söyküler herkese merhaba,
|
|
- Esen Bayramoğlu
- 8 yıl önce
- İzleme sayısı:
Transkript
1 2012 antolojisi
2 1
3 herkese merhaba, söykü dergisi bildiğiniz gibi 2012 yılının başlarında (06 şubat 2012) uludağ sözlük üzerinde doğmuş, sonrasında diğer sözlüklerden de öykü kabul etmiş, lakin halen çoğunluğunu uludağ yazarlarının oluşturduğu tematik bir öykü dergisi. geride bıraktığımız doğum yılında söykü 15 sayıda, 72 farklı yazardan toplam 205 öykü yayınladı. gönül isterdi ki tüm bu öyküleri bir araya getirelim, lakin antoloji adı üstünde bir derleme, bir güldeste tanımladığından, dergiye katkıda bulunmuş her yazardan bir öykü seçerek oluşturmayı uygun bulduk önünüzde açık bulunan bu kitabı. okuduğunuzda farkedeceğiniz gibi pek çok farklı tarzda, farklı bakış açısında, farklı içerikte öykü toplanmış söykü çatısı altında, belki de ona güzelliğini kazandıran bu çeşitliliği. ilk sayımızda da belirttiğimiz gibi, söykü yazarlarının tek ortak noktası tüm sözlük yazarlarında olduğu gibi büyük harf kullanmamak. anlattıklarımızı 140 karaktere sığdırmamız konusunda telki edildiğimiz bu dönemde, dertlerini, tasalarını, hayallerini uzun uzun anlatan, paylaşan kişilerin olduğunu görmek umut verici. tabi onları okuyanları görmek daha da fazla... hepinize iyi okumalar. -experimental- websitesi: söykü ekibi: esesdopiyespiyes, experimental, hanna, mbaran, ruya avcisi, siyahgiyenadam emekliler: biradetbeyfendi, efervesantadem, ischam, sirkecidentrengider, pinkwaterdrop söyküler bu aşkın hırsızı sensin yağmurlara küsmek... 8 akliiselim usul... 9 akil tutulmasi bir kadın bir adam allahsiz kitapsiz cahil kadin deri döngüsü alpi der beyan-ı hüzün avea11 iftira yahut pastoral kakofoni bandini kel kafaya rastalı peruk bunlari kurgulayan biri mi var sevişmeye vakit var bwahahaha şeytan ve muşta cezax amerika dan urfa ya dede korkutma sal cocuklari yabancı değnek dendromys altüst kimlikler efemera ömür ölmekle biter efervesantadem fahişe gecenin çamur sıvası eksipozitif bir öykü bir söykü çengelli iğne entry ne be 2
4 sözde saftirik esesdopiyespiyes not defteri ve başlangıç euzerq katlime bir bahaneydi sevgin experimental boş sıra f628 derin derim feza pilotu kara yazgı forrest zamansız giden funkymonarch ateşi tanımak için yanmak lazım gece uykusu mutsuz mucit gicir bey kar soğuunda yanmak hanna ben bu yazıyı aynama yazdım imkansizligin kekremsi tadi melekle şeytanın avla avcının yeni gerçekliği inanna salome son teslimat ischam üç dişi köpek kadrolu cikarci yarım kalan bir aşk için veziri feda etmek kaideyi taciz eden istisna unutmak mutlu olmaktır kekeme geçmişin kemirgenliği kentuckyfriedchicken kuş dili kilciklitazefasulye asla bitmeyen kabus lessien fenni sünnetçi abdülrezzak efendi liberalisticcommunist kırık toprak kokusu little finger hayatımız fare kapanı loversgrief zıtların yansıması ma bella Sarhoşlar, yalnızlar ve duvarlar mbaran bir aynaya mektuplar moderndaycowboy vişneli pop kek seven fare mo ni fe çamurdan hayaller mogosog hastane kalabalığı nickingham gri şehrin yeşil aşkı one more for the road bir robotun son anları ve özgürlük oyledegildeboyle trambolinde zıplamak phoenixs ashes ezbere kadınlık pinkwaterdrop 3
5 sırf şişman diye kaleci yapılan küçük çocuk piyonlaevlenenvezir free as a bird pythagoreanist nuşin qapeach nosekeni ruya avcisi orta sahanın hayata bakan dilimi s time deli tahta saaat üçüncü sayfaların kayıp hikayeleri saipsiz mevsimlik ampül sallapati saat 5: seyyar motto bir yol öyküsü sinasizafer osman bey ve daktiloları sirkecidentrengider iftihar mektubu siyahgiyenadam ilk aşk son orta stopthemachine şah ve ölüm tanzamanitanyeri kırmızı bir yıldız turkuaz kaos ve mutluluk uygunsuzbiri oda ve çocuk van golu cannavaro fare ve çocuk xcapegoat şairin hayatı öyküye dahil yirmi besinci kisim 7 yaşındaki fare yuksekdozalkol 4
6 bu aşkın hırsızı sensin geçimini hırsızlık yaparak sağlayan biri olarak, oda benim için ekmek teknesidir. insan yerleşik hayata geçmeden önce ağaç kovuklarında, ormanlarda, dere kenarlarında yaşadı. üşüyünce ateş yani od yaktı. geceleyin uyurken, ısının dağılmaması için yattığı yerin üstünü kapattı. bunu yere diktiği birbirine değmeyen dört sopanın, üzerine çalı çırpı koyup altına girerek yaptı. sonra karı koca, geceleri çocuklarından rahat hareket etmek amacıyla, o sopaların arasını da çalı çırpıyla kapattı. yani gizlendi. böylece insan odayı icad etti. dünyadaki ilk oda bir incir ağacının yapraklarıdır. hz. adem(as) ve hz. havva, cennetten dünyaya indirildikten sonra bir süre yer yüzünde karşılaşmadılar. dünyaya ilk indirildiklerinde giysileri yoktu. dünyada ilk kez karşılaştıklarında, giysileri olmadığı için birbirlerinden utandılar. birbirlerinin vücudundaki, farklı yerleri kapamak için ağaçlardan yaprak istediler. yani gizlemek istediler. ama allah onları cezalandırdığından, ağaçlar onlara yaprak vermedi. biri hariç. insan kendinde olmayan herhangi birşeyi, başkasında görünce çeşitli duygulara kapılabilir. utanmak gibi. hoşlanmamak gibi. beğenmek gibi. kıskanmak gibi. veya istemek gibi. insan çoğu kez kendinde olmayan herhangi birşeyi, başkasında görünce onu elde etmek ister. bunun için hırsız olmayı bile göze alabilir. hırsızlar, kalitelerine göre piramit şeklindeki bir grafikte beşe ayrılır. beşinci sınıf hırsızlar sayıca en fazlalarıdır. en adi insanlardan oluşurlar. karakteristik özellikleri korkak olmalarıdır. korkaklıklarını adilikle kapatmaya çalışırlar. korkak oldukları için katil olamazlar. katil olamadıkları için büyük vurgunlar yapamazlar. kapkaççılık, araba hırsızlığı, bir de çok saf insanlara küçük çapta dolandırıcılık yaparlar. evlere ve bankalara girmezler. silah kullanmasını bilmezler. piramitte bunların bir üstünde, benim de yer aldığım dördüncü sınıf hırsızlar bulunur. sayıca beşinci sınıftakilerden azdırlar. bunlar aile mesleği olduğu için, büyüdükleri çevrenin etkisiyle hırsız olurlar. meslek için başka bir seçenekleri yoktur. başka bir meslekte yükselmelerine, geçmişleri ve çevreleri engel olur. bu yüzden aralarından benim gibi namuslusu da çıkar. çalışma alanları olarak evlere girerler. nitelikli dolandırıcılık yaparlar. silah olarak genellikle bıçak vb. işin büyüklüğüne göre de tabanca kullanırlar. ben robin hood u çok severim. hırsızlık yapmak için nerede halkın iliğini imiğini kurutan, haksız kazanç yapan, yetim hakkı yiyen, tefecilik yapan varsa onları seçerim. onların çaldıkları paraları alır sahibine veririm. fakirin kapısına erzak bırakır, zile basıp kimse çıkmadan kaçarım. bir nevi sosyal adaleti sağlarım. piramite dönersek dördüncü sınıf hırsızların üstünde de üçüncü sınıf hırsızlar bulunur. devletler tarafından yetiştirilirler. devletler, düşman devletlerden gerekli bilgileri, kimi zaman herhangi bir silahı veya icadı ele geçirmek için bunları kullanır. çok özel ve gizli olarak eğitilirler. yüksek ıq sahibidirler. çok sayıda dili ana dili gibi konuşurlar. bütün silahları ustalıkla kullanırlar. ele alanıbilen her nesne, onlar tarafından öldürücü bir silaha dönüşebilir. çalışma alanları, devletlerinin çıkarları adına her yer olabilir. bunlara ajan denir. piramitin, tepesinin bir altında ikinci sınıf hırsızlar bulunur. bunlar insanlardan oluşmaz. uzaya yerleştirilen uydular sinyal alıcılar kameralar dinleme cihazları senin benim gibilerin kullanamayacağı bilgisayarlar vb. teknolojik aletler bu sınıfa aittir. bunlar da devletler tarafından kullanılırlar. çalışma alanları, üçüncü sınıf hırsızlarla aynıdır. mekanik özellikleriyle silaha dönüşebilirler. bu yüzden de çoğu kez silahları bomba olur. piramitin tepesinde, birinci sınıf hırsızlar yer alır. bunlar hırsızların en zalimleri en 5
7 tehlikelileri en gözüpekleridir. birinci sınıf hırsızların hepsi kadındır. akılları yönetir, kalpleri fetheder, bedenleri ele geçirirler. herhangi bir eğitimden geçmezler. doğuştan bir yeteneğe sahiptirler. halk içinde gönül hırsızı diye adlandırılırlar. kendilerinden başka kimse için çalışmazlar. birinci sınıf hırsızların en iyi kullandıkları silah gözleridir. o gözlerin içine bir kere bakarsanız *** irem i görmek için boğaziçi üniversitesi ne gitmiştim. okul çıkışında onu yakaladım. - merhaba irem. nasılsın? - lütfen levent! başlamayalım yine! - teşekkür ederim irem. bende iyiyim. birlikte yürüyelim mi? ne dersin? - git başımdan levent! - niye? - denedik. olmuyor işte. olamaz da. - olacak! biliyorum sen de istiyorsun. - levent gelme! - geliceğim. - gelme! - geliceğim. - gelmesene geri zekalı! niye takip ediyorsun beni? - elimde değil irem. - salak! - seni seviyorum. - hastasın sen levent! - aşığım sana irem. - istemiyorum! anlasana! - umrumda değil. - başkasıyla birlikteyim ben geri zekalı! - yalan söylüyorsun. her anını takip ediyorum. yok öyle birşey. - hayvan! - teşekkür ederim. - ya levent! ne olur git! - irem kırk yıl geçse yine seni seveceğim. - başkasını sev. başkasıyla birlikte ol. - geceleri ismini sayıklarken, başka kim benimle birlikte olmak ister ki? - ağlatacak mısın beni, allah ın belası! - seninle cehenneme bile gelirim ben irem. - beter ol levent. hem cehennemde irem olmaz ki. - olsun. köpek gibi takip edeceğim seni. nereye gidersen git ben de arkandan geleceğim. irem le geçen yaz reina da tanışmıştık. sonra bir süre birlikte olduk. ilişkimiz ilerleyince beni ailesiyle tanıştırdı. babası ve benim, mesleki münasebetlerimizden dolayı ayrıldık. irem in babası polisti. hakkımda küçük bir araştırma yaparak, hırsız olduğumu öğrenmişti. irem de benim seviyordu. ama bizim aşkımıza, derdimize çare yoktu. olacaktı. biliyorumdum. irem ve ben birlikte olacaktık. anne babası da razı olacaktı. bunun için irem i, ne kadar çok sevdiğimi onlara göstermeliydim. *** normal bir hırsız, gireceği evin boş olduğundan emin olunca harekete geçer. mükemmel bir hırsızın ise harekete geçmesi için, evdekilerin uyuması yeterlidir. iremler in, zeytinburnu ndaki villa tipi evine, girmeden önce en uygun zamanı belirledim. evinin etrafında geceleri saatlerce dolaştım. keşif yaptım. irem ve ailesinin, eve giriş çıkış saatlerini, evdeki her odanın lambasının çalışma sürelerini belirledim. hafta sonu yorgunluğunun, yeni bir haftaya başlamanın sıkıntısıyla birleştiği, pazarı pazartesiye bağlayan gecenin, en uygun zaman olduğuna karar verdim. gece 00:00. sahne bana ait. sokakta kimse olmadığından emin oldum. rüzgarın şarkılarıyla irem in, hergün kullandığı kapıya sokuldum. yere sağlam şekilde bastım. 45 derecelik açı oluşturacak şekilde eğildim. irem in, saçından çaldığım tel tokayı cebimden çıkararak açtım. kilide soktum. bazen dakikalarca uğraştırırdı. ama bu sefer bir dakika dolmadan kapıyı açtım. iremler in evine girdim. sokaktan geçen devriyenin, kırmızı mavi ışıklarını yüzümde hissettim. ama beni farketmediler. kapıyı kapattım. kapının yanındaki dolabın üzerinde, irem in babasının araba anahtarları duruyordu. onlara dokunmadım. salondaki plazma dikkatimi çekti. dokunmadım. duvarda rahat 5000 papeli olan tabloyu gördüm. dokunmadım. irem in annesinin gümüş takımlarını farkettim. ellemedim bile. benim yapmak istediğim, bunları çalmaktan daha değerliydi. benim aradığım, istediğim başkaydı. 6
8 iremlerin salonunu dikkatlice gezdim. salonun köşesindeki vitrinde, irem in babasına ait bir köşe gördüm. cici babamın, polis okulunu birincilikle bitirdiğini gösteren belgeyi operasyonlardaki başarılarından dolayı aldığı plaketleri yılın polisi ödüllerini göğsüm kabararak inceledim. aynı vitrinde bir resim dikkatimi çekti. irem in, anne babasının ortasında galatasaray lisesi nden mezun olurken çekindiği resim. işte aradığım buydu. resmi çerçeveden çıkarttım. arkasına bir cümle yazdım. yazım görülecek şekilde, tekrar çerçeveye yerleştirdim. irem in mezuniyet resmini, cici babamın başarılarının yer aldığı vitirindeki yerine bıraktım. salondaki vitirinine yöneldim. irem in galatasaray lisesi nden mezun olurken, anne babasının ortasında çekindiği resmin arkasına yazdığım cümleyi okuyarak evden çıktım: ben irem i ikinizden de çok seviyorum. istediğimi yapmıştım. görev tamamdı. ama irem i görmeden gitmek olmazdı. irem in odasını biliyordum. kapısının önünde durdum. kapının kolunu, sağ elimle sıkıca kavradım. kapıyı kendime çekerken, sol elimin içiyle kapıya ters yönde, ileriye doğru baskı yaptım. kapıyı gövdemi sokabilecek kadar açtım. içeri girdim. kapıyı kapattım. irem le aramda üç metre vardı. yedi adım atarak yanına gittim. irem sarışınlılığıyla, melekliğiyle, sadeliğiyle sağ omzunun üzerinde uyuyordu. sevinçten kendimi kaybedecektim. dizlerimin üzerine çöktüm. zamanı tutmak istiyordum. hiç bitmesin diyordum. bir ara duvardaki saatin yelkovan ve akrebine, onları durdurmak için kaşlarımı çattım. olmadı. yine de tam bir saat otuz dört dakika, irem i uyurken seyrettim. gitme zamanı gelmişti. çöktüğüm yerden doğruldum. yine olduğum yerde dikilerek, dakikalarca irem i seyrettim. tam arkamı dönücekken irem sağ omzunda yatma şeklini, sırt üstü olarak değiştirdi. o sırada altın sarısı saçlarından, onlarca tel yastığında kaldı. bir. iki. ve üç tanesini özenle seçerek avcumda sakladım. irem in evinden çıkarken, yanıma sadece onları aldım. irem in, evine girerken kullandığım tel tokasını, üzerinde resmimin olduğu sehpaya bıraktım. irem in odasından çıktım. ayrılığın burukluğu, istediğimi yapabilmenin keyfine karışmıştı. evden çıkmadan önce zafer kazanmış komutan edasıyla, cici babamın 7
9 yağmurlara küsmek akliiselim dört yıldır birlikte olduğum bembeyaz ten, ince bir burun ve açık kahverengi gözlere sahip kız arkadaşım kırgın bir ifade ile yüzüme bakıp canın sıkkın yine diye imalı bir cümle kurdu. aslında benim yanımdayken surat asmana güceniyorum demek istediğini sezinledim. elimi kaçamak bir bakış atacakmışım gibi sağ gözümün üzerine getirip gözlerimi cafenin yağmur damlaları çarpan camına çevirdim. bilirsin dedim yağmurlu günlerde hüzünlü olurum, bilirim dedi. hüzünlü olduğumu bilmesine karşın sebebini bilmezdi, sormamasını rica etmiştim sanki bir an onun yanımda olduğunu unutmuşum da hatırlatmak istiyormuş gibi elimi tuttu. kocaman kahverengi gözleri elimin çekilmesi ile açığa çıkan alnımdaki ize takıldı. muhabbet açmak için tatlım şu alnında ki yara nasıl oldu, anlatsana hadi dedi. boşver, canın sıkılır diye red ettim. neden bilmemem gereken bir şey mi var dedi paranoyak bir insan misali. hayır dedim. o zaman anlat hadi tatlım, hakkında bilmediğim çok az şeyden birisi malum diye sürdürdü kelamını lütfeeenn diye de eklemeyi ihmal etmedi gülümseyen gözlerinin ardına gizlediği merakla. hiç bir zaman lütfenlerini geri çeviremezdim, biliyordu. artık sebebini öğrenmesinin vakti gelmişti peki dedim anlatacağım ama iyi dinle çünkü bir daha anlatmam, tamam dedi, dinlemeye koyuldu; -annemin yıllar önce vefat etmesine karşın hala çok küçüktüm, biliyorsun çocukluğumuzda ruhsar diye bir dizi vardı hatırlarsın hani vefat etmiş bir kadın yağmur yağdığı zamanlar eşinin yanına gelir onunla konuşurdu. eşi dışında kimse kadını görmediği için adam sanki telefonu çalmış gibi yapar eşiyle muhabbet ederdi. hatırlıyorsun değil mi? -evet hatırlıyorum da yara ile bağlantısını kuramadım? -ayrıntılı anlatacağım şuana kadar neden anlatmadığımı anla diye. -peki. -o zamanlar babam ne zaman telefonda konuşsa annemle konuşuyor zannederdim, çocukluk işte. bir kere belki benle de konuşur umuduyla telefon alın bana diye bir hafta boyunca ağlayınca babam oğlum annen ruhsar gibi gelmez buraya, bizle konuşamaz dedi çünkü o artık kuş oldu -genelde melek oldu denir ama -babam pek inançlı birisi değildi belki o yüzden kuş demiştir. belki de melek derse algımda annemi ruhsarla bir tutmaya devam edeceğimi düşündüğü için bilemiyorum çok sevinmiştim o gün zira bir kaç ay önce babama toplu halde uçan kuşları sorduğumda havalar soğuduğu için gidiyorlar demişti ısınınca geri dönerler belki annem de böyledir haa, sevmezmiş soğugu anneannem demişti o zamanlar annemi göç eden bir kuş sanmıştım, ölüm kavramı yoktu literatürümde - 3,4 yıl boyunca kimse bahsetmedi annemden ben de annemi kuş olarak benimsemeye devam ettim, onlardan şefkat bekledim mahallede orhan diye bir çocuk vardı, oyunlarda yenilince kuralları değiştiren, kısa boylu, piç bir veletti. bir gün bizim sokağın önünde orhanı gördüm elinde sapan vardı. orhan nereye gidiyorsun dedim sapan aldım, kuş vurmaya dedi. olmaz vurma kuşları dedim sanane lan süt bebesi dedi gözüm döndü, biliyordum orhan rica ile yola gelmezdi. elinden sapanı almak için üzerine koştum kavga etmeye başladık. tartakladım orhanı lakin biraz dayak yedikten sonra elimden sıyrılıp koşmaya başladı tabi ben de takip etmeye. koşarken elini cebine soktu ve bir anda bana dönen sapanı görmemle alnımda ki ağrıyı hissetmem bir oldu, orhan beni alnımdan vurmuştu işte bu iz annem olduğunu sandığım kuşların vurulmamasıiçin verdiğim savaşın yadigarıdır. -hastaneden çıktıktan kısa bir süre sonra anneannem annemin öldüğünden, kuş 8
10 olmadığından bahsetti bana, mezarına götürdü, dua ettim yağmurlu bir günde ölüp bir başka yağmurlu günde su dolu mezara gömülmüş bu yüzden de kendimi yağmurlu günlerde hüzünlü hissederim. kız arkadaşıma baktığımda gözleri doluydu, hala alnımdaki ize bakıyordu, belli ki benle gurur duyuyordu. ortam sessizleşince radyo ya gitti kulağım. geçen günlerde ölen ayna grubu elemanlarından cemil özeren anısına gelsin bu şarkı dedi dj akabinde grubun bir şarkı çalmaya başladı; gittiğin yağmurla gel küskünüm yağmurlara gittiğin yağmurla gel usul akil tutulmasi isıtıcıyı biraz daha açamaz mıyız? diye sordu. şaşkın halde nerede olduğumu anlamaya, ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. hemen cevap verebilmek için panikleyip anlaşılmaz bir şeyler geveledim sanırım. uyuyakaldığımı belli etmemeliydim. ne dedin, anlamadım dedi. sesi iyice zayıf geliyordu. önce son kalan çikolata parçalarını da yememiz gerektiğini, sonra beni kaçak uykumdan uyandıran sorusunu hatırladım. motoru saatte on dakikadan fazla çalıştıramayız, egzozdan zehirlenmek daha büyük bir tehlike çok üşüyorum dedi. buğusu donmuş camdan dışarıya bakmaya çalıştı, aklından ne geçtiğini tahmin ediyordum, ama konuşmadım. bazen yanlış olanı yalnız dillendirmenin bile cesaret verebileceğini biliyordum. donarak öleceğiz. ya motoru açalım, ya yardım arayalım sinirlenmeye başlamıştı. hipotermi ilk belirtilerini gösteriyordu. ölçülü davranmak için elimden gelen çabayı göstermeme rağmen benim de sinirlerim biraz biraz bozmuştu. daha ne kadar sızlanmalarına katlanabileceğimi geçirdim aklımdan. ne dediğimi biliyorum ömer, araçtan ayrılırsak hayattta kalma şansımız hepten sıfırlanacak. temel kış kampı eğitimlerimden cümleler gözümün önünden akmaya başladı: mahsur kalma deneyimlerinde,önündeki rotanın koşullarını bilmeden yardım aramaya koyulanların büyük çoğunluğu hayati tehlike atlatmıştır. bulunduğunuz aracı veya mekanı plan ve tedarik olmaksızın terk etmek çok büyük olasılıkla kritik süreden önce olay yerine ulaşacak olan arama kurtarma ekiplerinden değerli olan enerjinizi harcayarak uzaklaşmanız anlamına gelir. üstelik bu gibi durumlarda insandan hacmen kat be kat büyük olan araç, çadır, kulübe gibi nesnelerin 9
11 kapısız, penceresiz çelik duvarlı dar bir odadan, ya da büyük bir tabutun içinden, kan içinde kalmış, törpülenmiş parmaklarımla kazıyarak kurtulmaya çalıştığım bir rüyadan, uyandım. arabanın motoru da, ısıtıcı fan da çalışıyordu, yolcu tarafındaki kapı açıktı, ömer gitmişti. salak herif, aklı yarım çalışırken bile bir kadının lafını dinlemeyi gururuna yedirememişti. panikle kontağı kapatıp arabadan fırladım. arabanın üzerine tırmanmaya çalışırken iki kez yere düştüm. soğuk metal, eldivenin altından bile ısırıyordu. arabanın tepesinde ayakta dört yöne bakındım, sanki yaralı gibi, yalpalayarak yürüyen ömer i gördüm. dolunay ın altında parıl parıl parlayan kar kaplı arazide bata çıka, dengesizce yürümeye çalışması ölüm buz gibi eserken bile komik görünüyordu. avazım çıktığı kadar bağırdım, dönmedi. eğer beni duymazdan gelmiyorsa, bu soğuğun geri dönülemez hasarının yakın olduğunun, zihinsel aktivitelerinin iyice sekteye uğradığının alametiydi. son çikolata parçasını cebimden çıkartıp ağzıma attım, bere gibi katlayıp kafama taktığım kar maskesini suratıma indirdim. buz tutmuş yere atlayıp, alev alev acıyan tabanlarımın acısına aldırmadan tüm gücümle koşmaya başladım. kar işte o anda, hiç uyarmadan, acımadan bastırdı. gözkapaklarıma düşen ilk taneleri fark edemeyecek kadar paniklemiştim. sonra, belki saniyeler içinde, topak topak karşıma yığılan kalın taneler bu rüzgarsız havada sanki yere inmeden, sürekli, birbirleri üzerine havada birikiyordu. gözümün önündeki ıssız, ormansız, hiç oğlu hiç manzarada, kardan önce nereye bakmasını bilenin tüm açıklığıyla seçeceği silüet, alay eden bir sakinlikle inen, gittikçe kalınlaşan tül perdenin ardında usul usul seçilmez oluyordu. ömer in o yarım akıllı haliyle bu kadar hızlı hareket etmesine şaşırarak, artık neredeyse belime kadar gelen kara batıp çıkarken, bana bir an kadar gelen bir süre için, kara batan ayaklarıma bakıverdim. kafamı kaldırdığımda ömer yoktu. hiç bir şey yoktu. gözümün önündeki sadece, beyaz zemin üzerindeki, nasıl seçebildiğimi anlamadığım beyaz tanelerdi. ne ara geçiverdiğini anlamadığım bir arada, sanki daha da yavaş, daha da süzülerek ve yine bol bol yağan kar tüm görüşümü kapatmıştı. boğazıma batan havaya aldırmadan, tekrar tekrar bağırdım, yumuşacık kar sanki bütün sesi emdi, geriye öyle bir sessizlik bıraktı ki, ben bile bağırdığımdan emin olamadım. yön duygum o kadar alt üsttü ki neredeyse çığ altında kalmış insanlar gibi, neresinin yukarı, neresinin aşağı olduğunu karıştıracaktım. yerin üzerinde, ipek gibi bir çığın altında kalmıştım. kalın eldivenlerime cebelleşip pusulamı çıkardım. kar ayı gizlemeden önce aya doğru, doğuya gidiyordu. benden çok daha afallamış olmalıydı, belki durmuştu, yetişebilirdim. ömer gerektiği gibi yürümüş olsa karda açtığı izden çok daha hızlı ilerleyebilirdim, ancak belli ki daha ilk adımlarından sonra yer-yön duygusunu kaybetmiş, zigzaglar çizmişti. hem ayaklarımızı hem kollarımızı kullanarak ilerlerken ikimizin de yaptığı yürümekten çok sığ karın içinde yüzmekti. ömer in soğuğa bu kadar kolay yenilmesi aklıma takılıyordu. karşılaşacağımız koşulları tahmin ettiğimizden gayet hazırlıklı gelmiştik. giysilerimiz iklime uygundu. üstelik kar yağdığından beri havanın o en kötü soğuğu kırılmıştı. eski asker, amatör maratoncu ve dağcı haliyle benden çok daha dayanıklı olan ömer in kendini kaybedecek kadar hipotermi yaşaması garibime gidiyordu. nedeni giysilerindeki bir yırtık olabilirdi. havanın rüzgarsız olmasından cesaret alıp avazım çıktığı kadar bağırmaya devam ettim. aklımı olduğum yere, yaptığım işe vermek istiyordum. bir kez daha hayallere dalarsam şu imkansız görünen hale rağmen, ayakta, hatta yürürken uyuya kalmaktan korkuyordum. şu usul beyaz yüzünden mesafe kavramını tamamen yitirmişken gözlerimi kapatmama gerek yoktu. aklıma banu geldi, kar kış demeden, en soğuk havada bile koşardı: ben göğüs cerrahıyım esra, güven bana. sağlıklı bir ciğer hava ne kadar soğuk olursa olsun, soluduğu havadan hastalanmaz. eksi yirmilerde, otuzlarda bile nefes nefese kalana kadar koşabilir, şarkı söyleyebilir, bağırabilirsin. sen vücudunu korumaya gayret et yeter ayağım taklıp beni boylu boyunca içine gömüldüğün kara yuvarlamasaydı, belli ki yine 10
12 dalıp gidecektim. karla cebelleşerek, zor da olsa ayağa kalkıp sağıma soluma baktım. yeşil montu üzerinde biriken beyaz örtüye rağmen kendini gösteriyordu, ömer sırtüstü uzanmış, boylu boyunca yatıyordu. daha fazla ilerleyemeyeceğini fark ettiğinde olduğu yere oturuvermiş olmalıydı. panikle sarılıp yüzüne baktım. kafasını dik tutamıyor, ufacık olmuş gözlerini kırpmadan bana bakmaya çalışıyordu. titreyecek kadar bile enerjisi kalmamıştı. nasıl bu kadar çabuk tükenmişti? şoka girme tehlikesi olan bir insanın bilincini açık tutmaya özen gösterin acil durum ısıtıcılarından ikisini cebinden çıkartıp koltuk altına koydum göz kontağını kaybetmemeye çalışarak adını söyledim, kim olduğumu hatırlayıp hatırlamadığını sordum. konuşmaya çalıştı, sesi duyulmuyordu. kulağımı ağzına doğru iyice yaklaştırıp dinledim. altın dediğini duyabildim. o sırada farkında değildim ama sanırım kar, o sözle kesildi. ölüme bu kadar yakınken bile altını, örneğin benim yerine, bizi ölüme bu kadar yaklaştıran altını düşünmesini yadırgamadım. altın yerinde ömer, arabada. haydi geri dönelim, yarın kurtarma ekipleri gelmeden biryerlere gömeriz. sonra alırız ha? ifadesiz, soğuktan tüm mimiklerini kaybetmiş yüzünde bir anlığına, ufak bir gülümseme belirir gibi oldu. yüzünü tekrar yaklaştırıp dediklerini duymaya çalıştım: altın, sırtımda. o soğukta, donup kaldım. dediklerine inanmak istemeden sırtımı yokladım, dokunduğuma inanmak istemeden, ömer in üşüyüp üşümeyeceğine aldırmadan paltosunu açtım. sırtındaki çuvaldan bozma çantaya tıkıştırılmış üç altın külçe buz gibi sırıtıyordu. benim arabada uyumamı fırsat bilip aceleyle bagajdaki çantayı yüklenivermişti. aslında bu soğukta bir çuval metalin ne kadar üşüteceğini, o yükle belirsiz bir yönde yürümenin intihar olduğunu biliyor olmalıydı. altın da olsa otuz beş kilo yük taşıyordu. kusura bakma dedi, sen de bir fırsatta aynısını yapmayacak mıydın?. o soğukta, beni saracak kar bile yokken, kendimi hiç hissetmediğim kadar yalnız hissettim. onca fırsatım vardı yapmadım diyebildim, duydu mu, anladı mı bilmiyorum. bana hiç güvenmemişti. inceden esmeye başlayan sabah rüzgarıyla beraber şafak atmaya koyuldu, herşey şimdi daha karanlıktı. ufak bir ıslık duyar gibi oldum. havayı sakince bölen, sanki insana yakışmayacak kadar doğal, araziyi okşayan bir ses. kurtarma ekiplerinin sireni, borusu olabilirdi. ucunda umut olunca her ses ninni gibi geliyormuş meğer. isıtıcıların ve pişmanlığın etkisiyle sesi biraz daha gür çıkan ömer sanırım son kuvvetini kullanıp kolumu sıktı, gözlerindeki korkuyu okuduğumda şaşırdım. korkma ömer, gelseler bile sonra bir şekilde yırtarız. şu halimizden iyidir. kolumu daha da sert sıktı. dudaklarını ısırarak kurtlar dedi. boz kurt köpekgiller familyasının en yaygın ve en iri türüdür. yoğun avlanma ve sistematik zehirleme sonucunda avrupa kıtasından tamamen silinen bu güzel hayvan hala varlığını sürdürebildiği kuzey asya ya çıkış kapısı olan ülkemizde de belirgin nüfusa sahiptir. sesleri hemen kesildi. yerimizi kokumuzdan belirlemiş olmalıydılar. bozkurtlar yalnız ya da çift olarak avlanırlar, ancak yiyeceğin yetersiz olduğu kış şartlarında büyük sürüler oluşturarak kendilerinden kat kat büyük avların peşine takılabilirler. avlanma stratejileri beş basamaktan oluşur. genellikle koku ile avlarının yerini belirledikten sonra, saldırı mesafesine gelinceye kadar büyük bir sessizlik ve alçak yürüyüşle avlarına yaklaşırlar, av kurdun varlığını fark ettiğinde kaçma şansını tamamen yitirmiştir. ne yapmam gerektiği konusunda en ufak bir fikrim yoktu, arabaya yetişip yetişemeyeceğimi kestiremiyordum. kurtlar sofrasında av olmak, kamp eğitimlerinde sıcak çikolatayı yudumlarken duvara yansıtılan resimlere bakmaya benzemiyordu. cinayet delilinden kurtulmak için göle attığımız tabancalardan birinin yanımda olmasını ne kadar isterdim. bir kurdu vursam diğerleri onu yerken uzaklaşabilirdik. çaresizce ömer e baktım. salak herif. hayatının en aptalca planını yapıp bizi ne hale düşürmüştü. salak herif. sahi ömer o kadar da aptal değildi ki. aptalca plan yapmazdı, bir şansı olduğuna, az 11
13 da olsa bir şansı olduğuna inanmış olmalıydı kan beynime sıçradı, ömer i omuzlarından sarsmaya, tokatlamaya, boğazımı yırtacasına bağırmaya başladım. nereye gidecektin lan, ben arabada ölürken nereye gidecektin. ne yaptığımı fark ettiğimde ömer in bütün suratı kanla kaplamıştı, tokatlarım yumruğa dönüşmüş olmalı. elini zar zor kaldırarak sol cebini gösterdi, hırsla içindekini çıkardım. islanmaya dayanıklı not defterine çizilmiş bir kroki. arabanın bozulduğu karayolundan dikine doğuya doğru bikaç yüz metre sonra konulmuş bir işaretin altında sığınak yazıyordu. gözlerimden boşalan yaşlar daha yüzümde donarken hikayeyi anladım. ömer herşeyi planlamıştı. ne arabanın bozulması, ne gittiği yön tesadüfi değildi. uyuyor görünüp, konuşmayı kesip ayık kalmamı zorlaştıracak, ben uyuya kaldığımda altınlarla beraber muhtemelen bir avcı klubesi olan, sığınak dediği yere kaçacaktı. yalnızca kadın mı erkek mi olduğunu bile bilmedikleri, ama plakasını bildikleri bir arabayı sürdüğünden emin oldukları bir şahısı arayan güvenlik güçleri birkaç gün sonra cesedimi bulduklarında ellerindeki tek ipucunu da yitirmiş olacaklar, dosya kapanacaktı. yalnız, son bir kuvvet toplamak için ben uyurken açtığı araba ısıtıcısını kapatmayı unutmuş, benim daha erken uyanacağımı ve aniden bastıran karın hızını keseceğini hesaba katmamıştı. zaten sınırlarını zorladığı bu macera bir iki aksilikle sekteye uğrayıvermişti. kar yığınının ardından çıkan altı kurdu fark ettiğimde ayağa kalktım. av, kurtların varlığını fark ettiğinde kaçmayıp yerinde kalabilir. bu durumda kurtlar çevresini sararak onu kaçması için tehdit etmeye çalışırlar. avın kurt için en kritik aşaması hedefin kaçmaya başladığı bölümdür. av, sürü liderinden hızlı koşarsa kurtlar zaten az olan enerjilerini boşa harcamış olurlar. bu yüzyılda ülkemizde, insana yönelik kayda geçmiş kurt sürüsü saldırısı olmamıştır, bu durum sayıları gittikçe azalmış ve insandan korkmayı öğrenmiş kurt nüfusu söz konusu olduğunda olasılık dışıdır ancak sözkonusu senaryo geçekleşecek olursa, bir insanın kış şartlarında kurtlardan koşarak kaçmayı başarması haliyle mümkün değildir. çevremi sarmaya çalışırlarken dizimin altında bağlı duran,kılıfının içi buzlanmasın diye kadife kaplı, plastik kaplı bıçağımı çektim, bir an için duraksadılar. ömer in yanına eğildim, alnına bir veda öpücüğü koyup boğazını boylu boyunca kesmeye çalıştım. beklediğim kadar kolay değildi. bıçağı ilk seferde fazla derine batırmışım, ileri geri hareket ettiremiyordum. dehşet içinde debelenmeye çalışan, hırıltılı sesler çıkardan boğazından bıçağı çekip, bu sefer daha yüzeyden, gırtlağı ve damarları alacak kadar batırarak zorladım. fışkıran kan karın üzerine düşer düşmez kıpkırmızı dondu. kenardaki çuvalı alıp önce temkinle geri geri, sonra, gittikçe normalleşen adımlarla, yine kara bata çıka yürümeye başladım. kar tekrar yağmaya başladı, bu iyiye alametti. yolda terk edilmiş bir araç bulduklarında arama ekipleri uzaktan da fark edilen, kurtların çoğunu yediği tanınmaz halde olan cesedi keşfedecek, ilerisini araştırmayacaklardı. kar izlerimi kapatacak, bana dair hiçbir ipucu kalmayacaktı. köylüler daha sonra geniş çaplı kurt avları ve zehirleme kampanyası da başlatabilirdi, sanki aykırı davranan bu hayvanlarmış gibi. sığınak dediği yerde en azından bir süre saklanacak, sonraki adım her neyse ona yetecek kadar malzeme bulacağımı tahmin ediyordum. ömer eksik plan yapmazdı. kurtlar, hedefleri sayıca fazlaysa, zayıf olanı sürüden ayıracak şekilde avlarını kovalar, her şart altında en zayıf bireye saldırırlar. özellikle sürünün yaşlı, yaralı ve sakat bireyleri kurtların önünde ilk düşecek, dolayısıyla diğerlerini av olmaktan kurtaracak olanlardır. vitamin ihtiyacını yalnız otobur avlardan karşılayamayan kurtlar zaman zaman dağ böğürtleni gibi doğal meyveleri de yerler. böcek ve taze leşler de besin kaynakları arasındadır 12
14 bir kadın bir adam allahsiz kitapsiz cahil kadin sarı mavi günler bitmiş, ısıran bir soğuk şehri kasıp kavurmaya çoktan başlamıştı. evine kapanan şehir çay kokmaya, sokaklarda telaş yerini griye bırakmaya meyletmişti. şehirde dolup taşan tek yer olan alışveriş merkezleri yeni pazar yerleri gibi dolup taşıyordu lâkin. çığırtkanları olmayan, çamursuz, sıcak ama ruhsuz. ruhunu arayanlar vardı elbet, hep oldular ama satanlar da oradaydı. aslında, herkes oradaydı öyle ya da böyle. kadın uzun yıllardır işten çıkıp en yakın alışveriş merkezinin yüzme havuzuna gider ve 1 saat kadar yüzdükten sonra evine dönerdi. spor değildi derdi, hem de hiç. su, temizliyordu ruhunu. her gün yıkar, çitiler, paklar, yumuşatır, kurutur ve asardı ruhunu ve her iş çıkışı yeniden kirlenmiş bulurdu kendini. dinleniyor, dinginleşiyor, uzaklaşıyordu yüzerken. gerçi uzaklaşırken vardığı yerde pek bir şey yoktu ama olduğu yerde kalmaya yeğlerdi. olduğu yer, bir çukurdu. karanlık ve küf kokuyor sanki burası derdi hep, gündüz düşlerine dalmadan. gündüz düşleri ayrı konu serap ın, kimse bilmezdi ne düşlediğini. bu mevsimde havuzda kimseler olmuyordu. bu serap ın hoşuna giderdi gitmesine ama yalnızlığın bu kadar kıvamlısını sindirmek kimi zaman çok zor olabiliyordu. ara sıra denk geldiği açık kumral tenli, 30 yaşlarındaki hoş bir adam dışında neredeyse her gün bomboş olan havuzdan nasıl para kazanıldığını dahi düşünmeye başlamış, yaz zamanı dolup taştığını düşünerek nihai kanaatine varmış ve bu meseleyi kapatmıştı çoktan. başlarda bu adamın varlığına alışmak kolay olmasa da zaman içinde adamın dahi yokluğundan rahatsız olmaya başlamıştı. serap adam ile olan ilişkisini içinde bir konuşma geçmeyen sessiz bir yoldaşlık diye tanımlıyor ama bunu düşünür düşünmez de efkârlı bir gülüşle alay ediyordu kendiyle. o akşama kadar kadın havuzdan çıktığında aracını park ettiği yerde bulamadı. salon güvenliğine sorduğunda ise park ihlali nedeniyle aracının çekildiğini öğrendi. usul usul atıştıran kar altında, nemli saçlarıyla taksi beklerken bir araç durdu ve kadının tarafındaki cam açıldı; - sizi gideceğiniz yere kadar bırakabilirim dedi araçtaki adam. serap endişelenmişti ilk anda. hava karanlık, yağmurlu ve bir alışveriş merkezinin önünde tek başına bekleyen bir kadına duran araba her zaman tekin olmayabilirdi. bazen sadece böyle düşünmeye teşvik edildiğini düşündüğü için bile buralardan kaçmak istiyordu. böyle miydi ya batıda, hiç de değil. ama bizde böyle diye öfkelenmeye başlamıştı ki direksiyonu tutan elleri gördü ve sesin sahibinin havuz arkadaşı olduğunu anladı. sonraları düşünecek neden ellerine baktım, gözleri dururken, bir fazla olurdu diye. ama o elleri kilometrelerce öteden bile görse yine de tanırdı. adamı ilk gördüğünde de ellerine uzun uzun kaçamak bakışlar atmıştı. uzun ince parmaklar ve düzgün kemik yapısının üzerine satenden kremsi renkte bir gecelikti derisi. hep de bir gecelik bir şey gibiydi. öfkesi dindi ve gülümseyerek aracın kapısını açtı, adamın yanındaki koltuğa oturdu. araba sıcaktı, belli ki oyalanmıştı adam, kendisini mi beklemişti? yok canım diye düşündü içinden, ah şu kadınlık ne zordu, ummaktı yarısı hayatının. üşümüştü serap ve arabanın ısısı yüzünü ala çalmıştı ve bir titreme almıştı tüm bedenini. teşekkürler dedi serap, aracım çekilmiş, ben. cümlesini tamamlayamadan sözü kesildi ve açlıktan ölüyorum, bir şeyler yiyelim mi? diye sordu adam. kadın beklemediği teklif karşısında yalnızca olur. diyebildi kısa süreli ve kulakları sağır eden sessizlikte bir seyahatten sonra aracın motoru sustu ve adam inerek kadının kapısını açtı. kadın araçtan indi ve birlikte önlerinde duran şirin köfteciye doğru yürüdüler. neredeyse izbe sayılabilecek bu mekân kadını yıllar önce yaşadığı taşra kentindeki o küçük lokanta ile olan anılarına götürdü bir anlığına. yüzünde belli belirsiz oluşan tebessümü fark eden adam mehmet ben. dedi. serap diye fısıldadı kadın titrerken. cam kenarındaki iki kişilik küçük masaya oturduklarında burada böyle bir yer olduğunu bile bilmiyordum diye aklından geçirdi. elli yaşlarındaki garson geldiğinde serap özel bir 13
15 ilgi ile selamladı adamı, çocuk oldu köfteci amcanın karşısında o an. adam ikisi için de siparişleri verirken kadına sormadı, gerçi soracak bir şey de yoktu, köfteci burası, köfte yenir. yemekleri gelene kadar temel bilgiler faslını geçtiler. yaşları, işleri, yüzeysel hobileri garson, yine kadının çocukluğundan hatırladığı alüminyum kaplama bir tabak içinde nar gibi kızarmış köfteleri getirdiğinde mekâna girmeden önceki hoş anılar serap ın zihninde yeniden canlandı. köftenin tadına baktığında ise damağında yayılan lezzetin çocukluğundaki ile aynı olduğunu fark etti. adama neredeyse binlerce kez teşekkür edecekti bu hoş anıları hatırlamaya sebep olduğu için. yemek boyunca durmadan konuştular. birbirlerini keşfeden iki yabancının masasından zamanla doğru orantılı kahkahalar yükselmeye başladı. yemekleri bitip, kahvelerini içerken ikisinin de gözleri ışıl ışıl parlıyordu. eve dönüş de bundan farklı olmadı. buzun üzerinde naylon bir poşetle kayıyordu sohbet, pürüzsüz, sürekli, keyifli ama kayganlık endişesi ile kontrollü. serap ın evine vardıklarında gece yarısına da varmışlardı. kadın oturduğu apartmanın kapısından girerken döndü ve adama el salladı. asansörü kullanmadı. 4. kata kadar mutluluktan sekerek çıktı. evine girdi, soyundu ve pijamalarını giymeden yatağına uzandı. mütemadiyen yaptığı şeyi yaptı, ellerini başının altına koyarak gözlerini tavana dikti. odanın tavanında en az kalp atışı kadar hızlı geçen bir film çevirdi, içinde mehmet in de olduğu ertesi gün akrep ile yelkovan küstü ve zaman durmuşçasına yavaş geçti saatler nihayet iş çıkış saati geldiğinde çantasına gözü ilişti. serap daima mayo ile yüzerdi, ancak o gün akıl almaz bir heyecan ile boyundan bağlamalı, ipli, siyah bikinisini koymuştu çantasına. evden çıkmadan önce de banyo aynasında çıplak vücudunu kontrol etmeyi ihmal etmemişti. otoparktan kurtardığı aracını hızla havuza doğru sürdü. bikinisini giydi, uzun kıvırcık saçlarını gevşek bir topuz yaptı, havlusunu aldı ve parmak uçlarına basarak havuza doğru yürüdü. kapıyı açtığında kulaklarından ayaklarına doğru hızla bir acı yayıldı. mehmet orada yoktu. kirpik uçları nemlendi, omuzları çöktü ve kenarda duran şezlonglardan birine bıraktı kendini. mehmet i düşünerek onlarca dakika geçmiş olmalı ve geçen onca dakikada kadın hep aynı şeyi düşündü; bu hissettiğim şey de ne böyle? geçen zamandan sonra omuzları daha da çökmüş, umudunu yitirmiş ve üstüne üstlük ruhu da temizlenememişti. evine gidecek gücü zar zor toparlayabileceğini hissediyor, elinden gelse burada yatıp uyuyacak kadar vazgeçiyordu her şeyden. birden çıplak omzuna bir el dokundu. bu elin dokusunu tanıyordu. sevinçle, kurşun hızında kalktı ve dönerek adama sıkıca sarıldı. adam, serap ın bu tepkisi karşısında şaşırmış olsa gerek bir an hareketsiz kaldı ancak nezaketten ya da hep umduğu fırsatını kolladığı bu anın heyecanından olsa gerek o da serap a sarılmaktan kendini alıkoyamadı. adamın kalbinin üzerindeki kadının sağ göğsü kalp atışlarının hızlandığını bildirdi. bu daha da cesur yaptı serap ı gelmeyeceksin diye çok korktum! diye geveledi adamın omzuna dayadığı dudaklarını hafifçe kaldırarak. daha sonra dudaklarını mehmet in boynuna doğru götürdü. koklayarak öpmeye başladı mehmet i kulak memesine kadar usul usul ve derin iç çekişlerle. vücut ısısının arttığını hissetti. içinden binlerce kez dur! diye bağırdı ama engel olamadı kendine, içgüdülerine. kalbine karşı, beyninin verdiği savaşı yine beyni kaybetti. dudaklarını adamın yüzünden çekip, elini tuttu. adam şaşkın olduğu kadar heyecanlıydı. serap havuzun kenarına doğru yürüdü, yavaşça oturdu, elinden çekerek adamı da yanına oturttu. suyun içindeki ayaklarını, adamın ayaklarına sürtmeye başladı. ikisi de havuza bakıyordu ama dünya kırmızıydı. mehmet yüzünü döndü, serap ın saçlarını parmaklarının arasında gezdirdi, boynundan hafifçe kendine doğru çekti ve dünyanın merkezi ile buluşturdu serap ı, bir kor akıttı ağzına. öp, okşa, kalça, kasık, ateş, yanardağ, lav, su. giyinemediler uzunca süre, çıplak iki beden havuzda yüzdü, yüzdü sabah, serap kahvaltı hazırladı, mehmet de kahvaltı hazırladı. ikisi de iki kişilik hazırladılar. yumurta eksik olmamalı, süt de mutlaka baş köşede yerini almalıydı. çocuklarını oturttular sofraya, eşleri ya çoktan gitmiş ya da uyuyordu. çaylarını karıştırdılar, şeker eridi, ama karıştırmaya devam ettiler 14
16 deri döngüsü alpi güneş sakallarından süzülüp havaya karışıyordu adeta yaşlı adamın beyaz-sarı karışımı sakalı uzun, tel tel dökülen bir görüntüye sahipti. bu haliyle çok da ümit vadetmiyordu ihtiyar. ağır aksak yürüyor, önüne gelen çöp konteynerlerini bir kaşı havada, merakla karıştırıyor; hemen hemen çoğundan bezgince ayrılıyordu. ayaklarını yerde sürürken çıkan sese, eliyle çektiği yirmi beş yıllık pazar arabasının artık pastan yarı dönmez hale gelmiş tekerlekleri de karışıyordu. pazar arabasının içi boş sayılırdı: eski bir çizgi roman (pek çok sayfası eksikti, bir kısmı da yanmıştı ama cildi hala sağlamdı), bir portatif el radyosu, paket lastiğiyle sımsıkı sarılmış yırtık pırtık bir iskambil destesi, tabanı yer yer delik bir çift ayakkabı ve deriden; içi hemen hemen boş bir cüzdan vardı. sabahın ilk saatlerinden bu yana sokakları arşınlıyordu yaşlı adam. karnını zar zor doyurabilecek üç beş lokma, bir çift ucu hafif yanmış çorap -ki onları hemen ayağına geçirip iki haftadır giydiklerini kendisinden daha çok ihtiyacı olan birisinin alması için çöpe bırakmıştı- ve bir çatal bulmuştu. çatalı, biraz üstüne silip temizledikten sonra çantasının içine dikkatlice yerleştirmişti. kolundaki saate baktığında henüz yedi olmadığını görünce hayıflandı. zaman çabuk geçiyordu, şehrin boş halini çok seviyordu. ironik geldi bu durum, şehir gerçekten boş olsa o aç kalırdı. yani, zaten hep açtı ama tamamen aç kalırdı. ürperdi. bu düşünceler eşliğinde karşıdan karşıya geçerken acı bir fren duymasıyla bulutlardan yere düştü. yere düşme kısmı mecazi değil, ah! hayır. yaşlı adam havada süzüldü ve yere kapaklandı! ona çarpan arabadan önce fren, sonra kapı açılıp kapanma sesi ve bir süre sonra tekrar gaz sesi duyuldu. ihtiyar, birkaç nefes daha aldıktan sonra gözlerini ilelebet kapattı. araç gittikçe hızlanırken meçhul sürücü, dikiz aynasından bakıyordu. yaşlı adamın ayağa kalkmadığını görünce içi rahatlamıştı. hayatta kalıp acı çekmesindense, ölüp gitmesini yeğlerdi azıcık kalmış vicdanıyla. yanındaki koltuğa elindeki cüzdanı bırakmadan önce kabının üzerinde parmağıyla biraz gezindi. böyle bir cüzdanın o adamda ne işi olduğunu bilmiyordu. muhtemelen çalmıştır! diye içinden geçirdi sapağı dönerken. ayakları hala birazcık titriyordu ama ilk kez karşılaştığı bir kazaya karşılıklı çok soğukkanlı davrandığını düşünüyordu: adamın kimliğini belirlemelerini bir nebze engellemişti cüzdanını çalarak. aracının önünde olası kan izlerini bir hayvana ait olduğunu söyleyebilirdi, dna testi yapılsa bile adamın kayıtlı olacağını sanmıyordu tabii ki, cüzdanın içinde kimliği varsa! endişelenip cüzdana uzandı, araladı. iki katmandan oluşan, ince bir cüzdandı. içinde kimlik falan yoktu; sadece iki üç yarım yamalak fotoğraf sinirlendi, fren yaptı; sert bir fren. durumu kafasında tartmaya girişti. dönüp tekrar adama baksa, saat henüz yediyi iki geçiyordu. vitesi bire alıp sinyal dahi vermeden direksiyonu kırıp gazı kökledi. ancak öyle bir ses gelmişti ki, motordan gelmesi mümkün değildi! başını sağa sola çevirmek istedi ama namümkün! boynu kopacak gibi acıyordu. elini götürdüğünde ılık bir sıvı geldi ve beyni, o sıvıyı görünce çalıştı: aracını döndürürken dönüş yönünde gelen bir araç onunkine bodoslama dalmış olmalıydı. midesi bulandı ama kusamadı. midesine bir şeyler batıyordu direksiyonu tutan elinde cüzdanın olduğunu hayal meyal fark etti, görüş alanı kararıyordu. son gördüğü şey, cüzdanın çekilip alındığı olmuştu. cüzdanı çekip alan, nispeten zayıf bir kadındı. kendi aracında fazla hasar yoktu ama çarptığı arabanın neredeyse tamamen içine göçmüş 15
17 olması ilk bakışta korkunçtu! neticede, o aracın içinde o da olabilirdi! cüzdana, arabasına dönerken baktı; içi boştu. şaşırdı. paraları olmamasını anlardı da, öyle lüks bir araca binen birisinin kimlik veya ehliyetini taşımaması? tekrar araca bakmak için dönerken aracın alev aldığını gördü. gözleri büyüdü, dönüp sarıldı direksiyonuna; rotasını tamamen terse çevirdi. olabildiğince erken hızlandı, gözleri dönmüştü. daha önce de bir kez ölümle sonuçlanan kaza yapmıştı ancak olay yerine gelen polise biraz ilgi gösterince hepsi hallolmuştu! tabii, adresini bulan polise o günden beri her ay birkaç kez daha ilgi göstermek zorunda olması hariç bir sorun yoktu. hapis yatmaktan iyidir, diye homurdandı. cüzdanı hafifçe okşadı. kabı deridendi; sarı, pullu bir şeydi. hafifçe araladı. üç tane siyah beyaz fotoğraf vardı. hüzünlendi, siyah-beyaz fotoğraflar onu hep hüzünlendirirdi. gözleri hafifçe dolmuştu. rahmetli anneannesinin dedesinin fotoğraflarına bakışı geldi aklına. siyah beyazdı onlar da dalmış gidiyorken, arabasıyla bir şeyin üzerinden geçti. sarsılmıştı. durdu. dönüp bakınca yerde yatan bir adamı gördü, şaşkınlıktan açılan ağzını eliyle kapatmak zorunda kaldı. çevresini de kolaçan ederek araçtan inip yerde yatan adama ilerledi yerde yatan adam çok yaşlıydı. elinde hala cüzdanın olduğunu adamın başına gelince fark etti. eliyle hala sımsıkı tuttuğu pazar çantasına pek ihtiyacı kalmamışa benziyordu artık. çevredeki apartmanlara dikkatlice bakan kadın kimsenin onu görmediğini fark edince derin bir soluk koyup elindeki cüzdanı yaşlı adamın çantasının içine atıverdi. kimsenin cüzdan üzerinde parmak izi arayacağını düşünmüyordu. üstelik garip bir şekilde, cüzdanı çantaya attıktan sonra yaşlı adamın yüzünün daha huzurlu göründüğü izlenimine kapılmıştı! arabasının tekerine kan bulaşmadığını görünce de mutlu olan kendisi olmuş ve gazlayıp gitmişti (***) üç gün sonra evinde kahvesini içerek mukkavva keserken, tüm keşmekeşi unutmuş; hazırlamakta olduğu projeden başka bir şey düşünemez olmuştu kadın. hatta kapı çalınınca ilk başta duymadı, ısrarlı ısrarlı çalınınca daldığı işten başını kaldırabildi. kapıyı açınca o nu gördü. kabusunu. şimdi olmaz! çok önemli bir işim var! diye tıslarcasına kapıyı kapatacak oldu, adam; kolunu ve ayağını eşiğe koyup kadını durdurdu. kadın şaşırdı. daha bir sert iteleyecek oldu, kapıyı tek hamlede açtı polis. iki cinayetten aranıyorsun! diye bağırdı kapıyı sertçe kapatırken. kadın önce mevzuyu anlamasa da, sonra gözleri büyüdü. birisi kazaydı, yaşlı adam da zaten ölmüştü diye mırıldanarak kalakaldı. polis başını salladı, ben bilmem! diye homurdandı: aracını tespit ettiler, kimliğini bulmaları an meselesi n nasıl? diye sordu kekeleyerek, saçlarını ellerinin arasına almıştı. senin çarptığın adam, yerdeki adama çarpmış. o adamdan sana kadar geleceklerdi işte sen benim olduğumu nasıl anladın? diye çıkıştı bu kez kadın. adam derin bir nefes alıp, bilgiç bir edayla konuştu: bendeki parmak izinle emniyetin elindekini karşılaştırma fırsatım oldu diyelim! ama, sana güzel bir haberim var elini arka cebine götürüp bir şey çıkardı. bu, ona ulaşmalarına engel olacak tek nesneydi: camdan giren güneş ışığıyla parlayan, sarı deriden bir cüzdan! kadın gülümseyerek uzandıysa da, polis elini geri çekti. şaşırmış bir halde adama bakarken, adam boştaki eliyle kadının beline sarıldı; kendisine doğru çekti. kadın sustu, dişiyle dudağını kemirmeye başladı adam dudağıyla hafifçe boynunda gezinirken, tahrik dahi 16
18 olamıyordu. nefreti, tüm hormonal faaliyetlerini sınırlıyordu; başından beri adamın nefesini teninde hissederken bir eliyle ensesinden kendisine bastırdı, diğer elini ise kendi arkasına götürdü. adamın soluk alışverişi hızlanmıştı, duraksayıp başını hafifçe havaya kaldırıp kendisini çenesinin altından öpmesi için izin verdi adama. isırma-öpme arası çenesine yönelen adam gözlerini kapatmıştı soluğu hızlanıp yavaşlıyordu. birden gözleri büyüdü, soluğu önce kesilip sonra aşırı hızlandı ve ağzını bile açamadan soluk alışverişi durdu. gözleri büyük halde kalakalmıştı. yaptığı projede kullandığı mukavvayı kesmek için maket bıçağını açık bir halde, tulumunun arka cebinde bulundurması; işini kolaylaştırmıştı. adamın ense köküne sapladığı maket bıçağını hafifçe çekti, adam önünde yere yığıldı. eğilip cüzdanı aldı ve aynı cüzdan olduğuna emin olmak için fotoğrafları kontrol etti, aynıydı. gülümseyerek yerde yatan polise baktı. bıçağı temizlemek için lavaboya giderken cüzdanı hafifçe okşadıktan sonra cebine koydu der beyan-ı hüzün avea11 giriş (şu an, bazı yara izlerinin kapanması bir ömür sürer) her biri âbrû-yı reca tökdi gülbüne nakl itdi mâcerâsını enhâre andalib * evet arkadaşlar, gazelimizi kaldığımız yerden şerh etmeye çalışmaya devam ediyoruz. beyitte yer alan ve anlamını bilemeyebileceğimiz kelimelere bakalım öncelikle. ne demek âbrû? yüz suyu hocam evet, nasıl oluşmuş peki bu kelime? âb su demek, rû da yanak, yüz anlamında, herhalde yanak suyu olmaz diye düşündüm hocam (sınıfta gülüşmeler olur, hoca da gülerek) helal olsun sana, ben de böyle düşünmeni beklerdim. evet, gülbün ne demek peki? gül fidanı hocam doğru, enhar neydi salim? ruhlar mıydı hocam, az daha düşün bakalım. aa pardon pardon nehirler hocam. he şimdi oldu. evet başka bilmediğiniz bir kelime var mı arkadaşlar? andalib bildiğimiz andelip, yani bülbül değil mi hocam. evet nazlı bildiğimiz andelip yani bülbül. peki. şimdi kim bize bu beyiti devrinin türkçesi ile nesir biçiminde söyleyecek? (sınıfta bir süre sessizlik oldu) o kadar zor olmamalı yahu (arkadan bir parmak kalkar) aslanım benim buyur, öğrenci hafif duraksayarak, andalib macerasını enhare nakl etti. (bunun üzerine) her biri gülbüne abru yı reca tökdi yine aslanım benim eyvallah. evet şimdi bir arkadaşımız da günümüz türkçesi ile nesir biçiminde ifade etsin bu beyiti. (bir parmak kalkar) evet hanımefendi buyurun. bülbül macerasını nehirlere anlattı, nakl etti. bunun üzerine nehirlerin her biri rica yüz suyunu gül fidanının dibine döktü çok güzel, teşekkür ederim. arkadaşlar şimdi beyite baktığımızda ne görüyoruz? (sınıftan değişik tepkiler gelir) 17
19 yazı, harf, nehir, bülbül, at, bülbül, aşk (öğretmen şaşkın bir ifade ile) vallahi çok şey görünüyor lakin bu beyitte at görmek hiç hayra alamet değil selim, sen çok yanlış gelmişsin yahu (sınıfta gülüşmeler) devam edelim arkadaşlar; beyitte bir bülbül var değil mi? hem de sıradan olmayan bir bülbül, nasıl bülbül, aşık bülbül. bülbül kime aşıktır peki? güle, evet güle, peki aşkı için ne yapar? öter hocam, öter vallahi, gece gündüz gider gülün başında öter. peki bu durumda gül ne yapar? hiçbir şey, evet hiçbir şey yapmaz, sadece sabah açar, forsunu atar. peki biz sevgili için ne demiştik, yani divan şiirindeki sevgili nasıldı? gaddardı hocam, güzeldi hocam, boyu selvi gibiydi, ok atardı, aşığına yüz vermezdi. aslanlarım benim helal olsun size, aynen böyle idi. gaddar, mağrur, bigane, zalim, yaralayıcı, gönül kırıcı, kibirli vesaire. hiç düşündünüz mü peki böyle bir insanın neden sevildiğini? düşünsenize affedersiniz ama sizi kapısındaki it gibi hatta itten bile aşağıda gören birine bunca şair neden bu kadar methiye dizmiş? (sınıfta belli belirsiz homurtular oluşur) işte divan şiirini sevmek yahut sevmemek tam olarak bu noktada başlıyor. bu aşka anlam verenler bu şiire ilgi duyarken bunun saçmalık olduğunu söyleyenler bu şiiri sevmiyorlar. bahaneler değişiyor, kimi zaman kullanılan eski kelimeler, kimi zaman ideolojiler ve benzeri.. hemen küçük bir oylama yapalım, bu aşka anlam verenler (parmaklar kalkar, hoca hızlı bir şekilde sayar) vermeyenler (parmaklar kalkar, hoca hızlı bir biçimde sayar) güzel, aşağı yukarı beklediğim gibi. tamam tekrar beyite dönelim; işte bu bülbülün aşık olduğu gül bildiğimiz divan şiirinin sevgilisi. saydığımız bütün özellikleri bizzat taşıyor. peki bülbül bildiğimiz bülbül mü arkadaşlar? bülbülü bilmiyoruz ki hocam (sınıfta gülüşmeler) doğru diyorsun necati, belli bir yaştan sonrası, özellikle büyük şehirde yaşamış çoğu insan bülbülü doğada görmüyor. belki meraklı ise kuş cennetleri yahut pet shoplar da falan ancak görüyordur. aslında diyecek çok şey var ama tesiri olmaması çok acı. neyse, ben size azıcık bülbülü anlatayım o zaman. arkadaşlar bülbül esasında böcekçil, meyve ve yemiş yiyen, görünüşü güzel, yerde zıplayarak hareket eden bir kuştur. sıcağa ve susuzluğa dayanamayan bir yapıya sahiptir. bahar mevsimine bayılır. rüzgarlı havalarda yuvasından çıkmaz. hatta karınca misali kötü havalar için yuvasında yiyecek biriktirdiği de söylenir. gül mevsiminde çiftleşirler. dişisi yumurtaların üstünde iken erkeği öter de durur. inanışa göre nemrut tarafından ateşe atılan hz.ibrahim in önünde saf bağlayan kuşlardan birisi onunla birlikte kendisini ateşe bırakır ve allahın elçisine eşlik eder. allah bu hareketi sever ve bu kuşun bir dileği olup olmadığını sordurur. kuşta, allahın bin isminden yüzünü bildiğini, tek dileğinin geri kalan dokuz yüz ismi öğrenmek olduğunu söyler. hak teala bu isteği kabul eder ve isimleri bahşeder. işte bülbül kıyamete dek hak tealanın bu isimlerini çağırır durur. neyse anlatmayla görmek bir olmaz ama en azından fikriniz olsun istedim. ha bir de bülbülüm altın kafeste türküsünü bileniniz var mı? (sınıfın genelinden evet cevabı gelir) peki sesi yanık bir arkadaş azıcık mırıldansa, hem kafamız dağılır. (öğrencilerin çoğu ferhat ı işaret eder, ferhat ise yapmayın tarzında el kol hareketleri yapıyordur) haydi ferhat bir kuple yahu. ferhat peki der ve ekler, ben bülbül gördüm hocam geçen sene, çok şirin bir kuş ama bu türkü gibi galiba kaderi, hep hicran içinde ya da hicrana şahit. sınıfta bir kişi dışında kimse buna mana veremez, ferhat o sırada türküye başlar; bülbülüm altın kafeste aman, bülbülüm altın kafeste aman öter aheste aheste öter aheste aheste ötme bülbül yârim haste aman ötme bülbül yârim haste aman (çok hisli bir şekilde) ah neyleyim şu gönlüme, hasret kaldım sevdiğime (tüm sınıf eşlik eder) 18
20 ben sana aldanamam yârim, ben sana dayanamam ben sana aldanamam yârim, ben sana dayanamam (ferhat susar, sınıfta büyük bir alkış tufanı olur, hoca bir süre sonra el işaretleri ile sınıfı kontrol altına alır ve ferhat a teşekkür eder.) bitiş (şu andan önce, virgüller bazen cümle sonunda unutulur) şu ağaç, şu çeşme ve şu kuşlar şahit olsun ki, aa bak bak bülbül şu. ferhat bir tanıdık görmüşçesine duraksadı ve heyecanla daha önce görmüş müydün diye sordu. hayır dedi şebnem şaşkınlıkla. ferhat gülümsedi, vallahi şanslısın. pek görünen kuş değildir bu. geçen gün bir bir beyit okudum pek hoşuma gitti, şöyle diyor; ah kim cevr ü cefa defterlerin gül dürmedi ağlamakla geçti ömri bülbülün güldürmedi* yani gül bülbül sürekli ağlıyor, gül onun cevrini cefasını dindirmiyor. edebiyat bölümüne yeni başlamış bu genç beyitleri sevse de yeterince derin yorumlayamıyordu. belki birkaç ay sonra düşündüğünde çok eksik bulacağı o açıklamayı o an için yeterli bulmuştu. karşısındaki yani sınıf arkadaşı şebnem e bu kadarı yeterliydi. belki de bu yüzden daha fazla açıklamak gereği duymadı. zira şebnem modern şiire ilgi duyarken ferhat bu şiire sempati duyuyordu. bir beyiti uzun uzadıya anlatmak gereksiz bir uğraş olurdu o anda. şebnem gülümsedi, yazık bülbüle dedi ferhat ın gözlerine bakarak. ferhat gülümsedi ve bir tane daha var dedi; bülbülünüm yanına varsam dedim dedi nola bülbül isen öte dur * beyitini okudu. bu komikti, üstelik şebnem de anlamıştı. beyitte şair, sevgiliye ben senin bülbülünüm yanına geleyim dedim, o da bana bülbül isen öt bakalım dedi yahut bülbül isen gelme ötede dur dedi. diyordu. kelime oyunlu bu beyiti ikisi de pek sevdi. ferhat birdenbire, şebnem bülbülünüm yanına varsam dedi. şebnem güldü. ferhat bir daha tekrarladı, şebnem, bülbülünüm yanına varsam? şebnem dikkat kesildi, ne diyorsun ferhat dedi. ferhat ise şebnem, gönlüm şebnem şebnem derken ben sana oyun oynamaktan sıkıldım. ben seni seviyorum şebnem, şu ağaç, şu çeşme ve şu kuşlar şahit olsun ki dedi. şebnem bir süre sustu, şok geçiriyor gibiydi, bir süre sonra çok sert bir ses tonuyla konuşmaya başladı. inanamıyorum sana ferhat. bunca zamandır bu duyguların var ve benimle, benim haberim olmadan farklı bir şekilde konuşabiliyorsun. yazıklar olsun sana. ferhat mahçuptu. hemen söze girdi. üzgünüm, seni hayal kırıklığına uğratmak istemezdim. bir süre sustu, sonra devam etti. ama, ama bu öyle bir yük ki şebnem, bend falan dinlemiyor. bazı zamanlar azalıyor gibi ama sadece gibi şebnem. ben bu yükü kaldırabilecek kadar güçlü değilim, ancak bu kadar, 8 yıl dayanabildim. gözümü açtığımdan beri, seni gördüğümden beri her saniye büyüyen bu şeyi taşıyabileceğim süre bu kadarmış. aynı sınıftaydık, aynı mahallede idik, ailelerimiz tanışıyordu. birbirimizin evine gidip geliyorduk. arkadaş dedin, dost dedin, kardeş dedin bana bunca süre. hiç gocunmadım, ama hayır gocundum, o yalancı eski sevgilin hasan ın yanında bana kardeşim demiştin ya sahilde. işte o an kardeşlik kavramından nefret edecek kadar gocundum. anneme, babama, kardeşlerime düşünsel anlamda ihanet edecek kadar gocundum. ama o an bir milyon kat daha ağırlaşan o yükü taşımaktan caymadım. keşke o an caysaydım, keşke yeter be, ne kardeşi, ben sen olmuşum, elim ayağım yüzüm gözüm şebnem olmuş, sen kimden bahsediyorsun kardeşim diye deseydim. keşke bunu o gün söyleseydim şebnem. ertelemek acının çekileceği zamanı değiştiriyor sadece. acı çekmemek diye bir şey yok. evet şebnem üzgünüm, kendim olamadığım için, senleştiğim için, seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. ama başka bir seçeneğim yoktu şebnem, sen her yerde idin. en azından benim 19
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de
DetaylıO sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç
O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek
DetaylıGünler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin
Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.
Detaylıde hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu
İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda
DetaylıNURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.
Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci
DetaylıABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.
SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç
DetaylıMelih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat
- şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.
DetaylıRamazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat
- şiirler - Yayın Tarihi: 27.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.
DetaylıGeç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin
Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz
DetaylıYÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat
- şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.
DetaylıAdım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi
Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak
Detaylı.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN
.com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Adı-Soyadı:... Önce kelimeleri tek
DetaylıKOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)
KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...
DetaylıAdı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?
ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa
DetaylıDersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.
Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan
DetaylıÇiKOLATAYI KiM YiYECEK
ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,
DetaylıHerkese Bangkok tan merhabalar,
Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak
DetaylıGüzel Bir Bahar ve İstanbul
Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.
DetaylıGülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!
Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,
Detaylı.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN
.com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt
DetaylıKÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU
KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,
DetaylıRukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5
Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.
DetaylıALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?
ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.
DetaylıUmutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.
Düş Kırıklığı Karnı iyice acıkmıştı. Harabeler içinde bulunan bekçi kulübesinin ardındaki, begonvil, yasemin ve incir ağaçlarıyla çevrili alana doğru koştu. Leziz yemeğinin tadını uzaktan bile duyumsuyordu.
DetaylıTURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI
TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa
DetaylıTEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN
TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden
DetaylıBir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak
DetaylıDerleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen
Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan
DetaylıT.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI
BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM
DetaylıYOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN
YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir
DetaylıPirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan
1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında
DetaylıBilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.
Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz
DetaylıSevda Üzerine Mektup
1 Ferda Çetin 21401765 Sevda Üzerine Mektup Sevgilim, Sana mektup yazmamı istiyorsun. Yazayım, tamam, ama hayal kırıklığına uğramazsın umarım. Ben senin gibi değilim. Şiirler yazamam, süslü sözler bilmem.
DetaylıKEREM ASLAN Her Şey Dahil
KEREM ASLAN Her Şey Dahil KEREM ASLAN 1987 de Ankara da doğdu. TED Ankara Koleji ve Yahya Kemal Beyatlı Lisesi ni bitirdi, Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü nden mezun oldu. Eğitimine devam etmek için
DetaylıSamed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar
Samed Behrengi Püsküllü Deve Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz
DetaylıGÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU
GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf
DetaylıESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an
Ece Şenses 21001982 ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an oldu mu hiç? Louvre müzesi benim için tam olarak böyle oldu. Sadece benim
DetaylıGünaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk
- Günaydın Günü parlatan gözler. Havayı yumuşatan nefes. Yüzlere gülücük dağıtan dudaklar. Konuşmadan anlatan kaşlar. Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günaydın...
DetaylıVÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM
ÜNİTE 1 VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM DESTEK VE HAREKET SİSTEMİ - 1 Ad :... Soyad :... Vücudumuzu ayakta tutan, hareket etmemizi sağlayan ve bazı önemli organları koruyan sert yapıya iskelet denir. İskelet
DetaylıBir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..
BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat
DetaylıDENEYLERLE BÜYÜYORUZ
BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler
DetaylıHer hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright
1 LİMONLU KEK Şule: Mutlu günler. Ahmet: Mutlu günler. Şule: Bugün nasılsın? Ahmet: Çok mutluyum. Şule: Bu harika bir haber. Eeee söyle bakalım, bugün hangi yemeği yapalım? Ahmet: Dur biraz düşüneyim Şule:
DetaylıSoðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi
BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.
DetaylıUFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3
UFUK GÜRBÜZDAL 21302411 TURK 102-3 (Ayhan Türker/ Çiçekçi / turkerart.com) BÜTÜN YEMİŞLER DALLARINIZDADIR Çiçekçi bir abi var kireci dökülen binamızın önünde, yaşı binanın kapısından bakınca kırk, kırk
DetaylıDENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?
DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER SERBEST ZAMAN YAPTIK? Çocuklara sporun önemi anlatıldı ve her sabah spor yaptırıldı. Çocuklar ilgi köşelerinde öğretmen rehberliğinde serbest oyun
DetaylıYukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?
1. (1) Şair yeni bir şiir kitabı yayınladı.(2) Kitap, şairin geleneksel şiir kalıplarını kullanarak yazdığı şiirlerden oluşuyor.(3) Bu şiirlerde kimi zaman, şairin insanı çok derinden etkileyen sesini
DetaylıBÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE
BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. NTİK SNDLYE 8 Genç adam, antika ile uğraşıyordu ve bu yüzden ülkenin en uzak yerlerini geziyor, beğendiği antika malları
Detaylıİsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali
Aşağıda verilen isimleri örnekteki gibi tamamlayınız. Örnek: Ayakkabı--------uç : Ayakkabının ucu İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali Kalem sap Çanta renk Araba boya Masa kenar Deniz mavi Rüzgar şiddet
DetaylıÖzel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK
Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK YENİ YIL Bizlere kutlu olsun. Sizlere kutlu olsun. Eski yıl sona erdi, Yepyeni bir yıl geldi. Bu yıl olsun mutlu bir yıl, Bu yıl
DetaylıBirinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.
Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli
DetaylıC A NAVA R I N Ç AGR ISI
C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;
DetaylıEskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,
Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, DEŞŞET ORMANI, YARATIKKÖY Anneciğim ve Babacığım, Mektubunuzda sevgili bebeğinizin nasıl olduğunu sormuşsunuz, hımm? Ben gayet iyiyim, sormadığınız için
DetaylıEkmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.
1. Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. Sence, farklı insanların, farklı tanımlar yapmasına
DetaylıEZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK
Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte
DetaylıBahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.
1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle
DetaylıAĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?
AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta
DetaylıBir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.
A.SÖZCÜKTE ANLAM GERÇEK (TEMEL) ANLAM Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.
DetaylıHafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK
Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve ne yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını
DetaylıSIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.
SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru
DetaylıKocaman Bir Set! 3. Her sene milyonlarca turist Çin Seddini görmeye gelir. 4. Turisler duvarın üstünde yürümeyi çok severler.
Kocaman Bir Set! Öyle kocaman bir set düşünün ki Amerika Birleşik Devletleri nin bir ucundan diğer ucuna gitsin. Ne kadar uzun! Çin Seddi onun iki misli uzunluğunda! Tam 4000 mil. Çin i düşman saldırılarından
DetaylıMERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!
MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.
DetaylıHer hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright
1 Şule: Lezzetli tariflerle herkese merhaba. Ahmet: Herkese merhaba. Şule: Ahmet bugün hangi yemeği yapalım? Ahmet: Bence kahvaltılık bir şeyler yapalım. Şule: Çok iyi düşündün. Peki, ne yapalım? Biraz
Detaylı5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ
5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ HAZIRLIK SINIFI EKİM AYI ŞARKILARIMIZ OKULUMA BAŞLADIM BİR DÜNYA BIRAKIN SONBAHARIN SESLERİ SEVİMLİDİR HAYVANLAR HOŞ GELİŞLER OLA Her gün erken kalkarım Önce yüzümü
DetaylıKızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri
1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya
Detaylı25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında
21. Hangi cümlede "mi" farklı anlamda kullanılmıştır? A) O bu resmi gördü mü? B) O buraya geldi mi bayram olur. C) Zil çaldı mı içeri girer. D) Yemeği pişirdi mi ocağı kapat. 22. "Boş boş oturmayı hiç
DetaylıBir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.
PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye
DetaylıMERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!
MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi
DetaylıDört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda
Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara
Detaylı2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1
by Mehmet- omeruslu06 1 3. Bayrağımızdaki hangi renk daha fazladır? 1. Sınıfımızdaki arkadaşlarımızın her siyah A. B. kırmızı birinin farklı güçlü yanları var. Mesela, Elif. Çizdiği resimleri Ahmet beyaz
DetaylıΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ
ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά
DetaylıYüreğimize Dokunan Şarkılar
On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma
DetaylıPolat Gürgen. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat
- şiirler - Yayın Tarihi: 26.04.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.
DetaylıKURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.
--KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. Örnek: Mustafa okula erkenden geldi. ( Kurallı cümle ) --KURALSIZ (DEVRİK) CÜMLE: Eylemi cümle sonunda yer almayan
DetaylıTOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ
K.R. RAVINDRAN U.R. Başkanı 2015 16 Canan ERSÖZ U.R. 2430. Bölge Guvernörü 2015 16 Firuz Harbiyeli 3. Grup Guvernör Yardımcısı Hüseyin MURSAL (Başkan) Süleyman ÇOLAKOĞLU (Asbaşkan) Okşan HALEFOĞLU (Kulüp
DetaylıMUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN
MUTLU HAFTALAR Emrah&Elvan PEKŞEN ilkok BÜYÜK HARFLERIN KULLANIMI Emir Defne Özel isimlerin ilk harfleri büyük yazılır. Cesur Yumak Nevşehir Japon Azerbaycan Ağrı Dağı Anıtkabir Cümleler her zaman büyük
Detaylı1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır.
1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır. Cümlesinde altı çizili kelimenin zıt anlamlısı hangi cümlede vardır? 1. A. Bugün çok çalıştım. 2. B. Akşamları az yemek yemeliyiz. 3.
DetaylıMUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN
MUTLU HAFTALAR Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok BÜYÜK HARFLERIN KULLANIMI Emir Defne Özel isimlerin ilk harfleri
DetaylıDoğada Keşif Yapıyoruz
Bir Ağacı İnceleyin Doğada Keşif Yapıyoruz Aslı Zülal Çizim: Bengi Gençer Bulutları Gözlemleyin Kuş Gözlemi Yapın dogaetkinlik.indd 2 Keşif Çantası Hazırlayın Renk Avına Çıkın 26.09.2013 15:04 Bir ağacı
DetaylıANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ
ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal
DetaylıJake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.
İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.
DetaylıBARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe
BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca
DetaylıBir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,
Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.
DetaylıGÜZELLİK KRALİÇESİ ERCİYES
GÜZELLİK KRALİÇESİ ERCİYES İlk defa 1983 yılında gitmiştim Erciyes e O günlerde sadece Spor İl Müdürlüğü nün Taş Binası vardı. Aşağıda şömineli bir salon, yukarıda ise biri erkekler, biri de kadınlar için
Detaylıedersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları
RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki
Detaylızaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,
DetaylıTürkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri
Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Sohbetler *Kendimi tanıyorum (İlgi ve yeteneklerim, hoşlandıklarım, hoşlanmadıklarım) *Arkadaşlarımı tanıyorum *Okulumu tanıyorum
DetaylıBabamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL
Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL Babamın Sihirli Küresi 2011, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR YAZAR: Aytül Akal RESimleYen: Mustafa Delioğlu KAPAK TASarımı:
DetaylıEngin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.
ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.
Detaylı"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."
Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir
DetaylıAİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ
VG&O 0-3 A.A. Vermulst, G. Kroes, R.E. De Meyer & J.W. Veerman AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ 0 İLA 3 YAŞ ARASINDAKİ ÇOCUKLARIN ANNE-BABALARINA YÖNELİKTİR GENCIN ADI: TEDAVI ŞEKLI: DOLDURMA TARIHI:
DetaylıHiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;
Hisler körelir. Köreldikçe naçiz vücutta dans etmeye kalkışan ruhun etrafı kötülüğün demirden dikenleriyle çevrelenir. Her bir diken yastır ve mutluluğun katline en vefasız şekilde, acımasızca mührünü
DetaylıHayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim
on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende
DetaylıABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ
ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası Yerli Malı Haftası Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) GÜNE BAŞLAMA ETKİNLİKLERİ Oyun
DetaylıFatma Atasever.
Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,
DetaylıSevda Altunsoy. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat
- şiirler - Yayın Tarihi: 23.12.2006 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.
DetaylıÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.
ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene
Detaylı9. Sigarayı bırakma zamanı
9. Sigarayı bırakma zamanı 1 9. Sigarayı bırakma zamanı Dünyada 8 saniyede 1 can alan, yılda 4 milyon kişinin ölümüne neden olan, dünyada her 10 erişkinden birinin ölüm nedeni sayılan sigarayı bırakmak
DetaylıKızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var:
1 2 Kızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var: Kadınlar hayatlarını güzelleştirecek, beraber eğlenebileceği, güzel sohbetler edebileceği, bakışlarıyla kalp yakan, hayat
DetaylıTEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut
Havada bulut Sen bunu unut 8 TEK TEK TEKERLEME Öğrendiğim ilk tekerlemeyi hatırlamıyorum ama; çocukluğuma dönüp, baktığımda onlarca tekerleme arasından ikisinin öne çıktığını çok net görüyorum. Bir tanesi,
Detaylı