ADABELEN EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE İÇİNDEKİLER

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ADABELEN EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE İÇİNDEKİLER"

Transkript

1 İÇİNDEKİLER Prof. Dr. Cahit Kavcar Osmanlıca Düşkünlüğü...2 Mehmet Genç Sağım Solum Kravatlı Afrika...3 Faik Ay Kime Göre Biz Kimiz?...4 Bekir Özgen Eğitim ve Barış...6 Mehmet Rayman Paslaşma...7 Prof. Dr. Osman Gökçe Bitmeyen Kavga ve Bir Uzay Profesörü...8 Ahmet Cengiz Kara Elmas...10 Prof. Dr. Şadan Gökovalı Cazkırlar dan Profesörlüğe...11 T. Ayhan Çıkın Uğur Mumcu...12 Etem Oruç Bitmeyen Yarış...13 Muharrem Karataş Özdemir İnce Öğretmenime...14 Rahim Gür Boz Urbalılardı...15 Rıza Yetim Suç Kimde?...16 Mustafa Ağır Köy Enstitülü Gözüyle 17 Nisan...17 Ahmet M. Egemen Aydınlanma Işığı...18 Hüseyin Yaşar Biliyor musunuz?...20 Emin Ugunlu Onların Hepsi Köy Enstitülüydü...21 Nabide Kılınç Köy Enstitüleri ve Yurtseverlik...24 Şadiye Dönümcü Medya Huzurevi Algısını Nasıl Yönetiyor?...26 Bahtiyar Takkalı Vay Anam...27 Mevlüt Kaplan Atatürk Olmasaydı...29 Ali Kaya Gazi Dedem...30 Mehmet Karabacaklar Dolu Dolu Yaşamak...32 Av. Hüseyin Özbek Son Umudumuz Anzak...33 Turgut Dereli İzmir e Yolculuklarım (2)...34 Muammer Özler Datça da Gün Batımı...35 Fuat Keyik Öğrencim Küçük Baba Olmuş...36 Prof. Dr. Kemal Kocabaş Yaşar Kemal in Ardından...38 Hatice Yücel Yaşar Kemal Bodrum da...40 Sevim Karaman Magoli Rufer Eyüboğlu, Yaşar Kemal...41 M. Cevat Turan Peşinden...41 Prof. Dr. Ramazan Demir Milli İrade, Millet İradesi Demek Değildir...42 Hüseyin Uysal Teslim Olmadan...43 Tahsin Şimşek Gerçeğin Savaşı...44 Av. Sabri Kuşkonmaz Diziler, Kostümler ve Sürdürülebilir Vasatlık...48 Ahmet Nuri Doğan Clara Zetkin den Ayşe ye...49 Metin Güven Ne Yapacaksın İki Lirayı...51 Yeliz Güldal Kravat...52 Nurettin Özkan Berkin e...53 Şener Tek Adabelenliyiz Biz Adabelen Biziz...53 Zekeriya Yavuz Görmeyen Gözler...54 Salih Gözek Güzel Kız...55 Cuma Esentürk Paradoks...55 Mertcan Deliktaş Damla...56 Ayla Tarhan Kavrukkoca Rüyalarda...56 Müjgan Tutan Katlan Ustam...56 Orhan Arık Öğretmen Olmak...57 Esat Ersöz Zülfikar Ortaç...58 Azmi Ermiş Senin Kimsen Yokmu?...60 Haberler...61 Eskişehir'de bir girişim: Bu kitap herkesin!.. OKU-BIRAK Bir kitap da sen bırak" Ülke genelinde yaygınlaştırılmalı. Okuyan toplumda demokrasi olur!.. -1-

2 Önce Dilimiz ADABELEN OSMANLICA DÜŞKÜNLÜĞÜ Prof. Dr. Cahit KAVCAR Ankara Üniversitesi Giriş Aralık 2014 başında toplanan Millî Eğitim Şûrası'nın Din Şûrasına dönüştüğü ve ağırlığı Osmanlıcanın oluşturduğu görülmektedir. Osmanlıca dersini Şûranın en önemli konusu haline getirenler, ya Osmanlıcanın ne olduğunu bilmiyorlar ya da bilinçli ve kasıtlı olarak bilmezden geliyorlar. Öncelikle Osmanlıca yandaşları Eski Yazı ile Osmanlıca yı birbirine karıştırıyorlar, Eski Türkçe den ise hiç haberleri yok. Önce kısa birer tanım yapalım. Osmanlıca, Arap alfabesiyle yazılan, Arapça, Farsça (İran dili) ve Türkçe karışımı, aydınlar arasında ve saray çevresinde kullanılan, halka yabancı bir yazı dilidir. Eski Yazı ise Arap alfabesiyle Türkçe yazılan, Harf Devrimi'nden önce kullanılan yazıdır. Eski yazıyı bilmek; Osmanlıca yı okumak, anlamak ve yazmak için kesinlikle yeterli değildir. Eski yazıya halk arasında Eski Türkçe denir. Eski Türkçe alfabeyi bilmek, Osmanlıca metinleri okuyup anlamak için yetmez. Bilinmesi Gereken Temel Noktalar Osmanlıca yaklaşık %75-80 Arapça ve Farsça dan, %20-25 Türkçe den oluşan karma bir dildir. Elbette ki bu oranlar dönemlere ve yazarlara göre değişiklik gösterir. Sözgelimi Tanzimat'tan sonra ve Millî Edebiyat döneminde Türkçe oranı yükselir. Karma bir dil olduğu için, bu üç dilden birini örneğin Arapça yı çok iyi bilen bir kişi Osmanlıca metinleri okuyup anlayamaz. Üç dili de az çok bilmek gerekir. İmam hatip okulu mezunları, hatta özel ilgisi ve merakı olanların dışında ilahiyat fakültesi mezunları da Osmanlıca metinleri, örneğin Fuzuli'nin Su Kasidesi ni, Baki'nin Kanuni Mersiyesi ni kolay kolay okuyup anlayamazlar. Çeşitli nesirleri anlayamazlar. Osmanlıca diye diye nutuk atan üst düzey yöneticiler de doğru dürüst bilmez Osmanlıca yı. Şûra üyelerinin büyük çoğunluğu hiç bilmez. EĞİTİM BİR-SEN yöneticilerinden bilen var mı acaba? Peki, yarım yamalak eski yazıyı öğrenen çocuklar, nasıl okuyup anlayacak eski metinleri? Çok anlamsız ve gereksiz bir şekilde yorulmaktan, boşuna emek vermekten, eziyet çekmekten başka çocukların eline ne geçecek? İlgililer bunu biliyor mu? Ülkemizde 2003 yılında, şimdiki iktidarın ikinci yılında açılan ve sayısı bugün 88'e ulaşan Sosyal Bilimler Liselerinde de okutuluyor Osmanlıca dersi. Hem de zorunlu ders olarak. O zamanki temel gerekçe, arşivlerdeki belgeleri okuyacak eleman yetiştirmekti. O liselerde okuyup da arşivde çalışan bir tek mezun var mı bugün? Onlar okuyup anlıyorlar mı acaba Osmanlıca metinleri? Bakanlık en küçük bir araştırma, inceleme yaptı ya da yaptırdı mı? Osmanlıca sevdalıları ne diyor bu sorulara? Şimdiki temel gerekçe ise mezar taşları okumakmış! Komik değil mi? 28 harften oluşan Arap alfabesine Farsça p, ç, j harflerini eklemiş, Osmanlılar da 31 harften oluşan bu alfabeyi alıp kullanmışlardır. Bu harflerin bağımsız şekli ile sözcüğün başındaki, ortasındaki, sonundaki şekilleri farklıdır ve bunları öğrenmek yeni harfler kadar kolay değildir. Bunlar biliniyor mu? Osmanlıca ile halkımızın yerinde bir deyişiyle Eski Türkçe yi karıştırmamak gerekir. Arapça, Farsça, Türkçe bilmeden Osmanlıca öğrenilemez. Eski yazıyı öğrenen bir kişi Arapça öğrenmiş olmaz. Çünkü Arapça ayrı bir dildir. Ülkemizde Osmanlıca yı en iyi bilenler, üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı bölümü ile Tarih bölümü mezunlarıdır. Çünkü uzmanlık alanları bunu gerektirir ve onlar Türkçenin yanı sıra az çok Arapça ve Farsça da öğrenirler. Arap alfabesinde sesli harf sayısı çok azdır ve bu alfabe Türkçenin yapısına uygun değildir. Örneğin kef ve lam harfleriyle yazılan bir sözcük gel, gül, göl, kel, kil, kül biçiminde okunabilir. Doğru biçimi ise sözün gelişinden anlaşılır. Çocuklar bunu yapabilir mi? Yapmaları gerekir mi? Bilim tarihçisi bir gazeteci yazar çok haklı olarak şu iki soruyu soruyor: Osmanlıcanın liselerde öğretilmesini isteyenlerin, Osmanlıcanın geçirdiği evrimden haberleri var mı? Öğrencilere hangi Osmanlıca yı öğretmeyi düşünüyorlar? (Bahadır). Türkçenin ve Osmanlıcanın gelişme evreleri, dönemleri konusunda temel kaynakların başında, büyük dilci Agâh Sırrı Levend'in kaynakçada belirtilen önemli eserine bakılmalıdır. Önemli bir konu ve soru da şu: şimdilik seçimlik denilen ama kısa zamanda zorunluya dönüşecek olan Osmanlıca dersini kim verecek? Kim öğretecek -2-

3 Osmanlıca yı? Dışarıdan, örneğin Arabistan'dan ithal öğretmen mi gelecek? İmamlar ya da imam hatip mezunları mı girecek derse? Öğretmen sorunu kolay bir iş mi sanılıyor? Sonuç İyice düşünülmesi gereken önemli bir soru da şu: Öğretilecek Osmanlıca ülkenin hangi sorununa çare olacak, hangi soruna çözüm getirecektir? Bugün ülkemizde nitelikli eğitim, nitelikli öğretmen, bilimsel eğitim, araştırma, dış dünya ile yarışma, PISA sınavları, laik eğitim gibi birçok temel sorun varken niçin onlar görmezden geliniyor ve Osmanlıca öne alınıyor? Yoksa gizlenen ve bizim bilmediğimiz başka amaçlar mı var? Laik Cumhuriyetin devrim yasalarından Harf Devrimini, onun ardından Dil Devrimini yok etmek mi yoksa uzak hedef? Alfabe konusu, Cumhuriyeti ve devrimleri bir türlü içine sindirmeyen, bunlara saldırmak için fırsat kollayan kimi çevrelerce zaman zaman gündeme getirilir. Hem de birtakım kılıflar uydurularak ve gerçek niyetler gizlenerek. Neymiş, kadın sözcüğü q ile yazılmalıymış vb. Bu son şûra da çok uygun bir fırsattı ve onu değerlendirmeye kalkıştılar anlaşılan. Sözün özü bu Ama Harf Devrimini yok etmeye bu şûranın da, her an fırsat kollayan çevrelerin de gücü yetmez. Bu çok iyi bilinmeli. Birkaç Kaynak 1-Atabek, Erdal (15 Aralık 2014), Uygarlığın Neresindeyiz?, Cumhuriyet Gazetesi. 2-Bahadır, Osman (12 Aralık 2014), Hangi Osmanlıcayı Öğreteceksiniz?, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, sayı Bursalı, Orhan (14 Aralık 2014), Ekranda İnönü Üzerine Bir Yalan, Cumhuriyet Gazetesi. 4-Demir, Veli (15 Aralık 2014), Cumhuriyet Eğitimini Bitirme Şûrası, Cumhuriyet Gazetesi. 5-Erinç, Orhan (13 Aralık 2014), Mezar Taşı Uydurması, Cumhuriyet Gazetesi. 6- Kavcar, Cahit (Kasım 2007), Yazı Devrimi ve Türkçenin Yaşaması, Çağdaş Türk Dili Dergisi, Sayı Kongar, Emre (11 Aralık 2014), Osmanlıcayı Dayatanlar, Cumhuriyet Gazetesi. 8-Levend, Agâh Sırrı (2010), Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara: Dil Derneği Yayını. 9-Tavşanoğlu, Leyla (14 Aralık 2014), Pazar Konuğu Kemal Ateş'le Görüşme, Cumhuriyet Gazetesi. Yer İstanbul Asker Hastanesi. 1. Dünya Savaşı'nda yaralanmış gazilerimize gelen mektuplarının, hastane imamı tarafından okunması... Harf ve Dil Devrimi neden gerekli idi?! Yanıtı yeterince açık değil mi? Sağım solum kravatlı Afrika Mehmet GENÇ mrgenc09@hotmail.com Sezdim seni kendince apayrı anlam gibisin Üşenmeden alıp güneşe tutsam, baksam doyasıya Çekirdeği görünen Malatya kaysısından öte Zemheri soğukta Datça yamaçlarında falan Çoban aldatan günümde yeniyetme dal gibisin Kavradım seni küçük annem dediğim tatsın Varılan menzil hep ötelenen öteki kendimizdir Akdeniz'in zil çalan eteklerinde değilsen eğer Ola ki Aydın dağlarında şaşkın bir erik dalısın Onca şair dil dökse sen nesin ne değilsin'e dair Sen orada, ben burada geriye erişilmez aşk kalır Anla beni sağım solum kravatlı Afrika Gayrı finansal sabıkalarım kredi kartlarımda Terzideki kıç ölçüm bile polis kayıtlarında saklı Google amcam senden daha iyisini bulur diye Teknolojiye ipotekli sana sakladığım gülüşlerim -3-

4 KİME GÖRE BİZ KİMİZ? Faik AY Yakın geçmişte Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim Teknik ekinde Sayın Doğan Kuban'ın bir yazısını okudum. Konusu, öz olarak Biz kimiz, başkaları bizim için ne diyor? Kendisi için, Babam Midillili bir göçmen, annem Kafkasyalı Çerkez, ben ise İstanbul doğumlu öz be öz Türküm diyor. Hepimizin geçmişini araştırsak, buna benzer sonuçlar çıkar. Bugün yeryüzünde 300 milyon Türkçe konuşan ve Türk olarak adlandırılan insan var. Bunların arasında kendilerini Türk olarak kabul edenler olduğu gibi, inkârcılar da vardır. Ne kadar inkâr edilirse edilsin gerçeği şöyle veya böyle dile getirirler. Yüce Atatürk, hiçbir ayrım gözetmeden Türkiye Cumhuriyeti ni kuran herkesi, Türk şemsiyesi altına almıştır. Türk adı yeni ortaya çıkmış bir kavram değildir. Ancak bu addan rahatsız olanlar ( Millet yerine ümmeti yeğlerler.) Türk adını mümkün olduğu kadar kullanmayıp ötelemeye çalışıyorlar. Yerine Osmanlı yı Osmanlıca yı yerleştirmeye çalışıyorlar. TV dizileri Osmanlı ile yatıp kalkmakta. Osmanlı tokadı, Filinta, Diriliş Ertuğrul. Osmanlıca tartışmaları vs sanki bunlar Türk değil. Bunlar, Osmanlı yı da bilmiyorlar. Peki, Osmanlı kim? Öz be öz Türk. Orta Asya dan Anadolu'ya ne zaman geldikleri kesin olarak bilinmeyen Üçokların Kayı boyu kolundan bir Türkmen aşireti. 11 ve 12. yüzyıllarda Anadolu'da barındıkları ile ilgili kanıtlar var. Selçuklu sultanı bunları Bizans'a komşu vilayetlere uçbeyi olarak görevlendiriyor. Ancak Kayı aşiretinden bir devlet doğuyor. Namık Kemal de vatan kasidesinde Bir devlet yarattık bir aşiretten diyerek bir devletin kuruluşuna işaret etmektedir. Kayı aşireti devlet kuran bir Türkmen aşiretidir. Türk adı Osmanlı dan önce de, Kayılar dan önce de vardı. İnsanlığın varoluşundan bu yana değişik yörelerde kullanılmaktadır. Türkün beşiği Orta Asya olmuş, oradan dünyanın dört bir yanına serpilmişlerdir.ancak; Son zamanlarda özellikle de kimilerinin Ulu Hakan, kimilerinin de Kızıl Sultan dediği 2. Abdülhamit Türkler için ETRAK-I Bİ İDRAK diyerek onları aşağılamış, düşünceden ve algılamadan yoksun olduklarını belirtmiştir. Aşağılamalarına rağmen Türk adını kullanamamazlık edememiştir. Kendi soyunun varlığından haberdar değildir. Hükümdarlığı zamanında kaybedilen topraklarda bugün 15 ayrı devlet hüküm sürmektedir. Türk'ten o kadar uzaklaşmıştı ki, sarayda Müslüman Türkler yerine, Türk olmayan Müslümanlar (Arnavut, Boşnak, Hırvat, Çerkez, Pomak, Arap vs ) ile azınlıklar görevlendirilmiştir. Kendilerini Türk olarak görmeyen halen Mardin Büyükşehir belediye başkanı olan Ahmet Türk, Türk olan soyadını değiştirmemektedir. Aşiretinin adı da Türk'tür. O da aşireti de bu ülkenin ekmeğini yemekte, her türlü nimetlerinden yararlanmaktadır. Her halde mensup olduğu Türk aşireti yüzyıllardır var. Kürtleşmiş Türk olmasın? Ziya Gökalp de Diyarbakırlı bir Kürt olmasına rağmen Türkçülüğün Esasları adlı kitabını yazarak Türklerin nasıl olmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Geçenlerde yitirdiğimiz efsane Yaşar Kemal de Kürt'tür. Kendi ifadesiyle ününü, Türk diline ve Türk yazarı olarak adlandırılmasına borçlu olduğunu belirtmiştir. Orta Asya'da devleti kuranlara dünya tarihçileri Türk, Türk yurdu, Türkeli derler. Kurdukları devletlere de Göktürk, Uygur, Kutluk, Türkistan, Türkmenistan demişlerdir. Dikkatinizi çekerim adların hepsi Türkçedir. Güncel olarak dile getirilen 16 devleti kuran ve yıkan devletlerin hepsi Türk devletleri olarak anılmaktadır. Bizimkiler her ne kadar Türk adını anmakta sıkıntı çekiyorlarsa da 1285 yıl önce Bilge Kağan, Kültigin, Yuluğ Tigin, -4-

5 Tonyukuk adına Orta Asya'da Orhun nehri kenarına diktikleri anıtlara Tanrı Türk'ü korusun ibaresini yazmışlardır. Dikkat ederseniz bu isimler de Türkçedir. Selçuklular Türk tü. Ama saray dili Farsça ve Arapça idi. Halk hiç bir şey anlamıyordu. İdare edenle idare edilen arası tamamen kopuktu. Bunu sezen vezir Karamanlı Mehmet Bey bir sultan fermanı yayımlıyor ve diyor ki: Bundan böyle sarayda, bağda bahçede, çarşıda pazarda Türkçe konuşulacaktır. Gazneliler zamanında da bir bilge olan Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-ı Türk adıyla bir sözlük hazırlıyor. Bu sözlükle Gazne Devletinde bulunan Araplara Türkçe öğretmeyi amaçlıyor. Halen kullandığımız pek çok sözcük o sözlükte yer almaktadır. Günümüzde Türklükten kaçıp Osmanlı ya veya başka yerlere sığınanların Atatürk'ün tanımladığı Türklükten başka gidecek yerleri yoktur. Dinsel kayıtlarda da Türk adı vardır. Örneğin Nuh peygamberin 3 oğlu vardır. Birinin adı Yasef. Yasef'in oğlunun adı Türk'tür. Bu nereden kaynaklanabilir. Nuh Tufanı olayı Anadolu kaynaklıdır. Nuh'un gemisi halen Ağrı Dağında ya da Cudi Dağında aranmaktadır. Anadolu insanının Yasef'in oğlu Türk'ten türediği iddia edilmektedir. Yine Hz. İbrahim'in babasının adı Azer. Azer'in Türk olduğu bilinmektedir. Hz. İbrahim'in Urfa kaynaklı olduğu Urfa Kralı Nemrut tarafından mancınıkla yanan ateşin içine atıldığı, kutsal olan peygamber Hz. İbrahim'in yanmayıp kor halindeki odunların balığa dönüştüğü ve bugün bu balıkların Balıklıgöldeki balıklar olduğu rivayet edilmektedir. Bu söylenceye göre de Anadolu insanının Hz. İbrahim'in babası Azer'in (Türk'ün) torunları olduğu söylenir. Hz. Muhammed'in karşıtları ile yaptığı Hendek savaşında(627) Müslümanları barındırmak için kurulan Sahra Çadırlarının adı GUBBA TÜRKİYA yani Türk Çadırı. Peygamberimizin, deve kervanlarıyla ticaret için Şam'a Bağdat'a Halep'e, Acem illerine gittiği bilinmektedir. Araplar Müslüman olmadan önce de İpekyolu'nu kullanıyorlardı. Bu nedenle göçebe Türklerin çadırlarını örneklemeleri doğaldır. Anadolu'ya veya Anadolu'dan başka yerlere gidenlere başkaları Türk gözüyle bakar. Anadolu'yu da Türk yurdu olarak görür. Zaten dünya İpekyolu üzerinde yer alan coğrafyaya Türkeli, Türkistan, Türkmenistan, Türki devletler der. Yüzyıllar önce değişik medeniyetlerle Anadolu'dan ayrılıp dünyanın dört bir yanına dağılan yurttaşlarımıza dünya ''TURCO'' der. Hatta yakın geçmişte Arjantin Devlet Başkanının adı da El Turco idi. Çünkü onun ailesi de yüzyıllar öncesinden Anadolu'dan göç eden yurttaşlarımızdandır. Tarih okuyanlarımız bilir. Osmanlının Avrupa'da ilerleme dönemlerinde Hıristiyan aileler yaramazlık yapan çocuklarını Türkler geliyor, uyumazsanız sizi Türklere veririz.'' diye korkuturlarmış. Onlar için Anadolu'dan gelen kim olursa olsun Türk'tü. Türkiye de Kürtleşmiş Türkler olduğu gibi, Türkleşmiş Kürtler de vardır. Hepsi yurt içinde TC kimlik cüzdanını, yurtdışında da TC pasaportu taşırlar. Dünyanın algısı bu yöndedir. Türkiye insanının ortak paydası TÜRKÇE olan dilidir. İşgal yıllarında ( ) Ege Bölgesi'nin pek çok yerinde yerli Rumlar ile sonradan yerleştirilmiş Rumlar vardı. Özellikle kıyı kesimlerde Çeşme, Karaburun, Urla, Seferihisar, Ayvalık, Edremit vs yoğun bir Rum nüfusu vardı. Bunlar Rumca bilmez Türkçe konuşurlardı. İşgal zamanında Rumlara Rumca öğretmek için Yunanistan'dan öğretmenler getirilir. Karaburun'un Saip köyünde de Rum öğretmen derse başladığında Saipli Rumlar Rumca konuşmayı reddederler. Derler ki: Bizim ne güzel Türkçe dilimiz var, başka dil istemeyiz. Anadolu'da Rum nüfusunun yoğun olduğu yerlerden biri de Karamandır. Eski Yunanistan başbakanı Konstantin Karamanlis de Karaman'dan Yunanistan'a göç etmiş ailelerdendir. Yunanlı yazar EVANGELİA BALTA'nın ( balta soyadına dikkat, Türkçedir) İş Bankası yayınlarından yeni çıkan ''GERÇİ RUM İSEK DE RUMCA BİLMEZ TÜRKÇE SÖYLERİZ'' adlı kitabı Anadolu'yu yurt edinmiş bütün insanların ortak paydalarının Türk Dili olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. İsmet Zeki Eyüboğlu'nun Tanrı yaratan topraklar ANADOLU kitabında'' bilgi kızların çeyiz sandığı değildir.'' ifadesi yer alır. Bilgi kullanıldığı ve yararlanıldığı sürece faydalı olur. Ben de bu düşünceyle çeyiz sandığımı size açtım. Herkesin payına düşeni alması dileğiyle -5-

6 EĞİTİM ve BARIŞ Bekir ÖZGEN TANIM: Dar anlamda barış ; devletler arasında savaş olmaması, dostluk ilişkileri kurulması durumudur. Geniş anlamda ise; toplumda çatışmasız, kavgasız, bir yaşam ortamı sağlanmasıdır. İnsanların yarınlara güvenle bakabilmesi, erinç ve gönenç içinde insan gibi yaşayabilmesidir. Bu da tüm halkların ortak idealidir. Bu anlamda eğitim, insanın şeytansal yanlarını törpüleyip meleksel yanlarını güçlendirme; başka bir tanımla insanlaşması sürecidir. İnsan, nasıl insanlaşır pekiyi? Ağırlıklı olarak akıl ve doğrularla ulaşılabilecek bu adresi bulmak kolay mı? Birey, özgür ve üretken değilse, insanlaşamaz. Kendisi ve çevresiyle barışık olamadığı sürece, uygarlaşma yolunda atacağı adımlar yetersiz kaldığı gibi, erdem ve güzellik alanlarında da yaya kalır. GİRİŞ: Tarihin sayfaları hep savaş ve barışı yazar. İnsanoğlunun evrensel güvenine, özgürlüğüne ve kardeşliğine yönelik yığınlarca yapıtlar yazılmıştır. İncelemeler yapılmış, filmler çevrilmiştir. Besteler, güfteler söylenmiştir. Atasözleri ve deyimler üretilmiştir. Savaşı ve kötülükleri önlemek adına uluslar arası örgütler kurulmuştur. Ne ki, savaş durmamıştır, durdurulamamıştır. İnsan insanı, kardeş kardeşi vurmayı sürdürmüştür. Belli ki, bu iki karşıt olgu, hem bireysel hem de toplumsal birer gerçekliktir. Ve ikisini de yaratan insanın kendisidir. Öte yandan barışın dostunun az, düşmanının çok olduğu da bir gerçektir. Bu da barışın büyük bir bedeli olduğunu ortaya koymaktadır. Özveri gibi, yüreklilik gibi, dayanç gibi, kararlılık gibi, sevgi gibi çoğu erdemin birlikteliğine işaret etmekte; büyük ücretler ödenerek satın alınabildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle de barışın ödülünün, bütün ödüllerin üstünde olduğu söylenebilir. BARIŞ İÇİN EĞİTİM: Bireyin değişimini sağlama görevi eğitimden beklene gelmiştir. Çağdaş eğitim, bilimsel bilgiyi yaratıp teknolojiyi insanın hizmetine sunarken, yerküreyi bir anlamda küçültmüş bulunmaktadır. Dünyada olup bitenler ayağımıza kadar gelmiş; yemek odamıza, salonumuza girmiştir. Yaşam büyük ölçüde kolaylaşmıştır. Ne var ki, yaşamın temel ilkesi olan barış ihmal edilmiş; neredeyse unutulmuştur. Barış eğitimi, bir türlü, çağdaşlığın olmazsa olmazı yapılamamıştır. Bireyin bilişsel, duyuşsal ve becerisel davranış niteliklerinin barış içinde gelişip gerçekleşebileceği uslara yerleştirilememiştir. Demokrasi öne çıkarılmak istenmişse de, demokrasinin ön koşulu olan barış, göz ardı edile gelmiştir. Barış eğitimi verilemeyince de, savaşlar meydanı boş bulmuş; gittikçe azgınlaşmış; peşinde yıkımlar, ölümler, acılar ve gözyaşları bırakmıştır. Bu olumsuz gidişin yarın da süreceğini savlamak bir kehanet değildir. Zira demokrasi sancağını elinde bulunduranlar, silah endüstrisini de tekellerine almışlardır. Ulusal gelirlerini büyük ölçüde silah satımından elde eder olmuşlar; gönençlerini başkalarının hastalığından, kıyımından, ölümünden sağlar duruma gelmişlerdir. Bugün, dünyadaki toplam silah satışının büyük çoğunluğunun yoksul ülkelere yapılmakta olması bunun kanıtıdır. Ve ne yazık ki, savaşın neden olduğu sağlık harcamaları astronomik rakamlara ulaşmıştır. Evrensel boyutlu bir barış eğitimi verilmezse, öyle görünüyor ki, daha çok savaşlar yaşanacak, dünya kıyımlar üzerine kıyımlar görecektir. OLAYIN TÜRKİYE BOYUTU: Bugünkü görüntüsüyle, ne yaygın ne de örgün eğitimde, kendi toplum dokumuza uygun bir barış eğitimi yürüttüğümüz söylenebilir. Böyle olduğu için de bencilliğin kaba yöntemlerle dışavurumu olan savaş, her fırsatta kendini gösterebilmektedir. Bir anarşi furyası başlamıştır. Trafik anarşisi, sığınmacı anarşisi, pompalı tüfek anarşisi, yargı anarşisi almış başını gidiyor. Kavga derseniz, hiç bitmiyor. Evde, sokakta, parlamentoda hızını kesmiyor. Küslükkırgınlık mı? Salgın ve çok yaygın. İktidarla -6-

7 muhalefet, okuyanla okumayan, Türk'le Kürt, Aleviyle Sünni birbirlerine yan bakmayı sürdürüyorlar. Politikacılar, iktidarlarını yurttaşların ötekileştirilmesi üzerine kurabiliyorlar. Barış için savaşmazlarken, savaş için barışmayı marifet sayabiliyorlar. Bu durumda yurttaşımız şaşkın. Sonucu kınıyor, ama barış eğitimini kurumsallaştıracak olanın devlet; barış düşüncesini halka yayacak olanın da eğitim olduğunun ayrımında değil. Pekiyi, biz bir kavga, yaptırım toplumu muyuz? Öyleyse eğer, niçin? Dayak cennetten çıkmadır, diyen bir disiplin anlayışını benimsediğimiz için mi? Yine bu nedenle mi, bir yandan evde eşimizi, spor alanlarında rakiplerimizi dayaktan geçirirken; öte yanda sayıları az da olsa kimi öğretmenlerimiz, okulda öğrencilerini dövmekten vazgeçmiyorlar. Gelin hiç olmazsa bu noktada dürüst olalım. Ve barış eğitimini vermekle yükümlü olan eğitim ordumuzun, kendilerinin de durmadan cezalandırılmakta olduğunu itiraf edelim. Bol ceza alırlarken, neredeyse hiç ödül almadıklarını kabul edelim. Bütün bu olumsuzluklar yetmiyormuş gibi, bir de ders kitaplarının içeriklerinden kaynaklanan savaş ağırlıklı yaklaşımlar var. Tarih dersleri, öğrencilerimize cengâverlik ve dövüş dersleri olarak okutulmakta. İlkokul Sosyal Bilgiler yapıtlarında savaşlara ayrılan yer, barışa ayrılanların on katını geçmektedir. Savaşların nedenlerine, sınıfsal kökenlerine yeterince değinilmemekte; tarih ile uygarlık bağıntısı kurulamamaktadır. ÇÖZÜM: Ülkemizi ve dünyamızı kavga ve savaş belasından kurtaracak en etkili yatırımın, tutarlı bir barış eğitimi olduğu söylenebilir. Araştırmalar, kişilerin, düşman imgesinden ancak ve ancak eğitim yoluyla arındırılabileceğini kanıtlamaktadır. ÖNERİLER: Barış eğitimi için: Örgün ve yaygın eğitim aracılığıyla etkin bir demokrasi eğitimi yaşama geçirilmelidir. Bunu yaparken, gençlere özgürlük ve sorumluluk birlikte verilmeli; şiddetin nedenleri, etkileri ve sonuçları üzerinde durulmalıdır. Demokrasinin bir uzlaşma rejimi olduğu herkese, yaşanıp yaşatılarak benimsetilmelidir. Bireylerin özgün olduğu, birinin diğerine benzemediği, farklı değer ve düşünce dizgeleriyle yaşama bağlandıkları; bu olgunun da doğal olduğu algılatılabilmelidir. Eğitimin özel ve genel amaçları arasındaki insan hakları, devletlerarası hukuk, değişik kültürlere saygı öne çıkartılabilmelidir. Ders konuları bu doğrultuda seçilip, işlenebilmelidir. Savaşların yengini olmadığı vurgulanmalı; utkunun cephelerde değil, ancak beyinlerde kazanılabileceği anlatılabilmelidir. Yurtta barış, Dünya'da barış isteminin ancak tutarlı bir barış eğitimiyle gerçekleştirilebileceği düşüncesi, önce yönetenlere kabul ettirilebilmelidir. Yoksa ezilen, ırzına geçilen, açlığa tutsak ettirilen, kobay gibi kullanılan ve de öldürülenlerin arkalarından ağlamaktan öte yapabilecek bir şey kalmayacaktır. Unutmamalıyız ki, barış, onurla elde edilmezse, barış olmaktan çıkar. PASLAŞMA Mehmet RAYMAN kutup düğmeleri buz iliğinden pişkin zamanlar gelir dayanır çatal kapıya içerden dışarı bakanların yakasını kimselere söylemeden ilikle dik tutmaktan başka soğuk rüzgarlara kapadım yakamı o gün bu gün yalnızlığın içindeyim oysa herkesin içinde bilirim yüksek ökçeden giden hayatı üstü başı yırtık yerden göğe kadar doğal tasarım ölümsüzlük içerir kabuğun içi gözlerimi toplayan damla yere düştüğüne pişman olma -7-

8 BİTMEYEN KAVGA VE BİR UZAY PROFESÖRÜ Prof. Dr. Osman GÖKÇE Ege Üniversitesi'nde çalışırken, beğendiğim ve saygı duyduğum bir bölüm başkanımız vardı. Kendi sözcükleri ile usulî, vicdanî ve ilmî olmakla övünürdü. Ben de hocamı böyle bilirdim. Türban konusu o günlerde çok sıcak ve gündemin başındaki konu idi. Sınıfa başörtülü giren iki öğrenci için tutanak tutmamı daha önce bana bir kaç kez söylemişti. Hocayı kırmamaya çalışmış, sesimi çıkarmamış, fakat dediğini de yapmamıştım. Bir tür duymazlıktan gelmiştim. Bir gün çay saatinde bütün bölüm elemanları çay salonundaydık. Hoca bir sohbet havasında duyurmak ve uyarmak için konuyu bütün topluluğa dönerek anlattı. Birincilerin adını verip ikincilerininkini vermeden: İçinizden bazı arkadaşlar sınıfa başörtülü giren öğrenciler için yönetimin tutulmasını istediği tutanağı tutmaktadırlar. Fakat bazıları bunu henüz yapmamaktadır. Oysa bu bir YÖK emridir. Lütfen o hocalarımız da gereğini yapsınlar. dedi. Sağıma soluma bakındım. Kimseden hiç bir ses çıkmıyordu. Hocanın tutanak tutmuyorlar dediği hocalardan en azından birisi bendim. Bu uyarı üzerine bana göre söz bana düştü ve bende de sabır taşı çatladı. Oradakilerin tümüne dönerek: Değerli arkadaşlar, hocamın sözünü ettiği asilerden birisi benim. dedim gülmeye çalışarak. Hocama da dönerek: Hocam, ben hocayım, saltanat zaptiyesi değilim. Üniversitede yönetimsel bir görevim de yok. Elimden geldiğince, sizlerin de bize öğrettiğiniz yolda iyi bir hoca olmaya çalışıyorum. Kimsenin nasıl giyindiği, nasıl bağlandığı beni ilgilendirmiyor. Üstelik başörtüsü adı altında ortaya çıkan sorunun yalnızca bir baş örtme sorunu olmadığını, bunun çok temel bir sorunun sıradan bir göstergesi olduğunu sizler de ben de biliyoruz. İşte o temel sorun beni çok ilgilendiriyor ve kaygılanıyorum. Ama o sorunla böylesi yöntemlerle başa çıkılabileceğini de sanmıyorum. Bir zamanki çıkarları gereği cumhuriyet ve laiklik karşıtlarını, yobazları, bağnazları kullananlar ve din istismarcılığı yapanlar, başta Cumhurbaşkanı (Süleyman Demirel) olmak üzere konuyu buraya getirenler bugünkü çıkarları gereği şimdi de cumhuriyetçileri, laik ve çağdaş düşüncede olanları kullanmak istiyorlar. Ortada dönen dolabı iyi bilip biz işimize bakalım hocam. dedim. Hoca çok üzüldü. Tek bir söz söylemedi. Çayını yarıda bıraktı ve çekti gitti. Buz gibi oldu ortalık. Daha sonra da uzun bir zaman bana bu konuda tek bir şey söylemedi. Kızgınlık ve kırgınlık izi taşıyan hiç bir davranışta da bulunmadı. Olayın özünü o da biliyordu. Bu çay salonu olayından uzunca bir süre sonra sık sık odama gelir oldu, birbirimize daha da yaklaştık ve bu konuları sık sık konuşur olduk. Daha sonraki gelişmeleri birlikte yaşadık, birlikte gördük. Doğrunun yeneceği umudunu hiç yitirmedik. Birbirimizi hiç suçlamadık. Işıklar içinde yatsın Prof. Dr. Metin Talim Hocam. * Benim bu konudaki haklılığım ya da haksızlığım çok önemli değildi. Ama daha sonra üniversitemizde bir olay yaşandı ki bu çok önemliydi. Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümü Prof. Dr. Renan Pekünlü başörtüsü nedeniyle hapse girdi. -8-

9 Özetlemeye çalışacağım:türban ya da başörtüsü sorunu 1951'de İmam-Hatip okullarının, kız öğrencilere dinî eğitim almaları için, kurs düzenlemesi ile başlamış ve 1960' ların sonu ve 1970' lerin başında gündeme çıkmıştır. Olayın bitmeyen kavgasının kronolojisi şöyledir: YÖK, yayınladığı kıyafet genelgesi ile türbanı yasakladı YÖK, kıyafet genelgesindeki başörtüsü yasağını kaldırdı Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'ne bir madde eklendi. Üniversitede çağdaş kıyafet ve görünüm dışında bir kıyafet ve görünümde bulunmak disiplin suçu sayıldı ve türban yasaklandı. Ayrıca öğretim elemanlarından bu durumu izleyip gerektiğinde soruşturma açılması da istendi. 13 Aralık Aralık Hükümet (1. Özal Hükümeti) 'in başörtüsünü serbest bırakmak için YÖK yasasında yaptığı değişiklik veto edildi. 27 Aralık Hükümet (2. Özal Hükümeti) tarafından çıkarılan 3511 Sayılı Yasa ile yükseköğretimde türban serbest bırakıldı Özal hükümetinin çıkardığı yasa zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi ve böylece türban yasağı kalkmadı Başörtüsüne izin veren üçüncü kanun çıktı ve fakat Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü, kanun reddedildi ve türban yasağı yine kalkmadı Eylül'de YÖK Başkanlığı'nın bir genelgesi ile türbanlı öğrencilerin okullara alınması yasaklandı Şubat sürecinde bütün üniversitelerde YÖK tarafından türbanlı öğrencilerin kampüs içinde dolaşmaları yasaklandı. Bu yasağı uygulamayan rektörler hakkında soruşturma açılacağı bildirildi. 29 Haziran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, açılan bir dava üzerine, Türkiye'de üniversiteye türbanlı girişin yasaklanmasının hukuka uygun olduğuna dair karar verdi. 9 Şubat Üniversitelerde türbana serbestlik getirenanayasa değişikliği kabul edildi. 5 Haziran Şubat 2008 Tarih 5735 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edildi, türban yasağı da kalkmadı. Menderes döneminde yani 1950'lilerde Celal Şahin adında bir güldürü sanatçımız vardı. Dönemin kalkınma övünmelerinin gerçek yüzünü ve yapılan yolsuzlukları Kaldır kaldırımı-indir kaldırımı nakaratlı bir şarkı ile dile getirir ve herkesi hem güldürür hem düşündürürdü. Bu kez de Yasakla türbanı-serbest bırak türbanı biçiminde bir gözbağcılık çıktı ortaya. Aslında Celal Şahin'in anlattığı ile bu sonuncusu arasında çok da bir ayrım yok. Örnekler değişik, ama işin özü aynı. Bir gerekçe uydur. İster kaldırım yapıyorum diye, istersen herkes inancına göre yaşamalıdır diye ahkâm kes ve türban da türban diye dayat. Şamata çıkar, gürültü kopsun ve gözü açıklar malı götürsün. Bu ne iş böyle denmesin. Bu işlerin aslı hep böyle. Dönem işte böylesi bir dönemdi. Benim köyümde böylesi durumlar için Batman (8 kiloluk eski bir ağırlık ölçüsü) çağala (çakıla) karışmış. denirdi. Bul bulabilirsen sel yatağında, çakıllar içinde taş batmanı, ayır ayırabilirsen birbirinden. Toplumda da büyük küçük belirsiz, bilen bilmeyen belirsiz, yetkili yetkisiz belirsiz oldu. İnançlı inançsız belirsiz. Kimin ne söylediği belirsiz. Yani batman çağala karışmış. Ruhsatî ( ) nin Sivas'tan seslendiği gibi Dünyanın gidişi acaip -9-

10 oldu-koyun belli değil, kurt belli değil. Türbanla ilgili gelişmeler böylece sürüp giderken, son olarak yasalara karşın, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın türbanın üniversitelerde serbest bırakılması ile ilgili genelgesi de Danıştay tarafından iptal edildi. Danıştay'ın, öğretmenlerin okulda türban takmasını uygun bulmayan kararı hakkında Efendi sen kim oluyorsun, buna Mecelle karar verir diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AİHM'nin kararından sonra da Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna, Musevi ise o dinin mensubuna, Hırıstiyansa o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde gerçekten emredici bir hükmü var mı? Varsa saygı duymak zorundasın. Ben diyorum ki dinde bunun yeri vardır! açıklamasını yaptı (Türkiye gazeteleri, 15.Kasım.2005). Başbakan şeriatı, şeri hukuku yani ilahî kanunu işaret ediyordu. Buna göre, değiştirilemez ilahî kanunlar gökten indiğine ve kutsal kitaplarda yazıldığına göre üniversitelerde hukuk fakültelerine de gerek yoktu. Allah'n gönderdiği hukuktan üstün bir hukuk olamazdı çünkü!.. Görüldüğü gibi hükümetler dahil siyasal İslamın gündeminden türban bir türlü çıkmıyordu. 24 saat türban oyunu oynanıyor ve 24 saat türban İslam'ın bir numaralı sorunu olarak gündemi işgal ediyordu. Bütün bu baş döndürücü gelişmelerden sonra işin özeti şu idi ki türban üniversitelerde fiilen serbest ve ancak hâlâ yasal olarak yasaktı. Prof. Dr. Renan Pekünlü de sandı ki hiç değilse Ege Üniversitesi' nde yasal yasak uygulanır. Öyle ya 23 Mart 2011 tarihli bir yazıyı fakültelerin duvarlarına astırarak (türban yasak) diyordu rektörlük. Ne cehalet!... Evet doğru olmak, doğruyu bilmek, doğru olanı ve yasal olanı yapmak ne cehalet!.. Gökyüzünün sırlarını araştıran Astronomi Profesörü Rennan Pekünlü de çok cahilmiş meğer(!).. Devlete inanmış, YÖK'e güvenmiş, rektörlüğünün verdiği talimata uymuş ve öğretim elemanlarına görev olarak verilen, yukarıda benim asilik gösterip yapmadığımı söylediğim bir görevi yapmış. Bir durum tesbitinde bulunmuş yalnızca. Ama nasıl oluyorsa eğitim ve öğretime engel olmaktan cezalandırılmış, 2 yıl 1 ay hapis yemiş!.. Suç uydurmak, suçlu bulmak hukukun uzmanlık alanı oldu ülkemizde. Foça Cezaevi'nde ıslah ediliyor şimdi bir uzay profesörü!.. Örtünme gibi bir dinsel anlayış adına bir bilim insanının hapse girdiği bir ortamda bilim ve üniversiteden kimse bir iyilik beklememelidir. Din, Bilim, Üniversite ve Bitmeyen Kavga! *Prof. Dr. Osman Gökçe, , Bornova, bilim.ege@gmail.com kara elmas Ahmet CENGİZ ahmetcengiz1950@yahoo.com.tr acının adı kara elmastır tragedyanın sevdadır yer altına gizli aşkların en tutkulusu dededen toruna -10-

11 Ayhanlama ADABELEN CAZKIRLAR'DAN PROFESÖRLÜĞE Prof. Dr. Şadan GÖKOVALI Bizim Menteşe dağları becenedir, gereğinden Vakteriştiğinde, hatta zamanı biraz geçtikten fazla ıssızdır. İnsanın az, dağ tanrılarının bol olduğu cangallardır. Göklerinde, kanadından kaval yapılan sonra, iki üç cigara içimi yakındaki köy okuluna verilir Ayhan. Bizim oralarda, Çalının ardı gurbet kartallar, kapuzlarında çatal boynuzlu ceylanlar gezer. Yol kesen, hak getire. İnsan görseniz, şaşarsınız. Yörük kızı Ferayi'yi gören Menteşe oğlu Firuz Bey'in derler. Gurbete salınmıştır Ayhan'cık. Düşe kalka mektebe gidip gelir Ayhan. Öğretmeni onu, o da okuyup yazmayı kısa sürede beller. Ne harika bir şaşırdığı gibi. Düzenlerinde ekin yerine diken, dünyadır bu! Konuştuğun kişinin sesini duyar, kibrit aklanlarında yemiş yerine çalı, karaçalı, kızılçalı çöpü gibi resmini çizdiğinde, gözüne görünür. egemendir. Meyve yerine olsa olsa incir (ficus carica), dağ çileği (arbutus unedo), yaban mersini (murtus communis), ahlat (pirus piraster) boy gösterir. Bunlar kültürize edilmemiş cennet yemişleridir. Dikenler Karain'de, Beldibi'nde, Göbeklitepe'de, Çayönün'de, Alacahöyük'te, Çatalhöyük'te ve benzeri mağara ve kayaaltı sığınaklarında yapıldığı gibi, Tanrı'nın işine karışır, yaratma işine kalkışmış gibi olur. Yaratmanın çarığınızı deler, çalılar çakşırınızı yırtar. Bu dereli heyecanına, yaratanın işine karışmanın ürküsüne tepeli yerler tekin değildir. Özbaşına dolaşmak caiz değildir! kaptırmıştır kendisini. Alimallah, klanın bireyleri bunu sezse, kendisini tanrı yerine koyduğu için ya linç ya da Geceleri taa uzaklarda, aforoz eder bizimkini! ağaçlar arasında çoban ateşleri Düzene göre ilk den göz kırpar gezgine. Bir umut sonra orta! İyi de, ortamektep ışığıdır yolunu bulamamışa. daha uzak. Çalıyı aralayıp Demek ki; oralar da az biraz da geçecek, çarıkların siftah olsa, tüten ocaklar vardır. olarak asfalt zamkına Bu körez ışıkların yapışacak. Köprüsü var mı yok göründüğü yerleşim mu belirsiz. Bencik Çayı'nı yerlerinden biri, köy küçüğü geçecek. Ahiköy'e varacak, Cazkırlar'dır. Ürünü artmaz, ortaokul kapısında Atatürklü dölü çoğalmaz. Eğir eğir Türk Bayrağına selam pazara, doğur doğur mezara. duracaksın. Müdür şöyle bir Halkın kısm-i küllisi (büyük saçını okşayıp: T. Ayhan Ç ık ın gençliğinde çoğunluğu), bur çimdik Fakir Baykurt ile bir yemekte. - Cazkırlar'dan Ayhan kâğıda bir çizgi çizmiş, Çıkın, diye kayda geçirecek. askerdeki oğluna iki satır Orta sıraları bambaşkadır. mektup yazabilmiş değildir. Şehirde eline bir kağıt Her otun, her taşın, her hayvanın, her memleketin ayrı tutuşturulsa tapu mu, ihbarname mi bilemez!.. birer adını, hatta kimilerini resimleriyle görüp Cazkırlar'da Çıkınların bir oğlu olur. Adını öğreneceksin! Hemen köye dönüp, köylülerine Ayhan koyarlar. Eski Türklerde baba tanrıya Gün anlatabilse bunları: Han, ana tanrıçaya Ay Han dendiğini bilmeden. - Essah mı Ayhan, derler, bu dünyada başka Ayhan, akıllı uslu bir çocuktur. Yoldaş yokluğundan memleketler mi, ormanlarda bildiklerimizden ayrı oğlaklarla, civcivlerle oynar. Rastlaşabildiği bir iki hayvanlar mı varmış? Ora insanlarının da bizim gibi çocukla biccil oynar, cicoz oynar, saklambaç oynar. bir ağzı, iki kulağı mı varmış? Oyuncağı olsa olsa çam kozalağı, pelit bebesidir. Eline Ah benim, topraktan öğrenip kitapsız bilenim. geçirebildiği kiremit, kömür kırıntısıyla taşlara, Hoca Nasreddin gibi ağlayıp Bayburtlu Zihni gibi ağaçlara, anlamını bilmediği çizgiler çizer, şekiller gülenim! yapar. Dersler, sınavlar, al eline diploma. Ne iş görecek - Bu kısta (çocuk), okuyacak gibi görünüyor., bu? Diploma karın doyurmaz ki! Hele bu, İkinci derler. Dünya kapışması yıllarında! Türk'e durmak -11-

12 yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri! Bereket İkinci Atatürk, İsmet Paşa, savaşa sokmuyor bizi. Sonraları, el kadar çocuğa : - İsmet Paşa, sen benim anamı- babamı gazsız, tuzsuz bırakmışsın, dedirtecekler. Savaşın ölümcüllüğünü, savaşın o savaşı yaratanlara kar getirdiğini herkesten iyi bilen İnönü, çocuğa saçını okşayıp, güleç yüzle şunu diyecektir: - Evet güzel çocuğum, dedeni-babanı tuzsuz gazsız bıraktım ama, seni anasız babasız bırakmadım! ÜNİVERSİTE Mİ, O DANE DEMEK? İki bin yıl önce Pamukkale'de yaşamış Epiktetos demiş ya: - Bir kez sınırı aşan için, artık sınır diye bir şey yoktur! Cazkırlar'lı Çıkınların Ayhan, liseden de çıktıktan sonra, yol görünür onun garip serine (başına). Burstu, çıraklıktı, konu komşu yardımı derken, Ayhan, İzmir'de üniversitede bulur kendisini. Köye, köylüye yarar bir dal seçmelidir. Kuşkusuz, tarım ve kooperatifçiliktir bu. Oraya girer, başta kıl aldırmaz, külyutmaz Prof. Dr. Ali Aras olmak üzere, İzmir'de bu bilim dalının öncü hocalarından ders görür. Bir yandan da köyleri dolaşıp uygulamaları görür, daha güzel yarınlar için Ege köylüsüne yol gösterir. Bununla kalır mı? Hocalarının da öngörmesiyle kariyere kalır. Kuram ve uygulamada başarılıdır. Akademik aşamalara hızla geçer : doktor, doçent derken, en yüksek bilimsel sıfat olan Profesörlüğü, anasının ak sütü gibi hak eder. Bir yandan da türkü sözleri gibi dizeler düzmektedir. Yanındaki, yöresindeki şairlerle görüşür, ilk denemeleri hemşerisi Şadan Gökovalı'nın (yani bu satırların yazarının) yönettiği GENÇLERLE BAŞBAŞA nın kadrolu şairleri arasında yer alır. Ne sevinçtir o! Şiirinin yer aldığı sayfa dışa gelecek biçimde, Ege Ekspres gazetesini cebinde gezdirir. Evlenir. Oğlu olur, ona Tuğhan adını koyar. Her ölüm, erken ölümdür ya; Tuğhan çoğu kişiden daha genç ölür. Yokluğunu sindiremez oğlunun. Muzaffer Erdost'tun, acımasız ve bilisiz kişilerce öldürülen kardeşi İlhan için yaptığı gibi, adına oğlunun adına ekler: Artık TuğhanAyhan Çıkın olmuştur. Acının böylesi zarplısına can mı dayanır? Ayhan'ın duyarlı yüreği durur. Bereket uygun bir donör bulunarak, yüreği yenilenir. Kendisi, kendisine takılanın bir delikanlı kalbi olduğunu söylese de, yakınları hayır, sen artık bir genç kız kalbi taşıyorsun diye sevgi sözleri söyleyecektir. Ayhan'ın biriken şiirleri, Şadan'ın öngördüğü ZAMAN ÇİÇEĞİ adıyla kitaplaşır. Şairimiz artık kurtulma hızını almıştır. Sıra gelir ikinci kitaba. O da ülkemizin tanınmış yayınevi Papirüs tarafından 2005'de yayımlanır : ORTAK KALPLER TÜRKÜSÜ. İki kitabında baskıları çabucak tükenir. Eski Türklerin ozan babaları gibi, toplumsal olaylara, toplumcu öncülere akrostiş şiirler yazar. BİR ÇIKIN ŞİİR Verba volant, scripta manent tir; söz uçar, yazı kalır ya, sıra gelir kitapların yeni baskısına. Şairimiz yine çalar sizin Muğlalı Şadan'ın kapsını: Al bakalım hemşerim. Bunları kitaplaşmaya değer bulursan, isim babası ol! Şadan'ın mukadder soruya yanıtı hazırdır: BİR ÇIKIN ŞİİR: T. AYHAN ÇIKIN sözleri dökülür dilinden. Bu kitaptaki şiirler mi? Görünen köy kılavuz istemez. Ben sizin genel vekiliniz değilim! Okuyun ve hükmü kendiniz verin. İşte bu kadardır Ayhan ÇIKIN ve bir ÇIKIN şiiri üstüne yazacağım. Sihirsiz kalın, şiirsiz kalmayın. T. Ayhan ÇIKIN'dan ZEYTİN DALININ UCUNDAKİ GÜZEL ADAM: UĞUR MUMCU (22 Ağustos1942, Kırşehir 24 Ocak1 993, Ankara) T. Ayhan ÇIKIN* t.ayhan46@gmail.com Zeytin dalının ucundaki güzel adam Karanlığın kapısındaki yarasalar Seni namlunun ucuyla değil Hain bir pusuda vurdular. Hangi karanlık düşler Kaplarsa kaplasın o burcu Senin aydınlık düşlerinle Işıklandıracağız canım güzelim yoldaşım Uğur Mumcu!.. * Prof. Dr. - Emekli öğretim üyesi -12-

13 Yaşam Esintileri ADABELEN BİTMEYEN YARIŞ Etem ORUÇ Dağlarda kar, sokaklarda ayaz, rüzgârın yoksul aradığı, kuşların saçaklara sığındığı, yelin ustura gibi kestiği günlerdeyiz. Böylesi günlerde dışarı çıkamayınca anılara dalar, düşler aleminde dolaşırım. Karıncalı Dağ, Gökbel, Arapdede derken Şeytanlı Kavak'a doğru inerim. Dereden akan ak köpüklü sulara karışır anılarım. İnsanın anayurdu çocukluğunun geçtiği yerdir, derler ya çocukluğumu, anamdan dinlediğim dünyaya gelişimi anımsarım 1947 yılının sımsıcak bir yaz günü. Her yer cırcır sesi. İncirler yeni ermiş, bir avuç kadar incir vardı sergide derdi anam. Yoksulluğun gözü kör olsun, anam eli belinde, ekin biçmeye gitmiş Dağdibi'ne. Bir sancı, bir sancı utancından diyememiş annem kimseye bir şey. Atmış kendini mor, beyaz çiçekli hayıt ağaçları arasına, kıvrana kıvrana doğurmuş beni. Kesmiş göbek bağımı, belemiş püren, kekik kokulu otlara dönmüş tarlaya. Fatma Nine koşmuş yanına, vurmuş dizine: Fadime kadın nur topu gibi bir oğlan doğurmuş, gelsenize! diye. Belki de ben bu yüzden çok severim püren, kekik, mersin, çam kokusunu. Ne zaman içim sıkılsa dağlara, kırlara koşarım. Her şey başladığı yerde biter, derler ya ben de doğduğum yerlerden beslenirim. Yazılarımın ana kaynağı da onlar olmuştur hep. Kardan adam yaptığımız, inek, koyun güttüğümüz, erik, kayısı çaldığımız o çocuksu günler. Ve Karapınar Köyü'nde ilkokula başladığım yıllar. Çocuktum, ufacıktım, / Buldum yerde bir erik, / Kaptı bir alageyik, / Hemen düştüm peşine. Yılalrca o alağeyiğin peşinde koştum ben. Onurluyduk, gururluyduk, yamalı da olsa çorabımız, ayakkabımız Öğretmenimiz, Cahit Külebi'nin Atatürk Kurtuluş Savaşında şiirini okuturken dağlarda yankılanırdı sesimiz. Biz biliriz bizim işlerimizi / İşimiz kimseden sorulmamıştır./ Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle, / Başımız bir kere eğilmemiştir. Nasıl gurulanırdık, efeler gibi dimdikti başımz. Davranı ya deli gönül davranı,/ Kemal Paşa dinlemiyor fermanı, / Anası, bacısı, kızı, kızanı, / Bizim gibi millet görülmemiştir. Bu dizeler bana Turgut Özakman'ın Şu Çılgın Türkler yapıtını anımsatır. Yeter gayrı! dersek, kimse duramaz önümüzde. Babam Nazilli Numune Çiftliği'nde gece bekçisiydi. Nazili Merkez Ortaokulu'nda okudum ortaokulu. Her gün okula giderken Demirci Mehmet Efe'nin oturduğu kahvenin önünden geçerdim. Her görüşünde : Kahveci bu çocuğa çay, simit, peynir getir! diye bağırırdı. Ben çekine çekine saldalyeye otururken o başlardı anlatmaya: Mehmet Ali deden benim yanımda kızandı. Kurtuluş Savaşı'nda çok kahramanlıklar gösterdi. Erken ayrıldı aramızdan, mert, dürüst biriydi. Ben de senin dedenim. Derslerine iyi çalış, zayıfın olmasın, derdi. Hem korkar, hem de çok severdim. Yoksulduk, Ortaklar Öğretmen Okulu'na gitmesem sanırım okuyamazdım. Adabelen dediğimiz bu okul yoksul çocukların kabesiydi. Şair Mesut Tarcan Öğretmenimi, İsmet Tarcan'ı orada tanıdım. Sevgi pınarı öğretmenlerdi. Onları tanıdıkça ufkum genişledi. Türk Dili, Varlık dergilerine abone yapardı Mesut Bey. Şiir denemelerimizden seçerek o dergilerde yayınlatırdı. Atatürk'le ilgili bir şiirim yayınlanmıştı Türk Dili Dergisinde. Nasıl sevinmiştim, sabaha değin koynumda tuttum dergiyi. Belki de ilk mayanın atılışıydı. Ne kadar şanslı biriydim ben. İzmir Eğitim Enstitüsü'nde İrfan Kantarcı ve Özlem Hanım Türkçe öğretmenlerimdi. Onların dersleri ders değil de bir şölendi benim için. İçimden ılık ılık çağlayanlar akardı. Dünya klasiklerini inceliyorduk harıl harıl. Kompozisyonlarımızın iyi olanlarına bastırdığı kitapta yer verirdi İrfan Bey. Uçardık havalara Siirt- Eruh'tan başlayan öğretmenlik yaşantım, Isparta, Denizli, Aydın, Nazilli derken 30 yıl bitivermiş. Emekli olunca yoğunlaşan yazma çalışmalarım, basılmış 8 kitap ve basılacak onlarca kitap, deneme, şiir Ömür yeter mi bilmem ki Bazen çok dinç hissediyorum kendimi, dağlara taşlara vurup geziyor; araştırıyorum. Bazen de bitkin, yogun oluyorum. Celal Sahir Erozan'ın yıllar önce ezberlediğim şiiriyle avunuyorum: Başımla gönlümü edemedim eş, / Biri altmış yedi, biri yirmi beş / En sonunda sardı bacayı ateş. / Başım dedi:dinlen, gönlüm dedi: Koş! / Başım dedi: Durul, gönlüm dedi: Coş / Başım yüreksizdi; başım başıboş, / Varlığım arada kaynadı gitti, derken bir şeylerin bittiğini anımsıyorum. Yaşam dediğin bir tadımlık bir düş, ölüm umrumda değil de ülkemdeki gelişmeler korkutuyor beni. Bilginlerin aydınlatamadığı toplumları şarlatanlar aldatır, diyorlar ya biz de böylesi günler yaşıyoruz. Korkum, kuşkum torunlarımıza yüzakı bir ülke bırakamamak. Tenler ölse de tinler ölesi değil, ben ruhların ölümsüzlüğüne inanırım. Che Guevara'nın dediği gibi: Hayatta öyle şeyler yap ki; kazandığın şeyler kaybettiğine değsin. Suçluluk duygusundan sıyrılabilsem rahat öleceğim, ölüm de gam değil hani. Bülent Güldal dosttun: Bana türküler söyle öyle öleyim / Kuytu bir köşede sesinle dinleneyim. Ölüm, türkülerle gelecekse hoş geldi, sefa geldi. -13-

14 Öğrenci ve Öğretmen ADABELEN ÖZDEMİR İNCE ÖĞRETMENİME Muharrem KARATAŞ Hocam bir kâğıt daha alabilir miyim? Bir kağıt, bir kağıt daha.. Haziran ayının sonları bir gündeydi sınav. Bunaltıcı sıcağa aldırmıyor, yazıyor yazıyordum. Aydın Lisesi'nde bir türlü başarılı olamadığım salt bir ders yüzünden aldırmıştım kaydımı Muğla'ya. Turgut Reis Lisesi'nin güneye pencereli bir sınıfında hırsımı alamıyordum felsefe dersinden yılıydı. Sınav sonrasında, Bursa Bölge Ziraat Okulu'nda birlikte okuduğumuz arkadaşlarımızla buluştuk. Yöresel kültürümüzü paylaşır, gurbet ellerde köylü diye çağırırdık birbirimizi. Aşımız, ekmeğimiz birbirine benzer, aynı şiveyi kullanırdık. Amaç ortaklığımız aynıydı. Tez zamanda meslek sahibi olmak, memurluk maaşına kavuşmak, gerekirse o küçük maaşlarımızla aile bütçemize dahi katkıda bulunmak. Bunun için seçmiştik yatılı bir meslek okulunu. Bölüm seçeneğimiz de yoktu aslında. Öğretmenlik, sağlıkçılık, orman okulu, ziraatçılık hangisi denk gelirse. Bir yandan memurluğu cebe koymalı, gerekirse, koşullar elverirse yükseğini düşünmeliydik. O yıllarda lise dengi meslek okulları muadil sayılıyor, mezunları üniversite sınavlarına alınmıyorlardı. Hatta meslekleriyle ilgili dallara bile kabul edilmiyorlardı. Bunun için ilk duvarı aşmak, altı derslik fark dersleri sınavını vererek, genel lise mezunu olmak gerekiyordu. Bu nedenle yolum düşmüştü Muğla'ya yerleşik oturanı bulunan o yılların Muğla'sında herkes birbirini bilir, konuşmasalar bile birbirlerine selam vermeden geçmezlerdi. Aynen, doğup büyüdüğüm, o yıllarda da memuriyet görevimi sürdürmekte olduğum Çine gibi. Sohbet sırasında nasıl olduysa, Muğla Merkez Ortaokulu ve Özdemir İnce konu edilince oturduğum yerden nasıl kalktığımı dahi hatırlamıyor, soluğu Merkez Ortaokulu'nun kapısında alıyordum. Mutlaka görüşmeliydim kendisiyle. 64'ten beri hiç görmemiştim; ya beni tanımazsa kuşkumu yenmeye çalışıyordum öte yandan. Tanımazsa, Çine Ortaokulu'nda şöyle öğrenciydim, filancayla aynı sırada otururdum, bir dersimizde şöyle bir olay olmuştu kurgularımı devreye sokmaktı niyetim. Öğle arasıydı. Tam görüşebileceğim zaman diye düşündüm. O'nun için en uygun çalışma zamanının öğle araları olduğunu bilirdim. Çine'de de aynıydı. Öğle araları okulda olur, yazılı kağıtlarını o zaman okur, edebiyatla ilgili çalışmalarını o zaman yapardı. Boşluktan bolca yararlanırdı. Tesadüf, kapının önünde bulduğum ilk kişiydi. Heyecanım duygularımı bastırıyordu. Çok kısa bir tereddütten sonra, Muharrem, ne işin var buralarda diye seslenişi, bir süredir beynimi kemirmekte olan ya beni tanımazsa kuşkularımı boşa çıkarıyordu. Ayrıca, beş sene sonra dahi unutulmamış bir öğrenci olmanın gururunu yaşatıyordu bana. Uzun bir ders yılını birkaç dakikaya sığdırıyor, hızlandırılmış bir filmi sokuyordum devreye.. Çine Ortaokulu son sınıfta 3-B şubesindeydim. Sınıflarımızın yarı öğrencileri Fransızca, yarı öğrencileri İngilizce okurlardı. Ben İngilizce okuyanlardandım. Böyle olunca, ders saatinin adı (yabancı dil) olur, A şubesinin Fransızca okuyanlarıyla B şubesinin Fransızca okuyanları bir sınıf, A şubesinin İngilizce okuyanlarıyla B şubesinin İngilizce okuyanları ayrı bir sınıf oluştururdu. Hem Fransızca dersini, hem de İngilizce dersini ayrı saatlerde aynı öğretmen okuturdu. Asıl görevi Aydın Lisesinde Fransızca öğretmenliğiydi. Haftanın iki gününe sığdırdığı bu ek görevi için Çine'ye gelir giderdi. Dersimize ilk geldiği gün, yazı tahtasına ' Özdemir İnce, 1936, Mersin' yazmıştı. Uzunca sayılabilecek boyda, atletik yapılı birisiydi. Sporumsu giyinirdi. Büyük cebinin üzerinde küçük bir cebi de olan bir ceket taşırdı sırtında. Bizlerle hoş sohbetti, bizlere yakındı, o devirdeki öğretmen korkusu imajını yıkarcasınaydı davranışları. Ama, yazılı sınavlarda kuş uçurtmazdı sınıfta. ' Kopya çekmek yok ulan şakirtler ' uyarısı hala belleğimdedir. Gazi Eğitim Fransızca -14-

15 öğretmenliğini bitirdiğini, öğrenmeye çalıştığı İngilizceyi, İngilizce öğretmeni eşi Ülker İnce'nin yardımıyla geliştirdiğini anlatmıştı bize. Hatta, bitirme sınavlarımıza getirdiği Ülker Hanım'a, iyi bir öğrencisi olduğumu söylediğinde bayağı bir ayrıcalık yaşamış, gururlanmıştım kendimce. Özdemir İnce ve Muğla Merkez Ortaokulu.. Bu iki kavramı bağlantılamakta zorlanmış, algılamakta çelişki yaşamıştım bir ara. Aydın Lisesi'nden Muğla Merkez Ortaokulu isteğe bağlı bir atama olmamalıydı. Köy Enstitülü ilkokul öğretmenlerimizin aşıladığı Atatürk bilincimize, ortaokulda eklediği değerli katkıları yadsınılacak bir gerçeklik değildi. Muharrem, beni sürdüler buraya sözleri, soramadığım sorunun yanıtıydı aslında. O gün ilk kez duyduğum sürgün kavramı, memurluk yaşamımız sürecinde üstümüze yüklenen ve kanıksadığımız baskı unsuru olmalıydı. İyi çalışmanın, üretkenliğin, yurtseverliğin dikkate alınacak özellikler olmadığını, yandaşlığın, duymama ve görmeme politikasının önemli bir boyut kazandığını ilk o zaman anlamıştım. Atatürk ilke ve devrimlerinin örselenmeye başlandığı ve buna karşı dik duranların suçlu görüldüğü yıllar olmalıydı. Özdemir İNCE Hocam'ı yaşam sürecimde merakla ve gururla izlemeye çalıştım. Öğretmenliği bırakmasının ardından üstlendiği TRT'deki çeşitli ve başarılı görevlerini, Fransızca çeviri çalışmalarını, şiir ve kitap çalışmalarını, aldığı ödülleri gördükçe, işte benim öğretmenim övüncümü paylaştım çevremle. Hürriyet Gazetesini O'nun köşesi için okudum yıllarca. Sonrasında Aydınlık Gazetesi nin sürekli okuyucusu olmaya başladığımda, kendilerini de gazetemde bulmamla büyük mutluluk yaşadım. İki yıl boyunca heyecanla takip ettiğim köşesinden cesurca saçtığı ışıktan bolca aydınlanmaya çalıştım. Gazetedeki son yazısı Düşündüm de okuduğum, köşe yazarlığı ile edebiyat arasındaki uzlaşmazlık bağlantısı vurgusunu irdeleyebilmemin ince ayrıntılarına yormaya çalıştım kafamı. Bu yazısından bir ay önce kaleme aldığı Düşünmek İstiyorum un ardından gelen bu yazı, düşünme sürecinin gazete yazarlığını noktalama yönünde geliştiğini gösteriyordu. Olsun varsındı. O'nun günümüze değin yazdıkları, bundan böyle de yazacakları vardı. Geride bıraktığı kitaplaşmış eserleri, güncelde ise bilgilerini ve görüşlerini yansıtabildiği bir internet sitesi vardı. Yeter ki bizim yararlanabilme yetimiz öne çıkarılmalıydı. Tanıyabilmiş olmanızı önemserim öğretmenim. Lakin, oldukça yoğun geçirilmiş elli yılın öncesinde kalan lokal bir yaşanmışlığın, unutulmuşlar arasında yer alabileceğini de olası bulurum. Size ulaşabilerek, paylaşımda bulunabilme olanağını elde ettiğim duygularım nedeniyle, yıllardır içimi kemirmekte olan kemirgenlerden kurtulmuş olmanın sevincini yaşıyorum. Sizi de bu sevincime ortak etmek, ne büyük mutluluk diye düşünüyorum. Saygılarımla birlikte, mutlu bir yaşam diliyorum size. Ülker Öğretmenime de saygı ve selamlarımı gönderiyorum. (07 Temmuz 2014) Not: Bu yazımı Özdemir İnce Hocamla da paylaşmış olmaktan mutluluk duyuyorum. BOZ URBALILARDI Rah im GÜR rahimgur@hotmail.com Anadolu tarlalarından derilmiş buğday gibiydiler Halkın çocuklarıydılar, Beslenip sağaltılarak gümrahlaştılar. Ninnilerle masallarla oyunlarla coştular Kültürle beslenip beceriyle donandılar Özlemi geceye sarıp günü paylaşanlardı. Yoksul halkının kara kalemini defterini Yetim hakkıyla verilen kitabı ekmek bildiler Öpüp başına koyarak kutsallarına aldılar Bilekle üretip akılla düşünmeyi deneyerek Yaratmaya üretmeye düşünmeye doğaya tutkulu Çıkış yolunun aydınlığını zorlayanlardı. Doğayı insanı çiçeği böceği doğuştan anlayan Ak kâğıda kara yazıya hasret evlerin çocuklarıydılar. Yalınayak, eski şayakla gelip boz urbalandılar Mandolin sesine kitap kokusunu katıklayıp yaşadılar. Kol kola oynayıp diz dize ağlayan kardeş oldular. Yirmi bir kaynaktan yunup yıkanıp el alanlardı. On üç yılda on beş bin olan boz urbalılardılar Tahta bavul ve mandolinle Anadolu'ydular Ben yoktu biz vardı en büyük gönenç halktı On beşler kaç kuşak katlandı Anadolu'da ölçmediler Aydınlık yarınların yorulmaz devrimcileriydiler Anadolu aydınlanmasının güneşi boz urbalılardı. -15-

16 Eğitim ADABELEN SUÇ KİMDE? Rıza YETİM Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bu karanlık açmazın kıyısına neden geldik, nasıl geldik? Bunları bilmezsek, bu sorulara yanıt bulmazsak, olası değil, içine düştüğümüz kör kuyudan öl git çıkamayız. Peki, yanıt nerede? Yanıt, hiç kuşkusuz eğitimde. Eğitim öz olarak, Yetişkin bilincin yetişmekte olan bilince etkisi olduğuna göre suç, hiçbir zaman yetişmekte olan bilinçte olamaz, yetişkin bilinçte, yani bizde olur. Demek ki, yetişkin bilinci iyi yetiştirememişiz. İnsan; insanı insan eden çağcıl, özgür, üretken, bilim ve aydınlıktan yana olan eğitimle eğitilebilir, Pavlov'un köpeği gibi koşullanmış, bellek ve bellemeye dayalı eğitimle değil. Eğer yetişkin bilinç, yani bizler, çağcıl bir eğitimle yetiştirilmiş olsaydık, her ne olursa olsun, karanlığa geçit vermezdik. Önemli olan, nicelik değil, nitelik. Nitelikli yetişkin, sayıca az da olsa, çoğunlukta olan nicelikli olanlardan her yönden daha etkilidir; nicelikli olanları, yani, beklediklerini bu dünyada değil, öbür dünyada arayanları, ellerinden tutup ancak nitelikliler aydınlığa çıkarabilir. Ürkmez korkmaz, geri çekilip teslim olmaz, her zaman gerçekleri ve doğruları söyler, karanlığı değil, aydınlığı imler, inancından ödün vermez, ölse bile geri adım atmaz nitelikli olanlar. Çünkü onlar, tutarlıdır. Çünkü öz çıkarını değil, toplumun çıkarını, toplumun yararını düşünürler. Özverilidirler, yaptıkları için karşılık beklemezler. Dirençlidirler, yapıp başarmak istedikleri konularda tüm engellemelere karşın, geri çekilmez direnirler, ödün vermezler. Savaş eridirler, savaşımdan geri durmazlar. Var mı böyle aydın şimdi Türkiye'de? Yok diyemeyiz, ama yeterli değil. Çünkü çağcıl olmayan herhangi bir eğitim kurumunu bitirmek, belirli orunlara yükselmek yetmiyor. Önce insan olmak, kendini bilmek gerekiyor. Eğer kendini bilirsen, yüreğin ve usun, sevgiye de, bilime de, özgürlük ve aydınlığa da açık olur. Seversin insanları, seversin halkını tıpkı Atatürk'ün, Hasan Ali Yücel'in, İsmail Hakkı Tonguç'un sevdiği gibi. Usunla ellerin birlik olur üretip yaratmak için. Aydınlığa doğru yürürken hiçbir engelden korkmazsın. İnsanları kandırıp soyanlara, emeğe düşman olanlara, kadınları kızları insan olarak görmeyenlere, ulusal birlik ve yurt bütünlüğünü bölüp parçalamak isteyenlere karşı, doğa ve sanat düşmanlarına karşı; en önemlisi, seni insan yerine koymayanlar var ya, işte onların zulüm ve işkencelerine, korkutma ve yıldırmalarına karşı dik durup hiç yılmayacaksın ki, gerçek aydınlığın belli ola. Korkup yılmayacaksın ki, karanlığın kuyusuna düşmüş olan ulusal eğitimi kurtarabilesin. Herkes görüyor biliyor ki, eğitim diye bir şey kalmadı bugün Türkiye'de. Yavrularımıza yazık, Atatürk'e karşı ayıp, Tonguç babaya karşı saygısızlık! Kör müyüz, neden görmüyoruz gözlerimizin önünde olup bitenleri? Çocuklarını seven, çocuklarını kendi canlarından bile üstün tuttuğunu söyleyen analar babalar nerede? Bu ne kadar büyük aymazlık, bu ne kadar korkunç bir tepkisizlik ve teslimiyet? Besbelli, bu ülkenin insanı iyi eğitilmemiş değil, tam tersine kötü eğitilmiş. Böyle bir eğitimle iflah olmayacağımız ortada. Hele bin dört yüz yıl geriye götürülmek istenen, insanı insanlıktan çıkaran, bilimi, barışı, birliği dirliği, sevgiyi dostluğu ve kadın varlığını yadsıyan eğitim diye yutturulan bu korkunç sarmaldan kurtulamazsak, halimiz nice olur bilinmez. Onun için bu açmaza tez umar bulmak zorundayız. Örneğin, insanı insan eden köy enstitüsü adlı eğitim kurumları vardı. O kurumlar, Atatürkçüydü, aydınlıkçıydı, bilimden ve barıştan, özgürlükten, egemenlikten yanaydı; üretken ve yaratıcıydı, öğrenci odaklıydı, yaparak yaşayarak eğitim ilkesinin uygulandığı özgür alanlardı, sorunlara çözüm üretilen yerlerdi; o kurumlarda kız erkek ayrımı yoktu, eğitim öğretim ve yönetim de öğrencinin elindeydi, oralarda durmadan okunuyor, hep okunuyordu. Peki, bu kurumların eğitim ilkelerinden yararlanarak Atatürkçü eğitim, yeniden düzene sokulup uygulamaya geçilemez mi? Neye olmasın, yetişkin bilinç, ama aydınlıktan yana duran korkusuz yetişkin bilinç isterse, dağlar bile devrilerek düz ova edilir. Bu, hem inanç, hem de duyarlık konusu. Varsa inanç, varsa duyarlık, Kurtuluş Savaşını nasıl utkuyla sonuçlandırdıysak, eğitim savaşını da öyle utkuyla sonuçlandırabiliriz. Yeter ki, eğitime yaşamsal önem veren insanların elleri ve yürekleri bir araya gelip aydınlığa doğru yürüsün. Unutmayalım, güneşin doğmasını bekleyen insan bitmedi, daha çok var ülkemizde. Onlar varken de umut tükenmez geleceğe umutla bakanlara. -16-

17 KÖY ENSTİTÜLÜ GÖZÜYLE 17 NİSAN! Mustafa AĞIR Bugünün gençliği, yaşayanları, iktidara alkış tutanları.. "Köy Enstitüleri" aydınlanma yuvalarının dünü ve bugününü pek bilmezler... Yaşamlarında ciddi emek olmayanların, alınteri olmayanların, Köy Enstitülü gerçeğini bilmeleri, anlamaları olası değildir. Köy Enstitüleri bu ülkede, sömürülen geniş halk yığınlarının uyanışı ve toprak ağalarına, emperyalistlere başkaldırışıdır. Artık yeter aydınlık istiyoruz." diye haykırmalarıdır. İşte böyle karanlık ortamda, ne olursa olsun, tek parti iktidarı CHP vardı. Toprak ağalarının baskılarına, direnebildikleri kadar direndi CHP ve İsmet Paşa. Evet!.. Yüzyıllardır uyuyan insanları uyandırmak ve ayaklandırmak gerekiyordu. Köylü çağın kötü ve karanlık günlerini yaşıyordu. Köye çok yönlü hareket gitmeliydi. Köyü yeşertmek, meyvelendirmek için; bilgi-teknik gitmeliydi. Köyü ve yaşayanları uyandırmak ve canlandırmak köylüye bilgi ışığı getirmek gerekiyordu!.. Bunun için, bu devrim için ise; çağdaş, yürekli cesur devrimci önderler gerekli idi. İşte karanlığın aydınlığa dönüşebileceği hareket başlamak üzere idi. Ülkede sömürücü toprak ağalarının tüm baskılarına karşın; 17 Nisan 1940 yılında 3803 sayılı Köy Enstitüleri kanunu ile, Türkiye'de çağdaşlığın öncüsü olan "Köy Enstitüleri" kuruldu. Köy Enstitülerinin ilk kuruluş tarihi 1937'dir. Köy Enstitüleri, yüzyıllarca ezilmiş, horlanmış, aşağılanmış köy insanının "bilimin mürşitliğinde" yazgısını değiştirme mücadelesinin simgesidir. Bu nedenle tarihteki yerini ve güncelliğini koruyor ve koruyacaktır. Demokrat Parti'nin 1950 yılından iktidara gelmesi ile ne yazık ki. Köy Enstitüleri aydınlanma hareketine karşı bir savaş ve yıldırma saldırısı başladı. Toprak ağalarının ve emperyalist güçlerin baskıları ile, 27 Ocak 1954 yılında, çıkarılan 6234 sayılı yasa ile Köy Enstitüleri "ilköğretim okulları"na dönüştürüldü. Böylece Türkiye'nin aydınlanma ışığı söndürülmüştü. Bu hareketle birlikte, halkın aydınlanma yuvası olan, Halk Evleri'de kapatılmıştı. Demokrat parti döneminde, resmen ülkemizde karanlık dönemi başlamıştı. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu; 'Karanlık dönem' Köy Enstitülerinin kapatılışının acı nir sonucudur. Hukukun yok edildiği, Cumhuriyet Kurumlarının bir bir elden çıkarıldığı, içinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemin sorumlusu elbette ki iktidardır. Köy Enstitüleri Hareketi... Devrimci Cumhuriyet anlayışının bir ürünüdür. O anlayıştaki iktidar olmadan, günümüzdeki 'Köy Enstitüleri' ya da onların günümüzdeki yeni tipleri kurulamaz. Böyle bir iktidar oluştuğunda da modelin yeni toplumsal gerçeklik, eğitim bilimlerinin ve çağdaş teknolojinin verileri dikkate alınarak, yeniden oluşturulması gerekir.. Yaşasaydı Köy Enstitüleri'nin kurucu ismi İsmail Hakkı Tonguç da aynısını gerçekleştirirdi. Bir kez daha yineleyelim. Köy Enstitüleri toplumun en güçsüz ve ezilen kesimine, aklını özgürleştirip, yazgısını değiştirebileceği, yetkinliği kazandırmak amacıyla kurulmuştu.. Ne var ki ömrü kısa oldu... Rahmetli İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel'i saygıyla anıyorum. Köy Enstitülerinin anlatmak istediği galiba böyle bir şeydi: -17-

18 Nice 17 Nisanlara ADABELEN AYDINLANMA IŞIĞI Ahmet M. EGEMEN Dünya, ikinci kez paylaşım sürecini yaşarken, ülkemizde devlet bütçesinin bir bölümü, insanın geliştirilmesine ayrılmış, bu yönde eğitime yatırım yapılmış ve 17 Nisan 1940 tarihli 3803 sayılı yasayla, KÖY ENSTİTÜLERİ 'nin oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bu tarihten itibaren, tarım işlerine uygun, geniş arazisi bulunan köylerde ya da onların yakınlarında Köy Enstitüleri kurulmuş, böylece köy çocuklarının kendi yörelerinde, kuramsal ve uygulamalı bilgi ve becerilerle donanması sağlanmıştır. O yıllarda, büyük oranda okulsuz ve öğretmensiz olan köylerimize, öğretmen yetiştirmek üzere açılan Köy Enstitüleri'ne, Türkiye'nin her yöresindeki köylerden, ilkokulu bitiren çocuklar arasından, sınavla öğrenci alınmıştır. Bu okullarda öğrenim gören gençler, atandıkları köylerde, üstlendikleri görevleri, başarıyla yerine getirmişlerdir. Köy kökenli aydın kuşağı yaratmayı başaran köy enstitüleri, tüm eleştirilere rağmen kalıcı bir iz bırakmıştır. Köylünün üstündeki feodal ve dinsel baskıları yok edip ona aklın ve mantığın verilerini götürmüştür. Bu okullardan Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Mahmut Makal gibi birçok ozan ve yazar yetişmiştir. Eskişehir - Çifteler Köy Enstitüsü Müdürü M. Rauf İNAN'ın, sınavı kazanan öğrenci adaylarına yazdığı aşağıdaki mektup, Köy Enstitüleri'nin niteliğini, verilen eğitim-öğretimin içeriğini vurgulaması açısından önemli bir kanıttır: Oğlum, Enstitümüze talebe olarak seçildin. Sana müjdeler ve kutlularım. Enstitümüzde hem okumanı, tahsilini ilerletecek, hem de ileri usullerde ziraat öğreneceksin. Bağcılıkta, sebzecilikte, arıcılıkta, tavukçulukta, hayvan bakımında, makine ile ekim, biçim ve harman yapmasında, zahire hazırlamada çalışıp iyice yetişeceksin. Ayrıca bir de sanat elde edeceksin. Dokumacılığı, dikiş makinesi kullanmayı, halı dokumayı, bisiklet ve motosiklete binmeyi, mandolin çalmayı da öğrenebileceksin. Burada, çok çalışman ve iyi yetişmen için her şey var Senden, yalnız çalışmak Savaş yıllarına rağmen, ulusumuzun AYDINLANMA IŞIĞI olan Köy Enstitüleri'yle, -18- ülkemizdeki okul sayısı üç katına, öğrenci sayısı ise dört katına çıkarılmıştır. Böylece Köy Enstitüleri'yle, ulusumuzun bilinçlenmesi ve ülkemizin gelişmesi, çağdaş çizgide ivme kazanmıştı. Ancak aydınlanmaya karşı olanların rahatı ve huzuru kaçmıştı. Bazı politikacılar, çağdışı eski yaşam biçimini ulusumuzun kaderi olarak belirlemişlerdi kendilerince. Çıkarları için tehlike olarak gördükleri bu eşsiz projeye son verme başarısına (!) ulaşmışlardır sonunda O dönemin bu siyasetçileri, Köy Enstitüleri'nin mimarlarından olan İsmail Hakkı TONGUÇ 'un ; İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenmesiyle elde edilecek zaferdir Köy Enstitüleri'nin iç yapılarında, öğrencilerin kendilerini idare etmeleri ilkesine dayanan bir gelişim sağlanacaktır. Bu kurumların varoluş nedeni, kişilik eğitimi olacaktır Kişilik eğitimin temel direği, demokratik eğitimdir sözlerini özümseyebilselerdi ve kişisel beklentilerinden çok, ulusun çıkarlarını gözetselerdi eğer, Türkiye başka bir Türkiye, belki dünya da başka bir dünya olurdu şimdi. Türkiye; Dünyanın ikinci kez paylaşım savaşında, Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine dayanan başarılı bir dış politika izlemiş ve tüm dış baskılara karşın, tarafsız kalmayı başarmıştır. Bu durumdan yararlanmak isteyen, Sovyetler Birliği savaşın sonlarına doğru, Türkiye'den Kars, Artvin ile Ardahan'ı ve Boğazlar'da askeri üs kurmayı istemiştir. Bunun üzerine Türkiye, ABD'den askeri destek isteğinde bulunmuştur. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamış, karşılığında ise; Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini, Milli Şeflik, Beş yıllık kalkınma planları ve Köy Enstitüleri gibi uygulamaların da kaldırılmasını önermiştir. Ayrıca 1946 yılında hükümet, yaklaşan seçimleri yitirme kaygısı duymaya başlamış ve bu durum, iktidardaki karşıt milletvekillerinin Köy Enstitüleri'ne karşı örgütlü kampanyasıyla örtüşmüştür.. Halbuki 'tutucu çevrelerin yoğun eleştirileriyle karşılaşan ve toplam sayısı yirmi bire ulaşan Köy Enstitüleri, kısa sürede, yirmi bin mezun vermeyi başarmıştır. Anadoludaki karanlıkları, yirmi bin ışık,

19 aydınlatmaya başlamıştı o tarihlerde. Ancak bu süreç çok kısa sürmüş, 1947'de yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışı değiştirilmiştir. Programında ve yapılanmasındaki kuruluş hedeflerinden de uzaklaştırılmış, daha sonra ise, sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için, iş içinde eğitim" ilkesinden vazgeçilerek, üretimin eğitim ile olan bağı koparılmıştır. Bu olumsuzluk sürecinin oluşmasına etki eden gelişmeler olarak: a) TBMM'de görüşülen, Toprak reformuna yönelik Çiftçiyi Topraklandırma Yasası tasarısına, Aydın, Eskişehir ve İçel milletvekillerinden tepkiler gelmesi, b) 19 Mayıs demeçlerinde siyaset ve düşünce yaşamında demokrasi ilkelerine daha çok yer verileceğinin vurgulanması üzerine, dört milletvekilinin yasama organının yürütme üzerinde tam bir denetleme kurmasını içeren bir önerge vermesi, c) Bu önergenin (Dörtlü Takrir'in) reddedilmesi ve dört milletvekilinin istekleriyle ilgili ısrarlı davranışları üzerine, bazılarının partiden ihraç edilmesi, bu ihraçları protesto eden milletvekillerinin istifa etmesi ve bunların önderliğinde, Demokrat Parti'nin kurulması, d) Köy Enstitüleri'ne yöneltilen öğrencilerin bir örnek giysisi ve müdürün bile aynı giysiyi giymesi, öğrencilerin yönetime katılması, karma eğitimin söylentilere yol açması, okul yapımında köylülerin sorumlu tutulmalarının köylülere angarya gelmesi, öğrencilerin okullarının inşasında çalıştırılmalarının hoş görülmemesi, köylere atanan öğretmenlerin yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşaması, ağaların seçtirdiği milletvekillerine yakınması, durmaksızın baskı yapması, eleştirilerinin yoğunluk kazanması, söylenebilir. Ayrıca,1950 seçimlerinden sonra; TBMM'deki parlamenterlerden bazılarının, oluşan çağdaş siyasi ve toplumsal yapıya yönelik bir atak başlatarak, Köy Enstitüleri'nin kapatılmasına zemin hazırladıkları yadsınamaz bir gerçektir. Bu süreçte, Eğitimin üretim için yapılmalıdır amacından uzaklaşılmış ve Köy Enstitüleri'nin işlevi azaltılmıştır. Bu kurumlar 1951'de, klasik ilköğretmen okullarıyla birleştirilerek geleneksel eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülmüş ve ne yazık ki 1954'te tümüyle kapatılmıştır. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve M. Rauf İnan, Köy Enstitüleri'nin kapatılmasının nedeni olarak, yapılan devrimlere,atatürk karşıtlarınca başlatılan bir hareket olduğunu söylemişlerdir. Bu saptamanın en belirgin kanıtı, TBMM'deki bütçe görüşmeleri sırasında bir milletvekilinin Köylere giden bu enstitü mezunları, kendilerini birer ATATÜRK zannediyorlar. sözüdür. Ancak, bu söyleme en güzel yanıtı, Hasan Ali YÜCEL; Bu çocukların her birinin birer ATATÜRK olması temenni edilir!.. diyerek vermiştir Günümüzde; YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ, yayınları ve etkinlikleriyle; Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç' ların öncülük ettiği aydınlanma ateşinin kıvılcımlarıyla AYDINLANMA IŞIĞI'nın ışıldaması için başarılı çalışmalar yapmaktadır. Böylece Köy Enstitüleri ruhunu canlı tutup bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktadır. İsmail Hakkı TONGUÇ'un; Önemli olan isim değil, özdür. Bu ulus gelecekte, kendi gerçeklerine özgü, Köy Enstitüleri benzeri kurumları mutlaka kuracaktır sözleri doğrultusundaki üstün çabaları ve yoğun emeklerinden dolayı onları gönülden kutlamak gerek. Yazımı sonlandırmadan önce, bilindik bir anekdotu paylaşmak istiyorum; ancak, biraz değişiklik yapıp Köy Enstitüleri'nin ruhuna uyarlayarak: Senfoni Orkestrası Anadolu'nun kırsal kesimlerinde Klasik Türk ve Batı Müziği konserleri vermektedir. Yine böyle bir konser sonrası, halkın konser ile ilgili görüşlerini almak isteyen bir gazeteci, yaşlı izleyicilerden birine sorar: - Konseri nasıl buldunuz? diye. Yaşlı izleyici yanıtlar; - Bizim köy, köy olalı böyle zulüm görmedi!.. -!!!.. Gazeteci çok şaşırır. Başka bir izleyiciye dönerek: - Gerçekten çok mu kötüydü? sorusunu yöneltir. O izleyici ise: - Emmi böyle bir müzik türüyle ilk kez -19 -

20 karşılaştığı için, bu şekilde tepki verdi kanımca. Ancak, Senfoni Orkestrası'nın Anadolu'nun kırsal yörelerinde böyle konserler vermesi takdir edilecek bir uygulamadır. Halkımız ile çağdaş dünyayı buluşturmak, onlara sanatsal değerleri tanıtmak ve müziğin evrensel özelliğini hissettirmek çok önemli Müzisyenlerimizi ve emeği geçenleri tebrik eder, kutlarım dedikten sonra: - Ama yine de bir eleştiri yapmadan geçemeyeceğim Orkestra son bölümü çalarken, Kemanlar, fa diyezleri, fa natürel olarak çaldı. Piyano ise, es yapmayı unuttu -!!!..Siz bunları nereden biliyorsunuz? Müzisyen misiniz? Eğitim düzeyiniz nedir? - Bu köyün öğretmeniyim KÖY ENSTİTÜ Mezunuyum -!!!.. (Not:2.izleyicinin yanıtı, köy enstitüsü mezunlarının niteliğini belirtmek için tarafımdan kurgulanmıştır.) Ayrıca gazeteci-yazar Yılmaz ÖZDİL bir yazısında; Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek ezgisini belleklerimize yerleştiren Berkant'ı, Köy Enstitüsü Ruhu'nun Türkiye'ye armağanı olarak tanımlamıştır. Yazar; Köy Enstitüleri'nin eğitim-öğretim tarihimizin en önemli parçası olduğunu vurgulamış, Berkant'ın yaşamından örnekler vererek ; Hasanoğlan Köyü'nde dünyaya geldiğini, Köy Enstitüsü Ruhu yla büyütüldüğünü, o günün koşullarında, ilkokuldayken mızıka ve akordeon, ortaokuldayken ise piyano çalmaya başladığını, on sekiz yaşına geldiğinde, orkestra kurduğunu ve saksafon çaldığını belirtmiştir. Bu da köy enstitülerinde sanata ne denli önem verildiğini ortaya koymaktadır. Bu iki anekdottan sonra, yazımın başındaki; Çifteler Köy Enstitüsü Müdürü M. Rauf İNAN'ın okula çağrı mektubu nu, bir kez daha okumak gerekiyor. Köy Enstitüleri'nin, ülkemizin kalkınması ve ulusumuzun aydınlanmasındaki yerini, değerini, niteliğini, verdiği eğitim-öğretimi anlatmak için başka söze gerek var mı bilmem? Kaynaklar;1-Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları. 2-Vikipedi ( Özgür Ansiklopedi ) Çocuktan Büyüklerine: Biliyor musunuz?.. Hüseyin YAŞAR* huseyinnyasar@hotmail.com Sürekli büyüdüğümü Sürekli değiştiğimi Sizden doğmama rağmen Sizden farklı olduğumu biliyor musunuz? Öğretilmeyi değil, öğrenmeyi sevdiğimi Yaptığım doğru ve yanlışların sonucunu Mutlaka görmek ve Yaşamak istediğimi biliyor musunuz? Yanlışlarımın, benim doğruya olan uzaklığımı gösterdiğini, Yanlışlarım oranında doğrulara yakın olduğumu, Tek yanıtlı testlerinizle tek tip adamlığa doğru gittiğimi, Giderek koyunun kurt ile gezemeyeceğini biliyor musunuz? Bir dağ yamacı, bir vadi olduğumu, Sizin sesinizi yankılandırdığımı, Şiddetin şiddeti, mutluluğun mutluluğu seslendirdiğini, Çamdan armut değil, kozalak düştüğünü biliyor musunuz? Öğrenmede meraklı olmamın şart olduğunu, Merakımın ilkokuldan bu yana giderek azaldığını, Okula/dershaneye hep ''aheste '' geldiğimi, ama Paydosta, büğelek tutmuş dana gibi okuldan/dershaneden Neden ve nasıl kaçtığımı biliyor musunuz? Çabalarımın fark edilmesini ve takdir edilmesini Bundan dolayı adımın anılmasını Yanlışımda köşeye sıkıştırılmamam gerektiğini Sıkışınca yalana başvurabileceğimi biliyor musunuz? Her konuştuğunuzu tam olarak duyamayabileceğimi Her duyduğumu tam olarak anlayamayabileceğimi Her anladığımı tam olarak yerine getiremeyebileceğimi Yerine getirirken hatalar yapabileceğimi biliyor musunuz? *Emekli Coğrafya Öğretmeni -20-

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR RENKLER Ben bir küçük ressamım Pembe sarı boyarım Yeşil yeşil ormanlar Mavi mavi denizler Turuncudur portakal Gökte sarı güneş var Fırça kalem ve kağıt Olmazsa resim olmaz Reklerle oynamaktan Hiç bir çocuk

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Türk toplumlarında ilk kez medrese denen eğitim

Detaylı

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1 by Mehmet- omeruslu06 1 3. Bayrağımızdaki hangi renk daha fazladır? 1. Sınıfımızdaki arkadaşlarımızın her siyah A. B. kırmızı birinin farklı güçlü yanları var. Mesela, Elif. Çizdiği resimleri Ahmet beyaz

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0 SAKA (SAtır KApama) Kişi Sayısı: Yaş grubu: Oyun Türü: 2 (ve üstü) 8 yaş ve üstü Kelime şifreleme SAKA oyunundaki her bir oyuncu (bu açıklamada 2 adet oyuncu olduğu varsayılacaktır), Kayıp Hattat 1 12

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur. 33 Ders 4 Günah Bir dostunuzun size, içi güzel şeylerle dolu ve bütün bu güzelliklerin tadını çıkarmanız için bir saray verdiğini düşünelim. Buradaki her şey sizindir. Dostunuzun sizden istediği tek şey,

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar. Edatlar (ilgeçler) Tek başına bir anlam taşımayan, ancak kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında belirli bir anlamı olan sözcüklerdir.edatlar çekim eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU 25 Ders 3 İnsan Bir gün ağaçtan küçük bir çocuk oyan, ünlü bir ağaç oymacısı hakkında ünlü bir öykü vardır. Çok güzel olmuştu ve adam onun adını Pinokyo koydu. Eserinden büyük gurur duyuyordu ama oyma

Detaylı

iyi günler sevgili ilk yar'larımızın değerli dostları, Bugün geçmişlere gideceğiz, çünkü yakınlarda kulaklarını çok çınlatmıştık... Ne kadar güzel bir örnek çalışmaydı öğretmenlerimizin sevgili Ahmet Hocamızın

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti Ekim 01, 2016-1:20:00 Başbakan Binali Yıldırım, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü dolayısıyla Seyranbağları Huzurevi

Detaylı

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali Aşağıda verilen isimleri örnekteki gibi tamamlayınız. Örnek: Ayakkabı--------uç : Ayakkabının ucu İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali Kalem sap Çanta renk Araba boya Masa kenar Deniz mavi Rüzgar şiddet

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Nisan 20, 2017-11:17:00 Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde, 26 ülkeden, "39. TRT Uluslararası 23 Nisan

Detaylı

DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi,

DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi, DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi, 1 / 9 Gönül tamircisi!, Tıpkı, Yunusun dediği gibi: Ben gelmedim kavga için!/benim

Detaylı

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ TÜRK-İŞ Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ 25-27 Mayıs 2012 Nova, İbis Hotel - İstanbul Oturumlar Panel

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ İSMEK İN USTALARI ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ 10-17 MART 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan eserlerin hiçbiri zahmetsiz,

Detaylı

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz. Aşağıda Emek vererek Yazmış olduğumuz yazı ve bilgileri 5 dakika ayırıp okur inceler ve bizden ücretsiz bir örnek kayıt dosyası talep ederseniz. Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

kural tanımayan cafer Adı-Soyadı:...

kural tanımayan cafer Adı-Soyadı:... ilkok Adı-Soyadı:... kural tanımayan cafer Cafer evden çıkmayı pek sevmeyen, gürültücü ve hareketli bir çocuktu. Annesini ve babasını sürekli üzüyordu. Kardeşi Elif ile durmadan kavga ediyorlardı. Elif'in

Detaylı

EYLÜL AYI BÜLTENİ(İnci Taneleri)

EYLÜL AYI BÜLTENİ(İnci Taneleri) EYLÜL AYI BÜLTENİ(İnci Taneleri) KONULAR 1-Okula Uyum Haftası 2-Okulumuzu Tanıyoruz 3-Okul Kuralları BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 1-1-4 Eylül kurban bayramı 2-25 Eylül- 1 Ekim itfaiye haftası 3-Eylülün 3. haftası

Detaylı

ATATÜRK'Ü ANIŞ. Adım-Soyadım:...

ATATÜRK'Ü ANIŞ. Adım-Soyadım:... ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Adım-Soyadım:... Önce kelimeleri tek tek okuyalım.her kelimeyi bir defada doğru okuyana kadar

Detaylı

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz? DEĞERLER EĞİTİMİ SELAMLAŞMA Selam ne demektir? Selâm, kelime olarak; huzur, barış, sağlık ve iyi dileklerini sunma anlamlarına gelir. Selamlaşmak; insanların karşılıklı olarak birbirlerine sağlık, huzur,

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır? 1. (1) Şair yeni bir şiir kitabı yayınladı.(2) Kitap, şairin geleneksel şiir kalıplarını kullanarak yazdığı şiirlerden oluşuyor.(3) Bu şiirlerde kimi zaman, şairin insanı çok derinden etkileyen sesini

Detaylı

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası AHMETLER İLKOKULU Ahmetler Köyü İlkokulu 1947 yılında köylüler tarafından imece yöntemiyle yapıldı. Bundan önce köy odasının alt katında hazırlanan yer, "Mektep" olarak kullanılıyordu. Mektep'te ilkokul

Detaylı

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ -Okul nedir? Okulumuzu tanıyoruz.okulumuzun bölümlerini tanıyoruz. -Okulda kimler çalışır ve ne iş yaparlar öğreniyoruz.

Detaylı

1.KİTAP ATATÜRK ANLATIYOR, ÇOCUKLUĞUM

1.KİTAP ATATÜRK ANLATIYOR, ÇOCUKLUĞUM ATATÜRK ANLATIYOR 1 2 1.KİTAP ATATÜRK ANLATIYOR, ÇOCUKLUĞUM Sahibi Atatürkçü Düşünce Derneği adına: Tansel ÇÖLAŞAN Yazı Kurulu Ayşe Nejla ÖZDEMİR (ADD önceki GYK Üyesi, Matematik Öğretmeni ) Alaattin ATALAY

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Yukarıdaki diyalogda kaçıncı cümlede diğerlerinden farklı türde bir fiilimsi kullanılmıştır?

Yukarıdaki diyalogda kaçıncı cümlede diğerlerinden farklı türde bir fiilimsi kullanılmıştır? 8. Sınıf Fiilimsiler Testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfat fiil vardır? A) Çocuklar, bahçedeki kırık kapıdan girip meyve ağaçlarına çıktılar. B) Arkadaşımın ailesi buradan taşınalı tam iki yıl

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim SİVAS BELEDİYESİ İŞARET DİLİ EĞİTMENİ MUSTAFA EPİK. İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR. İŞBİRLİĞİ İÇİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR MUTLAKA BAŞARILI OLACAKTIR SORU- Bize kısaca kendinizi

Detaylı

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır? 1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır? 1. A. Şehirde yaşıyanlar bazı kurallara uymak zorunda. 2. B. Suriye, Türkiye nin güney komşusudur. 3. C. Kırlarda benbeyaz papatyalar vardı.

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! 11.11.2014 Salı İzmir Basın Gündemi O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! Kazım Erkmen Daha dün gibi hatırlıyorum, İzmirlilerin Yeşilyurt Devlet Hastanesi diye bildikleri o Hatay daki hastanenin Başhekimliği ne

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz? On5yirmi5.com İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz? İmam Hatip Liseleri Son günlerin en gözde hedefi Katsayı, Danıştay, ÖSS ve başörtüsüyle oluşan okun saplandığı tam 12 noktası. Kimilerinin ötekileri Yayın Tarihi

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım. 1. Soru Kitap okumak insanı özgürleştirir. Okuyan insan yeni düşünceler edinir, zihnine yeni pencereler açar. Okumak olaylara bakış açımızı bile etkiler. Kalıplaşmış salt düşünceler, yerini farklı ve özgür

Detaylı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 27.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız Ünsal bey?

Detaylı

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU 2013 BASIN RAPORU ARAPÇA HEYECANI 4 YAŞINDA Son zamanlarda coğrafyamızda meydana gelen politik ve ekonomik gelişmeler, Arapça dilini bilmenin ne kadar önemli olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne

Detaylı

Aslında bugün İbrahim in Mihrac Ural ın kıçındaki ihanet kılıçları yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım!

Aslında bugün İbrahim in Mihrac Ural ın kıçındaki ihanet kılıçları yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım! Aslında bugün İbrahim in Mihrac Ural ın kıçındaki ihanet kılıçları yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım! Bu Mihrac Ural insanı güldürüyor! Erkan Ulaşan ın yazısını okuyunca, dünyada

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci Cihan Demirci ŞİİR KÜÇÜĞÜN ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir Resimleyen: Cihan Demirci 2. basım Cihan Demirci ŞİİR KÜÇÜĞÜN Resimleyen: Cihan Demirci Can Sanat Yayınları Yapım, Dağıtım, Ticaret ve Sanayi Ltd.

Detaylı

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? 3 YAŞ AYIN TEMASI Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar? İskelet sistemi nedir? Ne işe yarar? Aile ve aileyi

Detaylı

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günü parlatan gözler. Havayı yumuşatan nefes. Yüzlere gülücük dağıtan dudaklar. Konuşmadan anlatan kaşlar. Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günaydın...

Detaylı

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak

Detaylı

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden Kavrama 1 ECE KAVRAMA 21102516 TURK 101 Ali TURAN GÖRGÜ SEVGİNİN GÜCÜ 1918 yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden biridir. Şiirlerinde genellikle değişim içinde

Detaylı

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden, Çemberlitaş taki dedesinin konağında büyüyen şair, Amerikan ve Fransız kolejlerinde başladığı ilk ve lise öğrenimini Deniz Lisesi nde tamamladı. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü nü 1924 te bitirince

Detaylı

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI Prof. Dr. Nezih Güven (ODTÜ, Rektör Danışmanı) Doç. Dr. Ayşe Gündüz Hoşgör (ODTÜ,Sosyoloji Blm.) Y. Doç. Dr. Mustafa Şen (ODTÜ, Sosyoloji Bölümü) Bağlantı

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

SES (HARF) BİLGİSİ. Türkçe alfabemizde (abecemizde) 29 harf vardır. Alfabetik sırası şöyledir.

SES (HARF) BİLGİSİ. Türkçe alfabemizde (abecemizde) 29 harf vardır. Alfabetik sırası şöyledir. İSMET ÖZCAN SES (HARF) BİLGİSİ Dili oluşturan sesleri göstermeye yarayan işaretlere (sembollere) harf denir. Türkçe alfabemizde (abecemizde) 29 harf vardır. Alfabetik sırası şöyledir. a, b, c, ç, d, e,

Detaylı

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir. ZAMİR (ADIL) Kitapları dolabın diğer rafına koyalım. Bunları dolabın diğer rafına koyalım. Yukarıdaki cümlelerde koyu yazılmış sözcükleri inceleyelim: ilk cümlede "kitap" sözcüğü bir varlığı kar şıladığından

Detaylı

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN BU ÖDEVİN HAZIRLANMASINDA MUSTAFA NAZIM ÖZGEN BURCU OLGUN GÜLŞAH GELİŞ VE FATMA GEZER TARAFINDAN ORTAK HAZIRLANMIŞTIR. BİLGİSAYAR 1 DERSİ PROJE ÖDEVİ NURAY GEDİK

Detaylı

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız 51. Kütüphane Haftası dolayısı ile 1. Nisan.2015 tarihinde Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulunda Kitap Okumanın Kişisel Gelişim deki

Detaylı

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK Sosyal ve siyasi yaşamda Bodrum un tanınmış simalarından biri olan Nuran Yüksel yaşamını kitap haline getirdi. Nuran Yüksel kitabının sadece kendi

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri 1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü Selman DEVECİOĞLU Gönül Gözü SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ ENGELLİLER BİRİMİ YAYINLARI Yayın No: 4 Editör Prof. Dr. Recep Toparlı Baskı Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Matbaası Kapak ve İç Düzen Sivas Cumhuriyet

Detaylı

TÜRKÇE PAMUK DEDE soruları yukarıdaki metne göre cevaplayınız. 1) Aşağıdakilerden hangisi Pamuk dede nin yaptığı işlerden birisi değildir?

TÜRKÇE PAMUK DEDE soruları yukarıdaki metne göre cevaplayınız. 1) Aşağıdakilerden hangisi Pamuk dede nin yaptığı işlerden birisi değildir? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok TÜRKÇE PAMUK DEDE Pamuk dede hiç durmadan çalışıyordu. Çünkü o çalışmayı çok seviyordu. Her

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

Türkçe. Cümlede Anlam 19.02.2015. Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Türkçe. Cümlede Anlam 19.02.2015. Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler 16-20 MART 3. HAFTA Cümledeki sözcük sayısı, anlatmak istediğimiz duygu ya da düşünceye göre değişir. Cümledeki sözcük sayısı arttıkça, anlatılmak istenen daha

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu

Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu Başkent Üniversitesi, 21 ve 22 Haziran günlerinde düzenlenen 2016-2017 eğitim yılı mezuniyet törenleriyle, on binlerce mezununa yenilerini kattı. D iplomalarını

Detaylı

ilkokul1.com YAPANIN YANINA KALMAZ Padişah, sarayının bahçesindeki ağacı çok seviyordu. Bahçıvana; Bu gül ağacına iyi bak! emrini verdi. Günün birinde bir bülbül bu ağaca musallat olup, gülleri yerlere

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. dipnot Ece Ayhan Kardeşim Akif Akif Kurtuluş'a Mektuplar Hazırlayan Eren Barış sı "dipnot Akif Kurtuluş: 1959, Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1981 yılında bitirdi. İlk şiiri, 1980 yılında Türkiye

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. 1. Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. Sence, farklı insanların, farklı tanımlar yapmasına

Detaylı

Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor

Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon un davetiyle Bodrum a gelen Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor. Van Mustafa Cengiz Ortaokulu Mor Menekşeler

Detaylı

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ i YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ ÖZKER YAŞIN NIN 1969-1972 YILLARI ARASINDAKİ SAVAŞ GAZETESİNDEKİ KÖŞE YAZILARI BEYTULLAH TOPALOĞLU 20082978 LEFKOŞA,

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum. Türkiye deki en büyük emek israflarından birisi İngilizce öğreniminde gerçekleşiyor. Çevremde çok insan biliyorum, yıllarca İngilizce öğrenmek için vakit harcamış, ama hep yanlış yerlerde harcamış. Bu

Detaylı

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE Portal Adres AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE : www.gorelesol.com İçeriği : Gündem Tarih : 06.10.2014 : http://www.gorelesol.com/haber/haber_detay.asp?haberid=19336 1/3 AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE 2/3 AHMET ÖNERBAY

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri Eflref Ar kan Bildiğiniz gibi Almanya aile birleşiminin gerçekleşmesi konusunda göç yasasında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri eleştirenler ve olumlu görenler bulunmaktadır. Ben göç yasasının

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 28.7.2009 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına. Z NESLİ VE TORUNUM EZGİ! Değerli Okur! Bu köşe yazısı; Ülkemizde nüfusun üçte birini oluşturan geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklar(ımız) la ilgili neler yapıyoruz? Çocuklarımız bu zorlu yaşam yolculuklarında

Detaylı

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre Hayatta, insanlar üzerinde en çok etkili olan şeyi arayan bir kız, bu sorusunu karşılaştığı herkese sorar. Çeşitli cevaplar alır ama bir türlü ikna olamaz. En sonunda şehrin bilgesi bir nineye gönderilir.

Detaylı

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Yusuf Yeşilkaya www.yusufyesilkaya.com yusufyesilkaya@gmail.com 26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul Çemberlitaş ta dünyaya gelen Necip Fazıl, hem kültürlü hem de varlıklı bir ailenin çocuğudur. Dört-beş yaşında

Detaylı