ADABELEN EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE İÇİNDEKİLER

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ADABELEN EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE İÇİNDEKİLER"

Transkript

1 İÇİNDEKİLER Prof. Dr. Cahit Kavcar Türkçe Ölmüş Mü?...2 Prof. Dr. Ayhan Çıkın Özgürlüğün Elleri...3 Rıza Yetim Sevmezsen Olur Mu?...4 Ali Kaya Dilimiz, Kişiliğimiz ve Kimliğimizdir...6 Prof. Dr. Kemal Kocabaş Talip Apaydın ın Ardından...7 Nabide Kılınç Talip Apaydın ı Kaybettik...9 Av. Sabri Kuşkonmaz İyimserlik Bizim Güzel Elbisemiz...10 Faik Ay Sevmek ve Sevilmek...11 Mehmet Genç The Little Boy...12 Osman Gökçe Geçip Gitmeden...14 Zekeriya Yavuz Bir Yazar Bir Kitap...15 Emin Ugunlu Biz...16 Bekir Özgen Bir Havva Hanım Vardı...17 Salih Gözek Bu Şehir...18 Abdullah Taşçıoğlu Kapitalizmin Ağındaki İçme Sularımız...19 Eyüp Yılmaz Bir Dizinin Düşündürdükleri...20 M. Cevat Turan Aşk Fenerinin Camı...21 Rahmi Gür Okuma-Yazma Okuma Tutkusu...22 Hüseyin Yaşar Tuz Tuzağı...25 Ahmet Cengiz Sıcak Yarasına Toprağın...26 Tolga Özekinci Kitaplar En İyi Dostumuzdur...27 Tahsin Şimşek Promete...29 Etem Oruç Bir Gün Yamazsam Çıldıracağım...30 Şadiye Dönümcü Yaşınızla Gönlünüzün Eş Olduğu Günler Dileğiyle...31 Yeliz Sert Gurbette...33 Şiir Bahçemiz...34 Cuma Esentürk Bir Yerde Yanlışlık Var, Ama Nerede...38 Nurettin Özkan Ben Bir Çocuğum...41 Av. Sabahattin Efe Cansızların Halit in Rant la İmtihanı...42 Bahtiyar Takkalı Oldum...43 Ahmet M. Egemen Su Elin, Çeşme Elin, Tekne Atçalı Kel in...44 Feyzullah Seçkin Halk Edebiyatının Dünü Bugünü...46 Azmi Ermiş Aferin Sana...48 Muammer Özler Yine Bir Cahit Kavcar Anımsaması...49 Güngör Gencer Geç Olmadan...50 Mehmet KARABACAKLAR Düş Çiçekleri...50 Vicdan Aday Adabelen den Esintiler...51 İsmail Tuna Netekim...53 Çetin Arı Zincir...55 Haberler

2 26 Eylül Dil Bayramı ADABELEN TÜRKÇE ÖLMÜŞ MÜ? Prof. Dr. Cahit KAVCAR Giriş Milli Eğitim Bakanlığı'nın son yıllarda ilginç ve düşündürücü uygulamalarına tanık oluyoruz. Sanki milli eğitimde yapılacak başka iş kalmamış gibi, 2011 yılında MEB Teşkilat Kanunu'ndan Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı yurttaş yetiştirme amacı nın çıkarılması ile hızlandı eylemler. Yavaş yavaş, gizliden gizliye, sindire sindire yapılan değişikliklere gün geçtikçe yenileri ekleniyor. Cumhuriyet'in değerleri ve gelenekleri ile bağdaşmayan uygulamalar bunlar. On dokuz Mayıs Törenleri genelgesi, okullardaki Milli Güvenlik dersleri ile Andımız'ın kaldırılması, Gençliğe Hitabe'nin gündeme getirilmesi, 2011 yılında hiç de inandırıcı olmayan yapay gerekçelerle ilköğretim okullarına Arapça dersi konulması, kargaşası gibi. Şimdi ise imam hatip okullarında Türkçenin yasaklanması gibi akıl dışı bir girişimle karşı karşıyayız. Gerekçe ve Sorular Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, imam hatip okullarında Türkçe'yi yasakladı. Basından öğrendiğimize göre genel müdür, hizmet içi eğitim amacıyla ülke çapında toplantılarda öğretmenlere okutulması için bir bildiri hazırlamış. Bildirinin başlığı Öğrenci Merkezli Arapça Öğretimi: Etkinlikler ve Model Uygulamalar (Mutlu, Aydınlık gazetesi). Yılmaz, uygulamanın sadece bir öneri olmadığını, uygulanıp denendiğini söylüyor ve ilgilileri aydınlatıyor! Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmaması gerektiğini; sınıfta, derste, teneffüste Türkçe konuşulmamasını istiyor. Türkçe öldü başlığının altında, Öğretmenin Türkçe konuşmasıyla birlikte Arapça öğretiminin büyüsü bozulur. diyor. Nazif Yılmaz, Türkçe yi yasaklama uygulamasını kendisinin denediğini, çok verimli sonuçlar aldığını söylüyor: Evlerinde anne ve babalarıyla Arapça konuşan öğrenciler olmuş. Bazı kız öğrencilerimiz oyuncak bebekleriyle Arapça konuşmaya başlamışlar. Rüyalarında dahiarapça konuşanlar olmuş. İşte böylesine parlak sonuçlar alan Genel Müdür, ülkemizde imam hatip liselerinde okuyan 675 bin çocuğumuza Türkçe konuşmayı yasaklamaya karar vermiş. Dünyada ilk kez bir ülkenin milli bir bakanlığı, kendi ülkesindeki okullarda, kendi dilini yasaklıyor! (Mutlu). Peki amaç ne burada? Amaç yeni nesli Araplaştırmak mı? Çocuklarımızı Türk değil, Arap gibi yetiştirmek mi? Öyle mi Muhterem Genel Müdür? Yoksa üstlerine yaranmak, birilerinin gözüne girmek mi amaç? Bundan 8-10 yıl önce Avrupa Birliği (AB) masallarıyla avunan muhterem yeni moda liberaller de Türkçenin İngilizce karşısında yok olup gideceği fetvalarını veriyorlardı, ama sadece kendileri çoğunlukla çeşitli yerlere dağılıp gittiler, Türkçe yaşıyor. Osmanlının ilk yüzyıllarında ve Selçuklular döneminde bilim dili Arapça, kültür ve sanat dili Farsça idi. Türkçe ise sadece halk yığınları arasında konuşuluyordu. İşte aydın geçinenler tarafından yapılan akıl almaz ihmaller karşısında 14. yüzyıl divan şairi Âşık Paşa şöyle dert yanıyordu: Türk diline kimseler bakmazdı, Türklere hiç yüz verilmezdi. Şimdi Nazif Yılmazlar da bu dili 700 yıl önceki terk edilmiş durumuna düşürmek için savaşıyorlar. Kahramanca savaş veriyorlar. O dönemlerde Arapça bilim diliydi de ne oldu? Bilim mi ilerledi? Bilim dünyasına bir katkı mı oldu, bir buluş mu yapıldı? Yılmaz'dan bu sorulara yanıt bekliyoruz. Ayrıca ona şu soruları da soruyoruz: * Türkçe öldü derken ne demek istiyorsunuz? Öldü derken amacınız öldürmek istiyoruz demek -2-

3 mi? * Arapçanın büyüsü bozulur diyorsunuz. Arapçanın ne gibi bir büyüsü var? Din kitabı Kuran dili olmasına mı dayanılıyor? *Öğrencilerin rüyasında Arapça konuştuklarını nasıl öğrendiniz? Geceleri onları uyurken nasıl izlediniz? Ne gibi raporlar tuttunuz? Bir kişinin gördüğü rüyayı başka birinin kaydetmesini sağlayan bir teknoloji var mı? Milli Eğitim Bakanlığı 26 Eylül 2011 günü Arapça öğretimiyle ilgili bir karar aldı. Konu: İlköğretim Arapça Dersi Öğretim Programı. Bu programda Arapçayla ilgili övgü dolu sözler, çok parlak ve yaldızlı ifadeler yer alıyordu ve program hemen uygulamaya konuldu. Zamanın milli eğitim bakanı Ömer Dinçer, 25 Ocak 2012 günü yaptığı bir açıklamada, Arapça dersi öğretim programındaki parlak ve yaldızlı görüşleri tekrarlıyor, Arapça uluslararası bir iletişim dilidir diyor ve Arapçanın reklamını yapıyordu. Caddelerde ve her yerdeki İngilizcenin yaldızlı reklamları ve akıl almaz kullanılışı yetmezmiş gibi, buna bir de Arapça reklamları eklendi, ekleniyor. Türkçe, Türkçemiz ne olacak peki? Bunu düşünen yok. Türkçe ölecek! Genel müdürün bulduğu çözüm bu. Sonuç Genel Müdür Yılmaz etkili bir model oluşturduğunu söylüyor. Modelin özü Türk öğrencilere Türkçe'yi kullandırmamak, Arapçanın büyüsünü korumak. Öncelikle şunu vurgulayalım ki, Türkçeyi 600 yıl dışlayan, akılsız Türklerin dili sayan Osmanlı yasaklayamamış, öldürememiş. Nazif Yılmaz gibilerin gücü hiç yetmez (Güner). Muhterem genel müdür bu parlak girişimiyle üstlerinin gözüne girebilir, yandaşlar arasında isim yapabilir. Bir yerlere yaranabilir.ama dünyada en çok konuşulan beş dilden biri olan Türkçe'yi öldüremez. Hiç kimse de ona böyle bir yetki veremez. Bu iyi bilinmeli! Birkaç Kaynak Güner, Günay (10 Eylül 2014), İmam Hatiplerde Türkçe Yasağı, Cumhuriyet gazetesi. Kavcar, Cahit (24 Nisan 2009), Türkçe ve İTÜ, Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisi, Sayı Kavcar, Cahit (Mart, 2012), Sıra Arapça Öğretiminde, Çağdaş Türk Dili dergisi, Sayı 289. Mutlu, Mustafa (4 ve 5 Eylül 2014), Aydınlık gazetesi. Tartanoğlu, Sinan (2 Eylül 2014), İmam Hatiplerde Türkçe Yasaklandı, Cumhuriyet gazetesi. *Ankara Üniversitesi ÖZGÜRLÜĞÜN ELLERİ T. Ayhan ÇIKIN t.ayhan46@gmail.com Yaşamak nasırlaşmış avuçlarımda bir umut yaşamak gözlerime dolmuş kızıl bir güneşin gölgesinde ateşe kesmiş bir bulut bulutta yaşamak yaşamakta bulut gözlerimden düşen bakışlarımdan ha yağdı ha yağacak yaşamak. Bir prometeyim en büyük fırtınalara gebe elimde meşalem güneşten tüm tanrılara karşıyım ve yüceyim hepsinden. * Aydınlık bir çağa doğru uzanmış adımlarım parmaklarım parmaklarım ciğerlerimde yarınlar kimselerin değil /hep benim/ benim çıramla aydınlanacak gelecek bugün değilse de yarın bütün Zeuslar ölecek. * Bir Prometeyim yirminci yüzyılda zincire vurulmuşum ekmeğimle, işimle soylu bütün düşlere /ağlayan bebeğimi/ emzirmekten sıska düşmüş eşim toprağım ekmeğim özgürlüğüm ellerimde özgürlüğüm aşım. ve beni kırılmaz zincirler gibi bağlayan / i ş i m/ elveda... * Yüceyim ben tüm tanrılardan benim çıramla aydınlanacak gelecek bugün değilse de yarın bütün korkularıyla Zeuslar ölecek. -3-

4 26 Eylül Dil Bayramı ADABELEN SEVMEZSEN OLUR MU? Rıza YETİM Sevmezsen olur mu, olmaz, hem de hiç olmaz. Ama seversen olur. Hem gelişir, hem güzelleşir, hem de yayılır duyulur sevdiğin neyse işte o. Neden söyledim bunu, kimliğimiz kişiliğimiz, hatta onlardan daha önemlisi, onurumuz olan anadilimiz, Türkçemiz için söyledim. Salt birey olarak değil, ulus olarak da sevmiyoruz anadilimiz olan Türkçe yi. Oysa Türkçe, dünyanın en eski ve köklü, en işlek ve uyumlu dili. Çok yakında Moğolistan'da Dukalar diye çok eski bir oymak çıktı ortaya. Kökleri on bin yıl ötelere dayanan bu oymak, Türkçe konuşuyor. Demek ki Türkçe, on bin yıllardan beri yaşayan bir dil. Çince den bile eski. Böyleyken, batı dillerinin en eskisi beş yüz yıllık bile sayılmıyor. Türkçe, köklü, sağlam kuralları olan, hem akıcı, hem de gelişip güzelleşmeye uygun çok işlek bir dil. Ne var ki, bizimarap veacem hayranlarımız, onu sevip ona ısınamamışlar, onu yetersiz görmüşler; tumturaksız bulmuşlar; Türkçeyle sanat ve bilim yapılamaz, diye aşağılayıp hor görmüşler tıpkı bugünkü İngilizce Fransızca hayranı olan yobazlar gibi. Sanki Nazım Hikmet şiirlerini, sanki Yaşar Kemal, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Fakir Baykurt romanlarını, sanki Karacaoğlan koşmalarını, sanki Yunus Emre ilahilerini, sanki Pir Sultan Abdal deyişlerini Türkçe söyleyip Türkçe yazmamışlar gibi. Velidedeoğlu, Türkçe yazmıyor muydu; o bilim adamı değil miydi? Yok öyle bir şey. Türkçe dedin mi, insanın usuna Türk ve türkü düşer. Kendini Türk bilen kişi, Türk'ü de, türküyü de sever. Sözüm, o yüce Atatürk, neden Türk Dil Kurumu'nu kurdu? Neden ülkü, ne mutlu, övün kıvan, üçgen dörtgen dedi? Hiç kuşkusuz, Türkçe düşmanları, Türkçe nin gelişip güzelleşmesine karşı olanlar, Atatürk'e de, aydınlığa, devrimlere ve uygarlığa da karşı olanlar olarak karşımıza çıktılar. Bunları biliyoruz. Asıl konu bunlar değil, asıl konu Türkçe öğretiminde yapılan yanlışlar. O yanlışların bu ortamı doğurmuş olması. Okullarımızda Türkçe sevilip yaşanmıyor. Yetişekler, izlenceler öyle. Öğrenciler, tanımlar tarifler ve kurallar belletilerek anadilinden uzaklaştırılıyor. Örneğin öğrenciye kendi dilinde konuşma, anlatma, anlaşma olanağı sağlanmadığı gibi, yazma, duygu ve düşüncelerini, özgün görüşlerini, eleştirilerini yazıyla dillendirme olanağı da sağlanmıyor. Varsa da Türkçeden bıktırıp usandıracak söz ve söylemler, yoksa da çocuğun dil çevriminden uzak gerçek yaşama aykırı metinler. Hiçbir ders kitabında günümüz yazarlarından, ozanlarından bir dize, bir şey bulunmuyor. Oysa günümüz yazarlarının dili, duru Türkçe, iletisi açık. Çocuklarımız şiiri, Nazım Hikmet'i, Dağlarca'yı, Orhan Veli'yi, Melih Cevdet'i, Cahit Külebi'yi, Behçet Necatigil'i, Ali Yüce'yi; romanı öyküyü, Yaşar Kemal'i, Orhan Kemal'i, Talip Apaydın'ı, Fakir Baykurt'u, Sait Faik'i, Burhan Günel'i,Osman Şahin'i okuyarak sevecekler, dilleri, sözleri söylemleri öyle gelişecek. Gelişecek, ama Arapçasız Acemcesiz, Fransızcasız, İngilizcesiz olur mu? Sanki yabancı dil öğretiyoruz çocuklarımıza. O yüzden olacak, kimi yazar ve ozanlarımız, kimi bilim insanlarımız, kimi gazetecilerimiz, ilgeç ve bağlaç olan de ile ki'yi sözcükten ayrı yazmasını bilmiyorlar. Demek ki dil, -4-

5 yüksek okullarda öğrenilmiyor. Dil, ana kucağında, ilköğretim okullarında öğreniliyor. Oralarda da ana dilini gereği gibi bilmiyorsa, öğretmen, öğretmen okulunda yetiştirilmeden öğretmen yapılmışsa, çocuk, nasıl öğrenip sevecek dilini? Usavuruyorum da bunda bir yanlışlık var, apaçık ortada diyorum. Elli yıldır yönü geriye dönük yönetimler, bunu bilerek isteyerek yapıyorlar. Çünkü benim ilkokul ve köy enstitüsü öğrenciliğimde Türkçenin ayrı bir yeri, ayrı bir önemi vardı. Türkçeden orta alan çocuk sınıfı geçemezdi. Kızılçullu Köy Enstitüsü'nde benim birçok arkadaşım, o yüzden öğretmen olamadı. Çünkü insan, diliyle uslamlama yapar, diliyle sever, diliyle güler, üzülür. Dil, bütün yaratıların anasıdır. Yazılanlar söyleneler Türkçe değilse, nasıl anlayacak, nasıl anlatacaksın? Türkçeyi bilmeden hiçbir dersi işleyip kavratamazsın. Matematiği bile. Öyleyse çocuğa önce anadilini sevdireceğiz. Bu nasıl olur, elbette yaşayarak yaşatarak. Dilinle üreterek. Her çocuk, Türkçeyi yanlışsız konuşacak. Söyleye söyleye, anlata anlata sevilir dil. Uygulama içinde gelişir çocuğun dili. Çocuk, okuduğunu severek okumalı. Okudukları ona yabancı olmamalı. Okuduklarını neden beğendiğini, neden beğenmediğini bilmeli. Güzel anlatımlardan örnek almalı. Böyle yaparsa, yazarken de kolay yazar, yazdıklarında gerçekçi ve içten olur. Hiç unutmayalım, Türkçede kurallar, öğretmenin tanım ve tarifiyle öğrenilmez, okuyarak, anlatarak, yazarak çizerek öğrenilir. Türkçe dersinde öğretmen değil, öğrenci odak olmalı. Öğrenciler, konuşmalı, eleştirmeli, okumalı, anlatmalı, duygu ve düşüncelerini yazıya dökebilmeli. Şurası hiç unutulmamalı ki, öğrenciler birbirlerinden sanıldığından daha çok etkilenirler. Kimileyin birbirleriyle yarıştıkları bile olur. Yazarlara ve ozanlara özenme ve öykünme, çocukluk yaşında başlar. Dil sevgisi, dile özen gösterme bu evrelerde gelişir. O yüzden, öğretmen, geniş düşünecek, hoşgörülü olacak Türkçeyi sevdirmek için. Dilbilgisi, zordur bilecek. Dilbilgisinde hep somuttan soyuta gidecek ki, öğrenciler kuralları kolay öğrensin, kurallara uyarak uygulamada bulunsun. Bunun için de önce kendini yetiştirip geliştirmesi gerekiyor öğretmenin. Parmağı bannak, tarlayı talla, bulguru burgul yazan nice öğretmenler gördüm. Öğrenciler, en çok ilkokul öğretmenlerini severler, en çok ona inanıp güvenirler. Onlar için öğretmenlerinden üstün kimse yoktur. Öyleyse her öğretmen, sorumluluğunun bilincinde olacak, öğrencilerine örnek olduğunu unutmayacak. Birçok yanlış giderilebilir ama Türkçe de yapılan yanlış giderilemez. Çocuk, öğretmenine öykünüp özendiğine göre, ondan öğrendiği yanlışı kolay kolay düzeltemez. Bütün öğretmenler bunu bilmeli. Sonra bir de şu var: Çocuklarımız, her gün yanlışlarla karşı karşıya. Akcamlarda görüp duydukları, düzeltilebilecek gibi değil. Allahın her günü, kendini bir şey sanan yöneticiler, sunucular, izlence hazırlayanlar, dilimizin çevriminden çıkmış, sözlüklerden silinmiş Osmanlıca sözcükleri söyleyip yazıyorlar; hiç yeri ve gereği yokken kafasını gözünü yararak İngilizce sözcüklerle, İngilizce terim ve deyimlerle utanıp sıkılmadan kaykıla kaykıla kafamızı gözümüzü ütülüyorlar. Ne edip etmeli, çocuklarımızı o Türkçe düşmanları olan yoz ve sapkınlardan uzak tutmalıyız. Bu görev, suyun başını tutmuş olanların değil, anaların babaların, Türkçeyi onur sayan aydınların ve öğretmenlerindir. Yoksa bu gidişle Türkçe diye bir dil kalmaz, onun yerini yayılmacı ve anamalcı İngilizce(Amerikanca) alır. O zaman da biz, yok olup gideriz, o zaman da Atatürk'ün gömütünde kemikleri sızlar. Öyleyse, dilimizi sevenler, Türkçe yi kimliği kişiliği sayanlar, Türkçe için, O benim onurumdur, diyenler, beri gelsin. Aydınlarımız, Atatürkçülerimiz, yazarlarımız, bilim insanlarımız ve özellikle de öğretmenlerimiz, gelin hep birlikte bizim olan Türkçe ye sahip çıkalım. Yunus, Karacaoğlan, Köroğlu, Nasrettin Hoca, Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Nazım Hikmet, Dağlarca, Sait Faik, Orhan Kemal bize küser, bizi onaylamaz. Hasan Ali Yücel ve Hakkı Tonguç, sorguya çeker hepimizi. Çocuklarımızın torunlarımızın ah'ını alırız, Anadolu ve Rumeli, anlamını yitirir. Seversek bağlanırız, seversek korur, geliştirip güzelleştiririz. Sanırım Türkçe de bu sevgiyi hak ediyor. Çünkü o bizim sesimiz. Kim ister sesinin kesilmesini. Sesimizin kesilmesini istemiyorsak, haykıralım, Yaşasın Türkçe! diye. Yozlara yobazlara karşı hem dilimizle, hem de kalemimizle haykıralım ki, Atatürk düşmanları, Cumhuriyet düşmanları, Türkçe düşmanları varlığımızı öğrensinler, var olduğumuzu görsünler, bizden korksunlar. -5-

6 26 Eylül, DİL BAYRAMI ADABELEN DİLİMİZ, KİŞİLİĞİMİZ VE KİMLİĞİMİZDİR Ali KAYA -6- KONFÜÇYÜS'E sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu? Büyük filozof şöyle yanıtladı bu soruyu: Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerini şöyle sürdürdü: Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir! Hükümetler ve devlet yöneticileri, halkla ilişkilerinde Konfüçyüs'ün bu sözünü göz ardı edebilirler mi? Anadilini bile doğru dürüst konuşamayan Türkçe özürlü yeteneksiz -sözdepolitikacılarımız, seçim meydanlarına indiklerinde bir yandan alanları, salonları Öbür yandan kafaları, en kötüsü de dilimizi kirletiyorlar! Yetmiş milyonluk ülkemizde bizi birbirimize bağlayan en etkin araç konuştuğumuz dildir. Onunla söyleşir, onunla dertleşiriz. Sevinçlerimiz, acılarımız yüzümüzden okunsa da onu söze ve yazıya döken yine dildir. Emekleme günlerimizdeki annelerimizin hâlâ kulaklarımızdan gitmeyen ninnileri, çocukluğumuzda dinlediğimiz en güzel masallar... Gençlik yıllarımızın fırtınalı duyguları sevdalarımız, sevgilerimiz, sövgülerimiz, yergilerimiz hep onunla dile gelir! Duygu yüklü en güzel şiirler! Gerçekçi öyküler, romanlar... İzlerken büyük tat aldığımız tiyatrolar, filmler, diziler; dinlediğimiz şarkıların, türkülerin sözleri dilin en güzel ürünleri ve örnekleri değil midir? Bilgi birikimlerimizi çağların gerisinden alıp yüzyılların ötesine taşıyan da dildir. Günlük yaşantımızda da bizi başarıya ulaştıran en etkili araç, yine dildir. İşimizde en iyiye ulaşmak istiyorsak, mutlaka dilimizin kurallarını iyi bilmeliyiz. Kıskanılacak kadar güzel konuşmal ı, güzel yazmalıyız! O, yeryüzünün en güçlü silahıdır. Güzel kullanıldığında açamayacağı kapı yoktur. Gönülleri fetheder. Yılanı bile deliğinden çıkaran tatlı dil; gün olur bir engerek yılanı gibi zehir de saçar, kalpleri kırar. Politikacı, avukat, öğretmen, doktor, mühendis, öğrenci, esnaf ne olursak olalım... İşimizi ne denli iyi bildiğimizi, ya da yaptığımızı söylersek söyleyelim yeterli olmaz bu. O bilgi ve becerileri satacak olan da dildir. Bilgilerimizi karşı tarafa aktaramıyor, onları ikna edemiyorsak, inandırıcılığımız yeterli değilse, yaptığımız işte başarılı olabilmemiz olası mıdır? Konuşurken ağzından bal damlıyor! Yazarken kalemi sözcüklere yaşam veriyor! deseler, ne denli gönlümüz okşanır, keyfe geliriz! Öyle değil mi?.. Yazarımız bir imza gününde

7 Köy enstitülü bir çınarı kaybettik ( ) ADABELEN TALİP APAYDIN'IN ARDINDAN Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ Talip Apaydın, 1926 yılında Ankara Polatlı Ömerler Köyü'nde yoksul bir halk çocuğu olarak hayata merhaba der. Cumhuriyetin aydınlık eğitim kurumları Çifteler Köy Enstitüsü, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü ve sonra da Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde kanatlanır, dünyası değişir. 88 yıllık yaşamı boyunca öğretmen, yazar, şair ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucusu bir aydın olarak yüreği ve kalemini Türkiye'nin aydınlık geleceğine adar. Apaydın Öğretmenimiz, 27 Eylül 2014 günü Ankara'da vefat etti ve 30 Eylül 2014 günü de dostları Ankara'da Karşıyaka mezarlığında onu sonsuzluğa uğurladı. Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği (YKKED), 2009 Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü sahibi ve çıkarmakta olduğumuz Yeniden İmece dergisi yazarı olan Talip Apaydın Apaydın bir insan olarak yüreğimizde ve beynimizde hep onurla yaşayacak İlkokul yıllarımda okuma yazmayı kavradığımda Köy Enstitülü babamın kitapları dikkatimi çekmeye başlamıştı. Zaman zaman onları, karıştırır yazarlarını merak ederdim. Talip Apaydın'ın tarımda makineleşmeyi ve insanı anlattığı ilk romanı Sarı Traktör, o yıllarda tanıştığım ilk kitap adlarındandı. Daha sonra Apaydın Öğretmenin Yarbükü, Ortakçılar, Yoz Davar, Tütün Yorgunu, Emmioğlu kitaplarıyla karşılaştık. Bu kitaplar köyü anlatıyordu. Köydeki emek sömürüsünü ve köy gerçeğini, sorunlarını bize aktarıyorlardı. Anlatılan çevre yabancımız değildi. O; ilk gençlik günlerimde kitaplarda anlatılan ağalarla, bizim köydeki ağaları karşılaştırırdım. Kitapta anlatılanlarla gerçeği özdeşleştirirdim. Beynimde, yüreğimde ilk adalet, eşitlik fırtınaları ortaokullu yıllarda bu kitaplarla bir değere dönüştü. Daha sonraki yıllarda Köy Enstitülü yazarlar, Orhan Kemal, Yaşar Kemal bizim kuşağın toplumsal gerçeklerle tanışmamızın çok önemli kaynakları oldular. Babamın kütüphanesinde bulunan Sarı Traktör' ün yazarı Sayın Talip Apaydın ile, 1997 yılında İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi ile İZÜNİDER'in, UNESCO'nun 100. Doğum Yılı nedeniyle Hasan Ali Yücel yılı ilan etmesi nedeniyle düzenledikleri sempozyum kokteylinde tanıştık. Sonra 2001 yılında İzmir'de Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğini (YKKED) kurduk. Şubat 2002'de Hasan-Ali Yücel anma etkinliğinde Talip Apaydın konuğumuz oldu. Panel öncesi hep birlikte olduk, türküler söyledik, söyleştik. Sonraki yıllarda Ruhi Su Köy Enstitüleri ve Müzik Eğitimi panelinde beraberliklerimiz oldu. Fakir- Der'in Burdur'da düzenlediği Fakir Baykurt anma etkinliğinde ve akşam yemeğinde beraberdik. 1940'lı yıllara dair yaşanılanları anlattı bize ve sonra da zeybek oynamıştık. Muğla Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde düzenlenen Köy Enstitüleri panellerinde değişik tarihlerde, daha sonra YKKED- Balıkesir Şubesinin düzenlediği Körfez buluşmalarında beraber olduk. Burhaniye Belediye Başkanı ile birlikte Burhaniye'de 2006 yılında Talip Apaydın Çamlığı nın açılışını birlikte yapmıştık yılında İzmir'de düzenlenen Köy Enstitüleri 69. Kuruluş-Kutlama etkinliğinde açılış konuşmam vardı. Bir başka tarzda konuşma yapmak istemiştim. Sayın Talip Apaydın'ın Köy Enstitülü Yıllar kitabındaki Bayramlarda Çalışırız Bayramlar İçin adlı o görkemli öyküyü okudum. Salonda 300 kişi vardı ve çıt çıkmıyordu. Öykü bittiğinde alkışlar arasında Köy Enstitülerine ve Talip Apaydın Öğretmenime selamlar uçuruyordum yılında dernek olarak Yeniden İmece Dergisi 'ni çıkarmaya başlamıştık. Bu derginin yazarları arasında yılları arasında 112 sayı çıkan İmece Dergisi yazarları da olmalıydı. Sayın Talip Apaydın ile bir başka buluşma bu anlamda Yeniden İmece platformunda olmuştu. Köy Enstitülüler ve yeni kuşak Aydınlık Türkiye arayışında artık beraber yürüyorlardı. -7-

8 Talip Apaydın; her şeyden önce bir Köy Enstitülüydü, yaşamındaki temel dinamiği enstitü gerçeğiydi. Çifteler'de ilk kez çatalı, kaşığı, yatağı olur. İlk kez düzenli üç öğün yemeğe kavuşur. Arkadaşlarıyla birlikte üretmenin coşkusunu yaşar. İş İçinde Eğitim ilkesiyle yaşama dönük bilgiler edinir, üretir. Kafasında şekillenen bilgi ellerinde üretime dönüşür. İlk kez kitaplarla, klasiklerle tanışır. Talip Apaydın 1963 yılında İmece Dergisi'nin 31. Sayısında Köy Enstitülü Yıllar başlıklı yazısında Maksim Gorki, Panait İstrati, bizden Sadri Ertem, Sabahattin Ali gibi konularını toplumun alt katından alan hikayeciler, romancılar en çok sevdiğimiz yazarlardı diyerek enstitülerdeki kitap okuma, tartışma saatleri ve işlevselliğini bize taşır. İlk kez bir çalgı çalmaya başlar. Müziğin gizemi ve yaratıcılığı ile tanışır. Demokrasi ve eğitim gibi iki evrensel değeri enstitüde içselleştirir, neden? niçin? diye sormaya, kendisi de düşündüklerini yazmaya başlar. Başka enstitülerin kurulması imecesine katılır yılında İmece Dergisi'nin 55. sayısında Köy Enstitülü Yıllar-Son Kış yazısında Hasanoğlan'ın son aylarında müzik ve sanat eğitiminde geldikleri noktaya ait çarpıcı değerlendirmeler öne çıkar: Keman konçertolarına bayılırdık. Mendelsson, Beethoven, Mozart konçertolarını nerdeyse ezberlemiştik. Ana temlerini sık sık mırıldanırdık. Kemanla çalışırdık. Ben armoni dersinde fazla sıkılıyordum. Müziğin cebiri gibi bir şeydi Köy Enstitüleri Dergisinde, Varlık'ta, Doğuş'ta, Yücel'de tek tük yazılarım yayınlanıyordu. Bu alanda gelişecektim. Hatta ileride romanlar yazacaktım Biz son sınıfta iken tiyatro çalışmalarımız çok gelişkindi. Öğretmenimiz Mahir Canova'nın yönetimi altında Gogol'un Müfettiş'ini oynamıştık arasında DP tutuculuğuyla bir öğretmen olarak savaşır. İyiden, güzelden bir dünyanın varlığına ve emeğin en yüce değer olduğuna inanır. Düşündüğü, kurguladığı, gözlemlediği yaşam kitaplara, şiirlere taşınır. Enstitülerde elde ettikleri demokratik tutum ve kazanımlarla enstitülü arkadaşlarıyla TÖS'ü kurarlar. Demokratik öğretmen hareketinin önünü açarlar arasında yaşamın her alanında yazarak, konuşarak demokratik mücadelenin içinde yer alırlar sonrası yine düşündüklerini ifade eden, demokratik bir Türkiye çabalarının içerisinde yer alır. Günümüzde de Cumhuriyetin tüm kazanımlarının örselenmesinden duyduğu öfkeyi Yeniden İmece Dergisi nde yazılarına yansıtır. Yazılarında Biz Buna Layık Değiliz diyerek haykırış, uyarı, emeklerin boşa çıkmasından duyduğu rahatsızlık vardır. Türkiye'nin bunca yıldır geri kalmışlıktan, sömürülmekten kurtulamaması doğruca eğitim yüzünden. Çünkü yanlış eğitim, yanlış insan yetiştirir diyerek üzüntülerini yazılarına aktarır. Talip Apaydın'ın kaybı sonrası Doğan Hızlan Hürriyet gazetesindeki 1 Ekim 2014 tarihli köşesinde O kuşak yazarlar, gerçek Anadolu'yu, sahih Anadolu insanını yazdılar. Meşakkat kavramını inanca dönüştürdüler, Türk Edebiyatında yeni bir gerçekçilik yolu açtılar ifadeleriyle Talip Apaydın ve enstitülü yazarları anlatır. Can Dündar da Cumhuriyet Gazetesinde 30 Eylül 2014 tarihinde Talip Apaydın'ın kaybı sonrası yazdığı yazıda Talip'in babası koşup geldi bir sabah: Siz burada kızlarla beraber mi yatıyorsunuz? Hayır, baba; ne münasebet? Talip anladı, köyde konuşulanı Toprak sahibi ağa, uyanan bilinci ve başına geleceği fark etmiş, softayı seferber etmişti. Sonuç alması gecikmedi. Kız erkek bir arada olamaz diyen zihniyet, kapattırdı Köy Enstitülerini Yerine imam hatip kursları açılmasına izin verildi. Yine de binlerce köy çocuğunun hayatı değişti enstitülerde 17 bin köy öğretmeni yetişti. Devrimin ışığı kırlara yayıldı. Çırpı bacaklı öksüz Talip'ten, Talip Apaydın gibi, 30 yıllık bir öğretmen, aydınlık bir yazar doğdu. Daha niceleri Türkiye'ye umut oldu Geçen gün kaybettik Talip Hoca'yı Tam da öldüğü gün çıkan bir gazete, Karma eğitim tacizi tetikliyor diyordu manşetten; 70 yıllık bir gözbağıyla Apaydın göçerken Kapkara, arkasından son kalan ışıkları söndürüyordu. ifadeleriyle Talip Öğretmenin yaşadıklarıyla günümüz bağlantısını kuruyordu. Apaydın, Köy Enstitüleri gibi dönüşümcü ve üretici bir eğitim sistemine duyduğu özlemi yaşamı boyunca hep ifade etti ve yüreği de aklın ve bilimin egemen olduğu bir Türkiye için hep çarptı. Apaydın bir Türkiye özlemiyle Talip Öğretmenimizi selamlıyoruz. Yazarımız Kemal Kocabaş Talip Apaydın la -8-

9 GÜZ AYRILIĞIYDI BU, TALİP APAYDIN'I KAYBETTİK. YATTIĞI YERDE IŞIK İÇİNDE OLSUN. Nabide KILINÇ Onu daha yakından tanıyamadan, konuşamadan yitirdim. Oysa Ankara'ya gidip koca çınar Talip Apaydın Ağabeyimi özel olarak dinlemek istiyordum. Ne büyük bir kayıp henüz çağdaş olmaya çok yol varken, o yolda koca çınar TALİP APAYDIN'a gereksinim varken Bu nasıl haber, güz gününde güz haberi sevgili Mehmet Erbil. Duyunca içim duygu seli oldu... İnanmak, elbette gelecekti o gün hayat son bulacaktı; ancak o koca çınar yaptıklarıyla, yazdıklarıyla çağdaş, engin kocaman yüreğiyle su gibi akıp gidecekti aramızdan... Biz nasıl ve kime tutunacağız hala çağdaş yolu bulamadığımız şu ülkemizde dupduru, akıcı, etkileyici yazar koca çınar KÖY ENSTİTÜLÜ TalipApaydın böyle gidince. Sonsuza ışık oldun. Işık dolu beynini bıraktın bize. Vücudunu alıp götürdü güz ayrılıkları, hüzün doldu şimdi ülkemin dört bir yanında sevenlerine. Işık içinde yat emi Talip Apaydın. Beynin, yaptıkların, yazdıkların, ürettiklerin gibi emeğin alın terin de bizim kılavuzunuz olacaktır Köy Enstitülü büyük dev Ankara'nın haber sayfalarına düşen veda, yaşama vedaydı. Talip Apaydın'ı yitirdik günü. Güz vakti ayrılığıydı bu. Üzüntümüz sonsuz, ışıklar içinde ol TalipApaydın. Talip Apaydın'la ilk kez nerede karşılaştım? O heyecanım nasıldı? Sanırım1998 yılıydı. O, Çağdaş Olmak Nedir'i yazmıştı Öğretmen Dünyası dergisinde. Çünkü çağdaş insan olabilmek çok başka bir şey. Oraya varıncaya kadar yolumuz epey uzaktı. Kolay değildi. Daha epey çabalamak gerekiyordu. O bunun uğraşı içindeydi 88 yaşına dek. Ben Talip Apaydın'ı ilk Define, Hendek Başı ve Toz Duman İçinde yapıtlarında buldum. Hele Define'yi okursanız, hayran kalırsınız. Muğla Üniversitesi-Atatürk Kültür Merkezi'nin toplantı salonu. Rektör, Sevgili Şener Oktik. Talip Apaydın, Mahmut Makal ve Mustafa Gazalcı'yı çağırır söyleşi için. Gelirler. Sahneye çağrıldıklarında T. Apaydın, geçerken sanki aydınlattığı yolun aydınlığa çıkan ucuydu. Sevgiyle, çağdaş ve erdemi yansıtan duruşuyla selamlıyordu izleyicilerini. Eğitimin canlandırılması için konuştular o gün Muğla'da. Onlar hiç yorulmadılar, verdikleri çaba geldikleri yoldan çok daha yorucuydu. Ancak onlar hiç yorulmadılar Ülkenin güzelim coğrafyasında bir bir dolaşıp durdular. Türkülerde, söyleşilerde buluştular. Anadolu'da yazılan destanı Kurtuluş Savaşını işlediler. Ve devamı olan ikinci destan Köy Enstitüleri ni... Söyleşi sonunda onunla çok kısa konuşabildim. Ankara'ya çağırdı, telefonlaşalım, dedi. Sevgili dost Mehmet Erbil'in sayfasından izledim, yakında okuduğum yazısında yaşadım Apaydın'ı. Ancak elem vardı bu kez. Dedim ya Talip Apaydınlı bir toplantıya gitmek için tam da kolları sıvadığım şu güz günlerinde, o günün heyecanını hissederken içimde, ölüm apansız geldi, alıp götürdü onu. Ancak içimizi, yolumuzu aydınlatması için yaktığı ışıkları iyi ki bırakıp gitti. Öylesine erdemle, öylesine çağlayan su gibi o duruşu vardı hayata karşı. Talip Apaydın izlemek, durup izlemek. Onun yüzündeki açılan yolda, bir devrin tanıklığını bulabilirdiniz. Anlattığı anıların ondan bıraktığı erdemi görebilirdiniz. Köy enstitünde öğrenciyken bayram olmasına karşın kış gününde su getirmek için kolları sıvayıp kazdıkları kanallar, döşedikleri borular birer çağdaş uygarlık yoluydu. Bir On Kasım'da başladığı okulda öyküsünü, böylece uygarlık öyküsüyle ördü. Öyle ya büyük Atası Mustafa Kemal Paşa'nın açtığı, zaferle taçlandırdığı Türkiye Cumhuriyetinin eğitimli bir ülke olmasını sağlamak, devrimlerin taçlandırılması, geleceğe taşınması, korunması ancak ve ancak durmadan çalışarak, ilerleyerek, kazanarak, üreterek olanaklıydı. Talip Apaydın işte bu yolun gerçek emekçisi, üreticisi idi. Kısa sürede ve ömür denen yolda yaptıkları, yazdıkları, yaşadıkları onun ERDEMinin VE DEVRİMCİliğininin simgeleriydi.. O ülküsü için çok çalıştı Alın teri döktü.. Harç koydu. Kucakladı kocaman yüreği ile ülkesini.. Tüm sevenlerine ailesine, Halise Apaydın öğretmenimize, oğlu Güneş Apaydın'a Sevgili Dost Mehmet Erbil'e, Mahmut Makal ve Naciye Makal'a, Erdal Atıcı ve Kemal Kocabaş'a üzüntülerimi, taziyelerimi iletiyorum. Ulus bilinci yüksekti, laiklik duruşu, çağdaşlık ve devrimci yoldu Işık içinde yat TalipApaydın. Seni saygıyla selamlıyorum Talip Apaydın. Yaptıkların, yazdıkların, yaşattıkların daima bize yol gösterici ve gelecek aydınlığı olacaktır. -9-

10 İYİMSERLİK BİZİM GÜZEL ELBİSEMİZ Av. Sabri KUŞKONMAZ Epey zaman önce Sirkeci'de bir vitrinde şöyle bir ilan okumuştum; Eski fotoğraflarınız tamir edilir. Genellikle yaptığım gibi; basit bir ticari ilandaki şiirselliğe vurgu ile bundan derhal bir kısa film öyküsü çıkarmaya giriştim. Öykünün karalaması yazıldı ama elbette o film çekilmedi. Daha pek çok çekilmeyen filmlerden biri oldu. Kendime hep dediğim gibi, Çekemedim filmler, olamadım sinemacı. O öykü karalaması kim bilir hangi naylon dosyanın içinde dört kata katlanmış duruyor? Ara ki bulasın. Ama şöyle gidiyordu olay örgüsü: Fotoğrafların onarılmasıyla başlayacaktık işe. Sonra geçmişin onarılmasına doğru yolculuk yapılacaktı onarılarak görüntüler. Geçmişin tüm kötü fotoğraflarını onaran bir ustaya ve sona varacaktı öykünün ucu. Yine de öneririm, ilginç bulan olursa, buyursun, çeksin! Bu onarım içinde bazı sorunlar da vardı. Örneğin, fotoğraf gibi fiziksel nesneleri onarsak, tamam da, bellekler ne olacak? Bireylerin, toplumların, dönemlerin belleği Buyrun çözün bakalım. Nasıl onarılır kötülükler çağından ağır yaralı geçmiş bellekler! Kendi tarihimde, bellek onarımının yolunu yazmak olarak belirleyip uygulamaya çalışıyorum. Her zaman, Bunları yazmalı, bunları yazmalı! demekle geçti günler Şimdiki zamanda da, Bunları unutmamalı, bunları unutmamalı! demekle boğuşuyorum. Unutulmaması gereken o denli alçaklık, yavşaklık, hayat düşmanlığı var ki! Siyasal iktidar bir kara kötülükler makinesi gibi, her gün ve her gün yeni bir kötülük yükü bindiriyor belleğe. Unutulmaması gereken ne kadar da çok vampirlik yaşatılıyor. İşte, insani değerler kemirilip, kan emildikçe, korku yerine aklımıza bellek düşüyorsa, bunca kötülük içinde bellek ayaktaysa, burada iyi bir şey var demektir. Varsın iktidar insana düşmanlık yaparak zamanı tahrif etme suçları işlemeyi sürdürsün. Varsın, ülkede -ben dahil- yazar sorumluluğu; ağır bir bürokratik entelektüalizm hastalığıyla yatalak olsun! Zamanın yüzünü yırtıcı nitelikte olan tüm bu yaşananları unutmamayı sorun ediyorsak ve bunu aklımıza düşürmeye başlıyorsak; bu umut ve iyimserlik demektir: Farkına bile varılmayan bir umut ve iyimserlik. Kimler, hangi dinamiklerle, hangi sosyal etkenlerle defeder başımızdaki bu belayı; ayrı bir tartışma. Ek olarak, zaten yüreği elde, içeride dışarıda, savaşmayı bir an bile bırakmamış olanlar da bu bahsin dışında! Tüm bunların dışında AKP iktidarının yalan ve yanlışlıklarının çetelesini belleklerde tutma ihtiyacının bu denli güçlü hissedilmesi, zorbalığın sonuna ilişkin bir göstergedir. Gizli bir iyimserliktir bu. Eski zamanlarda, taşralı öğrenciler olarak, boğaz kıyısında, cebimizde bir simit parası bile olmadan, önünden geçtiğimiz pahalı boğaz yalılarını paylaştırdığımız çok olmuştur geleceğin emekçilerine. Her birini bonkörce dağıtmışızdır. Şurası kültür evi, şurası çocuk yuvası... Bunları duysa kitabi abiler ve ablalar, derhal kaba solculuğumuzdan dem vurabilirler. Oysa bu da bizim iyimserliğimizdir, güzel elbisemizdir. Şimdilerde bu elbisemizden bile soyunulacak haller yaşanmakta olsa da! Bir dize; Gökyüzünün bir ucu hep İstanbul oluyor (Yusuf Uğur Uğurel, yağmurlu bekleme odası, Varlık Y.) -10-

11 Bu iki kavram karşılık beklenmediği sürece değer bulur. Ancak karşılık beklenmemesi için de emek verilmesi gerekir. Atasözlerine de girmiştir. Sev beni, seveyim seni. Her ne kadar çelişkili gibi görünüyorsa da sevilebilmek için: Çaba gösterilmesi gerekir. Paylaşımcı olmamız gerekir. Verici olmamız gerekir. Güvenilir olmamız gerekir. Yani temelimizin sağlam olması gerekir. Sevgili, sevgiliye ne demiş: Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri' ' Oda kapısını açabilmek bile bir emeği gerektirir. Değil ki gönül kapısını. Gönül kapısını kime ve niçin açmış? Tabi ki daha önce alt yapısını hazırladığı kişiye. Sevgili, mutlaka karşı cinsten olan değildir. Bir yerde okumuştum*. İngiltere'nin seçkin ressamlarından HUNT, kraliyet müzesinde bir resim sergisi açıyor. Tabloda yeşillikler içinde bir bahçe, bahçenin duvarları ve kapısı var. Ama kapının kolu yok. Tablo sergiyi gezenlerin epeyce ilgisini çekiyor. Sanat eleştirmenleri de tablonun karşısına geçmiş yorum yapıyorlar, ancak kolsuz kapıya akıl erdiremiyorlar. Eleştirmenlerden birisi tablonun yaratıcısı HUNT'la karşılaşıyor ve diyor ki: -Üstadım her şey çok güzel, ama kapının kolunu çizmeyi unutmuşsun. Ressam HUNT da cevaben: -O kapı değil, bir kalbi simgeliyor ve o kapı sadece içeriden açılabiliyor. Kapı, açılabilmesi için yüreğine girebilecek birini bekliyor, der. SEVMEK ve SEVİLMEK Faik AY Atatürk'ün elinden boş zamanlarında tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım. Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken devlet başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar'ın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk'e şöyle dediğini duydum; -Paşam!. Tarihle uğraşıp kafanı yorma Mayıs'ta kitap okuyarak mı Samsun'a çıktın? Atatürk, Vasıf Çınar'ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi: -Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım. (Cemal Granda Atatürk'ün Uşağı idim yapıtından) -11- Gönül bağı kuramıyorsanız isterse kapının yüzlerce kolu olsun onu açabilmeniz mümkün değildir. Sevgi dolu bir yürek yaratırsanız, bütün olumsuzluklara rağmen bunun yıkılmasına, acı çekmesine gönlünüz razı olmaz. Sevginin sürekli olması gerekir. Tıpkı kurumasın diye sulanan bir ağaç gibi. Uzun süre anlaşan ve severek evlenen çift, belli bir süre sonra evliliklerinin düşledikleri gibi gitmediğini, cicim aylarının çabuk bittiğini, tartışmalı, tatsız bir hayata başladıklarını fark ederler ve dostça ayrılmaya karar verirler. Boşanmadan önce yeniden bir görüşme yaparlar ve bir şartla boşanmayı gerçekleştirelim, derler ve odalarını ayırarak aynı çatı altında ayrı yaşamaya karar verirler. Şartları şu, evin bahçesine bir ağaç dikelim, ağaç tutarsa boşanmayalım, eğer tutmazsa boşanalım. Bir süre sonra koca her gece sabaha karşı elinde su kovasıyla ağacı sulamaya gider. Ama ağacı sulamaya her gidişinde altının ıslak olduğunu görür. Meğer eşi de her gece ve gizlice ağacı sulamaya gidiyormuş. Sulanan ağaç değil, sevgidir. Sevgi için önceden verilen emektir. Sevgi ile sevişmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Şarkı ne diyor: Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika Geçici heves başka, bir ömür boyu gözünün içine bakarak hayatı paylaşmak başka. Her şeye rağmen kıramayacağımız insanlar, sevdiğimiz kişilerdir. Sevmek ve sevilmek için çaba sarf etmemiz gerekir. Sanıyorum bu konuda eksiğimiz çok fazla. * A. Ventura Küldeki Kıvılcım Atatürk'ten iki anı: Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun! OKUMAK

12 Çocuklardan(?) ADABELEN The Little Boy Mehmet GENÇ İngilizce öğretmeni olduğum için böyle bir başlığı tercih ettiğim sanılmasın; sadece bilmeyenler için anımsatıp geçeceğim. The Little Boy, küçük çocuk demektir. Amacım Ağlayan Çocuk olarak tanıdığımız o ünlü resmin çağrıştırdıklarından bahsetmektir. Aynı zamanda tanış olduğunuz çocuk katilleri de anımsatmak istiyorum. Pek çok ailede olduğu gibi benim çocuklarım da bu resme baka baka büyüdüler; hani o bildik tablo, melek yüzlü, bir gözünde bir damla yaş Tablo, Giovann i Brgolin adlı bir ressamın eseridir. Ressam, başarısız bulduğu için kendisi bile bu tablosuna önem vermez. Yıllarca sergilere çıkarmaz. Sonunda bu tablo bilinmeyen bir kişinin eline geçecek ve bir odada keşfedileceği günleri bilmem ki kaç yıl bekleyecektir? İşte o bilinmeyen evde yangın çıkar ve evin dört bir tarafından ateş püskürmeye başlar. İtfaiyeciler müdahale eder, ama evden sağlam bir şey çıkmaz diye düşünülür.. Çünkü nereye bakılsa boz bulanık kül ve dumandır. İtfaiyecilerin biri, bu denli kül ve duman arasında duvardaki bir tablonun hiç etkilenmediği fark edince gözlerine inanamaz. Gözleri fal taşı açılmış halde bağırmaktadır: Dokunmayın, belli ki o tablo lanetlidir, sakın ha, sakın dokunmayın!.. Her duyan kendinden bir yorum katar ve tablo efsaneye dönüşür. Ve o günlerde bir magazin gazetesi olan The Sun Gazetesine manşet olur. Artık herkes Ağlayan Çocuk/Lanetli Tablo(!) dan bahsetmektedir. Olay, ABD'nin San Jose kasabasında yaşanır. Kasaba yetkililerinden biri bu lanetli/yanmayan tabloyu inceletir. Sonuç: Tablo ateşe dayanıklı kumaştan yapıldığı için zarar görmemiştir. Sonunda tablo, kötü unvanından kurtulur, ama aynı zamanda ünlü de olur. O günlerde bir süpermarket işleticisi olan bir adamın 22 yaşındaki oğlu Brooke Hart, fidye almak amacıyla kaçırılır. Günlerdir kaçırılan bu delikanlıdan haber alınamaz, ancak bir haber kasabada bomba etkisi yapar. İki katil yakalanmıştır, ama Brooke'nin katilleri olup olmadığı konusu kesinlik kazanmış değildir. Kasabada bir fısıltı haber kulaktan kulağa yayılır: Katiller deli raporu alarak kurtulacakmış, arkalarında devlet gücü varmış! Bu haber, bir kıvılcım bekleyen kasaba halkını çileden çıkarır, toplanan kalabalık her dakika daha da büyümektedir. Öfkeli kalabalığın giderek artması valiyi korkutur. Vali, olayın ciddiyetinin ayrımındadır ve o tarihi duyuruyu yapar: Halkı zor kullanarak dağıtmayın, isterlerse karakola girerek katilleri alıp götürmelerine göz yumun! Halk, karakola girer. Katillerin konulduğu hücre bir polis tarafından gösterilir; kalabalık, katilleri alarak karakolu terk eder. Perişan, çıplak halde meydana getirilen katiller büyük bir coşkuyla bir parkta ipe çekilir. Peki, bu olayın, kayıp Broke Hart ile ne ilgisi var demeyin. Katillerin boynuna ipi geçiren kişi, Brooke Hart'ın en yakın arkadaşı Jackei Voogan'dır. Kimdi bu Jackei Voogean? Yabancınız değil, bizim kuşağın yakından tanıdığı biri; Charlie Chaplin'i tanıyorsanız, Jakei Voogean'ı da tanıyorsunuz demektir. Şarlo filmini umarım anımsıyorsunuzdur; Chaplin'ın, -12-

13 minik rol arkadaşını anımsayın: Melek yüzlü, başında sağa kayık bir sekizgen şapka, yırtık elbiseler içinde buğulu gözlü sevimli bir oğlan. İşte, katillerin boynuna ip geçiren delikanlı, o melek yüzlü çocuktur. Bir başka çocuk katile geçelim: Bikini sözcüğü nasıl birden bire yaygınlaştı dersiniz? Hiroşima'ya ilk atom bombası atılmadan önce, bu mübarek ürün (!) uygun bir yerde denecektir. Nihayet aranan uygun yer bulunur: Bikini Adası. Bu minik ada Büyük Okyanus'ta, Avustralya'ya 4000 km uzaklıkta, haritalarda görünmeyen, coğrafya öğretmenlerinin bile ilk kez duyduğu bir yerdir. Adada yaşayan 160 kişi bir başka adaya nakledilir ve ilk atom bombası bu adacıkta denenecektir. Tüm haber kaynakları bu adadan bahsettiğinden, halkın diline bikini diye bir sözcük düşer. Herkes harıl harıl haritalardan bu adayı aramaktadır, ama bulabilen yoktur. Adacık arandıkça sözcüğün dildeki yerini sağlamlaştırdığını ayrımındasınızdır. (Boşaltılan bu adada yıllar sonra yapılan incelemede, ayakta kalabilen hayvanların daha sık üredikleri, ağaçların hızlı büyüdüğü, daha iri ve meyve verdikleri gözlemlenmiştir. İlk bakışta olumluymuş görünen gelişmenin radyasyona bağlı olduğu düşünülmekteymiş. ) İşte tam bu arada bikini olarak bildiğimiz giysiyi tasarlayan bir modacı, yeni ürününe ad aramaktadır ve aradığı ismi bulur: Bikini. İleriki yıllarda bikini sözcüğü nasıl ve ne amaçla dile yerleştirildiyse, Baby Ruth şekerleri de dilde yerini alacaktır. Chicago kentinde şeker sektörünü yönlendiren bir patron, piyasaya süreceği şekerinin adının bikini halkın diline düşsün istemektedir. O günlerde devlet başkanının bir kız bebeği olur, bebek tüm haber kaynaklarına manşet olmuştur. Halk ve saray bebeğin adını merak etmektedir. Ve nihayet bebeğin adı basından duyurulur: Ruth Halk bu ismi çok sevmiştir, şekerin müşterisi çocuklar değil mi, yeni ürünün adı neden Babay Ruth olmasın? Patron yeni ürünün adını çoktan bulmuş ve şimdi nasıl reklam yapılması gerektiğini düşünmektedir. Patronun bir kaç uçağı bulunan, emekli pilot, arkadaşı Pilor Davis gelir aklına. Yeni ürünüm neden uçaktan atılarak reklamı yapılmasın? diye, düşünür. Pilor, hem reklamın şeklini hem de kendine yeni bir iş bulduğu için teklifi hemen kabul edecektir. Kaptan Pilor, o akşam bir başka arkadaşına yemeğe davetlidir. Konuk olduğu yerde son aldığı teklifi ballandıra ballandıra anlatırken, ev sahibinin 12 yaşındaki oğlu Paul, pür dikkat dinlemektedir. Kaptan konuştukça, Paul değişik hayallere dalmaktadır. Kasabanın üstünden yakın mesafede uçaklar gelip gidecek, biri uçaktan şeker atacak ve aşağıda toplaşan onlarca çocuk şeker kapmak için birbirleriyle yarışacaktır. Paul Tibbets heyecanlı bir şekilde lâfa karışır: Uçaktan çocukların üstüne şeker atan kişi ben olayım, ne olur izin ver baba, ne olur Baba, ıh der, mıh demez. Paul, karnı doymadan sofrayı terk eder. Şimdi, hiç sırası değil, ama Bertol Brecht' in bir şiirine kulak verelim: Kardeşim Pilottu Kardeşim pilottu Çağrılınca bir gün Hazırladı sandığını, Tuttu yolunu güneyin. Kardeşim bir fatih, Ulusumuza toprak gerek Bizim eski düşümüzdür Mal mülk edinmek. Kardeşimin aldığı toprak Guadarramalar'da*, dört köşeli, Uzunluğu bir seksen Derinliği bir elli. Çeviren: Baki Yiğit Çocukların üstüne uçaktan şeker atamadığı -13-

14 için, sofradan aç kalkan çocuk büyür; okur, pilot olur. Küçükken çocukların üstüne şeker atamamıştı, ama büyüyünce masum insanların üstüne öyle bir şey atacaktır ki, insanlık Paul'un uçaktan attığı şeyi yüzyıllarca konuşacaktır. Tarih, 6 Ağustos Kaptan Paul, Hiroşima'ya üstünde The little Boy yazan ilk atom bombasını eli titremeden atacaktır. Geride inanılmaz derecede kuvvetli bir ışık, 16 km uzaklıktaki dağları bile aydınlatır. Ateşten bir top metreye yükselir. Bu anda kişi ölecek, kişi de yaralı kalacaktır. Üç gün sonra Nagasaki'ye atılan atom bombasıyla da kişi ölecek, kişi de yaralanacaktır. Tibbets, 1 Kasım 2007 tarihinde 92 yaşında öldü ve sağlığında: Ölünce kesinlikle devlet töreni istemiyorum. Beni ancak askerler anlar. Basit bir görevdi; yapılması gerekiyordu; yaptım Başkalarının beni anlamaya çalışması boşunadır. Çok üzgünüm. dediği bilinir. Çocuklar ve sonrasından iki örnek sundum sizlere. Sizler de başka böylesi örnekler var mı diye bakın bakalım (Kaynak: a- 'American Victims of Hiroshima', Robert Manoff, New York Times Magazine, 12/2/1984/ b-wikipedia, the free encyclopedia) GEÇİP GİTMEDEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE osman.gokce@ege.edu.tr Geçip gidecekler Geçip gitmeden önce yaşanmalıdır Gerisi ağıt olur Ah olur Oysa Hiçbir ağıt geri getirmez gidenleri Güneşin doğuşudur yaşam Aşıp gitmeden Başka bir sabaha ertelemeden Yaşanmalıdır Batışı bir hüzünlü seyirdir Terkedilmiş teraslardan Bulamayacağın sevgilileri aramaktır Eski telefonlardan Cevapsız düdük sesleridir Uzun uzun Geçenlerden ibret al ki Geçip gitmeden düşsün Tohum toprağa Geçip gitmeden dursun Tomurcuklar çiçeğe Çiçekler meyveye Kadınlar çocuğa Geçip gitmeden Geçip gitmeden cancağızım

15 İlle de kitap diyoruz BİR YAZAR-BİR KİTAP Zekeriya YAVUZ Yıllardan beri katıldığı şiir ve öykü yarışmalarında sayısız ödüller kazanan ve yapıtları pek çok dergide yayımlanan Kezban Şahin TAYSUN, üretken, başarılı ve etkileyici bir yazar! 2013de Potkal Kitap tarafından yayımlanan KAFESTEKİ KALP isimli ilk romanıyla okurların büyük beğenisini kazandı, yazın dünyasından çok olumlu tepkiler aldı yılında da ilk öykü kitabı AYNADAKİ GÖZ Yitik Ülke Yayınları arasında çıktı. On beş öyküden oluşan 120 sayfalık bu kitabı bir solukta okudum. Çok etkilendim, çok beğendim. Aşağıda kısa alıntılarla tanıtmaya çalıştığım bu öykü kitabını tüm okurların da beğeneceğine inanıyorum. Keyifli okumalar AYNADAKİ GÖZ Bir yanda, Birbirlerini çok çabuk kıran ama kolay onaramayan, yaşamlarını aralarındaki o gergin zeminde, bir buzlu camın iki yanındaymışçasına birbirlerini duymadan, yaşamı küskün sürdüren, belleklerindeki dağınık bağlantılarla bilinmez diyarlara göçüp duran yaşlı eşler Okurken bir anda umutsuzluk, karamsarlık kaplayacak yüreğinizi, belki bunalacaksınız. Ama diğer yanda, Birbirlerine huzurlu ve dingin bir yaşamı gülümseyerek sunan, sevgi saygı ve paylaşımla, her daim birbirlerinin yanı başında olan, varlığını çoğaltan, değer bilir, erdemli eşler Bir anda umudun, mutluluğun, huzurun büyüsü rahatlatacak sizi. Sonra yeniden öykü kahramanlarının yaşadıkları başarısızlıklar, pişmanlıklar, karamsarlıklar, umutsuzluklar ve mutsuzluklar karşısında girdiğiniz o bunaltan ruh hali İnce sislerin tel olup ruhunu deldiği o soğuk gün, kadınlığını, onurunu ve umutlarını ortalığa saçılmış gibi hissetti. Derin bir boşluk hissi içini kapladı, sessizliğin sesinden ürperdi. Kayıp vicdanların sahiplerinin, içinde hiçbir sevgi ışıltısı olmayan çıplak gözleri karşısında, kimsenin görmediği silik bir gölgeye dönüştü. Yaşama dair düşleri, üzerine tuz dökülen bir salyangoz gibi eriyip gitti Yaşanmayan, yorgun veya kaçırılan anlar, dünyanın dönüşüne uyum sağlayamadan yitip giden zamanlar Pişmanlıklarla dolu hayat! Zamanında yaşanmayanların, bir gün ve en savunmasız anında bir hançere dönüşüp insanın yüreğine saplanması... Umutların havada asılı kalması Aynadaki sevdiğinin gözlerinden yansıyan bir çöl ve az suyla yetinmesi gereken bir kaktüs Ayrılığa, mutsuzluğa mahkûm bir sevdalının iç burkan seslenişleri: Aşk; ruhumda binlerce cam kırığına dönüştü ve tüm organlarıma battı. En çok da yüreğime Kimse görmüyordu ki ben oracıkta can çekişiyordum. Kışta kalmış, yapraklarını dökmüş, çıplak ve yalnız bir ağaç gibi hissettim kendimi. Ruhum üşüyordu. Yazar, karanlıklardan aydınlıklara çıkmanın, okuyucuyu yeniden umuda, huzura ulaştırmanın yolunu buluyor. Nasıl mı? Aşağıdaki alıntıları okuduğunuzda bunu hemen duyumsayacaksınız: Sevgiye susamış ama güçlü, kararlı ve cesaretli kadın! O yabancı gözler ruhuna girip yüreğinde ışıldadığında çok mutluydu. Yanlışı geçmişin sayfaları arasında bırakan, hatalarını görebilen, sadece kendine inanan, yalnız ama onurlu k a d ı n Deneyimlerinin sesini duyan, karşısına çıkan fırsatları algılayabilen, kendisine sunulan sevgiye misliyle karşılık vermeye çalışan ve her şeye rağmen aşka -15-

16 inanan kadın Ilık bir rüzgârın yanağını öpüp kaçtığını hissetti. Gözlerinde aniden beliren umut penceresini sonuna dek araladı. Mutluluk; dertlerin kapattığı perdeden içeri sızan ışık, bir hayalin gerçek olması, bir kelebeğin kanadında gökyüzüne açılmak Yaşamın karmaşası içinde görmezden geldiğimiz, başvurmadığımız yüreğimizdeki ışığı ve belleğimizdeki hoş anları harekete geçirebiliriz, zamanı yakalayabiliriz. Evrenin sonsuzluğunda karanlık bir nokta olmaktan çıkmayı başarabiliriz. Aydınlığın bir parçası olabiliriz, yarattığımız değişimlerle bir ışığa dönüşebiliriz. Doğa tutkunu yazar, Ziraat Fakültesi mezunu olmanın bilinci ve avantajıyla çevreci öyküsünde de okuyucuyu mest ediyor. Çevre bilinci gelişmemiş, doğaya karşı duyarsız ve zarar verici davranışları incitmeden eleştirirken tabii ki yazar sorumluluğunu da ustaca yerine getiriyor ve insanlara yapmaları gerekenleri de öğretiyor. Rüzgâr önüne ne geçerse alıp götürüyor. Birkaç cılız ot ona direniyor. Sonunda otların çığlığını rüzgârın ıslığı bastırıyor. Ya sen? Tüm olanlara her zaman seyirci kalmış olan sen! Seyrettiğin şey; yavaş yavaş kanından çekilen yaşam ve teslim olduğun kaderin! Gelecek yiyen bir canavar olan savurganlıktan vazgeç! Doğaya duyduğun saygıyı; ondan aldığını ona özenle iade ederek göster! Doğanın dengesini bozma! Kucaklaş doğayla! Yeşil mantolu dağların, bu görkemli eserin oluşmasına katkı sağlayan, doğayı şekillendiren doğanın fırçaları; rüzgâr, yağmur, kar, küçük canlılar Özlediğimiz; canlıları doyunca ıslık çalan bir doğa Su sesi, böcek kıpırtısı, toprak kokusu ve gelinciklerin dansı, ağustos böceklerinin şarkıları Şırıltısıyla ve cıvıltısıyla yaşamın sesinin göğe değmesi Yaşamın izini bulmak Yaşamın sesini duymak Mevsiminde yağan yağmura, zamanında esen rüzgâra teşekkür Hacı Bektaş Veli'nin sözleri gibi: Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu! Gerçekten de ne mutlu Kezban Şahin TAYSUN'a! Günümüzde hortlatılmak istenen karanlık düşüncelere, ışık saçan düşünceleriyle karşı koyduğu, geriletmeye çabaladığı için ( ) İletişim: BİZ Emin UGUNLU Yalnızlığın sesini Orta yerinden dinleyen Issız bir kalabalıktık Fesleğenin yaprağında dolaşan Ölüme gidişe Üzülüyorduk Uzağın en utangaçlığında Bir evin solgun ağlıyordu bacası Eriyorduk Düşlerimizi onaylayacak tenha kuşları Suların yorgun gözyaşlarında Bekliyorduk Yalnızlığın yılgınlığına En derin yerimizden giden Uzak bir kalabalıktık Sokakların kaybolan yanından geçiyordu Mutsuzluğun şarkılara darılmış kanatları Kırılıyorduk Mutluluğun rengini içmek isteyen serçelerin İçemeyişlerine Ağlıyorduk Karanlığın ortasından yakın ve koyuydu günler Sabahın aynasına ''Günaydın..'' Diyemiyorduk Yalnızlığın sesini İç denizlerimizin sahillerinde dinleyen Yapayalnız bir kalabalıktık -16-

17 Yazılarını dergimizde de yayımladığımız yazar ve emekli eğitimci Tahsin Yücel'in eşi Havva Öğretmenimizi yitirdik. Işıklar içinde olsun. Tahsin Ağabey'in acısını paylaşıyor, yazarımız Bekir Özgen'in yazısıyla bir kez daha saygıyla anıyoruz. (Adabelen) BİR HAVVA HANIM VARDI Bekir ÖZGEN Elimi ışığa gölge yapıp pencere camından dışarı bakıyorum. Nereye göz atsam onu görüyorum. Kendi öz ablamdan daha yakın bulmama karşın, kendisine bir kez olsun "Abla!" diyemediğim Havva Yücel'i O gönlümde hep "hanım" olarak kaldığı için midir, yoksa hanımlığı ablalığından daha öne çıktığından mıdır nedir, ona ne zaman "Havva Hanım!" diye seslensem; o, "Sen hanımların da hanımısın! Ablaların da ablasısın," demek istediğimi anlardı. Ya da en azından bana öyle gelirdi. Nasıl biri miydi Havva Yücel? Eğri otursa da doğru konuşan, azla yetinmesini bilen, nefsini başkaları adına göz kırpmadan feda edecek kadar erdemli biri. Sessiz, sakin, yufka yürekli ve çalışkan. Bir karınca ya da arı çalışkanlığı içinde kendi mutluluğunun mimarı olmayı becerebilen ender ve örnek kadınların en önde geleni belki de. İyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir öğretmen, iyi bir nine, iyi bir dost Severdik onu. Çevresine yüreğiyle baktığından olmalı, hep doğruyu ve iyiyi görürdü. Kime ne verse içten, kalbiyle verir; verdiğinin değerini artırmayı becerirdi. Verdiğiyle çoğalır, verdiği kadar yüreğini büyütür, paylaşabildiğince de insanlaşırdı. Başkaları ile mutlu yaşamak isteğinden olmalı, onlardan yalnızca verebileceklerini isterdi. Beklediklerini bulamadığı zamanlarda da kendi yarattığı güzellikler için asla üzüntü duymazdı. Başlı başına bir biçemdi o. Dile kolay. Tam kırk üç yıllık birliktelik... Yazda ve kışta. Acıda, tatlıda. Bir kez olsun asık suratıyla, yapmacık davranışlarıyla karşılaşmamış olmamız, onun ne biçim bir iyilik simgesi olduğunu ortaya koyar sanırım. Fazla konuşmayı sevmezdi Havva Hanım. Rol yapmasını bilmezdi. Ya olduğu gibi görünür ya da göründüğü gibi olurdu. Çoğumuzun, çoğu kez sızlandığı, bu bozuk düzen yaşamın içinde bile güzelleşmeyi ve güzel kalmayı becerebilirdi bir biçimde. Yücellerin evi ya anahtar bilmezdi ya anahtar sevmezdi. Gelenlere açık dururdu kapıları. Yoğu yoksulu, varı varsılı aynı kapıdan girer; birlikte uğurlanırdı. İnsanı varsıl ya da yoksul eden, kazandığı değil harcadığı ise eğer, onlar varsıllığın zirvesinde dururdu hep. Kolay değil hani, başkalarının rahatına kendini adamak, sürekli bitmez tükenmez bir yorgunluğa katlanabilmek... Ben onların evine kimi zaman "imarethane", kimi zaman "tekke" kimi zaman "ocak", kimi zaman da "Örnek Kızılay" derdim de, kocası olsun, kendisi olsun gülümserlerdi. Sıradan bir ev değil, haberli habersiz konukların konaklık yeriydi orası. Biz uzaktan onları izler, evde hizmetçi ya da yardımcı bir kadının olmadığını gözler, onca işin, bunca yorgunluğun altından nasıl kalkabildiğine şaşar kalırdık Havva Hanım'ın. Bir keresinde, evlerinden ayrılıp on günlüğüne geziye çıkmışlardı. Giderlerken dış kapılarının anahtarını da bize bıraktılar. Uzun süredir birlikte olduğumuz için, akrabalarını, yakın dostlarını tanır olmuştuk. Güneşli bir gündü. Bir baktım, daha önce gözümüze hiç çarpmamış iki genç -sevgili olmalı- el ele tutuşmuş onları arıyorlar. Belli ki Yücellerin yazlık evlerinde kalacaklar, yiyip içecekler, denizin tadını çıkaracaklar. Bir çeşit balayı yapacaklar. Sonra da bulaşıklarını, pislerini paslarını geride bırakıp gidecekler. Karşı komşusu olarak bizden nerede olduklarını sordular. "Geziye çıktılar," yanıtını alınca da yüzleri ekşidi. İstemeye istemeye uzaklaştılar. "Havva Hanım yeni bir yükten kurtulmuş oldu böylece," diye geçirdim içimden. Hatta onun işini bir anlamda kolaylaştırmış olmakla rahatladım da. Döndüklerinde durumu anlatınca, onların kim olduklarını bile çıkartamadan, "Keşke verseydiniz anahtarı," tümcesini duyunca Havva Hanım'ın ağzından, dondum kaldım. Hayretle ona baktım. Ve gördüm ki yüzü gülüyor, gözleri gülüyor, yüreği gülüyor. Yemeğini yiyen, suyunu içen hemen herkesin gerçeklerine bu denli yabancıyken, nelerin onlara iyilik olacağını nasıl da bulup çıkarabiliyor, bu denli onlara kendini nasıl adayabiliyordu bu eşi az görülür -17-

18 Bugünlere dek düzgün görünüşünle çok karşılamıştık seni. Şimdi ise bulunmaz kişiliğin ile uğurluyoruz işte. Yaşamını feda etmenin bir anlamı olduğu zaman mıydı aramızdan ayrılman bilemiyorum. Ancak senin ölümünün de bir gerçek değeri olduğunu anladığımıza göre, yaptığın, yapmak istediğin tüm iyiliklerinle, gerçek bir değer olma yolunda hiç mi hiç yanılmamış olmalısın. Bu bağlamda öykünmecilerin olabilecektir belki, ama mirasçın asla. Işık ve erinç içinde uyu. İnan ki seni tanıyanlar, seni çok, ama çok sevdiler. dünya tatlısı Hanım, çoğu zaman bizler bile anlamakta güçlük çekerdik. İşte bu nedenledir ki, onu tanıdıkça ona olan hayranlığımız yerinde saymadı hiç; hep arta geldi. Kimi insanlar beyniyle, kimileri cüzdanıyla, kimileri de kol gücüyle büyürken, belli ki o, yüreğiyle büyümesini becerebilmiş ender kadınlardan biriydi. Şimdilerde onun yokluğunda düşünüyorum da, o herkesin bu kadar yakınındayken, hayat ona ne kadar uzakta kaldı bilemiyorum. İşte bu nedenle diyorum ki, Havva Yücel demek güler yüz demekti. Havva Yücel demek iyilikseverlik demekti. Havva Yücel demek özveri demekti. Havva Yücel demek incelik ve zarafet demekti. Havva Yücel demek komşuluk demekti. İnsanların değeri davranışlarıyla ölçülüyor ve bu değerler o öldükten sonra çok daha derin bir anlam kazanıyorsa eğer, onun yokluğu varlığını aratmayacaktır. Hastalığında neredeyse bir an olsun yanından ayrılmamaya çalıştım onun. Ne ki o beni, bizleri hiç göremedi. En çok etkilendiğim ise, beyin ameliyatından çıktığı andı. İyi bir ressam, yetenekli bir heykeltıraş olup onun o anını yaşatabilecek bir başyapıt yaratabilmeyi çok isterdim. Bir kadın yüzü bu kadar mı meleğe benzermiş? Bir meleğin içinin güzelliği bu kadar mı yüzüne vururmuş! Belleğimde hep böyle kalacak o azize yüzü. Sevgili Havva Hanım! Anladım ki, seni görebilmek için ille de elimi ışığa gölge yapıp pencere camından dışarı bakmaya gerek yokmuş. Nereye göz atsak sen her yanımızdaymışsın zaten. BU ŞEHİR Salih GÖZEK salih53@yahoo.com.tr uçurumlardan eteğini topladı rüzgar ürkek bir sağanak güneşi doğuruyor eğreti kapılarda hüzünlü sığınaklar sessizce yatağını değiştiriyor bir nehir bölünüyor hükmü zamanın düşler kirleniyor kanıyor yürek inadına acıya çakılı hıçkırığın geçiyor sapaklarımdan baştan aşağı yollar karanlık düşer sesimin çığlıkları koyaklara iner sökülür teyellenmiş umutlarımız kuytularda üşümüş ikindiler direnir ve hiçbir başak boyun eğmez tırpana nacağın üzerine düşmeli cellat haziranlar karşıma çıkma ansızın senden çekildim hasretliğimin tedirgin günü yeni bir göçe yenilir küllerimi savurur bu şehir!

19 Bir Sömürü Alanı Daha ADABELEN Kapitalizmin Ağındaki İçme Sularımız Abdullah TAŞÇIOĞLU Çok değil, bundan yıl önce birisi gelip de size, Bir gün gelecek, musluklardan akan suyla sadece temizlik yapılacak, herkes içme suyunu pet ( polietilen tereftalat) şişelerden temin edecek deseydi, ne düşünürdünüz? Nasıl oldu da içme suyumuzu musluklarımızdan karşılarken şimdi musluk suyunu sadece temizlik amaçlı kullanır hale geldik? Pet şişe ve damacana suları içer olduk? Sadece büyükşehirlerde değil, Fethiye'de ve hatta köylerimizde bile musluktan akan suya güvenemez olduk? Hiç düşündünüz mü? İçme sularımızın pet şişeleri girişi, kapitalizmin kaynakları yağmalayan ve her şeyi metalaştırıp paraya çeviren mantığıyla ilgilidir. Ülkemizde uygulanmaya başlayan neo-liberal politikalarla kamusal çıkarın ön planda tutulduğu, toplumsal faydanın ve fırsat eşitliğinin gözetildiği hizmet alanları yavaş yavaş şirketlerin faaliyet alanlarına dönüştürüldü. Kamusal varlıklar piyasa şartlarında alınıp satılabilecek metalar haline getirildi. Bu nedenle, ambalajlı suları, su kaynaklarının ve su hizmetlerinin özelleştirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu kamusal hizmet alanının özel şirketlere devrinin yolu, 2000'li yıllardan itibaren yaşanan su sıkıntıları, yerleşim yerlerinin kontrolsüz büyümesi, yerel yönetimlerin hızla büyüyen yerleşim birimlerine uygun su hizmetlerinin verilmesinde finansal ve idari olarak yetersiz kalması, altyapı hizmetleri için yerel yönetimlerin finansal olarak desteklenmemesi ve musluk suyu kalitesindeki düşüşleri önleyecek gerekli önemlerin alınmaması gibi nedenlerle açıldı/açtırıldı. Kapitalizm ve uşakları, ambalajlı suya talep yaratmanın yolunu biliyorlardı: Su kıtlığı ve kirliliği ile ilgili krizi öne çıkarmak; krizin nedenlerine değinmeden boyutlarını spekülatif biçimde arttırmak; suyun kamu eliyle idare edilemeyecek kadar değerli olduğu fikrini yaymak; ambalajlı suyu sağlık, lezzet, doğallık ve saflık gibi olumlu kavramlarla özdeşleştirmek, bu amaçlarla büyük reklam kampanyaları düzenlemek... Özelleştirmenin musluklardan içme ve kullanım amaçlı su teminini kamusal hizmet kapsamından çıkarmasıyla birlikte içme suyu sektörü inanılmaz bir hızla büyüdü ve kısa zamanda çok sayıda şirket pazara girdi. Coca-Cola'nın Damla'yı, Pepsi'nin Aqua'yı, Nestle'nin Erikli'yi ve Danone'nin Hayat Su'yu satın alması, yabancı firmaların pazardaki payını %50'nin üzerine çıkardı. Asıl görevlerini bırakıp sektöre el atan belediyeler de oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hamidiye, Derince Belediyesi Çene markasıyla su satışı yapmaya başladı. Unutmayalım ki kalite ve sağlık açısından ambalajlı su, iddia edildiği ve üzerlerinde yazdığı gibi temiz değildir. Büyük kısmı şebeke sularıyla aynı kaynaktan gelmektedir. Ambalajlı su, olmazsa olmaz bir ürün olmadığı gibi, doğası gereği doğa dostu bir ürün de değildir. Bir litre suyun plastik şişesini yapmak ve suyu şişeye koymak için iki litre su kullanılmakta, bir pet şişenin doğada yok olma süresi 1000 yılı aşabilmektedir. Milyarlarca pet şişenin üretimi, suyun şişelere doldurulması, nakliyatı ve depolanması için gerekli olan su ve enerji miktarının büyüklüğü yanında bu pet şişelerin kullanımları sonrasında ortaya çıkan çöp dağlarını düşünmek istemiyorum. Şişe sularının satışı arttıkça, çeşme sularını içilebilir nitelikte olması için ayrılan kamusal kaynaklar her geçen gün azalmaktadır, azalacaktır. Ambalajlı suları ancak parası olanlar alabilir. Hepimizin yeterli kalite ve miktarda suya erişiminin önünde engel olan suların ambalajlanıp satılmasına dayalı bu özelleştirme politikasına karşı durmamız, ekonomik ve çevresel etkileri en az olan çeşme suyunu içmenin her birimizin hakkı olduğunu savunmamız ve su altyapılarına yatırım yapılmasını, çeşme sularının güvenilir hale getirilmesini talep etmemizle mümkün olabilecektir

20 BİR DİZİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Eyüp YILMAZ Adabelen 1960 Mezunu Üç yıl sürdü MUHTEŞEM YÜZYIL adlı dizi Osmanlı Tarihi'nde Yükselme Devri diye geçen ( ) dönemin Kanuni Sultan Süleyman'ın padişahlığı bölümünün ( ) kırk altı yılın siyasal, savaş, saray içi olaylarını kısmen de mimarisini anlattı. Kanuni'nin Muhibbi takma adı (mahlas)ile yazdığı şiirler nedeniyle divan edebiyatına girildi. Bazen özgün bazen çeviri olarak Kanuni'nin ağzından dinlettirildi. Ama çağın iki büyük şairi Fuzuli ve Baki'den hiç söz edilmedi. Fuzuli, Selam verdim. Rüşvet değildür, deyi almadılar. deyişini sanki başka bir dönemde söylemiş gibi Kanuni'nin ölümü üzerine Baki'nin ünlü mersiyesini yok saydılar. Varsa yoksa harem, varsa yoksa entrikalar Sanki koca Kanuni dönemi bunlardan ibaretmiş gibi. Dizi yayında iken pek çok eleştiri yapıldı. Hatta başbakan bile Bunlar benim atalarım değil. Kanuni'nin ömrü at sırtında geçmiştir. dedi. Yapımcılar: Biz tarihi belgesel çekmiyoruz, dizi yapıyoruz, diye savunmuşlardı kendilerini. Gerçek gerçekti. İşte Osmanlı buydu. Katoliklerle, Ortodokslarla, Musevilerle, Ermenilerle, cümle âlemle bir derdi olmayan, ama Anadolu Türkmenleri ile savaşımı olan bir Osmanlı Dizinin birçok yararı da oldu. Her öğrenim düzeyinden insanımızın tarih bilgisi de gün yüzüne çıktı. Ya da bir başka deyişle bize öğretilen kadar tarih bilgimizin olduğunu Ne olursa olsun tarih merakımız gıdıklandı. Osmanlı sarayının devşirmelerce doldurulduğunu, bunların Türkleşmiş, İslamlaşmış görüntü altında hala dinlerinin, ırklarının etkisinden kurtulamadığını seyrettik. Kanuni'nin can dostum dediği, dizide kullanılan adı ile Pargalı İbrahim Paşa( Kanuni'ye yakınlığından ötürü Makbul,kökeni nedeniyle Frenk,Kanuni'nin kız kardeşi Hatice Sultanla evliliği nedeniyle Damat, öldürülüşü nedeniyle Maktul (katledilmiş) unvanlarıyla da anılır.) 1522'de Rodos Adası'nın alınışından sonra sadrazamlığa getirilir. Bunun üzerine Allah'a dua eder. Duasında: Allahım, ben Pargalı Balıkçı Manolis'in Oğlu Teo kulunuzum. Beni cihan imparatorluğuna sadrazam yaptığın için binlerce şükran sana Benzer şükran duasını haremin yönetimini ele alan Hürrem Sultan da yapar: Allahım, ben Rutenyalı Papazın Kızı Alexandra La Rossa'yım. Osmanlı Sarayının harem yönetimini aldım. Sana binlerce teşekkür Kanuni'nin damadı Rüstem Paşa'nın Kardeşi Bosna Beyi Sinan (Mimar Sinan değil. Gerçi Mimar Sinan da bir devşirmedir ya ) ağabeyi Rüstem Paşa'yı ziyarete gelir, gelir ama mağrur Rüstem Paşa onunla görüşmek istemez, ondan kaçar. Kapıdan çıkan Rüstem karşısında Sinan'ı görünce ters yöne yönelir, görmezden gelir. Sinan Boris diye seslenince(rüstem Paşa'nın devşirilmeden önceki adı Boris'tir.) döner, bakar. Bilinçaltı kaçamaz, ortaya çıkar. 2.Selim'in eşi Nurbanu Sultan, oğlu Murat'a (İleride 3.Murat olarak tahta çıkacak şehzade) gözdesi Safiye'yi(Safo) uygun görmemekte ve kızmaktadır. Bu durumu gören bir cariye, Nurbanu Sultanı yatıştırmak için, Safo da Venedikli'dir. Buffolardandır. Akrabalarımızdandır. der. Yani görüntüleri Osmanlı da olsa, beyinlerinin, kafalarının derinliklerinde etnik kökenleri hiç yok olmamaktadır. Burada biraz da devşirme olgusu üzerinde durmak gerekiyor. Osmanlı kendi uyruğu altındaki Hıristiyanların özellikle Balkanlardan- genç, sağlıklı, yetenekli çocuklarını toplar, sıkı bir eğitimden sonra yeteneklerine göre ayırır, asker ya -20-

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ BAHARA MERHABA Toprağın ve suyun güneşle buluştuğu, doğanın canlandığı, aydınlık ve sıcak günlere kavuştuğumuz güzel bahar aylarına merhaba dedik. Baharın verdiği canlılık ve heyecanla eğitim- öğretim

Detaylı

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar.

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar. MESLEĞE VEDA From: Güney Dinç Sent: Wednesday, April 16, 2014 1:56 PM To: Subject: [ÇEHAV] Mesleğe Veda Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum.

Detaylı

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki... Bir şairin seyir defteri Prof. Dr. Göksel Altınışık Gelinciğin Yalnızlığı Bir ömrü damıtsak ne kalır geriye? Benimkinden, en azından şu ana dek yaşanan kadarından, sözcükler kalıyor. Bir mucize bu benim

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ İSMEK İN USTALARI ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ 10-17 MART 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan eserlerin hiçbiri zahmetsiz,

Detaylı

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe. Sitti Cemili ve Meryem im Ben çocukken pek çok Arapça hikâye dinledim anneannemden. Sitti Cemili den anneanne diye bahsetmek de tuhafmış. Arapça da onun adı Sitti yani benim ninem. Söylemeden geçemeyeceğim,

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ ŞEKERLİK EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ ŞEKERLİK EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ 2017-2018 Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ ŞEKERLİK EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ GÜNLER EYLÜL-2017 EKİM-2017 KASIM-2017 ARALIK-2017 Pazartesi 4 11 18 25 2 9 16 23 30 6 13 20 27 4 11 18 25 Salı

Detaylı

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. 1. Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. Sence, farklı insanların, farklı tanımlar yapmasına

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Sevda Üzerine Mektup

Sevda Üzerine Mektup 1 Ferda Çetin 21401765 Sevda Üzerine Mektup Sevgilim, Sana mektup yazmamı istiyorsun. Yazayım, tamam, ama hayal kırıklığına uğramazsın umarım. Ben senin gibi değilim. Şiirler yazamam, süslü sözler bilmem.

Detaylı

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Mart 2009 Kendi Yaşam Öykünüzü Yazın Diyelim ki edebiyatla uğraşmak, yazı yazmak, bir yazar olmak istiyorsunuz. Bu

Detaylı

Fatma Atasever.

Fatma Atasever. Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,

Detaylı

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ -Okul nedir? Okulumuzu tanıyoruz.okulumuzun bölümlerini tanıyoruz. -Okulda kimler çalışır ve ne iş yaparlar öğreniyoruz.

Detaylı

Benimle Evlenir misin?

Benimle Evlenir misin? Benimle Evlenir misin? Bodrum sokakları ilginç bir evlenme teklifine daha sahne oldu. Bodrumlu genç kaptan Ali Özbaylan 9 yıl önce tanıştığı kız arkadaşı Tuba Cihat a, Milta Marina da bulunan bir kafede

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

Ali VAROL'un Blog Sitesi

Ali VAROL'un Blog Sitesi Ali VAROL'un Blog Sitesi Ali Varol, farklı alanlara ilgi duyan, becerileri ve çalışkanlığıyla kendine daima yeni uğraşılar edinen farklı bir kişilik. Onun uğraşı alanlarından biri de arıcılık. Bu yazıda

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR ANNEM ANNEM Annem annem canım annem, Gönlüm senle kalbim senle Canım annem gülüm annem Dünyam sensin benim bir tanem.. Biliyorum elbet bir gün gelecek Bir başka bebekte bana annem diyecek Bende hep iyi

Detaylı

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber Beykoz Yerel Basını: "Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ" Tüm Ülkede kutlanan Öğretmenler Günü Beykoz'da da coşkuyla kutlanırken, bu özel günde öğretmenlerimiz için çeşitli etkinlikler ve ziyaretler

Detaylı

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Dünya üzerinde hakkında yazı yazılması en zor konular herkesi yakından ilgilendirenlerdir ve aşk da bunların en önemlilerinden biridir. Çünkü aşk, hemen tüm canlıların ortak paydası olarak hayatımızın

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 27.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

H.CAHİT DERMAN 18. KİŞİSEL RESİM SERGİSİ 30 MART-13 NİSAN

H.CAHİT DERMAN 18. KİŞİSEL RESİM SERGİSİ 30 MART-13 NİSAN H.CAHİT DERMAN 18. KİŞİSEL RESİM SERGİSİ 30 MART-13 NİSAN 1987 Açılış: 17.00-19.00 Çiçek gönderilmemesi rica olunur. AZMİN ZAFERİ 1966 yılınınbireylül günü. Besim Usta'nm atölyesinde resim çalışıyordum.

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz Refik Durbaş BEZ BEBEKLE KUKLASI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir Resimleyen: Burcu Yılmaz 2. basım Refik Durbaş BEZ BEBEKLE KUKLASI Resimleyen: Burcu Yılmaz Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör: Ebru Akkaş

Detaylı

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız 51. Kütüphane Haftası dolayısı ile 1. Nisan.2015 tarihinde Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulunda Kitap Okumanın Kişisel Gelişim deki

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE Ekim 2013 Sayı 1 Yazar; HARUN ŞEN 1 İçindekiler KALDIRIMLAR 1... 3 DİYET... 4 ÇOCUKLARINIZA ZAMAN AYIRIN... 5 2 KALDIRIMLAR I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama

Detaylı

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI Nİsan AYI BÜLTENİ Sevgİ Kİlİmlerİmİz BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR Dünya Kitap Günü (23 Nisan gününü içine alan hafta) Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (23 Nisan)

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı. MUSA TAKCI KİMDİR? İyi bir öğretmen, koruyucu bir ağabey, saygılı bir evlat, şefkatli bir baba, merhametli bir eş, çok aranan bir kardeş, güçlü bir şair, disiplinli bir yazar, hayırlı bir insan, güzel

Detaylı

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam. Onaylayan Administrator Pazartesi, 21 Mayýs 2007 Besteciler.org Amerika A memo Burasý New York Amerika Evler karýþtý bulutlara Nasýl bir zaman Nasýl bir yaþam A memo Ýnsanlar simsiyah, kýzýl, beyaz Sokaklar

Detaylı

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 13.5.2006 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

ETKİNLİKLERİN İLK HAFTASINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN ÇALIŞMALAR GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

ETKİNLİKLERİN İLK HAFTASINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN ÇALIŞMALAR GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR. . ETKİNLİKLERİN İLK HAFTASINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN ÇALIŞMALAR GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR. OKULUMUZDA AYNI GÜN İÇİNDE TÜM ŞUBELERİMİZDE ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖZVERİLİ KATILIM İLE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN ENGELLENMESİ

Detaylı

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur. 33 Ders 4 Günah Bir dostunuzun size, içi güzel şeylerle dolu ve bütün bu güzelliklerin tadını çıkarmanız için bir saray verdiğini düşünelim. Buradaki her şey sizindir. Dostunuzun sizden istediği tek şey,

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri On5yirmi5.com En güzel 'Anneler Günü' şiirleri En güzel 'Anneler Günü' şiirlerini sizler için listeledik... Yayın Tarihi : 10 Mayıs 2013 Cuma (oluşturma : 1/17/2017) 12 Mayıs Anneler Günü... Sizin için

Detaylı

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0 SAKA (SAtır KApama) Kişi Sayısı: Yaş grubu: Oyun Türü: 2 (ve üstü) 8 yaş ve üstü Kelime şifreleme SAKA oyunundaki her bir oyuncu (bu açıklamada 2 adet oyuncu olduğu varsayılacaktır), Kayıp Hattat 1 12

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ 1 Değerli Velimiz, İnsan yetiştirmek başka hiç bir canlıyı yetiştirmeye benzemez.

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar. Edatlar (ilgeçler) Tek başına bir anlam taşımayan, ancak kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında belirli bir anlamı olan sözcüklerdir.edatlar çekim eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz. YARATICI OKUMA DOSYASI En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz. MAVİŞ Mavişe göre Dünya nın ¾ nün suyla kaplı olmasının nedeni nedir?...... Maviş in gözünün maviden başka renk görmemesinin

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

MAYIS AYI VELİ BÜLTENİ

MAYIS AYI VELİ BÜLTENİ 2010-2011 MAYIS AYI VELİ BÜLTENİ İlkbaharın son ayı bize yazı hatırlatır. Mayıs bültenine çocuklar bakın neleri sığdırır. Enerji, hareket, sağlık var bu ayda, Coşkumuz hiç bitmesin, koşalım yarınlara Mayısta

Detaylı

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL Babamın Sihirli Küresi 2011, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR YAZAR: Aytül Akal RESimleYen: Mustafa Delioğlu KAPAK TASarımı:

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ Türk pop ve rock müziğinin sevilen ismi Aydilge,mini konseri ve imza günü etkinliği ile Kahramanmaraş Piazza Alışveriş ve Yaşam Merkezi nde hayranlarıyla buluştu.

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

Kadir Akel Dert Etme Allah Yeter diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor. Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız hocam? Hangi okullarda okudunuz? Nerede çalıştınız bugüne kadar? 1975 Kahramanmaraş

Detaylı

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri 1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Cennet, Tanrı nın Harika Evi Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2010 Bible

Detaylı

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI

ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI ENVER NACİ GÖKÇEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI \ ' I \ f T (_ U f>iz/l ENVER NACİ GÖKŞEN BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ.1970 TDK TANITMA YAYINLA R I TÜRK DlLlNE EMEK

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ YERLEŞKESİ OKULLARI EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8. VELİ BÜLTENİ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ YERLEŞKESİ OKULLARI EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8. VELİ BÜLTENİ İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ YERLEŞKESİ OKULLARI 2014-2015 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8. VELİ BÜLTENİ Yıkılan, dağılan imparatorluğun ardından Anadolu nun her karış toprağında yüce Türk ulusunun bağımsızlık

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

2.8 milyon TL harcanarak 8 ayda tamamlanan Alucra Turan Bulutçu Meslek Yüksek Okulu (MYO) binasının açılışı Kültür Bakanı Ertuğrul GÜNAY yaptı.

2.8 milyon TL harcanarak 8 ayda tamamlanan Alucra Turan Bulutçu Meslek Yüksek Okulu (MYO) binasının açılışı Kültür Bakanı Ertuğrul GÜNAY yaptı. 2.8 milyon TL harcanarak 8 ayda tamamlanan Alucra Turan Bulutçu Meslek Yüksek Okulu (MYO) binasının açılışı Kültür Bakanı Ertuğrul GÜNAY yaptı. Binanın açılış törenine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Nisan 20, 2017-11:17:00 Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde, 26 ülkeden, "39. TRT Uluslararası 23 Nisan

Detaylı

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ŞİİRLER 10 Kasım geldi işte Üzgünüz biz milletçe Atatürk! ü anarız O bizim kalbimizde 10 Kasım geldi işte Koşarız Anıtkabir e Atatürk ü anarız

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır

Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır Nisan 23, 2012-10:12:04 Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ülkesinin çocuklarına, gençlerine gerekli yatırımı yapmayan, gereken sorumluluğu ve özeni yerine

Detaylı

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU CHP BODRUM İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİLİKÇİ VE BAŞARI ODAKLI BİR SİYASET İÇİN ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Emre Köroğlu 29 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak

Detaylı

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı Ay Yine Gecikti Ferhat Şahnacı 4 TEŞEKKÜRLER Şiirlerimi okuyarak değerli görüşlerini okuyucuyla paylaşan Sayın Ataol Behramoğlu na, şiirlerimi yönettiği sanat ve edebiyat dergilerinde yayınlayan Sayın

Detaylı

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. dipnot Ece Ayhan Kardeşim Akif Akif Kurtuluş'a Mektuplar Hazırlayan Eren Barış sı "dipnot Akif Kurtuluş: 1959, Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1981 yılında bitirdi. İlk şiiri, 1980 yılında Türkiye

Detaylı

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Bir ayakkabıyım ben, küçük kırmızı ve oldukça şirin. Gülmeyin gerçekten şirinim, inanmazsanız resmime bakın. Dün usta parmaklar son şeklimi verdi bana. Her şeyimle mükemmel olduğumu da konuştu ustalar

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? 1. SINIF OKULA YARDIMCI VE SINAVLARA HAZIRLIK A TEMASI: OKUL HEYECANIM TEST-1 1. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? A) Okula gitmemiz

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Cennet, Tanrı nın Harika Evi Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Cennet, Tanrı nın Harika Evi Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2010 Bible

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA 1. HAFTA TARİH : 01 MART 2016 04 MART 2016 KONU : YEŞİLAY 1- Yeşilay nedir? Ne işe yara? Faaliyetleri nelerdir? Nefes akciğer yapalım. Vücudumuzu 2- Sigara ve alkolün zararlarını hep birlikte öğrenelim

Detaylı

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI 1. DÜŞÜNME DERSİ Sevgili Lale, sevgili Murat ve sevgili okuyucumuz, önce malzeme kutusundan çıkardığımız şu karikatüre bir göz atmanda yarar var: Örnek: 1 ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI Tan Oral, Cumhuriyet

Detaylı

Adres: Akçay Mahallesi Yarbaşı Sokak No:13 Kızılcahamam/ANKARA Tel: 0312 736 10 66 Fax:0312 736 63 17

Adres: Akçay Mahallesi Yarbaşı Sokak No:13 Kızılcahamam/ANKARA Tel: 0312 736 10 66 Fax:0312 736 63 17 MERHABA Bizler Halide Edip Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Uygulama Anaokululumuzda gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizi sizlerle paylaşmak istedik.okulumuz Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tam gün eğitim

Detaylı

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ? 2017-2018 EKİM AYI 5-6 YAŞ PLANI EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?.HAFTA: EVİMİZ VE AİLEMİZ Evi izi Evi izi eşyaları ı ta ıyalı. Ailemizde kimler var. Çekirdek aile ve ge iş aileyi ta ıyalı. ölü leri i ta

Detaylı

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU 25 Ders 3 İnsan Bir gün ağaçtan küçük bir çocuk oyan, ünlü bir ağaç oymacısı hakkında ünlü bir öykü vardır. Çok güzel olmuştu ve adam onun adını Pinokyo koydu. Eserinden büyük gurur duyuyordu ama oyma

Detaylı

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ 1 Değerli Velimiz, Geçtiğimiz hafta sonunda 2-6.sınıflardaki öğrencilerimizin

Detaylı

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? Kişisel gelişim, insanın gelişimi merak etmesi, yeni insanlar tanıması, gazetede güzel yazı yazan veya kitap yazmış insanları merak ederek onları tanımak, sadece yazılarından

Detaylı

Cümlede Anlam TEST 38

Cümlede Anlam TEST 38 SABEDİN TÜRKER İÖO 5.SINIF TÜRKÇE Cümlede Anlam TEST 38 1) Çocukların öğütten çok, iyi bir. ihtiyaçları vardır. Tümcesinde boş bırakılan yere aşağıdaki sözcüklerden hangisi getirilebilir? A. ilgiye sevgiye

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir. A.SÖZCÜKTE ANLAM GERÇEK (TEMEL) ANLAM Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 162 DÜRÜSTLÜK VE DOĞRULUK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 99 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu.

ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu. PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu. 1976 da Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi nin yayın kurulunda görev aldı. 1981 de doktorasını

Detaylı

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR BASKETBOLCU AHMET Ahmet ile babası televizyonda spor haberlerini izliyorlardı. Ahmet, babasına : - Spor ne demek, babacığım? diye sordu. Babası: - Spor, tek başımıza veya birden fazla kişi ile yaptığımız

Detaylı

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ 5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ HAZIRLIK SINIFI EKİM AYI ŞARKILARIMIZ OKULUMA BAŞLADIM BİR DÜNYA BIRAKIN SONBAHARIN SESLERİ SEVİMLİDİR HAYVANLAR HOŞ GELİŞLER OLA Her gün erken kalkarım Önce yüzümü

Detaylı

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun olduktan (1972) sonra bir süre aynı bölümde kütüphane memurluğu yaptı (1974-1978). 1976 da Türk

Detaylı