Gaziosmanpaşa Üniversitesi SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Gaziosmanpaşa Üniversitesi SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ"

Transkript

1

2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ YIL: 2011 CİLT: 6 SAYI: 1 SAHİBİ / OWNER Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü adına On behalf of Gaziosmanpasa University Institute of Social Sciences Prof. Dr. Ali AÇIKEL acikel@gop.edu.tr EDİTÖR /EDITOR Yrd. Doç. Dr. Ali Osman Solmaz sbad@gop.edu.tr YAZI İŞLERİ / EDITORIAL SECRETARY Arş. Gör. Turgut Akarslan turgutak.60@hotmail.com YAYIM KURULU / EDITORIAL BOARD Prof. Dr. Ahmet İnam, ODTÜ Prof. Dr. Cihan Dura, Erciyes Ü. Prof. Dr. Veysel Sönmez, Hacettepe Ü. Prof. Dr. Yahya Akyüz, Ankara Ü. Prof. Dr. Ahmet Aksoy, Gazi Ü. Prof. Dr. Cahit Kavcar, Ankara Ü. Prof. Dr. Selçuk Ünlü, Selçuk Ü. Doç. Dr. Iveta Kovalčíková, Presov Ü. ISSN: X Baskı / Printing Gaziosmapaşa Üniversitesi Rektörlüğü Matbaası / Gaziosmanpasa University Press Yazışma Adresi / Correspondence Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Taşlıçiftlik Yerleşkesi. Tokat Tel: ( ) E-posta: sbad@gop.edu.tr Web: Kapak Tasarım / Cover Design Öğr. Gör. Hadi ESMERAY Dergimiz ASOS Sosyal Bilimler İndeksi tarafından dizinlenmektedir. Her hakkı saklıdır. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarların kişisel görüşleri olup, hiçbir şekilde Sosyal Bilimler Enstitüsü nün veya Gaziosmanpaşa Üniversitesi nin görüşlerini yansıtmaz. Dergide yer alan yazıların dil ve bilim sorumluluğu yazara aittir.

3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Bu Sayının Hakemleri/Advisory Board Prof. Dr. Ali AÇIKEL Prof. Dr. Ali AKTAN Prof. Dr. Ali Sinan BİLGİLİ Prof. Dr. Fatih Coşkun ERTAŞ Prof. Dr. İzzet GÜMÜŞ Prof. Dr. Kadir ARDIÇ Prof. Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN Prof. Dr. Mehmet BEŞİRLİ Prof. Dr. Muammer ŞİMŞEK Prof. Dr. Münir ATALAR Prof. Dr. Salih BARIŞIK Prof. Dr. Serkan BAYRAKTAROĞLU Doç. Dr. Abdullah İLGAZİ Doç. Dr. Ali YILMAZ Doç. Dr. Enis ŞAHİN Doç. Dr. Eren YÜRÜDÜR Doç. Dr. Fahri SAKAL Doç. Dr. Güven DELİCE Doç. Dr. Yusuf ŞAHİN Doç. Dr. Yusuf TEKİN Yrd. Doç. Dr. Ergin ERGİNER Yrd. Doç. Dr. Gülay BEDİR Yrd. Doç. Dr. Lütfü ŞAĞBANŞUA Yrd. Doç. Dr. M.Emin AKSOY Yrd. Doç. Dr. Nail YILDIRIM Yrd. Doç. Dr. S.Serdar KARACA

4 Gaziosmanpaşa Üniversitesi SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ İÇİNDEKİLER/CONTENTS Erdoğan KELEŞ Necati ÇAVDAR Abdulhalik BAKIR 19. Yüzyıl Ortalarında Gevrek Köyü nün Sosyo- Ekonomik Yapısı...1 Tevfik Paşa Hükümeti nin Sulh Hazırlıkları ve Paris Sulh Konferansı na Sunduğu Ermeni Meselesine Dair Bir Çözüm Önerisi...19 Ortaçağ Harputuna Dair Bazı Kayıtların Değerlendirilmesi...34 İsmail ÖZER İsa TAK Hayati ADALAR Mustafa Kemal Atatürk ün Halkçılık Anlayışı ve I. TBMM de Halkçılık Tartışmaları...47 Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin 8. Sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Yeni Öğretim Programına İlişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi...78 Fatih YÜKSEL Yerel Yönetimlerin Ekonomik Etkinliği ve Fehim BAKIRCI İlgili Faktörler Üzerine Teorik Bir Aziz KUTLAR Değerlendirme Fatih KARCIOĞLU Bekir KORKAT Meslek Liselerinde Çalışan Öğretmenlerin Tükenmişlik Düzeyleri (Tokat İli nde Bir Araştırma) Hümeyra TAŞÇIOĞLU Örgütsel Adalet Algısının Ölçülmesine Yönelik Kamu Kurumunda Bir Araştırma Nihat IŞIK Hasan GÜL Efe Can KILINÇ Küresel Krizin KOBİ ler Üzerindeki Etkileri: Karaman İmalat Sanayi Üzerine Bir İnceleme...151

5 Gaziosmanpaşa Üniversitesi SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Demet CANSARAN Bir Çevre Sorunu Olarak Tıbbi Atıkların Toplanması ve Yok Edilmesi Sürecine İlişkin Bilgi, Tutum ve Davranışların Devlet Hastanesi Çalışanları Örnekleminde Kırıkkale Değerlendirilmesi..183 İ. Cemal GENÇAY Kurumsal Performans Karnesini Farklı Kılan Unsurlar Amaç ve Ölçütler Erkan DEMİRBAŞ Nurettin CAN Ayşe AKKURT Nail YILDIRIM Levent YAZICI Mustafa BEKÖZ Ömer YILMAZ Necmi EŞGİ İntiharın Sosyo-Ekonomik Etkenleri: Avrupa Birliği Örneği Hava Kirliliğine Yönelik Öğretmen Adaylarının Görüşleri Öğretim Yılı Sonu Eğitim Çalışanlarına Yönelik Olarak Yapılan Mesleki Seminer Çalışması Üzerine Bir İnceleme İlköğretim Müfettişlerinin Teknoloji Kullanımı Düzeyleri (Karadeniz Bölgesi Örneği) Ö.Yeşim ÖZBEK Mustafa ŞEKER Kaya YILMAZ A Critical Review On The Dimensionality Procedures Sosyal Bilgiler Öğretiminde Öğrenme Stillerinin Kullanılmasının Öğrencilerin Kavram Yanılgıları Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi...308

6 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Yüzyıl Ortalarında Gevrek Köyü nün Sosyo-Ekonomik Yapısı (14652 Numaralı Temettuât Defterine Göre) Erdoğan Keleş 1 Özet 19. yüzyıl ortalarında vergi kaynaklarını yeniden tespit ederek halkın üzerindeki vergi yükünü hafifletmek, vergi adaletsizliğini önlemek amacıyla yapılan temettuât yazımları, pek çok şehir, kaza ve köyün sosyo-ekonomik ve demografik yapısını ortaya koymamızı sağlayacak önemli bilgiler içermektedir. Bugün Almus a bağlı olan Gevrek Köyü nde 1846 senesinde yapılan temettuât sayımı bu çalışmanın ana kaynağını teşkil etmektedir. Bu çerçevede Tanzimat ın ilk yıllarında adı geçen köyün demografik durumu ve sosyal yapısı ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Gevrek Köyü, Temettuât, sosyal, ekonomik, demografik. The Social and Economic Structure of the Village of Gevrek in the middle of the 19 th Century (According to the Temettuât Registers of number of 14652) Abstract The temettuat registers were made in order to prevent unjustness in taxation system by resetting the revenue sources during the middle of the 19th century. There are very important information about socio-economic and demographic structures of many cities, districts and villages in these temettuat records. The main source of this study is the Temettuat records of Gevrek Village which is in the borders of present Almus district, made in In this frame, demographic situation and social structure of the above mentioned village are examined at the beginning of the Tanzimat Era. Key Words: Village of Gevrek, Temettuât, social, economic, demograhic. GİRİŞ Tanzimat Fermanı nın ilanı ile birlikte ülke genelinde idari, adli ve mali reformlar yapılmaya başlandı. Bütün tebaanın kanun önünde eşitliği ilkesinden hareketle mali alanda yapılan reformun temelini, vergilerin herkesin gelirine göre tespit edilmesi ve dağıtılması prensibi oluşturdu. Karar gereğince vergi reformu yapılıyordu. Buna göre vergiye esas alınacak şekilde emlak ve nüfus sayımı yapılacak, çeşitli adlar altında alınan vergiler yerine herkes gelirine ve kudretine göre belirlenecek tek bir vergi ödeyecekti. Bunun için ilk adım olarak 1840 ta iltizam usulü kaldırılarak muhassıllık kurumu teşkil edildi. Muhassıllar ilan edilen nizamname (25 Ocak 1840) gereğince mal ve emlak sayımına başladılar. Fakat, sayım işinin uzun sürmesi, daha önce hiç vergi vermemiş kişilerin sorun çıkarmaları gibi nedenlerden dolayı vergilerin dağıtımı ve 1 Yrd. Doç. Dr. Muğla Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, ekeles2005@hotmail.com 1

7 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 toplanması hususunda istenilen başarı sağlanamadığı için hazine büyük sıkıntıya düştü. Bunun üzerine 1842 Mart ında muhassıllık kurumu kaldırıldı. Tekrar vergilerin iltizam usulünde mültezimler aracılığıyla toplanması ilkesine dönüldü senesinde muhassıllar hemen emlak ve nüfus yazımına başlamışlardı. Yazımlarda muhassıllara defter nazırları, mukayyidler ve meclis üyeleri de yardım edeceklerdi. Ayrıca kadılar da yardım etmekle mükellef tutulmuşlardı. Herkes mahallerindeki isim ve şöhretiyle yazılarak, ne kadar emlak ve arazisi olduğu, tahminen ne kadar temettuâtının olacağı kayda geçirilecekti. Yazımlarda herkese eşit davranılacaktı 3. Muhassıllık kurumu kaldırıldıktan sonra maliye ve diğer mülkiye görevlilerinin yazım işlerindeki sorumlulukları devam etmiştir. Ülke genelinde senelerinde yoğun bir tahrir işlemi yapılmıştır. Temettuât Defterleri adı altında toplanan bu yazımların asıl amacı devletin ekonomik potansiyelinin bilinmesi ve vergilerin toplanmasının sistematik hale getirilmesini temin etmektir. Bu sayımlar için merkezden görevliler gönderilmemiştir. Her köyün imamı, muhtarı veya gayri müslimler için papaz veya kocabaşılar marifetiyle ziraat müdürleri nezaretinde sayımlar yapılmıştır. Tahrir bittiğinde mühürlenmiş defterler tabi oldukları kaza müdürüne teslim edilecek ve gerekli kontrollerden sonra hızlı bir şekilde maliye hazinesine gönderilecektir 4. Kısaca izah ettiğimiz gerekçelerle senesinde ülke genelinde emlak ve nüfus sayımı yapılarak mali reformun başarıya ulaşması amaçlanmıştır. Meydana gelen defterler ise Temettuât Defterleri adı altında toplanmıştır 5. 2 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara 1997, s ; Muhassıllara verilen talimatname için bkz. Reşat Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, TTK, Ankara 1985, s Nuri Adıyeke, Temettuât Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri, OTAM, Sayı: 11, s Said Öztürk, Temettuât Tahrirleri, Akademik Araştırmalar Dergisi, S.4-5, İstanbul 2000, s.556; Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Sosyal ve İktisâdî Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri, Belleten, C. LIX, S.225, Ankara 1995, s Temettuât defterlerine ilişkin genel değerlendirmeler ve Temettuât defterlerine dayalı olarak pek çok yerin sosyo-ekonomik yapısını ortaya koyan çalışmalar yapılmıştır. Bkz. Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Sosyal ve İktisâdî Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri, Belleten, C. LIX, S.225, Ankara 1995, s ; Mübahat S. Kütükoğlu, İzmir Temettü Sayımları ve Yabancı Tebaa, Belleten, C. LXIII, S.238, Ankara 1999, s ; Tevfik Güran, XIX. Yüzyıl Temettuât Tahrirleri, Osmanlı Devleti nde Bilgi ve İstatistik, (Derleyen: Halil İnalcık- Şevket Pamuk), Ankara 2000, s.73-94; Ertan Gökmen, Saruhan Sancağında Temettuât Tahriri, Bilig, Sayı: 45, (Bahar 2008), s.73-90; Ahmet Akgündüz-Said Öztürk, Yozgat Şehri Temettuâtı, Cilt:II, İstanbul 2000; Said Öztürk, Konya Temettuât Defterleri, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi (Bildiriler 7-9 Nisan 1999), Konya 2000, s ; Said Öztürk, Temettuât Tahrirleri, Akademik Araştırmalar Dergisi, S.4-5, İstanbul 2000, s ; Haydar Çoruh, Temettuât Defterlerine Göre Erzurum Şehri ( ), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997; Yunus Özğer, Temettuât Defterleri Işığında Bayburt Kazası nın Sosyo-Ekonomik Durumu, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 24, Erzurum 2004, s ; Abdülkadir Gül, Temettuât 2

8 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Gevrek Köyü ne ait defter 18x51 cm. ebadında, ciltsiz, ebrusuz, sayfa usulünde düzenlenmiş ve toplam 12 sayfadır. Defterin sayfaları boştur. Defterdeki bilgilere göre Gevrek, Tokat Kazası nın Komanat nahiyesine bağlı bir köydür. Köy halkının tamamı müslümandır. Defterin sonunda yer alan bilgiye göre temettuât yazımının bittiği tarih Gurre-i Ra 62 yani 27 Şubat 1846 dır. Deftere yazılan bilgilerin doğru olduğu köy halkı, Muhtar Halil ve imamın huzurunda kayda geçirilmiş ve ayrıca köy muhtarı tarafından mühürlenmiştir 6. Tokat Kazası bu tarihte Sivas Eyaleti ne bağlıdır. Sivas a ait adet Temettuât Defteri vardır. Bu defterlerin H , M tarihleri 7 arasında olduğu belirtilmiş olmasına rağmen bizim incelediğimiz defterin tarihi yukarıda da belirttiğimiz gibi 1846 dır. Dolayısıyla temettuât defterleri üzerinde yapılacak detaylı incelemeler sonunda bu sayımların 1846 senesine kadar devam ettiği ve tarihlendirmelerde birtakım değişikliklerin olabileceği ortaya çıkmaktadır. A-Günümüzde Gevrek Köyü Gevrek, günümüzde Tokat ın Almus İlçesi ne bağlı bir köydür. Tokat ın 30 km. kadar doğusunda olup, Almus ilçe merkezine ise 10 km mesafededir. Karadeniz iklimi ile karasal iklimin geçiş noktasında bulunması nedeniyle mevsimsel yağışları bol ve doğal bitki örtüsü zengin, bir Orta Karadeniz köyüdür. Köyün, kuzeyinde Bakımlı (eski adı Mamu) ve Serince (eski adı Kevahlık) köyleri, güneyinde Çevreli Kasabası (eski adı Muhat), batısında Ormandibi Kasabası (eski adı Fıradökse) ve doğusunda ise Almus ilçe merkezi yer almaktadır. Yukarı Gevrek, Aşağı Gevrek (Öküre), Şendere (Öküşmen) ile Kırık mezralarının birleşmesiyle meydana gelen köy Gevrek ismiyle anılmaktadır. Defterlerine Göre Pasinler in (Hasankale) Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Journal of Black Sea Studies (Karadeniz Araştırmaları), Cilt: 6, Sayı: 23, (Güz 2009), s.77-98; Havva Erdoğan, 820 Numaralı Temettuât Defterine Göre Tanzimat ın İlk Yıllarında Mucur ve Hacıbektaş ın Demografik Yapısı ve Sosyal Durumu, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt: 6, Sayı: 1, Kırşehir 2005, s ; Hüseyin Muşmal, XIX. Yüzyılın Ortalarında Çumra nın Sosyo-Ekonomik Görüntüsü (10353 Numaralı Temettuât Defterine Göre), Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 24, (Güz 2008), s ; Mehmet Ali Gökaçtı, Maliye Nezareti Temettüat Defterlerine göre 1845 Yılında Selanik, Tarih ve Toplum, S.168, s.15-22; Zeynep Akbulut, Tanzimat Dönemindeki Temettuât Defterlerine Göre Akdağmadeni Kazası ve Köylerinin Sosyo-Ekonomik Yapısı (H/ ), Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Tezi, Niğde 2002; Nuri Adıyeke, Temettuât Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri, OTAM, Sayı: 11, s Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.), Maliye Nezareti, Varidat Muhasebesi Temettuât Kalemi Defteri (ML. VRD. TMT. d.), no: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2000, s.254; Osmanlı Arşivi nde bulunan Temettuât Defterleri nin bölgesel dağılımları ve tarihleri için bkz. Öztürk, Temettuât Tahrirleri, s

9 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Moğol baskısından kaçıp gelen Orta Asya Türkmen boyları Anadolu nun hemen hemen her yerinde iskan merkezleri tesis etmişlerdi. Bu yerleşimde Tokat ve çevresi de önemli merkezler arasında yer almıştır. Moğol göçü sırasında Anadolu ya gelen Oğuz boylarından 11 inin adına bu bölgede rastlanmaktadır 8. Gevrek Köyü nü oluşturan mezralardan birinin adının Kırık olması Oğuzların Kınık boyu ile benzerlik teşkil etmektedir. Gevrek, ismi XV- XVI. asırdan beri kullanılmakta olup, herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmıştır 9. Dolayısıyla bu köy ve civarında Oğuzların Kınık boyuna mensup insanların yaşadığını ifade edebiliriz. Köy arazisi engebeli ve ormanlarla kaplı olması nedeniyle sulu tarıma pek elverişli değildir. Bunun yanında hayvancılık için son derece müsaittir. Geçmişte köy halkı tarım ve hayvancılıkla geçinmekteydi. Bunun yanında 1970 li yıllardan sonra başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere giden gençler inşaatlarda çalışmak suretiyle ailelerinin geçimlerine katkıda bulunuyorlardı. Köyün nüfusu 1990 lı yılların başında 2000 i geçmiş iken özellikle 1995 senesinden sonra Tokat, İstanbul, Tekirdağ, Çorlu, Çerkezköy gibi şehirlere yapılan yoğun göçler nedeniyle köyün nüfusu epeyce azalmıştır senesine ait adrese dayalı nüfus kaydına göre köyde 277 si erkek, 284 ü kadın olmak üzere 561 kişi yaşamaktadır 10. Yaz mevsiminde köyün nüfusunda mevsimsel olarak bir miktar artış olmaktadır. Dışarıya göç eden köy halkının tamamına yakını inşaat sektöründe çalışmaktadır. Köyde oturan az sayıdaki insan ise hemen hemen yok olmak üzere olan tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Köy halkı daha çok kendi ihtiyacını karşılamak üzere buğday, arpa, nohut ve hayvan yemi olarak kullanılan fiğ üretmektedir. Ticari amaçlı olarak Şendere mezrasında az miktarda şeker pancarı üretilmektedir. Hayvancılık için son derece müsait bir coğrafyaya sahip olan köyde daha çok büyükbaş hayvanlar beslenmektedir. Bu da halkın kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yaptıkları bir faaliyetten öteye geçememiştir. Ticari amaçlı olarak ise koyun beslenmektedir lı yıllara kadar koyun beslemek amacıyla yaz mevsiminde yaylaya çıkma geleneğine köy halkının büyük bir kısmı iştirak ederken, günümüzde bu geleneği üç beş ailenin dışında kimse devam ettirmemektedir. Bitki örtüsü bakımından zengin olan Gevrek Köyü nde Pelit, Gürgen, Meşe ve Çam ormanları mevcuttur. Fakat, geçmişte hem ev yapımında hem de yakacak olarak ağaç-odun kullanılması nedeniyle ormanların büyük kısmı oldukça zarar görmüştür. Son yıllarda köy nüfusunun oldukça azalmış olması 8 Ahmet Şimşirgil, XV-XVI. Asırlarda Tokat Kazâsında Kır-İskan Merkezleri ve Bazı Hususiyetleri, Bir, Sayı: 3, (1995), s Şimşirgil, a.g.m., s.109, Türkiye İstatistik Kurumu, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Veri Tabanı (ADNKS). ilce1=755&p_kod=2&p_yil=2007&p_dil=1&desformat=html&envid=adnksdb2env ( tarihli erişim). 4

10 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 ormanlara verilen zararı en aza indirmiş ve devlet eliyle yapılan planlı kesimler nedeniyle ormanların ıslahına gidilmiştir. Gevrek Köyü ne ilişkin günümüze dair verdiğimiz tarihi, coğrafi ve demografik bilgilerden sonra, Tanzimat sonrası başlatılan emlak, arazi ve hayvan gibi temettuâtlarının yazımı sonucu elde edilip, numara ile kaydedilen Temettuât Defteri ndeki bilgiler ışığında yapacağımız değerlendirmelerle köyün XIX. yüzyıl ortalarındaki durumunu ortaya koymaya çalışacağız. B-Temettuât Kayıtlarında Gevrek Köyü 1-Demografik Yapı ve Nüfus Temettuât defterine göre Gevrek Köyü nün tamamı ehl-i islâm yani müslümandır. Köy halkının mutavattın şeklinde ifade edilmiş olması yerleşik bir hayata sahip olduklarını göstermektedir 11. Temettuât sayımı sırasında Gevrek Köyü, 29 haneden ibarettir. Her bir haneye birden 29 a kadar sıra numarası verilmiştir. Nüfus hesaplamalarında her bir hanenin 5 kişiden ibaret olduğu 12 varsayımına dayalı olarak yapılan değerlendirmelere göre bu tarihte köyün nüfusu 145 kişi civarındadır. XV. ve XVI. yüzyıl Tahrir Defterleri ne göre yapılmış bir çalışmaya göre 1455 senesinde Gevrek Köyü nün nüfusu 12 hane yani yaklaşık 60 kişi, 1574 te ise 24 hane, 27 mücerred 13 yani yaklaşık 147 kişidir 14. Bu cümleden hareketle yaklaşık 3 asır sonra köyün nüfusunda bir değişme olmamış, aynı kalmıştır. Temettuât sayımında Gevrek Köyü, bir bütün olarak ele alınmış, herhangi bir mahalle veya mezra ayrımına gidilmemiştir. Köyü oluşturan 29 hane, 9 sülale tarafından meydana getirilmiştir. Tablo 1: no lu Temettuât Defterine göre Gevrek Köyü ndeki aile ve sülale isimleri Hane sayısı Hane no 15 Cin Ali oğlu 7 1, 9, 10,11, 15, 26, 27 Temürcü / Demirci oğlu 7 2, 3, 18, 19, 20, 24, 11 BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s Bkz. Nejat Göyünç, Hane Deyimi Hakkında, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, Sayı: 32, İstanbul 1979, s Çift vergisiyle mükellef olan kimse ile aynı evde oturan bekar oğullar mücerred tabiriyle adlandırılırdı. Hiç çifti çubuğu olmayan ve henüz evlenmemiş, bekar oğullardan eyalet kanunlarına göre bazı bölgelerde hiç vergi alınmazken, bazı yerlerde altışar akçe alınırdı. Ö. Lütfi Barkan, Çiftlik, İ.A., Cilt: III, s Ahmet Şimşirgil, Osmanlı Taşra Teşkilâtında Tokat ( ), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1990, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s

11 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Molla İbrahim veya Molla oğlu 4 4, 16, 17,21 Halil oğlu 4 5, 6, 7, 8 Pehlivan oğlu 3 12, 13, 14 Deli Osman oğlu 1 22 Küçük Hüseyin oğlu 1 23 Kara Ali oğlu 1 25 Akdağlı oğlu 1 29 Toplam 29 Bu verilerden yola çıkarak eğer bir değerlendirme yaparsak köyün en kalabalık iki ailesi Cin Ali ve Demirci oğlu aileleridir. Bu iki ailenin yaklaşık nüfuslarının 70 kişi olduğu düşünülürse köyün yarısını bu iki aile meydana getirmektedir. Köy halkı sülale isimleri ile kaydedilmiştir. Bunun yanında Koca, Çil, Gök/Göğ, Molla ve Kizir lakaplarıyla anılan hane sahipleri mevcuttur. Ayrıca, meslekleri gereğince Sandıkçı ve Bekçi olarak adlandırılan 2 kişi olup, 24 kişinin ise rençber olduğu belirtilmiştir. Rençber, kelime anlamı olarak tarla, bağ, bahçe, yapı ve toprak gibi ağır işleri gören gündelikçi, ırgat demektir. Bu tarihte Gevrek Köyü ndeki hane sahiplerinin isimleri ve bunların kıllanılma sıklığı şöyle idi: Tablo II: no lu Temettuât Defterine göre Gevrek Köyü nde kullanılan aile reislerinin adı Kullanılan isim Adet Halil 1 Mehmet 3 Hüseyin 3 Ali 3 İsmail 1 İbrahim 5 Ahmet 1 Hasan 4 Süleyman 1 Salih 2 Mustafa 3 Derviş 1 Cuma 1 Tabloyu incelediğimizde hane reisleri içinde en çok kullanılan isim İbrahim dir (5 adet). Bu ismi Hasan (4 adet); Mehmet, Hüseyin, Ali, Mustafa 6

12 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 (3 er adet); Salih (2 adet) takip ederken, Halil, İsmail, Ahmet, Süleyman, Derviş ve Cuma ise birer defa kullanılmıştır. 2-Ekonomik Yapı a-ziraî Üretim XIX. yüzyıl ortalarında Gevrek Köyü nün ekonomik yapısını üç temel unsur oluşturmaktadır. Bunlar ziraî üretim, hayvancılık ve mesleki gelirlerdir. Köyün % 83 ü çiftçilikle uğraşmaktadır. Üretilen ürünlerin başında buğday (hınta), arpa (şair), keten (ketan) ve nohut gelmektedir. Köylülerin ziraî alandaki üretimlerinde buğday, toplam 70 kilelik 16 üretim ve her bir kilesi 4 kuruştan 280 kuruşluk bir paya sahiptir. Arpa ise 62 kilelik üretim ve her kilesinin 2 kuruş olduğu hesabından hareketle 124 kuruşluk değeriyle ziraî üretimde önemli bir yer tutmaktadır. Köyde ayrıca keten üretimi de yapılmaktadır. Ketenden öşr-i ketan 17 ismiyle vergi alınmakta olup, köylüye tarh edilen keten vergisi miktarı 8 kuruştur. Fakat köyde kile cinsinden ne kadar keten üretildiği belirtilmemiştir. Öşür vergisi 1/10 oranında alındığına göre köyde yaklaşık 80 kuruşluk keten üretiminin yapılmakta olduğu ileri sürülebilir. Nohut ise 6,5 kilelik üretimi ve 26 kuruşluk değeri ile köyde üretimi yapılan diğer bir ziraî üründür. b-köydeki Meslekler Gevrek Köyü nü teşkil eden 25 hane sahibi asıl olarak tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır 18. Bu kişilerin tamamının ekili toprakları ve inek, koyun, keçi, camış (manda), öküz, tosun, kuzu, oğlak gibi çeşitli hayvanları vardır. Aynı zamanda bu 25 hane sahibinin 24 ünün rençber taifesinden oldukları ifade edilmiştir. Bu da demek oluyor ki insanlar hem tarım ve hayvancılık yaparken hem de başkasının işlerinde gündelikçilik yaparak geçinmektedir. Kısacası köy halkının % 83 ü hem ziraatçi hem de rençberdir. Köy ahalisine mensup 25 hane sahibi tarım, hayvancılık ve rençberliğin yanında aynı zamanda kömürcülük yapmaktadır. Gevrek Köyü nün pelit, meşe 16 Kile, hububat ölçeği olarak kullanılan bir tabirdir. Kullanıldığı mahalle göre farklı çeşitleri vardır. İstanbul kilesi veya İbrail kilesi gibi. Kilelerin miktarı birbirinden farklıdır. İstanbul kilesi zahirenin cinsine göre okka yani 25 kg. iken İbrail kilesi okka yani 100 kilo idi. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih ve Deyimleri Sözlüğü, Cilt: II, İstanbul 1993, s Öşür, lugat manası itibariyle onda bir demektir. Osmanlı Devleti nde öşür veya aşar adıyla toplanmakta olan mahsul vergisi dini esaslardan ziyade, mahalli örf, adet, mali ve iktisadi şartlara göre belirlenmiştir. Bu verginin tayininde toprağın verimliliği, sulama şartları gibi bölgesel unsurlar göz önünde bulundurulmuştur. Dolayısıyla her kaza ve hatta her köy için farklı öşür vergisinin tespit edildiği bile görülmüştür. Tanzimat ın ilanı ile birlikte tebaanın kanun önünde eşitliği ilkesi ve verginin tüm halk için aynı olması gerektiği görüşünden hareketle öşür vergisinin oranı onda bir olarak kabul edilmiştir. Ö. Lütfi Barkan, Öşür, İ.A., Cilt: IX, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, hane: 1, s.2-9, (İlk 25 hane bu sayfalar arasındadır.) 7

13 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 ve gürgen ağaçlarını barındıran ormanlık alanlara yakınlığı nedeniyle halkın odun kömürü üreterek bunları satmak suretiyle gelir elde ettikleri anlaşılmaktadır. Çünkü, 25 hane sahibine kömürcülükten elde ettikleri gelirleri nedeniyle vergi tarh edilmiştir. Buna göre hane reislerinin % 87 si kömürcülük yapmaktadır. Bunun yanında Cin Ali oğlu Halil e ait bir asiyab yani değirmen olduğu ifade edilmiştir. Bu değirmenin köyün un ihtiyacı ile arpa ve fiğ gibi ziraat ürünlerinden hayvan yemi elde edilmesi için kullanıldığı anlaşılmaktadır 19. Yine köy ahalisinden bir kişinin bekçi olduğu ve herhangi bir gelirinin olmadığı ifade edilmiştir 20. Ayrıca bir kişinin de sandıkçı olduğu ve sandıkçılıktan elde ettiği gelir ile geçindiği belirtilmiştir 21. Diğer bir kişinin ise molla güruhundan olduğu ve herhangi bir gelirinin olmadığı şeklinde kayıt düşülmüştür 22. Köyün 29. hanesinde ikamet eden Kizir Mehmet in ise hiçbir mesleğinin ve gelirinin olmadığı belirtilmiştir 23. Osmanlı Devleti nde her mahalleden denenmiş ve iyi huylu, belli bir geliri olan 24 ; güzel konuşan, hatırı sayılır ve doğru kişiler arasından muhtar seçiliyordu 25. Muhtarlık teşkilatının Gevrek Köyü nde de ihdas edildiğini görüyoruz. Temettuât kayıtlarına göre köyün bir numaralı hanesinde kayıtlı olan Cin Ali oğlu Halil, köy muhtarıdır 26. Kayıtlı haneler içinde yapılan değerlendirmede Cin Ali oğlu Halil in bir önceki sene 188 kuruş vergi verdiği ve yıllık temettuâtının ise 851 kuruş olduğu düşünülürse muhtarlık için uygun aday olduğu ileri sürülebilir. Zaten temettuât defterinin sonunda bu durum Halil muhtar-ı karye-i mezbure şeklinde ifade edilmiş ve mührü basılmıştır 27. Köy imamı/köy hocasının kim olduğu temettuât yazımı sırasında açıkça belirtilmemiştir. Fakat defterin sonunda yer alan bölümde yazımın köy muhtarı, imamı ve ahali huzurunda kayda geçirildiği ifadesi yer almaktadır. Köy muhtarları ve imamlarının defterin ilk hanelerine yazıldıkları varsayımından 28 dolayı defterin sonunda ismi yer alan ve Mehmed, ahali-i karye-i mezbure ifadesinden hareketle köyün 2. hanesinde kayıtlı olan Temürcü / Demirci oğlu Koca Mehmed in imam/köy hocası olduğu düşünülebilir. 19 BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.2, hane:1. 20 BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.9, hane: BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.9, hane: BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.9, hane: BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s Musa Çadırcı, Türkiye de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması Üzerine Bir İnceleme, Tanzimat Sürecinde Türkiye: Ülke Yönetimi, (Derleyen: Tülay Erçoşkun), Ankara 2007, s Ali Akyıldız, Türkiye de Muhtarlık Teşkilâtının Kuruluşu ve Gelişimine Genel Bir Bakış, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İstanbul 2006, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.2, hane: BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s Bu ifade için bkz. Adıyeke, a.g.m., s

14 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 c-vergi Gelirleri ve Türleri Tanzimat döneminde pek çok alanda olduğu gibi ekonomik alanda da önemli düzenlemelere gidildi. Özellikle vergiler konusunda değişiklikler yapıldı. Tanzimat dönemi vergi sistemi içerisinde, tarım ürünlerinden alınan 1/10 oranındaki öşür vergisinin yanı sıra, küçükbaş hayvanlardan alınan adet-i ağnam gibi örfi vergiler yerine bir bütün olarak alınmasına karar verilen vergiyi mahsusa vergisi alınmaya başlandı. Tanzimat idarecileri tarafından örfi vergiler yerine konulan ve an cemaatin vergi, vergü-yi mahsusa, vergü ve komşuca alınan vergü gibi değişik isimlerle adlandırılan bu vergi 1840 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı. Vergi-yi mahsusanın ne kadar olacağı liva bazında değerlendirilir ve bu miktar kazalar arasında paylaştırılırdı. Kaza yönetimi, müslüman mahallelerde imamlar ve gayr-i müslimlerin olduğu yerlerde papaz ve kocabaşlar ile birlikte köy ve kasabalara düşen vergi yükünü belirlerdi. Verginin tahsili 1845 tarihine kadar rûz-i hızır ve rûz-i kasım olarak iki taksitle yapılıyordu 29. Gevrek Köyü nün yıllık temettuât geliri ,5 kuruştur 30. Bu gelir üzerinden tarh edilen vergi-yi mahsusa-ı sabıkı ise 2.405,5 kuruş olup yıllık temettuât gelirinin % 23 lük kısmını oluşturmaktadır. Hane başına düşen vergi miktarı ise 83,94 kuruştur. Gevrek Köyü nün bir yıllık temettuât gelirinin 6.972,5 kuruşluk kısmı ziraî ürünler ve hayvancılıktan, kuruşluk kısmı ise kömürcülükten elde edilmektedir. Hatta bazı ailelerin yıllık gelirlerinin yarısından fazlasını kömürcülükten elde edilen gelir oluşturmaktadır. Özellikle 3. hanede kayıtlı Rençber Hüseyin in kuruşluk gelirinin 150 kuruşluk kısmı, 13. hanede kayıtlı Rençber Salih in 343 kuruşluk 32 gelirinin 200 kuruşluk kısmı, 14. hanede kayıtlı Rençber Hasan ın 300 kuruşluk 33 gelirinin 160 kuruşluk kısmı, 20. hanede kayıtlı Demirci Hasan oğlu İbrahim in 287 kuruşluk gelirinin 146 kuruşluk 34 kısmı ve 22. hanede kayıtlı Rençber Derviş in 237 kuruşluk gelirinin 150 kuruşluk 35 kısmı kömürcülükten elde edilmektedir. Dolayısıyla kömürcülük köydeki en önemli gelir kaynaklarının başında gelmektedir. Demirci oğlu Hüseyin ise köyde sandıkçılık mesleğini sürdüren ve 100 kuruşluk yıllık gelirinin tamamını bu meslekten kazanan tek kişidir. Kazancının % 17 lik kısmını bir önceki yıl vergi olarak ödemiştir Gül, a.g.m., s Temettuât Defteri nde bu sehven 10873,5 kuruş şeklinde yazılmıştır. Fakat temettuât gelirlerini topladığımızda bizim verdiğimiz değer çıkmaktadır. BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.9. 9

15 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Osmanlı Devleti nde Tanzimat ile birlikte arazi ürünlerinden alınan vergi 1/10 oranındaki öşür vergisidir. Sadece müslümanlardan alınan bir vergidir 37. Gevrek Köyü ne ait öşr-i kovan 38 ve ziraat ürünlerinden alınan öşür vergisinin toplam tutarı ise 428 kuruştur. Aynı şekilde koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlardan adet-i ağnam adıyla vergi alınıyordu. Her baş için 10 para üzerinden alınan adet-i ağnam vergisinin toplam tutarı ise 24,8 kuruştur. Gevrek Köyü ne ait arazi, hayvan ve diğer gelirlerine ilişkin yazım yapılırken ev, ahır, samanlık gibi gayr-i menkullerle ilgili herhangi bir kayıt düşülmemiştir. Köydeki üç hane reisine ise herhangi bir gelirleri olmadığı ve başkasının yardımlarıyla geçindikleri için vergi tarh edilmemiştir. Bunların haricinde herhangi bir mesleği, görevi veya vazifesi nedeniyle vergiden muaf tutulan kimse de bulunmamaktadır. ç-köyde Kullanılan Ölçü Birimleri Gevrek Köyü ne ait temettuât kayıtlarını incelediğimizde kullanılan ölçü birimleri olarak şunlar karşımıza çıkmaktadır: Ekili araziler mezru şeklinde ve büyüklükleri ise dönüm olarak ifade edilmiştir. Yine ekili araziden elde edilecek ürün miktarı ile koyun, keçi, inek gibi hayvanlardan elde edilecek gelir hasılat olarak kaydedilmiştir. Ekili topraktan elde edilen ziraî ürünlerin miktarı ise kile olarak belirtilmiştir. Ziraî ürünlerin her bir kilesi için bir fiyat belirlenirken, toplam meblağ baha olarak ifade edilmiştir. Örneğin, Molla oğlu rençber Mustafa nın temettuâtları şöyle yazılmıştır: Tablo III-Molla oğlu rençber Mustafa nın emlak ve temettuât kaydı 39 Hane: 16 Mezru tarlası Dönüm 30 Hasılat Hınta Kile 4,5 Fi 4 Baha 18 Molla oğlu rençber Mustafa nın emlak ve temettuâtı Herk tarlası Dönüm 35 Sağmal ağnam Re s 25 Fi 4 Hasılat 100 Şair Kile 3 Fi 2 Baha 6 Kısır ağnam Re s 10 Fi 1,5 Hasılat 15 Koç Re s 4 Fi 1,5 Hasılat 6 37 Barkan, Öşür, s Arı kovanlarının mahsulünden alınan vergiye, öşr-i kovan, öşr-i asel, öşr-i petek, kovan resmi, resm-i kivare veya zenbur resmi denilirdi. Genellikle bölgelere göre farklı oranlarda alınan kovan resmi ortalama 1/10 oranında, harman vakti veya güzün alınırdı. Neşet Çağatay, Osmanlı İmparatorluğunda Reayadan Alınan Vergi ve Resimler, A.Ü., DTCF. Dergisi, Cilt: V, Sayı: 5, Ankara 1947, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.6. 10

16 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Gevrek Köyü nde Cin Ali oğlu Halil adına kayıtlı ve köyde mevcut olan tek değirmen ise göz olarak ifade edilmiştir. Bir göz olan değirmenin yıllık hasılatı 150 kuruştur Tarım Toprakları Gevrek Köyü ne ait temettuât defteri kayıtlarında arazi ölçü birimi olarak dönüm kullanılmıştır. Hane reislerinin sahip olduğu toprak miktarı 406 dönümdür. Nadasa bırakılan topraklar ise bugün de köyde hala kullanılmakta olan herk ifadesi ile belirtilmiş olup, nadasa bırakılan toprak miktarı 430 dönümdür. Nadasa bırakılan topraklar ekili topraklardan biraz fazladır. Ekili ve nadasa bırakılan toprakların hepsinin tarıma uygun olduğu düşünülürse köyün tarım arazisinin 836 dönüm olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine temettuât kayıtlarına göre halkın köydeki arazilerinin yanında Komanat nahiyesine bağlı Kevahlık (yeni adı Serince) ve Mamu (yeni adı Bakımlı) ile Kafirni nahiyesine bağlı Almus-ı Kebir (günümüzde Almus ilçe merkezi) köylerinde de arazileri vardır. Köyde oturan hane reislerinden ilk 25 hanede kayıtlı olanlar ziraat yapılan ve nadasa bırakılan toprakların tamamını tasarruf etmektedirler. Fakat 3 nolu hanede kayıtlı Temürcü / Demirci oğlu rençber Hüseyin in de sadece 3 dönüm herk yani nadasa bıraktığı toprağı vardır. Bunun dışında herhangi bir toprağı yoktur Hayvancılık Temettuât defterinde köyde hayvancılığa ait tafsilatlı bilgiler bulunmaktadır. Hayvanlar; balak (camış-manda yavrusu), camış balağı, beygir (bargir), buzağı, camış tosunu, döllü kısrak, düğe ve buzağı, merkeb / erkek merkeb (eşek), kara sığır ineği, kara sığır düğesi, kara sığır tosunu, katır, kısır ağnam, kısır keçi, kısır kara sığır ineği, kısır camış ineği, koç, koşu camışı, koşu öküzü, kuzu, oğlak, sağmal ağnam, sağmal camış, sağmal camış ineği, sağmal kara sığır ineği, sağmal keçi, teke, tosun ve buzağı, yaşar dana, yaşar camış, yaşar balak, yaşar camış tosunu ve arı kovanı şeklinde tasnif edilmiştir. Temettuât defterinde yazdığı şekliyle camus bugün camış/manda olarak bilinirken, camışın yavrusu olan balak terimi ise hâlâ köyde kullanılmaktadır. Köyde, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı toplamda 1099 adettir. Tablo IV-Gevrek Köyü nde hane reislerinin sahip olduğu hayvanların sayısal dağılımı Hayvan adı Adet / Re s Birim fiyatı/kuruş Toplam hasılat/kuruş Balak / Camış 9 40 BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s.2. 11

17 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 balağı Bargir (beygir) 1 Buzağı 18 Boz ağnam 4 1,5 6 Camış tosunu 1 Döllü kısrak 1 Düğe ve buzağı 3 Erkek merkeb 21 /merkeb Kara sığır ineği 9 Kara sığır düğesi 6 Kara sığır tosunu 5 Katır 2 Kısır ağnam 135 1,5 202,5 (koyun) Kısır keçi Kısır kara sığır 10 ineği Kısır camış ineği 2 Koç 30 1,5 45 Koşu camışı 16 Koşu öküzü 53 Kuzu ve oğlak 160 Kuzu 104 Oğlak 29 Sağmal ağnam Sağmal camış Sağmal camış ineği Sağmal kara sığır ineği Sağmal keçi 139 2,5 347,7 Teke Tosun 1 Yaşar dana 12 Yaşar camış 1 Yaşar camış 1 tosunu Yaşar balak 1 Toplam

18 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Köyde bulunan hayvanların 868 adeti koyun, kuzu, koç, teke, keçi ve oğlak gibi küçükbaştır. İnek, camış, tosun, öküz, balak, buzağı ve dana gibi büyükbaş hayvanın adedi ise 206 dır. Merkeb (eşek), katır ve kısraktan oluşan binek hayvanı ise 25 adettir. Hane başına yapılan hesaba göre her haneye 29.9 adet küçükbaş; 7 adet büyükbaş ve adet binek hayvanı düşmektedir. Köyde tarım topraklarının sürülmesi ve çiftçilik için beslenmekte olan koşu öküzü 53, koşu camışı (manda) ise 16 adettir. Çiftçilik ve toprak sürmekte kullanılan hayvan sayısının toplamı 69 olup hane başına ise ortalaması 2.37 adettir. 5-Arıcılık Temettuât kaydında arı kovanı olarak belirtilen arıcılık, dört aile tarafından yapılmaktadır. Bunların ise toplam kovan sayısı 9 dur. Molla İbrahim oğlu rençber Ali 42, Pehlivan oğlu rençber Süleyman 43, Cin Ali oğlu rençber İbrahim 44 ve Kara Ali oğlu rençber Mustafa 45 arıcılık yapan kişilerdir. Toplamda ise 36 kuruşluk bir gelire sahiptirler. Arıcılık faaliyetini ticari amaçlı değil sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere yaptıkları görülmektedir. Öşr-i kovan adı altında 4,5 kuruş vergi tarh edilmiştir 46. Sonuç Gevrek Köyü ne ait Temettuât Defteri nde yer alan bilgiler ışığında yapılan değerlendirmeler sonunda 1846 da biten sayım sırasında köyün nüfusu 145 kişidir. 29 hane olan köy 9 aileye bölünmüştür. Köyün en kalabalık iki ailesi Cin Ali oğlu ve Demirci oğlu adıyla anılmaktadır. Köy halkı çiftçilik ve hayvancılıkla geçinmekte olup, aynı zamanda kömürcülük yapmaktadırlar. Bunun yanında önemli bir kısmı rençber olarak ırgatlık yapmaktadır. Tarım topraklarının yarısında ziraat yapılırken yarısı nadasa bırakılmıştır. Buğday, arpa, nohut ve keten üretilen ziraat ürünleridir. Ailelerin geçim kaynaklarının önemli bir kısmı hayvancılığa dayanmaktadır. Koyun, keçi, inek, camış, kuzu, oğlak, merkeb, katır ve kısrak gibi hayvanlar beslenmektedir. Ayrıca birkaç aile arıcılık yapmaktadır. Köy halkı yıllık gelirine göre öşür, adet-i ağnam veya vergi-yi mahsusa adı altında çeşitli vergiler ödemektedir. KAYNAKLAR Adıyeke, N., Temettuât Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri, OTAM, Sayı: 11, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s BOA., ML. VRD. TMT. d., no: 14652, s Öşr-i kovan vergisi için bkz. Çağatay, a.g.m.,

19 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Akbulut, Z., Tanzimat Dönemindeki Temettuât Defterlerine Göre Akdağmadeni Kazası ve Köylerinin Sosyo-Ekonomik Yapısı (H/ ), Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Tezi, Niğde Akgündüz, A.-Öztürk, S., Yozgat Şehri Temettuâtı, Cilt:II, İstanbul Akyıldız, A., Türkiye de Muhtarlık Teşkilâtının Kuruluşu ve Gelişimine Genel Bir Bakış, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İstanbul 2006, s Barkan, Ö. L, Çiftlik, İ.A., Cilt: III, s Barkan, Ö. L, Öşür, İ.A., Cilt: IX, s Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.), Maliye Nezareti, Varidat Muhasebesi Temettuât Kalemi Defteri (ML. VRD. TMT. d.), no: Çadırcı, M., Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara Çadırcı, M., Türkiye de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması Üzerine Bir İnceleme, Tanzimat Sürecinde Türkiye: Ülke Yönetimi, (Derleyen: Tülay Erçoşkun), Ankara 2007, s Çağatay, N., Osmanlı İmparatorluğunda Reayadan Alınan Vergi ve Resimler, A.Ü., DTCF. Dergisi, Cilt: V, Sayı: 5, Ankara 1947, s Çoruh, H., Temettuât Defterlerine Göre Erzurum Şehri ( ), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Erdoğan, H., 820 Numaralı Temettuât Defterine Göre Tanzimat ın İlk Yıllarında Mucur ve Hacıbektaş ın Demografik Yapısı ve Sosyal Durumu, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt: 6, Sayı: 1, Kırşehir 2005, s Gökaçtı, M. A., Maliye Nezareti Temettüat Defterlerine göre 1845 Yılında Selanik, Tarih ve Toplum, S.168, s Gökmen, E., Saruhan Sancağında Temettuât Tahriri, Bilig, Sayı: 45, (Bahar 2008), s Gül, A., Temettuât Defterlerine Göre Pasinler in (Hasankale) Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Journal of Black Sea Studies (Karadeniz Araştırmaları), Cilt: 6, Sayı: 23, (Güz 2009), s Güran, T., XIX. Yüzyıl Temettuât Tahrirleri, Osmanlı Devleti nde Bilgi ve İstatistik, (Derleyen: Halil İnalcık-Şevket Pamuk), Ankara 2000, s Kaynar, R., Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, TTK, Ankara Kütükoğlu, Mübahat S., İzmir Temettü Sayımları ve Yabancı Tebaa, Belleten, C. LXIII, S.238, Ankara 1999, s Kütükoğlu, M. S., Osmanlı Sosyal ve İktisâdî Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri, Belleten, C. LIX, S.225, Ankara 1995, s

20 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Muşmal, H., XIX. Yüzyılın Ortalarında Çumra nın Sosyo-Ekonomik Görüntüsü (10353 Numaralı Temettuât Defterine Göre), Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 24, (Güz 2008), s Nejat G., Hane Deyimi Hakkında, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, Sayı: 32, İstanbul 1979, s Özğer, Y., Temettuât Defterleri Işığında Bayburt Kazası nın Sosyo-Ekonomik Durumu, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 24, Erzurum 2004, s Öztürk, S., Konya Temettuât Defterleri, Uluslararası Kuruluşunun 700. Yıldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi (Bildiriler 7-9 Nisan 1999), Konya 2000, s Öztürk, S., Temettuât Tahrirleri, Akademik Araştırmalar Dergisi, S.4-5, İstanbul 2000, s Pakalın, M. Z., Osmanlı Tarih ve Deyimleri Sözlüğü, Cilt: II, İstanbul Şimşirgil, A., Osmanlı Taşra Teşkilâtında Tokat ( ), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Şimşirgil, A., XV-XVI. Asırlarda Tokat Kazâsında Kır-İskan Merkezleri ve Bazı Hususiyetleri, Bir, Sayı: 3, (1995), s Türkiye İstatistik Kurumu, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Veri Tabanı. (ADNKS). 0&p_ilce1=755&p_kod=2&p_yil=2007&p_dil=1&desformat=html&ENVID=adnksdb 2Env ( tarihli erişim). Ek: Gevrek Köyü ne ait Temettuât Defteri (s.2) Karye-i Gevrek der-nahiye-i Komanat tâbi -i Tokad 47 Tokad kazası muzâfâtından Komanat nahiyesine tâbi Gevrek karyesinde mutavâttın kâffe-i ehl-i islâmın emlâk ve arazi ve temettuâtlarını mübeyyin defterdir. Hane: 1 Mezru tarlası 48 Dönüm 25 Hasılâtı Karye-i mezbûre sakinlerinden Cin Ali oğlu rençber Halil in emlâk ve temettuâtı Herk tarlası Dönüm 25 Sağmal ağnam Re s 20 Fi 4 Hasılât 80 Sağmal keçi Re s 30 Fi 2,5 Hasılât 75 Kısır ağnam Re s 10 Fi 1,5 Hasılât Gevrek Köyü ne ait temettuât defterinde yer alan ilk üç haneye ilişkin veriler örnek olarak verilmiştir. BOA. ML. VRD. TMT. d. no: 14652, s.2. 15

21 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kısır keçi Re s 10 Fi 1 Hasılât 10 Sağmal kara sığır ineği Re s 3 Fi 15 Hasılât 45 Erkek merkeb Re s 1 Koç Re s 5 Fi 1,5 Hasılât 7,5 Kara sığır ineği ve buzağı Re s 2 Asiyab Göz 1 Hasılât 150 Teke Re s 5 Fi 1 Hasılât 5 Koşu camusu Re s 2 Kuzu ve oğlak Re s 45 Koşu öküzü Re s 2 Sağmal camus ineği Re s 2 Fi 30 Hasılât 60 Balak Re s 2 Sene-i sabıkada vergü-yi mahsûsadan bir senede vermiş olduğu 188 Tokad kazasına muzâf Komanat nahiyesine tabi Kevahlık ve Mamu karyelerinde dahi arazileri olduğu Aşar ve rüsûmu olarak sene-i sabıkada bir senede vermiş olduğu Hınta Kile 6 Fi 4 Baha 24 Şair Kile 3 Fi 2 Baha 6 Öşr-i Ketân Mecmu undan bir senede temettuâtı 120 merkûmun kömürcülükden temettuâtı cem ân 04 adet-i ağnam rüsûmu Re s 80, Fi 2 35 Hane: 2 Mezru tarlası Dönüm 15 Hasılâtı ,5 337,5 Kuzu ve oğlak Re s 15 Re s Karasığır düğesi Temürcü oğlu rençber Koca Mehmed in emlâk ve temettuâtı Herk tarlası Dönüm 25 Sağmal camus ineği Re s 3 Fi 30 Hasılât 90 Koşu öküzü Re s 2 Sağmal ağnam Re s 15 Fi 4 Hasılât 60 Sağmal karasığır ineği Re s 2 Fi 15 Hasılât 30 Erkek merkeb Re s 1 Sağmal keçi Re s 15 Fi 2,5 Hasılât 37,5 Camus balağı Re s 2 Kısır ağnam Re s 25 Fi 1,5 Hasılât 37,5 Buzağı Re s 2 48 Mezru tarlası başlığı altında yazılan bölümlerde yer alan 60 ifadesi sene 1260 (1844) ve 61 ifadesi ise sene 1261 (1845) i işaret etmektedir. 16

22 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 Re s 2 Vergü-yi seneviyesi 138 Tokad muzâfatından Kafirni nahiyesine tabi Almus-ı Kebir karyesinde dahi arazisi olduğu Aşar ve rüsûmu olarak bir senede vermiş olduğu Hınta Kile 3 Baha 12 Öşr-i ketân Mecmû undan bir senede temettu 200 merkûmun bazen kömürcülükden temettu 572 Cem ân adet-ı ağnam rüsûmu Re s 55, Fi Hane: 3 Herk tarlası Dönüm 3 Sağmal camus ineği Re s 1 Fi 30 Hasılât 30 Temürcü oğlu rençber Hüseyin in emlâk ve temettuâtı Sağmal ağnam Sağmal keçi Kısır ağnam Re s 15 Re s 5 Re s 5 Fi 4 Fi 2,5 Fi 1,5 Hasılât 60 Hasılât 12,5 Hasılât 7,5 Kuzu ve oğlak Re s 15 Sağmal sığır ineği Re s 2 Fi 15 Hasılât 30 kara Buzağı Re s 1 Kısır keçi Re s 5 Fi 1 Hasılât 5 Erkek merkeb Re s 1 Vergü-yi seneviyesi 75 Tokad muzâfatından Komanat nahiyesine dahi Kevahlık ve Mamu karyelerinde dahi arazileri olduğu Adet-i ağnam Re s 35, Fi 2 Kuruş 1 Para Mecmu undan bir senede temettuâtı 150 merkûmun bazen kömürcülükten temettuâtı 295 Bâdî-i terkim-i kelimât oldur ki 49 İmam ve muhtar ve ahalisi olduğu 2405,5 guruş virgü-yi seneviye-i sabıkı bulunan Tokad kazasına tâbi Gevrek karyesinin ziraât vesâire temettu ba-irâde-i seniyye beyne l-ahâli tahrir olunarak fukara vesaire 29 hane ve 10873,5 (10.583,5 kuruş olmalı) guruş temettuâta iblağ olmuş ve temettuât-ı meblağ-ı mezkûr hilâfından âri 49 Gevrek Köyü ne ait temettuât defterinin son sayfası. Bkz. BOA. ML. VRD. TMT. d. no: 14652, s

23 Keleş, E. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 1-18 olarak işbû mahalle şerh ve tahrire ibtidar kılınmışdır. Gurre-i Ra [12]62 / 27 Şubat 1846 Bende Halil muhtar-ı karye-i mezbûre (Mühür) Bende Mehmed ahâli-i karye-i mezbûre 18

24 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tevfik Paşa Hükümeti nin Sulh Hazırlıkları ve Paris Sulh Konferansı na Sunduğu Ermeni Meselesine Dair Bir Çözüm Önerisi Necati Çavdar 1 Özet Osmanlı Devleti nin dâhil olduğu grubun Birinci Dünya Harbi nde mağlup olması üzerine yenenler ve yenilenler arasında yapılan mütarekeler ile harp sona ermiş, Osmanlı Devleti de bu kapsamda Mondros Mütarekesi ni imzalamıştı. Bundan sonra galip devletler yenilen devletlerle yapılacak olan sulhun şartlarını görüşmek üzere Paris te bir konferans yapılmasına karar vermişlerdi. Mondros Mütarekesi nin imzalanmasından sonra iktidara gelmiş olan Tevfik Paşa Hükümeti, mütareke ile 18 Ocak 1919 tarihinde başlayacak olan sulh görüşmeleri arasında kalan zaman diliminde konferansta Osmanlı Devleti nin haklarını savunabilmek için bir dizi icraatta bulunmuştur. Sulh komisyonları kurmak başta olmak üzere hazırlıklar kapsamındaki en dikkat çekici gelişme ise hükümetin konferansa sunduğu bir çözüm önerisidir. Anahtar Kelimeler: Mütareke, Paris Sulh Konferansı, Tevfik Paşa Hükümeti, Komisyonlar. The Peace Preparations of Tevfik Paşa s Government and a Proposal of Solution Concerning Armenian Question Which His Government Submitted to the Peace Conference of Paris Abstract Upon the defeat of the group including Ottoman Empire in the World War I, the war ended with the armistices between the victorious and the defeated states. The Ottoman Empire also signed Moudros Armistice in this context. After this, the victorious states decided to be made a conference in Paris in order to talk over the conditions of the peace with the defeated states. Tevfik Paşa s Government which acceded after Moudros Armistice had been signed, carried out a series of acts to defend the rights of the Ottoman Empire at the conferance during the period between the armistice and the peace talks. Primarily to set up peace commissions, the most striking aspect was the proposal of solution which the government submitted to the conference. within the context of the preparations. Key Words: Armistice, Paris, Peace Conference, Tevfik Paşa s Government, Commissions. GİRİŞ Osmanlı Devleti nin Birinci Dünya Harbi nde mağlup olmasıyla Talat Paşa Hükümeti nin 8 Ekim 1918 de istifa etmesi üzerine Sultan Vahdettin yeni hükümeti kurma görevini Tevfik Paşa ya vermiş (Kocaoğlu, 2006: 32; Koloğlu, 2007: 30) ancak, yaklaşık bir haftalık çabasına rağmen Tevfik Paşa hükümeti 1 Dr. Tokat Anadolu Lisesi Tarih Öğretmeni, ncavdar19@gmail.com 19

25 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kurmaya muvaffak olamamıştır (Türkgeldi, 1951: 166; İnal, 1953: 176). Bunun üzerine Padişah sadarete Ahmet İzzet Paşa yı getirmiştir (Ayışığı,, 1997: 152; Ahmet İzzet Paşa, 1993: 14). Ahmet İzzet Paşa 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesini imzaladıktan sonra 25 gün süren iktidarın ardından istifa etmek zorunda kalmıştır (İkdam, 10 Kasım 1918, nr. 7811). İzzet Paşa nın istifası üzerine Padişah, Tevfik Paşa yı sadarete getirmiş ve Paşa, 11 Kasım 1918 de mütareke dönemindeki ilk hükümetini kurmuştur (BOA. DUİT. 9/42; Takvim-i Vekayi, 12 Kasım 1918, Nr.3392). Hükümet in kurulmasından iki gün sonra İtilaf kuvvetleri İstanbul a gelmiştir (İkdam, 12 Kasım 1918, nr. 7813; Okur-Küçükuğurlu, 2006: 20). Bu sebeple Hükümet, daha önceki hükümetlerin yaşamadığı bir durumu, mütareke şartlarını, ilk defa tecrübe edecekti. Mütareke şartlarının nasıl uygulanacağı ve sulh hazırlıklarının nasıl yapılacağı hükümetin önünde duran önemli bir belirsizlikti. Hükümet bir yandan İtilaf Devletleri nin diplomatik baskılarını göğüslemeye çalışırken diğer yandan da, başta iaşe konusu olmak üzere, dâhili problemlere çözüm bulmaya çalışacaktı (Alemdar, 19 Aralık 1918, nr ). Tevfik Paşa Hükümeti nin 18 Kasım da Meclis-i Mebusan a sunduğu siyasi programda hükümetin öncelikli amacının, Osmanlı Devleti nin ve milletinin şeref ve haysiyetine uygun bir sulh imzalamaya çalışmak olduğu vurgulanıyordu (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 136). Hükümet programı Meclis-i Mebusan da çetin tartışmalara neden olmuş, Mustafa Kemal in muhalefetine rağmen (Bayur, 1963: ; Akşin, 2004, C.I: 92-93) 124 mebustan 91 inin kabul oyu ile güvenoyu kazanarak (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 168) icraatına resmen başlamıştır. Bu makale, Mütareke döneminin ilk hükümeti niteliğinde sayılabilecek Tevfik Paşa Hükümeti nin Paris Sulh Konferansı nda Osmanlı Devleti nin haklarını savunmak bağlamında yaptığı icraatı arşiv belgeleri, dönemin Osmanlı basın organları, Meclis zabıtları ve temel araştırma eserler ışığında ortaya koymayı amaçlamaktadır. A- Hükümetin Sulh Gündemi 11 Kasım da iktidara gelmiş olan Tevfik Paşa Hükümeti nin 30 Ekim de imzalanan Mondros Mütarekesi ile 18 Ocak 1919 da başlayan Paris Sulh Konferansı arasındaki dönemde önünde duran en önemli gündem maddelerinin başında Sulh Meselesi geliyordu. Siyasi çevreler ve basın da bu konuda aynı düşüncede bulunuyordu. Tevfik Paşa nın iktidara geldiği ilk günden itibaren basın, sulh meselesinin önemi üzerinde durarak hükümetin programını Meclis-i Mebusan da okumasından önce dikkatleri bu konuya çekiyordu. Minber gazetesi 16 Kasım da, En Müstacel İşler başlığı altında hükümetin yapması gerekenleri hatırlatıyordu. Yazıda acilen çözüm bekleyen işler arasında şerefli bir sulhun esaslarını belirlemek en önemlisi olarak gösterildikten sonra bunun yanında iaşe, asayiş ve para meseleleri ile her türlü suistimalin tahkikatına tam hareketle devam edilip yetim ve yoksullara hizmetin 20

26 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): hükümetten çözüm bekleyen işler olduğu dile getiriliyordu (Minber, 16 Kasım 1918, nr. 15). Hükümet de kamuoyu ile aynı düşünceyi paylaştığını göstererek bu konu üzerinde hassasiyetle durmuş ve programında sulh meselesini ilk sıraya almıştı. 18 Kasım da Meclis-i Mebusan da programını okuyan hükümetin Hariciye Nazırı Reşid Paşa öncelikle devlet ve milletin şeref ve haysiyetiyle kabil-i telif bir sulh akdi için çalışılacağını (MMZC. D.3, İ.5, C.1: 136) ifade ederek sulhun hükümet için önemine dikkat çekmiştir. Hükümet in programı üzerinde cereyan eden müzakerelerin ağırlık noktasını sulh hakkında hükümetin nasıl bir yol takip edeceği oluşturmuştur. Müzakereler esnasında hükümet aleyhinde söz alan Divaniye Mebusu Fuad Bey İtilaf Devletleri nin mütareke hükümlerine aykırı olarak işgallerde bulunduğunu ve hükümet programında işgale karşı alınabilecek tedbirlerden bahsedilmediğini (MMZC., D.3, İ.5, C.1: ) dile getirmiştir. Hükümet adına cevap veren Maarif Nazırı Rıza Tevfik Bey, hükümetin en önemli maksadının programda belirtildiği gibi şeref ve haysiyetle asli menfaatleri muhafaza etmek şartıyla sulhun imzalanmasına yardımcı olmak (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 140) olduğunu söyleyerek hükümetin sulh konudaki kararlılığını ifade etmiştir. Halep Mebusu Artin Boşgezenyan Efendi de program hakkında konuşmak için aldığı sözü Ermeni Meselesine getirerek şu ifadeleri kullanmıştır: Sulh güneşi altın başını ufuktan göstermeye başladı. Yakında galip mağlup her millet Sulh masasının etrafında çevrilecek. O masanın başına elimiz boş gitmeyelim. Kendimizi müdafaa edecek, hukukumuzu muhafaza edecek bazı icraat ile gidelim. Sulh masasına oturmadan evvel hükümet bu konuda rolü olan memurları cezalandırmalıdır (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 141). Meclis-i Mebusan da müzakere edilen Sulh Meselesi basında da geniş yer bulmuştur. İstanbul un önde gelen basın organları hemen hemen aynı şeyleri tekrar ederek hükümetin sulh görüşmelerine hazırlık konusunda etkin adımlar atması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Söz gazetesi 25 Kasım tarihinde Hükümet in En Acil Vazifesi başlıklı yazısında İttihat ve Terakki Hükümetlerinin savaş yıllarında özellikle Ermenilere yönelik olarak icra ettikleri olaylar ve tehcirde sorumlulukları bulunanların cezalandırılması ve hâlihazırdaki İttihatçı teşebbüslerinin önüne geçilmesi hususlarına vurgu yaparak sulh öncesinde bu çerçevede ciddi tedbirlerin alınması gerektiğini savunmuştur (Söz, 25 Kasım 1918, nr. 13). Meclis-i Mebusan daki müzakereler ve İstanbul basınına yansıyanlar dikkate alındığında Tevfik Paşa Hükümeti nin en fazla mesai harcaması gereken konunun sulh meselesi olduğu görünüyordu. 21

27 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): B- Hükümetin Kurduğu Komisyonlar 1- Sulh Komisyonları Hükümet, Paris Sulh Konferansı başlamadan önce bu konuda komisyonlar kurulması gibi önemli adımlar atarak sulh müzakerelerinde savunacağı esasları belirlemeye yönelik icraata başlamıştır. Sulh hazırlıkları konusunda çalışmak üzere ilk komisyon Hariciye Nezareti bünyesinde Hariciye Nazırı Müsteşarı Reşad Hikmet Bey başkanlığında kurulmuştur. Komisyon, hangi şartlar altında sulh imzalanabileceği hakkında bazı projeler hazırlanıştır (Söylemezoğlu, 1939: 85). Komisyon Osmanlı mülkünün muhafazası ile Arap vilayetlerine muhtariyet verilmesi konularına dayalı bir anlayışla Osmanlı Devleti açısından Sulh müzakeresi esnasında savunulacak hususları hazırlamak için çalışmıştır (Minber, 21 Kasım 1918, nr. 20). Komisyon un hazırlamış olduğu 25 maddelik listede yer alan şartlardan bazıları şöyleydi (Kocaoğlu, 2008: 193): 1. İstanbul ve Boğazlar ile Anadolu ve Rumeli deki vilayetler Osmanlı idaresine kalacaktır. 2. Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı idaresine bağlanacaktır. 3. Irak, İngilizler tarafından tahliye edilecek Musul, Bağdat ve Basra da muhtelif bir Arap, Türk ve Kürt idaresi kurulacaktır. 4. Osmanlı Devleti Mısır ve Süveyş ten feragat edecektir. 5. Yemen tahliye edilecektir. 6. Hicaz ın istiklali tasdik edilecektir. 7. Kapitülasyonlar kaldırılacaktır. 8. İstanbul serbest liman kalacaktır. 9. Şimendifer, maden ve liman gibi nafia işleri Amerika, Fransa, İngiltere, Belçika sermayedarlarına verilecektir. 10. Ermenistan, miktarı kâfi arazi üzerinde teşekkül edecektir. 11. Filistin de bir Musevi-Arap hükümeti kurulacaktır. 12. Kıbrıs İngilizlere terk edilecektir Hariciye Nezareti ndeki bu komisyondan başka Ziraat ve Ticaret Nezareti ile Maliye Nezareti bünyesinde de birer sulh komisyonu kurulmuştur. Maliye Nezareti bünyesinde kurulan komisyon başkanlığına Müsteşar Hasan Tahsin Bey tayin edilmiş olup komisyonun görevleri şu esaslara dayandırılmıştır (Kocaoğlu, 2008: 194): 1. Sulhtan sonra Osmanlı sınırları dışında kalan kısımlara arazi, nüfus ve varidat oranları dikkate alınarak, bu yerlere karşılık gelen Düyun-ı Umumiye borçlarını tayin etmek. 2. Osmanlı Ülkesindeki esir zabıtana verilen maaşların cetvelini hazırlamak. 3. Balkan Harbi sonunda Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve hatta Arnavutluk a isabet eden ve Paris Maliye Kongresi nde karşılaştırılmak üzere olan müfredatı tespit etmek. 4. Tazminat-ı Şahsiye hesaplarını hazırlamak. 22

28 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): İktisadî kapitülasyonların ilgasında ısrar etmek suretiyle mütekabiliyet esasına dayalı ticaret anlaşmalarının esaslarını tespit etmek. 6. İtilaf Devletleri dayinler vekillerinin gitmesiyle, Düyun-u Umumiye nin alacağı vaziyetin ne olacağı hususunda çalışmalar yapmak. Ticaret ve Ziraat Nezareti nde oluşturulan komisyon ise daha çok memalik-i müstevliyede kalacak insanların ve şirketlerin hukuk ve menfaatlerinin neden ibaret olacağı hususlarını araştırarak bunlarla ilgili bazı esasları tespit edip Hariciye Nazırına rapor etmiştir. Komisyon bunun yanında Avrupa devletleri ile ticari anlaşmalar imzalanması konusuyla da ilgilenerek sulhun imzalanmasına kadar Türkiye nin ticari menfaatleri için İtilaf Devletleri ile yapılacak ticari ilişkilerde kabul edilecek esaslarla ilgili teklif hazırlamıştır (Kocaoğlu, 2008: 195). Tevfik Paşa Hükümeti, sulh şartlarının belirlenmesi ile ilgili olarak nezaretler bünyesinde kurduğu bu komisyonlardan gerekli faydayı elde edememiştir. Bu yüzden basın tarafından sürekli uyarılmış ve tenkit edilmiştir. Sulh Konferansı 18 Ocak 1919 da Paris te çalışmalara başladıktan bir süre sonra Tevfik Paşa Hükümeti 30 Ocak 1919 da Hariciye Nazırı Reşid Paşa başkanlığında, geniş yetkilere sahip İstihzarat-ı Sulhiyye adıyla başka bir komisyon kurmuştur. Komisyon un üyeleri Ayan dan Damat Ferit Paşa, Ayan dan Çürüksulu Mahmut Paşa, Temyiz Mahkemesi Eski Reisi Osman Bey, Muhasebe-i Maliye Müdürü Berberyan Efendi, Cemil Molla ve Hariciye eski Nazırı Sefa Bey idi (Söz, 31 Ocak 1919, nr. 79). Komisyon un askeri mümessili Erkânı Harp Miralayı İsmet (İnönü) Bey, müşavirleri ise Washington Büyükelçisi Münir Bey ile Esat Cemal (Paker) Bey idi (Paker, 1952: 102). Komisyona 10 Şubat 1919 da Petersburg eski Sefiri Fahrettin Bey ile Sofya eski Sefiri Sefa Bey de dâhil edilmişlerdir (İkdam, 11 Şubat 1919, Nr.7904). Bu komisyon, nezaretlerde müsteşarların başkanlığında kurulmuş bulunan komisyonların çalışmalarını da dikkate alarak kapsamlı bir sulh programı hazırlamayı amaç edinmiştir (Kocaoğlu, 2008: 194). Komisyon Ocak ayı sonunda kurularak çalışmalarına başlamış ancak Ocak ayının sonlarına gelindiğinde henüz İtilaf Devletleri konferansa Osmanlı Devleti ni resmen davet etmedikleri için sulh konferansına göndereceği murahhasları bile belirleyemeyen bu komisyondan da beklenen fayda sağlanamamıştır (Sabah, 24 Ocak 1919, nr ). 2- Tetkik-i Seyyiat Komisyonu Tevfik Paşa Hükümeti nin 19 Kasım da güvenoyu almasından sonra teşkil etmeye başladığı komisyonlardan birisi de Tetkik-i Seyyiat veya Tahkik-i Fecayi (Sabah, 24 Kasım 1918, nr ) adıyla anılan komisyondur Komisyon 23 Kasım 1918 tarihinde Meclis-i Vükelâ kararıyla kurulmuştur (BOA. MV.213/22). Önce Dâhiliye Nezareti bünyesinde Emniyet-i Umumiye Müdürlüğünde Mazhar Bey başkanlığında oluşturulmuş olan komisyon daha 23

29 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): sonra aynı ad altında Bahriye ve Harbiye Nezaretlerinde de kurularak faaliyet alanı genişletilmiştir (Gökbilgin, C.1, 1959,11). Dâhiliye Nezareti bünyesinde kurulan ilk komisyonda bir Ermeni ve bir Rum üyenin de bulundurulmasına karar verilmiş (BOA. MV. 212/22), Ermeni üye olarak Adliye Nezareti İstinaf Mahkemesi azalarından Artin Mesdciyan Efendi, Rum üye olarak ise Umur-u Hukukiye Müdüriyeti Muavini Haralambos Kondos? Efendi görevlendirilmiştir (Vakit, 24 Kasım 1918, Nr.391; Sabah, 25 Kasım 1918, Nr.10425). Bunların dışında komisyona mülkiye müfettişlerinden Emir Bey ve Hüsnü Bey dâhil edilmişlerdir (Sabah, 26 Kasım 1918, nr ). Tetkik-i Seyyiat Komisyonu nun kuruluş amacı, İttihatçı hükümetler zamanında muhtelif unsurlara karşı yapılmış olan fecayi ve mezalimi tahkik ve takip etmekti (Sabah, 25 Kasım 1918, Nr.10425). Bunun yanında, tehcir esnasında bazı memurlar tarafından uygulanan suçların tahkiki ile suçları belirlenenlerin mahkemelerinin yapılması da komisyonun temel faaliyet alanı olarak belirlenmişti. Komisyon aynı zamanda Rum ve Türklere yönelik işkence ve suistimallere karışanlar hakkında da tahkikat yapabilecekti (Sabah, 26 Kasım 1918, nr ). Komisyon ilk başlarda şikâyetleri tetkik ederek ona göre bir hareket tarzı belirleme usulünü benimsemiştir. Komisyon başkanı Mazhar Bey basına verdiği beyanatta: Dâhiliye Nezareti nden tehcir için verilen emirlerin infazında işkenceler icra eden ve bu vesile ile şahsi menfaatlerini temin ve Ermenilerin emval ve emlâkını gasp edenlerin tahkikatını komisyon derhal icra etmektedir. Bunlar hakkında kanuni işlem yapılacaktır. Diyarbakır eski Valisi Doktor Reşid Bey in tevkifi için verdiğim müzekkere üzerine bu kişi İstanbul tevkifhanesinde taht-ı tevkife alındı. Kendisinin Ermenilerin tehciri meselesinde pek çok suistimalleri tahkik etmekle beraber Beşiri Kaymakamı Sabit Bey ile Lice Kaymakamı Nesimi Beyleri katlettiği de mertebe-i sübuta vasıl olmuştur (Sabah, 26 Kasım 1918, Nr.10426) ifadelerini kullanmıştır. Komisyon 3 Aralık tan itibaren İttihat ve Terakki nin önde gelen şahıslarından Rahmi Bey in İzmir valiliği yaptığı döneme ait icraatını incelemeye başlamıştır. Bu konuda tahkikatta bulunmaları için beş mülkiye müfettişinden oluşan bir tahkik heyetini İzmir e, mülkiye müfettişi Fuat Bey i de Ankara ya yollamıştır. İzmir de tahkikatta bulunan heyet bir rapor hazırlayarak komisyona sunmuştur. Raporda, Rahmi Bey in valiliği sırasında İzmir de pek çok kanun dışı icraatta bulunarak devleti zarara uğrattığı öne sürülmüştür (Sabah, 3 Aralık 1918, nr ). Komisyon 5 Aralık tan itibaren daha önce tutuklanmış olan Erzurum eski valisi Sabit Bey i, 7 Aralık ta ise Diyarbakır eski valisi olup Tetkik-i Seyyiat Komisyonu nun müzekkeresi üzerine tutuklanmış olan Doktor Reşid Bey i sorgulamaya başlamıştır (Sabah, 8 Aralık 1918, nr ). Tetkik-i Seyyiat Komisyonu nca yapılan tahkikat sonuçlarına göre, Edirne eski Valisi Zekeriya Zihni Bey, Adapazarı Jandarma Bölük Komutanı ile Hendek Nahiye 24

30 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Müdürü Raşid Efendi haklarında tahkikat icra edilmesine, Konya eski Valisi Muammer Bey, Musul Valisi Memduh Bey ile Divan-ı Muhasebat mümeyyizlerinden Macid Bey in de tutuklanmalarına karar verilmiştir (Sabah, 9 Aralık 1918, nr ). Tetkik-i Seyyiat Komisyonu 1919 Ocak ayı ortalarında lağvedilerek Fevkalâde Divan-ı Harb e dönüştürülmüştür. Bu sebeple, bu sırada tutuklanan Diyarbakır eski mebusu Zülfü ve Fevzi Efendiler Divan-ı Harb e sevk olunmuşlardır. Daha önce Tetkik-i Seyyiat Komisyonu nca tevkifine lüzum görülen pek çok kişinin de tevkif edildikçe Divan-ı Harb e sevk edilmelerine karar verilmiştir (Sabah, 19 Ocak 1919, nr ). Başta da ifade edildiği gibi Tetkik-i Seyyiat Komisyonu, Dâhiliye Nezareti nden başka Bahriye ve Harbiye Nezareti nde de kurulmuştu. Bahriye Nezareti nde kurulan komisyon başkanı Kaymakam İsmail hakkı Bey, üyeleri ise Kaymakam Cemal Bey, Binbaşı Şükrü Bey, Binbaşı Abidin Bey, Binbaşı Cemil Bey, Yüzbaşı Osman, Yüzbaşı Arif, Kâtip Yüzbaşı Sabri, Yazı İşleri Memuru ise Yüzbaşı İzzet Efendi idi. Komisyon un görevi, Cemal Paşa zamanında Bahriye Nezareti nde meydana gelen yolsuzlukları incelemekti. Komisyon daha çok Bahriye Nezareti levazım dairesine dair giriş ve çıkış defterlerini incelemiştir (Sabah, 27 Kasım 1918, nr ). Harbiye Nezareti bünyesindeki Suistimaller Hesapları ve Tetkik-i Seyyiat Komisyonu ise 30 Kasım 1918 de kurulmuştur. Komisyonun kuruluş amacı seferberliğin ilanından beri Başkumandanlık Vekâleti ve Harbiye Nezareti daire ve şubelerinde meydana gelmiş olan suistimalleri tetkik ve mesullerini meydana çıkarmak olarak açıklanmıştır. Komisyon, Harbiye Nezareti Müsteşarı Mirliva Mustafa Hilmi Paşa başkanlığında kurulmuş olup üyeleri arasında Erkân-ı Harbiye miralaylarından Hasan Tosun, Sabri ve Behçet Beyler yer almışlardır (Gökbilgin, 1959: C.I: 11; Kutay, 1961: C.19: 10727). Komisyona gelen ve incelenmesi istenen konular arasında çok çarpıcı iddialar yer almıştır. Bu iddialardan birisinde harp yıllarında Tekâlif-i Harbiye Komutanlığı tarafından askerin ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla halktan toplanan yardımların, askeri malzemeden ziyade değişik ticari malların alımında kullanıldığı, alınan malların ise askeri ambarlarda depolandıktan sonra Men-i ihtikâr (haksız kazancı önleme) Komisyonu eliyle yüklü meblağlar karşılığında sivil bazı kimselere satıldığı ve bu suretle büyük servetler kazanıldığı ileri sürülmüştür (Gökbilgin, 1959, C.1: 192). Komisyon yalnız seferberlikteki suistimalleri ve zabıtanın ataletini tetkik etmekteyken daha sonra yetkisi genişletilerek seferberlikten evvel meydana gelen yolsuzlukları da tetkik edecek bir nitelik kazanmıştır (Alemdar, 28 Şubat 1919, nr ). 3- Tahsisat-ı Mestureyi Tetkik Komisyonu Basında Dâhiliye Nezareti Tetkik-i Seyyiat Komisyonu olarak da ifade edilen bu komisyon Dâhiliye Nezareti bünyesinde Aralık 1918 in son haftasında 25

31 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kurularak başkanlığına Dâhiliye Nezareti Müsteşarı Hamit Bey getirilmiştir. Komisyon un üyeleri arasında Umur-u Mahalliye İdare-i Hususiye Müdürü Süleyman Bey, Muhasebe Müdürü Salim Bey ve Maliye Nezareti nden Reşad Bey yer almışlardır. Bu komisyon, İtilaf Devletleri tarafından Dâhiliye Nezareti ne verilmiş olan örtülü ödeneği incelemekle iştigal edecekti (Alemdar, 23 Aralık 1918, nr ). Komisyon, Dâhiliye Nezareti örtülü ödenek bütçesinden kanunsuz olarak harcandığı iddia edilen meblağın hangi amaçlarla kimlere ve nerelere verildiğini tetkik ederek tespit edilen yolsuzluklarla ilgili tedbirler alınmasını sağlamak esasına göre hareket edecekti. Bu sayede İttihat ve Terakki hükümetlerinin harp yıllarına dair hesapları da Tevfik Paşa Hükümeti tarafından mercek altına alınmış oluyordu (Alemdar, 7 Ocak 1919, nr ). 4- Ermeni Meselesi İle İlgili Tahkik Heyetleri Mütarekeden sonra basında İtilaf ve Osmanlı temsilcileri arasındaki ilişkilerde ve özellikle Meclis-i Mebusan da her vesile ile tehcir konusu gündeme gelmiştir. Tevfik Paşa Hükümeti nin güvenoyu meselesinden dolayı 18 ve 19 Kasım 1918 tarihli Meclis-i Mebusan müzakereleri sırasında Ermeni Meselesi şiddetli tartışmalara sebebiyet vermiştir. Özellikle Ermeni mebuslarından Halep mebusu Artin Boşgezenyan, Sivas Mebusu Dikran Barsamyan, Kozan mebusu Matyas Nalbantyan Efendi uzun ve heyecanlı konuşmalar yapmışlardır (MMZC., D.3, İ.5, C.1: ). Konuşmalarda genel olarak tehcir esnasında Ermenilere karşı şiddetli bir katliam yapıldığı dile getirilmiştir. Halep Mensubu Artin Boşgezenyan Efendi Hükümet bize iki şey vaat ediyor. Bunların birisi memlekette kanunun icrası diğeri memleketi bir gün evvel sulha nail eylemek, daha bundan ala program olamaz. Hükümet hiç demesin ki benim programım muhtasardır, varsın muhtasar olsun da kabil-i icra olsun. Bu programda kabil-i icradır. Program hakkında benim zerre kadar itirazım yoktur ifadelerini kullanmıştır (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 143). Sözlerinin devamında Ermeni Meselesi ne değinen Artin Efendi, Ermeni faciasından Türk milleti değil Türk Hükümeti veyahut idare-i sabıka mesuldür. Hükümet, memurlarına ve müdde-i umumilerine emirler vermeli ve bu cinayetlerin kâffesini takip ettirip mahkeme ettirmelidir ki sulh cemiyetine boş gitmiş olmayalım (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 143) diyerek hükümet programında yer alan zarar görenlerin mağduriyetinin giderileceği konusunu hatırlatmış, Ermeni mebusların hükümete güvenoyu vermek için bu konuda hükümetten kesin söz almak istediklerini açıklamaya çalışmıştır. Aydın Mebusu Emanuelidi Efendi ise Tevfik Paşa Hükümeti ağır şartlı mütarekeyi icra ve şartları ağır olacak sulhu imzalamak gibi bir vazifeyi deruhte etmek ile büyük hamiyet ibraz etmiştir. Bu metanet ve hamiyet şayanı tebriktir. Ben Tevfik Paşa nın programını alkışlarım. Tevfik Paşa nın sözlerine itimat ederim fakat programda yer alan bilatefrik-i cins ve mezhep kanun un tatbik 26

32 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): edileceğinden bahis yüz seneden beri söyleniyor (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 145) ifadeleriyle programın Osmanlı unsurları ile ilgili vaat maddesinin uygulanacağına inanmadığını ortaya koymuştur. Tartışmalar sırasında Musul Mebusu Mehmet Emin Bey dayanamamış ve olayın Ermeni, Rum ve Arap mazlumlarıyla beraber Türk mazlumlarının da davası olduğunu, yapılan fenalıklarda Türk ün zerre kadar kabahati bulunmadığını dile getiren bir konuşma yapmıştır (MMZC., D.3, İ.5, C.1: 161). Bu mesele hakkında Padişah Vahdeddin 23 Kasım da Daily Mail gazetesi muhabirine verdiği ve daha sonra Times Gazetesi nde neşrolunan beyanatında: Türkiye de bazı siyasi komiteler tarafından Ermeniler hakkında icra olunan muameleye büyük bir teessürle muttali oldum. Saltanata geçer geçmez bu vakalar müsebbiplerinin son derece şiddetle cezaya çarptırılması için derhal tahkikat açılmasını emrettim. Bugün bu mesele bütün teferruatıyla soruşturulmaktadır (Gökbilgin, 1959, C.1: 15) diyerek hükümetin bu konuda icraatta bulunacağını ifade etmiştir. Bu doğrultuda Tevfik Paşa Hükümeti, Dâhiliye Nezareti bünyesinde 27 Kasım 1918 de Heyet-i Tahkikiye Komisyonu kurmuştur (Sabah, 28 Kasım 1918, nr ). Komisyon un amacı tehcir zamanında yapıldığı iddia olunan mezalim ve yolsuzlukları mahallinde incelemek ve şikâyet sahipleri ile bizzat temasta bulunmaktı. Dâhiliye Nezareti nde kurulan Tahkik Heyeti nin başkanı Mahkeme-i İstinaf Müdde-i Umumisi İhsan Bey idi. Heyet Adliye ve Dâhiliye memurlarından oluşuyordu. Üyeler arasında Heyet-i Teftişiye Reisi Mazhar, Müfettiş İsmail Hakkı, Niyazi, Bidayet Müdde-i Umumilik muavinlerinden Kudretullah ve Üsküdar müstantık azasından Yordaniki Beyler bulunuyordu. Bunların dışında heyette birer Ermeni ve Rum uzmanın bulunmasına da karar verilmiştir (İkdam, 8 Aralık 1918, nr. 7839). Tahkik heyeti, vali, mutasarrıf, kaymakam gibi hangi memur sınıfına mensup olursa olsun tehcir esnasında olaylara göz yummuş veya bizzat müdahalesi olmuş kimseler hakkında gerekli tahkikatı yaparak bu kişileri kanuna teslim edecekti (Sabah, 22 Kasım 1918, nr ). İhsan Bey başkanlığındaki tahkik heyeti Aralık ayı başında Adliye Nezareti tarafından tahkikatta bulunmak üzere İzmit e gönderilmiştir. İhsan Bey ve beraberindeki müfettişler, tahkikatları neticesinde tehcir sırasında Ermenilere müdahalesi olmakla suçlananlardan bazılarını tevkif ederek Hayret Paşa başkanlığında kurulan Divan-ı Harb te mahkeme edilmek üzere İstanbul a getirmişlerdir. Yine Aralık ayında Vali Cemal Azmi tarafından yapılan suiistimaller hakkındaki tahkikat için Trabzon a da bir heyet gönderilmiştir (İkdam, 22 Şubat 1919, nr. 7915). Tevfik Paşa Hükümeti Aralık ayı ortalarında aynı vazife ile görevli olarak on heyetin Anadolu ya gönderilmesine karar vermiş, heyetlerin gönderileceği bölgeleri şöyle belirlemiştir (BOA. MV. 213/60): 1. Ankara, Kastamonu vilayetleri ve Bolu sancağı. 27

33 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Trabzon vilayeti ve Samsun Livası. 3. Hüdavendigar (Bursa), Edirne vilayetleri ve Çatalca sancağı. 4. Aydın vilayeti ile Çanakkale ve Karesi sancakları. 5. Konya vilayeti ve Eskişehir, Karahisar (Afyon), Kütahya sancakları. 6. Sivas vilayeti ve Kayseri, Yozgat sancakları. 7. Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri. 8. Diyarbakır, Mamuratülaziz vilayetleri. 9. Adana vilayeti ve Maraş sancağı. 10. Urfa, Zor, Antep sancakları. Heyet üyeleri maaşlarının dışında günlük 3 er lira olmak üzere yolluk alacaklar, heyet tarafından suçlu olduğuna kanaat edilen şahıslar Hayret Paşa nın başkanlığı altındaki Divan-ı Harbe sevk edileceklerdi (BOA. MV. 213/60). C- Hükümetin Paris Sulh Konferansı na Sunduğu Bir Çözüm Önerisi Tevfik Paşa Hükümeti, görüşmeler öncesinde çeşitli komisyonlar kurarak sulha hazırlanmaktaydı ancak, konferans 18 Ocak 1919 tarihinde başlamış olmasına rağmen Osmanlı Devleti henüz resmi olarak konferansa davet edilmemişti. Osmanlı Devleti nin resmen temsil edilmediği Paris Barış Konferansı toplandığında İtilaf Devletleri Osmanlı ya karşı çeşitli toprak istekleri ileri sürmeye başlamışlardı. Bir Ermeni Devleti kurulmasında hemfikir olan İtilaf Devletleri hatta Osmanlı toprakları üzerinde manda sistemi kurulmasına da karar vermişlerdi (Helmreich, 1996: 18-19). Buna karşılık Tevfik Paşa Hükümeti Osmanlı haklarını savunmak ve bu istekleri etkisiz bırakmak için çare aramaktaydı. Hükümet in bu konuda attığı adımlardan ilki, Osmanlı Devleti ne ait arazi meselelerinin müzakeresin konusunda konferansa sunulmak üzere bir rapor hazırlayıp 12 Şubat 1919 da İstanbul daki Amerikan temsilcisi ile İngiliz, Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserlerine muhtıra şeklinde vermek olmuştur (İkdam, 3Mart 1919, Nr.7924; Tercüman-ı Hakikat, 3 Mart 1919, Nr.13656). Tevfik Paşa Hükümeti, hazırladığı raporda temel olarak Wilson Prensipleri üzerinde durmuştur. Wilson un Osmanlı idaresi altında yaşamakta olan milletlerin serbesti-i inkişaflarının sağlanması ve Boğazların bütün milletlerin gemilerine daimi olarak açılması prensibi üzerinde detaylı açıklamaları ihtiva eden raporda ana hatları ile ele alınan konular şöyle tespit edilmiştir (Bayur, 1963: ): 1. Osmanlı Hükümeti, gerek harp halinde gerek sulhta Boğaziçi ve Çanakkale Boğazlarının bütün memleketlerin ticaret gemilerine açık bulundurulmasını ve yalnız Payitaht ın savunmasına gerekli tedbirlerin alınabilmesini kabul eder. 2. Harpten evvel tanzim edilmiş olan resmi istatistiklere ve 1897 de Fransızların Paris te neşretmiş oldukları Sarı Kitaba göre hiçbir Osmanlı vilayetinde Ermeni ler ekseriyeti teşkil etmemektedirler. 28

34 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Resmi istatistiklere göre Anadolu vilayetleri ahalisinin nüfus oranları şöyledir: Müslümanlar yüzde 85, Rumlar yüzde 9 ve Ermeniler yüzde 5, Musevi ve ecnebiler yüzde 0.8. Bu rakamlar Sarı Kitap ta verilen istatistiklerden çok farklı değildir. 4. Ermeni çeteleri, tehcirden evvel ve özellikle Rusların doğu vilayetlerine gelmesinden sonra Anadolu da çok korkunç zulümler yapmışlar, bir milyon kişiyi aşan sayıda Müslümanı öldürmüşlerdir. Memleket Rus orduları ve Ermeni çeteleri tarafından o derece tahrip edilmiştir ki köyler, kasabalar bile bu tahribatın dışında kalamamıştır. 5. Ermeni çevrelerince hayal edilen Kafkasya dan Kilikya ya kadar büyük bir Ermenistan kurulaması düşüncesi Wilson Prensipleri ne de aykırıdır. Beş milyon Müslümanı birkaç yüz bin Ermeni nin hükmü altına sokmak adalete uygun değildir. 6. Ermeni Meselesinin çözümünde şu iki yoldan birisine başvurulabilir. Birincisi: Osmanlı vilayetleri nüfusunun çoğunluğunun Türk ve Müslüman olması sebebiyle Osmanlı nın Avrupa ve Asya topraklarında Osmanlı hâkimiyeti devam etmeli, sağlanacak haklarla Ermeni ahalinin gelişmesi sağlanmalı, bütün Müslümanlar ve Ermeniler yerli yerinde kalmalıdırlar. İkincisi: Kafkasya da kurulmuş olan Ermeni Cumhuriyeti genişletilerek Zor sancağına tehcir edilmiş olan Ermenilerin de iskân edilebileceği kadar bir arazi Ermenistan a ilhak edilmelidir. 7. Ermeniler ve Müslümanlar arasında cereyan etmiş olan üzücü olaylarda sorumluluğu olan Ermeni komiteleri ve Müslüman memurların tespiti için Türk ve Ermeni murahhaslarının yardımıyla inceleme yapmak üzere uluslararası bir komisyon kurulmalıdır. Bu komisyon olay mahallerinde incelemeler yaparak resmi nüfus istatistikleri çerçevesinde hakkaniyattar bir sonuç ortaya koymalıdır. Bab-ı âli bu komisyonun kurulmasını İspanya, İsviçre, Danimarka, İsveç ve Felemenk (Hollanda) Hükümetlerinden rica etmiştir. Tevfik Paşa Hükümeti nin Paris Sulh Konferansı nda Osmanlı haklarının savunulması için batılı devletler nezdinde yaptığı bu girişim, 3 Mart 1919 tarihli İstanbul gazetelerinin manşetlerinde yer almış olup basın ve halk tarafından takdirle karşılanmıştır (Göztepe, 1969: 103). Mustafa Kemal Paşa, hükümetin bu teşebbüsünü eleştirerek şu ifadeleri kullanmıştır: Mütarekeden beri hükümetlerimizin akılsızca hareketleri aleyhimizdeki medar olmuştur. Tevfik Paşa, vatanımızın bir kısmını Ermenistan a ilavede bir beis görmemiştir (Atatürk ün Milli Dış Politikası, 1994: 33). Dünyayı tanımayan ve zamanı kavrayamayan bir Padişahın buyruğu olduğu için, aynı derecede anlayışsız olan Osmanlı hükümetinin bir ürünü (Bayur, 1963: 263) olarak görülen Osmanlı hükümetinin bu resmî girişimi İtilaf devletlerince pek ciddiye alınmamıştır. Tevfik Paşa Hükümeti nin sulh hazırlıkları kapsamında teşebbüs ettiği diğer önemli yol ise savaş suçluları konusunda soruşturma yaptırmak üzere tarafsız devletlerden bir komisyon kurulmasını sağlamaya çalışmak olmuştur. 29

35 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Hükümet bu komisyonun kurulması için 19 Şubat 1919 tarihinde Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve İspanya Devletleri elçiliklerine başvuruda bulunmuştur. Ayrıca bu ülkelerde bulunan Osmanlı temsilciliklerine de telgrafla talimat veren hükümet, temsilcilerden tarafsız kişilerden oluşan ikişer yargıç gönderilmesini sağlamalarını istemiştir (İkdam, 3 Mart 1919, Nr.7924). Tevfik Paşa Hükümeti, Danimarka nın İstanbul elçiliğine yaptığı başvuru yazısında şu ifadelere yer vermiştir: Danimarka Kraliyet Elçiliği nce bilindiği üzere, Osmanlı Hükümeti, savaş gerek Müslüman gerek gayrimüslim Osmanlı yurttaşlarının sürülmelerinden sorumlu olanlar hakkında adlî kovuşturma açmış bulunmaktadır. Irk ve din ayrımı gözetmeksizin suçluları ortaya çıkarmak üzere hem İstanbul da hem de vilayetlerde Soruşturma Komisyonları kurulmuştur. Bu sorunu yüksek hakkaniyet ve tarafsızlık esprisiyle aydınlatabilmek için Osmanlı Hükümeti, adı geçen Soruşturma Komisyonları üyeliklerine tarafsız ülkeler yargıçları arasından seçilecek yabancı üyeler de katmaya karar vermiştir. Bu düşünceyle Osmanlı Hariciye Nazırı, Danimarkalı iki yargıcın anılan komisyonlara atanması için hükümeti nezdinde aracılık etmesini ve Danimarka Hükümeti nin karşılığını tez elden bildirmesini Danimarka Kraliyet Elçiliği nden rica etmekle onur kazanır. Bu üyelerin yollukları ve öteki giderleri tabiî ki Hükümet-i Şahanece karşılanacaktır (Şimşir, 1985: 60). İngiliz Hükümeti, Tevfik Paşa nın girişimi karşısında telaşlanarak bunu engellemenin yollarını aramaya başlamıştır. İlk önce İstanbul daki İngiliz sansür memuru, Türk başvurusunu Kopenhag a ileten Danimarka Elçiliği nin telgrafını engellemeye çalışmış, ancak kısa süre önce telgrafın gönderildiğini öğrenmiştir. İstanbul daki İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb de Londra yı uyararak beş tarafsız ülkedeki Türk temsilciliklerine gönderilecek talimatın engellenmesini istemiştir. Bu kovalamaca arasında İspanya, Danimarka ve Hollanda ya gönderilen telgraflar ilgili yerlere ulaşmıştır. İngiliz makamları İsveç ve İsviçre ye gönderilen telgrafların yerine ulaşmasını engellemeyi ise başarmışlardır (Şimşir, 1985: 62). Fransa da Tevfik Paşa Hükümeti nin bu girişimini engelleme konusunda İngiltere den geri kalmamıştır. Kopenhag daki Fransa temsilcisi, Türk teklifinin kabul edilmemesi konusunda hükümetinden aldığı emirleri Danimarka makamlarına iletmiştir. Bu İngiliz- Fransız ittifakı neticesinde Danimarka Osmanlı Hükümeti nin teklifini karşılıksız bırakmıştır. İspanya Devleti ise Türk teklifini inceledikten sonra 28 Şubat ta son olarak İngiltere nin fikrini almak istediğinde İngiliz Hükümeti, bu iş Sulh Konferansı nın işidir (Şimşir, 1985: 63) diyerek İspanya yı olumlu eğiliminden vazgeçirmiştir. Sonuçta Tevfik Paşa Hükümeti nin beş tarafsız devletten on yargıç isteyerek Ermeni Meselesini henüz olaylar yeni iken çözme girişimi İngiliz ve Fransız engeline takılmıştır. Bu gelişmeden birkaç gün sonra Tevfik Paşa Hükümeti nin istifası ile konu o gün için aydınlanma şansını kaybetmiştir. 30

36 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tevfik Paşa nın akim kalan bu girişimi, batılı devletlerin Ermeni Meselesini siyasi amaçlarına paravan yaptıklarının da açık bir örneğini ortaya koymuştur. Belirtmek gerekir ki, Tevfik Paşa Hükümeti nin bu girişimi İttihatçıların çoğunun tutuklandığı, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının iktidara gelmek için harekete geçtiği ve İşgal devletleri nüfuzunun Osmanlı idaresi üzerinde en üst seviyede bulunduğu bir ortamda gerçekleşmiştir. Yani büyük devletler isteseler o günün şartlarında Ermeni Meselesi ile ilgili her türlü bilgi ve belgeye rahatlıkla ulaşabilirlerdi. Tevfik Paşa Hükümeti nin bu teşebbüsü tarihi bir anlam ifade etmektedir. Çünkü İttihatçı yöneticiler savaş içinde ihanete ve ihtilale hazırlanmış olan Ermenileri sürmek zorunda kalmışlardı. Bu sürgün acımasız düşman propagandasınca kırım olarak kamuoyuna sunulmuştu. İngilizler bu konuda Avrupa ve Amerika yı geniş ölçüde inandırmıştı. Yalnız İttihatçı yöneticiler değil tümüyle Türk ulusu sanık durumundaydı. Bu sözüm ona kırım olayı o güne kadar tarafsızların eline hiç verilmemişti. Ciddi ve gerçekten tarafsız bir soruşturma Ermeni kırımı propagandasını kökten çözebilirdi. İngilizler hazırlanan sömürge planlarının bozulacağından kaygı duyarak Türk girişimini daha başında baltalamışlardır (Şimşir, 1985: 63). Tevfik Paşa nın Paris Sulh Konferansı nezdindeki bu iki girişimi de başarısız olmuştur. Hükümetin bu adımlarının daha ileriye gidebileceği düşüncesiyle rahatsız olan İngilizlerin etkisiyle Tevfik Paşa Hükümeti 3 Mart 1919 tarihinde istifa etmiş, ertesi gün Damat Ferit Paşa Hükümeti iktidara gelmiştir (Alemdar, 4 Mart 1919, nr ; İkdam, 5 Mart 1919, Nr.7926). SONUÇ Mütarekeden sonra, 11 Kasım 1918 tarihinde iktidara gelmiş olan Tevfik Paşa Hükümeti nin, siyasi programında da açıklandığı üzere, izleyeceği politikanın temelinde Osmanlı Devleti nin ve milletinin haysiyetine yaraşır bir sulh antlaşması imzalamak geliyordu. Bu sebeple hükümet, sulh görüşmelerine resmen davet edildiğinde nasıl bir yol takip edeceğini ve neleri savunacağını belirlemek üzere icraatta bulunmuştur. Bunun için ilgili nezaretler nezdinde Sulh Tetkik Komisyonları, Tetkik-i Seyyiat Komisyonu, Tahsisat-ı Mestureyi Tetkik Komisyonu ve Ermeni Meselesiyle ilgili Tahkik Komisyonları kurmuştur. Komisyonlar gerekli çalışmaları yaparak hazırlıklarını tamamlamasına rağmen İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti nin sulh görüşmelerine resmen davet etmediklerinden Tevfik Paşa Hükümeti nin yaptığı sulh hazırlıklarından bir netice alınamamıştır. Paris Sulh Konferansı nda Osmanlı Devleti aleyhine kararlar alınmaya başlanması üzerine Tevfik Paşa Hükümeti bu duruma sessiz kalmayarak şubat ayında bazı teşebbüslerde bulunmuştur. Bu tarihi teşebbüslerin birinde Konferansa bir muhtıra sunulmuş ancak bu öneri konferans tarafından ciddiye alınmamıştır. Hükümet ikinci olarak da tarafsız devletlerden Ermeni 31

37 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Meselesinin uluslararası bir heyet tarafından incelenmesini talep etmiş ancak, bu talebi de İngiliz ve Fransızlar tarafından engellenmiştir. Sonuçta Osmanlı Devleti konferansa resmen davet edilmeden Tevfik Paşa Hükümeti istifa etmiştir. Osmanlı Devleti, İzmir in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine bütün yurtta ortaya çıkan infial karşısında geri adım atmak zorunda kalan İtilaf devletleri tarafından ancak haziran ayında konferansa davet edilecektir (Göztepe, 1969: ; Akşin, 2004: 364). KAYNAKLAR A- Arşiv Belgeleri BOA. MV. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Meclis-i Vükela Mazbataları). BOA. DUİT.(Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dosya Usulü İrade Tasnifleri). B- Zabıt Cerideleri MMZC. (Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre.3, İctima Senesi.5, Cilt.1). C- Kitaplar-Makaleler Ahmet İzzet Paşa., (1993), Feryadım, Yay. Haz: Süheyl İzzet Furgaç-Yüksel Kanar, İstanbul: Nehir Yayınları. Akşin, S., (2004), İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, C.I, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Ayışığı, M., ( 1997), Mareşal Ahmet İzzet Paşa, Ankara: TTK. Yayınları. Bayur, Y.H., (1963), Atatürk, Hayatı ve Eserleri, Ankara: Güven Yayınları. Gökbilgin, M.T., (1959), Milli Mücadele Başlarken, C.1, Ankara: TTK. Yayınları. Göztepe, T.M., (1969), Osman Oğulları nın Son Padişahı Vahideddin Mütareke Gayyasında, İstanbul: Sebil Yayınları. Helmreich, P., (1996), Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Gizli Anlaşmalar ve Türkiye nin Taksimi, Çev: Şerif Erol, İstanbul: Sabah Kitapları. İnal, M.K., (1953), Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Kocaoğlu, B., (2006), Mütarekede İttihatçılık, İstanbul: Temel Yayınları. Kocaoğlu, B., (2008), Mütareke ile Müsalaha Arasında Türkiye, İlk Adımdan Cumhuriyete Milli Mücadele, İstanbul: Mavi Yayınları. Koloğlu, O., (2007), Sorularla Vahideddin, İstanbul: Pozitif Yayınları. Kutay, C., (1961), Milli Mücadelede Öncekiler ve Sonrakiler, C.19, İstanbul: Tarih Yayınları. Okur, M.-Küçükuğurlu, M., (2006), İngiliz Yüksek Komiserinin Gözüyle Milli Mücadele, Trabzon: Serander Yayınları. Paker, E.C., (1952), Siyasi Tarihimizde Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları, İstanbul, Hilmi Kitabevi. Söylemezoğlu, G.K., (1939), Başımıza Gelenler, İstanbul: Kanaat Kitabevi. Şimşir, B.N., (1985), Malta Sürgünleri, İstanbul: Bilgi Yayınları. Türkgeldi, A.F., (1951), Görüp İşittiklerim, Ankara: TTK. Yayınları. 32

38 Çavdar, N. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): D. Süreli Yayınlar Alemdar, İkdam, Minber, Sabah, Vakit, Söz, Takvim-i Vekayi,

39 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Ortaçağ Harputuna Dair Bazı Kayıtların Değerlendirilmesi Abdulhalik Bakır 1 Özet Şehirlerin hayatı da insanların hayatı gibi karışıktır. Burada önemli olan uygar yeniliğe açık olmak ve gelecekle ilgili gelişmelere ayak uydurmak ve sürekliliği sağlamaktır. Ortaçağ ın bütün siyasî, askerî, ekonomik, sosyal, kültürel, etnik ve dinî problem ve çekişmelerine rağmen, Harput düzenli ve uygar bir şehir olarak ayakta kalmayı başarmıştır. Bu çalışmamızda da Harput un Ortaçağdaki konumu hakkında bilgi veren kayıtların bir değerlendirmesini yapmaya çalıştık. Anahtar Kelimeler: Ortaçağ, Şehir yapısı, Şehir hayatı, Harput, Elazığ. An Evaluatıon of The Some Records About The Medıeval Harput Abstract The life of the cities are complicated like the life of the people. The thing that is important is being open to the new things, fitting to developments that are related to the future and providing the continuity. In spite of politic, military, economic, social, culturel, ethnic and religious problems; Harput became successfull about surviving as an equable and modern city. In this paper we studied to do an evaluation of the records that give information about position of Harput in the middle ages. Elazığ. Key Words: Middle Ages, The structure of city, the life of city, Harput, GİRİŞ Tarih araştırmalarında, her dönemde medeniyetin beşikleri durumunda olan şehirlerin tarihi coğrafyası önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü, insanoğlunun mağaralarda yaşantısını sürdürmeye çalıştığı ilkel devirleri bir yana bırakırsak, yerleşik hayata geçtiği en eski devirlerden itibaren toplu yerleşim merkezleri özellikle de şehirler her türlü siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve dinsel etkinliklerin uygulandığı mekânlar haline gelmişlerdir. Bu olgu veya etkinlik eskiçağ ve Antikçağ için ne kadar geçerliyse, Ortaçağ için de bir o kadar geçerlidir. Ancak işin çok önemli bir başka yönü daha vardır ki, o da, herhangi bir çağda veya dönemde herhangi bir şehirde ve herhangi bir alanda (siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, dinsel) meydana gelen bir olayın veya uygulamaya konulan bir etkinliğin dönemin yazarları veya kâtipleri tarafından kayıtlara geçip geçmemesidir. Ne üzücüdür ki, bazı şehirlerimiz bu yönden yani tarihsel coğrafya kayıtları yönünden yoksun durumdadırlar. İşte konumuzu teşkil eden Harput umuz da, özellikle Ortaçağda yazılan Arapça tarihsel coğrafya kayıtları yönünden ne yazık ki, hem yoksun hem de şanssız bir 1 Prof. Dr., Fırat Üniversitesi, İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, Elazığ, abakirtarih@hotmail.com. 34

40 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): durumdadır. Bu durum şu önemli sebeplerden kaynaklanmış olabilir: Şehrimizin fizikî yapı itibariyle, açık bir alanda değil de yüksek bir arazide kale tipi küçük bir şehir görünümünde olması 2 ; buranın Arap-Bizans mücadelesinin ana hattı üzerinde yer alan ve en azından Arap coğrafyacıları açısından Harran, Tarsus, Adana ve Malatya gibi bir coğrafi özelliğe sahip olmaması; şehrimizin özellikle Ortaçağda zaman zaman dış tehditlere maruz kalarak önemli belgelerinin bulunduğu (devlet daireleri evrak depoları, kütüphane vs. gibi) kurumların yakılıp yıkılması, bunun doğal bir sonucu olarak da çok değerli kayıtların kaybolması 3. Bu ve buna benzer birçok nedenden dolayı Harput un anılan alanı ile ilgili çok az sayıda kayıt günümüze ulaşmıştır. Ancak bu olumsuz tabloya rağmen, biz elimizdeki çok değerli kayıtları bu bildirimizde tanıtmaya ve değerlendirmeye çalışacağız. Bildirimiz şu iç başlıklardan meydana gelmektedir: Giriş, Harput la İlgili Kayıtlar, Değerlendirme, Sonuç, Bibliyografya. I. Harput la İlgili Kayıtlar Harput la ilgili en eski kayıt Ortaçağ coğrafyacısı İbnu l-fakih (Öl. H. 289/M. 902) 4 tarafından nakledilir ve burada şöyle denilir: Dördüncü Erminiyye (iklimi-eyaleti) bölgesi: Bu bölgede, burayla Hısn Ziyâd (Ziyad Kalesi) arasında Resûlüllâh ın sahabisi Safvân b. el-mu attil es-sülemî nin mezarı bulunmaktadır. Tam burada kimsenin adını bilemediği bir ağaç bulunur, anılan ağacın, kabuğu ile birlikte yenildiği baldan tatlı bademe 2 Bu özellik, bir şehir için askerî strateji ve güvenlik açısından büyük faydalar sağlasa da, gelişme, büyüme ve çevresinde etkinlik kazanma yönünden olumludan çok olumsuz bir yapı ortaya koymaktadır. Üstelik Eski ve Ortaçağlarda dağ ve tepe gibi coğrafi mekanlarda inşa edilen şehirler genellikle askerî amaçlara hizmet etmekteydi. Burada Doğu ve Güney Doğu Anadolu da inşa edilen Amid (Eski Diyarbakır) ve Mardin şehirleri ile Irak ta kuruluşu Sümerler veya Babilliler dönemine kadar uzanan Kerkük şehrini örnek vermek mümkündür. Bu şehirlerin anılan özellikleri ile ilgili bilgi için bkz. Abdulhalik Bakır, Klasik İslam Kaynaklarında Amid (Diyarbakır) İle İlgili Bazı Kayıtlar ve Bu Kayıtların Değerlendirilmesi, T. C. Diyarbakır Valiliği 1. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Mayıs 2004 Bildiriler, Diyarbakır, 2004, s ; Abdulhalik Bakır, Eskiçağlardan Günümüze Kadar Türkmen Şehri Kerkük, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, Ocak 2008, Cilt: VI, Sayı: 1 Elazığ 2009, s ; Cem Zorlu, İlk İslâm Coğrafyacılarına göre Diyarbakır, T. C. Diyarbakır Valiliği 1. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Mayıs 2004 Bildiriler, Diyarbakır, 2004, s ; Abdurrahman Acar, Arap Coğrafyacılarına Göre Mardin Şehri, I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri Mayıs 2006, İstanbul, 2006, s Yakut el-hamevî nin, Harput la ilgili kaydettiği şiirlerde de göreceğimiz gibi, burası Arap kökenli Musul hâkimleri olan Hamdanîler tarafından el-cezîre bölgesindeki bazı şehirler gibi, büyük bir yıkıma uğramış ve şehrin birçok yeri yıkılıp yakılmıştır. Bkz. İbn Havkal, Suretü l-arz, (Thk. J. H. Kramers), Leiden, 1967, s. 212; Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, (Thk. Ferîd Abdulaziz el-cündî), Beyrut, (Trz.), c. II, s. 305, 407. Hamdanîler le ilgili bilgi için bkz. Sami el- Keyyâlî, Seyfü d-devle ve Asru l-hamdâniyyîn, Halep, 1939; M. Canard, Histoire de la Dynastie des Hamdânides de Jazira et de Syrie, Paris, 1951; Faysal es-sâmir, ed-devletu l-hamdâniyye fi l-mavsil ve Haleb, Bağdad, 1975; Sa îd ed-dîvecî, Tarihu l-mavsıl, Musul, 1982, s İbnu l-fakîh, Kitâbu l-büldân, Leiden, 1302, s

41 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): benzeyen bir meyvesi bulunmaktadır. Bu bölgede ayrıca Şimşât 5, Hılât 6, Kalîkalâ 7, Erciş 8, Bâcüneys 9 şehirleri de bulunmaktadır. Errân 10 ve es-sîsecân 11 ise Hazar topraklarındadır. Yukarıdaki bilgiye benzer bir bilgiyi de az bir farklılıkla İbn Hurdazbih (Öl. H. 300) el-mesâlik ve l-memâlik adlı eserinde zikretmektedir. Bu coğrafyacının naklettiği bilgi ise şöyledir: 5 Anadolu da Fırat nehri üzerinde bir şehir olup, doğusunda Balûye (Palu), batısında ise Hartebirt (Harput) bulunmaktadır. Şu anda burası idarî yönden Hartebirt e bağlıdır. Şimşat şu anda harabe halindedir ve içinde az miktarda insan yaşamaktadır, ayrıca burası Sümeysât değildir, her iki şehir de Fırat üzerinde olmalarına rağmen, bu sonuncu Şam bölgesinde yer almaktadır. Şimşat adının, Şimşât b. el-yefez b. Sâm b. Nûh a (A. S.) nispet edilerek anılan şehre verildiği söylenmektedir. Burası önemli âlimler yetiştirmiştir; onlardan birisi de Ebu l-hasan Ali b. Muhammed eş- Şimşâtî dir. Anılan kişi büyük bir şair olup edebiyat alanında önemli eserleri bulunmaktadır. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. III, s Meşhur, bayındır, geniş nimetleri ve taze meyveleri bulunan bir şehir olup, halkı Fars, Ermeni ve Türklerden meydana gelmektedir. Muhkem bir surla korunan şehrin kış mevsimindeki soğuğu darb-ı mesellere konu olmuştur. Burası bol miktarda meyve ve suyunun yanında, dünyanın hiçbir yerinde eşinin bulunmadığı bir göle (bugünkü Van gölü) sahiptir. Bu göl, diğer şehirlere ihraç edilen et-tırrîh adındaki balığıyla meşhurdur. İbnu l-kelbî den gelen bir rivayete göre, dünya harikalarından biri de Hılat gölüdür; on ay boyunca burada ne bir kurbağa ne bir yengeç ne de bir balık görülür, sonra yılın iki ayında bunların hepsi ortaya çıkar. Şehirde dünyanın hiçbir yerde yapılmayan kilitler imal edilmektedir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s ; el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, Beyrut, 1998, s Erzurum un kuzeyinde bir bölgedir. Ancak Kalîkala Ortaçağ coğrafyacıları tarafından pek de bilinmemektedir. Ancak onlar burayı batı Fırat ın ve er-ress (Araxes) ve Ersenâs ın kollarının çıktığı bölge olarak tanıtmaktadırlar. Bkz. Guy Le Strange, Buldânu l-hilâfeti ş-şarkiyye, (Çev. Beşîr Fransis-Gorgis Avvâd), Beyrut, 1985, s Büyük İrminiyye bölgesinde Hılât ın yakınında bir şehir olup, nüfusunun büyük bir kısmı Ermeni kökenli Hıristiyanlardan meydana gelmektedir. Erciş e bağlı Hanikâh Ebî İshâh da doğan büyük fakîh Ebu l-hasan Ali b. Muhammed b. Mansur b. Davud el-ercişî buranın meşhur âlimlerindendir. İmâm Şafi î den ders aldı ve Halep deki ez-zeccâcîn medresesinde ibadetle meşgul olarak burada ikamet etti ve hayatını on iki derhem gibi cüzi bir parayla sürdürmeye çalıştı. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. I, s Eski bir şehir olup Hılât a bağlı Erciş ile birlikte anılmaktadır. Burası Hz. Ömer döneminde Iyâz b. Ganm tarafından fethedilmiştir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. I, s Azerbaycan, Ermenistan ve Abhaz diyarı arasında bir bölge olup, birçok şehir ve köyleri vardır. Önemli şehirleri Ceneze, Şirvan ve Bilkân dır; el-kurr nehri buradan geçmektedir, bu nehir Hazrân memleketinden çıkarak Abhâz ülkesinden geçer, sonra oradan Tiflis e, oradan da Ceneze ve Şemkûr a, oradan da Berze a ya ulaşır, sonra da er-ress nehrine karışır; ancak er-ress nehri ondan küçüktür; sonunda Berze a dan üç fersah uzaklıktaki bir noktada Hazar denizine dökülür. Bkz. el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, s Errân nın ötesinde bir şehir olup, Hz. Osman döneminde Habib b. Mesleme tarafından haraç karşılığında barış yapılmak suretiyle fethedilmiştir. Bu şehirle Debîl arasında on altı fersahlık bir mesafe bulunmaktadır. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. III, s

42 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Errân, Cürzân 12 ve es-sîsecân Hazar topraklarında, Debîl (Dubeyl, Duvin) 13, Neşevâ 14, Sirâc 15, Bağrevend 16, Hılât, Bâcüneys ise Bizans topraklarında yer almaktadır. İçinde Aynu l-hayevân 17 ın bulunduğu Sahretü Musâ 18 nın (Musâ kayası) yer aldığı Şervân 19 toprağını Farslar ele geçirdiler. Şimşat ta ise, bu şehirle Hısn Ziyad (Ziyad Kalesi) arasında Resûlüllâh ın sahabisi Safvân b. el-mu attil es-sülemî in mezarı bulunmaktadır. Tam burada kimsenin adını bilemediği bir ağaç bulunur, anılan ağacın, kabuğu ile birlikte yenildiği baldan tatlı bademe benzeyen bir meyvesi bulunmaktadır İrminiyye de bir bölge (bugünkü Gürcistan) olup en önemli şehri Tiflis tir. el-mes udî, meşhur eseri Müruc da, Abhâz memleketinden sonra el-cürüziyye memleketinin geldiğini söyler. Yakut ise, bundan kastedilenin Gürcüler olduğunu, ancak anılan kelimenin Arapçalaştırılarak Cürz şeklinde telaffuz edildiğini söylemektedir. Bkz. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s Errân yakınında bir şehir olup, Hz. Osman döneminde Habib b. Mesleme tarafından barış yoluyla bir antlaşma yapılmak suretiyle fethedilmiştir. Buranın yetiştirdiği önemli âlimlerden biri de Abdurrahman b. Yahya ed-dubelî dir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s el-idrisî ise burada çok güzel mar izler, yün halılar, yastıklar, minderler ve Ermeni yününden diğer birçok eşya da yapıldığını bildirmektedir. Bkz. el-idrisî, Nüzhetü l-müştâk fi İhtirâki l-âfâk, Beyrut, 1989, c. II, s Azerbaycan da bir şehirdir. Errân bölgesine bağlı olduğu ve avam tabakasının dilinde Nahcüvân veya Nakcüvân olarak adlandırıldığı da söylenir. el-belâzurî ise buranın Besfürcân nın bir şehri olduğunu ve Hz.Osman döneminde Habib b. Mesleme el-fihrî tarafından barış yoluyla cizye ve haraç ödemek karşılığında antlaşma yapılarak fethedildiğini kaydetmektedir. Ceneze kütüphanesi sorumlusu Haddâd b. Asım b. Bekrân Ebu l-fazl, buranın yetiştirdiği âlimlerdendir. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. V, s Buraya Sirâcu Tayr da denilmektedir. Üçüncü İrminiyye bölgesinde yer alan bir şehirdir. İkinci bölgede bulunduğu da söylenir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. III, s Burası da üçüncü İrminiyye bölgesinde bir şehirdir. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. I, s Yakut el-hamevî burası için Aynu l-hayevân da bilinen bir yerdir şekilde bir ifade kullanmakta; ancak bundan fazla bilgi de vermemektedir. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. IV, s Ancak Yakut un eserini tahkîk eden Ferîd Abdulaziz el-cündî, Aynu l-hayevân la ilgili notunda şunları yazmaktadır: Yazar (Yakut u kastediyor) birçok Ayın adını ve anlamını taşıyan kelimeleri zikretmiş, Aynu l-hayât onun gözünden kaçmıştır. Oysa İbn Kesir, onu, el- Kehf suresinde anlatılan Musâ ile arkadaşının iki denizin birleştiği yere varmaları konusunu tefsîr ederken şöyle demiştir: Orada Aynu l-hayât olarak adlandırılan bir yer vardır, onlar orada uyudular. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. IV, s. 197, dipnot nu Hz. Musa nın kayası olduğu söylenen bu kayanın, Bâbu l-ebvâb veya diğer adıyla Derbend şehrine bağlı Şervân şehrinde bulunduğu rivayet edilmektedir. Kur an-ı Kerimde, Hz. Musa nın Arapça da hût denilen büyük balığı veya balinayı yanında unuttuğu sahre kaya ile ilgili şöyle denilir: Şöyle dedi: Kayaya sığındığımız gördün mü, ben orada büyük balığı unuttum (Kehf, 63). Söylenenlere göre, zikredilen kaya Şervan kayasıdır, deniz Cîlân denizidir, köy ise Bâcervân köyüdür. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. III, s Bâbu l-ebvâb a (Derbend) bağlı bir şehir olup, Sâsânî hükümdarı Ânûşirvân tarafından inşa edilmiştir. Bu şehirle Bâbu l-ebvâb arasında 100 fersahlık bir mesafe bulunmaktadır. Kur an-ı Kerim de zikredilen Musa kayası buradadır. Burada aynı zamanda birçok âlim yetişmiştir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s Ayrıca bkz. el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, s Bkz. İbn Hurdazbih, el-mesâlik ve l-memâlik, Bağdat, (Trz.), s

43 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Hicrî VI. yüzyıl bilim adamlarından el-idrisî de, Harput hakkında bilgi vermiştir. Anılan coğrafyacı İslam dünyası coğrafyasını tanıtırken şöyle der: Meldenî şehrinden Erminiyye deki Tiflis e 21 kadar uzanan yola gelince; Meldenî den Hartbirt (Harput) şehrine, ki burası küçük ancak uygar bir şehirdir, iki günlük; buradan da Cemişka ya (Çemişgezek) iki günlük, buradan da Makît a (Mazgit) iki günlük, buradan da Bâlu 22 (Palu) ki, burası küçük bir şehirdir, iki günlük, buradan da Hısn Cencko ya üç günlük, sonra Hısn Amuş a ki, burası büyük bir dağın üzerindedir, üç günlük, Hısn Amuş tan Tiflis e üç günlük mesafe bulunmaktadır. Tiflis ise Erminiyye memleketinde gelişmiş büyük bir şehirdir. 23. Harput hakkında bilgi veren Ortaçağ coğrafyacılarından biri de Şeyhu r-rebve ed-dımaşkî dir (öl. H 727 / M 1327). Coğrafyacımız şehrimizi şu satırlar arasında tanıtır: Dördüncü Erminiyye (iklimi-eyaleti) Bölgesi: Burada şu şehirler bulunur: Hılât: Burası şehir ve aynı zamanda da hükümdarlık merkezidir (başşehirdir); Bidlîs 24, Erciş, Erzenü r-rûm 25 -Burası Kalîkalâ olarak adlandırılır, onu Ânuşirvân yaptırmıştır-, Muş 26 -Buranın geniş obaları vardır-, Şimşât -Burayı Ânuşirvân yaptırmıştır-, Malazgird 27, Sürmâri (Sürmeli) 28, 21 Korunaklı bir şehir olup, ötesinde İslam memleketi bulunmaz. Burayı Ânûşirvan yapmış, sonra da Ümeyye oğulları azatlısı İshak b. İsmail tarafından surlarla çevrilmiştir. el-kurr nehri şehrin ortasından geçer; halkı ise Müslüman ve Hristiyanlardan meydana gelmektedir. Dolayısıyla da anılan nehrin bir tarafından ezan sesleri, diğer tarafından da çan sesleri yükselir. Buradaki konutların büyük bir kısmı çam ağacından yapılmıştır; ancak Abbasî halifesi el-mütevekkil zamanında, onun tarafından gönderilen Buğâ şehri idare eden İshak b. İsmail arasında meydana gelen savaş sonucunda, birincinin Rum ateşi kullanması neticesinde şehir tamamen yakılarak yok olmuş ve bu esnada insan ölmüştür. Buradaki bir adet kaplıca hamamının sadece Müslümanlara tahsis edildiği ve hiçbir Hristiyan ın bundan yararlanmadığı söylenmektedir. Ayrıca bu şehirde birçok kilise ve manastır bulunmaktaydı. Berbere denilen altın paralarının çok kıymetli olduğu, üzerinde Süryânice bir kitabe ve put resimleri bulunduğu ve bu paranın Abhâz kralları tarafından darp edildiği anlatılmaktadır. Bkz. el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, s İrminiyye bölgesinde Erzenü r-rum ile Hılât arasında korunaklı bir kaledir. Burada demir madeni bulunmaktadır. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. I, s Ayrıca bkz. Abdulhalik Bakır, Ortaçağ İslam Dünyasında Madencilik ve Maden Sanayi, Ankara, 2001, s el-idrisî, Nüzhetü l-müştâk fi İhtirâki l-âfâk, c. II, s Hılât yakınında birçok bostanı bulunan ve kalite, bolluk ve ucuzluk yönünden darb-ı mesellere konu olan elmasıyla meşhur bir şehirdir. Hz. Ömer zamanında Iyâz b. Ganm tarafından barış yoluyla fethedilmiştir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. I, s Hılât yakınında çok eskiden yapılmış meşhur bir şehirdir. Bu şehirle Hılât arasında Yâsi Çemen denilen bir yer bulunmakta; burada da şiddetli bir şekilde fışkıran bir pınar vardır. Burada ayrıca el-furât denilen bir pınar daha bulunmaktadır. Bkz. el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, s Hılât a bağlı bir beldedir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. V, s Guy Le Strange Malazgird şehrini şöyle tanıtmaktadır: Ersenâ nehri üzerinde kayda değer bir yer ise Malazgird şehridir, burası bölgenin lehçelerine göre Menâzcird, Manzgirt ve Malasgird olarak da adlandırılır. el-makdisî Malazgird i H IV. (M. X.) yüzyılda, burayı korunaklı bir şehir, camii çarşı kenarında bulunan, bostanları ise bol olan bir şehir olarak tanıtmıştır. Aslında burası Rumların adlandırdığı gibi Manzgirt şehridir. H 463 (M 1071) yılında burada Bizanslılarla 38

44 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Ani 29, Vestân 30, Bergeri, Duvîn 31 ve Hısn Ziyâd. Bu sonuncunun yani Hısn Ziyâd ın nahiyesi Harte-birt olarak adlandırılır; buranın, aynı zamanda yakınlık ve komşuluk özelliğinden dolayı, Diyar-ı Bekr 32 bölgesi ve şehirlerinden biri olarak da kabul edilir; ancak coğrafi mekanları tespit ve sınırlandırma işiyle ilgilenenler, memleketleri dağıtma ve düzenlemede istedikleri gibi hareket ederler. 33. Şüphesiz ki, Harput la ilgili en geniş bilgiyi Ortaçağ coğrafyacılarından Yakut el-hamevî (öl. H 626) sunmaktadır. Yakut, Mu cemu l-büldân adlı eserinde, Harput a iki madde tahsis etmiştir. Bu maddelerden biri Hısnu Ziyâd olarak geçer ve burada şöyle denilir: Burası Erminiyye (iklimi-eyaleti) topraklarındadır; bugün burası Hartebirt olarak bilinir ve aynı zamanda Âmid 34 ile Malatya 35 arasında bulunur; Müslümanlar arasında büyük bir savaş meydana geldi, bu savaş sonucunda Selçuklular Bizans imparatoru Diyojen i esir alarak Küçük Asya yı fethettiler ve böylece buraya kalıcı olarak yerleşmiş oldular. Bkz. Guy Le Strange, Buldânu l-hilâfeti ş-şarkiyye, (Arp. Trc. Beşîr Fransis- Gorgis Avvâd), Beyrut, 1985, s Sürmîn in, Gürcistan da, Mervü r-rûz dan iki konaklık uzaklıkta bir şehir olduğu hakkında bilgi bulunmaktadır. Ancak bunun Sürmâri şehri olup olmadığı hakkında bilgimiz bulunmamaktadır. Sürmîn için bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c.iii, s Bunun yanında Guy Le Strange, Sürmîn in Afşin in güneyinde buradan dört konaklık uzaklıkta sağlık bir bölgede yer aldığını ve bu şehirden bütün civar bölgelere bol miktarda kuru üzüm gönderildiğini bilirtmektedir. Bkz. Guy Le Strange, Buldânu l-hilâfeti ş-şarkiyye, s İrminiyye bölgesinde eski bir şehir olup, 1319 yılında büyük bir depremle yıkılmıştır. VIII. yüzyılda Abbâsîlerin eline geçti ve böylece İrminiyye vilayetinin başşehri oldu. Burası 1064 yılında Memlükler tarafından fethedilmiştir. Bkz. Komisyon, el-müncid fi l-a lâm, Beyrut, 1976, s Osman Turan Vestan hakkında şunları yazmaktadır: Van, Vatsan ve Tatvan limanları da gemilerle payytahta bağlanmış bulunuyordu Eskiden büyük olup şimdi küçüldü, dağdan gelen suyu göle akan, bağ ve meyveleri bol olan Vatsan 3400, yine eskiden büyük bir şehir olan Sökmen-âbâd şimdi bir köy olup vergisi 700 dinâr tutar Burası inhitat içinde ve az nüfuslu bir kasabadır. Bkz. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1993, s. 118, 124, Daha önce hakkında bilgi verdiğimiz Debîl veya Dubeyl şehrinin diğer adıdır. Bkz. Yakut el- Hamevî, Mu cemu l-büldân, c. III, s Ayrıca bkz. Guy Le Strange, Buldânu l-hilâfeti ş- Şarkiyye, s Şam toprakları ile Irak arasında yer alan ve birçok şehri ve köyü bulunan bir bölge olup, önemli şehirleri Musul ve Harran dır. Dicle ve Fırat nehirleri de bu bölgeden geçmektedir. Adını Bekr b. Vâil b. Kâsıt b. Hinb b. Efsâ b. Du mi b. Cedîle b. Esed b. Rabi a b. Nizâr b. Ma add b. Adnan dan adığı söylenir. Buranın yetiştirmiş olduğu âlimlerden biri de, Ömer b. Ali b. el-hasan ed-diyârbekrî idir. Bkz. el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, s. 368; Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s Şeyhu r-rebve ed-dımaşkî, Nuhbetü d-dehr fi Acâibi l-berr ve l-bahr, Beyrut, 1988, s el-cezîre bölgesinde yüksek bir yerde taştan yapılmış korunaklı bir şehir olup, Dicle nehri etrafını hilal şeklinde üç yönden kuşatmıştır. Şehrin ortasında derinliği iki arşın olan su kuyuları vardır; ayrıca burada bol miktarda ağaçlar, bostanlar, meyveler ve tarlalar bulunmaktadır. Bkz. el- Kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, s Amid şehri ile ilgili geniş bilgi için bkz. Abdulhalik Bakır, Klasik İslam Kaynaklarında Amid (Diyarbakır) İle İlgili Bazı Kayıtlar ve Bu Kayıtların Değerlendirilmesi, T. C. Diyarbakır Valiliği 1. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Mayıs 2004 Bildiriler, Diyarbakır, 2004, s

45 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ancak Malatya ya daha yakındır. en-nâmî, Nâsiruddevle b. Hamdân a hitaben bu şehir hakkında şöyle diyor: Hısnu Ziyâd bir şafak uykusudur, Ditilmiş bir pamuktur, Harabeden kalmış bir eserdir. Ey Erâkım oğulları 36! Elbetteki, Sizin bu amellerinizin sonucunu göreceğim. 37. Yakut el-hamevî, Harput la ilgili kaleme almış olduğu ikinci maddede ise şunları yazmaktadır: Hartebirt: Bu kelime üstünle, sonra sükûn, (Cezm edatı) üstünlü tâ harfi, esreli bitişik bâ harfi, sükûnlü râ harfi ve tâ harfiyle yazılır. Bu ise Ermenice bir kelimedir. Burası, aynı zamanda Anadolu da yer alan Diyar-ı Bekr in uzağındaki Hamdân oğulları 38 haberlerinde geçecek olan Hısnu Ziyâd şeklinde bilinen kaledir. Bu şehirle Malatya arasında iki günlük bir mesafe bulunmaktadır; aynı zamanda bu iki şehir arasında Fırat nehri yer alır. Üsâme b. Münkız 39 bir şiirinde buraya değinir; ancak o, zaruret sebebiyle kelimedeki tâ harfini düşürmüş ve şöyle demiştir: Harbirt te evlerin binaları siyahtır, Ateş onlara matem elbiselerini giydirmiştir. 35 Anadolu nun, Şam topraklarına bitişik meşhur bir şehri olup, Müslümanların elindedir. Şehri, İskender in, camisini ise sahabenin inşa ettiği söylenir. Halife b. Hayyat ın bildirdiğine göre, H. 140 yılında Abbasî halifesi Ebu Ca fer el-mansûr Malatya yı yapması için Abdulvehhâb b. İbrahim b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas ı gönderdi ve bu görevli orada bir yıl kalarak şehri yeniden yaptırdı, insanları buraya yerleştirerek Bizans a karşı yaz gazalarını başlattı. Köklü bir geçmişe sahip olan Malatya uzun tarihi boyunca birçok âlim ve edîp yetiştirmiştir. Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. V, s Ayrıca bkz. Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayât, (Çev. Abdulhalik Bakır), Ankara, 2008, s Adnan a dayanan Tağlib b. Vâil kabilesine bağlı bir koldur. Ancak Ebu Ubeyde, onların Bekr b. Habib b. Amr b. Temîm b. Tağlib in oğulları olan Ceşm, Mâlik, Amr, Sa lebe, Mu aviye ve el- Hâris in zürriyetinden olduklarını bildirmektedir. Bkz. el-kalkaşandî, Nihâyetü l-ereb fi Ma rifeti Ensâbi l-arab, Beyrut, 1984, s Bkz. Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s Adnan a dayanan Sa leb b. Vâil kabilesine bağlı bir koldur. Kabile mensupları Hamdân b. Hamdûn un oğullarından türemiştir. Hamdânîler, Abbasî halifesi el-muttekî Billâh zamanında Musul, el-cezîre ve Halep hâkimleriydiler. Bu hanedanın ilk hükümdarları sırasıyla şu dört kardeşten meydana gelmektedir: Ebu l-heycâ Abdullah b. Hamdân, İbrahim b. Hamdân, Sa id b. Hamdân, Nasr b. Hamdân. Bu hükümdarlardan sonra Seyfu d-devle Ali b. Ebî l-heycâ b. Hamdân Şam ve Haleb şehrini ele geçirdi. Daha sonra Lü lü ü -Mevlâ Sa du d-devle b. Hamdân iktidara geldi ve H 402 yılında Kilâb oğulları emîri Salih b. Mirdâs tarafından yenilgiye uğratıldığı ana kadar anılan yerlerde hüküm sürdü. Bkz. el-kalkaşandî, Nihâyetü l-ereb fi Ma rifeti Ensâbi l-arab, Beyrut, 1984, s Müeyyedü d-devle Ebu l-hâris Üsâme b. Mürşid b. Ali veya kısa adıyla Üsâme b. Münkız, 4 Temmuz 1095 yılında Hama nın yaklaşık 20 kilometre kuzeyinde yer alan Şeyzer şehrinde doğmuştur. Yazar hayatındaki önemli olay ve gözlemlerini Kitâbu l-i tibâr adlı eserde anlatmıştır. Yusuf Ziya Cömert tarafından İbretler Kitabı başlığı altında dilimize kazandırılan eser, Selçuklu-Haçlı, Eyyûbî-Haçlı mücadeleleri ve Atabekler dönemi yönünden Tarihsel bir bilge niteliğini taşımaktadır. Bkz. Üsâme İbn Münkız, İbretler Kitabı, (Çev. Yusuf Ziya Cömert), İstanbul, 1992, s

46 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Üzerimize yükselirse, sakın şaşma! Zira şansın siyaha ilgisi vardır. Gözün beyazı, ona güzellik katar Işık ise ancak siyahta bulunur Saçın beyazı pek sevilmez, üstelik Kulların bütün grupları saçın siyahını arzular Yazı sayfasının ilim yönünden bir yararı yoktur Bütün ilim ise mürekkebin süsündedir. 40. Muahhar coğrafyacılarımızdan olan el-müstevfî de Harput hakkında bilgi vermiştir. Guy Le Strange in ifadelerine göre, bu coğrafyacının şehirle ilgili açıklamasında, buranın büyük bir şehir olması yanında havasının çok güzel, adının da Harbirt olduğu anlaşılmaktadır 41. II. Değerlendirme Ortaçağ coğrafyacılarının Harput la ilgili sunmuş oldukları kısa ve vecîz bilgiler bir tarihçi gözüyle incelendiğinde, Harput un adlarına ve bu adların kökenine, Harput un bağlı olduğu bölge veya vilayete, Harput un fizikî özelliğine, Harput un mevkiine, Harput la komşu şehirler veya Harput la bugünkü bazı ilçeleri arasındaki mesafelere, Harput un yakınında bulunan bir meyve ağacına, Harput un yakınında yer alan sahabeden Safvân b. el-mu attil es-sülemî nin mezarına, Harput un Hamdanîler tarafından uğramış olduğu büyük yıkıma vurgu yapıldığı görülür. Coğrafyacılarımız Harput un iki isminden söz etmektedirler. Coğrafyacılarımızdan İbnu l-fakîh, İbn Hurdazbih ve el-idrisî, Harput u yalnız Hısnu Ziyâd adıyla tanıtmışlar ve buranın diğer adı Hartebirt i belirtmemişlerdir. Onlardan Şeyhu r-rebve ise Harput u, Hısnu Ziyad şeklinde tanıtmış, ancak buranın diğer adı olan Hartebirt i de anılan şehrin bir nahiyesi (yöresi) olarak göstermiştir. Son coğrafyacı Yakut el-hamevî ise, Harput la ilgili yazmış olduğu iki maddede, buranın her iki adından da söz etmiştir. Coğrafyacıların Harput un adı ile ilgili vermiş oldukları bilgilerden, Yakut tarafından burası bugün Hartebirt olarak bilinir şeklinde tanıtılsa da, XIV. yüzyılda dahi Harput u ifade etmek için Hısnu Ziyâd ve Hartebirt adlarının birlikte kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yine Yakut un ifade ettiği gibi, Hartebirt adının Ermenice bir kelime olduğu bilgisine gelince, bu tespit biraz şüpheli görülmektedir, zira şehirle ilgili Eski ve Antik çağlara, daha sonra da Erken Ortaçağlara geri gidildiğinde, Strabon tarafından Karkathiokerrta, IV. yüzyılda İranlıların ifadelerinde Ziyata Castellum (Hısnıziyâd), Asurluların metinlerinde Karpata, Bizanslılarca Kharpote ve son olarak da Frank tarihçilerinin sözlerinde Quartappiert şeklinde telaffuz edildiği görülmektedir Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, c. II, s Guy Le, Strange Buldânu l-hilâfeti ş-şarkiyye, s Bkz. Mehmet Ali Ünal, T. D. V. İslâm Ansiklopedisi, Harput Maddesi, İstanbul, 1997, c. XVI, s

47 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Anılan son ifadelerden de anlaşıldığı gibi, Harput un her iki adının da çok eskilere dayandığını, şehrin Hısnu Ziyâd (Ziyât kalesi) şeklindeki isminin kesinlikle Arapça bir kelime olması yanında, zaman içinde değişmek suretiyle bugünkü Harput şekline dönüşen Hartebirt veya el-müstevfî nin tanımıyla Harbirt biçimindeki adının ise hangi kökenden olduğu tespit edilememiştir. Coğrafyacıların Harput la ilgili ifadelerinden, buranın hangi coğrafi bölgeye bağlı olduğu net olarak tespit edilememektedir. İbnu l-fakîh, kendi dönemindeki idarî taksimata göre -ki, bu Abbasîler dönemine rastlamaktadırşehrin Dördüncü Erminiyye bölgesine bağlı olduğunu söylerken, İbn Hurdazbih ve el-idrisî bu konuda belirleyici bir bilgi vermemektedirler. Şeyhu r-rebve Harput u hem Dördüncü Erminiyye hem de Diyar-ı Bekr bölgesinde göstermektedir. Ancak onun bu konuyla ilgili yorumundan, anılan şehrin daha çok ikinci bölgede yer aldığı anlaşılmaktadır. Fakat onun ancak coğrafi mekanları tespit ve sınırlandırma işiyle ilgilenenler, memleketleri dağıtma ve düzenlemede istedikleri gibi hareket ederler şeklindeki ifadesinden şehirlerin zaman zaman idari taksimat yönünden yerlerinin değiştirildiği ortaya çıkmaktadır. Sonuncu coğrafyacı Yakut el-hamevî ise şehri Erminiyye bölgesinde göstermektedir. Bu tabloya bakıldığında, Harput un idari taksimat yönünde hangi dönemde hangi bölgede veya vilayette yer aldığını tespit etmek biraz zor görülmektedir. Ancak bu hususta şunu söylemek uygun olsa gerektir ki, her dönemde çeşitli güvenlik ve devletler arasında meydana gelen ihtilaf ve savaşlar nedeniyle şehirlerin bölge ve vilayetlere göre yerleri değiştirilmektedir. Harput ta stratejik yönü olan askerî bir merkez olması itibariyle zaman zaman böyle bir idarî uygulamaya tabi tutulmaktaydı. Coğrafyacılar, Harput un fizikî özelliği hakkında çok az bilgi vermişlerdir. Onlardan el-idrisî, bu şehrin hacim olarak küçük ancak modern bir şehir olduğunu ifade etmektedir. el-müstevfi ise burayı büyük ve havası güzel bir şehir olarak tanıtmıştır. Bu ifadeler birer cümleden ibaret olup şehrin hacmi yönünden zıtlık gösterse de, anlam yönünden çok önemlidir, zira bu kısa tanımlardan Harput un Ortaçağda, kalkınmış, düzenli ve iklim açısından yaşanılır bir şehir olduğunu öğreniyoruz. Coğrafyacıların Harput un hacmi konusunda vermiş oldukları farklı bilgiye gelince, bunu doğal karşılamak gerekir, çünkü şehirle ilgili bilgi veren el-idrisî nin vefat tarihi 548 (1154), el- Müstevfî nin ölüm tarihi ise 740 (1340) tır. Görüldüğü gibi iki coğrafyacının ölüm tarihleri arasında aşağı yukarı 184 yıl bulunmaktadır. Bu da neredeyse iki asra yakın bir zaman dilimi demektir. İki asır ise bir şehrin gelişip büyümesi için önemli bir zaman dilimi olsa gerektir; üstelik anılan asırlarda, Türklerin bölgeye hâkim olmaları hasebiyle Harput un çok rahat ve istikrarlı bir dönem geçirdiği de anlaşılmaktadır Tarihsel verilere göre, Harput, 1085 ten itibaren sırasıyla Çubukoğulları Beyliği, Artuklular, Eyyûbîler, Anadolu Selçukluları ve İlhanlılar a tabi bir şehirdi. Bkz. İbnu l-adîm, Bugyetü t- Taleb fi Tarihi Haleb, (Çev. Ali Sevim), Ankara, 1982, s. 169, 171; Osman Turan, Doğu Anadolu 42

48 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Coğrafyacıların anlattıklarından, Harput un mevkii ve kendisiyle diğer şehirler arasındaki mesafeler hakkında da bilgi edinebiliyoruz. Örneğin, anılan şehrin Amid ile Malatya arasında yer aldığını, ikinciye daha yakın olduğunu ve burayla Malatya arasında Fırat nehrinin ve iki günlük bir mesafenin bulduğunu öğreniyoruz. Coğrafyacılardan İbnu l-fakîh le İbn Hurdazbih in belirtmiş oldukları Harput un yakınında bulunan baldan tatlı bademe benzeyen meyvenin ise dağlık bölgelerde sıklıkla rastlanan yeşil incir olduğunu tahmin ediyoruz. Yine anılan iki coğrafyacının belirttiği yerde, Hz. Peygamber in sahabilerinden Safvân b. el-mu attil es-sülemî ye ait mezarın bulunması, Hz. Ömer zamanında Bizans a karşı başlatılan fetih hareketinin ulaştığı boyutu göstermesi yönünden önem arz etmektedir. Bu sahabinin hayatı hakkında bilgi verilmiştir. İbn Abdilberr e göre, tam adı Safvân b. Rubayza b. Huzâ î b. Muhârib b. Mürre b. Fâlic b. Zekvân b. Sa lebe b. Behse b. Süleym es-sülemî ez-zekvânî dir; künyesi ise Ebâ Amr dir. İbn Hace el-askalânî ye göre ise onun tam adı Safvân b. el-mu attil b. Rubey a b. Huzâ î b. Muhârib b. Mürre b. Fâlic b. Zekvân b. es-sülemî ez-zekvânî dir. el-mureysi gazvesinden önce Müslüman olduğu ve bu gazveye katıldığı bildirilmektedir. el-vâkidî nin bir haberine göre bu sahabi Hz. Peygamber le birlikte Hendek ve diğer bütün gazvelere katılmıştır. İbn İshak ın bildirdiğine göre, Safvân b. el-mu attil, Hicretin 19. yılında Hz. Ömer in halifeliği döneminde İrminiyye fethi sırasında şehit düştü; bu esnada İslam ordularının kumandanı da Osman b. Ebi l-as idi 44. Onun el-cezîre bölgesindeki Sümeysât 45 ta şehit olduğu da söylenmektedir 46. İbn Abdilberr, İbn Hacer, İbnu l-esîr ve anılan coğrafyacılardan İbnu l-fakîh ve İbn Hurdazbih in bu sahabi hakkındaki haberlerine bakıldığında, onun Sümeysat ta değil de Osman b. Ebî l-as la katıldığı Erminiyye fetihleri Türk devletleri Tarihi, s ; Osman Turan, Türkiye Selçukluları, Ankara, 1988, s. 77, 80; Mahmud Yâsîn Ahmed et-tikritî, el-eyyûbiyyîn fi Şimâli ş-şâm ve l-cezîre, Beyrut, 1981, s , Ahmet Demir, Eyyûbîler e Tabi Olarak Artukîler, I Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Ekim 2007, Mardin, 2008, c. I, s. 100; Yusuf Baluken, Harput Artukluları, I Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Ekim 2007, Mardin, 2008, c. I, s ; Ali İpek, İslâm Coğrafyacılarının Gözüyle Artuklu Merkezleri, I Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Ekim 2007, Mardin, 2008, c. II, s ; Mehmet Ali Ünal, T. D. V. İslâm Ansiklopedisi, Harput Maddesi, c. XVI, s Abdi l-berr, el-isti âb fi Esmâi l-ashâb, Beyrut, (Trz.), c. II, s ; İbn Hacer el-askalânî, el-isâbe fi Temyizi s-sahâbe, Beyrut, (Trz.), c. II, s Romalılar tarafından Samosata, Araplarca da Kal atu t-tîn olarak adlandırılan ve aynı zamanda çok korunaklı bir kaleden ibaret olan bir şehirdir. Buranın üst kısımları Fırat ın kuzeyine düşer; ancak tam şehre yaklaşınca nehir batıya doğru yönelir. Yakut el-hamevî nin bildirdiğine göre buradaki kalenin bir kısmında Ermeniler ikamet etmektedir. Bkz. Guy Le, Strange Buldânu l- Hilâfeti ş-şarkiyye, s Bkz. İbn Abdi l-berr, el-isti âb fi Esmâi l-ashâb, c. II, s ; İbn Hacer el-askalânî, el- İsâbe fi Temyizi s-sahâbe, c. II, s el-belâzurî ve Halife b. Hayât ise bu sahabinin 59 yılında Muaviye b. Ebî Süfyan döneminde vefat ettiğini bildirmektedir. Bkz. el-belâzurî, Fütûhu l-büldân, (Çev. Mustafa Fayda), Ankara, 1987, s. 264.; Halife b. Hayât, Tarihu Halife b. Hayât, s

49 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): sırasında Harput civarında şehit düştüğü anlaşılmaktadır. Ancak bugün bu mezarın nerede olduğu ve izinin bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Coğrafyacılardan sadece Yakut el-hamevî, Harput un, Musul hâkimleri Hamdaniler tarafından uğradığı yıkımı şiirlerle anlatmaktadır. İbn Havkal ın belirttiğine göre, Hamdanîler el-cezîre bölgesindeki diğer şehirlerle birlikte Hısn Mansûr, Kefertüsâ, Dârâ, Nusaybîn, Cezîretü İbn Ömer, Ra su l-ayn, Erzen ve Hısn Ziyâd ı ele geçirdiler ve buraları büyük bir yıkıma uğrattılar. Öyle ki, bu şehirlerde bulunan meyve ağaçlarını bile kopardılar 47. Harput un başına gelen felaketi anlatan şiirler iyice incelendiğinde, şehrin korkunç bir saldırıya uğradığını, bütün evlerinin yıkılıp yakıldığını tespit etmek mümkündür. Aslında bu olumsuz durum, medeniyetin beşikleri olan şehirlerin kötü bir kaderiymiş gibi tarihin her döneminde tekrarlanmıştır. Tahakküm, ihtiras ve siyasî çekişmeler, bazen insanoğlu tarafından bin bir meşakkatle inşa edilen şehirlerin ne yazık ki, bir savaş sonucunda yok olmasına sebep olabilmekteydi. Sonuç Ortaçağ İslam kaynaklarında, özellikle de Coğrafyacıların eserlerinde Harput la ilgili bilgilerin gayet az ve sınırlı olduğu görülmektedir. Ancak elde edilebilen sınırlı bilgiler sayesinde, bu şehrin adları, bağlı olduğu bölge veya vilayet, buranın fizikî özelliği, mevkii, komşu şehirler veya şehrin bugünkü bazı ilçeleri arasındaki mesafeleri, yakınında bulunan bir meyve ağacı, bir sahabe mezarı, şehrin Hamdanîlerin saldırısı sonucunda uğradığı yıkım ve bugün ya kendi başına bir şehir ya da buranın bir ilçesi durumunda olan büyüklü ve küçüklü şehirler hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Ebetteki biz bu çalışmamızda sadece bazı coğrafi kayıtları ele alarak Ortaçağ Harput unun bir portresini çizmeye çalıştık. Daha açık bir deyişle, Ortaçağ kaynaklarındaki Harput la ilgili kaynak ve bilgiler ele aldığımız konudaki gibi bu kadar az ve sınırlı değildir. Zira bu şehrin tarihi ve medeniyetine dair Arapça kaynaklar dışında, bol miktarda Farsça, Ermenice, Süryanîce, Rumca ve hatta Rusça kaynak eserler bulunmaktadır. Bilindiği gibi şehirlerin hayatı da insanların hayatı gibi inişli ve çıkışlıdır. Burada önemli olan uygar bir çizgi üzerinde yeniliğe açık olmak ve geleceğe dönük gelişime ayak uydurmak suretiyle sürekliliği sağlamaktır; Ortaçağ ın bütün siyasî, askerî, ekonomik, sosyal, kültürel, etnik ve dinî problem ve çekişmelerine rağmen, Harput düzenli ve uygar bir şehir olarak ayakta kalmayı başarmış ve bugünkü modern ve güzel Elazığ ımızı bize kazandırmıştır. 47 İbn Havkal, Suretu l-arz, s

50 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): KAYNAKLAR Acar, A., Arap Coğrafyacılarına Göre Mardin Şehri, I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri Mayıs 2006, İstanbul, 2006, s Bakır, A., Klasik İslam Kaynaklarında Amid (Diyarbakır) İle İlgili Bazı Kayıtlar ve Bu Kayıtların Değerlendirilmesi, T. C. Diyarbakır Valiliği 1. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Mayıs 2004 Bildiriler, Diyarbakır, 2004, s Bakır, A., Ortaçağ İslam Dünyasında Madencilik ve Maden Sanayi, Ankara, Bakır, A., Eskiçağlardan Günümüze Kadar Türkmen Şehri Kerkük, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, Ocak 2008, Cilt: VI, Sayı: 1, Elazığ, 2009, s Baluken, Y., Harput Artukluları, I Uluslarası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Ekim 2007, Mardin, 2008, c. I, s el-belâzurî, Fütûhu l-büldân, (Çev. Mustafa Fayda), Ankara, Canard, M., Histoire de la Dynastie des Hamdânides de Jazira et de Syrie, Paris, Demir, A., Eyyûbîler e Tabi Olarak Artukîler, I Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Ekim 2007 Mardin, 2008, c. I, s ed-dîvecî, Sa îd, Tarihu l-mavsıl, Musul, Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayât, (Çev. Abdulhalik Bakır), Ankara, İbn Abdi l-berr, el-isti âb fi Esmâi l-ashâb, Beyrut, (Trz.). İbn Hacer el-askalânî, el-isâbe fi Temyizi s-sahâbe, Beyrut, (Trz.). İbn Havkal, Suretü l-arz, (Thk. J. H. Kramers), Leiden, İbn Hurdazbih, el-mesâlik ve l-memâlik, Bağdat, (Trz.). İbnu l-adîm, Bugyetü t-taleb fi Tarihi Haleb, (Çev. Ali Sevim), Ankara, İbnu l-fakîh, Kitâbu l-büldân, Leiden, İpek, A., İslâm Coğrafyacılarının Gözüyle Artuklu Merkezleri, I Uluslararası Artuklu Sempozyumu Bildirileri Ekim 2007, Mardin, 2008, c. II, s el-idrisî, Nüzhetü l-müştâk fi İhtirâki l-âfâk, Beyrut, el-kalkaşandî, Nihâyetü l-ereb fi Ma rifeti Ensâbi l-arab, Beyrut, el-kazvinî, Âsâru l-bilâd ve Ahbâru l-ibâd, Beyrut, el-keyyâlî, Sami Seyfü d-devle ve Asru l-hamdâniyyîn, Halep, Komisyon, el-müncid fi l-a lâm, Beyrut, es-sâmir, Faysal, ed-devletu l-hamdâniyye fi l-mavsil ve Haleb, Bağdad, Strange, Guy Le, Buldânu l-hilâfeti ş-şarkiyye, (Arp. Trc. Beşîr Fransis-Gorgis Avvâd), Beyrut,

51 Bakır, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Şeyhu r-rebve ed-dımaşkî, Nuhbetü d-dehr fi Acâibi l-berr ve l-bahr, Beyrut, et-tikritî, Mahmud Yâsîn Ahmed, el-eyyûbiyyîn fi Şimâli ş-şâm ve l-cezîre, Beyrut, Turan, O., Türkiye Selçukluları, Ankara, Turan, O., Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, Ünal, M. A., T. D. V. İslâm Ansiklopedisi, Harput Maddesi, İstanbul, 1997, c. XVI, s Üsâme İbn Münkız, İbretler Kitabı, (Çev. Yusuf Ziya Cömert), İstanbul, Yakut el-hamevî, Mu cemu l-büldân, (Thk. Ferîd Abdulaziz el-cündî), Beyrut, (Trz.). Zorlu, C., İlk İslâm Coğrafyacılarına göre Diyarbakır, T. C. Diyarbakır Valiliği 1. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu Mayıs 2004 Bildiriler, Diyarbakır, 2004, s

52 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Mustafa Kemal Atatürk ün Halkçılık Anlayışı ve I. TBMM de Halkçılık Tartışmaları 47 İsmail Özer 1 Özet Halkın yararını her sahada en önde ve vazgeçilmez saymak şeklinde ifade edebileceğimiz halkçılık, dünyanın farklı ülkelerinde ve coğrafyalarında birbirinden ayrı insan gruplarınca değişik tanımlamalar getirilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Halkçılık ilkesi, Modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ün en temel prensiplerinden birisidir. Bu anlayışın siyasî yönü tümüyle halka dayandırılmaktadır. Atatürk ün ve onun yakın çevresinin, çok partili demokrasiden ekonomik kalkınmaya, siyasî rejim sorunundan çalışma hayatına kadar birçok soruna, bu halkçılık felsefesi çerçevesinde baktıkları bugün artık açıkça bilinmektedir. Anahtar Kelimeler: Halkçılık, Mustafa Kemal Atatürk, I. TBMM Mustafa Kemal Ataturk s Understanding of Populism and Populism Discussions in the First Grand National Assembly Abstract Populism expressed in the form of counting benefit of people foremost and indispensable in every field was tried to be explained in different definitions by separate groups of people in different countries and geographies of the world. The principle of populism is one of the most important principles of Mustafa Kemal Ataturk, who was the founder of the state of modern Turkish Republic. The political aspect of this understanding is completely based on the people. Ataturk and his close environment looked at many problems, from multi-party democracy to economic development, from political regime problem to working life, within the framework of this populism philosophy. Today, this is clearly seen. Key Words: Populism, Mustafa Kemal Ataturk, TGNA Halk ve Halkçılık Kavramları Sosyal bilimlerde üzerinde tam manasıyla anlaşılabilmiş bir halk tanımının olmadığı söylenebilir. Bunun sebebi de her milletin kendine göre bir fikrî ve sosyal gelişim aşaması olması ve bu aşamayı gerçekleştirirken milletlerin farklı sosyolojik dönemlerden geçmiş olmalarıdır. Halk kavramı üzerinde nasıl bir karmaşanın olduğu sosyal bilimcilerin Halk tanımlarına baktığımızda da anlaşılabilmektedir: Bir toplumu oluşturan bireylerin tümü (Hançerlioğlu, 1986: 120) belirli bir toprakta oturan ve bir dereceye kadar ortak özellikleri olan değişik yerli zümrelerden ibaret toplum (Ülken, 1969: 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü ismailozer@gop.edu.tr

53 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ) Belirli yer ve zamanda yaşayan insanların ekonomik çıkarlar nedeniyle bir sosyo-ekonomik dayanışma içine girmeleri sonucunda meydana gelen insan topluluğu, ortak yanları güçlü ve benzer kökten gelen birçok kavim ve soy topluluğunun birleşmesinden ortaya çıkan sosyal varlıklar (Çeçen, 2000:22) belirli bir ülkede yaşayan, kan birliği taşıyan, aynı dili konuşan, benzer yaşama alışkanlıklarını sürdüren, ortak bir tarihi olan, az ya da çok birlik bilincine sahip olan insanların oluşturduğu büyük birlik, birbirleriyle dil ve köken bakımından ayrı olan ama ortak bir devlet yönetimiyle birleşmiş olan ahali (Kızılçelik-Erdem, 1992:196) eğitim görenlerin yani aydınların dışında kalan bütün katmanlar (Karaömerlioğlu, 2001: 274) eğitim görmemiş, sosyal mevkileri aşağı olan (Pakalın, 2004: 112) imtiyaz sahibi olanların dışında kalan insan topluluğu (Tüzün, 1989: 21) bir ülkenin yurttaşlarının tümü anlamında ve bir kökten gelen çeşitli tarihi, sosyal ve kültürel şartlar gereğince başka ırkların da karışmış olabileceği bir sosyal topluluk (Özkaya, 1998: 56) Aynı ülkede yaşayan, aynı uyruktan olan insan topluluğu, Aynı soydan gelen ayrı ülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu, bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri, belirli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü (Çeçen, 1974: 2) vb. tanımların yanında daha yerel tanımlar da mevcuttur mesela Nusret Kemal Halk, bir memleketin hudutları içinde, memleketin en umumi kültürüyle birbirine bağlı olan ve aşağı yukarı aynı kazanç ve yaşayış seviyesinde bulunan büyük ekseriyet, büyük orta tabakadır. Türkiye hudutları içinde yaşayan on yedi milyon insan arasından on beş milyon halis Türkün, bir milyonunu yüksek tabakaya iki milyonunu da aşağı tabakaya ayırırsak on iki milyonluk bir ekseriyeti gelir. Müşterek vasıfları iyice billurlaştırabilmek için bu on iki milyon halkın içinden iki milyonunu da şehir halkına ayıralım. Bu suretle halk dediğimiz zaman kastettiğimiz şey on milyon Türk köylümüz oluyor demiştir.(kemal, 1934: 8-9)Görüldüğü üzere halk kavramı üzerinde henüz tam manasıyla bir tanım üzerinde uzlaşılamamışken bizi ikinci bir sorun bekler ki bu da halk ve millet kelimelerinin neredeyse iç içe kullanılmasıdır. Halk, muayyen bir zaman ve yerde yaşayan insan topluluğu şeklinde tanımlanmıştır. Millet ise Renan ın tarifiyle müşterek maziye sahip olan ve bu maziyi koruyarak birlikte yaşama arzu ve şuuru içinde olan insan topluluğu biçiminde tarif edilmiştir. O halde halk geçmişi ve geleceği olmayan bir kalabalık iken, millet ise manevi ve kültürel şahsiyet olarak değerlendirilmiştir (Akyılmaz, 1998: ). Burada hem etniklik hem de millet kavramı içerisinde bir değerlendirme görüyoruz. Ancak Mustafa Kemal Atatürk bu tanım karmaşasına girmeden kendi tanımını kendisi yaparak sosyolojik olarak Türk Milleti kavramı Türk Halkı kavramıyla eş değer hale getirmiş, kimliği sosyal, kültürel ve psikolojik bir zemin üzerine bina etmeye çalışarak bu şeklide duygusal bir bağ ve bütünlük oluşturmak istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk ün, milletin mensuplarının kendilerini nasıl algılamaları, Türk devletinin de kendi 48

54 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yurttaşlarını nasıl görmesi gerektiğini ifade eden ve böylece Türk Milletine bir hedef çizen (Kuşat, 2003: 47) Ne mutlu Türküm diyene sözü Türk kimliğini ifade eden net ve isabetli bir yaklaşım tarzıdır. Irkçı şoven veya saldırgan bir nitelik dışında, kültürel bir mensubiyet anlayışına dayalı tanımlama kendisini en güzel Ne Mutlu Türküm Diyene ifadesinde gösterir. (İslam, 1999: 76) Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.(feyzioğlu, 1987: 105) Türk olmak doğuştan olmaktan fazla bir şeydir ve o kadar da kolay değildir. Bir idraktir, bir heyecandır biz cehttir (Kösoğlu, 1992: 22) ifadelerinden de bu açıkça anlaşılabilir. Halkçılık ise bireyler arasında hiçbir fark ayrılığı görmemek, topluluk içinde ayrıcalık kabul etmemek, halk adı verilen tek ve eşit bir varlık tanımak görüş ve tutumu olarak tanımlanmaktadır. Halkçılık; halk devleti, halk yönetimi, halkın kendi geleceğine egemen olması, yani siyasi demokrasi olarak da kabul edilir. (Özkaya, 1998: 56). Halk kavramı üzerinde yaşanan anlaşmazlık Halkçılık kavramı üzerinde de devam eder zira Halkçılık kavramı kullanıldığı coğrafya ve onu kullanan milletlere göre değişir. Çünkü halkçılık kavramı her siyasal örgüt ya da partinin söylemlerinde farklı içerikler kazanmış, her grup bu kavramı kendi ideolojisi içine oturtmaya çalışmıştır. Bu açıdan bakıldığında karşımıza çeşitli tanımlamalar çıkacaktır: Halkçılık; işçi ve köylülerin yani çalışarak emeğinin karşılığı ile geçinen kitlelerin, toplumsal çıkarlarını savunma haklarını koruma akımıdır (Çeçen, 1974: 2). Veya bir diğer tanımda Halkçılık, egemenliğin yeniden tanımlandığı, ilahî kaynaklı bir kudret olmak çıkıp ulusal kaynaklı bir kuvvet olarak tanımlandığı devlet düzeninde, devletlerin uyruklarının tümünü yurttaş statüsünde buluşturan, yurttaşların tümünü yasalar karşısında eşit haklara kavuşturan, diğer yandan da bu yurttaş olan bireylerin ekonomik ve sosyal değerlerini yükseltilmiş bir duruma getiren yaşam biçimini hedefleyen ilkedir (Ergenç, 2004: 30 ). Halkçılık bir olay olmaktan ziyade bir prensip ve ülküdür. Halk ı temel almak ve bu tabakayı madden ve manen yükselterek memlekete tam manasıyla hakim kılarak halk milleti kurmaktır ( Kemal, 1934a: 41) Hilmi Ziya Ülken ise Halkçılığı şöyle ifade etmiştir Siyasi ve genellikle sosyal akımlarda büyük halk yığınlarının kalkınması hedefini güden görüş (Ülken, 1969: 126). I. TBMM de Halkçılık Esasına Dayalı Algılama Mustafa Kemal Atatürk ün ve onun yakın çevresinin, çok partili demokrasiden ekonomik kalkınmaya, siyasî rejim sorunundan çalışma hayatına kadar birçok soruna, halkçılık anlayışı çerçevesinde baktıkları bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk Türk İstiklal Savaşını başlatmak için Anadolu ya geçmeden önce henüz İstanbul da iken Türkiye nin çeşitli yerlerinde yerel kurtuluş hareketleri başlamış ve milli cemiyetler kurulmuştu. Daha o dönemde bile bu milli cemiyetlerde halkçılık kavramının izlerini görmek mümkündür. Mesela Vilayât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye 49

55 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Cemiyetinin kuruluş amacı Doğu illerinde bulunan bütün halkın dinî ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak olarak ilan edilmişti (Atatürk, 2006: 3). Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul dan Samsun a 16 Mayıs 1919 a yola çıkarken Mareşal Fevzi Çakmak ın deyimiyle Anadolu da küçük küçük çoban ateşleri yanmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk işte bu küçük ateşleri birleştirip önüne geçilmez bir istiklal ateşine döndürecekti. Mustafa Kemal Atatürk Samsun a çıkışından itibaren hep halkı arkasında görmek yani Türk Milletinin desteğinde bu mücadeleyi sürdürmek istemiştir. Türk milletinin desteği olmadan bu kutlu savaşın zaferle neticelenmeyeceğini her platformda ifade etmiş ve bu desteği de kazanabilmek adına her şeyi yapmıştır. Hatta İstanbul daki çalışmaları sırasında Kazım Karabekir Paşa ve Ali Fuat Paşa ya gittikleri bölgelerde halkla iç içe ve temas halinde olmalarını öğütlemiştir. Nitekim Samsun dan İstanbul Hükümetine gönderdiği 22 Mayıs 1919 tarihli ilk raporda halkın, hâkimiyeti için tek yürek olarak mücadeleye hazır olduğuna dikkat çekmiştir. Buradan hareketle de gerek Amasya Tamimi, gerekse de Erzurum ve Sivas Kongrelerinde milletin mukadderatını eline almasının hayati bir zaruret olduğunu millete ve dünyaya ilan etti (Eraslan, 2003: 97). 16 Mart 1920 de İstanbul un işgal edilip Meclis-i Mebusan ın dağıtılmasının ardından halkın hâkimiyetini halka vermek için 23 Nisan 1920 de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi 24 Nisan da Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Atatürk ü meclis başkanı seçmiş ve Mustafa Kemal Atatürk de aynı gün şu önergeyi meclise sunmuştur: 1 - Hükümetin kurulması zaruridir. 2 - Geçici olarak bir hükümet başkanı seçmek veya Padişah Vekili ortaya çıkarmak mümkün değildir. 3 - Mecliste yoğunlaşan millî iradenin, doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde bir kuvvet yoktur. 4 - Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar. Bu önerge Mustafa Kemal Atatürk ün halkçılık yolundaki ilk adımlarından birisidir. Mustafa Kemal Atatürk bu maddelerin ne anlama geldiğini Büyük Nutkunda şöyle izah edecektir: Efendiler, bu ilkelere dayanan bir hükûmetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükûmet, millî hâkimiyet temeline dayanan halk hükûmetidir; Cumhuriyettir (Atatürk, 2006: 274). Daha açılışının ilk günlerinde halk hükümeti hedefini güden Birinci Meclis dönemi, halkçılık tartışmalarının en yoğun yaşandığı evre olmuştur. Bu konuda bizim en önemli yardımcımız TBMM Zabıt Cerideleridir. Zira halkçılığın sahaya inişi ve eylem safhasını en iyi izleyebileceğimiz yer yasama ve yürütme gücüne sahip veya o günlerde her şeyimiz olan meclistir. 50

56 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): TBMM Zabıt ceridelerinde içerisinde halkçılık kavramının geçtiği ilk konuşma 3 Haziran 1920 tarihli Trabzon Mebusu Hüsrev Bey in Jandarma efradı muhassasatının tezyidine dair takriri dir. 2. Zabıt ceridelerindeki ikinci halkçılık tabiri yine Hüsrev Bey tarafından memuriyetle mebusluğun beraber yapılıp yapılamayacağı tartışmaları sırasında kullanılmıştır. Hüsrev Bey takririnde Hükümetin halkçılığa yaklaşmış bulunması dolayısıyla bu kanunun sadece alt kademe memurlara uygulanmasını talep etmiştir 3. Ceridelerde halkçılığa bir tanım ve muhteva getiren ilk konuşma ise Konya Mebusu Refik Bey e aittir. Refik bey özellikle memurların halkçı olmasını halkı yüceltmesini, kendi ifadesiyle halka inmesini isterken, halk derken kimleri kastettiğini de Merdivenin birinci basamağında bulunan ve hükümetin yegâne istinatgâhı olanlar şeklinde açıklamıştır. 4 Diğer bir konuşmada Karesi Mebusu Hasan Basri Bey halkçılık milletin kendi hakimiyetine doğrudan hakim olmasıdır diyerek bunun da dünyada yüreği yanıkların yani ezilip sömürülenlerin kurtuluşuna yönelik bir hareket olduğunu vurgulamıştır. 5 Karahisarı Şarki Mebusu Mustafa Bey halkı başlıca üç tabakaya ayırarak şu şekilde bir halk tanımı yapmıştır. birinci tabaka münevveran kısmıdır ki, bunlar da memurin müteakidin, dava vekilleri gibi. İkinci tabaka da eşraf hocalar, tüccarlar ve mütehayyizandan ibarettir. Üçüncü tabaka ise başta zürrağ olduğu halde, demirci, bakırcı, dülger gibi erbabı sanayi ve amale gurubunu teşkil eder.birinci ve ikinci tabakalarla temasta bulunarak bunların maişetini temin eden ve bin türlü mezahim ve meşakkatle beraber hazineyi dolduran, düşmanın top güllelerine göğüs geren ve ekseriyeti azimeyi teşkil eden üçüncü tabakadır. İtikadı acizaneme göre halkçılıktan maksat olacak halk, işbu üçüncü tabaka halkı olacaktır 6 Antalya Milletvekili Halil İbrahim Bey ise adı geçen kavrama farklı bir açıdan bakarak önemli olanın lafta değil fiiliyatta halka hakkını vermek olduğunu belirten konuşmasında bürokrasiyi azaltıp milletin derdini dinleyerek millete kuru bir halkçılıktan ziyade hakkını vermenin daha uygun düşeceğini 2 Büyük Millet Meclisi Riyaseti Âliyesine Halk nazarında Hükümeti milliyemizin kadir ve itibarını yükseltecek köylünün itimat ve teveccühünü kazandıracak vesaitin en mühiminin jandarma olduğu cümlemizce malumdur. Etraflı tahkikatıma nazaran bu gün jandarma neferinin muhassasatı maalesef kendisini köylüye bar olmaktan kurtaramıyor. Usulü idaremiz ne kadar halkçılığa doğru inkişaf etse de asayişi temin edecek, adalete vasıta olacak jandarma neferi bu vaziyette kaldıkça köylünün kendi hükümetini candan sevmesi güç olacaktır TBMM Zabıt Ceridesi, Yirmi Üçüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yirmi Üçüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Otuz İkinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Doksan Dördüncü İçtima, 4.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz beşinci İçtima, 29.XI.1336, s

57 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ifade etmiştir 7. Tunalı Hilmi Bey de aynı minvalde bir değerlendirme yaparak Halkçılık denilen şeyin aslı samimi olarak halklılıktır 8 demiştir. Diğerlerinden farklı ve oldukça aykırı bir yorumun sahibi ise Necip Bey olmuştur. Necip Bey mevcut durumu değerlendirdikten sonra vatan ve millet aleyhine iş yapanların derhal cezalandırılmasının halkçılığın gereği olduğunu söyleyerek şöyle bir yol çizmekteydi: Eğer memleketi kurtaracak isek, halkçılığa gideceksek ben kaniim ki halkçılığın yolu anarşiden geçecektir. Memlekette çapulcular vardır. Millet de buna karşı aciz değildir. Fakat hükümet bunları kendine mal etmesin. O zaman emin olunuz bunlar sudan çıkmış balık gibi istinatgâhsız kalacaklardır ve millet bunları 24 saatte temizleyecektir der 9. Antalya Mebusu Halil İbrahim Bey Milletin ve bu meclisin efendisi köylüdür ve bu meclis ile hükümet halkçıdır 10 derken Tunalı Hilmi Bey de Halkçılığın en derin noktasının köylü olduğunu zira köy ve köylünün bu milletin temelini oluşturduğunu ifade ederek 11 halkçılığın gerekirse zor kullanmayı gerektirdiğini söyler Memleketin temeli köylü ve halk olduğu için Büyük Millet Meclisinin elinden ne gelirse, halkı cebren, fikren çalıştıracak şiddetli kanunlar yapsın deyince Karesi Mebusu Hasan Basri Bey in buna cevabı Halkçılık olmaz o zaman olmuştur. Tunalı Hilmi Bey ile benzer görüşleri taşıyan bir diğer isim de İzmir Mebusu Mahmud Esat Bey dir. Seçime katılım konusunda yapılan bir tartışma esnasında halkı oy vermeye zorunlu tutmak amacıyla halkı iyiliğe doğru yürütmek için ona ceza vermekten çekinmeyeceğiz. Bu ceza değildir. Bilakis himayedir ve onu kurtarmaktır 12 diyecektir. Halkı halkçılık esasıyla geliştirmek için gerekirse zor kullanma taraftarı olanların yanında tam tersini düşünen milletvekilleri de vardı. Karesi Mebusu Hasan Basri Bey halkın zaten zor durumda olduğunu ve ona daha fazla yüklenip zorla idare etmeye kalkışmanın haksızlık olacağından hareketle halkı zorlayarak cebren halkçılık yapmak yerine halkçılığın temelinin milletin ruhu, mazisi dini ve tarihine göre belirlenmesinin isabetli olacağını ifade etmiştir 13. Mustafa Kemal Atatürk ün halkçılık ile ilgili olarak meclis zabıtlarına geçen ilk konuşması 12 Temmuz 1920 de yapılmıştır. TBMM Hükümetinin kaynağının Halkçılık veya Halk Hükümeti olduğunu belirten Mustafa Kemal Atatürk bugünkü mevcudiyetimizin mahiyet-i asliyesi milletin temayülat-ı umumiyesini ispat etmiştir. O da halkçılıktır. Halk hükümetidir, hükümetlerin halkın eline geçmesidir diyerek, idarenin halkın eline geçmesi 7 TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz beşinci İçtima, 29.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz altıncı İçtima, 30.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz birinci İçtima, 22.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Dördüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz kırk beşinci İçtima, 5.II.1337, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz on beşinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, On sekizinci İçtima, , s

58 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): halinde bütün güçlüklerin kolayca aşılacağından emin olduğunu söylemiştir 14. Mustafa Kemal Atatürk 1 Aralık 1921 deki bir konuşmasında aynı konu üzerinde şu değerlendirmeyi yapmıştır: Bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir ve hakikaten kitaplarda mevcudolunan hükümetlerin mahiyeti ilmiyesi itibarıyla hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. İlmi, içtimai noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lazım gelirse Halk Hükümeti deriz. 15 Bu ifadeye dayanarak Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey in de dediği gibi Meclis-i Milli Halkçılık cereyanını temsil etmektedir 16 diyebiliriz. Mustafa Kemal Atatürk ün net bir şekilde TBMM nin halkçılık anlayışının sosyalizmle bağdaştırılamayacağını söylemesine rağmen kamuoyunda bazı olumsuz düşüncelerin belirmesi üzerine 14 Ağustos 1920 de uygulamaya koymaya çalıştığı halkçılık hareketinin doğrudan doğruya milliyetçilikle bağlantılı olduğunu belirten konuşmayı yapma ihtiyacı hissetmiştir: Biz memleket ve milletimizin mevcudiyetini ve istiklalini kurtarmak için karar verdiğimiz zaman kendi nokta-i nazarlarımıza tabi bulunuyorduk. Ve kendi kuvvetimize istinat ediyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin muğfil mevaidine aldanarak işe girişmedik. Bizim nokta-i nazarlarımız, bizim prensiplerimiz cümlece malumdur ki, Bolşevik prensipleri değildir ve Bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik ve teşebbüste bulunmadık. Bizim itikadımıza göre; milletimizin temini hayat ve tealisi kendi kabiliyeti hazmiyesiyle mütenasip olan nokta-i nazarlardır. Fakat esas itibariyle tetkik olunursa bizim nokta-i nazarlarımız -ki halkçılıktırkuvvetin, kudretin, hâkimiyetin idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir. Halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine şüphe yok ki bu dünyansın en kuvvetli bir esası bir prensibidir. Elbette böyle bir prensip Bolşevik prensipleriyle tearuz etmez. Vakıa bize milliyetperver derler. Fakat biz öyle bir milliyetperveranız ki bizimle teşriki mesai eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin icabatını tanırız.. Bahusus Bolşevizm millet içinde mağdur olan bir sınıf halkı nazarı mütaaleya alır. Bizim milletimiz ise heyeti umumiyesiyle mağdur ve mazlumdur TBMM Zabıt Ceridesi, Otuz İkinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz yirminci İçtima, , s.428. ; Hâkimiyet-i Milliye, Heyet-i Vekilenin Vazife ve Mesuliyetine Dair Kanunun Müzakeresi Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Beyanatı, 2 Kânunuevvel TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz kırk sekizinci İçtima, 10.II.1337, s TBMM Zabıt Ceridesi, Kırk sekizinci İçtima, , s ; Mustafa Kemal Atatürk ün General Harbord a söylediği şu sözler de onun Bolşevikliğe bakışını net bir şekilde gösterir. Bolşevizme gelince, yurdumuzda bu doktrin için herhangi bir zemin mevcut değildir. Çünkü gerek dinimiz gerek sosyal hayatımız onun bizde uygulanmasına müsait değildir. Türkiye de ne büyük kapitalistler vardır ne de milyonlarsa sanatkâr ve işçi. Bkz. (Arar, 1963: 21) ; Aralık 1922 de kendisiyle röportaj yapan Le Petit Parisien muhabirine verdiği beyanatta şöyle demiştir Biz ne bolşeviğiz, ne komünist. Türkler milliyetçi ve dinlerine hürmetkar bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir ve lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye 53

59 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Halkçılık konusunda yapılan uygulamaların yetersizliğinden dolayı ilk eleştiri Bursa Mebusu Operatör Emin Bey den gelmiştir. Muhacir ve mültecilere yardım konusunda yapılan tartışma esnasında Emin Bey Halkçığa doğru gidelim, falan edelim diyoruz. Hiç birisini yaptığımız yoktur diyerek halkın dertlerinin görülmesini onlarla ilgilenilmesini istemiştir 18. Bir diğer eleştiri ise doğrudan hükümete yönelik olmuştur. Bütçe tartışmaları sırasında Fuat Bey mevcut hükümeti gittikçe Osmanlı hükümetlerine benzemekle suçlayarak hükümetin halkçı bir hükümet olduğundan şüpheye düştüğünü zira gün geçtikçe artan bürokrasinin halkı boğduğunu ifade etmiştir 19. Karesi Mebusu Hasan Basri Bey halkçılığın ancak lafta ve gazete sütunlarında kaldığını ve fiili olarak bir uygulamaya geçildiğini göremediğini söylediği konuşmasında gerçekten halkçı bir hükümet ve yönetim kurulacak ve bu yaşatılmaya çalışılacaksa ilk önce halkın ne olduğunu, ne düşündüğünü tetkik etmek, anlamak ve ona göre hareket etmek mecburiyetindeyiz demiştir 20. Birinci Mecliste Halkçılık hem mana bakımından değerli, hem de hemen hemen her türlü siyasi görüşte ortak kabul gören bir kavram, bir dayanak noktasıydı. Milletvekilleri, meclisteki görüşlerin, önerilerin veya eleştirilerin halkçılığa uygun olup olmadığı noktasından hareketle değerlendirme yapmakta, kendi görüşlerini desteklemek ve sağlam bir zemine oturtmak için de sık sık halkçılık kavramına atıf yapmaktaydılar. Örneğin; Ali Şükrü Bey zorunlu maddeler hariç özel tüketim için ithal edilecek maddelere yüksek gümrük vergisi getirilmesini önermiş ve bunu da desteklemek için bu düşüncesinin halkçılığa aykırı olmadığını ifade etmiştir 21. Diğer bir örnekte, Hasan Basri Bey men-i müskirat kanunu tartışmaları esnasında halkçılık kavramının dindarlıkla eş değer olduğundan hareketle dinsel bir yönetim şeklinin halka hükümet arasındaki ayrılığı azaltacağını zaten halkın talebinin de bu yönde olduğunu söyleyerek konuşmasını şöyle devam ettirecektir. Ben halkçıyım, çünkü mütedeyyinim; mütedeyyinim çünkü halkçıyım 22. Adliye Vekili Hafız Mehmet Bey de adli ıslahatlar konusunda yad edilir, (Giritli, 1991: 182); Mustafa Kemal Paşa ve kadrosunun Bolşeviklerle ne tür ilişkileri olduğu noktasında tereddütlerin hâsıl olduğu bir zamanda, İngilizler İzzet Paşa nın bu konudaki fikrini sormuşlardır. İzzet Paşa da, şu cevabı vermiştir: Kısm-ı azamı askerî ümera ve erkândan ve memleketin eşrafıyla arazi eshabı ve münevveranından mürekkeb olan bu heyetin, komünizm nazariyatına temayül etmeleri tasavvur olunamaz. Ancak garp devletleri tarafından gayri muhik tazyikatta ısrar olunur ise Rusya nın kucağına atılmaları ihtimalden baid değildir (Lewis, 2000: 458) 18 TBMM Zabıt Ceridesi, Kırk birinci İçtima, 31.VII. 1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış ikinci İçtima, 9.IX.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, On sekizinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Kırkıncı İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış dördüncü İçtima, 13.IX.1336, s

60 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kendisine yöneltilen eleştirileri cevaplarken yaptıklarının halkçılıkla örtüştüğünü söyleyecektir 23. Bazı kanunlara muhalefet etmek de yine halkçılık üzerinden yapılmakta ve Halkçılık halkı alakadar eden her türlü işi kapsamaktaydı. Temettü Kanunu ile alakalı bir takririn görüşüldüğü sırada Dr. Tevfik Rüştü Bey Halkçı olan bir meclis doğrudan doğruya halkı alakadar eden hizmetleri reddetmez diyerek verilen tasarıya muhalefet etmiştir 24. İnhisar meselesi hakkında yapılan tartışma esnasında Tunalı Hilmi Bey halk hükümetinin karşısında bulunan bu halk meclisinin bu halk kürsüsünden zannımca inhisar aleyhinde en hafif bir kelimeyi sarf etmek katiyen halkçılığa aykırıdır 25 diyecektir. Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali Bey halkın yükünün hafifletilmesini isteyerek hükümetin çıkarmaya çalıştığı bir yasayı halkçılık a dayanarak şöyle eleştirecektir: Halk bütün servetini, ayağındaki donunu sırtındaki gömleği verdiği halde bunlar yetmiyormuş gibi bedenen çalışmak mecburiyetini de -halka doğru gitmek isteyen bir hükümet, halka doğru gitmek isteyen encümen- halkın üzerine yükletiyor. Halka doğru gitmek halkın başına bela olan yanlış, zait teşkilatı kaldırarak, yerine daha iyi ve daha muvafık bir idare tesis etmektir 26. Bütçe görüşmeleri sırasında yeni vergiler isteyen maliye vekiline karşı Mehmet Şükrü Bey muhalefetinin sebebini halkçı olmasına bağlayarak sözlerine şöyle başlayacaktır: Birçok rüfeka aleyhinde söylediler bendeniz de halkçı olmak itibarıyla, aleyhinde söyleyeceğim 27. Aynı görüşmeler esnasında İzmit Mebusu Hamdi Namık Bey de Bendeniz bu kanunu okuduğum zaman düşündüm ki, Hükümet halkın ve bilhassa köylünün refah ve saadetini temine çalıştığını ilan etti ve bu yolda halkçılık namıyla program tanzim ettiği bir sırada nasıl olupta böyle bir kanunu yaptığını anlayamadım 28 diyecektir. Karesi Mebusu Hasan Basri Bey mali konular ile ilgili bir tartışma esnasında Halkçılıktan bahsediyorsunuz, Nerede o efendiler ki bu kanunu ret için bağırmıyorlar? Bu halkın kesesinden çıkacaktır. Bir taraftan halk hükümeti yapmak istiyoruz diğer taraftan da halkın mesahilini iştikal için olanca kuvvetimizle muamelei kırtasiyeyi çoğaltmakta ve pürüzleri arttırmakla meşgul oluyoruz 29 diyerek halkçı olduklarını söyleyen milletvekillerini halkı korumaya, halkçılığa sahip çıkmaya çağırmıştır. Afyonkarahisar mebusu Mehmet Şükrü Bey halk ın eline daha fazla yetki verilmesi gerektiğini düşünüyor özel idarelere geniş yetkiler istiyordu. 23 TBMM Zabıt Ceridesi, Altıncı İçtima, 12.III.1337, s TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış sekizinci İçtima, 20.IX.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Elli sekizinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Seksen birinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yetmiş birinci İçtima, 23.IX.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yetmiş birinci İçtima, 23.IX.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz üçüncü İçtima, 27.XI.1336, s

61 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Milli Eğitim Bakanlığının bir kanun tasarısı üzerine söz alarak Biz Maarif vekili beyefendiden kâinatın halkçılığa doğru en kati adımlarını attığı bir sırada idare-i hususiye salahiyetlerinin tevsiine dair kanun beklerken o zatı muhterem, zavallı idare-i hususiyeleri bir kat daha yıkmak baltalamak istiyor. Efendiler meşrutiyenin en mühim en muazzam en milli zadesi idare-i hususiye müessesatıdır. Bunu yıkmak halkçılığı yıkmak heyeti umumiyeyi yıkmak demektir 30 demiştir. Bu da bize gösterir ki halkçılık bazı milletvekillerinin gözünde meclis kadar değerli bir varlıktır ve onun yıkılması meclisin yok olmasıyla eş değerdir. Şarkikarahisar mebusu Mesut Bey de hâkimiyetin tam manasıyla millete verilmesi gerektiğinden hareketle hâkimiyet millette olmalıdır. Meşrutiyet ilan olunduğundan beri bu felaket pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Bu kadar mebuslar gelmiş geçmiş hiçbirisi milletin terakki ve tealisine ait, milletin ihtiyacına deva olacak yaralarını tedavi edecek kanun yapmamıştır. Halkçıyız diyorsunuz. Benim halkçılıktan anladığım hakimiyet milletindir. Millet ne arzu ederse kanun odur. Evvelemirde millete hakimiyetini vermeli. Sahte halkçılık olmaz efendiler. Biz kanun yapmak hakkını ahaliye verelim. Biz kanun layihasını kendi arzumuza keyfimize muvafık olarak yapıyoruz. Her inkılabın neticesinde millet ordunun bacizesi olmaktan kurtulamamıştır. Tarih bunu ispat etmiştir. Milletin hakkı hiçbir zaman verilmemiştir 31 demiştir. Halka daha egemenlik ve yetki verilmesini ve bunun da bir an önce yapılmasını isteyen bir başka konuşmada, Aydın Mebusu Dr. Mazhar Bey; muhacirlerin bakım ve iskânı için belediyelerin yetkilerinin genişletilmesi tartışmaları esnasında halkçı bir hükümete taraftar olunduğunu göstermenin en iyi yolunun belediyelere geniş yetkiler vermek olduğunu savunmuş 32 Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey de halkçılık ruhuna uygundur diyerek Mazhar Müfit Bey i desteklemiştir. 33 Milletvekillerinin halkçılık hususunda ne kadar hassas olduğuna dair ilk örneğimiz Prens Sabahattin Bey den gelen bir telgraf sonrası mecliste yaşanan tartışmalardır. Telgraf Prens Sabahattin imzası ile TBMM de okununca, Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey halkçı devlet ve bu halkçı Meclis, böyle bir unvanı katiyen buraya sokamaz. Binaenaleyh tardı lazım gelir 34 demiştir. Yine Tunalı Hilmi Bey bir başka konuşmasında bir milletvekilinin konuşmasını eleştirecek ve böyle halkçı bir mecliste eşraf tabiri kullanılamaz 35 diyerek tepki göstermiştir. Tunalı Hilmi Bey sadece eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda Türkiye halk devletini kuran halk 30 TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz sekizinci İçtima, 4.XII.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz onuncu İçtima, 7.XII.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Kırk Üçüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Kırk Üçüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Elli altıncı İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz kırk ikinci İçtima, , s

62 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): mümessilleri olarak halk hükümetinin muhabere dilinin sade olmasını istemiş ve samileri, aliyeleri, devletlü vb. sıfatların kullanılmaması gerektiğini bir takrirle meclise sunmuştur 36. Tunalı Hilmi Bey bu işin takipçisi olmuş lakapların kaldırılması hakkında kanun teklifinin görüşmeleri sırasında şunları söylemiştir Heyet-i Celileniz hakikaten halkçı ise, halkçılığı kavramak istiyorsa, bu teklifi kabul edecektir 37. Diğer bir örnekte ise Reji İdaresi Büyük Millet Meclisi Azasına diye özel sigara imal ettirince Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, halkçılık esasını gerekçe göstererek buna itiraz ederek TBMM nin halkçı olduğunu her gün vurgulamasına rağmen milletvekillerine özel sigara imal ettirilmesinin halkçılık anlayışı ile bağdaşmadığını ve konu hakkında soruşturma açılmasını talep etmiştir 38. Milletvekilleri halkçılık konusunda bu kadar hassas olunca elbette ki en büyük zorluğu da hükümet çekmiştir. Maarif Vekili Dr. Rıza Nur hükümete karşı eleştirilerde biraz daha yapıcı olmak gerektiğinden bahisle Halkçılık diyoruz, halka doğru gidiyoruz, halkı tutuyoruz. Hükümet üzerine çullanıyoruz 39 diyerek içinde bulunulan durumu ifade etmiştir. Bu dönemde Halkçılık konusunda sadece mecliste çalışma yapılmıyordu. Basın yayın yoluyla da halkı aydınlatacak çalışmalar yapmak için köylünün anlayacağı dille yayın yapan Köy Hocası adlı bir dergi çıkartıldı. Hakimiyeti Milliye Gazetesinde derginin tanıtımı yapılırken Halkçılığa önem veren herkesin bu dergiyi alması, halka okuması ve okutarak anlatması bir ödevdir şeklinde ifade edilmiş ve bu derginin Ankara da halkçılık mesaisinin en nafi bir kısmını ifa ettiği belirtilmiştir 40. Bütün bu çabalara rağmen kamuoyunun tam olarak memnun olduğunu da söylemek çok zordur. Ankara Hükümeti yavaş yavaş büyümüş, bürokrasi ise rayına oturmaya başlamıştır. Bu ortamda elbetteki mevcut savaş durumunu da göz önüne aldığımızda sosyal konularda bir yavaşlık söz konusu olabilir. İşte bu durum halkçılık tan çok şeyler bekleyen kitleyi de memnun etmeyecektir. Hakimiyet-i Milliye Gazetesinin 21 Şubat 1923 tarihli yazısında şöyle bir eleştiri göze çarpmaktadır: Hepimizi içine alıp götürmekte olan cereyan halkçılıktır. Anadolu halkı kendi mukadderatını sahibi olmuş ve idareyi doğrudan doğruya kendi eline almak yoluna girmiştir. Fakat Büyük Millet Meclisinden akarak halkta da pek çok ümitler canlandıran bu cereyanın cephe arkasındaki tesiratı ne derecededir? Bu tesirin derecesini tetkik ve tayin için bir kere Büyük Millet Meclisini sonra da Ankara dan muhite doğru havaliyi seyretmek lazımdır. Ne 36 TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz kırk sekizinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz doksan dokuzuncu İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Elli altıncı İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yetmiş sekizinci İçtima, 4.X.1336, s Hâkimiyet-i Milliye, Asarı Münteşire, 15 Nisan 1337, S.160. ; Hâkimiyet-i Milliye, Köy Hocası, 21 Nisan 1337, S

63 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yazık ki o halkçılık cereyanının her nevi ihtizazatına karşı bütün kapıların sımsıkı kapalı olduğunu gördüm. Hangi daireye girdim ise Bab-ı Ali nin boğucu, kesif havasını buldum! Yine aynı masalar, aynı kâğıt yığınları Aradığım taze, cevval mecali, hava-ı esimiyi bulamadım! Bâb-ı Âli ruhunun bizi burada mağlup etmiş olduğunu teessür ve tevellümle gördüm! Bu millet ve devlet kâğıt yığınları, havaleler, kırtasiye içinde boğulup gidiyor Ankara Bâbı Aliye karşı ve onun bütün ananelerine mütefassih ruhuna, eskimiş, yıpranmış meskenet ve zilletle gövde tabanına karşı isyan etmiş bir yerdir. Bab-ı Ali ananeci, fertçi, hâkimiyet-i milliyeyi inkar eden bir makam olduğu halde biz inkılapçı, halkçı ve hakimiyet-i milliyeyi her şeyin üstünde görenleriz. Nasıl olur da bu kadar yekdiğerine zıt, muhalif, yekdeğerinden mahiyet, istikamet, hedef itibarıyla ayrılmış olan kaynaklardan birisinin ve hem de en zayıfının ruhu diğeri üzerine tahakküm eder! 41. Mademki Ankara yeni esaslar üzerine müesses yeni bir devlet kurmak azmindedir, mademki Ankara nın halkçı bir devlet olarak birinci vazifesi de o eski ve tamamen muhalif mutezad bir usulden mütevariz ahvam-ı ruhiye mübazere etmektedir! Merkez ve taşradaki memurlar kendilerinin ahali üzerinde firavun değil -eski Türk tabirincekullukçu adam oldukları zihniyetiyle müşebbi olmadıkça Ankara da kurulan esaslar semerelerini veremezler! Büyük Millet Meclisi ile merkezi hükümetinin en birinci vazifesi işte budur 42. TBMM deki milletvekilleri farklı dünya görüşüne ve fikirlerine sahip olmalarına rağmen onları bir araya getiren şey ülkenin düşman işgalinden bir an önce kurtarılmasıydı. Ancak, halkçılık ve halkın yönetime egemen olması anlayışı üzerinde tam bir fikir birliği olduğunu da söylemek mümkün değildir. Dönem itibarıyla halkçılık konusunda bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle Sovyetlerden yayılan fikirler etkisi göstermiş; Halkçılık fikri uygulama sahasında bir süre, değişik mecralara kayma eğiliminde olmuştur. Bu dönemde Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey ve yine Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey in Erzuruma gidişi ve Hüseyin Avni Bey in meclise halkın isteği ile Erzurum Valisi olacağını belirten bir nevi ultimatom göndermesi de dikkate değer olaylardır. Mustafa Kemal Atatürk Büyük Nutkunda halkın kendi eliyle kendini idare etmesi ilkesi ile kastettikleri şeyin her bölgenin ayrı bir yönetim birimi kurması demek olmadığını vurgulayarak Meclisin de kabul ettiği amaç ve ülkümüz: Millî iradenin belirdiği biricik yer olan Millet Meclisinin, bütün yurdun alın yazısına el koyduğu biçiminde saptandı demiştir (Atatürk, 2006: 301). TBMM de Sovyetlerin de etkisiyle devlet yönetiminin halk şura ları vasıtasıyla yapılması fikri de oldukça popülerdi. Karesi Mebusu Hasan Basri Bey Halkçılık demek milletin hakimiyetine doğrudan doğruya ve bilfiil hakim 41 Hâkimiyet-i Milliye, Cephe Arkasında, 21 Şubat 1338, S Hâkimiyet-i Milliye, Cephe Arkasında, 24 Şubat 1338, S

64 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): olması demektir. İntihap, bu hâkimiyetin ilk tecellisidir diyerek seçimde mesleki temsil usulünü savunmuştur 43. Aydın Mebusu Dr. Mazhar Bey de Halkçılığa doğru gitmek isteyen meclisimizin fimabad gelecek meclislerde de daha ziyade halkı ve sunufu muhtelifeyi temsil edebilecek ve her sınıf halkın kendi menafini daha iyi temin edebilecek şekilde intihap yapılması tarafını iltizam edeceği tabii bulunmuştur 44 demiştir. Adana mebusu Zekai Bey, Meclis halk idaresi tesis edilmesi görüşünde olduğuna göre memleketi de tamamen halkın eline teslim etmeliyiz diyerek bunun da ancak sınıflara bölünmüş halktan gelecek temsilcilerin mecliste bulunmasıyla mümkün olabileceğini, böyle bir seçim usulünü de halkçı mecliste kabul etmeyecek kimsenin bulunmadığına inandığını ifade ederek bir şura yönetimi önermiştir. 45 Mesleki Temsil konusu yalnızca meclisle sınırlı kalmamış aynı zamanda Ankara Hükümetinin ve meclisin resmi yayın organı konumunda olan Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde de konu üstünde tartışmalar olmuştur. 23 Ekim 1920 tarihli bir yazıda halkçılık adına istenilen mesleki temsil in komünizmle eş değer olduğu kastedilerek şöyle denilmiştir Mesleki temsil, zaruri olarak tamamen komünist programın bir cüzüdür. Bunu müdafaa edenler, memleketin ancak sosyalist komünist bir programla idare edilebileceğine kanidirler Kasım 1920 tarihli başka bir yazıda ise Meslekî temsil; halkın bizzat işbaşına geldiğini ifade eder... Milletlerin iradelerini intihab suretinde göstermeye başladıkları zamandan beri bugünkü vaziyete kadar biraz gözlerinizi maziye çeviriniz ve hadiseleri bir tahlilci gözüyle görünüz. Hükmedersiniz ki halkın iş başına gelmesi ancak meslekî temsil sayesinde olacaktır... Milletler artık meslek tesanüdüne istinad ediyor, bu suretle yaşanabiliyor. Şu halde biz meslek tesanüdü, meslek temsili istiyoruz.... prensip ve ihtimamı bünyeye uymak itibariyle bize mesleki temsilden başka uygun kaftan bulunamaz. Millet Meclisi meslekî temsili kabul ederken beri taraftan da meslek cemiyetleri vücuda getirmek vazifemiz olmalıdır 47. Başka bir yoruma göre halkçılık ın uygulanabilmesi için mesleki temsil ile sınıfları temsil eden partiler beraber çalışmalıydılar: Halk arasında iki türlü teşkilat kabil-i tasavvurdur: Biri sünûf-ı içtimaiye arasındaki menafi-i mütezaddeyi ifade eden fırkalar teşkilatı, diğeri de erbab-ı sa y arasındaki menafi-i mütesanideyi temsil eden meslekî teşkilattır. Bir intihabın hakiki surette halkın intihabı olabilmesi için bu iki nevi teşkilattan birine ihtiyaç vardır. Ya biri, ya diğeri mutlaka 43 TBMM Zabıt Ceridesi, Doksan dördüncü İçtima, 4.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz onuncu İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz otuz dördüncü İçtima, 17.I.1337, s Meslekî Temsil, Hâkimiyet-i Milliye, S. 67, 23 Ekim Meslekî Temsil, Hâkimiyet-i Milliye, S. 81, 29 Kasım

65 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): elzemdir. Bunlardan birini yapmadıkça halk hükûmetinin bahsi bile geçmemelidir. 48 Maliye Vekili Ferit Bey kafalardaki hükümet teşkilatı nasıl olmalı sorusuna şu şekilde cevap vermiştir: Halkçılık programı dendiği zaman, bilcümle hâkimiyeti tammeye malikiyeti dendiği zaman, maalesef devletin ve milletin saltanatı milliyesi iyice tetkik edilip mahalline verilmiyor. Efendiler, bu millet bütün kudret ve hâkimiyeti milliye ve siyasiyesine maliktir ve bütün kudret milletindir. Evet; fakat bu kudreti istimal edecek mahal livalarda teşekkül edecek ayrı ayrı altmış tane meclis değildir. Bu meclisi âlinizdir. Hâkimiyeti milliye buradadır ve bu hâkimiyeti milliye hiçbir kaydü şartla tefrik ve tecezzi kabul etmez Hâkimiyeti milliye milletin en uzak karye ve kazalarından intihap edilip burada içtima etmiş olan Büyük Millet Meclisine aittir 49. Nitekim uzun tartışmalar sonucunda Meclis Genel Kurulu, 30 Kasım 1920 tarihli birleşiminde meslekî temsil ilkesini reddetmiş ve genel kurulun 17 Ocak 1921 tarihli birleşiminde, Büyük Millet Meclisi vilayetler halkınca müntehap âzadan mürekkeptir kararı alınmıştır. Böylece temsil ilkesi olarak klasik şahsî temsil kabul edilmiş, seçim sistemi ise anayasada belirlenmeyerek özel kanuna bırakılmıştır (Akın, 2001: 211). Mesleki temsil önerisinin geniş destek bulması bu dönemde TBMM de egemen olan anti-bürokratik, antisiyasal tutumları göstermesi bakımından önemlidir.(tekeli-şaylan, 1978:69) Mustafa Kemal Atatürk Türkiye ye özgü halkçılık modelini oluşturabilmek için 13 Eylül 1920 de Büyük Millet Meclisine Heyeti Vekilenin siyasî, içtimai, İdarî, askerî nokta-i nazarlarını telhis ve teşkilatı idariye hakkındaki mukarreratımı ihtiva eden programı veya diğer adıyla halkçılık programını sunmuştur 50. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hududu millisi dahilinde temini hayat ve istiklâl ve tahlisi makamı hilâfet ve saltanat ahdiyle teşekkül eylemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti hayat ve istiklâlini kurtarmayı yegâne maksadı ve gaye bildiği halkı emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden tahlis ederek idare ve hâkimiyetinin hakikî sahibi kılmakla gayesine vasıl olacağı itikadındadır. Türkiye; Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milletin hayat ve istiklâline suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzatına karşı müdafaa ve haricî düşmanlarla tevhidi mesai edip milleti iğfali ve ifsada çalışan dâhilî hainlerin tedibi için 48 Hâkimiyet-i Milliyenin Direği: İntihabat, Hâkimiyet-i Milliye, S.65, 16 Ekim TBMM Zabıt Ceridesi, Yetmişinci İçtima, 22.IX.1336, s Halkçılık Programı hazırlanış biçimi açısından bir bakıma hükümet programıdır. (Oral, 2002: 502). 60

66 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): orduyu tarsin etmeyi ve onu istiklali millinin müttekâsı bilmeyi vecibe addeder. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti halkın maruz bulunduğu avamili sefaleti izale île esbap ve vesaiti saadet ve refahım temin etmeyi umdei esasiye ve binaenaleyh toprak, maarif, adliye, malîye, iktisat ve alelûmum içtimaî mesailde asrın icabına ve halkın hakikî ihtiyacına göre muktezi teceddüdat ve tesisatı vücuda getirmeyi başlıca vazife addeder. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti gaye ve maksatlarını temin için bilcümle mesai ve beraatında millet ve memleketin maruz bulunduğu fiilî tecavüzat ve ifsadata karşı memleketin vahdet ve tesanütünü halele ve müdafaa ve mücahede kuvvet ve kudretim nakiseye uğratmaktan ehemmiyetle tevakki eder. Siyasî, içtimaî, umdelerini milletin ruhumdan almaya atfı ehemmiyet eden Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu umdelerin tatbikatında milletin temayülat ve ihtiyacatı hakikiyesini nazarı dikkatte bulundurur. Hilâfet ve saltanat makamının tahlisine muvaffakiyet hâsıl olduktan sonra Padişah ve Halife-i müslimin kavanini esasiye dairesinde mevkii muhterem ve mübeccelini ahzeder. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Usulü idare, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare, etmesi esasına müstenidir. İcra kudreti ve teşri salâhiyeti milletin yegâne ve hakikî mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder. Türkiye Halk Hükümeti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır. Vilâyet umuru mahalliyede şahsiyeti maneviye ve muhtariyeti tammeyi haizdir. Siyaseti hariciye ve dâhiliye, umuru askeriye, beynelmilel münasebatı iktisadiye ve Hükümetin tekâlifi umumiyesi ile menafii bîrden ziyade vilayata şamil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vazedilecek kavanin mucibince bilumum umuru maarif, sıhhiye, iktisadiye, ziraiye, nafia, ve muaveneti içtimaiyenin tanzimi idaresi (Vilâyet meclislerinin) salâhiyeti dahilindedir. Vilâyet meclisleri, beş bin nüfusta bir aza itibariyle ve reyiam ile vilayet halkınca müntehap azadan mürekkeptir. Vilâyet meclislerinin devairi intihabiyesi, Büyük Millet Meclisinin devrei intihabiyesi kadardır. Müddeti içtimaiyeleri senede iki aydır. 61

67 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Vilâyet Meclisi azası meyanından bir reis ile dört azadan teşekkül etmek üzere bir heyet idare intihap eder. Salâhiyeti icraiye daimî olan işbu heyete aittir. Vilâyette Büyük Millet Meclisinin vekil ve mümessili olmak üzere vali bulunur, vali Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunup vazifesi Hükümetin umumî ve müşterek vezaifini rüyet etmektir, idarei mahalliyeye karşı vazıyet ve vazifesi yalnız murakabeden ibarettir. Nahiye hayatı hususlyesinde haizi muhtariyet bir şahsiyeti maneviyedir. Nahiyenin bir meclisi, bîr idare heyeti ve bir de müdürü vardır. Nahiye Meclisi nahiye halkınca reyiam ile müntehap azadan terekküp eder 51. Mustafa Kemal Atatürk bu programın ortaya çıkış sürecini Ocak 1923 gecesi İzmit te İstanbul gazetecileriyle yaptığı görüşme esnasında şöyle anlatmıştır: Meclisin ilk açıldığı sıralarda benim uzun bir beyanatım vardır. O beyanatın nihayetinde hükümetin teşkiline ve mahiyetine esas olmak üzere bir proje teklif etmiştim. Biraz sonra bazı usuller, kanunlar kaideler mevzuubahis edenler oldu. Hatta bazılarının program hazırlamakta olduklarını bile işittim. Bunun üzerine arz ettiğim proje esaslarına göre bir program tespit ettim. Halk programı namı altındaki bu projeyi bir gecede tabettirdik, ertesi gün toplantı halinde olan zevata dağıttık (CHP, 1965: 3) Bu layiha ve sonrası tartışmalara geçmeden önce meclisteki Halk Zümresi nden de bahsetmemiz gerekiyor. Meclis zabıtlarında halkçı zümre olarak ilk tabir, bu zümreye mensup Karahisarı Şarki Mebusu Mustafa Bey in bedelli askerlik kanuna muhalefet eden tarihli konuşmasında geçer yaz sonunda örgütlenmesini tamamlamış olan Halk Zümresi, siyasi programını, dönemin önemli isimlerinden gazeteci Yunus Nadi Bey in Anadolu da Yeni Gün gazetesinin 8 Eylül 1920 tarihli nüshasında yayınlar. Zümre nin teorisyenleri arasında İttihat ve Terakki nin eski İstanbul murahhası Kör Ali İhsan Bey ile gene eski ittihatçılardan Muhittin (Birgen) Bey bulunmaktaydı. Bu Halkçılık programında, halk egemenliği gibi Rousseau cu 51 TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış yedinci İçtima, 19.IX.1336, s ; Maliye Vekili Ferit Bey bu layihanın verilme gerekçesini şöyle açıklamıştır. Aza-yı kiramın bazıları tarafından Hükümetin takip etmek istediği nokta-i nazara resmî bir surette tavzih edilmesi için birtakım metalip dermeyan edilmesinden dolayı bu program da Hükümet tarafından Heyeti âliyenize arz edilmiştir. Bu, bir programdan ibarettir. Heyeti Vekile bunu iş olsun diye göndermemiştir. Kendi nokta-i nazarını ihtiva eden esasatıdır ve mevkide kaldıkça bu nokta-i nazarını müdafaa edecektir TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış yedinci İçtima, 19.IX.1336, s.207. Karahisarı Şarki Mebusu Mesut Beyin meclis başkanlığına verdiği 18 Eylül 1920 tarihli takrire göre ise bu program Halk Zümresi programının bir benzeriydi ve bu iki program encümene havale edilerek birleştirilmeliydi. TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış yedinci İçtima, 19.IX.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Doksan üçüncü İçtima, 1.XI.1336, s

68 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): bir ilkenin yanı sıra, Bolşevik devriminden esinlenilen bir antikapitalizme de rastlanır. Madde 1- Memlekette bilâ kayd u şart halkı hakim kılmak üzere Halk Zümresi teşekkül etmiştir. Madde 3- Zümre, İslamiyetin kudsî esasâtına istinat ederek Asr-ı Saadet teki samimiyet-i müşterekeyi iadeye ve Garp tan gelen ifsâdât-ı ahlakîyeyi, tahakküm ve ihtirasâtı ta kim ve imhaya çalışmakla yolunu Hak yolu, Allah yolu bilir. Madde 4- Zümre nin meslek-i esâsisi, halkın refah-ı umumîye mütesâviyen nâil ve hâdim olmak hakkını ihraz etmesine hizmet ve delâlettir. Zümre nin nazarında, bedenî veya fikrî emeğinin mukabili olarak yaşayan rençber, amele, hırfet ve sanat erbabı, müderris, muallim, memur, hademe gibi faaliyet ve mesai anasırı beşeriyetin hakiki hâdimleridir Madde 6- Zümre, kapitalistlerin mahsul-ı tasniatı ve emperyalistlerin vesile-yi müdahelât ve tahakkümü olan düyûn-ı hariciye ve imtiyazât-ı ecnebiyeyi, masum halk hesabına, en haksız bir külfet-i zalime addeder. 53 (Özden, 2006: 92) Mustafa Kemal Atatürk Büyük Nutuk unda bu tasarıdan şöyle bahsetmiştir: 13 Eylül 1921 tarihli olup siyasi, sosyal, idari, askerî görüşleri özetleyen ve idari teşkilat ile ilgili kararları içine alan bu tasarı, Meclisin 18 Eylül 1921 tarihli toplantısında okundu, işte, bu tarihten daha dört ay geçtikten sonra yürürlüğe giren ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu bu tasarıdan çıkmıştır (Atatürk, 2006: 361). Bu programın Mecliste 18 Eylülde okunan kısmından başka, buna da esas olmak üzere, Büyük Millet Meclisinin temel niteliğini ve yönetim usulü ile ilgili görüşleri tespit eden ve Meclisin açılışından sonra okunup kabul edilen önergemi de bu kısımla birlikte Halkçılık Programı adı altında bastırmış ve yayınlatmıştım. Arz ettiğim gruplar, benim bu programımdan ilham alarak birtakım unvanlar takınmaya ve programlar tespit etmeye başladılar. Bir fikir vermiş olmak için bu gruplardan belli başlılarının adlarını sayayım: Tesanüt Grubu, İstiklal Grubu, Müdafaa-i Hukuk Zümresi, Halk Zümresi, Islahat Grubu (Atatürk, 2006: 380). Mustafa Kemal Atatürk ün Büyük Nutkundaki bu ifadeden de açıkça görüldüğü üzere Mustafa Kemal Atatürk, diğer grupların halkçılık fikirlerinin de kendi programından etkilendiğini belirtmiştir. 53 Yeşil Ordu nun meclis içindeki uzantısı olan Halk Zümresini etkisiz hale getirmek için Mustafa Kemal Atatürk de TBMM de Halkçılık programını gündeme getirecektir. Ankara da örgütlenmiş olan gizli Komünist Partisi 14 Temmuz 1920 de Sovyetlerin Ankara daki gayri resmi temsilcisi Şerif Manatov(Başkır) tarafından kurdurulmuştur. Başta Nazım Bey olmak üzere Meclisteki Halk Zümresi üyeleri bu partiyle temas halinde olmuşlar ve bu çevre daha sonra Halk İştirakkiyyun Fırkası nı örgütlemiştir. 18 Ekim 1920 de Mustafa Kemal Paşa nın kurdurduğu resmi Komünist Fırkası, Meclis içerisindeki Halk Zümresi taraftarlarının da 7 Aralık 1920 de Halk İştirakkiyyun fırkasını kurmalarına sebep olacaktır. Bu partinin önderleri olan Tokat Mebusu Nazım Bey, Ziynetullah Nuşirevan ve Arif Oruç Çerkes Ethemle işbirliği yaparak Hükümeti devirmeye teşebbüs suçundan 9 Mayıs 1921 de Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından suçlu bulunacaklardır. Bkz: (Akın 2001,: 55) 63

69 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey Mustafa Kemal Atatürk ün sunduğu Halkçık layihasının hem halkçılık noktasından hem de halkın ruhunu anlamak bakımından eksik olduğunu ifade ederek halkın kazanılması için din unsuruna daha fazla önem verilmesini bu haliyle mevcut programın II. Meşrutiyet dönemindeki hataları tekrarlamasının kaçınılmaz olacağını ifade ederek şöyle söylemiştir: Hükümet programını yaparken, bir defa halkın, yani avamı bağlayacak, avamı insan gibi hareket ettirecek bir kayıt yapsın. Bir kaydı ilâhi olan din hususuna ehemmiyet versin ve bu kayıtları buraya ilâve etsin Bu itibarla eğer memleketimizin idaresinde teceddüt yapılmak isteniliyorsa, erbabı toplansın, halkın zaten istinas etmiş olduğu, hiç olmazsa ruhen merbut bulunduğu bir esas hafta telkin edilişin ve bu esas dahilinde bu teceddüdat yapılsın ki, mukabele görmesin. Şimdiye kadar halktan daima mukabele görülmüştür. Çünkü halkın ruhu ve merbut olduğu mukaddesatı nazarı itibara alınmamıştır 54. Milletvekilleri encümene havale edilip orada görüşülen halkçılık programının bir an önce meclise sunulması konusunda oldukça hassastılar. Encümeni mahsus 55 veya diğer bir ismiyle program encümeninde görüşülen programın daha kısa sürede çıkartılması için sık sık soru önergeleri vermekteydiler 56. Çünkü halka doğru gitmek, halkçı bir politika izleyebilmek için meclise yol haritası olacak bu program bekleniyordu. TBMM 18 Kasım 1920 günü Halkçılık Programı diye anılan anayasa kanunu tasarısı görüşmeye başlarken encümeni mahsus raportörü Burdur Milletvekili İsmail Suphi Soysallı Bey halkçılık programının fikri kaynağını şöyle açıklamaktaydı: (Arar, 1963: 13) Arkadaşlar bize Halkçılık Programı namı tahtında hükümetin takriben bundan 2 ay evvel göndermiş ve tarafınızdan teşkil edilen encümeni mahsusun Teşkilat-ı Esasiye Lâyihai Kanuniyesi namı altında meclisi âlinize sevkettiği kanun layihasının bugün müzakeresine başlıyoruz. Bu an memleketimiz tarihinde, tarihi, idari ve siyasimizde hiç şüphesiz fevkalade bir andır. Biz burada esasen bu inkılâbı yapmak için toplanmadık. Esas itibarıyla bir müdafaai meşrua için toplandık. Fakat efendiler, burada toplandıktan sonra gördük ki bu memleketi zaafa sürükleyen yalnız tesvilat-ı hariciye değildir. Memleketin illetlerinin, dâhili suiidarenin büyük bir tesiri vardır. Gözümüzün önünde akan kanların yıkılmış yuvaların tesiriyle kendiliğimizden ıslah ve inkılâp zaruretini anladık ve yeni bir idare 54 TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış yedinci İçtima, 19.IX.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Altmış yedinci İçtima, 19.IX.1336, s Karahisarı Şarki Mebusu Memduh Bey ve arkadaşları halkçılık programı tetkikatının ne derece ilerlediğinin encümene izah edilmesine dair takrir de vermiştir. TBMM Zabıt Ceridesi, Seksen üçüncü İçtima, 14.X.1336, s.1; Buna karşı Karahisarı Sahip Mebusu Mehmet Şükrü Bey Halkçılık programı üzerindeki tetkikatın bitmek üzere olduğunu şimdiye kadar meclise sunulmamasının sebebinin ise İçişleri Bakanının Konya hadisesi dolayısıyla gitmesi ve Hükümetle meclis arasında bir noktada ihtilaf hasıl olmasındandır diye açıklama yaptı. TBMM Zabıt Ceridesi, Seksen üçüncü İçtima, 14.X.1336, s

70 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kurmak için birtakım istihzarat yapmaya başladık. Binaenaleyh bugün meclisi âliniz müdafaa için toplanmış olmakla beraber bu memleketi, bu milleti yaşatmak için en iyi esas nerede ise onu bulmaya ve ledelhace her şeyden inkılâp yapmaya, her şey ve her şey yapmaya karar vermiştir. İşte hükümetin Halkçılık programı namı altında meclisi âlinize sevk ettiği bu program bu fikirlerin mahsulüdür. 57 Gerek halkçılık gerekse de bunu fiiliyata dökecek olan Teşkilatı Esasiye Kanunu na farklı bir yorum ise Şeref Beyden gelecektir. Edirne Mebusu Şeref Bey kanunun kaynağını Türk milletinin sinesinden ve manasını İslamiyet ten aldığını ifade edecektir Halk hükümeti en sert pençeyi en haşin yumruğu kullanan hükümettir. Orada ferdin değil içtimai vicdanın hakimiyeti vardır. Başka hiçbir hakimiyet yoktur. Meclis, Teşkilatı Esasiye kanunu yaparken de noktai nazarını buna doğru tevcih etmiştir. Acaba bu Şeriatı Ahmediye den başka bir şey mi idi? Bundan ta bin üç yüz sene evvel şarktan doğan bu hikmeti nuru mübin, tamamıyla halk esasatını gözetmiştir. Halk esasatını tayin etmiştir. Çünkü dikkat buyurulacak olursa şura esasını kuran ahkâmı mahsusai İslamiyede şuradan başkasının sözünün muteber olmaması halk hükümetinin İslamiyete tamamiyle tevafuk ettiğini ve o hükümetin şura esasına müstenid olduğunu tavzih eder. Şu halde Teşkilatı Esasiye Kanunu da şura esasına göre tanzim edilmiştir 58. Mustafa Kemal Atatürk ise iç siyasette temel çıkış noktası olan halkçılık fikrinin Teşkilat-ı Esasiye kanunu ile net olarak ifade edildiğini bundan sonra buna uygun kanunlar çıkarılacağını belirtmiştir 59. Orhan Türkdoğan ise Teşkilatı Esasiye yi kanımızca doğru bir tahlille şu şekilde yorumlamıştır: Atatürk ün 1921 lerde ele aldığı halkçılık programı, siyasi bir ideoloji havası estiren Rus popülizminden ziyade, Türk halkından asırlarca esirgenmiş olan hakimiyetin yine halk tarafından kullanılması felsefesine istinat eder İzmir İktisat Kongresini açarken yapmış olduğu konuşma, onun halkçılık anlayışını veciz bir şekilde sergiler. Tıpkı Ziya Gökalp gibi M. Kemal de halkçılıktan Türkiye nin demokratik cemiyet yapısını anlar (Türkdoğan, 2005: 162). Mustafa Kemal Atatürk ün encümene sevk edilen bu yasa tarsısı uzun tartışmaların ardından 60 daha sonra karşımıza 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa 57 TBMM Zabıt Ceridesi, Doksan dokuzuncu İçtima, 18.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Yetmiş dördüncü İçtima, , s Hâkimiyet-i Milliye, Büyük Millet Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Mühim Nutku 2 Mart 1337, S Velidedeoğlu na göre uzun ve hararetli tartılmaların sebepleri arasında hiç şüphesiz milletvekillerinin bazılarının Büyük Millet Meclisi nin görevini sadece hilafet ve saltanat ile vatanın kurtarılmasından ibaret görmeleri sayılabilir. Bu yüzden de geçici olarak düşündükleri bir Meclis in Anayasa yapmasının gereksiz olduğunu düşünmektedirler. Bkz: (Velidedeoğlu, 1990:236) 65

71 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): olarak çıkacaktır. Böylece halkçılık da söylemden çıkarak fikren anayasal bir zemine bağlanmıştır. Birinci Meclis anayasa hukuku tarihinde büyük bir inkılâp hamlesi yapmıştır. Bu hamle 20 Ocak 1921 de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu nun birinci maddesinde tespit edilen hükümdür: Hâkimiyet bilakayd u şart milletindir. Usul-ü idare halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir. Burada belirtmemiz gereken diğer bir nokta şudur ki bu komisyonun çalışmaları sırasında Anayasa metninden ayrı olarak 21 Ekim 1920 tarihinde meclisin ilan ettiği bir beyanname vardır. Meclis zabıtlarında sadece Büyük Millet Meclisinin Beyannamesi olarak geçmesine rağmen bazı araştırmacılar eserlerinde Büyük Millet Meclisi Halkçılık Beyannamesi şeklinde yer vermişlerdir. Ancak isim olarak olmasa bile mana olarak halkçılık ile alakalı bir beyanname olduğunu da kabul etmek gerekir. Teşkilatı Esasiye Kanun Layihasından hemen önce böyle bir beyannameye neden ihtiyaç duyulduğu sorusuna cevap ise yine komisyon raportörü İsmail Soysallı Bey in konuşmasındadır: Hükümetin bize gönderdiği halkçılık programı, maksat ve meslek, mevaddı esasiye ve idare namı altında üç kısıma münkasem idi. Maksat ve meslek bölümleri ancak gayeleri gösterir ve kanuna sığar şeyler değildir. Bu yüzden programın başında bulunan bu bölüm Büyük Millet Meclisinin vasıl olacağı gayeleri gösterdiği için bunu bir beyanat şeklinde neşre karar verdik. Dikkat buyurursanız göreceksiniz ki zaten meclisi alinizin muhtelif vesilelerle ispat ve ilan ettiği esaslardır 61. Meclisin halk ile ilgili hassasiyetini bir kez daha vurguladığı bu beyannamenin konumuzla ilgili kısımları şöyledir: hayat ve bağımsızlığını kurtarmayı tek ve kutsal amaç bildiği Türkiye halkını, emperyalizm ve kapitalizm in tahakküm ve zulmünden kurtararak irade ve egemenliğin sahibi kılmak amacına erişeceği inancındadır. TBMM halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini yeni araç ve teşkilat ile kaldırarak yerine refah ve saadet getirmeyi başlıca hedefi sayar. Bu yüzden toprak, eğitim, adliye, maliye, ekonomi ve vakıf işlerinde ve diğer konularda sosyal kardeşlik ve yardımlaşmayı hakim kılarak halkın ihtiyaçlarına göre yenilikler ve tesisler oluşturmaya çalışacaktır. Bunun için de politik ve sosyal ilkelerini milletin ruhundan almak ve uygulamada milletin eğilimlerini ve geleneklerini gözetmek fikrindedir 62. Zaman ilerledikçe meclis içerisinde halkçılık üzerindeki hassasiyet daha da artacaktır. Zira 1922 yılına gelindiğine iş teori olmaktan çıkıp 61 TBMM Zabıt Ceridesi, Doksan dokuzuncu İçtima, 18.XI.1336, s TBMM Zabıt Ceridesi, Doksan dokuzuncu İçtima, 18.XI.1336, s ; Bülent Tanör e göre bu beyanname sol bir yaklaşıma sahiptir ve sosyalizan bir hava taşımaktadır. Bu, dönemin ve Bolşevik Devrimi nin olduğu kadar, Büyük Millet Meclisi içindeki sol grupların da etkisini göstermektedir (Tanör, 1995: ). 66

72 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): halkçılık konusundaki hükümetin ve meclisin uygulamaları görülmeye başlanılmış, beklentiler tam olarak gerçekleşmeyince de eleştiriler başlamıştır. Karesi Mebusu Hasan Basri Bey Efendiler görüyorsunuz ki bir taraftan halkçılıktan bahsederken diğer tarafta köylü Ahmet Ağa, elindeki dilekçeyi valiye kaymakama bizzat vermeyi başaramıyor. Daha merdivenlerden odacı tarafından kovuluyor. Efendiler hükümeti milliye nin ilk zamanlarında her şey ne kadar sade idi. Fakat gitgide teşkilatı büyüttük umman haline getirdik ve bu umman herkesten önce halkı boğdu. Eğer bu millet için hakiki bir idare tesis etmek istiyorsanız, halkçılığı dilinizle değil ruhunuzla imanınızla almalısınız. Ruhunuzdan imanınızdan olan mefkûreyi, akideyi, kavliyattan ziyade fiiliyatta tenvir etmeliyiz 63. Besim Atalay ise halkçılığın sözde kaldığını ifade etmek için Bugün bizim halkçılığımız şişenin içine bal koyup dışarısından yalamamız gibidir 64 derken Kütahya Mebusu Ragıp Bey Halkçıyız, halka karşı gidiyoruz diyoruz, fakat halka zerre kadar bir şey verdiniz mi? Fakat halktan her şeyi aldınız. Ne vakit halkın menfaatinden bahsettiysek onun kafasına bir yumruk vurduk ama kendi hakkını kendine vermedik 65 demiştir. Canik Mebusu Nafiz Bey ise halkın laftan çok icraat istediğini belirterek Efendiler burada toplanıp da kâinata karşı halkçıyız, halk efendidir, saltanat milletindir diye bağırmaktansa biraz fiilen bunun numunesini göstermek lazım gelir. Siz memlekette eşitliği temin edebiliyor musunuz o zaman halkçısınız. Trene bindiğiniz zaman herkes sırasını gözetebiliyor mu o zaman siz halk hükümetisiniz. Yoksa halkçıyız diye bağırıp da milletin hukukunu elinden almak sen kumandansın sen subaysın sen memursun diye birinci mevkiyi işgal etmek, müdürü umumi diyerek özel trenler işgal etmek, halka da camsız, duvarsız vagonları tahsis etmek ve hatta bunları çok görmek.. Bunu hazmedecek bunu kabul edecek aldanacak bir millet var diyorsanız çok aldanıyorsunuz! 66 demiştir. Yeni vergiler konulması konusu görüşülürken Hakkâri Mebusu Mazhar Müfit Bey itiraz ederek bunun halkı ezmek demek olacağını söylemiş ve şunları ilave etmiştir İkide bir buraya çıkar, köylü efendimizdir, hakçıyız deriz. Evet halkçıyız. Köylünün bir çarığı kalmıştır. Canını mı alacaksın? Artık kadehe koyacak bir damla bile su kalmamıştır. Yani vergilere zam icrası gayrikabil bir hale geldiği halde tutuyoruz elli milyon lira daha vergiye zam yapacaksın diyoruz TBMM Zabıt Ceridesi, On sekizinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, On dokuzuncu İçtima, , s.498. ; Hâkimiyet-i Milliye, 6 Nisan1338, S TBMM Zabıt Ceridesi, Yirmi dördüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz elli dördüncü İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz seksen altıncı İçtima, , s

73 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kimi milletvekillerine göre Halkçılık öylesine büyük bir fikirdi ki düşman karşısında aldığımız zaferlerde de bağımsızlığa kavuşmamamızda da en büyük pay halkçılık fikrine aitti. İzmir Mebusu Mahmud Esat Bey Bu memleketin kurtulmasına sebep olacak şey milli hakçılıktır 68 derken Tunalı Hilmi Bey Sakarya Zaferinin sebeplerinden birisini de halkçılık olarak görerek şöyle söylemiştir...haftalardan beri beklediğim zafer haberi karşısında ve ulu Mehmetçiğin huzurunda eğildim ve Allahıma şükrettim. O vakit arkadaşlar düşündüm ki bize bunu kazandıran amillerden birisi de maatteessüf yalnız bu meclisin kapısından içeri girebilmiş olan halkçılıktır. 69 Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruz sonrası Ankara ya döndüğünde Mecliste yaptığı konuşma sırasında halkçılık çok farklı bir biçimde bir sıfat olarak kullanılmıştır. Tunalı Hilmi Bey Mustafa Kemal Paşa konuşurken Yaşa Halkçı Fatih! diye bağırır. Daha sonra kürsüye çıkan Tunalı Hilmi Bey şunları söyler Efendiler! O büyük ordunun başında bulunan o büyük insana karşı yalnız tevcih edilecek bir unvan, bir sıfat vardır ki; onu ne cihan ne meclis ve nede hiç kimse tahattür edemiyor. Arkadaşlar! Düşman karşısında yalnız muzaffer bir kumandan değil, taçlı bir zafer değil, aynı zamanda en büyük unvan olmak üzere şu hakkı kazanmıştır: Türkiye de Halkçılık Fatihi! 70. Tunalı Hilmi Bey bir diğer konuşmasında Anadolu savaşı halktan doğdu. Yani: Halk hükümet işine, hatta devlet işine doğrudan doğruya kendisi sözle rey vermekle değil karışır oldu. Sonuç olarak koca Türk hem idarece olan aslına, özüne: Halklılığa, halk kimliğine kavuştu, hem de kendisiyle beraber koca dünyayı sulha kavuşturdu. Halk eğer yalnız hükümetin emriyle silah başına koşsaydı, sulhu belki yine kazanabilirdi. Ancak hakimliğini kazanması sırf kendisinden doğan emirler sayesindedir. Her yerde bu emirleri idare eden heyetler vardı Müdafaai Hukuk Cemiyetleri gibi. Emin olalım ki bu cemiyet de teşkil edilmeseydi, yine sulh belki elde edilebilirdi; fakat halk hakimliği vücuda gelmezdi. 71 Zaferden sonra halkçılık konusunda bir eleştirilerin bir kaynağı da düşmanın yurttan atılmasından sonra ortaya çıkan emvali metruke konusunda yapılan yolsuzluklar üzerinedir. Kütahya Mebusu Besim Atalay düşmanın yurttan atılması sonrasında yaşanan gelişmeleri izah ederken mevcut durumu şöyle eleştirdi. Bu memleketlerin kurtulması ve bugün vaki olan suiistimal Hoca Sadi nin meşhur kuzu hikâyesini andırdı. Kurdun elinden kuzuyu kaptı fakat kesti kendi yedi. Arkadaşlar üç senedir kadınlara cephane mi taşıtmadık, tuzdan vergi mi almadık, undan vergi mi almadık vesaireden vergi mi almadık, kadınlardan mı 68 TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz on beşinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yetmiş beşinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz on ikinci İçtima, , s TBMM Zabıt Ceridesi,, , s

74 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): şehit vermedik, haki gazaya masumlar mı defnetmedik? Neticede ne oldu biz memleketleri kurtardık fakat peşkeş yaptık. Gidin görün arkadaşlar Türk kalbi sızlayacak, ağlayacak çıldıracaktır. İzmir sokaklarını çeşit çeşit vatanperverler, çeşit çeşit insanlar çeşit çeşit tüccarlar doldurmuştur Biz sözde halkçıyız diyoruz. Sözde bu memleketin evladına bu memleketi idare ettireceğiz diyoruz. Neden böyle eski iaşe komisyonları tarzında memuru mahsus göndererek, harcırahlar vererek yabancıların eline terke diyoruz? Bunu yerli heyetlere, belediye heyetlerine meclisi idarelere, halktan doğmuş idarelere terk etmiyoruz? Onlar gelsin onlar baksın çalacaksa onlar çalsın 72 Milli Mücadele Dönemi boyunca Ankara-İstanbul mücadelesine bile halkçılık yönüyle bakılmış ve iki zıt kutup bu yönde değerlendirilmiştir. İstanbul ve Ankara bugün artık içtimai manasıyla iki kutuptur. Ruhu itibarıyla birbirine zıt iki kutup! İstanbul la Anadolu arasındaki kavga herhangi bir siyaset meselesi değildir. Bir fikir bir his, bir akide meselesidir. Çünkü her iki tarafın gidişine bakınca katiyetle hüküm edersiniz ki, bir tarafta halkçılık, bir tarafta saraycılık vardır. İstanbul da millet mefhumunu yeni ve hayati varlığıyla anlamayanlar onu yalnız dünkü telakkilerle düşünüyor. Nasıl ki hariçte devletin yabancı mandası altına girmesinde beis görmüyorlarsa dâhili siyasette de milleti saray mandası altına koymaktan çekinmiyorlar. Ankara Büyük Millet Meclisi halka doğru bir istikamet tayin ederken, İstanbul bir taraftan meşrutiyet idaresini bile benimsemeyerek eski saray saltanatını iade etmek istiyor. Bilakis Ankara hayatı böyle görmüyor. Böyle anlamıyor, ona göre hayat milletin ve halkın hayatıdır. Bunu tamamıyla tatbik edemiyorsa da prensip halinde kabul etmediğini kimse inkar edemez. Asıl fark budur ki, İstanbul la Anadolu yu ayırıyor. Bu siyasi fasl değil, içtimai bir ayrılıştır. Anadolu cevabını vermiştir. Tekâmülümüze mani olan her şeyi yıkmak borcumuzdur. Maksadımız kurtuluştur 73. Tekâmülümüze mani olan her şeyi yıkmak borcumuzdur diyen o aydınlar Büyük Taarruz sonrası düşmanın yurttan atılması ve 11 Ekim 1922 de imzalanan Mudanya Ateşkesinin ardından bu düşüncelerini gerçekleştirmek için harekete geçmekte gecikmemişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi nde 30 Ekim 1922 tarihinde Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur Beyle 78 arkadaşının Osmanlı Devleti nin münkariz olduğuna ve yeni Türkiye Hükümetinin onun varisi bulunduğuna ve Makamı Hilafetin esaretten kurtulacağına dair takriri 74 saltanatın kaldırılmasını öngörmekteydi. Mustafa Kemal Paşa nın da imzası bulunan bu takrirde, Osmanlı Devleti nin kendi sistemiyle birlikte münkariz olduğu, onun yerine 72 TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz kırk beşinci İçtima, , s.75. ; Hâkimiyet-i Milliye, 28 Teşrinisani 1338, S Hâkimiyet-i Milliye, İstanbul ve Ankara, 15 Kânunuevvel 1336, S Takrir için Bkz: TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz yirmi dokuzuncu İçtima, , s

75 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Yeni Türkiye Hükûmeti nin kurulduğu, bu hükûmetin de millî sınırlar dâhilinde Osmanlı Devleti nin yegâne varisi olduğu ve İstanbul daki Padişahlığın madum ve tarihe müntakil olduğu ifade edilmiştir 75. Rıza Nur Bey konuşmasında İstanbul un millete tahakküm devrinin bittiğini söyleyerek şöyle devam eder Bunun yerine bir halk Hükümeti ve en ziyade halkın menafimi himaye edecek bir halk Hükümeti teessüs etmiştir diyoruz ki; bu da Türkiye Hükümetidir. 76 Neticede 1 Kasım 1922 Çarşamba günkü 130. birleşimde saltanat kaldırılacak böylece halkçılık önündeki en büyük engellerden birisi de bertaraf edilmiş oluyordu. Saltanatın kaldırılması ve Sultan Vahdettin in 17 Kasım günü bir İngiliz gemisiyle yurtdışına kaçışının ardından Mustafa Kemal Atatürk siyasal mücadeleye hazırlanıyordu ve ilk ihtiyacı olan şey siyasal bir örgüttü (Lewis, 2000, s. 259). Ancak yapılacak program Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti mal edilemezdi. Çünkü bu cemiyetin adı artık anlamsız kalmıştı. Memleket kurtarılmış olduğu için Müdafaai Hukuk, müstakil bir Türkiye yaratılmış olduğuna göre de Anadolu ve Rumeli sözüne lüzum yoktu. Bu duruma göre ortaya konacak programın yeni bir isim ve amaçla kurulacak yeni bir teşkilata mal edilmesi gerekiyordu. Bu teşkilat sayesinde iç politika bakımından da milletin birliği sağlanacak ve hükümetlerin takip edecekleri yol açıkça bilinecek ve milletin başarma zorunda olduğu işlerin başarılması yoluna girilecekti. Mustafa Kemal Atatürk kurulacak siyasi teşkilata Halk Fırkası ismini koydu 77. Mustafa Kemal Atatürk siyasi bir parti kurmaya hazırlanırken siyasal partilerin toplumun belli bir sınıfın sözcüleri olduğunu elbette ki biliyordu. Ancak o bizim halkımızı yararları birbirinden ayrılır sınıflar halinde değil tersine varlıkları ve çalışma sonucu birbirine lazım olan sınıflardan ibarettir (Atatürk, 2006b: 478) derken, sınıflar halinde bölünmüş ve çıkarları çatışan bir Türkiye yerine bir bütün halinde hareket eden bir Türkiye hedeflemekteydi. Bu yüzden kurduğu partinin adı da halk olmuştur. Ancak Mustafa Kemal Atatürk partiyi kurarken diğer ülkelerdeki örnekleri gibi partiyi kuranlar tarafından bir parti programı hazırlamak yerine kurduğu partinin adına yaraşır bir şekilde parti programı hazırlığına girişti. Kurulacak parti programı hakkında düşüncelerini söylemeye bütün Türk halkını davet etti. Bu daveti 7 Aralık 1922 tarihinde Anadolu Ajansıyla tüm Türkiye ye ilan edilerek halkçılık esasına dayanan bir Halk Partisi kurulacağı ve partinin programını tespit etmek üzere konuyla ilgili herkesin görüşlerinden istifade edileceği bildirildi. 75 Osmanlı İmparatorluğu Münkariz Olmuştur, Hâkimiyet-i Milliye, S.648, 31 Ekim TBMM Zabıt Ceridesi, Yüz yirmi dokuzuncu İçtima, , s Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği tarafından CHP Vilayet İdare Heyeti Reisliklerine gönderilen tarih ve 8/2462 sayılı Yirmi Yıl İçinde Cumhuriyet Halk Partisi adlı broşür Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğinin Parti Teşkilatına Umumî Tebligatı, 1 İkinci Kânun 1942 den 31 İlk Kânun 1943 Tarihine kadar, C.20, Ankara 1944, s

76 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Mustafa Kemal Atatürk Halk Partisi programı hakkında halka fikirlerini sormakla kalmadı halkın arzularını bizzat kendisi duymak için de bir yurt gezisine çıktı. İzmir de bir halk toplantısını şöyle açtı Efendiler, ben şimdi burada hazırlanmış bir nutuk söyleyecek değilim, maksadım halkça, kardeşçe sohbet etmektir. Bu dakikadaki muhatabınız TBMM Başkanı ve Başkumandan değildir. Sade bir milletvekili ve sizi çok seven hemşeriniz Mustafa Kemal dir. Benden ne öğrenmek istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim 78. Mustafa Kemal in bu tutumu o dönemle sınırlı kalmayacak halkla ilişkilerinde daima samimi olacaktır. Hâkimiyeti Milliye nin aşağıdaki haberi görüşlerimizi destekler niteliktedir....millet efendiliklerini ilan eden gazi ile efendice konuşmaya başladılar. Kırk senelik ahbab gibi söylüyorlar, paşanın ruhundaki halkçılık harareti o gün halkın ruhunu açtırdı. 79 Mustafa Kemal Atatürk Halk Fırkası nın kurulması ile ilgili düşüncelerini ilk defa Hâkimiyet-i Milliye gazetesine verdiği şu beyanatla açıklamıştır. Bu millî maksat ve mülahazaları nazar-ı dikkatte bulundurarak milletimin, her sınıf halkında ve hatta âlem-i İslamın en uzak köşelerinde beni ebediyen müftehir bırakacak surette gördüğüm teveccüh ve itimada kesb-i liyakat etmek için en mütevazı bir ferd-i millet sıfatıyla hayatımı, sonuna kadar vatan hayrına vakfeylemek emeliyle sulhun istikrarını müteakip halkçılık esası üzerine müstenit ve Halk Fırkası namıyla bir fırka teşkil etmek niyetindeyim. 80. Böylece Mustafa Kemal Atatürk kuracağı partiyi halkçılık esasına oturtacağını da ifade etmiş oluyordu. 13 Ocak 1923 günü İleri Gazetesindeki demecinde ise şöyle demekteydi Ben öyle bir fırka teşkilini tasavvur ediyorum ki bu fırka milletin bütün sınıflarının refah ve saadetini temine matuf bir programa malik olsun (Toprak, 1977: 20). Balıkesir Paşa Camii minberinden 7 Şubatta yaptığı konuşmada ise Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içine bir kısım değil bütün bir millet girmektedir diyecektir.(atatürk, 2006b: 465) Bütün bu faaliyetleriyle Mustafa Kemal Atatürk Halk Partisini, halka birlikte kurduğunu vurgulamak istemekteydi (Kongar, 1981: 352). Mustafa Kemal Atatürk kurulacak parti hakkında halkın düşüncelerini öğrenmeye çalışırken basında ve kamuoyunda bu konuyla ilgili değişik görüşler ve öneriler öne sürülmüştü. Önerilerin büyük bölümü parti adının başına Halk yerine Millet getirilmesine yönelikti. Ancak Mustafa Kemal Atatürk Halk Fırkası adının halk egemenliğini yansıttığını söyleyerek diğer adı benimsemedi (Turan, 2000: 20). 78 Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği tarafından CHP Vilayet İdare Heyeti Reisliklerine gönderilen tarih ve 8/2462 sayılı Yirmi Yıl İçinde Cumhuriyet Halk Partisi adlı broşür Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğinin,C.20, s İsmail Habib Halk Gecesi Hâkimiyet-i Milliye, 10 Nisan 1923, S Hâkimiyet-i Milliye, S. 679, 6 Aralık

77 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Basında da bir parti kurulmasının gerekleri hakkında yazılar çıkmakta bunun halkçılık ın gereği olduğu ifade edilmekteydi. Hakimiyet-i Milliye de Ziya Gökalp fırka teşkilatı millî hâkimiyetin manivelasıdır. Demokrasi, hükûmetin halk tarafından ve halk için idare olunması demektir. Halk müstakil ve münferid ferdlere dağılmış olduğu halde kendi kendini idare edemez. Ferdleri toplayan köy, şehir, nahiye, kasaba, liva gibi zümrelerde idarî müesseselerden yani makinelerden ibarettir. Halk ancak siyasî bir kuvvet halinde toplanmak suretiyle kendi kendini idare edebilir. Binaenaleyh halk hükûmetinin muvaffakiyeti gayet iyi bir fırka teşkilatına vabestedir. İyi bir fırka teşkilatı, Meclis haricindeki merkez heyetlerinin teşkilini tesadüfe bırakmaz. İçtimai mihanikini tedavi için ortaya çıkmış olan fırka, mihaniki bir surette teşkilat yapmamalıdır. Teşkilatın başına kanaati malum insanlar geçmelidir 81 derken Halk Fırkasını da şöyle değerlendirmişti: Halk Fırkası, mürteci ve radikal kuvvetlerin vatana muzır olan mevcudiyetlerine nihayet vermek için, daha bir müddet liberallerle muhafazakârları kendi içinde koalisyon halinde bulundurmaya mecbur olduğu gibi, iktisadî feodalizmin senyörleriyle serflerini halk kitlesi içinde eriterek müsavi kılıncaya kadar ve memlekette millî iktisatla büyük sanayi vücuda getirinceye kadar amele ve burjuva sınıflarını kendi sinesinde birleştirmekle mükelleftir. Vatanın kat i bir vahdete muhtaç olduğu böyle mühim bir zamanda bütün milleti içine alabilecek şümullü bir fırkanın teşkili, memleketi şimdiye kadar tefrika çıkarmaktan başka hiçbir neticesi olmayan fırkacılıktan da kurtaracaktır. 82 Bu dönemde halkçılık açısından diğer önemli bir gelişme de İzmir İktisat Kongresidir. Mustafa Kemal Atatürk, İzmir İktisat Kongresi nin açılış konuşmasında (17 Şubat 1923) Türk Milleti nin birbirinden ayrılan, birbirinin aleyhinde hareket eden sınıflardan meydana gelmediğini aksine, toplumda çeşitli mesleklere sahip olanların birbirlerinin çalışmalarına muhtaç olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir: Bizim halkımız yararları birbirinden ayrılır sınıflar halinde değil, tersine varlıkları ve çalışma sonucu birbirine lazım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada dinleyicilerim, çiftçilerdir, sanatkârlardır, tüccarlardır ve işçilerdir. Bunların hangisi birbirinin karşıtı olabilir. Çiftçinin sanatkâra, sanatkârın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, birbirine ve işçiye muhtaç olduğunu, kim inkâr edebilir (Atatürk, 2006b: 478). Yapmış olduğu bu konuşma, onun halkçılık anlayışını veciz bir şekilde sergiler. Tıpkı Ziya Gökalp gibi Mustafa Kemal Atatürk de halkçılıktan Türkiye nin demokratik cemiyet yapısını anlıyordu (Türkdoğan, 2005: 162). Saltanat ın kaldırılmasından sonra meclis içerisinde artan muhalif akımların ağırlıklı olarak Halife nin etrafında toplanma eğilimi içerisinde oldukları görülüyordu. Bu gruplar Mudanya Ateşkesinden sonra 20 Kasım 81 Ziya Gökalp, Fırka Nedir?, Hâkimiyet-i Milliye, S. 794, 19 Nisan Ziya Gökalp, Fırkaların İçtimai Tasnifi, Hâkimiyet-i Milliye, S. 802, 29 Nisan

78 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): de Lozan da başlayan barış görüşmeleri 4 Şubat 1923 te kesintiye uğrayınca daha etkili bir şekilde muhalefete başlamışlardı. Artan baskı ve engellemeler bu meclisle barışa ulaşılamayacağı sonucunu ortaya çıkarınca 1 Nisan 1923 tarihli oturumla seçim kararı alınacaktı. Bu süreç Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinde şöyle anlatılır: Memleketi ve milleti inhilâl ve izmihlal felaketinden kurtarmak için milletten aldığı salahiyet-i mutlaka ile içtima eden Türkiye Büyük Millet Meclisi hâkimiyet-i milliye esasına istinaden bir halk devleti ve hükümeti teşkil etti. Deruhte ettiği vazife-i aliyyenin kısm-ı mühimi üç senelik itimâdî mesâisiyle ifa eylemiş olan meclis 1 Nisan 1339 tarihinde tecdid-i intihâba karar verdi. Yeni devre-i mesaide meclisin ekseriyetini bu gaye etrafında toplamak ve memleketi hakimiyet-i milliye dairesinde siyasi teşkilata mazhar etmek için bir halk fırkası teşkil edecektir. Mecliste el-yevm müteşekkil Anadolu ve Rumeli müdafaa-i hukuk gurubu halk fırkasına intikal edecektir 83. Meclisin seçimlerin yenilenmesi kararını almasından sonra harekete geçen Mustafa Kemal Atatürk önce Müdâfaa-i Hukuk Grubunun Yeni İntihâb İçin Kabul Eylediği Dokuz Umde ve Bir Nokta-i Nazarı adı ile bir seçim beyannamesi yayınlayarak Müdafaa-i Hukuk Grubunun yeni oluşturulacak olan Halk Fırkasına da temel olacağı halka duyurulmuştur seçimlerini Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti üyeleri ülkenin hemen hemen her yerinde büyük bir çoğunlukla kazanmışlardı. Bu başarı bir anlamda kurulacak Halk Fırkasının da milletçe onaylanması anlamına gelebilirdi. 7 Ağustos ta Ankara ya gelen yüzün üzerinde milletvekili Müdafaai Hukuk Grubunun Halk Fırkasına dönüşmesi çalışmalarını başlattı. (Eraslan, 2005b: 170) Meclis açılmadan bir gün önce yani 10 Ağustos ta Halk Fırkası Nizamnamesi hazırlanarak incelenmek üzere daha önceden seçilen encümene gönderildi 85. Encümen tarafından incelenen bu nizamname Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde Halk Fırkası nazarında halk mefhumu herhangi sınıfa munhasır değildir. Hiçbir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve umumiyetle kanun nazarında mutlak bir müsavatı kabul eden bütün fertler halktadır. Halkçılar hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunları vaz etmekteki mutlak hürriyet ve istiklâli tanıyan fertlerdir denilerek şöyle yayınlandı. Halk fırkası nizamnamesinin tatkikine memur olan encümen dün tadilatı şu surette tespit ederek heyet-i umumiyeye vermiştir: 83 Mustafa Kemal Paşa Zaferden Saadete Ulaşmak İçin Toplanacağımız Umdeler Hâkimiyet-i Milliye, 10 Nisan 1339, S Müdâfaa-i Hukuk Grubunun Yeni İntihâb İçin Kabul Eylediği Dokuz Umde ve Bir Nokta-i Nazarı maddeleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin İntihab Hakkındaki Beyannameleri, Hâkimiyet-i Milliye, S.785, 9 Nisan Halk Fırkası Nizamnamesinin ilk hali için bkz. Hâkimiyet-i Milliye, Halk Fırkası Nizamnamesi, 10 Ağustos 1339, S

79 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Madde 1 Halk fırkası: Cemiyetler kanunu mucibince teşkil etmiş siyasi bir cemiyettir. Gayesi mali hâkimiyetinin (halk tarafından ve halk için) icrasına rehberlik etmek ve Türkiye yi asri bir devlet haline yükseltmek ve Türkiye de bütün kuvvetlerin fevkinde kanunun velayetini hâkim kılmaya çalışmaktır. Madde 2 Halk fırkası nazarında halk mefhumu: Herhangi bir sınıfa münhasır değildir. Hiçbir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve umumiyetle kanun nazarında mutlak bir müsavatı kabul eden bütün fertler halktandır. Bu suretle halkçılar hiç bir ailenin, hiç bir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunları teşri ve icra etmekteki mutlak hürriyet istiklalini tehdit ve taklit edici akıl ve hikmete mugayir hurafi ve müteanat ve teamülat meşruiyetini tanımayan fertlerdir. Madde 3 Halk fırkası Türk her şeyi kabul etmiş olan her Türkiyeli fert dâhil oluyor. Madde 6 Bu umumi esaslara muhalefet eden azalar mensup oldukları heyet-i idarenin kararıyla fırkadan ihraç olunurlar 86. Mustafa Kemal Atatürk ün ikinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi nin açılışında yaptığı konuşmaya baktığımızda çok net bir şekilde yeni kurulan devletin halk devleti olduğunu ifade etmiştir. Türkiye tarihinde her zaman yüce, haysiyetli yerini koruyacak olan ilk meclisimiz milletin kendi geleceğine kendisinin el koyduğunu ilan etti. Milli egemenlik ilkelerini çalışma programının yol ve yöntemi sayan kuvvetli bir halk hükümetinin temellerini attı (Atatürk, 2006b: 562) Türkiye Devleti nin, bu yeni müessesenin dayandığı esaslar, mahiyet itibariyle kendinden önce gelen tarihî müesseselerden başkadır. Bunu bir kelime ile ifade etmek lazım gelirse diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmişteki kurumlar ise bir şahıs devleti idi, eşhasın devleti idi 87 Mustafa Kemal Atatürk Meclisi açarken aslında cumhuriyet in de işaretlerini vermişti. Haddizatında mevcut durumda da böyle bir ilerleme lüzumlu ve yerinde bir hareket olacaktı. Zira saltanatın kaldırılması ve hilafetin alıkonulması devlet başkanlığı konusunda tehlikeli bir belirsizlik yaratmıştı. Mecliste ve dışında halifenin şahsında meşru hükümdarı ve devlet başkanını bir çeşit meşruti hükümdar ve özellikle dinin savunucusu gören birçok kimseler vardı. Ama Mustafa Kemal Atatürk ün fikirleri bambaşkaydı. Ekim sonlarında dikkatle planlanmış bir dizi siyasal manevradan sonra Mustafa Kemal Atatürk meclise geldi ve siyasal sistemdeki belirsizlikleri ve karışıklıkları ortadan kaldıracağını söylediği anayasa değişikliklerini teklif etti. Bir gece önce hazırlanmış değişiklik tasarısı şu cümleleri içine alıyordu. Türkiye Devletinin şekli Cumhuriyettir, Türkiye Cumhurbaşkanı TBMM 86 Hâkimiyet-i Milliye, Halk Fırkası nın Dünkü İçtimaı 21 Ağustos 1339, S Müttefikan Büyük Millet Meclisi Riyasetine İntihab Edilen Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Mühim ve Tarihî Nutukları, Hâkimiyet-i Milliye, S.888, 14 Ağustos

80 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): tarafından ve kendi üyeleri içinden seçilir. Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır ve başbakan cumhurbaşkanı tarafından seçilir. Meclis içersindeki görüşmelerden sonra gece saat da hiçbir aleyhte oy olmaksızın karar 158 oyla kabul edildi te milletvekilleri Mustafa Kemal Atatürk ü ilk cumhurbaşkanı seçerken İsmet İnönü de ilk başbakan olarak atandı (Lewis, 2000: 261). Rejimin Cumhuriyet olarak nitelendirilmesi halkçılık konusunda atılan en önemli adımlardan birisi olduğu gibi hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete geçişinin de göstergesiydi. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk ün zihnindeki halkçılık kavramı tam olarak uygulamaya konulmuştur. I. Meclis döneminde halkçılık anlayışında çok değişik fikir ve uygulama istekleri göze çarpsa da Mustafa Kemal Atatürk halk adına bir şeyler yapmak isteyen halkı sosyokültürel yönden geliştirmek isteyen milletvekillerinin heyecanlı ve programsız isteklerini makul ve mantıklı bir şekilde yönlendirmesini bilerek halkçılık anlayışını devletin temel öğelerinden birisi haline getirmiştir. Cumhuriyet in bundan sonraki politikaları temelde milli özellikler içeren halkçılık düşüncesi etrafında şekillenecek, harf inkılâbı, millet mektepleri, halkevleri ve halkodaları, köy enstitüleri halk adına yapılan en önemli projeler arasında yer alacaktır. KAYNAKLAR TBMM Zabıt Ceridesi, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğinin Parti Teşkilatına Umumî Tebligatı, 1 İkinci Kânun 1942 den 31 İlk Kânun 1943 Tarihine kadar, C.20, Ankara 1944 Halk Fırkası Nizamnamesi, Hâkimiyet-i Milliye, 10 Ağustos 1923 Asarı Münteşire, Hâkimiyet-i Milliye, 15 Nisan 1921 Köy Hocası, Hâkimiyet-i Milliye, 21 Nisan 1921 Cephe Arkasında Hâkimiyet-i Milliye, 21 Şubat 1922 Cephe Arkasında Hâkimiyet-i Milliye, 24 Şubat 1922 Heyet-i Vekilenin Vazife ve Mesuliyetine Dair Kanunun Müzakeresi Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Beyanatı, Hâkimiyet-i Milliye, 2 Kânunuevvel 1921 İstanbul ve Ankara, Hâkimiyet-i Milliye,15 Kânunuevvel 1920 Büyük Millet Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Mühim Nutku Hâkimiyet-i Milliye, 2 Mart Meslekî Temsil, Hâkimiyet-i Milliye, 23 Ekim Meslekî Temsil, Hâkimiyet-i Milliye, 29 Kasım Osmanlı İmparatorluğu Münkariz Olmuştur, Hâkimiyet-i Milliye, 31 Ekim Halk Fırkası nın Dünkü İçtimaı, Hâkimiyet-i Milliye, 21 Ağustos Hâkimiyet-i Milliyenin Direği: İntihabat, Hâkimiyet-i Milliye,16 Ekim Ziya Gökalp, Fırka Nedir?, Hâkimiyet-i Milliye,19 Nisan

81 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Ziya Gökalp, Fırkaların İçtimai Tasnifi, Hâkimiyet-i Milliye, S. 802, 29 Nisan Mustafa Kemal Paşa Zaferden Saadete Ulaşmak İçin Toplanacağımız Umdeler Hâkimiyet-i Milliye, 10 Nisan 1923 Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin İntihab Hakkındaki Beyannameleri, Hâkimiyet-i Milliye, 9 Nisan 1922 İsmail Habib Halk Gecesi Hâkimiyet-i Milliye, 10 Nisan 1923 Müttefikan Büyük Millet Meclisi Riyasetine İntihab Edilen Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Mühim ve Tarihî Nutukları, Hâkimiyet-i Milliye, 14 Ağustos 1923 Arar, İ., Atatürk ün Halkçılık Programı,1963. Akbulut, D. A., Albayrak Olayı, Erzurum Akın, R., TBMM Devleti( ), İstanbul Atatürk, M. K., Nutuk, (Yay. Haz. E. Semih Yalçın), Gazi Kitabevi, Ankara Akyılmaz, B., Milli Egemenlik Kavramının Gelişimi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Haziran- Aralık 1998, C.2, S.1-2. Barth, F., Etnik Gruplar ve Sınırları, İstanbul Çeçen, A., Atatürk ün Kültür Kurumu Halkevleri, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul Çeçen, A., Atatürk ve Halkçılık, Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta ya Armağan, Ankara Eraslan, C., Yakın Dönem Türk Düşüncesinde Halkçılık, İstanbul Eraslan, C., Siyasal Alanda Yeniden Yapılanma, Türk İnkılâp Tarihi, Ankara Ergenç, Ö., Halk ve Devlet, 80. Yılında Türkiye Cumhuriyeti ve Demokrasi, Kasım 2003, Ankara Feyzioğlu, T., Atatürk ve Milliyetçilik, AAM, Ankara Giritli, İ., Atatürk ve Halkçılık, AAMD Dergisi, C.VII, Sayı 20,Mart Hançerlioğlu, O., Toplumbilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Ankara İslam, İ., Atatürk Cumhuriyeti ve Milli Kimlik, Erdem, Ankara 1999, CXI, s.33. İnan, A. A., Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk ün El Yazıları, TTK, Ankara, Kemal, N., Halkçılık ve Köycülük, Ankara Karaömerlioğlu, M. A., Tek Parti Döneminde Halkçılık, Modern Türkiye de Siyasi Düşünce, Kemalizm, C.2, İletişim Yayınları İstanbul Kuşat, A., Bir Değerler Sistemi Olarak Kimlik Duygusu ve Atatürk, Erciyes Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2003/2, S:15. Kemal, N., İnkılâp İdeolojisinde Halkçılık, Ülkü, C.3, S.13, Mart Kösoğlu, N., Milli Kültür ve Kimlik, Ötüken Neşriyat, İstanbul Kongar, E., Atatürk ve Devrim Kuramları, Ankara

82 Özer, İ./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Lewıs, B., Modern Türkiye nin Doğuşu, (Çev. Metin Kıratlı), TTK Basımevi, Ankara, Halkçılık, Atatürk ün Halkçılık Programı Adlı Broşürü, CHP Yay., İstanbul Pakalın, M. Z., Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.I, MEB Yayınları, İstanbul Türkdoğan, O., Kemalist Sistem ve Sosyolojik Yapısı, İstanbul Tekeli, İ. -Gencay Ş., Türkiye de Halkçılık İdeolojisinin Evrimi, Toplum ve Bilim, Yaz-Güz 1978 Turan, Ş., Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul Tüzün, N., Atatürk Halkçılığı, Atatürk ün 50. Ölüm Yılı Anma Konferansları, Gazi Üniversitesi İnkılâp Tarihi ve Atatürk İlkeleri Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Ankara 1989, s. 21. Tanör, B. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, (Yay. Haz. Ali Sevim- İzzet Öztoprak- M. Akif Tural), AAM yay, Ankara Oral, M., Halkevlerinin Toplumsal ve Kültürel İşlevleri, AAMD,, Cilt: XVIII, Sayı 53, Temmuz Özden, M., Türkiye de Halkçılığın Evrimi ( ), Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2006, S.16. Özbudun, E., Atatürk ve Halkçılık, Atatürkçü Düşünce, Ankara Ülken, H. Z., Sosyoloji Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul Velidedeoğlu, H. V., İlk Meclis Millî Mücadele de Anadolu,

83 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin 8. Sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Yeni Öğretim Programına İlişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi İsa Tak 1, Hayati Adalar 2 Özet Bu araştırmada, yapılandırmacı yaklaşım çerçevesinde, öğrenci merkezli bir anlayışa göre hazırlanan ve öğretim yılında ilk defa uygulamaya konulan İlköğretim 8. Sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programına yönelik öğretmen görüşleri değerlendirilmiştir. Çalışmada alan taraması yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın verileri öğretim yılında Kırıkkale ili ve ilçelerinde 62 ilköğretim okulunda görev yapmakta olan 80 sosyal bilgiler öğretmeninden toplanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular sonuç bölümünde tartışılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, araştırmaya katılan öğretmenlerin genel anlamda yeni öğretim programı desteklediği görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Yapılandırmacı Yaklaşım, Öğretmen Görüşleri, Program Değerlendirme, İnkılâp Tarihi Öğretimi. Evaluation Of Opinions Of Social Stadies Teachers About New Curriculum of 8 th Grade of the Course of The Revolution History of The Turkish Republic And Kemalism Abstract In this research, the opinions of teachers on the curriculum of the course of Turkish Republic Revolution History and Kemalism at 8th grade of elementary education which has been prepared according to a student-centered concept within the constructivist approach framework and put into practice in school year for the first time has been evaluated. In the study, survey of the methods has been used. The data of this study have been collected from 80 Social Studies teachers working in 62 primary schools of Kırıkkale and its towns in school year. The findings of the research have been discussed in the conclusion part. With respect to findings, the participant teachers support the programme in general sense. Key Words: Constructivist Approach, Teachers Opinions, Evaluation of Curriculum, Teaching of Revolution History. GİRİŞ Son yıllardaki sosyal ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak toplumsal yapıdaki değişmeler aynı zamanda insanların, ortaya çıkan karmaşık sorunlarla 1 Yrd. Doç.Dr. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü isatak@gop.edu.tr. 2 Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İlköğretim A.B.D., Yüksek Lisans Öğrencisi. gsosyalci_hayati@hotmail.com. 78

84 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): mücadele etmesini de zorunlu hale getirmiştir. İnsanların yeni toplum düzeninde ortaya çıkan problemlerle başa çıkması ve bu düzene uyum sağlamasında en önemli görev eğitim sistemine düşmektedir. Toplumsal değişim ve gelişmeler hayatımızı etkilediği gibi eğitim sistemimizi de etkilemektedir. Günümüz çağdaş eğitim sistemlerinde eğitim ve bilgiye bakış açısı da değişmiştir. Günümüz çocuklarından, yaşadıkları zamanın güçlükleri ile bireysel olarak başa çıkmaları, hem de içinde bulundukları toplumun dinamiklerini harekete geçirmeleri isteniyorsa, aldıkları eğitimin onlarda bu özellikleri oluşturacak bir nitelikte olması gerekmektedir. Bu amaca uygun olarak eğitimin çocuklarda üretici düşünme, kendine güven, sorun çözme, bağımsız düşünme, sorumluluk alma potansiyellerini oluşturması ve geliştirmesi gerekmektedir. Eğer bireylerde herhangi bir özelliğin oluşmasını ve gelişmesini istiyorsak onlara bu değerleri bilgi boyutuyla sırf ezbere dayanan bir eğitim anlayışıyla vermemiz pek mümkün değildir (Güven, 2005:455). Öğrenciye, eğitim yolu ile siyasî tutum ve değerlerin aktarımı, şekillendirmesi, vatandaşlık bilincinin kazandırılması hususunda sosyal bilimler ve bunun içerisinde olan tarih eğitimi daha etkin durumdadır. Ülkelerin siyasî felsefelerini yansıtan Sosyal Bilgiler, Tarih ve Vatandaşlık Eğitimi dersleri siyasî düşünceye bağlı olarak, eğitimin siyasî karakterli amaçlarının gerçekleştirilmesinde önemli bir araç konumundadır (Yılmaz, 2004:5). Türkiye de bugün tarih eğitimi içerisinde bir ana bilim dalı olarak kürsüleşen inkılâp tarihi alanı ve bu alanın öğretimi, İstiklâl Harbi sonucunda kurulmuş olan yeni devletin ideolojik yapısını topluma benimseterek yaymanın bir aracı olarak ortaya çıkmıştır. Türk İnkılâbı ile kurulan yeni rejimin, sağlam temeller üzerinde yükselebilmesi, her şeyden önce getirmiş olduğu siyasî ve sosyal yaşam biçimini benimsemiş bireylerin varlığına bağlıydı. Bireylerin bilgi yapısını ve düşünce ufuklarını, Türk toplumunun geleceğine yönelik planlanan hedefler doğrultusunda şekillendirme uğraşının önemli bir bölümü tarih anlayışı ve tarih eğitimi üzerinde yoğunlaşmıştır (Safran, 2006; Aslan,1998:305). YAPILANDIRMACI YAKLAŞIM VE ÖĞRENME Bir toplumun çağdaş toplumlar düzeyine ulaşması için; bilgilerin, inançların ve duyguların bireylere doğrudan aktarılması yeterli değildir. Yapılandırmacı yaklaşım, bilginin öğrenci tarafından yapılandırılmasını anlatır. Yani, bireyler bilgiyi aynen almaz, kendi bilgilerini yeniden oluştururlar. Kendilerinde var olan bilgiyle beraber yeni bilgiyi, yine kendi öznel durumlarına uyarlayarak öğrenirler (Özden, 2003). Bu öğrenme yaklaşımında öğrencinin önceki yaşantıları, öğrenmede temel oluşturur (Gray, 1997:2). Bilgi onu öğrenenler tarafından oluşturulan öznel yapıdır. Bilgilerin oluşturulmasında, onu oluşturan bireyin ve çevresinin etkisi önemlidir ve her yeni bilgiden hem birey hem de çevresi etkilenmektedir (Vadeboncoeur, 1997: 26). Bilgi, konu alanlarına bağlı olarak değil, bireylerin yarattığı ve ifade ettiği 79

85 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): şekilde yapılandırılarak var olur (Kaptan ve Korkmaz, 2001). Öğrenciyi merkez kabul eden öğretim anlayışlarından biri olan yapılandırmacı yaklaşımda, bilginin doğada nesnel olarak var olduğu görüşüne karşı çıkılmıştır. Öğrenen birey bilgiyi etkin bir şekilde kullanarak, kendi bilgi yapılarını oluşturur ve bilgileri kendine mal eder (Erdem, 2001;18: Fosnat, 1996:10; Jonassen, 1991:6). Yani yapılandırmacı yaklaşımda öğrenme, öğrenenlerin etkin rol aldıkları, var olan bilgileri ezberlemedikleri bir eğitim sürecidir. Yapılandırmacı yaklaşımda geleneksel eğitim anlayışlarının aksine tek doğru, tek yönlü bilgilerin yerine, çok yönlü ve çok doğrulu bir eğitim anlayışı kabul görmektedir (Yanpar, 2006:89). Yapılandırmacı yaklaşımda öğrenme, öğrencinin öğrenme ortamına uyum sağlamasıyla gerçekleşir. Birey yaşadığı ortama uyum sağladığı sürece öğrenmeye hazır hale gelir (Güzel ve Alkan, 2005:388). Yapılandırmacı yaklaşımda, insanların sosyal çevrelerinin ve biliş düzeylerinin öğrenmelerinde farklılıklar ortaya çıkaracağı savunulmaktadır. Bu yüzden oluşturmacı kuramda öğrenme ortamlarının da önemi büyüktür (Littledyke ve Huxford, 1998:1). Öğrenme ortamına uyum sağlayan birey öğrenme faaliyetine hazır hale gelmiş olur. Önceki bilgileriyle yeni öğrenme ortamında karşılaştığı bilgiler arasında köprü kurar. Böylece öğrenme için yeni bir süreç başlamış olur (Erdem, 2001: 12; Yanpar, 2006: 89). YAPILANDIRMACI T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK ÖĞRETİMİ 1980'lerden beri yapılandırmacı yaklaşım (konstrüktivizm) dünya eğitim literatürünün gündemindedir. Bu yaklaşım, davranışçılardan farklı bir öğrenme modeli sunmaktadır. Yapılandırmacı yaklaşımın önemli isimlerinden biri olan Von Glasersfeld'in ileri sürdüğü gibi davranışçılar; insanların öğrenmesini, güvercin ve farelerle yapılmış deneylerden çıkarılan modellere indirgeyerek, insanın öğreneceği bir şeyi küçük davranışlara bölerek, sürekli tekrarı vurgulamışlardır. Bu sebeple yapılandırmacı yaklaşım, farklı bir öğrenme yaklaşımı olarak programlar içerisinde yer almaya başlamıştır. Ülkemiz de eğitim alanındaki gelişmelere yabancı kalmayarak eğitim programında değişikliğe gitmiştir. Yeni programlarla geleneksel eğitim anlayışı terk edilerek, öğrenenler eğitimin merkezi haline getirilmişlerdir. Bilgiyi kullanacak olan bireylerin, bu bilgileri nasıl edinebilecekleri ve nasıl kullanabileceklerini öğrenmeleri eğitimin temeli haline gelmiştir. Böylece bireylerin gerekli bilgileri, değerleri ve becerileri kazanarak hayata hazır hale gelmeleri amaçlanmıştır (Akt: Ata, 2005:1). Bilindiği üzere yapılandırmacı eğitim felsefesinin Türkiye deki öğretim programlarının yeniden düzenlenmesine yönelik etkileri, hem sosyal bilgiler dersi içerisindeki tarih konularının öğretimine hem de tarih dersi öğretimine yansımıştır. Özellikle davranışçı yaklaşımın tarih öğretimi üzerindeki devam ede gelen hâkim anlayış ve uygulamaları son yıllarda tarih öğretiminin 80

86 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): sorgulanmasını, bunun yanı sıra çağın üreten bilgi toplumuna yetiştirilecek bireylerin temel bilgi, beceri ve değerlerle donatımı, bu alanın da yeni anlayışlar bünyesinde yeniden düzenlenmesine yön vermiştir (Doğaner, 2006). Bu anlamda ülkemizde Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programı konusunda son bir gelişme olarak Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından tarih ve sayılı makam oluru ile kurulan Özel İhtisas Komisyonu tarafından hazırlanılarak kurulda görüşülen İlköğretim Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük (8. Sınıf) Dersi Öğretim Programı tarihinde kabul edilmiştir (MEB, 2007). Bu çerçevede öğrenci merkezli öğrenme anlayışına dayalı, yapılandırmacı yaklaşım ve çoklu zeka kuramı temele alınarak oluşturulan 8. Sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programı, öğretim yılında tüm ilköğretim okullarında uygulanmaya başlanmıştır (MEB, 2009:34). Böylece yeni hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük (8. Sınıf) Dersi Öğretim Programı ile öğrencilere yapılandırmacı yaklaşıma göre dokümanlarla çalışma imkânı verilerek, programla kazandırılması amaçlanan olguları daha kalıcı öğrenmeleri sağlanacaktır. Yapılandırmacı yaklaşım, öğrencilerin kendi ön yaşantılarından hareket etmeyi ve öğrencilerin bireysel ya da grup olarak dokümanlar üzerinde sosyal bilimci gibi çalışarak eleştirel düşünebilme ve bilimsel yorum yapabilme yeteneğini artıracaktır (Ata, 2006:123). Her geçen gün eğitim alanında yeni uygulamalar ortaya çıkmakta, eğitim-öğretim yaklaşımlarında değişiklikler olmaktadır. Bu nedenle eğitim programlarındaki her yeni değişim beraberinde bu programların değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Programlarla ilgili problemlerin tespiti ve çözüme kavuşturulmasında özellikle programın uygulayıcısı olan öğretmenlerin görüşlerine başvurulması çok önemlidir. AMAÇ Bu araştırmada yapılandırmacı yaklaşıma göre yeniden düzenlenen 8. Sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programının öğretim sürecindeki mevcut durumu, programın uygulama basamağındaki önemli bir ayağı olan sosyal bilgiler öğretmenlerinin görüşlerine göre ortaya konmaya çalışılacaktır. Araştırmada elde edilen bulguların ve sonuçların programın mevcut durumunun belirlenmesine ve yapılacak değerlendirmeler neticesinde programın niteliğinde yapılabilecek muhtemel değişikliklere yönelik MEB, araştırmacı ve uygulayıcılara öneriler getirmesi açısından katkı sağlayacağı umulmaktadır. PROBLEM CÜMLESİ eğitim öğretim yılında Kırıkkale ili ve ilçelerindeki ilköğretim okullarında görevli Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin yapılandırmacı yaklaşım temelinde yeniden düzenlenen 8. sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programının öğelerine ilişkin görüşlerinde anlamlı bir fark var mıdır? 81

87 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ALT PROBLEMLER 1. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi yeni öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu, değerlendirme öğelerine ilişkin genel görüşleri nasıl bir dağılım göstermektedir? 2. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi yeni öğretim programının öğelerine ilişkin görüşlerinde cinsiyete göre anlamlı bir fark var mıdır? 3. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi yeni öğretim programının öğelerine ilişkin görüşlerinde mesleki kıdeme göre anlamlı bir fark var mıdır? 4. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi yeni öğretim programının öğelerine ilişkin görüşlerinde öğrenim durumuna göre anlamlı bir fark var mıdır? 5. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi yeni öğretim programının öğelerine ilişkin görüşlerinde mezun oldukları bölüm/fakülteye göre anlamlı bir fark var mıdır? 6. Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi yeni öğretim programının öğelerine ilişkin görüşlerinde sınıf mevcuduna göre anlamlı bir fark var mıdır? YÖNTEM Bu çalışmada nicel araştırma yöntemlerinden birisi olan alan taraması yöntemi kullanılmıştır. Tarama modeli geçmişte ya da halen var olan bir durumu olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır (Karasar, 2007:77). ARAŞTIRMANIN EVRENİ Araştırmanın evreni, Milli Eğitim Bakanlığı istatistik bilgilerine göre Kırıkkale ili merkez ve ilçelerindeki 68 ilköğretim okulunda görev yapmakta olan 86 sosyal bilgiler öğretmeninden oluşmaktadır. Evrendeki bu sayı çalışma alanını ancak karşılayabildiği için ayrıca örneklem seçimine gidilmemiş, evrenin tamamına çalışma uygulanmıştır. Ancak, çalışmanın güvenilirliğini koruması amacıyla öğretim yılında 8. sınıflarda T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersine girmemiş 6 sosyal bilgiler öğretmeni araştırmaya dâhil edilmemiştir. Sonuçta toplam 62 ilköğretim okulunda uygulanan 80 anket araştırmamızın verisini oluşturmuştur. Araştırmaya katılan öğretmenlerin, kişisel bilgileri aşağıdaki tabloda verilmiştir. Tablo 1. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin Kişisel Bilgilerinin Frekans Ve Yüzde Dağılımları f % CİNSİYET Erkek 57 71,2 82

88 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kadın 23 28,8 MESLEKİ KIDEM 1-5 yıl 13 16, yıl 24 30, yıl 26 32, yıl 9 11,3 21 yıl ve üzeri 8 10,0 ÖĞRENİM DURUMU Lisans 69 86,2 Yüksek lisans 11 13,8 MEZUN OLUNAN FAKÜLTE Eğitim Fakültesi 63 78,8 Diğer 17 21,2 Toplam ,0 Araştırmaya katılan öğretmenlerin cinsiyetlerine bakıldığında; 57 si (% 71,2) erkek, 23 ü (% 28,8) kadındır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin mesleki kıdemlerine bakıldığında; öğretmenlerin 13 ü (% 16,2) 1-5 yıl arasında, 24 ü (% 30,0) 6-10 yıl arasında, 26 sı (% 32,5) yıl arasında, 9 u (% 11,3) yıl arasında, 8 i (% 10,0) 21 yıl ve üzeri kıdeme sahiptirler. Araştırmaya katılan öğretmenlerin öğrenim durumlarına bakıldığında; 69 u (% 86,2) lisans eğitimi almış, 11 i (% 13,8) yüksek lisans eğitimi almıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin mezun oldukları fakülteye bakıldığında; 63 ü (% 78,8) eğitim fakültesinden, 17 si (21,2) ise diğer fakültelerden mezun olmuşlardır. VERİ TOPLAMA ARACI Bu çalışmada T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı ile ilgili öğretmen görüşlerini belirlemede veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Öğretim Programı Değerlendirme Anketi ilköğretimde görev yapan sosyal bilgiler öğretmenlerine uygulanmış ve veriler bu yolla elde edilmiştir. Anket, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme öğelerine ilişkin öğretmen görüşlerini belirlemek amacıyla Hiç Katılmıyorum, Katılmıyorum, Kararsızım, Katılıyorum, Tamamen Katılıyorum seçeneklerinin olduğu 5 li Likert tipinde hazırlanan 46 maddeden oluşmaktadır. Anketin güvenilirliği SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Anketin bütün olarak Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı.95 olarak bulunmuştur. Ayrıca anketin beş alt boyutunun güvenirliği de ayrı ayrı hesaplanmış ve güvenirlik katsayıları şöyle belirlenmiştir: Kazanımlar.84; İçerik.86; Eğitim Durumu.81 ve Değerlendirme.83. Bu sonuçlar maddelerin güvenilir bulunduğunu göstermektedir. Anketin geçerliliğini sağlamaya yönelik olarak ise farklı yöntemlere başvurulmuştur. 83

89 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Araştırma anket formunun düzenlenmesinde ve anket maddelerinin belirlenmesinde ilk olarak literatür taramasından faydalanılmış ve uzman görüşü alınmıştır. İkinci olarak ise anket maddelerinin içeriğinin oluşturulması amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan 7 açık uçlu sorudan oluşan Anket Ön Çalışma Formu 20 öğretmenle doğrudan görüşülerek uygulanmıştır. Bu formlar üzerinde içerik analizi yöntemi uygulanarak öne çıkan maddeler tespit edilmiş ve ankete son şekli verilerek asıl uygulamaya geçilmiştir. VERİLERİN ÇÖZÜMLENMESİ Öğretmenlerin programın dört temel boyutuna yönelik verdikleri cevapların genel dağılımını tespit etmek amacıyla aritmetik ortalama kullanılmıştır. Yine veri toplama aracındaki maddelerin bağımsız değişkenlere göre anlamlı bir biçimde farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesi amacıyla Chi-square (Kay-kare) testi uygulanmıştır. Elde edilen veriler Kay- kare testi ile test edilerek cinsiyet, mesleki kıdem, öğrenim durumu, mezun olunan fakülte, sınıf mevcudu, değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterip/göstermediği araştırılmıştır. Fakat bağımsız değişkenlere ait çapraz tablolar incelendiğinde beklenen değeri 5 ten küçük gözenek sayısının %20 yi aştığı görülmüştür. Bu durumda, denek sayısının artırılması mümkün olmadığından gruplar arasında birleştirmelere gidilerek, gözeneklere düşen sayı artırılmaya çalışılmıştır (Büyüköztürk, 2008:153). BULGULAR VE YORUMLAR 1- Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar Öğretmenlerin yeni programın öğelerine ilişkin genel görüşlerinin nasıl bir dağılım gösterdiği incelenmiş ve ortaya çıkan sonuçlar tablolaştırılarak aşağıda verilmiştir. Tablo 2. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Kazanım Boyutuna Yönelik Görüşlerinin Aritmetik Ortalama Dağılımları KAZANIM Madde No Madde No Madde No Madde No 1. 2, , , , , , , , , , , ,36 Tablo 2. ye bakılığında öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programının kazanımlar boyutuna genel anlamda katılma eğiliminde oldukları sonucuna ulaşılmıştır [ =2,48]. Buna karşın öğretmenlerin sadece 9. madde konusunda kararsız oldukları görülmektedir. Ayrıca 3, 4, 9, 10, 11, ve 12. maddelerin aritmetik ortalamalarının toplam aritmetik ortalama değerinin altında olduğu görülmektedir. Tablo 3. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın İçerik Boyutuna Yönelik Görüşlerinin Aritmetik Ortalama Dağılımları 84 2,48

90 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): İÇERİK Madde No Madde No Madde No Madde No 1. 2, , , , , , , , , , , ,87 2,45 Tablo 3. e bakılığında öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programının içerik boyutuna genel anlamda katılma eğiliminde oldukları sonucuna ulaşılmıştır [ =2,45]. Buna karşın öğretmenlerin 4, 5, 7, 9, ve 11. maddeler konusunda kararsız oldukları görülmektedir. Ayrıca 1, 2, 4, 5, 6, 7, 9, ve 11. maddelerin toplam aritmetik ortalama değerinin altında olduğu görülmektedir. Tablo 4. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Eğitim Durumu Boyutuna Yönelik Görüşlerinin Aritmetik Ortalama Dağılımları EĞİTİM DURUMU Madde No Madde No Madde No Madde No 1. 2, , , , , , , , , , , ,57 Tablo 4. e bakılığında öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programının eğitim durumu boyutuna genel anlamda katılma eğiliminde oldukları sonucuna ulaşılmıştır [ =2,35]. Buna karşın öğretmenlerin 2, 3, 4, ve 10. maddeler konusunda kararsız oldukları görülmektedir. Ayrıca 2, 3, 4, ve 10. maddelerin toplam aritmetik ortalama değerinin altında olduğu görülmektedir. Tablo 5. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Eğitim Durumu Boyutuna Yönelik Görüşlerinin Aritmetik Ortalama Dağılımları DEĞERLENDİRME Madde No Madde No Madde No Madde No 1. 1, , , , , , , , , , Tablo 5. e bakılığında öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programının değerlendirme boyutuna genel anlamda kararsız oldukları sonucuna ulaşılmıştır [ =2,45]. Buna karşın öğretmenlerin 4, 9, ve 10. maddeler konusunda katılma eğiliminde oldukları görülmektedir. Ayrıca 1, 2, 3, 5, 6, 7, ve 8. maddelerin toplam aritmetik ortalama değerinin altında olduğu görülmektedir. 2,25 2,35 85

91 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi sekizinci sınıf öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme boyutları ile ilgili görüşlerinin mesleki kıdeme göre farklılık gösterip göstermedikleri kay-kare testi ile analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda tüm boyutlarda sadece birer maddede anlamlı bir farklılık bulunmuştur (p<.05). Tablo 6. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Kazanım Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 10 p<,05 Kazanım Kazanımlar, okulda ve günlük hayatta demokrasiyi uygulama becerilerini geliştirir niteliktedir. 86 Değişken (Cinsiyet) Kadın Erkek Toplam Katılmama Eğilimi f % 0 22,8 16,3 Kararsızlık Eğilimi f % 26,1 24,6 25 Katılma Eğilimi f % 73,9 52,6 58,8 f Toplam % Kay-Kare Testi X² sd p 6, ,038 Tablo 6. ya baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin kazanımlar ile ilgili görüşlerinde, cinsiyet değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın kazanım boyutuna yönelik anketin 10. maddesine kadın öğretmenlerin % 73,9 u Katılma Eğilimi gösterirken, erkek öğretmenlerin % 52,6 sı Katılma Eğilimi göstermiştir. Buna göre kadın öğretmenlerin, programda yer alan kazanımların, okulda ve günlük hayatta demokrasiyi uygulama becerilerini geliştirir nitelikte olduğu konusunda erkek öğretmenlere göre daha olumlu bir görüşe sahip oldukları söylenebilir {X 2 (2) = 6,524, p<,05}. Tablo 7. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın İçerik Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 1 p<,05 İçerik İçerik öğrenci merkezli eğitime ve yaparak yasayarak öğrenmeye uygundur. Değişken (Cinsiyet) Kadın Erkek Toplam Katılmama Eğilimi f % 13 31,6 26,3 Kararsızlık Eğilimi f % 30,4 5,3 12,5 Katılma Eğilimi f % 56,5 63,2 61,3 f Toplam % Kay-Kare Testi X² sd p 10, ,005 Tablo 7. ye baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin içerik ile ilgili görüşlerinde, cinsiyet değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark

92 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): tespit edilmiştir. Programın içerik boyutuna yönelik anketin 1. maddesine kadın öğretmenlerin % 56,5 i Katılma Eğilimi gösterirken, erkek öğretmenlerin % 63,2 si Katılma Eğilimi göstermiştir. Buna göre erkek öğretmenlerin, programda yer alan içeriğin, öğrenci merkezli eğitime ve yaparak yasayarak öğrenmeye uygun olduğu konusunda kadın öğretmenlere göre daha olumlu bir görüşe sahip oldukları söylenebilir {X 2 (2) = 10,569, p<,05}. Tablo 8. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Eğitim Durumu Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No Eğitim Durumu Programın eğitim durumu boyutu, öğrencilerin sorumluluk sahibi ve 1 haklarını bilen bireyler olarak yetişmelerine olanak sağlamaktadır p<,05 Değişken (Cinsiyet) Kadın Erkek Toplam Katılmama Eğilimi f % 4,3 21,1 16,3 Kararsızlık Eğilimi f % 8,7 33,3 26,3 Katılma Eğilimi f % 87 45,6 57,5 f Toplam % Kay-Kare Testi X² sd p 11, ,003 Tablo 8. e baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin eğitim durumu ile ilgili görüşlerinde, cinsiyet değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın eğitim durumu boyutuna yönelik anketin 1. maddesine kadın öğretmenlerin % 87 si Katılma Eğilimi gösterirken, erkek öğretmenlerin % 45,6 sı Katılma Eğilimi göstermiştir. Buna göre kadın öğretmenlerin, programın eğitim durumu boyutunun öğrencilerin sorumluluk sahibi ve haklarını bilen bireyler olarak yetişmelerine olanak sağladığı konusunda erkek öğretmenlere göre belirgin bir şekilde daha olumlu bir görüşe sahip oldukları söylenebilir {X 2 (2) = 11,475, p<,05}. Tablo 9. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Değerlendirme Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Cinsiyet Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 1 p<,05 Değerlendirme Yeni programa uygun bir süreç değerlendirme rahatlıkla uygulanabilmektedir. 87 Değişken (Cinsiyet) Toplam Kadın Erkek Katılmama Eğilimi f % 47,8 33,3 37,5 Kararsızlık Eğilimi f % 39,1 22,8 27,5 Katılma Eğilimi f % 13 43,9 35 Toplam f % Kay-Kare Testi X² sd p 6, ,031

93 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 9. a baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin değerlendirme ile ilgili görüşlerinde, cinsiyet değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın değerlendirme boyutuna yönelik anketin 1. maddesine kadın öğretmenlerin % 13 ü Katılma Eğilimi gösterirken, erkek öğretmenlerin % 43,9 u Katılma Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Yine bu maddeye kadın öğretmenlerin % 47,8 i Katılmama Eğilimi gösterirken erkek öğretmenlerin % 33,3 ü Katılmama Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Buna göre erkek öğretmenlerin, yeni programa uygun bir süreç değerlendirmenin rahatlıkla uygulanabilmesi konusunda kadın öğretmenlere göre daha olumlu bir görüşe sahip oldukları söylenebilir {X 2 (2) = 6,952, p<,05}. Ayrıca hem kadınların hem de erkeklerin bu maddeye yönelik katılmama eğilimleri dikkate alındığında iki gurubunda yeni programa uygun bir süreç değerlendirme uygulayabilme konusunda sorun yaşadıkları görülmekle birlikte kadınların bu konuda daha çok zorlandıkları söylenebilir. 3. Üçüncü Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi sekizinci sınıf öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme boyutları ile ilgili görüşlerinin mesleki kıdeme göre farklılık gösterip göstermedikleri kay-kare testi ile analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda değerlendirme boyutu dışında anlamlı bir farklılık gösteren hiçbir madde olmamıştır (p>,05). Tablo 10. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Değerlendirme Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Mesleki Kıdem Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 5 p<,05 Değerlendirme Program öğrencilerin tüm yönleri ile değerlendirilmelerine olanak sağlamaktadır. Değişken (Mesleki Kıdem) 1-5 yıl 6-10 yıl yıl yıl ve üzeri Katılmama Eğilimi f % 69, ,2 17,6 36,3 Kararsızlık Eğilimi f % 23,1 25,0 30,8 29,4 27,5 Katılma Eğilimi f % 7,7 25,0 50,0 52,9 36,3 f Toplam Toplam % Kay-Kare Testi X² sd p 15, ,016 Tablo 10. a baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin değerlendirme ile ilgili görüşlerinde, mesleki kıdem değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın değerlendirme boyutuna yönelik anketin 5. maddesine öğretmenlerin Katılma Eğilimi oranları kıdemi 1-5 yıl olanlarda % 7,7, kıdemi 6-10 yıl olanlarda % 25,0 gibi düşük bir oran

94 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): gösterirken, bu oranın kıdemi yıl olanlarda % 50,0 ye, kıdemi 16 yıl ve üzeri olanlarda ise bu oranın % 52,9 a ulaştığı görülmektedir. Buna göre yeni programın öğrencilerin tüm yönleri ile değerlendirilmelerine olanak sağlıyor olması konusuna meslekteki kıdemi yıl ve 16 yıl ve üzeri olanların, kıdemi 1-5 yıl ve 6-10 yıl olanlara göre daha olumlu yaklaştıkları anlaşılmaktadır. Bu noktadan özellikle mesleki kıdem olarak daha tecrübeli olan öğretmenlerin öğrencileri tüm yönleriyle değerlendirebilme konusunda daha başarılı oldukları söylenebilir {X 2 (6) = 15,549, p<,05}. 4. Dördüncü Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi sekizinci sınıf öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme boyutları ile ilgili görüşlerinin öğrenim durumuna göre farklılık gösterip göstermedikleri kay-kare testi ile analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda içerik boyutu dışında anlamlı bir farklılık gösteren hiçbir madde olmamıştır (p>,05). Tablo 11. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın İçerik Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Öğrenim Durumu Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 4 p< 05 İçerik Yeni Programın içeriğinde yer alan etkinlikler, bu dersin öğretimi açısından yeterlidir. Değişken (Öğrenim Durumu) 89 Toplam Lisans Yüksek Lisans Katılmama Eğilimi f % 23,2 63,6 28,8 Kararsızlık Eğilimi f % 15,9 18,2 16,3 Katılma Eğilimi f % 60,9 18,2 55 Toplam f % Kay-Kare Testi X² sd p 8, ,014 Tablo 11. e baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin içerik ile ilgili görüşlerinde, öğrenim durumu değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın içerik boyutuna yönelik anketin 4. maddesine lisans mezunu öğretmenlerin % 60,9 u Katılma Eğilimi gösterirken, yüksek lisans mezunu öğretmenlerin % 18,2 si Katılma Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Buna göre lisans mezunu öğretmenlerin, yeni programın içeriğinde yer alan etkinlikleri, bu dersin öğretimi açısından yüksek lisans mezunu öğretmenlere göre daha fazla yeterli buldukları söylenebilir {X 2 (2) = 8,572, p<,05}. 5. Beşinci Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi sekizinci sınıf öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme boyutları ile ilgili görüşlerinin mezuniyete göre

95 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): farklılık gösterip göstermedikleri kay-kare testi ile analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda kazanım ve içerik boyutlarında anlamlı bir farklılık gösteren hiçbir madde olmamıştır (p>,05). Eğitim durumu ve değerlendirme boyutlarında ise sadece birer maddede anlamlı faklılık bulunmuştur (p<,05). Tablo 12. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Eğiti Durumu Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Mezuniyet Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Değişken Eğitim Durumu (Mezuniyet) Eğitim Yoğun çaba Diğer Fak. gerektiren Katılmama Eğilimi f etkinlik ve % 14,3 23,5 16,3 çalışmalar, Kararsızlık Eğilimi f öğrencilerin % 14,3 41,2 20,0 11 çabuk Katılma Eğilimi f sıkılmalarına % 71,4 35,3 63,8 neden olmaktadır. f Toplam % p<,05 Madde No Toplam Kay-Kare Testi X² sd p 8, ,016 Tablo 12. ye baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin eğitim durumu ile ilgili görüşlerinde, mezuniyet değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın eğitim durumu boyutuna yönelik anketin 11. maddesine eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmenlerin % 71,4 ü Katılma Eğilimi gösterirken, diğer fakültelerden mezun olmuş öğretmenlerin % 35,3 ü Katılma Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Buna göre; eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmenlerin, yeni programda yer alan ve yoğun çaba gerektiren etkinlik ve çalışmaların uygulama sürecinde öğrencilerin çabuk sıkılmalarına neden olduğu görüşüne büyük çoğunlukla katılım gösterirken diğer fakültelerden mezun olmuş öğretmenlerin bu görüşe çok fazla katılım göstermedikleri söylenebilir {X 2 (2) = 8,286, p<,05}. Tablo 13. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Değerlendirme Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Mezuniyet Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Değişken Değerlendirme Kay-Kare Testi (Mezuniyet) Eğitim Diğer X² sd p Fak. Yeni programa Katılmama Eğilimi f uygun bir süreç % 39,7 29,4 37,5 değerlendir-me Kararsızlık Eğilimi f rahatlıkla % 20,6 52,9 27,5 1 7, ,026 uygulanabilmektedir. % 39,7 17,6 35 Katılma Eğilimi f f Madde No p<,05 Toplam Toplam %

96 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 13. e baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin değerlendirme ile ilgili görüşlerinde, mezuniyet değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın değerlendirme boyutuna yönelik anketin 1. maddesine eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmenlerin % 39,7 si Katılma Eğilimi gösterirken, diğer fakültelerden mezun olmuş öğretmenlerin % 17,6 sı Katılma Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Buna göre; eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmenlerin, yeni programa uygun bir süreç değerlendirmenin rahatlıkla uygulanabilmesi konusunda diğer fakültelerden mezun olmuş öğretmenlere göre daha olumlu bir görüşe sahip oldukları söylenebilir {X 2 (2) = 7,315, p<,05}. Ayrıca hem eğitim fakültesi hem de diğer fakülte mezunlarının bu maddeye yönelik katılmama eğilimleri dikkate alındığında iki grubunda yeni programa uygun bir süreç değerlendirme uygulayabilme konusunda sorun yaşadıkları görülmekle birlikte diğer fakülte mezunlarının bu konuda daha çok zorlandıkları söylenebilir. Altıncı Alt Probleme İlişkin Bulgu ve Yorumlar Araştırmaya katılan öğretmenlerin, yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi sekizinci sınıf öğretim programının kazanım, içerik, eğitim durumu ve değerlendirme boyutları ile ilgili görüşlerinin sınıf mevcuduna göre farklılık gösterip göstermedikleri kay-kare testi ile analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda kazanım ve değerlendirme boyutlarında anlamlı bir farklılık gösteren hiçbir madde olmamıştır (p>,05). İçerik ve eğitim durumu boyutlarında ise sadece birer maddede anlamlı faklılık bulunmuştur (p<,05). Tablo 14. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın İçerik Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Sınıf Mevcudu Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 2 p<,05 İçerik Değişken (Sınıf Mevcudu) Programın içeriği öğrencilerin 20 ve 31 ve seviyelerine uygundur altı üzeri Katılmama Eğilimi f % 50,0 20,5 3,7 20 Kararsızlık Eğilimi f %,0 25,6 22,2 20,0 Katılma Eğilimi f % 50,0 53,8 74,1 60,0 f Toplam % Toplam Kay-Kare Testi X² sd p 14, ,005 Tablo 14. e baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin içerik ile ilgili görüşlerinde, sınıf mevcudu değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın içerik boyutuna yönelik anketin 2. maddesine sınıf mevcudu 20 ve altı olan öğretmenlerin % 50,0 si Katılma Eğilimi gösterirken, sınıf mevcudu olan öğretmenlerin % 53,8 i, sınıf mevcudu 31 ve üzeri olan öğretmenlerin % 74,1 i Katılma Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Buna göre; sınıf mevcudu 31 ve üzeri olan öğretmenlerin, programın içeriğinin öğrencilerin seviyelerine uygun olduğu konusunda sınıf

97 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): mevcudu 20 ve altı olan ile sınıf mevcudu olan öğretmenlere göre daha olumlu bir görüşe sahip oldukları söylenebilir {X 2 (4) = 14,748, p<,05}. Özelikle sınıf mevcudu 20 ve altı olan öğretmenlerin bu maddeye katılmama eğilimlerinin % 50,0 gibi yüksek bir değerde olması dikkat çekicidir. Tablo 15. Araştırmaya Katılan Öğretmenlerin, Yeni Programın Eğitim Boyutu İle İlgili Görüşlerinin Sınıf Mevcudu Değişkenine Göre Kay- Kare Testi Sonuçları Madde No 10 p<,05 Eğitim Durumu Sınıflardaki öğrenci sayısı Değişken (Sınıf Mevcudu) programın getirdiği yeni anlayışa 20 ve 31 ve göre derslerin işlenebilmesi için altı üzeri uygundur. Katılmama Eğilimi f % 14,3 33,3 55,6 37,5 Kararsızlık Eğilimi f %,0 23,1 22,2 18,8 Katılma Eğilimi f % 85,7 43,6 22,2 43,8 f Toplam 92 Toplam % Kay-Kare Testi X² sd p 16, ,003 Tablo 15. e baktığımızda, araştırmaya katılan öğretmenlerin eğitim durumu ile ilgili görüşlerinde, sınıf mevcudu değişkenine göre sadece bir maddede anlamlı fark tespit edilmiştir. Programın eğitim durumu boyutuna yönelik anketin 10. maddesine sınıf mevcudu 20 ve altı olan öğretmenlerin % 85,7 si Katılma Eğilimi gösterirken, sınıf mevcudu olan öğretmenlerin % 43,6 sı, sınıf mevcudu 31 ve üzeri olan öğretmenlerin % 22,2 si Katılma Eğilimi gösterdiği görülmektedir. Buna göre; sınıf mevcudu 20 ve altı olan öğretmenlerin, sınıflardaki öğrenci sayısının programın getirdiği yeni anlayışa göre derslerin işlenebilmesi için uygun olduğu konusunda sınıf mevcudu ile sınıf mevcudu 31 ve üzeri olan öğretmenlere göre daha fazla katılma eğiliminde oldukları söylenebilir {X 2 (4) = 16,223, p<,05}. Başka bir ifadeyle, sınıflardaki öğrenci mevcudu arttıkça bu dersin yapılandırmacı bir anlayışla işlenebilmesinin zorlaştığı anlaşılmaktadır. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yapılandırmacı yaklaşım temelinde yeniden düzenlenen ilköğretim T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programına yönelik bu derse giren Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin görüşlerini ortaya çıkarmaya çalışan bu araştırmada Kırıkkale ili ve ilçelerinde, öğretim yılında bir yıl boyunca bu derse giren Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin yeni programı genel olarak olumlu buldukları görülmüştür. Öğretmenler; yeni programın kazanım, içerik ve eğitim durumu öğelerinde meydana gelen değişikliklere genel olarak katıldıklarını ifade etmişlerdir. Fakat bu programın değerlendirme boyutunda yapılan değişiklikler konusunda öğretmenler, genel olarak kararsız olduklarını ifade etmişlerdir. Öğretmenlerin programın bu dört temel öğesine ilişkin

98 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): görüşlerinin ortalama puan değerleri dikkate alınarak programa yönelik bir değerlendirme yapmak gerekirse, programın kazanım ve içerik boyutunda olumlu bir düzenleme getirildiği fakat eğitim durumu ve değerlendirme konusunda ise yeni programın olumlu bir düzenleme getirmediği söylenebilir. Özellikle yapılandırmacı anlayışın gerektirdiği süreç değerlendirme konusunda öğretmenlerin yetersiz kalıyor olmaları, yeni programın değerlendirme öğesine olumlu bakmamalarında etkili olduğu söylenebilir. Araştırmanın cinsiyet değişkeni ile ilgili anlamlı faklılık gösteren bulguları dikkate aldığımızda, kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere göre programda yer alan kazanımların, okulda ve günlük hayatta demokrasiyi uygulama becerilerini geliştirmesini sağlayabilir nitelikte olduğu konularında daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Yine erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre, programda yer alan içeriğin öğrenci merkezli eğitime ve yaparak yaşayarak öğrenmeye uygun olduğu konusunda daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Araştırmaya katılan Kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere göre, programın eğitim durumu boyutunun öğrencilerin sorumluluk sahibi ve haklarını bilen bireyler olarak yetişmelerine olanak sağladığı konusunda daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Yine erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere göre yeni programa uygun bir süreç değerlendirmenin rahatlıkla uygulanabilmesi konusunda daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Araştırmada meslekteki kıdem bakımından da anlamlı farklılık gösteren bulgulara ulaşılmıştır. Buna göre meslekteki kıdemi yıl ve 16 yıl ve üzeri olan öğretmenlerin kıdemi 1-5 yıl ve 6-10 yıl olan öğretmenlere göre yeni programın öğrencilerin tüm yönleri ile değerlendirilmelerine olanak sağlıyor olması konusuna daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Buradan hareketle öğrencilerin tüm yönleriyle değerlendirilebilmesi konusunda öğretmenlerin kıdem bakımından tecrübelerinin önemli bir etken olduğu söylenebilir. Öğrenim durumu değişkeni bakımından ise, lisans mezunu öğretmenlerin yüksek lisans mezunu öğretmenlere göre yeni programın içeriğinde yer alan etkinlikleri, bu dersin öğretimi açısından daha fazla yeterli buldukları görülmüştür. Araştırmada mezuniyet değişkeninde de anlamlı faklılık gösteren bulgulara ulaşılmıştır. Buna göre, eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmenlerin diğer fakültelerden mezun olmuş öğretmenlere göre, yeni programda yer alan ve yoğun çaba gerektiren etkinlik ve çalışmaların uygulama sürecinde öğrencilerin çabuk sıkılmalarına neden olduğu konusuna daha çok katıldıkları görülmüştür. Yine Eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmenlerin diğer fakültelerden mezun olmuş öğretmenlere göre, yeni programa uygun bir süreç değerlendirmenin rahatlıkla uygulanabilmesi konusunda daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Bilindiği gibi ülkemizde, kamuya bağlı okulların sınıflardaki öğrenci mevcudu konusunda tekdüze bir düzenleme yoktur. Okulların bulunduğu 93

99 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): bölgenin sosyo-ekonomik durumuna göre, özellikle branş öğretmenleri, farklı sayıda öğrenci mevcuduna sahip olan sınıflarda ders vermekte, bu da eğitimöğretimin kalitesinde farklılaşmalara sebep olabilmektedir. Bu anlamda yapılan bu araştırmada sınıf mevcudu değişkeninde de anlamlı faklılaşmalar gösteren bulgulara ulaşılmıştır. Buna göre Sınıf mevcudu 31 ve üzeri olan öğretmenlerin sınıf mevcudu 20 ve altı ile olan öğretmenlere göre içeriğin öğrencilerin seviyelerine uygun olduğu konusunda daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. Yine Sınıf mevcudu 20 ve altı olan öğretmenlerin sınıf mevcudu ile sınıf 31 ve üzeri olan öğretmenlere göre sınıflardaki öğrenci sayısının programın getirdiği yeni anlayışa göre derslerin işlenebilmesi için uygun olduğu konusunda daha olumlu bir görüşe sahip oldukları görülmüştür. KAYNAKLAR Aslan, E. (1998). Devrim Tarihi ve Ders Kitapları. S. Özbaran(Der.), Tarih Öğretimi ve Ders Kitapları.( ). Dokuz Eylül Yayınları, İzmir. Ata, B. (2005). Tarih Pedagojisine Uygun Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Nasıl Olmalıdır. İlk ve Ortaöğretim Kurumlarında TCTİA Konularının Öğretimi. Hazırlayan: Mehmet Saray ve Hüseyin Tosun. Ankara:Atatürk Araştırma Merkezi. Ata, B. (2006). İlköğretim 8. Sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi nin Taslak Programının Geliştirilmesinde Karşılaşılan Sorunlar Türk Eğitim Sisteminde Atatürkçülük ve Cumhuriyet Tarihi Öğretimi, (Ed. Yasemin Doğaner), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları. Büyüköztürk, Ş. (2008). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı. Pegem A Yayıncılık, Ankara. Doğaner, Y. (2006). Türk Eğitim Sisteminde Atatürkçülük ve Cumhuriyet Tarihi. Hacettepe Yayınları, Ankara. Erdem, E. (2001). Program Geliştirmede Yapılandırmacılık Yaklaşımı. Ankara: Hacettepe Üniversitesi SBE. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Fosnat, C.T. (1989). Constructivism: A psychological teory of learning. Constructivism: theory perspectives and practise. C. T. Fosnat (Editör). Constructivism: theory perspectives, and practice. (8-33). New York: Theachers College Pres. Teachers College Pres. Güven, A. (2005). İlköğretim Okulları Sosyal Bilgiler Dersindeki Tarih Konularında Yaratıcı Drama Kullanımı, K.K.E.F. Dergisi. Erzurum, S.11, s.455. Güzel. E.B. & H., Alkan (2005). Yeniden Yapılandırılan İlköğretim Programı Pilot Uygulamasının Değerlendirilmesi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 5(2), Gray, A. (1997). Consructivist Teaching and Learning. SSTA: Research Centre Report. 94

100 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Jonassen, D.H. (1991). Objectivism versus constructivism: do we need a philosphical paradig. Educational Technology Reseach And Development 39, Kaptan, F. & H., Korkmaz (2001). İlköğretimde Fen Bilgisi öğretimi: Modül 7. MEB. Ankara. Karasar, N. (2007). Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayıncılık, Ankara. Littledyke, M. (1998). Constructivist ideas about learning. M. Littledyke & L. Huxford,(Ed.), Teaching The Primary Currıculum for Constructive Learning.(1-16). London: David Fulton Publishers. MEB. (2007) MEB. (2009). İlköğretim 8. sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Öğretmen Kılavuz Kitabı. MEB Yayınları, Ankara. Özden, Y. (2003). Öğrenme ve Öğretme. Pegem A Yayıncılık. Ankara. Safran, M. (2006). Tarih Eğitimi Makale ve Bildiriler. Gazi Kitabevi, Ankara. Vadeboncoeur, A.J., (1997). Child development and the purpose of education: A historical context for constructivism in teacher education. V. Richardson. (Ed.). Constructivist Teacher Educational: Bulding New Understandings. (15-37). Philadephia: The Falmer Press. Yanpar, T. (2006). Etkili ve Anlamlı Öğrenme İçin Kurumsal Yaklaşımlar Ve Yapılandırmacılık. C. Öztürk.(Ed.). Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler Öğretiminde Yapılandırmacı Yaklaşım. (85-109). Pegem A., Ankara. Yılmaz, M. S. (2004). İlköğretimde Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Programının İçeriğinin Değerlendirilmesi. Anlara: Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). 95

101 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): EKLER EK 1.a. Anket Formu Değerli Öğretmenler; Bu anket, Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin 8. Sınıf T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi Yeni Öğretim Programına İlişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi konulu yüksek lisans tez çalışması amacıyla hazırlanmıştır. Sonuçlar sadece bilimsel amaçlı kullanılacaktır. Çalışmanın doğru ve güvenilir sonuçlar ortaya koyabilmesi anketteki sorulara tam ve içtenlikle yanıtlar vermenize bağlıdır. Vereceğiniz samimi yanıtlar, bu yeni programın başarılı ve eksik yanlarını belirlemede, veri elde edilmesini sağlayacaktır. Sizden beklenilen, görüşlerinize uyan seçeneklere X işareti koymanız ve soruların hepsini yanıtlamanızdır. Anketi yanıtlayarak çalışmaya katkı sağladığınız için teşekkür ederim. Yrd. Doç. Dr. İsa TAK GOP Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Hayati ADALAR Sosyal Bilgiler Öğretmeni GOP Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi I. BÖLÜM: - KİŞİSEL BİLGİLER 1. Cinsiyetiniz: ( ) Kadın ( ) Erkek 2. Meslekteki Kıdeminiz: ( ) 1-5 Yıl ( ) 6-10 Yıl ( ) Yıl ( ) Yıl ( ) 21Yıl ve üzeri 3. Öğrenim Durumunuz: ( ) Ön Lisans ( ) Lisans ( ) Yüksek Lisans ( ) Doktora 4. Mezun Olduğunuz Fakülte ve Bölüm: Eğitim Fakültesi: [( ) Sosyal Bilgiler, ( ) Tarih, ( ) Coğrafya Fen Edebiyat Fakültesi: [( ) Tarih, ( ) Coğrafya ] Diğer: Lütfen Belirtiniz Ortalama Sınıf Mevcudunuz: ( ) 20 ve altı ( ) ( ) ( ) 41 ve üzeri 6. a. Yeni Müfredat Programına Yönelik Hizmet İçi Eğitime/Seminere Katıldınız mı? ( ) Evet ( ) Hayır b. Cevabınız Evet ise bunu ne derece yeterli buluyorsunuz? ( ) Hiç ( ) Çok Az ( ) Kısmen ( ) Oldukça ( ) Tamamen 7. Yeni T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük (T.C.İ.T.A.) Dersi Müfredat Programını İnceledim ( ) Hayır ( ) Kısmen ( ) Evet EK 1.b. Anket Formu 96

102 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): (II. BÖLÜM) - KAZANIMLAR - Katılma Dereceniz Soru No Hiç Katılmıyoru m Katılmıyoru m Kararsızım Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Kazanımlar, okullarımızda sunulan eğitimöğretim ortamlarında gerçekleştirilebilir niteliktedir. Kazanımlar, öğrencilerde üst düzey düşünme becerilerini (eleştirel düşünme, yaratıcı ve yansıtıcı düşünme, problem çözme becerileri vb.) geliştirmeye yöneliktir. Kazanımlar, öğrencilerin gelişim özelliklerine ve hazır bulunuşluk düzeylerine uygundur. Kazanımlar, öğrencilerin bilgiye ulaşmalarını değil, öğrenmeyi öğrenmelerini sağlamaktadır. Kazanımlar, insanlar arası ilişkilerde milli, ahlaki ve insani değerleri benimsetici bir niteliğe sahiptir. Kazanımlar, öğrencilerin topluma faydalı olabilecek bilinçli bir yurttaş olarak yetiştirilmesini sağlayabilir niteliktedir. Kazanımlar Atatürk ilke ve inkılâplarının; Türkiye Cumhuriyeti nin sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmasındaki önemini kavratmayı mümkün kılmaktadır. Kazanımlar öğrencileri; aktif katılımcı, soru soran, sorgulayan, düşünen, tartışan bireyler haline getirmektedir. Kazanımlar, özgür bir birey olarak öğrencilerin, ilgi, istek ve yeteneklerinin farkına varmasını sağlamaktadır. Kazanımlar, okulda ve günlük hayatta demokrasiyi uygulama becerilerini geliştirir niteliktedir. Kazanımlar, T.C.İ.T.A. dersini diğer derslerle ilişkilendirerek yeni bir bakış açısı kazandırmıştır Okulun fiziki şartları (araç-gereç eksikliği, branş dersliğinin olmaması, internet, gezi imkanı v.s.) programdaki kazanımlara ulaşılmasını güçleştiriyor. 97

103 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): (III. BÖLÜM) - İÇERİK - Katılma Dereceniz İçerik öğrenci merkezli eğitime ve yaparak yasayarak öğrenmeye uygundur. Programın içeriği öğrencilerin seviyelerine uygundur. İçerik, farklı öğretim yöntem ve tekniklerin kullanılabilmesine imkân vermektedir. Yeni Programın içeriğinde yer alan etkinlikler, bu dersin öğretimi açısından yeterlidir. 17. İçerik öğrencilerin ilgisini çekmektedir. 18. İçerikte yer alan konu ve temalar günlük hayatla bağlantılıdır. Soru No İçerik öğretmene kazanımları öğrencilerle birlikte şekillendirebilme serbestliği tanımaktadır. İçerik kısmında konu alanıyla ilişkili olarak harita, resim, istatistiki tablolar, grafik, anekdot, ve biyografilere v.s. yeterince yer verilmiştir. 21. İçerik bu derse yönelik ihtiyaçları karşılamaktadır Yeni Programla birlikte ders kitaplarında yer alan olay ve olguların kronolojik bir sırayla yeniden düzenlenmiş olmasını olumlu buluyorum. Yeni programla birlikte, öğrencilerin bulundukları yerin yerel tarihini, ulusal tarih ile ilişkilendirmeleri sağlanabilmektedir. Yeni Programla birlikte 1945 ve sonrası yakın tarih konularına müfredatta yer verilmiş olmasının olumlu bir düzenleme olduğunu düşünüyorum. (IV. BÖLÜM) - UYGULAMA (EĞİTİM DURUMU) - Programın uygulama boyutu, öğrencilerin sorumluluk sahibi ve haklarını bilen bireyler olarak yetişmelerine olanak sağlamaktadır. Yapılan etkinlik ve çalışmalar öğrencilerin beklentilerini karşılamaktadır. Hiç Katılmıyorum Katılmıyorum Kararsızım Katılıyorum Katılma Dereceniz Tamamen Katılıyorum 98

104 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Öğrenciler, bu derste birinci ve ikinci elden kaynaklar üzerinde bir sosyal bilimci gibi çalışma yapabilmektedirler. Ders kitaplarında verilen etkinliklerin tümü secim yapılmaksızın uygulanmaya çalışılmaktadır. Uygulama boyutunda öğrenciyi aktif hale getirecek öğretme-öğrenme yöntem ve teknikleri kullanılmıştır. Yeni Program öğrencilerin, öğrenme-öğretme sürecine aktif olarak katılmalarına daha da çok imkân tanımaktadır. Uygulama sürecinde konuların etkili öğretimi amacıyla programda öngörülen yöntem ve tekniklere rahatlıkla başvurulabilmektedir. Programda her ünite için belirlenmiş değerlere yaşanmış bir olaydan hareketle, ayrıca vurgu yapılabilmektedir. Programın uygulama boyutu, güncellik ilkesine uygun olarak yeri geldiğinde (Ermeni Meselesi vb.) gibi konulara öncelik verilmesine imkân tanımaktadır. Sınıflardaki öğrenci sayısı programın getirdiği yeni anlayışa göre derslerin islenebilmesi için uygundur. Yoğun çaba gerektiren etkinlik ve çalışmalar, öğrencilerin çabuk sıkılmalarına neden olmaktadır. Ders kitapları ve çalışma kitaplarına bağlı olarak ders yürütülmekte ve konuları yetiştirme kaygısı içerisine girilmektedir. (V. BÖLÜM) - DEĞERLENDİRME - Katılma Dereceniz Soru No Hiç Katılmıyorum Katılmıyorum Kararsızım Katılıyorum Tamamen Katılıyorum Yeni programa uygun bir süreç değerlendirme rahatlıkla uygulanabilmektedir. Programda öngörülen ölçme ve değerlendirme teknikleri (Ünite değerlendirmeleri, performans görevleri, 99

105 Tak, İ.; Adalar, H./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): projeler, vb.) kazanımları ölçmede yeterli olmaktadır. Üst düzey düşünme becerilerini ölçmeye yönelik çalışmalar rahatlıkla uygulanabilmektedir. Derse yönelik yazılı sınav soruları hazırlanırken soru yapıları kazanımlara uygun olarak hazırlanabilmektedir. Program öğrencilerin tüm yönleri ile değerlendirilmelerine olanak sağlamaktadır. Dersin öğretimiyle kazandırılması amaçlanan değer ve becerilerin ölçülebilmesi konusunda somut değerlendirmeler yapılabilmektedir. Öğrencilerin kişisel farklılıklarına yönelik farklı değerlendirme araç ve gereçleri uygulanabiliyor. Ünite sonlarında bulunan öz değerlendirme formları değerlendirme boyutunda gerçekçi sonuçlar alınmasını kolaylaştırmıştır. Değerlendirme çalışmalarında öğretmenlerin kişisel düşüncelerinin ön plana çıkmadığını ve değerlendirmeyi etkilemediğini düşünüyorum. 46. Değerlendirme süreci çok zamanımı alıyor. (VI. BÖLÜM) - BEKLENTİLERİ KARŞILAMA DURUMU - Katılma Dereceniz Değişen Yeni Yapısıyla T.C.İ.T.A. Dersi Öğretim Programı Beklentilerinizi Ne Oranda Karşıladı? (Bu soruya yeni programın aşağıda ifade edilen boyutlarına göre lütfen ayrı ayrı cevap veriniz) 47. Kazanım Boyutu Hiç Çok Az Kısmen Oldukça Tamamen 48. İçerik Boyutu 49. Uygulama (Eğitim Durumu) Boyutu 50. Değerlendirme Boyutu 100

106 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Yerel Yönetimlerin Ekonomik Etkinliği ve İlgili Faktörler Üzerine Teorik Bir Değerlendirme 1 Fatih Yüksel 2, Fehim Bakırcı 3, Aziz Kutlar 4 Özet Yerel yönetimlerin ekonomik etkinliği sağlayabilmeleri; her şeyden önce mevcut kaynaklarını daha iyi kullanabilmelerine, ürün ve hizmet geliştirme ve çeşitlendirme çabalarına, yenilikçi yönetim yaklaşımlarını uygulayabilmelerine, yönetsel bilgi ve deneyim alt yapısına vb. farklılık arz eden pek çok yönetsel değişkene bağlıdır. Bununla birlikte; yerel yönetim ölçeği, bölgesel farklılıklar, yönetsel kabiliyetler gibi faktörlerin de etkinlik üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Benzer şekilde gelir düzeyi, nüfus yoğunluğu, işsizlik, eğitim düzeyi gibi ekonomik ve sosyal faktörlerle etkinlik arasında da farklı ölçülerde etkileşim olduğu belirlenmiştir. Yerel yönetimlerin ekonomik imkanlarının yeterliliğinin yanı sıra, onları en uygun bileşimlerde kullanabilmeleri ve bu yönde kararlılık göstermeleri etkinliği artırırken; yönetim zafiyetleri, siyasal etkileşim ve popülist yaklaşımlar gibi faktörler de etkinliği olumsuz etkileyebilmektedir. Yerel yönetimlerin etkinlik analizleriyle ilgili en önemli sorunlardan birisi yönetsel olarak böyle bir değerlendirmenin gerekliliği ile ilgili anlayışın gelişmemiş olmasıdır. Önemli bir diğer sorun da analizlere elverişli bir istatistiksel veri tabanının oluşturulamamasıdır. Veri toplama konusunda en önemli sorunu, bürokratik engeller oluşturmaktadır. Bu engeller aşıldığında ve etkinlik değerlendirmesine yönelik anlayış değiştirilebildiğinde etkinlik ölçümleri kurumsal hale getirilebilecektir. Anahtar Kelimeler: Yerel Yönetim, Yerel Hizmet, Ekonomik Etkinlik, Yerel Yönetim Etkinliği, Ekonomik Etkinlik Faktörleri Economic Efficiency And Related Factors In Local Governments: A Theoritical Evaluation Abstract Several facts are closely depended on administrative varieties, such as; administrations sould use the present sources better, they should increase the varieties of products and and services, they should apply the innovative management. Furthermore, some factors like the scale of local governments, administative abilities, regional differences are very important on effectibility. Similarly, it was observed that there was a close interaction between some economic and social factors like, income level, population density, unemployment, education level, and effectibility. While along with the adequacy of economic possibilities of the local governments their being used them in most productive interactions and showing 1 IV. Kamu Yönetimi Sempozyumunda (2009 Bursa) sunulan bildirinin genişletilmiş halidir. 2 Prof.Dr. Gaziosmanpaşa Ü. İİBF Kamu Yönetimi Bölümü. fyuksel@gop.edu.tr 3 Doç.Dr. Gaziosmanpaşa Ü. İİBF İktisat Bölümü. fbakirci@gop.edu.tr 4 Prof.Dr. Sakarya Ü. İİBF İktisat Bölümü. akutlar2001@yahoo.com 101

107 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): determination in this way increase the efficiency; weaknesses in the administration, political interaction, populist approaches an affect the efficiency negatively. One of the most important problems about efficiency analyzes of local governments is to be unimproved administratively unimproved relevant concept about the necessity of this kind of evaluations. Another important problem is the inexistence of statistical database suitable for analyzes. Most important problem about collecting data comes from bureaucratic obstacles. Once these obstacles are surpassed and consideration about the assessment of efficiency is changed, efficiency calculation can be institutionalized. Key Words: Local Government, Local Service, Economic Efficiency, Local Government Efficiency, Factors of Economic Efficiency GİRİŞ Kentsel hizmet taleplerindeki artış, kamu hizmetlerinin niteliksizliğine ilişkin eleştiriler ve ulusalar arası politikalar, yerel yönetimleri kamu hizmeti sunumunda ön plana çıkarmaktadır. Beklentilere cevap üretebilmesi ve temel işlevlerini yerine getirebilmesi için yerel yönetimlerin yeniden düzenlenmesi, daha rasyonel çalıştırılması ve ekonomik gücünün artırılması gereklidir. Ekonomik gücünün artırılması ise, yeni kaynakların aktarılmasından önce mevcut kaynakların daha etkin kullanılmasına bağlıdır. Yerel yönetimler, toplumsal hizmetleri üretirken kullandığı kaynaklarını en optimum ölçekte kullanıp, ulaşılabilir en yüksek etkinlik düzeyine ulaşması gereken bir karar birimidir. Kaynakların etkin kullanımı; hem ulusal ve yerel kaynak kullanımı açısından hem de üretilen hizmetlerin kalitesi ve miktarı açısından önem arz etmektedir. Bu çerçevede ele alınan çalışmanın amacı, yerel yönetimlerin ekonomik etkinliğinin sağladığı faydaları belirleyerek, etkinliği sağlayacak faktörlerin neler olduğunu ve bunlara etki eden ne tür faktörlerin bulunabileceği teorik olarak tespit etmektir. Bu amaçla öncelikle yerel yönetimlerin artan önemi ve ekonomik etkinlik ilişkisine değinilecek ve ardından yerel yönetimlerin etkinlik ölçümünün amaçları ve sağladığı faydalar ortaya konmaya çalışılacaktır. Son olarak yerel yönetimlerin ekonomik etkinliğinin ölçümünde kullanılabilecek değişkenler ve etkinliğe etki eden faktörler belirlenmeye çalışılacaktır. I. YEREL YÖNETİMLERİN ARTAN ÖNEMİ VE EKONOMİK ETKİNLİĞİ Kamu hizmetlerinin üretim ve dağıtımında yerel yönetimlerin ön plana çıktığı ve çıkmaya devam ettiği görülmektedir. Bu durumda etkili olan sebeplerden birincisi, nüfusun kentlerde yoğunlaşması ve kent nüfusunun artmasıdır. Kentlerde nüfus yoğunluğunun artması, hizmet üretim ve dağıtımının kent düzeyinde özellikle belediyeler tarafından yerine getirilmesini gerekli kıldığı gibi, aynı zamanda yeni sorunları ve hizmet alanlarını gündeme getirmekte ve yerel yönetim iş yükünü artırmaktadır. Özellikle altyapı sorunları, 102

108 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): çevre kirliliği ve temizliği, sağlıklı barınma mekanları oluşturma, sosyal hizmetler, suç oranlarında artış, sosyal uyumsuzluk, sağlıklı içme suyu v.b. sorunlar ve hizmet alanları, giderilmesi gereken konular olmaktadır. İkinci sebep ise, kamu hizmetlerinin niteliksizliğine ilişkin eleştirilerdir. Gelir düzeyindeki iyileşmeler, toplumsal bilinçlenme, demokratikleşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak kamu hizmetlerinde nitelik arayışı artmaya başlamıştır. Kamu yönetiminin iş görme, yöntem, usul ve yapılarının değişmesine yönelik toplumsal tepkiler, merkeziyetçi yönetim geleneklerini yumuşatmış ve adem-i merkeziyetçi yönetim lehinde gelişmeleri güçlendirmiştir. Çünkü merkeziyetçi yönetim, kamu mal ve hizmetlerinin niteliksizliğinin temel sebebi olarak görülmektedir. Mal ve hizmetlerin ihtiyaçlarla örtüşmediği, hantallığa ve gecikmelere sebep olduğu ve dolayısıyla beklentilerin karşılanması olarak tanımlanabilen nitelik ya da kalitenin göz ardı edilmesi söz konusu olabilmektedir. Üçüncü sebep ise, neo liberal politikaların etkisi altında merkezi otoritelerin zayıflaması ve dolayısıyla kamu hizmetlerini yerine getiren temel kurumun daha çok yerel yönetimler olması ve kaçınılmaz olarak yerel yönetimlerin yetkilendirilmesidir. Dördüncü sebep ise, uluslar arası alanda benimsenen politikaların etkisi altında birleşme ve örgütlenme eğilimi, merkezi otoritelerin bazı yetkilerini uluslar arası örgütlere devredilmesini gündeme getirmiştir. Bu durum kamu hizmetlerinin üretim ve dağıtımında yerel otoriteleri ön plana çıkararak önemini artırmış, merkezi otorite karşısında güçlenmesini sağlamıştır. Bu güçlenmede uluslararası örgütlerin, yerel yönetimler lehine yetki artırılması yönündeki yönlendirmelerinin de etkisi bulunmaktadır (Banner, 2002:217, Shatkin, 2000:2360 ve Yüksel, 2004:29-30, ). Sözü edilen faktörlerin etkisi altında hemen bütün ülkelerde giderek ön plana çıkan ve iş yükü artan, genel olarak yerel yönetimlerin ve özelde de belediyelerin, yeniden düzenlenerek daha rasyonel hareket eden, özellikle ekonomik açıdan güçlendirilmiş kurumlar haline getirilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Yerel yönetimlerin ekonomik gücü, vesayetin boyutunu, merkezi yönetimle ilişkileri ve idari gücü de yakından etkilemektedir. Bir anlamda yerel yönetimlerin ekonomik açıdan güçlendirilmesi, idari açıdan da güçlendirilmesini ve vesayetin sınırlanarak özerkliğinin de artırılmasını sağlamaktadır. Ekonomik açıdan güçsüz olan yerel yönetimler, merkezi yönetimin ekonomik vesayetine daha çok ihtiyaç duymakta ve karar verme kabiliyeti zayıflayarak, ekonomik desteği veren merkezi yönetimin karar alma konusundaki etkinliği artmaktadır. Bu durumda merkezi yönetimin izin verdiği ve kaynak aktardığı oranda hizmet verebilen bir yerel yönetim sistemi ortaya çıkmaktadır. Yerel yönetimlerin ekonomik açıdan güçlendirilmesi, genellikle algılananın tersine, kaynak aktarmaktan öte, mevcut kaynakların etkin kullanımını gerekli kılmaktadır. Yerel yönetimlerin, kaynak aktarılmadan önce, mevcut kaynaklarının kullanım yöntemlerinin sorgulamasının yapılması 103

109 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kaçınılmaz olmaktadır. Bunu yapmadan önce yerel yönetimlerin ne kadar etkin çalıştıkları, yani etkinlik durumları, etkinlik konusunda yetersizlikler söz konusu ise sebepleri bilinmeli ve ona göre etkinsizlik sebeplerini ortadan kaldırılma yoluna gidilerek etkinlikleri artırılmalıdır. Görev ve sorumlulukları giderek artan, kamu hizmet üretim ve dağıtımında ön plana çıkan ve temel kurumlar haline gelen yerel yönetimlerin etkinliklerinin ölçülmesi ve varsa yetersizliklerin ortadan kaldırılması günümüzde ayrı bir önem arz etmektedir (Pina, 2001: ). Gelişmiş birçok ülkede, toplam kamu harcaması içinde yerel yönetim harcama oranlarının artması, konunun önemini vurgulayan bir diğer noktadır. Söz konusu etkinlik gerekliliği, mali denetimin sağlanması açısından da ayrı bir önem arz etmektedir. Vesayet denetiminin boyutlarından biri olan mali denetime katkı sağlanarak daha rasyonel bir denetim mekanizmasının kurulmasına imkan verilmektedir. Aksi halde büyük kamu kaynaklarını kullanan yerel yönetimlerin etkili bir kaynak denetim sistemi oluşturması zorlaşmaktadır. Üstelik vesayet denetiminin hukuka uygunluk açısından yapılması yöntemiyle istismarların önüne geçilebileceğini söylemek zordur. Dolayısıyla yerel yönetimlerin ekonomik etkinliklerinin kendi kendilerine önlemler alınarak artırılması yöntemi işletilmelidir. Yerel yönetimlerin etkinliğinin artırılmasının yerel kalkınma ve dolayısıyla ulusal kalkınma üzerinde de olumlu etkisi olduğu açıktır. Bir başka ifadeyle, ekonomik gelişmişliğin ve kalkınmanın sağlanabilmesinde etkinliğin ve dolayısıyla verimliliğin artırılması son derece önemlidir. Aynı zamanda ülkemizde vergilerin çokluğu ve giderek artması arasında genel olarak kamu yönetiminin özelde de yerel yönetimlerin etkinsizliği ve verimsizliği arasında ilişki olduğunu söylemek mümkündür (Mıhçıoğlu, 2003:390). Yerel yönetimlerin kullandıkları kaynakların etkinliğinin artırılması halinde, kamuda kaynak ihtiyacının azalmasına bağlı olarak vergilerin de azalması beklenir bir durum olacaktır. Bütün bunların sonucunda vatandaş memnuniyetinin artması ve kamu hizmetlerine yönelik eleştirilerin azalarak toplumsal desteğin güçlenmesine de katkı sağlanabilecektir. II. YEREL YÖNETİMLERDE ETKİNLİK VE ÖLÇÜMÜ AMAÇLARI - SAĞLADIĞI FAYDALAR İktisadi olarak sahip olunan kaynaklar ve mevcut üretim teknikleri; insanların arzu ettikleri bütün mal ve hizmetleri üretebilecekleri veya sınırsız ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri boyutta değildir. İktisatta kıtlık olarak tanımlanan bu sınırlılık mevcut kaynakların daha ekonomik ve etkin kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir. İktisat biliminin temel sorunu olarak ele alınan bu konu, iktisatçılar tarafından kıtlıktan kurtulma ve ekonomik başarı kriteri olarak yıllardır ele alınmakta ve etkinlik olarak ifade edilmektedir. Etkinlik; mal üretim birimleri için olduğu kadar, kamu ve özel hizmet üretim birimleri için de son derece önemli bir konudur. Son zamanlarda özellikle gelişmiş ülkelerde, kamu sektörü faaliyetlerinde etkinlik ve etkinliğin 104

110 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): iyileştirilmesi konularında artan bir ilgi söz konusudur. Çünkü kamu hizmetleri talebinde nitelik ve nicelik beklentileri giderek artmakta, buna karşılık kamu gelirleri ve kaynakları sınırlı kalmaktadır. Bu doğrultuda kamu hizmet birimlerinin örgütlenme yapıları ve mevcut etkinlik düzeyleri göz önünde bulundurularak, belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda, birimin başarısını ölçmeye uygun farklı ölçüm kriterleri ile bütüncül bir etkinlik ölçüm ve denetim sistemi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Verimlilik, tutumluluk, kalite, yenilik, hakkaniyet gibi performans kavramlarından birisi olarak etkinlik; ekonomik anlamda fiili çıktının potansiyel çıktıya oranı olarak tanımlanabileceği gibi, kaynakların tahsisi yönüyle belli bir miktar üretim faktörünün en optimum dağılımıyla maksimum miktarda mal veya hizmet üretilmesi olarak da tanımlanabilir (Bakırcı, 2006:83). Geniş anlamda amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesini ifade eden etkinlik, kamusal girişim, program veya projelerin hedeflerinin veya sonuçlarının ölçülebilir olduğu varsayımına dayanır. Bu yönüyle etkinlik, örgütün amaçlarına vurgu yaparken amaçlara ulaşma derecesini ölçer (Abid, 1998:17). Etkinlik, örgütlerin gerçekleştirdikleri faaliyetlerde daha önceden belirlenmiş amaçlar ve stratejik hedeflerin ne kadarına ulaşıldığını veya bir faaliyetin planlanan etkisiyle gerçekleşen etkisi arasındaki ilişkiyi gösteren bir performans ölçüsüdür. Yerel yönetimler açısından etkinlik, yerel hizmetleri halkın talep ve beklentileri göz önünde bulundurularak belirlenen hedefleri gerçekleştirebilecek doğrultuda sunmayı ifade etmektedir. Yerel yönetimler hedeflerini gerçekleştirebildikleri ölçüde başarılı kabul edilir ve etkinliklerinin yüksek olduğu ifade edilir (Yalçındağ, 192: 7). Etkinlik yerel yönetimlerde performans yönetiminin önemli unsurlarından birisidir. Çünkü, özellikle yerel yönetimler içinde en önemli yere sahip olan belediyelerde işlem ve faaliyetlerde verimlilik, kalite, tutumluluk, yenilik vb performans değerlendirmeleri yapılmış ve hatta bunlar sağlanmış olabilir, ama bunlar arsında etkinlik yani hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilemediği önemlidir. Örneğin belediyelerde altyapı hizmetlerini daha düşük maliyetle yapmış olmak ve harcamaları azaltabilmek önemli olmakla beraber, yeterli altyapının yapılıp yapılmadığı, daha modern ve sağlıklı bir kentsel yaşam için ne kadarlık bir altyapı hizmetinin sunulması gerektiğinin belirlenmesi daha da önemlidir. Etkinlik ölçümü için çeşitli kriterler göz önünde bulundurularak farklı yöntemler geliştirilmiştir. Etkinlik ölçümü temellerini üretim ve maliyet fonksiyonlarının analizlerinden almaktadır. Bu anlamda vurgu daha çok üretim etkinliği ve onun sonuçları üzerinedir ve sınır terimini çağrıştıran fonksiyonel uygulamalarıdır. Bu uygulamalar daha çok En Küçük Kareler istatistik regresyon modelleriyle yapılan tahminlere dayanır. Bu tahminler kısaca belirli bir bağımlı değişken ile çeşitli bağımsız değişkenler arasındaki varolduğu düşünülen ilişkilerin derecesini ve yönünü belirlemeye yönelik parametrik 105

111 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yaklaşımlardır. Ancak bu yaklaşımlar sınırlı ve homojen yapıdaki değişkenlerle tatminkar veya ortalama bir davranış düzeyini yansıttığı için etkinliği ölçme yeteneğine sahip değillerdir. Hedeflenen düzeyi belirlemedeki bu zafiyetleri nedeniyle ekonometrik yaklaşımlarla tahmin edilen fonksiyonel etkinlik ölçümleri yanılgılara yol açabilmektedir. Bu doğrultuda sınır üretim fonksiyonları ile modern sınır analizlerinin temelleri atılmaya başlanmış, istatistiksel ve ekonometrik ölçüm yaklaşımlarıyla beraber matematiksel programlama teknikleriyle de etkinlik ölçüm yöntemleri kullanılmaya başlanmıştır (Bakırcı, 2006:100). Modern teknikler arasında sınır fonksiyonlarının tahmininde veri zarflama analizi (VZA) gibi matematiksel temelli parametrik olmayan bir ölçüm tekniği oldukça sıklıkla kullanılmaktadır. Bu yaklaşım birden fazla ve homojen olmayan (farklı ölçüm birimleriyle ifade edilebilen) girdi veya çıktıların bulunduğu üretim alanlarında etkinliği ölçebilecek bir esnekliğe sahip olduğu için oldukça popülerdir. Bu ölçümle her bir birimin nispi etkinliği hesaplanırken amaç fonksiyonları ayrı ayrı optimize edilerek o karar birimine ait uygun küme belirlenmiş olur. Etkinliği ölçülecek olan birimleri birbirleriyle mukayese ederek en iyi gözleme sahip birimi referans (etkinlik sınırı veya hedef etkinlik) kabul eder ve diğer birimleri bu sınır değere göre değerlendirir. VZA da etkinlik sınırı varsayılan değil gerçekleşen bir gözleme dayanır. Etkinlik ölçümü sırasında değişkenler arasında fonksiyonel bir ilişkinin varlığını gerektirmediği için fonksiyonel ilişkinin yanlış kurulmasından doğabilecek hatalardan da uzaktır. Bu tür ölçüm tekniklerinde en önemli eksiklik karar birimlerine ait girdi ve çıktı verilerindeki eksiklikler ve hatalardır. Ayrıca seçilen girdi ve çıktı bileşenlerinin üretim dönüşümünü iyi temsil etmediği durumlarda hatalı sonuçlar elde edilebilmektedir. Ayrıca çok uç değerlere sahip birimlerin kullanılmasında sakıncalı sonuçlar doğurabileceği için bu tür birimlerin ayıklanmasında fayda vardır. Hipotez testleri çözümlemelerine uymayan VZA ile bulunan etkinlik değerleri nispi değerlerdir ve mutlak bir etkinlik ölçütünü de yansıtmazlar. Onun için veri setinin olabildiğince kapsamlı olmasında fayda vardır (Bakırcı, 2006:104). Herhangi bir kamu organizasyonunun hedeflerine ulaşma derecesi (etkinliği) birey, birim, süreç ve kurum boyutunda ölçülerek değerlendirilebilir. Bu tür bir değerlendirmenin temel amacı; Yerel yönetimlerin etkinliklerinin ve/veya etkinsizliklerinin kaynaklarını tespit etmek, Farklı mali, ekonomik, sosyal ve coğrafik çevrelerde bulunan yerel yönetimlerin etkinlikleri arasındaki farklılıkları ortaya çıkarmak, Yerel yönetimlerin etkinliğine etki eden faktörlerden yola çıkarak, etkinliği artırma veya iyileştirme önerileri geliştirmek, Kamu hizmetlerinde hedeflenen düzeye ulaşma başarısını belirleyerek, nitel ve nicel iyileştirme çabalarına yönelik bilgi elde 106

112 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): etmek ve hizmetlerden yararlanan tüketicilerin, vatandaşların ve diğer hizmet kullanıcılarının hizmetlere ilişkin sorgulayabilirliğini sağlamaktır. Bu amaçlar doğrultusunda yapılan değerlendirme ve ölçümlerle bir anlamda yerel yönetimlerin hangi hizmeti ne kadar, nasıl ve kim için üretmesi gerektiği bilgisine ulaşılmış olur. Yani yerel yönetimler ne için çalıştığının, neyi gerçekleştirmek istediğinin ve bu doğrultuda nasıl çalışacağının bilincine varmış olur. Dolayısıyla bir yerel yönetim, hizmetlerin mevcut düzeyde sürdürülüp sürdürülemeyeceği ve bunun maliyetinin ne olduğu, maliyetlerin düşürülmesi için ne tür çabaların gerçekleştirilmesi gerektiği, büyümenin sağlanması için ne tür hizmetlerin sunulması gerektiği, bütün bunları yaparken izlenen politikaların uygunluğunu veya daha uygun hangi politikaların izlenebileceği gibi davranış ve kararların rasyonelleştirilmesinde etkinlik ölçümünü önemli bir araç olarak kullanabilir. Bu değerlendirmeler sonucunda yerel yönetimler, mali kaynaklarını daha ihtiyatlı dolayısıyla daha etkin kullanabilir, hizmetlerin sunumunda hakkaniyet ilkelerine sadık kalabilir ve yüksek başarıya ulaşarak daha yüksek bir performans sergileyebilirler. Eğer sonuçlar amaçlara uygun düzeyde değilse, hizmet kalitesini ve çıktıları iyileştirmeye, kaynakları daha etkin şekilde tahsis edebilmeye ve kurum bütçelerini daha ekonomik kullanabilmeye çaba sarf ederler. Bütün bunlar yerel yönetimlerde hesap verilebilirliğin gelişmesi, personelin yüksek bir motivasyona ulaşması, hizmet sunulan kesimlerin yerel yönetime olan güveninin artması gibi pek çok faydayı da beraberinde getirmektedir. III. ETKİNLİĞİN ÖLÇÜMÜYLE İLGİLİ DEĞİŞKENLER Yerel yönetimlerin etkinliği sağlayabilmeleri; yeni kaynaklar oluşturmalarına, mevcut kaynaklarını daha iyi kullanabilmelerine, ürün ve hizmeti geliştirme ve çeşitlendirme çabalarına, çağdaş ve yenilikçi yönetim yaklaşımlarının uygulanabilmesine, yönetsel bilgi ve deneyim alt yapısına vb. farklılık arz eden pek çok değişkene bağlıdır. Yerel yönetimlerin iktisadi kaynaklarının yeterliliğinin yanı sıra onları en uygun bileşimlerde kullanılabilme kararlılığını gösterilmeleri etkinlik ihtimalini artırırken, yönetim zafiyetleri, siyasal etkileşim ve popülist yaklaşımlar etkinlikten uzaklaştırıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Yerel yönetimler; su ve kanalizasyon, altyapı, üstyapı (yol, donatı, bina park), ulaşım, imar ve fen işleri, çevre koruma, kontrol ve temizlik, cenaze hizmetleri, itfaiye, sivil savunma ve afet yönetimi, sağlık ve sosyal hizmetler, kültür, eğitim, sanat ve spor, denetim (zabıta) hizmetleri gibi yerel hizmetleri üreten birimlerdir. Bu hizmetleri üretirken, finansal kaynakların yanı sıra vasıflı/vasıfsız iş gücü ve sabit sermaye olarak değerlendirilen arsa, arazi, bina ve araçlar gibi farklı girdiler kullanabilmektedirler. Üretilen hizmetlerin bir kısmı yerel yönetimlere parasal olarak kaynak oluştururken diğer bir kısmı da sabit sermaye yatırımı olarak birikim oluşturmaktadır. Ancak yerel yönetimler 107

113 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ürettikleri hizmetlere karşılık gelir elde etme amacında olmayan sosyal amaçlı birimler olmakla birlikte, bu hizmetleri karşılığında bir gelir elde ettikleri de olmaktadır (Afonso, Fernandes, 2005: 3-41). Yerel yönetimlerin etkinliği incelenirken; öncelikle güvenilir bir veri setinin oluşturulması gerekmektedir. Veri seti oluşturulurken yerel yönetimler; bulunduğu coğrafi bölge, yönetim ölçeği (büyük şehir, şehir, ilçe gibi), nüfus yoğunluğu, kalkınmışlık düzeyi, gayri safi milli hasıla payı, istihdam düzeyi (işsizlik oranı, eğitim düzeyi gibi farklı kriterlere göre tasnif edilebilirler. Etkinlik analizinde kullanılan girdi ve çıktıların yanı sıra sayılan bu tasnif değişkenlerinin de etkinlikle ilgili değişkenler olarak analizlere katılması çeşitli amaçlara hizmet etmektedir. Ayrıca yerel yönetimlerle ilgili veriler; ekonomik (finansal), sosyal, siyasal, yönetsel ve çevresel faktörler gibi çeşitli faktörlere göre de tasnif edilebilir. Bu tasnif değişkenlerine ve sunulan hizmet alanlarına göre, yerel yönetimlerle ilgili olarak yapılmış olan etkinlik analizlerinde aşağıda sıralanan türden çeşitli bilgilerin kullanıldığı görülmüştür. İstatistiksel karakterli bu tür bilgiler hem etkinlik ölçümlerinde girdi veya çıktı olabilecek nitelikte hem de yerel yönetimlerin hizmet ölçeğini, kalitesini, çeşitliliğini tanımlayıcı türden verilerdir (Benito vd, -Toplam nüfus (yerel yönetim merkezinin) -Nüfus yoğunluğu (Km başına) -İstihdam ve işsizlik düzeyi -Toplam personel sayısı (memur, işçi, yönetici vb.) -İktisadi kalkınmışlık düzeyi -Gelir dağılımındaki yeri -Gayri safi milli hasılaya katkı payı -Fert başına milli gelir -Genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan paylar -Yerleşik nüfusun demografik özellikleri (Yaş, Eğitim, cinsiyet vb.) -Yerleşik nüfusun ülke nüfusuna oranı -Yerleşik olmayan nüfus (asker üniversite öğrencisi, turist, göçmen vb. nüfus) -Çalışanların eğitim düzeyi -Çalışanların yaş dağılımı -Hizmet alanının büyüklüğü (km 2 ) -Hizmet binalarının yüzey alanı (m 2 ) -Yolların uzunluğu (km) -Yeşil alanların miktarı (m 2 ) -Park ve bahçelerin yüzey alanları (m 2 ) -Kreş sayısı ve yararlanan çocuk sayısı -Huzurevi sayısı ve yararlanan sayısı -Aşevi sayısı ve yararlanan sayısı -Özürlüler için rehabilitasyon merkezleri ve yararlanan sayısı -Diğer sosyal amaçlı hizmet binalarının sayısı ve yararlananların sayısı (kadın koruma evleri, evsizler, sokak çocukları vb sosyal tesisler) -Yakacak yardımı alanların sayısı -Gıda yardımı alanların sayısı -Giyim yardımı yapılanların sayısı 108

114 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Nakit para ve burs alanların sayısı -Şehir içi kamu ulaşım araçlarının kat ettiği yıllık mesafe (km) -Trafik ışıklandırma sistemlerinin sayısı -Kamusal eğlence, spor ve sağlık alanlarının yüzölçümü (m 2 ) -Belediye otopark alanlarının yüzölçümü (m 2 ) -İçme suyu abone sayısı -İçme suyu boru hattı uzunluğu -Yıllık su tüketim miktarı ( m 3 ) -Toplanan Yıllık katı atık miktarı (ton) -Geri dönüşümü sağlanan katı atık miktarı (ton) -Yıllık atık su miktarı (m 3 ) -Atık su boru hattı uzunluğu -Yıllık Arıtılan atık su miktarı (m 3 ) -Yıllık kültürel, sosyal ve sportif faaliyet sayısı ( kongre, konferans, seminer, panel, gezi, konser, eğlence, sergi, fuar, panayır, festival, sportif faaliyetler vb.) -Toplam hane sayısı -Gecekondu sayısı -Yıllık yapılan denetim (zabıta vb.) sayısı -İmarla ilgili verilen yıllık ruhsat sayısı (inşaat, iskan, onarım vb.) -İş yeri açma ruhsat sayısı (yıllık) -Toplu taşıma hizmetinden yararlanan yolcu sayısı (yıllık) -Taşıt parkındaki araç ve iş makinesi sayısı -Halkla ilişkiler birimine gelen çağrı sayısı (yıllık) Ayrıca, finansal durumla ilgili aşağıdakilere benzer veriler de derlenebilir (Afonso, 2007): -Vergi gelirleri -Mal ve hizmet alım giderleri -Vergi dışı gelirler -Personel giderleri -Sermaye gelirleri -Faiz giderleri -Alınan bağış ve yardımlar -Cari transferler -Alacaklardan tahsilatlar -Sermaye giderleri -Sermaye transferleri -Borç verme -Sosyal güvenlik kurumu prim giderleri 109

115 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutkar, A. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): 50-74

116 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Yukarıda sıralanan verilerin bir kısmı girdi bir kısmı da çıktı olarak kullanılmak suretiyle etkinlik analizleri yapılarak birimlere ait rakamsal etkinlik skorlarına ulaşılmaktadır (Lim, 2007). Bu değişkenlere girdi ve çıktı karakterli pek çok farklı değişken de eklenebilir. Bütün bu değişkenlerin tamamının kullanıldığı geniş ve çok boyutlu analizlere rastlandığı gibi daha spesifik amaçlara yönelik çalışmalarda, amaca uygun girdi ve çıktıların kullanıldığı görülmektedir. Örneğin yerel yönetimlerin finansal etkinliğinin ölçüldüğü çalışmalarda daha çok finansal karakterli, parasal birimlerle ifade edilen değişkenler kullanılmaktadır. IV. ETKİNLİĞE ETKİ EDEN DEĞİŞKENLER Yerel yönetimlerin etkinlik düzeyi doğrudan kullanılan kaynaklarla ilgili olmakla beraber, bu düzeyin oluşumuna pozitif veya negatif anlamda etki edebilecek türden ekonomik sosyal, siyasal, yönetsel ve çevresel pek çok faktör vardır. Yapılan etkinlik analizlerinde bu faktörlerin etkinlik üzerindeki etkisi genellikle parametrik yaklaşımlarla belirlenmektedir. Bu yaklaşımlara göre; yerel yönetimlerin etkinlik skorları bağımlı değişken olmak üzere söz konusu değişkenler bağımsız değişken olarak alınmakta ve aralarındaki ilişkiler regrese edilerek bulgular değerlendirilmektedir. Yapılan analiz sonuçlarına göre elde edilen tahmin modelindeki parametrelere (etkinliğe etki ettiği varsayılan faktörlere) ait değerlerin işaret ve büyüklükleri, söz konusu bu faktörlerle etkinlik arasındaki ilişkinin varlığını, derecesini ve yönünü belirlemektedir. Ayrıca bu tür analizlerde ilave istatistiksel testler de yapılarak bu ilişkilerin anlamlı olup olmadığı veya ilişki derecesinin ne kadar güvenilir sonuçları yansıttığı da belirlenebilmektedir. Etkinlik analizleri yukarıda da ifade edildiği gibi genel ekonomik etkinlik analizi şeklinde yapılabildiği gibi, mali etkinlik, maliyet etkinliği, harcama etkinliği, ölçek etkinliği, tahsis ve teknik etkinlik gibi spesifik etkinlik analizleri şeklinde de yapılabilmektedir. Söz konusu araştırmalarda genel olarak; yerel yönetim ölçeği, bölgesel farklılıklar, yönetim kabiliyetleri gibi faktörlerin etkinlik üzerinde etkili faktörler olduğu, işsizlik, eğitim, nüfus yoğunluğu gibi faktörlerle etkinlik arsında farklı ölçülerde etkileşim olduğu belirlenmiştir. Bu anlamda çeşitli amaçlarla yapılmış etkinlik çalışmalarında etkinliğe pozitif veya negatif anlamda etki ettiği belirlenen veya etkinliği artıran veya azaltan diğer bazı faktörler de aşağıda belirtilmiştir. - Mali performansa dayalı bir mali transfer politikası belediyelerde mali etkinliği olumlu ölçüde etkilemektedir ve bu tür politikalar belediyeleri mali performanslarını artırmaya zorlayıcı bir faktördür (Sağbaş vd., 2006). - Bir ilin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi yerel yönetimlerin mali etkinliğinin en önemli belirleyicilerinden birisidir. Gelişmişliğe bağlı olarak gelirlerin artması veya harcamaların azalması yerel yönetimleri daha etkin davranmaya yöneltir (Sağbaş vd., 2006). 110

117 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Politik yapılanma ve demokratik katılımcılık uygulamaları, bütçe düzeyi ve mali kapasite etkinlikle ilişkili faktörlerdir. Özellikle yüksek mali kapasite ve yerel yönetim meclislerindeki parti çeşitliliği etkinliğin düşük olmasına neden olan faktörlerdendir. Ayrıca, merkezileştirilmiş bir bütçeleme sistemi ve bunun oluşturacağı bürokrasi düşük etkinlikle birlikte ifade edilebilir (Borge, vd., 2008). - Yerel yönetimlerde profesyonel yöneticiler ve yüksek oyla seçilmiş yöneticilerden ziyade, çok sayıda eğitim düzeyi yüksek yöneticilerin istihdamı yerel yönetim hizmetlerinde etkinliği önemli ölçüde iyileştirmektedir. Kentsel hizmetlerin büyük bir çoğunluğunun etkin olmayan bir düzeyde yapılabildiği, özellikle varoş türü bir gelişim stratejisini uygulayan yönetimlerin hizmetlerinin büyük oranda etkinsiz olduğu söylenebilir (Moore, vd., 2003). - İldeki istihdam düzeyinin yüksek olması, nüfus yoğunluğunun artması (bir Kore şehrinde e kadarki nüfus yoğunluğunda) etkinliği yükseltmektedir (Lim, 2007). - Daha düşük harcamaya ve bağımsız gelir kaynaklarına sahip yerel yönetimler daha etkindir(lim, 2007). - Yerel seçimlerdeki oy dağılımının ve belediye başkanının politik tercihinin etkinlikle etkileşimi oldukça zayıftır (Lim, 2007). - Yerel yönetimlerde kamu görevlilerinin sayısındaki artış etkinliği azaltıcı bir faktördür (Lim, 2007). - Etkinliği artıran faktörler arasında daha küçük ölçekli bir yönetim, şehir yönetimleri arasındaki rekabet, yönetim sürecindeki elde edilen ölçek ekonomileri, bağımsız gelir kaynakları ve benchmarking uygulamaları gibi pek çok performans kriteri de sayılabilir (Lim, 2007). - Yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerin yeterlilik ve kalite düzeyi, hizmet sunumunun sıklığı ve hizmet birimlerindeki makineleşme düzeyi gibi faktörlerin de etkinlik üzerinde etkili olabilecek faktörler olduğu belirlenmiştir (Warthington, Brain, 2001). - Yerel vergi gelirlerinin yüksekliği, yetişkin yerleşik nüfusun ve yerleşik olmayanların eğitim düzeyinin yüksek olması, ticari potansiyelin ve faaliyetlerin yoğun olması, gelirler içerisinde ücret gelirlerinin yüksek payı, harcamalar içerisinde yatırımların yüksek payı, yüksek öğrenime ayrılan payın yüksek olması, üretkenliğin en yüksek düzeyde olduğu yaş grubundaki çalışanların sayısının fazla olması, kentsel yapılaşma düzeyinin yüksek olması gibi faktörler yerel yönetimlerin etkinliği üzerinde pozitif etkiye sahiptirler. Fert başına düşen gelir düzeyinin ve vatandaşların servet birikimlerinin yüksekliği, fert başına ayrılan transfer ödemelerinin yüksekliği, yüksek işsizlik düzeyi, yoğun nüfus, varoş türü yerleşim yerlerinin yoğunluğu, çalışanların ücret düzeyinin yüksek olması ve diğer belediyelerden satın 111

118 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): alınan hizmetlerin payının büyüklüğü gibi faktörler de etkinlik üzerinde negatif etkiye sahip faktörlerdir (Afonso, Fernandes, ). - Bütün bu ifade edilenlerin ötesinde yerel yönetimlerin sundukları hizmeti bir ürün olarak değerlendirip, onu geliştirme ve çeşitlendirme çabaları, yenilikçi yönetim yaklaşımlarının uygulanabilmesi, yönetsel bilgi ve deneyim alt yapısına ve benzeri farklılık arz eden pek çok değişkene bağlı olarak da etkinlik düzeyi yükseltilebilir. Yukarıda etkinlik üzerinde etkili olabilecek türden ekonomik, sosyal ve çevresel bazı faktörlerden söz edilmiştir. Ancak dolaylı olarak etkinlik üzerinde etkili olabilecek türden bazı yönetsel faktörlerin de varlığı göz önünde bulundurulmalıdır. İlk bakışta ekonomik gibi görünmeyen bu faktörler - doğrudan olmasa da- kaçınılmaz olarak bir israfa sebep olmakta ve kamu kurumlarının ekonomik etkinsizliğine yol açmaktadır. Yerel yönetimlerde; merkeziyetçi yapılanma, yönetimde gizlilik, personel alma ve yerleştirmede yetersizlikler, personel değerlendirme sistemindeki eksiklikler, bürokratik örgütlenme modeli, halk katılımındaki yetersizlikler, çalışanların halka karşı sorumlu olmaması, siyasetle yönetimin birbirinden ayrılması gibi bazı faktörler etkinsizliğe sebep olan yönetsel faktörlerden bazılarıdır. Kamu yönetimi sisteminde benimsenen merkeziyetçi yapılanma, kamu politika oluşum ve uygulamasının tek merkezde toplanmasına ve devamında önemli bazı sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bunlardan en önemlisi kırtasiyeciliktir. Tek merkezle haberleşme ve yazışma gerekliliği kaçınılmaz olarak kırtasiyeciliğe, sözlü haberleşme yerine daha fazla yazılı haberleşmeye, kuralların ve prosedürlerin artmasına, zaman kayıplarına sebep olmaktadır. Bu durumda idarenin temel işlevlerini ve amaçlarını yerine getirmesi ve vatandaş ihtiyaçlarının zamanında karşılanması zorlaşmaktadır. Bu durum aynı zamanda, kaynakların israfına ve etkinsiz kullanımına sebep olmaktadır. Merkeziyetçilik, sistem düzeyinde olduğu gibi örgütsel anlamda da gündeme gelmektedir. Konunun yerel yönetimler açısından etkisi ise, merkezi yönetim karşısında yerel yönetim sisteminin gücünün zayıflaması ve temel işlevlerini yerine getirememesi noktasında ortaya çıkmaktadır. Yönetimde gizlilik; kamu gücünün, kamu yararının dışında kişisel yararlar için kullanımının önünü açan ve bir anlamda patronaj ilişkilerini teşvik eden bir ortam oluşturmaktadır. Bu ilkenin benimsendiği kamu yönetimi sistemlerinde kamuoyuyla bilgi ve belge pek fazla paylaşılmaz. Böyle bir ortam yasa dışı ya da yasal gibi görünmekle birlikte, özel yararlara hizmet etmeye, sonuçta kamu kaynaklarının israfına neden olabilmektedir (Eken, 2004:573). Kamu yönetimi sisteminde benimsenen gizlilik ilkesinin olumsuz yansımalarının, merkezi yönetime oranla yerel yönetimlerde mekansal yakınlık sebebiyle daha az olacağı beklense bile, yerel düzeyde etkili olmadığı 112

119 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): söylenemez. Sonuç itibariyle bu tür bir yapılanmada, kaynakların gerçek anlamda kamu yararı için ve önemliden önemsize doğru optimum düzeyde etkin kullanıldığını ileri sürmek oldukça zordur. Kamuda personel alımında iş analizleri yapılarak iş tanımları ve iş gereklerinin belirlenmediği durumlarda ideal bir işe alma ve yerleştirme sistemi kurulamamış olmaktadır. İş gereklerinin ve niteliklerinin belli olmadığı bir personel sisteminde, işe uygun eleman seçimi mümkün olmayacaktır. Bir anlamda iş gerekleri ile personelin nitelikleri arasında uyum sağlanamayacaktır. Dolayısıyla iş gerekleriyle farklılaşmış bir personel alım sisteminde işin gereğinin yerine getirilememesine bağlı olarak kaynak kullanımda ciddi israfların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Böylesi personel sisteminde, statü koruma ve değişime direnç gösterme eğilimine bağlı olarak etkinlik artırıcı önlemlerin uygulanması da zorlaşmış olacaktır. Genel olarak kamu personel sisteminde çalışanla çalışmayanı ayırt etmeye yönelik bir personel sisteminin olmaması, belki de en önemli etkinsizlik nedenlerinden birisidir. Bu tür bir personel sisteminde, gerçek anlamda çalışanlardan yararlanılmasının güçleşmesi ve daha az sayıda personelle yapılacak işlerin çok daha fazla sayıda personelle yapılması kaçınılmaz bir durumdur. Aynı zamanda çalışmayan personelin ödüllendirilmesi ve çalışan personelin cezalandırılması da beklenir bir diğer durum olmaktadır. Oysa yapılan yatırımdan çok daha fazlasını geri veren tek üretim faktörünün insan olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Sonuçta insan kaynaklarının daha etkin kullanımıyla ekonomik etkinliğin artırılabilme imkanı kaçırılmış olmaktadır. Max Weber in ortaya koyduğu ve ideal bir örgüt yapısı olduğunu iddia ettiğ bürokratik örgütlenme modelinde, hiyerarşi, disiplin, kurallara bağlılık, gayrı şahsilik ön plandadır. Bu model, günümüz şartlarında etkinsizliğin ve verimsizliğin sebebi olarak görülmektedir. Aşırı disiplin ya da kuralcılık, insan kaynaklarının ihmaline ve yeterince yararlanılmamasına sebep olduğu gibi aynı zamanda sadece emirlerin yerine getirilmesi ya da mevzuatın arkasına sığınılması yoluyla istismar sebebi olarak kullanılabilmektedir. Dolayısıyla böyle bir örgüt modelinde etkinlikten söz edilmesi oldukça zordur. Yerel yönetim politikalarının oluşum süreçlerine halkın katılımına izin verilmemesi, ihtiyaçların yanlış belirlenmesi ve ihtiyaç duyulmayan mal ve hizmetlerin üretilmesine neden olabileceği için, zaten kıt olan kaynakların israfına sebep olmaktadır. Oysa yerel yönetimleri merkezi yönetimden ayıran temel noktalardan birisi, halka yakınlığı sebebiyle halkın düşünce, emek ve kaynak gücünden yararlanılmasını sağlamaktır. Bu özellik doğru ihtiyaçların üretilmesi ve dağıtılmasına katkı sağlayarak ekonomik etkinliği de artırabilmektedir. Kamu yönetimi sisteminde çalışanların kendilerini atayan siyasilere karşı sorumlu kılınıp kılınmamalarını da etkinlikle ilişkilendirmek mümkündür 113

120 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): (Çevik, 2004:288). Bu durum, esas olarak hizmetin üretilmesi gereken kesim olan halkın ihtiyaçlarının ikinci plana itilmesine sebep olmaktadır. Sonuçta yine ihtiyaç dışı üretim ya da temel ihtiyaçlar yerine ikincil nitelikli ihtiyaçların karşılanmasına yönelik hizmetler üretilerek kaynakların etkinsiz kullanımı söz konusu olabilir. Siyasetle yönetimin birbirinden ayrılması, karar vericiler olan siyasilerle uygulayıcılar olan kamu yönetiminin, yani yürütmenin kendi alanlarına odaklanmasına sebep olmaktadır. Bir başka ifadeyle yürütme, sadece politikaları uygulaması gereken kesim olarak görüldüğü için, görüş ve fikirlerinin alınması ve söz hakkı verilmesi imkanı ortadan kalkmaktadır. Böylece yürütme siyaset karşısında güçlendiği gibi düşünce gücünden de yararlanılamamaktadır. Sonuç itibariyle uygulayıcıların önemli olabilecek görüşleri alınamadığı için, ihtiyaçlarla uyumlu olmayan bir hizmet üretimi gerçekleşmektedir. Dolayısıyla rasyonel bir hizmet üretilmesine katkı sağlayabilecek bir güç ihmal edilerek, ekonomik kaynakların etkin kullanılamamaktadır. Bu durum aynı zamanda bürokrasiyi sorumluluktan kurtararak, ihtiyaçlarla uyumsuz mal ve hizmet üretim ve dağıtımında hesap verme imkanını da ortadan kaldırmaktadır (Kılavuz ve Yılmaz, 2005:297). SONUÇ Yerel yönetimler; toplumsal hizmetleri üretirken kaynaklarını optimum ölçekte kullanarak en yüksek etkinlik düzeyine ulaşması gereken önemli kamusal karar birimlerinden biridir. Yerel yönetimlerin kaynaklarını etkin kullanmaları; hem ulusal ve yerel kaynak kullanımı açısından hem de üretilen hizmetlerin kalitesi ve miktarı açısından büyük bir önem arz etmektedir. Yerel yönetimlerin etkinliği sağlayabilmeleri; yeni kaynaklar oluşturmalarına, mevcut kaynaklarını daha iyi kullanabilmelerine, ürün ve hizmeti geliştirme ve çeşitlendirme çabalarına, çağdaş ve yenilikçi yönetim yaklaşımlarını uygulayabilmelerine, yönetsel bilgi ve deneyim alt yapısına ve benzeri pek çok değişkene bağlıdır. Etkinlik yerel yönetimlerde performans yönetiminin önemli unsurlarından birisidir. Çünkü, özellikle yerel yönetimler içinde en önemli yere sahip olan belediyelerde işlem ve faaliyetlerde verimlilik, kalite, tutumluluk, yenilik gibi değerlendirmelerden ziyade hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilemediği yani etkinlik daha önemlidir. Amacı kamu hizmetlerinde hedeflenen düzeye ulaşma başarısını belirleyerek, nitel ve nicel iyileştirmelere yönelik bilgi elde etmek ve hizmetlerden yararlanan tüketicilerin, vatandaşların ve diğer hizmet kullanıcılarının hizmetlere ilişkin sorgulayabilirliğini sağlamak olan etkinlik düzeyi, doğrudan kullanılan kaynaklarla ilgili olmakla beraber, bu düzeyin oluşumuna pozitif veya negatif anlamda etki edebilecek türden ekonomik sosyal, siyasal, yönetsel ve çevresel pek çok faktöre de bağlıdır. 114

121 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Yerel yönetimlerde etkinsizliğin sebepleri belirlenerek gidermeye yönelik rasyonel politikalar geliştirilebilir. Etkinsizliğin kaynağına göre ekonomik, sosyal, siyasal, yönetsel ve çevresel öneriler belirlenebilir. Ayrıca etkinsizliğin azaltılması konusunda alınabilecek önlemler genelde kamu yönetimi ve özelde de yerel yönetim sisteminde yapılması gereken bazı değişiklikleri de içerebilir. Yerel yönetimlerde etkinsizliği gidermeye yönelik yönetsel önerilerden bazıları aşağıdaki gibi ifade edilebilir: - Ademi merkeziyetçi yapılanmanın güçlendirilmesi ve hem kamu yönetimi sisteminde hem de örgütsel anlamda merkeziyetçiliğin zayıflatılması, - Kamu yönetimi ve dolayısıyla yerel yönetim sisteminde yönetimde açıklık ilkesinin benimsenmesi, - Açıklığın bir uzantısı olarak yerel yönetimlerle ilgili politikaların oluşum ve uygulama sürecine halkın katılımı sağlanarak, yerel yönetimlerin temel işlevlerinden biri olan halk gücünden yararlanılması, - Kamu hizmetlerinin üretim ve dağıtımında, teknolojiden, yenilik ve açıklıktan bütün süreçlerde yararlanılması, - Personel istihdam politikalarında ve çalışma sistemlerinde düzenlemeler yapılması, bunun için de öncelikle iş analizlerinin yapılması ve buna bağlı olarak iş gereklerinin ortaya konulması gerekmektedir. Ayrıca objektif ve etkili işleyen bir personel değerlendirme sisteminin kurulması da önemli bir düzenlemedir. Yerel yönetimlerin etkinlik analizleriyle ilgili en önemli sorunlardan birisi yönetsel olarak böyle bir değerlendirmenin gerekliliği ile ilgili anlayışın gelişmemiş olmasıdır. Ayrıca etkinliği belirlemeye ve gidermeye yönelik çabaların da yeterince desteklendiği söylenemez. Önemli bir diğer sorun da analizlere elverişli bir istatistiksel veri tabanının oluşturulamamış olmasıdır. Veri toplama konusunda karşılaşılan en önemli sorun, bürokratik engellerdir. Bu engeller aşıldığında ve etkinlik değerlendirmesine yönelik anlayış değiştirilebildiğinde etkinlik ölçümleri kurumsal hale getirilebilecektir. Bu durum sonuçta, önemli boyutta toplumsal kaynak kullanan yerel yönetimlerin etkinliği doğrultusunda atılmış rasyonel bir adım olacaktır. KAYNAKLAR Abid, N., (1998), Performans Denetiminde Pakistan ın Deneyimi Üzerine Bir Yaklaşım, Çev: Derya Kubalı, Sayıştay Dergisi, No 29, ss Afonso, A., Fernandes, S., (2005), Assessing and Explaining the Relative Efficiency of Local Government: Evidence for Portuguese Municipalities, Working Papers, 2005/19, Depertmant of Economics at the School of Economics and Management (ISEG), Technical University of Lisbon. 115

122 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Afonso, A., Fernandes, S., (2007), Assessing and Explaining the Relative Efficiency of Local Government, The Journal of Socio-Economics, 621, pp Bakırcı, F., (2006), Üretimde Etkinlik ve Verimlilik Ölçümü, Veri Zarflama Analizi, Teori ve Uygulama, Atlas Yayınları, Ankara. Banner, G., (2002), Community Governance and The New Central-Local Relationship, Oxford. Benito, B., Bastida, F., Garcia, J.A., The Determinant of Efficiency in Municipal Governments, ( ). Borge, L.E., Falch, T., Tovo, P., (2008), Public Sector Efficiency: The Roles of Political and Budgetary Institutions, Fiscal Capacity and Democratic Participation, Public Choice, Springer Vol. 136(3), pp , September. Çevik, H. H., Türkiye de Kamu Yönetimi Sorunları, Seçkin Yayınları, Ankara, Eken, M., (2004), Yerel Yönetimlerde Açıklık, Yerel Yönetimler Kongresi, Çanakkale Üniversitesi Sempozyumu, Biga. Eken, M., (2005), Yönetimde Şeffaflık:Teori ve Uygulama, Sakarya Kitabevi. Kılavuz, R., Yılmaz A., (2005), Etkinlik ve Verimlilik Olguları Perspektifinde Kamu Yönetiminde Etkililiğin Bileşenleri, Teoriden Pratiğe Kamu Yönetimi: Yaklaşımlar, Sorunlar ve Metodlar, (Ed.) N.Talat Arslan, Aktüel Yayınları. Lim, J.D., (2007), A Comparative Study of Performance Measurement in Korean Local Government Using DEA and Stochastic Frontier Analysis, Thesis of Dr., The University of Texas at Arlington. Mıhçıoğlu, C., (2003), Kamu Yönetiminde Verimlilik, Türkiye de Kamu Yönetimi, (Ed.) Burhan Aykaç v.d., Yargı Yayınları, Ankara. Moore, A., Nolan, J., Segal, G., (2003), Putting Out the Trash: Measuring Municipal Service Efficiency in U.S. Cities, Working Paper, http//papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_ Pina, V., Torres, L., (2001) Analysis of the Efficiency of Local Government Services Delivery, An Application to Urban Public Transport, Transportation Research, Part A, 35, Sağbaş, İ., Çalışkan, A., Gürler H., G., (2006), Türiye de Belediyelerde Mali Performansın Ölçümü, 5. Uluslararası Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 3-5 Kasım, Kocaeli. Shatkin, G., (2000), Obstacles to Empowernent: Local Politics and Civil Society in Metropolitan Manila, the Philippines, Urban Studies, Vol. 37, No: 12. Warthington, A., Brain, D., (2001), Measuring Efficiency, in Local Government: An Analysis of New South Wales Municipalities 116

123 Yüksel, F.; Bakırcı, F.; Kutlar, A./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Domestic Waste Management Function, Policy Studies Journal, 29(2), pp Yalçındağ, S., (1992), Çağdaş Belediye, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 1, sayı 1, ss Yüksel, F., (2004), Çağdaş Kent Yönetimi ve Yönetici Vizyonu, Detay Yayınları, Ankara. 117

124 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Meslek Liselerinde Çalışan Öğretmenlerin Tükenmişlik Düzeyleri (Tokat İli nde Bir Araştırma ) Fatih Karcıoğlu 1, Bekir Korkat 2 Özet Tükenmişlik sendromu insanda ortaya çıkan fiziksel ve duygusal bitkinlik, duyarsızlaşma, kişisel başarının azalması, uzun süren yorgunluk, umutsuzluk duyguları şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı zamanda hayata, yapılan işe ve diğer insanlara karşı gösterdiği olumsuz tutumları kapsamaktadır. Bu araştırmanın amacı öğretmenlerdeki tükenmişlik düzeyini ölçmektir. Yapılan anket çalışmasında, meslek lisesi öğretmenlerinin tükenmişlik düzeyleri ve demografik değişkenlere göre farlılıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma verileri Tokat taki meslek liselerinde çalışan 172 öğretmenden Maslach Tükenmişlik Ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Tükenmişlik, Öğretmenler, Maslach Tükenmişlik Ölçeği Burnout Level of Teachers That Have Been Working In Vocational High Schools In Tokat Abstract Burnout is defined by physical and emotional exhaustion, depersonalization, reduction of personal accomplishment, long lasting tiredness, feelings of hopelessness. Also it include of negative attitudes towards to life, other persons and occupation. The purpose of this study is to measure the levels of burnout among teachers. In the survey, the burnout levels of teachers, the differences of burnout levels as to demografic variables are determined. Data of research were obtained by using Maslach Burnout Inventory (MBI) from 172 teachers that have been working in vocational high schools in Tokat. Key Words: Burnout, Teachers, Maslach Burnout Inventory I- GİRİŞ Freudenberger in 1974 te yaptığı tanımlamaya göre tükenmişlik başarısızlık, yıpranma, gücün ve enerjinin azalması, bireyin iç kaynaklarında tükenmedir (Burke, Richardsen, 2001:329) Jackson ve Maslach ın (1981) yaygın olarak kullanılan tanımlamasına göre tükenmişlik işi gereği yoğun duygusal taleplere maruz kalan ve sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda olan kişilerde görülen fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duygularının, yapılan 1 Doç. Dr. Atatürk Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü (Yönetim ve Organizasyon), Erzurum. 2 Atatürk Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü (Yönetim ve Organizasyon) Doktora Programı, Erzurum. 118

125 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): işe, hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması ile oluşan üç boyutlu bir sendromdur (Maslach ve Jackson, 1981). İnsanlara doğrudan hizmet verilen mesleklerde tükenmişliğin daha yoğun olduğu görülmüştür. İnsanlara karşı olan sorumluluğun diğer mesleklere oranla daha fazla olması çalışanların tükenmişliğe daha çok maruz kalmasına neden olmaktadır. (Polatçı, Ardıç ve Tınaz, 2007). Pines ve Aronson a göre tükenmişlik, bir şevk, enerji, idealizm, perspektif ve amaç kaybıdır ve sürekli strese, umutsuzluğa, çaresizliğe ve kapana kısılmışlık duygularına neden olan fiziksel, duygusal ve zihinsel bir tükenme durumudur (Pines ve Aronson, 1988, akt. Çapri, 2006). Tükenmişlik en yalın haliyle ruhsal ve fiziksel açıdan enerjinin tükenişi şeklinde tanımlanabilir (Sürgevil, Budak,2006). Freudenberger ve Richelson a göre (1980) tükenmişlik, bireylerin kendilerine kararlı bir şekilde karizmatik, dinamik, tükenmez ve süper-becerikli kişiler olarak inandıklarında gelişmektedir (Schafueli, Enzmann,1998) Tükenmişliğin sebebi kişisel ya da iş yeri kaynaklı olabilir. Yaş, medeni durum, çocuk sayısı, işe bağlılık, kişisel beklentiler, güdülenme, iş doyumu, gibi pek çok etken bireysel nedenler olarak gösterilebilir (Polat ve ark., 2009) Stres ile tükenmişlik arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Stresli bireyde bir dengesizlik durumu söz konusudur. İlerlemiş safhada kişinin fiziksel ve zihinsel sağlığında kayıplara yol açar ve birey için gelişen olaylar kontrol dışıdır. Sonunda tükenmişlik sendromu vardır (Kayabaşı, 2008). Tükenmişlikle ilgili olan bir diğer değişkende bireylerin kişilik özellikleridir. Aynı iş çevresinde bulunan bazı insanlar yaptıkları işten doyum alırlarken, diğerlerinin aynı doyumu yaşamamalarının bir nedeni olarak kişilik öne sürülmektedir.(akçamete, Kaner ve Sucuoğlu, 2001:10-14) Schutte vd., tükenmişliğin hemşireler, öğretmenler, avukatlar, gardiyanlar gibi hizmet verdiği insanlarla sürekli ve yoğun bir etkileşim içinde olan profesyonellerde özellikle geliştiğini belirtmektedir (Köse, Gülova, 2006) Zaman içerisinde yoğunlaşan rekabet koşulları ve gelişen teknolojinin çalışma şartları üzerindeki olumsuz etkisi ile tükenmişlik sendromu günümüz iş dünyası için önemli bir sorun haline gelmiştir (Ardıç, Polatçı, 2009). Genel olarak çalışma stresinin bir biçimi olarak tanımlanan tükenmişlik, işi insanlarla olan kişiler arasında ortaya çıkan duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarının azalması sendromudur (Maslach ve Jackson, 1985). Stres; iş yerinde veya çevrede yer alan, sağlığa zararlı olaylar ve durumlardan oluşan belirtileri kapsar ve organizma üzerinde kalp ve sindirim sistemi sorunları, uyku problemleri, ağrılar gibi değişik fiziksel belirtilerle kendisini gösterir. Bu belirtiler bertaraf edilemezse sorunlar daha da ağırlaşır ve bireyde bitkinlik aşaması başlar ki bu durumda baş ağrıları, ülser, tansiyon gibi 119

126 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): dönüşü olmayan bir takım organik bozukluklarla karşılaşılabilir (Şimşek, Akgemci, Çelik,2001: ). Stresin çevresel, örgütsel, bireysel faktörler sonucunda yaşanmasıyla birlikte birey üzerinde değişik etkiler meydana gelir. Bunlar fizyolojik (baş ağrıları, tansiyon ve kalp hastalıkları gibi), psikolojik (kaygı, depresyon, iş memnuniyetsizliği gibi), davranışsal semptomlar ( verimsizlik, işe devamsızlık, iş kapasitesinde azalma gibi) olarak görülür (Robbins, 1998:655). Stresli ortamdaki bireylerin en çok karşılaştıkları belirti uykusuzluk ve uyku düzensizliğidir. Stres kaynaklı uyku bozuklukları kaygı düzeyinin yükselmesine ve bundan dolayı sinir sisteminin bozulmasına neden olur (Şimşek, 2001:299). Stres öğretmenler arasında önemli sorunlardan biridir. Dolayısıyla öğretmenlerde tükenmişlik, yaygın görülen ve sadece öğretmenlerde değil ülkenin eğitim sisteminde de sorunlara yol açan bir durumdur (Kırılmaz, Çelen, Sarp, 2003). Tükenmişlikle ilgili günümüzde en yaygın kabul gören tanım, Maslach Tükenmişlik ölçeğini geliştiren Christina Maslach a aittir. Maslach ve Jackson tükenmişliği bir psikolojik sendrom olarak tanımlamaktadır. Bu sendrom duygusal tükenme (yıpranma, enerji kaybı, tükenme, güçsüzlük ve yorgunluk), duyarsızlaşma (hizmet verilenlere karşı olumsuz veya uygun olmayan tutumlar, idealizmin kaybolması ve huzursuzluk) ve kişisel başarının azalması (iş veriminde düşüş ve kapasitenin azalması, düşük moral, işi bırakma ve işini başarmadaki yetersizlik) şeklinde üç boyutlu olarak ifade edilmektedir (Maslach,1999:215). Maslach ın tükenmişlik modeli aşağıdaki gibi gösterilebilir: + Duygusal tükenme + Duyarsızlaşma Kişisel başarı (Ardıç, Polatçı 2009). Cherniss (1980) tükenmişliğin üç aşamalı olduğunu belirtmiştir: Birinci aşamada iş taleplerini karşılamaya çalışan bireyin iç kaynaklarında bir dengesizliğin ortaya çıkması (stres), daha sonra bu dengesizliğe endişe, gerilim, yorgunluk ve bitkinlik gibi duyguların kısa vadeli olarak eklenmesi (gerilim) ve son aşaması ise tutum ve davranışlarda bir değişimin görülmesidir (Burke, Richardsen, 2001:329). Cordes ve Dougherty (1993) bu kavramı şu şekilde özetlemiştir: (a) başarısız olma, yıpranma, bitkinlik, (b) yaratıcılığın kaybı, (c) işe bağlılığın kaybolması, (d) hizmet verilenlerden, iş arkadaşlarından, işinden ve kurumundan soğuma, (e) kronik strese karşı verilen bir tepki, (f) rahatsız edici fiziksel ve duygusal belirtilerle ilişkili olarak, kişinin kendisine ve hizmet verdiklerine karşı uygun olmayan davranışların sergilenmesi sendromudur (Cooper, Dewe, O Driscoll, 2001:81-85). Storlie ye (1979) göre tükenmişlik; bireyin ters giden bir şeylerin varlığını fark etmesi ve buna inanmayı reddetmesi durumunda gelişir. Yaşanan 120

127 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): tükenme ile normal günlük olaylar karşısında sürekli bir ümitsizlik ve karamsarlık oluşmaya, enerji tükenmeye başlar. (Çam, 1992). Suran ve Sheridan (1985) ise tükenmişliği; kişisel idealler ve istekler ile çalışma koşullarındaki bozulmanın etkileşimi olarak tanımlamaktadır. En yalın haliyle tükenmişlik, insan ruhunun çöküşüdür. Diğer yandan tükenmişlik; yavaş ve sürekli olarak gelişen, insanı kurtuluşu zor bir girdabın içine sürükleyen bir hastalıktır (Maslach ve Leiter, 1997, akt. Polatçı, 2007). Tükenmişlik stres, mesleki tatminsizlik, devamsızlık, düşük mesleki istekler ve mesleğini bırakma gibi konuları kapsamaktadır ve sürekli stres yaşamanın sonunda ortaya çıkmaktadır.(lens, Jesus, 1999: ). Tükenmişlik yaşayan kişi, yaşamın anlamını yitirdiğini ve tüm isteklerinin kaybolduğunu düşünür. Daha önceki anlamlı uğraşlar, artık sıkıcı gelmekte ve hiçbir ödül vaadetmemektedir. Bu bireyler garip, eleştirici, kızgın, katı, önerilere kapalı ve itici davranışlar içindedirler. Tükenmiş bireyler, bağlandığı bir yaşam tarzı ya da ilişkiden beklediklerini elde edememesine bağlı olarak yorgunluk ve hayal kırıklığı içerisindedirler (Freudenberger ve Richelson, 1981). Bireylerin yaşadığı duygusal, fiziksel ve psikolojik tükenme, zamanla heyecanlarını kaybettirir. Bu durum kişisel başarılarının düşmesine, etrafındakilere karşı duyarsızlaşmalarına neden olur (Maslach ve Jackson, 1981). Calamidos tükenmişliğin fiziksel tükenmişlik, entelektüel-zihinsel tükenmişlik, sosyal tükenmişlik, duygusal tükenmişlik ve ruhsal tükenmişlik olmak üzere beş aşamadan oluştuğunu belirtmektedir. Bu beş aşama otuza yakın belirti içermektedir. Bunlar arasında; cinsel yetersizlik, diş gıcırdatma, terleme, kazalara yatkın olma, iş hakkında yoğun endişe, kötü niyet taşıyan espriler yapma, alkolizm, kararsızlık, duyarsızlaşma, şüphecilik, işe devamsızlık ve depresyon gibi belirtiler bulunmaktadır (Dworkin, 1986:25 akt. Polatçı, 2007). Edelwich ve Brodsky (1980) tükenmişliğin bir süreç olarak geliştiğini belirtmekte ve bu süreci aşağıdaki gibi dört aşamalı olarak formüle etmektedir: 1- Coşku (Enthusiasm). Başlangıçta çalışanlar enerjiyle doludur, yoğun çalışır ve iş onlar için her şeydir. Bu aşama coşkulu idealizm, yüksek umutlar ve gerçekçi olmayan beklentilerle tanımlanır. 2- Durgunluk (Stagnation). Yüksek ilk beklentiler belirgin şekilde azalır. Örneğin bir öğretmenin derste öğrenci ilgisini 15 dakikaya kadar düşürmesi gibi. Coşku aşamasındaki hizmet verilenlerle aşırı özdeşim kurmak yerine bireysel ihtiyaçlar ön plana çıkmaktadır. Ücret, çalışma saati gibi konularda diğer önemli sorunlar olarak görülür. 3- Engellenme (Frustration). Bu durum güçsüzlüğün artmasından dolayı gelişir. Ne ilk aşamadaki beklentiler gerçekleşir ne de durgunluk aşamasındaki kişisel ihtiyaçlar tatmin edilir. Bu noktada, düşük ücret, kurumsal desteğin 121

128 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): eksikliği ve kötü yönetim politikaları gibi dış unsurlar kritik olarak olumsuz rol oynarlar. 4- İlgisizleşme (Apathy). Çalışanlar işten zihinsel olarak olduğu kadar fiziksel olarakta işten kendilerini çekerler. Psikolojik olarak duygusal kopma, yılgınlık ve duygusuzlaşma olduğu için işe devamsızlık ve işyerindeki diğer çalışanlarla ilişkilerde kopmalar gözlenir (Schaufeli, Enzmann, 1998:103). Tükenmişliğin duygusal belirtileri: Motivasyon eksikliği, kişisel güvende azalma, değersizlik hissi, aşırı şüphecilik, kaygı, huzursuzluk, kendini soyutlanmış hissetme, çabuk öfkelenme, tatminsizlik, konsantrasyon bozuklukları, çaresizlik, zihin karışıklığı ve düzensizlik, bilişsel becerilerde güçlükler yaşama. Davranışsal belirtiler: Ani tepkisellik, eleştiriye aşırı duyarlılık, sinirlilik, sabırsızlık, katı kurallılık, alınganlık, iş dışı ilgiler, sürekli savunma ve suçlama hali, inkâr etme, çevreyle ilişkilerin bozulması. Bedensel belirtiler: Kronik yorgunluk, enerji kaybı, uyku bozuklukları, nefes darlığı, mide sorunları (Sweeney ve Summers, 2002:227; Koyuncu,2005; Kaçmaz,2005:30; Lambie,2007:83, akt. Arı, Bal:2008:142). II- ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ 2.1 Araştırmanın amacı Öğretmenlik gibi doğrudan insana hizmet verilen mesleklerde tükenmişliğin yoğun olarak yaşandığı görülmektedir. Araştırmanın temel amacı meslek liselerinde çalışan öğretmenlerin sosyo-demografik özelliklerine göre tükenmişliği duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (D) ve kişisel başarı (KB) alt boyutlarında ne kadar yaşadıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın teorik modeli Şekil 2.1 de gösterilmiştir. SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER (Cinsiyet, yaş, medeni durum, kıdem, branş, çocuk sayısı, eğitim durumu vb.) _ TÜKENMİŞLİK _ Duygusal Tükenme (DT) Duyarsızlaşma (D) Kişisel Başarı (KB) Şekil 2.1. Araştırmanın teorik modeli 2.2- Hipotezler Hipotez 1: Meslek lisesi öğretmenlerinin tükenmişlik algı düzeyleri demografik özelliklerine göre farklılık gösterir. Hipotez 2: Meslek liselerinde öğretmenlik yapanlar tükenmişlik duyguları yaşarlar. a. Bayan öğretmenler erkek öğretmenlere göre daha fazla tükenmişlik yaşar. b. Meslek lisesinde çalışmak istemeyenler daha fazla tükenmişlik yaşar. 122

129 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): c. Çalışma şartlarını beğenmeyenler daha fazla tükenmişlik yaşar. ç. Öğretmenliği istemeyerek yapanlar daha fazla tükenmişlik yaşar. d. Genç öğretmenler diğerlerine göre daha fazla tükenmişlik yaşar. e. Bekar öğretmenler evli öğretmenlere göre daha fazla tükenmişlik yaşar. f. Çocuğu olmayan öğretmenler olanlara göre daha fazla tükenmişlik yaşar. g. Yüksek okul mezunu öğretmenler daha fazla tükenmişlik yaşar. ğ. Meslek dersi öğretmeni olmayanlar daha fazla tükenmişlik yaşar. h. Kıdemi daha az olanlar daha fazla tükenmişlik yaşar. ı. Haftalık ders yükü çok olanlar daha fazla tükenmişlik yaşar. i. Aylık geliri daha düşük olanlar diğerlerine göre daha fazla tükenmişlik yaşar. 2.3-Evren ve örneklem Tokat il merkezinde bulunan 5 meslek lisesi araştırma kapsamına alınmış bir tanesi yeni açıldığı için dikkate alınmamıştır. Bu okullardaki öğretmen sayısı 263 olarak tespit edilmiştir. Buralardaki öğretmenlerin tamamına anket ulaştırılmaya çalışılmış fakat doldurmak istememe ve değişik nedenlerle ulaşılamamadan dolayı 172 öğretmene anket uygulanmıştır. Anketi uygulayabilmek için Tokat Valiliği nden gerekli izin alınmıştır. 2.4-Veri toplama araçları Öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerini ve bunun değişkenlerini belirlemek maksadıyla Ergin in (1992) Türkçeye uyarladığı Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve 12 sorudan oluşan sosyo-demografik kişisel bilgi formu birlikte kullanılmıştır. Anket 5 li Likert tipi ölçek şeklindedir. Maslach Tükenmişlik Ölçeği nin Türkçeye uyarlaması ve güvenilirlik testleri Ergin(1992) tarafından yapılmış ve pek çok araştırmada kullanılmıştır. Tükenmişliği üç boyutlu olarak ölçen bu çalışma 22 ifadeden oluşmaktadır. Duygusal tükenme boyutunda 9 madde (1,2,3,6,8,13,14,16,20), duyarsızlaşma boyutunda 5 madde (5,10,11,15,22), kişisel başarı boyutunda ise 8 madde (4,7,9,12,17,18,19,21) yer almaktadır. Ölçek 1-Hiçbir zaman, 2- Çok nadir, 3- Bazen, 4- Çoğu zaman, 5- Her zaman olarak puanlanmıştır. Tükenmişlik tek bir puanla değil, her bir alt ölçekten alınan üç ayrı puanla değerlendirilir. Sonuç olarak her grup için üç ayrı puan elde edilir. Değerlendirme sonucunda duygusal tükenme ve duyarsızlaşma boyutlarının puanı ne kadar yüksekse tükenmişlik o oranda yüksektir. Kişisel başarı puanının düşüklüğü tükenmişliğin yüksek olduğu anlamına gelir. Verilerin analizi için SPSS 11.5 programı kullanılmıştır. Sosyodemografik faktörlerle tükenmişlik arasındaki ilişkiyi bulmak için t-testi (independent samples t-test ), tek yönlü varyans analizi (one way anova), Levene testi, Scheffe çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır. Sonuçlar 0.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir. 123

130 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 2.1. Tükenmişlik Alt Boyutlarının Cronbach Alpha Katsayıları Madde Sayısı Cronbach Alpha Katsayısı Duygusal Tükenme 9 0,81 Duyarsızlaşma 5 0,67 Kişisel Başarı 8 0,75 Ele aldığımız örneklemin tükenmişlik alt boyutlarına göre yapılan analizinde Cronbach Alpha katsayısı Tablo 2.1 de gösterilmiştir. Çıkan sonuçlar kabul edilebilir düzeydedir ve literatüre uygundur. III- ANALİZ VE BULGULAR Tablo 3.1. Ankete katılan öğretmenlerinin sosyo-demografik özellikleri 124

131 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 3.2 de görülmekte olan ölçekten elde edilmiş puanlar Tablo 3.3 e göre yorumlanmıştır. Tükenmişliğin alt boyut puanlarının karşılık geldiği bölümler Tablo 3.3 te altı çizili olarak belirtilmiştir. Buna göre ankete katılan öğretmenlerin normal düzeyde duygusal tükenme ve duyarsızlaşma yaşadıkları anlaşılmaktadır. Kişisel başarı puanının düşük olması öğretmenlerin bu boyutta yüksek düzeyde tükenmişlik yaşadığını göstermektedir. Tablo 3.3. Tükenmişlik düzeyi puanlarını yorumlama tablosu Yanıt kategorisi Duygusal Tükenme (DT) Duyarsızlaşma (D) Kişisel Başarı (KB) Yüksek 27 veya üzeri 13 veya üzeri 0 31 Orta Düşük veya üzeri Kaynak: Polatçı,2007:120; Croom, 2003 Tablo 3.4. Cinsiyete göre tükenmişlik puanı ortalamaları Cinsiyet N Ort. Std. S. Duygusal Tükenme (DT) Erkek Kadın Duyarsızlaşma (D) Erkek Kadın Kişisel Başarı (KB) Erkek Kadın Erkek ve kadın öğretmenler arasındaki tükenmişliğin tespiti için yapılan analizde Tablo 3.4 te görülen ortalama değerleri elde edilmiştir. Erkekler kadınlara göre daha fazla duygusal tükenme ve duyarsızlaşma yaşarken kişisel başarı boyutunda kadınlar daha fazla tükenmişlik yaşamaktadır. T testine göre 0,05 anlamlılık düzeyinde cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmüş, bu nedenle tablo yansıtılmamıştır. Tablo 3.5. Okulunu meslek lisesinden başka bir okulla değiştirme isteğine göre tükenmişlik puanı ortalamaları Okulunu değiştirme isteği N Ort. Std. S. Duygusal Tükenme (DT) Evet Hayır Tablo 3.5. Okulunu meslek lisesinden başka bir okulla değiştirme isteğine göre tükenmişlik puanı ortalamaları (Devamı) Duyarsızlaşma (D) Evet Hayır Kişisel Başarı (KB) Evet Hayır Meslek lisesinden ayrılmak isteyenlerin tükenmişlik puanı ortalamaları Tablo 3.5 te görülmektedir. Puan ortalamalarına göre gruplar arasında 125

132 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): farklılaşmalar vardır. Gruplar arasındaki farklılaşmanın yönü için yapılan t-testi Tablo 3.6 da görülmektedir. Tablo 3.6. Okulunu meslek lisesinden başka bir okulla değiştirme isteğine göre tükenmişlik durumu t testi puanları Levene Testi T testi F Sig. t df Sig.(2- tailed) Ort. Fark Std. Hata Farkı DT D KB Tablo 3.6 da görülen puanlara göre duygusal Tükenme (DT) alt boyutunda levene testinden elde edilen sig.=0.025 <0.05 olduğundan t testinde Sig.(2-tailed)=0.002 değerine göre t=3.266 olarak hesaplanmıştır. Buna göre okul değiştirmek isteyenlerin (t=3.616) okulunu değiştirmek istemeyenlere göre daha fazla duygusal tükenme yaşadığı görülmektedir. Bu beklenen bir durumdur. Hipotezimiz doğrulanmıştır. Duyarsızlaşma ve kişisel başarı alt boyutlarında 0.05 anlamlılık düzeyine göre gruplar arasında anlamlı bir fark görülmemiştir. Tablo 3.7. Çalışma şartlarından memnuniyete göre puanı ortalamaları Çalışma şartlarından memnuniyet N Ort. Std. S. Duygusal Tükenme (DT) Evet Hayır Duyarsızlaşma (D) Evet Hayır Kişisel Başarı (KB) Evet Hayır Tablo 3.7 de çalışma şartları memnuniyetine göre tükenmişlik puanı ortalamaları görülmektedir. Gruplar arasında faklılaşma vardır. Bu puanların gruplar arasındaki farklılaşmasını görmek için yapılan t-testi sonuçları tablo 3.8 de gösterilmiştir. Tablo 3.8. Çalışma şartları memnuniyetine göre tükenmişlik t testi puanları Levene T testi Testi F Sig. t df Sig.(2- tailed) DT Ort. Fark Std. Hata Farkı

133 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): D KB Tablo 3.8 de görülen değerlere göre duygusal Tükenme (DT) için sig.=0.749>0.05 ve Sig(2-tailed)=0.001 < 0.05 olması nedeniyle çalışma şartları memnuniyeti açısından gruplar arasında anlamlı fark vardır. t= sonucuna göre çalışma şartlarından memnun olanmayanların daha fazla duygusal tükenme yaşadığı görülmekte ve hipotezimiz doğrulanmaktadır. Duyarsızlaşma (D) alt boyutunda sig.=0.244>0.05 ve sig.(2- tailed)=0.035 olarak hesaplanmış ve bu sonuca göre t= değerinin elde edilmesi çalışma şartlarından memnun olmayanların memnun olanlara göre daha fazla duyarsızlaşma yaşadığını göstermekte ve hipotezimiz doğrulanmaktadır. Kişisel Başarı (KB) alt boyutunda 0.05 anlamlılık düzeyine göre anlamlı bir fark görülmemekte gruplar çalışma şartlarına göre eşit şekilde tükenmişlik yaşamaktadır. Tablo 3.9. Öğretmenliği yeniden seçme isteğine göre tükenmişlik puanı ortalamaları Öğretmenliği yeniden seçme isteği N Ort. Std. S. Duygusal Tükenme (DT) Evet Hayır Duyarsızlaşma (D) Evet Hayır Kişisel Başarı (KB) Evet Hayır Tablo 3.9 öğretmenliği yeniden seçebileceklere göre tükenmişlik puanı ortalamalarını göstermektedir. Gruplar arasında var olan farklılaşmasının yönü için yapılan t-testi sonuçları Tablo 3.10 da görülmektedir. Tablo Öğretmenliği yeniden seçme isteğine göre tükenmişlik t testi puanları Levene Testi T testi F Sig. t df Sig.(2- tailed) Ort. Fark Std. Hata Farkı DT D KB Tablo 3.10 daki puanlara bağlı olarak mesleğini yeniden seçebileceklere göre yapılan değerlendirmede Duygusal Tükenme (DT) alt 127

134 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): boyutunda Levene testinden elde edilen Sig.=0.300>0,05 ve Sig(2- tailed)=0.000<0.05 olması nedeniyle bulunan t= sonucu; mesleğini yeniden öğretmen olarak seçebileceklerin diğerlerine göre (t= 4.801) daha az duygusal tükenme yaşadığını göstermektedir. Hipotezimiz doğrulanmıştır. Duyarsızlaşma (D) alt boyutunda Sig.=0.172>0.05 ve Sig.(2- tailed)=0.027<0.05 sonucuna göre t= olması öğretmenliği yeniden seçmek isteyenlerin, seçmek istemeyenlere göre (t=-2.122) daha az duyarsızlaşma yaşadığını gösterir. Hipotezimiz doğrulanmıştır. Kişisel Başarı (KB) alt boyutunda gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmekte tükenmişlik eşit oranda yaşanmaktadır. Tablo Yaş gruplarına göre ANOVA testi tükenmişlik puanı ortalamaları YAŞ DT D KB Ort Std. S Ort Std. S Ort Std. S ve üzeri Ort Std. S Tablo deki yaşa göre tükenmişlik puanı ortalamalarına göre yaş grubu en fazla duygusal tükenme (DT) ve kişisel başarıda (KB) tükenmişliği yaşarken, duyarsızlaşmayı (D) en çok 51 yaş ve üzeri olanlar hissetmektedir. Tablo Yaş gruplarına göre tükenmişlik Anova testi puanları F Anlamlılık DT D KB Tablo 3.12 de görülen Anova testinde 0.05 anlamlılık düzeyine göre anlamlı bir farklılaşma görülmemektedir. Ortalamalara göre farklılaşma görülsede varsyans analizine göre hipotezimiz reddedilmiştir. Tablo Medeni duruma göre gruplar arasındaki tükenmişlik puanı ortalamaları MEDENİ DURUM DT D KB Bekar Ort Std. S Evli Ort Std. S

135 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Boşanmış veya eşini Ort kaybetmiş Std. S Tablo 3.13 incelendiğinde en çok bekar olanların duygusal tükenmeyi (DT) ve duyarsızlaşmayı (D) yaşadığı görülmektedir. Bu sonuç yapılan diğer araştırmalarla da ortaya konulmaktadır. Kişisel başarının (KB) boşanmış ve ya eşini kaybetmişlerde daha düşük olduğu görülmektedir. Tablo Medeni duruma göre tükenmişlik varyans analizi puanları F Anlamlılık DT D KB Gruplar arası farklılaşmanın yönünü tayin etmek için yapılan Anova testinde Tablo 3.14 te anlamlılık<0.05 düzeyine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma görülmemektedir. Bu sonuçlara göre hipotezimiz reddedilmiştir. Tablo Öğretmenlerin çocuk sayısına göre tükenmişlik puanı ortalamaları ÇOCUK SAYISI DT D KB yok Ort Std. S Ort Std. S Tablo Öğretmenlerin çocuk sayısına göre tükenmişlik puanı ortalamaları (devamı) 3 ve üzeri Ort Std. S Çocuk sayısına göre yapılan analizde Tablo 3.15 de görülen puanlar bulunmuştur. Buna göre çocuk sahibi olmayanların daha çok duygusal tükenme (DT) ve duyarsızlaşma (D) yaşadığı görülmektedir. Bu sonuç yapılan birçok araştırmaya uygundur. 1 2 çocuk sahibi olanların kişisel başarısının diğerlerine göre daha düşük olduğu görülmektedir. Tablo Çocuk sayısına göre tükenmişlik durumu Anova testi puanları F Anlamlılık DT D KB

136 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Gruplar arasındaki farklılaşmanın yönü için yapılan Anova testinde Tablo 3.16 da anlamlılık<0.05 oranına göre anlamlı bir farklılaşma görülmemektedir. Varyans analizine göre hipotezimiz reddedilmiştir. Tablo Alınan eğitim düzeyine göre tükenmişlik puanı ortalamaları EĞİTİM DURUMU DT D KB Yüksekokul- Ort Eğitim enstitüsü Std. S Fakülte Ort Std. S Yüksek lisans/ Ort doktora Std. S Tablo 3.17 ye bakıldığında fakülte mezunlarının duygusal tükenmişliği (DT) fazladır. Duyarsızlaşma (D) ve kişisel başarı (KB) alt boyutlarında ise yüksek lisans-doktora eğitimi alanların daha fazla tükenmişlik yaşadıkları görülmektedir. Bunu sebebi beklentilerin karşılanmaması olabilir. Tablo Mezun olunan okula göre tükenmişlik varyans analizi puanları F Anlamlılık DT D KB Tablo 3.18 de gruplar arası anlamlılık <0.05 düzeyinde anlamlı bir farklılaşma yoktur. Tablo 3.17 de farklılıklar görülsede varyans analizine göre hipotezimiz reddedilmiştir. Tablo Branşa göre tükenmişlik puanı ortalamaları BRANŞ DT D KB Mesleki ve teknik Ort böl. Std. S Sosyal bilimler Ort Std. S Fen bilimleri Ort Std. S Tablo 3.19 incelendiğinde duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (D) ve kişisel başarı (KB) alt boyutlarında tükenmişliği en fazla sosyal bilimler branşındaki öğretmenlerin yaşadığı görülmektedir. 130

137 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo Branşa göre tükenmişlik Anova testi puanları F Anlamlılık DT D KB Farklılaşmanın yönü için baktığımız tablo 3.20 ye göre Anova testi anlamlılık<0.05 düzeyinde gruplar arasında anlamlı bir farklılaşma yoktur. Tablo 3.19 da farklılaşma görülmekle birlikte anova testine göre hipotezimiz reddedilmiştir. Tablo Mesleki kıdeme göre tükenmişlik puanı ortalamaları KIDEM DT D KB 10 yıl ve altı Ort Std. S yıl Ort Std. S yıl Ort Std. S yıl ve üzeri Ort Std. S Kıdeme göre tükenmişlik puanları için Tablo incelendiğinde 10 yıl ve altı süre çalışanların daha fazla duygusal tükenme (DT) ve duyarsızlaşma (D) yaşadığı görülmektedir. Bu sonuç yapılan diğer araştırmalara da uygundur. Bunun sebebi mesleki tecrübenin az olması ve daha idealist yaklaşımlar olabilir. Kişisel başarı (KB) boyutunda ise 21 yıl ve üzeri süredir çalışanların daha fazla tükenmişlik yaşadığı görülmektedir. Tablo Mesleki kıdeme göre tükenmişlik tek yönlü varyans analizi puanları F Anlamlılık DT D KB Gruplar arasında anlamlılık<0.05 düzeyinde Tablo ye göre anlamlı bir farklılaşma olmadığı görülmektedir. Hipotezimiz reddedilmiştir. Tablo Haftalık ders yüküne göre tükenmişlik ortalama puanları DERSSAATİ DT D KB 20 saat ve altı Ort Std. S saat Ort

138 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Std. S saat Ort Std. S saat ve Ort üstü Std. S Haftalık ders yüküne göre Tablo 3.23 incelendiğinde 20 saat ve altı derse girenlerin daha çok duygusal tükenme (DT) yaşadığı, saat arası derse girenlerin daha çok duyarsızlaşma (D) ve kişisel başarı (KB) boyutlarında tükenmişlik hissettiği görülmektedir. Farklılaşmanın yönü için yapılan varyans analizi Tablo 3.24 te görülmektedir. Tablo Haftalık ders yüküne göre tek yönlü varyans analizi puanları F Anlamlılık DT D KB Tablo te görülen tek yönlü varyans analizinde anlamlılık<0.05 düzeyine göre gruplar arasında anlamlı bir farklılaşma yoktur. Ders yükünün öğretmenlerin tükenmişlik algısını önemli oranda etkilemediği söylenebilir. Bu sonuçlara göre hipotez reddedilmiştir. Tablo Aylık gelir durumuna göre tükenmişlik puanı ortalamaları GELIR DT D KB 2500 Tl ve Ort. altı Std. S tl Ort Std. S Tl ve Ort. üzeri Std. S Ailenin aylık gelir durumuna göre tükenmişlik puanları için Tablo 3.25 incelendiğinde 2500 Tl. ve altı bir gelire sahip olanların duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (D) ve kişisel başarı (KB) alt boyutlarında tükenmişliği en fazla yaşayan grup olduğu görülmektedir. Gelir durumunun öğretmenlerin tükenmişliği üzerinde bir etken olduğu söylenebilir. 132

139 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo Ailenin aylık gelir durumuna göre tükenmişlik varyans analizi puanları F Anlamlılık DT D KB Tablo 3.26.da anlamlılık<0.05 düzeyinde gruplar arasında anlamlı bir farklılaşmanın olmadığı görülmektedir. Tablo 3.25 te görülen değerlerde gruplar arasında bir farklılaşmanın olduğu görülmekle birlikte Tablo3.26 da görülen varyans analizine göre hipotezimiz reddedilmiştir. SONUÇ VE ÖNERİLER Meslek liselerinde çalışan öğretmenlerin tükenmişlik durumunun hangi düzeyde olduğunu ortaya koymak için yaptığımız araştırmada daha önce yapılan araştırmalardakine benzer sonuçlar elde edilsede farklı sonuçlarda elde edilmiştir. Pek çok araştırmada demografik faktörlerin gruplar arasında anlamlı farklılaşmalara neden olmasına rağmen bizim çalışmamızda yaş, gelir, kıdem, cinsiyet, medeni durum, mezuniyet durumu, branş, haftalık ders yükü gibi demografik faktörlerin anlamlılık<0.05 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı farklılaşmaya neden olmadığı görülmüştür. Yani bu faktörlere göre öğretmenlerin tükenmişlikten eşit şekilde etkilendiği ve hipotezlerimizin reddedildiği söylenebilir. Yapılan t testi, tek yönlü varyans analizi (Anova), Scheffe testi ve ortalama puanlar incelendiğinde meslek liselerinde çalışan öğretmenlerinin normal düzeyde duygusal tükenme (DT) ve duyarsızlaşma (D) yaşadığı, kişisel başarı (KB) boyutunda ise yüksek düzeyde tükenmişlik hissettiği görülmektedir. Diğer araştırmalarda da görüldüğü gibi bekar görevlilerin evlilere göre, çocuğu olmayanların olanlara göre ve kıdem süresi az olanların kıdem süresi çok olanlara göre daha fazla tükenmişlik yaşadığı tespit edilmiştir. Branş olarak sosyal bilimler öğretmenlerinin diğer branşlara göre tükenmişliği daha fazla yaşadığı görülmüştür. Alınan eğitim düzeyine göre tükenmişliğe baktığımızda lisansüstü eğitim alanların tükenmişlik oranın yüksek olduğu görülmektedir. Bunun nedeni bu öğretmenlerin beklenti düzeylerinin yüksek olması ve bunların karşılanamaması olabilir. Öğretmenliği yeniden seçebilecek olanlar yani istekli olarak öğretmenlik yapanlar diğerlerine göre daha az tükenmişlik yaşamaktadır. Öğretmenlik mesleğinden memnun olmayanların memnuniyetsizlik noktaları tespit edilerek bu konulara yönelik iyileştirmeler yapılabilir. 133

140 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Çalışma şartlarından memnun olmayanların diğerlerine göre daha fazla tükenmişlik yaşadığı da yine bulgular arasındadır. Öğretmenlerin tükenmişliği daha az yaşamaları için çalışma şartlarında düzeltmelere gidilmeli öğretmenlerin beklentilerini karşılayan çalışmalar yapılmalıdır. Hizmet içi eğitim, seminer vb. çalışmalarla öğretmenlerin motivasyonları artırılabilir ve çalıştıkları kurumlara olan bakış açıları değiştirilebilir. Yaklaşık her üç öğretmenden bir tanesi meslek liselerinden başka okullara geçmek istediğini belirtmiştir. Bunun nedenleri tespit edilerek, çözüm yolları araştırılmalıdır. KAYNAKLAR Akçamete, G., S. Kaner ve B. Sucuoğlu (2001), Öğretmenlerde Tükenmişlik, İş Doyumu ve Kişilik, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Ardıç, K., S. Polatçı (2009), Tükenmişlik Sendromu ve Madalyonun Öbür Yüzü: İşle Bütünleşme, Erciyes Üniversitesi, İİBF Dergisi, 32: Arı, G. S., Bal, E. Ç. (2008), Tükenmişlik Kavramı: Birey ve Örgütler Açısından Önemi Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, Yönetim ve Ekonomi, 15(1), Burke, R., A. Richardsen (2001), Psychological Burnout in Organizations: Research and Intervention, Handbook Of Organizational Behavior, Second Edition, Edt. R. Golembiewski, Marcel Dekker Inc Cooper, C., P. J. Dewe, M. P. O Driscoll (2001), Organizational Stres, Sage Publications Inc., USA. Croom, B. (2003), Teacher Burnout In Agricultural Education Journal of Agricultural Education, Volume 44, Number 2, 2003:1 13. Çam, O. (1992), Tükenmişlik Envanterinin Geçerlik ve Güvenilirliğinin Araştırılması, 7. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çalışmaları, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Çapri, B. (2006), Tükenmişlik Ölçeğinin Türkçe Uyarlaması: Geçerlilik ve Güvenirlik Çalışması, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(1): Ergin, C. (1992), Doktor ve Hemşirelerde Tükenmişlik ve Maslach Tükenmişlik Ölçeği nin Uyarlanması, 7. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çalışmaları, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Freudenberger, H. J. ve G. Richelson (1981), Burn Out: How to Beat the High Cost of Success, Bantam Boks, Doubleday & Company, Inc., New York. Kayabaşı, Y. (2008), Bazı Değişkenler Açısından Öğretmenlerin Tükenmişlik Düzeyleri, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20: Kırılmaz, A., Ü. Çelen, N. Sarp (2003), İlköğretim de Çalışan Bir Öğretmen Grubunda Tükenmişlik Durumu Araştırması, İlköğretim-Online 2(1):2-9, erş. tar. 11/05/2010, 134

141 Karcıoğlu, F. Ö.; Korkat, B. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Köse, S., A. Gülova (2006), Tükenmişlik (Burnout): Türkiyede ki Genel Cerrahlara Yönelik Bir Araştırma, 14. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Bildiriler Kitabı, Atatürk Üniversitesi, Erzurum, Lens, W., N. Jesus (1999), A psychosocial interpretation of teacher stres and burnout, Understanding and Preventing Teacher Burnout, Edit. R. Vandenberghe, M. Huberman, Cambridge University Press. Maslach, C. (1999), Progress In Understanding Teacher Burnout, Understanding and Preventing Teacher Burnout, Edt. R. Vandenberghe, M. Huberman, Cambridge University Press. Maslach, C. ve S. E. Jackson (1981), The Measurement of Experienced Burnout, Journal of Occupational Behavior, 2: Maslach, C. S. Jackson (1985), The Role Of Sex and Family Variables In Burnout, Sex Roles, Vol. 12, Nos. 7/8, 1985:837 Polat, G., A. Topuzoğlu, K. Gürbüz vd. (2009), Bilecik İli, Bozüyük İlçesi Lise Öğretmenlerinde Tükenmişlik Sendromu, TAF Preventive Medicine Bulletin, 8(3): Polatçı, S.; (2007), Tükenmişlik Sendromu ve Tükenmişlik Sendromuna Etki Eden Faktörler (Gaziosmanpaşa Üniversitesi Akademik Personeli Üzerinde Bir Analiz), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tokat. Polatçı, S.; K. Ardıç, Z. D. Tınaz (2007), Tükenmişlik Sendromu ve Demografik Özelliklerin Tükenmişlik Üzerine Etkisi: Tokat Orta Öğretim Kurumlarında Bir Analiz, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Selçuk Üniversitesi İİBF, 7, Aralık, Schafueli, W, D. Enzmann (1998), The Burnout Companion To Study&Practice, Edt. T. Cox, A. Griffiths, T.J. International Ltd., Padstow, UK. Robbins, S., (1998), Organizational Behavior, Eight Edition. Prentice-Hall International Inc. NewJersey. Şimşek, Ş. (2001), Yönetim ve Organizasyon, 6. Baskı. Günay Ofset, Konya Şimşek, Ş.; T. Akgemci, A. Çelik (2001), Davranış Bilimlerine Giriş ve Örgütlerde Davranış, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Suran, B. G. ve E. P. Sheridan (1985), Management of Burnout: Training Psychologists in Professional Life Span Perspectives, Professional Psychology: Research&Practice, 16(6): Sürgevil, O., G. Budak (2006), Akademik Personelin Tükenmişlik Düzeyini Etkileyen Çalışma Yaşamı Alanlarının ve Demografik Değişkenlerin Analizi, 14. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Bildiriler Kitabı, Atatürk Üniversitesi, Erzurum,

142 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Örgütsel Adalet Algısının Ölçülmesine Yönelik Kamu Kurumunda Bir Araştırma Hümeyra Taşçıoğlu 1 Özet Bu çalışmanın amacı, örgütlerde pek çok sonucu etkileme potansiyeline sahip olan örgütsel adalet algısını bir kamu kurumunda incelemek, bu amaç doğrultusunda örnek olay kapsamında inceleme yapılan örgütte mevcut ve baskın olan örgütsel adalet boyutlarını ortaya çıkararak hangi boyut ya da boyutların örgüt çalışanları tarafından daha fazla benimsendiği değerlendirmektir. Nitel ve nicel yöntemlerin birlikte kullanıldığı araştırma için 281 kişi ile anket, 11 kişi ile mülakat yapılmıştır. Araştırma sonuçlarında en baskın hissedilen adalet boyutunun etkileşim adaleti olduğu, en düşük örgütsel adalet boyutunun ise dağıtım adaleti alt boyutu olduğu görülmüştür. Bunun yanında çalışılan birim, kadro ve gelir durumu ile adalet boyutları arasında farklılık olduğu, cinsiyete göre ise herhangi bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Adalet, Örgütsel Adalet, Dağıtım Adaleti, Prosedür Adaleti, Etkileşim Adaleti A Study in A Public Institution on the Measurement Of Organızatıonal Justıce Perceptıon Abstract The purpose of this study is to examine organizational justice notion in a public institution which has impressive potential in organizations, and, to evaluate which dimension or dimensions are mostly adipted by the organization s employees by revealing organizational justice dimensions which are available or overwhelming in case study of example organization in accordance with this purpose. Questionnaire (by 281 people) and interview (by 11 people) have been done by using both qualitative and quantitative methods. In the conclusions of the survey, it is understood that the most overwhelming justice dimension is interactional justice and the least overwhelming justice dimension is distributive justice. Furthermore, according to department, occupositional position, montly income, justice dimensions are changed. But, at the same time, any difference has not been observed according to gender. Key Words: Justice, Organizational Justice, Distributive Justice, Procedural Justice, Interactional Justice, GİRİŞ Hak ve hukuku gözetme anlamına gelen, insanların aynı ortamda uyum içinde yaşamasını sağlayan adalet, sadece toplumlar için değil, örgütler ve çalışanlar için de oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bunun temel nedeni örgütsel adalet algısının pek çok örgütsel sonuca neden olarak çalışanların tutum ve davranışlarını yönlendirmesi olarak kabul edilebilir. Çalışanların, 1 Dr., Sakarya Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, humeyratasci@gmail.com 136

143 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): örgütte yaşananları olduğu gibi kabullenme yerine kendi süzgeçlerinden geçirerek analiz etmeleri, örgütlerde adalet algısının pek çok alanda belirleyiciliğinde önemli bir rol oynamıştır. Bireylerin örgütteki adalet algıları olarak tanımlanan örgütsel adalet, eşit tutum ve davranışlar üzerinde açıklayıcı bir role sahiptir. Çalışanlar kendilerine gösterilen davranışları örgütteki adaletin bir göstergesi olarak algılarlar. Bu algısal durum, ahlak ve etik standartlara bir bağlılık getirmekte ve iş yaşamını daha anlamlı kılmaktadır. Kendilerine adil davranıldığını algılayan çalışanların örgüt içinde pozitif tutum ve davranışlarda bulundukları görüşü hâkimdir. Çalışanların kendilerine adil olmayan davranışlarda bulunduklarını algıladıklarında ise, örgüte bağlılıkları azalmakta, işten uzaklaşma, hırsızlık, saldırganlık ve işgücü dönüşümü gibi olumsuz çalışan davranışlarına yol açabilmekte ve sonuçta bu durum işten ayrılmayla sonuçlanabilmektedir. Bu yüzden, yöneticilerin örgütsel adaletin önemini çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Özellikle çalışanların adaletsizlik durumunda verecekleri tepkilerin bilinmesinde fayda vardır. 1. ÖRGÜTSEL ADALET Adalet kavramı felsefe tarihinin önemli kavramlarındandır ve oldukça zengin bir tarihsel gelişim sürecine sahiptir. Bu kavram uzun yıllar felsefenin konu alanı içinde mütalaa edilmiş, 19. yüzyılda diğer sosyal bilimlerin felsefeden hızla kopmaya başlamasından sonra bu kavram artık sadece felsefeyi ilgilendiren bir kavram olmaktan çıkmış; başta hukuk felsefesi ve sosyolojisi olmak üzere özellikle siyasal bilimlerin uğraş alanı içinde görülmeye başlanmıştır (Toprakkaya, 2009:625). Ancak adaletin örgütlerde dikkat edilen bir kavram olarak araştırılması hukuk ve sosyal bilimler alanlarında araştırılmasına göre nispeten daha yenidir. Adalet konusunu, adalet ve düzen ilişkisi bağlamında ele alan Welch, adaletin düzen sağlama ve toplumdaki çatışmaları çözme işlevine sahip olduğuna işaret etmiş ve adalet olmaksızın düzenin sağlanmasının ve sürdürülmesinin çok zor olduğunu belirtmiştir (Balı, 2001:48). Bunun yanında bütün sosyal ortamlarda var olması bu kadar önemli olan adalet kavramı, örgütler için de merkezi öneme sahip bir değerdir. Örgütsel adaletin, çalışan bireylerin kişisel doyumu ve örgütün etkili bir biçimde işlevlerini yerine getirebilmesi için bir gereklilik olduğu ve adaletsizliğin de örgütsel bir sorun kaynağı olarak görülmesi gerektiği uzun süredir sosyal bilimcilerce kabul edilmektedir (Greenberg, 1990:399). Örgütsel adalet yaklaşımı, Eşitlik Teorisi ne dayanmaktadır. Eşitlik teorisine göre çalışanlar, örgüte sağladıkları katkı ile örgütün kendilerine sağladığı katkıyı oransal olarak karşılaştırmaktadırlar. Yine örgütlerde çalışan bireyler kendi çalışmaları sonucu elde ettiği kazanımlarla, başka örgütlerde benzer durumdakilerin elde ettiği kazanımları karşılaştırır. Çalışanlar, yaptıkları bu karşılaştırma ve değerlendirme sonucunda örgüt yönetiminin adil olup olmadığına karar vermektedirler. Çalışanların örgütsel adalet algıları, yönetime 137

144 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): olan güvenlerinin, işten ayrılma niyetlerinin, yöneticileri hakkındaki değerlendirmelerinin, iş yerindeki uyumun ve iş tatmininin etkisi altındadır. Çalışanlar, bu faktörleri göz önünde bulundurarak örgütsel adalet hakkında yargı sahibi olurlar (Greenberg, 1990: ). Örgütsel adalet, özellikli olarak, çalışanların işlerinde adil muamele görüp görmediklerini ne şekilde tayin ettikleri ve bu saptamalarının işle ilgili diğer değişkenleri nasıl etkilediği olarak tanımlanabilir (Moorman, 1991:845). Greenberg e (1990) göre ise örgütsel adalet; örgüt içinde çalışanların işyerinde ne kadar adil davranıldığı konusundaki algılarını ve bu algıların örgütler açısından diğer sonuçları (örgüte bağlılık, iş tatmini vs.) nasıl etkilediğini içeren bir kavramdır. Folger ve Cronpanzano ya göre (1998: 122) örgütsel adalet, ortaya çıkan ödül ve cezaların nasıl yönetileceğine dair kurallar ve sosyal normlardır. Tüm bu tanımların ortak noktası; örgütsel adaletin çalışanların işle ilgili olanı ve olması gerekeni kıyaslamaları sonucunda tespit ettikleri farka bağlı olarak şekillendirdikleri, örgütlerine ilişkin algılarının bütünüdür ve bu algılama her birey için kendine özgüdür. Örgütsel adalet kavramı, çalışanların örgütleri hakkındaki düşüncelerini ve bu düşünceleri doğrultusunda örgütlerine karşı nasıl bir tutum ve davranış içine gireceklerini belirlemede oldukça önemlidir Örgütsel Adalet Boyutları Örgütsel adalet türleri ile ilgili olarak karşımıza iki farklı sınıflandırma çıkmakla birlikte burada dağıtım, prosedür ve etkileşim adaleti boyutlarına yer verilecektir Dağıtım Adaleti Dağıtım adaleti kavramı, kökenlerini sosyal eşitlik teorisinden almakta olup; sosyal davranışın çıktıların dağıtımı üzerine inşa edildiği varsayımını temel almaktadır (Özdevecioğlu ve Karadal, 2008). Folger ve Cropanzano ya göre (1998), dağıtım adaleti bireylerin elde ettikleri kazanımların adil bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığına ilişkin algılamaları dır. Ödüllerin, ücretlerin, primlerin, sonuçların ya da örgütün çalışanlarına sağladığı imkânların adil olarak dağıtılıp dağıtılmadığıyla ilgilenen bu adalet türünü açıklamaya dönük tüm kuramlar, bireylerin, uygulamaların adil olup olmadığı yönündeki yargılarını belirlemek üzere, elde ettikleri kazanımları daha önce elde ettikleri ile veya diğer kişilerin kazanımları ile karşılaştırmaları üzerine kurulmuştur (Erdem, 2003:192, Roch ve Shanock, 2006: 300). Dağıtım adaleti araştırmalarına göre bir dağıtımın adil olarak algılanabilmesi için dağıtımın uygun normlara göre seçilmesi gerekmektedir. Dağıtım normlarının eşitliğe odaklanması, çıktıların hak edildiği gibi dağıtımıyla orantılı olmasının düşünülmesindendir. Adams ın eşitlik teorisinde kişinin kendi girdi çıktıları ile diğer kişilerin girdi çıktı oranının karşılaştırılması 138

145 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ilişkisi vardır. Eğer bu oran eşit değilse, eşitsizlik algısı ortaya çıkacaktır (Fortin, 2008: 95). Sonuçlara yoğunlaşması bakımından dağıtım adaleti genel olarak belirli sonuçlara verilen bilişsel, duygusal ve davranışsal reaksiyonlarla ilişkili olmaktadır. Bu yüzden belirli sonuçlardan biri adaletsiz olduğunda kişinin duygularını, bilişsel özelliklerini ve en nihayetinde davranışlarını etkilediği düşünülmektedir (Cohen-Charash and Spector, 2001: 280). Düşük dağıtım adalet algısı çalışanlarda anti sosyal davranışlar sergilemesine, hırsızlık ve sabotaj gibi olumsuz tepkiler göstermelerine yol açmaktadır. Böyle anti sosyal davranışlar çalışanların eşitlik algılarına da zarar verebilmektedir. Bu, daha önceki bulgular ile tutarlı olarak çalışanlar arasında düşük dağıtım adalet algılamaları ayrımcılık anlayışına neden olacak ve çalışanların eşitlik anlayışını etkileyerek zarar verecektir (Goldman, 2001:7). Dağıtım adaleti, bireysel bazlı bir algı olmasından dolayı örgütsel sonuçlardan daha çok kişisel sonuçları ele almaktadır. Kişilerin değer yargılarının, kişilik yapılarının farklı olması adalet algılarının farklı olması durumunu beraberinde getirir Prosedür Adaleti Sonuçların belirlendiği sürecin adilliği olarak tanımlanan prosedür adaleti, çalışanların süreçlerdeki adalet algılarını ve çalışanların ödül dağıtımındaki sürecin adil olup olmadığıyla ilgili bakış açısını etkiler. Karar vericilerin bu aşamadaki süreci nasıl yönettikleri ve davranışlarının adil olup olmadığıyla ilgilidir. Prosedür adaleti, bir yandan işgörenler açısından ücret, ödül, terfi kararlarının verilmesi gibi dağıtımsal çıktıların belirlendiği sürecin adilliğini yansıtırken, diğer yandan karar verme, çatışmanın çözümlenmesi süreci gibi süreçlerin adil olup olmadığıyla da ilişkilidir. Örneğin çalışanlar, kimin terfi edildiğine bakmaksızın terfi sürecinin adilliğini sorgulayabilmektedir (Greenberg, 1987:55; Kennedy ve diğ., :6-7) Kişinin gruptaki durumunu ve değerini belirtenler adil prosedürlerdir. Kişinin konum ve değer eksikliğini belirtenler ise adil olmayan prosedürlerdir. Yani, belirli prosedürel nitelikler kişiye öz güven, itibar hissi ve statü verir. Bunun neticesinde prosedürler adil olarak değerlendirirler. Prosedürlerin çalışanlar tarafından adil olmadığı düşüncesine sahip olmaları ise, bu duruma tepki olarak misilleme davranışlarında bulunabileceklerini ve bu algının intikam alma duygusuna öncülük ettiği ifade edilebilir. Yine düşük prosedür adalet algısı örgütsel sonuçlarla alakalı olduğundan, çalışanların hırsızlık yapması, intikam, işten çıkarmaya tepki olarak gösterebilir (Goldman, 2001:8). Prosedür adaleti ilgili algıların olumlu olması, çalışanların çalıştıkları kuruma ve yöneticilerine duydukları bağlılığın artmasını, örgütsel vatandaşlık davranışlarının yüksek olmasını ve yüksek performansla çalışmalarını sağlarken, prosedür adaleti ile ilgili olumsuz algılamalar tam tersi durumlara neden olur. 139

146 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Etkileşim Adaleti İlk kez 1986 yılında Bies ve Moag tarafından kullanılan etkileşim adaleti, örgütsel işlemler uygulanırken insanların maruz kaldığı tutum ve davranışların niteliği olarak tanımlanmıştır (Bies, 1988:93). Bir başka tanımla, karar alındığında bunun bireylere nasıl söylendiği veya söyleneceği ile ilgili adalet algılamasıdır. (Özdevecioğlu: 2003:79). Etkileşim adaletinin; doğruluk (dürüstlük), gerekçelendirme (açıklamalar), saygı (nezaket) ve uygunluk gibi kendi içerisinde 4 önemli bileşeni vardır (Fortin, 2008: 95). Etkileşim adaletinde yönetim temsilcilerine, yani direkt amirlere veya yargı kaynaklarına karşı tepki verilmesi söz konusudur. Bir işgören adil olmayan etkileşim gördüğünde prosedürel adalet örneklerinde olduğu gibi örgütün tamamına veya dağıtıcı adalet teorisinde olduğu gibi belirli sonuca olumsuz reaksiyon vermek yerine amirine ya da işgörene adil davranmayan oluşuma olumsuz tepki verir. Bu yüzden işgörenin örgütün bütünüyle değil de direkt amirin kendisiyle sorun yaşayabilir. Ayrıca işgörenin direkt amirine olan bağlılığı örgüte olandan daha az ve örgüte karşı sergileyeceği olumsuz tavırlarda direkt amirine karşı sergileyeceği kadar çok olmayacaktır (Charash ve Spector, 2001:281). Çalışanların etkileşim adaletini algılamaları, yöneticinin adil değer yargılarına sahip olup olmadığı konusunda net bir bilgi vermektedir. Sonuçların dağıtımı çoğu zaman yöneticilerin kontrolü dışında olabilmekte ancak çalışan, yöneticisini adil bulduğunda prosedürlerle ilgilenmeyecek ve etkileşim adaleti algısı yüksek çıkacaktır. Bu nedenle etkileşim adaleti, yöneticinin algılanan adaleti olarak da tanımlanabilir. Adalet algılamaları farklı sonuçlardan kaynaklanan farklı tepkilere yol açmaktadır. Bunlardan birincisi, dağıtım adaletsizliği ile ortaya çıkan sonuçlara yönelik tepkiler, ikincisi işlem adaletsizliği ile ortaya çıkan bütün bir organizasyona tepkiler, üçüncüsü de kişiler arası iletişim adaletsizliğinden doğan yöneticilerine karşı tepkilerdir (Özdevecioğlu, 2003:79). 2. YÖNTEM Örnek olay kapsamında incelemeye tabi tutulan kurum; hizmet sektöründe faaliyet gösteren, müstakil bütçesi olup, bütçesini kendi yöneten, yerel yönetime bağlı bir kamu idaresidir. Kurum; hizmet verdiği il Büyükşehir Belediyesi olmadan önce, Belediyeye bağlı Su İşleri Müdürlüğü olarak hizmet vermekte olan, ancak İlin Büyükşehir Belediyesi statüsüne geçmesiyle, tarihinde faaliyet ve çalışmalarında Büyükşehir Belediyesi ne bağlı olarak fiili hayatına başlamıştır. Araştırmada verilere ulaşmak için nitel ve nicel yöntemler birlikte kullanılmıştır. Bunlar; yarı yapılandırılmış görüşme, gözlem ve standardize anket formundan oluşmaktadır. İlk aşamada inceleme yapılacak olan kurumun yapı ve işleyişini tanımak amacıyla kuruma ilişkin dokümanlar toplanmış, incelenmiş ve gözlem yolu ile örgüt hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. 140

147 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): İkinci aşamada kurumda çalışanların örgütsel adalet algılamalarına yönelik veri toplama aracı olarak standardize anket formundan yararlanılmıştır. Hipotezlerin testinde t-testi ve one-way ANOVA analizleri yer almaktadır. Üçüncü aşamada ise, kurumdaki üst düzey ve orta düzey yöneticiler ile yarı yapılandırılmış mülakat yapılmıştır Araştırma Hipotezleri Araştırma hipotezleri ve bu hipotezlerin teorik alt yapıları izleyen kısımda yer almaktadır. Araştırma yapılan örgütte gerekli incelemelerde bulunulduğunda araştırmacı tarafından çalışılan birim ve birimde bağlı bulunulan yöneticinin, adalet algısı üzerindeki etkisinin önemli olduğu dikkat çekmiştir. Bunun nedeni olarak bazı birimlerinin iş yükünün diğerlerine oranla çok daha fazla olması, bazı birimlerde özellikle arızaya acil müdahaleyi gerektiren durumlarda mesai kavramının bulunmaması, vatandaşlarla ilgili sorunlu uygulamaların bulunduğu durumlarda personelin karşılaştığı olumsuz durumların çok fazla olması ve tüm bu olumsuz durumlarda arkalarında olduğunu hissettikleri bir yöneticilerin bulunup bulunmaması faktörleri dikkate alınarak, çalışılan birimin bağımlı değişken olarak kabul edilen adalet algısı üzerinde etkisi olacağı düşünülmüş ve buna bağlı olarak aşağıdaki hipotez oluşturulmuştur. H1: Örgütsel adalet algısı çalışılan birime göre farklılık göstermektedir. Kadro, çalışılanların statülerini ve buna bağlı olarak pozisyon şartlarını belirleyen bir faktördür. Araştırma yapılan örgütte beş farklı kadro durumu görülmekte, bunların her birinin yapılan işe, sahip olunan sorumluluğa göre şartlarının farklı olduğu dikkat çekmektedir. Araştırmalar örgütlerde yönetim kademesinde olanlarla, gücü olmayan çalışanlar arasında adalet algısı açısından faklılıklar bulunduğunu göstermektedir. (Beugre, 1998). Bu durumda da sahip olunan kadronun adalet algıları üzerinde etkisi olacağı düşünülerek oluşturulan hipotez şu şekildedir: H2: Örgütsel adalet algısı kadroya göre farklılık göstermektedir. Kişilerin bir işte çalışmasının en temel nedeni gelir elde etmek olarak düşünüldüğünde, elde edilen gelir düzeyinin çalışanları pek çok açıdan etkilediği ve buna bağlı olarak farklı algılamalara sahip oldukları kabul edilmektedir. Çalışanların örgütleri hakkındaki düşüncelerini ve bu düşünceleri doğrultusunda örgütlerine karşı nasıl bir tutum ve davranış içinde olacaklarını belirlemede çok önemli bir yere sahip olan örgütsel adalet algısı (Charash ve Spector, 2001), sahip olunan gelir ile de paralellik göstermektedir. Kendi kazanımlarıyla diğerlerinin kazanımlarını karşılaştıran çalışanlar, sahip oldukları geliri bir yandan kendi koşullarına göre değerlendirirken, diğer yandan da aynı işi yaptıklarını fakat farklı gelire sahip olduklarını düşündükleri diğer kişilere göre de bir değerlendirme yaparlar. İnceleme yapılan örgütte aynı işi yapan, fakat farklı kadro derecesine ve buna bağlı olarak farklı gelire sahip olan çalışanların adalet algılarını ölçmek amacıyla aşağıdaki hipotez geliştirilmiştir. 141

148 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): H3: Örgütsel adalet algısı gelire göre farklılık göstermektedir. Cinsiyet ve adalet algısı arasındaki ilişkiyi sorgulayan araştırmalarda farklı sonuçların elde edildiği dikkat çekmektedir. Araştırma sonuçlarına bakıldığında, kadın çalışanların örgütsel adalet algılarının erkek çalışanlara nazaran daha düşük düzeyde olduğu görülmektedir. Bunun yanında kadın çalışanlar eşitsizlik durumuna erkek çalışanlara göre daha az olumsuz tepki vermekte ve ilişkinin etkileşim boyutuna yönelerek arkadaşça bir ilişkiyi sürdürmeye odaklanmaktadır. Erkekler ise konumlarından kaynaklanan gücü kullanmaya, sorunun çözüm yollarını araştırmaya ve azami çıkar sağlamaya yönelmektedir (Blau ve diğ.,2005: 130, Beugre 1998). Dağıtım adaleti algısı sözkonusu olduğunda ise erkekler ve kadınlar arasında herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir. Cinsiyetin adalet algısına etkisinin araştırma yapılan örgütte incelenmesi amacıyla aşağıdaki hipotez öne sürülmüştür: H4: Örgütsel adalet algısı cinsiyete göre farklılık göstermektedir Araştırmanın Bulgu ve Yorumları Örgütsel adalete ilişkin boyut bazında güvenilirlik analizi yapılmış ve boyutların 0,817-0,839 aralığında yüksek güvenilirlik düzeyine sahip olduğu görülmüştür. Tablo 1. Örneklemin Özellikleri Çalış ma Süresi İfadeler n % İfadeler n % 1-6 yıl ,6 Cinsi Bayan 35 14,2 yet 7-12 yıl 45 17,9 21 Bay 85, yıl 67 26,6 Abone ve Bilgi Üst 66 29,1 14 5,36 İşlem Yönetim Çevre Koruma ve Şube 80 35,3 İçme Suyu Kadr 8 3,07 Çalışı Müdürü o lan İKY ve Hukuk 23 10,1 Duru Memur 40 15,3 Birim Strateji ve mu ,9 İşçi 40,6 Planlama 6 Firma Kanalizasyon 31 13, ,6 İşçisi Eğitim İlköğretim 48 20,3 Gelir TL 19 7,4 Duru mu 581- Lise , ,5 1000TL 142

149 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Yüksekokul 32 13,7 Üniversite 34 14,1 Lisansüstü 16 7, TL TL 2001 TL ve üzeri 98 38, ,6 19 7,4 Katılımcıların çalıştıkları birime göre değerlendirme yapılmak istendiğinde ise, en fazla personelin bulunduğu birim abone birimiyken, en az personelin bulunduğu birim hukuk birimidir. Birim dağılımlında yapılan iş göz önünde bulundurulduğunda, abone işleri biriminde ilçelerdeki veznelerin de dâhil olduğu dağınık bir yapı mevcuttur. Ayrıca bu birimde sayıca kalabalık olan sayaç okuma personelinin bulunması da sayıyı arttıran bir etkendir. Hukuk birimine geldiğimizde ise, örgütteki avukat ve ofis personeli sayıca az olmalarına rağmen hukuki sürecin gerekli şekilde işleyebilmesi için yeter sayıdadır. Ayrıca örgüte olan borcu dolayısıyla icra aşamasına gelmiş abonelerin icra takipleri, örgütün anlaşmalı avukatları tarafından yapılmaktadır. Katılımcılar kadro durumları açısından değerlendirildiklerinde, en fazla katılımcının bulunduğu kadro işçi kadrosuyken, en az katılımcının bulunduğu kadro ise üst yönetim kadrosudur. Katılımcılar eğitim açısından değerlendirildiğinde % 7,1 lisansüstü eğitime sahiptir. En fazla oran ise % 44,8 ile lise mezunlarında görülmektedir. Örgütte alt ve orta kademe için eğitim durumu ön şart olmazken, üst kademe için üniversite şartı aranmaktadır. Katılımcıların gelir düzeyi ise % 7,4 lik bir oranla TL ve 2001 TL ve üstü arasında yer almaktadır. En yüksek oran ise TL aralığındadır. Bunun nedeni olarak en düşük gelir oranına sahip olanlar firma personeli olmakta, 2001 TL ve üstü gelire sahip olanlar ise çoğunlukla üst yönetim ve kıdemli işçilerden oluştuğu gösterilebilir Araştırma Hipotezlerine İlişkin Analizler H1: Örgütsel adalet algısı çalışılan birime göre farklılık göstermektedir. Aşağıdaki tablodan da görüleceği gibi çalışılan birime göre prosedür (sig\anlamlılık:0.084) ve dağıtım adaleti (sig:0.105) açısından bir farklılık bulunamamıştır. Etkileşim adaleti ile çalışılan birim açısından ise algılama farklılığı mevcuttur (sig= 0.000<0.05). Bu durumda oluşturulan hipotez kabul edilmiştir. Tablo 2: Birim Değişkeni Açısından Tek Yönlü Varyans Analizi 143

150 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Değişkenler Prosedür Adaleti Etkileşim Adaleti Dağıtım Adaleti Değişim Kaynağı Gruplar Arası Kareler Toplamı Serbestlik Derecesi Kareler Ortalaması 11, ,496 1,771,084 Grup İçi 184, ,845 Toplam 196, Gruplar Arası 33, ,195 3,932,000 Grup İçi 232, ,067 Toplam 266, Gruplar Arası 17, ,213 1,679,105 Grup İçi 287, ,318 Toplam 305, Çalışılan birim ile prosedür ve dağıtım adaleti algılarının farklılık göstermemesi konusunda araştırmacının bu konudaki gözlemleri şöyledir: Uygulama sürecinin ya da adil dağıtımın birim bazından çok örgüt genelinde uygulanıyor olması bu boyutların birim ile ilişkisinin olmadığını göstermektedir. Ancak etkileşim adaleti söz konusu olduğunda çalışılan birim ile bu algı doğru orantılı olmakta, kişilerin maruz kaldıkları tutum ve davranışlarla çalıştıkları birimin ilişkisi olduğu görülmektedir. Özellikle birim yöneticisinin personeline olan tutumu, yaptıkları işin neticesinin kendilerine bildirilip bildirilmediği, tarafsız bir yönetim anlayışlarının olup olmaması gibi faktörler, birim ile etkileşim adalet algısı arasındaki ilişki yönünden önemlidir. Çalışanlar özellikle yöneticilerinin kendilerine olan tutum ve davranışlarını çok önemsediklerini ve genellikle bu konuda yöneticileriyle bir sorun yaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Geri bildirim konunda ise birim bazında olduğu kadar kurum genelinde de sıkıntı olduğu görülmüştür. Bu konuda çalışanlar olumlu bir sonuçla karşılaşıldığında takdir görülmüyor ve bu zaten senin işin deniyor ancak olumsuz bir sonuçla karşılaştığımızda olumsuz tepki alabiliyoruz şeklinde görüş bildirmişleridir. Bu durum çalışılan birim ile etkileşim adaleti arasında ilişki olduğunu desteklemektedir. H2: Örgütsel adalet algısı kadroya göre farklılık göstermektedir. Tablo 3: Kadro Değişkeni Açısından Tek Yönlü Varyans Analizi F p 144

151 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Değişkenler Değişim Kaynağı Prosedür Adaleti Etkileşim Adaleti Dağıtım Adaleti Kareler Toplamı Serbestli k Derecesi Kareler Ortalam ası Gruplar Arası 5, ,255 1,442,220 Grup İçi 222, ,870 Toplam 227, Gruplar Arası 15, ,771 3,330,011 Grup İçi 289, ,132 Toplam 304, Gruplar Arası 4, ,159,813,518 Grup İçi 365, ,426 Toplam 369, Kadro durumu adalet algısı farklılığının incelediği Tablo 3 de, prosedür adaleti (sig:0.220) ve dağıtım adaleti (sig:0.518) açısından bir farklılık bulunamamıştır. Etkileşim adaleti ile kadro durumu arasında ise algılama farklılığı mevcuttur (sig= 0.01<0.05). Bu durumda oluşturulan hipotez kabul edilmiştir. Adalet algısının kadro durumu açısından değerlendirmelerini aritmetik ortalama yöntemiyle gösteren, ancak burada yer verilmeyen ortalama tabloları incelediğinde ise en yüksek adalet algısı Şube Müdürlüğü kadrosunda mevcut iken en düşük adalet algısı Firma İşçileri kadrosundadır. Bu durumun nedenlerine gelince, Firma işçisi statüsünde çalışanlar kendilerini örgütte tüm çalışanlardan farklı ve negatif ayrıcalıklı görmektedirler. Ücret miktarı, ücretlerin zamanında alınmaması, sosyal haklar, iş yoğunluğu, yıllık izin gibi konularda diğer çalışanlarla, özellikle aynı birimde aynı zamanda işe başlayıp, aynı işi yaptıklarını ifade ettikleri kadrolu işçi ya da sözleşmeli personel statüsünde çalışanlarla eşit haklara sahip olmadıklarını düşünmektedirler. Firma işçilerinin etkileşim adalet algısının en düşük olma sebebi incelendiğinde ise, mülakat sonuçları değerlendirilmiş, buradaki ifadelerde örgütte üst yönetim dâhil herkese rahatlıkla ulaşılabildiğine ilişkin görüşler bildirilmiş, ancak firma personelinin kendisini örgüte tam olarak ait hissetmemesinden dolayı birim yöneticisi ve üst yönetimle daha sınırlı ilişkiler geliştirdiği görülmüştür. Bunun yanında örgüt genelinde iletişim konusu değerlendirildiğinde, sadece üst yönetim arasında sorun yaşanmadığı, ancak orta ve alt kademede yatay ve çapraz boyutta sorunlar yaşandığı görülmüştür. Mülakatta geçen örgüt içi iletişim kendi basamağında etkin ancak birimler arasında iletişim kopukluğu mevcut. Bu da, işin yapılmasında farklı birimlerin etkilenmesi durumunda sorunlara neden olabiliyor. İşler ikili ilişkilerle yürüyor F p 145

152 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ya da üst kademeden gelen emirle iş yapılıyor. Birbiriyle ilişkisi olan birimler bir araya gelebilir ve bu soruna yönelik çözüm önerileri üretebilirler ifadesi bu görüşü desteklemiştir. Özellikle prosedür ve etkileşim adalet algısı ise şube müdürlerinde en üst seviyededir. Bunun nedeni olarak şube müdürlerinin üst yönetime yakın olması, kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili bir karar alınması gerektiğinde bu sürece dâhil edilmeleri, üst yönetimle periyodik aralıklarla bir araya gelerek sorunlarını tartışma imkânlarını bulmaları olarak gösterilebilir. H3: Örgütsel adalet algısı gelire göre farklılık göstermektedir. Tablo 4: Gelir Değişkeni Açısından Tek Yönlü Varyans Analizi Değişkenler Değişim Kareler Serbestlik Kareler Kaynağı Toplamı Derecesi Ortalaması F p Gruplar 6, ,574 Prosedür Arası 1,839 0,122 Adaleti Grup İçi 215, ,856 Etkileşim Adalet Dağıtım Adaleti Toplam 221, Gruplar Arası 16,07 4 4,018 Grup İçi 273, ,084 Toplam 289, Gruplar Arası 4, ,073 Grup İçi 361, ,433 Toplam 365, ,706 0,006 0,748 0,56 Tablo 4 den görüleceği gibi gelir ile etkileşim adaleti arasında farklılık görülebilirken (0,006<0.05), prosedür ve dağıtım adaleti arasında farklılık bulunamamıştır. Genel olarak gelir ve adalet algısını gösteren ancak burada yer verilmeyen aritmetik ortalama tablosu incelendiğinde, TL aralığında gelir seviyesine sahip olan personelin adalet algısı 3,33 olarak en yüksek seviyedeyken, en düşük adalet algısına sahip olan personel ise 2,97 ile TL aralığındaki gelir seviyesine sahip olanlardır. Bu durumda oluşturulan hipotez kabul edilmiştir. Bu durumun nedenleri incelendiğinde ise, kişiler kendilerine makul açıklama yapılmasına verdikleri önemden dolayı olumsuz bir durumla karşılaşmış olsalar dahi, örgüte ve yöneticilerine karşı daha toleranslı yaklaşabilmekte, sonuç olumsuz dahi olsa kendilerine değer verilmiş olduğunu hissetmelerinden dolayı adalet algıları düşük olmamaktadır. Bu durumda yapılan mülakat sonuçları da bunu desteklemekte, çalışanların yöneticilerimiz bize karşı anlayışlılardır. Siyasi bir kurum 146

153 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): olmamızdan dolayı bazen olumsuz durumlarla karşılaşabiliyoruz. Ancak yöneticilerimiz bizimle sonuçları paylaşır ve neden böyle bir sonuçla karşılaştığımızı bize açıklar şeklindeki yorumları çalışanların buna verdikleri önemi ortaya koymaktadır. Alt boyutlar bazında değerlendirme yapıldığında en düşük dağıtım adalet algısı 2,56 ile TL aralığında ücret alan grupta görülmektedir. En düşük ücreti alan grubun en düşük dağıtım adalet algısına sahip olması beklenilen bir sonuçtur. En düşük adalet prosedür adaleti ve dağıtım adaleti algısına sahip olan grup TL aralığında ücret alan gruptur. En yüksek etkileşim adalet algısı ise 3,69 ile 2001 TL ve üzeri ücret alan gruptur. Bu durum bu ücret aralığına sahip olan grubun genellikle üst yönetimden oluşması, dolayısıyla etkileşim adaletini doğrudan etkileyecek gruptan olması ile açıklanabilir. H4: Örgütsel adalet algısı cinsiyete göre farklılık göstermektedir. Tablo 5: Cinsiyete Göre Adalet Algısı Farklılıkları Adalet Cinsiyet Ortalamalar t p Boyutları Prosedür Kadın 3,16 0,212 0,832 Adaleti Erkek 3,12 Etkileşim Kadın 3,67 0,982 0,327 Adaleti Erkek 3,47 Dağıtım Kadın 2,61,-832 0,407 Adaleti Erkek 2,78 Katılımcıların cinsiyetlerine göre Örgütsel Adaletin Prosedür Adaleti, Etkileşim Adaleti ve Dağıtım Adaleti boyutları arasında fark olup olmadığını belirlemek amacıyla uygulanan t-testi sonuçlarına göre, katılımcıların cinsiyet gruplarına göre örgütsel adalet ölçeğinin boyutları açısından aralarındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış (0,832, 0,327, 0,407>0,05), bu durumda oluşturulan hipotez reddedilmiştir. Adalet alt boyutlarının ortalamalarına baktığımızda ise, prosedür ve etkileşim alt boyutlarında adalet algısı kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek, dağıtım adalet alt boyutunda ise erkeklerin adalet algıları kadınların algılarından daha yüksek çıkmıştır. Adalet algısı söz konusu olduğunda kadınların daha duyarlı olduğu görüşü öne sürülse de cinsiyet, adalet algısı için güçlü bir etken olarak görülmemektedir. Bu görüş oluşturulan hipotezlerin reddedilmiş olmasıyla desteklenmektedir. Ancak genel adalet algısı dışında, kadın çalışanlar erkek çalışanlara nazaran iletişim ve kendilerine nasıl davranıldığına daha çok önem vermekte, erkek çalışanlar ise daha çok çıktıya odaklanmaktadır. SONUÇ İki veya daha fazla kişinin etkileşim içinde bulunduğu, kaynak ve ödül dağıtımının söz konusu olduğu her ortamda adalet önemli bir olgudur. Örgütler 147

154 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): adalete ilişkin algıların ve unsurların çok belirgin olarak yer aldığı sosyal sistemleri oluştururlar. Örgütsel adalet, çalışanların işyerlerinde kendilerine ne denli adil davranıldığına ilişkin algılarından ve bu algılamaların bir sonucu olarak ortaya çıkan çeşitli tutum ve davranışlardan meydana gelen bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Çalışanların örgütlerinin adil olduğuna yönelik algıları, iş tatmini, örgütsel bağlılık, örgütsel vatandaşlık güven, tatmin gibi olumlu tutum ve davranışlarla ilişkilidir. Çalışanların örgütlerinin adil olmadığına ilişkin algıları ise işten ayrılma, işi sabote etme, hırsızlık, saldırganlık, gibi olumsuz tutum ve davranışlara yol açabilmektedir. Araştırma yapılan kurum hakkında oluşturulan aritmetik ortalamalara ilişkin genel bir değerlendirme yapıldığında örgüt genelinde demografik değişkenler açısından ortak olan ve en baskın hissedilen adalet boyutu etkileşim adaletidir. En düşük örgütsel adalet boyutu ise dağıtım adaleti alt boyutudur. Kurum bir kamu kurumu olmasına, ücretlerin benzer kurumlar ve özel sektöre göre düşük olmasına rağmen çalışanları tarafından benimsenmiş ve aidiyet duygusu oluşmuştur. Bu pek çok olumlu sonucu beraberinde getirmektedir. Örneğin çalışanların büyük bir kısmı aldıkları ücretten memnun olmasalar ve çalıştıklarının karşılığını maddi anlamda başka bir örgütte daha fazla alacaklarına inanmış olsalar da, çalıştıkları örgütü çok sevdiklerini ve saygın bir örgütte çalıştıklarını düşündüklerini belirtmişlerdir. Bununla birlikte etkileşim adaleti çalışanlar tarafından oldukça önemli tutulmakta, olumsuz bir sonuç karşısında bile kendilerine yapılan makul açıklamaların neticeyi daha olumlu ve adil algılamalarını sağladığı anlaşılmaktadır. Kurumun kamu kurumu olmasından dolayı tüm şartlarda istenilen iyileştirmeler yapılamayacak olsa bile, çalışanlara verilen önemin, desteğin, objektif ve adil bir yönetim tarzının, liyakat esaslı atama ve terfilerin, başarıların takdir edilmesinin, sürece dâhil edilmelerinin çalışanlar üzerinde örgüte karşı iyimser bir algı oluşturacağı ve bunun bireysel ve örgütsel anlamda pek çok olumlu neticesinin olacağı düşünülmektedir. Bu değerlendirmeler ışığında genelleme yapılmak istendiğinde, pozitif bir adalet algısı için; kaynak ve ödül dağıtımındaki kriterler daima tutarlı olmalı, dağıtım sürecinde bireysel istekleri ön planda tutabilecek kişilere yer verilmemeli, herhangi bir karar alınması gerektiğinde karardan etkilenebilecek kişileri mümkün olduğu ölçüde sürece dahil etmeli, istenmeyen bir durum ya da sonuçla karşılaşılmış olması durumunda kişilere makul ve gerçekçi bilgi temelli açıklama yapılmalı, çalışanların başarı ya da başarısızlıklarının sonuçları kendilerini makul bir şekilde bildirilmelidir. Bu sayede çalışanların yönetim tarafından desteklendiği, gerek bireysel, gerekse takım bazlı çalışmaların ve eğitim ihtiyaçlarının önemsendiği, yönetimin aldığı kararların adil ve etik temelli olduğu ve çalışanların yöneticilerine ve çalıştıkları kuruma yönelik güven duygusunun oluştuğu, gerekli durumlarda yönetimin belirli ölçülerde yaptırım uygulayabileceği ve bu 148

155 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): durumda çalışanların bunun gerekliliğini anlayabilmeleri ve bu sayede çalışma barışı ve huzurunun örgütlerde hâkim hale geleceği düşünülmektedir. Sonuç olarak bu araştırmada elde edilen bulgular, ileride örgütsel adalet algısı ile ilgili olarak yapılacak çalışmalara ışık tutabileceği umut edilmektedir. Bunun yanında ileride konuyla ilgili çalışma yapmak isteyen araştırmacılara tek bir kurumda çalışma yapmak yerine kamu ve özel sektör kurumlarında karşılaştırma yapmaları ya da üretim ve hizmet sektörü gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren kurumlarda çalışma yapmaları önerilmektedir. Yine örgütsel adaletin uygulamadaki farklı etkilerine yer verilebilir, böylelikle somut verilerle literatüre daha fazla katkı sağlayacağı tavsiye edilmektedir. KAYNAKLAR Balı, A. Ş. (2001), Çok Kültürlülük ve Sosyal Adalet, Konya: Çizgi Kitabevi Bıes, R. J. ve Shapiro D. L. (1988), Voice and Justification: Their Influence on Procedural Fairness Judgements, Academy of Management Journal, Vol: 31, No: 3, Charash, Y.C. ve Spector P.l E. (2001), The Role of Justice in Organizations: A Meta - Analysis, Organizational Behavior and Human Decision Processes, Vol. 86, No: II, s Erdem, F.(ed.) (2003), Sosyal Bilimlerde Güven, İstanbul: Vadi Yayınları Folger, R.ve Cropanzano R. (1998), Organizational Justice and Human Resource Management, USA: Sage Publications Inc., Fortin, M. (2008), Perspectives On Organizational Justice, Concept Clarification, Social Context İntegration, Time And Links With Morality, International Journal of Management Reviews, Vol. 10, Issue 2: , Goldman, B.M., (2001), Toward An Understandıng Of Employment Discrimination Claiming, An Integration Of Organizational Justice And Social Information Processing Theories, thtp://ssrn.com/abstract= or doi: /ssrn Greenberg, J. (1987), Reactions to Procedural Injustice in Payment Distributions: Do the Means Justify the Ends?, Journal of Applied Psychology, Vol. 72, No. 1. Greenberg, J. (1990), Organizational Justice: Yesterday, Today and Tomorrow, Journal of Management, C:16, No:2, s.400. Moorman, R. H. (1991), Relationship Between Organizational Justice and Organizational Citizenship Behaviors: Do Fairness Perceptions Influence Employee Citizenship?, Journal of Applied Psychology, 76: Kennedy, F. A., Kohlmeyer J. M., Parker R.J. (2009), The Roles of Organizational Justice and Trust in a Gain-sharing Control System, 149

156 Taşçıoğlu, H. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): ( ). Özdevecioğlu, M. (2003), Algılanan Örgütsel Adaletin Bireylerarası Saldırgan Davranışlar Üzerindeki Etkilerinin Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 21, s Özdevecioğlu, M. ve H. Karadal, (ed.) (2008), Örgütsel Davranışta Seçme Konular, Ankara: İlke Yayınevi Roch, S. G. ve Linda R. S. (2006), Organizational Justice in an Exchange Framework, Clarifying Organizational Justice Distinctions, Journal of Management, Vol. 32 No. 2, s Toprakkaya, A. (2009), Aristoteles te Adalet Kavramı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume 2/6 Winter 2009,

157 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Küresel Krizin KOBİ ler Üzerindeki Etkileri: Karaman İmalat Sanayi Üzerine Bir İnceleme * Nihat Işık 1, Hasan Gül 2, Efe Can Kılınç 3 Özet Amerika Birleşik Devletleri nde başlayan ve kısa sürede başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına alan 2008 finansal krizi, her ne kadar finans kesiminde başlasa da bir sonraki aşamada reel sektörü de ciddi biçimde etkilemiş ve dünya ekonomisinin temel makroekonomik göstergelerinde önemli bozulmalara yol açmıştır. Reel sektör dikkate alındığında ekonomi içerisindeki ağırlıkları nedeniyle en fazla etkilenen kesimlerin başında küçük ölçekli işletmeler (KOBİ ler) gelmektedir. Nitekim ülkemizde KOBİ ler imalat sanayinin yaklaşık %99 unu teşkil etmektedir. Bu çalışmada, Karaman ilinde imalat sanayi alanında faaliyet gösteren KOBİ ler üzerinde 2008 finansal krizinin; pazar payı, verimlilik, kârlılık, ihracat gibi seçilmiş ekonomik göstergeler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için uygulanan anketten elde edilen bulgular işletmelerin krizden; iş hacminin azalması, kapasitenin altında bir üretimin gerçekleştirilmesi, satışların azalması ve alacakların tahsilâtının gecikmesi vb. şeklinde olumsuz etkilenirken; krizin işletmeler üzerindeki olumlu etkileri; kaynakların daha etkin kullanılmaya başlanması, yeni pazar arayışları ve dış pazarların öneminin daha iyi kavranması vb. olarak sıralanabilir. Anahtar Kelimeler: Kriz, KOBİ, Karaman. JEL Sınıflandırması: G01, M21. * Bu çalışma Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından Haziran 2010 tarihlerinde Sivas da düzenlenen II. Yerel Ekonomiler Kongresi nde bildiri olarak sunulmuştur 1 Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İ.İ.B.F., İktisat Bölümü, nihatis@kmu.edu.tr 2 Yrd. Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İ.İ.B.F., Kamu Yönetimi Bölümü, hasangul@kmu.edu.tr 3 Arş. Gör., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İ.İ.B.F., İktisat Bölümü, kilincefecan@kmu.edu.tr 151

158 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): The Effects of Global Financial Crisis on SMEs: The Case of Karaman Manufacturing Industry Abstract 2008 Global Financial Crises broke out in financial sector in USA, then its effects spread Europe and rest of the world. Despite the Crisis began in financial sector, its serious effects transmitted to real economy. Spreading effects of crisis caused important imbalances in macroeconomic indicators of the world economy. Considering reel economy, one of the most influenced parties is small and medium entreprises (SMEs), because they compose 99 per cent of manufacturing industry. This amount exhibits the importance of SMEs in economic activity. Objective of this paper is to investigate the influence of Global Financial Crisis on SMEs. In line with this aim a survey is conducted in order to detect the effects. Selected variables to be analyzed were market share, productivity, profitability, export of SMEs in Karaman manufacturing industry. Results point out the negative effects such as decline in business activity of SMEs, under capacity production, decreasing in production and sales, increasing of over-due receivables. The positive effects of the crisis are efficient utilization of resources, increasing in new market search and consideration of foreign markets. Key Words: Crisis, SME, Karaman. JEL Classification: G01, M GİRİŞ Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ ler); pazar ekonomilerine kolaylıkla uyum sağlayabilen, büyük işletmelerin boş bıraktığı pazar paylarını doldurarak istihdama önemli katkılarda bulunabilen ve esnek yapıları sayesinde iktisadi dalgalanmalara karşı ayakta kalmayı başarabilen yapılardır. Türkiye de imalat sanayindeki işletmelerin %99 unu oluşturan KOBİ ler; istihdam, katma değer ve yatırımlar içerisindeki pay açısından ekonomide önemli bir yere sahiptir. Günümüzde yaşanan hızlı küreselleşme olgusu ulusal ve uluslararası faaliyet gösteren iktisadi kuruluşların stratejilerini ve yapılarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu durum KOBİ ler için bir takım dezavantajları ve avantajları beraberinde getirmektedir. Dezavantajları; işletmelerin dünyadaki iktisadi gelişmelere uyum gösterememesi sonucu rekabet gücünü kaybetmesi ve bunun sonucu olarak pazar payının daralması, üretimlerinin azalması ve hatta yok 152

159 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarıdır. Avantajları ise; pazar payının ve rekabet gücünün artmasına bağlı olarak kârlılığın, ülke ekonomisine katkının ve istihdamın artması olarak sıralanabilir. Dünya nın içinde bulunduğu bu küresel rekabet ortamında piyasalarda yaşanan bazı olumsuzluklar sonucu ortaya çıkan krizler hızla tüm dünyadaki işletmeleri etkisi altına alabilmektedir. Nitekim yaşanan son küresel ekonomik krizden ölçeği ne olursa olsun her büyüklükteki işletme etkilenmiştir. Bu etkiler farklı boyutlarda ortaya çıkmıştır. Krizin KOBİ ler üzerindeki etkilerini belirlemeye yönelik olarak yapılan birçok çalışmada krizlerden KOBİ lerin çoğunluğunun olumsuz olarak etkilendiği, bu etkilerin de kısa vadeli borçlarda artış, istihdam sayısında, pazar payında, üretimde ve kârlılıkta azalma vb. şeklinde ortaya çıktığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu çerçevede bu çalışmanın amacı, 2008 finansal krizinin KOBİ ler üzerindeki etkisini yerel düzeyde incelemektir. Bu amaçla, Karaman ilinde imalat sanayi alanında faaliyet gösteren KOBİ ler üzerinde krizin; pazar payı, verimlilik, kârlılık, ihracat gibi seçilmiş ekonomik göstergeler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için anket uygulanacak ve elde edilen bulgular değerlendirilerek çözüm önerilerinde bulunulacaktır. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde KOBİ lerin ekonomideki yeri ve önemi üzerinde durulurken, üçüncü bölüm; üretim, tüketim, istihdam, kapasite kullanım oranı, yatırım, işyeri kapanmaları vb. makro göstergeleri çerçevesinde küresel krizin KOBİ ler üzerindeki etkilerine ayrılmıştır. Bu kısımda konuyla ilgili yapılmış çalışmalara da değinilmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümünde krizin etkilerini ölçmeye yönelik yapılan anket çalışmasının sonuçlarından hareketle KOBİ lerin krizden nasıl etkilendiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma sonuç ve değerlendirme bölümüyle tamamlanacaktır. 2. KOBİ lerin Ekonomideki Yeri ve Önemi KOBİ, 250 kişiden az çalışan istihdam eden mali bilançosu ya da yıllık net satış hâsılatı 25 milyon TL yi geçmeyen yönetmelikte mikro, küçük ve orta ölçekli büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimler olarak tanımlanmaktadır. KOBİ kavramı daha çok göreli bir büyüklüğü ifade etmektedir. Bu büyüklük; sanayileşme düzeyine, pazarın büyüklüğüne, işletmelerin çalışmalarına, sürdürdükleri iş kollarına ve kullanılan üretim tekniklerine bağlı olarak ülkeler arasında değişiklikler gösterebilmektedir (İGİAD, 2008). Türkiye de KOBİ sınıflandırması Tablo 1 de görüldüğü gibidir. 153

160 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 1: KOBİ Sınıflandırması Ölçek Çalışan Sayısı Bilanço veya Net Satış Hâsılatı Mikro 10 1 milyon TL Küçük 50 5 milyon TL Orta milyon TL Kaynak: Kaplan, M. (2009). Çalışan sayısı 10 u ve yıllık net satış hâsılatı 1 milyon TL yi geçmeyen işletmelere mikro ölçekli işletmeler, çalışan sayısı 50 yi ve yıllık satış hâsılatı 5 milyon TL yi geçmeyen işletmelere küçük ölçekli işletmeler, çalışan sayısı 250 yi ve yıllık net satış hâsılatı 25 milyon TL yi geçmeyen işletmelere de orta ölçekli işletmeler denmektedir. KOBİ ler yeni iş sağlama, istihdama, yatırıma, katma değere önemli katkılar sağlama açısından dünya ekonomilerinde önemli bir role sahiptirler. KOBİ ler yan sanayi olarak büyük işletmelerin tamamlayıcı rolünü üstlenen, girişimcilik potansiyelini harekete geçirebilen, sahip oldukları esnek ve dinamik yapıları nedeniyle iktisadi dalgalanmalara karşı koyabilen, düşük öz sermaye kullanan ve pazar ekonomilerine kolay uyum sağlayabilen yapılardır. Ayrıca KOBİ lerin bölgeler arası dengeli büyümeye katkıları, çevre korumasına olumlu etkileri ve gelirin daha adil dağılımı açısından oldukça önemli roller üstlendikleri bilinen bir gerçektir. Diğer taraftan KOBİ ler, değişikliklere ve yeniliklere karşı geliştirdikleri stratejiler sayesinde teknolojik gelişmelerin ana kaynağı durumunda olup, kriz dönemlerini de büyük işletmelere oranla daha kolay atlatabilmektedirler (ÖZSAĞIR, 2002:1-24). KOBİ ler ayrıca hem bölgesel hem de ulusal kalkınmışlık açısından bazı dengesizliklerin olduğu ülkelerde söz konusu bozuk yapıyı iyileştirmede de önemli bir unsur olarak kabul edilmektedirler. KOBİ ler endüstride gereken esnekliğin gelişmesine katkıda bulunan, çabuk karar verme özelliklerine sahip olan, uzun dönemde büyük endüstri işletmelerine ara malı üreten, işgücü, hammadde ve finansman kaynaklarını daha küçük yatırımlarla geçekleştiren ve daha az yönetim ve işletme giderlerine haiz olduklarından ucuz maliyetle üretim yapabilen üretim işletmeleridir (ALPUGAN dan aktaran, ZENGİN, 2002:4). Türkiye de KOBİ istatistiklerine ilişkin az sayıda zaman serisi olduğundan, zaman içerisindeki eğilimlerini analiz etmekte bir takım güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Ayrıca kayıt dışı ekonominin boyutu bu 154

161 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): istatistiklerin sağlıklı bir şekilde oluşturulmasına da engel teşkil etmektedir. Ancak, mevcut verilerin bir kısmı KOBİ kesiminin genel ekonomideki göreceli yerinin anlaşılmasına olanak tanımaktadır (OECD, 2004:9-11). Türkiye de KOBİ ler imalat sanayindeki işletmelerin yüzde 99 unu oluşturmaktadır. İmalat sanayindeki istihdamın %76,7 si KOBİ ler tarafından sağlanmaktadır. KOBİ lerin ihracata katkısı %10, yatırımlar içerisindeki payı %38 ve katma değerdeki payı %26,5 dir (KARADENİZ ve ÖZDEMİR, 2009:2). KOBİ ler istihdama ve üretime önemli bir katkı yaparken, aynı başarıyı yatırımlarda ve ihracatta yakalayamamışlardır. Sabit sermaye yatırımları içerisinde KOBİ lerin payının istihdamdaki paylarına nispeten daha az olması nedeniyle daha az katma değer üretip ihracata daha az katkı yapmaktadırlar. Ayrıca KOBİ ler bankacılık sektörü tarafından sağlanan kredilerin %5 ini kullanmaktadırlar. 3. Küresel Krizin KOBİ ler Üzerindeki Etkileri Genel olarak kriz, bir anda veya bir zaman dilimi içerisinde normal olarak işleyen bir sürecin kısa, orta veya uzun vadeli olarak sekteye uğraması veya bir zararın ortaya çıkmasıdır. Buradaki zararlar maddi veya manevi olabilir (DURSUNOĞLU, 2009:4). Ekonomik kriz ise reel sektör krizleri ve finansal krizler şeklinde sınıflandırılabilen, herhangi bir mal, hizmet, üretim faktörü ya da döviz piyasasındaki fiyat ve/veya miktarlarda kabul edilebilir değişme sınırının dışında gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak tanımlanabilir. Burada reel sektör krizleri, mal ve hizmet piyasalarında kriz (enflasyon krizi ve durgunluk krizi) ve işgücü piyasalarında işsizlik krizi olarak sınıflandırılmaktadır. Finansal krizler de bankacılık krizi, döviz krizi ve borsa krizi olmak üzere üçe ayrılmaktadır (DOĞAN, 2009: 24). Reel ekonomi üzerinde büyük yıkıcı etkilere yol açabilen ve piyasaların işleyiş gücünü bozan, finansal piyasalardaki çöküşler olan finansal krizler kısa zamanda tüm piyasaları etkisi altına alabilmektedir. Nitekim Küresel finans krizi ABD finans piyasalarındaki aksaklıktan kaynaklanmış ve kısa bir sürede tüm piyasaları etkisi altına almıştır. Finansal piyasalarda ortaya çıkan bu kriz çok geçmeden reel sektör üzerinde de etkisini göstermiş ve ülkelerin makroekonomik göstergelerinde bir takım olumsuzluklara neden olmuştur. Örneğin, gelişmiş ekonomilerde GSYH büyüme oranı 2007 yılında %2,7 iken, 2008 yılında %0,9 a düşmüş ve 2009 yılında %-3,8 lük bir küçülme yaşanmıştır. Türkiye de GSYH büyüme oranı, 2007 yılında %4,7 iken,

162 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yılında %1,1 e düşmüş, 2009 yılında ise %-5,1 lik bir küçülme yaşanmıştır (IMF, 2009:190). Küresel krizin Türkiye ekonomisine olan etkilerini daha net bir şekilde görebilmek için diğer makroekonomik göstergelere (üretim, tüketim,yatırım, kapasite kullanım oranı, işyeri kapanmaları,istihdam, ihracat,ithalat vb.) göz atmak gerekmektedir. Örneğin, 2008 yılında milyon TL olan yerleşik hane halklarının tüketimi 2009 yılında %-27,5 azalarak milyon TL olmuştur. Benzer bir şekilde toplam gayri safi sabit sermaye oluşumu 2008 yılında milyon TL iken, 2009 yılında %-41,3 azalarak milyon TL ye düşmüştür. Mal ve hizmet ihracatı 2007, 2008 ve 2009 yıllarında sırasıyla; 25275, ve milyon TL dir yılında mal ve hizmet ihracatı 2008 yılına göre yaklaşık %29 azalmıştır. Mal ve hizmet ithalatındaki azalma da aynı yılda %38 dir yılında 10,3 olan işsizlik oranı 2008 de %11, 2009 da %14 ve 2010 yılının Ocak ayında %14,5 olmuştur. Toplam sanayi sektörü üretim endeksi(2005=100) 2007 yılında %115,3 iken 2008 de %114,2 ve 2009 da %103,2 olmuştur. İmalat sanayi üretim endeksi aynı yıllarda sırasıyla;114,8 %112,7 ve %100,4 olmuştur. Üretim ile ilgili olarak toplam otomotiv üretiminde de krizin etkilerini görmek mümkündür. Zira 2007 yılında milyon olan toplam otomotiv üretimi 2008 de olmuş, 2009 da da bir hayli azalarak bine düşmüştür. İmalat sanayi kapasite kullanım oranı 2007 yılında %79,2 iken, 2008 yılında %64,9 a düşmüştür. Krizin etkilerinin daha derin hissedildiği 2009 yılı içerisinde Mart ayı itibariyle %58,7 düzeyine kadar geriledikten sonra belli bir artış eğilimine girmiş ve 2009 sonunda %67,7 olarak gerçekleşmiştir. Sektörlere göre kapasite kullanım oranında ise en büyük kırılmalar; mobilya, motorlu taşıtlar, elektrikli makine ve cihazlar, kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıt imalatında yaşanmıştır. Öyle ki kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıt imalatı oranı %90 lardan %50 lere kadar düşmüştür (DPT ve TCMB, 2010). Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere küresel krizin etkileri 2009 yılında daha da fazla hissedilmiştir. Kriz reel sektörün en önemli parçası olan KOBİ leri de büyük ölçüde olumsuz yönde etkilemiştir. Mesela 2008 yılında KOBİ lere verilen teşvik belgelerinin sayısı 1363 tane iken 2009 yılında verilen teşvik sayısı sadece 586 dır (HM, 2009). Literatürde KOBİ-kriz etkileşimini 156

163 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): inceleyen birçok çalışma yapılmıştır. Aşağıda bu çalışmalardan bazılarına değinilecektir. Şamiloğlu ve Uygun (2001), yaptıkları çalışmada yaşanan krizlerin KOBİ ler üzerinde; merkezi yönetim nedeniyle yaratıcılığın azalması, örgüt içi çatışma ve gerilimin artması, çalışanların motivasyonlarının azalması, sabit giderlerin ve atıl kapasitenin artması, teknolojik yenilenmenin durması, güven ortamının sarsılması, kısa vadeli borçların miktarının azalması gibi olumsuz etkileri olduğunu belirtmişlerdir. Yörük (2001), Tokat ilindeki KOBİ lere yönelik yaptığı çalışmada krizin ilk etkisinin işletmelerin satışlarında azalmalar şeklinde ortaya çıktığını, bunu alacakların süresinde tahsil edilememesi, hammadde fiyatlarının artması ve son olarak üretimde azalmaların takip ettiği sonucuna varmıştır. Çarıkçı vd. (2002), krizlerin KOBİ ler üzerindeki en olumsuz sonucunun işletmelerin mevcudiyetlerini sürdürememeleri olduğunu, kriz dönemlerinde işletmelerin finansman sorunlarının had safhalara ulaştığını, işletmelerin bu sorunları çözebilmek için pazarlama stratejilerini, reklam çalışmalarını ve ihracat yaptıkları pazarları değiştirdiklerini ifade etmişlerdir. Demir ve Sütçü (2002), Isparta ili orman endüstrisine yönelik yaptıkları çalışmada, ihracata yönelik üretim yapan işletmelerde tam kapasite ile çalışmanın devam ettiği, buna karşılık tamamen iç piyasaya yönelik üretim yapan işletmelerde ise küçülme stratejilerinin izlendiği, krizlerin büyük işletmeleri bir hayli etkilerken, KOBİ lerin dinamik ve esnek yapıları sayesinde krizlerden daha az zararla çıktıkları sonucuna varmışlardır. Yüksel ve Murat (2002), 2001 Şubat krizinde faizlerde ve enflasyonda artış ile döviz kurlarındaki dalgalanmanın KOBİ leri derinden etkilediğini, bu olumsuzlukların reel kesimin kullanabileceği kredi imkânlarını ortadan kaldırdığını ve reel kesimin kredi geri ödemelerinde de sıkıntılar yaşamasına neden olduğunu, bu nedenle işletmelerin üretim ve kapasite kullanım oranlarında düşüşler, maliyetlerde artış ve istihdam sayısında azalmaların yaşandığını belirtmişlerdir. Öğüt (2003), Konya tekstil sektörüne yönelik yaptığı çalışmada, araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğunun krizden olumsuz etkilendiğini, kriz sürecini örgütsel yapı ve süreçler üzerindeki yapısal küçülme, personel azaltma politikaları gibi hızlı ve kalıcı olmayan parçasal yöntemlerle çözmeye çalıştıklarını tespit etmiştir. 157

164 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Murat ve Mısırlı (2005), yaptıkları çalışmada Zonguldak ın Çaycuma ilçesindeki KOBİ lerin 2001 Şubat krizinden büyük ölçüde olumsuz yönde etkilendikleri, krizin etkileri devam etmesine karşın işletmelerin etkin bir kriz yönetimi mekanizması oluşturmadıkları, kriz yönetimi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları sonucuna varmışlardır. Kınaytürk (2006), yaşanan krizler sonucu KOBİ lerin üretim, tüketim, kapasite kullanım oranları, istihdam ve yatırım oranlarında düşüşler meydana geldiğini, bu olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek ve krizin etkilerini hafifletmek için kısa vadeli kredi kullanım oranlarının arttığını dile getirmiştir. Ayrıca KOBİ lerin krizden olumsuz etkilenmelerinin başlıca nedenlerini de şu şekilde sıralamıştır: İşletmelerin Ar-Ge hizmetlerinden yararlanamaması sonucu oluşan bilgi yetersizliği, kredi imkânlarının yetersizliği, ihracat yapabilme yeteneğinin olmaması. Ekşi (2007), kriz dönemlerinde KOBİ lerin yabancı kaynak kullanımlarının arttığını, satışlarının azaldığını, varlıkların etkin bir şekilde kullanılmadığını, ihracatlarının ve buna bağlı olarak kârlılıklarının ve likiditenin azaldığını söylemektedir. Gafuroğlu (2007), krizlere neden olan ekonomik ve politik faktörlerin işletmelerin yaşam seviyelerini direkt etkilediğini, işletme çalışanlarının moralmotivasyonunu ciddi oranda etkileyen krizlerin çalışanlarda psikolojik sıkıntılar yaşanmasına neden olduğunu, KOBİ lerin faaliyet süreçlerini negatif olarak etkilerken, bu etkiler; işletmelerin büyüme gücü, üretim kapasitesi, pazar payı, ihracat ve ithalat ve satışlarda kendini gösterdiğini belirtmektedir. Kahya (2008), krizlerin KOBİ ler üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğunu söylemiştir. Krizin olumsuz etkileri; yönetim kararlarının merkezileşme eğilimi, hızlı karar alma zorunluluğu, KOBİ genelinde gerilimin artması, işletmeye karşı güvenin azalması, işletmenin beklenmeyen maliyetleri karşılamada zorlanması, iletişimsizlik ve liderlik anlayışının bozulmasıdır. Krizin KOBİ lere olumlu etkileri ise; krizlerin KOBİ lere sağladığı değişim fırsatları (stratejik ve teknolojik değişiklikler ile takım ruhunun oluşturulması gibi) ve krizlerin KOBİ lere sağladığı öğrenme, büyüme, yeni yeteneklerin keşfedilmesi ve uluslararasılaşma fırsatlarıdır. Soysal vd. (2009), işletmelerde yaşanan krizler sonucunda şu gibi olumsuzlukların ortaya çıktığını belirtmektedirler: Ortakların güveninin sarsılması, satışlarda düşüşlerin yaşanması, kârın ve kârlılığın azalması, 158

165 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): verimliliğin azalması, prestij kayıplarının yaşanması (dış dünya ile ilişkilerin bozulması), yönetim kararlarının merkezileşmesi, uyum yeteneğinin azalması, gerilimin artması, çalışanlarda motivasyon eksikliğinin oluşması, işten çıkarmaların artması ve karar sürecinin bozulması. Stamatovic ve Vemic (2009), küresel ekonomik krizin Sırbistan ın reel sektörü üzerine etkilerine yer verdiği çalışmasında, küresel kriz nedeniyle KOBİ lerin üretim kapasitelerinin azalması sonucu 2009 yılının ilk altı ayında endüstriyel üretimin yaklaşık olarak %17,4 oranında azaldığını, KOBİ lerin kredi kullanmasının kriz döneminde zorlaştığını, KOBİ lerin toplam ihracattaki payının (kriz döneminde %87 den yüzde 85 e) ve kazançlarının azaldığını, bu yüzden Sırbistan daki işletmelerin yeni pazar arayışlarına girdiğini belirtmiştir. Visinescu ve Micuda (2009), küresel kriz döneminde Avrupa Birliği ndeki KOBİ lerin durumu ile ilgili yaptığı çalışmada, kriz döneminde KOBİ lerin alacaklarının tahsilinin geciktiğini, iflasların ve haciz durumlarının arttığını, döner sermayelerinin ve likiditelerinin azaldığını, KOBİ iflaslarının 2008 yılında 2007 yılana göre %11 arttığını, hatta Danimarka, İtalya, İrlanda, Norveç ve İspanya gibi ülkelerde iflasların aynı yıllar içerisinde %25 den daha fazla arttığını ortaya koymuştur. Bunların yanında işletmelerin üretim maliyetlerinin arttığını, yatırımlarının azaldığını ya da ertelendiğini belirtmişlerdir. Hodoregel (2009), küresel finansal krizin KOBİ ler üzerindeki etkileri adlı çalışmasında, Romanya ekonomisinin dinamiği olan (Romanya GSYH sinin yaklaşık %80 ini oluşturan) KOBİ lerin küresel finans krizinden olumsuz etkilendiklerini, iflas eden işletme sayılarının arttığını, yaklaşık olarak işletmenin bu korkuyu hissettiğini, işletme sahiplerinin %83 ünün 2009 yılında kârlılık ile ilgili olumsuz beklentiye sahip olduklarını, aynı yılda kişinin işini kaybettiğini belirtmiştir. Vandenberg (2010), küresel finans krizinin, KOBİ lerin ihracata konu olan malların üretimi ve belirsizlik durumlarında bankerlerin daha az risk almak istemeleri nedeniyle KOBİ lere verilecek borç miktarının azalmasına neden olduğunu, krizin KOBİ ler üzerindeki etkilerini azaltabilmek amacıyla Mısır, Suudi Arabistan, Libya ve Kuveyt gibi ülkelerde devletin KOBİ ler için verilecek kredilerde garantörlük yaptığını ifade etmiştir. 159

166 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Araştırmanın Metodolojisi 4.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de KOBİ ler ekonominin can damarlarıdır. Ancak bu tür işletmelerin kronik hale gelmiş bir takım sorunları bulunmaktadır sonrasında kapsamı ve önemi artan küreselleşme, dünyanın giderek tek bir pazar haline gelmesi ve Avrupa Birliği gibi süreçler nedeniyle KOBİ ler ağır yükler altında kalmaya başlamıştır. Tüm bu sorunların üstüne son yıllarda yaşanılan küresel kriz de eklenince KOBİ ler farklı çözümler geliştirmek durumunda kalmışlardır. Bu bağlamda küçük işletmelerin orta ölçekli hale dönüşebilmeleri ve büyük sanayiyi destekleme çabaları; yönetim, personel, finansman, örgütlenme, pazarlama ve diğer sorunlar nedeni ile yetersiz kalmaktadır. Bu çalışmada Karaman ilinde imalat sanayi alanında faaliyet göstermekte olan KOBİ lerin karşılaştıkları sorunlar ve küresel krizin etkileri üzerinde durulmuş, söz konusu işletmelerin küresel krizin etkilerini hafifletmek ve/veya ortadan kaldırmak için başvurdukları yöntemler tespit edilmeye çalışılmıştır Araştırmanın Yöntemi ve Örneklem Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak alan araştırması seçilmiştir. Alan araştırması, bir gruba doğrudan sorular sormak yoluyla; analiz edilebilecek, karşılaştırmalar yapabilecek ve yorumlar getirilebilecek veriler elde etmeyi amaçlamaktadır. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Anketin uygulanacağı örneklem kitlesi de dikkate alınarak anketler örneklem grubuna daha az maliyetli ve yanlış anlama ve hata olasılıklarını yerinde ve ivedilikle gidermesi nedeniyle bizzat elden dağıtılmış ve toplanılmıştır. Hazırlanan ankette toplam 40 adet soru bulunmaktadır. Konu ile ilgili literatürle uyumlu olarak ankette yer alan sorular, çalışmanın amaçlarını kapsayacak şekilde hazırlanmıştır. Araştırmanın örneklemini Karaman Ticaret ve Sanayi Odası na kayıtlı Organize Sanayi Bölgesi nde imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteren yaklaşık 50 KOBİ den 24 tanesi oluşturmaktadır. Anketlerden elde edilen veriler SPSS paket programı yardımıyla analiz edilmiştir. 160

167 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Elde Edilen Bulguların Analizi Anket sorularının analiz edilmesinde frekans yöntemi kullanılmıştır. Anket sorularının frekans analizi neticesinde elde edilen sonuçları yorumlanmıştır. Araştırmaya dâhil edilen 24 KOBİ ye yöneltilen 40 sorudan elde edilen veriler için tablolar hazırlanılarak ulaşılan bulgular değerlendirilmiştir. Ankete katılan işletmelerin hukuki statülerini belirlemek amacıyla yöneltilmiş olan soruya ilişkin alınan cevaplara göre, katılımcı işletmelerin %50 si yani tam olarak yarısı anonim şirketlerden, %45,8 i limited şirketlerden ve %4,2 si de şahıs şirketlerinden oluşmaktadır. Katılımcıların işletmelerindeki pozisyonlarına bakıldığında, ankete katılanların %45,8 inin sahip, %29,2 sinin üst düzey yönetici ve %16,7 sinin de muhasebe-finans müdürü konumunda olduğu görülmektedir. İşletmelerin faaliyet alanı ve süreleri dikkate alındığında; işletmelerin %54,2 si gıda, %8,3 ü inşaat ve inşaat malzemeleri, %4,2 si mobilya ve %20,8 i diğer (turizm, madencilik, elektrik v.d.) alanlarda faaliyet göstermekte ve bunlardan; %29,2 si yıl, %20,8 i 1-5 yıl, %20,8 i 6-10 yıl, %25 i yıl ve %4,2 si de 20 yıldan daha uzun bir faaliyet süresine sahiptir. İşletmelerin çalışan personel sayısı açısından %58,3 lük bir oranla en fazla arası personel çalıştırdıkları görülmektedir. Buna karşın KOBİ lerin %20,8 i 1-10 ve %20,8 i arası personel çalıştırmaktadır. İşletmelerin yıllık net satış hâsılatları incelendiğinde KOBİ lerin büyük bir çoğunluğunun 1-5 milyon TL arasında bir ciroya sahip oldukları görülmektedir. 1-5 milyon TL arasında ciroya sahip olan işletmelerin oranı %66,7 dir. İşletmelerin %16,7 şer iki grubu ise 250 bin TL ile 1 milyon TL ve 5-25 milyon TL arasında cirolara sahiptirler. Araştırmaya katılan KOBİ lerin %33,3 ü 1-10 milyon TL, yine %33,3 ü 100 milyon TL üzerinde öz sermayeye sahiptirler. İşletmelerin %8,3 ü 11-25, %12,5 i ve %12,5 i de milyon arasında öz sermaye ile çalışmaktadırlar. Ankete katılan işletmelerin amaçlarına ilişkin soruya; %45,8 inin satışları artırmak, %33,3 ünün kârlılığı artırmak, % 12,5 inin istihdam yaratmak ve %8,3 ünün de hizmet sağlamak şeklinde cevap verdikleri görülmüştür. KOBİ lerin %33,3 ü son 3 yılda satış hacimlerindeki büyümenin rakiplerini geçtiğini belirtmişlerdir. Yine işletmelerin %29,2 si ise son 3 yılda rakiplerinden daha kârlı hale geldiklerini ileri sürmüşlerdir. Buna karşın söz konusu araştırmada işletmelerin %20,8 inin son 3 yılda satışlarının olağanüstü 161

168 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): büyüdüğü, %12,5 inin finansal performanslarının olağanüstü olduğu ve %4,2 sinin ise finansal performanslarının rakiplerini geçtiği bulgusuna ulaşılmıştır. Tablo 2 den de izlenebileceği gibi, araştırmaya katılan KOBİ lerin %58,3 ü işleyişlerinde geliştirmek istedikleri ya da problem olarak gördükleri alan olarak satış ve pazarlama konusunu göstermişlerdir. Buna karşın işletmelerin %8,3 ü finansman, %4,2 si ise yöntem konusunu geliştirmek istedikleri veya problem olarak gördükleri alan olarak değerlendirmişlerdir. Tablo 2: İşletmenizin İşleyişinde Geliştirmek İstediğiniz ya da Problem Gördüğünüz Alanı Belirtir misiniz? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Yöntem 1 4,2 Satış/Pazarlama 14 58,3 Finansman 2 8,3 Diğer 7 29,2 Toplam ,0 Bu bulgu, KOBİ lerin kriz dönemlerinde satış ve pazarlama sorunlarının daha da arttığı göz önüne alındığında, farklı pazarlara açılmalarının ve yumurtaları tek bir sepete koymayarak riski dağıtmanın öneminin farkında olduklarının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, KOBİ lerin finansman güçlüğü çektikleri ve özellikle kriz ortamında devletten destek talep ettikleri dikkate alındığında ankete katılan işletmelerin finansman konusunu %8,3 gibi düşük bir düzeyde sorun olarak görmeleri de KOBİ lerin sağlıklı ve sağlam finansman kaynağının önemini yeterince kavrayamadıklarına bir işaret olarak alınabilir. Tablo 3 incelendiğinde, KOBİ lerin %50 sinin kapasitelerinin sınırlı olmasını, %25 inin ise kapasite belirlenmesindeki yanlışlıkları en önemli üretim sorunu olarak gördükleri ortaya çıkmaktadır. Buna karşın katılımcı işletmelerin %16,7 si stoklama ve %8,3 ü ise fason üretim planında karşılaşılan sorunları en önemli üretim sorunları olarak değerlendirmektedirler. 162

169 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 3: İşletmenizde Üretimle İlgili Aşağıdaki Sorunlardan En Çok Hangisi İle Karşılaşmaktasınız? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Üretim kapasitesinin sınırlı olması 12 50,0 Kapasite belirlenmesindeki yanlışlıklar 6 25,0 Stoklama (depolama) sorunu 4 16,7 Fason üretim planında karşılaşılan sorunlar 2 8,3 Toplam ,0 Küresel rekabet ortamında KOBİ lerin ölçek ekonomilerinden yararlanabilmeleri için kapasitelerini arttırmaları oldukça önemlidir. Bu kapsamda maliyetleri azaltıcı teknolojik gelişmeleri yakından takip etmeleri ve AR-GE çalışmalarına bütçe ayırmaları kendilerine rekabet avantajı sağlayacaktır. Tablo 4 den görüleceği gibi, ankete cevap verenlerin %41,7 si nitelikli pazarlama elemanı eksikliği, %16,7 si satış artırıcı çalışmaların oldukça külfetli olması ve %12,5 i ise yasal ve bürokratik ortam ile ilgili sorunları pazarlama ve ihracatla ilgili en önemli sorun olarak belirtmişlerdir. Tablo 4: İşletmenizde Pazarlama ve İhracatla İlgili Aşağıdaki Sorunlardan En Çok Hangisi İle Karşılaşmaktasınız? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Nitelikli pazarlama elemanları eksikliği 10 41,7 Satış artırıcı çalışmaların külfetli olması 4 16,7 Yasal ve bürokratik ortam ile ilgili sorunlar 3 12,5 Pazarlama bilgi eksikliği 2 8,3 Altyapı yatırımlarının yetersizliği 2 8,3 Kambiyo düzenlemeleri 1 4,2 Vergi düzenlemeleri ve/veya yüksek vergi oranları 1 4,2 Çevre analizi ve erken uyarı sistemlerinden 1 4,2 yoksunluk Toplam ,0 Özellikle iç piyasanın daraldığı durumlarda dış pazarlarda satış yapabilmek işletmeler açısından hayati öneme haiz bir konudur. Ancak yukarıda da değinildiği gibi dış pazarlara açılırken sadece belli piyasalarla sınırlı 163

170 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kalmamak, mümkün olduğunca pazar ağını geniş tutmak oldukça önemlidir. Bu noktada diğer bölümlerde olduğu gibi pazarlama elemanı konusunda da nitelikli işgücü eksikliğini giderici politikaların önemi yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim gelişmekte olan ülkelerde bir taraftan yüksek işsizlik oranları söz konusu iken, diğer yandan kalifiye eleman bulmak da oldukça önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüz iletişim sektöründeki gelişmeler (özellikle internet) firmalara satışlarını artırma ve düşük maliyetlerle çok geniş pazarlara açılma imkânı sağlamaktadır 4. Tablo 5 den izlenebileceği gibi, araştırmaya katılan işletmelerin %20,8 i satışlarda vadenin uzatılmasını, %16,7 si alacakların zamanında tahsilini ve yine %16,7 si vadeli satışların artmasını finansal sorunlarını etkileyen en önemli faktörler olarak sıralamışlardır. Bunların yanı sıra uygun koşullarda hammadde miktarı, fiyat artışı ve satışlardaki düşüşleri finansal sorunları etkileyen unsurlar olarak görmektedirler. Ancak, rekabetin yoğun olarak yaşandığı bir ortamda satışlarda vadenin kısaltılması ve vadeli satışların azaltılması ciddi pazar kayıplarına yol açabileceği için KOBİ lerin maliyet düşürücü, verimliliği arttırıcı yöntemler geliştirmeleri önem kazanmaktadır. Bu noktada etkin kapasitede üretim yapamayan işletmelerin bir araya gelmeleri bir seçenek olarak durmaktadır. Tablo 5: Aşağıdakilerden Hangisi Finansal Sorunlarınızı Etkileyen En Temel Faktördür? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Satışlardaki düşüşler 2 8,3 Uygun koşullarda hammadde tedariki 3 12,5 Fiyat artışı 3 12,5 Satışlarda vadenin uzatılması 5 20,8 Çek-senet Banka kredileri 1 1 4,2 4,2 Alacakların zamanında tahsili 4 16,7 Vadeli satışların artması 4 16,7 Borç taahhütlerinin yerine getirilmesi 1 4,2 Toplam ,0 4 KOBİ lerin ihracat sorunları ve E-Ticaret konusunda daha geniş bilgi için bknz. (Işık ve Delice, 2007: 75-89). 164

171 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Katılımcı KOBİ lerin yaptıkları finansal planlamaların süresiyle ilgili olarak Tablo 6 incelendiğinde maalesef işletmelerimizin uzun vadeli finansal planlama yapmadıkları anlaşılmaktadır. Zira araştırmaya katılan işletmelerin sadece %12,5 i 1 yıldan uzun süreli finansal planlama yaptıklarını ileri sürmekte iken, %41,7 si kısa dönemli ve %45,8 i de her ikisi beraber yani hem 1 yıldan az, hem de 1 yıldan uzun finansal planlama yaptıklarını belirtmektedirler. KOBİ lerin kriz ortamlarında likiditenin daralmasının doğal bir sonucu olarak finansal sıkıntı içerisine girdikleri gerçeği göz önüne alındığında, yaklaşık %42 gibi yüksek oranda KOBİ nin finansal planlamalarını kısa dönemli olarak yapmaları ciddi bir tehdit unsuru olarak değerlendirilebilir. Tablo 6: Finansal Planlama Yapıyorsanız Bu Planlamanın Türü Aşağıdakilerden Hangisine Uygundur? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Kısa dönemli (1 yıldan az) 10 41,7 Uzun dönemli (1 yıldan uzun) 3 12,5 Her ikisi beraber 11 45,8 Toplam ,0 Tablo 7 den de takip edilebileceği gibi, KOBİ lerin %20,8 i döviz kurundaki değişmeleri, %16,7 si yüksek enflasyonu, %12,5 i politik istikrarsızlığı, %8,3 ü yüksek faiz oranlarını ve yine %8,3 ü de faizlerin belirsizliğini finansal planlamalarını geçersiz kılan en önemli faktörler olarak belirtmişlerdir. Burada dikkat çekici bir nokta, son yıllarda döviz kurlarında ciddi bir istikrar olmasına rağmen, kanımızca 1994, 2000 ve 2001 gibi çok önemli krizler yaşamış olan ve bu krizlerde döviz kurlarının çok istikrarsız bir yapı sergilemiş olması KOBİ lerin eski tecrübeler ışığında hala ihtiyatlı olmalarına neden olmaktadır. Buna karşın, çoğu zaman diğer sorunların da kaynağı olan politik istikrarsızlık yine kanımızca ülkede sekiz yıldır tek başına hükümetin varlığı ve eski dönemlere kıyasla çok daha istikrarlı bir yapının mevcudiyeti dolayısıyla önemli bir risk unsuru olarak görülmemektedir. 165

172 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 7: Aşağıdakilerden Hangisi Finansal Planlamanızı Geçersiz Kılan En Önemli Faktördür? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Yüksek faiz 2 8,3 Yüksek enflasyon 4 16,7 Politik istikrarsızlık 3 12,5 Döviz kuru 5 20,8 Faizlerin belirsizliği 2 8,3 Diğer 8 33,3 Toplam ,0 Faiz oranındaki artışlara işletmelerin en yoğun olarak gösterdikleri tepki; %25 oranıyla daha az banka kredisi kullanmak, %20,8 oranıyla ürün fiyatlarına zam yapmak, %16,7 ile maliyet ve giderleri azaltmak ve %12,5 ile yatırımları kısmak şeklinde gerçekleşmektedir. Bir ülkedeki istikrarsızlığın yansıdığı en temel ekonomik göstergelerden biri olan faiz oranlarının yüksekliği kredi kullanımını azaltmakta, yeterli finansman kaynağına sahip olmayan KOBİ lerin buna verdiği tepki ise ürün fiyatlarına zam yapmak olarak kendisini göstermektedir. Bu durum rekabet avantajının kaybolmasına ve pazar payının kaybedilmesine neden olarak KOBİ lerin küçülme ve kapasite kullanım oranlarını azaltmalarına zemin hazırlamaktadır. Tablo 8: Faiz Oranındaki Artışlara Ne Tür Tepkiler Göstermektesiniz? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Daha az banka kredisi kullanılmaktadır 6 25,0 Ürün fiyatlarına zam yapılmaktadır 5 20,8 Maliyetler ve giderler azaltılmaktadır 4 16,7 Sermaye artışı yapılmaktadır 1 4,2 Ticari krediler kullanılmaktadır 2 8,3 Yatırımlar kısılmaktadır 3 12,5 Diğer 3 12,5 Toplam ,0 Ankete cevap veren KOBİ lerin 15 tanesi ticari belirsizlik, finans sıkıntısı ve piyasadaki durgunluğu %20,8 oranlarıyla en önemli sorun olarak görmektedir. Bunun yanı sıra %16,7 oranıyla ihracat yetersizliği de bir diğer 166

173 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): önemli sorun olarak değerlendirilmiştir. Devletler ve bireyler gibi işletmeler açısından da en önemli sorunlardan birisi belirsizliktir. Ticari belirsizliğin temel kaynağı ise siyasi belirsizliktir. Belirsizlik bireylerin harcamalarını kısmalarına, bu durum firmaların satışlarının azalmasına ve piyasada durgunluk yaşanmasına neden olmaktadır. İç piyasadaki durgunluğu aşmak için ihracat çok önemli olmasına rağmen, KOBİ lerin ihracattaki paylarının küçüklüğü buna imkân vermemektedir. Ancak özellikle internette yaşanan gelişmeler bu noktada KOBİ lere önemli fırsatlar sunmaktadır ve bu fırsatlardan gelecek dönemde daha yoğun yararlanmak büyük önem arz etmektedir. Tablo 9: Sizce KOBİ lerin En Önemli Sorunu Nedir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Ticari belirsizlik, önünü görememe 5 20,8 Finans sıkıntısı 5 20,8 Piyasadaki durgunluk 5 20,8 Aile içi sorunlar 1 4,2 Hükümetten yetersiz destek 2 8,3 İhracat yetersizliği 4 16,7 Diğer 2 8,3 Toplam ,0 Katılımcı KOBİ lerin %16,7 si KOSGEB e üye olmadıklarını belirtirken, %29,2 si KOSGEB e üye olmakla birlikte destek almadıklarını, %54,2 si ise KOSGEB e üye olup destek aldıklarını belirtmişlerdir. Buna göre, KOBİ lerin %83,4 gibi önemli bir oranının KOSGEB e üye olduğu, üye olmayanlar açısından her iki tarafın da karşılıklı işbirliğini geliştirmeye dönük çaba sarf etmeleri gerektiği vurgulanabilir. Tablo 10: KOSGEB e Üye misiniz, Destek ve Kredilerden Faydalandınız mı? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Üyeyim, destek almadım 7 29,2 Üye değilim 4 16,7 Üyeyim, destek aldım 13 54,2 Toplam ,0 167

174 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): KOBİ ler karşılaştıkları finansal sorunlara çözüm olarak %66,7 oranında uzun vadeli ve düşük faizli kredilere başvurmayı tercih etmektedirler. Ayrıca katılımcı işletmelerin %20,8 i KOBİ lerin sermaye piyasasından yararlanabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması için düzenlemeler yapılmasını, %12,5 i ise kredi kullanımındaki teminat ve diğer formalitelerin en aza indirilmesini diğer çözüm olanakları olarak sıralamaktadırlar. Bir ekonomide uzun vadeli ve düşük faizli kredi temininin en öncelikli unsuru siyasi ve ekonomik yapıdaki istikrardır. Aksi takdirde risk ve belirsizliğin çok olduğu bir ortamda uzun vade ve düşük faize razı olunmayacaktır. Ülkemizde yıllarca faizlerin yüksek seyretmesinin en temel nedeni de bu istikrarsız ve belirsiz yapı olmuştur. Tablo 11: KOBİ lerin Karşılaştıkları Finansal Sorunlara Çözüm Olarak, Sizce Aşağıdaki Seçeneklerden Hangisi En Doğru Tercih Olmaktadır? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Uzun vadeli ve düşük faizli kredi sağlamak 16 66,7 KOBİ lerin sermaye piy. yararlanabilmesi için düzenlemeler yapmak Kredi kullanımındaki teminat ve diğer formaliteleri en aza indirmek 5 20,8 3 12,5 Toplam Tablo 12, kriz esnasında işletmelerin öncelik verdiği politikaya dönük elde edilen sonuçları yansıtmaktadır. Buna göre, yeni iç ve dış pazar fırsatlarının araştırılması %54,2 ile ekonomik kriz esnasında en çok tercih edilen politika olarak ön plana çıkmaktadır. Katılımcı işletmelerin dörtte biri yani %25 i kriz esnasında satışlarda müşterilere cazip fiyat teklifleri sunmayı, %20,8 i ise örgüt büyüklüğünün ve personel sayısının yeniden değerlendirilmesini öncelikli politikaları olarak belirtmişlerdir. 168

175 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 12: Ekonomik Kriz Esnasında İşletmenizin Öncelik Verdiği Politika Hangisidir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Örgüt büyüklüğünün ve personel sayısının yeniden 5 20,8 değerlendirilmesi Yeni iç ve dış pazar fırsatlarının araştırılması 13 54,2 Satışlarda müşteriye cazip fiyat tekliflerinin sunulması 6 25 Toplam Özellikle içerde yaşanan bir krizde iç pazarın darlığı ve yeni dış pazarlar bulmanın önemi yadsınamazken, diğer taraftan son yaşanan küresel krizde sadece iç değil dış pazarlarda da (özellikle ihracatımızın yaklaşık yarısını yaptığımız AB ülkeleri) sorun yaşanması yapılması gerekenin sadece dış pazar bulmak değil, dış pazarın çeşitlendirilmesi olgusunun önemini göstermiştir. Bu sayede ülke içinde ve bazı pazarlarda daralma olsa bile diğer pazarlardaki satışlarla krizin etkileri hafifletilebilecektir. Farklı dış pazarlara açılma katılımcıların %50 sinin kriz sonrasında iş hacimlerinin azaldığını belirten KOBİ lerin bu sorununa da çözüm olacaktır. Öte yandan, %33,3 gibi azımsanmayacak oranda firmanın iş hacimlerinin arttığını belirtmesi kriz ortamlarının riskler kadar fırsatlar da sunduğunu, doğru politikalar uygulayarak bunun başarılabileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Firmaların %16,7 si ise iş hacimlerinin kriz öncesiyle aynı kaldığını belirtmişlerdir. Tablo 13: Ekonomik Kriz Sonrasında İşletmenizin İş Hacminde Ne Tür Bir Değişiklik Meydana Geldi? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) İş hacmi arttı 8 33,3 İş hacmi azaldı 12 50,0 İş hacmi aynı kaldı 4 16,7 Toplam ,0 Tablo 14 den de görülebileceği gibi, yaşanan ekonomik krizin işletmeler üzerindeki en önemli etkisi %50 oranıyla kapasitenin altında bir 169

176 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): üretimin gerçekleştirilmesi şeklinde tespit edilmiştir. Ekonomik krizin işletmeler üzerindeki diğer önemli etkileri ise %16,7 oranıyla örgütün zayıf yönlerinin tespit edilmesi ve krizle mücadelede etkin stratejilerin geliştirilmesidir. Katılımcıların %12,5 i ise yüksek işgücü devir hızını krizin en önemli etkisi olarak görmüşlerdir. Tablo 14: Yaşanan Ekonomik Krizin İşletmeniz Üzerindeki En Önemli Etkisi Sizce Hangisidir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Yönetsel kararlarda merkezileşme eğilimi 1 4,2 Krizle mücadelede etkin stratejilerin geliştirilmesi 4 16,7 Örgütün zayıf yönlerinin saptanması 4 16,7 Yüksek işgücü devir hızı 3 12,5 Kapasitesinin altında bir üretimin gerçekleştirilmesi 12 50,0 Toplam ,0 Bu sonuç oldukça anlaşılabilir bir durumdur. Nitekim krizde belirsizliğin artması; harcamaların kısılmasına, enflasyon ve faiz oranlarının artmasına yol açabilmekte, firmalar bir taraftan bireysel harcamaların azalması, diğer taraftan ise üretim maliyetlerinin artmasının doğal bir sonucu olarak üretimlerini kısma yoluna gitmektedirler. Bu durum ekonomik büyümenin de yavaşlaması, hatta küçülmelere neden olmaktadır. Ankete cevap verenlerin toplam %66,7 si kriz ortamında en çok fiyat politikalarının etkilendiğini belirtmişlerken; %16,7 si ürün politikalarının, %12,5 i tutundurma politikalarının ve %4,2 si ise dağıtım politikalarının kriz ortamından en çok etkilenen politika türleri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Tablo 15: Günümüzdeki Ekonomik Kriz Ortamında En Çok Hangi Politikanız Etkilenmiştir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Fiyat politikası 16 66,7 Ürün politikası 4 16,7 Tutundurma politikası 3 12,5 Dağıtım politikası 1 4,2 Toplam ,0 170

177 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Firmalar varlıklarını devam ettirmek için kâr etmek, bunun için de malını maliyetin üzerinde uygun fiyatlardan satmak zorundadırlar. Ancak kriz ortamında firmalar pazar paylarını kaybetmemek için fiyat düşürmek ile belirsizlik ortamında maliyetlerinin yükselmesi nedeniyle fiyat arttırmak ikilemine düşmekte ve bu durum finansal gücü iyi olmayan firmaların ciddi sorunlar yaşamasına, hatta iflaslarına neden olabilmektedir. Araştırmaya katılan işletmeler ekonomik krizin; %29,2 ile satışlarda azalmaya sebebiyet verdiğini, %25 oranında hammadde fiyatlarını artırdığını, %20,8 düzeyinde alacakların tahsil edilemediğini, %16,7 oranında ise üretimlerinin düşmesine neden olduğunu ileri sürmektedirler. Diğer cevaplarla paralellik arz eden bu sonuç firmaların olası krizleri düşünerek gerekli tedbirleri almasının önemine işaret etmektedir. Tablo 16: Sizce Yaşanan Ekonomik Krizin Genel Olarak İşletmelere Olan Etkileri Nelerdir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Hammadde fiyatları arttı 6 25,0 Satışlarda azalma oldu 7 29,2 Üretim düştü 4 16,7 Alacaklar tahsil edilemedi 5 20,8 Kârlılık azaldı 2 8,3 Toplam ,0 Ankete katılanların %33,3 ü kriz sonrasında satışlarını artırmaya yönelik politikalara ağırlık vermişlerken, %16,7 si öz kaynaklarla finansmana ağırlık veren politika değişikliklerine yönelmişlerdir. Yine işletmelerin %12,5 i maliyet düşürücü tedbirlere yönelmişlerken, aynı orandaki işletme grubu ise satış vadelerini uzatan politika değişikliklerine meyletmişlerdir. Buna göre, firmaların iç pazarın yanı sıra dış pazarlara da önem vermesi satış hacminin artmasında önemli bir yer tutar. Krizde firmaların sadece %4,2 sinin personel sayısında azaltmaya gitmesi de istihdam açısından olumlu bir gelişmedir. 171

178 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 17: Ekonomik Kriz Sonrasında İşletme Pol. Yapılan Değişiklikler Aşağıdakilerden Hangisidir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Finansman ihtiyacımızı en düşük düzeyde tutmaya 2 8,3 çalıştık Yatırımları azalttık 2 8,3 Öz kaynaklarla finansmana ağırlık verdik 4 16,7 Satış vadelerini uzattık 3 12,5 Satışlarımızı artırmaya çalıştık 8 33,3 Ürün fiyatlarımızı artırdık 1 4,2 Maliyet düşürücü tedbirler aldık 3 12,5 Personel sayısını azalttık 1 4,2 Toplam Tablo 18 incelendiğinde, işletmeler fiyat kararlarını etkileyen çıkar gruplarını önem sırasına göre; rakipler, aracı kuruluşlar, üretim faktörleri sahipleri, ortaklar ve işletmenin diğer bölüm yöneticileri olarak sıralamışlardır. Tablo 18: Ekonomide Durgunluk ve Gerileme Ortamının Yaşandığı Günümüzde İşletmenin Fiyat Kararlarını Etkileyen (Tüketici Dışındaki) Çıkar Gruplarından En Fazla Etkilendiğinizi Önem Derecesine Göre Sıralar mısınız? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Rakipler 18 75,0 Aracı kuruluşlar 3 12,5 Üretim faktörleri sahipleri 2 8,3 Ortaklar (hissedarlar) 1 4,2 İşletmenin diğer bölüm yöneticileri 0 0,0 Toplam ,0 Kriz ortamında KOBİ ler açısından rekabetin daha da yoğunlaştığı bir ortamda ölçek ekonomilerinden yararlanarak maliyetlerini düşürebilmek ve yıllardır bünyelerinde çalışan tecrübeli elemanlarını çıkarmak zorunda kalmamaları oldukça önemlidir. Bu kapsamda, tarih ve Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 5904 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun çerçevesinde, KOBİ lerin birleşerek bir araya gelmeleri ve işçi sayılarını korumaları şartıyla kurumlar 172

179 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): vergisinden belli bir oranda indirim imkânı sağlanmıştır. Katılımcıların %54,2 si söz konusu yasal değişiklikten haberdar olduklarını ancak indirim oranından yararlanmak için herhangi bir başvuru yapmadıklarını, %29,2 si haberlerinin olmadığını ve %16,7 si ise haberlerinin olduğunu ve gerekli başvuruyu yaptıklarını belirtmişlerdir. Bu sonuç, KOBİ lerin aile işletmesi mantığından çıkıp, daha küresel düşünen profesyonel bir anlayıştan uzak olduklarını, küçük olsun benim olsun düşüncesinin egemen olduğunun işareti olarak alınabilir. Tablo 19: Tarihinde Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 5904 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, KOBİ lerin Birleşerek Bir Araya Gelmeleri ve İşçi Sayılarını Korumaları Şartıyla Kurumlar Vergisinden Belli Bir Oranda İndirim İmkânı Sağlamıştır. Bu Durumdan Haberiniz Var mı? Gerekli Başvuruyu Yaptınız mı? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Haberimiz var, başvuruyu yaptık 4 16,7 Haberimiz var, başvuruyu yapmadık 13 54,2 Haberimiz yok 7 29,2 Toplam ,0 Tablo 20 den de takip edilebileceği gibi, araştırmaya katılan KOBİ lerin %50 si kriz döneminde tedbir olarak harcamalarını kısarken, %20,8 i öz kaynak ile finansmana, %8,3 ü ürün fiyatlarında indirimler yapmaya, %8,3 ü kredi ile finansmana ve yine %8,3 ü işçi çıkartmaya ağırlık vermişlerdir. Katılımcıların sadece %4,2 si ise alacaklarının tahsilâtını uzatarak krize karşı önlem almaya çalışmışlardır. Tablo 20: Kriz Döneminde Ne Tür Tedbirler Aldınız? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Harcamaları kıstık 12 50,0 Ürün fiyatlarımızı azalttık 2 8,3 Kredi ile finansmana ağırlık verdik 2 8,3 Öz kaynak ile finansmana ağırlık verdik 5 20,8 Alacakların tahsilâtını uzattık 1 4,2 İşçi çıkarttık 2 8,3 Toplam ,0 173

180 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Araştırmaya katılan işletmelerin %41,7 si küresel krizde alacakların tahsilâtının daha önceki ulusal krizlere göre daha da geciktiğini belirtmişlerdir. Buna karşın işletmelerin %25 i harcamalarını daha da kıstıklarını, %20,8 i ise daha fazla finansman ihtiyacı duyduklarını belirtmişlerdir. Tablo 21: Türkiye deki Krizlerle Karşılaştırdığınızda Bu Krizin Etkileri Hakkında Ne Söyleyebilirsiniz? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Bu krizde daha fazla işçi çıkarttık 2 8,3 Bu krizde finansmana daha çok ihtiyacımız oldu 5 20,8 Bu krizde harcamalarımızı daha fazla kıstık 6 25,0 Bu krizde alacaklarımızın tahsilâtı daha da gecikti 10 41,7 Bu krizde pazar payımız ulusal krizlere göre daha da azaldı 1 4,2 Toplam ,0 İşletmelerin %54,2 si kriz ortamında KOSGEB tarafından sunulan desteklerden duydukları memnuniyetsizliği dile getirirken, %25 i ise desteklerin şartlarının uygun ve cazip olmadıklarını belirtmişlerdir. Dolayısıyla işletmelerin %79,2 si KOSGEB in destek hizmetlerinden şikâyetçi konumundadırlar. Buna karşın işletmelerin %20,8 i kriz ortamında KOSGEB tarafından sunulan hizmet ve destekleri yeterli görmektedirler. Tablo 22: Kriz Ortamında KOSGEB Destekleriyle İlgili Düşünceniz Nedir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Yeterli değil 13 54,2 Desteklerin şartları cazip değil 6 25,0 Yeterli 5 20,8 Toplam ,0 Krizler içerisinde sadece riskler barındırmaz, aynı zamanda önemli fırsatlara da kapı aralar. Nitekim Tablo 23 den de izlenebileceği gibi, KOBİ lerin %66,7 si kaynaklarını daha etkin kullanmaya başladıklarını belirtmişlerdir. Krizin işletmeler üzerindeki diğer olumlu etkileri ise sırasıyla; %20,8 oranıyla daha geniş pazarlara yayılarak riski dağıtmak gerektiğinin anlaşılması, %8,3 oranıyla masrafları azaltmak amacıyla e-ticaret kullanımının 174

181 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): artırılması ve %4,2 oranıyla da kısa vadeli borç kullanımının asgari seviyeye indirilmesidir. Ancak, düşük maliyetle geniş pazarlara ulaşmak açısından önemli fırsatlar sunan e-ticaretin kullanım düzeyinin hala %8,3 gibi oldukça düşük seviyelerde olduğunun ve firmaların yeni teknolojileri adapte etmede arzulanan düzeyin gerisinde kaldığını belirtmek gerekir. Tablo 23: Krizin Sizce Olumlu Etkisi Aşağıdakilerden Hangisidir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Masrafları azaltmak için e-ticareti daha fazla 2 8,3 kullanmaya başladık Kaynakları daha etkin kullanmaya başladık 16 66,7 Daha geniş bir pazara yayılarak riski dağıtmak 5 20,8 gerektiğini anladık Kısa vadeli borçlanmayı minimum düzeyde tutmak gerektiğini anladık 1 4,2 Toplam ,0 KOBİ lerin %50 si önümüzdeki yıllarda hükümetten vergi oranlarının azaltılmasına yönelik politika değişikliği beklemektedirler. Bunun yanı sıra; %20,8 daha güçlü bir rekabet için üretim faktörleri giderlerinin azaltılmasını, %12,5 faiz oranlarının indirilmesini ve yine aynı oranla işgücü üzerindeki işveren yükünün hafifletilmesini talep etmektedirler. Tablo 24: Sizce Önümüzdeki Döneme İlişkin Hükümetin Takip Etmesi Gereken Politikalar Aşağıdakilerden Hangisi Olmalıdır? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Kamu harcamalarını artırmalıdır 1 4,2 Vergi oranlarını azaltmalıdır 12 50,0 Faiz oranlarını indirmelidir 3 12,5 İşgücü üzerindeki işveren yükünü azaltmalıdır 3 12,5 Rekabet açısından üretim maliyetlerinin azalması için elektrik, su, doğalgaz vb. giderlerin fiyatlarını azaltmalıdır 5 20,8 Toplam ,0 Ankete katılan işletmelerin %50 si küresel krizi aşmada yeni pazar ve iş olanakları oluşturulması ve ihracata odaklanılması suretiyle nakit girişlerini 175

182 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): artırmaya çalışmışlardır. Yine işletmelerin %29,2 si ise alacakların sıkı takibi, gecikmiş ve şüpheli alacakların tahsiline önem vererek küresel krizin olumsuz etkilerini en aza indirmeye çalışmışlardır. Tablo 25: Küresel Krizi Aşmada Aşağıdaki Nakit Girişini Artırıcı Araçlardan En Çok Hangisini Kullandınız? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Yeni pazar ve iş olanakları yaratılması, ihracata 12 50,0 odaklanılması Yeni ortak alma 1 4,2 Alacakların sıkı takibi, gecikmiş ve şüpheli 7 29,2 alacakların tahsili Banka kredilerine başvurma 2 8,3 Menkul değerlerin satışı 1 4,2 Hissedarların şahsi nakit kasalarına başvurma 1 4,2 Toplam ,0 Tablo 26 dan izlenebileceği gibi, KOBİ lerin küresel krizi aşmada en çok kullandıkları nakit çıkışını azaltıcı araç %41,7 ile stok düzeylerini düşürerek hammadde alımlarının azaltılmasıdır. Bunu toplam %20,8 oranıyla yatırımların durdurularak ertelenmesi izlemektedir. Bu süreçte işletmelerin en az tercih ettikleri nakit çıkışını azaltıcı araç ise %4,2 oranıyla zorunlu ve pahalı demirbaşların leasing yoluyla alınmasıdır. Tablo 26: Küresel Krizi Aşmada Aşağıdaki Nakit Çıkışını Azaltıcı Araçlardan En Çok Hangisini Kullandınız? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Su, elektrik, telefon, kira, ulaşım, ağırlama vb. giderleri kısma ve/veya erteleme 2 8,3 Outsourcing ve dışarıdan alıma yönelinmesi 3 12,5 Yatırımların durdurularak ertelenmesi 5 20,8 Stok düzeylerinin düşürülerek hammadde alımlarının azaltılması 10 41,7 Esnek veya siparişe göre üretime yönelerek işletme ve stok giderlerinin azaltılması 3 12,5 Zorunlu pahalı demirbaşların finansal kiralama (leasing) yoluyla alınması 1 4,2 Toplam ,0 176

183 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Araştırmaya katılan işletmelerin %54,2 si gelecekte büyüme oranının artacağını düşünürken, işsizlik oranıyla ilgili olarak aynı olumlu beklentinin bulunmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Zira katılımcı işletmelerin toplam %41,7 si gelecekte de işsizlik oranının çok fazla değişmeyeceğini belirtmektedirler. Gelecekle ilgili bir diğer olumlu beklenti de enflasyon tahmininde görülmektedir. İşletmelerin %41,7 si Türkiye ekonomisinde önümüzdeki yıllarda da enflasyon oranının düşeceği yönünde görüş beyan etmişlerdir. Yıllarca kronik enflasyon yaşamış olan ülkemizde enflasyon konusunda son yıllarda yaşanan olumlu gelişmelerin süreceğine inanmaya başlanılması, enflasyonla mücadelenin sadece devlet politikalarıyla olmayacağı, iktisadi aktörlerin de bunu benimseyip destek vermesinin önemi dikkate alındığında oldukça dikkat çekici bir bulgudur. Faiz oranına yönelik beklentilerde ise, dengeli bir durum söz konusu olup, katılımcılar %33,3 oranlarıyla faiz oranlarının artması, azalması ve çok fazla değişmemesi yönünde eşit beklenti içerisindedirler. Buna göre enflasyona benzer kronik bir durum faiz cephesinde de yaşanmış olmasına rağmen, enflasyon oranının düşeceğine olan inanca paralel bir inanç ortamının faiz oranları konusunda henüz yerleşmemiş olduğu söylenebilir. Tablo 27: Türkiye Ekonomisine İlişkin Olarak Gelecekle İlgili Büyüme, İşsizlik, Enflasyon ve Faiz Oranı Tahmininiz Nedir? Geçerli Değer Frekans Yüzde (%) Frekans Yüzde (%) Frekans Yüzde (%) Frekans Yüzde (%) Artacak 13 54,2 8 33,3 7 29,2 8 33,3 Azalacak 2 8, ,7 8 33,3 Çok fazla değişmeyecek 9 37, ,7 7 29,2 8 33,3 Toplam Sonuç ve Değerlendirme Küresel ekonomik krizin Karaman imalat sanayinde faaliyet gösteren işletmeler üzerindeki etkilerini tespit etmek amacıyla hazırlanan bu çalışmada, genel olarak KOBİ lerin krizden olumsuz yönde etkilendiği sonucuna ulaşılmıştır. Küresel kriz döneminde ankete katılan işletmelerin yarısı iş hacimlerinin azaldığını belirtmiştir. Yaşanan ekonomik krizin KOBİ ler 177

184 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): üzerindeki en önemli etkisini belirlemeye yönelik soruya ise işletmelerin büyük bir kısmı kapasitenin altında bir üretim gerçekleştirdiği cevabını vermiştir. Anketten, işletmelerin kapasitelerinin altında üretim gerçekleştirmelerinin ham madde fiyatlarının artmasıyla ve yapılan üretimin satılamamasıyla yakından ilgili olduğu anlaşılmıştır. İşletmeler, kriz döneminde satışlardaki azalmayı telafi edebilmek amacıyla en çok fiyat politikasını kullandıklarını belirtmişlerdir. Ankete katılan işletmelerin yaklaşık %33 ü bu dönemde işletme politikalarında yaptıkları en önemli değişikliğin satışları arttırmaya çalışmak olduğunu, yaklaşık %16 lık bir kısmı da öz kaynakla finansmana ağırlık verdiklerini ifade etmişlerdir. Bu işletmelerden sadece bir tanesi personel çıkartma yoluna gittiğini belirtmiştir. Ankete katılan işletmeler fiyat kararlarını etkileyen çıkar gruplarını önem sırasına göre; rakipler, aracı kuruluşlar, üretim faktörleri sahipleri, ortaklar ve işletmenin diğer bölüm yöneticileri olarak sıralamışlardır. Katılımcıların yaklaşık %54 ü tarih ve Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 5904 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun dan haberdar olduklarını ancak gerekli başvuruyu yapmadıklarını söylemişlerdir. Bu sonuç, KOBİ lerin aile işletmesi mantığından çıkıp, daha küresel düşünen profesyonel bir anlayıştan uzak olduklarının bir işareti olarak görülebilir. KOBİ lerin yaklaşık %50 si kriz döneminde tedbir olarak harcamalarını kısmış, %20,8 i de öz kaynak ile finansmana ağırlık vermiştir. Araştırmaya katılan işletmelerin %41,7 si kriz döneminde alacakların tahsilâtının daha önceki ulusal krizlere göre daha da geciktiğini, %25 i harcamalarını daha da kıstıklarını, %20,8 i ise daha fazla finansman ihtiyacı duyduklarını belirtmişlerdir. İşletmelerin %54,2 si kriz ortamında KOSGEB tarafından sunulan desteklerin yeterli olmadığını, %25 i ise desteklerin şartlarının uygun ve cazip olmadığını belirtmişlerdir. Ankete katılan işletmelerin yaklaşık %67 si yaşanan küresel krizin en olumlu etkisinin kaynakların daha etkin kullanılmaya başlanması olduğunu belirtirken, %20,8 i geniş pazarlara yayılarak riski dağıtmanın anlaşılması, %8,3 ü e-ticaret kullanımının yaygınlaştırılması ve %4,2 si kısa vadeli borç kullanımının asgari düzeye indirilmesi gerektiğinin anlaşılması olduğunu ifade etmiştir. KOBİ lerin %50 si önümüzdeki yıllarda hükümetten vergi oranlarının azaltılmasına yönelik politika değişikliği beklemektedirler. Ankete katılan işletmelerin %50 si küresel krizi aşmada yeni pazar ve iş olanakları oluşturulması ve ihracata odaklanılması suretiyle nakit girişlerini artırmaya çalışmışlardır. KOBİ lerin küresel krizi 178

185 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): aşmada en çok kullandıkları nakit çıkışını azaltıcı araç %41,7 ile stok düzeylerini düşürerek hammadde alımlarının azaltılmasıdır. İşletmelerin %54,2 si gelecekte büyüme oranının artacağını ve enflasyon oranının düşeceğini ancak, halen önemli bir sorun olan işsizliğin ise değişmeyeceğini belirtmişlerdir. Faiz oranına yönelik beklentilerde ise katılımcılar %33,3 oranlarıyla faiz oranlarının artması, azalması ve çok fazla değişmemesi yönünde eşit beklenti içerisindedirler. Buna göre enflasyon oranının düşeceğine olan inanca paralel bir inanç ortamının faiz oranları konusunda henüz yerleşmemiş olduğu söylenebilir. Özetle, yapılan anketten küresel krizin işletmeler üzerindeki olumsuz etkilerinin; iş hacminin azalması, kapasitenin altında bir üretimin gerçekleştirilmesi, satışların azalması ve alacakların tahsilâtının gecikmesi şeklinde kendini gösterdiği; diğer taraftan, kaynakların daha etkin kullanılmaya başlanması ve pazar payının arttırılmaya çalışılması şeklinde bir takım olumlu sonuçların da ortaya çıktığı söylenebilir. KAYNAKLAR Çarıkçı, H.İ., Titiz, İ. ve Eroğlu A.H. (2002). Küçük ve Orta Ölçekli Üretim İşletmelerinde Kriz Dönemine Özgü Finansman Sorunları ve Alternatif Pazarlama Stratejileri- Göller Bölgesi İşletmeleri Üzerine Bir Araştırma Süleyman Demirel Üniveristesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2002/7(1), Demir, Y. ve Sütçü, A. (2002). Kriz Sonrası Isparta Orman Endüstri KOBİ lerinin Üretim, Teknoloji ve Finansman Sorunlarının Analizi Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 2002/2, Doğan, S. (2009). Küreselleşme, Finans, Kriz Olgusu ve İstikrar (Ed.) Güncel Ekonomik sorunlar: Global Kriz, içinde , İstanbul: Literatür Yayınları. DPT, (2010). Temel Ekonomik Göstergeler, Üretim İstatistikleri, aspx?enc=83d5a6ff03c7b4fc93c64f899a6633a0., Erişim Tarihi: Dursunoğlu, A. (2009). Teori ve İlişkileri ile Global Ekonomik Kriz, Konya: Çizgi Kitabevi. 179

186 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Ekşi, İ. H. (2007). Finansal Krizlerin KOBİ ler üzerinde Etkileri ve Başarılı- Başarısız KOBİ lerin Kriz Dönemi Stratejileri, Yüksek Lisans Tezi. Erişim Tarihi: Gafuroğlu, Ş. (2007). Ekonomik Krizlerin Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Üzerindeki Etkilerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi. HM, (2009). İstatistikler, KOBİ Teşvik İstatistikleri, Erişim Tarihi: rl://ca8a5b252efea63752b1cb4e1cc81997&initialnodefirstlevel=true, Erişim Tairihi: Hodorogel, R.G. (2009). The Economic Crisis and its Effects on SMEs Academy of Economic Studies, Bucharest, IMF, (2009). World Economic Outlook, Crisis and Recovery. Erişim Tarihi: Işık N. ve Delice G. (2007). Küreselleşme Sürecinde KOBİ lerin İhracat Sorunları ve E-Ticaret Uygulamaları Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Yerel Ekonomiler Özel Sayısı, İGİAD (İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği), (2008). Girişimcilik Raporu, Hazırlayan: Doç.Dr. İbrahim Öztürk Kahya, M. E. (2008). KOBİ lerde Kriz Yönetimi, Oluşabilecek Sorunlar ve Sorunların Giderilmesi İçin Uygulanabilecek Stratejiler, Yüksek Lisans Tezi. Kaplan, M. (2009). Krizin Türkiye de KOBİ lere Etkisi ErişimTarihi: Karadeniz, E. ve Özdemir, Ö. (2009). Entrepreneurship in Turkey and Developing Countries: A Comparison of Activities, Characteristics, Motivations and Environment for Entrepreneurship. MIBES Transactions, 3(1),

187 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kınaytürk, Z. (2006) Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) Üzerindeki Etkileri, Yüksek Lisans Tezi. Murat, G. ve Mısırlı, K. (2005). Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde Kriz Yönetimi: Çaycuma Örneği, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2005/1 (1), OECD, (2004) Small And Medıum-Sızed Enterprıses In Turkey Issues And Polıcıes Erişim Tarihi: Öğüt, A. (2003). Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9, 2003, s Özsağır, A. (2002). 21. Yüzyılın İşletmeleri: Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ ler), f., Erişim Tarihi: Soysal, A., Karasoy, H.A., Alıcı, S. (2009). KOBİ lerde Kriz Yönetimi: K.Maraş ta Tekstil Sektöründeki KOBİ lerde Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21, Stamatovic, M.L.J., ve Vemıc M.B. (2009). Elaboration Of Profound Effects Of The Global Crisis On Small and Medium Entreprises in Serbia 3rd Central European Conference in Regional Science CERS, Şamiloğlu, F.ve Uygun, U. (2001). KOBİ lerde Ekonomik Kriz Yönetimi Mali Çözüm, İSMMO, 12, , d=mal%dd%20%c7%d6z%dcm%20derg%dds%dd%20say %FD:57%20EK%DDM-KASIM-ARALIK%202001, Erişim Tarihi: TCMB, (2010). Veriler-İstatistiki Veriler, Üretim, İstihdam ve Ücret Verileri, Erişim Tarihi: Vandenberg, P. (2010). Impact of the Financial and Economic Crisis on SMEs UNESCWA Conference on Innovative sources to finance SMEs, css.escwa.org.lb/edgd/1209/vandenberg.ppt Erişim Tarihi:

188 Işık, N.; Gül, H.; Kılınç, E.,C. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Visinescu, S. and Micuda, D. (2009). Chalenges Faced By Eu Smes In The Context Of The Global Economic Crisis Romanian Economic and Business Review, 2009/4(3). Yörük, N. (2001). Son Ekonomik Krizin KOBİ ler Üzerindeki Etkisi ve Tokat İli Örneği Gazi Üniveristesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2001/2, Yüksel, Ö. ve Murat, G. (2002). Şubat Krizinin KOBİ ler Üzerindeki Etkileri veçözümönerileri 9.pdf, Erişim Tarihi: Zengin, A. (2002). Makroekonomik İstikrar ve KOBİ'ler Erişim Tarihi:

189 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Bir Çevre Sorunu Olarak Tıbbi Atıkların Toplanması ve Yok Edilmesi Sürecine İlişkin Bilgi, Tutum ve Davranışların Kırıkkale Devlet Hastanesi Çalışanları Örnekleminde Değerlendirilmesi Demet Cansaran 1 Özet Çevrenin bütünlüğünü sağlamak için, havanın, suyun, toprağın ve biyolojik çeşitliliğin niteliğini koruyabilmek çok önemlidir. Kuralına uygun bir şekilde ortadan kaldırılmayan tıbbi atıklar bu bütünlüğe zarar verebilmektedir. Örneğin, yöntemine uygun olarak depolanmayan tıbbi atıklar toprağın niteliğini bozabilmektedir. Düzenli depolama yönteminde dikkat edilecek en önemli nokta, enfekte atıkların, enfekte özellikleri yok edildikten sonra toprağa gömülmesidir. Enfekte atıklarla kirletilmiş toprağın verimlilik özelliği kaybolurken toprak üzerindeki bitkiler de yaşamlarını kaybedebilirler. Düzenli çöp depolama alanlarında oluşan metan gazı salımları da küresel ısınmayı tetiklemekte dolayısıyla dünya üzerinde insan ve çevre açısından sonuçları olmaktadır. Aynı şekilde enfekte sıvı atıkların veya kanla karışmış sıvıların arıtılmadan kanalizasyona verilmesi sonucunda sular kirlenebilir ve niteliğini kaybedebilir. Yine tıbbi atıkların yakılması sonucu ortaya çıkan gaz içindeki civa bileşikleri de insan ve çevre sağlığı için bir tehdittir. Bu noktada tıbbi atıkların ortadan kaldırılması ile ilgili sorunların ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Çevreye sorumsuzca bırakılan atıklar, insana fiziksel zararlar verebilmektedir. Yetersiz atık yönetimi uygulamalarındaki yanlışlık, çevre ve insan sağlığı arasındaki ilişki, kalkınmakta olan ülkelerde açıkça gözlemlenmektedir. Sağlıklı olmanın temel koşullarından birisi de sağlıklı bir çevredir. Tıbbi atkılar atık döngüsü içinde üretildikleri andan son uzaklaştırma aşamasına kadar, çevre ve insan ile doğrudan ya da dolaylı etkileşim içerisindedir. Dolayısıyla da insan ve çevre sağlığını olumsuz etkileyebilen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorun ile ilgili şimdiye kadar Türkiye de çok ayrıntılı çalışmalar yapılmamış olması nedeniyle de çevre sağlığı-tıbbi atık yönetimi ilişkisinin kurulmasına gereksinim duyulmuştur. Bu çalışmada, Kırıkkale Devlet Hastanesi çalışanlarının tıbbi atıklar konusunda bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi ve sorunların saptanmasına yönelik bir alan araştırması yapılmıştır. Alan araştırması kapsamında hazırlanan anket soruları Kırıkkale Devlet Hastanesi nde uygulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Çevre, çevre sağlığı, atık, atık yönetimi, tıbbi atık Abstract It is very important to be able to protect the characteristics of air, water, soil and biological variety to provide the unity of the environment. Medical wastes which have not been removed properly may be harmful for this unity. For instance, the medical wastes that have not been correctly stored can damage the quality of the soil. The most important point in the system of regularly storage is that the infectious wastes should be buried after their infectious characteristics are removed. While the 1 Erzincan Üniversitesi, Üzümlü Meslek Yüksekokulu, d.cansaran@mynet.com 183

190 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): productivity of the soil polluted by the infectious wastes is lost, the plants on the surface of the soil can also die. The emission of the marsh gas in the areas of regularly garbage storage can trigger the global warming, and thus it has environmentally negative results on the world and people. Likewise, as a result of that the infectious liquid wastes or the liquids which are mixed by blood are poured into drainage, the water can get dirty and lose its quality. The mercury composites in the gas which comes into the open in consequence of that the medical wastes are burnt are also a threat for both human health and the environment. Herein, the problems with the taking away of the medical wastes have to be seriously pondered. The wastes that are thrown in the environment in an irresponsible way can physically damage people. The wrong and insufficient management of waste material and the relationship between the environment and the human health are clearly observed in growing countries. One of the basic conditions of being healthy is a healthy environment. In the circulation of waste, the medical wastes, from when they are produced to the last remove level, directly or indirectly interact the environment and human. Thus, it can be counted as a problem which effects negatively the environment and the human health. We have to be conscious and sensitive about this matter. We can t deny the fact that the hospitals have a very important role on the formation of especially the medical waste and that the health staff and the managers should be more sensible. In this study, a search of area has been made intended for the evaluation of the knowledge, manners and attitudes of the staff of Kırıkkale Devlet Hastanesi (Kırıkkale State Hospital) about the medical wastes and for the determination of what the problems are. The questions of the survey which were prepared in the framework of the area search were put into practice in Kırıkkale Devlet Hastanesi (Kırıkkale State Hospital). Key Words: Environment, environmental health, waste, management of waste materials, medical wastes GİRİŞ Yaşamın doğal ve kaçınılmaz sonucu olan atıklar ve atıkların yönetimi, toplumların yıllardır gözden uzak olsun anlayışı ile davrandıkları konuların başında gelmiş; ancak insanlık bu atıkların doğal dengeyi bozacağını düşünmemiştir. Nüfus artışı, teknolojik gelişme, sanayileşme, kentleşme, hızla artan ve farklılaşan tüketim ile ortaya çıkan atıklar, çevre ve insan sağlığına olumsuz etkileri ile günümüzün önemli çevre sorunlarından biri olmaktadır. Tıbbi atıkların kuralına uygun şekilde ortadan kaldırılmaması sonucu hava, su, toprak kalitesi bozulmakta, tarım alanları verimliliğini, ormanlık alanlar da orman olma özelliğini kaybedebilmektedir. Bu noktada tıbbi atıkları insanoğlunun bilinçli bir şekilde doğayı kirletme eylemi olarak kabul etmek gerekir. Çünkü insanoğlu tıbbi atıklar sorununda çaresiz değildir, teknolojik tedbirlerle bu sorundan kurtulmak mümkündür. Bu noktada ilk yapılacak olan tıbbi atıkların insan ve onun ayrılmaz parçası olan çevre açısından tehlikelerini kabul etmek olmalıdır ki bu, insanoğlunun atıkların ortadan kaldırılması için en güvenilir yöntemi aramasına da önderlik edecektir. Unutulmamalıdır ki: Her 184

191 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yıl 5,2 milyon insan, bunun 4 milyonu 5 yaşın altındaki çocuklar olmak üzere atık kaynaklı hastalıklardan ölmektedir (Tutar, 2000: 3). Yine unutulmamalıdır ki atıkların yalnızca hastane etrafından uzaklaştırılmasına dayanan anlayış sürdürülebilir kalkınma politikasıyla uyumlu olmadığı gibi, ekolojik dengenin korunması ilkesiyle de bağdaşmamakta, doğanın kendi kendini özümseyebilme kapasitesini zorlamaktadır. Tıbbi atıkların etrafa umursamaz bir biçimde atılmasından zincirleme bir şekilde tüm canlılar etkilenmektedir. Doğada bulunan hava, su, toprak, biyoçeşitlilik ve diğer tüm canlılar birbirlerini etkilemekte ve birbirlerinden etkilenmektedirler. Atık yönetimi, sistemli bir yaklaşımla ele alınması gereken bir konudur. Burada önemli olan atık yönetiminin oluşum, toplama, işleme ve uzaklaştırma gibi temel ögeler yanında, çevre koruma, kaynakların korunması ve verimlilik artışı gibi konularla bütünlülük içinde ele alınmasıdır. Yani, atıkların sadece insan çevresinden uzaklaştırılması değil, çevre ve insan sağlığının korunarak geliştirilmesiyle birlikte ekonomik kalkınmanın sağlanmasına da katkı sağlamasıdır. Sürdürülebilir bir atık yönetimi için öncelikle tıbbi atık oluşumunun önlenmesi veya azaltılması, oluşan tıbbi atıkların ise geri kazanımının sağlanabilmesi ve oluşmuş tıbbi atıkların insan ve çevre sağlığına zarar vermeden güvenli bertarafının sağlanması zorunludur. Çünkü herhangi bir işlem görmeden doğaya bırakılan atıklarla doğada hem niteliksel kayıplar hem de kaynakların azalımı şeklinde niceliksel kayıplar oluşturulmaktadır (Yücekul, 2003: 114). Çevreye sorumsuzca bırakılan atıklar, insana fiziksel zararlar verebilmektedir. Yetersiz atık yönetimi uygulamalarındaki yanlışlık, çevre ve insan sağlığı arasındaki ilişki, kalkınmakta olan ülkelerde açıkça gözlemlenmektedir. Sürdürülebilir atık yönetiminde amaç, kentsel çevrelerin sürdürülebilirliğini sağlamak ve kalitesini korumak, kent nüfusunun refahını yükseltmek ve sağlığını korumak, kentsel ekonominin verimliliğini artırmak ve yükseltmek, işgücü ve gelir oluşturmak olarak kabul edilir. Bu süreçte yer alacak aktörler ise merkezi yönetimle beraber yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, özel sektör olmalıdır (Tekel, 2006: 283). Atık yönetimi iyi planlandığı ve etkili yöntemlerle desteklendiği taktirde, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik ve çevre boyutunun gerçekleştirilmesinin önemli bir kolu haline gelmektedir. Atık yönetiminin yakın dönemlerden itibaren değişimine bakıldığında bu durum daha iyi anlaşılmaktadır lerde atıkların sıkıştırılması ve yakılması gibi kontrol yaklaşımları kullanılmış, 1980 lerde bu yaklaşımlar zararlı maddelerin ortaya çıkışını azaltacak şekilde geliştirilmiştir larla birlikte atıkların azaltılması, yeniden kullanım, geri dönüşüm ve enerji geri kazanımı gibi farklı yaklaşımlar atık yönetimi ile bütünleştirilmiştir li yıllarda ise atık oluşumunu önlemeye yönelik hedefler oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu gelişimle birlikte atık 185

192 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yönetiminin sürdürülebilir olması konusu da gündeme gelmeye başlamıştır (Tickel, 1992: 200). Tıbbi atıklar, atıklar içerisinde özel atık durumundadır. Çünkü bu atıklar konutlardan ve bazı kuruluşlardan çıkan atıklara göre daha tehlikeli özelliğe sahiptir. Örneğin tıbbi atıklar içerisinde bulunan kullanılmış enjektörler, eğer steril edilmeden bertaraf edilirse AIDS, sarılık gibi kan yoluyla bulaşan tehlikeli hastalıkların yayılmasında etkin rol oynamaları nedeniyle son derece tehlikeli atıklardır. Dünyada bu gibi hastalıklara yakalanan kişi sayısına bakılırsa tehlikenin boyutu ve önlem almanın gerekliliği daha iyi anlaşılabilir. Gelişmiş ülkelerde kullanılmış enjektörlerin plastik imha fırınlarında yakılması yada otoklavlanarak steril edilmesi zorunluluğu vardır. Ülkemizde de aynı zorunluluk olmasına rağmen kullanılan plastik enjektörler ve diğer enfekte atıklar sterilize edilmeden çöp alanlarına gelişi güzel döküldüğünü gösteren örneklere de rastlanması üzücü bir durumdur. Bu şekilde depolanan tıbbi atıklardan yayılan sızıntı suları enfeksiyon hastalıklarının yayılmasına neden olabileceğinden çevre sağlığı açısından tehlike yaratmaktadır. ABD de yaşanmış olan okyanus kıyısına vuran enjektörler olayı Türkiye de de birkaç kez görülmüştür. Tıbbi atıkların çöp alanlarına gelişi güzel dökülmesinin en çarpıcı örneği Zonguldak ın Kozlu sahilidir. Kozlu Beldesi nde çocukların iğneler, şırıngalar, serum şişeleri, tahlil tüpleri ve ilaç şişeleri ile dolu sahilden denize girmesi ve bölgenin halka açık olması tıbbi atıkların doğrudan çevre sağlığını tehdit ettiğinin bir göstergesidir. Tüm tepkilere rağmen, bu beldedeki deniz kıyısında bulunan katı atık sahası yirmi yıldır vahşi depolama alanı olarak kullanılmaktadır ( ). Atıkların kaynağında toplanması, taşınması, depolanması ve ortadan kaldırılması çevre sağlığının korunması açısından büyük öneme sahiptir. Bu çerçevede, ülkemizde, tıbbi atıklar ile ilgili ilk yönetmelik 1993 yılında çıkarılmıştır. AB uyum sürecinin bir gerekliliği olarak 2005 yılında yeni bir yönetmelik çıkarılmıştır. Türkiye de tıbbi atıkların üretiminden toplanması, depolanması, taşınması, ortadan kaldırlmasına kadar geçen aşamalarda kurum ve kuruluşlara düşen görev yetki ve yükümlülükler gün ve sayılı RG de yayınlanan Tıbbi Atık Kontrolü Yönetmeliği nde bulabiliriz. Yönetmeliğe göre atıkların en aza indirilmesi esastır. Atıkların karıştırılmaması ve ayrı ayrı yerlerde depolanması gerekmektedir. Yönetmelikte evsel atıklar, tıbbi atıklar, tehlikeli atıklar ve radyoaktif atıklar sınıflandırılmıştır. Tıbbi atıklar enfeksiyoz atıklar, patalojik atıklar, kesici-delici atıklar olarak kendi içinde ayrılmaktadır. 186

193 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): YÖNTEM Araştırmanın Deseni Bu araştırma betimsel yöntem ve ilişkisel tarama modeline göre desenlenmiştir. Deneklerin var olan özelliklerine hiçbir değişiklik yapılmaksızın veri toplanarak, var olan durum hakkında deneklerin görüşleri alınmaya çalışılmıştır. Evren ve Örneklem Araştırmanın evreni, Kırıkkale ilinde bulunan Kırıkkale Devlet Hastanesi nde çalışan personelden oluşmaktadır. Bu hastanenin seçilmesinde araştırmacının daha önce burada görev yapmış olması, Ankara daki hastanelerin çok yoğun olmaları nedeni ile anket çalışmasına ılımlı bakmamaları ve Kırıkkale Devlet Hastanesi nde daha önce konuyla ilgili bir çalışma yapılmamış olması etkili olmuştur. Hastanede toplam 67 doktor, 77 hemşire, 25 sağlık memuru, 28 laborant, 56 hizmetli ve 85 idari personel bulunmaktadır. Araştırma evreninde bulunan çalışanlar içerisinden rassal örnekleme yoluyla seçilen 25 doktor, 50 hemşire, 20 sağlık memuru, 15 laborant, 30 hizmetli ve 10 idari personele ulaşılmaya çalışılmıştır. Personel sayısının yüksek tutulmasının nedeni, daha çok sayıda görüş ve önerileri elde edebilmektir. Halihazırda bulunan personel ile yüz yüze yapılan kısa görüşmelerin ardından anketler verilerek aynı gün içerisinde geri toplanmıştır. Ancak hastaneye yapılan ziyaretler sırasında bazı personelin hastanede bulunmamalarından dolayı bu kişilere anket verilememiştir. Ziyaret edilen bazı personel zamanlarının olmadığını söyleyerek anketleri cevaplamak istememişlerdir. Bu gibi çeşitli nedenlerden ötürü anket 6 doktor, 40 hemşire, 15 sağlık memuru, 12 laborant, 22 hizmetli ve 5 idari personel olmak üzere toplam 100 kişiye uygulanmıştır. Sonuç olarak yaklaşık 67 doktorun % 9 una, 77 hemşirenin % 52 sine, 25 sağlık memurunun % 60 ına, 28 laborantın % 43 üne, 56 hizmetlinin % 39 una, 85 idari personelin % 6 sına ulaşılmıştır. Tıbbi atıkların poşetlenmesi, uzaklaştırılması gibi konularda doktorlar ve idari personel en az ilgili gruptur. Bu bakımdan tezin amacına uygun olarak tıbbi atıklarla en çok karşı karşıya olan gruplara en çok anket uygulanmıştır. Veri Toplama Araç ve Teknikleri Araştırmaya katılan personele araştırma amaçları doğrultusunda bilgi toplamak amacıyla anket uygulanmıştır. Hazırlanan anket formu 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çalışanlar ile ilgili kişisel ve mesleki bilgileri toplamak amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan 4 soru yer almaktadır. Anketin ikinci bölümünde 25 soru ile personelin Tıbbi atıkların toplanması ve yok edilmesine ilişkin bilgi, tutum ve davranışları belirlenmeye çalışılmıştır. Hazırlanan ankette 20 kapalı uçlu soru ve 5 açık uçlu soru kullanılmıştır. İkinci bölümdeki 25 sorunun tamamı idari personele, 24 soru hizmetli personele ve 20 soru diğer sağlık personeline sorulmuştur. 187

194 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumu Araştırma için gerekli veriler deneklere (personele) uygulanan anket yoluyla elde edilmiştir. Anket yoluyla elde edilen ham veriler araştırmacı tarafından bilgisayara aktarılmıştır. Araştırmanın ana sorununa yanıt bulma sürecinde, SPSS15.0 (Statistical Packet for The Social Science) programından yararlanılmıştır. Her soruya verilen yanıtların frekansları ve geçerli yüzdelikleri tablolara yansıtılmıştır. Değerler, görsel kolaylık sağlaması açısından pasta grafiği şeklinde gösterilmiştir. BULGULAR Tablo 1. Araştırma kapsamındaki personelin görevlerine göre dağılımı N % Doktor 6 6,0 Hemşire 40 40,0 Sağlık Memuru 15 15,0 Laborant 12 12,0 Hizmetli 22 22,0 İdare 5 5,0 Toplam Araştırmaya katılan 100 personelin görev dağılımı yukarıdaki tabloya yansıtılmıştır. Buna göre çalışanların % 6 sı doktor, % 40 ı hemşire, % 15 i sağlık memuru, % 12 si laborant, % 22 si hizmetli ve % 5 i idari personeldir. Tablo 2. Araştırma kapsamındaki personelin eğitim durumlarına göre dağılımları N % İlköğretim 13 13,0 Lise 27 27,0 Önlisans 41 41,0 Lisans 18 18,0 Yüksek Lisans 1 1,0 Toplam ,0 Araştırmaya katılan 100 personelin eğitim durumları yukarıdaki tabloya yansıtılmıştır. Buna göre çalışanların % 13 ü ilköğretim, % 27 si lise, % 41 i ön lisans, % 18 i lisans ve %1 i yüksek lisans mezunudur. Tablo 3. Araştırmaya katılan personelin cinsiyete göre dağılımları N % Erkek 49 49,0 Kadın 51 51,0 Toplam ,0 188

195 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Araştırmaya katılan 100 personelin cinsiyet dağılımları yukarıdaki tabloya yansıtılmıştır. Buna göre % 49 u erkek, % 51 i kadındır. Deneklerin seçiminde cinsiyete göre homojenlik sağlanması istenilmiştir. Tablo 4. Personelin eğitim durumları ve cinsiyetlerine göre dağılımları egitim Toplam ilkogretim lise onlisans lisans lisansüstü N % N % N % N % N % N % cinsiyet erkek kadin Toplam ,0% 4,0% 13,0% ,0% 8,0% 27,0% ,0% 30,0% 41,0% ,0% 9,0% 18,0% ,0%,0% 1,0% ,0% 51,0% 100,0% Araştırma kapsamındaki çalışanların eğitim durumlarının cinsiyetlerine göre dağılımları yukarıdaki tabloya yansıtılmıştır. Buna göre personelin %9 u erkek ve ilköğretim mezunu, % 19 u erkek ve lise mezunu, % 11 i erkek ve önlisans mezunu, % 9 u erkek ve lisans mezunu, % 1 i erkek ve lisansüstü mezunu, % 4 ü kadın ve ilköğretim mezunu, % 8 i kadın ve lise mezunu, % 30 u kadın ve önlisans mezunu, % 9 u kadın ve lisans mezunudur. Tablo 5. Araştırma kapsamındaki personelin yaşlarına göre dağılımları N % , , , ,0 50 ve üzeri 4 4,0 Toplam ,0 Araştırmaya katılan 100 personelin yaşlara göre dağılımı yukarıdaki tabloya yansıtılmıştır. Yaşları açık uçlu olarak sorulmuş ardından geniş bir aralıkta dağıldıkları için 5 gruba ayrılmıştır. Buna göre % 7 si yaş, % 40 ı yaş, % 30 u yaş, % 19 u yaş ve % 4 ü 50 yaş üzeridir. Tablo 6. Meslek gruplarının tıbbi atıkların insan sağlığına yönelik etkilerinden Korunma durumları 189

196 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Araştırma kapsamındaki çalışanların görevlerine göre Tıbbi atıkların insan sağlığına yönelik etkilerinden korunduğunuzu düşünüyor musunuz? sorusuna verdikleri yanıtlar yukarıdaki tabloya yansıtılmıştır. Çalışanların büyük çoğunluğu görev ayrımı yapılmaksızın tıbbi atıkların olumsuz etkilerinden korunduğunu düşünmektedir. Doktorların %16,7 si, hemşirelerin %20 si, sağlık memurlarının %26,7 si, laborantların %8,3 ü ve hizmetlilerin %22,7 si tıbbi atıkların insan sağlığına yönelik etkilerinden korunduklarını düşünmediklerini belirtmişlerdir. İdari personelin ise tamamı bu soruya evet yanıtını vermiştir. İdari personelin tamamının tıbbi atıkların insan sağlığına yönelik etkilerinden korunduklarını düşünmelerinde, sağlık çalışanları kadar tıbbi atıklarla iç içe olmamalarından kaynaklanmaktadır. Tablo 7. Meslek gruplarına göre tıbbi atık risklerine maruz kalma sıklığı gorev Toplam doktor hemsire N % N % saglik memur N laborant hizmetli idare % N % N % N % N % Hicbir zaman maruz kalmadim Haftada bir Ayda bir Yilda bir-iki Toplam ,3% 16,7% 16,7% 33,3% 100,0% ,5% 32,5% 10,0% 20,0% 100,0% ,7% 6,7% 26,7% 20,0% 100,0% ,7% 25,0% 16,7% 16,7% 100,0% ,5% 22,7%,0% 22,7% 100,0% ,0% 40,0% 40,0% 20,0% 100,0% ,0% 25,0% 13,0% 21,0% 100,0% Araştırma kapsamındaki çalışanların görevlerine göre Tıbbi atıkların sağlığınız için oluşturduğu risklere maruz kaldığınız oluyor mu? sorusuna verdikleri yanıtlar yukarıdaki çapraz tabloya yansıtılmıştır. Buna göre hemşire, sağlık memuru, laborant ve hizmetlilerin çoğunluğu hiçbir zaman maruz kalmadığını söylemiş, idari personelin %80 i haftada bir yada ayda bir maruz kaldığını belirtmiştir. Doktorların %33 ü hiçbir zaman maruz kalmadığını söylemiş, yine %33 lük diğer bir bölümü ise yılda bir iki kez bu risklere maruz kaldığını belirtmiştir. Tablo 8. Personelin hastanedeki tıbbi atık uygulamalarını yeterli bulma durumları 190

197 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): gorev Toplam doktor hemsire saglik memuru laborant hizmetli idare N % N % N % N % N % N % N % s3 Evet Hayir Toplam ,0% 1,0% 6,0% ,0% 7,0% 40,0% ,0% 1,0% 15,0% ,0% 2,0% 12,0% ,0% 4,0% 22,0% ,0%,0% 5,0% ,0% 15,0% 100,0% Tıbbi atıkların insan sağlığına etkilerinin giderilmesi için, hastanenizdeki tıbbi atık uygulamalarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? sorusuna çalışanların % 85 i evet, % 15 i hayır cevabını vermiştir. Personelin büyük çoğunluğunun evet cevabını vermesi hastane yönetiminin tıbbi atıklar konusunda duyarlı davrandığına ve gerekli tedbirleri aldığına personelin inanmış olduğunun göstergesidir. Tablo 9. Personelin hastanedeki tıbbi atıkların toplanması uygulamalarını yeterli bulma durumları gorev Toplam doktor hemsire saglik memuru laborant hizmetli idare N % N % N % N % N % N % N % s5 Evet Hayir Toplam ,1%,0% 6,1% ,7% 6,1% 40,8% ,3% 1,0% 15,3% ,2% 2,0% 11,2% ,4% 2,0% 21,4% ,1%,0% 5,1% ,8% 11,2% 100,0% 191

198 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tıbbi atıkların doğaya olan etkisinin giderilmesi için hastanenizdeki tıbbi atıkların toplanması ile ilgili uygulamaların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? sorusuna 100 personelin % 2 si yanıt vermemiştir. Geriye kalan 98 kişinin % 88,2 si evet, % 11,2 si hayır cevabını vermiştir. Bu da hastane uygulamalarına olan güvenin göstergesi sayılabilir. Tablo 10. Personelin görevlerine göre tıbbı atıklar ile ilgili eğitim alma durumları gorev Toplam doktor hemsire saglik memuru laborant hizmetli idare N % N % N % N % N % N % N % s6 Hayir Evet aldim almadim Toplam ,0% 1,0% 6,0% ,0% 9,0% 40,0% ,0% 6,0% 15,0% ,0% 3,0% 12,0% ,0% 5,0% 22,0% ,0% 1,0% 5,0% ,0% 25,0% 100,0% Tıbbi atıklar ile ilgili eğitim almayan 25 kişinin 9 u hemşire, 5 i hizmetli, 3 ü laborant, 1 i doktor ve 1 i idari personeldir. Hastane yönetiminden alınan bilgiye göre, eğitimler hastanedeki tüm personeli kapsamakta, personellerin eğitime katılımları isteğe bağlı olmamaktadır. Eğitim almadım diyen personellerin tayin gelmiş, hastalık veya doğum öncesi, sonrası uzun süreli izin kullanan personellerden oluştuğu belirtilmiştir. Tıbbi atıklar gibi çevre ve insan sağlığı için önemli boyutta tehdit içeren bir konuda, hastanenin yoğun çalışma koşulları altında ayda bir eğitim veriliyor olması personelin tıbbi atık konusundaki bilgilerinin sıcak tutulmasını sağlayacak, işin yönetmelik kurallarına uygunluğunun devamlılığını sağlayacaktır. Tablo 11. Personelin tıbbi atıklarla ilgili aldıkları eğitimi yeterli bulma durumları N % Evet, yeterli 74 98,7 Hayır, yeterli değil 1 1,3 Toplam ,0 Cevapsız

199 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): soruya evet yanıtını veren 75 kişiye Aldığınız eğitim sizce yeterli mi? sorusu sorulmuş % 98,7 si yeterli bulmuş, % 1,3 ü ise yetersiz görmüştür. Yeterli cevabını verenlerin sayısının yüksek olması personelin kendilerine verilen eğitimi yeterli bulduklarını göstermektedir. Tablo 12. Personelin hastane tıbbi atık sorumlusuna ilişkin düşünceleri N % Başhekim 8 8,1 Hastane müdürü 30 30,3 Başhemşire 7 7,1 Temizlik sorumlusu 16 16,2 Diğer 38 38,4 Toplam ,0 Cevapsız 1 Hastanenizin tıbbi atık sorumlusunun kim olduğunu düşünüyorsunuz? sorusuna 1 çalışan cevap vermemiş, yanıt veren 99 çalışanın % 8,1 i Başhekim, % 30,3 ü Hastane Müdürü, % 7,1 i Başhemşire, % 16,2 si Temizlik sorumlusu ve % 38 i diğer cevabını vermiştir. Diğer cevabını verenlerin hemen hemen hepsi enfeksiyon komitesi yazmıştır. Yönetmeliğe göre hastane tıbbi atık sorumlusu hastane başhekimidir ve hastanelerde tıbbi atıklardan sorumlu bir birimin bulunması gerekir. Hastane yönetiminden alınan bilgiye göre hastanenin tıbbi atık işleri için bir enfeksiyon komitesi bulunmaktadır. Hastanede tıbbi atıkların düzenli toplanması ve taşınması işlerinden, personel eğitiminden sorumlu bu birimin varlığı yönetmeliğe uygundur. Personel açısından böyle bir birimin varlığı ise, tıbbi atıklar konusunda oluşan aksaklıklar ve sorunlar için nereye başvuracağı ve kimi muhatap alacağı konusunda tedirginlik yaşamalarını önlemektedir. Tablo 13. Personelin tıbbi atıkların diğer atıklardan ayrı olarak toplanması ve bertaraf edilmesine verdikleri önemin derecelendirilmesi N % Çok Önemli 97 97,0 Önemli 3 3,0 Önemsiz 0 0,0 Bilmiyorum 0 0,0 Toplam ,0 Tıbbi atıkların diğer atıklardan ayrı olarak toplanması ve bertaraf edilmesi sizce ne kadar önemli? sorusuna çalışanların % 97 si çok önemli derken % 3 ü önemli yanıtını vermiştir. Bilmiyorum veya önemsiz yanıtını veren olmamıştır. Tıbbi atıklar ile iç içe yaşayan personelin bu soruya çok önemli cevabını vermiş olması beklenen bir durumdur. Bu durum tıbbi atıklar konusunda dikkatli davranılması, gerekli önlemin alınması gerektiği konusunda bilinçli olduklarının da göstergesi sayılabilir. 193

200 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 14. Personelin tıbbi atıkların diğer atıklardan ayrı toplanması ve bertaraf edilmesine verdikleri önemin nedenleri 1.sırada önemli 2.sırada önemli 3.sırada önemli 4.sırada önemli N % N % N % N % Hastane personelinin sağlığına zarar verme olasılığı nedeni ile 71 73,2 7 7,2 8 8, ,3 Hastalara zarar verme olasılığı nedeni ile Halk sağlığına zarar verme olasılığı nedeni ile Fiziksel çevreye zarar verme olasılığı nedeni ile 6 6, ,4 9 9, , , , , 0 3 3,1 5 5,2 4 4,1 7 7, ,4 Cevapsız Tıbbi atıkların diğer atıklardan ayrı olarak toplanması ve bertaraf edilmesi sizce önemli ve çok önemli ise nedeni nedir? Önem sırasına göre derecelendiriniz. sorusuna 1 personel yanıt vermemiştir. Geriye kalan 99 personelin % 73,2 si 1. sırada önemli olarak hastane personelinin sağlığına zarar verme olasılığını, % 73,2 si 2.sırada önemli olarak hastalara zarar verme olasılığını, % 67 si 3.sırada önemli olarak halk sağlığına zarar verme olasılığını, % 79,4 ü 4.sırada önemli olarak fiziksel çevreye zarar verme olasılığını işaretlemiştir. Tıbbi atıklarla iç içe yaşayan ve atıkların tehlikelerinden doğrudan etkilenen personelin bu soruya 1. derece olarak hastane personeline zarar verme olasılığı nedeniyle demesi beklenen bir durumdur. Personelin çevreye zarar verme seçeneğini 4. sırada önemli görmesinde etken, hastane içindeki atıkların öncelikle hastanenin yakın çevresini etkileyeceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bir diğer neden de kişilerin insan sağlığıçevre sağlığı noktasında çevreyi insan merkezli bir bakış açısı ile ele almış olmalarıdır. Tablo 15. Personelin hastanenin her bölümündeki tıbbi atıkların ayrımının doğru ve güvenilir yapılıp yapılmaması konusundaki düşünceleri 194

201 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): gorev Toplam doktor N % hemsire N % saglik memuru N % laborant N % hizmetli N % idare N % N % s12 Evet Hayir Bilmiyorum Toplam ,0%,0% 1,0% 6,0% ,0% 4,0% 2,0% 40,0% ,0% 1,0% 5,0% 15,0% ,0% 2,0% 4,0% 12,0% ,0% 2,0% 2,0% 22,0% ,0% 1,0%,0% 5,0% ,0% 10,0% 14,0% 100,0% Hastanenizin her bölümünde tıbbi atıkların kendi aralarındaki ayrımının (patolojik, enfekte, kesici-delici vb.) doğru ve güvenilir yapıldığını düşünüyor musunuz? sorusuna çalışanların % 76 sı evet, % 10 u hayır ve % 14 ü bilmiyorum cevabını vermiştir. Bu durum personelin tıbbi atıkların yok edilmesi konusunda hastane uygulamalarını yeterli bulduklarının göstergesi sayılabilir. Hayır ve bilmiyorum cevaplarını veren kişilere atık eğitimi aldınız mı? ve neden güvenilir bulmuyorsunuz? soruları yöneltilmiştir. Bu kişilerin atık eğitimi aldıkları ancak eğitimin uygulamada başarı için tek başına yeterli olmayacağı, uygulamalarda her zaman gerekli titizliğin ve hassasiyetin gösterilmediği fikrinde oldukları saptanmıştır. Tablo 16. Doktor ve hemşirelerin evsel atıkların koyulduğu poşetleri bilme düzeyleri gorev Toplam doktor hemsire N % N % N % mavi kirmizi siyah Toplam ,0% 40,0% 20,0% 100,0% ,0% 2,5% 42,5% 100,0% ,3% 6,7% 40,0% 100,0% Araştırma kapsamındaki doktor ve hemşirelerin hastanenizdeki evsel atıkları hangi renk poşetlere koyuyorsunuz sorusuna verdikleri yanıtlar 195

202 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yukarıdaki çapraz tabloya yansıtılmıştır. Doktorlardan 1 tanesi bu soruya yanıt vermemiştir. Doğru cevap olan mavi renk poşet cevabını, doktorların %40 ı ve hemşirelerin %55 i vermiştir. Tablo 17. Doktor ve hemşirelerin tıbbi atıkların koyulduğu poşetleri bilme düzeyleri gorev Toplam doktor hemsire N % N % N % mavi kirmizi siyah Toplam ,0% 60,0%,0% 100,0% ,5% 92,5% 5,0% 100,0% ,7% 88,9% 4,4% 100,0% Araştırma kapsamındaki doktor ve hemşirelerin hastanenizdeki tıbbi atıkları hangi renk poşetlere koyuyorsunuz sorusuna verdikleri yanıtlar yukarıdaki çapraz tabloya yansıtılmıştır. Doktorlardan 1 tanesi bu soruya yanıt vermemiştir. Doğru cevap olan kırmızı renk poşet cevabını, doktorların %60 ı ve hemşirelerin %92,5 i vermiştir. Hastanelerde hasta tedavilerinde neler yapılacağını belirten kişiler doktorlar, tedaviyi hazırlayan ve uygulayan kişiler ise hemşirelerdir. Bu noktada tıbbi atık oluşumunun tedavi hazırlama ve uygulama esnasında olduğu düşünüldüğünde tıbbi atıklarla bir hemşirenin bir doktordan daha fazla iç içe olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle hemşirelerin daha yüksek oranda doğru cevabı bilmiş olmaları normal bir durumdur. Tablo 18. Doktor ve hemşirelerin radyoaktif atıkların koyulduğu poşetleri bilme düzeyleri gorev Toplam doktor hemsire N % N % N % mavi kirmizi siyah Toplam ,0%,0% 100,0% 100,0% ,0% 8,0% 60,0% 100,0% ,6% 7,1% 64,3% 100,0% Araştırma kapsamındaki doktor ve hemşirelerin hastanenizdeki radyoaktif atıkları hangi renk poşetlere koyuyorsunuz sorusuna verdikleri yanıtlar yukarıdaki çapraz tabloya yansıtılmıştır. Doktorlardan 3 ve hemşirelerden 15 tanesi bu soruya yanıt vermemiştir. Doğru cevap olan siyah 196

203 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): renk poşet cevabını, doktorların %100 ü ve hemşirelerin %60 ı vermiştir. Yanıt vermeyenlerin radyoaktif atıkların hangi renk torbaya konulduğu hakkında fikir sahibi olmadıklarını görmekteyiz. Fikir sahibi olmamalarında hastane radyoaktif atıklarının minimal düzeyde ve hastanenin belirli bölümlerinde olması etkendir. Ancak radyoaktif atıkların önemli bir atık türü olduğu, bir doktor ve bir hemşirenin atıklarla birinci derece iç içe olduğu düşünüldüğünde bu kişiler tarafından bu sorunun cevabının bilinmesini bekleriz. Tablo 19. Personelin kesici-delici atıkların nerede biriktirildiğini bilme düzeyleri N % Poşetlerde 3 3,0 Karton kutularda 4 4,0 Plastik kutularda 92 92,0 Çift katlı poşetlerde 1 1,0 Diğer 0 0,0 Toplam ,0 Kesici delici atıklar nerede biriktiriliyor? sorusuna personelin %3 ü poşetlerde, % 4 ü karton kutularda, % 92 si plastik kutularda, % 1 i çift katlı poşetlerde yanıtını vermiştir. Yönetmeliğe göre doğru olan plastik kutularda biriktirilmesidir. Kesici-delici atıklar vücudun herhangi bir yerine battıkları anda kanla temas edip doğrudan hastalık bulaştırma özelliklerine sahiptir. Hepatitli ayrıca Kırım Kongo Kanamalı Ateşli bir hasta enjektörünün sağlık personeline batması demek hastalığın bulaşmış olduğu anlamı taşır. Bu nedenle kesici-delici atıkların kaliteli kutularda, dışına taşmadan taşınması çok önemlidir. Unutmamak gerekir ki, kesici-delici atık türü en çok hastalık bulaştıran atık türüdür. Tablo 20. Personelin poşetlerdeki atıkların toplandığı yerle ilgili düşünceleri N % Geçici atık deposunda 70 70,0 Konteynırlarda 18 18,0 Bilmiyorum 12 12,0 Toplam ,0 Poşetlerdeki atıkların nerede toplandığını düşünüyorsunuz? sorusuna personelin % 70 i geçici atık deposunda ve % 18 i konteynırlarda cevabını vermiştir. % 12 si ise bilmiyorum demiştir. Hastane yönetiminden alınan bilgiye göre atıklar geçici atık deposunda toplanmaktadır. Hastane katlarında toplanan tıbbi atıklar belirli kişiler tarafından geçici atık depolarına götürülür. Katlardaki sağlık personeli atıkların doğru poşetlerde, gerektiği şekilde biriktirilmesinden sorumludur. Buna rağmen hastane personelinin 197

204 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): çoğunluğunun geçici atık deposu cevabını bilmesi verilen eğitimlerin bir sonucudur. Tablo 21. Personelin tıbbi atıkların hastane bölümleri arasında toplanması, taşınması ve depolanması işlerini kimin yaptığını bilme düzeyi N % Özel Temizlik 69 69,7 Elemanları Hastane Temizlik 30 30,3 Elemanları Hastabakıcılar 0 0 Hemşireler 0 0 Toplam Cevapsız 1 Tıbbi atıkların hastane bölümleri arasında toplanması, taşınması ve depolanması işlerini kim yapıyor? sorusuna 100 personelden 1 i cevap vermemiş, geriye kalan 99 personelin % 69,7 si özel temizlik elemanları, % 30,3 ü hastane temizlik elemanları cevabını vermiştir. Hastabakıcı ve hemşire cevabını veren hiç kimse olmamıştır. Hastane yönetiminden de alınan bilgiye göre tıbbı atıkların toplanması, taşınması ve depolanması işlerini özel temizlik elemanları yapmaktadır. Bu temizlik elemanlarının birkaçıyla yapılan görüşmede atık toplama ve taşıma işlerini yaparken karşılaştığınız sorunlar nelerdir sorusu yöneltilmiş. Bu soruya kesici- delici atık kutularına atılması gereken enjektörlerin diğer tıbbi atık poşetlerine atılmasına atıldığı durumlarda elimize batması riskine maruz kalabiliyoruz cevabı alınmıştır. İğne batması sonucu yakalanılan hastalık sayısının fazla olduğu düşünüldüğünde bu konuda tüm çalışanların duyarlı olması ve sıkı denetim yapılmasının gerekliliğini tartışılmaz bir gerçektir. Hastane personelinin çoğunluğu özellikle sağlık personeli teorik olarak kesici-delici atıkların kutulara konulduğunu bilmektedir. Ancak bilmek kadar bildiğini doğru bir şekilde uygulamanın atıkları toplayan kişilerinin sağlıklarını tehlikeye atmamak açısından önemli olduğunu unutmamak gerekir. Tablo 22. Atık toplama ve taşıma sorumlularının başka sorumlulukları bulunup bulunmadığının tespiti N % Evet 0 0,0 Hayır 21 77,8 Bilmiyorum 6 22,2 Toplam ,0 Cevapsız 73 Atık toplama ve taşıma sorumluları başka işlerden sorumlu mudur? sorusu idareci ve hizmetli toplam 27 personele sorulmuş % 77,8 i hayır, % 22,2 si ise bilmiyorum cevabını vermiş ve evet diyen olmamıştır. İşin doğru ve 198

205 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): güvenilir bir şekilde yapılması için atık toplama ve taşıma sorumlularının başka işlerden sorumlu olmamaları gerektiğini düşünmekteyiz. Hastane uygulaması da bu yöndedir. Tablo 23. Atık toplama ve taşıma sorumlularının denetlenme sıklıkları N % Günlük 21 77,8 Haftalık 1 3,7 Aylık 3 11,1 Diğer 2 7,4 Toplam ,0 Cevapsız 73 Atık toplama ve taşıma sorumluları ne sıklıkla denetleniyor? sorusu idareci ve hizmetli toplam 27 personele sorulmuş % 77,8 i günlük, % 3,7 si haftalık, % 11,1 i aylık ve %7,4 ü diğer yanıtını vermiştir. Atık toplama ve taşıma sorumlularının günlük olarak denetlenmeleri hastane yönetiminin tıbbi atıklara verdiği önemin göstergesidir. Hastane yönetiminden edinilen bilgiye göre, atık toplama ve taşıma sorumluları günlük olarak en azından her servisin sorumlu hemşiresi tarafından denetlenmektedir. Günlük denetim olması gereken bir durumdur. Hatta bu denetim hastanenin hasta yoğunluğunun fazla olduğu yerler için günde birden fazla bile yapılabilir. Çünkü atık poşet ve kutuları çok büyük değillerdir. Bunların günde birden fazla değiştirilmesi gerekebilir. Aksi durumda tıbbi atıklar poşet ve kutulardan dışarı taşabilir. Bunu önlemenin yolu denetimin düzenli yapılmasından geçer. Tablo 24. Atık toplama ve taşıma sorumlularının değişme sıklığı N % Değişmiyor 24 88,9 Günlük 0 0,0 Haftalık 0 0,0 Aylık 2 7,4 Diğer 1 3,7 Toplam ,0 Cevapsız 73 Atıkların toplanması ve taşınması işlerini yapan görevliler ne sıklıkla değişiyor? sorusu idareci ve hizmetli toplam 27 personele sorulmuş % 88,9 u değişmiyor, % 7,4 ü aylık ve % 3,7 si diğer yanıtını vermiştir. Günlük veya Haftalık cevabını veren kimse olmamıştır. Çoğunluğun değişmiyor cevabını vermiş olması bu görevi tecrübe kazanmış kişilerin yaptığının göstergesidir. Hastane yönetiminden edinilen bilgiye göre, kural atık toplama ve taşınması işlerini yapan kişilerin değiştirilmemesidir. Ancak izin, hastalık, personel yetersizliği durumlarında bu kural bozulabilir. Bu durumda da atık toplama ve taşıma kurallarına yabancı olmayan kişiler seçilmeye, en azından kurallar hatırlatılmaya çalışılır. 199

206 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 25. Atık toplama ve taşıma görevlilerin eğitime alınma durumları N % Evet 22 81,5 Hayır 3 11,1 Bilmiyorum 2 7,4 Toplam ,0 Cevapsız 73 Bu görevliler belirli aralıklarla eğitime alınıyor mu? sorusu idareci ve hizmetli toplam 27 personele sorulmuş % 81,5 i evet, % 11,1 i hayır ve % 7,4 ü bilmiyorum yanıtını vermiştir. Çoğunluğun evet cevabını vermiş olması hastane yönetiminin bu konuya vermiş olduğu önemin göstergesidir. Eğitim bilgilerin taze tutulması ve yeni gelişmelerin öğrenilmesi açısından da önemlidir. Tablo 26. Atık toplama ve taşıma personelinin özel elbise giyme durumları N % Evet 89 89,0 Hayır 10 10,0 İlgilenmiyorum 1 1,0 Toplam ,0 Tıbbi atık toplama ve taşıma personeli özel elbiseler giyiyor mu? sorusuna personelin % 89 u evet, % 10 u hayır ve % 1 i ilgilenmiyorum yanıtını vermiştir. Yönetmeliğe göre, atık toplama ve taşıma personelinin özel elbiseler giymesi zorunludur. Çoğunluğun evet cevabı vermiş olması yönetmeliğe uygun hareket ettiklerinin göstergesidir. Sadece tıbbi atıkların toplanması ve taşınmasında kullanılan giysinin olması, atıklarla temas sırasında enfekte maddelerin kişinin kendisine ve çevresine hastalık bulaştırmasını önleyecektir. Burada önemli olan bir diğer nokta, atıklar toplanıp, taşındıktan sonra sorumlu personelin bu giysilerle dolaşmadan sadece bu giysilerin koyulduğu odada üzerlerini değiştirmeleridir. Tablo 27. Tıbbi atıkların taşıyan kuruluşun tespiti N % Kurumun kendi aracı 9 9,1 Belediye aracı 82 82,8 Özel şirket aracı 8 8,1 Toplam ,0 Cevapsız 1 Tıbbi atıklarınızın taşınması hangi kuruluşun araçları ile yapılıyor sorusuna 1 personel cevap vermemiş, geriye kalan 99 personelin % 9,1 i 200

207 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): kurumun kendi aracı ile, % 82,8 i belediye aracı ile, % 8,1 i özel şirket aracı ile cevabını vermiştir. Yönetmeliğe göre tıbbi atıkların taşınmasından belediyeler sorumludur. Hastane yönetiminden edinilen bilgiye göre, atıklar belediye aracı tarafından taşınmakta, hiçbir şekilde hastane aracı kullanılmamaktadır. Tablo 28. Tıbbi atıkların belediye ekiplerince düzenli alınma durumlarının tespiti N % Evet 76 76,0 Hayır 1 1,0 Bilmiyorum 23 23,0 Toplam ,0 Tıbbi atıklarınız belediye ekiplerince düzenli olarak teslim alınıyor mu? sorusuna personelin % 76 sı evet, % 1 i hayır ve % 23 ü bilmiyorum cevabını vermiştir. Hastanenin atık toplama ve taşımada göstermiş olduğu hassasiyeti belediyelerin de gösterip atıkları zamanında gelip alması önemli bir durumdur. Hastanelerin atık depolarının belirli bir atık bulundurma kapasitesi vardır ve bu aşılmamalıdır. Belediyenin geç gelerek atıkları götürmesi atıkların hastanede gereğinden fazla kalıp hastane ve çevresinde enfeksiyon riski oluşturmasına yol açabilir. Atıkların belediye araçlarına teslimini yapan görevlilerden alınan bilgiye göre, atıklar belediye ekiplerince her hafta cuma günü düzenli olarak alınmakta, nadir de olsa geç kalındığı zaman telefonla belediye atık sorumlularıyla iletişime geçilmektedir. ARAŞTIRMA BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Yapılan anket sonuçları, sağlık ve idari personellerle yüz yüze yapılan görüşmeler ve hastane bölümleri, geçici atık deposunda yapılan incelemeler ışığında Kırıkkale Devlet Hastanesi ndeki tıbbi atık uygulamaları için aşağıdaki saptamalar yapılmıştır: Hastanede yapılan incelemelerde spesifik olarak tıbbi atıklardan sorumlu bir Enfeksiyon Komitesi biriminin bulunduğu görülmüştür. Bu birim üretilen tıbbi atıkların hastane içinde toplanmasından belediye ekiplerine teslimine kadar geçirilen süreçte bir denetim görevi görmekte ve personel eğitimleriyle de doğrudan ilgilenmektedir. Türkiye deki birçok hastanede yalnızca tıbbi atıklardan sorumlu birimler bulunmamaktadır. Bu birimlerin tüm hastanelerde olması doğru ve güvenilir tıbbi atık yönetiminin oluşturulması açısından önemli bir ayrıntıdır. Hastane personeli tıbbi atıklar konusunda ayda bir eğitilmektedir. Bu eğitimi almış olmaları nedeniyle gerek anket uygulamasında gerekse yüz yüze 201

208 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): yapılan görüşmelerde personelin kendinden emin, konuya hakim tavırları dikkat çekmiştir. Hastane içinde üretilen atıkların kaynağında ayrımı yapılmakta ve bunlar geçici atık deposunda bir haftalık bir süre ile bekletilmektedir. Geçici atık deposunda yapılan incelemede, depo sıcaklığının 4 derecenin altında olduğu, tıbbi atıklarla evsel atık bölmesinin ayrı olduğu, hastane yoğunluğunda uzak bir mekanda yer aldığı ve depoda havalandırma sisteminin mevcut olduğu görülmüştür. Bu durum Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ne uygun bulunmaktadır. Hastane atık toplama ve taşıma sorumlarının değişmeyen elemanlardan oluşması, günlük denetimlerinin düzenli yapılıyor olması belirli aralıklarla bu kişilerin ayrıca eğitilmesi ve bu kişilerin çalışma esnasında turuncu renkli özel elbiseler giymesi güvenli tıbbi atık yönetiminin uygulanmaya çalışıldığının göstergesidir. Hastanede üretilen tıbbi atık miktarı ile ilgili kayıt tutulmaktadır. Ancak bu kayıtlar atık türlerine göre değil, tüm atıklar için toplu olarak yapılmaktadır. Atıkların kayıt altına alınması yönetmeliğe uygun olmakla beraber, atık bileşenlerinin ayrılmaması yönetmeliğe aykırı bir durumdur. Hastanede röntgen banyo suları dışındaki sıvı hastane atıklarının tümü, kanalizasyona boşaltılmaktadır. Bu durum patojen özellikteki uzun ömürlü mikroorganizmaların insan ve çevre sağlığı açısından tehlike yaratmasına neden olur ve sorumsuzluktur. Sonuç olarak; Kırıkkale Devlet Hastanesi tıbbi atık uygulamalarında Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ne uygun hareket etmektedir diyebiliriz. Yaptığımız çalışma özellikle hastane personelinin tıbbi atıklar konusunda bilinçli ve duyarlı olduğunu gösterdi. Hastane yönetiminin de özellikle yönetmelik hükümlerini uygulamadaki kararlılığı bu hastanede diğer eksikliklerin tamamlanarak güvenilir bir atık yönetimi uygulanabileceği izlenimini yaratmaktadır. Ancak Kırıkkale Devlet Hastanesi nde yapmış olduğumuz bu çalışma sonuçlarına dayanarak Türkiye deki diğer hastanelerle ilgili genel çıkarımlar yapmamız mümkün değildir. Nitekim tıbbi atıklarla ilgili yapılmış diğer alan araştırmalarını incelediğimizde bu durumu açıkça görebiliriz. Yine ulaşılan verilere dayanarak Kırıkkale Devlet Hastanesi nde sürdürülebilir atık yönetimi vardır veya uygulanabilir diyebilir miyiz? Bu soruya evet diyebilmek çok zor. Çünkü hastanede atıkların azaltılması ve geri dönüşümünün sağlanmasına yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Sadece atıkların gerektiği gibi toplanması ve taşınması işlemleri yapılmaktadır. Atıkların bileşenlerine ayrılarak kayıt altına alınması ve sıvı hastane atıklarının doğrudan kanalizasyona verilmemesi konularına da özen gösterilmelidir. 202

209 Cansaran, D. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): KAYNAKLAR Yücekul, N., K., (2003), Malatya İlinde Tıbbi Atık Yönetimi ve Tıbbi Atık Depolama Alanlarının İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara. Tickel, O ve Watson, A, (1992), Hospital Waste: A Case for Treatment, New Scientist. Tutar, D., (2004), Tıbbi Atık Yönetimi İçin Yeni Bir Yaklaşım, Ankara Örneği, Siyasal Bilgiler Fakültesi Doktora Tezi, Ankara

210 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kurumsal Performans Karnesini Farklı Kılan Unsurlar - Amaç ve Ölçütler İbrahim Cemal Gençay 1 Özet Geleneksel performans değerlendirme sisteminin günümüz işletmelerinin faaliyetlerini değerlendirmede yetersiz kalması, işletmelerin etkin bir değerlendirme sistemine ihtiyaç duymalarına neden olmuştur. Günümüzde bu ihtiyaca cevap vermek amacıyla geliştirilen birçok performans değerlendirme sistemleri vardır. Bu sitemlerden biri de Balanced Scorecard tır. Balanced Scorecard, işletmelerin, faaliyetlerini ölçme ve değerleme esasına dayanan bir sistemdir. İşletmelerin belirlemiş olduğu stratejilerin eyleme dönüştürülmesini amaçlayan Balanced Scorecard finans, müşteri, iç işlemler, öğrenme ve gelişme boyutları olmak üzere dört unsurdan oluşmaktadır. Kurumsal performans karnesi (Balanced Scorecard) kurumsal ölçme ve değerleme konusunda birçok farklılıkları ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın amacı, kurumsal performans karnesini farklı kılan unsurlar ile kurumsal performans karnesini oluşturan boyutlarda kullanılabilecek örnek amaç ve ölçütleri belirlemektir. Çalışmanın yöntemi literatür taramasına dayanmaktadır. Bu amaçla konuya ilişkin yapılan yerli ve yabancı çalışmalar incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Kurumsal Performans Karnesi, Kurumsal Performans Karnesini Oluşturan Unsurlar, Örnek Amaç ve Ölçütler. Factors Making Different the Balanced Scorecard-Aims And Criteria Abstract The insufficiencies of traditional measurement systems in evaluations of the firm operations led to the requirements of the firms to an effective evaluation system. Today, there is a number of evaluation systems for dispelling this requirement. One of these systems is Balanced Scorecard. Balanced Scorecard is a system that based on the principles of evaluation and measurement of firm operations. It aims to transform the firm strategies into action and includes four dimensions as finance, customer, internal processes and learning and growth. Balanced Scorecard has introduced many differentials in institutional measurement and evaluation. The aim of this study is to determine the case objectives and criteria s that can be used in the dimensions of Balanced Scorecard and to introduce the differential factors of BSC. The method of the study is based on literature review. In this context, national and international studies have been examined. Key Words: Balanced Scorecard, factors included in Balanced Scorecard, Example Objectives and Criteria. 1 Dr. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğr.Üyesi. 204

211 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): GİRİŞ Günümüz iş dünyasında işletmelerin devrim niteliğinde bir değişim içerisinde bulunduğu görülmektedir. Endüstriyel çağın rekabet ortamı, yerini bilgi çağının rekabet ortamına bırakmıştır. En düşük maliyette en çok üretim ve yüksek kârı hedefleyen geleneksel yönetim anlayışından, günümüzün rekabetçi koşullarının gereği olan, müşteri memnuniyeti, kalite, yenilik, hız ve çevre gibi farklı ölçütlere ağırlık veren bir yönetim anlayışına geçilmiştir. Böyle bir tablo karşısında işletmelerin, sadece geçmiş dönemlerin sonuçlarını/verilerini inceleyen ve durum tespit çalışmalarının yapıldığı, dikkatlerin tek bir boyuta takılı kaldığı geleneksel ölçüm sistemlerinden, çok boyutlu performans değerlendirme sistemlerine geçiş yaptığı görülmüştür. Bu sistemlerden biri de kurumsal performans karnesi (Balanced Scorecard / BSC) dir. BSC, günümüz işletmelerinde dünü, bu günü ve geleceği kapsayan bir kurumsal performans ölçüm ve yönetim sistemini belirleyen ve performans değerlendirme sürecinde yeni ve özgün unsurları ortaya koyan bir araçtır. 1. KURUMSAL PERFORMANS KARNESİ (BALANCED SCORECARD) KAVRAMI BSC, Kaplan ve Norton (1992) tarafından ortaya konulan ve sonrasında geliştirilen bir araçtır. BSC geride kalan 18 yıllık süre içerisinde çeşitli ülkelerde ve çeşitli sektörlerde uygulanmış, başarılı sonuçları literatüre yansımış ve stratejik yönetim literatüründe, stratejik yönetim aracı olarak yer bulmuştur (Kılınç ve diğ, 2008). Kaplan ve Norton, finansal ölçümlere dayalı performans ölçüm sistemlerinin eksik yönlerini fark etmeleri üzerine geliştirdikleri BSC ı kısaca şu şekilde tanımlamaktadırlar; BSC üst düzey yöneticilere, işlerini hızlı ve kapsamlı bir şekilde görme olanağı sağlayan bir dizi ölçümler bütünüdür (Kaplan ve Norton, 1992). Barsky ve Bremser (1999:6), ise BSC ı işletmelerin strateji uygulama modeli şeklinde tanımlamaktadırlar. BSC, strateji ve vizyonu işletmenin merkezine koymakta ve bunları ölçülebilir hedeflere dönüştürmektedir (Letza, 1996:58; Griffiths, 2003:70). BSC, örgütün misyonunu ve stratejilerini kapsamlı bir performans ölçüm setine dönüştürerek stratejik performans ölçümü ve yönetimi için bir çerçeve oluşturan, ölçme esasına dayalı bir stratejik performans yönetim sistemidir (Kaplan ve Norton, 2007:2). BSC, işletme stratejilerini uygulamaya dönük hedeflerle ilişkilendirmek ve bu ilişkileri temsil eden göstergeleri izleyerek stratejilerin beklenen sonuçlara ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmek ana fikrine dayanmaktadır (Koçel, 2005:454). BSC, bir işletmenin misyon ve stratejisinin anlaşılabilir performans ölçümleri şekline dönüştürülerek ifade edilmesini ve böylece stratejik ölçüm ve yönetim sistemi için gereken çerçevenin oluşturulmasını sağlar (Ölçer, 2005:89). BSC, bir işletmenin stratejilerini ve vizyonunu gerçekleştirmeye yönelik performans ölçütleri ortaya koyarak, stratejilerin ve vizyonun eyleme 205

212 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): dönüşmesini sağlamaktadır. Fortune dergisinin 1980 li yıllarda yaptığı bir araştırmaya göre, etkin olarak uygulanabilen stratejilerin oranı %10 u geçmemektedir. Yine Fortune dergisinin 1999 da yaptığı bir araştırmaya göre yaşanılan başarısızlıkların yaklaşık %70 inin yanlış stratejilerin seçilmesinden değil, stratejilerin uygulanamamasından kaynaklandığı belirlenmiştir (Kaplan ve Norton, 2001:1). BSC ın diğer performans yönetim sistemlerinden en önemli farkları, finansal performans ölçütleri ile birlikte finansal olmayan performans ölçütlerini de dengeli bir şekilde kullanması; işletmenin maddi varlıkları ile birlikte maddi olmayan varlıklarının değerini de dikkate alması ve son olarak performans yönetim sistemini işletmenin stratejik hedefleri üzerine kurmasıdır, şeklinde ifade edilebilir (Kaplan ve Norton, 2004:61). 2. KURUMSAL PERFORMANS KARNESİNİN UNSURLARI Kurumsal performans karnesinde (BSC) dört boyut ele alınmaktadır. Bu boyutlar Finansal, müşteriler, şirket içi işlemler, öğrenme ve büyüme/gelişme boyutlarıdır. BSC da ölçme ve değerleme ile ilgili olarak, ilk defa ortaya koyulan ve sistemin ana çerçevesini oluşturan bu dört boyut, geleneksel ölçüm sistemlerinden farklı ve özgün birçok unsuru içermektedir. Performans ölçümü ve stratejik performans yönetimi ile ilgili olarak çok farklı bir bakış açısı ve birçok yeniliği ortaya koyan BSC ın üzerinde durduğu ve kurumsal performans karnesinin unsurları olarak ifade edilebilecek faktörler, birçok kaynakta farklı şekillerde ele alınarak incelenmiştir. Bu unsurları şu şekilde özetlemek mümkündür (Barsky ve Bremser, 1999:6; Atkinson, 1997:26; Chan, 2004:206; Kaplan ve Norton, 2007:39). 1-Çok Boyutluluk., 2-Denge (performans boyutları arasında denge)., 3-Maddi Olmayan Varlıklar (finansal ve finansal olmayan varlıklar)., 4-Sebep-Sonuç İlişkisi, 5-Çift Döngülü Öğrenme, 6-Stratejik Başarı ve Mükemmel Performansa Ulaşmak (performansta atılım yapmak), 7-Bütünsellik, 8-Ardıl - Öncül Göstergeler. 9-Kurumsal Performans Karnesi (BSC) Strateji Haritası İşletmelerin vizyon ve stratejilerini eyleme dönüştürmek amacıyla ulaşabilir hedefler halinde somut ifadeler ve performans ölçütleri ile belirtilmesini sağlayan BSC, kurumsal performans ölçümü ve stratejik performans yönetimine farklı bir bakış açısı getirmektedir. BSC, kurumsal performansın ölçümünde yukarıda sıralanan kavramlara dikkat çekmektedir. BSC ın unsurları olarak ifade edilebilecek bu kavramların temel alınması, 206

213 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): BSC ın işletmelerde hem bir performans ölçme, hem de stratejik performans yönetim aracı olarak kullanılmasına olanak sağlamaktadır. BSC ı geleneksel performans ölçüm sistemlerinden farklı kılan ve bu yapının çatısını oluşturan bu unsurların kapsamı, ortaya koyduğu yenilik ve farklılıklar aşağıdaki gibi açıklanabilir Çok Boyutluluk Kurumsal performans karnesi (BSC), performans ölçümünü; Finansal Boyut, Müşteri Boyutu, İç İşlemler Boyutu, Öğrenme ve Gelişme Boyutu olarak dört boyutla ele alınmaktadır. BSC ın dört boyutunun birçok farklı sektör ve işletme tarafından uygulanabileceği tespit edilmiştir. Ayrıca, bu boyutlardan sadece iki veya üç tanesini kullanabilecek işletmeler olabileceği gibi, faaliyet gösterdiği sektöre bağlı olarak bu boyutlara bir veya daha fazla boyut ekleyebilecek işletmeler de bulunabilir (Kaplan ve Norton, 2007:44). BSC ın, performans ölçümü ile ilgili olarak ortaya koyduğu en önemli farklılık finansal ölçütler yanında, finansal olmayan ölçütleri de kapsaması ve ölçüm sistemine dahil etmesidir. Finansal boyut geçmişle ilgili ölçütleri ortaya koyarken, öğrenme ve gelişme boyutunun içerdiği ölçütler ileriye dönüktür. Kısaca, BSC, geçmişi kapsayan, aynı zamanda geleceğe yönelik, ölçütleri de barındıran çok boyutlu bir performans değerlendirme aracıdır Denge Performans karnesi Balanced Scorecard terimindeki Balanced, doğrudan kurumsal denge yi ifade etmektedir. Sistemde, kurumsal performansın ölçümünde dengede bulunması gereken dört boyut bulunmaktadır. Bu boyutlar; finans, müşteri, şirket içi işlemler, öğrenme ve gelişme boyutlarıdır. BSC çatısını oluşturan bu dört boyut arasında işletme stratejileri ile hedefler arasında uyumlu bir dengenin sağlanması gerekmektedir. BSC her şeyden önce bu dengeyi oluşturmak, geliştirmek ve korumakla ilgilenmektedir. BSC adından da anlaşılacağı gibi bir takım unsurların dengelendiği bir yöntemdir. Kurumsal performans karnesinde; Uzun dönemli hedeflerle kısa dönemli hedefler, Finansal ve finansal olmayan ölçütler İşletmenin tüm tarafları (ortaklar, çalışanlar, müşteriler) ile ilgili amaçlar ve ölçütler arasında denge olmak zorundadır (Güner, 2006: 52). BSC ın oluşturulmasındaki temel düşünce, farklı performans ölçütleri arasında işletme stratejisini yansıtan dengeli bir ilişkinin kurulmasıdır (Storey, 2002:324). Birçok işletme, şirket performansını sadece finansal boyutu ile 207

214 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): değerlendirmektedir. Oysa, finansal ölçümler temelde geçmişi ölçmeye yönelik olduğundan, işletme için önemli olan unsurlar arasındaki ilişkiyi yeterince açıklayamaz (Lee ve On Ko, 2000:70). BSC, sadece finansal boyutu değil, aynı zamanda önceleri fazla değerli bulunmayan ve ölçülemez kabul edilen maddi olmayan faktörleri de dikkate almaktadır. Bu bağlamda BSC, işletme performans ölçüm sistemine bir yenilik getirmekte ve organizasyonlar için çeşitli stratejik ölçümler arasındaki uyumun sağlanmasına yardımcı olmaktadır (Özbirecikli ve Ölçer, 2002:2). Öte yandan farklı bir bakış açısı ile BSC kavramında yer alan dengeli (Balanced) ifadesi, BSC ın finansal ve finansal olmayan ölçüleri tek bir rapor içerisinde dengeli bir şekilde içerdiğini de göstermektedir. Bu nedenle, işletme performansı ölçülürken BSC ın tüm boyutlarındaki performans ölçütlerine dengeli bir ağırlık verilmelidir. BSC dört boyutunun ağırlıkları her işletme için farklı olmaktadır. Kaplan ve Norton, kurumsal performans karnesinin dört boyutunun; Finansal Boyut %22 Müşteri Boyutu %22 Süreç Boyutu %34 Öğrenme ve Gelişme Boyutu %22 olmak üzere dengeli bir şekilde ağırlıklandırılmasını önermiştir. Ayrıca, kurumsal performans karnesinde yer alacak ölçüt sayısının da dengeli bir şekilde dağıtılarak, finansal boyuta 5 müşteri boyutunda 5, süreçler boyutu 8-10 arası ve öğrenme ve gelişme boyutu 5 olmak üzere, toplam arasında olması gerektiği ifade etmiştir. Daha sonraki çalışmalarda performans ölçütlerinin arasında olmasının normal karşılanacağını belirtmiştir (Kaplan ve Norton, 2004: 40,45) Maddi Olmayan Varlıklar Günümüz bilgi çağında, hem imalat hem de hizmet sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin başarılı olabilmeleri için yeni yeteneklere ve güce sahip olmaları gerekmektedir. Şirketlerin maddi olmayan değerlerini keşfetmek ve harekete geçirmekteki becerileri, fiziksel ve finansal varlıklarını, yatırımlarda değerlendirmeleri ve yönetmelerinden çok daha fazla önem kazanmıştır (Itami, 1987 :4). İşletmelerin maddi olmayan kaynakları olarak; şirketin yüksek kaliteli ürün ve hizmetleri, motive olmuş ve yetenekli personeli, tepkisel ve öngörülebilen şirket içi işleyiş düzeni, tatmin olmuş ve sadık müşteriler sayılabilir. BSC, kurumsal performansın şekillenmesinde maddi olmayan varlıklar bağlamında önemli kritik başarı faktörleri ise şu şekilde sıralanabilir. Beşeri sermaye, bilgi sermayesi, örgütsel sermaye, veya yüksek kaliteli ürün ve hizmetler, motive olmuş ve yetenekli personel, tatmin olmuş ve sadık müşteriler. Kurumların, bu faktörleri tespit etmesi, geliştirilmesine yönelik hedefler, amaçlar ve ölçütler oluşturması gerekmektedir. 208

215 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Maddi olmayan kaynakların ve işletme yeteneklerinin değerlendirilmesi, içinde yaşadığımız çağda çok önem taşımaktadır. Çünkü bilgi çağında işletmelerin başarıya ulaşması için bu kaynaklar önemli katkılar sağlamaktadır. Bu kaynakları etkin bir biçimde değerlendiren işletmeler elde ettikleri gelişmelerle çalışanlarına, hissedarlarına, yatırımcılarına önemli kazançlar sağlayabilecektir. Öte yandan, bu kaynak ve varlıklar günümüzün ve geleceğin rekabetçi ortamında başarıya ulaşmak için hayati önem taşımaktadır (Kaplan ve Norton, 2007:9) Neden - Sonuç İlişkisi BSC da etkin bir ilişkinin kurulabilmesi için sonuç kartında yer alan tüm boyutlar neden sonuç ilişkisi içerisinde belirlenmelidir (Pineno, 2002:71). İşletme stratejisini yansıtan finansal ve finansal olmayan performans ölçütlerinin neden-sonuç zinciri içerisinde seçilmesi, işletme yöneticilerine nasıl başarılı olacakları hakkında fikir vermesi bakımından önemlidir (Chan, 2004:206). BSC, yer alan ölçüler, birbirleriyle bağlantılı ve hem tutarlı hem de birbirini pekiştiren bir amaç ve ölçüler dizisinden oluşmaktadır. BSC ın oluşturulmasında vurgulanan sebep-sonuç ilişkisi, dinamik sistem düşüncesini ortaya koymaktadır. Ayrıca sebep-sonuç ilişkisi, işletmenin farklı bölümlerinde görev yapmakta olan bireylerin, parçaların birbirlerine nasıl bağdaştığını ve kendi hareketlerinin diğerlerini ve sonuçta tüm kuruluşu ne şekilde etkilediğini anlamalarını sağlar (Kaplan ve Norton, 2007:19-38). Uygun göstergeler seçildiğinde, neden-sonuç ilişkileri, BSC ın en önemli yönünü oluşturur. Dolayısıyla; BSC ölçme sürecini kullanarak test edilebilen neden-sonuç ilişkilerini göstermektedir (Ensari, 2005:72). Ölçüm sistemleri, amaçlar ve ölçüler arasındaki ilişkileri (hipotezleri) birçok boyutta açıkça ortaya koyarak bunların yönetilmesini ve değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Sebep-sonuç zinciri, BSC ın dört boyutunu da kapsamalıdır. Finansal boyuttan öğrenme ve gelişme boyutuna kadar sebep-sonuç zincirindeki performans ölçütleri neden-sonuç ilişkileri zinciri ile Şekil 1 deki gibi düşey bir vektör şeklinde örneklendirilebilir (Kaplan ve Norton, 2007:39). 209

216 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Şekil 1: Kurumsal Performans Karnesinde (BSC) Neden Sonuç İlişkisi Finansal SERMAYE KARLILIK ORANI Müşteri Müşteri Sadakati Zamanında Teslimat Şirket İçi Yöntemler Operasyon Kalitesi Operasyon Süresi Öğrenme ve Gelişme Personelin Yetenekleri Kaynak: Kaplan ve Norton, Balanced Scorecard, Şirket Stratejisini Eyleme Dönüştürmek, Sistem Yayınları, 2007, s Çift Döngülü Öğrenme BSC, stratejik başarı ve mükemmel performansa ulaşmayı ve performansta atılım yapmayı sağlayacak girişimlere odaklanmayı, bu amaçla oluşturulan stratejilerin geçerliliğinin de çift döngülü öğrenme yeteneğinin geliştirilmesi ile izlenmesi gerektiğini belirtmektedir. BSC, yöneticilerin stratejilerini izleyebilmelerine, uygulama aşamasında düzeltmeler yapmalarına ve eğer gerekiyorsa stratejide temel değişiklikler gerçekleştirmelerine olanak sağlamaktadır. Bu özellik BSC yönetim sisteminin en yenilikçi ve en önemli yönlerinden biridir. Bu işlem yöneticiler seviyesinde kurumsal öğrenme yeteneğinin gelişmesine olanak sağlar. Yöneticilerin, ilk tasarladıkları stratejinin planlara uygun olarak uygulanıp uygulanmadığı konusunda geribildirime ihtiyacı vardır. Bu geribildirim tek döngülü öğrenme ile sağlanabilmektedir. Yöneticilerin, planladıkları stratejinin halen geçerliliğini ve başarısını koruyup korumadığı hakkında geribildirime ihtiyaç vardır ki bu da çift döngülü öğrenme sistemi ile gerçekleştirilmektedir. Stratejik öğrenme işlemi, bir sonraki vizyon ve strateji aşamasına, yani birçok boyutta yer alan amaçların gözden geçirildiği, güncelleştirildiği ve elde edilen sonuçların değerlendirildiği bir işlemdir. Bu stratejik geribildirim ve öğrenme yönetimi Şekil 2 deki döngüyle açıklanabilir (Kaplan ve Norton, 2007:13-23). 210

217 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Şekil 2: Kurumsal Performans Karnesinde (BSC) Çift Döngülü Öğrenme Vizyon ve Stratejinin Belirlenmesi ve Tanımlanması * Vizyonun tanımlanması * Fikir birliğinin sağlanması İletişim ve Bağlantı * İletişim kurmak ve eğitmek * Hedeflerin belirlenmesi * Performans ölçülerinin uygun ödüllerle bağdaştırılması Balanced Scorecard Stratejik Geribildirim ve Öğrenme * Ortak vizyon ifade etmek * Stratejik geribildirimin sağlanması * Stratejinin denetlenmesi ve Planlama ve Hedef Belirleme * Hedeflerin belirlenmesi * Stratejik uygulamalar arasında uyum sağlanması * Kaynakların tahsisi * En önemli kilometre taşlarının saptanması Kaynak: Kaplan ve Norton, Balanced Scorecard, Şirket Stratejisini Eyleme Dönüştürmek, Sistem Yayınları, 2007, s Stratejik Başarı ve Mükemmel Performansa Ulaşmak ( Performansta Atılım Yapmak ) Geleneksel performans değerlendirme sistemleri, mevcut işlemlerin maliyeti, kalite ve sürece ilişkin iyileştirici düzenlemeler yapmaya odaklıdır. BSC ise, işletme performansında müşteriler ve hissedarlar lehine bir atılım kaydetmeyi sağlayacak işlemlere dikkat çekilmesini sağlar (Kaplan ve Norton 2007:14). Performansta ani ve büyük ölçekli değişiklikler ortaya koyabilmek için çok temel değişiklikler yapmak gerekir. Bu değişiklikler, işletmede kullanılmakta olan ölçü ve yönetim sistemlerinde gerçekleştirilecek değişiklikleri kapsamaktadır. Daha rekabetçi teknoloji ağırlıklı ve yeteneğe dayalı bir geleceğe yönelmek için sadece geçmiş performansın finansal ölçülerini kontrol etmek ve değerlendirmek yeterli olmamaktadır (Kaplan, 211

218 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Norton 2007: 8). Yüksek performans için çabalayan her işletme, öncelikle, organizasyon içinde etkili bir iletişim ile ortak sahiplenme duygusunu ortaya koyabilmeli ve yenilikçi performans yönetim uygulamasını gerçekleştirmelidir (Barutçugil, 2002:13). Müşteriler, şirket içi yöntemler, öğrenme ve büyüme ölçüleri ile ilgili hedeflerin belirlenmesinin ardından, yöneticiler, şirketin bir atılım gerçekleştirmesini sağlayacak amaçlara ulaşması için uygulanacak stratejik kalite, tepki süreci ve yeniden yapılanma girişimlerini uyumlu bir hale getirebilirler. BSC, sürekli gelişim, yeniden yapılanma ve değişim programlarının gerekliliğini ispatladığı gibi, bu programlar üzerinde odaklanılmasına ve gereken entegrasyonun sağlanmasına da olanak tanımaktadır. Yöneticilerin çabalarını, kolaylıkla kazanç elde edilebilecek şirket içi yöntemlerin temel işleyişlerini yeniden düzenlemek yerine, kurumun stratejik başarı elde etmesini sağlayacak yöntemleri geliştirmeye ve yeniden yapılandırmaya yöneltmektedir (Kaplan ve Norton, 2007:17-18). BSC ın en güçlü etkisi bu programın değişimi yönlendirme amacıyla kullanmasıdır. Üst düzey yöneticiler, işletmede büyük değişmelerin oluşmasına sağlayacak 3 veya 5 yıl süreli BSC hedeflerini belirlemelidirler. Örneğin, organizasyonların belirlediği hedefler arasında, sermayenin kârlılık oranının iki katına çıkarılması veya gelecek beş yıllık dönem içinde satışların % 150 oranında artırılması gibi hedefler sayılabilir Bütünsellik BSC, kurumsal performansın tüm boyutlarının, bu boyutlarda sebepsonuç ilişkileri gözetilerek belirlenen amaç ve ölçütlerin, stratejiler ve hedeflerle ilgili ardıl ve öncül göstergelerin, tüm çalışanların ve faaliyetlerin bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Strateji ile performans ölçütleri arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan Niven (2002:13) BSC ı işletmenin stratejisinden titizlikle seçilmiş ölçütler grubu olarak tanımlamaktadır. Strateji ile ilişkilendirilmiş ölçütlerden oluşan bir BSC işletme yöneticileri ile çalışanlar ve yatırımcılar arasındaki iletişimin düzeyini yükselterek işletmenin amaçlarının gerçekleştirilmesine yardımcı olduğunu belirtmektedir (Güner, 2006: 31). Bu bağlamda BSC işletmelerde, farklı boyutlardaki (finans, müşteri, iç işlemler, öğrenme ve gelişme) tüm faaliyetleri bütünsel bir bakış açısıyla stratejiler ve hedefler doğrultusunda yönlendirerek tüm çabaların amaçlar ve hedeflere odaklanmasını ve bütünleşmesini sağlamaktadır. BSC oluşturulması, işletmelerin stratejik hedeflerinin kesin bir şekilde belirlenmesini ve bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak kritik etkenlerin tanımlanmasını sağlar. BSC tüm üst düzey yöneticilerin ekip çalışması yapmasını gerektiren, her bir yöneticinin ayrı ayrı katkıda bulunmasını sağlayacak ve şirketin tüm fonksiyonlarını kapsayacak bir modeldir (Kaplan, 212

219 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Norton 2007:14-16). Bu bağlamda, BSC işletme çalışanlarına, stratejiler ve faaliyetler konusunda bilgilendirmeleri ve kolektif çalışmalar yapmalarına olanak sağlayan bütünsel bir sistemdir Ardıl-Öncül Göstergeler Performans göstergeleri bir şirketin stratejisinin diğer şirketlerden farklı olan özelliklerini ortaya koyar. Örneğin her şirkette kârlılık elde etmek için uygulanacak yöntemler, şirketin rekabet edeceği pazar kesimleri, hedef müşterileri ve pazar kesimlerine değer teklifleri götürmesini sağlayacak şirket içi işlemler, öğrenme ve büyüme amaçları farklılıklar göstermektedir (Kaplan ve Norton, 2007: 182). BSC kullanılan bazı genel ölçütler vardır. Bu ölçüler genellikle birçok stratejinin ortak hedeflerini hatta sektör ve şirketlerin birbirine benzeyen yapılarını yansıtan temel sonuç ölçütleridir. Bu ölçütlerden; -Genel sonuç ölçüleri, (kârlılık, pazar payı, müşteri tatmini, müşteri devamlılığı ve çalışanların yetenekleri) gibi ardıl (gecikmeli) göstergelerdir. -Öncü göstergeler veya performans göstergeleri ise belli bir şirkete özel olan göstergelerdir. Ardıl ölçütler sonuç göstergeleri olup, işletmenin faaliyet sonuçlarını yansıtmaktadırlar. Öncül göstergeler ise performans göstergeleri olup işletmenin faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. BSC, yöntemi öncül göstergelerin etkili bir şekilde kullanılmasıyla ardıl göstergelerde başarının elde edilebileceğini ileri sürmektedir. Yani öncül göstergeler olan müşteri boyutu, iç süreçler boyutu ile öğrenme ve gelişme boyutunda elde edilen bir başarı ardıl gösterge olan finansal boyutta başarıyı da beraberinde getirmektedir. Finansal olmayan ölçütler işletmenin gelecekteki performansını değerleme aşamasında öncül göstergeler olarak kullanılabilir (Barsky ve Bremser, 1999:6). BSC, hem sonuç ölçümleri (ardıl/gecikmeli göstergeleri) hem de bu sonuçları elde etmeyi sağlayacak performans göstergelerini (öncül göstergeleri) kapsamalıdır. Performans göstergeleri olmadan sadece sonuç ölçümlerine yer verilmesi bu sonuçların nasıl elde edilebileceğine dair bir fikir vermez. Aynı zamanda sonuç ölçümlerinin, stratejinin başarı ile uygulanıp uygulanmadığına dair bir erken uyarı mekanizması görevini yerine getirme özellikleri de yoktur. İyi bir BSC şirketin stratejisine özel olarak belirlenen, sonuçlar (ardıl göstergeler) ve performans göstergelerinin (öncül göstergelerin) en uygun orandaki birleşimlerini içermelidir (Kaplan ve Norton, 2007: 182). 213

220 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kurumsal Performans Karnesi (BSC) Strateji Haritası BSC ın diğer performans ölçüm sistemlerinden farklı kılan, performans boyutlarının birbirine neden sonuç ilişkisi ile bağlantısını ortaya koyan ve strateji haritaları olarak isimlendirilen görsel tablolardır (Kaplan ve Norton, 2001: 77). Stratejiyi operasyonel terimlere dönüştürmede kullanılan strateji haritaları işletme stratejisini tanımlamak için mantıklı ve kapsamlı bir yapı meydana getirmektedir. BSC ve strateji haritaları endüstriyel döneme ait maddi varlıklara odaklı ölçüm sistemlerinin eksikliklerini gidermeye yönelik modeller ve uygulamalardır. Strateji haritalarındaki neden sonuç ilişkilerinin ölçüm bağlantıları, maddi olmayan varlıkların nasıl maddi (finansal) çıktılara dönüştürüldüğünü göstermektedir (Gürol, 2004:320). Bir kuruluşun stratejisinin bileşenleri arasındaki neden-sonuç ilişkilerinin görsel bir tablosu olan strateji haritası, yöneticilere, BSC kadar, önemli bilgiler ve yeni bir görüş açısı sunmaktadır. Bir strateji haritası, şirket stratejisinin tanımlamak için muntazam ve tutarlı bir yol sunmakta ve bu sayede amaçlar ve ölçüler oluşturulup yönetilebilmektedir. Strateji haritası, stratejiyi oluşturma ve stratejiyi yürütme arasındaki eksik halkayı tamamlar. BSC ın dört perspektifinde yer alan amaçlar birbirine neden-sonuç ilişkileriyle bağlıdır. En başından itibaren, finansal sonuçlara ancak hedef müşteriler tatmin edilirse ulaşacağı varsayımı geçerlidir. Müşteri değer teklifi, hedef müşterilerden nasıl satış ve sadakat elde edilebileceğini tanımlar. İç süreçler, müşteriye sunulacak değeri üretir ve teslim eder. İç süreçleri destekleyen gayri maddi varlıklar da, stratejinin temelini oluşturur. Bu dört perspektifteki amaçları uyumlaştırmak, değer üretiminin ve dolayısıyla odaklanmış ve kendi içinde tutarlı bir stratejinin anahtarıdır. Dört perspektifi birbirine bağlayan neden-sonuç mimarisi, bir strateji haritasının temel yapısıdır. Bir strateji haritası oluşturmak, kuruluşu, nasıl ve kimin için değer üreteceğini netleştirmeye zorlamaktadır (Kaplan ve Norton, 2006: 10-34). Her kuruluşun strateji haritası, kuruluşun dahil olduğu sektörü ve stratejileri yansıttığından dolayı bir diğerinden farklı özellik gösterebilmektedir. BSC ın dört perspektif modeli temel alınarak herhangi bir sektörde faaliyet gösteren herhangi bir kuruluşa bir hareket noktası sağlayacak genel bir strateji haritası Şekil 3 te gösterilmektedir (Kaplan ve Norton, 2006: XII-200). 214

221 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kaynak: Kaplan ve Norton, Strateji Haritaları, 2006: s.11, 33, 200 den uyarlanmıştır. 215

222 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): KURUMSAL PERFORMANS KARNESİ (BALANCED SCORECARD) BOYUTLARI, AMAÇ VE ÖLÇÜTLERİ Ölçmek çok önemlidir. Eğer ölçmezseniz yönetemezsiniz. Bir işletmenin ölçüm sistemi, hem işletme içindeki hem de işletme dışındaki kişilerin davranışlarını önemli ölçüde etkiler. İşletmeler bilgi çağında yaşamlarını devam ettirmek ve zenginleşmek istiyorlarsa, kendi strateji ve yeteneklerine göre belirlenen ölçüm ve yönetim sistemlerini kullanmalıdır. Ne yazık ki birçok işletme, müşteri ilişkileri, rekabet güçleri ve kurumsal kapasiteleri hakkında stratejiler geliştirirken performans ölçüm ve motivasyonlarını sadece finansal ölçülerle izlemekle yetinmektedir. BSC, finansal ölçümü yönetim ve işletme performansının özet bilgisi olarak muhafaza ederken aynı zamanda mevcut müşteriler, şirket içi yöntemler, çalışanlar ve sistemin performansını uzun dönemli finansal başarıyla ilişkilendiren daha genel ve entegre ölçü birimlerine de önem vermektedir (Kaplan ve Norton, 2007: 27). BSC, hedef/amaç ve ölçüleri, işletmenin vizyon ve stratejisi göz önünde tutularak belirlenir. BSC, yer alan hedef/amaç ve ölçüler ile şirketin performansı, finansal ve finansal olmayan dört farklı boyutta değerlendirilmektedir (Pineno, 2002:69; Mc Adam ve Walker, 2003:877). Karmaşık yapıya sahip bu günün iş dünyasında işletmeleri bir jet uçağına benzeten Kaplan ve Norton uçağın birkaç göstergeye bakarak yol alamayacağını vurgulayarak 12 şirket üzerinde yaptığı çalışmaların temelini oluşturduğu performans kriterlerini dört boyuta indirgemiştir. Aşağıda, Şekil 4 te belirtilen bu dört boyut, BSC ın temel çerçevesini oluşturmaktadır. Bu boyutlar; (Batman ve Kıngır, 2006:5). Finansal Boyut, - İç Süreçler Boyutu ( şirket içi işlemler ) ve Müşteri Boyutu, - Öğrenme ve Büyüme/Gelişme Boyutlarıdır. Şekil 4: BSC ın Boyutları 216

223 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Kaynak: Kaplan ve Norton, Balanced Scorecard, Şirket Stratejisini Eyleme Dönüştürmek, Sistem Yayınları, 2007, s.10. Finansal bakış açısı sayesinde kısa dönemdeki performansa ait bilgileri ortaya koyan BSC, aynı zamanda uzun dönemde üstün finansal ve rekabetçi bir performansa ulaşabilmek (Performansta atılım yapabilmek) için gereken diğer etkenlerinin neler olduğunu da kesin bir şekilde ortaya koymaya çalışmaktadır (Kaplan ve Norton, 2007:10-11). BSC, dört performans boyutundaki soruları cevaplarken sebep-sonuç ilişkilerinin gözetilerek dengelenmesini, ve her şirketin kendi özelliklerine uygun, uzun dönemli, performansta atılım yapmayı sağlayacak ölçütler seti ve yönetim sistemi oluşturmasını önermektedir. BSC ın boyutları ve bu boyutlarda kullanılabilecek amaç ve ölçütlere örnekler aşağıdaki tablolarda sıralanmaktadır Finansal Boyut Finansal başarı kazanmak için hissedarlarımıza nasıl görünmeliyiz? Finansal amaçlarımız nelerdir? Bu amaçlarımızı gerçekleştirmeye yönelik hangi ölçüleri kullanabiliriz? Ulaşmak istediğimiz hedeflerimiz nelerdir? Bu hedeflere ulaşabilmek için yapılması gerekenler/girişimler neler olmalıdır? Şeklindeki soruları cevaplamaya yönelik aşağıda tablo 1 de finansal boyutta kullanılabilecek örnek amaç ve ölçütler sıralanmaktadır. 217

224 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Tablo 1: Finansal Boyut Örnek Amaç ve Ölçütleri AMAÇLAR ÖLÇÜTLER Gelir Artışı -Gelir artış oranı -Satışların artırılması -Toplam satışların artış oranı -Pazar payının -Pazar payı artış oranı artırılması -Yeni pazardaki satış oranı -Karlılığın artırılması -Net kâr marjı -Yeni ürünlerin -Yeni ürünlerden elde edilen gelir oranı artırılması -Yeni ürünlerin satış oranı -Yeni müşterilerden -Yeni müşteri kazanımından edinilen gelen geliri artırmak gelir oranı Maliyetlerin Düşürülmesi -Satış,yönetim ve genel giderlerin düşürülmesi -Verimliliğin artırılması -Sektörün maliyet lideri olmak Aktiflerin Kullanımının Artırılması -Sermayenin kârlılığı -Nakit Dönüş Sürecini kısaltmak -Yatırımın kârlılığı -Ekonomik katma değer -Mevcut varlıkların kullanımını azami seviyeye çıkarmak -Kilit bölümlerde ulaşılan maliyet azalmaları oranı -Mamullerin birin maliyetindeki düşüş oranı -Faaliyet giderlerinin net satışlara oranı -Kârın çalışan sayısına oranı -Yönetim giderlerinin toplam maliyetlere oranı -Genel giderlerin toplam maliyetlere oranı -Genel giderlerin toplam gelirlere oranı -Toplam maliyetlerdeki düşüş oranı -Rakiplerinkiyle kıyaslanmış birim başına maliyet -Satışların varlıklara oranı -Net kârın, özkaynaklara oranı -Nakit akışı oranı -Stok devir hızı -Yatırımlardan elde edilen kazancın, ortalama yatırım miktarına oranı -Ekonomik katma değer -Alacakların dönüşüm oranı -Satıcılara borçların ortalama ödeme süresi Kaynak: Kaplan ve Norton, (2007: 66-71)., Niven, (2002:119)., Coşkun, (2006:114). Kaplan ve Norton, (2006: ) Müşteri Boyutu HEDEFLER GİRİŞİMLER 218

225 Gençay, İ. C.; / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. I, (2011): Vizyonumuzu gerçekleştirmek için müşterilerimize nasıl görünmeliyiz? Müşteri boyutu ile ilgili vizyonumuzu gerçekleştirmeye yönelik amaçlarımız neler olmalıdır? Bu amaçlara ilişkili hangi ölçütleri kullanmalıyız? Hedeflerimiz ve bu hedefleri gerçekleştirmeye yönelik girişimlerimiz neler olmalıdır? Şeklindeki soruları cevaplamaya yönelik aşağıda tablo 2 de müşteri boyutunda kullanılabilecek örnek amaç ve ölçütler sıralanmaktadır. Tablo 2 219

toplanması hususunda istenilen başarı sağlanamadığı için hazine büyük sıkıntıya düştü. Bunun üzerine 1842 Mart ında muhassıllık kurumu kaldırıldı. Tek

toplanması hususunda istenilen başarı sağlanamadığı için hazine büyük sıkıntıya düştü. Bunun üzerine 1842 Mart ında muhassıllık kurumu kaldırıldı. Tek 19. Yüzyıl Ortalarında Gevrek Köyü nün Sosyo-Ekonomik Yapısı (14652 Numaralı Temettuât Defterine Göre) Erdoğan Keleş 1 Özet 19. yüzyıl ortalarında vergi kaynaklarını yeniden tespit ederek halkın üzerindeki

Detaylı

/ TEMETTUAT KAYITLARI IŞIĞINDA KUBAD KÖYÜNÜN SOSYAL VE EKONOMİK GÖRÜNTÜSÜ

/ TEMETTUAT KAYITLARI IŞIĞINDA KUBAD KÖYÜNÜN SOSYAL VE EKONOMİK GÖRÜNTÜSÜ Cilt: 8 Sayı: 14 Şubat 2018 ISSN: 2147-5210 DOI Number: 10.19039/sotod.2018.81 Geliş Tarihi/Received:20.12.2017 Kabul Tarihi/Accepted:04.02.2018 1260-61 / 1844-45 TEMETTUAT KAYITLARI IŞIĞINDA KUBAD KÖYÜNÜN

Detaylı

TANZİMAT DÖNEMİ NDE AHIRLI KÖYÜNÜN NÜFUS VE EKONOMİK YAPISI POPULATION AND ECONOMIC STRUCTURE OF AHIRLI VILLAGE DURING TANZİMAT PERIODS

TANZİMAT DÖNEMİ NDE AHIRLI KÖYÜNÜN NÜFUS VE EKONOMİK YAPISI POPULATION AND ECONOMIC STRUCTURE OF AHIRLI VILLAGE DURING TANZİMAT PERIODS TANZİMAT DÖNEMİ NDE AHIRLI KÖYÜNÜN NÜFUS VE EKONOMİK YAPISI POPULATION AND ECONOMIC STRUCTURE OF AHIRLI VILLAGE DURING TANZİMAT PERIODS Ozan Batuhan ATICI * Öz Çalışmamızın konusu adından da anlaşılacağı

Detaylı

KUġU ĠLE ĠLGĠLĠ ĠLK VERGĠ DEFTERĠ 19. YÜZYILDA KUġU GEDÜS KAZASI KUġU KARYESĠ TEMETTUAT DEFTERĠ * Hidayet GÜRAKAN Eski, tarihi yerleşim birimi

KUġU ĠLE ĠLGĠLĠ ĠLK VERGĠ DEFTERĠ 19. YÜZYILDA KUġU GEDÜS KAZASI KUġU KARYESĠ TEMETTUAT DEFTERĠ * Hidayet GÜRAKAN Eski, tarihi yerleşim birimi KUġU ĠLE ĠLGĠLĠ ĠLK VERGĠ DEFTERĠ 19. YÜZYILDA KUġU GEDÜS KAZASI KUġU KARYESĠ TEMETTUAT DEFTERĠ * Hidayet GÜRAKAN Eski, tarihi yerleşim birimi olmayan, önemli tarihi olayların geçmediği küçük yerleşim

Detaylı

XIX. YÜZYILIN ORTALARINDA KURŞUNLU KAZASININ SOSYO- EKONOMİK DURUMU

XIX. YÜZYILIN ORTALARINDA KURŞUNLU KAZASININ SOSYO- EKONOMİK DURUMU XIX. YÜZYILIN ORTALARINDA KURŞUNLU KAZASININ SOSYO- EKONOMİK DURUMU Ahmet YURTSEVEN Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Yrd. Doç. Dr. ahmetyurtseven59@gmail.com

Detaylı

19.YÜZYILIN ORTALARINDA BARTIN KAZASINA BAĞLI MEKEÇLER KÖYÜNÜN EKONOMİK

19.YÜZYILIN ORTALARINDA BARTIN KAZASINA BAĞLI MEKEÇLER KÖYÜNÜN EKONOMİK YAPISI Bartın - Yrd. Üniversitesi Doç. Dr. Ramazan ARSLAN Çeşm-i Cihan: Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları E - Dergisi Cilt 1, Sayı 1, s. 26-36, Yaz 2014 BARTIN TÜRKİYE Bartın ve Yöresi Tarih Kültür Araştırmaları

Detaylı

Tanzimat Döneminde Sinop a Tâbii Köylerdeki Ermenilerin Sosyal ve Ekonomik Yapıları

Tanzimat Döneminde Sinop a Tâbii Köylerdeki Ermenilerin Sosyal ve Ekonomik Yapıları Tanzimat Döneminde Sinop a Tâbii Köylerdeki Ermenilerin Sosyal ve Ekonomik Yapıları Selim Özcan* Osmanlı Devlet inde Tanzimat ın uygulandığı eyaletlerde temettuat sayımları yapılmıştır. Bu dönemde Sinop

Detaylı

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 10 Aralık 2015

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 10 Aralık 2015 155 KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 5 Sayı: 10 Aralık 2015 KARADENIZ TECHNICAL UNIVERSITY INSTITUTE of SOCIAL SCIENCES JOURNAL of SOCIAL SCIENCES Year:

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1995-2008 2008-2014 Profesör Tarih/Yakınçağ Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. 2014

ÖZGEÇMİŞ. 1995-2008 2008-2014 Profesör Tarih/Yakınçağ Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. 2014 ÖZGEÇMİŞ 1.Adı Soyadı : MUZAFFER TEPEKAYA 2.Doğum Tarihi : 20.10.1962 3.Unvanı : Prof. Dr. / Tarih Bölümü 4. e-mail : muzaffer.tepekaya@cbu.edu.tr Öğrenim Hayatı: Derece Alan Üniversite Lisans Tarih Selçuk

Detaylı

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 9 Haziran 2015

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 9 Haziran 2015 KTÜ SBE Sos. Bil. Derg. 2015, (9): 9-23 1 KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 5 Sayı: 9 Haziran 2015 KARADENIZ TECHNICAL UNIVERSITY INSTITUTE of SOCIAL

Detaylı

SAÜ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ THE JOURNAL OF SAU EDUCATION FACULTY. Sayı / Issue: 29 Haziran / Jun Sahibi / Owner. Editörler / Editors

SAÜ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ THE JOURNAL OF SAU EDUCATION FACULTY. Sayı / Issue: 29 Haziran / Jun Sahibi / Owner. Editörler / Editors Eğitim Fakültesi Dergisi, 2015; (29) SAÜ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ THE JOURNAL OF SAU EDUCATION FACULTY Sayı / Issue: 29 Haziran / Jun 2015 Sahibi / Owner Prof. Dr. Firdevs KARAHAN Editörler / Editors Doç.

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ KİTAP - Osmanlı Kuruluş Dönemi Bursa Vakfiyeleri, Yayına Hazırlayanlar, Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim- Dr. Hasan Basri Öcalan, Osmangazi Belediyesi Yayınları, İstanbul

Detaylı

Bolu Temettuat Defterleri (1844/1845)

Bolu Temettuat Defterleri (1844/1845) 21. Yüzyılda Köroğlu ve Bolu Araştırmaları Uluslarası Köroğlu, Bolu Tarih ve Kültürü Sempozyumu Bildirileri (17-18 Ekim 2009 Bolu, Dörtdivan/Türkiye) Editörler: A.Yaman - A. Aktaş Yasa - E. Öztürk B. Kaya

Detaylı

İdari Durum. İklim ve Bitki Örtüsü. Ulaşım

İdari Durum. İklim ve Bitki Örtüsü. Ulaşım . İdari Durum İlçemizde belediye teşkilatı 1884 yılında kurulmuştur. İlçeye bağlı 16 mahalle muhtarlığı bulunmaktadır. Mezra ve oba mevcut değildir. İklim ve Bitki Örtüsü İnönü Marmara, Ege ve İç Anadolu

Detaylı

Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı 35 Ocak 2013

Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı 35 Ocak 2013 Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı 35 Ocak 2013 1844 TARİHLİ TEMETTÜAT KAYITLARINA GÖRE KÜTAHYA SANCAĞINA BAĞLI ŞAPHANE KÖYÜNÜN SOSYAL EKONOMİK YAPISI Arzu BAYKARA TAŞKAYA Dr. Okutman,

Detaylı

Çaldıran daha önceleri Muradiye İlçesinin bir kazası konumundayken 1987 yılında çıkarılan kanunla ilçe statüsüne yükselmiştir.

Çaldıran daha önceleri Muradiye İlçesinin bir kazası konumundayken 1987 yılında çıkarılan kanunla ilçe statüsüne yükselmiştir. Çaldıran Tarihçesi: İlçe birçok tarihi medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Medler, Bizanslılar, Urartular, İranlılar ve son olarak Osmanlı devleti bu ilçede hâkimiyet sürmüşlerdir. İlçenin tarih içerisindeki

Detaylı

Rafet Metin NWSA ID : 2013.8.1.4C0155 Kırıkkale University, Kırıkkale-Turkey ISSN : 1308-7320 rafet_metin71@hotmail.com 2013 www.newwsa.

Rafet Metin NWSA ID : 2013.8.1.4C0155 Kırıkkale University, Kırıkkale-Turkey ISSN : 1308-7320 rafet_metin71@hotmail.com 2013 www.newwsa. ISSN:1306-3111 e-journal of New World Sciences Academy NWSA-HUMANITIES Received: September 2012 Accepted: January 2013 Rafet Metin NWSA ID : 2013.8.1.4C0155 Kırıkkale University, Kırıkkale-Turkey ISSN

Detaylı

Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks XIX. YÜZYILDA BAŞMAKÇI DA SOSYAL VE İKTİSADİ HAYAT

Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks XIX. YÜZYILDA BAŞMAKÇI DA SOSYAL VE İKTİSADİ HAYAT XIX. YÜZYILDA BAŞMAKÇI DA SOSYAL VE İKTİSADİ HAYAT SOCIAL AND ECONOMIC LIFE IN BAŞMAKÇI DURING XIX th CENTURY Nurgül BOZKURT * Özet: Bu makalede, XIX. yüzyıl ortalarında Hüdavendigâr Eyâleti, Kütahya Sancağı

Detaylı

TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE XIX. YÜZYIL ORTALARINDA KOÇARLI NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI. Aysun SARIBEY HAYKIRAN

TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE XIX. YÜZYIL ORTALARINDA KOÇARLI NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI. Aysun SARIBEY HAYKIRAN Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS) Mart 2016 March 2016 Yıl 9, Sayı XXV, ss. 31-43. Year 9, Issue XXV, pp. 31-43. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/joh877 TEMETTUAT DEFTERLERİNE

Detaylı

TÜRK - İSLAM MEDENİYETİ

TÜRK - İSLAM MEDENİYETİ TÜRK - İSLAM MEDENİYETİ AKADEMİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ Yılda iki kez yayımlanan uluslar arası hakemli bir dergidir. Editor / Editor in Chief Prof. Dr. Mehmet AYDIN Editör Yardımcıları / Associaties Editor

Detaylı

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845)

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845) AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845) C. Yunus Özkurt Osmanlı döneminde ilk genel nüfus sayımı, II. Mahmud döneminde 1831 (Hicri: 1246) yılında alınan bir karar ile uygulanmaya başlamıştır (bundan

Detaylı

Tarih Öğretmenliği Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Tarih Öğretmenliği Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : MUZAFFER TEPEKAYA 2. Doğum Tarihi : 20.10.1962. Unvanı : Prof. Dr. / Tarih Bölümü 4. E-mail : muzaffer.tepekaya@cbu.edu.tr Öğrenim Hayatı: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Tarih

Detaylı

Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR) Abant Journal of Cultural Studies. Hakemli Elektronik Dergi

Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR) Abant Journal of Cultural Studies. Hakemli Elektronik Dergi ISSN: 2528-9403 Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR) Abant Journal of Cultural Studies Hakemli Elektronik Dergi Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi University of Abant İzzet Baysal

Detaylı

STUDIES OF THE OTTOMAN DOMAIN

STUDIES OF THE OTTOMAN DOMAIN STUDIES OF THE OTTOMAN DOMAIN ISSN: 2147-5210 Volume-Cilt: 8 / Issue-Sayı: 15/ Ağustos 2018 Sayfa-Page: 185-202 Geliş Tarihi / Received: 24.07.2018 Kabul Tarihi / Accepted: 09.08.2018 DOI Number: 10.19039/sotod.2018.95

Detaylı

DEMİRCİ TARİHİNİN KAYNAKLARI DEMİRCİ KAZASI ÇİFTLİKLERİ VE ŞEHİR NAHİYESİ KÖYLERİ TEMETTUAT DEFTERLERİ ( ) (DEĞERLENDİRME VE TRANSKRİPSİYON)

DEMİRCİ TARİHİNİN KAYNAKLARI DEMİRCİ KAZASI ÇİFTLİKLERİ VE ŞEHİR NAHİYESİ KÖYLERİ TEMETTUAT DEFTERLERİ ( ) (DEĞERLENDİRME VE TRANSKRİPSİYON) T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ MANİSA YÖRESİ TÜRK TARİHİ VE KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ DEMİRCİ TARİHİNİN KAYNAKLARI DEMİRCİ KAZASI ÇİFTLİKLERİ VE ŞEHİR NAHİYESİ KÖYLERİ TEMETTUAT DEFTERLERİ

Detaylı

Tarım Sayımı Sonuçları

Tarım Sayımı Sonuçları Tarım Sayımı Sonuçları 2011 DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ İstatistik ve Araştırma Dairesi Ocak 2015 TARIM SAYIMININ AMACI Tarım Sayımı ile işletmenin yasal durumu, arazi kullanımı, ürün bazında ekili alan, sulama

Detaylı

Sahibi. Afyon Kocatepe Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ. Editörler Prof. Dr. A.İrfan AYPAY Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ

Sahibi. Afyon Kocatepe Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ. Editörler Prof. Dr. A.İrfan AYPAY Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ 1992 SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Cilt IX, Sayı 2, Aralık 2007 Afyon Kocatepe University Journal of Social Sciences Vol. IX, Issue 2, December 2007 Sahibi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ Editörler Prof.

Detaylı

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı Üniversite/Kurum Temel Alan ALPAY BİZBİRLİK MANİSA CELÂL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL, BEŞERI VE İDARI BILIMLER TEMEL ALANI Öğrenim Bilgisi Doktora 1992 1/Ocak/1996

Detaylı

2016 Özalp Tarihçesi: Özalp Coğrafyası: İlçe Nüfus Yapısı: Yaş Grubu Erkek Kadın Toplam 0-14 Yaş Yaş Yaş Yaş Yaş

2016 Özalp Tarihçesi: Özalp Coğrafyası: İlçe Nüfus Yapısı: Yaş Grubu Erkek Kadın Toplam 0-14 Yaş Yaş Yaş Yaş Yaş Özalp Tarihçesi: Özalp ilçesi 1869 yılında Mahmudiye adıyla bu günkü Saray ilçe merkezinde kurulmuştur. 1948 yılında bu günkü Özalp merkezine taşınmış ve burası ilçe merkezi haline dönüştürülmüştür. Bölgede

Detaylı

(1983). 1980 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri; 12-10-1980, 05 Amasya. Ankara: Devlet İstatistik Enst. Yay..

(1983). 1980 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri; 12-10-1980, 05 Amasya. Ankara: Devlet İstatistik Enst. Yay.. İktisat Tarihi (1983). 1980 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri; 12-10-1980, 05 Amasya. Ankara: Devlet İstatistik Enst. Yay.. (1962). "Yükseliş Devri'nde Osmanlı Ekonomisine Umumi

Detaylı

Yrd. Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 1

Yrd. Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 1 Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 9 Sayı: 43 Volume: 9 Issue: 43 Nisan 2016 April 2016 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 OSMANLI DEVLETİ

Detaylı

(TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE)

(TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE) i XIX. YÜZYILDA DENİZLİ MERKEZ KAZASINA BAĞLI KÖYLERİN SOSYO-EKONOMİK DURUMU (TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE) Hülya ÖZLÜ Eylül 2006 DENİZLİ ii XIX. YÜZYILDA DENİZLİ MERKEZ KAZASINA BAĞLI KÖYLERİN SOSYO-EKONOMİK

Detaylı

SARAY Saray İlçesinin Tarihçesi:

SARAY Saray İlçesinin Tarihçesi: Saray İlçesinin Tarihçesi: Saray İlçesinin ne zaman ve kimler tarafından hangi tarihte kurulduğu kesin bilinmemekle beraber, bölgedeki yerleşimin Van Bölgesinde olduğu gibi tarih öncesi dönemlere uzandığı

Detaylı

T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ YÖNETİM KURULU KARARLARI

T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ YÖNETİM KURULU KARARLARI 1 T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ YÖNETİM KURULU KARARLARI TOPLANTI TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI 25.05.2018 14 2018 14/01-22 Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yönetim

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: I Sayı/Number: 2 Eylül/September 2014 Harput Araştırmaları

Detaylı

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Tarih Bölümü Ankara Üniversitesi 1997 Yüksek Lisans Tarih (Yakınçağ Tarihi) Ankara Üniversitesi 2000

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Tarih Bölümü Ankara Üniversitesi 1997 Yüksek Lisans Tarih (Yakınçağ Tarihi) Ankara Üniversitesi 2000 ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı : Sezai BALCI Doğum Tarihi : 15 Temmuz 1976 Öğrenim Durumu : Doktora Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Tarih Bölümü Ankara Üniversitesi 1997 Yüksek Lisans Tarih (Yakınçağ Tarihi)

Detaylı

SOSYAL ve BEŞERİ BİLİMLER DERGİSİ Cilt 5, No 1, 2013 ISSN: 1309-8012 (Online)

SOSYAL ve BEŞERİ BİLİMLER DERGİSİ Cilt 5, No 1, 2013 ISSN: 1309-8012 (Online) XIX. YÜZYILIN ORTALARINDA BOYABAT KAZASININ KÖYLERİNİN SOSYOEKONOMİK DURUMU Yrd. Doç. Dr. Ahmet YURTSEVEN Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Güneşevler Mah.

Detaylı

Cabir DOĞAN TARİHLİ TEMETTUAT DEFTERİNE GÖRE ISPARTA SANCAĞI EĞİRDİR KAZASI YUKARI GÖKDERE KÖYÜ NÜN SOSYAL ve EKONOMİK YAPISI

Cabir DOĞAN TARİHLİ TEMETTUAT DEFTERİNE GÖRE ISPARTA SANCAĞI EĞİRDİR KAZASI YUKARI GÖKDERE KÖYÜ NÜN SOSYAL ve EKONOMİK YAPISI Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 22, Mart 2016, s. 255-276 Cabir DOĞAN 1 1845 TARİHLİ TEMETTUAT DEFTERİNE GÖRE ISPARTA SANCAĞI EĞİRDİR KAZASI YUKARI GÖKDERE KÖYÜ NÜN SOSYAL ve EKONOMİK

Detaylı

TEMETTUAT KAYITLARINA GÖRE İZZEDDİN KÖYÜ NÜN SOSYO- EKONOMİK DURUMU ( ) 1. Dr. İlker Mümin ÇAĞLAR Milli Eğitim Bakanlığı

TEMETTUAT KAYITLARINA GÖRE İZZEDDİN KÖYÜ NÜN SOSYO- EKONOMİK DURUMU ( ) 1. Dr. İlker Mümin ÇAĞLAR Milli Eğitim Bakanlığı CBÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl : 2015 Cilt :13 Sayı :1 TEMETTUAT KAYITLARINA GÖRE İZZEDDİN KÖYÜ NÜN SOSYO- EKONOMİK DURUMU (1844-1845) 1 Dr. İlker Mümin ÇAĞLAR Milli Eğitim Bakanlığı ÖZ Osmanlı Devleti

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: III Sayı/Number: 2 Eylül/September 2016 Harput Araştırmaları

Detaylı

Adı Soyadı: Ertan GÖKMEN Doğum Tarihi: 1967 Öğrenim Durumu: Doktora Öğrenim Gördüğü Kurumlar: Öğrenim Durumu Bölüm/Program Üniversite Yıl

Adı Soyadı: Ertan GÖKMEN Doğum Tarihi: 1967 Öğrenim Durumu: Doktora Öğrenim Gördüğü Kurumlar: Öğrenim Durumu Bölüm/Program Üniversite Yıl Adı Soyadı: Ertan GÖKMEN Doğum Tarihi: 1967 Öğrenim Durumu: Doktora Öğrenim Gördüğü Kurumlar: Öğrenim Durumu Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Y. Lisans Doktora Tarih Öğretmenliği /Buca Eğitim Fakültesi

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: II Sayı/Number: 1 Mart/March 2015 Harput Araştırmaları

Detaylı

2016 Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası:

2016 Başkale nin Tarihçesi: Başkale Coğrafyası: Başkale nin Tarihçesi: Başkale Urartular zamanında Adamma olarak adlandırılan bir yerleşme yeriydi. Ermeniler buraya Adamakert ismini vermişlerdir. Sonraları Romalılar ve Partlar arasında sınır bölgesi

Detaylı

XIX. Yüzyılın Ortalarında Çumra nın Sosyo- Ekonomik Görüntüsü (10353 Numaralı Temettuat Defterine Göre)

XIX. Yüzyılın Ortalarında Çumra nın Sosyo- Ekonomik Görüntüsü (10353 Numaralı Temettuat Defterine Göre) TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 253 XIX. Yüzyılın Ortalarında Çumra nın Sosyo- Ekonomik Görüntüsü (10353 Numaralı Temettuat Defterine Göre) Social And Economic Panorama Of Çumra In The Mid-19th Century

Detaylı

TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE KURUCAŞİLE 1 DİVANI

TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE KURUCAŞİLE 1 DİVANI TEMETTUAT DEFTERLERİNE GÖRE KURUCAŞİLE 1 DİVANI Özet Nihat YASA Bugün Bartın ilinin bir ilçe merkezi olan Kurucaşile Osmanlı devleti döneminde Bolu Vilayeti Viranşehir 2 Sancağı Amasra kazasına bağlı bir

Detaylı

AnkaraVilayetiYabanabadKazası ŞeyhlerKaryesi(1.Ş.1256-28EYLÜL 1840)NüfusSayımı

AnkaraVilayetiYabanabadKazası ŞeyhlerKaryesi(1.Ş.1256-28EYLÜL 1840)NüfusSayımı 1 AnkaraVilayetiYabanabadKazası ŞeyhlerKaryesi(1.Ş.1256-28EYLÜL 1840)NüfusSayımı Karye-i Şeyhler ( 175) 1 1 1 Eş-şeyh Mehmed Arif ibn-i El-Hac Şeyh İbrahim Uzun boylu, Kır sakallı 60 2 Oğlu Şeyh İsmail

Detaylı

XVI. YÜZYIL SONLARINDA AHISKA SANCAĞI KVABLİAN NAHİYESİ NDE EKONOMİK YAŞAM

XVI. YÜZYIL SONLARINDA AHISKA SANCAĞI KVABLİAN NAHİYESİ NDE EKONOMİK YAŞAM XVI. YÜZYIL SONLARINDA AHISKA SANCAĞI KVABLİAN NAHİYESİ NDE EKONOMİK YAŞAM Shota BEKADZE Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi ahiskali86@hotmail.com

Detaylı

İBRAHİM ARAP. e-posta: ibrahim.arap@deu.edu.tr Tel: +0. 232. 420 41 80 / 20620. 2004-2009 : Dokuz Eylül Üni. Sosyal Bilimler Enst.

İBRAHİM ARAP. e-posta: ibrahim.arap@deu.edu.tr Tel: +0. 232. 420 41 80 / 20620. 2004-2009 : Dokuz Eylül Üni. Sosyal Bilimler Enst. İBRAHİM ARAP e-posta: ibrahim.arap@deu.edu.tr Tel: +0. 232. 420 41 80 / 20620 KİŞİSEL BİLGİLER Uyruğu : T.C Doğum Tarihi : 01.02.1972 Doğum Yeri : Mersin Medeni Durumu : Evli ÖĞRENİM 2004-2009 : Dokuz

Detaylı

ĐLÂHĐYAT FAKÜLTESĐ DERGĐSĐ

ĐLÂHĐYAT FAKÜLTESĐ DERGĐSĐ ÇUKUROVA ÜNĐVERSĐTESĐ ĐLÂHĐYAT FAKÜLTESĐ DERGĐSĐ Çukurova University Journal of Faculty of Divinity Cilt 11 Sayı 2 Temmuz-Aralık 2011 ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ ISSN: 1303-3670 Sahibi

Detaylı

1926

1926 1926 1926 2011 YILI BİRİME DESTEK MİKTARLARI ALAN BAZLI DESTEKLEMELER (TL/da) 1 Tütüne Alternatif Ürün Desteği 120 2 Toprak Analizi 2,5 3 Organik Tarım Tarla bitkileri, Sebze, Meyve 25 Hayvancılık,

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: II Sayı/Number: 2 Eylül/September 2015 Harput Araştırmaları

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Bahar GÜDEK Doğum Tarihi: 30 Ekim 1977 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Güzel Sanatlar Fakültesi Erciyes Üniversitesi 1996-2000 Müzik

Detaylı

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER VOLUME: XXVII NOVEMBER 2011 NUMBER: 81 Mart, Temmuz ve Kasım Aylarında Yayımlanan Hakemli Dergi Peer Reviewed Journal Published in March, July and November ATATÜRK KÜLTÜR,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Arşivcilik İstanbul Üniversitesi 1996. Ortadoğu Enstitüsü. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Arşivcilik İstanbul Üniversitesi 1996. Ortadoğu Enstitüsü. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Nurdan Şafak 2. Doğum Tarihi ve Yeri:. Unvanı: Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Arşivcilik İstanbul Üniversitesi 1996 Yüksek Siyasi Tarih ve Marmara

Detaylı

S A I15 NUMBER Y I L08

S A I15 NUMBER Y I L08 S A I15 Y NUMBER Y I L08 Y E A R Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi Divan Edebiyatı Vakfı (DEV) yayınıdır. Yayın Türü Dizgi-Mizanpaj Baskı-Cilt Kapak Tasarım İlmî ve Edebî Divan Edebiyatı Vakfı Dizgi

Detaylı

: Normal. Son Gönderme Tarihi : Kura Tarih ve Saati : - MUSTAFA RİZE Lisans 8 ABDUSSELAM ALBAYRAK 1 / 9

: Normal. Son Gönderme Tarihi : Kura Tarih ve Saati : - MUSTAFA RİZE Lisans 8 ABDUSSELAM ALBAYRAK 1 / 9 Talebi Alan Ünite Adı : RİZE ÇALIŞMA VE İŞ KURUMU İL MÜDÜRLÜĞÜ Talebi Veren Kurum Adı : ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Talebin Statüsü (Normal, engelli, eski hükümlü, terör mağduru) : Normal Meslek Adı

Detaylı

KESİN KAYIT SIRASINDA İSTENİLEN BELGELER

KESİN KAYIT SIRASINDA İSTENİLEN BELGELER Doktora Öğrencileri İçin T.C GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ 2013-2014 BAHAR YARIYILI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA DEĞERLENDİRME SONUÇLARI Kesin Kayıt ve Ders Kayıt Takvimi Programlara

Detaylı

EBUTAHİR KAZASI NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1834 M (1250 H.) Salih AKYEL 1

EBUTAHİR KAZASI NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1834 M (1250 H.) Salih AKYEL 1 Fırat Üniversitesi Harput Uygulama ve Araştırma Merkezi Geçmişten Geleceğe Harput Sempozyumu, Elazığ 23-25 Mayıs 2013 93 EBUTAHİR KAZASI NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1834 M (1250 H.) Salih AKYEL 1 1831 yılına

Detaylı

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER

JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER JOURNAL OF ATATÜRK RESEARCH CENTER VOLUME: XXVII JULY 2011 NUMBER: 80 Mart, Temmuz ve Kasım Aylarında Yayımlanan Hakemli Dergi Peer Reviewed Journal Published in March, July and November ATATÜRK KÜLTÜR,

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: I Sayı/Number: 2 Eylül/September 2014 Harput Araştırmaları

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ/COĞRAFYA BÖLÜMÜ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ/COĞRAFYA BÖLÜMÜ BARIŞ TAŞ E-Posta Adresi tas.baris@hotmail.com Telefon (İş) Telefon (Cep) Faks Adres 3762132626-7551 5062934711 Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğrenim Bilgisi Doktora 2000 1/2006 Yüksek

Detaylı

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Çukurova University Journal of Faculty of Divinity Cilt 13 Sayı 2 Temmuz-Aralık 2013 T. C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 2013 (13/2)

Detaylı

Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR) Abant Journal of Cultural Studies. Hakemli Elektronik Dergi

Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR) Abant Journal of Cultural Studies. Hakemli Elektronik Dergi ISSN: 2528-9403 Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR) Abant Journal of Cultural Studies Hakemli Elektronik Dergi Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi University of Abant İzzet Baysal

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ISSN 1302 6658

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ISSN 1302 6658 Kocaeli Üniversitesi ISSN 1302 6658 Yusuf Bayraktutan, Yüksel Bayraktar Yakınlaşma Kriterleri Bağlamında AB Genişlemesi ve Türkiye Tahir Büyükakın, Cemil Erarslan Enflasyon Hedeflemesi ve Türkiye de Uygulanabilirliğinin

Detaylı

Ocak - Nisan 2012 January - April 2012 Sayı XII, ss Number XII, ss

Ocak - Nisan 2012 January - April 2012 Sayı XII, ss Number XII, ss Tarih Okulu The History School Ocak - Nisan 2012 January - April 2012 Sayı XII, ss. 193-220. Number XII, ss. 193-220. TEMETTÜAT DEFTERLERİNE GÖRE TURGUTLU NUN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMU (1844-1845) Saadet

Detaylı

128 ADA 27 VE 32 PARSEL NUMARALI TAŞINMAZLARA YÖNELİK 1/5000 ÖLÇEKLİ AÇIKLAMA RAPORU

128 ADA 27 VE 32 PARSEL NUMARALI TAŞINMAZLARA YÖNELİK 1/5000 ÖLÇEKLİ AÇIKLAMA RAPORU AKÇAKALE KÖYÜ (MERKEZ/GÜMÜŞHANE) 128 ADA 27 VE 32 PARSEL NUMARALI TAŞINMAZLARA YÖNELİK 1/5000 ÖLÇEKLİ NAZIM İMAR PLANI AÇIKLAMA RAPORU 2016 AKÇAKALE KÖYÜ-MERKEZ/GÜMÜŞHANE 128 ADA 27 VE 32 NUMARALI PARSELLERE

Detaylı

1928 1929 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET YILLIĞI NDA BURDUR Osman KOÇIBAY BURDUR VİLÂYETİ

1928 1929 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET YILLIĞI NDA BURDUR Osman KOÇIBAY BURDUR VİLÂYETİ 1928 1929 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET YILLIĞI NDA BURDUR Osman KOÇIBAY BURDUR VİLÂYETİ Hudûd 1 ve Mesâha-i Sathîye 2 : Burdur Vilâyeti şarkta 3 Isparta Vilâyeti nin İğridir 4 Kazası, garbte 5 Denizli Vilayeti

Detaylı

MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE ENCÜMENİ TOPLANTI GÜNDEMİ 26/10/2017 PERŞEMBE SAAT:14.00

MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE ENCÜMENİ TOPLANTI GÜNDEMİ 26/10/2017 PERŞEMBE SAAT:14.00 MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE ENCÜMENİ TOPLANTI GÜNDEMİ 26/10/2017 PERŞEMBE SAAT:14.00 1. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığımızın yetki ve sorumluluğunda bulunan ekli ilan listesinde koordinatları belirtilen

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: MEHMET SAİT ŞAHİNALP Doğum Tarihi: 21. 04. 1973 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Coğrafya Öğretmenliği Marmara Üniversitesi 1992-1996

Detaylı

GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ

GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ KURUMSAL TANITIM GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ 1. Gelirler Genel Müdürlüğü'nün Tarihi Gelişimi Aşıkpaşazade Tarihi ne göre Osman Gazi Her kim pazarda satış yapıp para kazanırsa bunun iki

Detaylı

MİHALIÇÇIK İLÇE GIDA TARIM VE HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ 2015 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN DÖNEMİ SÜT DESTEK İCMALİ

MİHALIÇÇIK İLÇE GIDA TARIM VE HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ 2015 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN DÖNEMİ SÜT DESTEK İCMALİ İL İLÇE S.No. ESKİŞEHİR MİHALIÇÇIK Müstahsil Bilgileri. Tarih :21.08.2015 T.C./Vergi No. Adı Soyadı. Baba Adı. D.Tarih. MİHALIÇÇIK İLÇE GIDA TARIM VE HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ 2015 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN DÖNEMİ

Detaylı

820 NUMARALI TEMETTUÂT DEFTERİNE GÖRE TANZİMAT IN İLK YILLARINDA MUCUR VE HACIBEKTAŞ IN DEMOGRAFİK YAPISI VE SOSYAL DURUMU

820 NUMARALI TEMETTUÂT DEFTERİNE GÖRE TANZİMAT IN İLK YILLARINDA MUCUR VE HACIBEKTAŞ IN DEMOGRAFİK YAPISI VE SOSYAL DURUMU GAZİ ÜNİVERSİTESİ KIRŞEHİR EĞİTİM FAKÜLTESİ, Cilt 6, Sayı 1, (2005), 95-102 95 820 NUMARALI TEMETTUÂT DEFTERİNE GÖRE TANZİMAT IN İLK YILLARINDA MUCUR VE HACIBEKTAŞ IN DEMOGRAFİK YAPISI VE SOSYAL DURUMU

Detaylı

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANI İLANI SONUÇLARI

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANI İLANI SONUÇLARI Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümleri çerçevesinde aşağıda birim ve kadro ünvanı belirtilen öğretim elemanı kadrolarına başvuru yapan adaylardan öndeğerlendirmeyi geçenler anılan yönetmeliğin 11. maddesi

Detaylı

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Çukurova University Journal of Faculty of Divinity Cilt 10 Sayı 1 Ocak-Haziran 2010 ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ ISSN: 1303-3670 Sahibi

Detaylı

ISSN: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

ISSN: ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ ISSN: 2148-0494 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Cilt/Volume: 1 Yıl /Year: 1 Sayı/Issue: 2 Güz/Autumn 2013 Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 1

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ HARPUT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF HARPUT STUDIES Cilt/Volume: III Sayı/Number: 1 Mart/March 2016 Harput Araştırmaları

Detaylı

ISSN 2146-7846 ISSN 2146-7846

ISSN 2146-7846 ISSN 2146-7846 ISSN 2146-7846 J ISSN 2146-7846 J Yayınlayan Kurum / Publishing Institution: Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Bozok University Revelation Faculty Dil/Language: Türkçe, İngilizce, Arapça, Almanca,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Coğrafya Öğretmenliği. Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Coğrafya Öğretmenliği. Sosyal Bilimler Enstitüsü ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Eren ŞENOL Adres: Giresun Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü. Telefon: 0 (454) 3105769 E- Posta: eren.senol@giresun.edu.tr Yüksek lisans eğitimimi "Boraboy'da

Detaylı

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk)

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) ISSN: 1302-7549 ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ 2013 (TEMMUZ) CİLT: II SAYI: 1 ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk) 2013 (TEMMUZ)

Detaylı

EĞİTİM BİLGİLERİ

EĞİTİM BİLGİLERİ Ünvanı Adı-Soyadı Doç. Dr. Mehmet Ali Yıldırım Doğum Tarihi ve Yeri Nizip 22.03.1977 Fakülte Fen-Edebiyat Bölüm Tarih E-posta/Web maliyildirim@kilis.edu.tr Telefon 1413 EĞİTİM BİLGİLERİ Derece Üniversite/Enstitü-Fakülte/Alan

Detaylı

MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ

MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ Gen Hukuku Özel Sayısı CİLT: I SAYI: 1 YIL: 2012 HAZİRAN 2012 KAYSERİ SAHİBİ Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Detaylı

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Dicle University Social Sciences Institute Journal DÜSBED dergisi yılda iki dönem yayın yapan uluslararası hakemli bir dergidir. DÜSBED dergisinde yayınlanan tüm yazıların,

Detaylı

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri

9. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri 9. HAFTA Ulusal sağlık politikaları: Osmanlı İmparatorluğu ve sağlık hizmetleri 2 Sağlık hizmetleri daha çok saraya ve orduya yönelik olarak yürütülmüştür. Devletin tek resmi sağlık örgütü sarayda yer

Detaylı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü/Tarih Anabilim Dalı/Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü/Tarih Anabilim Dalı/Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı AYŞE DEĞERLİ YARDIMCI DOÇENT E-Posta Adresi : aysedegerli@artvin.edu.tr Telefon (İş) : 4662151043-2342 Adres : AÇÜ Şehir Yerleşkesi, Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Eğitimi ABD, Oda no: 108, Merkez/ARTVİN

Detaylı

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ DUMLUPINAR UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES DPUJSS. KÜTAHYA ÖZEL SAYISI Kasım 2014

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ DUMLUPINAR UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES DPUJSS. KÜTAHYA ÖZEL SAYISI Kasım 2014 SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ DUMLUPINAR UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES DPUJSS KÜTAHYA ÖZEL SAYISI Kasım 2014 SPECIAL ISSUE OF KÜTAHYA November 2014 Sahibi / Owner Prof. Dr. Ahmet

Detaylı

. Uluslararası Akdeniz Karpaz Sempozyumu: Lefkoşa - KKTC

. Uluslararası Akdeniz Karpaz Sempozyumu: Lefkoşa - KKTC . Uluslararası Akdeniz Karpaz Sempozyumu: Tarihte Kıbrıs (11 13 Nisan 2016) The I st International Symposium on Mediterranean Karpasia Cyprus in History (April 11-13, 2016) Lefkoşa - KKTC Kıbrıs, tarihin

Detaylı

Yrd.Doç.Dr. AYTEN CAN

Yrd.Doç.Dr. AYTEN CAN Yrd.Doç.Dr. AYTEN CAN Fen-edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Eğitim Bilgileri Edebiyat Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı 1980-1984 Lisans Selçuk Üniversitesi Bölümü Türk Dili

Detaylı

KARAR İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı nın tarih ve 820 sayılı yazısı görüşüldü.

KARAR İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı nın tarih ve 820 sayılı yazısı görüşüldü. T.C. GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ YÖNETİM KURULU KARARLARI KARAR TARİHİ OTURUM NO KARAR SAYISI Üniversitemiz Yönetim Kurulu Rektör Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN Başkanlığında toplandı. KARAR 46.01- İktisadi ve

Detaylı

UNI 201 MODERN TÜRKİYE NİN OLUŞUMU I

UNI 201 MODERN TÜRKİYE NİN OLUŞUMU I UNI 201 MODERN TÜRKİYE NİN OLUŞUMU I Prof. Dr. Coşkun ÇAKIR Ders saati: Salı, 09.00 10.30 Perşembe, 09.00 10.30 Ders Asistanı: Mustafa Batman Ofis saati: Salı, 11.00-12.00 Perşembe, 11.00 12.00 Ders Tanımı

Detaylı

Prof. Dr. Mahmut EROĞLU. Prof. Dr. Ertuğrul BİLGİLİ. Prof. Dr. Salih TERZİOĞLU. Prof. Dr. Bedri SERDAR

Prof. Dr. Mahmut EROĞLU. Prof. Dr. Ertuğrul BİLGİLİ. Prof. Dr. Salih TERZİOĞLU. Prof. Dr. Bedri SERDAR KTÜ ORMAN FAKÜLTESİ YABAN HAYATI EKOLOJİSİ VE YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE DERS VEREN DİĞER BÖLÜMLERDE GÖREVLİ AKADEMİK PERSONEL Prof. Dr. Mahmut EROĞLU Böcek Ekolojisi Kelebekler Çevre Koruma Biyolojik Mücadele

Detaylı

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA İç Anadolu Bölgesinde Tarımsal Ormancılık Uygulamaları ve Potansiyeli Bölgenin Genel Özellikleri: Çok fazla engebeli bir yapıya sahip olmayan

Detaylı

BEYDAĞ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU

BEYDAĞ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU BEYDAĞ BELEDİYESİ EGE ÜNİVERSİTESİ İZMİR ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ ATILIM ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYE TARİH ARAŞTIRMALARI UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ BEYDAĞ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 28-29 NİSAN 2016 BEYDAĞ,

Detaylı

Doç. Dr. Ahmet Özcan Çerkeş-ÇANKIRI da doğdu. İlkokulu Elazığ, ortaokulu Kars, lise öğrenimini Antakya da tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve

Doç. Dr. Ahmet Özcan Çerkeş-ÇANKIRI da doğdu. İlkokulu Elazığ, ortaokulu Kars, lise öğrenimini Antakya da tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Doç. Dr. Ahmet Özcan Çerkeş-ÇANKIRI da doğdu. İlkokulu Elazığ, ortaokulu Kars, lise öğrenimini Antakya da tamamladı. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi tarih bölümünden mezun oldu.(1992) Kırıkkale

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : GK. SEÇ. I: BİLGİ TOPLUMU VE TÜRKİYE Ders No : 0310250040 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

Şimdiye kadar özelliklerini belirtmeye çalıştığımız Kütahya Yöresi'nin kuzey kesimi içerisinde de farklı üniteler ayırd etmek mümkündür.

Şimdiye kadar özelliklerini belirtmeye çalıştığımız Kütahya Yöresi'nin kuzey kesimi içerisinde de farklı üniteler ayırd etmek mümkündür. Akarsularla boşaltılmış ovalar daha çok Kütahya'nın güneyinde ve güneybatısında, başka bir tarifle Murat Dağı'nın kuzey ve kuzeydoğusunda yer almaktadırlar. Bunlar: Adırnaz Çayı ve Kocaçay'ın yukarı çığırlarındaki

Detaylı

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÇORUM İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÇORUM İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÇORUM İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ ISSN 1303-7757 2003/1 Yıl: 2, Cilt: II, Sayı: 3 GAZI UNIVERSITY THE JOURNAL OF CORUM FACULTY OF THEOLOGY ISSN 1303-7757 2003/1 Year: 2, Vol.:II, Issue:

Detaylı

T.C. ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik. Sayı : E /08/2018 Konu : Sempozyum Duyurusu DAĞITIM YERLERİNE

T.C. ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik. Sayı : E /08/2018 Konu : Sempozyum Duyurusu DAĞITIM YERLERİNE T.C. ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Sayı : 26331761-000-E.1800021619 29/08/2018 Konu : Sempozyum Duyurusu DAĞITIM YERLERİNE Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Ekonomik

Detaylı