Akçeşehir, Bakırcık, Tazılar ve Toklu Sivrisinde düşmanla temas hâsıl oldu ve buralarda, ciddi ve mühim muharebeler yapıldı. Bütün bu muharebeler olurken, süvarilerimiz tamamen düşman kıtaatının gerilerinde olmak üzere hareket ediyorlardı. Meselâ Olucak'ta ve Başkilise'de bazen piyade gibi ateş muharebesi yaptılar ve fakat ekseriya dörtnala düşman safları içerisine girdiler. Arkadaşlar, süvarilerimizin burada gösterdiği yiğitlik düşüncenin üstündedir ve kelimelerle anlatılamaz. (şiddetli alkışlar) Henüz muharebeye girmemiş taze düşman kıtalarını görür görmez süvarilerimiz tahammül edemiyorlardı, bunları yakalamaya imkân yoktu ve derhal kılıçlarını çekiyor ve düşmanın içerisine dalıyorlardı. (sürekli alkışlar) Bir düşman kıtasının içerisine girdikten sonra, ikinci bir düşman kıtası çıkıyor, onun da içine atılıyorlardı. (alkışlar) Bu kahramanlık sayesinde batıya doğru çekilmek isteyen düşman kıtaları durmaya mecbur edildi. O esnada bir taraftan piyadelerimiz ve topçularımız yetişti ve düşmanı tekrar muharebeye mecbur ettik. 28 Ağustos günü bu dediğim muhtelif muharebelerle geçti. Bunun neticesinde yani 28 akşamı biz vaziyeti şöyle mütalâa ettik. Düşmanın bu pek müsait olmayan mevzilerden arka yollara saparak, Dumlupınar mevziine gitmesi veyahut oradan Uşak mevzilerini tutmak istemesi lazım gelir. Arkadaşlar, burada düşmanın toplam yedi tümeni vardı. Bu Meydan Muharebesi esnasında, yalnızca iki tümenleri mağlup bir halde Dumlupınar ın batısına geçebilmişlerdir. Diğer beş tümen bu dediğim çerçevenin içerisinde kaldı. Dumlupınar'a geçen bu iki tümen, henüz düşmanın batıda taze bir halde bulunan diğer bir tümeni ile birleşti. Binaenaleyh artık yapılacak şey, düşman kuvvetlerinin İzmir'e çekilmelerine, kuzeye ve hiçbir yere gitmelerine mani olmak lâzımdı. Bunun için, verdiğimiz emre göre, Birinci Ordu artık bütün kıtalarıyla batıya koşacak, düşmandan evvel 68

69 Dumlupınar mevzilerini tutacak ve batıya çekilmek isteyen düşmana taarruz edecekti. İkinci Ordu da kuzeyden düşmana taarruz etmek üzere, ilerleyecek ve süvariler Murat Dağı ile Kütahya-Gediz yolu üzerinde toplanacak, düşmanın kuzeybatı istikametine çekilmesine mâni olmak vazifesine devam edeceklerdi. Döğer istikametinde bulunan Süvari Kolordumuza söylemiştim. O da Altıntaş'a ulaştı. Diğer cephelerde Eskişehir'de ve diğer yerlerde bütün kıtalar verilen vazifelerinin ifasına, yani taarruzlarına devam edeceklerdi. 29 Ağustos ta Birinci Ordu Ulucak, Hamurköy, Çalköy, Aslıhanlar üzerinden Dumlupınar'a gitmek isteyen beş düşman tümeni ile karşılaştı ve güneyden taarruza başladı. Dumlupınar doğusunda Kızılcaköy'den Murat Dağ ı üzerinden, Hasandede istikametine giden kıtamız da düşmanın Aslıhanlar'a gelmiş olan iki tümenine tesadüf etti ve derhal taarruz etti. Bunun üzerine düşmanın Dumlupınar yolu kesilmiş oldu. İkinci Ordu da artık muharebeye tamamen katılmıştı. Ağustosun yirmi dokuzuncu günü bu harekâta devam ile geçti. 30 Ağustosta vaziyet şöyle idi. Artık düşmanın beş tümeninin Dumlupınar a gitmesine mani olunmuş idi. Kütahya istikametinden kuzeye doğru gitmelerine de mani olunmuştu. Trikopis için tek bir kurtuluş yolu kalmıştı. Bu yol Murat Dağı nın kuzeyindeki Kızıltaş Deresi idi. Bu derenin içinde sarp patikalar bulunuyordu. Yani hareket çok zordu ve bunun da karşısında Süvari Kolordumuz bulunuyordu. Binaenaleyh düşmanın beş tümeni artık tamamen çembere alınmıştı. Ağustosun otuzuncu günü bu çevirme hareketinin kati neticesini almak için, sevk ve idareyi yakından yapmak uygun görüldü. Bunun üzerine ben güneyde Birinci Ordu karargâhına gittim. Genel Kurmay Reisimiz Fevzi Paşa Hazretleri de kuzeye, İkinci Ordu ve Süvari Kolordusu karargâhlarına gitti. Birinci Ordu karargâhında vaziyeti icap edenlere izah ettim ve bütün kıtaları seri bir taarruza teşvik ettim. Oradan da Çalköy yakınında bir yere, Dördüncü Kolordu Kumandanının yanına gittim. Burası düşmanın mevzi almak üzere bulunduğu bir yerdi. Oradan gördüklerime göre Uşak'a gitmek isteyen düşman kuvvetleri, doğrudan doğruya Yunan Başkumandanı Trikopis'in emrinde Çalköy ün batısında, Aydemir, Adatepe, Ağaçköy mevkilerinin arasında bir daire halinde idi ve arkasını da Kızıltaş Deresine vermişti. Birinci Ordu kıtaları da, bu daireyi doğudan ve güneyden sarmış bulunuyordu. İkinci Ordu kıtaları kuzeyden Çalköy, Kırkpınar ve onun daha batısından sarmış bulunuyordu. Süvarilerimize de bu çembere alma hareketini meydana getirmiş olan kıtalarla beraber sıkıştırma hareketi yapmaları emredildi. Artık hiçbir şeyden korkmaya lüzum kalmamıştı. Bütün topçuların mümkün olduğu kadar yakından ve hatta açık mevziden ateş etmelerini emrettim. Filhakika, öğleden sonra bu düşman ateşten bir daire içine alınmıştı ve gözlerimle görüyordum ki düşman şaşkınlık alametleri gösteriyordu. Kuzeye, doğuya, batıya, güneye, her tarafa başvuruyorlardı. Her taraf ateşle kapanmıştı, aynı zamanda piyadelerimiz ateşten vazgeçerek, süngülerini taktılar ve bir an evvel düşman mevziine girmek için saldırdılar, (alkışlar) Bu son vaziyetten iki buçuk saat sonra süngülerimiz düşman göğsüne girmiş ve mesele halledilmiş bulunuyordu. Aynı zamanda gece oldu ve sanki gecenin karanlığı pek feci olan bu manzarayı 69

70 Dünyanın bakışlarından saklamak için acele ediyordu. (gülüşmeler ve alkışlar) Hakikaten arkadaşlar, bu harp cephesini ertesi günü gezdiğim zaman, üzüntümü gizleyemedim. Bir asker için ve her hangi bir asker için, bu vaziyet çok üzüntü vericidir. Fakat Allah'ın bunlara bunu mukadder etmiş olmasına göre, burada bu vaziyeti meydana getirenler asker olamazlar. Bunlar her halde caniler ve katillerdir. (yaşa sesleri, alkışlar) Artık düşmanın beş tümeni, tabii ki pek çok zarara uğradıktan sonra, geri kalanı teslim olmaya başladılar. Bu teslim alma muamelesi birkaç gün devam etti ve sonunda şuraya buraya başvurup kurtulmak imkânını bulamayan Başkumandan Trikopis de beraberindeki askerleriyle teslim olacak adam arıyordu. Tesadüfen oralarda bir istihkâm binbaşısı vardı. Ona haber göndermiş, binbaşı buyursun demiş ve derhal atına binmiş birkaç askerle beraber, dereye inmiş orada bekleyen ordu artıklarını görmüştür. Bunlar, derhal generalleri, subayları ve askerleri ile beraber, bu binbaşımızı selâmladılar ve teslim oldular. (alkışlar) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bir komedi gibi. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Arkadaşlar; bu muharebenin bu son safhası devam ederken, kuzeyde Eskişehir, Seyitgazi tarafından bir düşman tümeninin güneye doğru gelmekte olduğunu gördük. Bu vaziyet o kadar heyecan verici ve müthiş idi ki bu tümenin orada görülmesi bizi biraz heveslendirdi ve hemen buraya gelmesini temenni ettik. Ancak bu tümen vaziyeti anlamış olacak ki yolunu değiştirdi ve kayboldu. Sonra anladık ki bu tümen Kütahya istikametine gitmiş ve oradan da Gediz istikametine doğru yol almaya başlamış. Çünkü her tarafta askerlerimize tesadüf etmiş ve askerlerimizin taarruzuna maruz kalmıştır. Biraz orada ve biraz burada mağlup olduktan sonra Gediz istikametine geldi ve kıtaatımız tarafından yakalanarak, bertaraf edildi. (gülüşmeler) Bu tümen düşmanın 15.Tümeniydi. 30 Ağustos günü Toklu Sivrisinde bulunan düşman, oraya taarruz eden kıtalarımız tarafından atılmış, Toklu Sivrisi ve onun civarındaki mevziler elimize geçmişti. Fakat biraz önce izah ettiğim gibi, düşmanın o civarda bulunan diğer kıtaları ile birleşerek tekrar karşı taarruza geçmiştir. Orada zayıf bulduğu kıtamızı biraz da geri sürmüştü. Fakat buradaki kıtamız takviye edilerek, ertesi gün bu üç düşman kıtaları tekrar mağlup edildi ve Uşak istikametine atıldı. Eskişehir'de bazı çekilme vaziyetleri görünmeye başladı. Binaenaleyh, Ağustosun otuz birinci günü sabahleyin vaziyet şöyle mütalâa olundu. Düşmanın burada beş tümeni imha veya esir edildiği gibi, düşmanın mağlup olan üç fırkası İzmir istikametine doğru çekiliyordu. Eskişehir'deki düşman grubu, bir tümeni ayrılmış olduğu halde, çekilme hazırlıkları yapıyordu. Binaenaleyh, Meydan Muharebesi sona ermişti. Filhakika 26 Ağustos sabahı başlayan ve beş gün beş gece devam eden Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi son bulmuş ve düşmanın büyük bir kısmı imha edilmişti. Arkadaşlar, bu Meydan Muharebesinde topçularımızın, piyadelerimizin, süvarilerimizin, makineli tüfeklerimizin, tayyarecilerimizin ve her sınıf askerlerimizin gösterdikleri gayret ve kahramanlık her türlü takdirin üstündedir. Üstelik askerlerimizin Yunan Ordusunun kalp ve 70

71 vicdanına verdiği dehşet çok müthiştir. O korku, ürperti ve dehşet bütün Yunan Ordusuna sirayet etmiş bulunuyordu. Bundan sonraki harekât bunun kati şahidi olmuştur. Netice olarak arkadaşlar, Yunan Ordusunun vicdanında ve fikrinde ortaya çıkan bu korku, bütün Yunan Milletine intikal etmiştir. (kahrolsun, sesleri) O kadar ki Ege adalarında bulunan Yunanlılar, Türk Ordusu geliyor, diye kaçmaya teşebbüs ediyorlardı. (gülüşmeler) Arada deniz olduğunu unutuyorlardı. (gülüşmeler) Kaçamayacaklarını anladıklarından dolayı çıldıranlar vardı. Binaenaleyh bu Meydan Muharebesi hakikaten düşmanlarımız için çok korkutucu, ürpertici ve dehşetlidir. Bu muharebenin neticesi Yunanlıların ve Rumların kalbini sindirmiştir. Binaenaleyh bu muharebeye Rum sındığı Meydan Muharebesi demek, çok uygun olur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Darısı İngiltere nin başına YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Kısmetinde varsa, kaşığında çıkar. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Şimdi bu suretle Afyonkarahisar'dan İzmir'e kadar dört yüz küsur kilometrelik mesafe daha önce yapılan meydan muharebelerinde olduğu gibi ordularımız tarafından on beş günde kat edilmiş ve Milli Ordunun bu müstesna hareketi bilhassa takdir edilmiştir. Meydan Muharebesinden sonra vaziyeti şöyle mütalaa ettik. Düşmanın İzmir istikametinde çekilebilen üç tümeni vardı. Ayrıca Eskişehir'de ve Kocaeli Grubumuzun karşısında üç, dört tümen kadar düşman kuvveti vardı. Bunların süratle çekilmeleri ve Mudanya'dan vapurlara binip İzmir'e götürülmeleri pek mümkün ve muhtemel idi. Düşman için en doğru yol bu idi. Trakya'da ve şurada burada bulunan kuvvetleri de derhal İzmir'e getirmek mümkündü. Şöyle, böyle düşman belki, bu suretle sekiz ila on tümen kuvveti İzmir'in kuzeyinde toplayabilirdi ve İzmir'in şarkında hakikaten, dar, sarp ve kuvvetli bir arazi vardı. Bu kuvvetlerle böyle bir mevzii müdafaa edebilirdi ve böyle yapmaları lazım gelirdi. (gülüşmeler) Aklın uygun gördüğü bu şeyi Yunanlıların yapacağını da kabul etmek lâzım idi ve artık ordularımızı bu yere sevk ve idare ediyorduk. Yani Birinci ve İkinci ordular ve Süvari Kolordusu İzmir'e kadar takibe devam edeceklerdi. Düşmanın durmasına ve tertibat almasına vakit bırakmayacaktı. Ordu düşmana her nerede ve her hangi bir yerde tesadüf ederse, derhal vuracak, derhal mağlûp edecekti. Ordu, bu emir dairesinde yürüdü. Diğer taraftan da Eskişehir'den ve Kocaeli Grubumuzun karşısından kurtulmuş olan düşmanın da takip edilmesini istiyorduk. Bunun için zaten Eskişehir'den taarruz ve düşmanı takip eden kuvvetlerimizi, Kütahya üzerinden gönderdiğimiz süvari ve piyade kuvvetleriyle takviye ettik. Bu kuvvetler doğrudan doğruya İnönü'ye gönderildi. Orada Eskişehir'den çekilen düşman ile temas etti ve cereyan eden muharebede düşman mağlup oldu ve Bursa istikametine doğru çekilmeye başladı. Daha kuzeyde de başka bir harekât vardı. Şöyle ki Kocaeli Grup Kumandanı, bizzat kendisi idare etmek üzere tertip ettiği bir müfreze ile Gemlik ile İznik Gölü arasındaki dar ve çok kuvvetli düşman mevziine atıldı ve mevzii parçaladı. Doğrudan doğruya Eskişehir'den çekilen düşman 71

72 kuvvetlerinin çekilme hattı üzerine mühim bir tesir yaptı. Bu harekâta karşı, Eskişehir istikametinden gelen düşman, çekilmekten başka bir şey düşünemiyordu. Yalnız çekilirken büsbütün mahvolmamak üzere, şurada burada bilhassa Keşiş Dağı ile İznik Gölü arasında, senelerden beri mevcut olan ve her sene biraz daha takviye ettikleri mevzie çekildi ve orada durdu. Arkadaşlar, birçok teferruat ile sizi yormamak için İzmir istikametindeki umumi taarruzun bütün teferruatını söylemeyeceğim. Yalnız düşman Dumlupınar'dan sonra Uşak istikametinde, Alaşehir'de, Salihli de Ahmetli'de, Kasaba'da ve en nihayet İzmir'in kuzeyinde Nif te durmaya teşebbüs etti. Bir taraftan da İzmir'e hariçten kıtalar getiriliyordu. Fakat her durma teşebbüsü arz ettiğim tertibatımız sayesinde, hemen taarruzumuzla karşılanmış, düşman her teşebbüsünde bir defa daha mağlup edilerek çekilebilmekten menedilmiştir. Yani düşman ordusu çekilememiştir. Arkadaşlar, muharebeyi kabul eden düşman parçaları sağa sola dağılmıştır. Çekilen kıta yoktur. Yalnız birtakım firariler vardır. Nihayet 9 Eylül de öğleden evvel saat onda süvari ve piyadelerimiz aynı zamanda İzmir e girmiştir. Biz bu manzarayı İzmir'in kuzeyinde Belkahve vardır, belki içinizde bilenleriniz bulunur. Oradan İzmir Körfezini seyrettik, ertesi gün doğrudan doğruya İzmir'in içine girdik ve Hükümet konağına yerleştik. (elhamdülillah sesleri, alkışlar) Diğer taraftan Bursa istikametinde çekilen ve Keşiş Dağı ile İznik arasında tutunmak isteyen düşman da mağlup edilmiş ve Bursa istikametinde takip edilmiştir. Orada da 9 Eylül akşamı, Bursa nın Şarkında müdafaa etmek isteyen düşman artçıları atıldıktan sonra, Bursa'ya kıtalarımız girmiş bulunuyordu. Arz etmiştim ki düşmanın kuzey grubuna mensup 15.Tümeni, Gediz mıntıkasında perişan olmuştu. İzmir'e girdikten birkaç saat sonra, Menderes civarında iki alay kadar düşman askerinin toplanmış olduğunu öğrendik. İzmir'in vaziyetinden habersiz olacaklar ki Seydiköy üzerinden İzmir'e geliyorlardı. (gülüşmeler) Bunun arkasından da bizim 3.Süvari Tümenimiz takip ediyordu. Nihayet İzmir'in civar mahallelerine girdikten sonra bizim orada olduğumuzu haber aldılar ve derhal kısa bir muharebeyi takiben teslim olmayı tercih ettiler. Kıta halinde düzenli çekilen düşman yoktu. Fakat firar eden düşman askerleri vardı. Firariler İzmir'e geldikleri vakit oradaki vapurlar, vapurun içerisindekilerin heyecanı ile olacaktır ki durmaktan vazgeçmişler ve çekip gitmişlerdir. Binaenaleyh bu zavallılar Urla yarımadasına sapmaya mecbur oldular ve bunun için de Urla yı, Çeşme yi düşmandan temizlemek üzere bazı kıtalara vazife verdik. Çekilen bu perişan askerlerin denizden Yunan donanması tarafından korunması üzerine bazı yerlerde durur gibi oldular, bunlar tekrar parçalanarak, nihayet 16 Eylül de buradaki en son Yunan askerleri kendilerini ya denize ya vapura veya sandala atmakla memleketimizden çekilmiş oldular. (alkışlar) Kuzeyde harekât şu suretle devam ediyordu. Düşman doğrudan doğruya Bursa üzerinden takip eden kıtalarımıza taarruz ediliyordu. İznik Gölü nün batısında Mudanya istikametinde yürüyen kuvvetlerimiz düşmanın orada bulunan düşman kıtalarına temas etti. Bu düşman askerleri vapurlara binmenin mümkün olamayacağına kani olacaklar ki başlarında kumandanları olduğu halde, iki yüz subay, altı bin asker, silah ve cephaneleriyle 72

73 beraber teslim oldular. Ondan sonra kurtulabilen az sayıdaki düşman askeri batıya doğru ilerlediler. Burada işini bitiren kıtalarımız bunların da peşine düştü ve Bandırma istikametinde takip etti. Önce Bandırma nın doğusunda teşebbüs ettikleri müdafaaya muvaffak olamadılar, mağlup oldular ve çok zayiat verdiler. Nihayet Kapıdağ Yarımadasının içine girmekle kurtulacaklarını zannettiler. Mamafih pek azı buna muvaffak olabildi. Ayın on sekizinde bu düşman kuvvetinden yalnız iki piyade alayı, oradaki vapurlara binebilmiştir. Arkadaşlar, imha edilen, esir alınan ve kaçan düşman kuvveti on iki tümendir. Zaten Anadolu'da bulunan Yunan tümenlerinin adedi de on ikiden ibaretti. Harekâtın teferruat ve tafsilâtına fazla girmedim, fakat bir şeyi tekrar etmek lâzım gelir. Bu düşman çekilirken, uğradığı her yeri yakmış, yıkmış ve aciz, müdafaasız ahaliyi, kadınları ve çocuklarımızı öldürmüş ve yakmıştır. (kahrolsun, sesleri) Bu müthiş faciayı lanet ve nefretle hatırlamak lazım gelir. (lanet olsun, sesleri) REFİK BEY (Konya): Üzerimize musallat edenler utansınlar. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Arkadaşlar, biz bu harekâtın neticesini tamamen bilerek yaptık. Bütün bunlar belki bütün Dünyaya hayret verecek mahiyettedir. Onun için, Ordumuzun kudretini anlamayan veya anlamaktan aciz olanlar, bu muazzam eseri beklenmeyen bir tesadüf eseri gibi göstermek istiyorlar. Fakat hiçbir vakit öyle değildir. Harekât bütün teferruatına kadar tamamen düşünülmüş, planlanmış, idare edilmiş ve tatbik edilmiştir. (sürekli alkışlar) Düşman Ordusu taarruzumuz karşısında, bu felakete uğramamak için ne yapmak lâzım gelirse hepsini yapmaktan geri durmamıştır. Hakikaten, Ordumuzun öyle hareket edeceğine ve böyle bir netice alacağına benim kanaatim vardı. DURAK BEY (Erzurum): Meclisimizin de vardı, Paşam. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hürmet ederek ve yücelterek söylemek mecburiyetindeyim ki doğrudan doğruya askeri harekât ile alâkadar olan ve bunu hazırlayıp ve idare eden her üç arkadaşım da benimle tamamen hemfikir idiler. Söylemek mecburiyetindeyim ki aynı kuvvet ve kanaat ile bana iştirak eden bu arkadaşlarımdan birisi Muhterem Genel Kurmay Reisi Fevzi Paşa Hazretleridir. (alkışlar) Diğeri Garp Cephesi Orduları Kumandanı İsmet Paşa ve üçüncüsü de Milli Savunma Vekili Kazım Paşa Hazretleridir. (alkışlar) Ordu Kumandanları paşalar hazretleri ile kolordu ve tümen kumandanları harekâtı büyük bir cesaret ve maharetle idare etmişler ve diğer bütün kumandanlar da imrendirici bir fedakârlık hissi ile vazifelerini yapmışlardır. Bu harekâta başlamadan evvel, yani en son gün başta bulunan komutanlar ile birbirimize dedik ki taarruz edeceğiz, aralıksız takip edeceğiz ve düşmanı imha ederek, sonunda muvaffak olacağız. Bu kanaate sahip olmayanlar da vardı. Arkadaşlar, bu kanaate sahip olmayanlar değil, Ordumuzun yerinden kımıldayamayacağı ve taarruz kabiliyetinden mahrum olduğu düşüncesine kapılan bazı kimseler de vardı. Belki de bu kuşku ve bu sözlerin söylenmiş olması düşmanlarımızı çok ümitlendirdi. Belki de isabet oldu. Fakat bugün elde edilen neticenin tarihimize şerefli bir sayfa yazılmasına sebep 73

74 olduklarından dolayı, onlara da ayrıca teşekkür etmek lâzım gelir. (gülüşmeler) Arkadaşlar, biraz önce de arz ettiğim gibi biz siyasi teşebbüslerimizde son noktaya geldiğimize kani olduktan sonra bu harekete başladık. İzmir'e vardığımızda Ordu tekrar siyasi temaslara başladı. Arzu buyurursanız, tabii ki bu mesele Dışişleri Vekâletine ait bir meseledir, yalnız Orduyu alakadar eden noktayı izah edeyim. İzmir'e girdiğimiz zaman orada bir İtilaf donanması vardı, İngiliz Amiralinin kumandasında olmak üzere. Bunlar benimle temasa gelmediler ve gelmek de istemediler. Yalnız orada bulunan Birinci Ordu Kumandanı ile temas ettiler ki temaslarının mahiyeti şu idi. Onların orada vatandaşları vardı. Onlar hakkında bir emniyet elde etmek istiyorlardı. İngiliz Amiralinin, Birinci Ordu Kumandanı ile yaptığı müzakere, belki siyasi münasebetin başlangıcı kabul edilebilirdi. Bu Amiral Birinci Ordu Kumandanına şu soruyu sormuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, Büyük Britanya Hükümetine karşı vaziyeti nedir, yani harp halinde midir, sulh halinde midir? Bunun üzerine kumandanımız da şu şekilde cevap vermiştir. Bu soruya cevap verebilmem için evvela Büyük Britanya Hükümetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi hakkında vaziyeti nedir? Sizin Hükümetiniz bizimle harp halinde midir, sulh halinde midir? Amiral, aramızda siyasi münasebetin mevcut olmadığını ve önce bunun yapılmasının lazım geldiğini söylemiş. Kumandanımız da siyasi münasebetin arzu edildiğini, fakat bunun kurulması için bir takım formalitelerin olduğunu ve bunların ise ancak iki hükümet arasında yapılabileceğini söylemiştir. Karşılıklı iyi niyet içinde yapılmış olan bu müzakere neticesinde, fiilen harp hali olmadığı fikrini taraflar kabul edilmiş oluyor. Fakat ondan sonra orada bulunan bir İngiliz ki vaktiyle konsolos imiş, beni görmek istedi. Tabii ki konsoloslarla veya konsolos gibi vazife yaptığını iddia edenlerle, oradaki Valimiz görüşebilirdi. Fakat bu kişi mutlaka beni görmek istedi. Ben de en nihayet kabul ettim. Kendisi birtakım teminat istemeye kalkıştı ve aşırı birtakım tekliflerde bulunuyordu. Tabii kendisini iddia ettiği gibi kabul edemez ve tanıyamazdım. Zira hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisince tasdik olunmuş bir muamele yoktu. O bütün bunlardan habersiz olarak bana dedi ki siz İngiltere Hükümetine harp mi ilan ediyorsunuz? Siyasi münasebet kurulmuş değildi ki yeniden harp ilanı olsun. Bu sözlerin konuşulması bir yanlış anlaşılmaya sebep oldu ve bu kişi bunun üzerine şuna, buna gitmiş ve bilhassa Amerikalılara da harp ilanından bahsetmiştir. Daha sonra İngiliz Amiralinden bir mektup aldım. Diyordu ki Konsolosumuzu kabul etmiş ve kendisine harbe dair sözler söylemişsiniz, hâlbuki Birinci Ordu Kumandanınız ile aramızda buna dair bir kelime ifade edilmemiştir, hakiki fikrinizi öğrenirsem Hükümetime bildireceğim. Ben buna cevap verdim. Birinci Ordu Kumandanımızın sözlerine benim de iştirak ettiğimi söyledim. Yani aramızda siyasi münasebet yoktur, kurulması arzumuzdur, dedim. Benim bu cevabım, İngiliz Amirali tarafından memnuniyet verici görülmüş. Yalnız, ben onun mektubunu hususi bir mektup olduğu için, ben de hususi bir cevap vermiştim. O ise, mektubunun hususi olmadığını ve İtilâf devletleri adına olduğunu, mektubumu götüren subaya söylemiş ve ilâveten demiş ki bunu alâkadar devletlere yazacağım, alacağım cevabı size bildiririm. Ondan sonra General Pelle benimle konuşmak istedi ve 74

75 İzmir'e geldi. Pelle yarı resmi bir vaziyette geliyordu. Fakat tabii Hükümeti tarafından gönderilmiş olduğuna şüphe yoktur. Bilhassa askeri harekâtımızın Çanakkale ve İstanbul istikametlerinde, kendilerince tarafsız dedikleri mıntıkaya dâhil olmamasını söyledi. Hâlbuki şimdiye kadar Hükümetimize tarafsız mıntıkadan bahsedilmemiş ve Hükümetimizce böyle bir mıntıka hududu kabul edilmiş değildi. Bu itibarla ben kendisine öyle bir mıntıka bilmediğimizi ve kabul etmediğimizi, düşmanı takip etmek için yürümeye mecbur olduğumuzu söyledim. Ondan sonra Franklin Bouillon dan hususi bir telgraf aldım. Franklin Bouillon benim şahsi arkadaşımdır ve o sıfatla benimle görüşmek istiyordu. Kendisini İzmir'de görebileceğimi cevaben bildirdim. Filhakika İzmir'e geldi. Geldikten sonra anlaşıldı ki Franklin Bouillon Fransa Hükümeti tarafından ve İngiltere ve İtalya hükümetlerinin de muvafakati ile benimle görüşmeye geliyordu. Bu esnada ordularımız İstanbul ve Çanakkale üzerinden geçerek Trakya'da da düşmanı takip etmek, mağlup etmek ve milli hududumuzun en batısına kadar ulaşmak için ilerliyordu. İtilaf devletlerinden Hükümetimize gönderilmek üzere bir sureti Dışişlerine, bir sureti de Başkumandanlığa verilen nota geldi. Bu nota, esaslı olarak, iki noktaya dairdi. Biri askeri harekâta aittir, diğeri sulha, konferansa aittir. Ben yalnız askeriyeye ait olan kısmına temas edeceğim. Tabii Hükümetimiz bu notaya cevap verecektir. Askeri kısmında talep olunan şey, askeri harekâtın sona erdirilmesi isteniyordu. Hâlbuki biz, milli hudutlarımıza kadar, işgal altındaki topraklarımızı düşmandan temizlemek mecburiyetindeyiz. Fakat mutlaka bunu harp ve darp ile de yapmaya hevesli değiliz. Meclisinizin ve Hükümetinizin düşüncesi mutlaka muharebe etmek, mutlaka kan dökmek ve milli maksadımızı süngü ile elde etmek değildir. Binaenaleyh 1914 hududumuza kadar Trakya'daki düşman askerleri çıkarılırsa, fazla bir harekât yapmaya ihtiyaç olmaz. Boğazlar meselesine gelince, Milli Misakımızda açıkça ifade edildiği gibi, boğazların serbestliğini talep edenlerden birisi ve belki de birincisi biziz. Binaenaleyh boğazların serbestliğini ihlâl etmek için bir düşüncemiz mevcut değildir. İşte bu notada zikredilen askeri konferansı, Başkumandanlık muvafakat etmiştir. Bu Mudanya Konferansında tespit olunacak şeyler arz ettiğim gibi Trakya'nın tahliye olunup bize devir ve teslim edilmesidir. Buna karşı biz de ordularımızı boğazlardan uzak bulunduracağız. Bunun şekil ve teferruatı, Başkumandan adına salahiyetli olarak toplantıya gitmiş olan Garp Cephesi Orduları Kumandanı İsmet Paşa ile diğer İtilaf generalleri tarafından tespit olunacaktır. Her halde Trakya'nın biran önce tahliye edilmesi lazımdır. Çünkü Yunanlılar Anadolu'da tahliye ettikleri yerlerde olduğu gibi orada da halka eziyet ediyorlar, cinayetler işliyorlar, tahribat yapıyorlar. Malumunuz olduğu üzere, son günlerde Yunanistan'da ihtilâl, isyan çıkmıştır, karışıklık vardır. Binaenaleyh dindaşlarımızı biran evvel kurtarmak mecburiyetindeyiz. Orayı derhal teslim almak bir acil bir iştir ve İtilaf devletlerinin de bu hususta bize yardım etmesini rica ettik. Bu esaslar üzerine dünden beri Mudanya'da müzakereler cereyan etmektedir. Neticesini anlayacağız. Arkadaşlar, üç seneden beridir, yolunda çalıştığımız ulvi ve mukaddes maksat, milletin umumi 75

76 ve müşterek gayret ve yardımlarıyla elhamdülillah hakikat oluyor. (elhamdülillah, sesleri) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Yüksek yardımlarınızla MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bizi isteklerimizden alıkoyacak ortada hiçbir mani kalmamıştır. (alkışlar) Anlattığım gibi düşman ordusu tamamen imha edilmiştir. Yunan Ordusunun en son askeri Anadolu'muzdan temizlenmiştir. (alkışlar) Kahraman askerlerimizin süngülerinden canlarını kurtaranlar, Dünyaya karşı utançlarından yüzleri kızararak firar etmişlerdir. (şiddetli alkışlar) Bu firariler asker değil, fakat haydutlar, canilerdir. Biraz önce de arz ettiğim gibi, her geçtikleri yerde müdafaasız bir halde bulunan kadınlarımızı, çocuklarımızı, ihtiyarlarımızı kesmişler ve yakmışlardır. (kahrolsun, lanet olsun sesleri) Birçok köy ve kasabalarımızı ateşlere vermişler ve harabeye çevirmişlerdir. Bu zulüm ve vahşetin tesirini, bütün insanlık ve medeniyet ümit ederim ki hissedecektir. Arkadaşlar, Kral Konstantin'in Memleketimizin en zengin ve en bayındır yerlerine dikilen gözleri, bugün yine kendi cani askerleri tarafından atıldığı hapishanesinde kan ağlıyor. (kahrolsun sesleri) Sevgili Milletimizin hiçbir zaman zincir altına girmeyecek olan hürriyet ve istiklâline göz diken, kasteden Yunan Milleti, bugün baştan aşağıya kadar isyan ateşi içinde matem saatleri yaşıyor. (daha berbat olsun, sesleri) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): İstanbul'daki efendisi ne yapıyor, acaba? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Gelecek endişesi ile perişan bir haldedir. Görüyorsunuz ki bize yapmak istedikleri bütün felâketleri, Cenabıhak onların başına verdi. Cenabı Allah'ın adaletinin bu kadar belli olan tecellisine hep beraber hamdüsena edelim. (hamdolsun, sesleri) Arkadaşlar bu Anadolu Zaferi, tarihte bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar kudretli ve ne ihya edici bir kuvvet olduğunun en güzel misali olarak kalacaktır. (şiddetli alkışlar) Önümüze dikilen bütün engelleri birer birer yıkıp aştıktan sonra, bugün artık Milli Misakın çizdiği hudutlar dâhilinde mesut, müreffeh ve hür yaşamak için her ne lazımsa bunların hepsini yapacağız. (alkışlar) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Yaşa Halkçı Fatih MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Düşman elleriyle viran olmuş ve Milletimiz tarafından her köşesini kurtarmak için seve seve can verilmiş ve çocuklarımızın kanı ile sulanmış olan Yurdumuzun ufkunda artık sulhun tatlı güneşi gecikmeyecektir. (inşallah, sesleri) Arkadaşlar, Milletimiz, tek bir adam gibi gösterdiği sarsılmaz birlik ve gayret sayesinde bu muvaffakiyeti ortaya çıkarmıştır. (teşekkür ederiz, varol sesleri) Milletimizin sulh işlerinde de sulhtan sonraki işlerde de aynı dayanışma, gayret ve birliği göstererek, bu zaferi tamamlayacağına şüphe yoktur. (hiç şüphe yok, sesleri) Bu zafer, bize bir imkân sunuyor. Biz bu imkânı Memleketimizin, Milletimizin münevver, mesut ve rahat geleceği için kullanacağız. (inşallah, sesleri) Arkadaşlar, sözlerime son vermeden evvel iftiharla şunu arz 76

77 edeyim ki bu hareketi yapan bir ordunun babalarından ve analarından ibaret olan Milletimiz, bütün Dünyaya karşı en yüksek hürmeti kazanmıştır. Milletimiz korkmadan iftihar edebilir. Buna hakkı vardır ve ben böyle bir Milletin aciz bir ferdi olmakla en büyük saadeti hissediyorum. (şiddetli alkışlar) Bu muharebe meydanlarında emsalsiz kahramanlıklar göstermiş subaylarımızın, askerlerimizin ve kumandanlarımızın her biri ayrı ayrı birer destan yaratmışlardır, hürmetle ve takdirle yâd ediyorum. (alkışlar) Bu kahramanlık meydanlarında rahmeti rahmana kavuşan şehitlerimizin ruhlarına hep beraber fatihalar gönderelim. Arkadaşlar, en son sözüm budur. Kahramanlık meydanlarında ölenlerin analarına ve babalarına taziyeler değil, fakat tebriklerimizi sunuyorum. (şiddetli alkışlar) ŞEREF BEY (Edirne): Efendiler, Muhterem Gazi Reisimizin askeri harekât hakkında bize söylediklerinden anladığım bir söz vardır. O da Milletin azim ve imanını temsil eden Mehmetçik süngüsünü taktı, Türk Vatanına haksız saldıran alçak, cani düşmanı denizin ötesine attı. Efendiler, üç senedir şu Meclis çatısı altında toplanıp el ele vererek acı, tatlı birçok günler geçirdik. Başkumandanımızın burada bütün tafsilâtıyla anlattıklarından ben bir şey anladım, o da Hak'tan doğan kuvvetin önünde eğilmeyecek Dünyada hiçbir şey yoktur. Biz, Dünyada davaların en haklısı olan Türk davasını müdafaa ederken, hiç kimseye taarruz etmedik, hiç kimsenin hakkını çiğnemedik. En gür, en imanlı seslerimizle bütün Dünyaya bağırmış ve nihayet Koca Gazi nin burada dediği gibi, İçişleri Vekilimizi sessizce Avrupa'ya gönderdik. Kan akmamasının yollarını aradık. Bütün bu mesuliyet tamimiyle buna sebep olanların sırtında olmak üzere harbe başladık. Allah'a hamdolsun, muzaffer olarak gayemize ulaştık. Bunun için, benim de şahsi bir düşüncem var. Şimdi Trakya sahillerinde, Trakya'da yürümekte olan ve orada yerleşmekte olan Ordumuzun Al Sancağını, Sultan Selim Camisinin üzerinde artık bir gün evvel görmektir. Ben hamiyet sahibi Başkumandanımızın ve şanlı Ordumuzun tamamını selâmlarken, efendiler Türk tarihinden örnek alırken, Koca Hızır'ın yaptığı gibi, aynen o numuneyi temsil eden Şanlı Ordumuza bütün hürmetler, selâmlar gönderir ve mübarek Vatan için canını veren bütün şehitlerin analarına, babalarına Başkumandanımızın dediği gibi hürmetler tebrikler takdim ederim. (alkışlar) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, en sevgili Reisimiz Başkumandan Paşa Hazretlerinden az zaman için ayrı kaldık. Fakat bu az zaman içinde bize ne derece büyük sevinç verici müjdeler dinledik. Kendilerine en sıcak ve samimi hürmetlerimi takdim ederken, zannediyorum ki buna bütün arkadaşlarım da iştirak ederler. (hay, hay, sesleri) Efendiler, Türk köylüsü Dünya Harbinden çıkmış ve henüz yaralarının kanları akarken, o kanlı yarasına hançer saplayan hain düşmanın harekâtını hatırınıza getirmek isterim. Milli ülkünün rehberi olan Gazi Paşa Hazretleri bugün bu Ordunun kumandanlığını kabul ettiği gibi, milli ülkünün rehberliğini de kabul etmiştir. Kulaklarım pek alışkındı, bizim en felâketli günlerimizde müjdeli beyanatları ile bizi sevindiriyordu. Felâketli günlerimizde kendilerinden dinlediğim sözler ile şimdi söylenen sözler arasında hiçbir fark 77

78 görmüyorum. Ankara'nın etrafındaki isyanlar, düşmanın azgınlıkları, İzmir yangınları karşısında ne kadar soğukkanlılıkla beyanat verdiyse, bugün şan ve şerefle Milletin gayelerine ulaştığımız zamanda bile aynı lisan, aynı ifade var, ne büyük, ne azametli bir ruh. İşte efendiler, Milletinden aldıkları ilhamı hakkıyla göstermekle bahtiyar olduğumu buradan bir defa daha ilâveten arz eylerim. (alkışlar) Dünya Harbinden sonra, Türk köylüsü kılıcını bırakmış, sabanına sarılmıştı. O hiçbir şey istemiyordu. Yalnız diğer milletler gibi, refahını temin ederek, kendi kudretiyle yaşamak istiyordu ve medeniyetin imkânlarından istifade etmeyi hedef alarak, kendisini her türlü baskıdan kurtarmak için feryat ediyordu. Fakat efendiler, bu Millete hayat hakkı tanımayan bazı milletler hücum ettiler. Öncü olarak Yunanlıları gönderdiler. O kanlı ellerin, yakmadığı evler, yıkmadığı ırzlar kalmadı. Bu zavallı Memleketin işgal edildiği yerlerde işte bu milli coşku en nihayet kendilerinin zulmünü boğdu. İşte biliyorsunuz müdafaadan mahrum olan sahillerinizi bombardıman ettikleri o gün yine buradan arz etmiştim. Hakkın zulme karşı geleceğine ve bu zulmün nihayet bulacağına imanı vardı. Biz bu neticeye ulaştık. Çok güzel buyurdukları gibi bu harp sahnesi bitti. Bundan sonra yaşamak sahnesi geldi. Bir çelik çember içerisindeyiz. Hiçbir düşman tecavüz edemeyecek. Türk köylüsünü tebrik ederim ki bundan sonra artık kendi sabanına sarılarak yaşamak için kendisine imkân verilmiştir. Refah kapıları açılmıştır. Evet, bugün bu zaferi bize sağlayan Başkumandandan rica ederim ki çiftçinin başında yine o zekâları sayesinde yine rehberlik ederek, yine muzaffer olduğumuzu buradan bir daha hatırlatmalarını ve Cenabı Hakkın yardımlarını temenni ederim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaşlar, Ordu hakkında, zaferin yüceliği, büyüklüğü hakkında, benim lisanımda hiçbir kelime yoktur ki tam bir mana ifade edebilsin. Yalnız Ordumuzun çarpıştığı ruh gibi, nur gibi uçtuğu bir günde demiştim ki yoktan var olan Ordu, Allah Ordusu yürü, yürü, sen ruhsun, nursun, Cihanı bürü, bürü. Allah'a hamd ederim efendiler, bu hakikat bütün parlaklığı ile tecelli etmiştir. Efendiler, o büyük Ordunun başında bulunan o büyük insana karşı verilecek tek bir unvan, bir sıfat vardır ki onu ne Dünya ve ne Meclis ve ne de hiçbir kimse düşünemiyor. Arkadaşlar, düşman karşısında yalnız muzaffer bir kumandan değil, taçlı bir zafer değil, o aynı zamanda en büyük bir unvan olmak üzere şu hakkı kazanmıştır, Türkiye'de Halkçılığın Fatihi. Evet, bundan bir iki ay evvel Paşa Hazretleriyle cepheye giderken trende bize bir projeden, bir plândan bahsettiler. Arkadaşlar, o plan Teşkilâtı Esasiye Kanununun bir müsveddesi idi. Binaenaleyh ben burada yalnız ve yalnız en fazla bu unvan ile kendilerini âcizane tebrik ederim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim daha söz alan arkadaşlar vardır. (çoğunluk kalmadı, sesleri) Efendim beş dakika istirahat edelim. 78

79 (Aradan sonra Hükümet tarafından gizli oturum teklif edildi, kabul edildi ve başka bir gündem maddesine geçildi.) 1 4 EKİM 1922: GİZLİ OTURUMDA İTİLAF DEVLETLERİNE VERİLECEK CEVAP NOTASININ GÖRÜŞÜLMESİ VE MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 112.Birleşim, Gündem: 2/2) Mustafa Kemal Paşa henüz İzmir de iken İtilaf devletlerinin ateşkes ve barış konferansları toplanması için hazırladıkları nota Ankara ya ulaştı ve Meclisin 25 Eylül 1922 günkü oturumda okundu. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı bir karşı nota taslağını hazırladı ve Meclise sundu. Bazı milletvekilleri cevabın bir an önce gönderilmesini, bazı milletvekilleri de biraz daha düşünüp tartışarak daha geç gönderilmesini istediler. Ama Meclisin tamamı barış masasına oturmaktan yana idi. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Celseyi açıyorum efendim. Buyurun Rauf Bey. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, bir meselenin müzakeresi için gizli celse talep ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kâtipler salonu tahliye etsin Efendim. Devam buyurunuz Rauf Beyefendi. RAUF BEY (Devamla): İtilâf Devletlerinin gönderdiği notaya verilecek cevap Yüce Meclisinize arz edilecektir. Bunun gizli celsede mütalaasını talep ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, malumunuz celse aleni idi. Gizli celseye çevirdik. Bundan evvel bir kaç arkadaş Paşa Hazretlerinin beyanatı dolayısıyla söz almışlardı. Şimdi Rauf Bey celsenin gizli olmasını teklif ediyorlar. BİR MEBUS BEY: Efendim, rica ederim gizli celselik bir şey yoktur. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Celsenin gizli olmasını kabul edenler. Kabul etmeyenler. Kabul edilmiştir. Buyurunuz Yusuf Kemal Beyefendi. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Efendim, üç müttefik devletin Hükümetimize teklif etmiş oldukları 23 Eylül 1922 tarihli notaya karşılık hazırlanan cevap notasını Yüce Meclisinize arz ediyorum. (basıldı mı sesleri) Efendim, matbaada imiş, şimdi basılıp, dağıtılacaktır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Beş dakikaya kadar, nota okununcaya kadar dağıtılacaktır, Efendim. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Ekim 1922), 1.Dönem, c.23, s

80 YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Notayı arz ediyorum Efendim, okuyorum. İTİLAF DEVLETLERİ HÜKÜMETLERİNE GÖNDERİLECEKLECEK CEVAP NOTASI Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti üç müttefik hükümette, tebliğ ettikleri 23 Eylül 1922 tarihli notadan dolayı teşekkür ve bu notaya mevzu olan fikri, yani Hükümetimizin İstiklâl mücadelesine başladığı andan beri hazırlayıp ilân ettiği azim ve iradeye o kadar tam bir surette uyan adil ve devamlı bir sulhun arzusunu takdir eder. Nota iki hususa dairdir. Şu andaki mevcut askeri vaziyet ve bir sulh antlaşması imzalanması için müzakerelere başlanması. Askeri vaziyet hakkındaki isteklerimiz 9 Eylül 1922 tarihli nota ile bildirilmişti. Bu notanın neticesi olan Mudanya Konferansı 3 Ekim 1922 tarihinde başlamıştır. Bu konferansta kabul edilecek kararları imza edecek olan hükümetlerin, bu kararları tamamıyla uygulayacaklarına inanıyoruz. İkinci noktaya gelince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türkiye ile İtilaf devletleri ve Yunanistan arasında yapılacak olan sulh antlaşmasını müzakere etmek ve imzalamak gayesiyle yapılacak olan toplantıda delegelerini göndermeyi kabul eder. Hükümetim, üç müttefik hükümetin notalarında konferansın Venedik ten başka bir şehirde de yapılabileceğini kabul etmiş olmalarından istifade ile daha fazla kolaylık temin edeceği için İzmir de toplanmasını pek faydalı olarak düşünmektedir. Bu şehrin konferans yeri ve tarihini 20 Ekim 1922 olmasını teklif ederiz. Üç müttefik hükümet tarafından konferansa davet olunan devletlere gelince, İtilaf devletleri ile Yunanistan'dan başka iki devlet daha konferansa davet edilmişlerdir. Bu devletler, harp eden devletler oldukları için değil, belki yalnız sulh yapılınca hallolunacak bazı meselelerinden dolayı iştirak ettirilmek isteniliyor diye düşünüyoruz. Bu mahiyette bulunan yegâne mesele ise boğazların statüsünün ne olacağından ibarettir. Bu iki devlet sulh konferansına davet edildikleri halde, uzun bir sahile sahip bulunan Rusya'nın ve Ukrayna ile Gürcistan'ın unutulmuş olmasını Hükümetim hayretle karşılamıştır. Bu devletlerin de katılmasıyla konferansta alınacak kararların daha tesirli olacağı şüphesizdir. Binaenaleyh İtilaf devletlerinin davete karar vermiş oldukları iki hükümet gibi bu cumhuriyetlerin delegelerinin de konferansa davet edilmelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kesin olarak teklif eder. Hükümetim, Trakya üzerindeki münakaşa edilmez olan haklarımızın teslim edilmiş olmasını memnuniyetle karşılamıştır ve bu münasebetle İtilaf devletlerine teşekkür eder. İstanbul'da ve Marmara Denizi nde haklarımız saklı 80

81 kalmak şartıyla boğazların serbestliğinin ve azınlık haklarının, Türkiye'nin hâkimiyeti, istiklâli ve Ortadoğu halklarına haklarının iadesi ile mümkün olacağında esas itibariyle ihtilâf görülmemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Milletler Cemiyeti ne kabulü hususunda vaat edilen yardımdan dolayı üç İtilaf devletine teşekkür eder ve bu hususa dair kararımızı vakti geldiğinde bildireceğini ilâve eder. Hükümetim, Hilâfet Makamı olan İstanbul'un müttefik askerlerden tahliyesine dair teminatı büyük bir memnuniyet ile bunu bir senet olarak kabul eder. Gene de bu vaadin bir an evvel gerçekleşmesinin ne derece sabırsızlıkla beklendiğini, İtilaf devletlerinin takdir etmekte olduğuna Hükümetim inanmaktadır. İtilaf hükümetleri notasının sonunda yazılmış olan hitap, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini şiddetle memnun eylemiştir. Meşru talepleri kabul edilecek olan Türkiye'nin, bütün medeni dünyanın istediği bir sulhun kurulması ve devamı hususunda her türlü yardımı yapacağına, harbin açtığı yaraları tedavi etmek için herkesin üstüne düşen faaliyeti ve sulha olan isteği anında dürüstlük ve doğruluk ile katılacağına bütün devletler itimat ve kanaat edebilirler. TBMM Hükümeti Dışişleri Vekili Yusuf Kemal RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Mesele budur, ehemmiyetlidir ve acildir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, Milli Savunma Komisyonu da Paşa Hazretlerinin bu lütfüne karşı iki kelime ile teşekkür etmek isterdi. Binaenaleyh bu hakkın geçilmemesini rica ederim. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Şimdi arkadaşlar, İtilaf devletlerinin notasını alalıdan beri epey vakit geçti. Cevabın bu zamana kadar tehir edilmesinin sebebi hepinizce bilinmektedir. Araya siyasi olmaktan çok askeri mevzular girdi. Biraz önce Başkumandan Paşa Hazretleri bunu izah buyurdular. Paris'te yapılan toplantıda İtilaf devletleri anlaştılar ve Fransa hususi temsilcisi Franklin Bouillon İzmir'e geldi. Kendisi ile görüşüldü. Aynı zamanda Paşa Hazretlerinin de izah ettikleri gibi Ordumuz da Çanakkale'ye dayandı. Binaenaleyh biran evvel Mudanya Konferansını toplamak, davet etmek icabetti. Başkumandanlık Ordunun harekâtını durdurma emrini vermekle beraber İzmir'den Ankara ya Hükümete gönderdiği bir tezkere ile Hükümetçe bu hususta yapılması icap eden şeyin yapılmasına lüzum gösterdi. Hükümetten Dışişleri Vekâletine havale olunan bu tezkere üzerine Dışişleri Vekili olarak ben doğrudan doğruya, Franklin Bouillon vasıtasıyla Fransa Dışişleri Nezaretine bir telgraf çektim. Aynı telgraf sureti İstanbul daki temsilcimiz Hamit Bey vasıtasıyla İngiltere ve İtalya temsilcilerine tebliğ edildi. Notada bahsedilen 29 Eylül tarihli notamız odur. Mudanya 81

82 Konferansına İtilaf devletleri adına katılacak generallerin isimleri bize gelmedi. Yalnız kendileri fiilen dün Mudanya'ya geldiler. Malumunuz bize verilen 23 Eylül 1922 tarihli notada Trakya'nın bize verilmesi için İtilaf devletlerinin Konferansta yardım edecekleri belirtiliyordu. Aynı zamanda Yunan askerlerinin Trakya'dan çekileceği hattı tayin için Mudanya'da veya İzmit'te bir konferans yapılması teklif ediliyordu. Yunan askerlerinin ve ordusunun çekileceği hattın tayininden bahsediliyordu. Fakat Trakya'nın bize tesliminden bahis olunmuyordu. Biz ise bu ikisinin arasında bir çözüm yolu bulduk ve bunu teklif ettik. Yani Trakya'nın teslimi konferans zamanına kalmamalıdır. Trakya derhal bize teslim edilmelidir. Binaenaleyh Trakya bizim idaremize derhal teslim edilmelidir, dedik. Yunan askerlerinin Trakya'da yapmış olduğu zulmü ileri sürerek bunun biran evvel hallolunmasını istedik. Mudanya Konferansının derhal davet edilmesi için, Perşembe günü öğle vakti İzmir'e gelmiş olan Franklin Bouillon la görüşülmüş olduktan sonra gerek Yüce Meclisinize, gerek Hükümete bu hususta uzun uzadıya izin almak tarafına gidilemedi. SELAHATTİN BEY (Mersin): Sebep? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Arz ediyorum Efendim, acildi. Çünkü askerlerimiz İngilizlerle Çanakkale'de karşı karşıya gelmişlerdi. Çünkü İngilizlerden sert sözler işitiliyordu. Çünkü bu vaziyet doğrudan doğruya Dışişlerine ait değildir. Doğrudan doğruya Başkumandanlığa aittir. Kendileri de biraz önce burada fikirlerini arz ettiler. Belki mesele bir buhranlı vaziyet almakta idi. Bu bir zarurettir ki bizi bu yola sevk etti. Yani yapılan hareket bir zaruri harekettir. Memleket için belki bir tehlike yaratabilir korkusu ile ve aynı zamanda işi biran evvel önünü almak için Trakya'mızın hiç olmazsa idaremize geçmesi için yapılmıştır. Yüce Meclisinizden hiç bir şey saklı kalmamalıdır. Her şeyi Meclisinize arz ediyoruz. Öyle ümit ediyorum ki bütün olanları arz edebildim. Mesele bundan ibarettir. Artık takdir Yüce Heyetinize aittir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Bey usule dair bir şey söyleyeceğim. Vekil Beyefendi Vasıf arkadaşımıza bir şey soruyor ve bir önerge tanzim ediyor, benim de kanaatime uygun geliyor. Yani şurasını izah buyururum ki bu notayı Mudanya Konferansının neticesine kadar tehir etsek, daha uygun olmaz mı? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim, Yüce Meclisiniz öyle emrederse pekâlâ olur. Yalnız İngilizler bundan istifade etmek istiyorlar. Türkler notamıza cevap vermedi, cevap gecikti diye başka bir şeyler yapma ihtimali vardır. İstanbul'dan olsun, Paris'ten olsun, biran evvel cevap verin merkezindedir. Zaten nota bugün tespit edilecek olursa cevap yarın açık olarak yazılacaktır. Şimdi müsaade buyurun gizli olarak burada sohbet havasında biraz daha konuşabiliriz. Düşünülecek noktalar vardır. Mudanya Konferansı ya bir karara bağlanır veya bağlanmaz. Bir alındığı takdirde ki ümit ediyorum mesele yoktur. Bir karar alınmadığı takdirde artık... 82

83 SELAHATTİN BEY (Mersin): Biz de cevabı vermiş oluruz. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Başka türlü hareket etmek icap edecek. Acaba bu hareketle beraber konferans davetini kabul etmek mümkün değil midir? Yani konferansa katılmak bu hareketten ayrı bir şeydir. Şurayı tekrar, tekrar Yüce Heyetinizin dikkatine arz ederim ki şüphesiz takdir buyurursunuz, karşımızda üç müttefik devleti görmek, onlara karşı harp vaziyetine geçmek uzun uzadıya düşünülecek bir şeydir. Hakkımız olmakla beraber açık, seçik düşünmek mecburiyetindeyiz. VEHBİ EFENDİ (Konya): Yusuf Kemal Bey notayı tehir edin diyorlar. Hâlbuki onlar bizim İzmit notamıza altı aydır, cevap vermediler. Biz de üç gün tehir edelim, sonra olsun. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bendeniz usule dair bir şey soracağım. Vekil Beyefendi gazeteler bunu temin eder zannederim. Hükümet Meclise vermiştir diye bir haber çıksın, iki gün geçerse emri vaki karşısında kalmayalım. İmzamızla tutulmayalım. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Reis Bey, sözler usule dair değil, bunlar mütalaaya aittir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Usule aittir, Efendim. ALİ CENANİ BEY (Gaziantep): Efendim, bendeniz usul hakkında değil nota hakkında söyleyeceğim. NEBİZADE HAMDİ BEY (Trabzon): Efendim, Dışişleri Vekili Beyefendi diyorlar ki meselede bir mahzur yoktur. Hâlbuki bendenizin fikrimce mahzur vardır. Sulh Konferansı ne gibi şartlar altında olacaktır? Vaziyet ne suretle tespit edilecektir? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim ben mahzur vardır, yoktur diye bir şey söylemedim. Bana bazı arkadaşlar tarafından cevap notasının gönderilmesinin tehir edilmesi teklif ediliyor. Tehir edilmesi uygun olur. Fakat herhalde Yüce Meclisiniz, Dışişleri Vekilinden daha fazla mahzuru daha iyi bilir. Sonra Efendim Hüseyin Avni Bey gazetelerle duyuralım, buyurdular. Efendim karşımızdaki adamların o gazeteleri, ajansları nasıl kullandıkları malumdur. Onlar o yolları bizden iyi bilirler. Onun için meseleyi değiştirmez. Mecliste müzakere olursa olur. Fakat arz ettiğim gibi bu cevap notasının gönderilmesi herhalde faydalı olacaktır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara) : Efendim, baştan sona kadar Dışişleri Vekili Beyefendinin vermiş olduğu izahatı dinleyemedim. Fakat bu notaya cevap vermeyi Mudanya Konferansı neticesine kadar tehir etmek gibi bir temayül var. Benim bildiğimi ve hissettiğimi arz edeyim. Bu notaya biran evvel cevap vermek, muvafakat vermek lazımdır. Bu notaya verilecek cevap ile Mudanya Konferansının neticesinde hiç bir alâka ve münasebet yoktur. Bu nota iki noktayı ihtiva ediyor. Biraz önce de arz etmiştim, birisi doğrudan doğruya askeri harekâta aittir. Bu 83

84 notaya göre İtilâf devletlerinin talep ettiği şey, Yunan Ordusunun tayin edilecek herhangi bir hatta çekilmesi işini görüşmekten ibarettir. Hâlbuki biz bu teklifi fiilen kurmuş bulunuyoruz. Bilakis Mudanya Konferansını büsbütün başka esaslar üzerinden başlatmış bulunuyoruz. O esaslar Trakya'nın biran evvel tahliye edilip bize teslim edilmesinden ibarettir. Buna karşılık Çanakkale den Trakya ya Ordumuzun geçmemesine aittir. Şimdi Mudanya konferansı ister müspet, ister menfi netice versin, biz biran evvel sulh masasının başına geçmeliyiz. Binaenaleyh neden dolayı çekiniyoruz. Biz, Mudanya Konferansı menfi çıkarsa, sulh konferansına gitmekten vazgeçecek miyiz? O zaman bir taraftan askeri harekât devam eder, diğer taraftan da sulh müzakereleri devam eder. Onun için tehirinde bir fayda yoktur. Sonra, dün geceden beri İsmet Paşa ile haberleşmekteyiz. Şimdiye kadar bu müzakere edilen maddeleri bana söylemiştir. Bizim yaptığımız teklifler onlar tarafından da bazı yerleri aynen teklif edilmiştir. Ancak münakaşa edilecek bazı hususlar vardır. Bugün de o noktalar üzerinde görüşülüyor. Lâkin benim gördüğüme göre onların tekliflerini kabul etsek dahi yine bizim lehimizdedir. Bu adamlar asıl o konferansı bunun cevabına tehir ediyorlar. Buradaki temayül onun neticesinde bunu tehir edelimden ibarettir. Onlardaki temayül de onun neticesinde bunu tehir ediyor. Yani biz bu cevabı tehir ettikçe onlar o konferansı tehir edecekler ve ben bunu göndermeye ve yazmaya mecbur oldum. Hükümetçe verilecek cevap, konferansa muvafakat edileceğine dair cevap olacaktır ve binaenaleyh ben zannederim ki bunun hiç münakaşaya lüzumu yoktur. Buna derhal cevap vermek lazımdır. ALİ CENANİ BEY (Gaziantep): Efendim, bendeniz notanın tehirinden ziyade... MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bunun tehirinde zarar vardır ve bunu düşünürseniz başka şeyler de vardır. ALİ CENANİ BEY (Gaziantep): Bendeniz, notanın metninden çok Hükümetten bir teminat almak hususunu arz edeceğim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bendeniz Hükümet adına vermiyorum. Bendeniz olsa olsa Meclis Reisi sıfatıyla Yüce Meclisin bu hususta Hükümete yön vermesini teklif ederim. ALİ CENANİ BEY (Gaziantep): Askeri vaziyet hakkında sulh masasına gittiğimiz zaman bendenizi bir parça düşündüren taraf, şimdiki halde İtilâf hükümetlerini birbirinden ayrılmış bir vaziyette görüyorum. (işitmiyoruz, sesleri) İngilizler bizim aleyhimizde, Fransızlarla İtalyanlar lehimizde gibi bir vaziyettedirler. Hâlbuki sulh masasına bilhassa mali hususlarda Fransızlarla fevkalâde bir mücadeleye girmemiz muhtemeldir. İşitiyoruz ki İngilizler mütemadiyen kuvvet göndermekte olduklarından ve gönderdiklerinden bahsediyorlar. Eğer sulh masasında anlaşmadığımız bir zamanda bu günkü askeri vaziyetimizi muhafaza edersek notayı kabul edip sulh masasına geçmekte elbette fayda vardır. Biran evvel sulh teklifini kabul ederek gitmek uygundur. İngiliz'ler durmadan kaçakçılık suretiyle 84

85 veya başka suretle İstanbul'da birtakım tahkimat yaparak vaziyetlerini kuvvetlendirecek olurlarsa, sulhun uzaması ihtimali vardır. Bunu Hükümetin dikkatine arz etmek isterim. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Arkadaşlar önce nota hakkındaki kanaatlerimi arz edeceğim. Yoksa bence de hakikaten bu konferans başka, nota meselesi başkadır, askeri konferans büsbütün başkadır. Ancak şimdi Reis Paşa Hazretlerinin de bize çok güzel hatırlattığı gibi o konferansın arzumuz gibi nihayet bulması ihtimaline karşı tersi de olabilir. Hakkımız olan bir şey ne kadar tekrar edilirse o kadar faydası olur. Bu notada bir defa daha tekrarını gösteren cümlelerle Dünyaya biz de hitap etmeliyiz. İnşallah Trakya sulh yoluyla tahliye olunup da bize teslim edilecektir. Başkumandan Paşa Hazretlerini de bu münasebetle tebrik ederim. Fakat onun tahliyesi bir ay, bir buçuk ay sürer de bugün Trakya'da pejmürde bulunan Yunan askerleri yerlerine, İngiltere, Fransa ve İtalyanlarla işgal etmiş bulunursa bunu da düşünmek lazımdır, zannediyorum. Üçüncü ilişeceğim nokta, Rusya'nın davetine dairdir. Hiç şüphe yok ki İngiltere, baştan aşağı suikastlara karışmış olan İngiltere, daha dün Başvekilinin nutkunda yığınaktan, şundan bundan, en fena maksatlardan bahseden İngiltere, harpte kaybettiklerini siyasetle kazanabilmek için çalışıyor. Bizi tecrit etmek isteyecektir. Tecrit etmek demek, Fransa ile olan münasebetlerimize ve Rusya ile olan münasebetlerimize mani olmak isteyecektir. Şimdi Yunanistan'dan başka, sulh masasına alakası olmayan devletleri de oturtmak istiyor. Makedonya meselesi harp eden devletler konferansa davet ediliyorlar. Şu halde Rusya için yer yok demek ne demektir? Bilhassa nota hakkında söyleyeceklerim bundan ibarettir. Çabuk gitmesine tamamıyla taraftarım. Her ne olursa olsun bizim haklarımızı ve ne kadar sulhsever olduğumuzu bir defa daha gösterecek vesikanın bir defa daha yayılması daima haklı olarak davamızın ve Milletimizin lehindedir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, bendeniz cevap notasında bazı hususlara cevap verilmemiş olduğunu görüyorum. Müttefik devletler bir mülakat istiyorlar. Buna biran evvel uymak sulhseverlik bakımından arzu edilmelidir. Bunu biz altı yedi ay evvel tecrübe etmiştik. Verilecek cevapta müttefiklerin 23 Eylül tarihli notasında bize kabul ettirmek istenen hususlara eğer reddeder gibi olmazsa kendi elimizle kendi ayağımızı bağlamış oluruz, gibi geliyor. Notada göze çarpan, konferansa davet olunan birtakım devletler vardır. Bize hasım olan devletlerin oylarında çoğunluk kazanmak üzere, oyların adedini yükseltmek için tertip olunmuştur. Mesela İngilizler, Japonya'yı, Romanya'yı, Fransızlar Yugoslavya'yı, Çekoslovak'ları kendilerine ikişer oy olarak alıyorlar. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Çekoslovakya yok. SELAHATTİN BEY (Devamla): Yok mu o halde Fransa bir oy alıyor. İki oy İngiltere alıyor. Bir de Yunanistan'ı kendine alıyor. Böyle bir konferansı kabul etmek bizim için acaba fayda temin eder mi etmez mi? Bunu reddetmek tamamıyla elimizden gelmezse, hiç olmazsa menfaatlerimize faydalı olabilecek yol bulmak doğrudur ve 85

86 lâzımdır. Fakat kaç Hükümet girerse girsin, bir de ortaya yeni ilâve edilen azınlıkların korunması, Irak ın himayesi, adli ve iktisadi haklarımıza taarruz, mali meselelerimiz hususlarında hepsi bizi soymaya çalışacaktır. Binaenaleyh yalnız bizimle doğrudan doğruya haberleşmede bulunmuş olan ve yalnız bizi davet etmiş olan devletlerle karşı karşıya bulunabilmek bizim için çok büyük faydalıdır. Yedi devletle anlaşmaktan elbette daha kolaydır. Çünkü bunlarla uğraşmak zordur. Yalnız oldukları vakit karşımızda tek oyla kalacaklardır. Böyle olursa para meselesinde yedisi birden boğazımıza çullanacaktır. Bundan dolayı acaba bunu derhal kabul etmek doğru mudur? Yoksa buna bazı kayıt ve şart ilave ederek, bundan ucuz kurtulmanın çaresini aramak mı icap eder? Bu nokta hakkında Dışişleri Vekilinden cevap isterim. İkincisi, İtilaf devletlerinin Trakya'yı Ordumuzun o tarafa geçmemesini için, tarafsız kalmak şartıyla daha sonra vereceklerini ümit ediyorlar. Ordumuzun olduğu yerde durmasını, ilerlemesini istiyorlar. Sulh müzakerelerinin devam müddeti içinde bu Orduyu beslemek mecburiyetindeyiz. Bu müddet zarfında acaba müttefik devletler İstanbul'daki kuvvetlerini azaltacaklar mı veya çekecekler mi? Buna dair bir teminat var mı? Yani bizim Ordumuzun ileri geçmemesini kabul edelim ama bize teminat lâzımdır. Zaman geçtikçe, şayet bu iki memleket ellerinde kalırsa, Trakya hakkında bazı şeyler söylendi. Ona da geleceğim. Şayet Trakya'da kalırlarsa bizi bir ümit ile durdurmuş olurlar. Karşılığında hiç bir teminat vermeksizin ordularını takviye ederler. Neticede biz suya düşmüş ve binaenaleyh bu meselede sıfıra sıfır kalabiliriz. Şuna karşı ne gibi teminat vardır. Bendeniz Mudanya Konferansı neticesinde, Trakya'nın inşallah bize teslim edileceğini işitmekle sevinç ve neşe duyarım. Tabii bu güzel bir fayda temin eder. Şayet böyle olmazsa notada acaba biz Orduyu ileri geçirmeyi zikretmek doğru değil midir? Karşılıksız biz ordumuzu ileri geçirmemeyi kabul ediyoruz. Fakat sizin de kabul ettiğiniz Milli Misak hudutlarında yani 1914 hudutlarında Trakya da Milli Hükümetimizin idaresi ve zabıtası bulunsun. Aynı zamanda birtakım askeri kuvvetlerimizin azaltılması yoluna gidilmesin. Bunlar cevap notasında yer almazsa bir teminatın havada kalacağı anlaşılır. Türk hâkimiyeti iyi niyetle yeniden tesis olunmalı, Çanakkale, Marmara, Boğaziçi serbest kalmalı, ırk, din, azınlıklar himaye edilmeli ve bunu temin için bu devletler sulh antlaşmasında ittifakla karar vereceklerdir. Demek ki notada ittifakla karar verdikleri ve kendilerince kararlaştırılmış olanlar, bize söyledikleri budur. Bunları kabul edecek miyiz? Notada karşılıklılık esası lâzımdır. Karşılıklılık esası olarak bendeniz burada çok kısa bir ifade görmekteyim. İstanbul'un ve Marmara nın masuniyeti suretiyle, boğazların serbestliği ve azınlık haklarının bizce de şu suretle temini lüzumlu olduğundan, deniyor. Zannediyorum ki o kadar kuvvetle talep edilen bu meseleye, bu kuvvetle bir cevap değildir ve sudan geçme bir cevaptır. Hâlbuki bizim en çok dikkat edeceğimiz nokta budur. Çünkü köprübaşı serbest değil, asker olmayacak, köprüden insan geçmeyecek, iskelelerden yani Marmara Denizi nden geçmeye hakkımız olmayacak. O halde bizim Marmara Denizi nin diğer yakasındaki vaziyetimiz gülünç bir şeydir. Bilhassa dini azınlıklar meselesiyle ortaya sürülmek istenilen meseleye kısmen cevap verilmiştir. Fakat 86

87 ırk meselesine ait bir kelime görmüyorum, bendeniz. Binaenaleyh Dışişleri Vekili Beyefendiden soruyorum. Irk azınlıkları iddiasına karşı, bu Devletin istikbalini alakadar eden bu noktada Milletin cevabı bugünden gönderilecek olursa, bizim için getirilecek müzakerelerde iyi kapı açılmış olur zannındayım. Biz boğazları Dünyaya ait bir mal olarak görüyoruz ve Karadeniz e kıyısı olan devletlerin konferansa katılmalarını talep ediyoruz. Bunların hepsinin çağırılması lâzımdır. Boğazlara hâkim olmak isteyen esasen ve aslen İngiltere'dir. Çünkü onun donanması Karadeniz'e geçerek, oradaki Hükümetlerin hayatına, iktisadiyatına tesir edecektir. Binaenaleyh diğer İtilaf devletleri Karadeniz'de üstün olmayı arzu etmeyeceklerdir. Karadeniz hükümetleri bu arzu ile bu darbeyi kabul etmeyeceklerdir. Onun için bu husustaki talebin biraz ısrarlı olunmasını talep ederim. Umumi olarak söyleyeceğim budur. Bütün bunları söylerken 29 Eylül tarihli nota Dışişleri Vekili tarafından tebliğ olunmuştur. Kendi imzası altında mıdır? Bu tarzda bir notayı Yüce Meclise haberdar etmeksizin Dışişleri Vekâleti yaparsa, bunun kendi salahiyeti dâhilinde bulunduğuna kani midir? Buna da cevap isterim. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Efendim, bendeniz cevap notasında çok fazla teşekkürler edildiğini gördüm. Lisanın biraz daha kuvvetli olması taraftarıyım. Ondan sonra notada bir kaç noktaya hiç dokunulmamış. Bunların da evvelden hazırlanması ve evvelden anlaşılması lâzım geldiği kanaatindeyim. Devletlerle biran evvel sulhu imzalamak lüzumu vardır, fakat fazla acele etmemek lazımdır. Şu kadar ki iyice anlaşmadan sulh müzakeresine, sulh masasına geçmek ve İngiltere ile diğerlerinin entrikalarına meydan vermek bizi müşkül vaziyete düşürebilir. İngiltere, şimdiye kadar sulhu uzatmak ve bizi bilhassa mali bakımdan ezmek için türlü işe başvurdu ise de bundan sonra da sulh masasında, etrafında yine aynı suretle sulh müzakerelerini uzatarak, bizi müşkül vaziyete düşürebilir. Bizim uzun müddet Ordumuzu silâhaltında tutmamız işimize gelmez. Bunun için diyorum ki, bize gönderilmiş olan 23 Eylül tarihli nota üzerinden hemen anlaşmak lâzımdır. Bundan evvel geçen yaz İtilaf devletleri tarafından bize gönderilen notalar üzerinde biz bir konferansa taraftar olduk. Şu kadar ki o konferans o zamanki vaziyetin icabı idi. Bugün askeri vaziyet tamamen değişmiştir. Anadolu'da bir tek düşman askeri kalmamıştır. Hatta Ordumuz Çanakkale Boğazına dahi hâkimdir. Şu itibarla önce meseleyi pişirerek, sulh konferansına esaslı ihtilaflı noktaları hallederek işi biran evvel bitirmek için gitmek uygundur, zannediyorum. Biraz önce bir arkadaşım işaret ettiler, 23 Eylül tarihli notada bilhassa tayin edilecek bazı noktalardan bahsediliyor. Bu noktalardan biri boğazlar, Doğu Trakya'nın Meriç Nehri etrafı, Musul, Elcezire olabilir. Nitekim Sevr Antlaşmasında bu gibi hususlar vardı. Binaenaleyh bu noktaların cevap notasında zikredilmesi ve Türkiye'nin böyle boğazların serbestliğinden başka katiyen askerden arındırılmış mıntıka kabul etmeyeceğinin kendilerine anlatılması lâzım gelir kanaatindeyim. Ondan sonra yine geçen ki notada Milletler Cemiyetinin himayesi altında Çanakkale ve Marmara ve boğazların serbestliğinden bahsediliyor. Hâlbuki biz 87

88 boğazların serbestliğini, Türkiye'nin hâkimiyeti ve İstanbul'un emniyeti şartıyla taahhüt etmiştik. Milletle Cemiyetinin himayesi altında bir serbestlik tanımıyoruz. Ondan sonra ırki, dini azınlıklardan bahsediliyor. Bizim Milli Misakımızda, Türkiye dâhilinde yaşayanların ırk, din, menfaat bakımından müşterek olan Milletin, Türk Milletinin haklarından bahsedilmiştir. Dini azınlıklar tanınmıştır. Fakat ırki azınlıklar asla bahis mevzuu olmamıştır. Çünkü onlar İslâm kelimesi altında menfaatlerini tarihi, iktisadi, her suretle beraber görüyorlar. Bu noktanın da bilhassa düzeltilmesi lâzımdır. Buna da bir cevap verilmek lâzım gelirdi. Bu noktaları da işaret ettikten sonra cevap notasında Rusya ile federe olan Kafkasya hükümetlerinin davet edilmemesi hususunda biraz fazlaca uzun cümleler bulunduğu fikrindeyim. Sulh konferansına Rusya'yı davete ve o olmadan bir sulh imzalamamaya katiyen mecburiyetimiz yoktur. Biz Rusya ile müttefiklerini yahut federe oları devletleri Ukrayna ve Gürcistan'ı olsa olsa mecbur olduğumuz için değil, kendi menfaatimize, haklarımıza müdafaa edecek, birkaç devlet daha bizimle beraber sulh masasında olsun diye davet edebiliriz. Çünkü biz Rusya ve onunla federe olan devletlerle Moskova Antlaşması yaptık ve bütün meselelerimizi hallettik. Fakat zannediyorum ki bizim böyle bir talebimizin, İtilaf devletleri tarafından kabul edileceğini pek zayıf ümit veririm. Bugün Mudanya'da yapılmakta olan ve belki bugün veya yarın ateşkes protokolü imzalanacak olan konferansta, Trakya bize teslim edilecektir. Fakat İstanbul İtilaf devletlerinin elinde kalacaktır. İstanbul'un onların elinde kalmasının, bizim için çok mahzurludur, zannediyorum. İstanbul'da bulunan ve pek ehemmiyetli, yarım milyon kadar bir yekûn tutan Rum ve Ermeni azınlıkların orada oturmaları ve bu adamlar ki bize daima vatani hıyanette bulunmuşlardır, başlarında Patrikhane bulunduğu halde her şeyi yapmışlardır. Bize karşı silah da kullanmışlardır. Bu adamların rahat ve huzur içinde yaşayıp bize ilerde her zaman bir çıban derdi, bir yara derdi açabilmeleri ihtimali vardır. Ondan sonra İstanbul, İtilaf devletleri elinde bir rehine olarak kalacaktır. Binaenaleyh temenni ederim ki, Mudanya Konferansında kararlaştırılan yahut bu notada bahis mevzu edilsin. İstanbul hiç olmazsa sivil idare bakımından Hükümetimiz eline verilsin. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Söz alan ve konuşan arkadaşları dinliyorum. Hepsinin baştan sona kadar söylediği sözlerde haklılık payı vardır. Bütün endişelerine katılıyorum. Bendeniz şunu arz edeyim ki karşımızdaki devletler her saniye, her dakika her türlü entrikalar yapmakla meşguldürler ve bizi aldatmak için hiç bir an fikirlerini geri bırakmamışlardır. Fakat düşünelim ki, her geçen gün bu adamların teşebbüslerine fırsat vermeye sebep olabilir. İngilizler bunu arzu ediyorlar. İngilizler istiyorlar ki biz bunun cevabını uzatalım ve tekrar onların cevap vermesine fırsat olsun. Haberleşerek, böyle kâğıt üzerinde bitmez tükenmez münakaşalar yapalım. Binaenaleyh notanın cevabını tehir etmek veya yazı üzerinde bir şeyler ortaya koymak suretiyle işi uzatmamız, İngilizlerin menfaatindendir. Binaenaleyh buna mani olmak için bence yapılacak şey, biran evvel konferansı başlatmak ve bütün mütalaamızı ve müdafaamızı orada ortaya 88

89 koyup münakaşa etmektir. Yoksa bunun her noktasına itiraz etmek mümkündür. Hatta bence mümkün ise hiç bir noktasına cevap vermemeli, bütün cevaplar konferansta vermeliyiz. SELAHATTİN BEY (Mersin): En doğrusu da budur. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Diğer tenkitlere cevap vermek için bendeniz buraya çıkmadım. Belki Dışişleri Vekili fazla izahat verirler. Yalnız arkadaşlarımın bütün düşüncelerine iştirak ettiğimi söylüyorum. Fakat bunları uzun haberleşmelerle yapmayalım. Hatta şimdi Dışişleri Vekili cevap versin ki konferansa gelmeye hazırız. Rusya meselesi çok önemlidir. Bunlar bir takım devletleri davet etmişlerdir. Bunları reddetmek hatıra gelebilir ve kuvvetli bir sebeptir. Lakin bunu İngilizler istiyor. Biz bunları reddettiğimiz zaman onlar ısrar edeceklerdir. Biz hakikaten ısrar edersek konferans olamaz. Binaenaleyh itiraz etmek doğru değil. Ancak Rusya'ya karşı verilmiş sözümüz vardır. Bu taahhüdümüzün icabını yapmak mecburiyetindeyiz. Onun içindir ki bu notada onu zikrediyoruz ve ihtimal ki konferansa katıldığımız vakit hakikaten Rusya ve diğer istediğimiz devletler davet edilmemiş bulunuyorlarsa, konferansta bu isteğimizi tekrar öne sürmek uygun olacaktır. Yani Rusya'ya karşı olan taahhüdümüzü bütün imkânlarımızı kullanarak yapmak lâzımdır. Mamafih her halde sulh yapmak için de başka hiç bir engel düşünemeyiz. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Arkadaşlardan Ali Cenani Bey zannederim evvelâ söz söyleyerek, bazı endişelerini ortaya koydu. Başkumandan Paşa Hazretlerinin de buyurdukları gibi... Tutuluyor, tutulmuyor değil, kuvvetlerinin takdiri buna mani tedbirlerle alınır. Başkumandan Paşa Hazretlerince de zannederim yalnız bu noktaya şey ettiler. Tevfik Rüştü Beyefendi başka bir noktaya temas ettiler. Cevap notasının her yerinde İtilaf devletlerine teşekkür edilmiş diyorlar. Hakikaten biz düşündük ki Efendim biz Türkler kuvvetimiz arttıkça alçak gönüllülüğümüz artar, tevazuumuz artar. (bravo sesleri) Filana teşekkür ederiz demekle bir şey çıkmaz. Şunu pekâlâ biliyorlar ki bugün Anadolu'da kendilerinin çok fazla ellerinde tutmak istedikleri boğazlarda Türk süngüsü vardır ve bu çok kuvvetli bir süngüdür. Bunu biliyorlar, bilmiyorlar değil. Onun için bir taraftan süngümüze davranarak diğer taraftan teşekkür etmek Hükümetteki arkadaşlarınıza uygun geldi. Onun için yazdık (çok uygun, sesleri) Evet sonra bir nokta buyurdular ki o nokta hakikaten hukuki bir noktadır. Dediler ki Rusya'yı davet için neden böyle yazdınız dediler. Fakat onlar bize, buraya sizinle harp eden devletler gelmiştir diyeceklerdir. Hakikaten bunu biz arkadaşla uzun uzadıya düşündük. Malumunuz arkadaşlar onların bu konferansa davet ettikleri devletler, bütün bizimle harp etmiş değildirler. Mesela Belçika vardır ki bizim tarafımızdan harp ilân olunmamıştır. Fakat konferansa davet edilmiştir. Bu davetin sebebi ise bellidir. Söyledikleri gibi asıl Trakya meselesinde, boğazlar meselesinde kendilerine arka çıkan bulmaktır. Aynı zamanda Selahattin Beyefendinin suallerine de cevap vermiş olacağım. Bu devletlerin tamamı bizim nazarımızda birdir. 89

90 Konferansta biz, bir taraf olacağız, bizim karşımıza da iki devlet gelsin, beş devlet gelsin, yirmi devlet gelsin, onlar da diğer taraf olacaktır. Arkalarında konuşurken onlar çoğunluk olacak, bu taraf azınlıkta kalacaktır. Fransa, İngiltere'ye karşı azınlıkta kalacak düşüncesi vardır, onu Fransa düşünmeli idi, Türkiye değil. BİR MEBUS BEY: Dava, Türkiye'nindir Beyefendi. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Onlarla karşı karşıya geldiğimiz zaman bizim için hepsi birdir. Onlar aralarında konuşurken dediğiniz olabilir. Fakat siz de pekâlâ bilirsiniz ki Yugoslavya'nın oyu, Romanya'nın oyu, İngiltere'nin oyu ile eşit değildir. Fransa'nın oyu ile aynı değildir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Boğaz'a sokacak orduları vardır. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Boğaza sokacak orduları varsa, beri tarafta da hazır Türk Ordusu vardır. Bu devletleri çağırmalarının sebebi, bizimle harp etmiş olmaları değil, boğazlar meselesi halledilecek, onlar da o boğazlar meselesinde alâkadar olacaklar. Be insafsızlar, o çok az menfaati olan iki devleti çağırırsınız da onlardan daha fazla bu meselede menfaati olan Rusya'yı, Ukrayna'yı, Gürcistan'ı, bilmem neyi neden çağırmazsınız demek ve bu hususta hayret kelimesini kullanmak en uygunu olur. (doğru, sesleri) Selahattin Beyefendi bazı noktalara cevap verilmemiştir, buyurdular. Birinci mesele oy kullanma meselesi idi bunu izah ettim. Biz filan falan hükümetlerle harp etmedik, onları konferansta istemiyoruz, onlarla sulh yapmak istemiyoruz diyeceğimize, onlar gelirse filanlar da gelsin demeyi tercih ediyoruz. Orduların takviyesi meselesi yine aynı mesele Efendim. Onlar diyorlar ki bu konferansta Trakya hudutlarının size şu şartla verilmesine yardım edeceğiz. Askerden arındırılmış mıntıkalar yapmak meselesine gelince. Boğazların temini muhafazası için veya İsmail Suphi Bey arkadaşımızın söylediği gibi Musul meselesi için, belki Trakya için, vesaire için gayri askerden arındırılmış mıntıkalar yapmak. Biz Musul'da ve diğer yerlerde askerden arındırılmış mıntıkalardan bahsetmedik ve itibara da almadık. Onlar istediklerini yazsınlar. Mademki bizim muvafakatimizle olacak demektir, istediklerini yazsınlar. Sonra en mühim mesele olan boğazlar meselesi hakkında Milli Misakımızda ne ise onu tekrar edeceğiz. İstanbul'un ve Marmara nın emniyet ve korunmasını temin şartı iledir. Binaenaleyh haklarımızı bu suretle muhafaza ve müdafaa edeceğiz. Sonra azınlıklar meselesine gelince, azınlık haklarının Türkiye'nin hâkimiyet ve istiklâlinin tesisi ile temini, diyor. SELAHATTİN BEY (Mersin): Irki azınlıkları kabul ediyorsunuz, kesin olarak reddetmiyorsunuz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Dini azınlıklar YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim, müsaade buyurun şimdi oraya geliyorum. Irki azınlık ya vardır, ya yoktur. Hâlbuki bugün ırki azınlık bizde yoktur. Biz Milli Misakta Sevr Antlaşmasını esasen kabul etmediğimizi ilân ettik. Onun için 90

91 bence notada bu gibi hususları kabul etmiyoruz diyerek tafsilâta girmek uygun değildir. Sonra Selahattin Beyefendi bir nokta daha sordular. Dediler ki 29 Eylül tarihli notayı Dışişleri Vekâleti Meclise sormaksızın vermişler. Ben bu gibi suallere maruz kalacağımı bildiğim için daha evvelce bu hususu izah ettim. Zannediyorum ki bu gibi hususlara ve acilen yapılması lazım gelen meselelerde birazcık olsun Dışişleri Vekilinize veya diğer Vekilinize itimadınız ve emniyetiniz vardır. (hayhay, sesleri) SELAHATTİN BEY (Mersin): Emniyet meselesi başka... YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Sorularınıza cevaben ben meseleleri olduğu gibi izah ettim. Bundan başka İsmail Suphi Beyefendinin sözlerine cevap vereyim. Zannederim ki sorduğunuz sorulara cevaplarını verdim. SELAHATTİN BEY (Mersin): Cevaplarınızı anladım, fakat beni tatmin etmedi. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Sorduğunuz bütün soruların cevaplarını verdim. Binaenaleyh daha fazla başınızı ağrıtmayayım. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): İstanbul meselesi? TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Konferans tarihi hakkında... YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Evet, konferans tarihi hakkında biraz daha tehir edelim buyuruyorsunuz. Fakat Paşa Hazretlerinin de izah buyurdukları gibi konferansın biran evvel toplanması bizim için daha faydalıdır. Biz de istiyoruz ve anlayalım ki ak mı kara mı bilelim. Karşı karşıya gelelim ve işi anlayalım. Onun için mümkün olduğu mertebe çabuk olması lâzımdır. Hatta biz, 15 Ekim olmasını istiyorduk. Fakat bazı hazırlıklar lâzım. Eğer İzmir'de yapılmasını kabul edecek olurlarsa bizim için birtakım külfetler yapmak lâzım geliyor. Onun için 20 Ekim diye yazdık. İstanbul meselesine gelince, bunun için orada, İzmir'de olan müzakerelerimizde bütün kuvvetimizi sarf ettik. Sulh konferansı toplandığı zamanda bütün kuvvetimizi de sarf edeceğimiz tabiidir. Temenni ederiz ki onların koyduğu süreden evvel, yani barış antlaşmasının imzalanacağı tarihten evvel İstanbul'un müttefik askerleri tarafından tahliyesini talep ettiğimizde, bu talebimiz kabul edilir. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Bulgaristan'ın Karadeniz e kıyısı olan devletler arasında yer alması faydalı mıdır, zararlı mıdır? Trakya bakımından. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim. Bulgaristan sahilde bir devlet değildir. Fakat bizim Milli Misakımız da malumdur. Bulgaristan'ın da konferansta bulunup bulunmaması meselesi kendisince Bulgaristan'la düşünülecek bir noktadır. Biz menfaatimize uygun şekilde hareket etmek vazifemizdir. Bunun böyle olmasını münasip gördük. Sorulara devam buyurmayınız rica ederim. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Müzakere usulüne dair söz isterim. 91

92 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müzakere usulüne dair ne söyleyecekseniz oradan söyleyiniz. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendim, bendeniz zannediyorum ki bu cevap notası hakkında birçok sözler söylemek mümkündür. Her arkadaşımız türlü türlü şeyler söyleyebilir. Bunun için cevap notası yalnız sulh konferansına kabulden ibaret bir kâğıttır. Süngülerimiz Akdeniz'de, Karadeniz'de düşmanın gözüne batıyor. Sulh konferansına geç gidersek bunda zarar olduğunu Başkumandan Paşa Hazretleri de burada beyan ediyorlar. Bunun için mademki sözlerimiz tamamen gizlidir. Zaten gireceğimiz bir pazarlıkta bunu kabul ederiz. Biran evvel delegelerimizi tayin eder, oraya göndeririz. Şayet orada pazarlığımız uymazsa yine süngülerimiz cevap verir. Bunun için müzakerenin yeterliliğinin oya konulmasını bendeniz teklif ediyorum. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, kuvvetlerin artırılıp artırılmayacağına dair bir şey buyurunuz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Ümit ederim ki Mudanya Konferansında o hususlar tespit olunacaktır. Yığınak yapılmayacaktır, şunu yapmayacaktır, bunu yapmayacaktır. (Müzakere kâfi, sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Arkadaşlardan sorarım sözlerinden vazgeçerlerse yeterliliği reye koyarım. REFİK BEY (Konya): Meclis aydınlanmıştır. Bendeniz sözümden vazgeçiyorum. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bendeniz de vazgeçiyorum, efendim. Durak Beyin fikrine iştirak ederek biran evvel oya konulmasını teklif ediyorum. TAHSİN BEY (Aydın): Vazgeçtim, Efendim. VELİ BEY (Burdur): Vazgeçtim. SIRRI BEY (İzmit): Bir sualim var. Ruslar Ceneve'de bizim de bulunmamızı istediler, fakat aldıkları cevap üzerine yine müzakereye devam ettiler. Çünkü böyle bir cevaba maruz kaldıktan sonra devam etmemek için bizimle aralarında yapılmış bir anlaşma yoktu. Bu meselede biz Rusya'nın, Ukrayna'nın, Gürcistan'ın da davet edilmesini isteyeceğiz. Cevabı ret aldığımız takdirde müzakerelere devam hususunda Ruslarla aramızda bir şey olup olmayacağını şimdiden düşünmenizi rica edeceğim. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Rica ediyorsanız biz de düşünürüz. SIRRI BEY (İzmit): Teşekkür olunur. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğine dair önergeler var. Fakat bunları oya koymaya lüzum yoktur. Zira başka söz alan 92

93 arkadaş yoktur. Şimdi cevap notasını oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu şekilde olmaz ki teklifimiz var. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hangi şekil Efendim. Başka şekil olamaz. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bir izahat veya kısa bir cevap verilmesi lazımdı. Rica ederim, bir de aynen kabul ediliyor. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz Efendim. Cavit Bey arkadaşımızın bir değişiklik teklifi varmış. Çok özür dilerim kâğıtların altında kalmış. (geri alır, sesleri) CAVİT BEY (Kars): Geri alıyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Herkes sözünü geri aldı. Efendim yarın saat bir buçukta toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 7 EKİM 1922: GİZLİ OTURUMDA MUDANYA ATEŞKES KONFERANSI HAKKINDA DIŞİŞLERİ BAKANI YUSUF KEMAL BEY İN AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 114.Birleşim, Gündem: 2/1) İzmir i Yunan işgalinden kurtardıktan sonra, Ordunun Çanakkale ye doğru harekete geçmesi İtilaf devletlerini harekete geçirdi. Paris te toplanan Müttefik hükümetlerin başbakan ve dışişleri bakanlarının konferans teklifleri üzerine Mustafa Kemal Paşa Mudanya da askeri komutanlar tarafından bir ateşkes konferansı toplanmasını teklif etti ve bu kabul edildi. Toplantının henüz daha başında Doğu Trakya da Yunan işgalinin kalkması konusunda İngiltere ayak diremeye başladı. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Mudanya Konferansı hakkında Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Beyefendi izahatta bulunacaktır. Buyurunuz Efendim. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Geçen günkü konuşmalarım sırasında Mudanya'da generaller arasında bir konferans toplanacağından bahsetmiştim. Tabii bunların içerisinde bazı malûmat vardır ki belki kısmen gazetelerde okumuşsunuzdur. Başınızı ağrıtmazsam sıra ile okuyacağım. Evvela Konferansın başlamasına vesile olan Başkumandanlığın Paris e göndermiş olduğu yazıyı okuyorum. 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (4 Ekim 1922), 1.Dönem, c.3, s , 93

94 Fransa Başvekili ve Paris Konferansı Reisi M. Puankare'ye Üç Müttefik devlet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilmiş olan 23 Eylül 1922 tarihli notaya Hükümetim tarafından bir kaç güne kadar ayrıca cevap verilecektir. Türkiye Orduları Başkumandanlığına gelmiş olan Franklin Bouillon un, Paris Konferansında mutabık kalınarak verilmiş olan teminata ve âdilâne bir sulhun kısa zamanda tesisi için derhal müzakerelere başlanacağına itimat edilerek, İstanbul ve Çanakkale üzerinden ve Yunan orduları arkasından fasılasız devam eden askeri harekâtımıza derhal durdurma emri verilmiştir. Franklin Bouillon un verdiği teminat, Türkiye haklarının temini için İtilâf devletlerinin adaletli bir netice çıkaracağını telkin eylemiştir. Ancak Trakya'nın Yunan Ordusunun işgali ve Yunan Hükümetinin idaresi altında bir gün fazla devamı, hayatı her gün korkutucu kılmakta ve Türkiye halkınca ıstıraba sebep olmaktadır. Edirne dâhil olduğu halde, Meriç in batısına kadar Trakya'nın derhal tahliyesiyle Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslimini acilen tatbik etmek icap etmektedir. Bu acil hususları müzakere etmek üzere Müttefik generalleriyle bir konferans yapılması, Müttefik devletlerin arzu ve tekliflerine uygun olduğundan, bu Konferansın 3 Ekim 1922 tarihinde Mudanya'da başlanılması teklif olunur. Mudanya Konferansına tarafımızdan Garp Cephesi Orduları Kumandanı İsmet Paşa bizzat memur edilmiştir. Münasip görüldüğü takdirde Konferansa memur olacak generallerin tayinini ve gönderilmesini rica ederim. Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Şimdi de Mudanya Konferansının başladığı günden bugüne kadar Delege Heyetimizle Başkumandanlık arasında yapılmış olan haberleşmeyi malumat vermek için aynen arz edeceğim. Başkumandanlığa Bugün öğleden sonra saat üçte Müttefik generalleri ile müzakereye başlandı. Müttefik devletler adına General Harington tarafından yapılan bir açış konuşmasından sonra önceden hazırlayıp kararlaştırdıkları ve bir sureti aşağıda bulunan projeyi verdiler. Müzakere umumiyetle General Harington bir tarafta ve ben bir tarafta olmak üzere cereyan etmiştir. Göndereceğim malumatlar devam edecektir. Garp Cephesi Kumandanı İsmet 1. Mudanya Askeri Konferansı, 23 Eylül 1922 tarihinde İtilaf devletleri tarafından Ankara Hükümetine hitaben gönderilen notanın hükümlerine uygun 94

95 olarak, bir tarafta Müttefik generaller Büyük Britanya adına General Harington, İtalya Generali Monbelli, Fransız Generali Şarpi, diğer tarafta Ankara Hükümetinin temsilcisi olan Mustafa Kemal Paşa nın delegesi İsmet Paşa ve Yunanistan adına General... tarafından 3 Ekim 1922 tarihinde Mudanya da bir toplantı ile başlamıştır. 2. Toplantının hedefi, Doğu Trakya'da Yunan kuvvetlerinin geriye çekilmeye davet edilecekleri hattı tespit etmek, tahliye tarzını ve o havalide asayişin teminini hazır etmektir. 3. Öncelikle şu kararlaştırılmıştır ki.. tarihinde Türk ve Yunan kuvvetleri her türlü harp haline nihayet verecekler, iaşe ve mübadeleyi temin edecek kıtalar dışında, bütün kıtaların harekâtını durduracaklardır. 4. Ateşkes Anlaşmasının imzalanıp yürürlüğe girmesinden itibaren Trakya'da Yunan kıtaatının geriye çekilecekleri hattı Meriç Nehri teşkil edecektir. Kuleliburgaz'dan itibaren Sivilingrat ve Cesir Mustafa Paşa ya kadar Meriç'in sağ sahili buyunca mevcut demiryolu hattı hususi bir mukavele ile tanzim olunacak, bir idareye tabi tutulacaktır. Bu idare, Edirne havalisine nakliyatı sağlayan demiryolu parçasının serbestçe kullanılmasını sağlamak için Müttefik ve Yunan memurları tarafından icra edilecektir. 5. Yunan kuvvetleri tarafından Doğu Trakya nın tahliyesine mümkün mertebe çabuk başlanacaktır. Bu tahliye bizzat kıtaatın malzeme, cephane, iaşe depolarında stok edilmiş her türlü eşya ve malzeme ile birlikte yapılacaktır. Bu tahliye on beş gün olmak üzere tespit edilen asgari müddet zarfında son bulacaktır. 6. Her mıntıkadan Yunan memurları çekildikçe, mümkün olduğu kadar aynı günde o mıntıkanın idaresi Türk memurlarına teslim edilecektir. Trakya havalisinin tamamı için bu devir ve teslim muamelesi mümkün olduğu kadar kısa bir müddet içinde, en fazla otuz günde sona ermelidir. Ankara Hükümetinin memurlarına, miktarı tayin edilecek Türk milli jandarma kuvvetleri refakat edecektir. Bu yerler Türk idaresine devredildikçe, asayiş bu jandarma kuvvetleri tarafından temin edilecektir. 7. Gerek bu devir teslim, gerekse Yunan kıtalarının geri çekilme harekâtı sırasında merkezlere yerleşecek olan Müttefik heyetler her türlü denetlemeyi yapacaklardır. Bu heyetlerin vazifesi sadece denetlemeden ibarettir ve her hangi bir tarafta meydana gelebilecek her türlü anlaşmazlığın önüne geçmeye yardım edeceklerdir. 8. Bu heyetlerden başka Trakya'da Meriç'in doğusunda o havalinin en mühim merkezlerine Müttefik süvari ve piyade müfrezeleri gönderilecektir. Bunlar orada emniyet ve asayişi temin edecekler, Müttefik heyetlere nezaret edecekler ve hem de Osmanlı jandarma kuvvetlerine yardımcı olacaklardır. Bu 95

96 müfrezelerin miktarı daha sonra tayin edilecektir. Meriç hattının geçiş noktalarını tutacaklar ve bu nehrin sağ tarafına geçmeksizin bu noktaları gözleyeceklerdir. 9.İdarenin devir teslimi yapılıncaya ve Yunan kıtalarının Meriç in batısına çekilinceye kadar bu heyetler yerlerinde kalacaktır. Sulh Antlaşması imzalanıncaya kadar Müttefik müfrezeleri yerlerinde kalacaktır. 10. Trakya'nın işgali münasebetiyle o arazide meydana gelmiş kanunsuz hareketler hakkındaki adliyeye dair meseleler Müttefik Generalleri tarafından tetkik edilmiştir. Bunların mütehassıs adliyeye havale edilmeleri icap edecektir. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Devam ediyorum. Başkumandanlığa Doğu Trakya dan Yunan askerleri çekildikten sonra, burasının Türkiye'ye iadenin kabul olunup olunmayacağını sordum. İngilizler kabul olunursa evet, İtalyanlar iade bahis mevzu değildir, Fransızlar iade bir siyasi meseledir ona temas edilmeyecektir fakat alınan tedbirlerle bu maksat kendiliğinden hallolunacaktır, dediler. Zor bir safhaya giren müzakereler neticesinde, Yunan askerlerinin çekilecekleri bir aylık sürenin sonunda, arzu etmemiz halinde Müttefik kıtalarını çekeceklerini, yalnız Meriç in doğusundaki askerlerinin kalacağını söylediler. Yunanlılara karşı bulunacak olan bu Müttefik askerlerine karşılık, Meriç in batısında da bu Müttefik askerlerinin bulunmasını istedim ve akşama kadar bu ısrarımı tekrarladım. Buna lüzum olmadığını, Meriç in doğusunda bulunduracakları kuvvetleriyle Yunanlılara karşı emniyeti tesis edebileceklerini, nota metninde bu husus bulunmadığından bunu kabul edemeyeceklerini ifade ettiler. Esasen bu kıtaları, Doğu Trakya'nın emniyeti arzusundan istediklerini tekrar ettiklerine göre, eğer biz Orduyu Trakya ya geçirmemek şartıyla Yunanlılara karşı bundan vazgeçersek, onların da vazgeçeceklerini ihtimal veriyorum. Akşamleyin toplantıya, yarın öğleden önce saat onda buluşmak ve bizim proje teklifi müzakere etmek kararı ile tatil olundu. Tekliflerimizin onların projesinde değişiklik şeklinde olmasını, ikinci derecede memurlar birbirlerine ifade ettiler. Harington bugün 23 Eylül Notasını kabul edip etmediğimizi tekrar, tekrar sordu. Hükümetimin cevap vereceğini söyledim. Kısa zamanda bir sulh imzalamak için müzakere esasının kabul ettiğimizi, buna delil olmak üzere askeri harekâtı durdurduğumuzu ve Mudanya Konferansı için teşebbüste bulunduğumuzu bildirdim. Ayrılırken tarafsız mıntıka için ne düşündüğümüzü 96

97 sordu. Askeri harekâtın olduğu yerde durdurulması kabul olunduğundan, başka bir düşünceye lüzum kalmadığını bildirdim. Çanakkale'de mahalli kumandanlıkların birbirleri ile arazi üzerinde yanlış hareketlere mani olacak tedbirlerin kararlaştırılmasını teklif etti. Şimdiye kadar verdiğim emirleri bir daha tekrar edeceğimi söyledim ve ayrıldık. Franklin Bouillon sabah ve akşam iki defa gayet teklifsiz bir surette benimle görüşmeye geldi. Onun düşüncesine göre on beş gün sonra İzmir Konferansının yapılmasını temin etmek esas mesele ve diğer meseleler tamamen teferruat. Doğu Trakya'nın iadesi notada kabul edilmiş. Müttefik Generallerinin bu meseleye karışmaya hakları yoktur. Batı Trakya'da mıntıka işgaline generaller karışamayacaklardır. Hülâsa tekliflerini bize kabul ettirmek istiyorlar. Benim anladığıma göre Meriç in batısındaki bir mıntıkanın işgali aramızdaki esas farktır. Bir de Müttefik temsilciler yalnız Meriç'ten bahsediyorlar ama Karaağaç İstasyonu için de konuşmaya ihtiyaç vardır. Bir de kararların tamamında Yunanlılarla biz birer taraf ve Müttefikler arabulucu şeklindedir. Fevzi ve Refet paşaların ayrıca Franklin Bouillon ile görüşmelerinden aldıkları intibaa göre, Fransızlar bizi her defasında fedakârlığa mecbur etmekte ve İngilizler de geçen zamanlardan her şekilde istifade ederek, vaziyete hâkim olmaktadırlar. Fevzi Paşa Bouillon un fikir değiştirmesini samimiyetsiz bulmaktadır. 4 Ekim sabahı saat sekizde Franklin Bouillon gelecek, saat 10'da konferans toplanacaktır. Bizim karşı projemiz İzmir'de Franklin ile kararlaştırılan talimat olacaktır. Bu projede ısrar edeceğiz. Edirne kelimesiyle bizim düşündüğümüz şehir varoşları Karaağaç istasyonudur. Meriç in batısında emniyet mıntıkası temininin kesilmeye sebep olmak ihtimali vardır. Yarın başka Yunan generali gelecek imiş. Trakya'dan alınan haberlere göre kırk köy yanmış, Müttefik kumandanları İstanbul'dan bir kaç gün evvel komisyonlar göndermişler. İstanbul'da İngiliz askerleri zorba ve saldırganmışlar. Şurasını ilâve edelim ki, bizim yapacağımız protokol Hükümetlerimizce tasvip olunduktan sonra yürürlüğe konacaktır. İtalyan generali ile Fransız generali sureti umumi olarak İngiliz generali teyit ettiler. Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Dün bu raporu aldım diyor. Konferansa dair Başkumandanlığa telgraf yazıyor. Başkumandanlığa Sabahleyin İzmir'de Franklin ile birlikte kararlaştırdığımız projemizi verdik. Franklin ile hararetli ve uzun, uzun görüştük. Müttefik temsilciler karşı proje ile toplantıya geldiler. Aşağıda yazılı olan tekliflerini yaptılar. Bunu 97

98 münakaşa ve tahlil ettik ve itilaflı yerlerin tanzimi için madde ilâvesi lüzumunu söyledim. Birçok maddeler değiştirildi. Aşağıda yazılı maddelerde anlaşma sağlanamamıştır. Önce, Yunanlılarla harp halinin sona ermesi ile her türlü askeri harekâtın durdurulması maddesinde, Yunanlılarla kati harp halini kabul edeceğimizi, fakat kıtaların harp dışındaki harekâtlarını durdurmaya sebep görmediğimizi söyledim. Birçok tartışmalardan sonra, İngilizler bu meseleyi İtilâf kıtaları ile Türk kıtalarının arasındaki münasebetin düzenlenmesinden sonra kabul edebileceğini ve bu hususta bir proje teklif edeceklerini söyledi. Trakya'ya gidecek jandarma kuvvetlerimizin miktarının kısıtlanmasını kabul etmedim. Tekrar görüşülecek. Trakya'ya gönderilecek 7 tabur kadar İtilaf kıtalarının bir ay kadar yerlerinde kalacağını söylüyorlar. Trakya tarafımızdan peyderpey teslim alındıkça İtilaf komisyonlarıyla beraber İtilaf askerlerinin çekilmesi icap edeceği için, işgal içinde bir geçici idare kurulmasına zaman içinde olsa da izin verilemeyeceğini söyledim. Yarına kaldı. Yunanlıların çekilecekleri hat Bulgar hududuna kadar Meriç Nehri diye ifade edildi. Edirne ifadesiyle Karaağaç İstasyonu ve batısındaki yerleri Edirne içine dâhil ettirmeye çalışıyorum. Meriç in batısını her hangi bir surette geçmeyi katiyen reddediyorlar. Yapacağımız protokol Hükümetler tarafından tasdik olunduktan sonra yürürlüğe girer maddesinde, yürürlük zamanına kadar askeri harekâtımızın serbest olmasının tabii olduğunu ifade ettim. O zamana kadar askeri harekâtın yapılmamasını İngilizler teklif etti, kabul etmedim. Bu yüzden uzun bir münakaşa oldu. Bir hadise çıkmaması için şimdiye kadar lüzumlu emirlerin verilmiş olduğunu ve ancak avans olarak verdiğimiz teklif ile askeri harekâtın Mudanya Konferansı ile son bulmasının zorunlu olduğunu ifade ettim. Üç gün içinde hükümetlerce tasdik edilmesi fikri ifade olundu. Mesele ortada kaldı. Müttefikler aralarında, uzun uzun görüştüler. Yarın saat on birde Konferansa devam edilecek ve daha önce de İngiliz Generali ile görüşülecektir. Konferans kolay ve müspet bir hedefe doğru gitmiyor. İngilizler anlaşılmaz ve bize zararlı maddeler için de Trakya idaresini işgal ve kontrol altında bulundurmak temayülündedirler. Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Bunun üzerine Başkumandanlık tarafından şu telgraf çekildi. 98

99 Mudanya Konferansı Reisi ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine, İtilaf devletlerinin 23 Eylül 1922 tarihli notasında, üç müttefik devlet Türkiye'nin Edirne ile beraber Meriç'e kadar Trakya'ya tekrar sahip olma arzusunu iyi niyetle karşıladıklarını beyan etmek için bu fırsatı vesile kabul ederler, ifadesi yer almaktadır. Ayrıca, müttefik hükümetler Konferansın başlamasından önce Türk ve Yunan askeri memurlarıyla birlikte tespit edilecek olan bir hat üzerinden Yunan kuvvetlerinin çekilmesini temin etmek üzere nüfuzlarını kullanacaklardır, denilmektedir. Mudanya Konferansının yapılmasına sebep olan hususlardan biri de bu verilen sözlerde ifadesini bulmuştur. Notanın yalnız bu hususuna ait olmak üzere, Dışişleri Vekâletlimizce Paris Konferansına 29 Eylül 1922 tarihinde verilen cevap notasında, Trakya nın Yunan Ordusunun işgali ve Yunan Hükümetinin idaresi altında bir gün fazla kalması, Türkiye halkı tarafından istenmeyen bir ıstıraba sebep olmaktadır, denilmişti. Bu sebeple Edirne dâhil olmak üzere Meriç batısına kadar Trakya'nın derhal tahliyesi ile buraların acilen Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslim edilmesi icap etmektedir. Bunu yerine getirmek maksadıyla Mudanya'da Müttefik generalleri ile bir konferans yapılmasına dair olan teklifimiz üzerine Ekim ayının üçünde başlamış olan bu Konferansın düne kadar yapılan müzakerelerinde İtilaf devletlerinin notasındaki vaat ve arzuları dairesinde ve Hükümetimizce pek acil olduğu düşünülen hususların tespit edileceği kuvvetle ümit edilmektedir. Ancak dünkü müzakerelerde Fransız Generali dışında İngiliz ve İtalyan generallerinin, Trakya'nın teslimi hususunda salahiyetli olmadıklarını ifade etmeleri, üzüntümüze sebep olmuştur. Mudanya Konferansına gelen generallerin salahiyetleri, tabii ki Müttefik devletlerin notasında yazılı olan hususlara aykırı olmamalıdır. Bu notada Trakya ya ait Müttefiklerin düşünceleri yukarıda aynen belirtildiği gibi pek açık olup, hiç bir vakit ve hiç bir sebep ve suretle Trakya'nın İtilaf kuvvetlerinin işgal ve İdaresine alınacağına dair katiyen bir fikir ve bir madde mevcut değildir. Yunan Ordusunun çekileceği hattın Meriç in batısı olarak tespit edildikten sonra bu hatta kadarki mıntıkanın Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine bütün manasıyla devredilmesi tabii ve zaruridir. İngiliz ve İtalya generallerinin buna muhalif tekliflerini bize kabul ettirmek istemeleri, İtilaf devletlerine iyi niyetle göndermiş olduğumuz cevap notasında yazdıklarımıza da aykırıdır. Mudanya Konferansında, Müttefik devletlerin notasına, menfaatlerimize ve bilhassa askeri vaziyetimize aykırı tekliflerin münakaşası ile dört günden beri meşgul olunduğu sırada, İngilizlerin Çanakkale Boğazının Asya tarafına piyade ve topçu kuvvetlerini yığmaları, tel örgülerle mevzilerini takviye etmeleri, Çanakkale Şehrinde Müslüman halkı evlerinden çıkararak baskı ve sıkıntı vermeleri, İstanbul'da fevkalade askeri tedbirler almakta olduklarına dair malumat almaktayız. Aynı zamanda Yunanlılar tarafından Trakya da da yeni kumanda heyetleri ile büyük miktarda askeri hazırlık yapıldığına, Müslümanlara 99

100 zulüm ve işkence yapıldığına ve köyleri tahrip edildiğine dair malumatlar almaktayız. İngiliz Generalinin Mudanya Konferansı müzakerelerinin uzamasına sebebiyet verecek nota hükümlerine aykırı tekliflerde bulunması, diğer taraftan Ordumuzun harekâtını durdurmamız ile geçen her günden istifade edilerek Yunanlıların askeri faaliyetlerde bulunmalarına müsaade edilmesi, Türküye Büyük Milet Meclisi Hükümetinin sulhsever hislerini rencide etmekte ve bu hareket tarzının İtilâf devletlerinin de arzusuna aykırı olduğuna hükmettirmektedir. Bilhassa Başkumandanlık askeri tedbirlerin alınmasının gecikmesinden endişe duymaktadır. Binaenaleyh Müttefik devletlerin 23 Eylül tarihli notasında ve Paris Konferansına gönderdiğimiz 29 Eylül tarihli cevap notamızda açıklıkla ifade edildiği gibi, Yunan Ordusunun ve Yunan idaresinin Edirne den Meriç'in batısına çekilmesi ve derhal Türkiye Büyük Millet Meclisine bu mıntıkayı teslim etmesi lâzımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin idaresine geçecek olan Trakya ya hiç bir taraftan, bilhassa mağlup Yunan Ordusu tarafından her türlü tecavüzün yapılmayacağına dair Müttefik devletler tarafından güvence verilmesi durumunda, sulh imzalanıncaya kadar boğazlardan ve Marmara Denizinden asayiş ve inzibat kıtalarından başka hiçbir kuvvet geçirmemeyi kabul edeceğiz. Bugün 6 Ekim saat iki buçukta toplanacak olan Konferansta yukarıda ifade ettiğimiz hususlar prensip olarak taraflarca kabul edilmediği takdirde, müzakerelerin bundan sonra devam edeceği günlerde askeri harekâtımızın durdurulmuş olması bizim için mühim ve telafi edilemeyecek mahzurları doğuracağından, askeri harekâta yeniden başlama hakkındaki salahiyetinize tekrar sahip olacağınızı tebliğ ederim. Başkumandan Mustafa Kemal (Bravo sesleri) YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Aynı zamanda çekilen diğer telgrafı okuyorum. Garp Cephesi Kumandanlığına 1. Mudanya Konferansının 6 Ekim günkü toplantısında, İzmir'de tespit olunan esaslar dairesinde, Trakya nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine iadesi kabul edilmediği takdirde, düşünüldüğü gibi saat 6.17 de hemen İstanbul üzerine harekete geçiniz. 3.Kolordu, yakınından daha iki kolordu ile takip olunmalıdır. Çanakkale Boğazına tahsis olunan piyade kuvvetleri de Boğaza bir günlük mesafeye kadar takip olunabilir. Küçük, piyade kıtalarının dâhil olduğu Boğaz üzerindeki bazı noktalar da piyade ve topçu ile takviye olunabilir. 100

101 İzmir Liman tahkimatına ehemmiyet veriniz. 2. Konferansta müzakereler menfi neticelendiği takdirde Trakya daki düşmanı takip için İstanbul ve Çanakkale üzerinden hareket edecek kıtalarımızla İngiliz kıtaları arasında bir kötü vaziyete meydan vermemek için icap edenlere şimdiden emir ve talimat verilmesinin uygun olacağını bildiriniz. Bu emri Fransız ve İtalyan generallerine bildirmek muvafık olur. Başkumandan Mustafa Kemal Mudanya Konferansı Reisi ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine, 5 Ekim 1922 tarihli telgrafınıza, Hükümet ile Başkumandanlığın müşterek cevapları aşağıdadır. 1. Karaağaç Edirne Şehrinin bir mahallesidir. Yunan Ordusu ve idaresi Edirne Şehrinin tamamen batısına çekilmelidir ve orada bütün Doğu Trakya'da olacağı gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin idaresi tesis edilmelidir. 2. Trakya nın tahliyesi ve bize teslimi, katiyen belli olmayan biz zamana tehir olunamaz. Teslim derhal başlayacak, kesintisiz devam edecek ve azami otuz gün içinde son bulacaktır. Teslim edilen her noktadan İtilaf kuvvetleri ve komisyonları derhal çekilecek ve otuz günün sonunda Trakya yı terk etmiş bulunacaklardır. Trakya'ya tecavüze mani olunması için her türlü tedbir alınmalıdır. Bu tedbirler mutlaka kuvvet kullanmayı gerekli kılmaz. Müttefik devletlerin bunu icap edenlere ihtar etmesi de bunu temin edebilir. Müttefik devletlerin bu teminatına rağmen hareket edenlere karşı ordularımızın derhal Trakya'ya geçirilmesinin hiç bir maniye tesadüf ettirilmeyeceği de tabiidir. 3. Yunan Ordusunun gerek Anadolu'dan ve gerek Trakya'dan alıp götürdüğü silahsız ahaliyi, Yunan Hükümeti ateşkes anlaşması imzalandıktan sonra derhal iade etmelidir. Harp esiri olan subay ve askerlerimizin de aynı zamanda iadesini talep ederiz. 4. Azınlıklar hakkında verdiğiniz cevap uygundur. Filhakika bu mesele Mudanya Konferansı müzakereleri haricindedir. 5. Silahlı mücadelenin bırakılması için Trakya'nın Yunan dan tahliyesiyle yetinilmesi mümkün değildir. Oranın Yunanlılar tarafından tahliye edilmesi ve Hükümetimizin orada idareyi teslim alması zaruridir. Yunandan tahliye edilecek olan Trakya mızın İtilaf devletleri işgalinde kalmasına ve idare edilmesine hiç bir sebep ve lüzum yoktur. Doğu Trakya'nın Fransızlar tarafından işgali de bahis mevzu olamaz. Ancak Doğu Trakya ile Yunan Ordusu arasında bir kısım yerin Fransızlar tarafından işgali emniyetli olabilir. 101

102 6. Prensiplerde ihtilaf meydana gelip müzakerelerin uzaması halinde, İngilizlerin boğazlarda askeri yığınak ve tahkimat yapmamalarını talep ederiz. Askeri Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasından sonra da İstanbul ve Çanakkale'de İngiliz askeri yığınağı kabul değildir. Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Bunlar şifresiz olarak gönderilmiş telgraf metinleridir. Bu da şifreli olarak Başkumandanlığa yazılmıştır. Başkumandanlığa İstanbul'a giden gemiler geldiler. Henüz Konferans toplanmadı. Franklin Bouillon'un dediğine göre Londra ve Paris hükümetlerinin kararları 7 Ekim öğleden evvel her halde burada olacakmış. Şimdiye kadar olan gecikmenin sebebi daha evvel hükümetlerin kararlarından haberdar olmanın mümkün olmamasındanmış. Bu kararların bu akşam hangi saatte buraya geleceği kestirilemiyor. Delegeleri Mudanya'da bekliyorum. 6 Ekim 1922, saat 7, Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): General Pelle ile Franklin Bouillon Başkumandan Paşa Hazretlerine bir telgraf çekiyorlar. O telgrafta harekâta başlamayınız, diyorlar. FAİK BEY (Cebelibereket): Okunmasında bir mahzur var mı? Resmi değil mi? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim bir mahzur yok, fakat resmi bir şey değil. Başkumandanlığa Saat sekize çeyrek kala İngiliz Genel Kurmay Reisi gelerek hususi bir görüşme istedi. Diplomatlardan şikâyet ederek ve pek büyük zorluklardan bahsederek, samimi ve emniyet ile konuşmak için geldiğini ve Trakya'nın nasıl olsa bizim olacağını, itimatsızlık gösterilmemesini ve bunun gibi dostane ve hususî mahiyette konuştu. Konuştuklarından eski düşüncelerinde ısrar ettikleri manasını çıkardım. Londra'dan henüz cevap gelmiş ise de hallolunmasını beklemeden geldiğini söyledi. Bundan sonra saat sekiz buçukta Konferans toplandı. Harington söze başlayarak toplantıyı saat iki buçuktan şimdiye kadar tehir etmelerinin sebeplerini uzun, uzun anlattı. İstanbul'a gitmiş, Londra'ya yazmış, Lord Curzon Paris'e gitmiş, bu gece Londra'ya gelecekmiş, cevap verecekmiş. İstanbul'dan cevap gelmeden hareket etmemesini bildirildiği halde bana söz verdiği için gelmiş. Trakya'da yangın olmadığı hakkında malumat almış. Emir verilir verilmez tahliye yapılacak surette tertibat alınmış. Tayyare ile

103 de Trakya'da keşif yaptırarak tahribat olmadığını inceletmiş. Sabah saat sekizde toplantı teklif etti. General Şarpi aynı mazeret ile sabah saat sekizi teklif ve İtalyan Generali teyit etti. Generallerin arzularına göre Konferansın sabah sekizde toplanacağını edeceğini tebliğ ettim. Bundan sonra İtalyan Generali söz alarak bana hitaben, Büyük Millet Meclisi Hükümeti delegesi olan zatı âlilerine İtalya Hükümeti adına tebliğ ediyorum. Karışık olan meselelerden en mühim iki nokta vardır. Birisi Edirne ile Karaağaç İstasyonu dâhil olmak üzere Trakya'ya bağlanması ki İtalyan Hükümeti nu kabul etmiştir. İkincisi de azınlıklar hakkında Büyük Millet Meclisi Hükümeti teminat verdiği için Trakya'nın derhal Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslimini kabul ettiğini şimdiden beyan ederim. Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına hak ve adalet hislerinden dolayı İtalya Hükümeti delegelerine ve Fransız General Şarpiye teşekkür ettim. General Harington kendisinin de yarın sabah sekizde aynı teminatı verebileceğini katiyen ümit ettiğini söyledi. Konferansın yarın sabah sekizde toplanması için ayrıldık. Bu suretle esas mesele halledilmiş ve İngiltere yalnız kalmış sayılabilir. 6 Ekim 1922, saat 10,00 Garp Cephesi Kumandanı İsmet Başkumandanlığa Toplantı saat sekizde başladı. General Harington Trakya'da tahribat olmadığına dair aldığı telgraflar ve bilhassa yaptırdığı tayyare keşifleri hakkında malumat verdi. Teşekkür ettim ve asıl çareye biran evvel ulaşmayı ümit ettiğimi bildirdim. Bu temennime o da iştirak etti. Hükümetinden şimdiye kadar henüz talimat almamış bulunduğunu, Curzon'un gece saat on bire kadar Paris'te bulunduğundan olanlardan haberi olduğunu, telsiz haberlerinden sızan haberlere göre iyi ve ümitli bulunduğunu bildirdi ve toplantının biraz gecikmesini teklif etti. Daha sonra söz alan Fransız ve İtalyan generalleri de aynı teklifi yaptılar. Arzuları üzerine konferansı öğleden sonra saat beşe tehir ettim. Toplantı arasında esir meselesini halletmemizi söyledim ve Türk esirlerin sulh konferansının başlamasına kadar Yunanistan tarafından iade edilmiş bulunmasını talep ettim. Önce hepsi bunun büsbütün yeni ve Hükümetlerinin yeni talimat ve kararına dair bir mesele olduğunu ve İzmir'de kararlaştırılan hususlara dâhil olmadığını bildirdiler. Sivil esirleri daha ilk toplantılarda mevzu etmiş ve müsait bir karara sunmuş olduğumdan bu kısmına diyecek olmadığını ve harp esirlerine gelince, böyle asker, konferanslarda bu hususun askeri bir mesele olmasından dolayı yeni bir salahiyete lüzum olmadığını müdafaa ettim. Ayrıldılar, uzun uzadıya görüştüler, tekrar geldiler ve teklifleri benim tarafımdan 103

104 bir nota ile bunun talep edilmesi ve kendilerinin de hükümetlerine bildirmeleri biçiminde oldu. Bunun üzerine tekrar tartışma çıktı. Sivil esirlerin tamamının tarafımızdan serbest bırakıldığı halde, Yunanistan'ın evlatlarımızı hapiste bulundurmasına derhal nihayet vermesinin şart olduğunu müdafaa ettim. İtalyan General bunu teyit etti. Harp esirlerine gelince, evvelce de bunun bir mübadele şeklinde mi olacağı sualine karşı, bir mübadele şeklinde olmadığını ifade ettim. Hülâsa Trakya'nın bize teslimi gibi mühim bir mesele hallolmazdan evvel İngilizlerin eline diğer bir mesele vermemek için, meseleyi ortada bırakmayı tercih ederek, sivil esirler meselesinin hallolunmasının şimdilik kâfi olduğunu ifade ettim. Hissettiğime göre harp esirleri meselesi her halde hükümetleriyle haberleşmeye kalacaktır. Franklin Bouillon İzmir'de bahis mevzuu olmayan bu mesele için konferansı zora sokmanın uygun olmayacağını iddia etmektedir. Esirlerimizin salıverilmelerini kendisinden kuvvetle talep ettim. O da burada ve Paris'te bunun için çalışacağını vaat etmiştir. 7 Ekim 1922, saat Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Bu telgrafa şu cevap verilmiştir. Mudanya Konferansı Reisi ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine, 1. Azınlıklar hakkında mutlaka askeri anlaşmadan bahsedilmesi zaruri ise ve Konferansın biran evvel netice vermesi bakımından lüzumlu görüldüğü takdirde General Harington'un teklif ettiği metni değiştirerek kabul etmek uygundur. 2. Müslüman olmayan azınlıkların sahip oldukları hak ve hürriyetler verilecek ve kanunlarda yer alacaktır. 3. Askerî esirler meselesi için müzakereyi kesmemek tercih edilmelidir. Bu husus hakkında başka teşebbüslerde de bulunulabilir. Bu teşebbüsleri kendiniz düşünebilirsiniz. Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Şimdiye kadar olan haberleşmemiz bu kadardır. NECATİ BEY (Erzurum): Beyefendi bu hususta Hükümetin düşünceleri nedir? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Malûmunuz evvelce de arz ettim ki Mudanya'daki Konferans askerî bir konferanstır. Onlar meselenin içerisine askeri hususların haricinde bazı meseleler de koydular. Başkumandan Paşa Hazretleri Hükümet ile müzakere etti ve bazı müşterek kararlar alındı. O kararlar sizlere duyuruldu. Binaenaleyh hangi nokta hakkında Hükümetin düşüncelerini soruyorsunuz? 104

105 NECATİ BEY (Erzurum): Askeri harekâtı hakkında soruyorum. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Malûmunuz Milli Misak hudutlarının elde edilmesi için gerek Hükümet, gerek ordu vazifelidir. Bu hususta lazım gelen şeyler yapılacaktır, Milli Fakat Misakın elde edilmesi için çalışılıyor. Yoksa Memleketi felakete sürüklemek için çalışılmıyor. Bendeniz bütün bunları Başkumandanın müsaadesiyle Yüce Heyetinize malûmat olmak üzere arz ettim. Onun için haberleşme benimle İsmet Paşa arasında olmadığı için, Başkumandanın müsaadesiyle okudum. Haberleşme Başkumandanla İsmet Paşa arasındadır. Bunu dikkatinize çekmek isterim. Başkumandan Paşa Hazretlerinin verdiği bir cevaptan Dışişleri Vekâletine soru soracak olursanız o soruya cevap veremem. SELAHATTİN BEY (Mersin): Mudanya Konferansı hakkında yapılan haberleşmede Hükümete ait hususlar da vardır. Bendeniz bu haberleşme arasında sadece siyasi olan bazı hususlar görüyorum. Kararlar vardır. Bu kararları ancak hükümetler alırlar ve Hükümet bu hususlar hakkında kendi arasında kararlar vermiş midir? Mesele yalnız askerî değildir. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Dışişleri Vekâleti kendine ait olan hususların mesuliyetini üstüne alır. Hükümete ait olan cevabı da Hükümet Reisi verir. Dışişleri Vekâletine ait soracağınız bir soru varsa, cevap vereyim. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Pek kuvvetle zannederim ki son zamanlarda muhtaç oldukları gibi, bunu da müspet bir surette kabul edecekler. Ancak bunu üç gün sonra tatbikatta menfi neticeler çıkarmak için yapacaklar. Yunanlılar da bu esnada ordularına yeni asker alımına başlamıştır. Diğer askeri hususları dikkate almıyorum. Ancak bu yapılanlar Yunan hırsına ve Lloyd George'a alet olmak içindir. Moskova'da ve Paris'te Dışişleri Vekâleti ne gibi tedbirler ve ne gibi teminatlar almıştır? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Dışişleri Vekâleti bu husus için lâzım gelen tedbirleri almıştır. Lazım olan mesuliyeti üzerime alıyorum. Dışişleri Vekâleti şimdi cevap veremez. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): O halde Dışişleri Vekâleti mesuliyeti üzerine alıyor. TAHSİN BEY (Aydın): İzah buyurduğunuz bu meseleler üç İtilaf devlet ile düşman bulunduğumuz bir devlet hakkındaki müzakerelerden ibaret bulunduğu için, bunun her noktasını size sormak hakkımızdır. Çünkü biz bu soruları İçişleri Vekâletine soramayız. Bizim birçok sivil halkımız memleketimizden sürmüş ve Yunanistan'a götürmüş olan iken İzmir'de yüz binlerce Rum ve Yunan ahalisini garnizonlara sevk edip saklanmıştır. Bu kadar halkın iadesini temin etmek için ve onları biran evvel zulüm altında inlemekte olan Müslüman kardeşlerimizi kurtarmak için elimizdeki kuvvetli imkânları müdahale olarak kullanmak varken, ne gibi bir sebeple Hükümet onların vapur, vapur dışarıya çıkmasına müsaade ediyor? 105

106 YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Çocuk ile kadınlar çıkıyor. Sonra diğerleri de alıkonulmuştur Beyefendi, hepsi gitmiyor. TAHSİN BEY (Aydın): Sonra beyan buyurduğunuz bir mesele var. Orada kırk tane köyün yakıldığına dair bundan dört gün evvel buraya bir haber gelmişti ve Yüce Meclise bugüne kadar neden haberdar etmediniz? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Filan köylerin yakıldığını gelip Meclise mi arz edeyim? Belki Mudanya'daki müzakereler bunu şey ediyor. (kâfi sesleri) RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Bazı üyelerimiz Hükümetin düşüncelerini anlamak istiyorlar. Başkumandanlığın Cephe Kumandanlığına gönderdiği emirlerde Hükümet yalnız bilgi sahibi olarak kalmamıştır. Bu emirleri müzakere etmiş, karar vermiş, Başkumandanlıkla beraber hareket etmiştir ve her noktasında bilerek mesuliyeti üzerine almıştır. ŞÜKRÜ BEY (Bolu): Beyefendi, biz de bunu bekliyorduk. RAUF BEY (Devamla): Başkumandan Paşa Hazretleri bu son Konferansın açıldığından beri orada cereyan eden müzakerelerden adım, adım Hükümetimiz haberdar ediyor ve mühim hususları müzakere ediyoruz. Özellikle siyasî meseleler geldiği zaman, hatta oybirliği ile karar alarak tebligatını o surette yapıyoruz. Hükümette hiç ayrılık olmayarak birlikte çalışılıyor. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Vekiller Heyeti Reisi buyuruyorlar ki Hükümet bu meselelerde bütün mesuliyeti üzerine alarak Başkumandanlıkla beraber hareket ediyor. Bir defa mesuliyeti isterlerse üzerlerine alsınlar, isterlerse almasınlar. Bunu hangi kanunla yapıyorlar ve bunlar hangi kanunla mesul tutulacaklar? Yani Hükümetin mesuliyeti hakkında bir kanun var mıdır? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Kanunsuz yapar, kanunsuz. Allah bu Memleketi kurtarsın. RAUF BEY (Devamla): Bu Mecliste her hangi bir hadise üzerine alınacak olan karar, kanun olur ve ona karşı mesuliyeti kabul ederiz. Yüce Heyetiniz karar verir, kanun yapar. Mesuliyet ve cezamızı tayin edersiniz. SELAHATTİN BEY (Mersin): Beyefendi, burada bir hudut meselesi bahis mevzu olmaktadır ve bu hudut meselesi, yani Trakya'nın milli hududu askeri bir meseledir, deniliyor. Bu askeri meselenin içine bir siyasi mesele giriyor ve diyorlar ki hudut suyun ortasından geçsin. Buna nasıl karar veriliyor ve bu kararlaştırılan hudut bizim menfaatlerimize uygun mudur? Ortada bir siyasi mesele müzakere edilmekte ve Trakya hududu çizilmektedir. Bu hudut belki askeri vaziyetten sonra çiziliyor. Fakat bunda Memleketin bir haysiyeti de vardır. Mesela Meriç Nehri bir tarafın elinde olmak lâzım geldiği gibi, demiryolunun da diğer tarafta olması lâzım gelir gibi bir kanaat oluyor. Mudanya'da yalnız askerî meseleler müzakere olunmuyor. Siyasî meseleler de bahis mevzu oluyor. Hâlbuki orada Hükümetin hiç 106

107 bir sivil memuru yok. Bu hususta Hükümetin dikkatini çekerim ve cevap isterim. İkinci mesele, müsaade buyurun, Hükümet azınlıklar hakkında orada bir karar ve taahhüt altına girmektedir. Bendeniz bunu da yanlış görüyorum ve Mudanya Konferansını bendeniz siyasi bir konferans olarak görüyorum. Bu siyasi bir konferanstır. Hükümet buna bir şekil vermiyor. İzah buyurmanızı rica ederim. RAUF BEY (Devamla): Hudut hakkındaki sorunuza cevap vereyim. Hudut meselesinden bahsedilirken daima Edirne'nin ve Meriç'in batısından bahsediliyor. Yani nehrin ortası ve sol sahili bahis mevzu değildir. Bunda Hükümet büyük menfaat görüyor. Batı sahili ve batısında kelimelerini kullanmak uygundur. Çünkü bugünden tafsilatlı bir hudut müzakeresine girmeyi mahzurlu görüyoruz. Edirne'nin batısı, bize 1914 hududunu temin edecek derecede olduğuna kuvvetle itimadımız vardır. Bunda daha fazla münakaşaya girmekte Mudanya Konferansında ve bilhassa sulh konferansından evvel Hükümet faydalan çok zarar görüyor. İkinci sorunuza cevap veriyorum. Azınlıklar hakkında Hükümetin teklifi tetkik olunursa Milli Misakta kabul ettiğimiz esaslardan daha çok kazançlı olduğu görülür. Azınlıklara hiç başka bir hak tanımıyoruz ve binaenaleyh kanun karşısında eşit sayıyoruz. Buna muvaffak olursak bunun da her türlü mesuliyetini kabul ediyoruz. ŞEREF BEY (Edirne): Efendiler, Yüce Meclis ve Türk Milleti, Milli Misakını Başkumandanının eline teslim etti. Başkumandan da Orduyu eline aldı ve marş dedi ve endişesizce yürüttü. İzmir Şehrinde durdu. Yoksa bu adam aldı başını yürüdü. Bunun önüne duracak hiç bir şey yoktur. Binaenaleyh askeri konferans dediler Mudanya'da bir konferans başlattılar. Ateşkes konferansı deyiniz, ne derseniz deyiniz. Konferans oldu ve hâlâ da olmaktadır. Şimdi okunanlar hakkında bendenizin dikkatimi çeken üç nokta var. Bunlar hakkında söz söylemek isterim. Mademki Hükümet, yani Vekiller Heyeti Reisi... Doktor Tevfik Rüştü Bey, oturumdan sonra konuşunuz. Burası sohbet yeri değildir. Dışarıda Vekiller Heyeti Reisi ile istediğiniz kadar sohbet edersiniz ama Mecliste edemezsiniz. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Reis Bey, bir noktayı izah etmek isterim. Rica ederim, sözlerini ihlal edecek bir hareket yoktur. Dinleyip dinlememek meselesine gelince, o bana aittir. ŞEREF BEY (Devamla): Dinlemezsiniz o başka. Fakat Hükümet Reisini meşgul edemezsiniz. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Dinlemek mecburiyetinde değilim. ŞEREF BEY (Devamla): Konuşmaz, dinlersiniz. Söz şimdi benimdir. Siz susarsınız, dinlemeyebilirsiniz. Siz gülersiniz, ben kahkahalar salıveririm. Burası darülmecani değildir. Binaenaleyh efendiler, Edirne'nin batısı diye yapılan şey doğrudur. Bu felâketi en çok çeken biziz. Fakat bir nokta var ki İtilaf devletlerinin Edirne'deki demiryolu hattı, yani Lüleburgaz ile Edirne arasındaki hattı kontrol altına almaları veya elinde bulundurmaları felâkettir. Yalnız Karaağaç'ın Edirne'de kalması da yetmez. Ben bilirim ki İsmet Paşa 1914 hududunu herkesten iyi bilir. 107

108 Çünkü o hudut yapılırken kendisi o komisyonun içinde idi. Biz buradan arkadaşlarla kendisine yazdık. Bunu Hükümet halledecektir. Yani Edirne'nin batısı denilmesiyle, tabii ki Edirne'nin ta batısından geçen hattın Edirne'nin batısında kalacağı tabiidir. Fakat efendiler İngilizler, Dünyada iki millet vardır ki, affedemezler. Biri biz diğeri de Fransızlardır. Fransızlara karışmam. Fakat bizi affetmeyeceklerdir. Dünyada ve bütün tarihte, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin İngiliz siyasetini uğrattığı hezimet kadar bir hezimet görülmemiştir ve İngilizler böyle bir hezimete şimdiye kadar uğramamışlardır. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Şeref Bey, Büyük Millet Meclisi İngilizlerin affına muhtaç değildir. ŞEREF BEY (Devamla): Efendim, af kelimesini burada hakiki manasında kullanmadım. Yani bu intikamı bırakmayacaklardır. Şimdi bu siyasi hezimete uğrayan İngilizler kapana sıkışmış sıçan gibi tepiniyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin eline kuyruğu geçmiştir. Binaenaleyh kımıldadıkça batıyor. Şimdi ona doğru gidiyorsun. İftiharla gördük ki Başkumandan İngilizlerin şeylerine ehemmiyet vermedi, yürüdü. İşte söz burada, siyaset bunda, hikmet bundadır. Ordu yürüdü mü mesele bitti. Ben zaten konferans taraftarı değilim. Ordu yürüyecekti. İngilizler aman diyecekti, titreyecekti, bu olacaktı. Yaptıkları zulme gelince, işte resmen veriyorum. Bir defa da okuyayım. Yani İngilizler ne kadar derlerse desinler, hepsi yalandır. Biz tayyarelerle baktık, zulüm yapılmıyor diyorlar. Efendiler, Mudanya Konferansı başladığı gün benim evladımı Edirne'den götürdüler. Evladım ile tam bin beş yüz kişiyi Edirne'den meçhul bir yere götürmüşlerdir. Yüz altmış köyün kadınlarını camiye doldurdular, ırzlarına geçtiler. Efendiler, bunları yapanlar, vaktiyle burada isyan etmiş olan ve şimdi de Yunanlılar tarafından Anadolu'dan nakledilen Çerkezler, Abazalardır. (lanet olsun sesleri) Evet efendiler, yapan bunlardır. Orada imha taburları yapmışlardır. Bunun üzerine ahali isyan etmiştir ama silahları yoktur. İsyan eden ahali iki bin sekiz yüz Yunanlıyı tepelemiş ve hududa sürmüşlerdir. Türkler Saray ve Vize kazaları hükümet binalarını basmışlardır. Orada kanlı bir mücadele devam ediyor. Fakat köyler yanmıştır. Edirne şehrinde sokakta gezenleri kurşunla öldürüyorlar. Tabii tayyare ölenleri göremez. Benim çocuğumla giden biçarelerden haber yoktur. Tayyare onları nereden görecek? Yusuf Kemal Beyefendi Avrupa'ya giderken soysuz bir adam İngilizlerin temsilcisi idi. Bütün zulüm onun gözü önünde tertip edilerek yapılmıştır. (kim bu adam, sesleri) Edirne'de İngiliz temsilcisidir. Hereke'den beraber geldi, beraber İstanbul'a gitti. Yüzbaşı veya binbaşı rütbesinde İngiliz temsilci, Her ne ise onun şeysi ile yapılıyordu. İngilizler notada bir Yunan beldesi olan Tekfurdağı demişlerdi. Hâlbuki Tekirdağ baştanbaşa bir Türk beldesidir. Orada yalnız iki mahalle gavur vardır. NUSRET EFENDİ (Erzurum): Onlar da Ermenidir. 108

109 ŞEREF BEY (Devamla): Evet, oraya İngilizler gitti. İspat etmiş olmak için İngilizlerin tertibatı olarak Tekirdağ ile Malkara arasında bulunan köyler bütün Türk köyüdür. Şimdi oraları imha ediyorlar. Sonra Lüleburgaz'dan topladıkları bin yedi yüz bilmem ne kadardır, bunlar Palavidiz zindanlarındadır. Bolu Mebusu Fuat Beyin ihtiyar babası on sekiz aydır hapishanede. Bugün bu konferansı İngiltere'nin uzatmasının yegâne sebebi, Trakya'nın tamamıyla imhasını temin içindir ve bizim Batı Trakya'da bile halk oylaması yapacağız diye Batı Trakya'nın şikâyeti Meclisimize geliyor. Bunları saf, saf Batı Trakya'da hepsini bağlayıp götürüyor, gidiyor. Bu on günlük vakadır ve bunun raporu Genel Kurmay a da gelmiştir. Yani benim okuduğum rapor, Genel Kurmay a gelmiştir. Şimdi oradaki İngiliz Generali bizim oradaki mebus arkadaşımıza, biz tayyare ile baktık. Hiç bir zulüm yapmadılar demiş. Ben şahsen Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatıyla size söylüyorum. Ben Trikopis i öldüreceğim. Siz de beni burada asın. İşte size söylüyorum. Bunu yapmazsam namussuzsun deyiniz. Burada çıkıp da benim evladıma yaptılar, götürdüler, benim yapacağım iş bu. Buradan çıkar çıkmaz, İstanbul'a telgraf yazacağım, benim çocuğumu ve beraber götürülenleri, getirmezseniz ben gidiyorum Trikopis i Diyenis'i öldürmeye gidiyorum. Açık söylüyorum, bu kadar. Hesap budur. Bundan sonra beni de şuraya asarsınız ve şu herifi şuraya astık dersiniz, açık bir lâf. Zulüm yapılmıyormuş? Ben böyle sözleri dinlemem. Zulüm tamamıyla vardır, bir plan dâhilinde zulüm yapılmıştır ve yapılmaktadır. Ama ordu yürüyor. Evet, benim imanım var. Fakat ben kızıyorum, niçin Ordu İzmir'de durdu. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Reis Bey ben yalnız bir noktayı istirham ediyorum ve izah edilmesini isterim, Meclisin manevi şahsiyeti adına. Burası Darülmecani değildir. Kendime edilen hitabın geriye alınmasını teklif ederim. ŞEREF BEY (Devamla): Sen istediğin kadar sıçrarsın. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Mecnun sensin. ŞEREF BEY (Devamla): Ne bağırıyorsun, benden sonra kozunuzu alırsınız. Ben sana değil, seksen bin okka olana pabuç bırakmam ha, sana değil. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, sekiz dokuz arkadaşınız daha söz almıştı. (müzakere yoktur, sesleri) Müzakereyi kâfi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Kâfi görülmüştür. Efendim gizli celse bitmiştir. Aleni celseye geçilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (7 Ekim 1922), 1.Dönem, c.3, s , 109

110 9 EKİM 1922: GİZLİ OTURUMDA MUDANYA ATEŞKES KONFERANSI HAKKINDA DIŞİŞLERİ BAKANI YUSUF KEMAL BEY İN AÇIKLAMALARINA DEVAM ETMESİ VE MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 115.Birleşim, Gündem: 2/1) Çanakkale ve Kocaeli de bulunan Türk birliklerinin hareketliliği Müttefik generalleri telaşlandırmıştı. Mudanya daki toplantılara ara verilmiş ve generaller hükümetlerinden yeni durum hakkında görüş almak üzere İstanbul a dönmüşlerdi. Ankara da da Meclis toplantı halinde Mudanya dan gelecek haberi bekliyordu. Milletvekilleri Müttefik hükümetlerin Doğu Trakya yı Türkiye ye teslim etmeyeceklerinden kuşkulanıyorlardı. Başkumandan ise çok fazla karamsar değildi. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Efendim şu günlerde cereyan etmekte olan Mudanya Konferansı hakkında son iki gün içinde, yani geçen gün Yüce Meclise arz ettiğim günden bugüne kadar almış olduğum bilgileri arz edeceğim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurunuz, Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Bey gizli celse teklif ediyorlar. Kabul ediyor musunuz, Efendim? Kabul edilmiştir. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Geçen gün Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle Franklin Bouillon arasında yapılan eden müzakere hakkında bilgi vermiştim. Bugün de onları harfiyen okuyorum, Efendim. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 6 Ekim 1922 sabahı Mudanya'daki Fransız zırhlısı vasıtasıyla İstanbul daki General Pelle'den ve Franklin Bouillon dan zatıâlinize yazılmış olan iki telgraf sureti aşağıdadır. Pelle'nin telgrafındaki yalnız bir nokta, Trakya'nın şimdiden teslim olunmaması olunca meselenin ehemmiyeti malumdur. Çünkü Trakya nın Müttefiklerin işgalinde olması belli bir vaziyet olduğu gibi, Trakya'yı bize teslim etmek de belli bir vaziyettir. Müttefikler Trakya'yı işgallerinde tutmak kararıyla, bize teslim etmiş olmak vaziyetini takındılar ve bu suretle bize zararı olan bir şeye, Trakya'da bizi İstanbul Hükümeti vaziyetine sokarak maddeten ve manen hâkimiyetleri altına almak istiyorlar. Trakya'yı işgallerinde tutmak kararını verirlerse, bunun için bizimle müzakereye lüzum olmadığı kanaatindeyim. Harington'dan buraya gelen bir habere göre altı yedi gün sonra buraya gelebileceğini bildirmiştir. Garp Cephesi Kumandanı İsmet 110

111 Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Mudanya Konferansında Türk halkının düşüncelerine hiç bir suretle uymayan bir nokta üzerinde anlaşmazlık meydana gelmiştir. Sizin kabul edebileceğiniz bir çözüm yolunu ben düşüneceğim ve inanıyorum ki Hükümetim de düşünecektir. Katiyen ümitliyim ki Türkiye'nin yücelmesi için o kadar emek sarf eden zatı devletleri işi yeni bir harp ile tehlikeye koymazlar. Derhal acil bir karar ile Büyük Millet Meclisi Hükümetinden kendi Hükümetimin istediği sulh teklifidir. Bize ve müttefik olan devletlere itimat buyurmanızı istirham eylerim. İstanbul daki Fransa Yüksek Komiseri Pelle YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Paşa Hazretleri tarafından verilen cevabı okuyorum. İstanbul'da General Pelle'ye Konferans müzakerelerinde bir nokta üzerinde zorluk çıkarılmış olması, Türk halkının üzülmesine sebep olmuştur. İsmet Paşam vasıtasıyla sizden aldığım telgrafta, İngiliz ve İtalyan generallerinin Trakya'yı bize teslimden vazgeçtikleri ve Müttefik askerlerinin işgalleri altında bulundurmaya devam etmek istedikleri anlaşılıyor. Bu surette Trakya nın Müttefik devletlerin elinde kalması, 23 Mart tarihli nota hükümlerine ve Franklin Bouillon un teminatına aykırı görülmektedir. İlk anda ve bizim için en mühim noktada, İtilaf devletlerinin arzusunun açık olmaması ve Trakya'yı ellerinde bulundurmak suretiyle bize baskı yapmak fikrini verecek mahiyette olması, bizi büyük tereddüt ve hayrete uğratmıştır. Ama sulhsever ve pek meşru olan taleplerimize karşı bu şekilde anlaşma yoluna gidilmemesini Fransız hükümetinin katılmayacağını ümit ettiğimizden, vaat ettiğiniz ara bulma girişiminizin neticesini bekleyeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Mustafa Kemal Paşa ya İsmet Paşa vasıtasıyla gelen İkinci telgraf Franklin Bouillon dan geliyor. 111

112 Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Dün İstanbul a gittim ve derhal meseleyi halletmelerini kendilerinden istedim. Trakya'yı Türkiye'ye vermek için kati talimatı almak üzere Londra ve Paris'te hükümetlerin bu sabah toplanmalarını teklif ettim. Telgraf haberleşmelerinin zorlukları ve saatlerdeki farklar sebebiyle bu akşamdan, belki geceden evvel cevap alabilmek mümkün değildir. Vadeyi kısa yaptığımızdan dolayı hata etmişiz. Bir güne kadar vermezden evvel, bunu zatıâlilerinden talep ve istirham ederim. Konferans bu akşam veya yarın sabah toplanabilecektir. Eğer Konferans memnuniyet verecek neticeye ulaşmazsa, şimdiye kadar adaleti müdafaa eden Fransa'nın kararını arz etmek için müsaadelerinizi istirham eylerim. 6 Ekim 1922 Dostunuz Franklin Bouillon YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Paşa Hazretleri tarafından Franklin Bouillon a gönderilen cevabı okuyorum. İstanbul'da Franklin Bouillon a Telgrafınızı aldım. 23 Mart tarihli nota ile Müttefik hükümetler tarafından Trakya'nın bize iadesi vaat edildiği halde, Mudanya'da İngiliz generallerinin bunu kabul etmemeleri ve Müttefik askerlerinin işgali altında bulundurmak istemeleri, bizce iyi karşılanmamıştır. Askeri harekâtımızın durdurulmasına sebep olan Mudanya Konferansının kesintiye uğramasının askeri vaziyet bakımından olacakları dikkat çekmenizi dilerim. Bu vaziyetin biran evvel müspet bir neticeye ulaşması menfaatimiz icabıdır. Size itimat ederek, Konferansın bu akşam veya yarın akşamki alacağı karara göre askeri harekâtımızın başlaması için verdiğim emrin tehirini İsmet Paşa Hazretlerine yazdım. Dostluğumuza inanarak müspet bir netice çıkacağını kuvvetle ümit ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Geçen ki açıklamalarımdan sonra aldığımız ilk telgraf şudur, yani İsmet Paşa tarafından Başkumandanlığa çekilen telgraf. 112

113 Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 7 Ekim 1922 günü öğleden evvel saat ikide Konferansın toplanacağı ümit ediliyor. Ankara ile telgraf haberleşmesinin açık kalması lüzumludur. General Harington'un diğer General ile bana gönderdiği bir mektubu aynen takdim ediyorum. Cevabım da ayrıca arz edilmiştir. Garp Cephesi Kumandanı İsmet Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine Paşa Hazretleri, İngiliz kıtaları Başkumandanı sıfatıyla ifade ediyorum. Zatıâlileri tarafından, Ankara Millet Meclisi Hükümeti sıfatıyla verilmiş bulunan ve her türlü silahlı harekâtın durdurulduğu hakkındaki vaatlerinize rağmen, bu harekâtın devam etmiş olduğunu dikkatini çekerim. Elimdeki açık malumat gösteriyor ki Çanakkale'de kıtalarımızın hemen karşısındaki süvari kıtalarınız piyade ile getirilmiş ve bu noktada gayet ciddi bir vaziyet meydana gelmiştir. Elimde deliller de vardır ki ayrıca bir tümen kadar tahmin edilen bir kuvvet topçu ve süvari ile birlikte Yarımca'daki hududu geçmişler ve Karayakub'a gelmişlerdir. Aynı zamanda Türk süvarilerinin Yarımca ve Şile'ye geldiklerini haber aldım. Demek oluyor ki tarafsız mıntıkalara tecavüz edilmiştir. Bu harekât, Müttefik generalleri ile zatı devletlerinin Mudanya da iyi niyetle meselelere çare bulmaya çalıştıkları bir anda meydana geliyor. Evvelki konuşmalarımızda beyan ettiğim gibi tarafsız mıntıkada yapılan tecavüzün mesuliyeti, bu tecavüzü yapmış olanlara ait kalacaktır, Silahlı harekâttan kaçınmak için elimden gelen her şeyi yaptım ve emrim altındaki subaylar ve askerler göstermiş oldukları itinalardan dolayı her türlü takdire layıktırlar. Bütün bu harekâtın Konferansın nihayetine kadar durdurulmasının lüzumunu Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümetine arz etmenizi ve bu hususta bana teminat vermenizi zatı devletlerinden rica ederim. Zatı devletlerinin sadık kulu olması şerefiyle övünen, Mudanya Müttefik Generalleri Reisi Harington (gülüşmeler, ooo sesleri) YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim İngiliz usulü mektuplaşmada bu adettir. En yüksek bir adam en aşağı bir adama yazabilir. O sizin hizmetkârınız olmakla şeref duyar. Onun için aynen okuyorum. 113

114 Mudanya Konferansı Büyük Britanya Delegesi General Sir Charles Harington Hazretlerine Ekselans, Çanakkale'de bulunan kıtalarımızdan bazı süvarilerin yerine bazı piyadeler yerleştirilmiş olması, alelade bir değiştirmedir ve kıtalarımızın dâhili harekâtından ibarettir. Çanakkale'de askeri harekâtın durdurulduğu zamandan itibaren bir tek askerimizin bir hatta ilerlemiş olduğuna dair bir misal varsa, o misali derhal düzeltmek ettirmek üzere haber vermenizi rica ederim. Diğer taraftan İngiliz kıtalarının nakliyat faaliyetleri devam etmiş ve tarafların hatları arasındaki mesafe kıtalarınızın ilerlemesiyle kısaltılmış ve bütün bu harekât tarafımızdan harekâtımız durdurulduktan sonra olmuştur. Kumandanlarımızın her türlü hadiselere meydan vermemek hususunda gösterdikleri itina ve muvaffakiyet takdir edilecek bir derecedir. Yarımca, Yakuplu ve Şile'de bahis mevzu edilen harekât kıtalarımız arasındaki dâhili bir harekâttır. Bu tür harekâtın durdurulması husussunda hiçbir taahhüdümüz yoktur. Büyük Millet Meclisi Hükümetinin taahhüdü, 29 Eylül notasında bildirildiği gibi Mudanya Konferansı neticeleninceye kadar harekâtın durdurulmasından ve Konferans esnasında İtilâf askerlerine karşı her hangi bir hadiseye mahal vermemekten ibarettir. Zatı devletlerine hususi hürmetimi gönderirim. 8 Ekim 1922 Mudanya Konferansı Reisi General İsmet. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Dün bu telgraflar Hükümet ile görüşüldükten sonra, Başkumandan Paşa Hazretlerinin İsmet Paşa ya gönderdiği telgraf. Mudanya Konferansı Reisi, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine General Harington'un bu sabah size gönderdiği mektup ve sizin cevabınız, aynen Hükümete takdim edildi. Trakya'nın derhal tahliyesiyle beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslimini temin etmek üzere toplanmış olan Mudanya Konferansının bugüne kadar yapılan müzakerelerinde anlaşmış olduğumuz hususlara tamamen uyduk. Konferans müzakereleri lüzumsuz yere uzatıldığı halde bile Konferanstan sulhsever bir netice çıkacağına hâlâ ümidimiz vardır. Ancak bu sabrımızın muayyen bir zamana kadar devam edemeyeceğini Müttefik generallerinin bilmeyeceklerini zannetmeyiz. General Harington' un askeri harekât diye ifade ettikleri harekâtın, Ordumuzun dâhili harekâtı olduğu hakkındaki izahatımız hakikati ifade etmiş olacaktır. Ancak Mudanya Konferansı müzakerelerinin cereyan ettiği ve bu münasebetle askeri harekâtımızı durdurmuş bulunduğumuz bir sırada, İngilizlerin Anadolu kıyılarında harp tertibatı almaya ve kuvvetlerini sıkıştırmaya devam etmelerini ve aynı zamanda Trakya'da bulunan ordusunu yeniden harbe hazırlamalarını müsaade edemeyeceğiz. Mudanya Konferansını 114

115 hak ve adalete dayanan ve harbin sona ermesini temin edecek bir neticeye ulaştırmak hususunda zatı devletlerinin sulhsever çalışmaları takdir edilmektedir ve tamamen Hükümetimizin düşüncelerine uygun çalışmalardır. İngiliz Generalinin bizim için hayati olan hususlar üzerinde düşmanlarımıza fırsat verecek uzun sürüncemelere meydan bırakmaksızın, İngiliz Milletinin sulhsever temayülleri dairesinde hareketle, bütün Dünyanın sabırsızlıkla beklediği Doğu sulhunun temel taşını yerleştirme vazifenin ne kadar büyük olduğunu kendileri de takdir ederler. İsteklerimizin meşru ve makul olduğuna açık bir delil olmak üzere aynı Konferansta bulunan Fransız ve İtalyan generallerinin Trakya'nın derhal düşmandan tahliye edilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslimi hususunda hazır ve müspet düşüncelerini gösterebiliriz. Konferansın verdiği neticeye doğru daha fazla gecikmesine sebep olan mahzurların ve bütün medeniyet nazarındaki büyük mesuliyetin müsebbipleri biz olmadığımızı ve olmak istemediğimizi Dünyanın takdir edeceğine şüphemiz yoktur. Her halde Konferansın bir, iki gün zarfında tekrar başlayacağını sabırsızlıkla bekliyoruz. Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Bu akşam gelen bir telgrafı okuyorum. Mudanya'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Baş Delegesi İsmet Paşa Hazretlerine Mektubunuzu almakla şeref duydum ve derhal bütün askeri harekâtın durdurulması için vermiş olduğunuz seri emirden dolayı teşekkür ederim. Ben de aynı suretle kuvvetlerimi haberdar ettim. Mektubunuza daha sonra tafsilatlı cevap vereceğim. Lâkin fırsattan istifade zatıâlilerini haberdar etmek isterim ki benim kıtalarım ileriye hareket etmemek üzere emir almışlardır ve bir kaç gün evvel gelmiş olan Takviye kıtaların Anadolu sahillerine çıkarılmasını emretmiştim. Konferansın yarın sabaha kadar tehiri zaruri olduğunu arz ederim. Her ne kadar ben İngiltere hükümetinden açık bir talimat almış isem de General Monbelli ve General Şarpi'ye Paris'te Müttefik devletlerin aldıkları karar açıklanmamıştır. Ondan dolayı kendilerinin bu teklifi beklemeleri zaruridir. Lâkin daha fazla gecikmenin önlenmesi için çalışılmaktadır. Zatı devletlerinin sadık kulu olması şerefiyle övünen, Mudanya Müttefik Generalleri Reisi Harington YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Yine aynı tabirle telgraf bitiyor. Ondan sonra İsmet Paşa Hazretlerinden Başkumandan Paşa Hazretlerine gönderilen telgraf 115

116 Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 1.Generaller öğleden sonra saat ikide kararlaştırılmış olan toplantıya gelmediler. General Harington'un sabahki mektubuna verdiğim cevaba öğleden sonra saat dörtte gelen cevap ayrıca arz edilmiştir. Ondan sonra bugün toplantı olmadı. Toplantının Harington'un mektubunda teklif edildiği gibi yarın sabaha kaldığını arz ederim. 2.Öğleden evvel General Şarpi ile Monpelli, Harigton'un birinci mektubunu bana getirdikleri zaman Çanakkale'de taraf kıtaları arasındaki yakın mesafeden, süvarilerimizin yer değiştirmiş olmasından ve İzmit mıntıkasındaki harekâttan telâşla bahsettiler. Kendilerine lâzım gelen cevapları verdik. Çanakkale'de kıtaların arasını açmayı bir esas mesele gösterdiler ve nihayet İngilizlerin şartlarımızı kabul edeceklerini ve bu halde kıtaların arasını açmaya razı olup olmayacağımızı sordular. Evvela İngilizlere talimat gelsin, esas mesele aramızda hallolunsun, sonra Çanakkale'deki meselede birbirimizi aramızda memnun ederiz, dedim ve gittiler. Bundan anlamıştım ki İngilizlere gelen talimat bize göre uygundur ve daha evvel Çanakkale'de kıtalar arasındaki mesafeyi açmak için çalışıyorlar. Ben de bunu kabul eder göründüm. 3. Öğleden sonra General Harigton'dan mektuba göre Fransa ve İtalya ya yeni talimata ihtiyaç gösterince, İngilizlere gelen talimat menfidir ve Fransız ve İtalyanlar da İngiliz Hükümeti ilgili planına yeniden uydurmuştur, manası çıkarılabilir. Filhakika Franklin Bouillon la görüşmemiz de bu kanaati vermiştir. Franklin son derece üzgün bir vaziyette, kendi aleyhinde İngilizlerin şiddetli bir mücadele açmış, harbe sebep olacak mahiyette göstermiş, Hükümetinden hiç bir malumat alamamasına göre ihtimal telgraflara İngilizler tarafından el konulmuş olduğunu söyleyecek kadar ileri varmakta ve kendisinin biran evvel Paris e giderek vaziyeti öğrenmesini lüzum görmektedir. Bu son talepten dolayı vaziyeti vahim görmekteyiz. Her halde daha başka şeyler olacaktır. Gece Fransa'dan gelecek talimat ile anlaşılacak ve bunun üzerine Franklin Bouillon la ile yeniden görüşeceğiz. Bu gece vaziyet üzerine tekrar bilgi vereceğim. Şimdi İngiliz Generali talimat sahibi ve diğerleri belki caymış vaziyette tahmin olunuyorlar. 9 Ekim 1922, saat 3.00 Garp Cephesi Kumandanı İsmet 116

117 Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Franklin Bouillon la bir saat bir önce görüştük. Fransız ve İtalyan generalleri İstanbul'a gelmişlerdir. Ellerindeki yeni talimat gündüz düşünüldüğünden daha müsaitmiş. Paris Konferansının Trakya hakkındaki kararları her üç generalin talimatlarında varmış. Bundan başka olarak İngiliz talimatında azınlıklar, jandarma miktarı ve tarafsız mıntıka hakkında talimat varmış ve gündüz bu talimatın aynen diğerlerine de gelmiş olduğu söyleniyormuş. Talimatlar arasında uymayan noktaları İngilizler tekrar sormuşlar. Öğleden evvel on birde Konferans başlayacak ve bütün meseleler anlaşılacakmış. Trakya hakkında her üçünün talimatı benzer imiş. Öğrendiğime göre on beş günde Yunanlılardan tahliye ve daha bir ay Müttefiklerin işgali ile bize teslimi muamelesi, yani toplam bir buçuk ayda teslim olunacakmış. Franklin Bouillon un müsait demesine rağmen, görülüyor ki iş aksidir. Generalinin ilâveten Londra'ya yeniden sorduğu da Anadolu'da tarafsız bir mıntıkası olacakmış. Franklin Bouillon un bu gece Paris e dönmesini tehir etmiş. Yarın akşama kadar kalmaya karar vermiş. Konferansta bir kaç esasın öncelikle ve hemen imzaya alınmasını muvafık buluyor. Bizim düşüncemiz şimdilik daha menfidir. Trakya yı hakikaten bize vermek fikrinde görünmüyorlar. 9 Ekim 1922, saat 3.40 Garp Cephesi Kumandanı İsmet TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Reis Bey, Dışişleri Vekâletine bir soru önergem var. Vekil Beyefendi şimdi cevap versinler. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Beyefendinin Cumartesi günü cevap verilmek üzere bir önergesi var. Hâlbuki bu soru önergesi bana Pazar günü geldi. Onun için cevabımı bu güne tehire mecbur kaldım. Önergede Hilmi Beyefendi DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade ederseniz, önergeyi okuyalım. TBMM Başkanlığına Ajans ve gazete haberlerine göre Trakya'daki Yunanlıların vahşetini örtbas etmek için İstanbul'dan üç İtilaf heyeti yola çıkmış, İngiliz heyeti Tekirdağ a, İtalyan heyeti Lüleburgaz'a, Fransız heyeti de Edirne'ye gitmiş. Sorarım, Trakya bu üç şehirden ibaret midir? Değil ise bu üç heyetten her biri mıntıkasını bir ruhmuşçasına istila edilebilmek tılsımını mı taşıyor? Koskoca Trakya'yı cehennem soluğundan daha yaygın daha azgın fakat Rahmana, kahramanlara saldırır bir alev gibi bir günde yakıp kavurmaya istidadı olan Yunan unsurlarının kudurganlıklarından bu üç heyetin asla koruyamayacağına dair Dışişleri Vekâletimiz acaba nasıl bir itirazda bulunmuştur? Hatta 117

118 Başkumandanlığımız nasıl bir tedbir almıştır? Yine ajans haberlerine göre, Trakya'nın bir ayda tahliyesi kabul edilmiş imiş. Koskoca Anadolu nun yarısı, bilinen 26 Mart notasında dört ayda tahliye edilebilir denilirken, hâlbuki Türk Milleti arzusunca on dört günde tertemiz bir hale getirilmiş iken, Trakya nın tahliyesi için de yine hem vakitler geçirilerek, hem de bir aydan bahsedilerek Türk ü Trakya'da da doğratmak, Türkiye'nin Trakya sını da yıktırmak, yaktırmak siyasetini tatbik ettirmek isteyenlere ne gibi kararlar almışlardır? Yarınki Cumartesi oturumunda bu sorularıma acilen cevap verilmesini teklif ederim. 118 Bolu Mebusu Tunalı Hilmi YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Efendim malumunuz Trakya hakkında ve Trakya'da Yunanlıların uyguladıkları zulüm için öteden beri elden gelen yapılıyordu. Son zamanlarda bendenizin burada bulunmadığım bir sırada, yine Dışişleri Vekâletinden bu mesele hakkında şiddetli bir nota gönderilmiş ve o nota üzerine Trakya'ya bazı heyetler gitmiştir. İtilaf devletlerinin notasını aldıktan sonra hepinizce malumdur ki bütün yaptıklarımız Trakya'nın biran evvel kurtarılmasına aittir. Gerek Başkumandanlığın, gerekse Dışişleri Vekâletinin mesaisi ve Hükümetimizin mesaisi hep buna dairdir. Keza Mudanya Konferansında da görüyorsunuz ki bütün mesai Trakya'ya dairdir. Trakya'daki zulüm şüphesiz yalnız Trakyalıların değil, her Türk'ün kalbini sızlatmaktadır, hepimizin kalbini sızlatmaktadır. Buna elimizden gelen her şey ile mani olmak da cümlemizin vazifesi bulunduğu şüphesizdir. Yalnız o yapılacaklardan birisi de oraya geçip onları kovmaktır ki en tesirlisi de budur. Bunun için de ne derecede çalışıldığı malumdur. Diğeri de İtilaf devletlerine siz bu zulme mâni olun demektir ki o da elden geldiği kadar yapılıyor. Mamafih biz bugün bir nota daha gönderdik onu da okuyayım. Müttefik Devletler Dışişleri Bakanlıklarına Mudanya Konferansının, Trakya'yı biran evvel Yunanlıların zulüm ve vahşetinden kurtarıp, asıl sahiplerine teslim maksadıyla toplandığı malûmdur. Yunanlıların Anadolu'da yaptıkları çok feci zulüm ve çeşitli tahribatı, Trakya'da da tamamen yapacakları belli olduğu için, bunun hemen önüne geçilmesi lüzumu Paris konferansında üç Müttefik hükümetin delegeleri ile hem fikir olarak İzmir'e gelmiş olan Franklin Bouillon tarafından tekrar tekrar tasdik ve teslim edilmiştir. Pek aşikâr olan bu zaruret meydanda iken bir taraftan Mudanya müzakereleri uzatılıyor, diğer taraftan aldığımız haberlere göre Yunanlıların her iki Trakya'da Müslüman ahaliyi takım takım toplayıp bir meçhul semte göndermek, kadınlara taarruz etmek, köyleri yakmak, her tarafta masum ve silahsız halkı katliam etmek gibi, değil medeni âlemin, vahşilerin bile tahammül edemeyeceği zulüm ve tahribata devam edilmektedirler. Bilhassa Trakya'nın bize iadesi bahis mevzu olduğu andan beri bu barbarca harekât

119 sürmektedir. Yunanlıları bu nevi harekâttan tamamıyla alıkoymak mümkün iken, Trakya'da bulunan hem din ve hem ırklarının muntazam bir usul tahtında yok edilmesine Türkiye halkı tabiatıyla tahammül edemiyor. Bütün Millette ve Büyük Millet Meclisinde bu sebepten ortaya çıkan heyecan önüne geçilemeyecek derecededir. Her gün aldığımız haberlere göre İstanbul'dan gönderilen Müttefik komisyonlarının da bu zulme ve vahşete tamamıyla mani olamadığını bilinmektedir. Trakya'yı bir an evvel Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslimden ibaret olan yegâne ve acil çarenin temini için Müttefikan hükümetlerin daha seri kararlar ve şiddetli tedbirler almaları bir zarurettir. Tekrar alınacağını kati ümit ettiğimiz bu tedbirlerin neticesi bekliyoruz. 119 Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Dışişleri Vekili Yusuf Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Bizim bu gün yapabileceğimiz budur. Daha bazı tedbirler de hatıra geliyor. Mesela buradaki rehineler hakkında sözler söylemek vesaire gibi bazı şiddetli tedbirler de hatıra geliyor. Fakat mesele enine boyuna tetkik edilecek olursa ve orada bizim dindaşımız olan Müslümanların Yunan elinde bulunduğunu itibara alacak olursak bu tedbirlerin de ne kadar fiili ve kati olacağı kestirilemiyor. Onun için yüreğimiz yanmakla beraber, şimdilik bununla yetinmek ve bunun için de bütün kuvvetimizi sarf etmek mecburiyetindeyiz. Hilmi Bey in sorusu ise üç komisyon kâfi değildir, beş komisyon göndertelim mahiyetindedir. Bunun için şimdi bizim bu komisyonların adedinin artırmak zannederim uygun değildir. Çünkü biz başka şeyler istiyoruz. (kâfi sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hilmi Bey bir şey diyeceğiniz var mı? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim yalnız müsaade buyurursanız, meseleye âdeta fizyolojik bir açıdan bakmak gerekirse, notaya bu husus ilâve buyrulsun. Anadolu'dan bütün manevi kuvveti kırılmış ve hatta bedeni kuvveti mahvolmuş bir halde kaçarken şehvetine düşkün hareketlerde bulunan bu melun millet, acaba dört taraftan duvarlarla örülmüşçesine çevrili bulunan Trakya'da acaba neler yapmaz? Bu hususu mümkün olduğu kadar şiddetle belirtmek lâzımdır. Başka hal çaresi yoktur. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu Müttefik hükümetlerin notasında Trakya'nın Türklere teslimi açıkça yazılı mıdır? Evet, üç devlet ellerinden geldiği kuvveti sarf edeceklerdi. Bu bir açık taahhüttür. Bu taahhüdü Mudanya Konferansında tekrar etmekten neden kaçınıyorlar? Yani aramızdaki kavga, söz kavgasıdır. Yani böyle günlerce savsaklanacak bir hususu görmüyorum. Ortada böyle bir vaziyetin cereyan etmesinden benim anladığım, Trakya'nın şimdi bize iadesi hususunda halen İngiltere'nin savsakladığıdır. Hâlbuki bunu vaat etmişlerdi. Yani ortada şimdi eski ifadeleriyle sarih bir tezat vardır. Binaenaleyh bizim bunu ne zamana kadar beklememiz münasip olabilir ve beklememiz bizim zararımıza olmaz mı?

120 YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Efendim biz de bunları aynen yazdık. Deminki okuduğum, yani bundan evvelki okuduğum şeylerde aynı mütalaa vardır. Siz bunu esas itibariyle kabul etmişsiniz. Bunu hukuki şekil itibariyle bazı hususları tehir etmişlerdi. Fakat esas itibariyle bu kabul olunmuştu. Zaten zaferimizin meydana getirdiği neticelerden birisi bu idi ve bu kabul edilmişti. Bu tamamıyla yazıldı, yazılıyor ve tekrar ediliyor. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu iş devam ettiği müddetçe elimizde teminat yoktur. Bu işin devamı müddetince bu adamlar kuvvetlerini artırmayacaklardı. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Okuduğum her şeyde İsmet Paşa Hazretlerinin yazdığı şeylerden, Başkumandan Paşa Hazretlerinin yazdığı emirlerden hepsinde daima tekrar ediliyor. İngilizler bunu yapıyor, İngilizler şunu yapıyor. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bendeniz diyorum ki Hükümet Mudanya Konferansının böyle uzamasına kendi menfaatine daha faydalı görmüyor mu? Bunu anlamak istiyorum. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Mudanya Konferansının maksadı Sorular Hükümete soruluyor, ben cevap veriyorum. Ama Rauf Beyefendi Hazretlerinin müsaadeleriyle cevap veriyorum. Mudanya Konferansının toplanma gayesi, Trakya'nın bize teslimidir. Binaenaleyh bizim biran evvel isteklerimiz kabul edilerek o Konferansa nihayet verilmesi lazımdır. En çok istediğimiz şey budur. Eğer dolayısıyla cevap almak için bu soruyu sorduysanız, Mudanya Konferansının devam etmesi zannediyorum ki onların menfaatine daha uygundur ve bunun için de biz çabalıyoruz ki bir an evvel bitirelim. SELAHATTİN BEY (Mersin): İki gün daha sürüncemede kalırsa ne olacak, böyle mi devam edecek? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): O zaman bir karar alır ve o kararı size arz ederiz. FAİK BEY (Cebelibereket): Efendim Trakya'da yapılan zulüm arasında mühim olan bizce ve namusu pak olan insanlarca en mühim olan nokta, ırza tecavüzdür. Eğer bu yazılmamış ise çok rica ederim bunu da notaya koyunuz. Çok rica ederim, böyle namuslu ve medeni yaşayan insanlara tecavüz etmesinler. O namussuz adamlara, rica ederim yazınız. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Onu da koyalım Beyefendi. Koymakta bir mahzur yoktur. O kelimeyi yazmak bir Türk'e o kadar ağır geliyor ki yazmak istemiyoruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Beyefendi, ufak bir şey soracağım, karşılıklı konuşma oluyor ama. İstanbul la haberleşme kesintiye uğramış, bunu anlamak istiyorum. Bir de Efendim Bulgarların gelecekteki vaziyetinden şüphe edilir mi, edilmez mi? Bunu anlamak istiyorum. Nasıl hissediyorsunuz. 120

121 YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Gelecekte ne zaman? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Yani İngilizlerin alacağı tertibattan istifade edecekler midir? İngilizler bizimle anlaşamazlık vaziyetine giderlerse, Balkanların vaziyeti hakkında bazı izahat verilir mi? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Bir kere Balkanlar hakkında İngilizlerin açık bir şeyi vardır. Bizim Konferansta bir defa Yugoslavya ve Romanya yı sokmalarıdır. Bir kere açık olarak Romanya ve Yugoslavya nın menfaati her vakit Bulgar menfaati ile zıttır. İleride münasebetlerinde itilaf olursa mesele değişir. Fakat bugün henüz o şekil görülmüyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): İstanbul la haberleşmenin kesilmesi hakkında açıklama yapar mısınız? HASAN BEY (Trabzon): Soru sorulacaksa hepimiz soralım. (müzakere kâfi sesleri) TAHSİN BEY (Aydın): Şimdiye kadar Hükümetin yaptığı hatalardan dolayı Trakya'da bu kadar zulüm yapıldı, ne ırzımız kaldı, ne de namusumuz kaldı. Bunlar hep hükümetin hatasıdır. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Neden hükümetin hatası? TAHSİN BEY (Aydın): Evet, Efendim. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): İspat edin, Efendim. TAHSİN BEY (Aydın): İspat ederim, arz edeyim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Rica ederim Efendim, böyle Dışişleri Vekilinden söz alınmaz, benden söz alınır. TAHSİN BEY (Aydın): Peki Efendim, söz istiyorum. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Trakya'nın özerkliği hakkında Sofya'da bir miting yapıldığını gazetelerde gördük. Bu doğru mudur? Eğer doğru ise Mudanya Konferansı üzerinde bir tesiri olmuş mudur? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Şimdi Efendim, Artık diplomatik meselelere geçiyoruz. Yani biraz ileriye gidiyoruz. Yüce Meclisi mademki bunu istiyor, ben de cevap vereyim. Efendim Bulgaristan'ın, Trakya'nın özerkliği hakkındaki maksadı yeni değildir, eskidir. Öteden beri Bulgaristan bunun için çalışmaktadır. Bunu kendisine bir gaye yapmıştır ve bizimle müzakereler yapıldığı zamanda da daima bunu ileri sürmüş ve bizim tarafımızdan mahzurlu görmesi üzerine, taksim yoluna gitmiştir. Onun için bugün orada bir miting yapılmasının devletler üzerindeki tesiri yeni değildir. Öteden beri Bulgaristan ın bu isteği kabul görüldüyse kabul edilecektir ki kabul görülmemiştir. Bu mitingin hiç bir tesiri yoktur. 121

122 DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Bendeniz müsaade buyururlarsa Vekil Beyefendiden şu noktayı öğrenmek istiyorum. Mudanya Konferansındaki asıl maksat, arzularımızın sulh yoluyla veya asıl suikast veya kötü niyet gösteren İngiltere'nin tecridi olduğuna göre, Lord Curson'un son Paris seferinden sonra Paris ve Roma hükümetlerinin vaziyeti hakkında elçilerimizden malumat var mıdır? Varsa bu malumat kuvvetli değil midir? YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Pek kuvvetlidir. Lord Curson'un Paris'e gittiği... (önceki mi, sonraki mi, sesleri) Tabii ki son gidişidir. İki gün evvel gitmiştir. Bu sabah bu husustaki malumatı sorduk. Henüz cevap yoktur. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Efendim Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Beyefendi icap eden izahatı verdiler. Zannederim bendenizin yapacağı açıklamalar bütün bu tafsilattan sonra ne olabilir? Buna dair söyleyeceklerime Selahattin Beyefendinin sorularına cevap vererek söze başlamak istiyorum. Yani İtilaf devletleri bize Trakya'yı vermeyi kabul etmişler de onun üzerine mi Mudanya Konferansı yapılmaktadır? Bunu biraz tahlil etmek lâzımdır. Bunun için de elimizde esas olarak İtilaf devletlerinin notası vardır. Orada Trakya'ya ait olarak şu cümle görülüyor. Üç müttefik devlet, Türkiye'nin Meriç ve Edirne'ye kadar Trakya'yı tekrar elde etme arzusunu iyi niyetle düşündüklerini beyan için bu fırsatı vesile sayarlar. Ondan sonra bir cümle daha var ki Sulh müzakereleri esnasında İtilaf devletleri, geçici olarak tarafsız mıntıka ilan ettikleri yerlere Ankara Hükümetinin, Ordusunu göndermemesi şartıyla, Türkiye'ye verilmesini memnuniyetle müdafaa edeceklerdir. Demek oluyor ki bu notayı veren insanlar Trakya'yı bugünden tahliye ve bize teslim etmek için kuvvetli bir teminat vermiş değillerdir. Hatta notaya koydukları bir şartla bizi daha müşkül vaziyete soktukları anlaşılabilir. Onlara göre Mudanya Konferansı, notanın sonlarına doğru ifade edilen bir maksat içindir. Bu maksadı ifade eden cümlede şudur. Üç Müttefik hükümet, konferansın başlamasından evvel Türk ve Yunan askeri memur ile İstanbul daki Müttefik generalleri tarafından tespit edilecek olan bir hat üzerine Yunan kuvvetlerinin çekilmesini temin etmek üzere nüfuzlarını kullanacaklardır ve bunun için bir konferans şimdiden kabul edilebilir. Demek ki Müttefiklerin Mudanya konferansını kabul etmelerindeki gaye, bir hat tespit etmek ve Yunan Ordusunun o hatta çekilmesidir. O notaya göre Mudanya Konferansının yalnız bunun için olduğu anlaşılıyor. İzmir'de bizim Franklin Bouillon ile müzakeremizden sonra biz onları Mudanya Konferansına davet etmiş olduk. Davet ederken de dedik ki Trakya'da Yunanlılar zulüm ve tahribat yapıyorlar ve Trakya'da ihtilal vardır, binaenaleyh Trakya nın bir an evvel onlardan kurtarılması ve bizim Hükümetimizin idaresine geçmesi lâzımdır. Bunu tespit etmek için sizi Mudanya Konferansına davet ediyoruz, dedik. Onlar bu davete icabet etmiş olmakla isteğimizi kabul etmiş oldukları düşünülebilir. Fakat o da muhakkak değildir. Binaenaleyh, Mudanya Konferansına iştirak etmiş olan generallerin hemen Trakya yı tahliye ettirip, bize teslim etmeyi kabul etmiş olduklarını düşünmemek lâzım gelir. Konferansta esas itibarıyla bir hat tespit edilecek ve Müttefikler Yunan 122

123 Kuvvetlerini o hattın gerisine çektireceklerdir. Yalnız, iş o suretle idare edilmiştir ki o tespit edilmek istenilen hat bizim tarafımızdan Edirne Şehri ve Meriç batısıdır diye tespit edilmiş idi. Onlar da bunu kabul eder gibi oluyorlar. Hatta beş altı günden beri devam eden müzakereler esnasında Trakya nın, o hattın batısına kadar tahliyesini esas itibarıyla kabul ve buraları bize teslim eder gibi söylemişlerdir. Fakat son günlerde bunun böyle olmadığını anladık. Bize dediler ki evet tahliye bahis mevzu, fakat teslim bahis mevzu değildir. Binaenaleyh Mudanya Konferansı esasen kabul edilmiş bir kararı ifade ve tespit etmek için değildir. Bizim arzumuz başka türlüdür. Onların arzusu da başka türlü olduğuna göre hangi taraf teklifini kabul ettirebilirse netice oraya dönecektir. Biz tabii notanın ne istediğini tamamen anlamamış gibi davranarak cevaplarımızı vermekteyiz. Bilhassa askeri harekâtın durdurulması için evvelce vermiş olduğum salahiyeti kaldırmak üzere 6 Ekim de İsmet Paşa'ya yazdığımı emir şu şekilde tertip edilmiştir. Bu emirde doğrudan doğruya Müttefiklerin Trakya yı bize vermek hususundaki arzusunu bahis mevzu ettim, alt tarafından bahsetmedim. Sonra bir hat tespitinden bahsettim. Bu hattın da Edirne ve Meriç batısı olduğunu zikrettim ve karşı tarafın bunları kabul etmiş olduğuna göre işi daha fazla uzatmamak meselesini kayıt ettikten ve fazla gecikmeye tahammülümüz olmadığını bahsettikten sonra, 6 Ekim öğleden sonra, saat altı da askeri harekâtı durdurma hakkındaki salahiyetinizi kaldırıyorum demiştim. Zannederim bu emri de Yusuf Kemal Beyefendi okudular. Bu husus anlaşıldıktan sonra arkadaşlar, bir kaç nokta daha arz edeceğim. Bizim maksadımız Boğazlardan ve İstanbul'dan adeta bahsetmeksizin, Trakya yı muharebesiz düşmandan tahliye ettirip Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresine almaktır. Fakat bu maksada ulaşmak için artık muhatabımız Yunanlılar değildir. Yunanlılar ortadan çekilmiştir. Karşımıza İngiltere, Fransa, İtalya çıktı ve durunuz eğer daha ileriye hareket edecek olursanız Müttefiklere karşı harp ilan etmiş olacaksınız, dediler. Tabii bu vaziyet karşısında ciddi düşünmek lâzımdı. Bu söze riayet etmeksizin hemen İstanbul üzerine ve doğrudan doğruya Çanakkale Şehri ne yürümek ve karşı tarafa geçmek üzere teşebbüste bulunmamız, bu üç devletle bizim de harbi kabul etmemiz tabii kolay kabul edilecek bir vaziyet değildi. Bunun üzerine daha iyi vaziyetler temin edilecek çareler düşünmek, daha fazla makul ve mantıklı görülmüştür. Diğer taraftan şunu da arz edeyim ki Mudanya Konferansını kabul ettiğimiz gün ve yahut askeri harekâtı durdurduk dediğimiz gün, bizim harekâtımız sona etmiş değildir. Harekât kesintisiz devam etmektedir. Malumunuz ordularımız İzmir'e kadar gitti. Bursa ve batısına kadar gitti. Buralardan İstanbul üzerine yürüyüşün vaziyetini değiştirmek tabii lüzumlu idi. Bu da yapılmıştır, hem de azami bir şekilde yapılmıştır. Malumunuz Çanakkale'ye yakın olan kıtalarımız doğrudan doğruya Çanakkale üzerindedir. Diğer taraftan Derince ve Yarımca ya yaklaşmıştır. Hatta daha gerideki karargâhlar henüz yürüyüş halindedir. 6 Ekim günü Konferans işi uzatır gibi göründüğünden, gece yürüyüş ile mühim kıtalarımız Şile'ye ve onun daha ilerisinde Riva Deresine ve onun daha güneyine ulaşmışlardır. Yakuplu taraflarına geçmişlerdir. Çanakkale de bulunan süvari kıtalarımız yerine de piyadelerimiz geçmişlerdir. Yani istediğimiz 123

124 bir zamanda İstanbul'u, boğazları derhal işgal edecek bir haldeyiz. Şimdiye kadar yaptığımız siyasi teşebbüsler neticesinde kanaatle hükmolunan bir şey varsa o da Fransızlardır. Şeklen bilmiyorum, fakat fiilen bizim karşımıza çıkmayacaklardır. Kuvvetle bizim karşımıza çıkmayacaklardır. İtalyanların da aynı tarzda hareket edebileceklerini zannederim. Fakat İngilizler kendi kuvvetlerini kullanmaya ve daha çok Yunanistan da bulunan Mağlup Yunan kuvvetlerini teşvik ve yardım ederek ve belki Balkan'da diğer kuvvetlerden de istifade ederek bize karşı harp etmeyi talep ediyorlar. Biz o kadar tedbirli hareket etmek mecburiyetindeyiz ki Fransızlar ve İtalyanlar da bizimle beraber olarak İngilizleri bu hareketten alıkoyacak vaziyette değildir. Yani biz ne yaparsak yapalım, onlar her ne yaparlarsa yapsınlar, iyilikle İngilizler katiyen hileden ve suikasttan dönmüyorlar. Bir defa Fransızlara ve İtalyanlara ve bütün Dünyaya bu kanaat gelmelidir ve bizde görmeliyiz ki her ne yapılırsa yapılsın İngilizler katiyen muharebe yapmak istiyorlar. O halde İngilizlere karşı muharebeyi kabul etmek ve kuvvetlerimizi kullanmak için bunun zaruret hükmüne geldiğine vicdanlarımız akıllarımız kani olmalıdır. Mağdur ve mazlum bir halde İngilizlerle harp edelim. Bu vaziyet fiili bir hale gelince de, Cenabı Haktan yardım isteyelim. (inşallah sesleri) Dışişleri Vekâletine resmi gelmiş malûmat yoktur. Fakat şimdi ajanslarda gördüm. Ümit veren malûmat vardır. Sonra hususi olarak belki o ajansı okursunuz, yani sükûnetle ve emniyetle bir kaç gün kaybetmekte bir sakınca yoktur. Yeter ki aklımız tamamen yatsın, hareket yapmak mı lâzımdır, yapmamak mı lâzımdır? Hareket başlarken İngilizler karşımızda olarak belki de Fransızlar ve İtalyanlar da onlarla birlikte harp ilân etmiş olurlar. Harekâta başladığımız zaman belki ilk defa hedefimiz boğazlar ve İstanbul olacaktır. Ondan sonra diğer bir safhayı takip etmek mecburiyetindeyiz. Karşıya geçmek, bunlar o kadar kolay işle olmaz. Daha dikkatli hareket etmek, daha büyük tedbirler almak lâzımdır ve inşallah onları da yapacağız. NUSRET EFENDİ (Erzurum): İngilizler büyük miktarda yığınak yapmışlar mı? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hayır Efendim, büyük miktarda yığınak yoktur. Harington'un mektubunda söylediği gibi, evvelce tertip edilen bazı yedek kuvvetler ve Anadolu sahillerine çıkarılan iki, iki buçuk taburdan ibarettir. Büyük kuvvetleri yoktur. Bizim bildiğimize göre İstanbul'da, şurada burada bütün kuvvetleri bir tümeni geçmez ve İngilizlerin Büyük kuvvet yığarak muharebeyi kabul etmeleri de kolay bir şey değildir. Yani elli, yüz bin kişi getirmek lâzımdır. Zannetmem ki İngilizlerin bugünkü şartlarda böyle yüz binlere varacak olan orduları ile kısa bir zaman içinde Anadolu yu işgal edebilsinler ve bunun lüzum ettiği parayı Meclislerine kabul ettirmek o kadar kolay bir şey değildir. Yalnız ne olur? Şeklen harp ilan etmiş olurlar. Biz de uzun boylu sulh yapmamış oluruz. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bendeniz de bir şey istirham edeceğim. İngilizlerin yaptıkları şu kötülükleri bütün âleme ilan için gizli celseyi aleni celseye çevirsek olmaz mı? (zamanı değil, sesleri) 124

125 MUSTA\FA KEMAL PAŞA (Devamla): Mesela bu nota ilan edilecek, sonra bizim alıp verdiğimiz bazı mektuplar var. Onlar da yayınlanabilir. Fakat Meclisçe, yani İngilizlerin aleyhinde kuvvetli bir propaganda yapmak lâzımdır MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Paşa Hazretleri bir şey arz edeceğim. Hükümetin serinkanlı hareketinden dolayı bendeniz kendi namı hesabıma teşekkür ederim. Binaenaleyh zaferimiz dolayısıyla sarhoş olmayalım. Londra'yı almaya kalkışmayalım. Çok rica ederim, kalemle halletmek mümkün iken, silah işine çıkışmayalım. Son gününe kadar bekleyelim. Sükûnetimizi muhafaza edelim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Yalınız bu noktada bir şey söylemek lâzımdır. Bu Mudanya Konferansından sonra asıl sulh konferansı olacak. Bu konferans ne kadar devam edecek onu da bilemem. Bu konferans müddetince ordularımızı böyle ayakta tutmak doğru bir şey değildir. Mudanya Konferansından öyle bir netice almalıyız ki biz ordularımızı öyle harp faaliyetine sevk etmeyeceğimizi bilelim. Yani tekrar harp harekâtına başlamaya mecbur olmayacağımıza dair elimizde teminat olmalıdır. Yoksa çok fena olabilir. Hepimiz bekleyelim. Bakalım Konferansın neticesinden ne çıkacak. Bir de baktık menfi çıktı. Ne vakit altı ay sonra? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim gizli celse sona ermiştir. Oylarınıza arz ediyorum. Gizli celsenin son bulmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Aleni celseye geçiyoruz. (Kapalı oturum sona erer ve açık oturuma geçilir. Gündemdeki diğer maddeler görüşülür. Açık oturumun sonunda Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey tekrar gizli oturuma geçilmesini önerir.) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Dışişleri Vekili Yusuf Kemal Bey tekrar gizli celse teklif ediyorlar. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Buyurunuz Yusuf Kemal Beyefendi. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): İsmet Paşadan Başkumandanlığa gelen 9 Ekim 1922 tarihli telgrafı okuyorum. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Bu sabah Fransız ve İtalyan generalleri dostane hususi müzakere için geldiklerini söylediler. Kıtalarımızın İzmit mıntıkasında bulundukları yerlerden tarafsız mıntıkaya geçmiş olduğunu söylediler. Çanakkale'de de vaziyetin taraflar arasında çok gergin olduğunu, Harington'un iki taraf arasındaki mesafeyi açmak için teşebbüslerinin netice vermediğini ilâve ettiler. İzmit'te arada bir hudut tayin edilmemiş olduğundan ileri kıtaların harekâtının bir tecavüz olmadığını ve General Harington a yazdığım gibi, kıtalarımızı durdurmuş olduğumuzu bildirdim. Daha sonra Konferansın bu akşam 125

126 bitirilmesinin fevkalâde lâzım ve vaziyetin vahim olduğunu arz ettim. Onlar da şunları beyan ettiler. Yunanlıların on beş günde Trakya yı tahliye edeceklerini ve bundan bir ay sonra, yani kırk beş gün sonra Müttefik komisyonlarının ve kuvvetlerinin gideceğini söylediler. Burada azınlıklar hakkında teminatı ifade eder ifadeler vardır. Trakya'nın bize teslimi için İtilaf devletleri tarafından karar verilmediğini ifade ediyorlar. İtalyan Generalinin evvelce hükümeti adına beyanatı ve Fransa'nın temin etmek salahiyetini haiz olmadığını ve Karaağaç'ın Müttefiklerin işgali altında kalacağını söylüyorlar. Trakya ya geçirilecek jandarma miktarında İngilizlerin ısrar ettiği ve bu meselenin evvelce kararlaştırdığımız gibi halline çalıştıklarını, fakat İngilizlerden cevap gelmediğini ve ne cevap geleceğini bilemediklerini söylediler. Tarafsız mıntıkadan çekilmek hususunun İngilizler tarafından talep edildiğini bildirdiler. Kendilerinin Türk kıtaları ile İngiliz kıtaları arasında teması önleyecek hattı tayin etmek fikirlerinde olduklarını bildirdiler. Velhasıl talimat gelmek üzere olduğundan bu akşam hemen anlaşmanın imzası icap edeceğini ve kendi hükümetlerinin İngiltere hükümetiyle tamamen ve müştereken karar vermiş olduklarını ve eğer son teklif kabul olunmazsa vaziyetin vahim olduğunu ispat eylediler. En nihayet en son talimatlarına göre tespit edecekleri maddeler ne ise onlar bildirir bildirmez aynen Hükümete göndereceğimi ve alacağım talimata göre hareket edeceğimi bildirdim. Şimdi benim Hükümete haber vermemi ve akşama cevap verecek vaziyette bulunmamı söylediler. Cereyan eden vaziyetten hükümetleri haberdar etmek tabii olduğunu ve ancak son teklifi aldıktan sonra Hükümetin muayyen ifadeler üzerinde karar verebileceğini arz ettim ve ayrıldım. Konuşma ciddi ve tehditle karışık cereyan etmiştir. İtalyanların ve Fransızların Konferans esnasındaki beyanatlarını hatırlattım, hükümetlerinin en son kararlarının bunlar olduğunu bildirdiler. Harington'a saat üç buçuğa kadar talimat geleceğini ümit ettiklerinden, Konferansın bu saatte mi veyahut daha sonra mı toplanacağını bildireceklerdir. Havas Ajansı, bütün Dünyayı yatıştırmak için, Türklerin bütün istekleri kabul edildi, diyor. Bu resmi tebliğdir. Bakalım ne talimat gelecek. 126 Garp Cephesi Kumandanı İsmet MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Tabii bu son rapor üzerine, Hükümet müzakere edecek ve belki de İsmet Paşa ya bir talimat verilecektir. İhtimal ki Hükümetiniz veya bendeniz de oraya gitmek istiyorum. Bunu evvela arz etmek lüzumunu hissediyorum. Görülüyor ki burada Trakya'yı bize vermek istemiyorlar ve doğrudan doğruya İtilaf devletlerinin kontrolü, işgali altında bambaşka bir şekil vermek istiyorlar. Esas olan ve bendenizin gördüğüm şey budur. Hâlbuki bizim de istediğimiz şey Trakya'nın ve İstanbul'un doğrudan doğruya bizim hükümetimize

127 teslim olunmasıdır. Binaenaleyh bu büyük farka göre yapılacak fedakârlık hatırınıza geliyorsa bunu şimdiden konuşabilirsiniz. (elbette, elbette sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Paşa Hazretlerinin bu mütalaası üzerine Yüce Heyetin bu mühim vaziyet karşısında esaslı bir surette müzakere yaparak esaslı bir neticeye ulaşmak için mutlaka iki şartın, hatta üç şartın bilinmesi lâzımdır. Bir defa İtilaf devletleri bu arzumuzu kabul etmediği takdirde, biz Milli Misak dâhilinde bulunan Trakya yı elde etmek için yeminimizi yerine getireceğiz. Yeminimizin yerine getirilmesi için onların vakit kazandıkları gibi bizim de vakit kazanmak istememiz icap etmeyeceğinden, evvela Başkumandanlığın ve Maliye Vekâletinin, sonra Dışişleri Vekâletinin son vaziyet karşısında ne düşündüklerini Yüce Heyetinize arz edilmelidirler. Biz de bunları dinledikten sonra bizim düşüncelerimiz budur der ve vereceğimiz kararları Hükümet yerine getirir. Yoksa on gündür müzakere cereyan ediyor, cereyan eden müzakereyi gazetelerde yayınlanan, ajanslarda verilen haberlerden öğrenmekteyiz. Mesele gayet mühimdir. Biz üç devlete harp ilanı mı yapacağız? Yoksa Fransa ve İtalya'yı İngilizlerden ayırarak yalnız İngilizlerle mi harp edeceğiz? Muzaffer bir ordu vardır. Orduya karşı itimadımız olmakla beraber, elbette bunu bizzat idare eden Paşa Hazretlerinin benim kanaatim şöyledir dedi mi bizim için kâfidir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Biraz önce ben bunu söyledim. YASİN BEY (Gaziantep): Efendim, Hükümetçe verilmiş kati bir karar yoktur. Paşa Hazretlerinin söylediğinden benim anladığım şudur. Hükümet tabii bu akşam müzakere edecek ve biz de o müzakere üzerine bu akşam müzakere edeceğiz. Yalnız bizim burada müzakere edebileceğimiz şey Hükümete yön verecek olmalıdır. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe) Bendeniz bu telgrafla beklenmeyen bir vaziyet karşısında bulunduğumuzu zannettim. Benden önce konuşan Hami Bey in sormuş olduğu birkaç soruya Başkumandan Paşa Hazretleri cevap vermişlerdi. Tamamıyla açık olan o cevaplara dayanarak düşüncelerimi arz edeceğim. Binaenaleyh şimdi bu yeni vaziyet karşısında ortaya çıkacak iki mesele var. Bu telgrafa göre verilecek cevap gayet basittir. Eski kararımızda ısrar ediyoruz, diyeceğiz. Her halde o hususta alınacak şekle göre cidden Konferansı çok iyi idare eden İsmet Paşa telgraflarında bildirmişlerdir. Yani onların verecekleri kati bir cevap üzerine, ikinci safhada esaslı surette bir karar verilecektir. Binaenaleyh bu şekilde cereyan edeceği gayet açıktır. Bu telgrafın şiddetine rağmen, zannederim ki her adımda bin müşkülât çıkarmak isteyen İngiltere, bu defa blöflerinden birini daha oynamış, fiilen harbe karışacaklarını tahmin edemediğim Fransa ve İtalya'nın delegeleri ile tek cephe olarak karşımıza çıkmış ve askeri sahada kaybettiği cepheyi, siyasi cephede almaya çalışmıştır. Fakat bu cephenin kudret ve kuvveti de hiçbir vakit fiili bir sahada tatbik edilecek kadar sağlam değildir. Hiç şüphe yoktur ki Anadolu'yu düşmandan temizleyen muzaffer Ordusuna ve Milli Misaka azmetmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 127

128 Moskova'nın dostluğundan ve Müttefik cephenin bölünmüşlüğünden istifade ederek Milli Misakımızı gerçekleştirmek için tereddüt etmeyecektir kanaatindeyim. TAHSİN BEY (Erzurum): Efendim; bendeniz okunan bir rapora göre müspet bir cevap verilmesini imkânsız görüyorum. Onun için esas hakkında konuşmayacağım. Bu meselenin Mecliste müzakeresinden evvel, verilecek cevabı Hükümet enine boyuna tetkik ederek tespit etsin. Geceleyin de toplanabiliriz. Hükümetin tespit edeceği cevabın menfi olması zarureti vardır. Şimdi Hükümete yön vermek maksadıyla yapacağımız konuşmaların zannederim pek de faydası olmayacaktır. Binaenaleyh Hükümet tespit etsin. Biz gitmeyelim, burada oturalım. Hükümet ile temasımızı muhafaza edelim. Paşa Hazretleri de buradalar. Binaenaleyh cevabı Meclisten çıkaralım. (en doğrusu budur, sesleri) MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendiler birkaç günden beri Mudanya Konferansı cereyan ediyor. Bugün son aldığımız şekle göre menfi bir harekette bulundukları anlaşılıyor. Bendeniz zannediyorum ki bunların yaptıkları menfi hareket, netice itibariyle bizim pek çok zararımıza olmayacaktır. Yalnız biraz vakit kaybedeceğiz. Biraz önce Paşa Hazretleri buradan söz söylerken, Hükümet itidalli hareket ediyor, buyurdular. Bendeniz bundan dolayı kendi adıma teşekkür ederim. Bundan sonra da fevkalade itidalli hareket etmesini rica ederim, demiştim. Efendiler; biz hamdolsun birçok sıkıntılardan sonra, birçok mahrumiyetlere katlanarak mühim bir zafere ulaştık ve inşallah bundan sonra da daha büyük zaferlere ulaşacağız. Fakat efendiler, biz de bir tek hareket yolunu tutarak arzu ettiğimiz bir şekil ihdas edersek zannederim çirkin bir vaziyete, bir şekle gireriz. Evet, Memleketimizin tahammülü vardır. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Arzu etmediğiniz vaziyet nedir? MUSTAFA DURAK BEY (Devamla): Arzu etmediğimiz vaziyet yeni bir harptir. Efendiler acaba Memleketin buna tahammül var mıdır? Vardır da diyebiliriz, yoktur da diyebiliriz. Çünkü bundan sonra eğer bir harp karşısında kalacak olursak, yani karşımızdaki düşmanı pek ufak görmeyelim. Zaferimizle sarhoş olmayalım. Karşımızda koca bir İngiliz Hükümeti vardır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Rica ederim... MUSTAFA DURAK BEY (Devamla): Sözümü kesmeyiniz, çıkar buradan söylersiniz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Öyle amma, bunlar zayıf imandır. Sebebiyet verirse MUSTAFA DURAK BEY (Devamla): Efendi, burada söz söyleyen kişi zayıf iman sahibi değildir. İmanı pek kuvvetli bir arkadaşınızdır. Rica ederim, Zayıf iman var mıdır? Hayat ile memat arasında uğraşıyoruz. Bundan daha mühim vaziyet ne vardır? Evet, efendiler karşımızdaki düşman gayet kuvvetli bir düşmandır. Denildi ki Fransızlar fiilen iştirak etmezlerse İngilizler ne yapabilir? Efendiler; Fransızlar fiilen iştirak etmeseler bile İngilizlerin yapacağı iş şudur. İhtimal ki buradan 128

129 Trakya'ya firar eden Yunan kuvvetlerini tanzim ve ıslah edecek ve ihtimal ki Balkan hükümetlerinden bazılarını aldatarak onlardan da bir kuvvet teşkil edecektir ve sonra kendileri de kuvvet getirebilirler. Biz bu kadar kuvvetlerin karşısında inşallah yine zafere ulaşırız, fakat güçlük çekeriz. Memleketimiz tekrar birçok şeyler karşısında kalır. Sonra efendiler, şimdi okunan telgrafta bendenizin Anladığım, biz şimdi teslim almak istiyorduk, bunlar bir buçuk ay sonra teslim etmek istiyorlar. Bendenizce burada uzun boylu bir fark yoktur. (çok fark var, sesleri) Bir buçuk ay içinde sulh masasına oturursak, sulh üzerinde çok tesiri olur, olmaz değil. Fakat kâr ile zararı tartalım, hangisi daha kârlı ise onu alalım ötekini almayalım. Bugün yapmaz da bir buçuk ay sonra yaparsak, elhamdülillah muzaffer Ordumuz yerinde duruyor, yine süngüsü parlıyor. Bu müddet zarfında Ordumuzu dağıtacak, başka yer ve vaziyete sokacak değiliz. Biraz önce Paşa Hazretlerinin burada buyurdukları gibi, konferans şiddetle devam ettiği günlerde bile, yine Ordumuz fırsattan istifade ile lâzım gelen tedbirleri almıştır. Demek ki bir taraftan Hükümet vazifesini ifa etmiş, diğer taraftan da Orduyu lâzım gelen yerlere yerleştirmiştir. Ordumuz bu vaziyette bulundukça böyle menfi bir cevap verir de bir harp karşısında kalırsak, zannederim Memlekete fayda yerine zarar temin etmiş oluruz. Bendeniz bunu kati olarak söylemiyorum ve katiyen böyle yapalım demiyorum. Bendeniz diyorum ki iyi düşünelim, iyi tetkik edelim, ondan sonra kararımızı verelim. Çünkü bir mesele karşısında kalırsak bugün kazandığımız zaferi de bilmiyorum nasıl yaparız. Çok rica ederim, çok düşünelim, hissiyata kapılmayalım. Bunun için efendiler bendeniz diyorum ki Hükümet her vakit serinkanlı hareket etsin. Silah meselesi meydana çıkmamasına gayret etsin. Fakat o gün gelirse ki silahtan başka çare kalmamıştır, o gün yine silahımıza müracaat ederiz. Onlar da bunu biliyorlar ki Türkler silahlarını ellerinden bırakmazlar. Buna hiç şüphe yoktur. Çünkü hiç yoktan bir orduyu çıkaran bu millet, elbette Milli Misakına kavuşacaktır. Fakat efendiler geç olsun, güç olmasın. Binaenaleyh efendiler çok rica ederim, çok düşününüz ve ondan sonra lâzım gelen kararı veriniz. REFİK BEY (Konya): Bendeniz asıl mütalaama başlamadan evvel Yüce Heyetinizden çok hassas ve çok ciddi olan vaziyetimiz hakkında söz söylenirken, söz söyleyen arkadaşlarımızın zayıf iman ile vasıflandırılmamalarını rica edeceğim. Çünkü malûmunuz burada söylenen sözler, hiç şüphesiz takip ettiğimiz büyük ve muazzam dava ile ve milletin mukadderatıyla doğrudan doğruya alakadardır. Vaziyetimizin ciddi olduğunu arz etmiştim. Şanlı Ordumuz ve fedakâr Milletimiz Cenabı Hakkın yardımı ile mübarek topraklarımızı hain istilâcıların elinden şanlı ve şerefli bir surette kurtardıktan sonra ve bize Dünya nazarında şanlı bir mevki temin ettikten sonra İngiliz milletinin, İngiliz ihanetinin bizim için yeniden yeniye hazırlamakta olduğu uçurumlardan itidal ve metanetle düşünerek kendimizi kurtarmamız lâzımdır. Paşa Hazretleri buradan son vazıyeti, yani Mudanya Konferansı neticeye ulaşmazsa ne olması ihtimali bulunduğunu izah buyururken, çok ehemmiyetli bir noktaya temas buyurdular. Dediler ki biz efendiler 129

130 mümkün olduğu kadar, şimdiye kadar olduğu gibi, şimdiden sonra da itidal ile yürüyerek söz sahasında Dünyaya karşı daima sulh taraftarı olduğumuzu ispata çalıştık ve çalışıyoruz. Bundaki hedefimiz Fransa ve İtalyanları mümkün olduğu kadar İngiliz çemberinden uzakta bulundurmak ve onun arasını Fransa ve İtalya kamuoyunu, dolayısıyla Dünya kamuoyunu lehimize çevirmektir. Bu çok mühim bir noktadır. Son rapor üzerine şimdiye kadar takip edilen çok yüksek ve cidden serinkanlı siyasetten ayrılıp da sert bir tavır içine girmemeliyiz. Efendiler şunu şöyle yapacaksınız, Trakya'yı hemen teslim edeceksiniz, yoksa Ordumuz yürüyecektir, demek zannederim uygun olmayacaktır. Evet, bu kadar büyük fedakârlıklardan sonra Milli Misakımızdan zerre kadar taviz vermemeye azmettik. Allah'ın yardımıyla pek yakında harp sahasında kazandığımız zaferi inşallah siyaset sahasında da sulh masasında da elde edeceğiz. Onların bize Mudanya Konferansında dolambaçlı yollardan yürüyerek, yılanlar gibi yerlerde sürünerek bin türlü şekillerle bizi iğfale çalıştıkları gibi, biz de böyle kaçamaklı yollar bularak onlara yine müzakereleri kesmemek şartıyla bir yol gösterebiliriz. Onun için tabii ki Hükümetin bu son raporu üzerine ne şekilde cevap vereceğini tamamen bilmemekle beraber, bendeniz şahsen temenni ediyorum ki mümkün olduğu kadar cevap verirken bir kaçamak yolu bulsunlar ve yeni tehlikeli vaziyetler çıkaracak kelimelerden, tekliflerden uzak dursunlar. Sırası geldiği zaman ona dair düşüncelerimi de ayrıca arz edeceğim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakere usulüne dair bir önerge var. Bunu evvelce haber vermeye mecburum. Şayet kabul edilecek olursa boşuna müzakereye devam etmeyelim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Müsaade buyurursanız ufak bir şey arz edeyim. Efendim Mudanya ile haberleşme doğrudan doğruya benimle yapılmaktadır. Onun için haberleşmenin ne kadar zor ve benim ne kadar meşgul olduğumu takdir edersiniz. Her gece yarısından sonra saat ikide, üçte hatta üç buçukta ancak haber alabiliyorum. Ekseriya Hükümet ile görüşmem gerekiyor. Onun için hiç zannetmem ki bugün akşam, bugün gece yarısı ve belki de yarına kadar kati malûmatı alalım. Sonra ikincisi, ben zannediyorum ki Yüce Heyetinizin en son nokta üzerine bir karar vermesi de belki muvafık olamaz. Yani en son vaziyet anlaşıldıktan sonra, belki Hükümetin en son kararı da anlaşıldıktan sonra ve Meclis mütalaa ettikten sonra, kati karar vermek lâzımdır. Yani şimdiden kati bir karar verip oraya bağlanmak doğru değildi. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Milli Misakın sonuna kadar yürüyeceğiz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Mili Misak malumdur, bütün Memleket ve Milleti ve Ordumuzu çıkmaz bir yola saptırmaktan da elbette kaçınırız. O halde aklın, mantığın ve imkânın verebileceği bir şeyi elde etmek üzere hareket ederiz. (pek doğru, sesleri) 130

131 EMİN BEY (Erzincan): Elde etmemiz lâzım olan mesele Milli Misaktan başka hiç bir şey değildir. Bu ana kadarki mücadelemiz, Milletin ıstıraplarını kurtarmak için yapılmış fedakârlıklardan başka hiç bir şey değildir. Biz toplandık ve ilk yeminimiz Milli Misakı temin için kurtuluş yollarını aramaktan ibaret idi. Binaenaleyh o günden bu güne kadar hiç bir şey eksildiğini ben tahmin edemiyorum. Burada bahis mevzu olması lâzım gelen, Hükümeti herkesin aklı erdiği kadar istikamet vermesi lâzımdır. Bendeniz de aklım erdiği kadar aydınlatmaya çalışıyorum. Siz de buraya gelir, aklınızın erdiği kadar söylersiniz. Bendeniz Başkumandan Paşa Hazretlerini dinlediğim zaman, Başkumandan Paşa Hazretleri diyorlardı ki Konferansın uzun zaman devamı bizim aleyhimizde ve kısa bir zamanda bitmesi ise bizim lehimizdedir. Onun için nereye kadar cevap verecek olursak, Konferansı uzatacak ve binaenaleyh bizim aleyhimizde olacaktır. Bunu kısa zamanda kestirmek için bize Trakya yı şu saatte şimdi veriniz, vermezseniz fenadır. Fakat bunu diyecek bir hareket göstermek lâzımdır ve hareket göstermek mecburiyetindeyiz efendiler. Bunu demezsek beş gün sonra bizim aleyhimizde olacaktır. Beş gün sonra siyasetleriyle Dünyayı aldatan İngilizler, ihtimal ki karşımıza bir Yugoslav'ı ve belki de bir Bulgaristan'ı çıkarmak ihtimali vardır. Bunun için on gün devam eden müzakeratta bütün safahatı göstermiştir. Söylenecek söz kalmamıştır. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Acaba, yeni bir mesele karşısında mıdır, Yüce Meclis? Yoksa eski mesele devam etmekte midir? Malûmunuz Anadolu da Türkiye Büyük Millet Meclisini toplayıp Hükümetin maksadını bütün Dünyaya ilân etmiştik. Bu maksadımız, Yunan Hükümetine harp edip de kozumuzu paylaşmaktan ibaret değildi. Ortada Türk Hükümetinin idamına karar verilmiş Sevr gibi bir idam kararı vardı ki bunu kabul etmeyerek ve bunu parçalayarak Türklerin istiklalini bu kürsüden yemin etmek suretiyle kararlaştırdık ve o suretle karşımızda yalnız Yunanistan değil, İngiltere'ye, Fransa'ya, İtalya'ya ve diğer onlarla beraber olan devletlere adeta harp etmiş gibi idik. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, perde arkasında oynayanları ve onların bir aleti olan Yunan ı bitirdi. Fakat bu tasavvura dostluk perdesi altında sulh istiyor gibi görünen diğer hükümetler meydana çıktı ve o meydana çıkan hükümetlerin on günden beri devam eden müzakereleri uzadıkça uzadı. Binaenaleyh bu olmadığı takdirde şimdi biz itidal ile hareket edilmede, şöyle düşünülmede, böyle yapalım da bunların merhametlerini çekelim diyeceksek, bunların merhameti ve hatta Vicdanı olmadığı zaten cümlemizce malûmdur. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Rica ederim Hocam, onlardan kim merhamet bekliyor. MÜFİT EFENDİ (Devamla): Efendiler; son vaziyet itibariyle sekiz on günden beri devam eden Mudanya Konferansında söylenen şu sözlerin altındaki mana, hepinizin malûmudur ki bize Trakya'yı katiyen teslim etmeyecekler. Bu anlaşıldı. Bu anlaşıldığına göre İngiltere'nin vaziyetini acaba Hükümetimiz bütün İslam 131

132 âlemine bildirdiler mi veya buna teşebbüs ettiler mi? Etmediler. Bu vaziyet karşısında bizim buradaki vaziyetimiz ne olacak? Buradaki vaziyet hakkında burada Başkumandan Paşa Hazretlerinin bu kürsüden biraz evvel beyan buyurdukları teşebbüsler konuşulmuş ve fakat bunlar artık böyle bir hale gelmiştir ki artık bir daha tekrar edilemeyecek bir hale girmiş olduğunu anladım. ŞEREF BEY (Edirne): Efendiler, biraz önce Yusuf Kemal Beyefendi arkadaşımızın okumuş olduğu Mudanya Konferansına ait telgraflar üzerine Hükümet bir karar vereceği için aydınlanmak istiyor. Müzakere onun için açıldı. Sizler neler söylüyorsunuz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Tabii Hükümet böyle bir talepte bulunmadı. Fakat bendeniz Meclis Reisi ve Başkumandan olmak münasebetiyle hep beraber görüşerek ben aydınlanmak istiyorum. ŞEREF BEY (Devamla): Affedersiniz. Maksat şu milli davanın sonuna gidebilmek için bir şey yapmaktır. Arkadaşlarımızın burada söyledikleri gibi, hiç bir kimse arzu etmez ki bu zaferi meydana getiren Türk köylüsünün, Mehmetçiğin, hiç birinin kanı aksın. Yine bu dava başladığı zaman İngiltere, Fransa, İtalya Yunan hepsi mevcuttu. Onlar nasıl o gün düşman iseler bu gün yine öyledir. Bendenizin arz etmek istediğim şey, Konferansın esasına girmektir ve maksadım budur. Onlar bize diyorlardı ki on beş gün zarfında biz tahliye edelim, bir ay sonra da siz teslim alınız. Yani kırk beş gün zarfında bu tahliye ve teslim işi son bulsun. Gayet doğru bir surette İsmet Paşa diyor ki bizim memurlarımız biz teslim aldıktan sonra Trakya ya girsin. Hayır, diyorlar. Bunda tabii bir maksat var. Bizim memurlarımız oraya gittikleri zaman, o azınlık dedikleri maskaraların oradan tamamen defolacakları güne kadar bizim idaremiz altında kaldıkları müddetçe, bakınız biz kontrol koyduk. Türk memurlarına teslim ediyoruz. Ama siz bizim daima himayemiz altındasınız, diye onlara bir emniyet vermek ve daima da onların kontrolleri altında imiş gibi göstermek istiyorlar. İsmet Paşa bunu pek haklı olarak ret etmiştir ve gayet doğrudur. İkincisi, siz orada bizim istediğimiz kadar jandarma bulundurunuz demek. İşte efendiler, kabul edilemeyecek en esaslı nokta budur. Bunu kabul etmek demek, Trakya'nın vaziyetini bilmemek demektir. Malûmunuz Trakya'da bugün Kafkasya'dan Yunanlıların getirmiş olduğu altmış bin nüfus vardır. Buradan, yani Anadolu'dan kaçıp giden birçok Hıristiyanlar vardır. Orada iskân edilmişlerdir ve bunlar Trakyalı olmayan birçok Rumlardır. Onların arasında meselâ dört bin, beş bin jandarma kuvveti olsun, fazla olmasın demek, orada her vakit için bir hudut asayişsizliği çıkarıp, orada bir maskaralık yapmak niyetine dairdir. Fakat hamdolsun oradaki dindaşlarımız o vazifeyi her vakit yapabilirler. Biz demiyoruz ki Trakya sulh ile iade edilmesin, mutlaka harple alınsın. Hayır, öyle bir şey yoktur. Karaağaç İstasyonu meselesi çok mühimdir. Ne yapalım ki Dünya Harbinde Meriç hududu diye bir şey çıkardılar. Cenabı Hak mesul olanları her vakit mesul edecektir. Tarih onları mesul edecektir. Böyle bir hatayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin yapmayacağına imanım vardır. Sulh Konferansı 132

133 devamınca Trakya yı ellerinde bulunduracaklar ve bize tehdit olarak kullanacaklardır. Yani onların istifade edebileceği bir şeydir. Orduların hareketine gelince, ona benim imanım vardır. Onu bir dakika başka türlü düşünmedim. Ordu vazifesini yapar. Ordu gider, yol alır. Ben onu düşünmüyorum. Şimdi menfi cevap verdiğimiz takdirde acaba İngiltere, Fransa, İtalya üçü birden bizimle harbe mi girecekler? Yok, canım, bu düşünülecek bir şey değildir, katiyen. (neden, sesleri) Müsaade buyurunuz, harp etmiyor mu idiniz? Yunanlılarla harp etmiyor mu idiniz? Ne çabuk unuttunuz? Buraya toplandığımız vakitte siz onlarla sulh içinde mi idiniz? (o başka, sesleri) Nasıl başka, rica ederim. Ne imiş o başka demekle olmaz ki. Bunlar harp edemezler, benim kanaatim budur. Efendiler İngiltere'ye gelince, onlar da harp edemezler ama bizi tehdit edeceklerdir. Bakalım gürültüye pabuç bıraktırabilecek miyiz bıraktırmayacak mıyız? Çünkü efendiler, Türkiye'yi ezemediğinden dolayı bugün İngiltere fıkır fıkır kaynıyor. Çünkü İslâm Âleminin yegâne kudret ve kuvvet olmak üzere bir Türkiye vardır. Senelerden beri çalıştı, ezemedi. Şimdi böyle dolaplar çeviriyor. Şimdiye kadar İngiltere bizimle harp edecek olsaydı, şimdiye kadar zayıf bir zamanımızda yapardı ve işimizi bitirirdi. Fakat kuvveti yoktur. Zorluklar içindedir. Yalnız korkunç bir nokta vardır. Bu Konferans uzarsa ne yazık ki her vakit kurban olan dindaşlarımız yine kurban olurlar. Mamafih, orada bir Bulgar hükümeti vardır. Bağırıyor, çağırıyor, teslim ediyor bir şeyler yapıyor. Bunu yapan Bulgaristan değildir, İngiltere'dir. Dünyayı karıştırıyor. Böyle bir şeyin yapılması ihtimali vardır. Binaenaleyh bendenizce en uygun yol, Türkiye Büyük Millet Meclisi esasen karar vermiştir. Bu karar gereğince on beş gün zarfında tahliye edeceklerdir. Bir ay zarfında bize teslim edeceklerdir. Etmezlerse söz Ordunun ve Başkumandandır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Efendim, şimdiye keder dinlediğimiz arkadaşlarımızın söylediklerinden müsaade buyurursanız şu suretle mütalâa etmek isterim. Konuşan bütün arkadaşlarımız, esas program olmak üzere, Milli Misakı ileri sürmektedirler. Ordumuz karşımızda kuvvet olarak bulunan düşman ordusunu tamamen mağlup etmiştir. Binaenaleyh harp hali son bulmuştur. Buradan sonra yapılacak işler, siyasi işlerdir. Eğer böyle düşünülecek olursak askerlik bitmiş, siyasi faaliyet başlamıştır. Böyle kabul olunursa bu Mudanya Konferansı ve bunlar teferruattan ibarettir. (hayır, sesleri) Yapılacak işler derhal sulh konferansına dâhil olmak ve orada diplomatik olarak Milli Misak gayelerine ulaşmaktır. Yoksa eğer denilirse ki hayır askeri olarak varılacak hedefler vardır ve o hedeflere ulaşıldıktan sonra siyasi neticeler daha kuvvetli olur. Derhal bunu yapmak lâzımdır. Binaenaleyh henüz karşımızda askeri harekât ile ulaşılacak hedefler varsa, bunu Başkumandanlıkça tespit ve ifade olunmak lâzım gelir. Eğer şekilde mütalaa yürütmek icap ederse, bu müzakereyi kâfi görmek uygun olur düşüncesindeyim. Anlaşıldı ki hedefimiz Milli Misaktır. Yani müzakereyi kâfi görüyorum. (kâfi, sesleri) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, bendeniz kısa söyleyeceğim. Beyefendiler, tarih biran için bakmanızı rica edeceğim. Türk Âlemi şimdiye kadar 133

134 binlerce harp yapmıştır. En çoğunda galip gelmiştir. Fakat ne vakit ki bir siyaset masasına oturmuştur, kaybetmiştir. Milletin kılıcı ile kanı ile kazandıklarını diplomatlar sözleriyle kaybetmişlerdir. Daha iki gün evveline gelinceye kadar Mudanya'da Konferansından fevkalâde üzgün bir halde idim, korkuyordum. Fakat Hükümet ve Başkumandan Hazretlerinin göstermiş oldukları buna mani olan gayreti gördüm ve teselli oldum beyefendiler. Şimdiye kadar İngilizler bizden ne kazandılarsa tehditle kazanmışlardır. Allah Başkumandanımızı muzaffer etsin, Allah Hükümete azim ve kuvvet ihsan buyursun temennileriyle sözüme son veririm. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, bendeniz de Tahsin Bey in temennisini tekrar edeceğim. Bugün kâfi olarak, bu meselenin düşünmesini, Tahsin Bey arkadaşımız gibi, bendeniz de ifade edememek zaruretindeyim. Çünkü önümüzde ne olduğu belli bir teklif görmüyoruz ve yalnız tahminen bir teklif biliyoruz. Onun için bu mesele hakkında şimdiden ne söylenirse doğru olmadığını iddia edeceğim. Notanın Hükümete ulaşmasından sonra, Hükümet ve Başkumandanlık tarafından müzakere edilerek, neticenin Yüce Meclise arz edileceği tabiidir. Mudanya Konferansı askeri bir konferans olduğu halde, siyasi meselelere girilmiştir. Bu da bugün bizi geri çekilme vaziyetine getirmiştir. (nedir o geri çelimle, sesleri) Arz edeceğim. Bendenizin fikrimce, geçende bu nota hakkında dediğim gibi, böyle bir müzakerede bizim için en fazla elde edilmesi lâzım gelen iki noktadır. Biri, bunların kuvveti noktasıdır. Bu nokta ifade olunmamıştır ve buna dair bir teminat alınmamıştır. Bu halin gittikçe bir tehlike olduğunu görüyorum. Onun için Hükümetimiz iyi niyetini göstererek müzakereye girerken, karşı sahilde kullanılmamış bir askeri emniyet için artırılan bir kuvvetin, artık hiç bir sebeple arttırılmamasını talep etmekte Ordumuz çok haklıdır. Bugün verebilecek olan onların notasına, bu hususun birinci derecede teklifi lâzım bir nokta olduğunu zannetmekteyim. YUNUS NADİ BEY (İzmir): Kimin Efendim, notasının esasını kabul etmeye bağlıdır. Yani Trakya'dan mı vazgeçmeli. SELAHATTİN BEY (Devamla): Hayır, notanın nasıl geleceğini bilmiyoruz. Fakat unuttuğumuz, bu teklifin iki şeyi vardır. Efendiler meseleyi askerler ve bilhassa Başkumandan daha iyi bildiği için bunu burada açmak istemem. Yunan Ordusunu suyun öte tarafına, yani Trakya'da tayin edilecek herhangi bir hududun diğer tarafına göndermek suretiyle vazifemizi ifa ediyoruz. Başka bir şeyimiz yoktur, diyeceklerini tahmin Bu da bir ay sonra, iki ay sonra, üç ay sonra ne demek olduğunu onu da bilmiyorum. (açık söyleyiniz anlaşılmıyor, sesleri) Açıktır Efendim, daha açığını da açık nota geldi vakit söylerim. Bilmediğim bir şeye angaje olamam. Herhalde devletler Trakya'yı, İstanbul'u elde tutmayı bizden talep edecekleri meseleler için ellerinde bir rehine olarak tutmak istiyorlar ve evvelce bunu bize müsamahakâr davranan devletlerde geçti. Bu teminata karşı bizim asıl vaki teklifi kabul etmemiz takdirinde, başka bir şey yapmamakla beraber bir 134

135 hakkımız vardır. O da başaramayacağımız bir şeyi, yani iyi niyetle yapılmıştır. Binaenaleyh efendiler geri çekilmek vaziyeti vardır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Başaramayız dediğiniz hangi noktadır. SELAHATTİN BEY (Devamla): İstanbul'u hatta Edirne'yi isteyebilirdik ve Ordumuz girsin derdik. Fakat bu adamlar fiiliyatta bunu bize vermekten kaçıyorlar, görüyoruz. Şimdi iş zaten bir hudut meselesi idi. Bunu da şimdi hal ediyoruz. Yunan Ordusunu zaten batıya atıyoruz dedikten sonra, bu adamlara hiç bir cevap vermezsek, bendeniz bunun neticesini iyi görmemekteyim. Çünkü bu, tedricen diğer tarafın tarafsız mıntıka olması demektir. Tabii Başkumandan daha iyi bilir. Mümkün olursa ve bizim için en mühim olan Çanakkale Boğazında yaptığımız gibi hiç bir silahlı hareket haline getirmeden sahil boğazını, Anadolu sahilini işgal etmek... MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Affederseniz, bendenizin sorduğum soruya cevap olmadığını zannediyorum. İstediğimiz şey nedir? Bunu anlamak isterim. SELAHATTİN BEY (Devamla): Konferans bir istekte bulunmuştu. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Fikir üzerinde, fikir üzerinde SELAHATTİN BEY (Devamla): Efendim bendeniz şu noktayı biraz mühim görüyorum. Hükümetimiz Trakya'da memurlarını birleştirmek hususunu talep etmekle iyi bir şey yapmıştır. Bunu isteyebilir ve yapmıştır. Çünkü bu kendisinin elinde en büyük bir teminattır, Ordusunu durdurmaya karşılık. Diyorum ki bunu muhalefete maruz kalmak suretiyle Dışişlerimiz öğrenmiş olsaydı, bizi burada sıkıntılı bir vaziyete getirmemiş olurdu. Bu olmasın. Çünkü bu geriliyormuş vaziyeti olur, bu olmasın çünkü bu geriliyormuş vaziyetini kabul edersek isteğimiz kâfi derecede kalmamış olur. Tehlikeli nokta budur. Zannediyorum ki maksadımı izah ettim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Ne yazık ki anlamakta güçlük çekiyorum. SALAHATTİN BEY (Devamla): Öyle ise Efendim, çok münasip temennidir. Hiçbir silahlı harekât olmamak şartıyla Karadeniz Boğazını tutarsak sulh için pekâlâ bir hedeftir. Sulh için anlayışım budur. Başkumandanlığın mütalaası askeridir, bunda esas olacaktır. Benim bu hususun teferruatına dair fazla malûmatım olmadığı için, çok söylemiyorum. Biz o hattı tutmakla zannediyorum, muayyen bir hattı kurabiliriz. Fakat askerimizi barındırmak için burası lâzımdır. BİR MEBUS BEY: Silâh patlamaz mı idi? SELAHATTİN BEY (Devamla): Bendeniz onu bilmiyorum. BİR MEBUS BEY: Silâh patlamaz ki. 135

136 SELAHATTİN BEY (Devamla): Patlasın patlamasın. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Ordularımız her iki yerde de hâkim bulunmaktadır. SALAHATTİN BEY (Devamla): En iyi temenni, her iki boğazın birer sahili üzerinde kuvvetli bulunduğumuz takdirde, bu müzakereyi yapabileceğimizi zannediyorum ve en çok yapılabilecek hedef budur. İkincisi de hiç bir şey yoktur. Meselede tehlike yoktur. O halde teşekkürdür. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Yozgat Mebusu Feyyaz Ali Bey in müzakerenin yeterliliğine dair bir önergesi var. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Müzakere kâfi görülmüştür. Efendim müsaade buyurun bir önerge var, okuyalım. TBMM Başkanlığına Müttefik hükümetlerin vereceği nihai karar Yüce Mecliste müzakere edilmeden Hükümet tarafından derhal cevap verilmemesini, yani Hükümet tarafından tasdik olunacak karar ve cevabın Mecliste tetkik olunmasını teklif eylerim. Mersin Mebusu Selahattin DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim zaten başladığımız müzakere için önergeye lüzum yoktur. Yalnız Selahattin Bey in önergesi müzakere usulüne dair idi. O da reddedildi. Şimdi Efendim buyruldu ki Başkumandanlıkça ve Hükümetçe mesele anlatılsın. O da oldu ve müzakere de kâfi görüldü. Binaenaleyh aleni celseye geçilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (9 Ekim 1922), 1.Dönem, c.3, s , 136

137 10 EKİM 1922: GİZLİ OTURUMDA MUDANYA ATEŞKES KONFERANSI İÇİN HÜKÜMETE İMZA YETKİSİ VERİLMESİNE DAİR GÖRÜŞME (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 116.Birleşim, Gündem: 2/1) Ara verilen Konferans yeniden toplandı. Artık sona gelinmişti. Müttefik hükümetlerin hazırladıkları yeni sözleşme projesi okundu ve İsmet Paşa ya verildi. Bu projede daha önce karar altına alınmış bazı maddeler değiştirilmiş, bir kısmı çıkarılmış ve bazı yeni maddeler eklenmişti. İsmet Paşa bu maddeleri hükümetine bildirmek mecburiyetinde olduğunu söyledi. Proje derhal Ankara ya gönderildi. Hükümet projeyi Meclise sundu ve imza yetkisi istedi. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, celseyi açıyorum. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Efendim, müsaade buyurursanız Mudanya Konferansı hakkında malumat vermek için celsenin gizli olmasını teklif ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, gizli celseyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Gizli celse kabul edilmiştir. Buyurun Yusuf Kemal Beyefendi. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Efendim, dün İsmet Paşa Hazretlerinden gelen son telgrafı okumuştum. Fransız ve İtalyan generallerinin İsmet Paşa ile görüştüğünü size arz etmiştim. O telgrafa Başkumandanlıktan gönderilen bir cevap var, onu aynen okuyorum. Mudanya Konferansı Reisi ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine, Fransız ve İtalyan generalleri ile yaptığınız görüşme neticesini bildiren telgrafınızı Hükümet ile beraber müzakere ve tetkik ettik. Bundan evvel Mecliste gizli celsede de müzakere ettikten sonra, bazı arkadaşların mütalaalarını aldık. Edinilen kanaate göre bu generallerin tekliflerinin reddedilmesi, esas itibariyle Müttefik hükümetler ile harbe sebebiyet vereceği için reddi uygun görülmemektedir. Mamafih Başkumandanlık ve Hükümet lüzum görürse, Meclis tarafından kati bir karar için bu akşamki Konferansta en son teklif olunacak projeye göre verilecektir. Yalnız tetkik ve münakaşa olunacak olan aşağıdaki hususların kabulü için gayret buyrulmalıdır. 1. Yunan Ordusunun ve Yunan idaresinin on beş günde tahliyesi bahis mevzu olurken, tarafımızdan teslimi derhal yapılacaktır ve teslim alınan yerlerden Yunan memurları ve kuvvetleri derhal çekileceklerdir, ifadeleri açıkça görülmelidir. Tahliyeden sonra Müttefik komisyon ve askerlerinin en fazla bir ay kalması en nihayet kabul edildiği takdirde Trakya'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kontrol ve idaresini ve arazisini işgal mahiyetinde düşünülmemelidir. Azınlıklar hakkında kabul edeceğiniz teminat geçen soruya 137

138 cevap olmak üzere verilen şekil olmalıdır. 2. Trakya'nın bize Müttefik devletler tarafından teslim edilmiş olduğu açık olarak ifade ettirilmelidir. 3. Karaağaç'ın Edirne'ye ilhakı, mümkün olmadığı takdirde Müttefiklerin işgali altında kalmakla beraber idaresinin Müttefikler tarafından idare edilmesi ehven düşünülmesi lâzımdır. Meriç in batısında kalan demiryolunda da aynı tarzın tatbik olunması lâzımdır. Herhalde şimdi Edirne ye sahip olmamız, Yunan müdahalesinden emin olmalı. Şimdilik bu hal yolunu kabul etmekle 1914 haklarımızın saklı olduğu kaydolunmalıdır. 4. Trakya ya geçirilecek jandarma kuvveti miktarının sınırlandırılmaması bizce mühimdir. Asayişi tesis edecek miktardan fazla getirilmeyeceği taahhüt edilebilir. 5. Bilcümle esaslarda anlaşıldıktan sonra Boğazlar hakkında şimdiye kadar iddia ettikleri hudut yerine, derin bir tarafsız mıntıka yerine, kıtalarımızın halen bulundukları yerlerde kalması ve ancak kıtalarımız ile İngiliz kıtaları arasında lüzumu kadar mesafe bırakmak kabul edilmelidir. 6. Boğazlar üzerindeki Müttefik işgal sahalarını genişletmemelerini ve bizim ileride bulunan kıtaatımızı takviye edebileceğimizi talep etmek lâzımdır. Bundan başka Yunan Ordusunun Meriç in batısında, Batı Trakya da mühim yığınak yapmaması kaydı dikkate alınmalıdır. 7. Askeri anlaşmanın bu akşam neticelenmesi bizce arzu edilmektedir. Teklif projesi kabul edilebilir bir hale getirildikten sonra Hükümetin kabulünü kaydını ifade edebilirsiniz. Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Sonra İsmet Paşa'dan bu sabah gelen telgrafı okuyorum. Başkumandanlığa Bugün Müttefik generaller tarafından verilen en son Askeri Anlaşma Teklifi aşağıda arz olunur. Garp Cephesi Kumandanı İsmet MUDANYA KONFERANSINDA MÜTTEFİK HÜKÜMETLER TARAFINDAN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÜMETİNE SUNULAN ASKERİ ANLAŞMA TEKLİFİ Mudanya da toplanan Askeri Konferansta, Edirne dâhil olmak üzere Doğu Trakya nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine iadesi, Yunan 138

139 kuvvetlerinin Doğu Trakya nın batısına çekilmeye daveti, bu araziyi Yunan kıtaları ile idaresinden tahliyesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti memurlarıyla jandarmasının yerleştirilmesi, işgal devresinde bu havalide intizam ve emniyetin kontrolünün temini gayesiyle Müttefik delegeler aşağıdaki hususlar üzerinde anlaşmışlardır. 1. Bu anlaşma yürürlüğe girdiği tarihte, Türk kıtaları ile Yunan kıtaları arasındaki silahlı muharebe nihayet bulacaktır. 2. Trakya'da Yunan kıtalarının geri çekilmeye davet edileceği mıntıka, Adalar Denizi sahilinden Bulgaristan hududuna kadar olan Meriç'in sol sahilini teşkil eder. 3. Sulh Antlaşması imzalanana kadar her türlü ihtilâfı önlemek için Meriç'in sağ sahili Karaağaç dâhil olmak üzere, Müttefikler tarafından tayin edilecek noktalara yerleştirilecek olan askeri kıtalar tarafından işgal edilecektir. 4. Edirne havalisine ulaşımı sağlamak için Cesrimustafapaşa'dan Kuleli'ye kadar Meriç'in sağ sahili, Müttefik devletlerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve Yunanistan ın birer temsilcilerinden meydana gelecek bir komisyon tarafından idare edilecektir. 5. Doğu Trakya nın Yunan kıtaları tarafından derhal tahliyesi mümkün olduğu kadar çabuk başlayacaktır. Bu tahliye edileceklere, bizzat silahlı kıtalarla beraber hizmet ve teşkilat kıtaları, atlar, muhtelif nakliye vasıtaları ile her türlü harp malzemeleri ve erzak depoları dâhildir. Bu tahliye takriben on beş gün içinde yapılacaktır. 6. Yunan jandarması dâhil olmak üzere Yunan idare memurları mümkün olduğu kadar çabuk çekilecektir ve her mıntıkadan Yunan memurları çekildikçe idare müttefik memurlarına teslim edilecek ve onlar da mümkün olduğu kadar çabuk ve mümkünse aynı günde bunu Türk memurlarına devir ve teslim edeceklerdir. Trakya nın tamamının Yunan kıtaları tarafından tahliyesi en fazla otuz gün içinde son bulunacaktır. 7. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti memurlarına asayiş ve emniyetin sağlanmasın için yeterli miktarda milli jandarma kuvvetleri refakat edecektir. Bu kuvvetlerin toplamı. subay ve askeri aşmayacaktır. 8. Yunan kıtaatının geri çekilme harekâtı ve mülki idarenin devir ve teslim işleri, başlıca merkezde yerleştirilecek olan mahallerde Müttefik heyetlerin idaresi altında yapılacaktır. Bu heyetlerin vazifesi, geri çekilme, devir, teslim işlerine nezaret etmek olacaktır ve heyetler her türlü taşkınlıklara mani olmaya çalışacaklardır. 9. Bu heyetlerden başka Doğu Trakya yı bir süreliğine Müttefik kıtaları işgal edeceklerdir. Aşağı yukarı yedi taburdan ibaret olan bu kıtalar intizamı temin 139

140 edeceklerdir. Yunan kıtalarının tahliyesi son bulduktan otuz gün sonra Müttefik heyetlerin ve kuvvetlerin vazifeleri sona erecektir. Müttefikin hükümetleri, intizamın muhafazası ve Türk olmayan ahalinin himayesi için alınan tedbirler hakkında mutabık kaldıkları takdirde, bu geri çekilme harekâtı daha yakın bir tarihte vuku bulabilir. Bu suretle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin idaresi ve jandarması bir mıntıkada muntazaman vazifeye başladıkları anda Müttefik kıtaları bu mıntıkadan otuz günden önce geri alınabilirler. 10. Çanakkale ve Kocaeli de Müttefik kıtaların işgali altında bulunan mıntıkalardaki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kıtaları, mümkün olduğu kadar çabuk geri alınacaklardır. 11. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Sulh Antlaşmasının imzalanmasına kadar Doğu Trakya ya askeri kıtalar nakletmemeyi ve orada bir ordu toplamamayı taahhüt eder. 12. Bu anlaşma tarafların imzalamalarından üç gün sonra yürürlüğe girecektir. Bu Askeri Anlaşma, Müttefik devletlerle tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilen 29 Eylül 1922 tarihli nota ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından Müttefik devletlere gönderilen cevap notası hükümlerine göre, Müttefik generallerinden İngiltere Baş Delegesi Harington, İtalya Baş Delegesi Mombelli, Fransa Baş Delegesi Charpy, Türkiye Büyük Millet Meclisi Baş Delegesi İsmet Paşa ve Yunanistan Baş Delegesi Mazarakis tarafından, 1 Ekim 1922 tarihinden beri Mudanya da devam eden toplantılar nihayetinde hazırlanmıştır. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): İsmet Paşa nın toplantıya dair telgrafı Başkumandanlığa Fransızlar akşama kadar kabul etmeyi düşündükleri projeyi bize kabul ettirmeğe çalıştılar. Akşam saat altıda toplanıldı. General Harington her günkü vaziyetinden daha ciddi olarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında Müttefik hükümetlerin Paris ten verdikleri talimatlara göre kati bir proje hazırladıklarını, bu proje üzerine münakaşa edilmeksizin mesela bir saat içinde kararımızı bildirmemizi, vereceğimiz cevabın harbe sebep olmamasını temenni ettiğini, Trakya nın bize iadesinin kabul edildiğini, Müttefiklerin bize yardım için ve sulhun nimetlerinden faydalanmamız için çalıştıklarını ifade etti ve sonra telgrafla gönderdiğim projeyi okudu. Okunan projede, şimdiye kadar bize kabul ettirmek istedikleri ve size bildirdiğim hususların çoğunun değiştirilmiş olduğunu, bir takım yeni maddelerin ilave edildiğini ve bir takım görüşülmüş olan maddelerin de çıkarılmış olduğunu görüyorum. Bütün projeyi Hükümetime gönderdikten sonra 140

141 gelecek talimata ihtiyaç olduğunu ve Konferansın 10 Ekim öğleden sonraya tehir edilmesinin zaruri olduğunu söyledim. Daha önce kararlaştırılan Trakya nın teslimine ait olan 30 ve 45 günlük süreler aynı kalmış, jandarmanın miktarı azaltılmış, Karaağaç meselesi yeniden değiştirilmiştir. Şimdiye kadar bahis mevzu olmayan mıntıkaların hududu ölçüldükten sonra yahut kararlaştırdıktan sonra kıtaların arasında mesafe bırakmak için müzakere kabul edilmiş olduğu halde, bu defa mesele başka mahiyette bahis mevzu edildiğini, velhasıl sivil esirlerin belirtilmemiş olduğunu bildirdim. Bunlara kısa cevap vermek için söz alan İngiliz Generali esas mesele olan Trakya nın iadesinin resmen kabul edilmiş olduğunu söyledi. Diğer hususlara Paris'te bir karar verilmiş olduğundan generallerin bu hususta bir şey yapamadıklarını ve kanaat meselesinin de oradan bildirilmiş olduğunu söyledi. Mıntıkalar hududu evvelce aramızda bahis mevzu olacak ise de Paris Konferansının kararları, Müttefik devletlerin müşterek teklifi olduğundan şimdi sivil esirlerin iadesini hükümetlere bildirdiklerini söylediler. Kıtalar arasında yapılacak hudutları bu akşamdan görüşmek istediğini söyledi. Karaağaç meselesi üzerine Fransız Generali söz alarak, kendisinin bu hususta ve yalnız Trakya nın iadesini kabul etmiş olduğunu, Karaağaç'ı da içine aldığını bildirdi. İtalya Generali, bunun İstanbul'da yaptıkları toplantı neticesinde Hükümetinden talimat aldığını söyledi. Bundan sonra projede açık kalan işgal mıntıkaları hudutları, harita üzerinde incelenmeye başlandı. Bu mıntıkaların evvelce ilân edilmiş olan tarafsız mıntıkalar olmadığını ve kıtalar arasında bir hat tayin için yapıldığını ve Boğazların serbestliğini temin ettiğini söyledi. Yarı şaka tarzında bir takım konuşmalar oldu ve nihayette yiğidi ve askerleri çok olduğundan dost olmamızı söyledi. Yunan Generali bir takım itirazları olsa da anlaşmayı tasdik edebilecekmiş. Fransızlar bizi kabule ikna için bütün kuvvetini sarf ediyorlar. Hemen kabul etmemiz için zatı devletlerine de doğrudan telgraf vardır. Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Gece yarısı İsmet Paşa Hazretlerinden Başkumandan Paşa Hazretlerine gelen telgraf 141

142 Başkumandanlığa Yeni projede işgal mıntıkalarının hududunda Çanakkale'den Lapseki'den Kumkale'ye kadar kıtaatımızı uzaklaştırmayı ve Gelibolu Yarımadasının tasdik ettirildiği ısrar edilmektedir. Emre hazırım. Mukavelenin delegeler tarafından imzalandıktan üç gün sonra yürürlüğe girmesi icap ettiğinden ve artık hükümetlerin onayına tekrar arz olunmak icap etmediğinden kararımızın öğleden sonra beşe kadar bildirmesini rica ederim. Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Franklin Bouillon dan Başkumandan Paşa Hazretlerine gelen telgraf Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Zati Âlinizin ve Türkiye nin şahsi bir dostu olmak sıfatıyla yardımseverliğinize ve vatanseverliğinize güvenerek son bir müracaatım vardır. Uzun ve ekseriya yorucu ve günlerce süren müzakerelerden sonra generaller ateşkes anlaşması tanzim eden müşterek bir proje verdiler. Ne yazık ki burada bulunmadım. Bu proje bilmem ki ümit ettiğiniz bütün neticelere cevap verir? Lâkin hatta Sulh Antlaşmasından önce Trakya yı size veriyorlar. Bu, askerlerinizin kanıyla ödemeye mecbur olmadan size zafer temin ediyor. Paris'te toplanan askeri uzmanların lüzum gösterdikleri on beş gün müddet istisna edilirse, İzmir projemizden ehemmiyetli bir şey değiştirmiyor. Yalnız mıntıka meselesi dikkat çekiyor. Fakat mademki hudut sizin paşalarınız tarafından tayin edilecektir, bir ihtilâf ihtimali görülmüyor. Sizin hür Milletinizin şanına leke düşürecek hiç bir şey yoktur. Bu metni uzun uzun tetkik ettim. Dost bir Fransız sıfatıyla sizden şiddetle istirham ederim. Bu yalnız bir kaç hafta sürecek bir işten ibarettir. İngiltere nin Sulh Konferansından evvel yapmak istediği fedakârlığını yaptığını hissediyorum. Bütün Avrupa bu anlaşmayı makul bir anlaşma olarak telakki edecektir. Zaferinizle yükseldiniz. Ateşkesinizle yükseldiniz. Serinkanlılığınızla insanlığın afeti olan harbe mani olma hususundaki azminizle daha çok yükseleceksiniz. Sizin Fransız dostlarınız hür ve hâkim Türkiye nin asaletini bütün Dünya ya ilan edeceklerdir. Dostunuz Franklin Bouillon YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Başkumandan Paşa Hazretleri tarafından Mudanya'da bulunan Franklin Bouillon a yazılan cevabı okuyorum. 142

143 Mudanya da Franklin Bouillon a Son telgrafınızı aldım. Dostluk hisleriniz için teşekkür ederim. Biran evvel sulha ulaşmamız hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin sulh için ciddi arzularının gördüğü karşılığın hakikaten beni hüzünlendirdiğini söylemeye mecburum. Fransız dostlarının Türkiye nin meşru haklarını müdafaa etmekte bulunmasını itibar eden hareketlerini açıklamak hakikaten çok zordur. Bu hususta bilhassa şahsen Hükümete ve Meclise karşı müşkül bir vaziyette bırakılmış oluyorum. Dostluğunuzu fazla olarak bekliyorum. Dostunuz Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): İsmet Paşa Hazretlerine gönderilen talimat biraz önce okuduğum telgrafa en son cevaptır. Yani yeni projeye cevaptır. Mudanya Konferansı Reisi ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretlerine, Kocaeli Yarımadasında ve Çanakkale de tarafsız mıntıka adı verilen mıntıkaların hudutları Müttefik ordularının her birinin birer subayla Büyük Millet Meclisi ordusundan bir subay olmak üzere kurulacak komisyon tarafından tespit edilecektir, kaydı anlaşmanın esasından sayılmayabilir. Bu maddeler tespit olunurken Kocaeli Yarımadasında Şile, Gebze, Darıca hattının kabul ettirilmesine çalışmak lâzımdır. İstanbul'un Rumeli yakasında Terkos Gölü arası, hat olarak şimdiden tespit edilmesine çalışılmalıdır. Çanakkale Mıntıkasına gelince, kıtaatımızı bulundukları yerlerden çekmemek hususunda ısrar ediniz. Bu mevkilerde idaremiz baki kalmak ve Müttefikler tarafından halen işgalde bulunan noktalardan başka mahaller işgal edilmemek şartıyla dört, beş kilometre Boğazdan uzaklaşmayı, Gelibolu Yarımadasının uzun bir süre işgalini kabul edemeyiz. Mudanya Askeri Anlaşması ile bugünkü vaziyetimiz, taahhüdümüz Sulh Konferansına tehir edilirken, Çanakkale Boğazının ve İstanbul Boğazının işgal mıntıkaları da aynı kayıt ve şartta bahis mevzudur. Binaenaleyh 11. Maddenin son cümlesinin sonuna, Sulh Konferansının neticesine tehir edilir kaydı ilâve olunmalıdır. Bu hususları saat beşe kadar kabul ettirebilmenizi rica ederim. Başkumandan Mustafa Kemal YUSUF KEMAL BEY (Devamla): En son İsmet Paşa dan şimdi gelen telgraf 143

144 Başkumandanlığa Bu sabah gelen Fransız ve İtalyan generalleri, dün akşam projeyi bana verirken münakaşa edilmeksizin kabulü teklif edildiğinden tarafların zannedildiğini anladıkları münakaşa ve müzakerenin tabii olduğunu söyledim. Lâkin projenin üzerinde beraber çalışmak ve Trakya'ya gönderilecek jandarmanın miktarında ısrarlıdırlar. Lâpseki den Kumkale'ye olan sahilde kıtalarımızın çekilmesinde ısrarlıdırlar. Fakat eski tarafsız mıntıkalar değil, yeni mıntıkalar bahis mevzudur. İstanbul etrafında Müttefik kıtalar ile kıtalarımız arasındaki işgal mıntıkası hudut olarak gösterilmiştir ki bunun değiştirilmesi için çok çalıştım. Akşama neticesini göreceğiz. Harington gece İstanbul'da idi, gelecek. Saat beşten evvel Hükümetten cevap almak mecburiyetimiz olduğunu arz ederim. Şurasını da arz edeyim ki Trakya'nın tahliyesi şöyledir. On beş günde Yunan Ordusu çıkacak. Ondan sonra bir ay içinde Müttefikler idareyi Yunanlılardan alıp Hükümete devir ve teslim edeceklerdir. Müttefiklerin işgali altında kalacak olan Karaağaç'tan Yunan idaresinin kalkması için tekrar teşebbüste bulundum. 144 Garp Cephesi Kumandanı İsmet YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Şimdi Efendim, tabii daha çok Hükümet Reisi Beyefendiye ait olduğu için, yalnız bendeniz Dışişlerine ait olanı arz ediyorum. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Müsaade buyurursanız siz bitiriniz de bendeniz arz edeyim. YUSUF KEMAL BEY (Devamla): Hükümette müzakere edilen bu proje üzerinde arz ettiğimiz değişiklikleri yapılması kendisine yazıldı. İstediğimiz değişiklikler kabul edilirse ne ala, kabul edilmediği takdirde bu akşam saat beşte imzalanması kati olan projenin imzası için İsmet Paşa ya müsaade vermek fikrindedir Hükümet. (niçin, sesleri) Yalnız bir noktayı unuttum ki en mühim noktadır onu arz edeyim. Tabii bu mesele askeri mesele olduğu için Başkumandan Paşa Hazretleri de Hükümet ile beraber, onlar da bu fikirde olduklarını söylediler. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, Yusuf Kemal Bey Mudanya ile yapılan haberleşmeyi aynen Yüce Heyetinize arz ettiler. Bu malumat üzerine Hükümetiniz vaziyeti tetkik etti, iki şekil üzerinde. Birisi bu günkü zaferin bize verebileceği en fazla muvaffakiyet ne olabilir? Onu tetkik ettik ve son kanaatlerini orada bulunan delegelere... Hükümet vaziyetin icabı olarak imkân istihsaline çalışması için de İsmet Paşaya verdiği talimatlar da Yüce Heyetinize arz edildi. Bundan sonra Yusuf Kemal Bey kürsüyü terk etmeden evvel ifade ettiği gibi, kati bir muhalefet karşısında kalırsak dün Yüce Heyetinizin bize verdiği fikir ve Hükümetin de fikri bunu reddetmek suretiyle, İtilaf devletlerle fiili bir surette harp

145 etmek istememektir. Şu halde İsmet Paşa Hazretlerinin dirayeti, askeri vaziyete olan marifeti itibarıyla azami gayreti sarf edecektir. Elde edilebilecek miktar edilecektir ve açık olarak arz ediyorum. Elde edilemeye hususlar kalırsa, İnşallah onu da Sulh Konferansında temine çalışacağız. (inşallah, sesleri) Hükümetin fikrini arz ettim, fikrimiz budur. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Şimdi efendim, arkadaşlar vaziyeti muhakeme ederken bendeniz Dışişleri Vekili ve Hükümet Reisi Bey in son sözlerini kesinlikle kabul etmiyorum. Yani Konferansın kararlarını tebliğ ederken kabul etmemek başka meseledir. Harp haline geçmek başka meseledir. Onun için ikisini birbirine karıştırmak çok hatalı olur. Çünkü bu konferans kararlarını kabul etmemek, itiraz etmek ve bütün hususlarda onlarla hemfikir olduğumuzu gösterdikten sonra itiraz etmek, kabul edilmezse harp halini kabul etmek katiyen mümkün değildir. Böyle bir harekette katiyen ne Meclis, ne de Hükümetimiz bulunmamıştır. Bu olsa olsa ancak düşmanlarımızın icadı olabilir ve mesuliyeti de onlara aittir. Ancak meselenin mahiyeti itibariyle kabul veya reddetmek ile ortaya çıkacak menfaat ve zararlar hesap edilmelidir. Bu ateşkese ait olan teklifler üç kısma ayrılır. Birisi, serbest mıntıkaya ait olan kısım, diğeri Trakya ya ait, üçüncü de askeri hususlardır. Trakya'ya ait olan kısım ileri geri münakaşa edilebilir ve azami menfaat teminine çalışılacaktır. Trakya yı tahliye ettirerek bize teslime mecbur eden işin anahtarı olan husus, bugün Müttefikler düşman vaziyetinde bulunan İngiltere ile beraber ne bir insani maksat ile ve ne de Türkiye'yi çok sevdiklerinden bu vaziyette bulunuyorlar. Bunları bu vaziyete sevk eden hâdise, İngilizlerin Boğazlardaki vaziyeti ile Müttefiklerin bir umumi harp korkusudur. Ancak orada bizim menfaatimize itibara alınacak bir tek nokta var. O da sulhtan evvel tarafsız mıntıka ve işgal mıntıkası kelimelerini kabul etmemektir. Unutmayalım ki vaktiyle Edirne'yi kurtarmak için giden Ordu ve Hükümet, Meriç hududunu vaziyetten evvel ilan etmekle kazanmış ve kaybetmiştir. Ondan sonra bir de hatırıma gelen bir nokta var. Onu mütalaa kabilinden değil, ancak Hükümetin dikkatini çekmek için söylüyorum. Adaların da dikkate alınmasını rica ederim. Çünkü boğazlara yakın olan bu adaların da zannediyorum ki senelerce bu memlekette gazetelerde askeri ve siyasi emniyeti olduğundan bahsedildiğine göre, oradaki yığınağın da belki bir manası olamaz. Esas itibariyle benim fikrim bundan ibarettir. VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, arada deniz olmasa her şey aklıma geliyor. Fakat arada deniz olunca deniz aklımı alıyor, mesele değişiyor. Şimdi şu projenin imza edilmesini o kadar mahzurlu görmüyorum. Fakat Tevfik Rüştü Bey in dediği gibi, Anadolu sahilinde bir karış yer için tarafsız mıntıka lafına razı olmuyorum. Çünkü o bir karış yerin sözü tükenmez ve onu onların elinden almak pek zordur. İleri gittin geri geldin, askeriniz bugün şöyle olmuş, bilmem böyle olmuş. Onun için Anadolu sahilinde tarafsız mıntıka adı ile bir karış bir yer terk etmemek mümkün ise ve çaresi ne ise onun yapılmasını rica ederim. (değilse, sesleri) Değilse askerimiz oradadır. 145

146 RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Tevfik Rüştü Bey arkadaşımızın beyanatı arasında, kabul etmemeye biz sebebiyet vermeyelim, onlar sebebiyet versin, harbe biz sebebiyet vermeyeceğiz, buyurdular. Efendiler elinde silahı bulunan ve hamdolsun muzaffer ve şerefli ordumuzla yakından temasta bulunan İngilizler ufak bir hata ile harbi başlatabilirler. Orada Lahey Hakem Heyeti yoktur ki kimin harbe sebebiyet verdiğini tetkik etsin. Propaganda şekilleri de malumdur. Onun için bunun devamında harp tehlikesi olabilir. Ayrıca bu vaziyetin devamı müddetince harpten korkulmamalıdır, buyurdular. Tevfik Rüştü Bey, bendeniz harpten korkarak, ölümden korkarak buraya böyle bir kararla geldiğimizi söylemedim. Memleketimizin hakiki menfaatleri icabı olarak bugün için icap eden budur diye Yüce Heyetinize arz ettik. Sonra gerek Tevfik Rüştü Beyefendi ve gerekse Vehbi Efendi Hazretleri tarafsız mıntıkadan bahsettiler. Bu projede tarafsız mıntıka tabiri kullanılmamıştır, işgal edilmiş mıntıka denilmiştir. Bu yerlerin tahliyesine dair projede bir husus gösterilmemiştir. HASAN BEY (Trabzon): Anadolu sahili için yoktur. RAUF BEY (Devamla): Anadolu sahili için verdikleri ilk notada sulhun imzalanmasıyla beraber İstanbul'u tahliye edeceklerini ifade etmişlerdir. HASAN BEY (Trabzon): Bu bir taahhüt değildir. Yine orta yerde yeni anlaşma metni var. RAUF BEY (Devamla): Efendim budur. Okunan tafsilattan ve yapılan haberleşmeden son defa işaret edilen noktaların son derece müdafaa edilmesi ve kabul ettirilmeye çalışılması hususunda İsmet Paşa ya emir verilmiştir ve arz ediyorum. Eğer kabul etmezlerse, harp etmek Memleketin menfaatlerine uygun olmadığına Hükümetiniz kanaat getirmiştir. Diğer hususların da Sulh Konferansında halledilmesinin münasip olacağını düşünüyoruz. MUSTAFA BEY (Kozan): Hali hazırda en çok Milletin menfaatlerine uygun olan budur kanaatindesiniz. Bu hangi muhakeme neticesi oldu? Acaba bu hususta Hükümetin evvelce ilân ettiği neticeyi izah eder misiniz? (gürültüler) RAUF BEY (Devamla): Başkumandan sıfatı ile Meclise açıklamalarda bulunan Başkumandan Paşa Hazretlerinin söylediklerinin hülâsasını arz ediyorum. Devamlı yapılan haberleşmeler bunlardır. MUSTAFA BEY (Kozan): O devamlı yapılan haberleşmeler hakkında düşünceleriniz nedir. RAUF BEY (Devamla): Efendim, telgraflar okundu. Başka ne arz edeceğim, izah ettim. HAMDİ BEY (Trabzon): Bu proje Hükümete ültimatom şeklinde mi geldi? 146

147 RAUF BEY (Devamla): Hayır Efendim, okunanı görüyorsunuz, ültimatom verdiler diye ifade etmedim ve İsmet Paşa ya en son gönderilen talimatı da okudum, izah ettim. Ondan sonra yapılacak iş kalmazsa ki şekle göre aldığımız kararı da söyledim. Ültimatom geldi de ona karşı böyle yapıyoruz, demedim. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, bir şey için dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu 23 Eylül tarihli notada İstanbul'da kıtaların geri çekileceği hakkındaki teminatı, anlaşmanın bir şartı olduğunu zannediyorum. Anlaşmada evvela sulh yapılması kaydı vardır. Sulh yapılacak, anlaşma bizim tarafımızdan tatbik edilecek ve tatbik edildiğine onlar kani olduktan sonra da onlar çekilecek. Meselenin bu noktası mühimdir. Bunu biz kendi arzumuza göre yapmak mecburiyetindeyiz, zannederim. Biz, Trakya yı kabul edelim, diğer nokta ortada kalıyor, bunu bilhassa dikkatinizi çekerim. RAUF BEY (Devamla): Çok arzu edilir ki konferans toplanır, toplanmaz tahliye etsinler. HASAN BEY (Trabzon): Sulh Antlaşmasından sonra da tahliye etmezler. RAUF BEY (Devamla): Efendim tahliye etmeyeceklerse ve buna dair kanaat yoksa başka türlü karar verirsiniz. HASAN BEY (Trabzon): Müsait olmayacaklar. RAUF BEY (Devamla): Tabiatıyla müsait olmayacaklar. Fakat arz ediyorum, kâfi derecede arz ettim zannediyorum. Biz bu kanaate geldik ve bundan fazla bugünkü vaziyeti ve harp halini sulh haline döndürecek bir vaziyette gördük. İSMAİL ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim sivil esirler hakkında Hükümetten dikkati çekecek... Kâfi midir, yoksa daha ileride bunu... RAUF BEY (Devamla): Efendim sivil esirler hakkında İsmet Paşa son ana kadar ısrar etti. Sivil esirler hakkında görüşüldüğü hakkında son telgrafınızda bir şey yoktur diye İsmet Paşaya yazdık. Bu aldığımız karar ve teklif ettiğimiz proje Paris te İtilâf devletlerinin kararlaştırdıkları şekildedir. Başka bir şey yapamayız demiştir. FUAT BEY (Bolu): Bendenizin hatırımda kaldığına göre, 10.Maddede Yunanlılardan teslim alındıktan itibaren otuz gün zarfında bize teslim edileceği bildiriliyor ve asayiş temin edilirse daha evvel teslim edecekler. Bu müddet daha kısaltılabilinir. Bunlar bunun aksi birtakım hadiseler çıkaracaklar ve bu suretle bundan istifade edeceklerdir. RAUF BEY (Devamla): Müsaade buyurun, aynı nokta benim de dikkatimi çekti. Münakaşa ettik şu neticeye vardık. Asayişi temin edecek biziz, onlar icap ederse müdahalede bulunacaklar. Biz Trakya üzerinde hak iddia ettiğimiz müddetçe asayişi muhafaza etmekle mükellef olacağız ve bunu yapmaya çalışacağız. 147

148 EMİR PAŞA (Sivas): Bendeniz Hükümetin kararı hakkında bir şey söylemeyeceğim. Bu, askeri konferans hakkındaki Hükümetin kararına karşı bir itirazda bulunmayacağım. Fakat Meclis üyesi sıfatıyla değil, Millettin bir ferdi olarak diyeceğim ki ne arzu ederseniz onu bildiriniz. Neticeye tesir etmiyor, çünkü bu askerlik meselesidir. Yalnız şurasını arz etmek istiyorum ki müttefik devletler kuvvetlerinin miktarının bu sırada İstanbul'da ve boğazlarda artırılmamasını ve artırılacak olursa bizim tarafımızdan ne yapılacağını soruyorum. Bu meseleyi bendeniz anlamıyorum. RAUF BEY (Devamla): Efendim, karşı teklif olarak son şeklinde buyurduğunuz nokta İsmet Paşa'ya yazılmıştır, kabulüne çalışacaktır. Sonuna kadar gayret edecektir. Fakat buna muvaffak olmazsa ki şekle göre böyledir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Arkadaşlar, tabii İsmet Paşa ile konferans hakkında yapılan haberleşmeleri biz sizden daha fazla okuduk, belki beş kere, on kere, birçok defalar tetkik ettik ve okuduk. Binaenaleyh birçok noktalar üzerinde tereddütte bulunuşunuzu pek tabii görüyorum. Müsaade buyurursanız kısa bir fikir alışverişi yapalım. Ne gibi noktalar üzerinde tereddütleriniz varsa bana sorunuz cevap vereyim. Evvelâ ilk soruyu ben sorayım. Bu askeri konferanstan ne bekleniyor, hangi maksatlar için bu konferansa gittik? Herhangi bir arkadaş cevap versin. NEBİL EFENDİ (Karahisar): Sulh müzakerelerine girişmek için. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hayır bu değildir. (hayır, gelecek için teminat, sesleri) DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Trakya'nın sulh yoluyla kurtarılması ve buna mukabil memleketin asayişine dair hiç bir şey yapmayarak, Trakya'nın kendisi ile bulunmaktır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): İstanbul'u almak mümkün müdür? İstanbul'da, Çanakkale'de, Gelibolu'da mevcut olan Müttefik kuvvetlerini oralardan tahliye ettirmek mümkün müdür? DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Hayır, Paşa Hazretleri, yalnız muhalif taahhütlere girmemek mümkündür. HAKKİ HAMİ BEY (Sinop): Müsaade buyrulur mu Paşa Hazretleri bu zaten 23 Ekim tarihli notada zaten ifade ediliyor. Binaenaleyh Yunan kuvvetleri ile bizim aramızda bir hudut çizilerek bir ateşkes yapmaktır. Zaten okunan şey de bir ateşkes anlaşmasıdır. Buna karşılık bizim tarafımızdan Marmara'dan Trakya'ya geçmemek gibi bir taahhüt yapılacak, bu müdahale dâhilinde Ankara Hükümeti ne konferanstan evvel ve ne konferanstan sonra tarafsız mıntıka adı altında bulunan mıntıkalara asker göndermemeyi, ne boğazları ve ne de Marmara Denizi ni geçmemeyi taahhüt edecektir. Binaenaleyh bendeniz Mudanya Konferansı 148

149 denildiği zaman şunu anlarım. Bütün bu teklifleri kabul etmediğimiz takdirde İngilizlerle derhal husumete geçmiş olmuyoruz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, Beyefendinin izah ettiği gibi Mudanya Konferansı Yunan Ordusunun çekileceği hattı tespit içindir ve buna karşı biz de tarafsız dedikleri mıntıkalardan geçmeyeceğiz. Şimdi bu onların isteği idi. Biz buna fazla bir şey ilâve ettik ve dedik ki biz bu şartları yaparız ama Yunan Ordusu, Yunan Hükümetiyle birlikte olmak üzere bütün Trakya yı tahliye edecektir. Binaenaleyh şimdi bir hat çekmek ve onun gerisine orduyu götürmek değildi. Doğu Trakya yı tamamen askeri ve idarî bir surette Yunanlılardan tahliye ettirmek ve idaremizi şimdiden orada kurmaktır. Maksadımız budur. Buna karşılık taahhüt ettiğimiz bir şey vardır ki Marmara'dan Trakya ya Ordu geçirmeyeceğiz. Şimdi en son projeyi yukarıdan aşağı tahlil ettiğimiz zaman zannediyorum ki bütün manasıyla maksadımız elde edilmiştir. Yani otuz gün yahut kırk beş gün içinde, Edirne dâhil olmak üzere, Meriç'e kadar Doğu Trakya Yunan Ordusundan, Yunan idaresinden tahliye edilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslim olunacaktır. Buna karşılık biz de Boğazlardan, Marmara'dan Orduyu geçilmeyeceğiz. Şimdi asıl üzerinde münakaşa yaptığımız noktalar, bilmem Gelibolu işgal mıntıkası... Bunlar zaten mevcut olan şeylerin ifadesinden ibarettir. Fazla bir taahhüde girmiyoruz. Tarafsız mıntıka var dediler. Oradan geçmemek şartıyla sizinle Sulh Konferansına gelebiliriz, oradan geçmemek şartıyla size Trakya yı veriyoruz. Onları çiğnedik, geçtik. Siz onların iddia ettikleri... Siz diyorsunuz ki boğazların serbestliğini kabul ettik. İyi ama Boğazların üzerinde askerleriniz vardır. Bunun için boğazdan biraz uzaklaştık. Mesele bundan ibarettir. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Ya İstanbul? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): İstanbul'un bize şimdiden teslimini iddia etmedik. Verilen notada deniliyor ki daha sonra size vereceğiz. Biz de cevap notamızda ümit ederiz ki... Fakat bir iddia ve ısrarımız var mıdır ki Mudanya Konferansı neticesinde İstanbul'u tahliye ettireceğiz ve bu Müttefik işgalini kaldıracağız. (hayır, sesleri) Binaenaleyh Mudanya Konferansında bunu yapamayız. Pek çok meseleler vardır. Bunların hepsi için bir sulh masası, konferansı vardır ve onun için de on gün sonra toplanalım deniyor. Bunların tamamı ancak orada hallolunacak meselelerdir. Yalnız ne var? Askeri bir konferans mahiyetinde, Ordumuzu kullanmaya lüzum görmeksizin, hakikaten koskoca bir kıtamıza elde etmiş olacağız. (doğru, sesleri) Binaenaleyh bu hatıra gelen ufak tefek şeylerdir. İsmet Paşa ya gönderdiğimiz talimat yukarıdan aşağı tetkik olunursa bunların hepsi üzerinde en iyi neticeyi elde etmek için son gayretin sarf edilmesini de emretmişimdir. Ancak bütün bu arzu ettiğimiz şeylerin hiç birisi olmasa dahi, onların teklif ettiği proje, olduğu gibi kabul edilirse hangi noktada ne zarar vardır bunu öğrenmek isterim. Tevfik Rüştü Bey bunu izah etsin. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Tamamıyla Mudanya Konferansından beklediğimiz, söylendiği gibi Trakya'yı sulh yoluyla almak ve buna karşı tarafsız 149

150 mıntıkaya girmemektir. İşte bunun haricinde bir tek kelime vardır ki İzmir'de İtilaf düşmanlarına veya barışmadığımız devletlere karşı beyan edilen açık bir ifade vardı. Biz tarafsız mıntıka adında bir şey tanımıyoruz. İşte bunun için işgal mıntıkası haricinde o kelimeyi de sokarak bir siyasi maksadı göstermek istiyorlar. Mümkün değil midir ki askerlerimizi çekerken bu kelimeyi kullanmayarak bu işi yapalım. İşte budur itirazım. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, dedik ki biz tarafsız mıntıka tanımayız ve tanımadığımızı da fiilen gösterdik. Şimdi onlar diyorlar ki pekâlâ tanımadığınız tarafsız mıntıkayı biz de tanımayalım. Fakat askerlerimizin işgalinde bulunan yerler vardır. Bunu nasıl ifade ediyorsunuz? Müttefik devletlerin kuvvetlerinin işgalinde bulunmakta olan yerler bunlar. Bizim de kuvvetlerimiz gitmişler, sokulmuşlar. Bir aralık koyalım ki kötü bir şeyler olmasın diyorlar. Daha güzel ifade varsa buyurun söyleyelim, onlara bildirelim. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Efendim, bendenizin burada anlamak istediğini bir şey vardır. Malumunuz Mudanya Konferansı ordumuzun galibiyeti üzerine kurulmuş askeri bir konferanstır. Yunan Generali bizden evvel imza edecektir. Bizden evvel imza edecek olan Yunan Generalinin salahiyet nedir? Bir de Konferansın müzakereleri esnasında bendenizce unutulmuş bir nokta vardır zannederim. O da Yunan Ordusu tahliye ettiği zaman oraya bir heyet gönderilmelidir. Bir heyet nezaret etmeli ve bizim de bir galip sıfatıyla o heyette bir subayımız bulunmalıdır. Nasıl ki Mudanya Konferansına İsmet Paşa Başkanlık etmiştir. Bu şeref de bize ait olmalıdır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim, Yunan Generali bazı maddeleri itiraz ederek imza edeceğim, demiş. Yunan generali isterse imza etsin, isterse etmesin. Maksat Yunan Ordu ve idaresinin oradan çıkmasıdır ve bunu da üç Müttefik devlet bize karşı taahhüt ediyorlar. Binaenaleyh o imza eder veya etmezse, ondan ne çıkar? Diğerleri onu çıkarmaya mecburdurlar. Sonra elbette devir teslim muamelesinde bizim de büyük rütbeli subayımız bulunacak. Fakat bunu yazmaya hacet yoktur, Efendim. Bizim de memurumuz tahliye esnasında onlarla beraber bulunacak, tahliyeyi görecek ve teslim alacaktır ve hatta o memur da tayin olunmuştur. İSMAİL SUPHİ SOYSALLI (Burdur): Paşa Hazretleri, buyurduğunuz gibi tarafımızdan gönderilen değişiklik kabul edilmeyip de onların projesini olduğu gibi kabul ettiğimiz takdirde, bizim için Trakya'da vaziyetimiz esaslı ve devamlı mıdır? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim öyle bir şey soruyorsunuz ki Beyefendi haritayı açarsınız, Anadolu nun tamamına bakarsınız, sonra onun Kuzeybatısına bakarsınız, aradaki farkı görürsünüz. Ondan sonra mantıki olan kararınızı verirsiniz. (gülüşmeler) Mantığın emrettiği şudur efendiler. Ordu vazifesini yapmıştır. Bundan sonra temini lâzım gelen bütün netice siyasi olarak diplomatik yolla hallolunacaktır. Hükümet ve Meclisiniz bunu kabul etmez de 150

151 askeri harekâta karar verirse, Ordu bunu da yapar. Fakat daha fazla ne kazanır? Ben zannediyorum ki bu ufak tefek değişiklikleri yapmaya muvaffak olamasak bile, onların tekliflerini aynen kabul etmekle de bu dakikada Memleket ve Milletimize yeterince menfaati vermiş olduğunuz kanaatindeyim. (doğru, sesleri) Benim kanaatim budur. EMİR PAŞA (Sivas): Son söylediklerinize göre Memleket, mecbur olmadığı bir şeyi harp ile elde etmek istemez. Fakat bir mecburiyet olursa o zaman da evvelce nasıl silâha sarıldı ise yine sarılır, karşımıza kim çıkarsa çıksın. Fakat bu mecburiyete lüzum ve ihtiyaç kalmadan, Hükümetimiz ve Başkumandanlığımız, siyasi yolla bu işi hallederse teşekkürler ederiz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hakkı Hami Bey, demişlerdi ki biz itilâf generallerinin bu projesini kabul etmezsek de orada harp olmaz. Evet, harp olmaz ama onların tarafsız dedikleri mıntıkadan ileri geçmemek şartıyla harp olmaz. Binaenaleyh bunu kabul ettiğimiz takdirde, bütün Ordumuz, bütün Millet ve Memleket arkasına yatıp bekleyecektir. Böyle yaparsak aramızda harp olmaz. Harbe devam etmek ise Boğazlara ve karşı tarafa geçmektir. Bu hareketi yaparken de bizim karşımıza İngiliz askeri çıkacak ve geçmeyin diyecektir ve bizim onlarla harp edip geçmemiz lâzımdır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Paşa Hazretleri... (müzakere kâfi, sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade edin, sorsunlar. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Rumlar daima, Yunanlıların melun huyları karşısında titremekte olduğundan, acaba müddete ait iki nokta düzeltilemez mi? Projede pek yakında işe başlanacaktır diyor. Bu müddet yirmi dört saat olamaz mı? İkincisi Paşa Hazretleri, Yunanlılar ordularından Trakya'yı on beş günde tahliye edecekler ve tahliyeden sonra otuz gün daha keza idareleri devam edecektir. Yunanlıların idaresi otuz gün daha devam edince demek ki Trakya, Yunan pençesi altında kırk beş gün daha inleyecektir. (hayır, hayır sesleri, gürültüler) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla):Buyurduğunuz şeyler hiç doğru bir şey değildir. Yirmi dört saat... Bu, lâftan ibarettir. Biz gidip üç günde alabilecek miyiz? Sonra idare meselesi, Yunan idaresinin tamamını çekilmesi otuz gündür. Yani düşmanın oradan çekilmesi nihayet otuz günde son bulacaktır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Fakat Paşa Hazretleri, tahliyeden sonra değildir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Canım farz ediniz ki sonra olsun, Efendim. Sorarım şimdi ben vekil beylere, hani gönderecekleri memurlar nerededir? Memurları hazırlamışlar mıdır? Belki tahliye bizim yüzümüzden daha fazla devam edecektir. Halen işgal ettiğimiz yerlerin memurları tamamlanamadı. 151

152 YASİN BEY (Gaziantep): Bu projeyi kabul ettiğiniz takdirde Sulh Konferansının yeri ve zamanı ne olacaktır? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bizim teklifimize göre ayın yirmisinde İzmir'de toplanmamızı kabul ederlerse sulh müzakerelerine başlanacaktır. Fakat sulhun esasları müzakerelerin cereyanına tabidir. (müzakere kâfi, sesleri) Fakat bunun onunla ne münasebeti var. Müsaade buyurursanız size bir şey arz edeyim. Efendiler, benim düşünceme göre İtilâf devletleri Trakya'yı hakikaten bize vermek istiyorlar. Zannedilmesin ki üç gün, otuz gün ile bize bir entrika yapacaklardır. Bunu yapmayacaklardır. Neden yapmayacaklardır? Biz diyoruz ki otuz gün siz idare edin, ondan sonra bizim memurlarımıza terk edin. Hayır diyorlar, geliniz bir an evvel alınız. Çünkü Yunanistan bundan kendisi vazgeçmiştir. Yunanın uğradığı felâket o kadar büyüktür ki Batı Trakya'yı elinde tutabilirse çok büyük muvaffakiyettir. Zaten Müttefikler de bununla meşgul olamazlar. Bunu bize verecekler. Fakat sulh müzakerelerinde boğazların alacağı şekil nedir? Bize göre Milli Misaka göre serbest olacaktır. Fakat şekli ne olacaktır? Onun şeklini İstanbul'un vaziyeti tayin edecektir. Yalnız ne var? Biz çalışalım ki Trakya'ya Ordumuz geçsin. Ordularla orayı işgal ve idare, muhafaza edelim. ZEKAİ BEY (Adana): Bir küçük soru sormama müsaade eder misiniz? Efendim, bu anlaşma projesinde deniliyor ki Trakya'yı bizim memurlarımız işgal ettikten sonra, emniyet temine muvaffak olurlarsa Müttefik kıtaları bir aydan evvel de çekilebilirler. Acaba bu demek değil midir ki emniyet tesis olunmadığı takdirde bir aydan fazla kalabilecekler mi? Bendeniz diyorum ki (hayır, hayır sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): O demek değildir. ZEKAİ BEY (Adana): Bendenizce o maddeyi kaldırmak lâzımdır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim bu madde ve bunun gibi hoşumuza gitmeyen başka maddeler vardır. Bu gibi hususların değiştirilmesi için bütün kuvvetini, gayretini sarf etmesi için İsmet Paşa ya emir verdim ve emin olmalısınız ki İsmet Paşa çok kuruntulu bir adamdır, bizden çok tedbirlidir. Yani en fazla gayretin sarf olunacağına şüphe etmeyiniz. Yalnız hiç bir şey değişmeyebilir de. O vaziyette de hiç bir şey kaybetmeyiz. Hükümetin düşüncesini işittim. Olduğu gibi bunu kabul etmekte bir hayır vardır. Başkumandanlık ta aynı fikirdedir. Şimdi de Yüce Meclisinizin düşüncesi de anlaşılırsa oradaki delegeler... DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurunuz, müzakerenin yeterliliğine dair önergeler var. (oya koyunuz, sesleri) Oylarınıza sunacağım. Yeterlilik kabul edilince tabii mesele biter. BİR MEBUS BEY: Karar yok. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Tabii Efendim karar yok. Müzakerenin yeterliliği meselesidir. Müsaade buyurun ne arzu ediyorsunuz? 152

153 TAHSİN BEY (Aydın): Müsaade buyurunuz Dışişleri Vekiline bir soru soracağım. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Buyurun sorun. TAHSİN BEY (Aydın): Malumunuz biz bu Anlaşma ile Yunanlılarla ateşkes yapmış oluyoruz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Başkumandan): Sulh yapmış oluyoruz. TAHSİN BEY (Aydın): Sulh imzalanıncaya kadar Doğu Trakya İtilaf komisyonlarının nezareti altındadır. Tabii ki Batı Trakya'da da Müslümanlar var. Sulh imzalanana kadar onlar ne olacak? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Efendim biz bütün Dünyayı kurtaramayız. TAHSİN BEY (Aydın): Bütün Türkiye için ateşkese mi geçiyoruz? MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hayır sulha geçiyoruz. Türkiye'nin kuvveti bütün Dünyadaki Müslümanları kurtarmaya kâfi değildir. (alkışlar) ABİDİN BEY (Lazistan): Kendileri de bir parça çalışsınlar. Hep Anadolu kurtarmayacaktır, onlar da çalışmalıdır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurunuz. Müzakerenin yeterliliğine dair önerge var. Dışişleri Vekili buyuruyorlar ki Mudanya Konferansındaki delegelerimize imza salahiyeti vermek için Yüce Mecliste verilen beyanatı Meclis kâfi görüyor musunuz? (kâfi sesleri) Kâfi görenler lütfen el kaldırsın. Kâfi görülmüştür. Efendim büyük bir çoğunluk ile kabul edilmiştir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bir şey daha var efendim. Bu kararı Hükümet, mesuliyeti üzerine alarak vermek salahiyetine sahiptir. Ben arzu ediyorum ki malumunuz Başkumandanlık sıfatıyla, çünkü Başkumandan Yüce Meclisinizin manevi şahsiyetine sahiptir. Ben geçici bir memurum. Binaenaleyh ben arzu ederim ki bu kararın uygun olduğunu Yüce Meclis ifade etsin. (kabul ve ifade ettik, sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu ifade edildi ve iş bitti, Efendim. Şimdi gizli celse son bulmuştur. Oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (10 Ekim 1922), 1.Dönem, c.3, s , 153

154 11 EKİM 1922: MUDANYA KONFERANSI BAŞ DELEGESİ İSMET PAŞA TARAFINDAN İMZALANAN ATEŞKES ANLAŞMASI NIN GENEL KURUL DA OKUNMASI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 117.Birleşim, Gündem: 10/2) Askeri Anlaşma metni, İsmet Paşa ve Müttefik devletler baş delegeleri tarafından 11 Ekim 1922 günü sabahleyin imzalanmıştır. Yunanistan temsilcisi ise, metni imzalamaktan kaçınmıştı. Ancak İngiliz temsilci General Harington'un, Anlaşmanın Müttefiklerce uygulanacağını açıklamasından üç gün sonra, İstanbul'daki Yunan Temsilcisi bir dilek ileri sürerek, Yunanistan'ın da Sözleşmeye katıldığını Ankara Hükümetine bildirmiştir. Böylece Türk, Yunan savaşı sona ermiştir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun Dışişleri Vekili Beyefendi Mecliste bir şey okumak istiyor. Buyurun Beyefendi söz sizindir. YUSUF KEMAL BEY (Dışişleri Vekili): Arkadaşlar, üç Müttefik hükümetten, yani Fransa, İngiltere ve İtalya hükümetlerinden aldığımız 23 Eylül 1922 tarihli notada, Sulh Konferansının başlamasından önce üç Müttefik general ile Türk ve Yunan askeri temsilcilerinin anlaşarak tespit edecekleri bir hatta Yunan kuvvetlerini çektirmek için çalışacaklarını ifade etmişlerdi. Buna karşılık Ankara Hükümeti, tarafsız ilân edilmiş olan mıntıkada, ne konferanstan evvel, ne de konferans esnasında askeri kıtalarını göndermemeyi, ne de boğazları ve ne de Marmara yı geçmemeyi taahhüt edecekti. Bunun için ya Mudanya'da veya İzmit'te Mustafa Kemal Paşa ile Müttefik devlet generalleri arasında hemen bir toplantı yapılabilir diyorlardı. Buna cevap olarak üç Müttefik hükümete tebliğ ettiğimiz 29 Eylül 1922 tarihli notada, Trakya'nın Yunan Ordusunun işgali ve hükümetinin idaresi altında bir gün fazla bulunması Türkiye halkı için ıstırap olduğundan, Edirne dâhil olduğu halde, Meriç in batısına kadar Trakya'nın derhal tahliyesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine acilen teslimi lazımdır, dedik. Bu acil hususları karara bağlamak üzere, Mudanya'da bir konferans yapılmasını teklif ettik ve bu teklifimiz Müttefiklerce kabul olundu. Mudanya Konferansına tarafımızdan Garp Cephesi Orduları Kumandanı İsmet Paşa Hazretleri bizzat memur edilmiştir. Müttefik generalleri Mudanya'ya geldiler ve 3 Ekim gününde toplantı başladı. Dün akşama kadar Mudanya'da üç Müttefik hükümetin temsilcileriyle İsmet Paşa arasında müzakereler cereyan etti. Bu müzakereler esnasında hazırlanan ve kararlaştırılan askeri anlaşma metni, İsmet Paşa ve üç Müttefik general tarafından bu sabah saat altıda imza edildi. (Allah hayırlı eylesin, sesleri) Bu hususta İsmet Paşa Hazretleri tarafından Başkumandan Paşa Hazretlerine çekilen telgraf ile ekindeki Askeri Anlaşma metnini Yüce Meclisinize arz ediyorum. 154

9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL

9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL 9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL 9 EYLÜL 1922 Güzel İzmir imizin kurtuluşu, bugün doksan birinci yılına basıyor. Bu mutlu günü anarken, harp tarihinde eşi görûlmiyen Başkomutanlık Meydan Muharebesindeki geniş

Detaylı

SAYFA BELGELER NUMARASI

SAYFA BELGELER NUMARASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... SAYFA BELGELER NUMARASI 1. 27 Ekim 1922 tarihinde İsmet Paşa nın Dışişleri Bakanlığına ve Fevzi Paşa nın Batı Cephesi Komutanlığına atanması... 1 2. İstanbul daki mevcut

Detaylı

İÇİNDEKİLER... SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp BELGELER

İÇİNDEKİLER... SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp BELGELER İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... BELGELER III SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp Raporu... 1 2. Ali İhsan Paşa nın Güney

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com MİLLİ MÜCADELE TRENİ TRABLUSGARP SAVAŞI Tarih: 1911 Savaşan Devletler: Osmanlı Devleti İtalya Mustafa Kemal in katıldığı ilk savaş Trablusgarp Savaşı dır. Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal in ilk askeri

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ *

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * ÇTTAD, X/23, (2011/Güz), s.s.187-232 Albüm KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * Kurtuluş Savaşı nın bitmesinin hemen ardından, verilen bu büyük mücadeleyi kamuoyuna anlatmanın bir aracı

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi 29 Ekim 1923, saat 20.30 Tarih : 28.10.2011 29 Ekim 1923, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biriydi. TBMM de saat 20.30 u gösterirken Anayasa da gerekli değişiklikler yapıldı,

Detaylı

Resim-2 Genelkurmay başkanlığı, Eskişehir - Afyon hattına yerleşen düşmanın savunma ve berkitme faaliyetleri ile bulunduğu bölgede daha fazla

Resim-2 Genelkurmay başkanlığı, Eskişehir - Afyon hattına yerleşen düşmanın savunma ve berkitme faaliyetleri ile bulunduğu bölgede daha fazla SAD TAARRUZ PLANI 23 Ağustos 13 Eylül 1921 tarihleri arasında çok kanlı ve çetin savaşların yaşandığı Sakarya Meydan Muharebesi nde taarruz azmi ve başarı umudu kırılan Yunan ordusu daha fazla kayıp vermeden

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI Süreyya Hami ŞEHİDOĞLU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 24, Cilt: VIII, Temmuz 1992 Nafiz KOTAN İsmail Habip, Kurtuluş Savaşı nı anlatırken:...

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ BAKİ SARISAKAL SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ 1880 yılının başında Samsun da açıldı. Üçüncü Ordu nun sorumluluğu altındaydı. Okulun öğretmenleri subay ve sivillerdi. Bu okula öğrenciler

Detaylı

Atatürk ve Ağustos Ayı

Atatürk ve Ağustos Ayı Yılmadan Yorulmadan Dr. Sıtkı Aydınel Atatürk ve Ağustos Ayı Büyük asker ve büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk 57 yıllık ömrünün tamamını vatanı ve milletine (hatta tüm insanlığa) hizmete adamış, çok

Detaylı

Mustafa Kemal ile mükemmel

Mustafa Kemal ile mükemmel Atatürk ün Dünyası Cengiz Önal 77 İsmet Paşa nın Batı Cephesi Genel Komutanlığına Atanması Mustafa Kemal ile mükemmel sayılabilecek bir ilişki içinde bulunan Albay İsmet Bey, Birinci İnönü(6-10 Ocak 1921)

Detaylı

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TEOG ÇIKMIŞ SORULAR - 3. ÜNİTE Batı cephesinde Kuvâ-yı Millîye birliklerinin faaliyetlerini ve düzenli ordunun kurulmasını değerlendirir.türk milletinin Kurtuluş Savaşı

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELER DOĞU VE GÜNEY CEPHELERİ KURTULUŞ SAVAŞI DOĞU VE GÜNEY CEPHESİ DOĞU CEPHESİ Ermeniler XIX. Yy`a kadar Osmanlı topraklarında huzur içinde yaşadılar, devletin çeşitli kademelerinde

Detaylı

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III SUNUŞ İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER... III BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER 1. Siyasi Durum... 1 a. Dış Siyasi Durum... 1 b. İç Siyasi Durum... 2 (1) Birinci Dünya Savaşı Öncesi Osmanlı Devleti

Detaylı

Sınıf [ B-PİSA ] 1. Dönem - 1. Uygulama

Sınıf [ B-PİSA ] 1. Dönem - 1. Uygulama 4. Sınıf [ B-PİSA ] 1 2017-2018 1. Dönem - 1. Uygulama P erformans İ zleme S üreç A nalizi 4. SINIF MATEMATİK OKURYAZARLIĞI Soru 1.1 Aşağıdaki tabloda 8 kişilik bir limonlu pasta tarifi verilmiştir. MALZEME

Detaylı

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. 1 ALTERNATİF AKIM Excellence and innovation built into every design. EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. ALTERNATİF AKIM 2 1914-1918 Dünya Savaşı Bu savaş dünyada bazı şeylerin değişmesine sebep

Detaylı

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 19.yy.sonlarına doğru Osmanlı parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI

ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI Anadolu tarihi boyunca defalarca istilalara uğramış, toprakları üzerinde birçok savaşlar yaşanmıştır. Yapılan her savaş Anadolu topraklarında ve

Detaylı

2018-Inkilap Tarihi ve - Deneme Sınavı 7

2018-Inkilap Tarihi ve - Deneme Sınavı 7 2018-Inkilap Tarihi ve - Deneme Sınavı 7 1. Çay da toplanılmıştı. Fevzi Çakmak saldırı planını açıklamıştır. İsmet Paşa saldırıya karşıdır. Yakup Şevki Paşa, milletin varını yoğunu zar gibi atmanın tarihçe

Detaylı

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9 2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9 1. Mudanya Mütarekesi, Yunanlıların aslında Osmanlı Devleti nin paylaşımı projesinde bir alet olduğunu, arkalarındaki gücü İngiltere başta olmak üzere İtilâf devletlerinin

Detaylı

Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir?

Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir? 1)Birinci İnönü Savaşının kazanılmasından sonra halkın TBMM ye ve düzenli orduya güveni artmıştır. Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir? A)TBMM seçimlerinin yenilenmesine

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 KÜTAHYA - ESKİŞEHİR SAVAŞI Yunan Ordusu nun İnönü savaşlarında uğradığı başarısızlıklar, İngiltere nin Türkiye ye ilişkin planlarında önemli gedikler açmış, Türk

Detaylı

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 29 EKİM TÖRENLERİ Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 1923 Cumhuriyet ilân edildi. Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

UNUTULAN SAVAŞLAR / KUTÜ L-AMMARE ZAFERİ

UNUTULAN SAVAŞLAR / KUTÜ L-AMMARE ZAFERİ UNUTULAN SAVAŞLAR / KUTÜ L-AMMARE ZAFERİ Yrd. Doç. Dr. A. Poyraz GÜRSON Atılım Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü Dr. A. Poyraz Gürson, İlk-ortaöğretim ve liseyi İzmir Karşıyaka'da tamamlamayı müteakip

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 SAKARYA ZAFERİ Kütahya-Eskişehir Savaşından sonra Sakarya Nehri Doğusuna çekilmiş olan Türk Ordusu, güneyden kuzeye doğru yüz kilometre boyunca savunma durumuna

Detaylı

KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ. 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA

KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ. 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA / DONEM: II t KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ Z A B I T L A R I 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA - 2 - GÜNDEM; BOLUM: A 1. 1970 Disiplin Adliye Kurulları (Geçici Hükümler) Kural Tasarısı. 2. Sosyal

Detaylı

İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER

İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... ÖN SÖZ... BİRİNCİ BÖLÜM SİYASİ, COĞRAFİ DURUM VE ASKERÎ GÜÇLER III XI 1. Siyasi Durum... 1 a. Dış Siyasi Durum... 1 b. İç Siyasi Durum... 2 2. Coğrafi Durum... 5 a. Çanakkale

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

1895: Selanik Askeri Rüştiyesi ni bitirdi, Manastır Askeri İdadisi ne girdi.

1895: Selanik Askeri Rüştiyesi ni bitirdi, Manastır Askeri İdadisi ne girdi. ATATÜRK KRONOLOJİSİ 1881: Selanik te doğdu. 1893: Askeri Rüştiye ye girdi ve Kemal adını aldı. 1895: Selanik Askeri Rüştiyesi ni bitirdi, Manastır Askeri İdadisi ne girdi. 1899: Mart 13: İstanbul Harp

Detaylı

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 9- ATATÜRK OSMANİYE DE İKEN ÇEKİLEN RESİMLERİ BULMA YARIŞMASI PROJESİ Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 ATATÜRK ÜN OSMANİYE DE ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARINI BULMA

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti Ekim 23, 2016-8:39:00 Başbakan Binali Yıldırım, "Peşmerge güçleri Başika kasabasını DEAŞ'tan temizlemek için

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Mondros Mütarekesi ve Mütareke Sonrası Genel Durum İşgaller ve Kurtuluş Savaşı Hazırlık Evresi T.B.M.M. nin Açılması Düzenli Ordu Hazırlıkları,

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN 7117 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 3620 Kabul Tarihi : 28/3/1990 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 6/4/1990 Sayı : 20484 Yayımlandığı Düstur

Detaylı

Sarıkamış. Dersleri. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı

Sarıkamış. Dersleri. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı Sarıkamış Dersleri 103 yıl önce Birinci Dünya Savaşının başlangıcında Doğu (Kafkas) Cephesinde yaşanan olaylar her düzeyde alınacak çok acı derslerle doludur. Sarıkamış

Detaylı

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME 34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME Aynı konudaki 96 sayılı sözleşmenin onaylanması sonucu yürürlükten kalkmıştır ILO Kabul Tarihi: 8 Haziran 1933 Kanun Tarih ve

Detaylı

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün 1928 yılında Ankara

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz ANMA PROGRAMI 1. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı 4 2. Çeşitli Yönleriyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 (Yrd. Doç. Dr. Levent KALYON) 1. Resimlerle Atatürk 15 2. Kendi sesiyle Atatürk 18 2 Beni görmek

Detaylı

Evrensel Bakış Açısı. Fransız Taburunu Esir Alan

Evrensel Bakış Açısı. Fransız Taburunu Esir Alan Evrensel Bakış Açısı Gürbüz Evren Fransız Taburunu Esir Alan 44 Kuva-yi Milliyeci Mustafa Kemal önderliğindeki Kurtuluş Savaşı nı küçümseyenler, Sadece Yunanistan ile savaşılmış derler. Böylelikle Yunanistan

Detaylı

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ 1215 yılında Magna Carta ile Kral,halkın onayını almadan vergi toplamayacağını, hiç kimseyi kanunsuz olarak hapse veya sürgüne mahkum etmeyeceğini bildirdi. 17.yüzyıla

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM HAREKÂT ALANININ COĞRAFİ VE TOPOĞRAFİK DURUMU, TARAFLARIN HAREKÂT PLANLARI, 5 İNCİ ORDU İLE 3 ÜNCÜ KOLORDU KARARGÂHLARINDAKİ FAALİYETLER

BİRİNCİ BÖLÜM HAREKÂT ALANININ COĞRAFİ VE TOPOĞRAFİK DURUMU, TARAFLARIN HAREKÂT PLANLARI, 5 İNCİ ORDU İLE 3 ÜNCÜ KOLORDU KARARGÂHLARINDAKİ FAALİYETLER İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM HAREKÂT ALANININ COĞRAFİ VE TOPOĞRAFİK DURUMU, TARAFLARIN HAREKÂT PLANLARI, 5 İNCİ ORDU İLE 3 ÜNCÜ KOLORDU KARARGÂHLARINDAKİ FAALİYETLER 1.

Detaylı

BÜYÜK TAARRUZ DA SUGÖREN KÖYÜ (12 30 AĞUSTOS 1922)

BÜYÜK TAARRUZ DA SUGÖREN KÖYÜ (12 30 AĞUSTOS 1922) BÜYÜK TAARRUZ DA SUGÖREN KÖYÜ (12 30 AĞUSTOS 1922) İstanbul - Bursa karayolundan Sugören tabelası yönüne dönünce arabamın camlarını aralarım. Dışardaki deniz kokusuyla karışmış bol oksijenli dağ havasını

Detaylı

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu TSK Müşterek Özel Görev Kuvveti ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından Suriye'nin Cerablus bölgesinin IŞİD'ten geri alınması için operasyon başlatıldı 24.08.2016 /

Detaylı

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? S-1 Sosyal bilgiler öğretmeni: (ikinci Meşrutiyet in ilanının ardından (Meşrutiyet karşıtı gruplar tarafından çıkarılan 31 Mart Ayaklanması, kurmay başkanlığını Mustafa Kemal in yaptığı Hareket Ordusu

Detaylı

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU Osmanlı Devleti nin 19. yüzyılda uyguladığı denge siyaseti bekleneni vermemiş; üç kıtada sürekli toprak kaybetmiş ve yeni yeni önem kazanan petrol Osmanlı

Detaylı

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı. MUSUL SORUNU VE ANKARA ANTLAŞMASI Musul, Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanmadan önce Osmanlı Devleti'nin elinde idi. Ancak ateşkesin imzalanmasından dört gün sonra Musul İngilizler tarafından işgal edildi.

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TEOG ÇIKMIŞ SORULAR - 1. ÜNİTE Atatürk ün askerlik hayatı ile ilgili olay ve olguları kavrar. Örnek olaylardan yola çıkarak Atatürk ün çeşitli cephelerdeki başarılarıyla

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Acele karar vermeyin Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanıyormuş. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını

Detaylı

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi 4/28/11 12:00 PM Page 67 DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP kürşad Sait BaBUçcU İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi GENEL OTURUM II 1 u?nal tekinalp:layout

Detaylı

ksakarya Meydan Savaşı 6 Ay, 4 Hafta önce Karma: 0 Sakarya Savaşı

ksakarya Meydan Savaşı 6 Ay, 4 Hafta önce Karma: 0 Sakarya Savaşı ksakarya Meydan Savaşı 6 Ay, 4 Hafta önce Karma: 0 Sakarya Savaşı admin Yönetici Gönderiler: 2 Kurtuluş savaşı sırasında Türklerle Yunanlılar arasında yapılan meydan muharebesi (23 ağustos- 13 eylül 1921).

Detaylı

EĞİRDİR İHTİYAT ZABİTLERİ NAKLİYAT ANONİM ŞİRKETİ

EĞİRDİR İHTİYAT ZABİTLERİ NAKLİYAT ANONİM ŞİRKETİ Eğirdir de Kurulan İlk Milli Şirket: EĞİRDİR İHTİYAT ZABİTLERİ NAKLİYAT ANONİM ŞİRKETİ Eğitimci-Yazar : Recep Bozkurt Eğirdir in sosyoekonomik tarihindeki en önemli olay nedir diye sorulduğunda verilecek

Detaylı

Gazi Ahmet Muhtar Paşa

Gazi Ahmet Muhtar Paşa Evrensel Bakış Açısı Gürbüz Evren Cepheden Cepheye Koşan Komutan: Gazi Ahmet Muhtar Paşa O smanlı Devletinin son dönemlerinde, ordunun en önemli komutanlarından biri de, Gazi Ahmet Muhtar Paşa dır. Verilen

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ 1919-1922 MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER Milli mücadele Hazırlık Dönemi Kronoloji 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal in Samsun a Çıkışı 28 Ocak 1919 Havza Genelgesi

Detaylı

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI...

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... Gazeteci Can Ataklı darbe gecesini aydınlatmaya kararlı. Ataklı yine flaş değerlendirmelerde bulundu. Habertürk TV'de Didem Arslan Yılmaz'ın sunduğu 'Türkiye'nin Nabzı'

Detaylı

Osmanlı, Titanic i böyle görmüştü

Osmanlı, Titanic i böyle görmüştü Osmanlı, Titanic i böyle görmüştü Titanic Faciası Osmanlı basınında da geniş yankı uyandırdı ve Osmanlı kamuoyunca da merakla takip edildi. 14.04.2017 / 10:47 Titanic Faciası Osmanlı basınında da geniş

Detaylı

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!. HEY GİDİ KOCA SİNAN.. MEKANIN CENNET OLSUN!.. Kanuni Sultan Süleyman devri.. O vakitler İstanbul da su sıkıntısı var.. Problemi çözmek için Sultan Süleyman, Mimar Sinan ı makama çağırır ve Mimarbaşı, milletin

Detaylı

1881: Selanik te doğdu.

1881: Selanik te doğdu. 1881: Selanik te doğdu. 1893: Askeri Rüştiye ye girdi ve Kemal adını aldı. 1895: Selanik Askeri Rüştiyesi ni bitirdi, Manastır Askeri İdadisi ne girdi. 1899 Mart 13: İstanbul Harp Okulu Piyade sınıfına

Detaylı

HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ

HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ 9 Şubat Pazar günü gerçekleştirilen seçimler ile Bodrum Şöförler ve Otomobilciler Esnaf Odası başkanı seçilen Hasan Kablı, Aytekin Çanakcı dan

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni T.C. ĠNKILAP TARĠHĠ VE ATATÜRKÇÜLÜK BĠR KAHRAMAN DOĞUYOR AÇIK UÇLU DEĞERLENDĠRME SINAVI sosyalciniz.wordpress.com 1. 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA 1 Kütahya- Eskişehir Savaşı nda ordumuz Sakarya Nehri nin doğusuna çekilmişti. 2 TEKÂLİF-İ MİLLİYE NİN SAKARYA SAVAŞI NA ETKİSİ Tekâlif-i Milliye kararları daha uygulamaya yeni başlandığı için Sakarya

Detaylı

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil 1 Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez Senaryo: Sadık Şendil Müzik: Kemani Sebuh Efendi- Kürdilihicazkar Longa Filmin

Detaylı

YUNAN'A BEŞ BEŞ BAKİ SARISAKAL

YUNAN'A BEŞ BEŞ BAKİ SARISAKAL YUNAN'A BEŞ BEŞ BAKİ SARISAKAL YUNAN'A BEŞ BEŞ Kurtuluş Savaşı ndan 7 yıl sonra ilk kez bir Yunan Takımı; Selanik Şampiyonu Aris 1, yurdumuza gelmişti. Bu, temeli atılmakta olan Türk-Yunan Dostluğu çerçevesi

Detaylı

SELANİK BAŞKONSOLOSUMUZUN KAÇIRILMASI

SELANİK BAŞKONSOLOSUMUZUN KAÇIRILMASI SELANİK BAŞKONSOLOSUMUZUN KAÇIRILMASI BAKİ SARISAKAL SELANİK BAŞKONSOLOSUMUZ VE KONSOLOSHANE ÇALIŞANLARININ KAÇIRILMASI OLAYI Selanik Konsolosluğumuza her türlü hukuk düveli kavanine muhalif olarak Fransız

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 İKİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ 1921 Yılı nın Şubat ve Mart ayları sakin geçti. Türk Ordusu geçen zaman içinde gerek sayı ve gerekse nitelik yönünden Yunan Ordusu ile savaşabilecek

Detaylı

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir. Şeyh Şamil (k.s) in Sözleri Kahrolsun Sefil Esaret! Yaşasın Şanlı Ve Güzel Ölüm! Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Detaylı

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN Muğla Gazeteciler Cemiyeti 12. Seçimli Genel Kurulu Konakaltı İskender Alper Kültür Merkezinde gerçekleşti. 23 yıldır cemiyet başkanlığını yürüten duayen gazeteci

Detaylı

BÜYÜK TAARRUZ DA TÜRK HAVACILARI

BÜYÜK TAARRUZ DA TÜRK HAVACILARI BÜYÜK TAARRUZ DA TÜRK HAVACILARI Selman YAŞAR Özet Başkomutan Atatürk ün Kocatepe den bizzat yönettiği Büyük Taarruz sonrasında 30 Ağustos Başkomutan Zaferi kazanılmış ve Türk Yurdu işgalden kurtarılmıştır.

Detaylı

Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar,

Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar, Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar, Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür denir... Sizleri yakın tarihimizde kısa bir yolculuğa çıkarmak istiyorum: Sene 1923 Çetin mücadeleler neticesinde,

Detaylı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı Fikret BABAYEV * Sayın Başkan, değerli katılımcılar! Öncelikle belirtmek isterim ki, bugün bu faaliyete iştirak etmek ve sizlerle bir arada bulunmak benim için büyük bir mutluluktur. Bu toplantıya ve şahsıma

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Nisan 20, 2017-11:17:00 Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde, 26 ülkeden, "39. TRT Uluslararası 23 Nisan

Detaylı

10 Ocak 2013 BASIN AÇIKLAMASI

10 Ocak 2013 BASIN AÇIKLAMASI BASIN AÇIKLAMASI 10 Ocak 2013 1. 10 Ocak 2013 tarihli Star gazetesinde KARARGÂHTA 107 SAYFA başlığı atında ve Samanyolu Haber Televizyon kanalının yine 10 Ocak 2013 tarihindeki haber bültenlerinde Balyoz

Detaylı

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası Temmuz 15, 2015-4:50:00 Başbakan Ahmet Davutoğlu, salonda bulunanlara, "Bayrama ulaşmadan önce bir bayramı daha sizlerle yapabilmek için bu atama merasimi gerçekleştirme

Detaylı

KORE DE TÜRK MUHAREBELERİ

KORE DE TÜRK MUHAREBELERİ T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ANKARA KORE DE TÜRK MUHAREBELERİ 2. BASKI Genelkurmay Personel Başkanlığı Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları ANKARA GENELKURMAY BASIMEVİ

Detaylı

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014-2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM REHBERİ Web Adresi : http://tip.erciyes.edu.tr/ - http://tip.erciyes.edu.tr/egitim_rehberi.asp E-mail : tipdekanlik@erciyes.edu.tr Adres

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : GK. SEÇ. I: BİLGİ TOPLUMU VE TÜRKİYE Ders No : 0310250040 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

1896 Askeri Rüştüye'de Mustafa adlı ğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi (Lisesi)'ne geçti.

1896 Askeri Rüştüye'de Mustafa adlı ğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi (Lisesi)'ne geçti. 1881 Mustafa'nın Selanik'te doğuşu 1893 Mustafa'nın Selanik Askeri Rştiyesi'ne yazılması, 1896 Askeri Rüştüye'de Mustafa adlı ğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi

Detaylı

MILLET MECLISI TUTANAK DERGİSİ. 24 ncü Birleşim. 4. 12. 1975 Perşembe

MILLET MECLISI TUTANAK DERGİSİ. 24 ncü Birleşim. 4. 12. 1975 Perşembe DÖNEM: 4 CİLT: 14 TOPLANTI: 3 MILLET MECLISI e TUTANAK DERGİSİ 24 ncü Birleşim 4. 12. 1975 Perşembe İÇİNDEKİLER Sayfa I. Geçen tutanak özeti 222 II. Yoklama 222 III. Seçimler 222 1. Millet Meclisi Başkanı

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf...

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... 7 a. Fransız-Rus İttifakı (04 Ocak 1894)... 7 b. İngiliz-Fransız

Detaylı

FEVZİ (Çakmak) PAŞA BAŞKANLIĞINDAKİ ÜÇÜNCÜ TBMM HÜKÜMETİ

FEVZİ (Çakmak) PAŞA BAŞKANLIĞINDAKİ ÜÇÜNCÜ TBMM HÜKÜMETİ 1 FEVZİ (Çakmak) PAŞA BAŞKANLIĞINDAKİ ÜÇÜNCÜ TBMM HÜKÜMETİ Fevzi Paşa başkanlığındaki İkinci TBMM Hükümeti, 1921 Mali Yılı Bütçe Kanununun Meclis tarafından görüşülmesine başlanamamış olması nedeniyle

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Umut Kapısı Nefes alıyorsak umut var demektir, derler. Evet, umutlar hayatla başlar, hayat ise umutla devam eder. Umut kapısı yazılı bir levha var, bilmem bilir misiniz? Bir duvar, duvar üstünde posta

Detaylı

HAFTALIK VELİ BÜLTENİ 22 EYLÜL 2017 OKUL AİLE BİRLİĞİ (OAB) YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINDAN DUYURU OAB OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTI DAVETİ

HAFTALIK VELİ BÜLTENİ 22 EYLÜL 2017 OKUL AİLE BİRLİĞİ (OAB) YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINDAN DUYURU OAB OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTI DAVETİ HAFTALIK VELİ BÜLTENİ 22 EYLÜL 2017 SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENLERİ Sorgulama Ünitesi Bültenlerimizi okumak için lütfen TIKLAYINIZ. VELİLERİMİZE HATIRLATMALAR OKUL AİLE BİRLİĞİ (OAB) YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINDAN

Detaylı

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe DONEM : 21 ÇILT ; 1 YASAMA YILI: 1 4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

Detaylı

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de 22.11.2017-22:35 Son Güncelleme: 22.11.2017-22:35 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Harun Karacan, 2019 a giden yolda dava uğruna daha fazla mücadele edeceğiz

Detaylı

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908 II. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken İttihat ve Terakki Cemiyetinin faaliyetleri 1908 Reval Görüşmesi İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli ni düzenleyen

Detaylı

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI 09.09.2017, LONDRA Sayın Büyükelçim Abdurrahman Bilgiç, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerimiz İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME Bu sözleşme, ILO'nun temel haklara ilişkin 8 sözleşmesinden biridir. ILO Kabul Tarihi: 18 Haziran 1949 Kanun Tarih

Detaylı

Kanuna konulan Atatürkü koruma kanunu,aslında onu korumak değil, korumaya muhtaç ve aciz bir kimse olduğunu ima etmektir.

Kanuna konulan Atatürkü koruma kanunu,aslında onu korumak değil, korumaya muhtaç ve aciz bir kimse olduğunu ima etmektir. TIKAÇ * Yeter, Atatürk ü korumayın artık (AB İlerleme Raporu nda, Atatürk ü Koruma Kanunu nun düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamada sıkça kullanıldığı uyarısı yer aldı ) Yukarıdaki ifade,avrupa İlerleme

Detaylı

MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ

MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ Millî Savunma Üniversitesi Müzesi; Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst düzeyde eğitim, öğretim ve bilim kuruluşu olan Millî Savunma Üniversitesi (Harp Akademileri)

Detaylı