Genel Yayın Yönetmeni Eser Alpkaya. Temsilciler. Ankara Osman Erbasan Serkan Alpkaya. Yazı İşleri Müdürü Bilal Aydın Aykın. Editör Velican Polat

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Genel Yayın Yönetmeni Eser Alpkaya. Temsilciler. Ankara Osman Erbasan Serkan Alpkaya. Yazı İşleri Müdürü Bilal Aydın Aykın. Editör Velican Polat"

Transkript

1

2 Genel Yayın Yönetmeni Eser Alpkaya Yazı İşleri Müdürü Bilal Aydın Aykın Editör Velican Polat Hukuk - Bürokrasi Muhip Üzümcüoğlu Kültür Sanat Sibel Veldet Sinema Televizyon Seyfi Demirci Halkla İlişkiler İbrahim Acizoğlu Temsilciler Ankara Osman Erbasan Serkan Alpkaya İstanbul Taylanözgür Ekinci Gülcan Yayla Ahmet Duran Yalova Yunus Emre Sarıbuğa Bolu Volkan Bozkurt Almanya Ali Erol Çetin Emre Baytok Mali Havuz Aykut Beylan Organizasyon Recep Sütçü Grafik Tasarım Kenan Yakup - BT Tasarım Dış İlişkiler İrieda Hamzaj Yazı göndermek, temsilcimiz olmak ya da bağışta bulunmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. E-Posta:bilgi@adimdergisi.org Tel: Merkez: Sakarya Baskı: Star Maatbacılık Bursa Akademik Danışman Araştırma Görevlisi Fahriye Keskin

3 4 Bir Sevgi Filizinin İnsanlık Macerası Sibel Veldet 6 İnternational İntervention in the Balkans Gloria Shkurti 8 10 Petrol Yasasının Türkiye ye Etkileri Köy Enstitülerine Genel Bir bakış Yunus Emre Sarıbuğa Velican Polat Türkiye - Ermenistan İlişkileri 12 Lars von Trier: Acının Sanatsal Anlatımı 16 Seyfi Demirci Yazının Serüveni 24 Serkan Alpkaya Oy ve Ötesi 30 Gülcan Yayla Türkiye-Afrika İlişkileri 19 Bilal Aydın Aykın Beş Deniz in Sözü 26 Eser Alpkaya Sen ve Ben 32 Recep Sütçü Melek Bilgili Haya(t-l)i Sohbetler 22 Osman Erbasan Dostlara Selam 27 İbrahim Acizoğlu Bensizlik 33 Sibel Veldet Demokrasinin Zulmü 23 İbrahim Acizoğlu Siber Savaşlar 28 Taylanözgür Ekinci Aklımda 34 Hadiye Yolcu

4

5

6 Bir Sevgi Filizinin İnsanlık Macerası Hayal edeceğiz bir gün.. Dolu dolu sofralarda eksik olan su gibi hayal edeceğiz. Var olanı, olmayanla tamamlamayı öğreneceğiz. İnanmanın; güvenmekle, umut etmekle, hayal etmekle aynı anlama geldiğini anlayacağız. Kahkahalar atamasak da hiç eksilmeyen minnetli bir tebessüm yerleşecek yanağımıza. Olumsuzluk ekleri kalkacak, çünkü her şey bir gün mutlaka olacak İnanıyorum, hayalini kurup her gün daha da umut edip mutlu oluyorum, çabalıyorum olması için ve çabalamanın verdiği işe yaramışlık duygusuyla kendimi daha da önemli hissediyorum. İsteklerimin sonucunun mutluluk olduğunu biliyorum. Önemli olmak, sorumluluk sahibi olmaktır, biliyorum. Üstüme düşeni yapıyorum yaşadığım toplumda. Benlikle başlayan bir düşünceden milyonlara uzanıyor fikirlerim. Tebessümüm yayılıyor, yüreklere umut oluyor. Umut, yarını işaret ediyor. Herkes bir çaba çalışıyor. Ve bir gün herkes anlıyor ki aslında her şeyin başı bir filizlik bir sevgi tohumundan ibaretmiş. Bu cesaretli yolculukta sadece bir filize güvenmenin verdiği şaşkınlıkla coşkuya dönüşüyor tebessümler. Sonra bir sabah uyanıyoruz. Güneş parlak, göz alıcı kıyafetiyle kucaklıyor. Sevgisini, sıcaklığından anlıyorum. Ürpertmiyor içimi, aksine yeniliyor ruhumu. Şaşırıyorum Ne ben daha öncesi böyle mutlu bir güne uyandım, ne de güneş bu kadar sevgi doluydu bana. Hızlıca giyinip koşuyorum sokaklara, herkes her gün olduğundan daha farklı. Kafamı ellerimin arasına alıp oturuyorum güneşe sırtım dönük. Ve birden kendimi simsiyah bulutlarla kaplı, gürültüden düşüncelerimi bile zor duyduğum bir yerde buluyorum. Biraz dolaşıyorum, anlıyorum ki bir yer değil, her yermiş burası. Her yer, simsiyah ve gürültülüymüş. Bu, her yerde hayal etmişim, o kadar hayal etmişim ki bir an gerçekten hissetmişim o güzel dünyayı. Fakat gerçekleşmesine az bir zaman kala her şey yok olmuş. Hayır, oraya kadar gitmişken, o güzelliği görmüşken bu kötü kokulu yerde yaşayamam. Koşuyorum, arkamda binlerce insan, koşuyoruz. Daha yaşanılabilir bir dünya için Istanbul 4 Sibel Veldet -Şefin Salatası- Sakarya Üniversitesi Metaluırji Malzeme Mühendisliği 4

7 Üretmek Mutluluktur

8 Gloria Shkurti Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler İnternational İntervention in Confilict Resolution Process in the Balkans: Case of Kosovo and Bosnia and Herzegovina The Balkans is a region which has undergone a lot of changes through the history. Its conflicts and dilemmas has been a dominant factor in the regions affairs for a long time. After the communist regime the newly created states are trying to evolve towards the path of democratization. But despite their efforts, it seems difficult to leave aside the past ill-feelings between states. For this reason the ethnic conflict is persistent in the everyday life of the Balkan states. Both of the states for a long time have been the epicenter of many wars. Despite this, the last decade s conflicts that occurred in Bosnia and Herzegovina (hereinafter BiH) ( ), and in Kosovo ( ), were the bloodiest ones for both states. At this point, it seems right to ask whether ethnicity played any significant role and which were the actors that lead to this kind of ethnic conflict? Also naturally there comes the question about the process of conflict resolution in both cases and how effective has it been. The process of conflict resolution indeed is not a one step process, but it is a complex one with its own phases. The scholars generally separate it in three main phases: (I) Conflict Prevention (pre-war), (II) Conflict Management (during war), (III) Conflict Settlement (after the war) and on bases of these stages there will be discussed both the case of Kosovo and that of BiH. What should be mentioned is that the process in all of its stages is controlled by the international factors such as UN, NATO, EU or even USA. TR: Balkanlar tarih boyuna birçok değişikliğe ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Balkanların sorunları ve ikilimleri bölgenin sıkıntılarında öne çıkan etkenler arasındadır. Komunist rejimlerin ardından yeni kurulan devletler demokratikleşme yolu ile sorunlarını aşmaya çalışmaktadırlar. Onların bu çabalarına rağmen eski hastalıkları iyileştirmek kolay gözükmemekte ve bu çerçevede etnik sorunlar balkanlardaki günlük hayatın bir parçasını teşkil etmektedir. Uzun bir süre için bu iki ülke savaşların merkez üssü olmuştur. Bu nedenle, Bosna-Hersek de (bundan sonra BiH) ( ), ve Kosova da ( ) son on yılların en kanlı savaşları meydana geldi. Bu noktada, etnisite önemli bir rol oynadı mı, veya bu etnik çatışmalarda hangi faktörler daha çok etkilendiler sorusunu sormak doğru görünüyor. Ayrıca her iki durumda çatışma çözme süreci ve ne kadar etkili olmuştur sorabiliriz. Çatışma çözme süreci, kendi aşamaları olan kompleks bir süreçtir. Akademisyenler genellikle bu süreci üç ana aşamaya ayrılıyorlar: (I) Çatışma Önleme (savaş öncesi), (II) Çatışma Yönetimi (savaş sırasında), (III) Çatışma Yerleşim (Savaştan sonra). Bu aşamaların temellerde Kosova ve BiH davasını ele alınacak. Son olarak, tüm sürecinin aşamalarında, BM, NATO, AB ve ABD gibi uluslararası faktörler tarafından kontrollü olduğu belirtilmelidir. 6

9 Bosnia and Herzegovina In early 1992 UN peacekeeping forces (UNPROFOR) supported by those of NATO started to function in Bosnia in order to prevent any violent war in the region. Even why this intervention should have started before, still the peacekeeping forces were considered to act as passive toward the atrocities occurring in Bosnia. Firstly UN Security Council put sanctions and arm embargos (most important: S/RES/713, S/RES/752, S/RES/757) over the Socialist Federal Republic of Yugoslavia. Even though the situation seemed to be escalating and none of the sanctions put from UNSC proved to be ineffective. Than UN tried to take more severe steps and declared on 16 April 1993 the safe areas in Sarajevo, Srebrenica and Goradze. But this was not enough and during July 1995 the Bosnian Serbian Army entered in Srebrenica and killed many Muslims. Still the numbers of victims are discussed even nowadays. But generally the genocide in Srebrenica is considered as a horror without parallel in the history of Europe since the Second World War ( UN General Assembly, 1999, p. 111) with at least the execution of at least 8,000 Muslim (Amnesty International, 2012, p. 1). So as it is seen the conflict management of the conflict proved to be ineffective ending with a huge number of victims because of the indifference of global governance. After the genocide in Srebrenica, the international community started aggressive air strikes against Serbian army and to force Milosevic to sign the Dayton agreement on 30 November In the agreement was decided about the future of Bosnia and Herzegovina as an independent state composed by Federation of Bosnia and Herzegovina and RepublikaSrpska. Also some international organizations (NATO/IFOR; Office of the High Representative etc.) would remain in BiH to supervise the implementation of the agreement and to prevent another conflict (General Assembly Security Council, 1995). On the other hand the European Union/ European Community before and during the war has not been an important actor and may be seen just behing the implamentation of the sanctions imposed from UN. But due to these events EU seems to learn the lesson and after the war, it started to be an important actor in the post conflict settlement. Humanitarian assistance was not the only tool used by EU. It developed also its own political and economical conditiality. According to which in order for the asistance the states had to fulfill the EU requirements in terms of the so called Copenhagen criterias. But as still EU was not making its position clear in terms of enlargement toward the Balkans, still its role remained in a secondary place after the USA. But in 2000 the situation seems to be changing and the role of EU starts to increase as EU declared its enlargement policies toward the Central and Eastern Europe. In the case of BiH the EU in 2004 replaced NATO with its EUFOR Althea operation and took a stabilisator role. Moreover in the idea of promotion democracy, stability and protection of the human rights in BiH, EU uses the membership as a carrot and its obvious that its role has increased a lot in the late years. Now all the Balkan states, including here BiH, are focused mostly toward the membership in the EU. In BiH it seems like the membership in the European Union is the only common point of the three ethnic groups. Kosovo In the case of the Kosovo, similarly with that of BiH, in the phase of the conflict prevention there is not done any interference from the international organizations. It may be said that there was expected a possible war as there was a long time that Kosovo was asking for autonomy and for the basic rights which Milosevic denied. Of course the international community was well aware of such violations and movements within Kosovo. But they closed one eye and moreover they ignored Kosovo in the Dayton Agreement which made the issue worse. Due to this indifference on 28 February 1998 there started the Kosovo war. In the phase of the conflict management there are three main international organizations that have interfered directly to stop the conflict: UN, NATO and OSCE (monitoring purposes). Firstly the Security Council of UN adopted the resolution 1199 on 23 September 1998 where both parties were demanded to stop the conflict and they expressed the concerned about the violation of human rights and the breach of the international law where a huge amount of Albanians were displaces from their territories. After failure of the peace talks NATO started bombing over Serbia on 24 March The main mission of NATO operation was to keep the Serbs out of Kosovo, to make possible the return of the refugees and at the same time the peace keepers should remain in Kosovo to keep peace in the region. The attacks ended on 10 June 1999 and Kosovo separated from Yugoslavia and came under a temporary administration of UN (UNMİK). If we see the impact of EU in the war of Kosovo, like in the case of BiH, before and during the war period, the role of EU has been only symbolic and with no great impact. One of the main pillars of UMNIK was the reconstruction and economic development of Kosovo, and this had to be covered by the European Union. The role of the EU presence in Kosovo, EULEX, has started to increase year by year also due to Ahtisari Plan. As Bislimi argues, [a]s the role of UNMIK started to fade away, the role of the EU increased in Kosovo (Bislimi, 2012, p. 55). This was more obvious after the independence of Kosovo on 17 February EULEX does not have any legislative power in Kosovo like in the case of UMNIK, but it is mostly concerned with the justice, rule of law, democratization and meditation of talks between Pristina and Belgrade. Also this European presence in Kosovo is estimated to continue until the Kosovo s full integration in the European family. All in all, conflict resolution in the Balkans, is a process which is still going on and it seems that it will be at the same level for a long time. A lot of ancient hatreds and ill feelings between the people, a lot of politicians that use those feelings to gain more power, a lot of international interference and at the end a lot of failed agreements and problems is the general picture that we have todays in the Balkans. The conflict resolution in the Balkans seems to fail at one point: None of the groups participating in the process seems to live aside their interest, focus in the common interest and accept their faults. All of the process is being built over the ruins of the war and the wounds are still open. In the eyes of the people living in Bosnia and Kosovo still have remain the horrible views of dead and massacred people regardless of their age or gender. For this reason most of the agreements end up in failure in both of the cases. It is also obvious for both cases that without the intervention of the international community, there would be quite impossible to have peace in the Balkan region. This paper separated the conflict resolution process in three main phases. In the pre war and war period NATO, UN (with the big support of US) have been the main actors in the process. But after the war, EU has been the leading actor to settle the conflict and help in the state building process by focusing mostly in the Rule of Law, democratization and protection of human rights. It seems like EU understood the importance of the Balkans and the impact that it may have in the states of the EU and for this reason made a shift on its policies not only in terms of intervention but also by starting negotiations with all the states in the region. By offering the carrot of membership, on bases of the enlargement policies, EU has become the main motor in the process of state building and democratization nowadays. 7

10 Petrol Yasası nın Yunus Emre Sarıbuğa Yalova Üniversitesi Enerji sistemleri mühendisliği Türkiye ye Etkileri Günümüzde hızla gelişmekte olan sanayi ve teknolojinin yanında nüfusun artması da enerjiye olan talebi giderek artırmaktadır. Bütün ülkelerin vazgeçilmezi olan, uğrunda savaşlar verilen enerji kaynakları, giderek daha da önemli hale gelmeye başladı. Alternatif enerji kaynakların kullanımının artmasının yanında özellikle fosil kaynaklar kategorisinde değerlendirilen petrol hala ekonomik ve stratejik önemini korumaktadır. Hatta Ortadoğu da çıkan savaşların asıl nedeninin petrol olduğu birçok stratejist ve uzman tarafından öngörülmektedir. Fosil kaynaklar açısından bir hayli avantajlı olan Ortadoğu ülkeleri maalesef yeterli teknolojik, ekonomik, siyasi, askeri, ve diplomatik güce sahip olmadığı için bu kaynakları yeterince değerlendirememektedir. Bunun yanında birtakım emperyalist güçlerin bölgede sürekli hakim olması da bu kaynakların değerlendirilememesinin diğer bir nedenidir. Peki ülkemizde durum nedir? Türkiye bu konunun neresindedir? Enerji sektörü açısından değerlendirecek olursak Türkiye %73 oranında dışa bağımlı bir ülkedir. Doğalgazda %99 olan bu oran petrolde %93 oranındadır. Bunun bize yıllık ihracat faturası ise yaklaşık 50 milyar dolar civarıdır. Bu tablo ülkemiz açısından oldukça hazindir. Peki bunun nedeni nedir? Enerji kaynaklarımız mı yeterli değildir? Uygulanan enerji politikaları mı yanlıştır? Bu konuya yeterince önem verilmiyor mu? Aslında bu soruların hepsine evet denilebilir. Bütün bunların yanında bu konuda daha birçok soru ve parametre devreye girmektedir. Burada akıllara takılan en büyük soru ise Türkiye de petrol var mı? 8

11 Türkiye de muhakkak petrol var fakat kritik olan soru bu değildir. Ülkemizde bulunan petrol ihtiyacımızı hangi düzeyde karşılamakta? Petrol arama çıkarma çalışmalarının maliyeti nedir ve yeterince karlı mıdır? Asıl sorulması ve cevaplanması gereken sorular bunlardır. Bu açıdan baktığımızda da Türkiye nin maalesef o kadar da avantajlı bir ülke olmadığı açıkça görülebilmektedir. Çünkü ülkemizde günlük petrol üretimi yaklaşık varildir. Bunun yanında ihtiyacımız olan günlük petrol miktarı ise varildir. Basit bir oranlama yapacak olursak üretimin, tüketim miktarına oranı %7 civarındadır. Mevcut durumda arz talebi karşılamamaktadır. Burada incelenmesi gereken nokta ise petrol arama çalışmalarının ne durumda olduğudur ten bu yana ülkemizde 4 binden fazla kuyu açılmış durumdadır. Derinlik ortalaması ise 2300 metredir. Türkiye de petrol kuyularının derinliği Ortadoğu ülkelerine göre kıyaslandığında oldukça derin olduğu göze çarpmaktadır. Bu da arama ve sondaj faaliyetlerinin maliyetini artırmaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi ülkemizde Orta Doğu ülkelerinde olduğu kadar büyük petrol rezervuarları keşfedilmemiştir. Rezervuarlarımız genelde göreli olarak küçük petrol rezervli, küçük ölçekteki rezervuarlar şeklindedir. Örneğin Türkiye ise Suudi Arabistan daki petrol kuyularının sayısı hemen hemen aynıdır. Fakat Arabistan günde 10 milyon varil petrol çıkarabilirken biz sadece 50 bin varil çıkarabilmekteyiz. Bir diğer sorun ise Türkiye de petrol aramacılığı ve sondaj faaliyetlerine yeterli önemin gösterilmemesi ve ayrılan bütçenin yetersiz olmasıdır. Petrolün araması, sondajı, üretimi gibi bazı yasal haklar TPAO nun ( Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ) elindedir. Bir kamu kuruluşu olan TPAO nun 2001 yılı yatırım programında sondaj öncesi ve sondaj çalışmalarına yaklaşık 28 milyon ayrılmıştır. Günümüze göre kıyasladığımızda bu bütçe hala yetersizdir. Çünkü her kuyunun maliyeti birkaç milyon dolar düzeyindedir. Bu kapsamda devlet tarafından yeterli teşvikler yapılmalıdır. Bunun yanında kararlı, sürekli ve uygulanabilir petrol politikalarının düzenlenmesi de en büyük eksikliklerimizden birisidir. Petrol Yasası Türkiye de petrol arama ve üretim faaliyetlerinin düzenlenmesi, yönlendirilmesi, teşvik edilmesi, denetlenmesi amacıyla 11 Haziran 2013 te 6491 nolu Türk Petrol Kanunu resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasa hakkında bahsetmeden önce yasada geçen önemli noktaları ve ana başlıkları vurgularsak: - Başvuru sahibi, ruhsat başvurusunda ve süre uzatım taleplerinde vermiş olduğu iş programı için gerekli yatırım tutarının yüzde 2 si kadar teminat verir. Denizlerde bu oran yüzde 1 olarak uygulanır. Teminatın taahhüt edilen iş programının yıllık gerçekleşen miktarına karşılık gelen kısmı petrol hakkı sahibine iade edilir. Bu teminata ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. - İşletme ruhsatı, yönetmeliğe göre alınacak iş ve mali yatırım programı dikkate alınarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başvuru sahibinin talebine göre yirmi yıl için verilir. Mücbir sebepler dışında programa uygun olarak üretime başlanması ve faaliyette bulunulması esastır. Aksi takdirde 24 üncü maddede öngörülen idari yaptırımlar uygulanır. İşletme ruhsatı süresi, uzatım talebine ekli olarak verilen üretim programının uygun görülmesi hâlinde, onar yılı geçmemek üzere iki defa uzatılabilir. - Bir arayıcı veya işletmeci ürettiği petrolün sekizde birini Devlet hissesi olarak ödemekle yükümlüdür. - Petrol hakkı sahiplerinin, safi kazançları üzerinden ödemekle yükümlü bulundukları vergiler ve hissedarları adına yapmaları gereken gelir vergileri kesintisi toplamı yüzde 55 oranını geçemez. Kanunda yer alan en önemli madde ise herhangi bir yabancı petrol şirketi çıkardığı petrolün sadece yüzde 12,5 ini Türkiye Cumhuriyeti devletine verileceği yönündedir. Arama ve işletme sahiplerinin devlete verdiği oranın oldukça düşük olması yasa çıktığı andan itibaren büyük tartışmalara yol açtı. Diğer yandan yasanın Taksim Gezi Parkı nın bir kısmına inşa edilmesi planlanan Taksim Kışlası nı engellemek üzere parkta bulunan çevre aktivistleriyle başlayan ve giderek tüm Türkiye ye yayılarak hükümete karşı protesto eylemlerine dönüşen Taksim Gezi Parkı Protestoları yla aynı tarihte mecliste görüşülerek kabul edilmesi de bazı çevrelerce bir hayli manidardır. Peki bu yasa neden çıkarıldı? Sonuçları ulusal güvenlik yönünden risk oluşturuyor mu? Yabancı şirketlerin ülkemiz üzerinde hakimiyetini artırır mı? Aslında yasanın temel amacı enerjide uzun süredir hedeflenen liberalleşme sürecini hızlandırmaktır. Enerji sektöründe piyasanın serbestleşmesi, şeffaf ve rekabet edilebilir bir ortama dönüşmesi bu tarz kanunlarla desteklenilmeye çalışılmakta. Petrol arama konusunda da amaç Shell, BP, Exxon-Mobil gibi yabancı ve ileri teknolojiye sahip şirketlerin petrol arama ve sondaj konusundaki tecrübelerinden faydalanmaktır. Çünkü mevcut Türk teknolojisi varolan petrol rezervlerini çıkarma konusunda maalesef şu an için yeterli değildir. Bu yüzden yeterli teknolojiye sahip yerli ve yabancı şirketlerin petrol arama ve sondaj çalışmaları için gerekli teşvik ve destek mekanizmalarının oluşturulmasının yanında hukuksal altyapının da cezbedici olması devletin üzerine düşen en önemli görevlerden birisidir. Yasada tartışma yaratan bir diğer konu ise TPAO nun özelleştirilmesinin önünün açıldığıdır. Bir kamu kuruluşu olan hizmet veren TPAO ülkemiz açısından stratejik bir öneme sahiptir. Ancak yasa yapıcılar yeni Türk Petrol Kanunu Tasarısı ile TPAO nun güçsüzleştirilmesinin söz konusu olmadığını belirtmekte. Tasarıda TPAO nun mevcut üretim sahaları kanundaki süresine bakılmaksızın, ekonomik ömrünün sonuna kadar kendisinde bırakılıyor. Genel olarak konuyu ele aldığımızda Türkiye nin petrol konusunda daha çok mesafe katetmesi gerekmektedir. Uygun yasal düzenlemelerle birlikte ülke menfaatleri doğrultusunda yatırımcıları teşvik edecek uygulamaların hayata geçirilmesi oldukça önemli bir yere sahiptir. Petrol yasasında olduğu gibi liberal değişikliklerle birlikte bürokrasi engellerinin aşılmasıyla misyonu ve vizyonu olan tutarlı enerji politikalarının geliştirilmesi Türk enerji sektörünün büyümesi için olmazsa olmazlardandır. Kamu kurum ve kuruluşlarına yeterli bilgiye sahip, bilgili, tecrübeli, uzman ve politikacıların etkisinden arındırılmış bir yönetim yapısı kazandırılmalıdır. Gelişen dünyaya entegre olabilen bir piyasa yapısı da ülkemizi enerji sektöründe daha ileri taşıyabileceği noktasında büyük önem arz etmektedir. Kaynaklar -Prof. Dr. Abdurrahman Satman, Türkiye de Petrol -Harika Balay, Hazarworld -İTÜ petrol ve doğalgaz mühendisliği -ETKB -Vikipedi 9

12 Köy Enstitülerine Genel Bir Bakış Velican Polat Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bir köy düşünün tarımda son teknolojiyi kullanıyor. Düşünün ki o köyde bir amfi tiyatro yapılmış seneler sonra Anadolu da. Köydeki insanların Sophokles oynadığını, Sheakspear sergilediğini. O köye bunları götüren bir zihniyet var demektir. Oraya aydınlanmayı, ışığı, çağdaşlığı, eğitimi ulaştıran bir zihniyet Köylü milletin efendisi, baş tacıdır diyen bir fikir parlamış demektir. Şehirli ve köylü farkı hat safhaya ulaşmışken köylüye müzik dersi veren bir Aşık Veysel var demektir. İşte böyle bir zihniyet uygulamayı eğitimle birleştirince ortaya çıkan kalkınmayla beraber mütefekkir nesiller yetiştirildiği malum oluyor. Marangoz da Gogol okuyabilir, inşaatçı da Çehov oynayabilir diye imkânsız gibi görünen bir durum beliriyor. Bir yan sıranızda Talip Apaydın oturuyor, Önünüzde Tonguç Baba, lideriniz kendisini eğitim aşkı ile bütünleştirmiş, oğlunun da şiirinde bahsettiği gibi çağın en güzel gözlü maarif müfettişi, Hasan Ali Yücel, Arkanızda Sabahattin Ali. Böyle bir kadroyu bir arada toplarsanız ortaya Türkiye çıkar, edebiyat çıkar, umut ışığı çıkar, köylü, klasik eserler, aydınlanma çıkar. Hem tatlı hem acı duygular belirir zihnimizde. Merkezi Ankara Hasanoğlan da. Bundan dolayı siyasetten çok etkilenmiş bu okul, akıbeti kısa sürmüş. Zaten her kuruluşun bir yıkılışı vardır olgusundan yola çıkarsak bir gün köylünün de tekrar sefalete döneceği belliydi demek maalesef çok üzücü. Bu zihniyet hüküm sürdüğü sürece bu coğrafyada daha nice vatan evlatları köleleşmeye mahkûm kalacaktır. Fikir, 1937 tarihinde Milli eğitim bakanı Saffet Arkıan ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından köylüyü kalkındırma amaçlı planları çerçevesinde atılmıştı. Asker eğitime çağırıldı, fakat başarılı olmadı. 16 milyonluk nüfusun sadece 2,5 milyonu okuma yazma bilmekteydi. Köylü cehalet içinde kıvranıyordu. Savaşların sonucu, özellikle köylerde ağır koşullarını devam ettiriyordu. Fikir babası olduğu bilinen Atatürk projeyi göremeden, eserleriyle yaşamak üzere, vefat etmişti. İsmet İnönü zamanında Milli eğitim bakanlığına Hasan Ali Yücel getirildi ve tercüme bürosu kuruldu. Başlandı çeşit çeşit klasikler Türkçeye çevrilmeye ve o muhteşem düşünce hayata geçti: Köy Enstitüleri. Türkiye Cumhuriyeti nin bugüne kadar eğitime attığı en güzel adım. Başına öğretmen okulunun Tonguç Baba olarak içselleştirdiği eğitim bilimci İsmail Hakkı Tonguç getirildi. Bilgiyi iş haline getiren bir eğitimcilik anlayışı İş içinde eğitim, eğitim içinde iş da kurulma yasası meclise sunulduğunda Kazım Karabekir itiraz etti. Sonradan Demokrat Partiyi kuracak olan bazı toprak sahibi milletvekilleri de oylamaya katılmadı. Öğretmen okulları enstitüye çevrildi, yeni enstitüleri açacak olanlar kurulu enstitülerin öğrencileriydi.

13 Canla başla çalıştılar ve birçok öğretmen yetiştirecek okullarını kendileri inşa ettiler. Bozkırı yeşerteceğiz, ocak tüttüreceğiz fikri ile çıkmışlardı yola. Mezun olduklarında köylerine dönüp 20 yıl zorunlu görev yapacaklardı, eğer ağaları şikâyetçi olmasaydı. Sabah 10 da serbest okuma saatlerinde kitap okuma saatleri başlıyordu, kütüphaneleri oldukça büyüktü, zamana bakılırsa. Her öğrenci senede 25 klasik okumak zorunda idi. Okuma saatleri arasında Aşık Veysel ve diğer müzik öğretmenlerinden ders alıyorlardı, her öğrenci bir enstrüman çalmak zorundaydı. Köyden bir orman filizleniyordu, bir güneş doğuyordu bozkırdan yüzü çağdaşlığa dönük: Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Ali Dündar, Mahmut Bakkal Okullarda eğitimin yüzde ellisi ortaokul eğitimi, yüzde yirmi beşi tarım ve modern zirai teknik ( iş içinde eğitim), geriye kalan yüzde yirmi beşi ise erkek ve kız öğrencilere göre ayrılıyor. Erkekler yapıcılık, demircilik, marangozluk öğrenirken; kızlar el işi, biçki dikiş ve yemek dersi alıyorlar. Bu meslek türleri bölgeden bölgeye değişiyor. Bazı köy enstitülerinde balıkçılık dersi verilirken bazı köy enstitülerinde arıcılık dersi veriliyor. Coğrafi faktörlerin etkisi elbette büyük oluyor ve bu zenginlikten dolayı her alanda uzman yetiştirebilecek bir kadro ortaya çıkıyor. Eleştirilerin ilk konusu kız ve erkeklerin bir arada eğitim görmeleri ve aynı alanda yaşamalarıydı. Yatakhaneler farklı yerlerdeydi fakat zihniyet sığ olunca(günümüz dâhil), kızla erkek yan yana gelince insanların aklı bir tek bel altına çalışıyor. Aşkı bel altından yukarıya kaldıramamış duygu dünyasından başka bir şey beklenmez herhalde. Kemal Tahir Bozkırdaki Çekirdek kitabında eleştiriyor enstitüleri: okulların yapımında öğrenci çalıştırılıyor ve 20 yıl köyde zorunlu çalışma kuralına karşı. İsmet İnönü okullarda çalışanları öğrencilerden değil de köylülerden seçince olay bir nebze daha büyüdü. Köylüler yokluk içinde kıvranırken bir de okullarda çalıştırılıyorlardı. Kendilerince eleştirileri buydu. Kimi bürokrat kesim bu eleştirileri daha da büyütme çabası içine girişmişti. Buna karşılık her öğrenci bir alanda uzmanlaşıyorlardı köy üniversitesinde. Batı müziği dersini Sabahattin Eyüboğlu, halk müziği dersini Ruhi Su veriyordu. Amfi tiyatroda ilk oyun sergilendi sonra: Sophokles, Kral Oidipus. Çalışmalara ara vermeden Moliere, Sheakspear, Çehov Tartışmalar gün geçtikçe daha da arttı. İnönü Cumhuriyetin en önemli yapısı olarak bahsettiği enstitülere desteği çekmişti, bakanlıklarda değişiklikler yaptı. Her köyde cami varsa okul da olacak diye yola çıkmışken, eleştiriler sonucu, okulların etkinliğinin azaltılması din kültürü derslerinin açılması seçimleri kazanmasına yetmedi İnönü nün. Sabahattin Ali nin Enstitüyü ziyarete gelişi de büyük olay oldu. Okulların komünist propaganda yaptığı sesleri gitgide arttı. Polise ihbar mektupları gitti. Okullarda aramalar yapıldı. Kitaplar toplatıldı. Güneşe ulaşmak varken perdelerini çekiyordu bir ülke aydınlığa de Hasanoğlan kapandı, 1953de ise tüm köy enstitüleri. Bir devir böyle kapanmıştı. Mezunlar öğretmen oldular, kimisi polis takibine alındı, kimisi hapse atıldı gerçek özgürlüğe belki, bunlara milli eğitimin zencileri adı takıldı. Yurdun efendisi köylü olduğuna inanmışlardı, aldanmışlardı. 11

14 Türkiye - Ermenistan İlişkileri: Bağımsızlıktan 2015 e, Bir Yap-Boz Oyunu Melek Bilgili Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler 21 Eylül 1991 de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan ı tanıyan ilk ülkelerden biri olan Türkiye, ne yazıkki diplomatik ilişkiler geliştirme konusunda sınıfta kalmıştır. Kafkasya bölgesine özel önem veren Türkiye nin, bölgede hala sınırlarının kapalı olduğu bir ülke bulunması şüphesiz olumsuz bir durumdur. Günümüze kadar gelişen olaylara baktığımızda tıpkı bir yapboz gibi iyileştirilmeye çalışılan ancak bir türlü netice alınamayan süreçler, uzlaşılamayan konular söz konusu olmuştur yılı yaklaşırken Türkiye nin başını Ortadoğu dan kaldırıp sorunlar yumağı haline gelmiş başka bir coğrafya olan, tarihsel diyalektik açısından her daim potansiyel çatışma ortamına gebe durumda bulunan Kafkasya bölgesine, her zamankinden daha fazla mesai harcaması gerekir. Bu noktada çözülmesi gereken ilk problem Ermeni meselesidir. Sorun ülkesine baktığımızda ise her geçen gün yanlış politikaları ile kendi kendisini izole eden bir Ermenistan görüyoruz. Ermenistan ı bu vahim noktaya taşıyan grupların, örgütlerin ve yönetimlerin bütün faturası ise, ekonomik olarak dar boğazın içerisine giren ve sürekli olarak değişik ülkelere ekmek parası için çalışma amaçlı giden, sürekli göç veren ve yıpranan Ermeni halkına çıkmıştır. Ülkemize baktığımızda ise, yakın dönemlerde özellikle ABD ve AB ülkelerinin, Türkiye nin zayıf noktasını iyi belirlediğini; iki ülke arasında dostluk ilişkileri temelinde çözülecek sorunları ve özellikle soykırım sorununu kaşıyıp canlandırarak parlamentolarından kararlar çıkarttıklarını yada senatolarından veto yoluyla geri alarak Türkiye ile olan ekonomik ve politik pazarlıklarında bir koz olarak kullandıklarını görüyoruz. Özellikle son döneme kadarki Türkiye hükümetleri, Osmanlının son döneminde yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakki yönetiminin güttüğü yanış siyaset ve emperyalist devletlerin teşviki neticesinde yapılan katliamların onaylayıcısı ve mirasçısıymış gibi davranmayı sürdürmüştür. Türkiye son yıllarda özellikle sivil diplomasi tarafından gerçekleştirilen barış geliştirme çabaları dışında, geçmişte Ermeni halkına yapılan zulümlerden ötürü kendi payına düşeni yapmamış, iki halk arasında dostluk ilişkilerinin kurulmasının önünü açmamış, uluslararası platformlarda iddiaların kabul görmesi anlamında ne yazıkki Ermenistan kadar başarılı olamamıştır de sadece Kıbrıs Rum Cumhuriyeti parlamentosu soykırım tasarısını kabul ederken, bugün bu sayıya 19 ülke ve üç uluslararası örgüt daha eklenmiştir. Ermeni Soykırımı nı kabul eden ülke parlamentoları şunlardır: Uruguay (1965) Kıbrıs Rum Yönetimi (1982) Avrupa Parlamentosu (1987) Arjantin (1993) Rusya Federasyonu (1995) Kanada (1996) Yunanistan (1996) Lübnan (1997) Belçika (1998) Fransa (2001) İsveç (2000) İtalya (2000) İsviçre (2003) Slovakya (2004) Hollanda (2004) Polonya (2005) Almanya (2005) Venezuela (2005) Litvanya (2005) Şili (2007). Ermenistan ın bağımsızlığından sonra devlet başkanlığına seçilen Ermeni Ulusal Hareketi nin adayı Levon Ter Petrosyan ın döneminde ikili ilişkilerin gelişmesi açısından uygun bir dönem olmuştur yılında Türkiye nin Ermenistan ı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ne (KEİ) kurucu üye olarak davet etmesi hatta kurucu üye olarak önermesi olumlu bir adım olmuş, turizm ön plana çıkmış, ekonomik anlamda Azerbaycan ın ambargosuyla sıkışan Ermenistan a her düzeyde yardım girişiminde bulunulmuş, işadamları ile basın mensupları yoğun temas içine girmişlerdir. Şubat 1992 deki Hocalı katliamının ardından Türkiye de gerek halk arasında gerekse siyasiler arasında yayılan Ermeni aleyhtarı hava, ilişkilerin gelişmesine engel olmuştur. Bu gelişmelere ek olarak, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmanın Nahçıvan a sıçraması olasılığı Türkiye de kaygı uyandırmıştır. Türkiye nin çatışmaya silahlı kuvvetleriyle müdahale etmesi ihtimali üzerinde durulmuş, hatta Mayıs 1992 de Türk Silahlı Kuvvetleri Ermenistan sınırı yakınlarında tatbikatlar gerçekleştirmiştir. Ayrıca dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Meclis in savaş kararı almasını isteyebileceğini belirtirken, muhalefet lideri Bülent Ecevit Ermenistan a hava saldırıları düzenlenmesi gerektiğini savunmuştur. Bütün bu gelişmelere karşılık, Rus ordusundan üst düzey komutanlar, Türkiye nin silahlı müdahalesinin üçüncü dünya savaşının çıkmasına yol açabileceği yönünde açıklamalarda bulunmuşlardır. Ermeniler in Nisan 1993 de Azerbeycan ın Kelbecer bölgesini işgaliyle ilişkilerdeki en keskin noktaya girilmiştir. Kelbecer in işgali sırasında konu, Türk-Ermeni ya da Azeri-Ermeni ilişkilerinden farklı bir zemine kayarak, Türkiye ile Rusya nın birbirlerini Azerbaycan a ve Ermenistan a askeri yardım yapmakla suçlamalarına kadar gitmiştir. Bu gelişmelerin ardından Türkiye, Ermenistan a hava ve kara ambargosu kararı almış, iki ülke arasındaki kara sınırı 3 Nisan 1993 tarihinde kapatılmıştır. 12

15 1994, Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından yoğun gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuş, Ermenistan ın PKK ya kendi sınırları içinde ve işgal ettiği Azeri topraklarında faaliyet izni verdiği şeklindeki iddialar ilişkilerde gerginlik yaratmıştır. Öte yandan, Türkiye ye yönelik olumsuz bakışı olan ve sürekli düşmanca politikalar üreten Daşnak Partisi nin yasadışı faaliyetlerde bulunması ve suç işlemesi nedeniyle Petrosyan ın Eylül 1994 te partiyi kapatma kararı alması ve soykırım konusunu sürekli gündeme getirmeye çalışan Ermenistan Dışişleri Bakanı Hovanisyan ın istifaya zorlanması Türkiye ile ilişkileri olumlu bir havaya sokmuştur te ikili ilişkiler bu olumlu havayla başlamış, yıl boyunca ekonomik sıkıntı içindeki Kars ve Iğdır halkı, Ermenistan ile sınır kapısının açılması için belediye başkanları ve milletvekilleri aracılığıyla Ankara yı ikna etmeye çalışmıştır. Bu yıl içinde yaşanan en olumsuz gelişme ise, Erivan da açılan soykırım müzesi olmuştur ya gelindiğinde Karabağ sorununa yönelik çözüm girişimleri hız kazanmış, Türkiye, sürdürdüğü sessiz diplomasi çerçevesinde Azerbaycan ın toprak bütünlüğünün korunması karşılığında Yukarı Karabağ a öz yönetim hakkı tanınması şeklinde bir ilkeler deklerasyonu imzalanmasını önermiştir. Tüm bu gelişmelerin ardından 30 Mart 1998 de Petrosyan dan sonra ikinci devlet başkanı olan ve Daşnak Partisi desteğine sahip Koçaryan, iktidara gelir gelmez iki hareketi ile farklı tutumunu ortaya koymuştur. İlk olarak Türkiye ye yönelik keskin bir muhalefet güden ve tarihsel kökenleri olan Daşnak ın faaliyetlerine izin vermiş, ikinci olarak da soykırım konusunu gündeme getirmiştir e gelindiğinde ise Koçaryan ın, Rusya ile ilişkilerini bağımlı olmadan sürdürmek, Karabağ sorununu Azerbaycan ile uzlaşarak çözmek ve Türkiye ile diplomatik ilişkiler kurmak istediği görülmektedir de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi nin (AKP) nin geliştirdiği dış politika ile Türkiye nin komşularına karşı tutumu temelden değişti ve ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacak bir takım gelişmeler yaşandı. İlk olarak AKP yönetimi, Ermenistan da dahil olmak üzere Türkiye nin bölgeden kendi tecrit politikasını değiştirme sözü verdi. İkinci olarak Azerbaycan ve Türkiye arasındaki Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı 2006 yılında petrol pompalamaya başladı. Bu gelişme ve bunun doğurduğu jeopolitik tecrit duygusu, Erivan da yeni girişimleri sıcak karşılayacak siyasi bir havanın oluşmasına yol açtı. Üçüncü olarak, 19 Ocak 2007 tarihinde tanınmış Türk- Ermeni gazeteci ve yazar Hrant Dink in öldürülmesi, Türkiye halkında büyük bir tepkiye yol açtı ve bu durum zamanla Ermenistan aleyhindeki söylemlerin yumuşamasına yardımcı oldu. Devletler seviyesinde yakınlaşmanın ilk girişimi Şubat 2008 de cumhurbaşkanı seçilen Serj Sarkisyan ı tebrik eden Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yapıldı. Daha sonra Gül, Sarkisyan ın daveti üzerine, Türk ve Ermeni milli takımları arasındaki bir futbol maçını izlemek için Ermenistan ı ziyaret etti. Bu arada, Türkiye ve Ermenistan Mayıs ve Temmuz aylarında Bern de bir dizi gizli toplantıda bir araya geldi. Gül ün ziyaretinden sonra, resmi heyetler daha sıklıkla toplantı yapmaya başladılar yılının Nisan ayında, yoğun diplomatik görüşmeler sonrasında, Ankara ve Erivan, ikili ilişkileri normalleştirmek üzere bir yol haritası üzerinde anlaşma sağlandı. 31 Ağustos 2009 da, Ermeni ve Türk Dışişleri Bakanlıkları Diplomatik İlişkilerin Kurulması ve Ermenistan ve Türkiye arasındaki İlişkilerin Geliştirilmesi başlığını taşıyan protokoller yayınlandı. Protokollerde diplomatik ilişkilerin kurulması, sınırların açılması ve iki ülke arasındaki tüm sorunlara çözüm getirmek için hükümetler arası bir komisyonun kurulması öngörülüyordu. Protokolün imzalanması esnasında Ermenistan ve Türkiye dışişleri bakanlarının yüz ifadelerine bakıldığında, sonrasındaki gelişmelerin de gösterdiği üzere, buna bir nevi zorlandıkları, her iki tarafın da ciddi kaygılarının olduğu görülebilmektedir. Komşularla sıfır sorun politikası, çok yönlü dış politika anlayışı ve proaktif uygulamaların ürünü olan bu protokollerde göze çarpan en önemli maddelerden bir tanesi Hocalı katliamı ve Ermenilerin Karabağ ı işgali nedeniyle kapalı olan Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılması olmuştur. Ancak Türkiye için önem arz eden bu işgale protokollerde yer verilmemiştir. Dolayısıyla Azerbaycan hükümeti, Türkiye nin Karabağ sorununu ele almadan Ermenistan ile uzlaşma girişimini sert bir şekilde eleştirdi. Türkiye ile enerji ve ticaret anlaşmalarını tekrar gözden geçirme niyetini açıkladı. Türk ve Azeri kamuoylarından gelen yoğun tepkiler üzerine, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yapmış olduğu sözlü açıklamasında; Karabağ ın mevcut işgal hali ortadan kaldırılmadan ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda etkili adımlar atılabilmesinin olası görülmediğini vurgulamak durumunda kaldı. Ermeni milliyetçileri de protokollerden hiç hoşlanmadılar. Ermeni diasporası ve Ermenistan daki muhalefet, hükümetlerine protokollerden vazgeçmesi için baskı yapmaya başladılar Ocak ayında, Ermenistan Anayasa Mahkemesi nin protokolleri anayasaya aykırı ilan etmesi kaçınılmaz sonucu hızlandırdı. Bu engellere rağmen taraflar, Ermenistan ın Nisan 2010 da protokollerin onaylanması sürecini askıya aldığını duyurduğu tarihe kadar görüşmeye devam etti. Ermenistan ın süreci durdurmasının nedeni, Türk üst düzey yetkililer tarafından dile getirilen ön koşullardı. Zira, protokoller önkoşul kabul etmiyordu. Türk tarafı da aynı biçimde Ermenistan ı görüşmelerde önkoşul ileri sürmekle suçladı. Türkiye için önkoşul, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda ilerleme kaydedilmesi gereğiydi. Ermenistan ise bu sorunu Türkiye ile olan yakınlaşma sürecinden ayrı olarak görme eğilimindeydi. Ermenistan için önkoşul ise, Ermeni Mahkemesi tarafından ileri sürüldüğü gibi, 1915 olaylarının soykırım olarak tanınması gereğiydi. Dolayısıyla yakınlaşma süreci kısa kesildi, fakat tamamen terk edilmedi. Ermenistan sadece onay sürecini askıya aldığını, Türkiye ise sürece bağlı olduğunu açıkladı. Ancak sorun, büyük ölçüde Azerbaycan ın ısrarcı politikası sayesinde, Dağlık Karabağ sorununa bağlanarak daha da karmaşık bir hale geldi. 13

16 Ekim 2006 yılında soykırımın inkârının suç sayılması yönünde bir karar alan Fransa örneğindeki gibi iki ülke ilişkilerinde üçüncü ülkelerin konuya müdahil olmasıyla yaşanan sıkıntıların yanı sıra Ermenistan Cumhuriyeti nin doğrudan yürüttüğü birtakım sıkıntılar da gündeme gelmiştir. Bunlar arasında 1 Nisan 2011 de Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ın talimatı ve onayıyla Ermeni Soykırımının 100. Yıldönümüne İlişkin Etkinliklerin Koordinasyonu için Devlet Komisyonu kurulması örnek gösterilebilir. Türk-Ermeni ilişkileri konusunda son yıllarda yaşanan gelişmelerin, iki ülke ilişkileri açısından, geçmişe oranla daha fazla iletişimin söz konusu olduğunu gösterdiğini söylemek mümkündür. Son dönemde, başarısız normalleşme girişimini kurtarma çabaları ya da normalleşme için Türkiye ye verilen ödevler olarak adlandırabileceğimiz bir dizi gelişme de yaşanmıştır. İstanbul daki Ermeni cemaatinin talebi üzerine, 2010 yılında ilk defa Ermeni okulları için Ermenice hazırlanan ders kitapları ücretsiz dağıtılmıştır. Türkiye nin resmi devlet kanalı Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu 2009 yılında Doğu Ermenice radyo yayını başlatmıştır. Söz konusu yayın özellikle Avrupa Birliği raporlarında sıkça yer alarak, iki ülke ilişkilerinin normalleşmesi yolunda atılan olumlu adımlar arasında vurgulanırken aynı zamanda Ermeni diasporası yayınlarında da geniş yankı bulmuştur. Çeşitli üniversitelerde açılan Ermeni Dili ve Edebiyatı bölümleri de sürece katkı sağlayan adımlardandır yılında Diyarbakır da Surp Giragos Ermeni Kilisesinin ibadete açılması, İstanbul Kumkapı da bulunan ve en son I. Dünya Savaşı yıllarında ibadethane olarak kullanılan Vortvots Vorodman Kilisesi nin, 2012!de Vortvot Vorodman Kilisesi ve Patrik Mesrob II Kültür Merkezi adıyla hizmete açılması da yaşanan diğer önemli gelişmelerdendir. Demokratikleşme yolunda ilerlemeye çalışan bir ülke olmanın gerektirdiği adımlar olarak sayılabilecek bu gelişmelerden sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 4 yıl aradan sonra 12 Aralık 2013 te Ermenistan ın başkenti Erivan a KEİ Dışişleri Bakanları Toplantısı na katılmak için bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyarette Davutoğlu na eşlik edenler arasında Ermeni kökenli kişiler de yer aldı. Bunlar Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, Yeni Şafak Gazetesi yazarı Markar Esayan ve şu anda Fransa vatandaşı olan Samson Özararat idi. Sonuncusu 1990 lardan bu yana Türk-Ermeni yakınlaşması üzerine çalışan ve yakın zamana kadar KEİ İş Konseyi nde Ermenistan ı temsil eden bir isim. Ahmet Davutoğlu KEİ toplantısının ardından Nalbandyan ile de görüşme gerçekleştirdi. İkili görüşme sırasında Zürih protokollerinin imzalanması sırasında olduğu gibi Nalbandyan asık suratı ve ciddi yüz ifadesiyle, Davutoğlu ise daha güler yüzlü olmasıyla dikkat çekti. Davutoğlu nun hem KEİ toplantısındaki konuşmada, hem de Nalbandyan ile görüşmenin ardından gerçekleştirdiği basın toplantısında verdiği mesajlar bir hayli dengeliydi. Açıklamalarda genel ifadeler kullanıldı, bölgesel işbirliği ve barış vurgulandı. Davutoğlu nun Erivan a giderken uçakta gazetecilere yaptığı Tehciri benimsemiyoruz, gayri insani bir uygulama. Adil hafıza ile taraflardaki dirençli kolektif bilinci yıkabiliriz. Buzu çözeyim derken altında kalabilirsiniz ifadesi ise Türkiye deki muhalefet tarafından eleştirildi. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbadyan, Davutoğlu yla görüşmesinin ardından Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin Dağlık Karabağ sorununa bağlanmaması gerektiği görüşünü yineledi. Nalbandyan, İlişkiler, hiçbir önkoşul ileri sürmeden normalleştirilmelidir. Türk tarafının bu sorunu diğer sorunlarla ilişkilendirmesi anlamsızdır ve hiçbir sonuç vermeyecektir dedi. Son olarak 19 Şubat 2014 tarihinde Azerbaycan ın Gence şehrinde gerçekleştirilen Türkiye-Azerbaycan- Gürcistan Dışişleri Bakanları Üçlü Toplantısı nda Davutoğlu, Ermenistan ve Azerbaycan ilişkilerine değinerek hedef ve isteklerinin iki ülke arasındaki ihtilafın bir an önce bitmesi ve Azerbaycan topraklarının işgal durumunun son bulması olduğunu belirtti. Normalleşme süreci konusunda görüş bildiren Davutoğlu, Her yerde defalarca söyledik. İşgâl altındaki topraklar işgâlden kurtulmadığı sürece ve Ermenistan la Azerbaycan arasındaki ihtilaf bu çerçevede çözülmedikçe Türkiye ve Ermenistan arasında tam bir normalleşme olması mümkün değil. Sınırların açılması meselesi de bu çerçevededir. diye konuşarak Türkiye nin 2009 dan beri oluşturulmaya çalışılan Ermenistan ile normalleşme sürecinin Azerbaycan ı memnun etme şartına bağlı olduğunu yinelemiş oldu. Bu şekilde ilişkiler adeta protokol girişimi öncesine dönmüş vaziyette görünüyor. Sonuç olarak Ermenistan ın bağımsızlığından günümüze kadar geçen sürece baktığımızda başlıca sorun olarak beliren soykırım iddiaları, Dağlık Karabağ sorunu ve sınırların kapalı olması, bölgedeki değişik aktörlerin ekonomik ve jeopolitik çıkarları şekillenirken, her iki tarafın -ama özellikle Ermenistan ın- zarara uğramasına neden olmaktadır. İki ülkenin de aralarındaki ihtilafı çözmeleri veya en azından diplomatik ilişkilerin tesis edilebileceği bir noktaya ulaşmaları gerekir. Uzlaşmanın önemi, özellikle Ermenilerin mağdur ve kayıpları anmak üzere hazırlandığı, 1915 olaylarının yüzüncü yıldönümünün hızla yaklaşması ile daha bir önem kazanmaktadır. Başarısız yakınlaşmasının da kesin olarak gösterdiği gibi, her iki tarafta da halkın sürece katılımı kesinlikle vazgeçilmezdir. Halkın katılımı olmadan herhangi bir çözüm yoğun muhalefetle karşılaşacağından muhtemelen nihai başarısızlığa mahkumdur. Her iki ülkenin halkları kamu diplomasisi geliştirerek, sivil insiyatif alarak, toplumlararası diyalog kurma ve toplumları biraraya getirme amacına yönelik bir platform sağlayarak sürece önemli katkılarda bulunabilirler. REFERANSLAR - Ali Faik Demir, SSCB Sonrası Dönemde Türkiye-Ermenistan İlişkileri, Uluslar arası İlişkiler Dergisi, Cilt 2, Sayı 5, Bahar Aybars Görgülü, Türkiye-Ermenistan İlişkileri Bir Kısır Döngü, Tesev, Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin, Ermenistan-Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış, Rethink Rapor 08, Ocak Dr. Svante E. Cornell, Türkiye-Ermenistan İlişkileri: Hatalı Öncelik, Hatalı Yaklaşım, Hazar Raporu, Summer C. Erman, Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Yeni Bir Sayfa Mı?, sayi-200/96-tuerkiye-ermenistan- ilikilerinde-yeni-bir-sayfa-m- - İsa Uslu, 2015 Yılına Doğru Türkiye- Ermeni İlişkileri ve Türk Politikasına Yansımaları, 31 Ağustos 2012, politikaakademisi.org/2015-yilinadogru-turk-ermeni-iliskileri-ve-turk-dispolitikasina-yansimalari/ 14

17 AA23.Org Geleceğin Habercisi Özel Haberler Farklı Yorum ve Görüşler

18 Lars von Trier Acının Sanatsal Anlatımı Başlığı anlatmak gerekirse, biraz Dücane Cündioğlu nun Sinema ve Felsefe kitabından alıntılarla bu işe başlamak istiyorum. Kitabında Lars von Trier ayırdığı bölümlerde eski bir Fransız yazarın sözünü kullanmıştı. Sanatın nihai amacı hazdır. Konu sanat olunca, muhataplarına bir acı tattırarak bir haz yaşatmaktadır. Biraz ağır bir kelime gibi olacak ama sanat sırf bir haz yaşatmak için acı çektirir insanlara. İşte konumuza geldiğimizde yönetmen Lars von Trier de sinema sanatının hazzını izleyenlerine verdiği karanlık, depresif acılarla yaşatmaya çalışır. Söze onun söylediği çok güzel bir cümle ile başlayalım; Sanat, ayakkabınızın içine sıkışan taş kadar acı vermeli insana Seyfi Demirci Sakarya Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği 16 Danimarka sinemasının Dünya sinemasına kazandırdığı sıra dışı yönetmenlerden Lars von Trier, gündemimizde şu sıralar son filmi Nymphomaniac ile bulunmakta. Yönetmenin son filmi en son If İstanbul Bağımsız Filmler Festivalinde, Türk sinemaseverlere sunulmuştu. Filmin konusu baktığımızda, Nemfomanyak (özet bir tabirle cinsel hazzı yüksek olan kadın) bir kadın olan Joe karakterinin odağında ilerleyen bir film. Film doğumundan 50 yaşına kadar karakterimizin yaşadıklarını ve özellikle yaşadığı cinsel serüvenleri ile ilerlemekte. Film ilk gösterimini Berlin Altın Ayı Film Festivalin de gerçekleştirdi. Birçok eleştirmenden övgü toplayan film İstanbul da ki festivalde, Lars von Trier in kendi eliyle sansürlediği haliyle yayınlandı. Daha sonrasında filmin Türkiye de gösterime girmesi beklenirken, filmin incelemesini yapan kurul, filmin Türkiye de gösterime girmesini yasakladı. Bu Lars von Trier hayranları için büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Yönetmen bu yasaklanmayla ilgili twitter hesabından birkaç açıklamayla, bu duruma tepkisini Trier usulü aktardı. Sıra dışı dahi Yönetmen Lars von Trier Nudist Yahudi bir ailede doğan Lars von Trier, sinemayı her fırsatta birçok şeyi öğrenmek için dış dünyaya açılan bir kapı olarak gördüğünü söylemiştir. Ailesinden aldığı nudist bilgiler, günümüzde sinemasını şekillendiren öğeleri göstermektedir. Ailevi eğitiminde duygular, inanç doğruları ve insani zevklerle ilgili özelliklere pek yer verilmeyen Trier, sinemanın dış dünyaya olan bağlantısıyla kendini geliştirmiş ve sinema hayatını daha iyi bir yere taşımak için aldığı bilgileri çok iyi bir şekilde yansıtmayı başarmıştır. İlk olarak sinemaya ailesinin 11 yaşında aldığı kamerayla, amatör filmler çekerek başlayan Trier, ilk profesyonel sinema kariyerinin başlangıcı olan The Element of Crime (Suç Unsuru) filmiyle başlamıştır. Senaryosunu, daha sonraki çalışmalarının birkaçında da bulunan Niels Vørsel yazdığı film, Trier ilk dönem başyapıtlarından sayılmaktadır. Sıra dışı bir distopik deneme olarak aktardığı filminde son derece stilize görsellik ile bilim kurgu ve kara film temalarını iyi bir şekilde harmanlamıştır. Bazı eleştirmenlere göre Franz Kafka nın kaleminin esintilerinde hissedildiği film olarak ta belirtilmektedir. Bu filmden sonra Lars von Trier Dogma 95 akımını yaratımı süreci başlamıştır. Lars von Trier sırasıyla sinematografisinde Epidemic filmiyle devam etti. Bu filminde kamera arkasında durmanın yanı sıra, bu sefer kameranın önündeydi de. İlk filminde çalıştığı Niels Vørsel kamera karşısında da bulunan Trier, bir yönetmenle bir senaristin bir film projesi için birleşmeye başladıklarında, yazdıkları korku filminin, yaşadıkları şehirde de yaşanmaya başlanmasını konu edinmektedir. Aslında filme bakarsak pek Trier havasında olmayan bir film. Çoğu eleştirmene ve sinemasevere göre de Lars von Trier in en iyileri arasında sayılamayacak bir film. Filmdeki korku temasını işlerken, daha çok dışavurumcu korku sinemasının öğelerinden etkilendiği söyleyebiliriz. Bir nevi Lars von Trier sinemasının tarzının oluşmaya başladığı zamanlar için tartışmalı bir film. Daha sonrasında yönetmen kari yerine Europa filmiyle devam eden Trier, başrol oyuncusu Emily Watson, o dönemdeki Oscar da en iyi

19 kadın oyuncu ödülünü kazandıran filmi Breaking the Waves(Dalgaları Aşmak) filmiyle devam etmiştir. Bu filmde, Lars von Trier bir çok filminin içeriğinde yer alan aşk, cinsellik, Tanrı kavramları mercek altına alınmaktadır. Bu filmden sonra Lars von Trier Dogma 95 akımını adım atılmıştır. Danimarka Sinemasında Bir Manifesto Dogma 95 Akımı Yönetmen Lars von Trier sinemada her zaman sıra dışını aramaktan çekinmeyen, aykırı kelimesinin sinema sanatı için en uygun olduğunu her fırsatta belirten bir yönetmen olmuştur. Öyle ki bunun için bir sinema manifestosu bile yapmıştır. Dogma 95 akımı, 1995 yılında Danimarkalı yönetmenler Lars von Trier, Thomas Vinterberg, Kristian Levring, Søren Kragh-Jacobsen oluşturduğu bir avangart film yapım akımıdır. Yönetmenlerin, sinemanın teknoloji ve tekelleşmenin ağında ilerlemesiyle birlikte gerçeklikten uzaklaşması ve izleyenlerinde gerçeklikten kopmasına bir tepki göstermek amacıyla ortaya çıkardıkları bir akımdı. Bu düşünceleri sonucunda bir manifesto oluşturdular. Sinemanın efektler, müzikler, dekorlar, yapma ışıklar ve gerekli gereksiz kamera hareketlerinden yapaylaştırıldığını, sentetik ve duygusuz hale getirildiğini ileri sürerek müziksiz, efektsiz, elde sallanan titrek kameralarla çekim yapılan filmler çıktı dogma akımından. Bir fikir barındırıyordu ve ifadeyi farklı ve daha sahici olma iddiasındaki bir perspektiften vermeye çalışıyordu. Dogma Akımı çerçevesinde ortaya çıkan ilk film, daha sonrasın da Lars von Trier le bir çok yapıma imza atacak olan, en yakın dostu Thomas Vinterberg yazıp yönettiği The Celebrition (Şölen) filmiydi. Film tamamıyla amatör kameralarla, efektlere ve dekorlara bağlı olmayan bir yapım şeklinde çekilmişti. Filmin bu şekilde çekilmesi, filmdeki oyunculuk kalitesiyle ortaya çıkan gerçeklik düşüncesinin baskısıydı. Aykırı dahi Lars von Trier, Dogma Akımıyla çektiği ilk film ise, büyük eleştirilere ve tartışmalara yol açmış olan The Idiots (Aptallar) filmidir. Aynı çatı altında yaşayan, belirli bir alanda başarılı olan bir grup zeki insanın, özürlü insan taklidi yaparak, toplumun değerlerini sarsmaya amaçlamışlardır. Bir çok yerde ahlaksal kurallara aykırı davranışlar sergileyerek, insanlarla, toplum değerleriyle bir nevi dalga geçmektedirler. Yönetmen Lars von Trier senaryosunu yazıp yönettiği film, aykırı düşüncelerin ilk ve derin bir şekilde sergilediği ilk filmi olma özelliğini de taşır. Film çıplaklık, cinsellik, özgürlük gibi bir çok konuda tartışmalara yol açmıştı. Bir çok eleştirmen tarafından sert şekilde eleştirilen film, Lars von Trier sinema sanatının hazzını işlemeye başladığı filmlerinden olmuştur. Danimarka da başlayan bu akım daha sonrasında birçok Avrupalı yönetmenler öncelikle Avrupa sinemasına giriş yapmıştır. Daha sonrasında sinemadaki gerçekliği arayan birçok yönetmen tarafından uygulanmaya başlandı. Akım 2005 yılına kadar devam etti. 17

20 18 Trier Tarzının Hızlı İlerleyişi ve Karanlıkta Dans Dogma akımıyla beyazperdeye yapımlar taşımaya devam eden ve bu alanda başarılı filmler çıkaran Trier, sonraki filmi Dancer in the Dark (Karanlıkta Dans) ile iyi bir yapıma imza attı yılında yayınlanan ve Cannes da Altın Palmiye ile ödüllendirilen film, yönetmenin en iyi yapımlarında yer almaktadır. Avangart sinema tarzı çekilen filmin başrolünde, Avangart müziğin en iyi halini, sanatsal ve aykırı görsellerle birleştiren Björk bulunmaktaydı. Aykırı bir yönetmen için iyi bir oyuncu seçimi yapılmıştı. Film ile ilgili ilginç olan durumlardan biri, hikayenin Amerika da geçmesine rağmen, çekimler İsveç te yapılmıştı. Amerika yapısına uygun bir şehirde çekilen film, bu kadar benzeriyle doğal mekan seçilip, bu şekilde aktarılması takdire değer. Filmin diğer bir oyuncusuysa Fransız sinemasının efsane kadınlarından Catherine Denevue. Filmde özellikle gerçekdışıyla, masalla gerçeği, hem de insanin iliklerine işleyen acı gerçeği harmanlaması ve hikâye anlatmadaki mükemmeliyeti, Trier sinema üzerine dâhiliğini ortaya koyan bir gerçek. Lars Von Trier ile şöyle bir gerçeği göz ardı edemeyiz. Sinsi bir kaos teorisyeni havası, konvansiyonel sinema kavramının iyice altüst edilmiş haliyle sinemaya uyarlaması, bu kavramın sınırlarının yok ederek bu şekilde bir sinema sanatı icra etmesini sağlıyor. Trier sinemasının tüm içerikleri; tekabül ettiği olaylar, dramaturjik seçimler, karakterlerin biyografileri hep aynı denize akıyor. Onun bakış açısı, üst katmanın içerisinden en dipteki evrene doğru geçerek yaşayan bir sistemin içine nüfuz ediyor. Böylesine konstruktivist bir yapının emeğiyle yaratılmış alternatif sinemanın izleyiciye de bir sorumluluk yüklediği muhakkak. Trier, seyircinin zekâsına güvenip elindeki kondüktör feneriyle bizi tekin olmayan koltukları işaret ederek bir zekâ sınavına davet ediyor. Dogville filminde bu tavrının doruklarında bir hava seyretmekteyiz. Dogville filmi ile Trier bir nevi Amerikaya bakınca gördüğü pislikleri, beyazperdeye aktarmaya çalışıyor. Tamamıyla bir sette kurulan kasabanın insanların normal hayatlarının, gündelik yaşamlarının görsellikleri ile başlayan film, kasabaya mafyadan kaçan bir kadının gelmesiyle değişen atmosferi, yaşamları ön plana çıkarıyor. Boynuna tasma geçirilen bir Nicole Kidman görüyoruz bu filmde. Diğer filmlerinde olduğu gibi erkekten şiddet gören kadın profili yine bu filminde de ön planda. Trier kadının karşı cinsten yaşadığı, maruz kaldığı acıyı beyaz perdeye aktarması, Trier sinemasının sarsıcı dramatik yapısını güçlendiren bir etmen. Her filminde Katolik ahlak sisteminin bombardımanı sürekli olarak iğneleyici bir şekilde aktarmaktan çekinmez. Çoğu kişilere göre filmlerindeki kadın karakterlerin yaşadıkları sert ve acı dolu imtihanlar, Trier bir kadın düşmanı olarak nitelendirmektedir. Aslında ilginç olan ise Trier, kadın düşmanlığından ziyade, filmlerinde daha çok insan doğasının berbatlığını vurgulamaktadır. Aslında Trier sinemasıyla anlatmak istediği, kadınlardan değil, insanlıktan nefret etmektedir. Aykırı Trier Sinemasının Başlangıcı, Antichrist Dogma akımı sonrası, yönetmen The Five Obstructions (Beş Engel) gibi muzırlıklarını sürdürdüğü, Dogville başlayan üçlemenin ikinci filmi olan Manderlay ile yine pislik olarak baktığı Amerika nın demokratik ve toplumsal düzenini anlattığı ve komedi sinir etme aracı olarak kullandığı, izleyeni çileden çıkararak güldürmeye çalıştığı The Boss of It All ile sinema perdesinde gözlemledik. Sinema hayatına bir üçlemeyide sıkıştıran Trier, üçlemenin son filminde sadece yazım işinde dâhiliğini göstermekle kaldı. Yönetmenliğini en yakın dostu ve Dogma Akımının yaratıcılarından Thomas Vinterbeg yaptığı Dear Wendy (Sevgili Wendy) ile Vinterberg gözünden Trier Amerikasını görmekteyiz. Fırsatlar Ülkesi Amerika olarak adlandırdığı üçlemenin son filmi Dear Wendy, yine bir Amerikan kasabasında geçmekte. Dear Wendy filmi her şeyden önce bizi bir soruyla karşı karşıya bırakıyor; Hem pasifist olup, hem de silahlarla aşk yaşamak mümkün müdür?. Film zaman ve mekan kavramının olmadığı bir kasabada, herkesim bir makinenin dişlileri gibi çalıştığı bir maden ocağında çalışmayı reddeden gençlerin hikayesi. Dear Wendy filmi ile üçlemeyi bitiren Lars von Trier, bu filmiyle de iktidarın her çeşidine aykırı olduğunun sinemada göstermişti. Ama aykırı sinemasının esas başlangıcı olarak görülen dönem Antichrist ile başladı. Felsefik bir bakış açısıyla çekilen, cüretkâr bir korku filmi olan Antichrist, Trier sinemasının bir başyapıtı olarak görülmektedir. Başrolünde sonraki filmlerinde hiçbir zaman yerinin kimsenin dolduramayacağı, vazgeçemediği Charlotte Gainsbourg bulunmakta. Burada kişisel bir yorum yapmak istiyorum. Gerçekten sinema sanatını en iyi şekilde aktarmayı başaran nadir kadın oyunculardan biridir. Trier ilk defa çalışmaya başladığı Gainsbourg tan o kadar etkilenmiş ki, sonraki her filminde olmazsa olmaz oyuncularından biri olmuştur. Antichrist gerçek bir şekilde anlatmak gerekirse, başından sonuna kadar kadından nefret eden bir filmdir. Öyle ki doğa bile bu durumdan nasibini alır. Dişi bir yer olarak betimlenen doğanın kendiside o doğurgan ve dişil haliyle cehennemin ta kendisi olur. Filmin sonu geçmişteki cadı yakma olaylarının bir tasviri şeklinde aktarılmaktadır. Hıristiyanlık, Katolik ahlak kavramını en sert şekilde nitelendirildiği film, kadının günah objesi, günahı çağıran bir şeytan olarak gösterir. Trier in Friedrich Nietzsche Der Antichrist kitabından esinlediği her fırsatta dile getirmekten çekinmez. Bu filmiyle bir nevi Hıristiyan mitolojisine bir balta vurmaktadır. Ama yine her filminde olduğu gibi bu filminde de gördüğümüz gerçek, insan doğasının berbatlığı, iğrençliğidir. Melancholia (Melankoli) ile aykırı sinemasında yoluna devam eden Trier, bu filminde biraz da bilim-kurgu sosundan eklemeyi unutmuyor. Bu filminin en önemli özelliklerinden birisi ise, yönetmenin terk ettiği Dogma akımına geri dönmüş olması. Melankoli ismiyle bir gezegeni gören seyirci, yavaş yavaş filmdeki aynı duyguyu tatmaktan geri kalmıyor. Trier bu duyguyu insanlara iyi bir şeklide sunmak için, bunu filmde kurguladığı karanlık atmosfer, başkarakterin (Kristen Dunst) yaşadığı bunalımlar, dış dünya ile bağını kesip, gerçeklikten uzaklaşması gibi olaylarla destekliyor. Filmin asıl gerçeği ise bir kıyamet melankolisi. Dünyanın sonuna hazır olan ve sonu bekleyen bir kadının gerçeklikten uzaklaşması ve son adımı atması. Melankoli günahının sinemaya bu şekilde aktarılması, seyircinin Trier sinemasının ara koridorlarından geçmesiyle ortaya çıkıyor. Lars von Trier gözünden Sanatsal Acının Son Anlatımı; Nymphomaniac Öncelikle şunu belirtmek isterim bu yazıyı yazdığım sıralarda, Nymphomaniac izleyemediğim için filmin içeriğiyle ilgili bilgim kısıtlı. Bu anlatımımı uzun yıllardır izlediğim Trier sinemasının koridorlarından geçmiş bir sinemasever olarak yapıyorum. Trier aykırı duruşunu sergilediği son filmi Nymphomaniac, birçok eleştirmen tarafından Trier sanatın verdiği hazzı, acıyı bağırarak aktardığı bir film olarak nitelendiriyor. Bu denilenlere katılmamak elde değil. Antichrist ile başlayan aykırılık yolcuğu, Nymphomaniac ile sınırların çok ötesinde bir noktaya taşınmış durumda. Bir kadının yaşadığı cinsel isteğin doruk noktalarını, yaşadığı bu hastalığı gerçekçilik kulvarının en derininden geçerek anlatmayı başaran yönetmen, yaşanılan acıyı bize bir nevi ruhsal çalkantılarla yaşatmaktan çekinmiyor. Başta da bahsettiğim gibi sanatla muhatap olan insanın, sanattan alınacak hazzı yaşaması için bu acıyı çekmesi gerekmektedir. Beni asıl düşündüren ise, Lars von Trier bu kadar ağır ve çileyle dolu acıyı yaşatırken ve yaşarken, aldığı hazzın doruklarında yaşadıkları. Gerçekten dâhilik ile delilik arasında ince bir çizgi var ve bu çizgide bir adım ötede insanın iç dünyasında yaşayan insanlık, insanlığımız. Danimarkalı dâhilik-delilik sınırında, aykırı tavırlarıyla yaşayan yönetmen Lars von Trier için söylenecek en ilginç sözlerden birine rastlamıştım bir yazıda. İlk başta heyecanla karşılanan, yavaş yavaş sergilediği acıyı tatmaya başlanılan, daha sonra burun kıvrılan sanat sinemacısı. Trier kendisine tapan ve kendisinden nefret eden gruplar arasında film çekmeye devam ediyor. Bu felsefik ve acı dolu deneyimli oyuna herkesi davet etmekten de çekinmiyor

21 Türkiye - Afrika İlişkileri Sağlam Bir Miras Üzerine Yükselen İlişkiler ve Tarihsel Arka Plan Bilal Aydın Aykın Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Özet : Bu makale Türkiye Afrika ilişkilerini tarihsel süreç içinde inceliyor. 9. yüzyılda başlayan ilişkileri kronolojik sıra halinde Osmanlı dönemi ilişkileri ve Türkiye Cumhuriyeti dönemi ilişkileri olmak üzere iki ayrı dönemde inceliyor. Osmanlı döneminde yükselen ilişkiler Türkiye Cumhuriyeti döneminde alt seviyelere inmiştir de SSCB nin dağılmasıyla birlikte Türkiye etkinlik arayışlarına giriyor ve ilişkiler normal düzeyine ulaşıyor yılında AK Parti nin iktidara gelmesiyle ilişkiler en üst seviyeye çıkıyor. Anahtar Kelimeler : Türkiye Afrika İlişkileri, Sahra Altı Afrika, Türkiye Cumhuriyeti, Dış Yardımlar, Ak Parti Abstract : This article examines the historical process of the relationships between Africa and Turkey. It analizes it in a chronological order of relationships in the ath century in seperated eras as Otoman Era and Turkish Republic. The close relationships began to decrease after the Turkish Republic fouded. İn 1991, after the seperation of SSCB Turkey started to look for different activities for relationships so it began to get normal. And then in 2003 with the Ak Parti taking the lead the relationships come to the best level. Key Words : Turkey and Afrıca Relations, Sub Saharan Africa, Turkish Republic, Foreign Aid, Ak Parti 19

22 Türklerin Afrika Kıtası ile ilişkileri 9.yüzyıla kadar uzanır. O tarihte kurdukları Tolunoğulları ve İhşitler bölgenin kuzeyinde kurulmuş ve bu tarihten sonra devam edecek olan ilişkilerin temeli bu devletler vasıtasıyla atılmıştır. O tarihten itibaren başlayan ilişkiler günümüze kadar inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Mısır ve Trablusgarp çevresinde kurulan Memlukler ( Kölemenler ) bölgeye 3 asır boyunca hakim olmuşlardır Ardından kurulan Selçuklu ve Osmanlı Devleti de bölgeyle yakından ilgilenmiştir. Osmanlı döneminde ilişkiler en üst seviyeye çıkmıştır. Osmanlı Devletinin bölgeyle ilişkilerinin bu denli yüksek olmasının en önemli nedeni kuşkusuz İslam dini ve hakimiyet altında bulundurduğu topraklarda yaşayan halkın milli kültür ve değerlerine karşı gösterdiği hoşgörülü tavrıdır. Bu dönemde Osmanlı Devleti nin kıtayla ilişkisi kuzeyle sınırlı kalmamış Sahra Altı Afrika ile de bir takım ilişkilere girilmiş ve ittifak antlaşmaları imzalamıştır. 3. Murat döneminde bugünkü Nijerya, Nijer ve Çad ın bulunduğu coğrafyada hüküm süren Kanem Bornu İmparatorluğu ile dostluk antlaşması imzalanmış ve buraya askeri ve ekonomik yardımlarda bulunulmuştur. Ekonomik ve askeri yardımlarla gelişen Sahra Altı Afrika ile ilişkiler, 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren diplomasi alanına kaymış ve Osmanlı ilk diplomatik temsilcisini 1864 te Güney Afrika ya göndermiştir. Çok yönlü gelişen ilişkiler Osmanlı Devleti nin zayıflaması ve çöküş sürecine girmesiyle bozulmuş ve Osmanlı nın Afrika daki toprakları birer birer Batılı sömürgeci güçlerin kontrolüne girmeye başlamıştır. (1830 da Cezayir ve 1881 de Tunus Fransa nın, 1882 de Mısır İngiltere nin ve 1911 de Trablusgarp ise İtalya nın kontrolüne girmiştir.) Savaşlar ve sömürge faaliyetleriyle Osmanlı nın bölgeye uzak kalması, Osmanlı mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde de devam etmiş ve Afrika adeta unutulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Dönemi : Türkiye - Afrika İlişkileri : 1923 te kurulan Türkiye nin Afrika ile ilişkileri en düşük seviyeye inmiştir. Yeni kurulan bir devletin kendi iç sorunlarıyla uğraşması ve Afrika Kıtasını oluşturan ülkelerin hala bağımsızlıklarını elde edememiş olmaları bu durumun temel nedenlerindendir. Her iki taraf için de yaşanan bu olumsuz durumlara rağmen Türkiye, kıtadaki ilk diplomatik temsilciliğini 1926 da kıtanın tek bağımsız ülkesi olan Etiyopya nın başkenti Addis Ababa da açmıştır. Türkiye İkinci Cihan Harbi sonrasında jeostratejik önemi olan, orta büyüklükteki bir devletin kendi başına bağımsız politika üretmesinin ve bölgede etkinliğini arttırmasının zor olduğu bir dönemde NATO ya üye oldu ve Soğuk Savaş ın başlamasıyla çift kutuplu dünya sisteminde tarafını seçti. Türkiye nin bu stratejik kararı hiç kuşkusuz dış politikada atacağı adımları doğrudan etkiledi ve büyük oranda şekillendirdi. Bu durumdan en çok 1950 li yıllarda bağımsızlıklarını birer birer kazanan Kuzey Afrika ülkeleri etkilendi. Türkiye nin bu süreçte göstermiş olduğu tutum ilişkileri durdurma noktasına getirmiştir ve 1953 yıllarında BM Genel Kurulunda görüşülen Fas ın bağımsızlık oylamasında Türkiye, oylamanın ertelenmesi yönünde görüş bildirmiş ve bu tavrını 1952 Tunus ve 1958 Cezayir bağımsızlık oylamalarında da sürdürmüştür( Her ne kadar Türkiye, bu ülkelerin bağımsızlık mücadeleleri konusunda uluslararası alanda olumsuz tavır içine girmiş olsa da bu ülkelerin istiklal mücadelelerine el altından askeri ve ekonomik olarak yardımlarda bulunmuştur. ) Tüm bu olumsuz örneklere rağmen genel olarak Türkiye nin tavrı yapıcı olmuş ve bağımsızlığını kazanan Afrika ülkeleriyle diplomatik temasa geçilmiş ve ilişkiler karşılıklı olarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Askeri vesayetin demokratik siyasetin ve kurumlarının üzerine karabasan gibi çöktüğü 70 li ve 80 li yılların başında Türkiye Afrika ilişkileri alt seviyelere inmiştir genel seçimlerinde iktidara gelen ve çok yönlü bir dış politika izleyen Özal Hükümeti, Türkiye nin imajını düzeltme noktasında önemli adımlar atmış, askeri darbe sonucu dondurulan AB sürecini hızlandırmış ve en önemlisi ise Türkiye yi bölgesinde güçlü bir aktör durumuna getirmiştir. Bu dönemde Özal dış yardımları dış politikanın bir aracı olarak kullanmıştır. Özellikle Türkiye nin Afrika ile ilişkilerinde İslam İşbirliği Teşkilatı nı aktif bir biçimde kullanmış ve kıtanın kronik hale gelmiş sorunlarına ( kuraklık, açlık, eğitim, sağlık,.. vs ) mali yardımlarda bulunarak çözmeye çalışmıştır. Soğuk Savaş Sonrası İlişkiler : 1989 yılında Soğuk savaşı simgeleyen Berlin Duvarının yıkılmasıyla, çift kutuplu dünya sisteminin bir ayağını oluşturan SSCB dağılmış ve ABD dünyada tek süper güç olarak kalmıştır. Uluslararası güç dengelerinin yeniden şekillendiği ve uluslararası sınırlamanın kalktığı bu dönemde Türkiye nin de oluşan bu yeni sisteme entegre olmaya çalıştığını görüyoruz. Geçmişten günümüze hegemon güçlerin mücadele alanı olmuş Afrika ise Soğuk Savaş ın sona ermesiyle birlikte topraklarındaki güç mücadeleleri ve rekabetler büyük oranda azalmıştır. Afrika nıın sömürge geçmişi ona pahalıya mal olmuş; etnik çatışmalar, az gelişmişlik, sağlık sorunları ve bir dizi sosyolojik ve kültürel sorunlarla uğraşmıştır. Bu dönemde aksayan ilişkiler 1997 yılında AB nin Lüksemburg Zirvesi nde Türkiye yi devre dışı bırakmasıyla farklı bir mecraya girmiştir. AB ye karşı yaşanan bu güven zedelenmesi Türkiye yi farklı arayışlara itmiştir. Ünlü teorisyen ve siyaset bilimci Thomas Wheeler bu durumu Türkiye nin AB den istediğini alamamasının sonucunda yükselen ekonomisi ve liderliğiyle farklı arayışlar içerisine girmiş ve Afrika ya açılmasının temelini oluşturmuştur. şeklinde analiz etmiştir. Yalnız bu açılımı bir tepkisellikten ziyade farklı vizyon arayışları sonucunda izlenilmiş bir politikanın sonucu şeklinde yorumlamamız daha doğru olur. 55. Koalisyon Hükümetinde dışişleri bakanlığı görevini üstlenen İsmail Cem bu yeni vizyon arayışlarını Türkiye nin yakın jeopolitik çevresi ile bir takım ekonomik ve politik bağları oluşturduğunu söyleyerek artık Türkiye nin Akdeniz in güneyine yani Afrika ya açılmasının zamanı geldiğini belirtmiştir. Nitekim 1998 yılında imzalanan Afrika ya Açılım Eylem Planı ile Türkiye Soğuk Savaş sonrası dönemde ilk ciddi Afrika açılımını gerçekleştirmiş oluyordu. AK PARTİ DÖNEMİ TÜRKİYE AFRİKA İLİŞKİLERİ : 3 Kasım 2002 de iktidara gelen ve uyguladığı dışa açık, liberal ekonomi programıyla Türkiye yi uluslararası finans sistemine entegre eden Ak Parti, ekonomi alanındaki başarısını dış politikada da sürdürmüştür. Dış politika yapım sürecinde karar alıcıları ve uygulayıcıları için Afrika önemli görülmüş ve Türkiye Afrika kıtasındaki etki alanını genişletecek politikaları uygulamaya sokmuştur. Ekonomi Alanında Gelişen İlişkiler : Türkiye nin Afrika ya artan ilgisinin nedenlerinden en önemlisi ise ekonomidir. 20

23 Türkiye bu dönemde ihracata dayalı bir ekonomi programı izlemiş ve bu program doğrultusunda yeni pazarlara ihtiyaç duymuştur. Şüphesiz Afrika pazarı, bu durum için iyi bir alandı. Gelişen bu ilişkiler sonucunda Türk şirketleri ve STK lar Türkiye Afrika ilişkileri içinde önemli bir rol üstlenmiştir. Türkiye nin sahra altı ülkeleriyle ticaret hacmi 2000 yılında 742 milyon dolarken bu rakam 2008 de 6 milyar dolara çıkmıştır. Kuzey Afrika ile olan ticaret hacmimiz 2008 de 10 milyar doları bulmuştur yılında kıtanın geneliyle olan ticaret hacmimiz 16 milyar dolar olmuştur. Güvenlik Alanında Gelişen İlişkiler : Zengin doğal kaynaklara sahip olması ve bu kaynakların eşit bir şekilde dağıtılamaması, binlerce farklı yapıdan oluşan kabileler ve bu kabileler arasında yaşanan güç ve çıkar çatışmaları Afrika kıtasını istikrarsız hale getirmiştir. Bu nedenle çıkan çatışmalarda milyonlarca kişi ölmüş ve bir o kadarı da ya mülteci durumuna düşmüş ya da sakat kalmıştır. Bu çerçevede BM nin yaşanan bu çatışmalara karşı kurduğu barış misyonlarına Türkiye de destek vermiştir. Somali BM Harekatı : yılında gerçekleştirilen Ümit Operasyonuna Türkiye 300 kişilik bölükle katkıda bulunmuştur. Demokratik Kongo Cumhuriyeti : Temmuz Aralık 2006 yılında yapılan genel seçimlere Türkiye bir adet C 130 nakliye uçağı göndermiştir. Sudan da BM Görevi : 2005 yılında kurulan BM Sudan Misyonuna 3 personel göndererek katıldık. Sudan da NATO Görevi : Afrika Birliği Barış Gücünün Darfur da bulunan personeline bir adet C 130 nakliye uçağıyla katkıda bulunduk. Siyasi Alanda Gelişen İlişkiler : Ekonomi alanında gelişen ilişkiler siyasi alanda da kendini göstermiş ve ilişkiler karşılıklı ziyaretlerle en üst noktaya çıkmıştır. Bu doğrultuda Türkiye; 2005 yılını Afrika Yılı ilan etmiş ve aynı yılın Mart ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Etiyopya ve Güney Afrika yı ziyaret etmiştir. Aynı yıl Türkiye, Afrika Birliğinde gözlemci üye statüsü kazanmıştır. Karşılıklı artan bu ilişkiler meyvesini vermiş ve Türkiye yılında Afrika ülkelerinin büyük desteğini alarak BMGK geçici üyeliğine seçilmiştir. İlişkiler bunlarla sınırlı kalmamış, 8 21 Ağustos 2008 de İstanbul da Birinci Türkiye Afrika İşbirliği Zirvesi düzenlenmiştir. Bu zirvede hükümetlerarası işbirliğinden ticaret ve yatırıma kadar bir çok alanda işbirliğine gidilmiştir. Sonuç : Geçmişten günümüze inişli çıkışlı bir seyir izleyen ilişkiler Afrika ya Açılım Planı ile teorik bir temele oturtulmuş ve ardından gelen pratiklerle en üst noktaya çıkmıştır. Afrika, gerek tarihi kültürel miras olarak gerekse de ekonomik Pazar olarak ihmal edemeyeceğimiz bir bölgedir. Bu doğrultuda Türkiye, düzenleyeceği uluslararası konferans ve devlet zirveleriyle bu ilişkiyi muhafaza etmeli ve bünyesindeki çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla bölgedeki etkinliğini sağlama almalıdır. 21

24 Haya(t-i) Sohbetler Osman Erbasan Gazi Üniversitesi İşletme Hayati: 90 larda hep satanizm haberleri olurdu. Şimdi ise neredeyse satanist bile kalmadı. Sence satanistlere ne oldu dersin dostum? Osman: Bence kurban edecek bakire kız kalmayınca bir çöküş içine girdiler(!) Hayati: Satanist değil mi hepsinin canı cennete(!) Osman: Satanistlerle neden bir anda ilgilenmeye başladın? Hayati: Tanrıdan nefret eden ateist bir satanist hakkında bir roman yazıyorum da. Osman: Tanrıyı inkar eden satanist olamaz. Şeytanı yaratan tanrıdır. Tanrıdan nefret eden de ateist olamaz. İnanmadığın bir şeyden nefret edemezsin. Ama sen zaten bunu biliyorsun değil mi dostum? Hayati: Ateistler neden tanrıyla iyi geçinemezler anlamıyorum. Sonuçta en büyük ateist tanrının ta kendisi değil midir? Tanrı ateisttir. Osman: Hayati, gerçekten tanrıya inanıyor musun? Hayati: İnanmak değil bilmek istiyorum Osman: Bildiğimizi sandığımız şeyler sadece fazlaca inandığımız şeylerdir. Hayati: Ne dersen de dostum, İtalyan mafyası özentisi bir tanrıya inanmayı reddediyorum. Çünkü Baba rolünü Marlon Brando kadar iyi oynayamıyor. Asıl ben senin tanrıya inanmana şaşıyorum. Osman: Allah tanrının belasını versin. Benim tanrım yok Allah ım var. İkisi arasındaki farkı anlatmama gerek yok herhalde. Hayati: Yani? Osman: Yanisi dostum ben hak dini buldum. Öteki tarafta çan eğrisi olsaydı belki yırtardım ama maalesef baraj sistemi var. Neyse ki bütün hesaplar Alman usulü. Bir gün şu günaha girme işinden kurtulursam öldükten sonra kesin yaşadım. Bir gün seninde doğruyu bulacağına inanıyorum. Üstadın bulduğunda dediği gibi, Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum diyeceksin sende... En fazla 5 yılın var seninde Hayati: Dünyada bu kadar çok inanç sistemi varken nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ki? Osman: Buna iman diyorlar dostum. Hayati: Müslümanları anlamak hakikaten zor Osman: Anlamakta bir zorluk yok. Algılarda bir körlük var sadece. Ben: Körlük konusunda haklısın dostum. Özellikle İslam a karşı bir ön yargı var. Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; insanlar ancak Müslüman olduğu anlaşılana kadar insan sayılabiliyor. Biliyor musun ilk zamanlarda bende kafamı keseceğinden korkmuştum? Hep bir yerleri havaya uçuracağını sanıyordum. Osman: Sanmak kolaydır, zahmetsizdir ve bedavadır. Hayati: Ama kafamı uçurmayacaksın değil mi dostum? Osman: Hayır Hayati ama bu kadar salakça davranmaya devam edersen kafana bir tane patlatacağım.

25 Demokrasi nin Zulmü İbrahim Acizoğlu Sakarya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Baştan söyleyeyim ki okuyacaklarınız okuma cesareti ve açık yürekliliği olanlaradır! Demokrasi Yunancadan dimos yani halk zümresi ve kratia iktidar kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Ama takdim edeceğim ki kelime anlamı olan halkın iktidarı ile hiç bir ilişkisi yoktur. Daha doğrusu halka getirdiği kadar götürdüğü de vardır. Doğrudan demokrasi günümüzde başta teknik konuların yetersizliğinden dolayı olmak üzere uygulanmamaktadır. Bunun yerine temsili demokrasi vardır. Yani bireyleri birileri (güya halkın seçtikleri) parlamentoda temsil etmektedir. Temsilcilerin seçiminde bireylerin genel iradesinin ne kadar yansıdığını konuşacağız ama o bir kenara, beni birileri parlamentoda temsil ediyor. Söze bakar mısınız? Sanki ben kendimi temsil (sevk ve idare) etmekten yoksunum gibi... Bu yüzden bence temsili demokrasi halkın oy kullanma ehliyetine sahip olan tüm kesimine hakarettir. Ayrıca ömründe bir milletvekiliyle bile oturup, tokalaşıp bir çay içmeyen bir insanı ömrü boyunca milletvekilleri temsil ediyor. Buna gülsek mi ağılasak mı bilemedim Amerika nın kurulmasını sağlayanların oluşturduğu sistem ilk liberal demokrasi olarak adlandırılır. Amerika yı kuranlar bir kere o kadar yerliyi katlettiler. Bunlar elleri kanlı katillerdir. O ellerinden şapır şapır kan damlayanların dünyaya açtığı yeni sayfalara o kanlar derinlemesine bulaştı ve nüfuz etti Rousseau; bireyler içinde bulundukları toplumun kararlarını doğrudan yada dolaylı olarak şekillendirmelidir, ancak o zaman özgür olabilirler diyor. Peki biz içimizde bulunduğumuz toplumun kararlarını ya da karar alma mercilerini şekillendiriyor muyuz? Bakınız Gezi Parkı eylemlerinde yaklaşık 10 Milyon insan günlerce sokaklara döküldü ve bir tek bakanı değil indirmek koltuğunu bile sarsamadı. Ama okyanus ötesinden bir beddua ve iki kaset yılların hükümetinin bakanları, milletvekilleri bir bir düşürdü Bir diğer husus ise görmektesiniz ki siyasi partilerde siyasi parti liderlerinin hegemonyası vardır. Sistemde bir partinin başkanı kimi isterse onu partisinin adayı yapmaktadır. O diktiği adayda seçilince gene parti başkanının genel başkanlığının devamı yönünde oy kullanmaktadır. Belki de bu şart önceden parti başkanı ve vekilli tarafından belirlenmişte olabilir! O yüzdendir ki; siyasi parti başkanlarımız ya koltuklarında ölür yada bir kaset skandalı vesile olur öyle koltuklarından kalkarlar. Bir partiyi seçtik başa getirdik diyelim. 4 yıllığına onun bizi yönetmesi için izin verdik. Çünkü partililer bize iyi, dürüst göründüler. Peki ya seçtiklerimiz sandığımız gibi iyi insanlar değilse ne yapacağız? O zaman bir dahaki seçimde seçmeyecekmişiz. Bu aynı zamanda şu anlamada geliyor sen 4 yıl boyu demokrasi gereği yolunacaksın. (4 yıl boyu seni yolanlara rızan olmasa da olmasa da vergini vereceksin, yeter ki demokrasi devam etsin.) Demokrasinin Araçları (Burada ders kitapları ve literatürde genel olarak kabul edilen demokrasi araçlarına kendi açımdan kısaca değinmek istedim.) (1) Parlamento: Balık baştan kokar. Bizim parlamentoda vekiller gırtlak gırtlağa bir birine saldırır, hakaret eder, bir konuda uzlaşmazlar ama hatırlayınız söz konusu milletvekili maaşına zam olduğunda nasıl uzlaşıvermişlerdi. (Ortak kamu çıkarımız için.) (2) Siyasi Partiler: Efendim buraya daha önce değinmiştik, parti liderleri asla gönüllü gitmiyorlar ki koltuklarından. İstisnalar her zaman vardır tabi onlara sözümüz yok. Ayrıca ben B partisine oy vereceğim ama B partisi X yerine Y şahsını aday gösterdi. Ne olacak şimdi? Oyumda elimde kaldı iyimi? Kendi içinde bile kendi söylediği demokrasiyi uygulamayan partiler bize nasıl sözüm ona demokrasiyi uygulayacaklar ki? (3) Anayasa: Anayasalar vatandaşı devlete karşı koruyan metinlerdir. Yani olması gereken budur. Ama ne hikmetse bizim anayasayı her gelen bir değiştirir. Değiştiremeyenlerde yeteri kadar sayısal çoğunluğa ulaşmamıştır büyük ihtimal Artık yargıya da hiç güvenim kalmadı. Yıllardır halk arasında söylendiği gibi; yargı (adalet) örümcek ağına benzer, güçlü olanlar delip geçerken, güçsüz olanlar ağlara takılır. Bu durum demokrasiden önce nasıl var ise hala da varlığını sürdürüyor... (4) Sivil Toplum Örgütleri: Literatürde baskı gurupları olarak geçmekte ve karar alma mekanizmasını etkileyerek üyelerinin menfaatlerini korumayı amaç edinmişlerdir. Demek ki burada hak verilmez alınır. Hakkınızı kendiniz alın, anayasa örgütsüz olanı korumakta yetersizdir. O halde bu arada örgütü olmayıp, sivil toplum haline gelememiş olanlar, sürünsünler gibi bir durum çıkıyor ortaya bence. Sonra sivil toplum örgütlerinin, sendikaların vs. üyelerini hep koruduğu gibi bir anlamda çıkmasın ortaya. Konunun renklenmesi için burada şairden bir alıntı yapalım; Bir kenar mahalleliyim Mecburen parasız gezerim. Fabrikalarda satılık sendika. Ağzımı açsam sokaktayım. Bir kenar mahalleliyim. Mecburen uzaktan severim. Ev önünde babalar. Kızlarını baksam cinayet sebebim (5) Kolluk Kuvveti: Her yerde polis var ama hiçbir yerde adalet yok Victor Hugo bu sözü ile olayı özetlemiş. Birde Aristo nun tarihi Muhafızlardan bizi kim muhafaza edecek? sorusuyla da pekiştirmiş olalım. Zaten Aristo nun bu sözünü Gezi Parkı eylemlerinde ki polis vahşeti sırasında yüzyıllar sonra bir kez daha sorduk Politikacılar derler ki; demokrasiye inanıyorum. Yahu bu din midir ki inanıyorsun ve adam? Uygularsan uygula. Yok uygulanamaz bir şeyse eğer, o zaman söyle de bizde bilelim Amerikan karşıtı yada, Rus yandaşı olmayan bir hükümetin demokrasi ile bile başa gelmiş olsa söz konusu ülke milli çıkarlarına hareket ediyorsa yaşaması zordur. Dünyanın en demokrat ülkeleri hemen en gelişmiş silahlarını devreye sokarlar! (Bunu demokrasi adına yaparlar unutmayın!) Müslümanlar içinde demokrasi uygun değildir! Çünkü dinimiz buyurmuştur ki; hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Evet demokraside bilenle bilmeyen birdir. O yüzden bu sistem bize göre değildir. Siyaseti ve olayları çok iyi bilen bu gidişatın sonunu daha iyi kestirebilen ileri görüşlü bir kişinin de, Devletin malı deniz, yemeyen domuz diyen bir kişinin de demokrasilerde bir oy hakkı vardır. Kuralları çoğunluğun koyması çoğunluğun her zaman haklı olduğu anlamına gelmez. Bu çoğunluğun kolay aldandığı anlamına da gelebilir. Derler ki demokrasi de yüzde 49 a karşı yüzde 51 in dediğinin olması yanlış bile olsa çoğunluk kararı olduğu için uygulanmalıdır. Farz edin ki bir kayıkta 10 kişi var. Bu kişilerden 4 tanesi bu nehrin ilerisi şelale, eğer şimdi kıyaya yanaşmak için kürek çekmezsek ölürüz derken, buna karşılık kayıktaki 6 kişide hayır, nehrin ilerisinde şelale yok ve bizde kürek çekmeyeceğiz dedi ve oylamada da 6 kişinin olduğu taraf kazandı. Bu şu demektir ki; eğer orada bir şelale varsa, o 4 kişi demokrasi gereği ölecek! Çünkü çoğunluk yanlışta olsa buna kakar verdi. Ne güzel herkes mutlu yaşasın demokrasi. Tabi ben kendi küçük dağarcığımdan demokrasinin benim acımdan görünüşünü bazı düşünürlerden de yararlanarak aktarmaya çalıştım. Benim bu demokrasiye olan olumsuz eleştirilerim başka bir yönetim biçimini ( Monarşi komünizm faşizm ) savunduğum anlamına gelmesin! Ben sadece şimdiye kadar bulunmuş en iyi yönetim biçimi olan demokrasinin, aksayan yanlarının olduğunu, daha önceki yönetim biçimlerinde olan; Hırsızlık, cinayet, tecavüz, iki yüzlülük, sömürü, güzel adlandırma, sahtekarlık gibi kötülüklerin hala devam etmekte olduğunu belirtmeye çalıştım. Aslında demokrasiden daha vahim olanı; demokrasinin bir din gibi algılanıp onu putlaştırılarak tapılmaya başlanmasıdır! Bu yüzden demokrasiyi eleştirerek putlaşmasını önlemeliyiz. Demokrasiyi eleştirmezsek insanlık olarak onun yerine daha iyisini nasıl koyacağız? Yada aksaklıklarını gidereceğiz? İşte bu yüzden önce onu eleştirip sallamalıyız ve onda mevcut olan çatlıkları badana ile kapamak yerine olduğu gibi göstermeliyiz ki daha iyisini icat edebilelim (Burada dikkat etmemiz gereken; bulacağımız sistemin demokrasiyi mumla aratan bir sistem olmamasıdır. Yoksa kaş yapalım derken göz çıkartırız. Bir başka ifade ile; eşeği sattık katır aldık başa belayı satın altık feryadını yapmak zorunda bırakmayalım kendi kendimizi.)

26 Yazının Serüveni Serkan Alpkaya Ankara Üniversitesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Yazı temel olarak bir dilin görsel dizge bütünlüğünü yansıtan bildirişim simgelerinden oluşur. Daha da basite indirgemek gerekirse, simgelerin hafızada kalıcı olarak yer etmesi amacıyla doğmuştur. Prehistorik Dönemler de ( Yazı öncesi) atalarımız; söylemek istediklerini, düş ürünlerini ve gelecek kuşağa bilgi aktarımı açısından çeşitli sahneler yapmak için duvar resimlerine başvurmuştur. Bu duvar resimleri Orta Paleolitik dönem ile birlikte başladığı düşünülse de, Üst Paleolitik Dönem (MÖ ) ile birlikte duvar resimlerinin kesin olarak başladığını görebiliriz. Sözgelimi, Üst Paleolitik Dönemin başlarında Fransa da Lascaux Mağarası nda bulunan duvar resimlerinde; kuyu sahneleri vardır. Anadolu da Neolitik Dönem de ( MÖ yıllarına tarihlenen, yerleşik hayata geçişi temsil eden bir dönemdir.) iskan edilen Çatalhöyük yerleşiminde bulunan mağara resimleri, Hasan Dağı nın lav püskürtme sahnesi ile beraber yerleşim ve geyik avlama sahnesi gibi resimlerden oluşur. Ağırlıklı olarak Avrupa da ve Yakındoğu da duvar resimleri vardır. Atalarımız yazı öncesinde çağlarda düş ürünlerini ve bilgilerini aktarma yollarını doğal yollarla elde ettikleri boyalarla mağara duvarlarına işlemiştir. Duvar resimleri dışında; bitki, deri, taş, kemik gibi maddelere çeltikler atıldığı ve bu çeltiklerle bir çeşit anlatım dizgileri oluşturduğu düşünülebilir. Prehistorik Dönemlerde kullanılan bu yöntemler yazının kökenini hazırlayan unsurlar arasında önemli bir yere sahiptir. Bütün bu unsurların devamında, hem Mısır da hem de Mezopotamya da piktogram ( resim yazısı ) dizgeler bulunmuştur. Yazının ilk kez nerede açığa çıktığı henüz kesin bir bilgi yoktur. Kesin olarak bilinen ise; yazının, MÖ yıllarında Mısır ve Mezopotamya da ilk kez karşımıa çıktığıdır. İlk yazılı belgelerde kullanılmış ya da kullanılma ihtimali bulunan işaretlerin sayısını tespit etmek epey zordur. Çünkü bu yazılı belgeler etrafımızda mevcut olan bütün her şeyin betimlenmesinden oluşuyor. Sözgelimi ağaç için ağaç, geyik için geyik vb. resmi çiziliyordu. İlk yazılı belgeler Mısır ve Mezopotamya da aynı örnekleri teşkil etse de, daha sonraları teknik olanaklar yüzünden iç ve dış değişim geçirmiştir. Mezopotamya da dış değişim Mezopotamya da dış değişim çiviyazısı nın ortaya çıkmasını sağlamıştır. İlk yazılı belgeler için kullanılan malzemeler yumuşak kil ve kamıştan oluşuyordu. Pişirilen bu kil de; topaklanmalar, yarılmalar ve kapanmalar nedeniyle görüntüler kaybolmaya yüz tutuyordu. Bu sorunu gidermek için Mezopotamya insanı, yumuşak kili çizmek yerine üzerine bastırma tekniğini kullanmışlardır. İlk çiviyazılı örneklere geçiş bu teknik sayesinde olmuş olsa da, işaretler resim yazısını taklit ediyorlardı. Mezopotamya da iç değişim Mezopotamya da erken dönemde piktogram olarak yazılmış metinler herhangi bir dilin fonetik, gramer ve vobaküler (kelime dağarcığı) yapısı hakkında kesin bir bilgi vermemiştir. Sanıldığı gibi bu tabletlerin dilinin Sümerce olduğu hatasına sıklıkla düşülmektedir. Öte yandan Sümerler piktografik yazıyı çiviyazısına dönüştürdüğü rahatça söylenebilir. Çiviyazısının iç değişimi; çeşitli dillerin gruplanmasına olanak vermiştir. Bu değişimin en önemlisi, fonetik yazıma geçilmesidir. Bu sayede bir kelimeyi okunuşuna göre yazma olanağı doğmuştur. Bunun yanı sıra logogram ( sözcük ifade eden işaret) ve determinatif ( bir dilin çözümü için danışılan; 24

27 yaşayan ya da ölü dillere ait sınırlayıcı kelimeler) niteleğindeki yazılışlarla, çiviyazısı zenginleşmiştir. Asian Minor (Küçük Asya) ya da Ön Asya olarak lanse edilen yaşadığımız coğrafya ve ağırlıklı olarak Mezopotamya da yaşayan kültürler; çiviyazısını yaygınlaştırmış ve zenginleştirmiştir. Çiviyazısına gerçek kimliğini kazandıranlar Asurlular olmuştur. MÖ 2500 ler civarında Asurlular çiviyazısını benimsemişlerdir. Sümer dilinden farklı olarak Sami dilini kullandıkları için, pek çok yeni işaret çiviyazısına kazandırmışlardır. Çiviyazısını Ön Asya da Asurlular dışında Hitit, Luvi, Pala, Hatti, Hurri, Mitanni, Ugarit, Ebla, Pers ve Urartu kültürleri de kullanmışlardır. Çiviyazısı hakkında; yayılım alanı ve farklı kültürlerce benimsendiği için henüz tam olarak bilinmemektedir. Mısır da dış değişimler Mısır da yazı, Mezopotamya ya benzer bir gelişim göstermemiştir. Mezopotamya insanı yukarıda da belirttiğim gibi çiviyazısı tekniğine geçmiş ve yayılması sayesinde zenginleşmiştir. Mısır da ise, yazı piktogramlardan gelişmiştir. Piktografik yazının yaygın bilinen türü hiyerogliflerdir. Bu tür anıtlar üzerinde kabartma şeklinde oyulmuş işaretlerden oluşur. Hiyerogliflerin yanında, hieratik, demotik ve kursif denilen yazı türleri kullanılmıştır. Hieratik yazı; kamış fırçayla papirüsün bir sayfasına hızlı bir el çiziminin sonucudur. Detaylara sık sık yer verilir. Genellikle dini ve dünyevi eserlerde kullanılıyordu. Hiyerografik yazıya geçmek için öğrenilen yazı olarak da bilinir. Demotik yazı; Yunanca demotikos sözcüğünden türetilmiş olup halka ait anlamına gelir. Kursif yazı; daha çok dini belgelerde papirus veya ahşap üzerinde kullanmışlardır. Mısır da iç değişimler Mısır da yazı dış formlar açısından değişiklik gösterse de, iç yapısında geleneksel bir yol izlemiştir. Yazı beş ayrı evreye yayılmıştır ve Mezopotamya daki yazı türleri gibi fonetik, logografik ve determinatif unsurlar içermektedir. Yazılar sağdan sola doğru yazılır ve bunu belirtmek amacıyla, satır başlarında bulunan hayvan ya da insan betimlemelerinden yararlanıyorlardı. Sözgelimi, sağ üstte bulunan hayvan sol tarafa bakar ; yazının sol alt tarafında sağa doğru bakan başka bir hayvan resmi çiziliyordu. Cümleler asla bölünmez. Noktalama işaretleri yoktur. Mısır yazılarının karmaşık ve geleneksel yapısı bu yazı türünün yayılımını engellemiştir. Bütün bu karmaşık ve geleneksel yapısına rağmen günümüzde Mısır a ait bütün yazınsal metinlerin çözümü gerçekleşmiştir. Latince nin Doğuşu İkinci bölüm olan, Anadolu ya yazının gelişi hakkında yazmadan önce, yazının gelişiminde üçüncü evre olarak adlandırabileceğimiz, alfabe nin ortaya çıkmasına değinmek gerek. MÖ 2. binyılın ortalarında Ugarit te ( Bugünkü Suriye sınırları içerisindeki, Akdeniz e kıyısı olan bir yerleşim.) çiviyazılı bir alfabe bulunmuştur. Çiviyazılı bir alfabe kullanan bir başka kültür de Perslerdir. Asıl modern alfabe sistemi ise Batı Sami halkı olan Fenikelilerin( Bugünkü Lübnan ve İsrail bölgesi) oluşturduğu alfabedir. Alfabe sözcüğü de etimolojik olarak, Fenike alfabesinin ilk harfi olan; aleph ve bet ten gelmektedir. Fenike yazısında bir kelimenin tam okunuşuna denk yazılış bulunmuyor ve sesli harfler gösterilmiyordu. Bir kelimenin tam yazılışıyla okunuşu arasındaki ilişkiyi Hellenler tarafından gerçekleştirilen alfabe sayesinde varoluyor. Hellenlere kadar olan yazı sistemleri, herkesin okumasına ve yazmasına olanak vermiyordu. Hellenler bunu olanaklı kılmıştır. Modern Batı alfabesi Hellenceyi bir takım düzenlemelerle yenileştiren Latince üzerinden doğmuştur. Anadolu ya Yazının Gelişi Anadolu ya ilk yazılı belgeler Asur Ticaret Kolonileri Çağı nda, Kültepe de rastlanmaktadır. MÖ 2000 e tarihlenen bu yazılı belgeler, Asur un ticaret konusunda olan başarısı sebebiyle karşımıza çıkar. Asur Devleti, Anadolu içindeki ticaretlerini karum denilen merkezler sayesinde gerçekleştiriyor. Kültepe ise bu karumların başkenti (bitkarim) konumundadır. Bu yazılı belgeler de; borç alıp verme, faiz, kredi seneti, nakil, emanetler, gümrük vergileri, alacakların borç kaydı, ödenmeyen borçların yasal düzenlemesi, evdeki eşyalar, bunlara ait makbuzlar, ticari belgeler, özel mektuplar, mahkeme kararları, yasal işlemler ve büyü metinlerinden bahseder. Prof. Dr. K.R. Veenhof Tarafından Yayımlanan Metin, Kt 91/k 365 Lulu, Ennam-Assur ve Abu-salim e, Assur-tab şöyle söylüyor: Duydum ki, maalesef İlima ölmüştür. Sayın babalarım ve beylerim, tabletimi dinlediğiniz gün malımı, hem önceki ve hem de sonraki malı, hemen tasfiye ediniz, mühürleyiniz ve ilk fırsatta Abu-salim (ile birlikte) gönderiniz. Eğer orada hala bakır varsa, onu hangi fiyattan olursa olsun satınız ve orada bir tek şekel gümüş bırakmayınız. (Şekel: bugünkü gram ağırlık birimi.) Dr. C. Michel ve Prof. P. Garelli Tarafından Yayımlanan Metin, Kt. 90/k 180: Nakliye Anlaşması Temsilci tarafından mühürlenmiş 30 mina kalayı Samastappa i ye emanet ettim. (Onları) Pilah- Istar a götürdü. Şahit Nur-Istar, şahit Uzua. (30 mina: 15 kilograma tekabül eder.) Koloni Çağ ın son evrelerinde İç Anadolu nun kuzeyinde Hint-Avrupa dil ailesine mensup bir dil olan Hititçe ortaya çıkıyor. Hititlerin başkenti bugünkü Çorum sınırlarında yer alan Hattuşaş dır. Hititlerin nerden geldikleri ve nereye gittikleri bilinmemekle beraber MÖ 2000 ile 1100 lere kadar Anadolu da hüküm sürdükleri bilinmektedir. Birinci binyıl Anadolu sunun önemli özelliklerinden biri, yazı türlerinin zenginliğidir. Doğu Anadolu da Urartular ( Van Gölü çevresi) çiviyazısı kullanımı devam ederken, Güney ve Batı Anadolu da alfabe kökenli yeni yazı sistemleri ortaya çıkmıştır. Anadolu için gerçek dönüm noktası Fenike yazısının gelmesidir. Batı Sami halkı olan Fenikelilerin, Anadolu da MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda belirgin bir Sami etkisi görülmektedir. Lidce ve Karca da Sami etkisi görülürken, Frigce yazısına kaynaklık etmiştir. Perslerin Anadolu ya gelişiyle birlikte (İran üzerinden, hakimiyet yılları: MÖ ); Arami yazı sisteminin sadece Perslerce değil, Anadolu nun çeşitli yerel halkları tarafından da kullanılmıştır. Yazı tarihi açısından önemli bir başka gelişme Klasik Dönemdeki Milet yazısının yayılması olmuştur. Batı Anadolu dışında etkili olamamıştır bu yazı. Hellenistik Dönemle birlikte Anadolu daki yerel yazı sistemleri Sideliler ve Pamfilya dışında- ortadan kakmıştır. Anadolu da bu çağlarda kim olduğu muamma olan bir halk tarafından Aramice ve Hellence yazılmış çift dilli yazılar da bulunmuştur. Anadolu nun Romalıların eline geçmesinden sonra ( MÖ 1.yüzyıl) bazı kolonilerde Latince kullanılmıştır ancak Latince çok az kullanım alanı bulmuştur. Eski Anadolu halklarının dili ve yazısına ilişkin izler, Hristiyanlığın devlet dini olarak kabul eden Romalılardan sonra ortadan kaybolmuştur. Kaynakçalar - Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, J.G. Macqueen, Arkadaş Yayınevi - Egypt and The Egyptians 2nd ed., Douglas J. Brewer and Emily Teeter, Cambridge University Press - Kültepe Kaniş/ Neşa, Prof. Dr. Tahsin Özgüç, Yapı Kredi Yayınları - Eski Çağ da Yakındoğu I, Amelie Kuhrt, İş Bankası Yayınları - Son Tunç Çağı ndan Hellenistik Döneme, ArkeoAtlas Dergisi, 2012 / 1 25

28 Bes. Deniz in Sözü Eser Alpkaya

29 Dostlara Selam Kampüsten inerken bir sisli manzara görürsün. Bu güzelliğin karşısında dirilir dirilir ölürsün. Sanki bulutların arasında bir diyarda yürürsün. Bu aşamada bırak ki; içindeki buzlar çözülsün Her taraf yeşil tüm yapaylıktan uzak. Korkarım bu manzara bir gün katlolacak. Bu fikirle birlikte, ruhuma bir hüzün dolacak. Sakarya ayazında gözlerin buğulanacak. Bakacaksın Sapanca ya bir kahve eşliğinde. Soracaksın kendine burada benim işim ne? Boğazın düğümlenir kahven soğursa, Bir selam ver ülkenin güzel insanlarına. Her şey boş ve anlamsız gelince sana. Bak şu manzaraya Yaradan ı hatırla. Yurdun saatine, dakikalar kala Bir daha bakmak istediğim yer Sapanca. Kendimi bildim bileli böyleyim. Hep başka yerlerde gezinmekteyim. Bilmem ki ben ne halt etmekteyim? Vakit geldi yurduma gitmekteyim Bakınca Sapanca ya ruhunda oluşur bir ululuk. Olduğu gibi anlatıyorum yapmadan bir sululuk. İçinden gelmezse bile ulvi bir mutluluk. Bilmelisin ki kötülük; hapsedilmiş çocukluk. İbrahim Acizoğlu

30 Siber Savaşlar Taylanözgür Ekinci Posta güvercini ve duman ile haberleşen bir topluluktuk biz, hatta sadece biz değil tüm insanlık. Ulaklar haberciler elçiler durmadan haber götürür getirirdi. Bazen bir habercinin haftalarca aylarca at sürmesi gerekebiliyordu. At sürmek derken herkes at sürmenin çok basit bir iş olduğunu düşünebilir. Hiç de öyle değil, aşılacak onca dağ tepe orman ıssız ve vahşi hayvanlar da bu işin kaderi cilvesiydi. Yol kesen eşkıyalar, insan eti yiyen barbarlar, yani elçi demek haberci demek. Diğer bir deyişle postacı demek halk tabiriyle söylemek gerekirse kelle koltukta demekti. Öyleki bir çok haberci haberi getirdiği padişah, imparator ya da kral tarafından cezalandırılmıştır. Örneğin getirdiği haberin içeriğini beğenmeyen Osmanlı padişahları bile habercinin başını gövdesinden ayırarak tekrar haberi kendisine gönderen kişiye yine bir başka haberci ile gönderir, habercisinin öldürüldüğünü gören karşı taraf ise aynı şekilde karşılık verir. Bu böyle sürer gider taa ki savaşa kadar ya da bir antlaşma ile barış imzalanana kadar. Eski çağlarda örneğin mısırda M.Ö yılında hiyeroglif adı verilen yazı sistemi bulundu. Bu yazıların özelliği içinde resim kullanılması olmuştur, hem yazı hem resi. Bu resimler genelde tarafların logolarından sembollerinden oluşmaktaydı ve bunları farklı kombine ederek anlamları değişebiliyordu. Bu semboller o zamanki insanların hayatlarında var olan eşyalardan da oluşabiliyordu. M.Ö civarında Mezapotamya da ilk alfebenin kullanıldığı bilinmektedir. Zaman geçtikçe insanoğlu kendini yenilemekte ve değişmektedir dolayısıyla insanlar değiştikçe geliştikçe yaşam tarzları dünya görüşü ve insanoğlunun haberleşmesi de değişime uğramıştır. Sokrates in de söylediği gibi değişmeyen tek şey değişimdir. Haberleşme de değişime uğradıkça yeni fikirler yeni icatlar yeni metodlar da geliştirilmiştir bu alanda. Hatta örneğin ajanlık faliyetleri hileler Bizans İmparatorluğu nda olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu nu da sarmıştır keza ülkemizde yayınlanan malum dizi herkesçe bilenmektedir ve genel hatları itibarı ile bu alanda cereyan etmektedir ve çok ilgi görmektedir.(muhteşem yüzyıl) Bu ajanlık faliyetleri dört halife döneminde de çok meşhurdur. Bilindiği üzere Hz peygamberi öldürtmek için mekkenin en güzel kadınları müslüman olmuş gibi davranıp peygamberin ilgisini çekmeye ve onu tuzağa düşürmeye çalışmıştır ama başaramamıştır. Peygamberden sonraki süreçte ise Muaviye Hz Hasan ı öldürmek için Hz Hasan ın evine giren çıkan ve hiç dikkat çekmeyen Hz Hasan ın kayınpederini satın alır ve Hz. Hasan ın evinde etrafında dönen tüm detayları öğrenir. Hatta iş öyle bir noktaya gelir ki Muaviye, Hz. Hasanın kayınpederini kullanarak kızı Cade yi etkilemeyi başarır ve türlü vaadlerle kandırarak Hz. Hasan ın zehirletilip şehit edilmesine neden olur. (cade hz. Hasanın eşi) Çok enteresan bir olay da üçüncü halife Osman ve Hz Ali arasında cereyan etmiştir; yanlış kararlar ve yanlış yönetici atamaları nedeniyle isyan eden halk üçüncü Halife Osmanın evini kuşatır. Haksız yönetime ve imtiyaza daha fazla tahammül edemeyen halk, Osman ın istifasını istemektedir ve araya Hz Ali girer ve ortam sakinleşir. Hz. Ali, Osman dan damadı Mervan dan kurtulmasını onun görevine son vermesini ister Mervan ın devlet işlerinde hile yaptığını halife adına kanun çıkardığını ve halka zulmettiğini anlatır ve Osman dan söz alır. Osman da bunu kabul eder ve isyan sona erer. Kanımca bu olay dört halife döneminin gezi olayıdır!!! (toplumsal patlama) Devam edelim. Daha sonra Mervan rahat durmaz ve halifenin sarayından çıkan birkaç tüccarın devesinin yüklerinin arasına Muaviye ye atfen bir mektup yazar. Bu mektupta yukarıda bahsettiğimiz toplumsal patlamaya katılan direnişçilerin tez elden öldürülmesini ister ve bu mektup yakalanır ve aracı olan Hz Ali ye gösterilir. Hz Ali bu olaydan sonra arabuluculuktan çekilir ve daha önce toplumsal direnişi yarıda bırakanlar direniş ateşini büyütür ve tüm bunların olmasından sorumlu tuttuğu üçüncü halife Osman Bin Affan ı sarayında öldürürler. Kaynaklara baktığınızda bu olaydan pek bahsetmez. Bu kadar önemli bir toplumsal patlamadan hak arama, eşitlik arama, adalet arama mevzusundan bahsetmek dururken öldürülen halifenin öldürüldüğü sırada Kuran okurken, öldürüldüğü ballandıra ballandıra anlatılır. O zamanlarda bile ajanlar vardı türlü türlü haber alma teknikleri sulukların içine koyulan mektuplar atların nallarına çakılan mesajlar kadınların saçlarının arasına 28

31 koyulan gizli belgeler hep var idi belki yöntemleri şimdikine göre biraz komikte olsa gayet işlevseldi, öyle ki Hz Ali nin mısır valisi Kays bin Saad öyle bir tuzağa düşmüştür ki bu olay gerçekten hem çok ilginçtir hem de şu an ülkemizde cereyan eden Ergenekon davasının büyük bir bölümünü oluşturan sahte delilleri hatırlatır niteliktedir. Şöyle ki Hz. Ali nin valisi Kays a sözde Muaviye tarafından mektup yazılıyordu. Aslı astarı olmayan bu mektuba sözde Kays bir de cevap yazıyordu. Bu mektupları yazan Muaviye den başkası olamazdı. Kays ın askeri dehasından korkan Muaviye Hz. Alin in gözünden Kays ı düşürmek için Kays a mektub yazdı ve sonra sanki Kays mektuba cevap vermiş gibi onun ağzından cevaplar yazdı ve bu mektupları daha sonra büyük bir ustalıkta yakalattı. Bu mektup hilesi ve bu yanlış anlaşılma Hz. Alin in Kays ı görevinden azletmesiyle sonuçlandı. Muaviye nin hilesi bir kez daha işe yaramıştı. Muaviye nin Kays a yazdığı sözde mektuplarda Kays ın mührünün sahtesini yaptırdığını ve yazısını bire bir taklit ettirdiğini de unutmayalım. Kaset siyaseti Artık 2014 yılındayız teknolojinin ne kadar geliştiğini şu anki durumunu bundan çok değil 20 yıl önce anlatsanız kimse size inanmazdı, belkide gülerdi. Şu an türkiye siyasetinde çok önemli bir etkisi var teknolojinin. Halk hiçbir şekilde ulaşamayacağı bilgilere ulaşıyor internet sayesinde, bu yayınlanan kasetlerin binde biri Papua Yeni Gine de ya da Tanzanya da ya da Fildişi sahillerinde yani dünyanın en anti demokratik ülkelerinde yayımlansaydı hükümet düşer ya da erken seçim olurdu. İşin enteresan tarafı ise inanç boyutu bu kirli siyaseti yapan her iki taraf da Allah, kitap, peygamber söyleminden yola çıkarak kitleleri harekete geçiriyor ama halk malesef sanki Araf suresinin 179. Ayetine bizzat muhatab olmuşçasına bu gözlerinin önünde olup biten herşeyi görmemezlikten geliyor. Araf suresinin 179. Ayeti şu an ülkemiz insanlarının içine düştükleri gafleti anlatması bakımından inanılmaz bir işarettir lütfen bakınız. Öküz öldü ortaklık bitti Çok değil bundan 3 ay kadar önce can ciğer kuzu sarması olan cemaat ve Akp hükümeti aralarında çıkan rant kavgası ve iktidar savaşı yüzünden düşman olmuş durumda. Birbirlerine methiyeler düzen birbirlerine iltifatlar eden bu iki eski süt kardeş, dünya işleri yüzünden aralarındaki ilişki neredeyse kan davası haline geldi. Recep Tayyip Erdoğan 30 mart seçimlerinin bitmesinin ardından cemaatin üstüne tüm gücünü kullanarak gideceği kesin bu olayların içindeki en önemli kırılma taşlarından biri olarak gözüken eski genel kurmay başkanı İlker Başbuğ un tahliyesi olmuştur. Bir görüşe göre Akp strateji değiştirecek ve askerler ile arasını düzeltip cemaati yerle bir edecek, diğer bir görüşe göre ise ABD, Tayyip Erdoğanı tasviye ediyor. Kanımca ilk görüş daha kuvvetli, çünkü ABD nin Erdoğan dan vazgeçmesi Orta Doğuda ki planlarının aksamasına neden olabilir. Ayrıca barış sureci diğer bir soru işareti ama diğer ihtimali de düşündüğümüzde asker, Tayyip Eroğan la beraber hareket edip edemeyeceği. Çünkü herkes bilmektedir ki cemaat ne yaptıysa AKP hükümetinin desteğiyle yapmıştır, keza başbakanın cemaat ne istedi de vermedik? söylemi hala akıllarda ve çok taze. Yani eğer cemaat askere yani TSK ya komplo kurdu ise AKP ile beraber kurdu. Zaman herşeyi gösterecek ama taşların yerlerinden oynadığı artık kesin. Siber savaşları Son zamanalarda özellikle son bir aydır cemaate yakın kanallardan servis edildiği düşünülen bir internete ses kaydı yayınlama yarışı başlamış durumda cemaat yayınlıyor cevap olarak hükümet bir karşılık veriyor Tayyip Erdoğan la oğlunun para taşıma kaydı günlerce çok konuşuldu. Hemen peşine adalet bakanı Sadullah Ergin ve Tayyip Erdoğan ın Aydın Doğan ın grubuna yönelik söylemleri ve mahkemesine günler kala mutlaka ceza almalılar şeklindeki söylemleri ve adalet bakanının onların davasına bakan hakim aleviymiş demesi, bu skandallar zinciri bitecek gibi değil, özellikle cemaate yakın kaynaklar cemaat altın vuruşa hazırlanıyor. Seçimlere çok kısa bir süre kalatayyip Erdoğa nın içinden çıkamayacağı bir görüntülü kaset olduğu iddaları dikkat ederseniz Ergenekon davası da bu söylemler üzere organize edilmişti. İlk önce ülkenin bir kaç yayın organı cemaatin ve iktidarın parasıyla ele geçirildi sonra satılık yazarlar Mehmet Baransu, Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı ve daha bir çok isim bu isimleri yazmak sayfalar sürebilir, sözde aydınlar bu gazetelere getirildi ve daha sonra yetmez ama evetle beraber bu aydınların sayısı çoğaltıldı. Yani yetmez ama evet demezsen sen aydın olamazsın gibi bir rüzgar oluşturulmaya başlandı kısmen başarılı da olundu,yalan haberlere köşe yazarların hayal dünyasında oluşturdukları abartılar da eklenince ülke bir darbe ortamına sokulmaya çalışıldı ve bunun üstüne hergün televizyondan sabahtan akşama kadar yalan haberlerle halkın beyinleri yıkandı ve bu ergenekon karşı devrimi yüzde seksen başarıya ulaştı ve Erdoğan hemen hemen girdiği tüm seçimleri kazandı. Belkide dünya da hiçbir siyasetçinin güçlü olmadığı kadar güçlü oldu ilk önce belediyeleri eline geçirerek ekonomik özgürlüğünü eline aldı arkasında büyük beyin yıkayıcı cemaat de vardı. Daha sonra Fetullah Gülen in Özal zamanında belkide daha önceye dayanan emniyet içindeki örgütlenmesine onay verdi referandumuyla birlikte gücüne güç katan Tayyip Erdoğan son kale olarak TSK yı kendisine yakın komutanlardan oluşturdu, kendisini durdurulamaz gören Tayyip Erdoğan ve hükümeti kardeş cemaatle dersanelerin kapatılması noktasında fikir ayrılığına düştü. Tabi bu olayın basına yansıyan yüzüydü, kapalı kapılar arkasında çok daha karışık ilişkiler olduğu belli, birbirini yere göğe sığdıramayan AKP hükümeti dersaneler olayından sonra adeta düşman oldu ve ikiye bölündü Tayyip Erdoğan ın tüm kirli çamaşırlarını internete servis eden cemaat deyim yerindeyse siber savaşlarını başlatmış oldu ve duracak gibi de değil. Bütün bu olup bitenlerden sonra bu iki taraf hala insanların yüzüne bakarak Allah tan, kitaptan, peygamberden, ahlaktan bahsedebiliyor ya ben ona şaşıyorum. Bir din adamı olarak kabul edilen Fetullah Gülen nasıl olurda böyle kirli işlerin içine girer ya da bir din adamı böyle kirli işlerin içine girmek ister mi? Hayır, dediğinizi duyar gibiyim. Evet bir din adamı Allah a kendini adayan bir insanın gözünde ne mal vardır ne mülk ne siyaset ile uğraşır ne de böyle entrikaların yanından geçer. Umarım halkımız bu olup biteni anlar ve Kuran-ı Kerim in Yunus suresinin 100. ayetinde söylediği gibi Allah aklını kullanmayanların üstüne pislik yağdırır ayetine muhatab olmaz ve aklını kullanır ve gereğini yapar. Ama yukarıda da söylediğimiz gibi Araf suresinin 179. Ayetine muhatab olduğunu düşündüğüm halkımız malesef bunları göremeyecek. İsterseniz Araf suresinin 179. ayetini vererek yazımızı tamamlayalım. İnsanlardan ve cinlerden çok sayıda kişileri cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların onlarla anlamazlar, gözleri var bunların onlarla göremezler, kulakları var bunların onlarla işitmezler, onlar çiftlik hayvanları gibidir hatta daha da kötü... Ve onlar olup bitenlerden habersizdirler. 29

32 Oy ve Ötesi Gülcan Yayla Oy ve Ötesi yle ilgili söylenecek çok şey var. Başlangıçta ne diye yola çıkmıştık, sonunda neredeyiz diye bakmak gerek belki de. Başlangıçta, Aralık ayında internet sitemizi ilk açtığımızda ve İstanbul için sandıklarının başında duracak kişi arıyoruz dediğimizde, emekliyorduk henüz. 3 ana amaçla ortaya çıktı proje: 1. Oy kullanma oranını artırmak: Bir oy çok önemli diyerek, oy veriyorum da ne oluyor, hiçbir şeyi değiştiremiyorum ki diye düşünen özellikle genç kesime yönelik bilinçlendirme çalışmalarının yapılması hedeflendi. Örneğin, çoğu üniversiteli gencin memleketlerinde oy kullanmaya gitmediklerini; ikametgahlarını da okudukları yerlere almadıkları için oy kullanamadığını biliyoruz. Bu yaklaşımlara yönelik, videolarla ve sosyal medyadan mesajlarla bilinçlendirme çalışmaları yapıldı. 2.Oy bilincini artırmak: Özellikle yerel seçimlerde adayların projelerini, geçmişlerini, o güne kadar neler yaptıklarını bilmek önemli. Her ne kadar bu ülkemizde hiç oturmamış bir yaklaşım olsa da gerçek demokrasi bunu gerektirir... Seçmen adayları tanısın diye, adaylara iki soru soruldu, eğer seçilirlerse yapmayı planladıkları projeler ne olur ve halkın katılımcılığını nasıl sağlayacaklar diye. Özellikle bu ikinci sorunun önemine inanıyorum. Geçtiğimiz bir yılda ülkece katılımcılığı daha çok sorgulamaya;çevremizi ve haklarımızı ilgilendiren konularda otoritelerin bizim de düşüncelerimizi sormasını talep etmeye başladığımız bir gerçek. Umarım halktaki bu taleplere karşılık olarak, siyasetçilerin tek taraflı söylemler yerine halkın katılımcılığını düşünerek projeler geliştirmesi önem kazanacaktır. 3.Sandığına sahip çıkacak gönüllüler bulmak ve eğitmek: Sonuncu madde, ama belki de bu projenin en somut çıktısı. Pilot proje olarak İstanbul a odaklandık; ki pek de pilot proje gibi değildi büyüklük açısından sandık vardı İstanbul da. Herhangi bir sivil hareketin bu kadar kısa zamanda, 8 kişi başlayarak bu sayıya ulaşması başta imkansız görülebilir. Ama anlatacağım gibi, yapılamayacak bir şey olmadığını gördük. Sandıklarda siyasi partiler veya o seçimde aday olmuş bir bağımsız aday adına gönüllü gözetmenlik yapılabiliyor. Bu yıllardır olan, yasal bir hak. Ama bunu gene yıllardır yapmamamızın büyük sebebi, hem bilmememiz, hem de uzun bir prosedür gibi görünmesi. Biz bu konuda aracı olduk insanlara. Siyasi partilerden, ve gene aynı hedeflerle yola çıkmış Sandık Başındayız la beraber hareket etme kararımızdan sonra onların gösterdiği bağımsız adaydan müşahit (gözlemci) kartları aldık. Eğitim videoları hazırladık, yüzyüze toplantılarda sandık gönüllülerini elimizden geldiğince eğittik. Bu şekilde yola çıkmış bir sivil insiyatif Oy ve Ötesi. İlk toplantı çağrımıza sadece 3 kişi cevap verdi. Cesaretimizi kırmadan ilerledik, çünkü biliyorduk ki, bir şey yapmak isteyen çok insan var artık. O gün bu gündür gönüllü sayısı kişiye ulaştı. Bu kişilerden i sandıklara yerleştirildi ve bu kişilerin de %92 si sandıklarının başındaydı! Peki nasıl oldu da 8 kişi kalkıp kişi oldu en sonunda? En önemli sebebi, hedefimiz çok netti: Bu yerel seçimlerin partilerden bağımsız olarak adil gerçekleşmesini sağlamak için 30 Mart a kişi bulunacaktı. Son tarih belli, yapılacaklar belli, amaç çok net. Her görüşten insana açık bir platform. Tabii Türkiye de sivil bir hareketin bu kadar başarılı olmasına inanamayan, ve arkasında mutlaka bu günlerde popüler hale gelmiş bir güç arayan insanlar da oldu. Bu insanların iyi niyetli olanları gönüllülerle tanıştıkça samimiyetimizi anladı, gözleri parlayan bu insanların potansiyelini görüp takdir etti. Ama bir kısmı, ne yazık ki umudunu öyle kesmiş olmalı ki, mutlaka ama mutlaka bir güç aradı bu kendine inanışın arkasında. Ben bu kişilere kızmıyorum, üzülüyorum. Çünkü öyle bir noktaya gelinmiş ki, bu ülkede hayal kurabilen insanların bir araya gelip bir başarı sağlayabileceğine inançları sıfıra inmiş. Oysaki bu kısır anlayış yüzünden senelerdir ortaya çıkamadı gencecik insanların potansiyelleri... Umarım artık sadece dışarıdan bakıp kötümser olmayı bırakırlar ve bir şeyler yapmaya çalışan insanları en azından sözleriyle desteklerler. Seçim günü neler yaşadığımıza gelirsek, bu konuda her gönüllümüzün ayrı ayrı söyleyeceği çok şey var. Ayrıca Oy ve Ötesi bir rapor yayınlayacak tüm süreç hakkında 30

33 ama naçizane, kendi adıma en önemli noktalar şöyleydi: - Süreçteki eksikleri fark ettik: O gün tutanaklara hangi partiye kaç oy verildiği yazıldı. Ama bunların ne kadar havada kalmış bir süreçten geçip o tutanağa kadar geldiğini gördük. Gün içinde, oyların sayımında ve o tutanağın yazılmasında o kadar eksik veya yanlış bilgi var ki, sandıkta neden durmamız gerektiğini çok iyi anladık. Tutanağın nasıl doldurulacağını bilemeyen, fotoğrafını çekip bize gönderen sandık kurulları mı ararsınız, hangi oyların geçersiz sayılacağını soran mı, gün bitince bütün oyları seçim kuruluna kendi götürmek isteyen polisler mi istersiniz. Veya şikayet dilekçelerimizi imzalamayan kurul başkanları mı dediniz Neyseki yasal haklarını bilen gönüllüler bu tür yanlışlıkları ellerinden geldiğince engelledi. Ama bilinçlenmenin ne kadar önemli olduğunu çok net görmüş olduk. - Siyasi partiler zaten orada değil mi? sorusuna cevabımızı aldık: Siyasi partilerin ne yazık ki iyi organize olamadıklarını, özellikle bazı bölgelerde sandıkta tek başına kalan gönüllülerimizden anladık. Bir de tabii, gönüllülerimizin üzerine yürüyen, almaya haklarının olduğu tutanakları ellerinden almaya çalışan, okuldan atmaya kalkışan siyasi parti üyeleriyle mücadele ettik. Yanlış anlamayın lütfen, tek bir siyasi partiden bahsetmiyorum Bu manzaraları görünce, hepimiz şunu dedik: İş gerçekten başa düştü. - Halkı daha yakından tanıdık: Bu dergiyi okuyan biriyseniz, muhtemelen çevrenizde belli görüşten insanlarla birliktesinizdir ve sandıktan çıkan sonuca hayret ederek bakıyorsunuzdur. Sonra klasik inkar etme süreci gelir: Yok aslında, kesin usulsüzlükler var, yoksa sonuç böyle olmazdı. İşte çoğu Oy ve Ötesi gönüllüsü bu süreci yaşamıyor şimdi. Çünkü o sandığın başında halkın kim olduğunu kendi gözleriyle gördüler. Halk birbirini tanıdı bir anlamda, ve çoğu gönüllü şunu dedi: Ben ilk kez orada tanımadığım ve görmezden geldiğim insanlarla saatlerimi geçirdim, çok kızdıklarım da oldu, ama çoğunun iyi niyetli insanlar olduğunu gördüm... Ben artık bilmediğim kesimlerle daha çok vakit geçirmek, onları tanımak, kendimi de tanıtmak istiyorum... Artık daha iyi anlıyorlar, neden böyle olduğunu Çok kısaca aklıma gelenler bunlar. Oy kısmında güzel tecrübeler yaşadık, bunun devamı gelecektir. Önümüzde daha çok seçim var, Ankara daki Ankara nın Oyları ve İstanbul daki Oy ve Ötesi, Sandık Başındayız dışında başka şehirlerde de organize olunması gerektiği anlaşılmış durumda. Ama bir de bunun Ötesi olmak zorunda. Oy ların Ötesi nde bir şey yapmak isteyen herkesi harekete geçmeye davet ediyoruz. 31

34 Kaynayın... Sen ve Ben Yeni günde Senli hayaller Ve hallerde yanlız yürüyen ben Ardından semaları süsleyen ilk ışıklar Sanki gözlerime çiziyorlar seni Nereye baksam hep sen; Ve o masum bakışlar. Bir an gözlerimi çekecek olsam, Maviliğe katarcasına sürükler sabah yeli. İşte o an korkarım kaybetmekten seni. Dayanamaz getirirler bana seni Semalardaki ilk ışıklar Ve mutlu güzel tablo değil mi? Sen,Ben ve o ilk ışıklar.. Recep Sütçü

35 ERRUM ET ITEBATIAT OMNIS Bensizlik Bir kış gecesi Ağır ağır deş karanlığı Yağmur ritim tutar Bozmaz bu ağırlığı Sen seversin fonlarda Şöyle melankolik renkleri Gözyaşı demezsen de anlarım Güz yaşı koyarsın adını. Bir yaz akşamı Ser dolu dolu sofraları Güneş utandırmaz Rengarenk serper ışığını Sen seversin beş çayında Bir fincan koymayı Yalnızlık demesen de anlarım Bensizlik koyarsın adını. Sibel Veldet

36 Aklımda Hadiye Yolcu Aklımıza mukayyet olmamız gereken günlerdeyiz. Zira akıl almaz olaylar yaşıyor, aklımızın, havsalamızın almakta zorlanacağı durumlara şahitlik ediyoruz. Yaşadığımız topraklarda olup bitenler karşısında duyarsızlığı içimize sindiremeyen bireyler olarak ülke gündemini takip ediyoruz elbette. Siyasetin, ticaretin, ilişkilerin kirlendiği ortamda gündemin de kirliliği kaçınılmaz oluyor. Televizyon, gazete, internet gibi kitle iletişim araçlarının işgal ettiği tasavvurumuz da kirleniyor maalesef. İnsanın bu günlerde en büyük çabası bunca kirlenmişliğin arasında temiz kalabilmek olmalı. İnsan temiz kalmalı ki insandan topluma yansıyan da temiz olsun, temiz bir toplum idealimize dair umutlarımız var olsun. Gündemi oluşturan kavramlara baktığımızda en çok kullanılanların hırsızlık, şiddet, saldırgan, vurmak, öldürmek, yalan söylemek gibi gittikçe artan olumsuz davranış şekilleri olduğunu görüyoruz. Bu kavramlar kullanılış zemini ve şekli dolayısıyla kanıksanmaya, tasavvurumuzda normalleşmeye başlıyor. Davranış düşünce biçiminden bağımsız değildir. Tasavvurumuzda normalleşmeye başlayan bu durumlara karşı tepkimiz de değişiyor. Çünkü kavramlara yüklenen anlamlar değişiyor. Zihnimizde doğru ile yanlış yer değiştiriyor. Dahası yanlışa ve doğruya göre değil, medyanın kimlikler üzerinden verdiği davranış şekillerini kimliklere göre tanımlamaya başlıyoruz. Bunu bazen farkında olmadan yapıyoruz bazen kimliklere olan zaafımız nedeniyle yapabiliyoruz. Olan insana oluyor. Fıtratı/özü itibariyle temiz olan insan kirleniyor. Temiz kalmak için en sağlam dayanağımız referanslarımız olacaktır. Referansımız ne denli temiz ise içimizde büyüttüğümüz insanımız o denli temiz kalacaktır. İnsanın şahsiyetini inşaa eden, bir öze dönüş projesi ve en sağlam referansı olan vahye rağmen ne yazık ki en büyük kirlenmeyi toplumumuzun çoğunluğunu oluşturan İslami kesimde görmekteyiz. Bunun sebebi olarak bir çok konuyu ele alabiliriz ancak ben bu noktada, egemen siyasetin İslami söylemleriyle Müslümanlığın vitrini gibi önümüze sunulan kimlikler üzerinden referansımızın kirletilmesine dikkat çekmek istiyorum. Kur an ın tahrifi söz konusu değil fakat İslamın tahrifi ile karşı karşıyayız. Egemen siyasetin önde gelen şahsiyetlerinin ortaya koymuş olduğu davranışlar sebebiyle literatürümüzde Müslüman kimliğine eklemlenen sıfatlar yer almaya başladı. Hırsız Müslüman, yalancı Müslüman, dolandırıcı Müslüman gibi söylemlere maruz kalıyoruz. Dini siyasetine alet edenlerin ne yapmaya çalıştıkları ortada. Egemen kesimin, İslamı kurban etmelerini güç ve nüfuz devşirme dertlerine yorabiliriz. Peki İslamı kaynağından -Kur an dan- değil de göz önündeki şahsiyetlerden öğrenmekle yetinen Müslümanlarımıza ne demeli? Aklını, iradesini egemen söylemlere kiraya veren Müslümanın acizliğini neye yormalı? Bir akıl tutulması yaşıyor insanımız. Yoksa ölümler üzerinden bile yarış yapar hale gelmenin mantıklı bir gerekçesi olamaz. Masum insanlar öldürülürken bir Müslümanın, acıyı dahi kimlikler üzerinden ayrıştırma yaparak değerlendiren duruma gelmesi özünden kopuşun resmidir. Derdi hakikat olmayanın başka dertleri vardır. Müslümanın derdi hakikat olmalı. Hakikatinden uzaklaşan insan, başkalarının yalanlarına mahkum bir hayat yaşar. Yalan yanlış söylemlerin güdümünde olan insanın, iradesi sıfırlanmış demektir. Oysaki Kur an, aklını, vicdanını ve iradesini kullanabilen beşeri insan olarak tanımlar. Geldiğimiz noktada kirlenmiş kimliklerin insanlığını sorgulamak durumunda kalıyoruz. Müslüman mümeyyiz olmalı, yanlışı doğruyu ayırt edebilme yetisini kullanabilmeli. Yüzeysellik ve sığlıktan uzak kalınmadığı sürece temiz bir şahsiyet inşası başarısız kalacaktır.

37 Etkinlik Arşivi 2013/2014

38

39

40

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Leyla Tavflano lu Çok sıklıkla Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan a gittiğim için olsa gerek beni bu oturuma konuşmacı koydular. Oraların koşullarını

Detaylı

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Bashar al-assad ın Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Bayan Hayrünnisa Gül onuruna verilen Akşam Yemeği nde yapacakları konuşma 15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye

Detaylı

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Kıbrıs açıklarında keşfedilen doğal gaz rezervleri, adada yıllardır süregelen çatışmaya barışçıl bir çözüm getirmesi umut edilirken, tam tersi gerilimi tırmandırmıştır.

Detaylı

BİR BASKI GRUBU OLARAK TÜSİADTN TÜRKİYE'NİN AVRUPA BİRLİĞl'NE TAM ÜYELİK SÜRECİNDEKİ ROLÜNÜN YAZILI BASINDA SUNUMU

BİR BASKI GRUBU OLARAK TÜSİADTN TÜRKİYE'NİN AVRUPA BİRLİĞl'NE TAM ÜYELİK SÜRECİNDEKİ ROLÜNÜN YAZILI BASINDA SUNUMU T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI BİR BASKI GRUBU OLARAK TÜSİADTN TÜRKİYE'NİN AVRUPA BİRLİĞl'NE TAM ÜYELİK SÜRECİNDEKİ ROLÜNÜN YAZILI BASINDA

Detaylı

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ STRATEJİK VİZYON BELGESİ ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ Ekonomi, Enerji ve Güvenlik; Yeni Fırsatlar ( 20-22 Nisan 2016, Pullman İstanbul Otel, İstanbul ) Karadeniz - Kafkas coğrafyası, tarih boyunca

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ

AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ 1. "Azerbaycan Milli Güvenlik Stratejisi Belgesi", Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından 23 Mayıs 2007 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Detaylı

HÜRRİYET GAZETESİ: 1948-1953 DÖNEMİNİN YAYIN POLİTİKASI

HÜRRİYET GAZETESİ: 1948-1953 DÖNEMİNİN YAYIN POLİTİKASI T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK ANABİLİM DALI HÜRRİYET GAZETESİ: 1948-1953 DÖNEMİNİN YAYIN POLİTİKASI Doktora Tezi Selda Bulut Tez Danışmanı Prof.Dr.Korkmaz Alemdar Ankara-2007

Detaylı

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI Sayın Âli Meclis Başkanı, Sayın Bakan, Sayın Oda Başkanları, Değerli İş Adamları,

Detaylı

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 STRATEJİK VİZYON BELGESİ ( TASLAK ) TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Arjantin İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler ( 2014 Buenos Aires - İstanbul ) Türkiye; 75 milyonluk

Detaylı

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014 Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler son yılların en önemli rakamlarına ulaşmış bulunuyor. Bugünlerde petrol anlaşmaları ön plana

Detaylı

"Türkiye, Gürcistan'a ilham kaynağı olabilir"

Türkiye, Gürcistan'a ilham kaynağı olabilir Wider Black Sea: Perspectives for International and Regional Security Yerevan, 14-15.01.2008 гÛÏ³Ï³Ý ÙÇç³½ ³ÛÇÝ ïýï»ë³ï³ý ѻﳽáïáõÃÛáõÝÝ»ñÇ ËáõÙµ Turkish Media Reactions (In Turkish) "Türkiye, Gürcistan'a

Detaylı

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013. Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013. Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2 ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013 Başkent Pekin Yönetim Şekli Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2 Nüfus 1,35 milyar GSYH 8,2 trilyon $ Kişi Başına Milli Gelir 9.300 $ Resmi

Detaylı

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ NO.12, ARALIK 2016 ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI 30 Kasım 2016 Çarşamba günü Ortadoğu Stratejik

Detaylı

DİASPORA - 13 Mayıs

DİASPORA - 13 Mayıs DİASPORA - 13 Mayıs 2015 - Sayın Başkonsoloslar, Daimi Temsilciliklerimizin değerli mensupları, ABD de yerleşik Diasporalarımızın kıymetli temsilcileri, Bugün burada ilk kez ABD de yaşayan diaspora temsilcilerimizle

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı On5yirmi5.com Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı Türkiye ve Rusya arasında son 16 yıldaki ilişkiler, bazı anlaşmazlıklara rağmen tarihin en iyi dönemi olarak kayıtlara geçti. Yayın Tarihi : 4 Aralık

Detaylı

The person called HAKAN and was kut (had the blood of god) had the political power in Turkish countries before Islam.

The person called HAKAN and was kut (had the blood of god) had the political power in Turkish countries before Islam. The person called HAKAN and was kut (had the blood of god) had the political power in Turkish countries before Islam. Hakan was sharing the works of government with the assembly called kurultay.but the

Detaylı

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010 T.C. BAŞBAKANLIK AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ Siyasi İşler Başkanlığı 20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010 - Reform İzleme Grubu nun (RİG) 20. Toplantısı, Devlet Bakanı ve Başmüzakerecimiz

Detaylı

SOSYAL FOBINIZ MI VAR?

SOSYAL FOBINIZ MI VAR? Portal Adres SOSYAL FOBINIZ MI VAR? : www.rotahaber.com İçeriği : Ekonomi/Finans Tarih : 24.11.2014 : http://haber.rotahaber.com/sosyal-fobiniz-mi-var_501454.html 1/2 SOSYAL FOBINIZ MI VAR? 2/2 1. 'TÜRKIYE

Detaylı

Türkiye de azınlık olmak Anket Çalışması

Türkiye de azınlık olmak Anket Çalışması Türkiye de azınlık olmak Anket Çalışması Kişilik Bilgileri: D.1 Hangi yaş aralığında bulunduğunuzu işaretleyiniz. K.1 20 nin altında 1 20-29 2 30-39 3 40-49 4 50-59 5 59 un üstü 6 D.2 Cinsiyetiniz? K.2

Detaylı

Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ

Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ Eğitim: Ph. D., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Ankara Üniversitesi, 2005 M. Sc., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ankara Üniversitesi, 1998 B. S, Kamu Yönetimi, Hacettepe Üniversitesi,

Detaylı

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ -------------- TÜRK DÜNYASI -------------- KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ Dünya Türk Forumu; TASAM öncülüğünde Türk Devletleri nin temsilcileri ile Dünya nın dört bir yanında yaşayan Türk Diasporaları nın düşünce

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( ) TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ (1923-2010) Teorik, Tarihsel ve Hukuksal Bir Analiz Dr. BÜLENT ŞENER ANKARA - 2013 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii TABLOLAR, ŞEKİLLER vs. LİSTESİ... xiv KISALTMALAR...xvii

Detaylı

Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan

Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan Çepeçevre Karadeniz Devam Eden Sorunlar, Muhtemel Ortakl klar - Güney Kafkasya ve Gürcistan aç s ndan Hasan Kanbolat 8 Ağustos ta Güney Osetya Savaşı başladığından beri Güney Kafkasya da politika üreten,

Detaylı

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı Aralık 05, 2014-3:06:00 Başbakan Davutoğlu, bedelli askerlik konusunun Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) görüşüldüğünü ve olumlu kanaatlerin ifade edildiğini söyledi. Başbakan

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ ------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ İslam Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Platformu (İSTTP); TASAM öncülüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi devletlerin temsilcileri ile dünyanın

Detaylı

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU Kasım 29, 2006-12:00:00 BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK

Detaylı

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI 5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ Prof. Dr. Atilla SANDIKLI Karadeniz bölgesi; doğuda Kafkasya, güneyde Anadolu, batıda Balkanlar, kuzeyde Ukrayna ve Rusya bozkırları ile çevrili geniş bir havzadır.

Detaylı

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Polonya İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10 Gül, ABD ile hizmet sözleşmesi yapmıştır İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, dün Ankara da bir basın toplantısı düzenledi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ü ABD ile yaptığı gizli anlaşmayı

Detaylı

(1971-1985) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR

(1971-1985) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR ANABİLİM DALI ADI SOYADI DANIŞMANI TARİHİ :TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI : Yasemin YABUZ : Yrd. Doç. Dr. Abdullah ŞENGÜL : 16.06.2003 (1971-1985) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR Kökeni Antik Yunan

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

KÖRFEZ DE SAVAŞ. KAZANIM : Körfez Savaşlarının Türkiye ye siyasi, Sosyal, Askeri ve Ekonomik etkilerini değerlendirir.

KÖRFEZ DE SAVAŞ. KAZANIM : Körfez Savaşlarının Türkiye ye siyasi, Sosyal, Askeri ve Ekonomik etkilerini değerlendirir. KÖRFEZ DE SAVAŞ KAZANIM : Körfez Savaşlarının Türkiye ye siyasi, Sosyal, Askeri ve Ekonomik etkilerini değerlendirir. 1990 yılında Irak ın Kuveyt i işgali ile 1.Körfez savaşı başlamıştır. Irak Kuveyt i

Detaylı

manşeti komşuda atalım! Türkiye-Ermenistan Gazeteci Diyalog Programı 2012

manşeti komşuda atalım! Türkiye-Ermenistan Gazeteci Diyalog Programı 2012 2012 Hrant Dink Vakfı nın Heinrich Böll Stiftung Derneği işbirliği ile 2009 dan beri uyguladığı program, Türkiye ve Ermenistan daki gazeteciler arasında bağları kuvvetlendirmeyi ve iki ülke arasındaki

Detaylı

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ Cumartesi, 04 Kasım :31 Video izle: http://www.dailymotion.com/video/x67kzj3 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Türkiye Cumhuriyeti olarak üzerimize düşen bir şey varsa bu noktada burası için, Yunanistan için elimizi taşın

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Türkiye de temaslarına CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile görüşerek başladı. Görüşmeye katılan Loğoğlu açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Detaylı

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu Orkun GÖDEK, Grup Araştırma Yönetmeni Banu GÜLTEKİN, Grup Araştırma Uzmanı 31.05.2017 1 DenizBank Yatırım

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 7 Ocak 2015 İstanbul, Sabancı Center Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Detaylı

BRÜKSEL, NİSAN 2016 Burs Programı

BRÜKSEL, NİSAN 2016 Burs Programı JEAN MONNET BURS PROGRAMI 2015-2016 AKADEMİK YILI İZLEME VE ÇALIŞMA ZİYARETİ BRÜKSEL, 21-22 NİSAN 2016 Burs Programı JEAN MONNET BURS PROGRAMI 2015-2016 AKADEMİK YILI İZLEME VE ÇALIŞMA ZİYARETİ BRÜKSEL,

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu Ocak 05, 2017-4:11:00 Başbakan Binali Yıldırım, Keçiören Belediyesi önünde düzenlenen metro açılış töreninde yaptığı konuşmada, nüfusu

Detaylı

Argumentative Essay Nasıl Yazılır?

Argumentative Essay Nasıl Yazılır? Argumentative Essay Nasıl Yazılır? Hüseyin Demirtaş Dersimiz: o Argumentative Essay o Format o Thesis o Örnek yazı Military service Outline Many countries have a professional army yet there is compulsory

Detaylı

(THE SITUATION OF VALUE ADDED TAX IN THE WORLD IN THE LIGHT OF OECD DATA)

(THE SITUATION OF VALUE ADDED TAX IN THE WORLD IN THE LIGHT OF OECD DATA) H OECD VERİLERİ IŞIĞINDA DÜNYADA KATMA DEĞER VERGİSİNİN DURUMU * (THE SITUATION OF VALUE ADDED TAX IN THE WORLD IN THE LIGHT OF OECD DATA) Yusuf ARTAR (Vergi Müfettişi/Tax Inspector) ÖZ Dünyada ilk olarak

Detaylı

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Fransa İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen ekonomisi

Detaylı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ Bismillairrahmanirrahim 1. Suriye de 20 ayı aşkın bir süredir devam eden kriz ortamı, ülkedeki diğer topluluklar gibi

Detaylı

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Mart 25, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bölücü terör örgütüne yönelik

Detaylı

YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK IŞBIRLIĞI YAPILMASINI UMUYORUZ.

YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK IŞBIRLIĞI YAPILMASINI UMUYORUZ. ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ No.41, No.23, OCAK MART 2017 2015 ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ NO.41, OCAK 2017 YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK

Detaylı

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU Avrasya Araştırmaları Merkezi USAK RAPOR NO: 11-07 Yrd. Doç. Dr. Dilek M. Turgut Karal Demirtepe Editör Eylül 2011

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

BASIN AÇIKLAMASI Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı

BASIN AÇIKLAMASI Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması Ankara da Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve BM Kalkınma Programı (UNDP) ortaklığında,

Detaylı

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ 12 Eylül Darbesi 1973 seçimlerinden 1980 yılına kadar gerçekleşen seçimlerde tek başına bir iktidar çıkmadığından bu dönem hükümet istikrarsızlığı ile geçen bir dönem olmuştur.

Detaylı

Şebinkarahisar lı bir baba ve Rumeli göçmeni bir annenin oğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini Özel Tarhan Koleji'nde tamamladı,

Şebinkarahisar lı bir baba ve Rumeli göçmeni bir annenin oğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini Özel Tarhan Koleji'nde tamamladı, AHMET BAHA ÖĞÜTKEN 24.DÖNEM İSTANBUL MİLLETVEKİLİ TEŞKİLAT BAŞKAN YARDIMCISI 1961'de İstanbul, Fatih te doğdu, Şebinkarahisar lı bir baba ve Rumeli göçmeni bir annenin oğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini

Detaylı

1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının

1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının karşılanmasında bağımsızlığın önemini gündeme getirmiş, halkımızın

Detaylı

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ Furkan Güldemir, Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Tarihsel Süreç Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık

Detaylı

Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması. 1 Şubat 2016

Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması. 1 Şubat 2016 Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması 1 Şubat 2016 Yöntem ve Künye Araştırma çalışması, 3-10 Aralık 2015 tarihleri arasında, Türkiye 18+ yaş nüfusunu temsil eden 1024 kişiyle, 16 ilin kentsel

Detaylı

Bağlaç 88 adet P. Phrase 6 adet Toplam 94 adet

Bağlaç 88 adet P. Phrase 6 adet Toplam 94 adet ÖNEMLİ BAĞLAÇLAR Bu liste YDS için Önemli özellikle seçilmiş bağlaçları içerir. 88 adet P. Phrase 6 adet Toplam 94 adet Bu doküman, YDS ye hazırlananlar için dinamik olarak oluşturulmuştur. 1. although

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

T.C. BAŞBAKANLIK AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı

T.C. BAŞBAKANLIK AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı T.C. BAŞBAKANLIK AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı Türkiye nin Bilim ve Araştırma Alanında Atmış Olduğu Önemli Adımlar -4 Ağustos 2010- Günümüzün hızla

Detaylı

Araştırma Notu 15/179

Araştırma Notu 15/179 Araştırma Notu 15/179 27.03.2015 2014 ihracatını AB kurtardı Barış Soybilgen* Yönetici Özeti 2014 yılında Türkiye'nin ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 3,8 artarak 152 milyar dolardan 158 milyar dolara

Detaylı

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - İtalya İlişkileri: Fırsatlar ve Güçlükler ( 2014 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI 1. ve Terörizm (UGT) Yüksek Lisans (YL) Programında sekiz

Detaylı

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI 21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI Erol TUNCER / Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TESAV) Başkanı - 1 Kasım 2007 I. 1961 den Günümüze Halk Oylamaları 1961 den günümüze kadar 5 kez halkoylamasına

Detaylı

AVRUPA BİRLİĞİ GELİŞİMİ, KURUMLARI ve İŞLEYİŞİ

AVRUPA BİRLİĞİ GELİŞİMİ, KURUMLARI ve İŞLEYİŞİ AVRUPA BİRLİĞİ GELİŞİMİ, KURUMLARI ve İŞLEYİŞİ İLKER GİRİT 04.11.2015 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ ANABİLİM DALI İÇERİK Birliğin Kuruluşu Birliğin Gelişimi Antlaşmalar

Detaylı

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı. TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ HAFTA 2 Roma Antlaşması Avrupa Ekonomik Topluluğu AET nin kurulması I. AŞAMA AET de Gümrük Birliğine ulaşma İngiltere, Danimarka, İrlanda nın AET ye İspanya ve Portekiz in AET ye

Detaylı

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015 R A P O R 1 Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL Mayıs 2015 Sunuş 4.264 kişi ile yüz yüze görüşme şeklinde yapılan anket bulgularına dayanan bu rapor, Mart- Nisan 2015 tarihinde Sakarya ilinin

Detaylı

Kafkaslarda Barýþa Giden Yol Savaþtan mý Geçmeli?

Kafkaslarda Barýþa Giden Yol Savaþtan mý Geçmeli? Kafkaslarda Barýþa Giden Yol Savaþtan mý Geçmeli? Dr. Ali Asker (*) AGÝT Minsk Grubu = AGÝT Turizmi Son birkaç aydan beri Azerbaycan siyasi terminolojisine yeni bir terim dahil edilmiþtir: AGÝT Turizmi.

Detaylı

Samsun-Kavkaz Tren Feri Hattı faaliyette

Samsun-Kavkaz Tren Feri Hattı faaliyette Samsun-Kavkaz Tren Feri Hattı faaliyette Şubat 19, 2013-2:34:27 Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Samsun-Kavkaz Tren Feri Hattı'na ilişkin, ''Buradan çıkan vagonlar Anadolu'ya,

Detaylı

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

SAYIN BASIN MENSUPLARI; SAYIN BASIN MENSUPLARI; BUGÜN TÜM TÜRKİYE DE, BAŞTA ULUSLARARASI SENDİKALAR KONFEDERASYONU İLE TTB OLMAK ÜZERE FİLİSTİN KATLİAMININ DURDURULMASI İÇİN ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER DÜZENLENMEKTEDİR. İsrail ordusunun

Detaylı

Öğrenmek İstiyorum Kampanyası

Öğrenmek İstiyorum Kampanyası Öğrenmek İstiyorum Kampanyası TRABZON DA KAMPANYAYA İLGİ ARTIYOR sağlık üreme sağlığı bilgilerinin girmesine yönelik olarak başlanan Öğrenmek İstiyorum Kampanyası kapsamında Trabzon da ilgi gün geçtikçe

Detaylı

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 ( STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 Yeni Dönem Türkiye - Suudi Arabistan İlişkileri: Kapasite İnşası ( 2016, İstanbul - Riyad ) Türkiye 75 milyonluk nüfusu,

Detaylı

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu MKÜ de İftar Coşkusu Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu Antakya Ottoman Otel havuzbaşında bir araya gelen Üniversite personeli muhteşem manzara eşliğinde iftar coşkusu

Detaylı

Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri

Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri 27.12.2012 Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri 000 Sinem KARADAĞ Gözde TOP Babasının denge siyasetini başarıyla yürüten İlham Aliyev, Azerbaycan ın bölgesel nitelikli

Detaylı

21.05.2014 Çarşamba İzmir Gündemi

21.05.2014 Çarşamba İzmir Gündemi 21.05.2014 Çarşamba İzmir Gündemi Doğu Akdeniz de Son Gelişmeler ve Kıbrıs, İKÇÜ de Ele Alındı İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çelebi Avrupa Birliği Merkezi nin

Detaylı

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ Türk-İş Dergisi, Ekim-Kasım 2000 Genel Başkan Danışmanı Avrupa Birliği nin kasım ayı içinde yayınlanan iki belgesi, Avrupa Birliği nin Türkiye yi üyeliğe almak

Detaylı

İKİLİ İLİŞKİLER VE PROTOKOL DAİRESİ BAŞKANLIĞI

İKİLİ İLİŞKİLER VE PROTOKOL DAİRESİ BAŞKANLIĞI İKİLİ İLİŞKİLER VE PROTOKOL DAİRESİ BAŞKANLIĞI BAŞKANLIĞIMIZIN GÖREVLERİ 639 Sayılı KHK kapsamında; Bakanlığın yabancı ülkeler ve uluslararası kuruluşlar ile ilişkilerini yürütmek ve bu konuda koordinasyonu

Detaylı

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi 28.11.2016-22:02 Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi - Sudan Stratejik Çalışma ve Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Hüseyin: - "Türkiye,

Detaylı

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

İKV DEĞERLENDİRME NOTU 113 Şubat 2015 İKV DEĞERLENDİRME NOTU TÜM AB VATANDAŞLARI İÇİN VİZESİZ TÜRKİYE Deniz SERVANTIE İKV Uzman Yardımcısı Deniz SERVANTIE 27 Ekim 2014 İKTİSADİ KALKINMA VAKFI www.ikv.org.tr TÜM AB VATANDAŞLARI

Detaylı

6. BÖLÜM: BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

6. BÖLÜM: BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ 6. BÖLÜM: BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Bu bölümde araştırma bulgularının değerlendirilmesine yer verilecektir. Yerleşik yabancılara yönelik demografik verilerin ve ev sahibi ülkeye uyum aşamasında gereksinim

Detaylı

Türkiye ve Avrupa Birliği

Türkiye ve Avrupa Birliği Türkiye ve Avrupa Birliği Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkisi Avrupa Birliği 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması'yla Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında doğdu. Türkiye 1959 yılında bu topluluğun

Detaylı

SPoD LGBTİ, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini İzledi. Trans Terapi Toplantıları Devam Ediyor

SPoD LGBTİ, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini İzledi. Trans Terapi Toplantıları Devam Ediyor SPoD LGBTİ, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini İzledi SPoD, Bağımsız Seçim İzleme Platformu ile birlikte cumhurbaşkanlığı seçimlerinde demokratik gözetim hakkı çerçevesinde kırılgan grupların seçme ve seçilme

Detaylı

KASIM AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. Türkiye nin AB ye üyelik müzakereleri çerçevesinde 22 Nolu fasıl müzakereye açıldı.

KASIM AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. Türkiye nin AB ye üyelik müzakereleri çerçevesinde 22 Nolu fasıl müzakereye açıldı. KASIM AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER SİYASİ GELİŞMELER Türkiye nin AB ye üyelik müzakereleri çerçevesinde 22 Nolu fasıl müzakereye açıldı. AB ile üyelik müzakerelerinde üç yıllık aradan sonra, 22. Fasıl müzakereye

Detaylı

TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme ( 2017-2021 Türkiye - Gana ) Türkiye; 80 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004 ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Fatma ÇOBAN Doğum Tarihi: 1983 Öğrenim Durumu: Doktora Yabancı Dil : İngilizce Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Uluslararası İlişkiler

Detaylı

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE AZERBAYCAN DAN BAKIŞ

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE AZERBAYCAN DAN BAKIŞ 15 TEMMUZ DARBE GIRIŞIMININ İSLAM COĞRAFYASINDA YANSIMALARI KONFERANSI 24-26 Ağustos 2016 Kütahya gesam.dpu.edu.tr 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE AZERBAYCAN DAN BAKIŞ Araz ASLANLI 1 Türkiye Cumhuriyeti 15-16

Detaylı

Konforun Üç Bilinmeyenli Denklemi 2016

Konforun Üç Bilinmeyenli Denklemi 2016 Mimari olmadan akustik, akustik olmadan da mimarlık olmaz! Mimari ve akustik el ele gider ve ben genellikle iyi akustik görülmek için orada değildir, mimarinin bir parçası olmalı derim. x: akustik There

Detaylı

Bu bölümde A.B.D. nin tarihi ve A.B.D. hakkında sıkça sorulan konular hakkında genel bilgilere yer verilmektedir.

Bu bölümde A.B.D. nin tarihi ve A.B.D. hakkında sıkça sorulan konular hakkında genel bilgilere yer verilmektedir. - 1 - I. A.B.D. HAKKINDA GERÇEKLER Bu bölümde A.B.D. nin tarihi ve A.B.D. hakkında sıkça sorulan konular hakkında genel bilgilere yer verilmektedir. 1- Genel bakış A.B.D. nin değişen nüfus yapısı: http://usinfo.state.gov/journals/itsv/0699/ijse/ijse0699.htm

Detaylı

Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili

Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili HAYIR DA; HAYIR VAR. Dünyanın en mutlu, en iyi eğitim, sağlık ve gelir koşullarına sahip insanları, milletin ortak aklını kullanan parlamenter rejimle yönetilen ülkelerde

Detaylı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Venezuela Devlet Başkanı Maduro ile ortak basın toplantısında konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Venezuela Devlet Başkanı Maduro ile ortak basın toplantısında konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Venezuela Devlet Başkanı Maduro ile ortak basın toplantısında konuştu Ekim 06, 2017-6:44:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile Cumhurbaşkanlığı

Detaylı

Türkiye Özelinde Kamu Diplomasisinin İşlevi ve Yöntemleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri

Türkiye Özelinde Kamu Diplomasisinin İşlevi ve Yöntemleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri 1 2 3 4 5 6 Türkiye Özelinde Kamu Diplomasisinin İşlevi ve Yöntemleri Beyin Fırtınası Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri KDK (2010). TİKA (1992-Dışişleri Bakanlığına bağlı, 1999-Başbakanlığıa bağlı,

Detaylı

LİBYA NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI PROGRAMINDA TÜRK TEKNİK MÜŞAVİRLİK HİZMETLERİ KONFERANSI 10 NİSAN 2013, ANKARA

LİBYA NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI PROGRAMINDA TÜRK TEKNİK MÜŞAVİRLİK HİZMETLERİ KONFERANSI 10 NİSAN 2013, ANKARA LİBYA NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI PROGRAMINDA TÜRK TEKNİK MÜŞAVİRLİK HİZMETLERİ KONFERANSI 10 NİSAN 2013, ANKARA Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB), 25 Nisan 1980 tarihinde kurulan

Detaylı

E-PARLIAMENT. Mete Yıldız 2017

E-PARLIAMENT. Mete Yıldız 2017 E-PARLIAMENT Mete Yıldız 2017 E-Parlamentonun İşlevleri 1. Yasama-Bilgilenme 2. İletişim-Temsil 3. Yasama Sürecine Katılım 4. Denetim E-Parlamentonun İşlevleri-2 1. Yasama-Bilgilenme Bilgilenme Yönü Tek

Detaylı

ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YURTDIġI GÖREV RAPORU. BOSNA-HERSEK ZĠYARETĠ GÖREV RAPORU 1. Konunun Evveliyatı

ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YURTDIġI GÖREV RAPORU. BOSNA-HERSEK ZĠYARETĠ GÖREV RAPORU 1. Konunun Evveliyatı BOSNA-HERSEK ZĠYARETĠ GÖREV RAPORU 1. Konunun Evveliyatı Ormancılık alanında Bosna-Hersek ile işbirliğini geliştirmek amacıyla Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı aracılığıyla iki

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr. EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD 2008-2013

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr. EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD 2008-2013 PINAR ÖZDEN CANKARA İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD Yüksek Lisans/MA Lisans/BA İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset

Detaylı