Tek Tabanca. Nihat Genç: Aydınlık İRFAN YALÇIN. EMİN ÖZDEMİR le VEYSEL ÇOLAK FERİDUN ANDAÇ MUSTAFA KUTLU ÜLKÜ TAMER. Son Bahçeler Mecit Ünal

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Tek Tabanca. Nihat Genç: Aydınlık İRFAN YALÇIN. EMİN ÖZDEMİR le VEYSEL ÇOLAK FERİDUN ANDAÇ MUSTAFA KUTLU ÜLKÜ TAMER. Son Bahçeler Mecit Ünal"

Transkript

1 Aydınlık İRFAN YALÇIN Son Bahçeler Mecit Ünal 14 Kasım 2014 Cuma Yıl: 3 Sayı: 142 Tek Tabanca Nihat Genç: EMİN ÖZDEMİR le VEYSEL ÇOLAK FERİDUN ANDAÇ MUSTAFA KUTLU ÜLKÜ TAMER Edebiyat Sözlüğü İki Karanlık Arasında Öykü Yazmak Hikaye Anlatmak Dem Bu Demdir Söz özgürlüğü... Ama sadece benim için!

2

3 Aydınlık ÜLKÜ TAMER 14 Kasım 2014 Cuma 3 Söz özgürlüğü... Ama sadece benim için! 1960 larda tiyatro oyunculuğu yaptım. Beş yıl. O beş yıl içinde kuliste en çok duyduğum cümlelerden biri Adam hârika bir eleştiri yazmış! idiyse, öteki Herif bir boktan anlamıyor! idi. Adam oyunu beğenmişse, hele göklere çıkarmışsa, kendisi iyi eleştirmen, yazdığı da hârika bir yazı olurdu. Herif ise oyunu beğenmemişse, yerin dibine batırmışsa, zaten eleştirmen filân değildi. HHH Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Hollywood da da bir sürü herif var. İşte yargılarından kimi örnekler: Howard Thompson: (Robert de Niro için) Yeteneğin belirtisi bile yok onda. Dwight Macdonald: (Paul Newman için): Gülümsemeye çalışan bir odun parçası gibi sırıtıyor. Rex Reed: (Walter Matthau için): Yangın alarmından bile etkilenmeyen kış uykusundaki bir ayı gibi. Vincent Canby: (Avcı The Deer Hunter filmi için): Üç saat boyunca, kucağınızda sanki kemiksiz bir fil otururken, düşünmeye çalışıyorsunuz. Dwight Macdonald: (Sapık Psycho filmi için): En iyisi evde oturmak. Çünkü üçüncü sınıf bir Hitchcock bu. Robert Hatch (Afrika Kraliçesi The African Queen filmi için): Keşke evde oturup Jules Verne okusaydım diyorsunuz. Budalalıktan başka bir şey değil. Dorothy Thompson: (Fantazya Fantasia filmi için): Sinemayı sinir krizleri içinde terkettim. HHH Bildiğim kadarıyla, Robert de Niro İstikbalimle oynuyorsun diye Howard Thompson u, Paul Newman odun parçası dedi diye Dwight Macdonald ı, Walter Matthau ayıya benzetti diye Rex Reed i dava etmedi. Ötekiler de eleştirileri okumakla kaldılar. Avcı, Sapık, Afrika Kraliçesi, Fantazya filmlerinin yapımcıları, gişe gelirimize olumsuz katkıda bulunacak gerekçesiyle eleştirmenleri yargıç önüne çıkarmayı düşünmediler. HHH Biraz da edebiyattan eğlenceli örnekler verelim: San Juan Country Record: (Edward Abbey in İngiliz Anahtarı Çetesi The Monkey Wrench Gang kitabı için) Bu kitabın yazarı iğdiş edilip sonsuza kadar kodese tıkılmalı. The New Republic: (William Burroughs un Çıplak Yemek The Naked Lunch kitabı için) Düpedüz pislik, ikinci kere göz atmaya bile değmez. Alfred Kazin: (James Joyce un Finnegans Wake kitabı için): İşkenceden başka bir şey değil. Boston Evening Transcript: (Sinclair Lewis in Babbitt kitabı için): Mr Lewis güldürü türünde bir şeyler vermeye çalışıyor, ama ortaya budalalıktan başka bir şey çıkmıyor. Samuel Pepys: (William Shakespeare in Bir Yaz Gecesi Rüyası A Midsummer Night s Dream oyunu için): Bugüne kadar seyrettiğim en budalaca oyun. Voltaire: (William Shakespeare in Hamlet oyunu için): Sarhoş bir barbarın yapıtı. John Dunlop: (Jonathan Swift in Gulliver in Yolculukları Gulliver s Travels kitabı için): Hastalıklı bir beynin ve çürümüş bir yüreğin ürünü. The London Critic: (Walt Whitman ın Çimen Yaprakları Leaves of Grass kitabı için): Bir domuz matematikten ne kadar anlıyorsa, Whitman da sanattan o kadar anlıyor. The Odessa Courier: (Leo Tolstoy un Anna Karenina kitabı için): Sulugözlü bir çöp yığını. HHH Hatırlıyorum. Atillâ Dorsay Emret Komutanım Şah Mat filmi için bir eleştiri yazmıştı. Hiç kıvırtmadan Gerzekliğin dip noktası demişti. Diyebilirdi elbet. Bu filmi mutlaka görün dediği gibi, Bu filme sakın gitmeyin de diyebilirdi. Onun düşüncesi, onun yargısıydı bu. Bir filmi nasıl göklere çıkarabiliyorsa, bir başka filmi de yerin dibine batırabilirdi. Bu, olsa olsa, onun görüşlerini paylaşmayan okuruyla kendisi arasında bir sorun yaratırdı, o kadar. Dorsay ın yazısı gişe gelirine olumsuz etkide bulunabilir diye, filmin yapımcısı, gelir kaybına yol açmaktan dolayı tazminat davası açmaya kalkışmıştı. Sonu yok ki bunun. Başbakanı eleştiren, İktidara gelmemizi engelliyor gerekçesiyle mahkemeye mi verilecek? HHH İşin acısı, söz özgürlüğünden yana görünenlerin, konu başka kişilerin söz özgürlüğü olunca, Hoop! Dur bakalım! Buraya kadar! demeleri. Özgürlüğün sınırını kendi arsalarının sınırıyla belirlemeye kalkışmaları. Siz de yapıtınıza Hitchcock kadar, John Huston kadar güveniyorsanız, güler geçersiniz. Yargıyı zaman verir. Haklı çıkarsanız, o zaman da herkes sizi yerin dibine batıranlara güler geçer. TEBESSÜM MOLASI ROALD DAHL DAN TÜYOLAR Kingsley Amis ile Roald Dahl, Londra nın hemen dışında düzenlenen bir toplantıya onur konukları olarak çağrılmışlardı. Amis, Dahl la ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: Helikopterle geldi. Nedenini pek anlayamadım. Günlerden Pazar dı, pek trafik de yoktu. Yanıma yaklaştı. Yazdıklarımı çok beğendiğini söyledi. Sonra da, Şimdi ne yazıyorsun, Kingsley? diye sordu. Tam yanıt verecektim ki, beni dinlemedi bile. Harika, dedi. Peki para kazanacak mısın bundan? Bilmiyorum, dedim. Daha öncekiler gibi bir şeyler getirir herhalde. Paraca bir sıkıntın yok demek? Onu demek istemedim, diye söze başlayacak oldum. Başını iki yana salladı. Senin gibi bir adamın para sorunu olmamalı. Kaç yaşındasın? Söyledim. Daha iyi yazabilirsin, dedi. Yani paran olursa daha iyi yazarsın. Bana kalırsa, çocuk kitabı yazmalısın. Para çocuk kitaplarında. Son kitabıma ne kadar avans aldım, biliyor musun? İki yana salladım başımı. Beceremem, dedim. Zaten çocukken de pek sevmezdim çocuk kitaplarını. Aldırma, dedi. Bacaksızlar yutar nasıl olsa. Ayağa kalktı: Ama ne yazarsan yüreğinle yaz. O akşam televizyon izledim. Ünlü bir yazarın helikopter kazasında öldüğü haberi de var mı diye. Yoktu. Aydınlık Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu halduncubukcu@hotmail.com Yzazıişleri Müdürü Damla Yazıcı damla.yazici@msn.com Sayfa Sekreteri Neşe Yeşiloğlu Katkı sunanlar: İrem Halıç, Elif Korkut, Deniz Toprak Görsel Tasarım: Hakan Uğurluay, Şener Soysal Sahibi Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Sabuncu Genel Yayın Yönetmen Yrd. Deniz Yıldırım Yazıişleri Müdürü Ergün Gedek Sorumlu Müdür Murat Şimşek Tüzel Kişi Temsilcisi Metin Aktaş Reklam Grup Başkanı Saynur Okuroğlu saynur@aydinlik.com.tr Reklam Müdürü Kamile Karakadılar kamile@aydinlik.com.tr Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: / / Faks: Reklam Servisi kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. Tic. A.Ş Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel:

4 14 Kasım 2014 Cuma Aydınlık 4 FEYZİYE ÖZBERK feyziyeozberk@gmail.com EMİN ÖZDEMİR LE EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ: Ömrüm sözcüklerin gölgesinde geçti Sözlük okunur mu? Okunur. Sözlük okuyan çok sayıda okuma tutkunu ve edebiyatçı tanıdım. Sözlükler; birçok çalışmayı, dil öğrenme, araştırma yapma, yazma gibi edimleri gerçekleştirirken başvurduğumuz kitaplardır; içlerinde bir ülkenin kültürel, dilsel birikimini barındırırlar. Bu bağlamda kapsamlı bir sözlük yoğun bir çaba, yoğun bir emek gerektirir. Emin Özdemir in yeni kitabı Edebiyat Sözlüğü on yıllık bir çalışmanın ürünü. Özdemir, hem pek çok yazarın yapıtını yeniden inceliyor hem de eleştiri yazılarını gözden geçirerek terim bağlamında kullanılan sözcükleri, sözcük öbeklerini saptıyor. Edebiyat Sözlüğü edebiyatın temel kavramlarını içeren bir yapıt. Bilinen sözlüklerden çok farklı Kavramların tanımı, anlamı, yazınsal metinlerle örneklendirilip somutlaştırılmış, deneme tadında bir kitap. n Böyle bir sözlüğü hazırlamaya sizi yönlendiren gereksinim ne oldu? Genellikle bizde alan sözlüklerinde olsun, genel sözlüklerde olsun yalnızca kavramların tanımlarıyla yetinilir, açıklama ve örneklendirme yoluna pek gidilmez. Oysa tanımlar kavramları sınırlandıran çerçevelerdir. Çünkü her tanım bir sınırlandırmadır. Eğer siz bu sınırlandırılmış tanımı açıklamazsanız, örneklere yaslandırmazsanız, o kavram okurun kafasında yeterince netlik kazanmaz. Bizdeki sözlüklerin büyük bir bölümü tanımsaldır, örnekli değildir. Bu boşluğu gidermeye çalıştım. Edebiyattan verdiğim örneklerle bu çalışma, aynı zamanda bir metinler kitabı niteliğini de kazandı. İlk sayfadan bir örnek: Abartma. Eskiden kullandığımız mübalağa teriminin karşılığıdır. Abartma yı tanımladıktan sonra hem şiirden hem de düz yazıdan örnekler alıntıladım. Karacaoğlan ın şu dizelerinde, neyi anlatmak istediğim açıkça ortaya çıkıyor: Bir ah çeksem dağı taşı eritir. Gözüm yaşı değirmeni yürütür. Bu hasretlik beni dahi çürütür. Bana sıla da bir, gurbet il de bir. Neden böyle yaptım? Örnekler olmasa okur, o kavramı kafasında somutlayamaz. Unutmayalım insan, kavramlarla düşünür, kavramlarla duyar, kavramlarla anlatır. Örneklerse, onları anlaşılır kılar. Başka bir örnek daha vereyim: Betimleme. Eski anlatımıyla tasvir. Betimleme de nasıl sözcükler seçiliyor, nasıl yan yana getiriliyor? Kaç tür Betimleme vardır? Bunlar açıklanıyor. Açıklamalar, çağdaş roman ve öykülerden seçilmiş örneklere yaslandırılıyor. Böylece okur, betimlemeyi kavramsal olarak öğrendiği gibi bir anlatım biçimi olarak işlevselliğini de kavrıyor. Bu yanıyla Edebiyat Sözlüğü okurda, seçilen metinlerle onları yazınsallığın çekim alanı içine sokarak kavramsal algı oluşturmalarını da amaçlıyor. Sanırım düşündüğüm bu çok yönlülük amacına da ulaştı bir ölçüde. n Sözlükte kullandığınız dil üzerinde de duralım mı? Bu sözlüğe özgünlük kazandıran yönlerinden biri de hiç kuşkusuz kullandığım dildir. Neyi anlatırsak anlatalım, anlatımımızı Türkçenin kendi öz değerlerine yaslandırmak zorundayız. Bunu yapmaya çalıştım. Tüm maddelerin tanım ve açıklamalarını olabildiğince, Dil Devrimi nin getirdiği yeni söz değerlerine dayandırdım. Açık, duru, yalın, kolay bir anlatımı amaçladım. n Bunlarının yanı sıra? Bunların yanı sıra sözlüğün bir başka özelliği de özellikle Türk ve dünya edebiyatının temel dönemlerini yansıtması. Sözgelimi gerçekçilik maddesini işlerken gerçekçiliğin tarihsel gelişimini de verdim. Böylece sözlüğün, Türk ve dünya edebiyatının temel dönemlerini de kuşatan, tabii ayrıntılı bir biçimde değil, bir yapısı oldu. Buna edebiyattaki yeni açılımları da ekleyeyim; bu açılımların yarattığı yeni kavramları terimleştirip sözlüğe aldım. Okuyucu maddeler arasında gezinirken hem edebiyat bilgilerini tazeleyecek, hem eski bilgilerine göndermelerle karşı karşıya gelecek, hem de yeni yönelimlerin kavramlarını tanıyacak. Şunu da özellikle vurgulayayım: Maddeleri işlerken asık suratlı akademik bir söylemden olabildiğince kaçındım. Denemeye özgü bir söylem oluşturmaya özen gösterdim. Sözlükçü dilin ardında gidendir Sözlükçülükte bir ilke vardır: Sözlükçü dilin önünde giden değil, ardında giden adamdır. Yani dildeki gelişmeleri, değişmeleri, yenileşmeleri ya da kavramlaşmaları izler, saptar ve sözlüğüne alır. Yeni terimler, yeni kavramlar yaratmak sözlükçünün işi değildir. Benim izlediğim yöntem bu oldu. Dilin çevriminde yaygın olanları yeğledim. Ayrıca sözlüğün sonuna kullanılırlığını kolaylaştırma düşüncesiyle bir kavramlar ve kişiler dizini ekledim. n Bu kitap sizi mutlu etti mi? Her biten çalışma bir haz verir insana. Eğer mutluluk buysa mutlu oldum. Ben ömrünü edebiyata, özellikle de dile adamış biriyim, böyle tanımlıyorum kendimi. Siz de Bilim ve Ütopya da, İz Bırakanlar dosyasında yayımlanan yazınızda beni böyle adlandırmıştınız. Yazdığım her yazı ister deneme, ister kurmaca olsun Türkçeye götürür beni. Ömrüm, sözcüklerin gölgesinde geçti. Edebiyat Sözlüğü de benim hangi kavramların kapısını çaldığımı, hangi yazınsal okulların içerisinde soluk alıp verdiğimi ortaya koyuyor. Bu sözlük, Türk ve dünya edebiyatının, kavram, kuram ve yönelim açısından temel boyutlarını kuşatıyor. Umarım her evin kapısından içeri girer. En büyük dram tek boyutlu insanımız Edebiyat Sözlüğü Emin Özdemir Bilgi Yayınevi, büyük boy 407 S. Emin Özdemir, Türkçeye tutkun bir dilbilimci. Özdemir in annesi de babası da okuma-yazma bilmiyor. Onun alınyazısını bir mucize değiştirmiş. Bu mucizenin adı: Köy Enstitüsü... Pamukpınar Köy Enstitüsünde kitaplar dünyasıyla buluşuyor. Bu buluşma, ömür boyu sürecek bir sevginin de başlangıcı oluyor. 46 yıl üç ay, köy öğretmenliğinden üniversite öğretmenliğine değin, eğitimin her aşamasında çalışıyor, yüzlerce genç yetiştiriyor. Seçenek, sözel, düşlem, alıntı, alıntılama ; Özdemir in dilimize kazandırdığı sözcükler. Emin Özdemir in düşüncelerinden birkaç alıntı: Aydın, sözcük ve terimsel anlamıyla çevresini aydınlatan, bilgisini bildiklerini başkalarıyla paylaşan insandır. Bizim toplumumuz, sözün gerçek anlamıyla aydınlanma devrimini tamamlamış değildir. Aydınlarımıza düşen bir görev de budur. Ülkenin üzerine düşen yeşil geceyi kırmak parçalamak, Atatürk ün buyurduğu doğrultuda, bir çağdaş Türk toplumu ve insanı yaratmak için çaba göstermemiz gerekir. Türkçemiz, sesçil bir dildir, doğurgan bir dildir. Sözcük sayısıyla değil ama sözcük üretme gücüyle, anlatım gücüyle, anlatım katsayısı yüksek bir dildir. Bunlardan yararlanırsanız, Türkçeyle anlatamayacağınız bir kavram yoktur. Bizim toplumca baş eksikliğimiz, aklımızı kullanamama, açık seçik düşünememe. Bu, eğitimimizin de ölü noktasıdır. Öyle kitaplar hazırlamalıydım ki öğrencilerimi düşündürsün, aklını kullandırsın. Bizim toplumumuzun, insanımızın en büyük dramı tek boyutlu oluşudur. Ben tek boyutlulukla şunu anlatmak istiyorum: Hekimse, hasta kavramından başka bir şeye yönelmiyor, mühendisse, kendi mühendislik alanıyla uğraşıyor. Benim kanımca, hem kendi alanıyla hem de edebiyatın değişik alanlarında soluk alıp verecek... Şimdi, romanla, şiirle, öyküyle, masalla tanışmış bir hekimin hastasıyla ilişkisini düşünün, bir de tek boyutlu bir hekimi düşünün...

5 Aydınlık DAMLA YAZICI 5 Beni yaşamak öldürüyor Genç yazarlar önemlidir deyip durulur bu ülkede de kimsenin bu yazarların elinden tuttuğu da pek görülmez. Gezi Ayaklanması'ndan sonra 90 kuşağı ismini daha sık duymaya başladık. Edebiyata da büyük bir hızla dahil olduklarını önümüzdeki süreç bize gösterecek. Alışılmışın dışında bir dil ile ilerleyen bu kuşaktan Üstüngel Arı, ilk kitabı Hikayesi Olan Ölüler ile geçtiğimiz hafta okurla buluştu. Yeraltı edebiyatı son dönemde özellikle genç yazarlar tarafından tercih edilen bir tür. Üstüngel Arı da romanında bu türün biraz daha yumuşak çizgili halini tercih etmiş. Ancak yumuşak çizgili derken türün sert hamlelerini de ihmal etmemiş elbette. Kitabın öne çıkan en önemli özellikleri akıcı bir anlatımla sürükleyici bir kurgu oluşturması. Bilen adlı karakterin ağzından dinliyoruz hikayeyi. Bir yerde okumuştum; 'gerçek dostunuzu tanımak için bir cinayet işleyin ve ondan size yardım etmesini isteyin' gibi bir şey diyordu. İşte hikayenin çıkış noktası, işte kafanızı kaldırıp kendi başınıza gelse ne yapacağınızı düşündüğünüz an. Bilen, arkadaşı Cem'in telefonunu aldığında gelirken almamı istediğin bir şey var mı diyor, cinayet mahalline giderken. Ve karakteri o anda algılamaya başlıyoruz, sanki akşam yan komşuya çay içmeye giderken iki kilo portakal alacakmış gibi heyecansız, düz ve sönük. Ama böyle karakterler okuru daha bir kendine çeker çoğu zaman. Onların bu soğukkanlılığının altındaki delilik genelde sevdirir kendini. En yakın arkadaşı Cem babasını öldürmüştür. Bu cinayetten sonra Bilen'in ağzından dökülen, artık biraz Cem'in biraz Ofelya'nın biraz Kolsuz'un hikayesidir. Barda tanışılan bir kadın ve bağımsızlık içinde bağımlı bir ilişki, barda tanışılan bir adam ve 12 Eylül... Bilen, kendi burjuva ailesinin hikayesizliğini bütün bu insanların hikayesine bütünlüyor. Okuyan ve herkes gibi olmayan bir adam Bilen, söylemlerinden anlıyoruz; Çünkü yazarımız Philip Roth, Kafka yı büyük ihtimalle tuvalette sıçarken okumuştu ve Zincirlikuyu da aktarma yaptığı sırada aklına dahiyane bir fikir gelmişti. Ana karakterimiz bir sabah uyanır ve kendini bir memeye dönüşmüş olarak bulur! Ne müthiş fikir! İşin garibi, kimse de çıkıp 'Roth, oğlum, Kafka zaten yaptı onu Dönüşüm le. İki malzemeyi değiştirip aynı yemeği insanlara yeni bir yemekmiş gibi sunmanın manası yok' dememişti. Çünkü sanatın her anında 'yalnız o yapıldı be gülüm' anı vardı. Ardından sanatçıdan 'hayır işte bunun ondan farkı ' cümlesiyle başlayan bir savunma gelirdi ve 'o zaman biz de şey yaparız' kabullenişiyle devam ederdi. Duru bir anlatımı var, akıcılığı sağlarken güçlü benzetmeler kuruyor ve kitap altını çizecek çok satır sunuyor okura. Baş karakterde yazarın kendisini okuduğumuz hissiyatı ise yoğun bir şekilde seziliyor. Ama bu, olumlu ya da olumsuz diye niteleyebileceğimiz bir durum olamaz elbette. Hikayedeki keskin virajlar Hakan Günday'dan bir esinlenme olup olmadığını sorgulatıyor. Biraz Chuck Palahniuk, biraz İrvine Welsh- hatta biraz da Alper Canıgüz (polisiye dili açısından)- etkileşimleri var. Gerçi yeraltı edebiyatı yapan çoğu yazarda buna rastlamak mümkün. Hikaye merakla ilerlerken sarsıcı olayların bir anda açığa çıkması okuru etkilese de anlatım ve dilin daha güçlü olması gerektiğini vurgulamakta fayda var. Betimlemeler sadece benzetmelere dayanmamalı. Güçlü bir kelime haznesiyle değil, güçlü bir benzetme sanatını kullanan cümle dizimiyle ilerliyor kitap. Kestirmeden gitmek eserin gücünü düşürüyor kanaatindeyim. Arı, kelime dağarcığının zenginliğini kitabında daha fazla kullanmalıydı. Bu yapılmadığı sürece amatör hava dağılmayacaktır çünkü. Kitaptaki her karakterin hayatla derdi var, her insan gibi. O yüzden anlatıcı karakter Bilen Okuyan'ın dediği gibi biraz; Beni yaşamak öldürüyor derken, ne de güzel anlatmıştı durumu Simone de Beauvoir. Hepimizi öldürüyordu yaşamak, sadece birçoğumuz bunun farkında değildik. Farkında olanlar içindeki cesaretliler kendilerine steril intiharlar hediye ediyordu. Cesaretsizlerse söyleniyordu son nefeslerine kadar, yaşamın boktanlığı ve sonunda hiçbir şey elde edemeyecekleri üzerine. Edebiyatçı oluyordu genelde cesur olmayanlar, heykeltıraş oluyordu, ressam ya da şair Hikayesi Olan Ölüler Üstüngel Arı Esen Kitap 148 s.

6 14 Kasım 2014 Cuma 6 Aydınlık MECİT ÜNAL Hayata yazılan ağıt roman: Son Bahçeler İnsan sevgisi kadar hayvan ve doğa sevgisiyle de dolu bir roman Son Bahçeler. Yaşlılar yurdunun konuklarının tümü de hayatlarında gördükleri, tanıdıkları bir hayvan ve onun anısına tutkuyla bağlılar. Öldürülen kedilere duyulan yas, vurulan bir katırın dinmeyen acısı, gırtlağına takılan iğneyle tutulan bir balığa duyulan derin acıma bunların tümü Son Bahçeler i bir açıdan da ekolojist bir roman yapıyor BİLİMSEL SOSYALİST ESERLER Devrim için Sosyalizm! CANUT Yayınevi AYDINLIK okurları için % 40 özel indirim! TEL: E-POSTA: kizilcec@aol.com TÜYAP STANDIMIZ: SALON D Japonya Komünist Partisinin Sosyalizm Tartışmaları Çin Komünist Partisi ile Yapılan 4 Günlük Tartışma - Du Kangchuan Çin Ekonomik Modelinin Geleceği Ekonomik Gelişmenin Toplumsal Sınırları - Jinquan Jiang Feminizm ve Marksist Hümanizmin Diyalektiği: Kadının Özgür ve Bütünsel Gelişimi Yang Feng Sovyet Sosyalizminin Dersleri - 2 Cilt Li Shenming Çin Komünist Partisi Tarihi sayfa Parti Tarihi Araştırmaları Enstitüsü Dünya Sosyalist ve Komünist Akımının Tarihi 1960 lardaki Son Büyük İç Çatışmanın Dersleri - Li Jingzhi Mao nun İdeolojisi: Mao ve Düşünceleri üzerine Batılı ve Çinli Düşünürlerin Araştırmaları Yang Fengcheng Sözleri Aşık Emrah a ait bir Erzurum türküsü var, onu doladım dilime kaç zamandır; yatağa girdiğimde aklımda, sabah uyandığımda kulağımda; Hayâl hayâl oldu karşıki dağlar/muhannet gözlerim dolukmuş ağlar. Bu türküde beni kendine çeken şeyler, son dönemde okuduğum şu üç kitaptan olmalı: Karadelikte Bir Yolculuk,Özdemir İnce; Ömürdeğer, M. Sadık Aslankara; Son Bahçeler, İrfan Yalçın Karadelikte Bir Yolculuk & Sapkın Ayetler, Özdemir İnce nin Kargı adlı kitabıyla birlikte değerlendirilmesi gereken son dönem şiirleri ki, yazımın başlığı, Tanrı ya meydan okuyan şair olacak. Şairlerin yaşları ilerledikçe erotik şiire yöneldikleri hatırlanırsa, Özdemir İnce nin Sapkın Ayetler i bir büyük hesaplaşma. M. Sadık Aslankara nın Ömürdeğer adlı kitabı bir başka yaşı ilerlemiş, tiyatro oyunları yazan bir aydının -Mutlu Varlık Tunçoku- yıllardır bitiremediği bir romana çalışırken kendisiyle ve içinde yaşadığı ve kendisini yabancılayan toplumla hesaplaşmasının romanı. Aslankara, bu hesaplaşmayı, kahramanını doğup büyüdüğü topraklara son kez götürürken, hikâyenin sonunu da, bir ağacın kovuğunda bulunan insan kemiklerinde açık bırakarak sona erdiriyor. Esti sam yelleri bozuldu bağlar Son Bahçeler in ise bu iki kitaptan farklı tarafı, benzer bir hesaplaşmayı hayat-ölüm ekseninde daha çok da hayat üzerine odaklaması ve belki de en özgün tarafı, hayata (bir kavram olarak da) yaşlılık ve yaşlılık sorunları üzerinden bakması. Romanın, belli belirsiz ipuçları vere vere ulaştığı son, gün geçtikçe yaygınlaştığını gördüğümüz bir yaşlılık hastalığı Alzheimer. Enis Batur un Mürekkep Zaman da ele aldığı öncelikli konularda biri olan bu hastalığın şimdi de bir romanla güncel edebiyatımızda yer alması, sorunun büyüklüğünü de gösteriyor. Son Bahçeler i biraz da bu nedenle hem bu hastalığa dikkat çekmek hem de türkü henüz kulaklarımdayken öncelikle yazmak istedim. Esti sam yelleri bozuldu bağlar diyor türkü, Onun için bende gam telaşı var. Bu türkünün hazan bülbülü gibi uzun, usul ve ağır ilerleyen nağmelerinde sararıp solmuş bahçelerin, yapraklarını dökmüş ağaçların kendi içlerine gömülmüş kimsesizlikleri, ıssızlıkları var. Son Bahçeler de zaten böyle bir ıssızlığı, kimsesizliği, tek başına bırakılmışlığı hatta terk edilmişliği anlatıyor, belki o yüzden yaşlılar yurdunun konuklarının her biri, yazarın emekli felsefe öğretmeni annesi dışında, içten içe terk edilmişlik duygusu içindeler; kimi çocukları, kimi toplum ve kimi de Tanrı tarafından. Ama Anne de ellerinden kayıp giden hayatın yaklaşan ölüm karşısındaki kimsesizliğin içindedir. Üstelik hem de o çağırmadan sık sık ziyaretine gelen, kimilerince orada görevli olduğu sanılan bir oğlu varken daha. Vurulmuş oğulun canhıraş çığlığı İrfan Yalçın ilk kez bu kitabında yazar olarak kendisinden ve romanlarından söz ediyor bir başka yazardan söz eder gibi. Ay Işığı Yaşlılar Yurdu nun konukları arasında onu bir yazar olarak tanıyan, romanlarını okumuş olanlar da var. Geçmişi hakkında hiçbir şeyi tam ve kesin olarak bilemediğimiz Albay biliyor örneğin Fareyi Öldürmek ve Ölümün Ağzını. Fareyi Öldürmek in o en önemli cümlesini, yaşlılar yurdunun yöneticisi Doktor için kuruyor: Adam mayası derler ya, öyle tam; kopar kopar adam yap. Bu cümleden de anlayabilirdik elbette Albay la Doktor arasındaki özel ilişkiyi.

7 7 Aydınlık Romanın son sayfalarında öğreneceğimiz bu ilişkide Albay yine de hep müphem kalacak. Oysa Albay Son Bahçeler in en açık, sarih ve belirgin somut kişisi. Yaşlılar yurduna gelmeden önceki hayatının karanlıkta kalan yanları da aslında kimi beklenmedik delice hareketleri, birden ıslıkla Öterken vurulan kuşun yarıda kalan türküsü nü çalması, kadınları dansa kaldırması, Sakallı ya sataşması vb. gibi davranışlarının ışığı altında. Yine de apaçık olan şey, Albay ın çektiği toplumsal-siyasal acılardır ki, odağında, vurulmuş bir oğulun canhıraş çığlığı bulunmaktadır. Yaşlılık: Ölmekten daha fazla olan şey Son Bahçeler de de yazar Pansiyon Huzur ve Genelevde Yas romanlarındaki gibi toplumun çeşitli kesimlerinden insanlar bir araya getirilmiştir. Gerçi bütün romanlarında bu vardır ama, bu üç roman toplumsal görünümümüzü birbirine yakın olağanüstü üç zamanda üç ayrı olağanüstü mekanda birbirini tamamlayarak göstermekte, bir toplumsal portreler galerisi oluşturmaktadır. Bu yanıyla diğer romanlarından ayrı bir yerde durmaktadırlar. Son Bahçeler in Pansiyon Huzur ve Genelevde Yas tan başlıca farkı toplumumuza yaşlıların gözünden bakıyor olması. Bu aynı zamanda, yaşlılarımıza nasıl yaklaşacağımıza ilişkin olarak da bir durum izahıdır. Bu izahı, yazarın çizdiği insan portrelerinde çok daha net görürüz. İnsanlığın en eski sorunlarından biridir yaşlılık. Eski gücünü yitiren, eli pek çok şeye yetememeye başlayan insanın yaşadığı sorun bireysel değil toplumsal bir sorundur aslında. İnsan, mutlaka öleceğini en şiddetli olarak yaşlılıkta kavrıyor olmalı ki, eli bir şeye giderek hiçbir şeye- yetememe olarak su yüzüne çıkan yaşlılık, Anne ye, ölmekten daha fazla bir şey yaşlılık dedirtebiliyor romanda. Annemin de sık sık, şu yaşlılık hiç kapıya bacaya yaklaştırılacak şey değil derken kastettiği buydu ki, elimin eskisi gibi yetemez olduğu durumlar karşısında hayıflanmamam olanaksız. (O türkü bir yaşlılık ağıtı aslında). Hayata, hayattaki her şeye, her durum ve olguya, bir çiçeğe, düşen bir yaprağa felsefenin merceğinden bakan Anne, elbet ölüme de aynı mercekten bakıyor. Stoacı filozoflar gibi bu yüzden, her başına gelene doğa yasası deyip Tanrı ya da İnsana da yalvarmıyor. Ancak ölümü, kapıda bekleyen ölümü en çok o hem de derinden yaşıyor. Ne var ki birkaç yıl sonra Alzheimer, hiçbir şeyi ölümü bilebilmeyecek, kimseyi oğlunu bile- tanımayacak kadar unutturacak, kaybettirecektir kendi kendisini. Öper gibi konuşan kişiler İrfan Yalçın ın Son Bahçeler de çizdiği insan portreleri üzerinde ayrıca durmak gerek. Bunlar, roman kişilerinin yaşamlarıyla iç içe portreler. Konuşmalarında, hal ve tavırlarında önceki yaşamlarının izleri, etkileri, sonuçları net. İrfan Yalçın bu romanda da küçük insanların tragedyalarını anlatıyor. Her biri yaşadıkları hayatta yorulmuş, yoğun acılar, yokluklar, yoksunluklar çekmiş, yer yer ruhsal dengeleri de sarsılıp bozulmuş insanlardır. Her biri acılarıyla, sorunlarıyla birlikte gelmişler. Albay (oğluyla), Bayan Kasımpatı (everdikleri Cüce yle), Bayan Gümüş (kedileriyle), iki kızkardeş (ölen ağabeyleriyle), Karikatür Adam (ayakları kireçlendiği ve artık çöp toplamadığı için öldürülen katırıyla), Bayan İp (idam cezasına çarptırılan oğluyla) Bu romanın bir başka farklılığı kişilerin seslerinin üzerinde ayrıca durulmuş olması. Kişilerin seslerinin betimlemesi önceki romanlarında bu denli yoğun değildi. Son Bahçeler de çok çeşitli, özgün ve her biri birer imge kıvam ve derinliğinde betimlemelerle karşılaşıyoruz. Son Bahçeler in kişileri öper gibi konuşmaktadırlar. Kiminin sesinde ne çok kuş bulunmakta, kimininkinde bal kokusu esmekte, kimininki bir keman, bazen de büsbütün bir çığlık oluvermektedir. Her birinin sesi yaşamının, kişiliğinin birer cümlelik özetidir neredeyse. Bir başka önemli özellik de kişilerin bakışları; nereden ve nasıl baktıkları Bakışlar da sesler gibi birer portre neredeyse ve kısa cümlelere sığdırarak birer imge haline getiriyor İrfan Yalçın. Bayan Çığlık örneğin, hep o darmadağınık saçlarının arasından bakıyor. Çığlık salt sesinde değil, bakışlarında da bir fizah, feryâd. Ölümü de öyle, ırmak kıyısında bulunan cesedi de Hayata yazılmış bir ağıt Son Bahçeler insan sevgisi kadar hayvan ve doğa sevgisiyle de dolu bir roman. Yaşlılar yurdunun konuklarının tümü de hayatlarında gördükleri, tanıdıkları bir hayvan ve onun anısına tutkuyla bağlılar. Öldürülen kedilere duyulan yas, vurulan bir katırın dinmeyen acısı, gırtlağına takılan iğneyle tutulan bir balığa duyulan derin acıma bunların tümü Son Bahçeler i bir açıdan da ekolojist bir roman yapıyor. Hayata yazılmış bir ağıt Son Bahçeler, Ömrün son günleri yaşanırken geçmiş günlere yazılmış senfonik şiir tadında bir mersiye. Bunu da en iyi Anne nin okuduğu Dağlarca nın bir şiiri anlatıyor: Nasıl, yaşamayı bırakmak nasıl? Bir memleket mi bu, bir elbise mi ki? Ben nasıl yok olurum anlamıyorum? Dünya yok olabilir belki. İrfan Yalçın Son Bahçeler Cumhuriyet Kitapları 128 s.

8

9 Aydınlık GÖKBEN DERVİŞ 14 Kasım 2014 Cuma 9 Şiiri insana özdeş kılmaya çalışıyorum Şiir, bu ideolojik duruşu karşılamayacaksa; bana kalırsa, yazılmasın daha iyi. İdeolojinin şiiri zedeleyeceği düşüncesine de katılamam. Gücünü politikadan alan, güçsüz olduğu için ideolojiye sarılan kötü şiirlerden söz etmiyorum. Güçlü bir şair; ideolojik ya da değil, her konuyu yazabilir ve şiirin hakkını da verir. Hem ideolojiden yoksun bir şiirin olabileceğine kimse inandıramaz beni. Aslında karşı çıkılan, şiirdeki devrimci yorumdur; amaç, devrimci bir özne oluşturmanın önünü kesmektir İki Karanlık Arasında Veysel Çolak, Şiir, Hayal yayınları, 80s. Veysel Çolak, yeni şiir kitabı İki Karanlık Arasında daki şiirlerini sosyolojik veriler üzerine kurmuş. Emperyalist / siyasi iktidarları, yaşananlar karşısında bireyin duyarsızlığını, poetik anlayışları sorguluyor ve yeni bir insan, yeni bir hayat öneriyor. Kitaptaki şiirler bağlamında şimdiyi ve geleceği konuştuk. n Buramdan öpmüştün beni / orası canlı hâlâ dizelerinin yer aldığı bir aşk ve ayrılık şiirinde, kâlbinle beslediğin halk kentleri onarıyor diyerek politik göndermelerde bulunuyorsunuz. Her şiirde birçok tema, birçok izlek iç içe. Şiirlerininiz karakteristik özelliklerinden biri de bu. Bu tutumun nedenlerini ortaya koymak, şiirlere bir açıklık getirebilir. Saptamanızın doğru olduğunu söylemeliyim öncelikle. Alabildiğine gerçekçi olmak, hayatı doğru algılayabilmek sanatçının vazgeçilmez sorumluluğudur. Ancak böyle olursa toplumsal yaşantılar ve doğa sağlıklı yorumlanabilir ve değiştirme süreci başlatılabilir. İnsan hayatında ne varsa, hiçbiri diğerinden yalıtılmış değildir. Kendiliğinden böyledir bu. Zaten yaşamak denilen şey de, etkiler ve tepkilerin birlikte işlerlik göstermesi değil midir? Böyle bakınca birbiriyle ilişkili olan birçok izlek, kaçınılmaz olarak bir araya geliyor. Yaşanılan ne varsa şiire girmeli. Ben hayatın bir önerisi, hatta dayatması olarak görüyorum bunu ve bu nedenle birbirini doğuran, açıklayan, insanî olanı ortaya koyan birçok izleği bir araya getiriyorum her şiirde. İnsanın zihinsel işleyişine de uygun olmalı şiir. Bunu gözetiyorum, yazdığım şiiri insana özdeş kılamaya çalışıyorum. Kısaca, şiirleri, İnsanın doğasına uygun kurguluyorum. n Günler sonra kedi ve ben iyiyiz / birlikte yalnızlığa çalışıyoruz, Köşede bir tekir kedi, şaşkın, kendine sarılıyor gibi dizeler Nedir bu Veysel Çolak kedi tutkusu? Her edebî yapıt bir insan getirir (tanıtır) okuyucuya. Şair insanı, insanları anlatmak durumundadır; ama bununla yetinmenin doğru ve yeterli olduğunu düşünmüyorum. Anlatılan her özne bütün ilişkilenmeleriyle ortaya konulmalı. Böyle baktığım için sadece kedilere değil; köpeklere, serçelere, kırlangıçlara, martılara, albatroslara, kumrulara, turaçlara... da çokça yer veririm şiirlerde. Hayatta insan kadar önemli olan canlıların birinden; örneğin bir kediden yola çıkarak bireysel ve toplumsal her konuyu anlatabilirsiniz. İnsanla insanı yüzleştirmek önemli elbette; şiirlerde ağırlıklı olarak yaptığım bu; ama insanla bir sokak kedisini yüzleştirmek de önemli. Öldürücü kanıksamışlık n Dizelerinizde çağın bir tanımı; toplumsal ve bireysel duyarsızlığın keskin bir eleştirisi var. - Yaşanan her şey çok açık aslında. Filistin de, Suriye de, Irak ta, Afrika da, ABD nin işgalindeki yüzden fazla ülkede yaşananlar, canlı yayın izleniyor herkes tarafından; ama bireysel ve toplumsal hiçbir kıpırtı yok. Öldürücü bir kanıksamışlık var. Bunca çirkinliğe, sömürüye, emperyalist yaptırımlara alışılmış gibi. Bir gün sıranın kendilerine geleceğini, hatta geldiğini düşünen yok. Evlerin bacalarında giren bombalar; emperyalistlere, silah tüccarlarına, daha doğrusu ölüm tüccarlarına karşı bir öfke oluşturmuyor; bireysel ve toplumsal bir kalkışmayı başlatamıyor. İşte bu nedenle metropol bir kentte biri kıyasıya dövülürken; diğerleri başlarını çevirip gidebiliyor. Onlarca kişi, boğulan birini kurtarmaya çalışacağı yerde, onun fotoğrafını çekmekle oyalanabiliyorlar. Böyle olunca da, ağacın yanan dallarını söndürecekleri yerde, köküne su dökmek gibi ironik bir duruma düşebiliyorlar. İnsanoğlu özündeki o tükenmezliği fark etmeli öncelikle. Yoksa insanlığını yitirecek. Onurunu, varlık nedenlerini, geleceğini, bu dünyadaki anlamını yitirecek. Bundan daha büyük bir yıkım olamaz diye düşünüyorum. Şiirlerde vurgulamak istediğim bu. n Burda da iğretiyim, kimseyi tanımıyorum / her sokağa çıkan yüzünü değiştirmiş dizeleriyle bir toplum fotoğrafı koyuyorsunuz ortaya. Nedir rahatsız eden? Dizelerde, şiir öznesinin yaşadığı bireysel ve toplumsal bir yabancılaşma ortaya konuluyor. Birlikte yaşadığımız insanların, gerçekten birkaç yüzü var. İnsan insanın kurdu, insan insana tuzak olmuş durumda. İnsanın insana zerre kadar güvenmediği bir toplum, bir topluluk olmuş durumdayız. Çünkü herkes bir diğerinin maske taktığını düşünüyor. Şiir öznesinin maskeli ruhsuzların ortasında, kendini iğreti hissetmesi kaçınılmazdır. Bu insanın diğer kişilere, olay ve olgulara, giderek hayata yabancılaşması gündeme gelebilir; ya da Sartre ın Bulantı romanının kahramanı Rojentin gibi, başlangıçta toplumsal çürümüşlük karşısında bulantı hisseder; ama giderek tiksindiklerine dönüşebilir. Şimdilerde toplumsal birey, böylesi olumsuz bir dönüşüm içerisinde. Bunun önüne geçmek için sanatla ilgiliyim, şiir yazıyorum. Anlayacağın her şiir bireysel ve toplumsal rahatsızların ürünü. n Birileri silah, halkların kız kardeşi Filistin hedef / binlerce kurban, binlerce katil / vahşeti amansız, sofrasında cesetler dizeleriyle, oldukça sert bir karşı çıkışınız var. Unutmamak gerekli. Filistin de, 1982 de İsrailli falanjistlerin Sabra ve Şatilla kamplarını basarak; çocuk, kadın, yaşlı demeden binlerce Filistinli mülteciyi katletmişti te de katliamlarına devam ediyor İsrail. Dünyanın gözü önünde. Kimsenin kılı bile kıpırdamıyor. Böylesine emperyalist bir savaşa karşı çıkmamayı, benim aklım almıyor. İsrail insan eti yediriyor içindeki hayvana / orda kadınların parfümüdür ölüm kokusu desem de işe yaramıyor bu. Bu dizelerin de yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çektiğim acıyı, gırtlağıma düğümlenen öfkeyi, bir şey yapamamanın çaresizliğini yansıtıyorlar aslında. Hiroşima ve Nagazaki ye atılan atom bombalarından; Polonya nın Auschwitz kentindeki Nazi kamplarında bir milyonu Yahudi, binlerce insanın öldürülmesinden sonra; Auschwitz ten sonra hâlâ lirik şiir yazmak barbarlık olur önermemi yumuşatmak istemiyorum; bu, bağımlı edebiyatı canlandıran dürtüyü olumsuz biçimde ifade eder. diyen Theodor W. Adorno gibi düşünmekten kendimi alamıyorum. Filistin deki, Gazze deki, kısaca dünyadaki katliamlardan sonra da şiir yazılmaz gibi. Böylesi barbarlıklara karşı çıkarken, aynı tarafa düşmek tehlikesi var. Yaşamda ve sanatta bu korku çağını, bu katliam kültürünü geçersiz kılacak büyük kalkışmalara gerek var. n Sizin kuşak toplumsal ve bireysel sarsıntıları olan süreçlere tanıklık etti. İki askerî darbe geçti. Siyasi suçlu ilan edildiniz. Bir süre kaçak yaşadınız, tutuklandınız. Öğrencilik yıllarında kiremit ve tuğla ocaklarında çalıştınız, taksi şoförlüğü yaptınız. Sendikacılık yaptınız, grevler örgütlediniz. Öğretmenlikten uzaklaştırıldınız. Siyasi sokak kavgalarına katıldınız, vuruldunuz. Arkadaşlarınız öldürüldü. Evlendiniz, ayrıldınız. Yaralı aşklar yaşadınız. Bütün bunlar, şiir için önemli bir birikim sağlamış olmalı size. Şiirleriniz, yaşadıklarınızın karşılığıdır denilebilir mi? Çelişkileri yoğun ve çok olan ülkelerde, şiir her yerdedir. Bu nedenle Yunanistan, Portekiz, İspanya, Filistin, Latin Amerika, Afrika, Kore, Vietnam, Türkiye gibi ülke ve kıtalarda şiir güçlüdür. Toplumsal ve bireysel olumsuzlukların şiiri beslemesi ironik bir durum. Acıtıcı bir paradoks bu. Şiir kazanırken, insan kaybediyor. Şiirlerimin, Türkiye deki çelişkilerin ürünü olduklarını söyleyebilirim. Hiçbiri benim yaşamımla sınırlı değil. Ne zaman bir şiir yazmaya kalkışsam, onca yaşanmışlık sökün edip geliyor. Çünkü benim yaşadıklarım; büyük oranda başkalarının da yaşadıklarıdır. Başkaları ben; ben de başkaları olmuşuz. Böyle olunca, ben de tamamlayıcı öğelerden biri olarak yer alıyorum yazdığım şiirde. Şiirin öznesi, bir kişiyi değil, çoğunluğu içermeli; ancak o zaman birçok kişinin hayatına değebilir; buluşabilir onlarla. Böyledir ama her şiir, büyük oranda şairini de yansıtır. Bir şiire baktığınızda; şairinin dil bilincini, imge anlayışını, estetik tercihini, ideolojisini, yaratıcı gücünü görürsünüz. Yani her şiir, şairini de açıklar.

10 14 Kasım 2014 Cuma 10 Aydınlık DAĞHAN DÖNMEZ 'ÖYKÜ YAZMAK, HİKÂYE ANLATMAK' ÜZERİNE FERİDUN ANDAÇ İLE SÖYLEŞİ Öykü, kentlileşmenin ürünüdür edebiyata taşımaktan geçiyor. Öykü Yazmak Hikaye Anlatmak Feridun Andaç Ceres Yayınları 295 s. Feridun Andaç, üretken bir yazar. Yaptığı okumalarla, yeni yazı yolculuklarına çıkan; yazdıklarıyla başka metinlere ufuk aralayan. Bu defa rotasını öyküye çeviriyor Andaç. Son kitabı Öykü Yazmak Hikaye Anlatmak yalnızca edebiyatseverlerin değil, edebiyatta yol arayanların da başucu kitabı olmaya aday. Feridun Andaç ile son kitabı üzerine söyleştik. n Kitabın, Sunuş bölümünde, roman/öykü okumaya yönelmenizin ivmesinin çocukluğunuzda dinlediğiniz masallardan geldiğini yazıyorsunuz. Bugün, ellerinde tablet, akıllı telefon olan çocukları masallara bağlamak, onları masallarla, mesellerle zenginleştirmek sizce mümkün mü? Masal/hikaye/öykü geleneği tehlike altında mıdır? Geleneği yeniden yaratmak/üretmek zor. Yapmaya çalışırsanız taklitçi olursunuz. Ama yararlanmak mümkün. Böylece kendi birikimini yeniden var etmektir bu. Sözden yazıya geçiş bir süreçtir, tüm toplumların yaşamlarında sözlü geleneğin birikimi etkili/yaratıcıdır, sürekliliğini sağlayan da edebi metinler/anlatılardır. Bu anlamda, Italo Calvino nun İtalyan masallarını yeniden yazması belleğe sahip çıkmaktır. Bunun örnekleri bizim edebiyatımızda da vardır. Evet, taklitle yeniden yaratmayı ayırmak gerekir. Gelenekler bütün toplumlarda tehlike altındadır aslında. Korumayı belleğe sahip çıkmak, geçmişe saygı olarak alabiliriz de; asıl yeni yi neyin üzerine inşa edebileceğimizi göstermesi açısından önemlidir bu bilinci taşımak. Yani tarihsel kültürel miras dediğimiz şey ortak bilinçtir, bellektir. Bugünün insanını ona uydurmak değildir çaba; onu koruyarak, ondan beslenerek yeni yaşamları/sanatları nasıl kurabileceğimizdir önemli olan. Günümüz Latin Amerika edebiyatını var eden gerçekliğin arka planında bu vardır. Çünkü, bakın, melez kültür/melez bilinç zenginliktir. Gelenek dediğimiz şeyin içinde de bu vardır. Siz her şeyi tek e indirgediğinizde yavanlaşırsınız, sığlaşıp kalırsınız. Bugün Dede Efendi ile Mozart ı bir arada dinleyen, Mimar Sinan ile Michelangelo yu bir arada kavrayan, Dante ile Yunus Emre yi aynı sayfada okuyan bir toplum yaratarak yerliliğimizi çağdaş dünyada var edebiliriz ötesi hamaset, teknolojinin/küresel dünyanın uydusu haline getirir bizi ki; bugün asıl vahim olan da bu. Şimdi buradan bakınca, aidiyet duygusunu var eden geleneksel kültürün taşıyıcı yanları her açıdan değerlendirmeye açıktır, yeter ki siz bunu nasıl/niçin işleyebileceğinizi bilin. İyi edebiyatın beslendiği kaynaktır masallar, hikâyeler, destanlar Evrenselliğin yolu kendi yerel bilgininizi/kültürel birikiminizi kurduğunuz Henüz büyük anlatı (cı)mızı çıkaramadık n Kitabınızdan bir alıntı: hikaye göçebelerin edebiyatıdır. der, John Cheever Yine başka bir yerde: Yazılandır öykü, anlatılansa hikayedir. Öykü temel bir biçim, kural, söylem getirir. Hikaye etmek ise, sözlü olarak aktarımdır. Hikaye dinlenendir, öykü ise okunan Kitabın bütününde, sözlü-yazılı geleneğin birbirinden beslenen ve ayrışan hatlarını gösteriyorsunuz bize. Türklerin tarih boyunca, hikaye etmekten öykü yazmaya geçişi ile, göçerlikten kentleşmeye geçişi arasında paralellik var mıdır? Türk toplumu halihazırda esaslı bir öykü yazarı olmaya terfi edebilmiş midir? Nasıl ki romanı burjuva toplumunun ürünü/sanatı olarak tanımlıyorsak; öykü de kentlileşmenin ürünüdür. Okuyan, gelişen toplumun insanı kendi bireyleşme öyküsünü yazıda anlatmaya buradan başlıyor. Sanayi devrimini gerçekleştirememiş bir toplumda romanın gelişmesi mümkün değildir. Taklitçilik egemendir. Yani siz, ötede, dünya romanında yapılanların aynasından kendi toplumunuza bakarak anlatmaya çalışırsınız. Sanırım bunu gören Kemal Tahir; tıpkı sinemada Halit Refiğ, Metin Erksan gibi; yerli roman savını üretmişti. Bir bakıma da Devlet Ana romanında özde/biçimde bunu yaratmaya çalışmıştı. Gene de, ne sinema ne de romanda bunu başaramadığımızı düşünürüm. Batı ya yönelişi taklitçilikle suçlayıp, yerli dediğimizi de hamaset edebiyatıyla dillendirmenin anlamı yok. Selçuklu yu, Osmanlı yı yeniden canlandırmakla yerli olunmuyor. Yerlilik yaşadığınız coğrafyanın tüm birikimine sahip çıkılarak gerçekleşebilecek bir olgu. Ötesi nereye götürür sizi; Türklük ve İslamcılık düşüncesine. Oysa Anadolu-Mezopotamya bir uygarlık beşiği. Bizim yerliliğimizin bir ucu Ege/Akdeniz uygarlığını, diğer bir ucu da Mezopotamya yı kapsar. Öyle Orta Asya ya, Arap coğrafyasına gitmeye, özenmeye hiç gerek yok. Buradan bakınca her şeyin göstergesi ekonomik kalkınma, buna bağlı olarak eğitimdir. İkisi arasında denge kuramadığınız sürece ne o yazarları ne de o yazınsal türleri kendi değerleriniz olarak çıkarabilirsiniz. Bakın Sait Faik, Sabahattin Ali gibi yazarların çıkmasında Cumhuriyet olgusunun payı vardır. Sizin bugün yeni dediğiniz şey; asıl o günün Yeni Türkiyesi ydi, ortaya çıkardığı değerler de bugünün yeni edebiyatını kurdular. Bugün kendilerine başka bir ad bulamadıkları ve kapalı bir dünyadan yeni dünyanın nimetlerine yeni kavuştukları için bugünkü konumlarını yeni diye nitelendirirken sanıyorlar ki yeni Türkiye budur. Bu bir tür Cumhuriyet le reddi miras zihniyetidir. Evet, öyküsü olan bir toplumuz; ama henüz büyük anlatı (cı)sını çıkarabilmiş bir toplum değiliz. Kendi kimliğini bulmak yaşadığı coğrafyanın kültürel birikimine sahip çıkmakla mümkün. Yerel ve bölgesel edebiyatı kurma çabamız kesintiye uğramıştır. Sosyo-ekonomik politikaların yanlışlığı göçü hızlandırarak yerel dokuyu bozmuştur. Oysa oralarda oluşmaya başlayan edebi birikim kendi öykücü/romancısını çıkarabilecekken, bunun iyi örnekleri de filizlenmeye durmuşken; bu kesinti bir Anadolu edebiyatının rengini soldurmuştur.

11 Aydınlık 11 n Milan Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği nde; Roman, yazarın bir itirafı değil, bir tuzağa dönüşen dünyada insan hayatının keşfidir. diyor. Roman Sanatı kitabında, Bütün zamanların bütün romanları, -ben- in bilmecesi üzerine eğilmişlerdir. Hayali bir kişi, bir kişilik yarattığınız andan itibaren kendiliğinden şu soruyla yüz yüze gelmiş olursunuz: Ben nedir? Ben, neyle kavranabilir? sorularını imliyor. Oysa siz, kitabın Öykünün Durakları bölümünde, Öykü, insanı/insan ruhunu anlama sanatıdır diyebiliriz. Romanı herkes okur, ama öyküyü çoğunlukla okumuşlar okur. İnsan hayatını anlamak/anlatmak için öykü, toplumu anlamak/anlatmak için roman diyorsunuz. Kestirmeden soralım; romandaki ben ile öyküdeki ben arasındaki en temel ayrım/fark nedir? Romandaki ben anlatılan zamanın/toplumun ikilemler içindeki dünyasının yansımalarını getirendir aynı zamanda. Romancı onun üzerinden anlatmaktadır derdini. Oysa öykü, baktığınız bir resim gibidir. Sizin algınız biçimler/anlamlandırır biraz da renklerin /çizgilerin dilini. Anlatıcı oraya bir şeyler taşımıştır, bu kendine görelikler içerir. Yorumlara çok açıktır. İşte oradaki ben hem anlatıcının bakış ben idir hem anlatılanın hem de okurun Unutmayalım ki roman romanesk yapıdan oluşur, öykü ise bir im, bir imgeden yola çıkılarak kurulan çatıdan. İşte o çatı biraz minördür, tek sesli olmasa da, quartet vari bir biçimi/ezgiyi oluşturur öykü. Biraz da enstrümanı, yani dili kullananın hünerine kalmıştır. Aslında romanın çok öykünün az yazılması bir işarettir, zor ötesi bir bakış/birikim/algı gerektirir. Hayatım öykü deyip yazamazsınız, ama pekala romanını yazanlar var Yazar bir doku analistidir n Eski bir öğrenciniz olarak, bir atölye çalışmasında; gazetedeki üçüncü sayfa haberlerinden bir kupür kesmemizi ve bunun üzerine yazı yazmamızı istediğinizi anımsıyorum. Kitapta da, Bir öykücü/anlatıcı için Üçüncü Sayfa haberleri her dem bir veridir. Toplumu/insanı anlamak için benzersiz bir kaynaktır. diye yazıyorsunuz. Üçüncü sayfa haberlerinin giderek olağanlaştığı, toplumdaki cinnetin son kerteye vardığı, sokaklarda dilencilerin ve mültecilerin volta attığı bir iklimde; öykücü/anlatıcının gözlemi, sinir uçları nasıl etkilenir? Her gün ölümcül vaka görmekten hissizleşen, ölümü gayri ihtiyari normalleştiren bir doktorun akıbetine uğrar mı yazar? Yazar bir doku analistidir aynı zamanda. İnsanın, toplumun ne olduğu; nereye nasıl evrildiği konusunda derin gözleme/kavrayışa sahip olmalıdır. Tek başına sezginin bir anlamı yok. Yaşamda tek dayanıklı şey gerçek tir. Eğer ki iyi bir yazarın elinde biçimlenirse... Bugün Tolstoy neden okunuyor, Balzac a Flaubert e, Stendhal e neden başvuruyoruz, Çehov un belleği neden hâlâ şaşırtıcı Ya da Andrey Platanov u okuduğumuzda neden etkileyici geliyor bize? Çünkü toplumu/insanı kavrayışları yüksek yazarlar bunlar. Yazmak için yazmıyorlar, kendi acı/sızılarıyla okuru meşgul etmiyorlar. Üçüncü sayfa haberleri toplumu anlamak için bir bakış/çıkış yolu. Oradaki hakikat ları yazarın görmesi/anlaması gerekir. Her birinin çetelesini tutup anlatması gerekmiyor. Edebiyat aslıda yaşamdadır, içte, görülen/görülmeyen yanlarında. Siz kendi yazınızı/anlatınızı kurarken yaşamdan/doğan etkilenir/esinlenirsiniz. Üstelik olup bitenler üzerine de bir bakış edinirsiniz. Bakışınız yoksa gözleminiz sizi bir yere götüremez. Seyirci kalırsınız her şeye o kadar. Bu anlamda öykü işte onun için temel biçimdir, açımlayıcı/yorumlayıcı/yansıtıcıdır İnsana doğru yürümektir. n Toplumsal genetiğimizde nedenselliğin itilip kakıldığını, daima nihai olanın değer taşıdığını düşünürüm. Oysa neden sorusu, medeniyetin en önemli sorusudur zannımca. Kitabınızla okurlara, fazlasıyla da genç yazarlara yeni yollar, yeni kapılar açıyorsunuz. Bu izleklerin biri de Dostoyevski ve Beyaz Geceler Kitapta sık sık döndüğünüz bir alıntı: Bir hikayeniz yoksa, nasıl yaşıyorsunuz? Sosyal medya ve kapital dünyası, hepimizin hikayelerini kısırlaştırdı mı sizce? Aynı kitapta kahramanına Ben bir tipim dedirtir Dostoyevski. Hepimiz birbirine benzeyen tiplere mi dönüştük? Dönüşme kaçınılmaz. Ama nasıl/neye dönüştüğünüz, nereye evrildiğiniz önemli. Doğrusu Spinoza ile Jung u bir arada okuduğumda, yer yer iyi iktisatçıların/toplumbilimcilerin/tarihçilerin dünyayı ve ülkemizi analiz eden metinlerine/anlatılarına döndüğümde (ki bunların başında Çağlar Keyder, Nilüfer Göle, Cemal Kafadar gelmektedir); yaşadığımız zamanın ruhunu anlamak daha kolay laşıyor. Dostoyevski, Kafka vari yazarlar ise hâlâ kendilerini yeniden ürettiriyorlar bize yeni okumalarla. Çünkü dünyaya/insana bakışları eskimedi, diye düşünüyorum.

12 14 Kasım 2014 Cuma Aydınlık 12 M. SALİH KURT 13 TEK TABANCA NİHAT GENÇ: Vicdanı en delici silah Konuşmalarının çoğunlukla gündem ve siyaset hakkında olduğu söylenir de aslında burada da yanılgıya düşülür. Biraz dikkatle pek açık görülür ki Nihat Genç, konuşmalarında da edebiyat zevkini olanca gücüyle aktarmaktadır. Anlattığı halk öyküleriyle, fıkralarla fikirleri, düşünceleri katman katman zenginleştirir. Hatta isteyene yazarlık dersini, bedavaya, konuşmalarında sadece zamana kiralı iki kulak karşılığı, yazılarında kütüphaneye atılacak iki adım ücretinde vermektedir Ayan nedir, pinhan nedir Nişan nedir, şimdi bildim. Muhiddin Abdal Öyle bir yazıya oturuyorum ki gazamız mübarek ola. İnsanın, sevdiği yazar hakkında yazması ne zor şeydir. Lovecraft dosyasında başıma geldi. Ama yazar çoktan yitip gitmişti dünyadan. Ses etsen karşılık vermez, kimse kıskanmaz, ifrit ifrit ilişki aramaz. Bütün yazılarımda tek kuruş para, bir selamlık reklam anlaşması olmadığı halde, çok büyük kurnazlıkmış gibi tek kaşını havaya kaldırarak çirkin bir tabiat yoklanmaz. Gaiman da başıma geldi. Yazar hayatta ama hiç olmazsa dünyanın öteki ucunda. Var mısın yok musun, haberi olmaz. Arkadaşına anlatır gibi anlatırsın. Hatta çirkinleş, reklamını yap istersen. Yazar zaten yazar değil neredeyse rock yıldızı. Kimse ayıplamaz, didik didik falsonu tarayıp, aman ha abartılı tek cümleni çerçeveye koyup da namus sorgusuna kalkışmaz. Nihat Genç öyle mi? İlk gençliğinden beri yazılarıyla yüreğine dokunmuş. Sanki odamda, ben yazarken içten içten gülüyor da istesen, uzanırsan, dokunursun gibi. Ben şimdi nasıl dengede durayım, yazımı nasıl kişisel bir okuma serüvenine çevirmeyeyim?.. Mübarek ola, af ola, gerekirse gaf, yetmediyse suç ola. Tek Tabanca Nihat Genç April Yayınları 298 s. Kalem nedir? Nihat Genç in öyküleri, April Yayınları tarafından yeniden, seçilerek bir araya getiriliyor. Bu seride ilk kitap, Tek Tabanca geçtiğimiz haftalarda yayımlandı. Umuyoruz ki gerisi de araya fazla ayrılık koymadan elimize ulaşır. Bu yeni edisyon ve tasnifle beraber de Nihat Genç öykülerini bir kez daha anmak ve hatırlatmak şansına erişiyoruz. Onu okumaya gençlik yıllarımızda başladık. Şimdiki kuşak o lezzete, o şansa ve aynı zamanda nostaljiden sıyrılabilirsek, erişim eziyetine denk düşemedi. Leman dergisinde yazıyordu. Öyküleriyle bize bu toprağı, bu vatanın insan portrelerini, sevgisini, ağacını, çayırını, çocukluğunu, oyununu, örflerini, gururunu, dramını anlatıyordu ve bizler bir sonraki hafta kaldığı yerden devam etmesini bekliyorduk. Hatta hatıralarımız arasında, Leman dergisini sadece Nihat Genç in yazıları için alan, bayide dergiyi şöyle bir karıştırıp, o hafta yazısını göremeyince dergiyi geri bırakan arkadaşlarımız da vardır. Özellikle ezilenler için Türkçe içinde Türkçe, öz içinde öz, arı içinde arı bir dil yarattığı, samimiyet denen şeyin yazar aklında değil neredeyse kaleminin ta kendisinde olduğu söylenir. Burada özellikle altını çizelim. Ezilenlerin hikayesini anlatır denir, büzülenlerin değil. Günümüzde ikisini birbirine karıştıranların, her şeyi daha önce adı konmuş bir ideolojiye yamayanların, her saf duyguyu etiketlemeye, dramlardan sadece acındırma malzemesi çıkartanların anlayamadığı şey de budur. Nihat Genç, okur tarafından neden bu kadar çok seviliyor sorusuna cevap bulamamaları da bundandır. Açacağım. Okur nedir? Şanslı bir askerlik geçirdim. Giderken hiç gocunmadım, tek üzüntüm acaba kitap okumaya zaman, imkan bulur muyum, kitapsız yaşayabilir miyim sorusuydu. Anlatınca vay torpilli, ballı diye atıp tutarlar da, torpilin morpilin söz konusu olmadığını, asteğmen olunca kura torbasından kaderimi çekerken nasıl dizlerimin titrediğini ben bilirim. Kaderin oyunu işte, kuradan kütüphane çıktı, kütüphane subayı oldum. Orada bir şey dikkatimi çekti. Kütüphaneden kitap ödünç almaya gelen gencecik çocuklar, yabancı yazarların tercüme eserlerine pek de rağbet etmiyorlardı. Yayım dünyamızın satış rakamlarıyla, reklamlarıyla dikte ettiğine inat, envai çeşit yazarın arasından gidip en çok Turgut Özakman ı, Nâzım Hikmet i, Nihat Genç i, Sait Faik i ödünç alıyorlardı. Hem de kimse yönlendirmeden, tavsiye etmeden, tamamen kendi iradeleriyle. Bu çocuklarla sohbet etmeyi severdim. Hangi kitabı niye alıyor, hangi kitabı niye beğendi, niye beğenmedi sorar öğrenirdim. Okur nedir, orada öğrendim. Hasan vardı. Okuma yazmayı, askerde açtığımız kursla öğrendi. Sertifikasını törenle aldıktan sonra yine geldi, yarım saat kitaplara bakındı, Genç in Karanlığa Okunan Ezanlar ını aldı gitti. Nedenini yazmayacağım. Sonra, övmek için uydurdun derler. İşte Nihat Genç in yazınının gerçeği de buydu. Doğayı, kardeşi, insanı, bu toprağı içine çekmişlere, koklamışlara, hiç olmazsa bir kez olsun üstüne uzanmışlara, köyün soğuğunda belki küçük kardeşini tabuta koymuşlara anlattı. Başında bekleyeceği bir mezarı olanlara, toprağın bağrında kimleri emanet bıraktığımızı bilenlere, vatan demenin yerin altına bıraktığımız canlarımıza, tutkularımıza, vazgeçtiklerimize, emeğimize, ektiğimiz tohuma, üstünde biten çeşit çeşit ağacın gölgeleri altında toprakla kavuşma anımızı beklemek olduğuna, uzaktan esip gelerek bir başka diyarın kokusunu, hayatını taşır gibi, sırtında belki kan, belki çıban, belki nasırla nakleden öyküleri üfürmenin, yüreği serinletmenin ne demek olduğunu bilenlere, hayır, bilenlere değil hissedenlere yazdı. Yazar nedir? Nihat Genç, sadece güçlü, yüreğimize dokunan öyküler de üretmedi. Bir başka şeyi durmadan, yaşayarak varlığıyla hatırlattı. Gurur ne demek? Yazar ne demek? Dürüstlük ne demek? İki kuruşluk çıkar için eğilip bükülmemek ne demek? Bu soruların, canlı, etten kemikten yanıtı oldu. Ne arkasında bir ağası, ne milyoner babası olmadan, öykü toplamasının adı gibi Tek Tabanca, dimdik, ben yazarım, ekmeğimi de kalemimi hiç kirletmeden kazanacağım, diyerek yazdı. Onlarca televizyon programında, saatlerce konuştu, ağzından bir kez olsun benim kitabım, lafı çıkmadı. Okurla eserin arasına girmedi. Küçük hesapların, kurnazlıkların, şuna eyvallah dersem kitabı yayınlatırımın, programda bin kere kitabımın adını söylersem kitabımı satarımın, bana verilen metinleri okursam Nobel kazanırımın peşine düşmedi. Yazarın görevi, ne hissediyorsa, ne görüyorsa, neyin doğru olduğuna inanıyorsa bunu sanatıyla yansıtmaktı. Yalnızca bunu yaptı. Ve pek tabi, dokuz köyden kovuldu... Konuşmalarının çoğunlukla gündem ve siyaset hakkında olduğu söylenir de aslında burada da yanılgıya düşülür. Biraz dikkatle pek açık görülür ki Nihat Genç, konuşmalarında da edebiyat zevkini olanca gücüyle aktarmaktadır. Anlattığı halk öyküleriyle, fıkralarla fikirleri, düşünceleri katman katman zenginleştirir. Hatta isteyene yazarlık dersini, bedavaya, konuşmalarında sadece zamana kiralı iki kulak karşılığı, yazılarında kütüphaneye atılacak iki adım ücretinde vermektedir. Bu yüzden onu, baba parasıyla alınmış fiyakalı spor arabasıyla üniversitede turlayan delikanlı değil, devletin yurdunda yatıp, sevdiği kızı yazdığı öyküyle etkilemeye çalışan genç çocuk daha çok anlar, daha çok sever, daha çok benimser. Misal, eski konuşmalarından birinde şöyle diyordu;...evet belki o da bir anneyi anlatıyor, ama benim annemi anlatmıyor, işte bu yüzden yazacağız, kendi annemizi anlatacağız... Bizim hikayelerimizi anlatırken de karakterleri komşumuz, köylümüz, kardeşimiz kadar bize yakındır. Tanıdıktır. Gelgelelim her öyküsü ilk kez yaşanıyor, ilk kez anlatılıyor hissi verir. Çünkü, aynı insanlara, aynı olaylara bakma ve anlama cesareti verir. Metinde araya girip aptala anlatır gibi anlatmak ye- rine, okuruyla zaman zaman sohbete dalar, yüreklendirir, bak, der ve hikayesini anlatır. Baktıkça sever, baktıkça anlarsın. Gösterdiği en karamsar tabloda bile yüreğin ısınır, makineden kopup insanlaşırsın. Yakın tarihimizin insan manzaraları içinde kaybolur, nasıl yoğrulduğunu, fırında nasıl beraber yakıldığımızı anlarsın. Kendi kokunu alırsın. Ekmek gibi... Aslında tertemiz, arınırsın. Can nedir? Okuma serüvenimde bir başka önemli nokta. Belki de itiraf. Nedendir bilmem, bunca yıllık okumalarımda yazarların doğa tasvirlerini çoğunlukla yetersiz, uzatılmış, güçsüz, heyecan uyandırmayan, hatta sıkıcı buldum. Belki gerçek doğayla karşılaştığımda duyduğum heyecanı, coşkuyu, üzüntüyü, sevgiyi, bağlılığı, karanlığı, hayatı, renkleri, sakinliği, huzuru, büyüklüğü ve elleri bulamadığım, belki de anlayamadığım için. Belki tasvirlerindeki ağaçların Italo Calvino nun sokakları kadar betondan, cansız ve pastel duruşundan yakındım. Nihat Genç in yazılarındaysa bu hep tam tersi oldu. Doğayı, ağacı bana bu kadar güzel anlatan bir yazarla daha karşılaşmadım. Aksine, her bir başka yazısını okuduğumda acaba yine bir ağacı anlatır mı, diye heyecanla bekledim. Çünkü ağaçları, doğayı, onların canını kendi canıyla bir tutarak, hep büyük bir coşkuyla, sevgiyle aktardı. Ve öyle süsleme olsun diye de değil, yazdıklarındaki duruluk, sadelik, sevgi o kadar barizdir ki, besbelli buna gerçekten inandığı için. Doğayı, ağacı, tohumu, bizlere sanki kardeşini anlatır gibi anlattı. Bir ağacın kabuğuna dokundurdu, bir Karadeniz in köyündeki yaşlı ninenin yüzündeki, ellerindeki öpülesi kırışıklıklara. Bağı doğadan aldı, içinde yeşertti. Fakat bütün bunlar demek değil ki Nihat Genç yalnızca öyküler yazdı. Daha pek çok makalesi, incelemesi, denemesi vardır. Hatta ve hatta, edebi zekasını, kaleminin sivriliğini bazen öyle bir gözünüze sokar ki elitist, nerde toprak öyküsü görse, ayak kokuyor diyerek burun kıvıran aydınların da ağzını tıkar. I harflerini ardı sıra sıraladığı deneysel yazınına da rastlarsınız, Gotik edebiyatın korkularından yola çıkarak günümüz korkularında insanı arayışına da, Ofli Hoca yla mizaha da. Ama en çok da insana... İnsan nedir? Sordum Kara Çiçeğe, kitabında Gotik Korku başlıklı yazısında şöyle diyor Nihat Genç:...çünkü imtiyazlıların ülkeyi keyiflerince yönetmesine karşıydık, sağcı, solcu, komünist, İslamcı olsun alt kalan ezilen hakkı yenen kimse bu sütunlardan savunduk, savunduğumuz bir ideoloji değil, insan dı... İnsan korkmak demekti, cesur olmak, savunmak, emek, gurur, onur, vatan, anne, kardeş demekti. Talan edilen bir kültürün, bir vatanın içindeki ruhu hatırlatmak, hatırlatmaktan çok yılmayarak, pes etmeyerek kendi içinde yaşatmak ve bunun heyecanını hiç kaybetmemek demekti. Tek Tabanca, öykü kitabındaki henüz ilk öyküdeki, Melek teyzeyle, bir toplumu anlamak, aramızda dolaşan pohpohlanıp şişirilmiş Şadan ları fark etmek demekti. İnsan olmak, duvara toslamadan önce insanlığının farkına varmak demekti. Her insan kendi içindeki arayışla her gün başka bir devrim, annesiyle bir vatan, kardeşiyle milyonlar demekti. Nihat Genç insanı yazısıyla, söyleviyle, duruşuyla tekrar tekrar aradı, tekrar tekrar anlattı. Şunun bunun uşağı olanların onu anlamaması, hazmedememesi, uzaklaştırmaya çalışması da bu yüzdendir. Vicdan en delici silahtır. Nihat Genç, bazı insanların saklayamadığı, nasıl olsa kandırırım, bu maskeyi de yutarlar diyenlere korkunç yüzlerini gösterdiği için, eyvallah demediği, sanatını ve onurunu iki kuruşa harcamadığı için uzaklaştırılmadığı yer kalmadı. Fark eder mi? Ben ve binlerce okuru onu, bizleri, yani asıl hitap ettiği bireyleri hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadığı, kendisi olduğu için sevdik. Umuyorum ki biz okurları hiçbir zaman da yüzüstü bırakmayacaktır. Varsın, hayatını sürekli birilerinin, partilerin, ezberlenmiş sözlerin, hatta fikri tahakkümlerin altında ezdirenler, Genç in kalemine kara çalmaya çalışsın. Eser var olduğu sürece, kalem kir, pas tutar mı? Eser nedir? Fotoğraf: Barış Öztekin Tek Tabanca nın dördüncü öyküsü Çavuşlar dan alıntı yapalım:...kimse kule nöbeti istemez. Kendime kule nöbeti yazıp kuleye çıktım. Kule değil, teleskop. Hayallerin teleskopu. Her yer, dediği gibi aynen görünüyor. İlkokulumun bahçesi göründü. Sevdiğim kız bezirganbaşı oynuyordu, rüzgar birden eteklerini havalandırmıştı, kuleden gördüm. Şimdi anladım ki, kule ağlama kulesi, gizlice ağlama yeri. Herkes uzak. Hayatın böyle kuleleri olmalı! Bu pasaj aslında Tek Tabanca daki öykülerin hissettirdiklerini de anlatıyor. Bu öyküler birer kule. Tek başına çıktığınızda, belki yanı başınızda, belki sizden çok uzak vatan manzaralarını, insan kalabalıklarını, tabiatını, hayatını, ölümünü, ah ını, vah ını, hah ını, eh ini, of unu izliyorsunuz. İzledikçe içinizdeki, zihninizdeki anılar canlanıyor ve tekrar yaşıyorsunuz. Bu yeni tasniften ve April Yayınlarının böyle büyük bir işe el atmasından büyük mutluluk duyuyorum. Yazıyı her zamanki gibi noktalayalım: Haftaya görüşmek dileğiyle... Son söylemek istediğim şey ise Nihat ağabeye. Ulusal Kanal da da Veryansın programında sohbetlerine konuşmalarına devam ettiği için, biliyorum ki gazeteye sıkça uğrasam, inat etsem, sebat etsem karşılaşırım, elini sıkarım, dünya gözüyle de belki tanışır, çay içerim. Ama yıllardır yazısıyla arama hiçbir şeyi sokmamışım, kulem olmuş, tek başıma yazılarına tırmanmış oradan hayatıma, ülkeme bakmışım. Şimdi büyüsü bozulur diyerek, tanışmaktan kaçınacağım. Ama yıllar sonra, ah, elimde fırsat da vardı, iki kelam etmedim diyerek pişmanlık da yaşamak istemiyorum. O nedenle, belki bu satırları okur diyerek, söylemek istediğim en önemli şeyi, buraya yazmak istiyorum: yıllarca okur olarak bana verdiklerin için teşekkür ederim, iyi ki varsın Nihat ağabey.

13 14 Kasım 2014 Cuma 14 Aydınlık ARZU ÖZTÜRK NİHAT GENÇ: Umut kelimeleri akıtan zekadır Sık sık karşılaşıyorum, tuhaf olan hikayenin hala devam ediyor oluşu, bu da hikayenin arkasını çok sağlam bir hayat kurgusuna dayamış olması. Bir de şöyle bir durum, yazdığım hikâyeler 2003 yılından sonra azalmaya başladı, kendimi çok sert siyasi bir çatışmanın ortasında buldum, yani Allahüekber dağları gibi soğuktan ölüp kurtların leşimizi yiyeceği bir siyasi hikaye ya da Gazi Osman Paşa nın tarihin en derin cephe hendekleri içinde, bir türlü kafamızı çıkartıp hikayelerimizi yazamadık, sabah akşam dabakhaneye bok yetiştirir gibi hep siyasi yazılar yazdım ve bugünkü okuyucunun çoğu beni hep bu son yazılarımla tanıyor, hatta kafamı kaşıyacak kendi hikâyelerime dönüp bakacak zamanım olmadı. n Hikâyenizde insanlardan umudunuzu kesmediğinize yönelik, Ah İnsanoğlu, senden vazgeçenler utansın şeklinde bir ifade kullandınız. İnsanlardan vazgeçtiğiniz zamanlar oldu mu? Benzer bir durum 12 Eylül ü resmettiğim, ülkücülerle solcuların çatışmasının oluşturduğu Kalkmış hikâyesinde de var, hayat bizi durmaksızın ruhumuzdan, vicdanımızdan ama asıl önyargılarımızdan çalımlıyor ve hayat hep ummadıklarımızı sırtımıza yükleyip, beklenmedik değişimlerle bizi şaşırtmaya devam ediyor. Göze almadan yola çıkılmaz Hikâyelerimi çok sert, hatta leş bir gerçeklik içinde anlatıyorum, aşırı gerçekçi bir üslubum var, gerçekçiliğim fotoğraf gerçekçiliğiyle yarış halindedir, ancak bu aşırı gerçeklik sert bir coşkuyla hayalle hezeyanla tamamlanır, unutmayın aşırı gerçekçi metinde okuyucu duymak istemediği şeylere fazla tahammül göstermez n Edebiyatçılığınız ile hayata çelme taktığınızı düşünüyor musunuz? Bazen yüzükoyun bazen tökezleye tökezleye gidiyorum. Bütün hikâyelerim 1970 ile 2000 yılları arası sosyal çevreden alınma, bire bir gözlemlediğim ya da merkezinde olduğum hikâyeler... n Hayatınızı en kusursuz ve en bozulmamış kelimelere adadığınızı ifade ediyorsunuz. Kelimeleri bu denli kusursuz inşa eden gerçek bir yazar olarak sizin gibi gerçek yazarların yetişeceğine inancınız var mı? Modern Türk hikâye ve romanının yüz elli yıllık bir geçmişi var, hikaye anlatım tarihi arkeolojik çağlara kadar geriye gider, kelimelerin hikâyeyi anlatma gücü nedir, sizi saran içine alan, büyük soru şudur: Türkçe, duygu çeşitliliğini, karmaşıklığı en ince his kıvılcımlarını anlatabiliyor mu, hikayelerimde bir şekilde bunun cevabını verdim. Atasözleri, destanlar, eskinin şiirleri, masallar anlatım şekilleriyle başucu eserlerim, Alevi külliyatı, türkü şarkı külliyatı, köy hikâyeleri, Nasreddin Hoca, Karacaoğlan... Annemden, ninemden dinlediklerim; bakkaldan, öğretmenimden duyduklarım, halkımın dilinde ne varsa yıllar boyu masaya koydum; seslerin arkeolojisine girdim, Bazen bir tahtaya gereğinden fazla çivi çaktım, bazen bir kelimeyle geçiştirdim, fazla duygu çivileri kullandığım cümleleri defalarca temize çektim, beklettim dinlendirdim tekrar okuyup çivileri eski yerinden kelpetenle çekip tekrar çaktım, kelimeler doğal sertliklerini bulsun diye canım çıktı.. Anlatım doğru kelimeyi bulmaktır... İfade dediğimiz şey işte bu ustalık oluyor, işte bu işçiliğe hayatımı kurban verdim.. n Diğerlerinden farklı bir yere konumlandırdığınız bir hikâyeniz var mı? Çok var, özellikle Tek Tabanca daki on-on beş hikâyeyi çok değerli buluyorum, mesela Kopça Hasan, Kalkmış, Türkan, İhtiyar Kemancı, Necati nin Yeri, Yönetmen.. Romanlarımdan Bu Çağın Soylusu benim için bir mucizedir; parça parça bir romandır, o kurgu ve zekayı bugün bulabilmem mümkün değil.. n Yazdığınız hikâyelerde genellikle dar gelirli, yoksul küçük insanların hayatlarını anlatıyorsunuz. Sıradan insanlara nasıl böyle canlılık ve renk kazandırıyorsunuz? Umut kelimeleri akıtan zekadır, hayat ne kadar umutsuz, ne kadar çirkin, mide kaldırmaz olursa olsun anlatım tarzı, estetik dil gizli bir coşku sevinç taşımalı. Gizli bir sevinç olmadan hikaye asla olmaz... Hikâyelerimi çok sert, hatta leş bir gerçeklik içinde anlatıyorum, aşırı gerçekçi bir üslubum var, gerçekçiliğim fotoğraf gerçekçiliğiyle yarış halindedir, ancak bu aşırı gerçeklik sert bir coşkuyla hayalle hezeyanla tamamlanır, unutmayın aşırı gerçekçi metinde okuyucu duymak istemediği şeylere fazla tahammül göstermez, aslında anlattığım okuyucu da böyle sert bir hesaplaşmayı kaldıramaz. Yakından bakıp geçtiği ama deşildiğinde kendi kafatasına düşen acımasız trajediler... pek tabii zorlanır, tekme tokat sopalarla dövülüyormuş gibi sayfaları bırakıp kaçmak ister Âleme ibret takdim edeceğim n Yazmaya cesaret edemediğiniz hikâyeleriniz var mı? Çok! Genelde henüz bitmemiş olayların kahramanları, yakınımdaki eş, dost, arkadaş çevresi... Onlarla ideolojik olarak hesaplaşmam lazım, ama bir taraftan da derin bir merhametle biraz daha bekletiyorum. Mesela şimdi iktidarda onlarca çocuğu yirmili yaşlarından beri tanıyorum, hepsini teker teker ayağımın altına alıp, aleme ibret takdim edeceğim, zamanı var. Çok şey için, sosyal hayatta bire bir karşılığı olan bir çok insanın sönümlenmesi ya da çöplüğe dökülmesini bekliyorum. Onları anlatacak hikayelerin kelimeleri fırından yeni çıkmış sıcaklığıyla notları alındı, vakumlandı, bekliyor. n Hikayelerinizde anlattığınız bir karakteri, yıllar sonra gerçek hayatta gördüğünüz bir insanla karşılaştırdığınızda, ne kadar da anlattıklarıma benziyor dediğiniz oluyor mu? n Gerçek bir yazar olarak, kimseye eyvallah etmeden kelimelere can verdiğinizi ifade ediyorsunuz. Bağımsız ve gerçek bir yazar olmanın zorluğunu en çok hangi dönemde hissettiniz? Gerçek ve bağımsız bir yazar olmak çıkışsız kör bir kapı. Kelimenin tam anlamıyla uçurumdan boşluğa atlamak ve o boşlukta hayatı düzenlemek, imkansız. Yaşınız 50'ye dayanır kitap sayınız 15-20'ye çıkar, kiranızı ödemek, dolmuş parası hâlâ hayatın en büyük sorunu... Yani hayat rüya değil, hayal değil seni maddi maddi yıpratıyor ama sen hayali şeylere, kelimelere adamışsın hayatını, gel de çık içinden, bunları göze almadan yola çıkılmaz. Şunu da ifade etmek gerek, iddia ediyorum, ülkemizde sadece yazdıklarıyla karnını doyuran başka bir yazar yoktur. Kimseye eyvallah demeyerek hayatını kazanan başka bir yazar tanımıyorum! Ve Türkiye de bir yazarın hikâyelerini yüz binlerle buluşturması başlı başına bir zaferdir. Bu kutlu anı yaşadığım için geçmişte yaşadığım zehir zıkkım şeyler gözümün önünden yok oluyor. n Ankara yazarlığınıza neler kattı? Ankara da olmasaydınız bu kadar üretken olabilir miydiniz? İstanbul ya da diğer sahil kentlerinin yaşam için çok daha para istiyor.. Ankara da dar bir gelirle kimseye muhtaç olmadan yaşama şansını yakaladım. Bakımsız, ihmal, ihtilal, üçkağıtçılık, din gibi yaşanan yoksulluk önünde bir kavak ağacı al sana bir şehirle karşı karşıyasınız, sonrası Kuvvayi Milliye bir Kurtuluş Savaşı vermiş kahraman bir şehir, büyük mimarlar geliyor ve şehir sıfırdan inşa ediliyor ve tekrar bu asil caddeler kökünden kopartılıyor, iğdeler akasyalar gidiyor çınarlar, çınarlar gidiyor kavaklar geliyor, ve bit gibi siyasilerin kavgasında bir nevi helak olan bir şehir.. Ankara ya geldiğimde nüfusu bir milyon yoktu, şimdi beş milyona dayandı, bu çıldırtan değişimi yazacak birileri olmalıydı.. Barajların, köprülerin, gökdelenlerin, hem kuruluşuna, hem üstümüze üstümüze düşüp geleneklerimizi, mimarımızı, kültürümüzü ve insanlarımızı ezip yok ettiğine şahit oluyorsunuz, bu memleket sahapsız (sahipsiz) değil deyip içine dalıp birkaç roman, birkaç yüz hikaye yazıyorsunuz...

14 Aydınlık ALİ RIZA ÖZKAN 14 Kasım 2014 Cuma 15 HÜR VE VİCDANLI BİR SES: MUSTAFA KUTLU Dem bu demdir ki, bir şey yapmalı Toplumun pek çok alanında olduğu gibi edebiyatımız da, cepheleşmelerden nasibini alıyor. 50 li, 60 lı yıllarda yeni Cumhuriyet kuşağının edebiyatımıza girmesi ile birlikte, Anadolu nun ücra köşelerinden Ankara ve İstanbul a kalemiyle uzanıp biz de varız! diyen yeni bir yazar kuşağı çıktı. Doruğunu sanırım, ittifakla Yaşar kemal olarak adlandıracağımız bu kuşak yüzyıllardır yok sayılan, dışlanan bir kitlenin sesi oldu. Halkın büyük kesimi tarafından sahiplenilen bu yazarlar, moda bir tanımlamayla ana akım edebiyat çevresinde kabul görmedi. Üzülerek söylemeliyim ki, bugün dahi Anadolu nun sesinden rahatsız olan temaları ve dili Anglo-Amerikan kültüründen ibaret bir çevre edebiyatımızda ağırlığını tüm tekelciliğiyle hissettirmeye devam ediyor. Ankara nın, İstanbul un monşerlerinin haritadaki yerini dahi merak etmediği kentlerde edebiyat öğretmenliği yaparken öykülerini okumaya başladığımız, bugün öykücülüğümüzün önde gelen adlarından biri olarak öne çıkan Mustafa Kutlu da, Erzincan dan yüklendiği hayatını İstanbul da edebiyatımız ve düşün hayatımızda özgül ağırlığıyla kendisini artan bir etkiyle hissettiren bir yayın yönetmeni olarak sürdürüyor. Sadece bununla kalsa! Aynı zamanda, inatla, hayatın olağan akışına ters köşe yazıları yazıyor. İşte bu yazılardan bir seçki olan Dem Bu Demdir kitap olarak okuyucuya sunuldu. Birbiri ardına okundukça çığlığa dönüşen, eski tabirle makale ler, günlük temaşanın harını içermiyor ama, öte yandan içeriği ve diğer yandan zaman ve mekan boyutunu aşan yazarın düşünsel varlığı ile yakınlık kurmamıza neden oluyor. Yerleşik düzene ait tanımlamalar Mustafa Kutlu Yüzlerce yıl cihan devleti olarak tanınan bir imparatorluğun bakiyesi üzerinde inşa edilen Cumhuriyet, vatan kavramını tam da yeniden doğuşu temsil eden milli kurtuluş mücadelesi ve sonuçları üzerinden tanımladı. Anadolu eski hükümranlık bölgelerinden aldığı büyük göç ile yeni bir harmanlama, hemhal olma durumu ile karşı karşıya idi. Anadolu insanının bitmeyen göçü, belki de kökünden sarsılan bu status quo nun yeniden kurulması arayışında yatıyor. Ama, Mustafa Kutlu 30 yılın birikimiyle, aidiyet ve vatan kavramlarına yerleşik düzene ait tanımlamalarla yaklaşıyor. Bunun için de sorabiliyor: Yeşil başlı gövel ördek ile Karacaoğlan ın ilişkisini, Yunus Emre ile sarı çiçeğin dertleşmesini, ney sesi ile ahşap ışıltısını; yıldızla kervan, değirmen ile su, bahçıvan ile gül, kalemle kâğıt münasebetini içimizin derinliklerine birkaç günde mi biriktirdik sanıyorsunuz. Vatan kavramının mekânsal bir aidiyet olarak işaretlenmesinden özgürleşerek daha üst bir beraberlik olarak kültürel bir kavrama dönüşmesinden söz ediyoruz. Böyle olunca, Mustafa Kutlu İnsan yaşadığı yere benzer diyen Edip Cansever le sıkı bir kültürel akrabalık kuruyor. Kutlu, Anadolu nun her bir kenti kadar İstanbul u da sahipleniyor. İstanbul un betonla tutsak edilmesine, ağaçlarının yok edilmesine duyduğu tepki, kendisi doğrudan bir ilişki kurmasa da, aslında çoktandır Avrupa da yeni yurtseverlik olarak tanımlanan bir anlayışla buluşuyor. Allah vergisi suyumuzu bize satanlara tepki duyan, ahşap tek katlı evleri çok katlı beton yığınlarına tercih eden, gözü kara sanayileşmenin ürettiği gürültüyü modernizm adına sigaya çekmeyen, fabrika bacalarından yükselen, sokaklarımızı işgal eden otomobillerin saldığı zehirli dumanlarını solumaktan yorgun düşmüş ciğerlerimizle nefes aldığımızda içimize dolan yasemin, erik çiçeği kokularını özleyen bir yurtseverlik, sözünü ettiğimiz. Hakkaniyetli bir aydın Mustafa Kutlu çarpık siyasi saflaşmaların dışında durmaya da özen gösterdi, her zaman. Bu tavrı ile de hakkaniyetli bir yazar olarak saygı uyandırdı. Yazdığı gazetenin iktidarla yakınlığına bakmadan, yanlış yere ve yanlış bir kültür le inşa edilen camiyi eleştirdiği gibi, iktidarlar siyasi miras olarak göklere çıkarsa da, 50 lerden itibaren tek bir kilometre tren rayı yapılmayışına da isyan etti. Ülkeyi otomobil üzerinden emperyalizme bağımlı hale getirenleri de teşhir etti. Yazar olarak aidiyetini kurulu menfaat ilişkilerine dayanan çevrelere değil, Anadolu nun yoksul ve yoksun insanlarına duyduğu sorumluluk ve vicdan olarak şekillendirdiğini, ideolojisi rant olarak şekillenmiş bezirganlara korkusuzca kafa tutabilmesinden anlıyoruz. Modern insanlığın temel sorunlarından birisi iktidar ile yurttaşın ilişkisi ise, bir diğeri de asıl kaygısı kârlılık olan sanayileşme ile birlikte insanı insan yapan değerlerin büyük bir saldırıya maruz kalmasıdır. İnsanlığın yok oluşuna kadar gidecek projeksiyonlar yapılan bu saldırıya ilk tepkiler ekolojist, yeşilcilik, çevrecilik vs. gibi tanımlandı. Mustafa Kutlu da uzun bir zaman diliminde okuyucusunu bu konularda uyarmaya çalıştığın gözlemliyoruz. Tarımda zehir saçan zirai ilaçlar, apartman hayatını üst sınıfa geçmek olarak algılayan modernist çılgınlık Kutlu ya göre, bir dünya görüşü, bir hayat anlayışının yansımasıdır. Neyi koruyup neyi atacağımıza da bu açıdan bakmalıyız. Dem Bu Demdir Mustafa Kutlu nun düşünce dünyasına açılan bir kapı. Siyaset, ahlak, kültür ve maneviyat gibi alanlara ilişkin görüşlerini kapsayan 30 yıllık birikimin içerisinde seçilen yazılar Kutlu nun kendine has duruşunu gösteriyor. Onca yılın birikimi yazıları okuyunca, Mustafa Kutlu nun bağımsız ve vicdanlı sesini duyuyoruz. Bu ses, iyi geliyorsa kaset yap demeyeceğimiz, kulak verdiğimizde ise önce başak sarısı, ardından çini mavisi ile buluşacağımız bir sestir. Dem Bu Demdir Mustafa Kutlu, Dergâh Yayınları 251 s. Mustafa Kutlu, Anadolu nun her bir kenti kadar İstanbul u da sahipleniyor. İstanbul un betonla tutsak edilmesine, ağaçlarının yok edilmesine duyduğu tepki, kendisi doğrudan bir ilişki kurmasa da, aslında çoktandır Avrupa da yeni yurtseverlik olarak tanımlanan bir anlayışla buluşuyor

15 14 Kasım 2014 Cuma Aydınlık 16 HALİT PAYZA Beyaz Balina'nın yazarından renkli öyküler bu kadarla da kalmadı yayımcının deposunda bekleyen kitaplar çıkan yangında yandı. Yayımcısı Harper s bu olumsuzluklar yüzünden bir sonraki romanını basmayı reddetti. Romanlarından beklediği ilgiyi göremeyen Melville bundan sonra Putnam s Monthly Magazine için öyküler yazmaya başladı. Melville bence deniz adamı, karaya çıktığında ondan geriye hiçbir şey kalmıyor. Jorge Luis Borges, Kâtip Bartleby öyküsünü Kafka habercisi olarak muştulasa da bir kara öyküsü olan Bartleby, Melville in denizi anlattığı öykü ve romanları yanında sönük kalıyor. Bartleby nin sıklıkla söylediği yanıtı gibi söylemek gerekirse Melville in kara öykülerini okumamayı tercih ederim. Bana deniz öyküleri yeter! Herman Melville, Veranda Öyküleri Çev.: Arzu Altınanıt Alakarga Yayınları 318 s. Melville 1819 da, New York ta, tanınmamış, unutulmuş bir yazar olarak yaşamını yitirdi, 1920 de yeniden keşfedildiğinde ise ünlü bir yazardı Herman Melville. Vincent van Gogh da aynı yazgıyı paylaşır. Kardeşi Theo dan gelen paralarla yaşamını yoksulluk içinde geçirdi Vincent van Gogh, öldükten sonra, resim ve eskisizleri dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında yer aldı. Melville New York un; İngiliz ve Hollanda asıllı saygın ailelerinden birinin üçüncü çocuğuydu. Babası onu kafası az çalışan, çekingen bir çocuk olarak tanımlar. Çocukluğunda kızıl hastalığına yakalanınca bedensel olarak da gelişmesi gecikecekti Melville'nin.1830 da babasının ölmesi üzerine, amcasının çiftliğinde ırgat, bir bankada memur olarak çalışmak zorunda kalacak, ardından ağabeyi Gansevoort un şapka satan işyerinde tezgâhtar olarak işe başlayacaktı. Çalışırken bir yandan da yazmayı sürdürecek ancak zorlu yaşam koşulları nedeniyle istediği gibi yazamayacaktır. Ağabeyi nin de iflas etmesi üzerine St. Lawrence adlı gemide kamarotluk yapacaktır. Redburn, bu gemideki yaşadıklarını konu alır. Onun da gençlik yaşamı tıpkı Joseph Conrad gibi denizde geçecektir. İlk romanı olan Typee ise 1841 de Acushnet gemisinde denize açılması, Marpuesas Adası nda yerlilere tutsak düşmesini konu edinir. İkinci romanı olan Omoo ise Tahiti de paralarını alamadıkları için başkaldıran gemi tayfalarının hücreye konulmaları ile ilkellik ve medeniyet kavramları üzerine düşündüklerinden oluşur. Onun bilinen en önemli romanı Moby Dick ise ağabeyi Gansevoort un ölümünden sonra ailenin yükünü omuzlamak zorunda kaldığı New York ve Massachusetts e yerleştiği dönemde yazılır. Belgeselden romana dönüşen efsane Moby Dick, Melville in Acunshnet adlı bir balina gemisi ile Havai seferi sırasındaki izlenimlerinden oluşur. Melville bu seferin sonucu balina avcılığından ve daha sonra kitabında Ahab olarak adlandıracağı gemi kaptanından nefret ederek Markiz Adaları nda bir limandan kaçacak ve bu kez yamyam Typee yerlilerinin arasına düşecektir. Melville, Moby Dick i öncelikle belgesel olarak yazmaya karar vermişti. Komşusu Nathaniel Hawthorne tanıştığında neredeyse kitabı belgesel olarak tamamlamıştı. Hawthorne, Melville, Moby Dick i belgesel olarak değil roman olarak yeniden yazmasını önerecektir. Melville, Hawthorne un önerisini dikkate alacak ve Moby Dick i roman olarak yeniden yazacaktır. Moby Dick 1851 de tamamlanıp basıldığında, gereken ilgiyi görmedi, büyük bir ilgisizlikle karşılandı, kitapla ilgili çok büyük olumsuz eleştiriler aldı. Talihsizlik Küllerinden yeniden doğan yazar Herman Melville in en büyük yapıtı olarak bilinen Moby Dick basılmış ve bu ilk basımı yaklaşık yirmi yıla yakın bir süreç geçmesine karşın satmamıştır. Melville in telif ücreti olarak en önemli yapıtlarından eline geçen para beş yüz doları geçmez. Yazmaktan umudunu kesen Melville, yaşamını New York ta gümrük müfettişi olarak tüketecektir. Hastalanarak yatağa düştükten sonra 28 Eylül 1891 de New York ta yaşamını yitirdiğinde bile bir yazar olarak tanınmıyordu. New York Times, ölüm haberinde ismini Herman Melville olarak değil, Henry Melville olarak yazacak kadar onu önemsememişti. Amerikan yazını Herman Melville i yeniden keşfedinceye kadar, bilinmeyen ve unutulmaya yüz tutmuş bir hayalet olarak 20. yüzyıla kadar geldi. Sonra birden ilgi görmeye, hakkında biyografiler yazılmaya, kitaplarının yeni baskıları yapılmaya, romanları sinemaya uyarlanmaya başladı. Bu noktadan sonra Melville 1891 deki biyolojik doğumunun ötesinde, yazınsal olarak yeniden doğmaktadır. Artık silik, bir köşede unutulacak, ölümünde adı yanlış yazılacak kadar önemsiz biri değil, büyük bir yazardır. Franz Kafka'yı muştulayan yazar Herman Melville in özgün adı The Piazza Tales olan ve Putnam s Monthly Magazine için yazdığı öykülerden bir bölümü Arzu Altınanıt tarafından çevrilerek Alakarga Yayınlarınca Veranda Öyküleri adıyla yayımlandı. Kitapta Melville in Veranda, Bartleby, Benito Cereno, Paratoner Satıcısı, Efsunlu Adalar, Çan Kulesi öyküleri yer alıyor. Veranda Öyküleri nin Melville in bütün öyküleri olmadığını, çevirmeninin kişisel bloguna yazdığı nottan anlıyoruz. Blogda çevirmenin diğer öyküleri, araya iki tane şu meşhur çok satan kitaplardan sokup nefes aldıktan sonra çevireceği belirtiliyor. Melville bence deniz adamı, karaya çıktığında ondan geriye hiçbir şey kalmıyor. Kâtip Bartleby öyküsü için Jorge Luis Borges; Bartleby, dengeli ve nükteli bir dille yazılmıştır, tüyler ürpertici bir konuyu işlemek için kararlı kullanımı Franz Kafka nın habercisi gibidir yorumunu yapıyor. Borges, öyküyü Kafka habercisi olarak muştulasa da bir kara öyküsü olan Bartleby, Melville in denizi anlattığı öykü ve romanları yanında sönük kalır. Veranda Öyküleri nde, Bartleby öyküsünü izleyen ve kitabın en uzun öyküsü olan Benito Cereno bunun en iyi kanıtı, Kuşkusuz ki Melville in en güzel yapıtı Moby Dick i en başa koyuyorum. Bazıları öyledir, denizde canlanıverirler ve denizden çıktıklarında artık ölüdürler. Melville için de aynı şeyi düşünmekten kendimi alamıyorum. Karayı anlattıklarında, denizi anlatırkenki ışıltıları birden sönüyor. Karaya vurmuş balık gibi nefessiz kalıyor. Büyü bozuluyor. Cindirella yeniden külkedisine, araba balkabağına dönüşüyor. Bartleby nin sıklıkla söylediği gibi söylemek gerekirse Melville in kara öykülerini okumamayı tercih ederim. Bana deniz öyküleri yeter!

16

17 18 14 Kasım 2014 Cuma Aydınlık MELİKE ŞENTEKİN TUNA SERİM DEN ENVER PAŞA VE NACİYE SULTAN AŞKININ ROMANI: BİR YALNIZ ADAM Bir karımı sevdim bir de Trablus'u Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış döneminde oldukça etkili olan asker ve siyaset adamıdır Enver Paşa... İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucu önderlerinden. 1913'te Bab-ı Ali baskınıyla İttihat Terakki'nin iktidara gelmesini sağlamış, bir yıl sonra Almanya ile ittifak yaparak Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na girmesine neden olmuş, tarihimizin en tartışmalı ve önemli figürlerinden biri. Bugün gündemden düşmeyen İttihatçılık kavramının odağındaki isim, hürriyet ve vatanseverliğin sembollerinden Gazeteci-yazar Tuna Serim son romanı Bir Yalnız Adam da Enver Paşa'nın neredeyse hiç bilinmeyen, bilenlerce de pek üzerinde durulmamış özelliklerini, Padişah Abdülmecid'in torunu Naciye Sultan a yönelik aşkı çerçevesinde tarihsel bir dille anlatıyor. Sarayla barışmak Osmanlı nın son, uzun, hatta en uzun yüzyılı İttihat ve Terakki, Saray la arasında bir köprü kurulması gerektiği inancında. Hedeflenen barış ın, dünya tarihinde pek çok kez rastlandığı üzere ancak bir evlilikle sağlanabileceğine karar veriliyor. En uygun kim diye düşünülürken Enver Paşa da karar kılınıyor. Geleceği parlak askerlerden Ahlaki açıdan değerlendirilince de Saray a damat adayı olarak gösterilmesinin önünde hiçbir engel yok. Zaten Naciye Sultan da kendisine gösterilen adaylar içinde Enver'i beğenmiştir ve büyük aşkın ilk adımları böylece atılır. Esasında Enver ile Naciye birbirlerini hiç görmezler; sözlenirler ama yıllarca birbirlerini tanımazlar bile. Birbirlerine mektuplar yazarlar. Mektuplar birbirini görmeyen iki insanın aşkını iyice alevlendirir. Öyle ki en büyük korkuları, aşklarının bitmesi dir. Kendilerini en çaresiz hissettikleri zamanlar ise Ya bu aşk hiç başlamasaydı, ya onu hiç tanımasaydım diye düşündükleri anlardır. Enver ona mektuplarıyla dokunuyordu. Evlendikleri zaman neler hissedeceklerini yıllar öncesinden biliyordu. -Ya onu tanımasaydım, ya benimle evlenmeye talip olmasaydı..? Naciye nin en büyük korkusu bu, ya Enver onu gözden kaçırsaydı kimse ona küçük güzel prensesten söz etmeseydi. Bir Yalnız Adam Tuna Serim Kırmızı Kedi, 360 s. Ya gecikseydi, ondan başkasıyla sözlenseydi! Yıllar sonra evlenirler. Enver Paşa nın hastalanması ikisi arasındaki süreci hızlandırmıştır. Tuna Serim in romanını okuyunca aynı duygunun Enver Paşa için de geçerli olduğunu anlıyorsunuz. Yaşamı cephelerde geçmiş bu adamın tam anlamıyla ancak en göze çarpmamış davranışları yla, en kapalı sözleri yle ve Naciye Sultan a yazdıkları yla tanınabileceğini, Enver Paşa yı derinlemesine tanımak için Naciye Sultan'ı bilmek tanımak gerektiğini kavrıyorsunuz. Serim in çalışmasında Enver Paşa nın aşkı, askerliği ve devlet adamlığının önünde Yaşadığı onca yenilgi, onca kayıp bir yana Enver Paşa için tutunacağı bir Sultan olarak ele alınıyor Naciye. Onu, gözünden sakınarak seviyor, yenilgilerinden en çok karısının önüne başarısız biri olarak çıkmak istemediğinden acı ve üzüntü duyuyor, bu nedenle her yenilgiden sonra daha büyük bir hırsla başka başka kararlar alıyor. Naciye Sultan onun her şeyidir: Neyi sevdin deseler, bir karımı derdi bir de Trablus'u. Fakat mümkün mü? Kuşkusuz, Naciye Sultan ın yaşadıkları, düşünceleri de çok özel bir boyut katıyor Bir Yalnız Adam a: O tarihe kadar yurtdışına çıkmayan Naciye Sultan heyecanlı, üstelik özgür. Roma da insanlar rahatlıkla dolaşıyorlar. Soylu olanlar da halktan insanlar da güzelliklerin keyfini çıkarıyor. Onlar gibi olmayı istiyor, eşiyle birlikte böyle bir hayat yaşamayı. Fakat mümkün mü? Enver Paşa hep meşgul olacak. Kendi payına bir köşede kalmak, hasret çekmek düşüyor. Onu hiç tanımadığı yabancılar ülkesinden kaçıracak, limanlarda başkaları karşılayacak, arabadan indiğinde nereye gideceğini bilemeyecek. (s. 193) Tuna Serim, Bir Yalnız Adam la onun bir âşık ve eş olarak da portresini ayrıntılı biçimde çiziyor, katı ve sert bir adam olarak bilinen Enver Paşa nın insani yönlerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.bir dönemin, iki insanın ve büyük bir aşkın gizlerini merak ediyorsanız, Yalnız Bir Adam, 360 sayfa boyunca size ışık tutacak.

18

19 14 Kasım 2014 Cuma 20 Aydınlık ELİF KORKUT EMEL TELCİ Hayaletler bizimle Yetişkin olup çocuk kalabilmek birlikte değişir Çocukken korkudan uyuyamadığım geceleri hatırlarım... Yatağım cama dönüktü ve dışarıdaki her ışık hareketini birbirinden absürt ve yaratıcı (!) olaylara bağlayıp sonra da onlardan korkardım. Örneğin, komşulardan biri ışığı açıp kapattıysa, camın önündeki kocaman ağacın yaprakları, ay ışığıyla camda türlü renkler bırakıyorsa, bunların hepsi benim için fantastik bir olaya kolayca yorulabilirdi. Gelen herhangi bir ses de tabi ki bu korkuların büyük bir parçasıydı. Bunun yanında delice, deprem ve kıyamet korkusu da vardı. Biraz ötede fosur fosur uyuyan ablama çaktırmadan, cesaretimi toplayıp perdeyi azıcık aralayarak dışarıda herşeyin normal seyrinde olup olmadığına bakardım. Lanetli Zindan Joseph Delaney Çev: Cemre Akkartal Resimleyen: Scott M. Fischer Tudem Yayınları 109 s. Neredeyse her çocuk buna benzer şeyler yaşamıştır sanıyorum çünkü biraraya gelip bunları birbirine kimi zaman abartarak kimi zaman garipleştirerek vs. diğer arkadaşlarına da inandırma seansları çok sık yaşanır. Lanetli Zindan öyküsü de bu seanslar ve geceleri yaşanacak süper fantastik olaylar için, iyi bir hayal gücü birikimi sağlayabilir. Kitabın adından ve son derece sevimli (!) dış kapağından, halihazırda korkacağımızı anlayabiliyoruz. Korku filmleri ve öykülerinde olduğu gibi baş kahraman yine, olaylar zinciriyle beraber çok korkunç ve tehlikeli olan alanda bir şekilde yalnız kalıyor ve topluca korkuyoruz. Korku öykülerinde ve fantastik öykülerde çizim kullanılması da sanırım bu korku ve dehşet hissini güçlendirebilmek için başvurulan bir yöntem. Dolayısıyla bu tür öykülerde çizim bir nevi, diğerinden ayırt etmek için, farklılaştırmak için değerlendirilebilecek bir unsur. Lanetli Zindan öyküsünün çizimleri, sayfada öyküyle paralel bir düzende yerleşik ve bir sanatsal boyutu da var. Çünkü öykünün akışını ifadesinin yanında, ayrıntıları daha gerçekçi yakalayabilmemizi estetik boyutta sağlamış. Kitapta geçen bolca cadı, canavar ve hayalet tipleri, hayatın kendisine öyküyle değil, kitabın sonundaki yazar ve çizer yorumunu içeren bölüm ile geçirilmiş. Öykü bütünüyle fantastik, bunu okuyan kişi kendi hayatı için de benzer olaylarla karşılaşabileceğine inandırma kısmı bu bölüme verilmiş. Çünkü kitabın sonunda yazar hem kendine hem de öyküyü resimleyen kişiye, Hayaletlere inanıyor musun? diye soruyor. Cadının iyiliği İnsan, tarihi boyunca ve ondan öncesinde her zaman metafiziksel imgelere ve olaylara inanma eğilimi göstermiştir. Irvin Cemil Schick'in Cinsiyetlendirilmiş Coğrafya, Cinselleştirilmiş İmparatorluk adlı kitabında; cadı nın, Batı kültürünün Doğu'daki kadınlar için bulduğu bir simge olduğundan bahseder. Uzun burunlu, büyücü, ormanda yaşayan korkunç bir varlık olarak Doğulu kadın, zaman içinde değişerek şuanki, zihnimizdeki cadı sembolüne evrilmiştir yazara ve kitaba göre. Geceleri uyumadan önce düşündüğümüz, iyi-kötü-korkutucu hissettiğimiz herşey geceler ve seneler geçtikçe hep değişti, bundan sonra da değişecek. Hayaletlerimiz, cadılarımız, canavarlarımız, nefret ettiğimiz ya da aşık olduğumuz kişi, yarın başımıza gelecek olan şeylerin şimdiden hissettirdikleri, bunlar ve daha bir çok şey yıllardır değişiyor. Sanırım bunların içinde hissedilen tek ortak nokta, cadının daha korkunç bir hal almaması isteği... Gezgin Bulut ve Küçük Kırmızı Valiz İlkay Marangoz Yeşil Dinozor Resimleyen: Esin Şahin 27 s. Çocukluk yıllarının geçtiği güzel kasabalardan büyük şehirlere, oradan da renkli şehirlere uzanmamızı sağlayan iki güzel kitap geçti elime: Rengarenk Kasabası ve Gezgin Bulut ve Küçük Kırmızı Valiz. İlkay Marangoz'un kaleminden çıkan kitaplar yazarın gerçekle hayal gücünü birleştirdiği bir hikayeyle okura ulaşıyor. Çocuk kitaplarının niteliğini arttıran en önemli özelliklerden biri yazarın çocukların dünyasına inebilmesidir kuşkusuz. Çocuklar başka bir dünyada mı yaşıyor? Hayır, onlar bizim dünyamızın içinde bu dünyaya bizden farklı bakıyorlar. Zaman zaman bizden daha güzel baktıkları, bizden daha güzel gördükleri de aşikar. Yetişkinlik parayla ve ihanetle karşılaştığınız anda başlıyor. Lidyalılara sövmeye gerek yok, önümüze bakalım. Belki de bütün mesele yetişkin olup çocuk kalabilmektedir. Örneğin Salinger'ı yazar olarak güçlü kılan en önemli şey budur. Çavdar Tarlasında Çocuklar ve Dokuz Öykü kitaplarında çocuk aklını harikulade işler yazar. Ama bu kitaplar çocuklar tarafından değil yetişkinler tarafından baş tacı edilir. Çünkü hepimiz çocuktuk ve çocuk kalmak istiyoruz. Sözünü ettiğim iki kitap da 7-8 yaş çocuklarına yönelik, bense 24 yaşında biri olarak keyifle okudum. Rengarek Kasabası nda yetişkinlerin sunduğu bütün güzel unsurlara rağmen çocuklar mutsuzdur. Şekerci dükkanları, oyuncakçılar, pastahaneler... Hiçbiri çocukları mutlu etmez. Birgün kasabada o güne kadar farkedilmeyen bir ev farkedilir olmuştur. Bu evde bir grup cüce yaşamaktadır ve çocuklar sadece orada gülmektedirler. Çünkü burası bir kitapçı dükkanıdır. Evet yan dairemizde cüceler yaşamıyor, ama ya yaşasaydı! Ya o dairede bir kitap cenneti olsaydı. Rengarenk Kasabası bizi değişik bir kasabaya götürüyor. Çocukların kitaplarla olan ilişkisine ve mutluluk duygusunun bu ilişkide nereye oturtulabileceğine dair küçük bir hikaye bu. Çizimler ise Serap Ergel'e ait. Çocukken annemden dinlediğim sade,minimal hikayeler vardı. Parktan çiçek koparan küçük kız çocuğu Güler ile park bekçisinin hikayesini kim bilir kaç kere anlattırmışımdır. Rengarenk Kasabası da o lezzette sahipti. Gezgin Bulut ve Küçük Kırmızı Valiz kitabında ise gezgin bir ailenin çocuğu olan Bulut'un ( o da gezgin olmaya adaydır) kendisine bir çanta almaya gelmesi ve küçük kırmızı valizi seçerek, kendi yol arkadaşı olarak onunla kurduğu dostluk anlatılıyor. Çantacı dükkanında tahta valiz diğer çantalara görmüşlüğünü geçirmişliğini anlatır, diğer çantalar merakla kendi yol arkadaşlarını beklerler. Küçük Kırmızı Valiz de öyle tabii... İlkay Marangoz da sağlam bir gezgin. Çocukların sınırları aşma ideallerinin en önemli ayaklarıdır geziler. Hem kendi yaşadığı yer, hem de dünyanın diğer yerlerindeki yaşamlar ve tarihler, kişilerin ufuklarını açmakta edebiyat kadar belirleyicidir. Kitap bu bağlamda oldukça değerli. Resimleyen; Esin Şahin, gerçekten bizi Küçük Kırmızı Valiz'in ve Bulut'un gülümseyen yüzlerinde yapacakları yolculukların ne kadar eğlenceli olabileceğini gösteriyor. Yeşil Dinazor'dan çıkan bu iki kitabı kaçırmamanız dileğiyle... Rengarenk Kasabası İlkay Marangoz Yeşil Dinozor Resimleyen: Serap Ergel 23 s.

20 Aydınlık EMİNE SUPÇİN 14 Kasım 2014 Cuma 21 Aşkın örekesi Hemen belirtmeliyim ki öreke sözcüğü küfür değil; eskiden kadınların kullandığı bir tür başlıktır. Kaldı ki ben de ebenin örekesi demiyorum zaten. Aşkın sı şeklinde bir kavram oluşturacaksınız ve boşluğu size göre uygun sözcükle tamamlayacaksınız dense, ne yazardınız? Haydi birlikte düşünelim: Aşkın matematiği? Aşkın fiziği? Aşkın kokusu? Aşkın rengi? Aşkın psikolojisi? Aşkın ve sairesi ve sairesi Şöyle düşününce tüm bu kavramların zaten bir şekilde işlenmiş olduğunu fark ediyor insan. Ya kitaplarda karşımıza çıkmış, ya da sinema, televizyon, radyo gibi pek çok medya ögesiyle beynimize işlenmişler. Biraz daha detaylı düşünelim, mesela Aşkın A B C si filan desek? O da işlenmiş. Aşkın halleri, aşkın dilleri, aşkın elleri, o hooo Aşkın ne ellenmedik yeri ne de kavramlaştırılmadık hali kalmış. Her şeyi var namussuzun, bir tek kendisi yok! Zaten kendisi olmadığı için bu hallerde sanırım. Neyse Dağıtmayalım. Tüm düşünme çabalarıma rağmen, daha evvel elden geçirilmemiş hiçbir kavram bulamayınca bendeki şalter attı ve önce aşkın ebesini ardından mini bir çağrışımla, aşkın örekesini buldum. Kendileri hala yok. Aşkın diğer akrabalarını yazmadan niçin böyle bir giriş yaptığımı açıklayayım. Elime bir kitap geçti, adı: Aşk Üçgenlerinin Tipolojik Tarihi. Beyninizin hınzır yanını hiç açmayın, zira bu üçgenler, o üçgenlerle ilgili değil. Zaten o üçgenlerin tarihi değil, biyolojisi olur değil mi? Kitabın adını görünce ilk tepkim şu oldu: Hı hı dedim. Aşkın matematiği kavramını açmak lazımdı tabii. Üçgenler, daireler, simetriler, permütasyonlar, hatta logaritmalar filan Derken arkasını çevirdim. Arka kapak yazısını okudum. Yazar Alberto Mussa nın, arka kapakta yer alan açıklamasını aynen yazıyorum: Bu kitabın, dağınık kaynaklardan rastgele derlenmiş zina hikayelerinin gelişigüzel şekilde bir araya getirilmesinden ibaret olduğunu sanmak yanılgı olur. Gerçekte bütün bu hikayeler bir sistem oluşturmaktadır. Sırayla okunduklarında bir Aşk Üçgenleri Teorisi ortaya koydukları görülür. Tüm bu tanıtım açıklamasının içinde bir sözcük var ki Joker gibi pis pis sırıtıyor ve Benden söz ediyorlar, n aber? Üçgenin yamuk köşesi(!) Kitabı ilk elime aldığımda, matematiksel kavramlarla dalga geçmiştim ya, permütasyon filan diyerek, vallahi de billahi de içinde onlar da var. Permütasyonlar. Üçgen zaten ana başlık! ABC kenarları birbirine eşit uzaklıkta olan bir üçgen oluşturun kafanızda. Yani bildiğiniz eşkenar üçgen. Bunlar üç kişi olsunlar. İki erkek bir kadın. Ahmet, Bekir, Ceveriye gibi. Erkeklerden biri über(!) yakışıklı, diğeri de kazmagiller ailesinin varlıklı oğlu. Elbette bu üçgende bir aldatılan, bir çapkın, bir de aldanan var. Ona üçgenin yamuk köşesi adını taktım ben. Sakın olmaz demeyin, kitabı okursanız görecekseniz ki, neler neler oldurmuş yazar. İşte konuların tamamı bundan ibaret. Üçgeni kuruyorsun, hikayeyi ona oturtuyorsun. Müthiş örnekler var içerikte. Paris, Helena, Menelas üçgeninden, Çin Hanedanlarına, Mısır firavunlarına varana kadar tarihte iz bırakmış pek çok aşk üçgenini, duru bir dil ama en çok da matematiksel terimlerle ele almış yazar. Fakat insan bu ya, bazı hızlı kadınlara üçgende yer almak yetmemiş, dörtgen, beşgene kadar çıkmışlar. Yine de tarihteki en büyük çokgenlerin ismi Cengiz Han olmuş. Kendisi, resmi eşi Ayşe ve on bin nikahsız karısı ile aşk çokgenleri hanı. Amanın!... Durum çokgenlere kadar taşıyor olsa da, yazar bu bölümün başına şu notu düşmüş: Bir aşk çokgeninin en fazla üç köşesi vardır. Öyle ya, bir aldatılan Ayşe var, bir de aldatan Cengiz. Ötekiler, tarator(!) Matematikle aranız iyiyse, şekil şemal seviyorsanız, tarihe-mitolojiye ilginiz varsa, bir de kimin eli kimin cebinde merak ediyorsanız kaçmaz bu kitap. Benden söylemesi. Aşk Üçgenlerinin Tipolojik Tarihi Alberto Mussa Çev.: Işık Ergüden Everest Yayınları 269s. F. Scott Fitzgerald ın karısından daha fazlası UMUT ERDOĞAN Zelda Fitzgerald ın Romanı Therese Anne Fowler Doğan Kitap Çev. : Omca Korugan 448 s. Çoğu okur için F. Scott Fitzgerald adı, yakın zamanda sinema perdelerinden de insanlarla buluşturulan Muhteşem Gatsby adı ile özdeleşmiş olabilir. Sabaha kadar süren, alkol ve sigaranın saatleri yuttuğu partiler, şık giyinmiş kadınlar, yazarın tabiriyle caz çağını yansıtan bir çok insanın yer aldığı bir dünyayı genellikle eserlerine yansıtan yazarın hayatına dair bir şeyler okumak istiyorsanız Therese Anne Fowler ile tanışın. Ancak Fowler ın kaleme aldığı bu romanda ne başkarakterimiz ne de anlatıcımız Amerikalı ünlü yazar F. Scott Fitzgerald: Roman, Z: Zelda Fitzgerald ın Romanı, adından da anlaşılacağı üzere bir dönem Amerika nın altın çifti nden, F. Scott Fitzgerald ın eşi Zelda hakkında lere yaklaşırken, Zelda Sayre ın on sekizinci yaşına yirmi altı gün kalmışken, F. Scott Fitzgerald ile tanıştığı günlerde başlıyor roman. Dünyanın bir yanında savaş tüm vahşetiyle sürerken, Amerika da, Alabama da adeta yalıtılmış bir dünya içinde, basından elde edilen bilgilerin de aslında gündelik hayatlarında pek bir şey değiştirmediği zenginlerin hayatında partiler, eğlenceler savaşın olmadığı bir dünyada devam ediyormuşçasına renkli ve hareketli geçmektedir. Dönemin toplumsal yapısı içinde kadına yüklenen, kadından beklenen hareketlere uygun olarak genç kadınların çoğu uygun bir eş bulabilmekten başka, bir aile olmak ve eşlerine çocuk doğurup hizmet etmekten başka bir amaçları yokmuşçasına yaşamakta, bu partilerde tanıştıkları insanlardan belki de bir eş bulmaya çalışmaktadır. Scott ve Zelda nın genç yaşta ortak bir gelecek kurmaya karar vermesinin ardından hikayenin asıl kısmı başlar; Scott bir yazar olmak için çabalayacak, yazacak ve Zelda ile New York ta her gün farklı bir çılgınlığın/skandalın kendilerince yaratıldığı ya da bunların parçası oldukları, alkolün ve partilerin okuyucu bile yoracak denli sık tüketildiği bir dünyaya adım atacaklardır. Bir yazarın eşi olmak, şık giyinip süslenmek ve partilerde eşine eşlik etmek dışında uzun süre başka bir vasfının görülmediği Zelda ise zamanla bu durumdan rahatsız olmaya başlar: Düzensiz, Amerika ve Avrupa kıtası arasında sıklıkla mekik dokuyarak geçirdikleri ve Scott ın yazabilmeye odaklanması amacıyla yapılan tüm bu mekan değişikliklerine rağmen her seferinde alkol ve çığırından çıkmış bir sosyal hayatın parçası olması, sonunda Zelda nın da isyan bayrağı açmasına sebep olacaktır. Resim, dans ve amatörce de olsa bir şeyler yazma ile ilgilenen Zelda kendisini var edebilmeye çalışırken, Scott ile arasında bir rekabet durumunun da sinsice yaratılmış olmasının acısını da yine kendisini çekecektir. Sorunlar, sonu getirir Sürekli dağılmaya müsait ve gittikçe bir araya getirilmesi zorlaşan bağların her bir sayfada daha da yıprandığı, bir yazarın dönemin en iyi ve en büyük yazarı olma çabası içinde aslında nasıl kendisini imha ettiğini Zelda nın gözünden işleyen romanda, bir çiftin mutluluktan mutsuzluğun dipsiz karanlığına yuvarlanışı da okuru romana olan dikkatini dağıtmayacak denli akıcı işlenmiş. Gerçek hikayelerinden yola çıkarak yazılmış olsa da yazar Fowler ın da belirttiği üzere karşımıza çıkan aslında bir kurgu roman. Sadık kalınmaya çalışılan bir tarihsel akış, kişiler ve olaylar olsa da, örneğin kitapta yer alan mektuplar aslında Fowler ın yazdığı, karakterlerin gerçek hayatta kaleme aldıklarına en yakın bir anlatım sağlamayı amaçladığı metinler. Fitzgerald ların 1920 lerde en parlak çağını yaşayan hikayelerine, bir kadının ve kocasının yaratamama sorunları arasında kendi varlığını ispata çalışırken bir yandan da yıkıma giden bir kadının gözünden tanık olmak isteyenler için ilgi çekici bir kitap olabilir.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES (1899-1986) ARJANTİNLİ ŞAİR, DENEME VE KISA ÖYKÜ YAZARIDIR. 20. YÜZYILIN EN ETKİLİ

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Mart 2009 Kendi Yaşam Öykünüzü Yazın Diyelim ki edebiyatla uğraşmak, yazı yazmak, bir yazar olmak istiyorsunuz. Bu

Detaylı

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ VELİ BÜLTENİ MAYIS -2012 ÇOCUK VE KİTAP "EĞİTİM YAŞAM İÇİNDİR" 2 ÇOCUK VE KİTAP Önceleri çocuk için kitap bir oyuncaktır.

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM EDATLAR Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: 1-GİBİ Cümleye benzerlik, eşitlik,

Detaylı

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan USTALARA SAYGI-ANMA SOKAK AÇILIŞI F.DOSTOYEVSKİ SÖYLEŞİ / DİNLETİ - İMZA ATAOL BEHRAMOĞLU

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Ekşi, 1 Buse Ekşi 21502152 TURK 101-74 Ali Turan Görgü Final Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Yaşadıkları çevrenin sorunları ile ne kadar ilgili hiç düşündünüz

Detaylı

MATBAACILIK OYUNCAĞI

MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Roman 1. basım Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü:

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz Refik Durbaş BEZ BEBEKLE KUKLASI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir Resimleyen: Burcu Yılmaz 2. basım Refik Durbaş BEZ BEBEKLE KUKLASI Resimleyen: Burcu Yılmaz Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör: Ebru Akkaş

Detaylı

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ Oya Baydar, Mine Söğüt, Özcan Yüksek, Ercan Kesal, Arif Keskiner ve Melih Güneş konuklarla sohbet etti 86. İzmir Enternasyonal Fuarı nda bu yıl ilk

Detaylı

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir. CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE Fiil Cümlesi *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir. İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez. Seçilmiş birkaç kitaptan güzel ne olabilir. İsim

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın Irmak Tank Tank 1 Vedat Yazıcı TURK 101-40 21302283 AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA Yalnız, huzurlu bir akşamda; şiire susadığınızda huzurunuzu zorlayacak bir derleme Üstü Kalsın. Mutsuz etmeye

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. dipnot Ece Ayhan Kardeşim Akif Akif Kurtuluş'a Mektuplar Hazırlayan Eren Barış sı "dipnot Akif Kurtuluş: 1959, Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1981 yılında bitirdi. İlk şiiri, 1980 yılında Türkiye

Detaylı

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2 CÜMLEDE ANLAM 2 ÜSLUP (BİÇEM) : Yazarın anlatım tarzı ve dilidir. Yazar nasıl anlatıyor. Sait Faik in sade, özentiden uzak, akıcı bir dili ve şiirsel anlatımı vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanında

Detaylı

Bu dörtlükte geçen aşağıdaki sözcüklerden hangisinin eş seslisi yoktur?

Bu dörtlükte geçen aşağıdaki sözcüklerden hangisinin eş seslisi yoktur? 7. Sınıf Tarama Testi 3 1 1. Aşağıda kil erden hangisi eş sesli (sesteş) bir kelime değildir? A) An B) Büyük C) Boz D) Dil 2. Başarılı bir konuşma, her şeyden önce dinleyicilerin seviyesine, ilgi ve beğenilerine

Detaylı

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti SİNOPSİS Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk, 2012 de İstanbul da, 2008 yılında yayınladığı Masumiyet Müzesi romanı ile aynı adı taşıyan bir müze açar. Müzenin içindeki eşyalar, romana konu olan ve

Detaylı

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI 1. DÜŞÜNME DERSİ Sevgili Lale, sevgili Murat ve sevgili okuyucumuz, önce malzeme kutusundan çıkardığımız şu karikatüre bir göz atmanda yarar var: Örnek: 1 ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI Tan Oral, Cumhuriyet

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR BASKETBOLCU AHMET Ahmet ile babası televizyonda spor haberlerini izliyorlardı. Ahmet, babasına : - Spor ne demek, babacığım? diye sordu. Babası: - Spor, tek başımıza veya birden fazla kişi ile yaptığımız

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

3. Bölüm: Çocuk Kitaplarında Bulunması Gereken Özellikler / 61

3. Bölüm: Çocuk Kitaplarında Bulunması Gereken Özellikler / 61 İÇİNDEKİLER Ön Söz / 7 1. Bölüm: Çocuk ve Edebiyat / 9 1.1. Çocuk / 9 1.2. Batıda çocukluğa bakış / 10 1.3. Bizde çocukluğa bakış / 11 1.4. Çocukluğun keşfinde masalların rolü / 12 1.5. Çocukta bilişsel/zihinsel

Detaylı

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden Kavrama 1 ECE KAVRAMA 21102516 TURK 101 Ali TURAN GÖRGÜ SEVGİNİN GÜCÜ 1918 yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden biridir. Şiirlerinde genellikle değişim içinde

Detaylı

YAZ DEMEDEN ÖNCE. Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni. gulseminkucba@terakki.org.tr. Terakki Vakfı Okulları 2. Yazma Becerileri Sempozyumu

YAZ DEMEDEN ÖNCE. Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni. gulseminkucba@terakki.org.tr. Terakki Vakfı Okulları 2. Yazma Becerileri Sempozyumu YAZ DEMEDEN ÖNCE Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni gulseminkucba@terakki.org.tr AMACIMIZ Okuma ve yazma eylemlerini temellendirmek, Yaratımla ilgili her aşamada yaratıcılığın bireyin gözlem ve birikimlerine

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni Sayı:1 Nisan 2015 1 KİTAP VE KÜTÜPHANENİN ÖNEMİ 3 2014-2015 KÜTÜPHANE ORYANTASYONUMUZ 5 KÜTÜPHANEMİZ 8 OKUMA ŞENLİĞİMİZ 10 BRITANNICA ONLINE 12 SEVİM AK

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim.

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? MUHAMMED AKBULUT-

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz Adem in elması nasıl boğazında kaldı? Adem: Tanrım, kime görünelim kime görünmeyelim? Tanrı: Bana görünmeyin de kime görünürseniz görünün. Kovuldunuz. Havva: Ama

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ İSMEK İN USTALARI ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ 10-17 MART 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan eserlerin hiçbiri zahmetsiz,

Detaylı

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI SÜRE YÖNTEM- TEKNİKLER ETKİNLİKLER ARAÇ- GEREÇLER GEZİ- GÖZLEM- İNCELEME ATATÜRKÇÜLÜK ÖLÇME- DEĞERLENDİRME..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; 1.-2.-3.-4

Detaylı

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır. İçindekiler 1 Efsane Nedir? 2 Efsanenin Genel Özellikleri 3 Efsanelerin Oluşumu 4 Oluşumuyla İlgili Kuramlar 5 Efsanelerin Sınıflandırılması 6 Efsanelerde Konu ve Amaç 7 Efsanelerde Yapı, Dil ve Anlatım

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci Cihan Demirci ŞİİR KÜÇÜĞÜN ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir Resimleyen: Cihan Demirci 2. basım Cihan Demirci ŞİİR KÜÇÜĞÜN Resimleyen: Cihan Demirci Can Sanat Yayınları Yapım, Dağıtım, Ticaret ve Sanayi Ltd.

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ Türk pop ve rock müziğinin sevilen ismi Aydilge,mini konseri ve imza günü etkinliği ile Kahramanmaraş Piazza Alışveriş ve Yaşam Merkezi nde hayranlarıyla buluştu.

Detaylı

Yabancı Dil Ööğreniminde Güçlü Hafıza Teknikleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Yabancı Dil Ööğreniminde Güçlü Hafıza Teknikleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Yabancı dil öğreniminde kelime ve anlamını ezberleme oldukça önemli bir yere sahiptir. En sık kelime ezberleme yöntemi ise tekrardır. Yani sık sık kelimenin ve anlamının tekrar edilmesidir. Bu kelimelerin

Detaylı

ÇİÇEK GRUBU HAZİRAN AYI BÜLTENİ

ÇİÇEK GRUBU HAZİRAN AYI BÜLTENİ ÇİÇEK GRUBU HAZİRAN AYI BÜLTENİ 2014 2015 YAZ MEVSİMİ BABALAR GÜNÜ DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ TATİL Yaz mevsiminde havada meydana gelen değişiklikler neler? Yaz mevsiminde hayvanlarda ne gibi değişiklikler olur?

Detaylı

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$ ilk yar'larımızın değerli dostları, çoktandır ekteki yazıyı tutuyordum, yeni gönüllülerimizin kaçırmaması gereken bir yazı... Sevgili İbrahim'i daha önceki yazılarından tanıyanlar ekteki coşkuyu çok güzel

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme Đyi bir başarı için gerekli olanşartlar Çocuğunu desteklemek isteyen annebabalar için çeşitli tavsiyeler Elisabeth Grammel und Claudia Winklhofer Übersetzung: Abdullah

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Akıllı Kral Süleyman Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2007 Bible for

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI 013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI AY: EYLÜL (11 İş Günü Hafta) GÜN SAAT KONULAR ÖĞRENCİLERİN KAZANACAĞI HEDEF VE DAVRANIŞLAR

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

3. Yazma Becerileri Sempozyumu YAZMA YOLCULUĞUNDA FARKLI YÖNTEM VE TEKNİKLER Gülsemin Ergün Kucba Türkçe Koordinatörü gulseminkucba@terakki.org.tr B.Aslı P.Şener Türkçe Öğretmeni basakpacaci@terakki.org.tr Yazar olmak istiyorsanız,

Detaylı

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden 2 Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden mezun oldu. Farklı kurumlarda çalıştıktan sonra 2 arkadaşı

Detaylı

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

3. Yazma Becerileri Sempozyumu 3. Yazma 3. SAYFA HABERİNDEN ŞİİRE 3. Sayfa Haberinden Haydar ERGÜLEN İN «Elmanın E si» Adlı Şiire SERDAR SOLKUN GALATASARAY LİSESİ TDE ÖĞRETMENİ Grup: Ortaöğretim öğrencileri ( Hazırlık sınıfları ve 9.

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim SİVAS BELEDİYESİ İŞARET DİLİ EĞİTMENİ MUSTAFA EPİK. İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR. İŞBİRLİĞİ İÇİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR MUTLAKA BAŞARILI OLACAKTIR SORU- Bize kısaca kendinizi

Detaylı

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e? Seçelim ve yerleştireli. erelisi iz? e i adı e u oldu erha a Türk ü sizi adı ız erelisi iz? Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu.... e? Sophie : Be i adı Sophie. Kutlu : Memnun oldum. Sophie : Be de..

Detaylı

DENİZYILDIZI GRUBU NİSAN AYI BÜLTENİ 2015

DENİZYILDIZI GRUBU NİSAN AYI BÜLTENİ 2015 DENİZYILDIZI GRUBU NİSAN AYI BÜLTENİ 2015 NİSAN AYINDA NELER ÖĞRENDİK? Çiçekleri tanıdık. Çiçekleri gözlemledik. Çiçek türlerini isimlendirdik. Çiçeklerin birer canlı olduğunu öğrendik. Farklı çiçeklerin

Detaylı

Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu adına hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu adına hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sayın Kaymakamım, Sayın Milli Eğitim Müdürüm, Sayın Belediye Başkanım, Okul Aile Birliğimizin değerli yöneticileri, Saygıdeğer Velilerimiz, Sevgili öğretmenlerimiz ve yöneticilerimiz, Saygıdeğer Bağışçılarımız,

Detaylı

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3 UFUK GÜRBÜZDAL 21302411 TURK 102-3 (Ayhan Türker/ Çiçekçi / turkerart.com) BÜTÜN YEMİŞLER DALLARINIZDADIR Çiçekçi bir abi var kireci dökülen binamızın önünde, yaşı binanın kapısından bakınca kırk, kırk

Detaylı

4. Demiryolu ile tren arasındaki ilşki vapur ile aşağıdakilerden hangisi arasında vardır? A) Karayolu B) Gökyüzü C) Denizyolu D) Yeraltı

4. Demiryolu ile tren arasındaki ilşki vapur ile aşağıdakilerden hangisi arasında vardır? A) Karayolu B) Gökyüzü C) Denizyolu D) Yeraltı 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisi devrik cümledir? A) Bunu sen mi getirdin bana? B) Bütün olayların sorumlusu kim? C) Dersten önce öğretmeni görecekmişsin. D) Bu çocukların hangisi sizin öğrenciniz? 2. Aşağıdaki

Detaylı

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum. Sevgili hırsız dostum! Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum. Bildiğim, kesin ve kat i bir şey var ki, oda senin insan

Detaylı

EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU 27. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ EDEBİYATTA GENÇ OLMAK CAK 2018

EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU 27. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ EDEBİYATTA GENÇ OLMAK CAK 2018 EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU 27. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ EDEBİYATTA GENÇ OLMAK 9-10 0CAK 2018 ETKİNLİK İÇERİKLERİ SÖYLEŞİ - İMZA / 9 OCAK 2018, SALI ONUR CAYMAZ ANLATI

Detaylı

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ 2015 MAYIS AYINDA NELER ÖĞRENDİK? Taşıtlar konusunda neler bildiğimizi akıl haritasında resimledik. Trafik kurallarını ve işaretlerini öğrendik.

Detaylı

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi OKUMA GELİŞİM DOSYASI 204 OKUMA ALIŞKANLIĞININ KAZANDIRILMASI Okuma; kelimeleri, cümleleri veya bir yazıyı bütün unsurlarıyla görme, algılama, kavrama

Detaylı

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme 1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme çabalarının teknoloji alanına aktarılmasına bağlı olduğu, tartışmasız kabullenilen

Detaylı

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da 21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da geleceğin mimarı nesiller artık bizim ellerimizde, güvenle... Keşke Hep Çocuk Kalsak! Büyüyünce ne olacaksın diye sorarlar. Oysa çocuk kalmak en güzel şey değil midir?

Detaylı

TÜRK DÜNYASI VAKFI. Bana Bir Hikaye yaz projesinin web portalına hoş geldiniz!

TÜRK DÜNYASI VAKFI. Bana Bir Hikaye yaz projesinin web portalına hoş geldiniz! 510 TÜRK DÜNYASI VAKFI HAKKIMIZDA Bana Bir Hikaye yaz projesinin web portalına hoş geldiniz! Bilginin hızla üretildiği ve tüketildiği bir çağda, çocuklarımızın okuma merakının dünya çapında hayli azaldığını

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK 3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? 04 22 OCAK TÜRKÇE ÖĞRENME ALANI: DİNLEME 1. Dinleme Kurallarını Uygulama 1. Dinlemeye hazırlık yapar. 2. Dinleme amacını belirler. 3. Dinleme amacına uygun yöntem belirler.

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

ÖNSÖZ Sevgili Öğrenciler, Hikâye Kartları sizler için hazırlandı. İçinde birbirinden farklı tam 50 adet hikâye kurgusu yer alıyor. Ayrıca, daha iyi yazabilmeniz için hikâyede neleri anlatacağınızı maddeler

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız Ünsal bey?

Detaylı

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe. Sitti Cemili ve Meryem im Ben çocukken pek çok Arapça hikâye dinledim anneannemden. Sitti Cemili den anneanne diye bahsetmek de tuhafmış. Arapça da onun adı Sitti yani benim ninem. Söylemeden geçemeyeceğim,

Detaylı

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? 3 YAŞ AYIN TEMASI Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar? İskelet sistemi nedir? Ne işe yarar? Aile ve aileyi

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım. 1. Soru Kitap okumak insanı özgürleştirir. Okuyan insan yeni düşünceler edinir, zihnine yeni pencereler açar. Okumak olaylara bakış açımızı bile etkiler. Kalıplaşmış salt düşünceler, yerini farklı ve özgür

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu Çocuklar için Kutsal Kitap sunar İsa nın Doğuşu Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot Uyarlayan: E. Frischbutter ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2010

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

Çilek Ağacı Anaokulu Bülten Sayı : 1 Eylül

Çilek Ağacı Anaokulu Bülten Sayı : 1 Eylül Çilek Ağacı Anaokulu Bülten Sayı : 1 Eylül Günlük Rutinler *Özel günler *100.gün *Sabah sporu/beden eğitimi *Sınıf Yoklamaları *Duygularım Önemli Gün Ve Kutlamalar *Dünya barış günü (1 Eylül ) *Okulun

Detaylı

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) - Boynumuz zürafa boynu kadar uzun olsa şimdi yapabildiğimiz işleri yapabilir miydik? Sorusu üzerinden eğlenceli bir sohbet başlatıyoruz. - Ormanlar kralı

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu Çocuklar için Kutsal Kitap sunar İsa nın Doğuşu Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot Uyarlayan: E. Frischbutter ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2010

Detaylı

EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ

EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ 2012 2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ MART AYINDA NELER ÖĞRENDİK? Bitkileri tanıdık. Bitkileri gözlemledik. Bitki türlerini isimlendirdik. Bitkilerin birer canlı olduğunu

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

2013 YILI Faaliyet Raporu

2013 YILI Faaliyet Raporu 222 YILI Raporu YILI YILI R a proayili rpuo r u 223 İçindekiler 8 Mar t Dünya Emekçi Kadınlar Günü 10 Kasım Atatürk ü Anma G ı d a G ü v e n l i ğ i Pa n e l i ( 1 9 O c a k 2 0 1 3 ) P l a s t i k K a

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı - 'Büyük haber gazetecinin ayağına gelmezse o büyük haberin ayağına nasıl gider? - Söz ağzınızdan bir kez kaçınca rica minnet yemin nasıl işe yaramaz? - Samimi bir itiraf nasıl harakiri ye dönüştü? - Evren

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Acele karar vermeyin Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanıyormuş. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını

Detaylı