eskiyeni nin tanıtım amaçlı bültenidir. Para ile satılmaz. Mart 2013 / Sayı: 8 İki arada bir derede çıkar

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "eskiyeni nin tanıtım amaçlı bültenidir. Para ile satılmaz. Mart 2013 / Sayı: 8 İki arada bir derede çıkar"

Transkript

1 eskiyeni nin tanıtım amaçlı bültenidir. Para ile satılmaz. Mart 2013 / Sayı: 8 İki arada bir derede çıkar 1

2 ALLAH MUHAFAZA Zorba kız kaçırır Kamarot kurşun kaçırır Karaborsacı döviz kaçırır Zengin hanım kürk kaçırır Ağa koyun kaçırır Orman eşkıyası kütük kaçırır Ve sonunda kaçırmak için bizlere Elbette akıl kalır 33-B Servisinden Y K Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler: İNİLTİ Derleyen: Bedia Tuncer (1964) Ivır Zıvır Ebru Sargıcı 4 2K1L Levent Gönül 6 Başka Erdal Ateş 8 Oyun; Küçük Kız, Hayatın Özü Marma Riyya 10 Peruka Özlem Ersavaş 14 Al Da At Dercesine İlkay Yıldız 16 Tek Kişilik Kısa Metraj: Canti-Psikiyatri Baran Öztürk 18 Oyun Saada Delen 19 Tahsilat Nazlı Kalkan 20 Sürpriz! Emel Aslan 22 Yanan Gün Ve Kül Renkli Ejderha Vedat Yaşar 26 Fasulyeler Baş Olursa Saygın Sarbay 28 Gün Olur Hayali Cihan Değer Esin Pehlevan 30 Bir Geyşa nın Maceraları Geyşa 34 Eski-Yeni Cihan Tekin 36 Ali İle Ayşe Pembe Akgün 40 Delirmeye Karar Vermek Aysun Gündoğdu Çevik 44 Bana Bir Gül Vermişti Sonra Geri Aldı Burcu Ada Soysop 46 Lütfen! Ayağa Kalkar Mısınız? Gizem Gürer 48 Yuvarlak Taş II Savaş İnan 50 İpimle Kuşağım Emel Aslan 54 Cin Ali Mahallede 57 eskiyeni de Bu Ara 58 eskiyeni de Her Hafta 60 Derinlik Yoksunluğu 62 Sertan Abi İle Sık Sorulmayan Sorular Sertan Özer 64 Yemeli İçmeli Ankara Mekânları Özlem Ersavaş Hasan Akcan 67 Ritmini Konuştur Özgür Ersavaş 68 Korhan Futacı &Kara Orkestra 70 Pisuarımın Köşesi Pek Yok Düğünün Neşesi! Tunca Arıcan 74 Kafe Bar Org. Tur. ve Tic. Ltd. Şti. Sakarya Cad. İnkılâp Sok. No: 6/A Kızılay - ANKARA Tel: (0-312) Editör: Emel Aslan Düzelti: Ali Serdar Kapak: Deniz Karagül Tasarım: Deniz Karagül, Koray Özbey Basım yeri: Primat Ajans Bize ulaşın: Evvel biz üç kişiydik. Gede gede üç eve vardık. İkisi yıkık mıkık, birinin de dört duvarı yok. Dört duvarı yoğun içinde üç adam yatıyor. İkisi ölü mölü, birinin heç canı yok. Heç canı yoğa bir depik vurduk. Sen emret, biz tutalım dedik. Ben emredip siz tutacağsanız kundaksız tüfeği alın dedi. Anasından doğmadık, bitmedik, tespih dibindeki tavşanları vurun gelin dedi. Gettik, vurduk, geldik. Bir garıya gazan istemeye vardık. Üç tencere verdi garı. İkisi delik melik, birinin dibi yok. Dibi yoğa gattık, ocağa goduk. Pişiyor, biraz pişti. Bunun kapağını bir açalım, tuzuna bir bakalım dedik. Kapağını açtık. Patladı, gaçtı davşan. Bundan yok bize bir hayır dedik. Bir al horozum var, bir de bal horozum var. Al horoza bir gem taktım. Üstüne bindim. Çarşıya vardım. Orda da bir değirmenci var. Eey! Arkadaş, biz bunu ne yapacağız dedik. Değirmenci dedi, geri dep geri geri (çuvala geri koy). Orda da bir ceviz ağacı var. Taşlayı taşlayı ettiler bir tarla. Tarlaya tuttuk bir karpuz ektik. En büyüğü Hindistan cevizi gibi, en güççüğü eşek sıpası gibi. Birini yuvarlaya yuvarlaya kölgeye (gölgeye) getirdik. Kel anamın başı pekmez, çalarım çalarım ötmez, goca garılara gücüm yetmez, himdiki (şimdiki) devire akılım yetmez (*) * Bir Yörük Tekerlemesi (Atlas: Yörüklerden Kayıp Masallar Eylül 2009) Merhaba! Bildiğiniz üzere bu sayı OYUN oynadık. Yeni oyun arkadaşlarımız da katıldılar aramıza. Biz çok eğlendik, bol bol yazdık, çizdik, söyleştik. Bayağı da yüklü oldu bu sayı. Umarız siz de eğlenirsiniz Önümüzdeki sayı SES üzerine çiziktireceğiz. Sizin de diyecekleriniz varsa; eskiyeni.mahallebaskisi@gmail.com, facebook, twitter her zamanki gibi yolunuzu gözler Bir dahaki görüşmemizde muhtemelen kışı kovalamış, yazı karşılıyor olacağız. Her gününüz bahar gibi canlı, mutlu, umutlu olsun Emel Aslan 2 3 Existenz İlker Yavuz 76 Profesyonel Burcu Ada Soysop 77 Hediye Güven ile Her Telden Cihan Tekin 78 eskiyeni.mahallebaskisi@gmail.com Match Point İlker Yavuz 82 Ağır Metal Derin Sıkıntıya Karşı Tunca Arıcan 84 Pavyon-7 Kuvvet Yurdakul 86

3 derleyen: EBRU SARGICI Cambaz ip üstünde oynuyor Oyun kelimesi, Türkçede VIII. yy. dan bu yana mevcut. Oy kökü çukur, oyuk, düşünce, kanı, tasarı gibi değişik anlamlara sahip. Bu kökten türeyip de anlam genişlemesine uğrayan birçok kelime var ki oyun kelimesi de bunlardan biri. Oyun kavramı içinde sıraladığımız bütün faaliyetlerin tek bir ad altında birleşmesi daha geç tarihlerde karşımıza çıktığından bizde de ilk zamanlar köken kelimeyle uyumlu çukur açma anlamında kullanılmış. Daha sonraları yarış, eğlenme anlamlarını içermiş. Türkçede oynamak kelimesinin müzik aleti çalma becerisini de içerecek şekilde kullanımı yok; müziği oyun alanı içinde düşünme ve ifade eğilimi raks ile sınırlı kalmış. Ancak, aşka ve sevişmeye dair erotik bir anlam içinde ve özellikle de toplumsal ölçütün dışına çıkan ilişkilerin ifade edilişinde (aşk oyunu, oynaşmak, oynaş) diğer dillerden farklılaşmıyoruz. Günümüzde; 1) Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence, 2) Kumar, 3) Şaşkınlık uyandıran hüner, 4) Tiyatro ve sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi, 5) Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü, 6) Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmış eser, temsil, piyes, 7) Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayalı her türlü yarışma, 8) Hile, anlamları oyuna dâhil. Oyunbaz oynamayı seven ya da mecazen hilebaz, düzenbaz; oyunbozan, mızıkçı; sefilleri oynamak, çok yoksul, parasız olmak; isyanları oynamak, çok öfkelenip başkaldırmak; aklını oynatmak, çıldırmak; oyuna getirmek, dalgaya düşürmek, kafakola almak, kolpoya düşürmek, kötüye boğmak ve mandepsiye bağlamak ; oyuna gelmek, kolpoya düşmek, tufaya gelmek, vb. diğer kullanımları. Efsaneler, topluluk içinde törensel olarak terennüm edilmekten çıkıp sadece okunur hâle gelince oyunla bağlantısını kaybetmiştir. Hâlbuki tragedya, maceraların edebi bir yeniden üretiminden daha çok kutsal bir oyundur. Tragedya kelimesinin kökenindeki keçilerin, Dionysos ve satirlerden geldiği kabul görür. Şarap tanrısı Dionysos, yıldırım dolu şimşekler içinde doğmuş, yağmurlar tarafından yetiştirilmiştir. Üzümleri olgunlaştıran yakıcı sıcaklık ve asmalara can veren su Ölümlü Semele nin oğlu, babası Zeus un katında oturamaz, insanlar arasında diyar diyar dolaşır. Gittiği bütün yerlerde insanlara şarap yapmasını öğretir, insanlar da onu karşılıksız bırakmaz; adına şölenler, ayinler, geçit törenleri düzenlenir. Bu eğlencelerin olmazsa olmazı ise Satyrler; belden üstü insan, belden aşağısı at ya da teke, erkeklik uzuvları dolgun ve kalkık, doğayı simgeleyen cinlerdir. Bu gülünç ve müstehcen yaratıklar sonradan soytarı kelimesinde karşımıza çıkar. Kutsal kitaplarda da oyunun farklı farklı anlamlarına rastlarız: Ve Abner Yaoba dedi: Rica ederim, gençler kalkıp önümüzde oynasınlar. Ve Yoab: Kalksınlar, dedi. Ve kalktılar, ve Benyaminle Saulun oğlu İş-boşet için on iki kişi, ve Davudun kullarından on iki kişi sayı ile geçtiler. Ve herkes karşısında olanın başından tuttu, ve kılıcını karşısında olanın böğrüne sapladı; ve birlikte düştüler; ve Gilbeon da olan o yere Helkathatsurim denildi. (İkinci Samuel, 14-16) Fakat bu nesli neye benzeteyim? O, çarşı meydanlarında oturan çocuklara benzer, onlar ki, arkadaşlarına: Biz size kaval çaldık, siz oynamadınız; biz yas tuttuk, siz dövünmediniz, derler. (Matta, Bap 11: 16-17) Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? (En am:32) Oyunun, hatta grup hâlindeki oyunun tüm temel faktörleri -eğlence, mücadele, temsil, tahrik, gösteriş, taklit, kısıtlayıcı kural, gerilim- hayvan âleminde de mevcuttur. Mardin, Trakya güvercinleri eğlenmek için, hava güzel olduğu için, kur yapmak amacıyla taklalar atar; saya (kelebek) güvercinleri ise rüzgârla oyun oynar; bir kedinin önüne top yuvarlayın Homo economicus borsada oynar. Ortaçağın sonunda Cenova da, kişilerin hayat ve ölümleri, bazı kentlerin, müstahkem yerlerin fethi gibi ekonomik olmayan olaylar üzerine oynanan bahisler ticari ilişkilere dönüşerek vadeli piyasayı doğurmuştur. Potlach (Potlaç), Amerika yerlileri için önemli ve gösterişli bir seremonidir. Doğum, ölüm, evlilik gibi her önemli olay bir potlaç bahanesi olabilir. İki gruptan biri, gösteriş içinde ve törensel bir havada diğer gruba çok sayıda armağan verir, amacı diğer grubun karşısında üstünlüğünü kanıtlamaktır. Potlaçta üstünlük yalnızca zenginliklerin cömertçe bağışlanmasıyla değil, aynı zamanda maddi olanı değersizleştirme yoluyla da iddia edilir. Kanada ve ABD de 19. yy ın sonlarında medeni değerlerle çeliştiği, israfa yol açtığı gerekçeleriyle yasaklanmıştır. Oyun en çok çocuklara, sokaklara yaraşır. Carlos Marcos der ki: Kapitalist için çalışma zorunluluğu, çocukların oyun zamanlarına el koymakla kalmaz; ev içinde, geleneksel sınırlar dâhilinde, ailenin kendisi için özgürce harcayacağı emeğe de el koyar. Oyun Kent, İtalya nın Toscana bölgesindedir. Ziyaretçiler, Toscana yollarında birkaç yerde duran, hepsi aynı boy ve renkte, hepsi ikişer çift küçük beyaz yaz ayakkabısı giyen on iki eşek tarafından çekilen arabayı yakalayarak buraya erişebilir; ulaşım bedavadır. Burada sadece çocuklar yaşar; her tarafta afacan sürüleri vardır, kimicicoz oynar, kimi saklambaç. Her duvara Yaşasın oyuncaklar, kahrolsun okul yazılmıştır. Pinokyo, Oyun Kent e hoplaya hoplaya vardığında, burada yaşayan çocukların beş ay sonra eşeğe dönüşeceğinden bihaberdir. (İşte böyle: Önce ders sonra oyun diye diye ömrümüzü çürüttüler!) Kitle ve İktidar da Canetti, kedinin fareyle oyununu, güç ve iktidar arasındaki ayrımı betimlemek için kullanır: Kedi, gücü, fareyi yakalamak, onu ele geçirmek, pençelerinin arasında tutmak ve nihai olarak da öldürmek için kullanır. Ama fareyle oynarken bir başka etken daha vardır. Kedi farenin gitmesine izin verir, biraz kaçmasına, hatta arkasını dönmesine fırsat tanır; bu süre boyunca fare artık güce maruz değildir. Ancak hâlâ kedinin iktidar (alan)ının içindedir ve her an tekrar yakalanabilir Kedinin egemen olduğu uzam, fareye yaşattığı umut alanları, bir yandan da bütün bu zaman zarfında onu yakından izlemeyi sürdürmesi ve onu yok etmeye gösterdiği ilgiyi ve yok etme niyetini asla elden bırakmaması; bunların hepsine, yani uzam, umut, dikkatle izleme ve yok etme niyetine gerçek iktidar gövdesi ya da basit bir biçimde, iktidarın ta kendisi denebilir. ODTÜ lü öğrenciler, terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmak suçlamasıyla mahkemeye sevk edildiler yılında polis barikatı önünde oynadıkları uzuneşek ve birdirbir örgüt suçuna delil olarak gösterildi. Ali Nesin Matematik ve Oyun, Bekir Onur Oyuncaklı Dünya - Oyuncağın Toplumsal Tarihi, benim de henüz okumadıklarım; okuyup önerdiklerim ise Sunay Akın Kırdığımız Oyuncaklar, Bernard Suits Çekirge Oyun, Yaşam ve Ütopya, Johan Huizinga Homo Ludens Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme. Bir köyün kadınları kendi hayat öykülerini oyunlaştırır ve bir kadın da bu süreci filme alırsa ortaya en keyifli seyirlik çıkar: Oyun (Pelin Esmer) SONSÖZ: Çekirge: Bir oyunu kurallarından birini çiğneyerek kazanmak olanaksızdır. 4 5

4 LEVENT GÖNÜL 2K 1L Sevgili dostum Erdal Ateş e... Bundan 24 sene önce olmuş bir olayın yazıya dökülmesinin hikâyesi de başka bir hikâye olabilirdi ama zamanımız ve dostumuzdan gelen sıcak, zarif rica bu yönde devam etmesine izin verecek gibi görünmüyor. Bırakalım onun hikâyesi de başka bir zamanda ve yerde anlatılsın ve yazılsın; ya da kaybolsun, bizim hikâyelerimizin de kaybolacağı gibi bir gün. Güneşli bir öğleden sonrası. Deniz, yeşilmavisarı bir renk ve su, güneşin ışınlarının dipteki kumun parıltısını göstermesine izin verecek kadar berrak. Kumların sarısı pek de etkilenmemiş gibi suyun bu renginden, tıpkı bir süre sonra etkilenmeyeceği gibi tam da durduğum yerde olacak olaydan. Olağanüstü, ehlileştirilmemiş bir güzellik var etrafımda. Bilmiyorum size de olur mu, ama güzellik bende hayranlığın yanı sıra bir dehşet duygusuna da neden olur. Gözlerim donuyor gibi hissederim. Kıyıdan m kadar uzakta dizlerime kadar suyun içindeyim. İlerlemiyorum, ilerlesem de suyun seviyesi dizlerimi geçecek gibi görünmüyor, ondan belki. Yüzüm kıyıya dönük. Öylece dikiliyorum. Sessiz bir yaz sonu havası var. Kimseler yok ortada. Belki de vardı ama belleğim izin vermiyor şu anda, o günün, o saatinin kayıtlarına ulaşmaya. Belki de gereksiz bularak habersizce silmiş kimi detayları. Benim yüzüm ise zaten yok bu anılar arasında. Tuhaf değil mi, insanın kendi yüzünün anılarının arasında olmaması ve yüzümüzün her zaman başkalarının anılarında var olacak olması. Bizi gören son göz yok olduğunda biz de yok olacakmışız gibi gelmiyor mu, size de. Neyse Sadece gözlerin belleğe yerleştirdiği bazı yarım yamalak görüntüler kalmış o sıra dışı günden. Kim bilir belki de bazı detayları sonradan eklemiştir zihnim, tıpkı bazılarını sildiği gibi sormadan. Ben yine de bu hikâyeye ait olanları seçerek anlatmaya çalışacağım size. Söylediğim gibi, suyun içindeyim. Denizin hafif dalgaları vuruyor bacaklarıma. Bedenim ürperiyor esintinin getirdiği küçük damlaların dokunmasıyla. Kıyıda, suyun kumla birleştiği çizginin yirmi metre kadar ilerisinde bir dizi küçük kum tepeciği ve üstünde de çalılar var. Hava her zamanki gibi esintili ve çalılar sert hareketlerle sallanıyor kumların üstünde. Bazıları köklerini kaybetmiş ve bir sallanma, yuvarlanma hareketi içindeler. Her şey ben orada yokmuşum gibi oluyor. Kum üstünde bir koşuşturmacanın ya da bir kavganın sesleri geliyor tepeden. Çok önemsemiyorum. Belki rüzgâr bir şeyleri sürüklüyor, onun patırtısıdır diyorum ama bir türlü durulmuyor orada her ne oluyorsa. bolmuyor, içimize tanımsız bir ağırlık bırakarak çakıyor âdeta ikimizi de olduğumuz yere. Kımıldayamıyoruz. Azalış korkunç. Hepimiz kımıltısızız o anda. Düz bir çizgi üstünde üç nokta, üç varlık. İki boyutlu bir dünyada... Ne canlı ne de ölü! Kertenkele suyun içinde, ayaklarımın dibinde, ben suyun üstünde, köpekse kıyıda. Bu olayı çok az kişiye anlattım. Belki de gizliden korktum anlatmaktan; ya her anlattığımda bir şey ekliyor veya bir şey çıkarıyorsam ya da değiştiriyorsam olayların örgüsünü diye. Anlattığım herkes de bir şekilde bu hikâyenin bir parçası, geçmişin bu tuhaf çizgisinin üstünde dördüncü, beşinci, altıncı noktalar oldu; zamanın o kesitinde yerini aldı. Çizginin neresinde durduklarını göremiyorum onların. Kendim için ne diyebilirim bilmiyorum. Ne kadar derinden görmeye, anlatmaya çalışsam da bir şeyler eksik kalıyor. Bu hikâyeyi her anlattığımda zamanda bir yırtılma oluyor sanki, bir yanım oraya gidiyor, orada, yıllar öncesinde, suyun içinde dikiliyor ve yine, aynı inanmaz gözlerle bakıyor, seçim yapmanın ve katlanmanın o korkunç ve büyüleyici sahnesine. Bir nedeni daha var, tekrar tekrar gitme arzumun aynı yere. Ne bu hikâyede ne benim zihnimde ne de bu olayı anlattığım insanların hiçbirinin zihninde yüzümün yaşadığı dehşet yok, onu bulamıyorum. Umutsuzca o köpeği görmeye gidiyorum. Köpeğin gözbebeklerine takılı kalmış bir görüntüyü, olanları donmuş bir hâlde seyreden yüzümün son görüntüsünü, 6 Öğle sonrası sessizliği içinde patırtılar giderek daha da artık değişmeyecek ve 7 belirginleşiyor. Kulak kabartıp dinliyorum ve bir yandan da görmeye çalışıyorum ne olduğunu tepenin arkasında. Bir ara bir köpek görür gibi oluyorum. Herhâlde birkaç köpek kumların arasında bir şeyler buldu ve hırlaşıyorlar diyorum. Sonra tepenin üstünden benim olduğum tarafa, denize doğru tuhaf hareketlerle koşan sarı bir köpek ortaya çıkıyor. Ayaklarının altındaki kum havaya savruluyor koşarken. Hızla benim suyun içinde durduğum yere doğru geliyor. Hem de o kadar hızlı geliyor ki içimi bir korku ve ürperti kaplıyor. Olduğum yere ulaşması saniyeler alacak gibi. Bana doğru koştuğundan neredeyse emin olmak üzereyken son anda köpeğin önünde koşan kocaman yeşil bir kertenkele olduğunu fark ediyorum. Kertenkelenin boyu kırk, elli santim kadar var. Köpek öfkeli bir şekilde kertenkelenin peşinde. Endişelerim boşuna. Ben var bile değilim onun için. Kertenkelelerin ne kadar hızlı, şaşırtıcı ve keskin hareketlerle koştuğunu bilirsiniz. Tam karşımda garip bir olaylar dizgesi gerçekleşiyor. Önde, kumun üstünde zikzaklar çizerek çılgın gibi koşan kocaman yeşil kertenkele, arkasında kudurmuş gibi koşan iri sarı köpek, son sürat denize, benim olduğum yere doğru geliyorlar. Üçümüz üç nokta gibiyiz düz bir çizgi üstünde. Sadece enimiz ve boyumuz var gibi. İkisi de o kadar hızlılar ki bir anda denizle karanın kesişme noktasına varıyorlar. Aramızda on metre ya var ya yok. Kertenkelenin önünde su, arkasında köpek var. O bir saniyenin heyecanı ve merakı akıl dışı. Köpek kertenkeleye, kertenkele kaçıp canını kurtarmaya, ben de ikisinin arasındaki hareket zincirine kilitlenmiş durumdayım. Hareket durmuyor. Kertenkele hızını kesmiyor, kesemiyor belki, önündekinin deniz olduğunu, su olduğunu fark etmiyor. Ya da fark ediyor ama çaresizlik ve yaşama arzusu, onu nedenini asla bilemeyeceğimiz bu tuhaf seçime itiyor. Hızını kesmeden suyun içine dalıyor ve suyun dibindeki kumların üstünde tuhaf koşusunu sürdürerek bana doğru geliyor. Giderek hızı azalıyor, azalıyor. Bu azalışı anlatacak söz yok. Hayvan ayaklarıma otuz santimetre kala iyice ağırlaşıyor, son bir iki küçük hareket ve olduğu yerde donup kalıyor. Hızını tükettiğinde yaşamı da bitiyor. Zaman donuyor. Suyun içinde, ayaklarımın dibinde, gözleri açık, kocaman, yemyeşil bir kertenkele. Bakışı yok. Ne ölü ne diri. Sanırım ben de en az onun kadar donmuş ve hareketsizim. Hiçbir sözcüğün dolduramayacağı bir an bu. Kimseye ait olmaması gereken bu olağanüstü ânın sessiz tanığıyım; o iki canlıya ait olması ve orada kalması gereken bu anı bana ait oluyor böylece. Bu ânın taşıyıcısı ve anlatıcısı oluyorum ya da bir çeşit emanetçisi o zamandan sonra. Neyse Devam edeyim. Köpek kıyıda, suyu fark eder etmez duruyor. Girmiyor suya, sadece bakışlarıyla takip ediyor kertenkeleyi. O da şaşkın olan biten karşısında. Anlayamıyor. Öfkesini kaybetmiş, kımıldamadan duruyor. Kertenkelenin suyun içindeki hareketlerinin ve yaşamının ağır ağır kayboluşu -ne benim ne de köpeğin- zihnimizden kay- bir gün bana gerçek hikâyemi anlatacak ve anlattıracak olan.

5 ERDAL ATEŞ BAŞKA Değerli Dostum Levent Gönül e O bahar ayında yine hastalandım. Nefes alıp verirken göğsüm ağrıyordu. Bir de uykusuz günlerim başlamıştı. Geceleri uyuyamıyordum hiç. Uykusuz ve huzursuz bir adam olmuştum. Bütün gün ıhlamur, adaçayı ya da berbat kokulu kediotu çayı içiyordum. Annem benim için endişeliydi. Korkuyorum. Öleceğim. Yapacağım çok şey var. Var mı? Ölüm korkusu, yapacağım işler doğuruyor. Yaşamayı seviyorum. Göğüs ağrıları, uykusuzluk geçer bir gün. Hem geceleri sabaha dek yazabilirim. Uykusuzluğumu. Düşsüzlüğümü. 2. O sabah L. yi ziyaret ettim. Ne kadar da sağlıklı görünüyordu. Hâlbuki ne kadar çok sigara içiyor. Sanki son hızla kendini zehirlemek istiyor. Kalbi bungun bir adam L. Laf dönüp dolaşıp şiire geliyor. Bazen bana eski şiirlerinden okuyor. Yakıcı şiirler. L. ye gizli şair, diyorum. Yıllar önce tüm şiirlerini yok etmiş. Uzak yolculuklara çıkmış. Bazen uzun uzun dalar, ilginç şeyler anlatır bana. Masal gibidir anlattıkları. O gün de yıllar önce yaşadığı bir olayı anlattı. Yüzü ciddileşti. Gerildi. Bir sigara yaktı. Dumanını tavana üfledi ağır ağır. Telefonu çaldı. Açtı. Toplantıdayım. Telefon bağlamayınız dedi sekreterine. Gözlerini kıstı. Daldı dipsiz suların bilinmezliğine. Ürkütür beni böylesi dalışlar. Ama bir bataklık gibi beni kendine de çeker. Yıllar evvel, diye başladı L. Güneşli bir öğleden sonrası. Deniz, yeşilmavisarı bir renk ve su, güneşin ışınlarının dipteki kumun parıltısını göstermesine izin verecek kadar berrak. Tatsız tutsuz çayımdan arada bir yudum alıyordum. L., sigarasının dumanını ciğerlerine ağdırıyordu. İmreniyordum. Sigara içtiğim anlar geliyordu gözümün önüne. Oysa ne çok istiyordum sigara ile kendimi zehirlemeyi. Sigara üstüne sigara içmek, gri bulutların ortasında yitip gitmek. 3. Göz kamaştırıcı doğa güzelliği. L., kıyıdan denize doğru gidiyor. Çam ağaçlarının keskin kokusu baş döndürücü. Güneş tam tepede. Yakıcı. L. yavaş yavaş ilerliyor. Sanki erimsiz bir yolculuğa çıkartıyor ayakları onu. Bir ses onu çağırıyor. Bir ses kovalıyor. Denizde kimse yok. Su pırıl pırıl. Böyle güzel bir günde kimseciklerin olmamasını garipsiyor L. Oysa sahil kalabalık. Öğlen yemekleri yenmiş. İnsanlar, güneş yağlarını tenlerine sürmüş. Güneşin sıcak soluğuna bırakmışlar kendilerini. Genç bir çift öpüşüyor. Burası bir cennet diyor sarışın mavi gözlü kadın. Bir an suda yürüyen L. ye bakıyor ve mırıldanıyor, Stockholm ise bir cehennem. 4. Tatlı bir esinti. Küçük dalgalar. L. nin bacakları üşüyor. Denizi, harman sonrası yakılmış bir ekin tarlasına dönüştürüyor imgeleminde. Sapların çıtırtısı dalga dalga yayılıyor. Hâlâ üşüyor. Titreyerek ilerliyor. İlerliyor. Ama derinliklere varamıyor bir türlü. Suların kendisini yutacağı noktaya yaklaşamıyor. Deniz, L. nin yürüdüğü boşlukları balık pulları ile dolduruyor. Bunu bilmiyor L. Bilemez de. Ama bir tuhaflık olduğunu hissediyor. Suyun içinde olduğunu biliyor. Suyun da kendi içinde olduğunu 5. Sessizlik. L. duruyor. Öylece kalakalıyor. Bir korkuluk gibi. Kıyıdan gelen uğultu, üşüyen bedenini donduruyor. Sessizlik parçalanıyor. Yüksek tepeye bakıyor. Hiçbir şey göremiyor. Bir köpek silueti beliriyor suyun içinde. Hemen kayboluyor. Bir köpek havlaması havada yankılanıyor. L. dönüyor olduğu yerde. Kıyıda kendisine bakan gözler. Gözlerle göz göze. Ama hiçbir şey görmüyor. Sarı bir köpek suya doğru koşuyor. Havada kızgın kum tanecikleri uçuşuyor. Güneş daha da kızdırıyor. L. ilk kez bir şey görüyor. Köpeği. Kendisine gelişini izliyor. Ağzını açamıyor. Git, gelme! diyemiyor köpeğe. Acıyor ona. 6. Köpek soluk soluğa. Sarı tüyleri yapış yapış. Çok pis kokuyor. Suyun içinde. L. bir yontu gibi bakıyor köpeğe. O an yeşil bir ip görüyor. İp değil yılan. Yılan değil. Bir kertenkele. Elli santim boyunda dev bir kertenkele. Anılarına dalıyor. Çocukken yakaladığı kertenkeleler geliyor aklına. Onları kör jiletlerle kesip biçerdi. Bu gelen yeşil dev kertenkele, camdan anılarını bir taş gibi darmadağın ediyor. Şimdiye dönüyor. Köpek kızgın. Ölüme atmış kendini. Kertenkele bin yaşında. Yorgun. Hasta. Bin yıl daha yaşamak istiyor, yüksek tepenin başındaki esmer büyük kayanın altında. Kertenkele canhıraş çığlıklarla ilerliyor. Hayatında ilk kez tüm bedeni suyun içinde deviniyor. Su yakıyor onu. Kavuruyor. Nefesini tutuyor. Köpek çılgın gibi. Kertenkelenin peşinde. Kertenkele L. ye doğru gidiyor. Erimi L. Kurtuluşu L. nin bedenine bağlı. Ona yaklaştığında onun donmuş bacaklarına tutunacak ve yukarı doğru tırmanacak. Yanan bedenini sağaltacak L. nin buzdan teni. Kertenkele göğe bakıp nefeslenecek. Ciğerlerine temiz havayı dolduracak. Kendine gelecek. Bin yıl. Bin yıl daha yaşayacak bu görkemli yerde. Bir daha asla yerin bin metre altındaki yuvasından dışarı çıkmayacak hiç. Gün ışığını merak etmeyecek. Söz vermişti kendisine. Bininci yaşında bir saatliğine dışarı çıkacaktı. Yalnızca bir saat. Bin yıl sonra ilk kez gün ışığını, doğanın kokusunu, sesini içine dolduracak sonra yine sessiz ve karanlık dünyasına dönecekti. Bin yıl sonra, iki bininci yaşında bir saatliğine dışarı çıkacaktı belki yine. Ama yaşlı balıkçının 8 sarı köpeği, zeytin ağacının altındaki yeşil kertenkelenin Zoraki güldü. 9 L. ilerliyor. Küçük birkaç balık onu izliyor uzaktan. Saatlerden beri yürüyor suyun içinde ama su seviyesi dizlerini aşmıyor. Kıyıdan kimileri L. ye bakıyor. Sessizce. Ve kendilerini L. nin yerine koyuyorlar. L. sırları dökülen bir ayna. Taşımak istemiyor kuzguni ağırlığını. Önce bir cama, sonra bir kum zerreciğine dönüşmeyi düşlüyor. kokusunu aldı. Onu gördü. Kertenkele denizdeki L. ye bakıyordu. Son beş dakikası kalmıştı. Köpek hırladı. Sonra fırladı kertenkeleye doğru. Dünden beri açtı. Büyük bir ziyafetti kertenkele. On. Dokuz. Sekiz. Yedi. Altı. Beş. Dört. Üç. İki 7. Hızı azalan kertenkele L. nin ayaklarına otuz santim kala ağırlaştı ve birkaç saniye sonra öylece kalakaldı. Gözleri açıktı. L. şaşkınlık içindeydi. Gözleri kertenkelenin gözlerindeydi. Göz gözeydiler. Eriminin bu gözler olduğunu anladı. Ama gözler fersizleşince erimi de yitti. Köpek kıyıda bekliyor. Suya girmemiş miydi? Islanmamış mıydı? L. ölü kertenkeleye dokunuyor. İçi ürperiyor. Kertenkele hissediyor L. nin dokunuşunu belki de. Bin yıllık belleği L. nin belleğine akıyor. 8. Akşamüstü. L. tahta iskelede oturuyor. Yüzü yemyeşil. Bakışları yemyeşil. Sessizce ağlıyor. Ve kendi kendine mırıldanıyor: Bir saat. Beş dakika. Bin yıl. İki bin yıl. Otuz santim. Otuz 9. Annem öldü. Güzün başında toprağa verdik onu. Çok ağladım. Ben hâlâ uyuyamıyorum. Sanırım bir daha uyuyamayacağım da. Alıştım bu duruma. Geçen gün L. ye Bana anlattığın o olayı yazsana dedim. Çok güzel bir anlatı olur. Hangi olayı? dedi. Şu yeşil kertenkele Bırakalım o hikâye başka bir zamanda ve yerde anlatılsın ve yazılsın ya da kaybolsun, bizim hikâyelerimizin de kaybolacağı gibi bir gün. Not: Bu öykü Levent Gönül ün 2K 1L adlı öyküsünden yola çıkılarak yazılmıştır. Koyu italikler, adı geçen öyküden alınmıştır. E.A.

6 MARMA RİYYA OYUN; KÜÇÜK KIZ, HAYAT IN ÖZÜ... Yedi cihanın en yaşlı ve bilge kız çocuğu Oyun Kadın, yeni açmış masum hanımelinin em beni diye fısıldayan karşı konulmaz kokusuyla, uyandı o sabah. Uzaklardan incikli boncuklu yatağına doğru esen pamuk helva kıvamında bir meltem küçük bir köpek yavrusunun ısrarcı sabırsızlığıyla yaladı Oyun un yüzünü ve kalkıp işe koyulmasını sipariş etti. Oyun iyi bilirdi, rüzgârların onu böyle uyandırdığı günler, eski dostların kalben uyanışlarına delaletti. Demek yine eski bir dost ziyaretini beklerlerdi. Demek bu gün de özel bir gündü... Bu şekerli hissiyatın tadını çıkarmak adına söyle bir gerindi yattığı yerde. Kendine gelir gelmez de, geleneği bozmayarak ona hep en samimi günaydınları sunan, en aşina ve en sevgi dolu o yüzün sahibine; komik sesler çıkarmakta ve göbeğini gıdıklamakta olan Hayat annesine içten kahkahalarını hediye etti cevaben. Neşeyle doğruldu. Gece onu çağırıp ağırlamış olan, sonra da birbirlerine yaptıkları numaralardan yorgun düşüp bayıla kalan maymunların muzır hülyalarını bozmamak için flört sever bir ışık hâline bürünüp, kendini sonsuz bir güvenle rüzgâra teslim etmiş raks eden yaprakların arasından toprakta sekerek yola koyuldu. Yolda, önce meraklı kaplan yavruları gözlerini diktiler Oyun a. Koca yavrular hoplaya zıplaya ardına takıla dursun, Oyun kâh kelebeklere, kâh kurbağalara, kâh kuşlara el verdi ve böylece karşısına çıkan hiçbir yavruyu zevkten mahrum bırakmayarak yoluna devam etti. Az gitti, uz gitti, derelerde balık sürüleri olup ayıları, tepelerde koyun sürüleri olup çoban köpeklerini eğledi. Köyde mola vermek için durduğunda bezirgân başı diye seslendiler çocuklar. Kapıları açtı, çocukların arkalarındakileri yadigâr eyledi. Seyislere atları araziye salıverdirtti. Sinek oldu atlara kondu. Onları divaneye çevirip dörtnal koşturdu. Aralarına muzipçe kıskançlık serpiştirip birbirleriyle yarışa tuttu, sonra da onları güneşte çamurlarla güreşe tutturdu. Dağları aşıp, onu çağıran o ırak ülkedeki küçük evin koridorunu bulana dek, güneşle beraber kalkıp, herkes uyanana kadar evin bütün işlerini bitiriveren bir Anadolu kadınının tutturduğu müstehcen türkülerin inişliçıkışlı, duygudan duyguya geçişli nağmelerini kendine yol haritası belledi. 55 yıl kadar önce hâlâ unutamadığı güzellikte bir meydan düğününde olmuştu bu. Hanımeli ağaçları bütün kasabanın neşesini taşıyor, rüzgârın da etkisiyle dönerek, sema ayinlerindeki dervişler misali kendilerinden geçmiş bir hâlde, sahip oldukları her şeyi, son damlasına kadar tüm ballarını cömertçe salarak aşka geliyor, düğünün tatlı telaşına şevk katıyorlardı. Önce kız giydirmeler bitmiş, kızı davet etme ve düğün hazırlıkları Oyun un da iştirakiyle sorunsuz geçmiş, köyün yası alınmış, gereken baş sağlıkları dilenip bazı gönüller alınmış, hediyeler ve kınalı şekerler dağıtılmış, bütün köy düğüne davet edilmişti. Birinci gün damadın evinde başlayan düğün sabahı, Oyun köylülerin içine bir heyecan olup girmiş, onları güneş doğarken uyandırmış ve damadın evine düğün bitene kadar indirilmemek üzere bir bayrak astırmıştı. Bir diğer bayrağı da bayraktarın eline tutuşturtup oyun havaları çalan davul zurnayla kız evine gidenlerin önüne takmıştı. Davulcu ve zurnacı, sabah düğün kâhyasının davetiyle oturdukları kahvaltı sofrasında karınlarını doyurup bir de bol bahşişle kalkınca keyfetmişler, var güçleriyle nefesleri ve kuvvetlerini zorlayıp ve halaylar, ağırlamalar, üçayaklar, semahlar, madımaklarla herkesi coşturmuşlardı. Oyun, oğlan evinden kız evine salıkçı olarak düğünün başladığını haber etmek ve özel istekleri iletmek üzere gönderilmiş gencin tüm çabalarına rağmen, ona kaptırmaması tembih edilerek verilen yiyecek dolu heybeyi mahsus kaptırtmış ve gencin cezalandırılmasını sağlamıştı. Çünkü ceza olarak evdeki herkesi sırtına bindirip gezdirmesi uygun görülen gencin 10 hâlleri, yıllar boyu yâd edilip aynı 11 İşte o evin koridoruna varıp, duvarın dibine çökmüş ihtiyarın kambur omzuna indiği anda, ihtiyarin boynundaki yazmada bir oya olarak buldu uykusunda kokusunu duyduğu o tatlı hanımelini ve o anda hatırladı dostunu. Evet, bu kokuyu uzun zaman önce aynı adamla beraber duymuştu. taze kahkahaları attıracak ve bu kahkahalar atıldıkça oyunun ab-ı hayatı çoğalacak, hızlanacak, Oyun un canına can katacaktı.

7 MARMA RİYYA Kız evindekiler neşesinden hızını alamamış, salıkçıya bir de ortalığı temizletip gülüşürken, oğlan evinde koyunlar kesilmiş, etli bulgur pilavları büyük bir dikkatle en usta kadınların efsunlarıyla pişmişti. Sonra haber salınmış, yemekler yenmiş, içki sofraları kurulmuş, biralar, rakılar tokuşturulmuş, akşama kadar halaylar çekilmişti. Damat o geceyi âdet gereği sağdıcının yanında geçirmiş, ertesi akşam kavuşacağı sevdiğinin hayaliyle, yorgun, sabırsız, yarım yamalak bir uyku çekmişti. Ertesi gün düğün alayı kızın evine gittiğinde, Oyun bir elini bir gence, diğerini öbürüne vermiş, uzanıp halat oluvermiş, alayın önünü kesmişti. Ayakbastı parası için yapılan atışmalar neşe içinde geçmiş, sözcü gencin türlü şaklabanlıkları, kız tarafının ev kapısını kilitlemesine mani olamamıştı. E, bunda da Oyun un payı yok değildi yine. Kâhyanın gönlünün uzun uğraşlar ve bolca gülüşmeler sonucu 10 şişe rakıya razı edilmesi, kapıyı kilitleyen gençlerin kâhyadan haklarını istemeleri, kız evinin önünde susmaları için davul ve zurnacıya verilen bahşiş ve nihayet bayraktara bayrağı kız evinin çatısına asması için verilen hediye fasılları da bitmişti. Oyun, namus bayrağını kimseye kaptırtmamıştı o gün, böylece kaçmasız-kovalamasız, kavgasız-gürültüsüz bayraktarın işi de kolayca görülmüştü. Düğüncüler akşama kadar eğlenip halay çekmişler, akşamki kapış kınasında Oyun genç kızların manilerine girmiş, gelinin başındaki renkli pullu örtüyü parlatmış, geniş tabaktaki kınanın üzerindeki mumları yakmış ve dans etmeye doyamamıştı bu kızlarla. Bizim heyecanlı gelin kına yakılması için hemen avucunu açınca bir kahkaha patlamış, kızın avucu kız kardeşleri tarafından alelacele kapatılıp oğlan tarafından altın gelene kadar da açtırılmamıştı. Kınadan sonra gelinle üç kez halay çekilmiş, artan kına gelen misafirlere dağıtılmıştı. Bekâr kızlar ve oğlanlar kapış kınasını kapıştıktan ve bahtlarının açılması için dua ettikten sonra oğlan evinden kuruyemişler gelmiş, bolluk ve bereket içinde, manilerle, şakalarla, Oyun un hatırlara getirdiği tüm eğlencelerle geç saatlere kadar hoşça vakit geçirmişlerdi. Köylüler, imece usulü ağırladıkları misafirlerini de yanlarına katarak evlerinin yolunu tuttuklarında davulcu ve zurnacı düğündeki herkesin içine işleyen ağıtlara ve gelin çıkartma nağmelerine meyletmişlerdi. Gelin, kardeşi yardımıyla bindiği ve sağdıcın dizginlerinden çekerek götürdüğü kızıl ahreç donlu atın üstünde düğün alayının önünde oğlan evine götürülürken beyaz bir gülün üzerinden süzülen çiğ tanesini andıran yaşlar dökmüştü. Oğlan evine varılıp bayraktarın kız evinden dönüşte söküp geri getirdiği bayrağı oradaki bayrağın yanına takmasını fırsat bilen davul zurna yine coşmuş, gözlerden yaşlar silinmiş, yine halaylar çekilmişti. İlerleyen saatlerde sevdiğine kavuşmak için artık sabredemeyecek hâle gelen damat, bahçesinde hanımeli çiçeklerinin hâlâ coşmakta olduğu gerdek evinin kapısından girerken, Oyun, ardı ardına düşen akran yumruklarına eşlik ederek damadın sırtına ve omuzlarına yağmıştı. Bunca yıl sonra konduğu aynı omuz olsa da, artık ne damat bir delikanlı ne de omuzları öyle dikti. Eski dostuna dünyaya ilk geldiği günden evlendiği güne kadar eşlik etmiş olan Oyun, anlamıştı. Başka dostlarına olan aynı şey bu ihtiyarın da başına gelmişti. Düğün gecesi bir delikanlıyken dünya evinin kapısını kapatmasıyla beraber başlayan sevdiğini koruyup kollama güdüsü, hayat mücadelesi ve geçim kaygısı ona çok sevdiği Oyun u unutturmuştu. Oyun, ondan vazgeçen diğer dostları gibi bu delikanlıyı da bir daha hiç göremeyeceğini düşünürdü ama işte şimdi yine onun omzundaydı. Oyun sevinçten deliye dönmüş, ihtiyar yine bir kuş kadar hafif ve bir delikanlı yiğitliğindeydi. Gözleri, kucağında oturan kız çocuğunun kumral, bukleli saçları ardından parıldayan bir çift ela göze kilitlenmişler, aşkı, şakayı, Oyun u yeniden kendine çağırır bir ışıltıyla süslenmişlerdi. İhtiyarın yüreği, bir balkan halayı altında heybetle tozutan toprak gibi yükseliyordu. İhtiyar delikanlı, bunca yıl sonra yine Oyun un büyüsüne kendini bırakmaya hazırdı. Oyun, sabah içine çektiği hanımeli meltemlerinden üfleyiverdi ihtiyarın omzundaki yazmaya. İhtiyarın burnunun direkleri sızladı. Yazma, kendini ihtiyarın kucağında oturmakta olan küçük kızın üzerinde buldu. Ufaklık tamamıyla altında kaldığı yazmadan kurtulmaya çalışırken, renkli bir solucan gibi kıpraşıyordu. Ruhu gıdıklanan ihtiyar öyle bir koyuverdi ki kendini, kahkahaları tüm evi sardı. O güldükçe ufaklık gülüyor, zaman duruyor ve haz büyüyordu. Küçük kız, zaten tanıdığı Oyun un geldiğini hissetmiş ve iyice tatlanmıştı. Yazmanın altından kendini kurtarıp yazmayı ihtiyarın kafasına geçirdi. Bu sefer ihtiyar adam cebelleşir gibi yaptı yazmayla. Sonra da bir anda yüzünden alıp Ceee! diye haykırdı küçük kıza. Ufaklık, bir saniye içinde hem şaşırdı, hem korktu, hem güldü. Sonra bu hislere doyamayıp iştahlı bir neşe içinde ihtiyarın kafasını birkaç kez daha örttü. Her seferinde biraz bekleyen ihtiyar umulmadık bir anda Ceee! yi basmış ve küçük kızı daha da çok güldürmüştü. İhtiyar, hayatın sırrını işte bu kahkahalarda çözmüştü. Neden hayata geldiğini, neden burada olduğunu, ne işe yaradığını anlamış, içten içe dünyaya dair sorduğu tüm soruların cevabını almıştı. Her şey bu an içindi. Bu an, her şeye değerdi. Geçtiği tüm yollar buraya varmak içindi. Kaygısız, yargısız, tertemiz oynarken özüne dönmüş ve kendi canına kavuşmuştu. Artık hasret bitmiş, ihtiyar uzun zaman sonra Oyun u kalbine geri almıştı. O da şimdi kendini gösterebilirdi eski dostuna. İhtiyar, küçük kızın yine başına dolamış olduğu yazmanın içinde gözlerini açınca Oyun Kadın ı gördü. Portakal kabuğundan elbisesini, boncuktan ellerini, mercandan ayaklarını gördü. Gözlerinde Küçük kız bekledi, bekledi, sonunda dayanamayıp indiriverdi yazmayı. Dede? Dedeeee? De-deee.. Çok komikti. Dedesi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle uyuyakalmıştı. Üstelik gözleri de açıktı. Kahkahaları bir süre daha devam etti. Küçük kız dedesini bir daha göremeyeceğini henüz bilmiyordu, ama onunla oynarken ruhunu teslim eden dedesinin içi çok rahattı. Çünkü torununu en yakın dostuna emanet etmişti. Enginlerde bir yerde, Oyun a ne olursa olsun, kendisini torununa unutturmamasını ve hiç bırakmamasını tembihlemişti. Oyun için bundan daha güzel bir rica olabilir miydi? Hem eski dostuna kavuşmuş hem yeni bir eğlenceye davet edilmişti. İhtiyarın ardında bıraktığı küçük kıza ne dedesinin ölümü, ne büyümek, ne hayatın zorluğu, ne aşk acısı, ne de başına gelecek olan türlü ağır hadiseler dokunabilecekti. Küçük kız büyüyecek, Oyun la sarmaş dolaş yaşayacak, onunla tavlaya, damaya, satranca, tiyatroya, sinemaya gidecek, beraber yarışmalara girecek, kâh kazanacak, kâh kaybedecek ama hep eğlenecek, spor yapacak, dans edecek, şaşırtıcı hünerler keşfedecekti. Oyun ona dertlerini açacak, onu davet edip cazibesini kumar için, desise için, kullanan insanlardan, entrikanın içine karıştırmaya çalışan kıskançlardan, hile ile ruhunu kirletmek isteyenlerden bahsedecekti. Bazen böyleleriyle beraber karşılaşıp onlara beraber kanacaklardı, ama onlarla da hep beraber cebelleşeceklerdi. Bu dünyada ne küçük kızın ne de Oyun un işi kolay değildi. Ama Oyun mutluydu, ona ihtiyaç vardı ve onu çağıranlar oldukça yaşamaya devam edecekti. Kıza ise dedesi ona ihtiyacı olan her şeyi vermişti; içinden asla çıkmayacak bir oyun duygusu. Kız bu duyguyu sıkıca saracak ve hakkını vererek, tadını çıkararak yaşayacaktı. Yaşarken, hayatın ne kadar muazzam bir oyun olduğunu hiç unutmayacaktı. En zor anlarıyla bile oynaşacaktı. İşte bu yüzden de onun için karşılaştığı her şey tatlı bir oyun kıvamında olacak, Hayat annesi her sabah bir yandan 12 ışıldayan yunusları gördü. Atlayıverdi 13 o yunusların sırtına ve enginleri dolaşmaya çıktı. onu gıdıklayıp severken biri hanımeli kokulu meltemleri yüzüne üfleyip, iştahını kabartacaktı

8 ÖZLEM ERSAVAŞ PERUKA muhasebesini bu zamanların. Yani şimdi muhasebesini yapmanın zamanı değil. Yarın sabah önce o karşı çaprazımda oturan kızıl saçlı kadının alaycı bakışları gelecek aklıma. Kendimi anlatmaya boşuna çabaladığımı fark ettiğim an! Sonra, şu anda silik olan her şey çok gerekliymiş gibi sıra sıra geçecek gözümün önünden. Sıkıntı, kin, kızgınlık, utanma En az üç ay daha eve kapanacağım. Zorla kazanabildiğim güvenimi kaybedeli tam kırk üç dakika oldu. Beceriksiz adam, lanet olası adam, beceremiyorsun doğru dürüst konuşmayı işte! Lanet olsun senin gibi sarhoşa! Yarın sakın ağlama içip içip yalnızlığına Ilık ılık bir sıvı mı geziyor yüzümde ne? Burnum kanıyor. Kendime mi geliyorum ne? Düşmüşüm kalabalığın ortasında. Bayılmış numarası mı yapsam? Kalkarsam eğer insanların bana bakışlarına katlanabilecek miyim? Sabah uyandığımda kızıl saçlının yanında bir de bu bakışlar belirecek aklımda. Yok, bu kadarı fazla olur. Bayılmış gibi yapmak en iyisi. Acısınlar diye mi bekliyorum yerde uzanmış? Ne kadar zaman geçti? Belki de kimse farkında değildir yerde yattığımın. Başımı kaldırsam çevremde toplanmış insanlar mı göreceğim, yoksa yanımdan geçip giden ayakları mı? Uzaktan bakan birkaç göz görüyorum, yanımdan geçip giden de onlarca ayak. Yerde olmamla ayakta olmam arasında bir fark yok çoğunluk için. Aynı hatanın içindeyim; yine fazla önemsedim kendimi. Ayakaltından çekilmek en iyisi Düşe kalka eve doğru giderken içim bulanıyor. Bir umumi tuvalet bulup dalıyorum ve yıkıyorum elimi yüzümü. Elimi iç cebime atıyorum ve mendilin içine sarıp sıkıca katladığım kumral peruğumu çıkarıyorum. Özenle takıp düzeltiyorum. Evet, iyiyim, iyi hissediyorum... Oh be! Eve dönmeden önce biraz daha dolaşabilirim artık sokaklarda... Siyah saçlı, burnu kanayan ve sinmiş bir adam olarak girdiğim tuvaletten kumral ve huzurlu çıkıyorum. Kapıda para almak için bekleyen adamın peruğumu fark ettiği belli ama şaşırmıyor, bakmıyor bile... Adamın kalenderliğine, umursamazlığına ısınıyorum. Biraz daha orada oyalanıp bir iki cümle laf etmek istiyor içim. O anda aklıma, yarın son aldığım siparişlerin teslimi için tiyatroya gitmem gerektiği geliyor. Bu gece hepsi yüzümü gördü, yarın olur da karşılaşırsam selam verip vermeme arasında gidip gelecekler. Aynı huzursuzlukla üstümde gezinen o rahatsız bakışlar. Tam unutmaya hazırken, her şey başa dönecek... Sabaha kadar yeni bir peruk yetiştirmem gerek, hemen eve gitmeliyim. Adama fazladan para verip sanki fark etmemişim gibi hızla çıkıp gidiyorum. Az vermiş olsam da seslenmeyeceğini biliyorum ardımdan, şimdi de seslenmiyor. değil. Yetiştirebilirim. Saatler hızlandıkça elim de hızlanıyor, bazen titriyor. Kalkıp birkaç küp şeker atıyorum ağzıma, bir de kahve yapıp tek seferde içiyorum hepsini. Sabaha üç saat var; beş saat sonra da, oyuncular kostümlü provaya başlamadan önce teslim etmiş olmalıyım perukları. Bu da demek oluyor ki dört buçuk saat sonra evden çıkmam gerekir. Hızlana yavaşlaya üç saat kırk dakika daha çalışmanın nihayetinde yetiştirebiliyorum. Parmaklarım şişmiş, ellerim sızlıyor. Önce teslim edeceğim perukları paketleyip hazırlıyorum. Kalkıp kabanımı çıkarıp üstümü değiştiriyorum. En renksiz kıyafetlerimi geçiriyorum üstüme. Hazırlanıyorum, paketleri alıyorum ve hesapladığım saatte çıkıyorum evden. Tam sekiz buçukta tiyatronun önündeyim. Akşamki masada birlikte oturduğum üç kişi dışarıda sigara içiyor; tedirginlikle yanlarından geçiyorum. Tam içeri girecekken, akşamki kızıl saçlı kadın beliriyor kapıda. Beni fark etmeden arkadaşlarının yanına yürüyor. İçeriye girip soldaki ilk kapıdan girip, perukları boş bir masaya bırakıyorum. Odada henüz kimse yok. Aralık pencereden dışarıdaki konuşmalarını dinliyorum. Akşam çıkan bir tartışmadan, içkiyi fazla kaçırmaktan konuşuyorlar, benden bahsetmiyorlar... Ellerimin zonklaması her geçen dakika çoğalsa da değdi bütün bu uğraşıma. Beni tanımadılar... Tanımadılar beni! Bütün gecemi alan bu gri peruğun altında güvende olacağımı biliyordum Uzun uzun rahatlıyorum. Paketlerdekilerin teslimini bitirdikten sonra ağır adımlarla yürümeye başlıyorum sokak boyunca. Bu renksiz halimle, iyice uykum gelene kadar dolaşmak istiyor canım sokak- 14 larda. Belki umumi tuvalete uğrayıp 15 Masanın en kenarında oturup kendi halimde içkimi içsem de sessizliğim masadaki samimiyeti bozuyor, birçoğunu da huzursuz ediyor. Yabancının kim olduğunu merak edenler, kaçamak bakışlar atıyor. Masadaki tek tanıdığım, üç yıldır çalıştığım tiyatro oyununun yardımcı yönetmeni ve aynı zamanda alt komşum olan Sadu. Her oyun çıkışında gidilen yemeklere katılmayacağımı bilerek nezaketen beni davet etmeyi alışkanlık edinmiş olan komşumun huzursuzluğu da gözümden kaçmıyor. Masadakilerin, her konuda aynı tarafta olduklarını vurgulayan kelimelerle biz duygusunu pekiştirmek hoşlarına gidiyor. Aslında yıllardır pek çok oyunda birlikte çalıştık ama beni tanımamaları normal, ilk görüşleri olduğunu düşünüyorlar. Sadu masaya beni tanıtma ihtiyacı duyarak oyunun perukacısı, aynı zamanda da komşusu olduğumu söylüyor. Belli belirsiz mimiklerle yapılan bu geç selamlaşmanın sonrasında ben de en az herkes kadar rahatlıyorum. Birisinin dönüp de bana soru sorma ihtimalinden tedirginliğim arttıkça, masanın altına girip, kimseye hissettirmeden sürünerek uzaklaşmak ve kalabalığa karışmak istiyorum. En ufak bir muhabbeti beceremem. Hele şu hâlimle. Eninde sonunda iş kendimi ispatlama çabasına döner ve ben paniğe kapılıp yanlış cümleler kurarım endişesiyle en fazla on dakika daha oturabiliyorum. Kalkmam lazım... Uzun süredir ben yokmuşum gibi davranmalarına, kendi aralarında konuşmalarına bozulduğumu sanacaklar. Başkalarının yanına gitmem gerekiyormuş da geç kalmışım gibi saatime bakıyorum, toparlanıyorum, kalkıyorum. Masanın kenarındaki küllüğün altına para bırakıyorum. Kaba buluyorlar, hatta bunu gizleme gereği duymadan bakışlarıyla kınıyorlar açıkça. Hızlı hızlı yürüyorum sokağın en kalabalık yerine doğru. Aklım hala küllüğün altındaki parada. Hesabı öderken ilk önce kim uzandı acaba o paraya. Hep sarhoşken gelir başıma böyle şeyler ve hep sarhoş değilken yaparım Eve gidip, kabanımı çıkarmadan oturuyorum masanın başına. Teslim edilmeyi bekleyen peruklar, yalnızca boynundan üstü olan cansız mankenlerin başlarında tüm masayı kaplıyor. Hiçbirini kaldırmadan kendime küçük bir çalışma alanı açıyorum. Saat henüz çok geç yaşlı adamla bir iki laf ederim. Belki de bu sefer az para bırakıp giderken arkamdan seslenmesini beklerim...

9 İLKAY YILDIZ AL DA AT Saat Kale arkası dolalı yıl oluyor, bizim sosyeteler anca teşrif ediyor. Şu ilk sıradaki kızlar kim acaba? Bunları ilk kez görüyorum. Düğüne gelmişler sanki, saçlar başlar yapılmış, televizyona çıkacaklar ya. Çekmiyorlar ablacığım öyle herkesi. Futbolcu karısı mısın sen? Bak neler yapıyor ya? Tabii, tabii, Burak da duyacak seni ta buradan. Çok nezih tribündür burası, sanırsın aile salonu. Öyle pek bir taşkınlık da yapmazlar. Geçen maçta bir tanesi ayağa fırlayıp şuursuz! diye bağırmıştı hakeme. Kültür seviyesi çok yüksek bu tribünün. Küfrü bile medeni. Ve işte Deli Arif Bey ve oğlu Mert de geldiler. Şu çocuğu maça getirme be adam. Getirme! Sezon başından beri psikolojisi bozuldu garibimin. Çocukcağız önceden futbolculara çiçek vermek isterdi, saha kenarında bir fotoğrafı olsun ona yeterdi, şimdi teknik direktör oldu başımıza, sahaya taktik yağdırıyor, hakeme Hobbit filan diyor edepsiz. Hobbit de neyse artık, tövbe yarabbim. Bizim hanım da bunları televizyonda görüp tutturuyor Bir gün çocuğu da maça götür Osman! Oldu! Osman da sanki protokol tribününde, yaslanmış arkasına, yakmış purosunu, orta sahanın tam ortasında koltuğu, dünya umurunda değil, maç izliyor ya! Yahu kadın, arkamı dönmüşüm futbola, tribünlere doğru boş boş bakmalardayım. Bazen ne iş yaptığımı ben bile anlamıyorum. Steward diyorlar ama bir sponsor terlik kadar olamadık. Onlar kale arkasında zıp zıp, Osman burada cezalı gibi, Sabri bir şut çekecek de kafasına gelecek diye 90 dakika diken üstünde. Hadi çocuğu getirdik diyelim, gel oğlum, otur kucağıma, bak tribündeki abi nasıl seviniyor, izle bakalım mı diyeyim? Çocuk, Selçuk u, Elmander i görmek istiyor; geçtim onları, gol görmek istiyor. Osman ın gol filan gördüğü yok, Osman ancak taç kullanan Semih e yandan bir bakış atabilir. Gol olursa herkes ayağa fırlar, Deli Arif Bey çocuğunu havaya fırlatır, Osman oradan anlar. Bir gün o çocuk da düşecek tepeme ama hadi bakalım. - Dur abicim, ben halledeyim. Hoop! Aloo! Üst taraf! Ver topu ver! Nasıl bende değil, kucağındaki ne lan? Evden getirdim diyor bir de! Arkadaşım at topu. Atar mısın canım kardeşim, taç kullanılacak. - Alo?! Neriman, beni görev başındayken arama demedim mi sana? Ciddi bir krizin ortasındayım. 40 bin kişi elime bakıyor şu an. Top bende kızım top! Hey allahım ya. Ne? Tamam alırız. Gelirken ekmek al Osman mış! Olur alırız! Ben burada maçı kurtarıyorum, sen hâlâ ekmektesin, yoğurttasın be kadın! Aha gol!kim attı acaba? Bir gün de gel bu tarafta sevin be Eboue! Bak taklalar atıyor kesin, nasıl coştu millet. Ah ulan be! Neyse, kısmet Drogba ya artık. - Yahu kadın devre arasında ara demiyor muyum, ne var yine? Ne istiyor? Oldu! Kaleyi de söküp getireyim mi? Muslera yı da sararım ağlara, akşam bizde kalır. Tövbe yarabbim ya! Ne demek niye? Hatun, nasıl alayım maçın topunu? Delirtme adamı. Off off! Vallahi ofsayttan doğan endirekt vuruş gibisin Neriman. Kapat Neriman. Sen konuyu kapat, ben telefonu kapatıyorum. Hasbinallah. Bak yine arıyor, delirtecek beni. - Alo! Efendim Hamdi? Nasıl abi? Yapma ya? Yüzüm filan göründü mü? Yapma yaa! Ne dedi spiker? E, zor işimiz tabii Hamdiciğim. Koskoca Gassaray takımı elimize bakıyor. Herkes gördü mü, Ahmetler filan? Sen de selam söyle, sağ olsunlar. Topu Getirmem mi ya? Fatih Hoca ya imzalatır getiririm ne demek,ayıp ediyorsun! Tabii, tabii, maçtan çıkar gelirim kahveye. Eyvallah Hamdiciğim. Çok şükür yarabbim! Hayatımın pası geldi. Al da at dercesine namussuzum! - Pişt, koçum. Evladım? Top toplayıcı! Aloo, bir bak buraya. Top taca çıkınca sahaya geri atmıyorsun, topla beraber içeri kaçıyorsun tamam mı? Maç sonu alacağım topu senden. Ne demek niye? Oğlum, demin yardım ettik Bunlar var ya... Gizli manyak, sinsi fanatik, sahtekâr elit. Maç başlayana kadar hepsi temiz yüzlü, iyi aile çocuğu, hepsi paşa maşallah. Ama ilk düdük çalıyor,bizim efendi çocuklar ne oluyorsa anında kurt adama dönüşüyor. Bak bugün bir de kız getirmiş uzun saçlı olan. Şimdi canım, balım la boya bakalım kızın gözünü. Ah benim salak kızım. Maç başlasın da bir gör bakalım senin beyaz atlı prens, karanlık tarafa geçince neler oluyor. İnsan azıcık kendini bilir be, rezil edeceksin ken- 16 dini kıza, 90 dakika sonunda bu kız 17 Hah, benim belalılar da geldi. Hayret, bugün pek sessiz geldiler.. DERCESiNE seni bırakmazsa ben de adam değilim. Aman Sabriiii! Hamdolsun top yine teğet geçti. Top nerde be? Aha! Bak yine atmıyorlar. Bir maç ağlatmayın şu top toplayıcı çocukları be! aldık topunu. Sen de beni gör. 20 lira vereceğim bak. Tamam be tamam, 50 olsun. Bana bak, yakalanırsan beni tanımıyorsun. Ukalalık yapma lan! Zaten tanımıyorum ki diyor bir de. Memleket tanıdı abini bu akşam be! Sen tanımasan ne yazar?

10 Tek kişilik kısa metraj: Canti-Psikiyatri Oyun BARAN ÖZTÜRK Girizgâh: Diyaloglardaki A, adam sesidir. K ise aynı adamın kadınsı sesidir. Olay, koyu yeşil kalın kumaştan bir perdenin güneş ışığını engelleyip ortamı loşlaştırdığı bir iç-mekânda geçmektedir. Adam çift kişilik eskice ve paspal, yayları fırlamış bir kanepenin sol yakasında oturmaktadır. Hemen önünde bir sehpa, üzerinde yabancı bir kitap ve boşalmış ilaç ambalajları durmaktadır. Kitabın üzerinde şunlar yazmaktadır: Abie Hoffmân Circles that your mind: The organized trope at a paranoiac case, Longlaugh Publishing, in Rapture and Katatonia Series. Karşısındaki duvara mor spreyle Silahlı Özeleştiri XeXdXa yazılmıştır. Aynı duvarın altında bir dergi balyası bulunmaktadır: Zamansız, Red, Yürüyüş, Bireylikler dergileri seçilebilmektedir. Adamımız bir çiftli sarmış, odayı dumana boğmaktadır. Ve monologu başlar: K: Çöpünü dışarı attın! A: Ama mavi gözlü balıklar hep yalnız kalır. K: Yancı jigolo! A: Ha şöyle. Biraz daha söyle. Biraz dana söyle. Biraz dada söyle. Biraz rakı, biraz rembetiko, sonra yine rakı söyle! K: Baban değilim ben senin! A: Öyle ya, babam nerede benim? Babam meraktır benim. K: Sahtekâr ibne! A: Aynen böyle, aynen söyle. Yahut sor bir de kendine. New York a gönder beni. Sat nen varsa, al nen yoksa. Gönder delireyim. Sana da bana da biter bu işkence. K: Git babana söyle. A: Gidemem, korkuyorum. K: Neden? A: Çünkü onu öldürmek istedim bir gündüz vakti, bir otel odasında, annemin yanında. K: Benimle konuşuyorsun! A: Anne, sen o muydun? Yalnızca bir kadın vardır yeryüzünde diyordu filmde. K: Öyleyse tekrar izle ve yaz, yazıl ona. A: Sence söz dinliyor muyum ben anne? K: Dalga geçme benimle. A: This is the end, güzel arkadaş Ses: Kapı çarpma ve kilidin dönme sesiyle anahtar şıngırtıları bir arada. Görüntü: Sesle beraber eş zamanlı olarak kırmızı renkli, pamuklu-tüylü kumaştan kadın terlikleri yalnız yarım saniye için görünür. Kapının iç eşiğinde durmaktadırlar. A: Torbacıdaki laf iyiydi bak: Biz havasını alıyoruz. [Kısa bir geğirme sesiyle beraber fon müziği olarak Heroin and Your Veins The Lady çalmaya başlar] Çocuk oyunu oynuyoruz. Küseceksek oynamayalım ı yazmalı, ne güzel dediydi amcaoğlu. Hayır, küseceksek oynamamalı. Gene de yazmalı. Kıymetlimsss Ya damla, seni özledim, zaten ben ne zaman yağ damlasa seni özlerim. Yeni bir kısa film çekiyorum, oynar mısın? Ama küseceksek oynamayalım. Ne kokuyordu ki ayakların? Eh be, geç ulan, başka yere bak. En azından bakış açını değiştir. [Kamera plan değiştirir, adamın kucağına yönelir, sol bacağına odaklanır. Siyah kadife pantolonda tütün kırıntıları, bir de tebeşir lekesi. Bacak titremektedir.] Şiveli, aksak, aksanlı ayaklar mı yani? Yaz kızım: Konuşanlar. Adın İnci miydi senin? Tanırım, ne şişko karıydın. Böyle güzelleşeceğini bilsem başta yazılırdım sana. Ne işim var burada adamı Tunç karakteri mesela. Kafasında yıldızlar falan. Bu filmin ödüllü sorusunu açıklıyorum: Kimdir bu karakterin çizeri? Öğreten adam ve oğlu vardı onun bir de. Adını unuttum diğerinin. Ne işim var benim burada? Ne işim var mizahta? Dünya ulan işte, ne mizahı, ne işin var dünyada? [Kamera kadraj değiştirir, yabancı kitapla boş ilaç ambalajlarının bulunduğu sehpaya yönelir.] Hey ekrandaki, sana soruyorum: Ekranda görünen boş ilaç ambalajlarından intiharı mı anlarsın, yahut yalnızca ilaçların bitmiş bulunduğunu mu? Evet evet, biri bana tıp öğretmeli. Hadi oynayalım (ama küsmeyeceksek): Bir, ki, üç, TIP Derinden gelen bir dalga ile allak bullak olurken ve öldüğümü düşünürken, o en güvendiğim ses şöyle seslendi: Hey bu bir oyun, çok da ciddiye alma ve hep yanında olduğumu unutma. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Zaman kavramım olmadığı için ne zamandır bilmediğim, ama hep sahip olduğum ne varsa bırakıp, bilmediğim bir yere dalgalara eşlik ederek gidiyordum. Tamam diyebildim hıçkırıklar içinde. Tamam Ama nereye gidiyorum? Uzunca bir süre geçti sanırım. Değişik bir yerdeydim Hiçbir şeyi anlamlandıramıyordum Annem diyerek bana yakınlaşan o bildik kokuyu duyuyordum. Bu güven vericiydi. Şaşkındım ama mutluydum. Aklıma sürekli benim dost dediğim, başkalarının ne dediğini bilmediğim ses geliyordu. Bu bir oyun. Burası dünyaydı ve ben de oyuncuydum. Bunu artık anlamıştım. Geldiğim yerden farklıydı. Ama buradakiler de hep oradan geliyordu. Hepimiz aynı yerden geliyor olmamıza rağmen burada çok farklıydık. Bildiğimiz her şeyi de unutmuştuk. Ve zamanla artık hepimiz aynıydık. Gaz, diş çıkarma, yürüme gibi problemleri aştıktan sonra, her şey geçecek zannetmiştim. Okumayı öğrenmem, iyi bir okul kazanmam ve iyi notlar almam da lazımmış. Ergenlik dehşeti. Ardından üniversite, meslek, karnımın en dibinde arada bana yaşadığımı hissettiren aşk, sonra çok daha fazla âşık olup bunun dünyanın sonuna kadar süreceğine inandığım o kadın, sonra evlilik Baba olmak, işten kovulmak, arabamın kredisini ödeyememek, haciz gelmesi, yeni bir iş bulmak, oraya alışmak, erkek olduğum için ağlayamamak, evliyken tekrar âşık olmak, bunun duyulması, ne bileyim, boşanmak Acılar çekmek, bazen nefes alamamak, kendinden nefret etmek, çocuğuna sarıldığında yaşamı anlamak, bazen pişman olmak, suçluluk duymak, sevdiklerini kaybetmek, ölümden korkmak, para kazanmak, geçici sevinmek, yine âşık olmak veya öyle zannetmek... Benim hikâyem böyleydi. Diğerlerinin de çok farklı değildi. Ayrı hikâyelerde aynı duygular vardı. Ve bir gün geldi ben kuş gibi oldum. Ölmüşüm. Korkmama fırsat bile yoktu. Bambaşka bir yerdeydim. Yine ne kadar zaman geçti bilmediğim anlardan sonra, o tanıdığım sesi duydum; Bu sadece bir oyundu, yeniden oynasaydın eğer ne yapardın? dedi. İşte orada tüm hayatım geçti gözümün önünden İzledim, izledim, izledim Şaşkınlıkla, Çok severdim dedim. Düşerdim ama oyun olduğunu bildiğim için hızla kalkardım. Severdim ve oyuncağımı sever gibi ondan bir şey beklemezdim. Kazanınca çok sevinmez, kaybedince hiç üzülmezdim. Tekrar tekrar aynı anların olacağını bilirdim. Aslında ne de mutluymuşum. Değer bilirdim dedim. Sonra durdum ve o sese sordum; Savaşlar var, açlık var, acı var, orası bildiğin gibi değil dedim. Hem de hiç bildiğin gibi değil. İnsanlar birbirlerine işkence ediyorlar ve diğer canlılara. Neden bu kadar zor bir oyun kuruldu o zaman dedim. Neden? Ses seslendi: Ben diyerek seni yarattınız. İyi ile kötüyü ve bir gün geldi savaş barışı, katil maktulu yarattı. Kolay zoru Siz yarattınız. Ama ben kendini senden ayırmayı o kadar çok sevdi ki Oyunun başında bu yoktu. Karanlık sizin sadece ışığı aranmanız için var oldu. Oyunun kurallarını oyuncu koydu. Oysa oyunun sırrı kolaydı, Beni sevmesi, seni kabul etmesi gerekliydi. Belki de en zor soru şuydu: Bu oyun yeniden kurulur muydu? SAADA DELEN saadadelen@gmail.com

11 NAZLI KALKAN TAHSİLAT Üç katlı ve kocaman, tozlu tabelalı gri bina tam karşısındaydı. Beyaz parmaklıkların altındaki kapının camına bir yazı asılmıştı: Elektrik faturalarınızı saat e kadar ödeyebilirsiniz. Buraya kadar her şey tamamdı. Az bir zaman kalmıştı. Cebindeki not defterini çıkardı, yazmaya başladı. Ödeme merkezini de buldum, şimdi içeri gireceğim. Yarım saate kadar bu meseleyi halletmiş olarak bu kapıdan çıkacağım. Hepsi bitmiş olacak. Hadi biraz dayan. Büyük demir kapıyı aralayıp içerideki karanlık ve havasız ortama girdi. Elini cebine attı, not defterini sıkıca kavradı. Sonra diğer cebini yokladı. Elektrik faturasını, fazlasıyla nakit parasını çıkardı, şimdiden elinde hazırda durmalıydı. Ne olur ne olmaz diye kimliğini de kolayda bir yere koymuştu, çantaya elini atınca hemen onu da çıkarabilirdi. Başka da bir şey lazım olursa, aman ucunda ölüm yok ya, en fazla kaçar giderdi. Ödeme gişelerine doğru yürüdü. Bir gişede üç kişi, diğerinde iki kişi, üçüncüde de bir kişi duruyordu. Hangi gişeye gitsem diye karar vermek için düşündü, düşündü. O kadar çok düşündü ki, o kadar çok yoruldu. Hâlâ hangi gişede bekleyeceğine karar verememişti, bir bunaltı çöktü üzerine. Burada bekleyen, ayakta duran, oturan diğer insanlara baktı. Rahat görünüyorlardı. Acaba içlerinde bu acıyı çeken başka kimse var mıydı? Ne kadar da zor, hangi gişeye gidip bekleyeceğine karar vermek, hangisi daha çabuk bitirirdi işini? Hangi gişe görevlisi onun hassas kalbine daha nazik davranırdı? Belki de buradaki en tahammülsüz gişe görevlisini seçmiş olacaktı. Ne kadar Buyrun efendim hoş geldiniz? Şuradaki makaraya bakabilir miyim acaba? Tabii efendim, bu ipliğin rengi çok güzel! Hediye paketi yapalım mı? Evet, onu çok beğendim, bir saniye paramı çıkaramadım. Acele etmeyin, çay içer misiniz? Yok, teşekkür ederim, üstü kalsın. Güle güle. İki kişinin olduğu gişeye gitmeye karar verdi. Saatine baktı on dakika geçmişti. Yirmi dakika sonra özgür olacaktı. Fakat yarın önemli bir görüşmesi olacaktı. Haftaya sınava girecekti. Çarşamba günü doktora gidecekti. Pazar gününe kadar toplantı notlarını temize çekip rapor yazması gerekecekti. Perşembe günü üniversiteden arkadaşlarıyla buluşmaya gitmeliydi. Salı akşamı zaten doluydu. Cuma akşamı partiye gidecekti ama üzerine bir şeyler alması lazımdı, bir buçuk saat de yol, acaba taksiye mi binseydi? İşyerinde akşamı beklese miydi, hiç eve gitmeden? Kaçıncı not defteriydi bu, dolup taşan. Yarın bitmiş olacak. İşte gördün mü bitti. Dört saat sonra uçaktan inmiş eve varmış olacağım. Geri dönüyorum, az kaldı. Sınavlardan önce yazmaya başladığı bu notları, bir şey yapmadan evvel sıkıntı bastığı zamanlarda yazmaya başlamıştı. Yaklaşık dört sene içinde neredeyse ne yaparsa yapsın bu notları yazıyordu. Bir buçuk saat sonra bitecek. Az kaldı dayan. Kafanı toparla, iki saat. Hadi, arkadaşlarınla eğleneceksin korkacak bir şey yok. Sena! Sena! Ne oldu? Gelsene Fırat ın dayısı eticin almış herkese! Kaç saat dışarıda kalacaktı acaba? Ne yapacaklardı arkadaşlarıyla? Acaba bundan keyif alacak mıydı, yoksa canı sıkılacak mıydı? Ya zamanını boş yere harcarsa? O zaman içinde belki şu toplantı notlarını toparlardı. Yazdığı hikâyenin sonunu getirirdi belki. Biraz kitap okuması da lazımdı. Belki evde bir film izler hayatı değişirdi. Ama yok yok, evi mi temizleseydi? O zamanlar böyle şeyler yoktu, kapısına dayanan bu ani bir davet, şimdi çalan telefon gibi ödünü patlatmazdı o zamanlar. Canı isterse gider, istemezse hiç gitmezdi. Hoş, genellikle canı isterdi fakat sokağa çıkarken hiç düşünmezdi. Çıksam mı? Çıkmasam mı? Hadi dayan, hadi bakalım hop! derken işte şimdi gişedeki kadının para üzerini verme safhasına kadar gelmişti. Kadın asık suratlı mı, değil mi, hiç bilemedi. Zira kadının hiç yüzüne bakmamıştı. Bir ara esmer bir surat görür gibi oldu fakat hemen duvardaki afişe baktı. Kadın tahsilat makbuzu ile beş lirasını çıkarıp Beş lira! diye seslendi. Makbuzu ve parasını alıp döndü. Derin bir nefes alıp yeni sıkıntılara yer açmak üzereydi. Sena, baban geldi. Hava karardı, çabuk yukarı! Beş dakika daha anne! Bu çok büyük, çok zor işi de halletmişti. Sıradaki zor işleri düşününce üzerindeki rahatlamanın yerine bir ağırlık çöktü üzerine. Neydi bu ağırlık nereden kalmıştı? Nereden gelmişti? Bazen onunla o kadar boğulmuş olurdu ki; hiç düşünemez, aklından hiç böyle fikirler geçmezdi. Fikrinin berrak olduğu çok kısa aralıklarda nereden kaldığını görebiliyordu o bunaltının. Beş dakikası daha kalmıştı sokaklarda. Beş dakika alacağı vardı. Ah onu bir alabilseydi, bir... Hatırlıyordu bazen, biliyordu. Hepsi geçebilir, hepsi bitebilirdi. Neden sonra unutuyordu. 20 zordu düşünmek. Ne kadar da zor bu Not defterini çıkardı. 21 kararı vermek. Küçükken tuhafiyecilik oynadıkları gibi olabilseydi keşke.

12 EMEL ASLAN Sürpriz! Bu sefer her şey kusursuz olacak. Her şey iki sene önce başladı. İşyerinden bir arkadaşın doğum günü kutlamasıydı. Birilerinin arkadaşıymış. Görür görmez anlamıştım hayatımın kadını olduğunu. Açık kahve, iri dalgalı saçları ensesinde rastgele toplanmıştı. Hafif bir makyaj vardı yüzünde. Sade, yaprak desenli, krem rengi bir triko giymişti üzerine, altına da üzerine cuk oturan, açık mavi bir kot pantolon. Onun da uzaktan attığı kaçamak bakışlardan dikkatini çektiğimi sezmiş, ne yapacağımı bilemeden kadehi dikip durmuştum kafama. Gecenin ilerleyen saatlerinde içkinin saçtığı cesaretimi yerlerden toplayıp yanına yanaştım. Neler anlattım hatırlamıyorum. Onun inci dişlerini göstererek gülümsediğini, gonca dudaklarının kıpır kıpır oynadığını, gecenin sonunda da avucumda bir telefon numarasını ter içinde sıktığımı biliyorum sadece. Sonrası bir şölen zaten. Birkaç gündüz buluşması, ardından birkaç akşam yemeği. Zaman nasıl geçti bilmiyorum; her gece kalbim ağzımdan çıkacak bir kuşmuş gibi çarparak, beni kabul etmesini diledim. Sonra o gece geldi; kavımı attığım, içimde hapsolmuş beni ayyuka çıkaran, beni başka bir ben yapan, kadınımla bir olduğumuz o müthiş gece Her şey değişti; yer, gök, ay, güneş yer değiştirdi. Nereye gittikleri de umurumda değildi. Hayat ne kadar güzeldi! Evimin kokusu değişti, ben değiştim, ağaç değişti, yaprak değişti; kapıcı Sami bile farklı davranmaya, minibüs şoförleri abi demeye başladılar bana, ona yenge. Bakkal Hüseyin, adam yerine koydu, veresiye açtı dokuz yıldır ilk kez. Annemler durumdan haberdar oldu, ne tantana koptu evde, görmeniz lazımdı Anahtarımı kapı kilidinde döndürürken, kapıcısı Levent le karşılaştım. Gözlükleri üzerinden hafif tedirgin bakarak, Hayırdır, epeydir görmüyorduk sizi? dedi. Şehir dışına çıkmam gerekti, bir süredir yoktum dedim. Ne anlama geldiğini anlamadığım bir şekilde kafasını yukarı aşağı salladı. Çok da umurumdaydı. Kendimden emin bir şekilde kapıyı açtım ve hemen kapının ağzında dik dik beni süzen kara kediyle karşılaştım. Hâlâ kapı dışarı etmemişti demek. Ne buluyordu şu gudubet hayvanda bilmem; şeytanın sureti, çirkin şey İçeri süzülürken, çaktırmadan beni gözleyen Levent e yandan bir bakış attım ve kapıyı örttüm. Mutfağa doğru yöneldim ve birden arkamı dönerek peşim sıra seğirten kediye gönül rahatlığıyla nefis bir vole vurdum. Ciyaklayarak karşı duvara yapıştı ve ayakları yere değer değmez patinaj çekerek küçük odaya kaçtı. Oh be! Ne zamandır içimde kalmıştı. Ayağımın altında dolanmazdı artık. Zaten illallah gelmişti vurma kediye, etme kediye, iyi davran kediye baskılarından. Teklifimi bir kabul etsin, bu konuyu da halledeceğim nasıl olsa. Bir saat kadar zamanım var. Avucumun içi gibi bildiğim mutfakta yanımda getirdiğim malzemeleri tezgâha dizerken, içki şişelerini buzdolabına yerleştirdim. Mezeleri orta tabaklara hazırladım, çinekopları fırına vermeye hazır şekilde tepsiye dizdim. Salon her zamanki gibi düzenliydi. Havalanması için pencerenin birini açtım. Hızlıca yıldızları paketlerinden çıkarıp duvarlara yapıştırdım. Nergisleri tane tane serptim koltuklara. Orta sehpayı boşalttım, yemek servislerini, mezeleri koydum. Pikabı ayarladım. Mumları konsola dizdim. Kibriti hemen mumların yanına bıraktım, son anda yakmak için. İki hediye paketimi de birbirine paralel, yan yana özenle yerleştirdim sehpanın kenarına. İkisini de ince, uzun kutulara hazırlattım ki, dışarıdan bakınca ne oldukları anlaşılmasın. İşten erken izin aldım. Evi süsleyeceğim. Onun çok sevdiği yıldızlardan yapıştıracağım duvarlara, vanilya kokulu mumlar yakacağım, nergisler saçacağım dört bir yana. Pikaba Zeki Müren koyacağım. Bir kızıl goncaya benzer dudağın diye inceden söyleyecek. En sevdiği kıyafetlerimi giyeceğim; tanıştığımız gün giydiğim çizgili gömleğim, mavi renkli v-yaka süveterim, koyu kahve kadife pantolonum. Buz gibi rakılarımızı hazır edeceğim; yoğurtlu semizotu, kabak çiçeği dolması, şakşuka, humus hazır bile. Dolmayı anneme yaptırdım, gelinini getireceğim sana dedim, heyecan içinde haber bekliyor benden. Fırına çinekop atacağım, ağır ağır pişecek. Arabayı park ettim, elimde paketlerle, hızlı adımlarla evine doğru yürüyorum. Ceplerimi yokluyorum. Her şey yerli yerinde. İyi ki anahtarı vaktiyle çoğaltmışım. Dışarı yemeğe çağırsam, şüphelenirdi şimdi. Bugün bizim tanışma yıldönümümüz. Mükemmel bir gece olacak.... Artık biz birbirimize aittik. Bazen o bende kalıyordu, bazen de ben onda. Evlerimiz yakın sayılırdı. Zaman zaman her ilişkideki gibi sorunlar yaşıyorduk, ama bunlar aşılamayacak sorunlar değildi. Bazen, Neden haber vermeden işyerime geliyorsun, tedirgin oluyorum diyordu, bazen Ne olur biraz nefes alayım, boğuluyorum diye yalvarıyordu ya da Beni hiç şaşırtmıyorsun. Yine tam beklediğim şeyi yaptın diye çemkiriyordu kıskançlık krizlerim sonrası bana. Evet, biraz kıskanç bir adamdım, evet, sürprizlerden biraz uzaktım. Hiç bilmemiştim ki nasıl sevilir, görmemiştim ki sürpriz nasıl yapılır, nasıl şaşırtılır, mutlu edilir insan? Biz birbirimizi seviyorduk, önemli olan da buydu. O benim için vazgeçilmezdi. Onsuz nefes alamıyor, insanlıktan çıkıyordum. Onun da benim için aynı hisleri beslediğine emindim. Onun beynini okuyor, ne düşündüğünü kelime kelime görü- 22 yordum. Benliğimizi birleştirmek için daha fazla bekle- 23 meye gerek var mıydı? Bence yoktu. İşte bu gece gerçek bir sürprizle şaşırtacaktım onu. Kararlıydım.

13 EMEL ASLAN Biliyorum ki tam yediyi yirmi geçe servisi evin önünde olur. Hadi, trafik varsa, en kötü ihtimalle yedi buçuk. Sıkıysa daha fazla geciksin zaten. Az kavga etmedik sevgilimle de, servis şoförüyle de, departman müdürleriyle de bu konu yüzünden. Saatin yedi yirmiyi göstermesiyle birlikte, mumları yaktım, rakıları doldurdum, ışıkları söndürdüm fonda müzik ve elimde yakılmaya hazır maytapla bekliyorum. Kapıda anahtarın döndüğünü duydum. Hayırdır inşallah dedi sanki. Tedirgin ayak sesleri. Salon kapısından kafasını şöyle bir uzattı. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. N apıyorsun sen burada? diye haykırdı. En güzel gülümsememle, bir elimde yanan maytap, kollarımı da iki yana açarak, Sürpriz! diye bağırdım. Ne sürprizi lan manyak, ne işin var evimde? diye bağırarak şaşkınlığını iyice belli etti. Tamam hayatım, abartma, şaşırttım değil mi? dedim sırıtmaya devam ederek. Hayatımmış? Ne hayatı be? Hayat mı bıraktın? Nasıl girdin evime? Hemen çık, yoksa polis çağıracağım! diye feryada devam etti. Çağır Ne olacak ki çağırınca? Daha önce de çağırmadın mı sanki? dedim, tüm sempatikliğimle. Lütfen bak, biz ayrıldık uzun zaman önce, bitti, ne olur kabullen artık! Taş çatlasa iki ay sürdü zaten, o kadar! Yürütemedik Anlaşamadık Bitsin artık bu kâbus, ne olursun! diye ağlayarak yalvarmaya başladı bu kez. Bu hâline hiç dayanamıyorum. Yufka yüreğim dağılıveriyor. Niye öyle diyorsun aşkım? Hiç kâbus olur mu? Biz birbirimize aidiz, sen de biliyorsun bunu? Her ilişkide olur sorunlar, çözeriz ki biz? diye sarılmaya, teselli etmeye çalıştım. Ne ilişkisi, ne sorunu, yok ortada ilişki falan, çek ellerini! diye beni iteklemeye başladı bu sefer. Tamam dedim, geri çekilerek. Son bir oyun oynayalım seninle. Sonra sonsuza dek çıkacağım hayatından, söz! dedim. Ne oyunu? dedi, sümüklerini çekerek. Senin sümüklerini bile yerim ben be Önce gel, lütfen karşıma bir otur... Bak, senin için ne hazırlıklar yaptım ben... Bir lokma yemek ye, bir yudum rakı içelim birlikte. Ne olursun, kırma beni dedim en zarif hâlimle. Sonra gidecek misin? dedi, umut dolu zeytin gözlerini gözlerime dikerek. Evet, sen hediyeni seçtikten sonra gideceğim dedim. Bu paketlerden biri senin olacak bu gece. İlk seçtiğin paketteki hediyeyi kabul edersen, senindir, mesele yok. Etmezsen, ikinciyi mecbur almak zorundasın. diyerek, paketleri gösterdim. Ne var ki o paketlerde? dedi, şüpheyle gözlerini kırpıştırarak. Lütfen önce benimle bir kadeh tokuştur, ne olursun, bir dakika sessizce oturalım birlikte, o kadar uğraştım dedim, en çocuk hâlimle. Sessizce razı oldu, geçti karşıma oturdu. Kadehimi uzattım, kadehine hafifçe vurdum. Birer yudum içtik. Bak, sen kabak çiçeği dolması çok seversin diye anneme yaptırdım dedim. Çatalın ucuyla azıcık aldı. Ellerine sağlık annenin dedi. Elbet Bir Gün Buluşacağız dinleyerek biraz oturduk. Evet dedi, Ben istediğini yerine getirdim, lütfen şimdi sen de sözünü tut. Artık gitmeni istiyorum. Bu paketlerden birini seç. Ondan sonra gideceğim. dedim yumuşakça. Niye yapayım ki böyle bir şey? Ne var bu paketlerde? İstemiyorum hediye falan diye çıkıştı bana. Aşkım, fazla seçenek sunmadım sana. Seç işte birini, işimi zorlaştırma! diye tısladım. Sinirlenmeye başlıyordum. O sırada gerzek kedi, korkusunu yenmiş olacak ki, tırsak adımlarla odaya girip sehpaya doğru burnunu uzattı. Yemek kokularını almış iblis. Kararlılığımı göstermek için kediyi yakaladığım gibi, açık pencereden dışarı fırlattım. Garip bir çığlık attı aşağı doğru uçarken. Sevgilimin gözleri yuvalarından oynadı, Ne yapıyorsun sen ruh hastası hayvan! Siktir git hayatımdan! diye delirdi birden, üzerime saldırmaya, beni iterek pencereye doğru koşmaya kalktı. Bu kadarı da yeterdi artık. İnsanın biraz saygısı olurdu verilen emeğe, gösterilen çabaya. Şu kedi kadar değerim yoktu. Seviyorum ulan işte, daha ne istiyordu acaba? Kolundan yakaladığım gibi suratına yumruğu çaktım, koltuğa yapıştırdım bu sefer. Bana bak diye kükredim, Ya şunlardan birini seçersin ya da ben seçerim senin yerine, sonuçlarına da katlanırsın! Bu sefer onu cidden şaşırtmayı başarmıştım. Burnundan sızan kanlar pıt pıt gömleğine damlarken, gözleri doldu. Yavaşça elini uzattı, birbirinin aynı iki paket arasında kısa bir tereddüt yaşayıp birini eline aldı. Dualarım kabul olmuş, benim istediğim kutuyu seçmişti. Diğerini nasıl açıklayacağımı bu aşamada tam bilemiyordum zira. Paketi donuk gözlerle açtı. Kutunun kapağını kaldırınca, gözlerindeki donukluk garip bir pırıltıya dönüştü. Bu ne bu? dedi. Tek taş mı? Benimle evlenmek mi istiyorsun? Evet aşkım, elbette, bundan doğal ne olabilir? dedim, dizimin üstüne çökmüş, elini tutarak ve tüm arzumla gözlerini yakalamaya çalışarak. Gözlerime baktı, baktı, sinirli, gülmeye benzer bir ses çıktı genzinden. Sen kafayı yemişsin diye hırıldadı, yüzüğü pencereden aşağı fırlatırken. Sen bilirsin dedim, en sakin halimle. O zaman diğer paketi kabul etmek zorundasın. Kuralları baştan sana söylemiştim. Ver ulan, ver her ne boksa orospu çocuğu, seninle evleneceğime ölürüm daha iyi, yeter ki siktir git hayatımdan! diye avaz avaz bağırmaya başladı. Kendi bilirdi artık Benden bu kadar.... Yolda arabama doğru yürüyorum. İnsanlar tuhaf, korkulu gözlerle bakıyorlar bana. Muhtemelen üzerimdeki kan lekelerinden. Ne kadar titiz davranmaya çalışsam da, olayı biraz doğasına bırakmaya özen gösteriyorum, mücadele etme fırsatı veriyorum karşımdakine. Sorun değil, annemin çıkaramadığı bir leke olmadı şimdiye kadar. O değil de, aslında ikinci paketteki aile yadigârı kamanın sapı üzerindeki pırlantalar, yüzüktekinden daha fazlaydı, daha değerliydi. İkna etmem daha kolay olabilirdi. Önce onu mu verseydim acaba? 24 25

14 VEDAT YAŞAR YANAN GÜN VE KÜL RENKLİ EJDERHA Güzel bir bahar günü büyücü Yanan Gün ve ustası Siyah Yolcu, Mu ların şehri olan Melanezya dan ayrılmışlardı. Melanezya daki Theravada okulu, tüm yeryüzündeki büyücülük okullarının bağlı olduğu, tarihin en eski büyü fasiküllerinin toplanıldığı bilinen en eski vakıftı. Mu ların en yaşlısı Eru, Yanan Gün ü kendi yolculuğuna çıkarken kutsadı ve yol açıklığı diledi. Mu lar şehre ilk geldikleri günün anısına onları danslarla ve kutlamalarla yolcu ettiler. Şehirden uzaklaşmaya başladıklarında Yanan Gün ustasına dönüp sordu. - Benim gibi bir insanı neden kutsadılar? Ustası cevap verdi: - Onlar önce insanı kutsadılar ve önünde diz çöktüler kadim zamanlarda. İnsanların onların ataları olduğuna inanırlar. Onlara göre insanlar aslında evrimlerini sürdüren Mu lardır. Bunun üzerine uzun bir sessizlik ile yollarına devam ettiler. Şehrin etrafı metrelerce yüksek ağaçlardan oluşan ormanlarla çevrili olduğundan gündüzleri yollarına devam ediyor, geceleri ise bir barınak hazırlayıp uyuyorlardı. Bir barınağı hazırlamak için sadece büyü yapmaları yeterli oluyordu. Yanan Gün, yollarında karşılarına çıkacak tüm zorlukları aşmak için büyülerinin yeterli olamayacağını biliyordu. Neyse ki ustası ona rehberlik edecekti bu yolculuğunda... Efsaneye göre büyücülük eğitimini tamamlamak için yeryüzünde sadece Işık Dağı nda bulunan Bilgi Ağacı na ulaşılması gerekiyordu. Sarp, derin uçurumların olduğu bu dağa çıkmadan önce Seyfe Gölü nü geçmeleri gerekti. Bu şekilde günlerce yürüdüler. Yanan Gün bir önceki gece konakladıkları gölün kenarında gölden bir dileği olacağını bildiği için sabah erkenden kalktı. Seyfe Gölü ne kendi ataları olan şamanların kuşaklar boyu aktarmış olduğu bir ritüel ile güzellemesini yaptı şafak vakti Ve saygıyla eğildi hem gölün hem de gölden beslenen bu topraklarda yaşamış olan tüm ölümsüz ozanların karşısında Sonrasında ise kendisine gelmesi için bir kayığın ilk adını söyledi. Gölün sazlıklarla çevrili ucundan küçük bir karartı belirdi. Göl suyunun üzerinde kendisine doğru Yanan Gün kayığın geldiği yöne doğru düşüncelere dalmış bir vaziyette kafasını salladı sadece. Kayık yanlarına kadar geldiğinde ikisi de suyun içine girmiş, kayığa binebilmek için dizlerinin üzerine kadar çıkan göl suyunda yürümeye çalışıyorlardı. Kayığa bindiklerinde sislerle kaplı bir dağı ve önlerinde derin bir sessizlik içinde olan durgun gölü izliyorlardı. Yanan Gün bir yandan göl suyunun kayığa çarptığında çıkardığı sesi ve uzaklardan gelen öksüz kalmış bir çalgının yüreğine dokunan belirli belirsiz sesini dinlerken, diğer yandan suyun tedavi edici gücüne güzellemeler yaptı yol boyunca Işık Dağı nın eteklerine ulaştıklarında hava birden değişmiş ve soğuk bir kış gününe çevirmişti kendini İki yolcu da üzerilerine pelerinlerini geçirdiler ve dağın eteklerindeki patika yoldan yürümeye başladılar. Ertesi sabah rüyasını ustasına anlattı. Usta Siyah Yolcu tüm ayrıntıları ile dinledi Yanan Gün ün rüyasını. Sonrasında hiçbir şey söylemeden toparlanmaya başladı ve yola çıkmaya hazırlandığında yanıt verdi Yanan Gün e - Kara kışta büyümek zordur dedi Siyah Yolcu ve ekledi Hâlâ uzun bir yolumuz var. Umarım Tanrı Marduk a verdiğin sözü aklında tutarsın. Işık Dağı nın patika yollarından çıkmışlardı artık. Tırmanmak zorunda oldukları sarp kayalıklara ulaşmışlardı. Kayalara tırmanırken daha kısa mesafeler kat ediyor ve zaman zaman yine dağın uçurumlarında yer alan doğal patika yollara ulaşıyorlardı. Dağın doruklarına yaklaştıklarında hava artık kara bir soğuğa bürünmüştü. İki yolcunun da bedenleri artık kendilerini taşımakta zorlanıyordu. Yine de her sabah her ikisi de uyanır uyanmaz evrene ve dağa güzellemelerini yapıyor ve yolculuklarında yardımcı olması için şamanları aracılığı ile Baş Tanrı Marduk ile konuşuyorlardı. Büyücüler gerçek adlarının ve şamanlarının ne olduğunu kimseye söyleyemezlerdi. Çünkü bir büyücünün gerçek adının ve şamanının ne olduğunu bilmek onun büyücülük güçlerinin bir başka büyücü tarafından alınması için yeterli idi. Bilgi Ağacı na ulaşmalarına birkaç günleri kaldığı bir gece Yanan Gün yine bir düş gördü. Düşünde kül rengi bir ejderhanın üzerinde güzel bir kadın kendilerine doğru yaklaşıyordu. Ejderha kendilerine yaklaşırken, - Bu iki dünya arasında oyun arkadaşlarımı bulmak için gezinirim ejderham ile Aradığım asıl oyunun ne olduğunu bulmak isterim ben de Yine de her oyunun sonunda, oyun arkadaşlarımı kendi gitmek istedikleri yere bırakırım dedi Aurora. - Oyundur insanın mutlu bir dünya kurgulamasını sağlayan. Daha küçük bir çocukken arkadaşlarım ile oynadığımız tüm büyülü oyunlarda farklı bir dünyanın içinde kaybolduğumu hatırlarım. Beni oyuna almadıklarında ise mutsuzluğum derinleşirdi. diye ekledi Yanan Gün. - Oyun, dengesizliklerin içinde mutlu bir denge arayışıdır aslında. Davet etmeden önce tüm oyun arkadaşlarıma söylerim bunu dedi Aurora. - Bu senin yolculuğun. Ben sadece rehberlik etmek için buradayım sana. Aurora ile gitmek istediğini görüyorum ışıldayan gözlerinde. Giderken sana verebileceğim tek öğüt: Tüm oyunlarını evrenin ritmi ile dans ederek oyna ve varlığın ile onurlandır kendini ve tüm oyun arkadaşlarını dedi usta Siyah Yolcu. - Unutma; seni dâhil edeceğim oyunda başka oyuncular da olacak. Her biri kendi varlıkları ile bu oyunda yer alacaklar ve hiçbir yeni oyuncuyu koşulsuz kabul etmezler kendi oyunlarına dedi Aurora. - Birçok oyun arkadaşımı yitirdim daha önce oynadığım oyunlarda. Sağlam kalanlar arasında yanımda kalanlar oldu ya da daha sonra yanımda görmek istediklerim dedi Yanan Gün. - Büyücü diyorlar senin için. Yaşam ile ölüm arasında düşünmez hiçbir büyücü. Her sır çözülür onun gözleri önünde ve aydınlanır her bir nesnenin gerçek ismi tam da o anda. Bir büyücü görmüş olandır o ânı Gördüğün tüm sırlar ve nesnelerin isimleri ile var da edebilirsin karşındakileri, yok da Budur belirleyecek olan senin 26 gelen kayığın suda bıraktığı izleri izledi sonra Kayık, Siyah Yolcu konuştu: 27 Yanan Gün ün yanına yaklaştığında ustası Siyah Yolcu onunla birlikte yola çıkmaya hazırdı artık. - Işık Dağı na ulaştığımızda büyülerimiz bizimle olmayacak. Orada sadece kalbimizi ve ruhumuzu dinleyeceğiz. Unutma bunu dedi usta Siyah Yolcu. Yaşamı seyretmek güzel olacaksa, iyi oynanmalıdır oyun; bunun için de iyi oyuncular gerekir. Friedrich Nietzsche Dağda geçirdikleri ilk gecede Yanan Gün bir rüya gördü. Rüyasında dağın derin uçurumlarının birinden düşüyordu. Karanlık, dipsiz bu kuyuya doğru düşerken bedeninin soğuk bir titreme ile mücadelesini duyumsuyordu. Bedeni neredeyse donacaktı bu soğukta ve bilinci bu titremelerin yarattığı acıyı günlerce duymaya devam edecekti sanki. Yanan Gün, Baş Tanrı Marduk ile konuştu kurtarması için onu, bu soğuk ve keskin titremelerden ve hızla düştüğü uçurumdan, kullanabildiği bilinci ile. Bir söz verdi Marduk a; eğer kurtulacak olursa bu dipsiz kuyudan sağlıklı bir bilinç ile, yeniden çıktığı bu yola ruhunun ve kalbinin ihtiyacı olan bir varoluşla devam edecek ve karşısına çıkan her ne olursa olsun, onların varlığına katkısı olabilecek her şeyi yapmaya çalışacaktı. - Aurora derler ona; Şafak Tanrıçası, diğer adıyla Gül Parmaklı Eos. Bir cinsiyeti yoktur aslında Karşısındaki insanı güzel aklı ve oyunları ile baştan çıkarır. Onsuz tadı olmaz hiçbir oyunun. yolunu dedi Aurora. Yanan Gün düşünden uyandığında ustası Siyah Yolcu kül renkli bir ejderhanın yanında onu bekliyordu yola çıkmak için. - Hadi dedi Siyah Yolcu. Bilgi Ağacı yolun kendisidir.

15 SAYGIN SARBAY FASULYELER BAŞ OLURSA Ne yapayım ya görüşmeyeli pek bir değişiklik yok... Ha bir tek apartman yöneticisi oldum dedim. Çok güldü. Baktı, baktı, güldü. Sanırım hikâyenin en komik yanı benim bu tiple apartman yöneticisi olmam ama yine de biraz daha anlatmak isterim. Aslında oyun tatsız bir zamanda, beklenmedik bir şekilde başladı. Babamın yoğun bakımda, annemin refakatçi olarak hastanede kaldığı bir gece, ben de onların yanından eve dönüyordum. Apartmana girdiğimde karşı komşumuz Cavidan, alt komşumuz Serpil ve ablası Küçükesatlı Sevgi Paşa beni bekliyorlardı. Babamla ilgili havadisleri vermek üzere içeri girdim, pencerenin önündeki ikili koltuklardan birine geçtim ve anlatmaya başladım. Sonra ne ara, konu Cavidan ın sihirbazlığına, Serpil in radyo programına, Sevgi nin şapkalarına geldi bilmiyorum ama konuştukça birbirini uzun süredir tanıyan bu üç kadının yanında kendimi çok güzel bir öyküde gibi hissetmeye başladım, onlar ise gülmekten bezik oynayamayan kadınlardı. O geceden sonra eve geç geldiğimde tıklattığım bir kapım oldu. Kimi geceler sarhoş geldim, bana kahve yaptılar, kimi zaman ayık geldim beni sarhoş ettiler. Bir yazar, bir ses sanatçısı ve bir oyuncudan oluşan bu ekibe ben de fasulyeden dâhil oldum. bir ara kablo ile 4. kata, kendi dairesine çektirmiş, ısıyı keyfine göre değiştirmekteydi. Müzevirlemekgibi olmasın ama bu köhne yönetim, keyfi olarak kapıcımızı işten çıkartmış ve apartmanın bakım işlerini de aksatmaya başlamıştı. Üstelik yeni kapıcının da maaşını bir süredir alamadığı duymuştuk. Bir gün apartmanın giriş kapısında toplantı yapılacağına dair bir yazı gördük. Bana büyük eğlence çıkmıştı; çünkü Münevver Hanım ın evini çok merak ediyordum. Münevver Hanım eşi Ahmet Bey le yaklaşık yirmi sene aynı evde küs yaşamış bir kadındı. Öyle ki yaptıkları yemekleri bile ayrı tencerelerde saklıyorlar, her sabah iki ayrı şişe süt alıyorlar ve çok gerekirse birbirlerine sadece not yazıyorlardı. Sanmayın ki amacım tiridi çıkmış bu iki ihtiyarı gözlemlemekti. Aklım Münevver Hanım ın mutfak masraflarından arttırarak sahip olduğu eşsiz resim koleksiyonundaydı. Bir gece Cavidan anlatmıştı Münevver Hanım ın duvarlarındaki Çobanları, Fahrettin Baykalları, Nuri Abaçları, Sabri Akçaları... Hepsi bir yana asıl görmek istediğim bir kuş tablosuydu. Kuşun hikâyesi şöyle: Bir gün Münevver Hanım bir Fahrettin Baykal sergisine gidiyor ve bir resmi çok beğeniyor. Ancak resmin ederini karşılayabilmesine imkân yok. Elinin sıkılığıyla meşhur kocasıyla küs, üstelik bahsi geçen tablo serginin nadide bir eseri. Amma velakin Münevver Hanım daki resim merakı öğrenilmemiş, içsel bir tutku. Ressamın evini buluyor, kapısını çalıyor. Diyor ki: Ben bu resmi çok beğendim, almak istiyorum ama sadece şu kadar param var. Sabah uyandım mı ona baksam çok memnun olurum. Hikâyeyi uzatmamak için Münevver Hanım ın sözlerini kısaltmadım, gerçekten bunları söylüyor. Bu dolaysız, sade istek elbette ressamın da hoşuna gidiyor ve veriyor resmi. O veriyor da, Münevver Hanım resmi alırken yüzünü biraz ekşitiyor: Resim güzel ama şurada bir kuş olaymış daha iyi olurmuş, kuşu eksik demeden duramıyor. Bunun üstüne ressam küçük bir kuş tablosu yapıp Münevver Hanım ın evine yolluyor. İşte ben o kuşu görmek için apartman toplantısını bir heves bekledim. Pazar öğleden sonra, apartman toplantısından hemen önce bizde buluştuk. Bilirsiniz, fasulyeye sayı yapma şansı pek doğmaz. Genellikle oyunu bir tarafın lehine değiştiremeyeceği için kardeş kotasından alınan bu küçük, aslen defa be defa yanmak üzere oyundadır. Kimi fasulyeler, yansalar da oyundan çıkmadıkları için, yanmayı oyunun ta kendisi sanarlar, o da ayrı. Neyse toplantı öncesi bizde otururken Cavidan bana dönüp sen yönetici olsana dedi. Tüm fasulyeler adına aldım meye karar vermiştik. Münevver Hanımların kapısını çaldık, ama onlarda toplantı falan yoktu. Maaşını alamayan yeni kapıcı kendi kendine toplantı duyurusu asmış, mükemmel planına hepimizi alet etmişti. Olsun, isyan başlamıştı bir kere, toplantıyı Serpil de yaptık, artık apartman yöneticisi ydim. Ne yazık ki bir enkaz devralmıştım, o yüzden işlere hemen soyundum. Önce kazan ve bacanın tamirini yaptırdım, yeni sirkülasyon motoru sipariş ettim. Havalar iyice soğumuştu. Kaloriferleri yakamadığımız için apartmanın dış kapısına bir duyuru asmaya karar verdim: Sayın apartman sakinlerimiz, Kazan ve baca tamiratı sebebiyle merkezi ısıtma sistemi henüz çalıştırılamamıştır. Anlayışınızdan ötürü teşekkür ederiz. Yönetici Ertesi gün, benim duyurumun hemen altında, üstelik biçimsel özellikleri bire bir taklit edilmiş olarak aşağıdaki yazıyı buldum: Sayın yöneticimiz, Anlayışımıza teşekkür ettiğiniz için biz teşekkür ederiz. Ancak anlayışımız sizin gevşekliğinize yakıt olmamalıdır. Unutmayınız ki tarihi üşütenler değil üşümüşler yazar. İmza: Üşümüşler Cephesi Kahkahayı basıp yukarıya çıktığımda Serpil, Cavidan, Göksel Abi ve biricik kızları Elif ve Ayşe Naz ın ne yazık ki tüm muhalif cepheler gibi bölünmüş olduklarını; az üşmüşler ve çok üşümüşler olarak ikiye ayrıldıklarını fark ettim. Ve her iktidar gibi krizden bir fırsat çıkarmayı akıl ettim. Onların duyuruların hemen altına yeni bir yazı astım: Doğal gaza son bir yılda yapılan %49 oranında zam sebebiyle, daha fazla üşümemeniz için apartman aidatının Kasım ayından itibaren 250 lira olarak yatırılmasını rica ederiz. Yönetici Zam haberi ile sarsılan muhalif cephe, yeni duyuruyu asmakta gecikmedi: Aidatları devlet ödesin. İmza: Üşümüş Sol Biz böyle yazışmayı sürdürürdük ama ertesi gün bütün duyurular sökülmüştü. Ben apartmana yeni taşınan astsubay emeklimizden şüphelendim, komşular ise 2 numaradaki iş yerinden. Neticede bu siyasi hareket, ordunun ya da sermayenin hoşuna gitmemişti. Sonrasında günler günler kovaladı, Serpil in yeni dizisi televizyonda yayına girdi. Elbette benim iktidar dönemimde meydana gelen bu başarı için bir açılış düzenledim. Kendime güzel bir bayrak tasarladım. Sevgili dostum Benan ın tavsiyesi üzerine, iktidarımın dayanağını ön plana çıkartıp doğal gazın simgesi olan mavi alev figürünü kullandım. Açılış konuşmamda bir ara galeyana gelerek yan apartmanı ilhak etmeyi bile teklif ettim. Apartmanın giriş katında oturan Serpil in arka odasından direkt arka bahçeye açılan bir kapı yaptırmak ise o geceden sonra ortak ülkümüz. Yani biz oynamaya devam ediyoruz. Kimi zaman sokak kapısının önünde Kesik Çayır, kimi zaman gecenin dördünde pavyonculuk... Çocukluğumuzu başka yerlerde, üstelik çok başka zamanlarda yaşamış da olsak, bizim apartmanda oyun, hâlâ çanak çömlek patlatmak kadar tatlı. Yaşam uğraşının artistik hareketlerine, kendi isimleriyle anılan figürler kattıkları için, bu yazı da benim onlara selamım olsun: Islıktan ses çıkarabildiğim o ilk ânı hatırlıyorum, insana öyle bir neşe veriyorsunuz! Muhabbetimiz koyulaştığındakışa girmek üzereydik, kaloriferler hafif hafif yanmaya başlamıştı. Yalnız, ısı rejimini anlamak pek mümkün değildi. Evimiz bir gün sıcak, bir gün serin oluyordu. 25 yıldır apartman yönetimini elinde tutan Münevver Hanım ı kapıda yakalayan annem sebebini sorduğunda oldukça güzel bir açıklama almıştı: Dün banyo yaptım o yüzden kaloriferi yükselttim. O vakit öğrendik ki Münevver Hanım mer- 28 kezi sisteminin ısı ayar düğmesini o pası. 29 Üst kata çıkarken kendi aramızda eski yönetimi devir-

16 ESİN PEHLEVAN Hayali Gün Olur Cihan Değer Düşünüyorum, düşünüyorum ilk oyunumu hatırlayamıyorum. Annem anlatırdı, babamla saklambaç oynarmışız üç dört yaşlarımda. Bir keresinde sedirin altına saklanmışım, babam örtüyü kaldırıp sobeleyince ama öbür sedire bakmadın deyip oyunun erken bitişine sızlanmışım. Meğer babam her oyuncunun oyunu bırakıp gitme ihtimalini belletirmiş. Çocukluğumdan beri hiç sevemedim bu tatsız terk edişi. Hep bir sedir daha varmış gibi geldi gitmeden önce altına bakılası Anneannemin zamanında bizim köyde oynanan çocuk oyunları çok renkliymiş Bilmiyorum kaç yüzyıldır vardı bu oyunlar Ne var ki önce babalar göçmüş, peşinden Takım Kurmaca Takım oyunlarında gruplara ayrılmayı, oyunu iyi bilen, iyi oynayan iki kişi yapar. Bunlar, bir iki metre uzaklıkta karşılıklı durup, sırayla birer ayak atarak birbirlerine doğru yaklaşır. Her ayak atışta aldım verdim ben seni yendim tekerlemesinin bir kelimesini söyleyip, en son ayak atıp arayı kapatan, ilk önce oyuncu seçme hakkını kazanır. Diğer oyuncuları seçmek için sırayla, ben beni, ben de beni, eş isterim, al beğendiğini, Ayşe yi Ali yi diyerek Takım Başı istediği arkadaşını takımına alır. Sırayla bütün oyuncular seçilince takımlar kurulur oyuna başlanır. Oyuna önce başlayacak takımı seçmek için, yaş mı, kuru mu atma yapılır. Oyunculardan biri, düzgünce küçük bir taş alır, taşın üstüne tükürür. Takım Başlarına, Yaş mı, kuru mu? diye sorar. Onlar tahminlerini söyleyince, taşı yukarı atar. Taş yere düştüğünde üstteki tarafı tahmin eden takım, oyuna önce başlar. Ebeli oyunlarda ebe, saymaca sayılarak bulunur. Oyuna sonradan katılan kişinin ebe olması genel kuraldır. Saymacalar Kımkırımkoz kımkırımkoz, biri beyaz biri boz, bindim bozun boynuna, indim köyün yoluna, köyün yolu taşlıdır, baban gözü yaşlıdır, aç kapıyı aç kapıyı, anam kaymak getirdi, pisik (kedi) başını batırdı, eliyesin, meliyesin, pisiğin taşağını çiğneyesin. Edin nene, bedin nene, suya düşmüş kadın nene, al çık, bal çık, sen dur, sen çık. Bu çocuklardan biri sözünden dönerse vaymış hâline Yemin tekerlemesi Kili Oyunu (Kini, Pila) Takım oyunudur. Değneklerlerle ve kili denilen, on beş yirmi santimetre boyundaki ince çubukla oynanır. Eşit sayıda oyunculardan oluşan iki takım kurulur. Oyunda amaç, iki yüz, beş yüz arasında saptanan sayıya önce ulaşmaktır. Oyun alanı iki uzun çizgi ile belirlenir. Orta boy bir taş alınıp oyun alanının baş tarafına yerleştirilir. Burası kale bölgesidir. Oyuncuların ellerinde değnekler ya da dallı çubuklar vardır. Yaş mı, kuru mu atılarak oyuna hangi takımın önce başlayacağı belirlenir. Önce başlayacak takım oyuncularından biri kaleye geçer. Karşı takımın oyuncuları, oyun alanı içinde dağınık şekilde yerlerini alırlar. Kaledeki oyuncu, elindeki kiliye değneğiyle havadan hızlıca vurarak, oyun alanı içinde oldukça uzağa atar. Karşı takımın oyuncuları da, değnekleriyle kiliyi havadan kaleye atmaya ya da kalenin yakınına düşürmeye çalışırlar. Kiliye havadayken vurabilirlerse, kaledeki oyuncu yanar, kaleden düşer. Yerine takımından başkası girer. Havada vuramazlarsa, biri, kiliyi düştüğü yerden elle alıp kaleye bir kez atar. Kaledeki oyuncu, kili havadayken değneğiyle uzaklaştırabilir. Düştükten sonra vuramaz. Kilinin kaleye değmesi ya da bir değnek boyundan daha kısa uzaklığa düşmesi durumunda, kaledeki oyuncu yanar, yerine başkası girer. Bu uzaklık ölçümü iki değişik şekilde yapılır. Birincide, önceden saptanan bir değnekle ölçme yapılır. Kili ile kale arası değnekten kısa olursa kaledeki oyuncu yanar. İkincide, kiliyi elle atan oyuncu, kili ile kale arasını değneğiyle ölçer. Ellerini yumruk yaparak değneğin fazla kısmını üç kez tutar. Yumruklarından artan kısmın tamamını ağzına sokabilirse, kaledeki oyuncu yanmış olur. Karşı takımın oyuncusu kiliyi elle attığında kaleye değmez ve kaleden bir değnek boyundan daha uzağa düşerse, kalede oynayan takım sayı alır. Kilinin bulunduğu yerle kale arası adımlarla ya da değnekle ölçülüp sayılır. Beş adım veya beş değnek, bir sayı olur. Bu sayıya, kaledeki oyuncunun değneğiyle kiliyi havada (yere düşürmeden) zıplattığı sayı da eklenir. Takımın bütün oyuncuları sırayla, yanan arkadaşlarının yerine girerek kalede oynar. Her birinin aldığı sayı önceki sayıya eklenerek takımın sayısı bulunur. Bu arada, kaledeki oyuncunun attığı kilinin oyun alanı dışına çıkmasına yankulaçdenir. Bu durumda,oyun alanındaki oyunculardan biri sol eliyle sağ kulağını tutar. Sağ elini sol elinin arasından geçirir. Eğilerek yerdeki kiliyi eline alıp kaleye üç kez atar. Kaleye değdirirse kaledeki oyuncu yanar. Değdiremezse kalede oynayan takım sayı alır. 30 diğerleri, sonra bütün köy Oyunları da, ilkokulları da 31 sahipsiz kalmış. Ben bizim köyde hiç göremedim o kadar çok çocuğu bir arada. Yazları tatile gittiğimiz zaman bir iki komşu çocuğu ya olur ya olmazdı. Yıllar sonra Sevgi Şenol, sadece çocuk oyunlarını değil, büyün köyün dilini, âdetlerini, geleneklerini mavi kaplı bir kitapta toplamış. Sevgi Şenol un Artvin Ardanuç Ağzından Derlemeler (1993), kitabındaki köy oyunlarından bazılarını çok sevdim. Kitabın orijinali yöresel ağız kullanılarak ve büyük büyük ninelerden dedelerden derlenerek hazırlanmış. Bazı oyunlara takım kurarak başlarlarmış. Takım kurma başlı başına bir oyun aslında. Dedim ya çok ama çok çocuk varmış. Yeminim yemin olsun, dişlerim kemik olsun, kuru derede boğulayım, kör tüfekle vurulayım, at bokundan atlayayım, kabak gibi patlayayım.

17 ESİN PEHLEVAN Birinci takımın bütün oyuncuları yanınca, karşı takımın oyuncuları sırayla kaleye geçerler. Oyun böyle sürer. Önceden belirlenen sayıya hangi takım önce ulaşırsa oyunu kazanmış olur. Yenilen takım, karşı takımın oyuncularını sırtlarına alıp, belirlenen yerden kaleye kadar taşımak zorundadır. Taşıma yerinin tespiti genellikle oyundan sonra yapılır. Bunun için, kazanan takımdaki oyunculardan biri kaleye gelir. Değneğiyle kiliye hızlıca vurup oyun alanı içine atar. Yenilen takımdan bir oyuncu, kilinin düştüğü yerden arkadaşını sırtına alıp kaleye kadar taşır. Taşıma sırasında, yenen oyuncu: Çüş eşeğim kuriye der. Yenilen oyuncu: Nereye diye sorar. Üstteki: İstanbul a, Bursa ya git de gel der, eğlenir, gülerler. Yenen takımın bütün oyuncuları, sırayla yenilenlerin sırtına binince oyun biter. Kutek Oyunu (Mamış, Honi Çurr) Üç ya da daha çok kişiyle oynanır. Büyükçe düz bir taş toprağa yerleştirilir. Oyuncular içlerinden bir ebe seçerler. Ebe, kutek denen yassı ve uzunca bir taşı yerdeki büyük taşın üzerine koyar, kurar. Belirli uzaklıkta bir kale çizgisi çizilir. Diğer oyuncular, bu çizgiyi geçmeden, ellerindeki yassı taşlarla kuteği düşürmeye çalışırlar. Ebe, düşen kuteği alıp yerine koyuncaya kadar, onlar attıkları taşları alıp kale çizgisinin arkasına geçmek zorundadırlar. Ebe, kuteği kurduktan sonra kale çizgisinin önünde kimi yakalarsa o ebe olur, oyun yeniden başlar. Yakalanmak üzere olan oyuncu, taşının üstüne çıkıp ebeden kurtulur. Ebe uzaklaşınca, elini sürmeden, bir ayağının yardımıyla taşını diğer ayağının üstüne çıkarır. Ayağıyla havaya atıp eline alarak rahatça kale çizgisine gelebilir. Beş Geçili Genellikle evlerde oynanan bir oyundur. Oyunculara, sırayla beş ve beşin katları olan sayılar verilerek herkesin sayısı belirlenir. Oyunculardan biri: Ey ağalar, bu köye haraç geldi, bu haracı kim verecek? diye sorarak oyunu başlatır. İçlerinden biri, kendinin olmayan bir sayıyı söyleyerek: On 32 yenin iki gözü kör olsun, verenin bir 33 geçili verecek der. On sayısını alan oyuncu gecikmeden: On geçili niye verecek? diye sorar. Önceki: Ya kim verecek? der. O da başka bir sayı söyleyerek: Otuz geçili verecek der. Otuz sayısını alan gecikmeden ve çabuk çabuk cevap vermek zorundadır. Oyun, değişik sayıyı alan oyuncuların böyle karşılıklı konuşmalarıyla sürer. Kendi sayısı söylendiğinde geciken, yanlış söyleyen oyuncu cezalandırılır. Ceza, dayak olduğu gibi, hayvan taklitleri, çeşitli işler de olabilir. Bir Birliğim Bu oyun, genellikle, kapalı yerde canı sıkılan küçük çocukları oyalamak için, büyükler tarafından yönetilerek oynanır. Eller, açık olarak yere koyulur. Oyunu oynatan kişinin de sol eli yerde olur. Diğer elinin işaret parmağını parmaklara sırayla koyarak: Bir birliğim, iki ikiliğim, üç üçlüğüm, dört dörtlüğüm, beş beşliğim, altı elek, demir delek, salla bunu, çek şunu tekerlemesinin her bölümünü bir parmakta söyler. Çek şunu sözü kimin hangi parmağına gelirse, o parmağını içeri doğru kıvırır. Oynatan kişi, sonraki parmaktan saymaya başlar. Kimin bütün parmakları önce kıvrılırsa oyunu kazanır. Sona kalana ceza verilir. Oyun, okul öncesi çocuklarda sayı kavramının gelişmesine de yardımcı olur. Kuva Kuva Bu oyun küçük çocukları oyalamak için büyükler tarafından oynatılır. Çocuklar, ellerinin baş ve işaret parmaklarıyla, arkadaşlarının ellerinin üstünden tutarlar. Oynatan kişi: Kuva kuva kunçala, bayırlara gün çala, nene koko pişirir, karga gelir kaçırır, çiçi kuva kuva pırrr tekerlemesini söylerken, çocuklar ellerini aşağı yukarı sallarlar. Pırrr deyince de ellerini bırakıp kuş gibi uçurur, eğlenirler. Sesli sesli, hızlı hızlı ve her cümleyi beş kere söyleyin de görün neden yanıltmaç dendiğini Yanıltmaçlar Genellikle evlerdeki toplantılarda, eğlencelerde, imecelerde bir araya gelen gençler, büyükler, oyun oynamanın yanında, yanıltmaç da söyleyerek, eğlenirler. Söyleyemeyenlerin, şaşıranların söylediği yanlış sözler herkesi güldürür, eğlendirir. Bir bacada yün var, bir bacada pestil var, bir bacada bok var; yünü dittim, pestili yuttum, boku attım. Değirmene girdim, sildim, süpürdüm, silkindim, çıktım. Çocuklara taş çıkarmış hep çocuk kalanlar Yılbaşı Eğlenceleri Ardanuç ta yılbaşına ayrı bir önem verilir. Yılbaşı nasıl geçirilirse yeni yılın da öyle geçeceğine inanılır. Bu nedenle çeşitli eğlenceler düzenlenir. Yılbaşı gecesi eğlence düzenleyen gruba Kadı Musur gurubu denir. Gurup yılbaşından önce toplanarak işbölümü yapar. İçlerinden, kadı, muhtar, gelin, müftü, bekçi, soytarı, gelin koruyucuları seçilir. Deve ve ayıyı canlandıracaklarla, hortlak olacak olan belirlenir. Yılbaşına kadar hazırlıklar tamamlanır. Yılbaşı akşamı yemekten sonra toplanılır. Herkes rolüne göre giyinir. Önde davul zurna, arkada Kadı Musur grubu, kapı kapı gezmeye gidilir. Ellerinde külek (ağaç kova), torba, çuval kalbur gibi kaplar vardır. Evin önüne gelince davul zurna durur. Kadı, mani söyleyerek ev sahibinden bir şey ister. Kadı geldi kapıya, dua etti yapıya, veren veren bin olsun, v e r m e - oğlu olsun, vermeyenin bir kör kızı doğsun, o da bacadan düşsün ölsün. Davul zurna sesini ve manileri duyan ev sahibi dışarı çıkar. Gruptan biri bayılarak yere düşer. Muhtar, değneğiyle onun karnına vurur. Yerdeki ayılmaz. Bu kez muhtar: Yaz kadı yaz der. Kadı, yazdım yazdım diye yanıtlar. Ev sahibi, istenen şeylerden verebildiği kadarını verir. Yağ vermezse o da maniyle istenir. Nebiye Hanım baksana, kepçeyi eline alsana, yağ küleğine varsana, sakın elin titremesin, her yeni yıl gelende, Allah daha çok versin,verenin evine nur,vermeyenin evine nalet yağsın. Ev sahipleri, istenenlerin dışında, gelenlere pestil, dut kurusu, meyve kurusu da verirler. İstediklerini alınca muhtar: Yaz Kadı yaz, bir hokka tuz der. Bayılıp yatan da: Biz de buradan vız diyerek kalkar. Davul zurna çalar, hep birlikte oynar eğlenirler. Bu arada, Kadı Musur grubu dışındakiler gelini kaçırmaya, yazmasını kapmaya çalışırlar. Koruyucuları onları yakalarsa para alırlar, vermeyeni döverler, kara basarlar. Yakalayamazlarsa kartopuna tutarlar. Oyundan sonra deveci devesini getirir. Bir deve aldım pazardan, sarardı soldu nazardan, baksanıza deveci babaya, yeni çıkmış mezardan manisini söyleyerek oradakileri güldürür. Yine maniyle, ev sahibinden devesine bahşiş ister. Yılbaşı eğlenceleri bu şekilde, bütün evler, hatta yakın köyler de gezilerek sürdürülür. Ayı Oyunu Oyunu iki kişi düzenler. Biri ayı, diğeri de sahibi olur. Ayıyı oynayacak kişinin bütün vücuduna siyah postlar bağlanır. Elleri ve yüzü karaya boyanır. Boynuna bir zincir bağlanarak sahibi tarafından içeri getirilir. Sahibi ayıya çeşitli soruları sorar: Ayım, kocakarılar yaylaya nasıl çıkar? Ayım, hanımlar nasıl gezer? Ayım neneler nasıl gezer? Ayı, bu soruların her birine uygun taklitlerle karşılık verir, seyredenleri güldürür. Sonra sahibi türkü söyleyerek ayıyı oynatır : Ayımın gözleri humardır humar (kahverengi), birini açar, birini yumar, dağda gezen sen miydin? Dalları kıran sen miydin? Oyundan sonra sahibi: Ayım çok yoruldun, şuradan bir kısır koyun tut da ye der. Ayı, grubun içinde en çok korkan birinin peşine düşünce herkes güler. Ayı, tuttuğu kişiye sarılır, kendi yüzünden kara sürer. Eğlenilir, hoşça vakit geçirilir, çocukların kahkahaları bütün köyü çınlatır

18 GEYŞA Bir Geysa nın Maceraları Ben Super Mario yu bitiremedim. 8 in 4 üne gelir, ejderhayı görür, sonra da ölürdüm. Heyecan yapardım. Arkadaşlarım bak bu böyle geçilir diye gösterirlerdi ama yok, ben yine de beceremezdim. O prensesi kendi çabamla kurtarmak mümkün olmadı. Sonra da kendimi beceriksiz biri olarak görmeye başladım. Bir oyunu bile beceremedim. Zaten kız ım, kızlar oyun oynamaktan anlamazlar. Orta okula geldim, bilgisayarla tanıştım, sonra da başından kalkamadım. Harddisk sökmelerle başlayan donanım maceram en son anakart takmaya kadar gitti yıllar içinde, ama bunun şimdi yeri değil. Tomb Raider ın yeni oyunu çıkmıştı, The Last Revelation. Bu yaşıma kadar oynadığım gerçekten en zor oyundu, hâlâ bitiremem, mümkün değil. O kadar karmaşık kurgulanmış mekânı hayatımda ben başka bir oyunda görmedim, muhtemelen de göremem. Ama işte, o yaşta, o oyunla tanışınca ve de oynanan ilk bilgisayar oyunlarından biri bu denli kazık olunca, insan ister istemez yine tarihin tekerrür ettiğini düşünür ve beceriksizim der. Dedim ben de. Zaman içinde oyun oynamayı çok sevdiğimi, ama hilesiz geçemeyecek kadar beceriksiz olduğumu düşündüm. Zaten bir kadın olarak toplumdan bu yönde destek aldığımız için, aksini düşünmek o kadar da kolay değil. Liseye geldim, artık oyun oynamayı sevdiğimi söyleyecek cesareti az çok bulabilmeye başlamıştım. Donanımdan anlamamı o kadar yadırgamasalar da arkadaşlarım oyun oynamama aşırı tepkililerdi. Sen kızsın, anlamazsın geçemezsin. Sonuçta cd-writer (o zamanlar cd vardı) nasıl takılır, yok hdd nasıl sökülür gibi şeyler hep soruydu, basit sorular, ama oynuyorum başlı başına bir cümleydi, kimsenin fikrini almadan, bu benim diyen. Oynuyorum, bana oyun verin dediğimde uzun süre cevap alamadım. Sonunda bir arkadaşım, ekşi bir suratla, e hadi bunu al oyna diyerek Age of Empires II yi verdi, o zamanlar o vardı. İşte uzun süre bilgisayar başına kitlenmelerim bu sayede başladı. Hep derim, eğer o zamanlar o arkadaşlarım bana evet oynarsın al bunu da oyna gibi bir tavır takınıp oyunlarını benle paylaşsalardı, ben üniversiteyi kazanamazdım. Neyse ki kendimdeki bu potansiyeli üniversitede fark ettim, işler yoluna girdikten sonra. Beş buçuk saat olmuştu, hatırlıyorum, benim işçilerim Yine de insanın elinde tek oyun olunca o kadar saramıyor. En nihayetinde bir yerden sonra o oyunu oynamak için şevk kalmıyor. Bende de öyle oldu ve yine genel düşüncenin desteklediği şekilde demek ben oyun oynamayı o kadar da sevmiyorum, bak sıkıldım, zaten beceremiyorum diye düşünmeye başladım. Üniversiteye geldim, yine çok çalışmayan, hatta tembel, bilgisayar başından kalkmayan, asosyal kişiliğimle hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Ama biraz zordu, İzmir i bırakıp Ankara ya, ilk aşkım olan adamın (o zamanlar o da çocuktu benim gibi) peşinden gelmiştim. Hayat bana çok zordu. gezdireyim dedim. O an, hayatımın bir diğer dönüm noktası, Diablo II yi gördüm. Aa Diablo, geçen benim arkadaş da oynuyordu bunu dedim ve hadi indireyim dedim. İndirdim. Sonra.iso formatıyla tanıştım, oradan bunun nasıl çalışacağını herkese sora sora öğrendim. Ama kimse benim kadın olduğumu anlamadan yaptım bunu, yoksa tepkileri basitti, sen nasıl yapacaksın, zaten kızsın gibi. Hazırlık atlama sınavımıza 2 gün filan kalmıştı, zaten bütün dönem yattığım için kendimden pek bir şey beklemiyordum. Ortalamanın altında, sıradan bir öğrenciydim. Belliydi ki geçemezdim o sınavı. Ama yine de küçük bir umut vardı. İki gün çalışıp belki ucundan kıyısından geçebilirdim. İşte o an kader ağlarını ördü ve ben Diablo nun başına oturdum. Kaç saat kalkmadığımı hatırlamıyorum ama rahat 18 saatim var. Büyü değiştirirken üstüme dökülen makarnaları hiç saymıyorum bu esnada. Kendi kendime dedim, bugün sınava çalışsam, büyük ihtimal geçemem, ama Diablo oynarsam mutlu olurum. Böyle diyerek sınava girmedim ve hayatımın oyunla ilgili ilk büyük fedakârlığını yapmış oldum. Zamanla oyun oynamadaki tutkumu daha da kabullenip daha çok oyunla tanıştım. Oyun sitelerini ziyaret eder, haberler okur, dergiler alır bir şekilde gündemi takip ederdim. Yine de bu kadar konunun içinde olmak, beni hilesiz oynayabilme korkusundan uzak tutamadı. Yine kendime güvenmemeye devam ettim, yine oyunları tatsız tuzsuz oynadım. ulaştırır. Para mı istiyorsunuz? Add_money_ tarzı bir şey yazın, işte para sizin), statlarımı fulledim, başladım oynamaya. Oyun gerçekten çok güzeldi, ama bir şekilde aldığım zevk yeterli değildi. Anlamıyordum. Oynadıkça oynayasım geliyordu, ama sanki oynayan ben değilim bir başkası gibi, elimde katanayla beceriksizce dolanıyordum. Derken bir gün, büyük bir Star Wars fanı olarak, dedim bunun o kadar oyunu var, oynayayım. Ve işte yine bir dönüm noktası daha... Knights of the Old Republic diye bir oyunu vardır Star Wars un, onu oynamaya başladım. Ne hikmetse konsolu açamadım. İnternette dolandım dolandım, yok konsol açılamayan bir versiyonuymuş bendeki oyun. Baktım birileri kolay molay yazmış oyuna, e dedim hilesiz oynayayım, belki ölmem. İşte o oyunla fark ettim ki çocukluk acemiliğimden eser kalmamış, aslında hileye ihtiyacım yokmuş benim. İhtiyacım olan tek şey biraz güven, biraz önyargıların dışına çıkma, biraz kendimi kendime kanıtlamaymış. O oyundan sonra hile yapmam neredeyse sıfıra indi. Bunun keyfini aldıktan sonra hile yapamaz oldum. Çünkü hissetmeye başladım, bunları yapan benim, orada acı çeken, savaşan, dünyayı kurtaran hep benim. Derken rüyalarım değişti, artık kendimi bir kahraman olarak görmeye başlamıştım. Dünyayı kurtarmaya, yaratıkların istilasına dair şeyler görmeye başladım. Gittikçe daha derin maceralara giriyor, hayal gücümün sınırlarını geçip bambaşka yerlere gidiyordum. Rüyalarımı yazmaya başladım, çünkü belli bir şekilde her zaman acayip olan bilinçdışım, adeta oyun oynamaya yeniden başlamamla o alevi almıştı, artık durduramıyordum. Hayal gücünün sınırı olduğunu söyleyen birileri varsa etrafınızda onu susturun, tıpkı kızlar oynayamaz diyenleri susturmanız gerektiği gibi, çünkü bu iki cümle de yanlış. Hayal gücünün sınırı yok ve kadınlar çok iyi oyun oynayabilir. Ben bunu yıllar içinde, zor da olsa görmeyi başardım. Ama kabullenme sürecim çok uzun ve zahmetli oldu. Bunun esas nedeni hep cinsiyetime karşı takınılan tavır oldu. Şimdiyse merak ediyorum, o lisede bana kızlar oynayamaz diyenler ne yapıyorlar acaba. Sadece bunu merak ediyorum. Ben ne mi yapıyorum. Ben bir oyun şirketinde tester olarak çalışıyorum. Açıklayayım mı? İşim oyun oynamak benim. Çünkü çalıştığım yer benim ne kadar yetenekli olduğumu biliyor, çünkü benim oyundaki kararlarıma güveniyor. Annem içeriden bağırıyordu kızım kalk şu bilgisayarın başından da ders çalış diye, cevabım hazır bitince kalkarım. Sonra anne korkusuyla hile yapmalar, oyunu çabucak bitirmeler, bir saat göz doldurmak için bir şeyler okur gibi yapmalar ve sonra da uyumalar elbette. İşte gerçekten o sırada, hayatımın dönüm noktalarından birini yaşadım. Bilen bilir, ODTÜ nün interneti nasıl bir şeydir, DC++ kullananları nasıl banlarlar, ama yine de nasıl bir arşiv elde edilir. İşte ben de sınırsız inter- 34 hâlâ madenlerde tamam, yaparım diyip duruyorlardı. netle böyle tanıştım. Kısa sürede in- 35 ternetin tamamına yakınını eski püskü 4gb harddiski olan bilgisayarıma indirip indirip yedeklemeyi başardım. Artık neredeyse merak ettiğim indirilecek hiçbir şey kalmamıştı. Ben de kullanıcıların paylaşımlarına göz Oynaya oynaya ilk başta macera (adventure diyelim) oyunlarına sardım, dedim aksiyon yok, ölmem. Klasik korkak oyuncu modeli. Oynadım oynadım ama bir yerden sonra sıkıldım. Bir gün bir arkadaşım beni rol yapma (RPG olsun bu da) oyunlarıyla tanıştırdı ve bana Vampire the Masquerade Bloodlines diye bir oyun önerdi. Konsolu açtım (açıklama, konsol bir çeşit oyun hile yeridir, oyun içinde bir tuşla aktif olur, internette bulunabilecek kodları yazarak sizi istediğinize Sadece benim farkına varmam zaman aldı bu yeteneği. Ve farkına varınca, artık beni kimse durduramazdı. En sevdiğim şeyi bulmuştum, artık onu kaybedemezdim. Bu yolda gitmeliydim. Ve gideceğim, sonuna kadar, sonu her neredeyse, oraya kadar.

19 CİHAN TEKİN Eski - Yeni Aldatılmış bir erkeğin ağzı bozulur. Ruhu bozulur, kalbi kırılır. Ağzımdan dumanlar çıkıyordu. Yalnızdım ve yürüyordum Kızılay da. Seyyar satıcılar sağımda ve solumdaydı. Ellerim cebimde ama kollarım boştu. Beynim dolu Beynim çok dolu Kalbim boş Sevgilim başkasının dudaklarında, sevgilim başkasının ellerinde Haberim yok. Karanfil Sokak taydım. Hava soğuk Hava çok soğuk ve kalbim de Kalbim kırık, kalbim çok soğuk Geceleri başıma bastırdığım yastık, ellerimle yırtarcasına sıktığım yatak Ağzım bozuk Sevgilim başkasının altında Sevgilim başkasının üzerinde Ruhum duymuyor. Tanrım, bu nasıl bir oyun? Bu oyunun içinde ben yokum. Pis bir oyunun içine çekildim. Şimdi, ayaklarım boşlukta. Bu sokaklar, bu barlar, bu Yalnızlık Mevsimi albümü zamanına bir daha hiç dönmeyecek, hiçbir kadın Marika gibi onuru için ölmeyecek. eskiyeni de 45 lik dinlemek, kırmızı şarap içmek ve dans etmek asla yüzümü gülümsetemeyecek. Olabilir dedim içimden, olabilir. İnsanlar ölmüşçesine yaşayabilir. Doğanın dengesi bu, ama insanlar birbirini terk edemez. Peki, eder. Ama öldürürcesine edemez. Sevgili içim; benim saf, geri zekâlı içim! Sonsuz bir yalana inanmak istersen, kesinlikle edemez. Adriana: Fovamai, fovamai... (Korkuyorum, korkuyorum...) Thomas: Ti fovasai? (Neden korkuyorsun?) Adriana: I moiramou... (Kaderimden) -Rembetiko (1983) Ne tuhaf Ölmüyorsun. Bir daha hiç sevilmeyecek, sevemeyecek gibi hissederken bile ölmüyormuşsun. İnsan kaderinden korkarak da yaşamaya alışıyormuş. Sonsuz bir korkudan bahsediyorum. Ölmek hariç her şeyden korkmak. Bir kadının eline kazayla dokunsan buz kesmek, sevgi sözcükleri karşısında boşluğa bakar gibi bakmak, karşıdaki sesi duyamamak, yüzü görememek, tenine değen dudağın bedenini es geçmiş hissi vermesi. En önemlisi sonsuz bir güvensizlik hissi İnsan güven olmadan nasıl yaşardı değil mi? Yaşıyor işte. Git bu masalı başkasına anlat. Yaşamak denirse yaşıyor işte basbayağı. Yemek yiyor, su içiyor, sigara içiyor, uyuyor ve uyanıyor, işe filan gidiyor, eli kaleme gider gitmez kin kusuyor, fatura ve kredi kartı ödüyor ama yaşıyor işte. Bunlar içimdeki umudun son çırpınışları Öylesine iyi biliyorum ki; ama bir şey yapamıyorum. Yapasım da yok zaten. Birisi bir şey yapar mı? Muamma Benim en büyük yeteneğim her şeyi görmezden gelmek artık. Tüm güzellikleri, iyilikleri, sevişmeleri, orgazmları, sevgileri ve geceleri... Güzel müzikleri de Görürsem acı çekerim, kimsenin umurunda olmaz ki Çaresizlik mi dediniz? Size çaresizlik hakkında bir tek şey söyleyeyim: Aşk acısı değil bu Aldatılmak Bir insana değil, insanlığa olan inanç kaybı Güven yitimi Boşluk ve ertesi gününüzü değil, bir sonraki saniyenizi düşündüğünüz zaman gördüğünüz sis yığını Bir türlü çekilip çevrilmiş bulamadım kendimi Ve en kötüsü artık alıştım buna Ben artık iflah edilemez bir yalnızım *** Altı ay daha geçti.bitkisel hayatta olan bir adam da e-postalarını kontrol edebiliyor. eskiyeni nin dergisi olan Mahalle Baskısı nda yazdın mı hiç? Sanki yazını okudum orada içerikli bir posta okudum bir sabah. eskiyeni de katilim ile çok anım vardı ama Mahalle Baskısı nı hiç duymamıştım. Yazmamıştım da. Mahalle Baskısı nı geçtim, neredeyse son bir senedir eskiyeni nin önünden bile geçmeye cesaret edememiştim. Anı olan hiçbir yer, hiçbir mekân beni cezbetmiyordu. Katilimin yüzünü görüyor, havada süzülen ruhum ile cinayetime doğru adım adım giden süreçleri bir film izler gibi zihnimde yeniden izlemek zorunda kalıyordum. Tuhaftır, onunla buluşmak istedim. Yazım yayınlanmış mı, yayınlanmamış mı diye merak ettim bir taraftan da. Yazı her şeye rağmen benim ince damarımdı. En azından bu konular üzerine tartışırız, belki de biraz iç dökeriz diye düşündüm. Söz konusu uzun ve yalnız süreçte birçok karşı cinsle buluşmuş, görüşmüştüm ve bana daha kötü gelmişlerdi. En azından ortak bir noktamız var. eskiyeni diye düşündüm. İkimiz de orada vakit geçirmekten ne kadar çok hoşlandığımızdan bahsediyorduk, bildiğimiz tek ortak noktamız da buydu. Kendi adıma söylemem gerekirse koca bir yalandı oysa. Anılardan kaynaklanan korkumdan dolayı neredeyse oraya bir senedir uğramıyordum. ner Şen-Ayşen Gruda ikilileri Tetos Demetriades e Misirlou yu söyleten ilham da buradan geliyor olabilirdi ancak. Beynimi, kalbimi ve bedenimi bu ilhama bırakmıştım farkında olmadan. Hemen bir yere oturduk ve anlatmaya başladım. Sadece dinliyordu. Sadece dinleyen bir kadın Tatlı tatlı, sevimli sevimli gülümseyen, gözlüklerinin ardındaki gözlerini sola sola kaydırarak ve gülümseyerek dinleyen bir kadın vardı karşımda. Ne anlatırsam anlatayım, ne söylersem söyleyeyim Esmer tenli, esmer güzeli bir kadın, bir adamın gözüne ancak bu kadar beyaz görünebilirdi. Bembeyaz, kar beyazı bir sadelik, sessizlik Ne desem ki? Bayan mimik! Yüz hatlarından anlayabiliyordum benim için üzüldüğünü. İlk defa, bir erkek olarak ilk defa yalnızca yüz hareketleri ile benim için üzüldüğünü belli edebilen bir kadın görüyordum. Sonra lafa girdi. Onu bulamamaktan, bulduğunu sansa bile kısa sürede hayal kırıklığına uğrayıp hüsranla geri kendi dünyasına döndüğünden bahsediyordu uzun uzadıya. Sesini ve ne anlattığını duyuyor ve anlıyordum ama gözüm sürekli ayrıntılara dalıp gidiyordu. O esnada gözüm incecik örgüsüne takıldı. Ara ara boynuna düşüyor, sonra gerisin geriye sırtına yol alıyordu. Örgünü öne atsana dedim gayriihtiyarî. Sanki kalabalıklar içinde fark edilmeyi bekleyen masalsı bir objeydi. Hayallerini örmüş gibi diye geçirdim içimden. O da ümidini, hevesini, umudunu yitirmiş. Çığlık çığlığa bağırmak, haykırmak yerine örmüş işte. Örmüş ve ilk fark edene açacak sanki dünyasını. Açtı da. Örgüsünü öne attı ve gülümsedi. Açtı dünyasını. Hiçbir karşılık beklemeden, olağan saflığı ile dünyasını açtı bana. Sahilden topladığı ve üzerine birbirinden güzel resimler yapıp kolyeye dönüştürdüğü taşları döktü 36 çiçekçiler birden nasıl yok oldu? Bu 37 kaldırım, bu yollar dün vardı. Bugün yok. Sadakat dün vardı, bugün yok. Artık hiç olmayacak. Münir Özkul, zengin ve şımarık patronun karşısına bir daha hiç dikilmeyecek, Kargo, *** O cumartesi, şu malum cumartesi buluşmaya karar verdik. Ankaralıysanız bilirsiniz, tabii ki önce Dost Kitabevi kararı alınır. Cumartesi gününü seçmemizin en büyük nedeni ertesi gün yolculuğu olmasıydı. Ailesi Ankara daydı fakat kendisi Kastamonu nun Cide ilçesinde öğretmendi ve tatil için buradaydı. Dost Kitabevi nde onu ilk gördüğüm zaman, saf gülücükten oluşan bir canlı olarak algıladım. Çok güzel gülüyordu. Gülmek eylemini gözleri ile başaran bir kadın görememiştim o güne dek. Ah, pardon Tarık Akan ın karşısında Gülşen Bubikoğlu, Kadir İnanır ın karşısında Türkan Şoray, Münir Özkul-Adile Naşit, hatta Şe- önüme. Öyle heyecanlıydı ki. O heyecan ancak ve ancak yaratmanın, güzelleştirmenin getirdiği heyecan olabilirdi. Yüzlerce taşı bu kadar güzelleştirmeyi başarabilen bir kadın, bir kalbin dikkatini çekememiş mi

20 CİHAN TEKİN bugüne dek? diye geçirdim içimden. Hani, taş kalpli olmayı geçtim, insan taş olsa kayıtsız kalamaz. Kendini bırakır ellerine, renklere, ışıl ışıllığa. Sesten, gürültüden, karmaşadan, ihtirastan bu kadar arındırılabilmiş, sadelikten nasibini böylesine alabilmiş bir güzellik Ancak bakmayı bilenin görebileceği, şifrelerini çözenin hazine ile karşı karşıya geleceği bir masal dünyası *** eskiyeni ye geçme zamanı gelmişti. Bu gece cumartesi gecesiydi, yani 45 lik gecesi. Biraz korku, biraz endişe olmaz mı insanın içinde? Olmadı. Anımsadığım, hiçbir şey Hiçbir şey, yani boşluk Öyle güzel bir boşluk ki, içinde kaybolmanın hazzı anlatılamaz. Beethoven elleri ile Moonlight Sonata yı çalıyor, duyuyor musun? demek geldi içimden. Sapsarı taksiler, sağımda solumda kitapçılar, çiçekçiler Barlar, telaş hâlinde bir yerlere koşturan Ankara sakinleri, kaldırımlar, piyangocular, sokak müzisyenleri Her şey yerli yerine gelmiş gibi Varlar Yeni bir oyuna başlıyorum. Ellerinle yeniden boyayıp gözlerimin önüne serdiğin, bana var olduklarını yeniden hatırlattığın bu güzellikleri sen göremiyor musun şimdi yani? Cansız, hissiz taşları boyayıp rengârenk dünyalar sunan sen, benim için yeniden yarattığın bu renk cümbüşünü fark edemeyecek misin? Hayır, inanmam. Bu oyunda ben varım. Herkes var, bak. Herkes içinde var olmak için yırtınırcasına bir çaba harcıyor sanki. Bir tek sen eksiksin. Keşke gelsen. Gelir misin ki, söylesem? Nasıl söyleyeceğim? Bak geldik bile. *** eskiyeni ye girdiğimiz andan beri raya ilk kez geliyormuşum gibi bir his. Sanki bir şeyler değişmiş, her şey sıfırdan var edilmişti barda. Hiç yapmamıştım ki böyle bir şey? Hiç söylemek zorunda kalmamıştım. Nasıl bir oyunun içine çekildim, bu rolü bana kim veya ne biçti bilemiyorum ama tek bildiğim şey bu oyunu oynamayı deliler gibi istediğimdi. En iyi yolunun dans etmek olduğunu düşündüm. Öyle ya! Alkol ve dans varsa her şey kendiliğinden gelirdi. Romanlarda, filmlerde hep öyle olmaz mıydı? DJ 45 liklere başlamış, ben ise sessizce bir bekleyişe koyulmuştum. Bir yandan alkol alıyor, rahatlamaya çalışıyor, bir taraftan ise DJ in hafif parçalara geçmesini bekliyordum. Bardakların biri boşalıyor, diğeri doluyor ama bir türlü hafif parçalara sıra gelmiyordu. Bu oyuna taş koymak isteyen birileri var sanırım diye geçirdim içimden. Ailesi Ankara da olduğu için gece yarısı eve gitmesi gerekiyordu ve saatler su gibi akıyordu. Bir bardak daha, bir saat daha, bir bardak daha, bir saat daha. Beklenen dans davetçisi parça gelmek bilmiyor, ben sinirden kızarıp bozarıyor, bar sakinleri coştukça coşuyordu. Olayın absürt bir noktaya gideceği öyle aşikârdı ki? İnatla beklemeyi sürdürüyordum. İnsanlar ne güzel eğleniyorlar değil mi? *** Gece yarısına gelmek üzere olan zamanı durdurmayı hiç bu kadar dilememiştim. Seni oyuna davet edememekten öylesine korkuyorum ki? Gece yarısına kadar vakit de ne demek ki şimdi? Masal mı bu? Kül Kedisi misin sen? Gözlerim kaç kere ayaklarına kaydı istem dışı bir bilsen. Ayakkabıların cam mı, değil mi? Gece yarısı evine, yarın da erkenden Cide ye gidecek olduğun tek bildiğim şey. Arkandan gelemeyeceğimi de öyle iyi biliyorum ki. Gelmeye cesaret edemeyeceğimi. Cesaret diye bir şey varsa o, bu gece sergilenecek. Eğer cesaret oyunu diye bir şey varsa, ben bunu ilk defa oynamak zorundayım. Her oyunun sonu güzel bitmez ki. Korkuyorum. Bir kadeh daha Senin şerefine *** âşık oldum ben. Hemen bir şey söyleme yalvarırım. Bir sene bekleyebilirim, altı ay veya üç ay. Beklerim seni. Ben uzun zamandır böyle hissetmedim. Hep senin gibi birini bekledim. Susup kalmıştı, yüzündeki şaşkın ifade dün gibi aklımda. Öylece yüzüme bakıyor ve Ama! Ama! diye tekliyordu. Devam ettim: Ama deme bana yalvarırım. Amanın arkası genellikle belirsizliktir, bilinmezliktir. Ben ne istediğimi çok iyi biliyorum. Beklerim, istediğin kadar beklerim. Birden yanımızda çiçekçi kızlar belirdi: Abla ne olur evet de! Abi seni çok sevmiş, bakışlarından, sözlerinden belli be abla! Ne olur kabul et! Boynuma sarıldı ani bir hamle ile. Canım dedi yalnızca. Beline sarıldım, teni sıcacıktı. Karşı barın bahçesinde içen insanların biralarını şerefimize kaldırdığını gördüm bir an. Adını sanını bilmediğim, yüzlerini ilk defa gördüğüm onlarca insan bize doğru kadeh kaldırıyor, tebessüm ediyor, göz kırpıyordu. Gözlerindeki mutluluğu görebiliyordum. Telefonu çaldı o esnada, babası gelmişti, son kere sarıldık ve gitti. Ben ise eve vardığımda sarhoşluğun etkisi ile sızıp kaldım. Ertesi sabah gözümü açtığımda kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Allah ım, yalvarırım bana böyle bir kötülük yapmış olma! Bu şey rüya olmasın diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Telefonumu elime aldığım an ilk işim rehberde onun adını aramak oldu. O ismi orada gördüğüm anki sevincimi tarif etmem imkânsız. Aradım onu. Aradım ve dün gece hiç tanımadığım insanların dahi güzelliğine dayanamayıp içinde yer almak için yarıştığı oyunun gerçek olduğunu anladım. Çiçekçi kızların sesi kulaklarımda çınlıyordu, tanımadığım ve şerefimize kadeh kaldıran, göz kırpan insanların yüzleri, bir türlü dans parçasına geçmek bilmeyen DJ, nazire yaparcasına pistte kendinden geçen insanlar Hepsine sonsuz teşekkürler ettim, o telefonda sevgi sözcüklerini sıralarken. Günler gelip geçerken Cide-Ankara arası devam etti bu oyun. Bir süre ses ile oynadık, sonra. Sonrası Ya da Ya da, işte Cide diye bir yerdeydim. Yani o noktada dedim ki, onunla ilk birkaç günümü geçirip, otobüse binip gideceğim o an. Bitmeyecek bir güzellik mi yaşayacağım ben şimdi? Sonsuza kadar sürecek bir güzellik. Bir endişe belirdi tam göğüs kafesimde. Sonsuza dek güzellik diye bir şey olamazdı ama içim bu duyguyla doluydu. 38 aklımda tek şey vardı. Ona nasıl an- 39 latacağım? Bu oyuna onu nasıl davet edeceğimi bilemiyordum. Anılarım canlanacak diye değildi etrafta olan bitene olan umursamazlığım, aklımdaki bu soruyu giderebilecek miyim? in endişesinden. Sanki bu- Şu DJ var ya! Millet de oynamaya doyamamıştı. Gözüm kararmıştı Tuborg gerçekten adam gibi bir biraydı sanırım. Beynime sağlam bir yumruk sallamıştı. Madem gideceksin dedim içimden. Madem gideceksin ve ben tam bir korkak gibi arkandan gitmeni izleyeceğim. Oynayalım. Gel oynayalım bari! Şu şebek, korkak ruhumu ancak seni oynayarak uğurlamak paklar benim! Onu zorlayarak piste götürdüğümü hatırlıyorum. Oynamak istemiyordu. Zorla ayakta tutuyor, kollarını zorlayarak havaya kaldırmaya çalışıyordum. Pistin önüne çöktü birden ve başım ağrıyor dedi. Kolundan tuttum ve kalabalığı yararak barın önüne sürükledim onu. Tam barın önündeki yolun ortasında durdurdum ve yüksek sesle konuşmaya başladım: Sana Toprak olmaktan korktum. Sonu çok güzel, kusursuz bir huzur dahi olsa korktum. Sonsuz cennet ırmakları bile vardı belki. Benim kimseden ayrılasım yoktu. *** Öyle bir oyun gelir ki. Yaşadığınız tüm kötü şeyleri anlamlı kılar. Aldatılmayı, kandırılmayı, çiğnenip geçilmenizi bile Biz birbirimize çoktan itiraf ettik. Mahalle Baskısı nda yazını filan görmedim. Sana o maili neden yolladığımı bilmiyorum dediğinde, Ben de neden seninle buluştum, bilmiyorum. O bara en son ne zaman gittiğimi bile hatırlamıyorum dedim. Şimdi ise öykümüzün, yeni başlayan oyunumuzun evi, yuvası konumunda bu bar. Ne bu rastalı adamları tanıyorum ne de garson kızları. Bir tanesinin bile adını hâlâ bilmiyorum. O çiçekçi kızlarla bugün karşılaşsam yüzlerini tanımam. O bar bahçesinde kadeh kaldıran insanlar kimdi, bilmiyorum. Şimdi Mahalle Baskısı nda bunu okuyorsun; 2013 takvimi bile olduk bu renkli barın. Takvime çevirsene bir gözünü... Çiçekçi kızlar sana hemen bizim yanımızdan gülücük gönderiyor. Biz, 20 Ocak ta evcilik oyununa başlıyoruz

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut Havada bulut Sen bunu unut 8 TEK TEK TEKERLEME Öğrendiğim ilk tekerlemeyi hatırlamıyorum ama; çocukluğuma dönüp, baktığımda onlarca tekerleme arasından ikisinin öne çıktığını çok net görüyorum. Bir tanesi,

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır. İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir. Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir. Gemiyle bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın? O zaman geminin üzerindeki çiçeklerden 2 tanesini yeşile, bir tanesini pembe renge boyamalısın. Geminin pencereleri açık mavi

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΜΑΘΗΜΑ: ΤΟΥΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: B ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ:

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günü parlatan gözler. Havayı yumuşatan nefes. Yüzlere gülücük dağıtan dudaklar. Konuşmadan anlatan kaşlar. Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günaydın...

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ ARALIK YENİ YIL Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Bizlere kutlu olsun Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Sizlere kutlu olsun Eski yıl sona erdi Bu

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse Gösterdim Gördü anlamına gelmez Söyledim Duydu anlamına gelmez Duydu Doğru anladı anlamına gelmez Anladı Hak verdi anlamına gelmez Hak verdi İnandı anlamına gelmez İnandı Uyguladı anlamına gelmez Uyguladı

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır 1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası

Detaylı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Hafta Sonu Ev Çalışması YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Zaman adlı ölümsüz bir dev vardı. Bir gün Zaman, Yıl Dede'yi dört kızıyla birlikte yeryüzüne indirdi. Kızlar, yeryüzünü çok sevdiler. Hepsi bir yana dağılıp

Detaylı

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak

Detaylı

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir. A.SÖZCÜKTE ANLAM GERÇEK (TEMEL) ANLAM Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

KOMPOZİSYON ATEŞBÖCEĞİNE ÖVGÜ Bazen öğrencilere yazmanın ehemmiyetinden falan bahsediyorum. Çoğu, yazacağım da ne olacak, der gibi bakıyor yüzüme. İçlerinden bunu dillendirenler de oluyor arasıra.

Detaylı

OKULA GETİRECEKLERİMİZ OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR

OKULA GETİRECEKLERİMİZ OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR OCAK 2017 BÜLTENİ 02 06 OCAK OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR PAZARTESİ OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR Günler tekerlemesini söyleyelim. İpin altından geçelim. Oyun hamurundan balık yapalım. Yeni yıl geldi

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

MEVSİM İLKBAHAR SAĞLIKLI YAŞAM. İlkbahar mevsiminin özelliklerini öğreniyoruz.

MEVSİM İLKBAHAR SAĞLIKLI YAŞAM. İlkbahar mevsiminin özelliklerini öğreniyoruz. MEVSİM İLKBAHAR İlkbahar mevsiminin özelliklerini öğreniyoruz. İlkbahar mevsiminde meydana gelen değişiklikleri öğreniyoruz. İlkbahar mevsiminde hayvanların yaşayışlarında meydana gelen değişiklikleri

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU UĞUR BÖCEKLERİ SINIFI KASIM AYI BÜLTENİ

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU UĞUR BÖCEKLERİ SINIFI KASIM AYI BÜLTENİ ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU UĞUR BÖCEKLERİ SINIFI KASIM AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR Kızılay Haftası (29 Ekim 4 Kasım) Atatürk Haftası (10-16 Kasım) Öğretmenler Günü (24 Kasım) SERBEST ZAMAN

Detaylı

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR İnsan Okur Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 2 Süleyman Bulut İnsan Okur 4 Süleyman Bulut İnsan Okur Süleyman Bulut Ben küçükken, büyükler hep aynı soruyu sorardı: Büyüyünce ne olmak istiyorsun?

Detaylı

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ 2011-2012 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: 1 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

01-05 MAYIS OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR OKULA GETİRECEKLERİMİZ. PAZARTESİ Emek ve Dayanışma Günü dolayısı ile okulumuz 1 gün tatil edilmiştir.

01-05 MAYIS OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR OKULA GETİRECEKLERİMİZ. PAZARTESİ Emek ve Dayanışma Günü dolayısı ile okulumuz 1 gün tatil edilmiştir. MAYIS 2017 BÜLTENİ 01-05 MAYIS OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR OKULA GETİRECEKLERİMİZ PAZARTESİ Emek ve Dayanışma Günü dolayısı ile okulumuz 1 gün tatil edilmiştir. SALI Çiftçi çukurda oyunu oynuyoruz. Çamurlara

Detaylı

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) ÖZEL GÜNLER Aşağıdaki önemli günlerden

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın? 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ismin yerini tutan bir sözcük kullanılmıştır? A) Onu bir yerde görmüş gibiyim. B) Bahçede, arkadaşımla birlikte oyun oynadık. C) Güneş gören bitkiler, çabuk büyüyor.

Detaylı

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha. BULUŞMA Deniz kenarında bir lokantadayız. Görüşmeyeli uzun zaman oldu. İnternetten birkaç fotoğraf. Hepsi bu. Seni buraya çağırmakla iyi mi ettim? Galiba bundan hiçbir zaman emin olamayacağım. Karşımda

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ NEŞELİ MATEMATİK ÖYKÜLERİ 1 BİLGİÇ İLE SAYGIÇ Bilgiç kurbağa ile Saygıç fare iyi arkadaşlardı. Neredeyse her gün göl kenarında buluşup sohbet ederlerdi. Bazen de çevredeki nesneleri sayarlar, hesap yaparlardı.

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi

Detaylı

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır. Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır. / /20 YAZI ARKASINDA SİZİN FOTOĞRAFINIZ KULLANILMAKTADIR En Kıymetlim, Sonsuz AĢkım Gözlerinde sevdayı bulduğum, ellerinde

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba; Mercanlar Sınıfından Merhaba; 20 Mart Vızıltı Bu hafta konumuz ormanlar idi. Orman nedir? Ormanların önemi ve faydaları nelerdir? Ormanları koruma konusunda üzerimize düşen görevler nelerdir? gibi sorular

Detaylı

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1 by Mehmet- omeruslu06 1 3. Bayrağımızdaki hangi renk daha fazladır? 1. Sınıfımızdaki arkadaşlarımızın her siyah A. B. kırmızı birinin farklı güçlü yanları var. Mesela, Elif. Çizdiği resimleri Ahmet beyaz

Detaylı

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ 5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ HAZIRLIK SINIFI EKİM AYI ŞARKILARIMIZ OKULUMA BAŞLADIM BİR DÜNYA BIRAKIN SONBAHARIN SESLERİ SEVİMLİDİR HAYVANLAR HOŞ GELİŞLER OLA Her gün erken kalkarım Önce yüzümü

Detaylı

Sevda Üzerine Mektup

Sevda Üzerine Mektup 1 Ferda Çetin 21401765 Sevda Üzerine Mektup Sevgilim, Sana mektup yazmamı istiyorsun. Yazayım, tamam, ama hayal kırıklığına uğramazsın umarım. Ben senin gibi değilim. Şiirler yazamam, süslü sözler bilmem.

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55 Ramazan Manileri // Ahmet ağa uyursun uyursun Uykularda ne bulursun Kalk al abdest, kıl namaz Sabahleyin cenneti bulursun Akşamdan pilavı pişirdim Gene karnımı şişirdim Çok mani diyecektim ama Defteri

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK YENİ YIL Bizlere kutlu olsun. Sizlere kutlu olsun. Eski yıl sona erdi, Yepyeni bir yıl geldi. Bu yıl olsun mutlu bir yıl, Bu yıl

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU YENİ YIL Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Bizlere kutlu olsun Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Sizlere kutlu olsun Eski yıl sona erdi Bu yıl olsun

Detaylı

PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ SİNCAPLAR TEMASI DÜNYA SU GÜNÜ ORMAN HAFTASI YAŞLILAR HAFTASI DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ SİNCAPLAR TEMASI DÜNYA SU GÜNÜ ORMAN HAFTASI YAŞLILAR HAFTASI DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ PENGUEN GRUBU MART AYI BÜLTENİ SİNCAPLAR TEMASI DÜNYA SU GÜNÜ ORMAN HAFTASI YAŞLILAR HAFTASI DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ Sincapları tanıdık. Sincapları gözlemledik. Hayvan türlerini isimlendirdik. Hayvanların

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) 14 Şubat 2010 Pazar günü, Fotoğraf Sanatı Kurumu (FSK) organizasyonluğunda 26 kişilik bir grupla günübirliğine Ilgaz a gidiyoruz.

Detaylı

İLK OK UMA KİT APLARI

İLK OK UMA KİT APLARI İLK OKUMA KİTAPLARI Bu kitabın sahibi:... Altı yaşındaki Ugo bir sabah uyanmış ve bir de bakmış ki karnının üzerinde yeşil bir aslan oturuyor! Aslan şişman değilmiş ama pek ufak tefek de sayılmazmış.

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR ANNEM ANNEM Annem annem canım annem, Gönlüm senle kalbim senle Canım annem gülüm annem Dünyam sensin benim bir tanem.. Biliyorum elbet bir gün gelecek Bir başka bebekte bana annem diyecek Bende hep iyi

Detaylı

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) DİNLEME İSTEKLER (9) Metinleri dinleyelim

Detaylı

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri On5yirmi5.com En güzel 'Anneler Günü' şiirleri En güzel 'Anneler Günü' şiirlerini sizler için listeledik... Yayın Tarihi : 10 Mayıs 2013 Cuma (oluşturma : 1/17/2017) 12 Mayıs Anneler Günü... Sizin için

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan

Detaylı

PENGUENLER GRUBU MART AYI BÜLTENİ

PENGUENLER GRUBU MART AYI BÜLTENİ PENGUENLER GRUBU MART AYI BÜLTENİ HAYVANLAR TEMASI PENGUEN DÜNYA SU GÜNÜ ORMAN HAFTASI YAŞLILAR HAFTASI DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ Penguenleri tanıdık. Penguenleri gözlemledik. Penguen türlerini isimlendirdik.

Detaylı

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) Enerji Tasarrufu Haftası (Ocak ayının ikinci haftası) GÜNE BAŞLAMA ETKİNLİKLERİ Oyun

Detaylı

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu. İÇİNDEKİLER Yine Yeni Komşular 7 Korsanlar Ninjalara Karşı 11 Akari 21 Tükürme Yarışı 31 Mahallede Huzursuzluk 39 Korsanların Yasaları 49 Yemek Çubukları ve Terli Ayaklar 56 Korsan Atlet 68 Titanların

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

saltbodrum Camel Beach Residences

saltbodrum Camel Beach Residences saltbodrum Camel Beach Residences Yeni bir hayata açılan kapı saltbodrum saltbodrum Bodrum yarımadasına girdiğinizde, aracın camını aralayacaksınız. Önce bir Ege havası çarpacak yüzünüze, hafiften sarhoş

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI:

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI: HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI: 09.04.2010 1. Vücudumuzdaki şeker oranını aşağıdaki organlarımızdan hangisi ayarlar? A) Kalp B) Böbrek C) Karaciğer 2. Sağlıklı bir yaşam için en önemli seçenek

Detaylı

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK ETKİNLİK SÜRESİ: 30 DK. ETKİNLİK ZAMANI: TÜRKÇE DİL ETKİNLİĞİ

Detaylı

Bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak

Detaylı

CİN ALİ İLE BERBER FİL

CİN ALİ İLE BERBER FİL ....... CiN ALl'NIN HiKAYE KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin To'Ju ' 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU KASIM 2018 EĞİTİM BÜLTENİ 10 KASIM 10 kasım 10 kasım 10 kasım benim en büyük yasım Sen yüreğimde sen damarımda Sonsuzluğa akan kansın Yurdumu

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR RENKLER Ben bir küçük ressamım Pembe sarı boyarım Yeşil yeşil ormanlar Mavi mavi denizler Turuncudur portakal Gökte sarı güneş var Fırça kalem ve kağıt Olmazsa resim olmaz Reklerle oynamaktan Hiç bir çocuk

Detaylı