REFLEKS SEMPATİK DİSTROFİ TANI VE TEDAVİ TAKİBİNDE DİNAMİK (ÜÇ FAZLI) KEMİK SİNTİGRAFİSİNİN ÖNEMİ
|
|
- Yavuz Uysal
- 8 yıl önce
- İzleme sayısı:
Transkript
1 T.C SAĞLIK BAKANLIĞI ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ NÜKLEER TIP KLİNİĞİ Klinik Şef Muavini: Uz. Dr. Füsun Üzüm Yenici REFLEKS SEMPATİK DİSTROFİ TANI VE TEDAVİ TAKİBİNDE DİNAMİK (ÜÇ FAZLI) KEMİK SİNTİGRAFİSİNİN ÖNEMİ Uzmanlık Tezi Dr. İnci ALIÇ ÖZASLAN İstanbul
2 TEŞEKKÜR İhtisasa başladığım günden itibaren her konuda büyük desteğini gördüğüm klinik Şef Muavinimiz Sayın Uzman Dr. Füsun Üzüm Yenici ye kliniğin kurulması ve eğitimimiz için verdiği büyük destek nedeniyle en derin teşekkürlerimi sunarım. Tez konusunun belirlenmesinde klinik Şef Muavinimiz ile yardımını gördüğüm ve hastaların klinik durumları ile karşılıklı bilgi alışverişini esirgemeyen değerli Sayın Doç.Dr.Banu Kuran hocamıza, tez vakalarını birebir görüştüğümüz Sayın Asistan Dr. Aslı Özmaden e yardımlarından dolayı teşekkür ediyorum. Tez çalışmasında olguların değerlendirilmesinde bilgi ve deneyiminden yararlandığım, tezimin her aşamasında büyük bir sabır ve özveri ile desteğini gördüğüm çok kıymetli Sayın Uzman Dr.Mesut Kafi ye sonsuz teşekkür sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Tez olgularının bilgisayar ortamında değerlendirilmesinde ve diğer çalışmalarda bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım Sayın Uzman Dr. Zeynep Farsakoğlu na, ihtisas eğitiminin ilk gününden itibaren kardeşçesine destek olduğumuz ve beraber yürüdüğümüz çok sevgili Asistan Dr. Feride Selçukcan a, kliniğimizin tüm çalışanlarına yardım ve desteklerinden dolayı sonsuz teşekkürler. Klinik rotasyonlarımızda bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım kliniklerin Şef ve Şef muavinleri ile tüm çalışanlarına yakın ilgi ve desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Eğitimimizin iki yıla yakın bir bölümünü geçirdiğimiz ve gerçek anlamda Nükleer Tıp eğitimine başladığımız Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr.İlhami Uslu ile tüm öğretim görevlileri, kliniğin tüm çalışanlarına yetişmemizde gösterdikleri yakın ilgi ve desteklerinden dolayı en derin sevgi saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum. Hayatımın en tatlı varlıkları sevgili yavrularım büyük sabırla bana yol açmaya çalıştınız, sizleri seviyorum. Tez hazırlığım aşamasında büyük desteğini gördüğüm sevgili eşim Doç Dr. Abdi Özaslan a teşekkür ediyorum. Beni yetiştiren sevgili anneciğim, eğitimin hayatta en önemli şey olduğunu belirterek bu konuda son güne kadar desteğini esirgemediğin için sana minnettarım, sana layık olmaya çalışacağım. 2
3 İÇİNDEKİLER A.GİRİŞ VE AMAÇ B.GENEL BİLGİLER 1-REFLEKS SEMPATİK DİSTROFİ SENDROMU RSD Patofizyolojisi Hakkındaki Teoriler Etiyoloji İnsidans RSD Tanısı ve Klinik Özellikleri Sınıflandırma RSD Tanısında Kliniği Destekleyici Tanı Yöntemleri Tedavi 2-KEMİK SİNTİGRAFİSİ Kemik Dokusu Kemik Sintigrafisinde Kullanılan Radyofarmasötik Maddeler ve Tutulum Özellikleri Kemik Sintigrafisi ile Görüntüleme Prensipleri ve RSD Tutulum Örnekleri C-MATERYAL VE METOD D-BULGULAR E-TARTIŞMA F-SONUÇ G-ÖZET H-KAYNAKLAR 3
4 KISALTMALAR RSD : MDP : HDP : T.Ö : T.S : Tc99m : MIBI : MRI : Refleks Sempatik Distrofi Metilen difosfonat 1-hidroksi etilen difosfanat Tedavi öncesi Tedavi sonrası Teknesyum 99m (metastabil teknesyum) Sestamibi (metoksi izobütil izonitril) Magnetik Rezonans Görüntüleme 4
5 GİRİŞ VE AMAÇ Refleks Sempatik Distrofi (RSD) patofizyolojisi tam olarak aydınlanmamıştır. Ancak bir travmayı takiben ortaya çıkan, ekstremite distalinde ağrı, ödem, trofik değişiklikler ile vazomotor instabilitenin bulgu ve semptomlarıyla karakterize klinik bir sendromdur. Genellikle el ve ayakta görülür. Üst ekstremite tutulumu daha sıktır. RSD tanısı klinik, radyolojik değerlendirme ve sinovyal sıvı incelemesi ile konulur. Klinik bulgular RSD tanısı konulmasında en önemli kriterdir. Özellikle, kliniğin tam olarak oturmadığı şüpheli olgularda ve hastalığın erken dönemlerinde yardımcı tanı yöntemleri değerlidir. Birçok laboratuar yöntemleri ve görüntüleme teknikleri kullanılabilmekle birlikte erken tanıda üç fazlı kemik sintigrafisinin ve termografinin değerli olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. RSD nin erken tanı ve tedavisi hastalığın prognozunun belirlenmesi açısından önem arzetmektedir. Bu tez, klinik olarak RSD tanısı almış olgularda, tanının doğrulanması ve tedavi sonrası, tedavi etkinliğinin belirlenmesinde üç fazlı kemik sintigrafisinin önemini araştırmayı amaçlamaktadır. Kliniğimizin yeni kurulmuş olması nedeniyle olgu sayımız sınırlı sayıdadır. Tez kapsamındaki olgular, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği tarafından gönderilen klinik olarak RSD tanısı alan hastalardan oluşmaktadır. 1
6 GENEL BİLGİLER 1-REFLEKS SEMPATİK DİSTROFİ SENDROMU Refleks Sempatik Distrofi (RSD), tutulan ekstremitede nörovasküler bozukluklar, deri ve kemiklerin distrofik değişiklikleri ile birlikte kronik ağrı tablosunun bulunduğu bir sendromdur (1). RSD terimi yerine, farklı ülkelerde, farklı tıp alanlarında değişik terminolojiler (Sudeck atrofisi, omuz el sendromu, kozalji, travmatik vazospazm vb) kullanılmaktadır (2). Ağrının niteliği, belirti ve semptomların zaman içerisinde olgular arasında klinik farklılıklar göstermesi ve birlikte çeşitli kompleks tabloları ortaya çıkartması nedeniyle terminolojide Refleks Sempatik Distrofi (RSD) yerine farklı bir düzenleme yapılmaya çalışılmıştır. Merkskey ve Bogduk 1994 yılında RSD yerine Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu terimini önermişler ve Uluslararası Ağrı Çalışma Birliği taksonomi komitesi tarafından bu ağrılı sendromların Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu adı altında toplanmasına karar verilmiştir. Ancak klinik uygulamada yaygın olarak RSD terimi yerleşmiş olduğundan bu çalışmada RSD terimi kullanılmaya devam etmektedir (3,4,5,6,7). Refleks Sempatik Distrofi, etiyolojik etken her zaman belirlenmemekle birlikte genellikle zararlı bir stimulustan sonra gelişmektedir. Sıklıkla el ve ayakta görülür, üst ekstremite tutulumu daha sıktır, tutulan taraf omuzunda zamanla hareket kısıtlılığı gelişir ki bu durumda omuz el sendromundan bahsedilir. Dirsek pek etkilenmez. Sinir, kas, kemik, deri, kan damarları, eklemler genellikle etkilenen yapılardır (8,9). Periferik bir sinirin dağılımıyla ilgili olmayan spontan ağrı, ödem, kan akımı değişiklikleri, ağrılı bölgede anormal sudomotor aktivite, allodini, hiperpati ile karakterize olan ve çoğunlukla ekstremitenin distalinde görülmekle birlikte bazen proksimale de yayılabilen klinik bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır (1,8). RSD için önerilen sınıflandırma ve tanı kriterleri: Tip I; a) Başlatıcı zarar veren bir olayı takip eder b) Bir periferik sinir alanı ötesine yayılan, başlatıcı etkenle orantısız spontan ağrı veya allodini, hiperaljezi görülür. c) Ağrı bölgesinde ödem, deri kan akımında bozukluk, anormal sudomotor aktivite 2
7 d) İlgili bölgede ağrı ve disfonksiyonun derecesini açıklayacak farklı bir etmen bulunması klinik tanıyı değiştirir. Tip II; Bu klinik durum Tip I e benzemekle birlikte sinir yaralanmasını takip eder. a) Noksiyoz bir etkenle başlar ve bir eklem alanını (ayak bileği, el bileği, yüz veya göz gibi sınırlı bir alanı) tutar. b) Ağrı, allodini veya hiperaljezi tutulan alanla sınırlıdır ancak distal ve proksimale dermatomal ya da periferik sinir dağılımı ile ilişkisiz olarak yayılabilir. c) Deri kan akımı değişiklikleri, anormal sudomotor aktivite, intermitan değişken ödem ve motor disfonksiyon başlatıcı etmenle uyumsuzdur (1,10). RSD nin esas tanısı klinik bulgularla konulur. a) Ağrı; Bu hastalıkta karşımıza çıkan ağrı başlatıcı lezyonun beklenen kliniğinden daha şiddetli ve farklı dağılım gösterebilmektedir. Ağrının özelliği, yeri tam lokalize edilemese bile ekstremite distalinde yoğunlaşması, yanıcı, sızlayıcı tarzda olması önem arzetmektedir. Hafif basınç ile oluşan ağrı (hiperpati), ağrılı stimulusa artmış yanıt (hiperaljezi) ve normalde ağrı oluşturmayan bir stimulus ile oluşan ağrı (allodini) RSD için tipiktir. Ağrı bazen kontrlateral ekstremiteye yayılabilir ki bu durumda mirror fenomeninden sözedilir (11). b) Otonomik disfonksiyon; ciltte kan akımı bozulması sonucu deri renginde kırmızıdan açık soluk, siyanotiğe kadar renk değişimi ve deri ısısında sıcaktan soğuğa doğru değişim görülmektedir. Ödem ekstremitenin distalinde ve dorsalinde yerleşmekte ayrıca hiperhidroz bu hastalıkta sık görülmektedir. c) Trofik değişiklikler; ilk önce kıl ve tırnak değişiklikleri olarak ortaya çıkmaktadır. Kaslarda atrofi ve deride incelme bunu takip etmektedir. Kemiklerdeki Sudeck atrofisi olarak tanımlanan benekli osteoporoz bir iki ay içerisinde gelişebileceği gibi bazı olgularda hiç görülmemektedir. d) Motor kayıplar; tutulan bölgede tremor, distoni ve ileri dönemde eklemlerde kontraktürler, deformiteler ve subluksasyonlar meydana gelebilmektedir (1,2). 3
8 Travmayı takiben sempatik ve parasempatik sistem arasında ileti bozukluğu sonucu ortaya çıktığı belirtilen RSD nin patofizyolojisi konusunda pek çok teori öne sürülmesine rağmen bu konu tam olarak aydınlatılamamıştır. Ancak sempatik sinir sisteminde anormal feed back mekanizması ile sonuçlanan aşırı aktiviteyi destekleyen teoriler çoğunluktadır. Patogenezde periferik ya da santral olarak sempatik ve somatosensoryal yollar arasında bulunan ileti bozukluğu sorumlu tutulmaktadır (1,8,11). RSD PATOFİZYOLOJİSİ HAKKINDAKİ TEORİLER Travmatik hasara yanıt olarak sempatik sinir sisteminin kontrolündeki mikrovasküler yapılarda anormallik gelişmektedir. Özellikle nosiseptörler olmak üzere afferent reseptörlerin anormal uyarılması sonucu etkilenen dokularda (deri, kas, kemik, eklem) dolaşım bozukluğu meydana gelmektedir. Bu süreçte en önemli mekanizma arterleri ve venleri destekleyen vazokonstrüktör nöronların aktiviteleri arasındaki dengesizliktir. Zamanında sempatolitik tedavi uygulanırsa bu kısır döngü kesilebilmektedir. Sinirin direkt travması bu bölgede elektriksel enerji boşalması ile duyusal siniri direkt olarak uyarmakta ya da aşırı nörotransmitter salınımına yol açmaktadır. Deri hafif dokunmaya karşı bile duyarlı hale gelmiştir. Aktivitedeki azalma sempatik boşalımın artmasına yol açmaktadır. Kapiller kollaps veya iskemi ile sonuçlanan doku ödemi, ağrı, sempatik sistemi tekrar uyarmakta, böylece pozitif feedback oluşmaktadır (12,13,14,15). Normal koşullarda derideki nöroseptörler, delta A ve C sinir lifleri ile spinal kordun dorsal boynuzundaki nöronlara bilgi iletir. Bu bölgeden santral sinir sistemine ve direkt olarak o bölgeyi ilgilendiren sempatik nöronlara ileti akımı olur. Bu bölgelerin distalinde bulunan arteriol ve kapillerlerin tonusundan sempatik sistem sorumludur. Sempatik stimulasyon normalde nosiseptif afferent sinirlerle gerçekleşmez. Herhangi bir nedenle nosiseptif sempatik sistem ileti yolundaki dengenin bozulması veya sinirin zedelenmesi vazomotor bozukluğa yol açar. Otonom sinir sistemi (sempatik ve parasempatik sistem) ve nosiseptörler arasında oluşan ileti bozukluğu bu sistemin ilgili olduğu alanda vazodilatasyona ve sonuçta sinovia ile osseöz dokuya fazla kan gitmesine neden olur. Sinoviumda hücre proliferasyonu ile 4
9 fibrozis gelişir, kemik dokuda ise bölgesel turnover artışı ve yer yer rezorbsiyon izlenir (16,17). Diğer bir teori; nosiseptör duyarlılığının değişimidir. Ağrı ileten afferent nöronlar sempatik liflere karşı duyarlı hale gelir ve uyarılır. Bu durum norepinefrin salgılanmasına, norepinefrin de prostaglandin salınmasına neden olarak afferent sinirlerin efferent reaksiyonu duyarlılaştırmasını sağlar. Bu eksitasyon artışı afferent uçlarda değişikliğe ve sonuçta anormal vazomotor cevaba neden olur. Bir başka yaklaşım anormal sempatik aktivitenin afferent sinirlere pozitif feed back etkisi ile kısır döngü oluşturmasıdır. Zararlı stimulusa neden olan bölgedeki sempatik değişiklik spinal kord segmentine iletilir ve sonuçta strese yanıt olarak periferik vazokonstrüksiyon oluşur. Nosiseptörlerin uyarılması sempatik deşarj ile dorsal boynuza ağrı iletimine neden olur. Etkilenen ekstremitede vazokonstrüksiyonu iskemi, distrofik değişiklikler ve kas atrofisi takip eder (18,19). Diğer bir mekanizma; rejenere olan periferik sinirin spontan ağrı impulslarına spinal kordun ağrı inhibisyonu cevabının kaybolmasıdır. Bu durum afferent uyarının devamlı geçişi ile sonuçlanır. Özgün doku hasarının da RSD gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir. Doku hasarı ile serbestleşen histamin, bradikinin, prostoglandin gibi kimyasal mediyatörlerin periferik duyu sinirlerinde kronik irritasyona neden olduğu belirtilmektedir. Bu durum afferent impulsun patlayıcı tarzda dorsal boynuza ulaşmasına ve anormal sempatik refleks arkı oluşmasına neden olmakta bu akım sonlanamamaktadır. Duyu, ısı değişikliklerine karşı kısa devre teorisine göre vazomotor, sudomotor ve pilomotor sempatik impulslar genişlemekte ve duyarlı liflerin stimulasyonu sonucunda efferent impulslar direkt olarak uyarılmaktadır. Böylece ısı değişikliği ve uykuda artan ağrı izah edilmektedir (18,19). Hiperaljezi ve yaygın ağrı, santral mekanizmalarla açıklanabilmektedir. Ağrı iletim yollarındaki reseptör duyarlılığı ile birlikte olan değişiklikler ve nöroanatomik 5
10 reorganizasyon santral duyarlılaşmaya yol açabilmektedir. C polimodal nosiseptörler, dorsal boynuzdaki geniş dinamik alanlı nöronları uyararak duyarlılığı arttırmaktadır. Böylece hafif dokunma ile uyarılan geniş çaplı A mekanoreseptörlerin aktivitesi sayesinde ağrı eşiği düşmekte ve daha önceden eşik altı olan uyarılar ağrı olarak algılanmakta, hiperaljezi meydana gelmektedir (16,20). RSD patofizyolojisinde hala kesin olmamakla birlikte, substantia nigrayı içeren santral mekanizma, primer sinaps disfonksiyonunu içeren periferik mekanizma veya nörotransmitterlere değişmiş yanıt gibi birçok neden ileri sürülmektedir. Sempatik aktivite fazlalığının altta yatan mekanizmaya bağlı olduğu düşünülmektedir. Plazmada adrenalin, noradrenalin ve metabolitlerinin RSD li olgularda daha düşük olduğu belirtilmiştir. Kemler ve arkadaşları RSD li hastalarda % 69 oranında HLA-DQ1 pozitifliği tespit edildiği, sağlıklı bireylerde bu oranı % 42 bulduklarını belirtmişlerdir (21). RSD ayrıca akademik olarak romatizmal hastalıklar sınıflandırılmasında da yer almaktadır. Sempatik vazoaktif intestinal peptit (VİP) içeren sinir liflerinin kemik korteksinin periost zarını innerve ettiği ve RSD nin bu biyokimyasal teoriye dayandığı belirtilmektedir. Sempatik sinir uçlarından VIP salgılanınca bölgesel hiperemi ve kemik rezorbsiyonuna neden olduğu, bu durumun üç fazlı kemik sintigrafisi ile görüntülenebildiği belirtilmiştir. Direkt kemik grafisi ile subperiostal kemik rezorbsiyonu belirlenmektedir. Ancak kemik ve periartiküler ödemin saptanması amacıyla MRI değerlendirilmesi daha uygun bulunmaktadır (22). Belirgin bir travmayı takiben ortaya çıkan RSD de sempatotrofik faktörlerin önemli rol aldığı, bu faktörlerden sinir büyüme faktörü, P maddesi ve interlökin 2 nin hasar bölgesindeki sempatik nöronları stimüle ettiği ileri sürülmektedir. Böylece olayın gelişiminden sellüler ve humoral immünite sorumlu tutulmaktadır. Birklein ve arkadaşları ise hastalarda asidoz varlığında, protonlara duyarlılığın artması nedeniyle ağrının şiddetlendiğini vurgulamaktadırlar (23,24,25). 6
11 Wasner ve arkadaşları ise RSD patofizyolojisinde vasküler anormalliklerin mekanizmasını araştırmışlar, kutanöz sempatik vazokonstrüktör aktivitede kontrollü termoregülasyonla tonus değişikliği olduğunu göstermişlerdir. Vasküler anormalliğin, akut fazda tutulan ekstremitede sempatik vazokonstrüktör nöronların tek taraflı inhibisyon ile oluştuğunu belirtmişler, kronik RSD de ise soğuk cildin nörovasküler iletimdeki sekonder değişikliğe (sempatik aktivitenin deprese olmasına) bağlı olduğunu belirtmişlerdir (26). Ayrıca kronik RSD tanılı hastalarda, fosfor 31 nükleer magnetik rezonansla yüksek enerjili fosfat metabolizmasının azaldığı, ayrıca elektron mikroskopik çalışmalarda mitokondrial enzim aktivitesinin azaldığı, mitokondride vesiküller geliştiği, iskelet kasında sarkolemmada ödem ile miyofibrillerde disintegrasyon oluştuğu gösterilmiştir (27,28,29). ETİYOLOJİ RSD ekstremitede ağrıya yol açan çeşitli patolojileri veya iyatrojenik kökenli immobilizasyonu takip eden bir dönemde gelişebilir (1,23). Hastaların % 30 unda belirgin bir etiyolojik etken bulunmadığı belirtilmiştir (23). Kesin prevalansı bilinmemekle birlikte değişik çalışmalardan elde edilen verilere göre koroner arter hastalığından sonra % 5-20, hemiplejilerde % 12-21, kolles fraktüründe % 0,2-35, periferik sinir yaralanmalarında % 3, genel olarak kırıklardan sonra % 1-2 ve diğer travmatik yaralanmalardan sonra % 0,5 görülmektedir. Serebrovasküler olaylardan sonra gelişen hemiplejilerde olaydan iki dört ay sonra RSD gelişebildiği, ayrıca meme kanseri ve lenfomalı hastalarda da RSD olguları tespit edildiği bildirilmiştir (30,31,32). Etiyolojik faktörler arasında en sık rastlananlar: Travma, iskemik kalp hastalığı, servikal bölge hastalıkları, serebral lezyonlar, enfeksiyonlar, cerrahi girişimler, 7
12 barbiturat ve diğer antikonvülsiv tedaviler, antitüberküloz ilaç tedavisi, pulmoner tüberküloz, periferik nöropatiler, histerik kişilik olduğu belirtilmiştir (31,33). İNSİDANS RSD her iki cinsi de eşit olarak etkiler ve 50 yaş üzerinde daha sık görülür. Çocuklarda ise 9-13 yaşlarında ve kızlarda daha sık görüldüğü bildirilmektedir. Çocuklarda alt ekstremitenin yetişkinlerin tersine daha sık tutulduğu ve prognozun daha iyi olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir (2,31). RSD TANISI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ RSD tanısı temelde klinik kriterlere dayanmaktadır. Tanıda ilk adım kliniğe göre yeterli öykü alınması, cerrahi, minör bir yaralanma veya travma olup olmadığının sorgulanmasıdır. Ağrı değerlendirmesi, bu konuda belirlenmiş kriterlere göre ayrıntılı olarak yapılmalıdır. Yardımcı tanı yöntemleri ise kliniği desteklemek üzere kullanılmaktadır. Kliniğin tam görülmediği şüpheli olgularda ve erken dönemde yardımcı tanı yöntemleri, özellikle üç fazlı kemik sintigrafisi ve termografinin değerli olduğu belirtilmektedir (1,20). Klinik tanı kriterleri; klinik muayene ile tespit edilen bulgulara göre üç grupta toplanmıştır : Kesin bulgular; allodini ve hiperpati ile birlikte ağrı, hassasiyet, vazomotor ve sudomotor değişiklikler, soğuk-soluk ekstremite, sıcak eritematöz ekstremite, hiperhidrozis veya hipertrikozis, distrofik deri değişiklikleri, parlak deri normal kırışıklığın kaybı, atrofi, pullanma, tırnak değişiklikleri, palmar- plantar fasyanın kalınlaşması, ödem. Olası bulgular; ağrı ve allodini, vazomotor veya sudomotor değişiklikler, ödem. İhtimali bulgular; vazomotor veya sudomotor değişiklikler, ödem (1,4). Tanıyı destekleyici çalışmalar içinde cilt yüzey ısısı, iletimi, sempatogalvanik cevabın ölçümü kolay uygulanabilecek işlemlerdir. Erken tanıda termografi ölçümü 8
13 yapılması önemlidir. Termografi ile elektronik sinyal kaydı yapılır, ısı etkisine karşı damarların vazokonstrüktör ve vazodilatör yanıt değişikliği ölçülür (20). Etkilenen eklem membran ve sinoviyal sıvısında yapılan histolojik çalışmalarda elde edilen bulgular hastalığın evresine göre değişmektedir (20). SINIFLANDIRMA RSD klinik kriterler göz önüne alınarak 3 döneme ayrılmaktadır. 1.dönem: Başlatıcı etkeni takiben ortalama 1-3 ay arasında gelişir ve 2-3. döneme geçmeden tedavi yapılırsa iyi sonuçlar alındığı belirtilmiştir. % 5 den daha az oranda spontan remisyona girer. 1. dönemde görülen semptomlar; lokalize yanıcı ağrı, hiperestezi, ödem, kas spazmı, hiperhidroz, deride sıcaklık ve kuruluktur. 2.dönem: Ortalama 3-6 ay sürer, tutulan bölgede kan akımı azalmıştır, cilt soğuktur, hiperhidroz devam edebilir. Ağrının şiddeti artmıştır, ödem daha yaygın ve organizedir, kıllarda azalma, tırnaklarda kırılganlık ve büyümelerinde gecikme olur. Eklemde hareket kısıtlılığı, kaslarda zayıflama, radyografi ile tespit edilen osteoporoz diffüz hale gelir. 3.dönem: İrreversible belirgin trofik değişiklikler vardır. Ağrı şiddeti azalarak tutulan ekstremite boyunca yayılır. Kas atrofisi belirginleşir, tutulan eklemlerde zamanla ankiloz gelişir. Fleksör tendon kontraktürleri oluştuğunda sublüksasyon gelişebilir (1,20,33). RSD TANISINDA KLİNİĞİ DESTEKLEYİCİ TANI YÖNTEMLERİ 1-Üç Fazlı (Dinamik) Kemik sintigrafisi: RSD tanısında en güvenilir yöntemdir. Direkt radyografiye göre daha erken bulgu verir. Radyonüklid maddenin enjeksiyonu sonrası saniyeler, dakikalar ve saatler içerisinde sırasıyla arteriyel faz, yumuşak doku 9
14 fazı ve mineral fazlarındaki tutulumu incelenir. Radyonüklid maddenin tutulumu hastalığın evresine göre normal, artmış veya azalmış olabilir. RSD için geç statik (mineral) fazında radyokarpal, interkarpal, karpometakarpal eklemler, metakarpal alanlar ve parmaklarda jukstaartiküler bölgelerde diffüz aktivite artışı, özellikle periartiküler yoğunlaşma karakteristiktir (5,34,35). 2-Direkt radyografiler: Sağlam ekstremite ile karşılaştırıldığında uzun kemiklerde periartiküler ve küçük kemiklerde diffüz benekli osteoporoz görülür. Radyografilerin özgüllüğü azdır, benekli osteoporoz da RSD için özgül değildir. Ayrıca kuadriplejik ve hemiplejik hastalarda radyografi kullanmama atrofisi ile RSD ayırıcı tanısında yardımcı olmaz (1,33). 3-DEXA: Tutulan ekstremitede kemik mineral yoğunluğundaki kaybı gösterir ancak özgül değildir. Tedaviye yanıtı gösterebilir (36). 4-MR görüntüleme: Deri kalınlaşması ve kontrast maddenin dokuda artışını gösterir. Erken evrede tanı değeri olabilir (1,37,38). 5-Otonomik disfonksiyon inceleme yöntemleri tanıyı destekleme ve tedaviye yanıtı takip etmek için faydalıdır (5). Bu yöntemler; a) Termografi; deri ısısı değişikliklerini gösterir, tanıda değerli bir yöntemdir (20). b) Kutanöz doppler ölçümü; kan akımı değişikliklerini inceler. c) Kantitatif sudomotor akson refleks testi; dinlenme durumunda terlemenin ölçülmesidir. d) Hacim yer değiştirme yöntemleri ile ödemin ölçülmesi. e) Tanısal sempatik blokaj testleri; duyarlılığı ve özgüllüğü konusunda değişik görüşler olmasına rağmen sempatik blokaj ile ağrıda ve otonomik disfonksiyonda geçici düzelme görüldüğü bildirilmektedir. 10
15 f) EMG; hemiplejili hastalarda üst ekstremitede gösterilen spontan EMG aktivitesinin klinik olarak RSD gelişebilecek hastaları belirlemede yararlı olduğu bildirilmiştir (1). TEDAVİ Tedavinin hastalığın patogenezine dayanarak yapılması gerekmektedir. Buna rağmen optimal tedavi tartışmalıdır. Fakat tedavinin erken başlatılması ve hastalığın klinik evresine göre yapılması konusunda görüş birliği mevcuttur (21,39). RSD gelişen bir hastada tedavinin temel esasları ağrıyı azaltmak, vasküler stazı ortadan kaldırmak, gelişebilecek kontraktürlere engel olmak ve geç dönemde oluşabilecek psikososyal problemleri çözmektir. Bu esasların sağlanabilmesi için tedavide multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Ayrıca önemli bir özellik fiziksel tıp ve rehabilitasyon uygulamaları dışında hiçbir tedavi yönteminin özgül ve değişmez olmadığı, bilinen diğer tedavi yöntemlerinin sadece fiziksel tıp ve rehabilitasyon uygulamalarına eşlik ettiğinde tedavi için anlamlı olabileceğidir. Medikal tedavi (kalsitonin, lokal veya sistemik kortikosteroidler, kas gevşeticiler, alfa adrenerjikler ve beta blokerler, analjezik, antidepresan, kalsiyum kanal blokerleri, antikonvülsanlar vd), sempatik blok uygulamaları ve diğer tedavi yöntemleri fizik tedavi yöntemleri ile birlikte uygulanabilmektedir (39,40,41). Tedavi klinisyenin ilgi alanı olduğundan bu konuda çok kısa bilgi vermekle yetineceğim. 11
16 2-KEMİK SİNTİGRAFİSİ KEMİK DOKUSU Kemik dokusu damardan zengin, metabolik yönden aktif, dinamik bir organdır. Erişkin bir insanda iskelette 2-5 milyon kemik yeniden şekillenme birimi vardır. Kemik yapı, organları barındıran vücut boşluklarına ve ekstremitelere destek verir, kasların başlangıç ve bitiş yerleri için anatomik pozisyon sağlar, hematopoetik sistemi barındırır. Ayrıca kalsiyum, fosfor, magnezyum gibi iyonlar için büyük bir depo görevi görür. İskelet sistemi aksiyel (kranium, toraks, vertebralar ve pelvis) ve apendiküler kemiklerden oluşur. Uzun, kısa ve yassı olmak üzere vücudumuzda üç çeşit kemik vardır. Uzun kemikler diafiz, epifiz ve metafiz olmak üzere üç bölümden oluşur. Epifiz, kemiğin her iki uç bölümünde eklem yüzeylerinde bulunur. Metafiz, epifiz ile diyafizin birleştiği yer olup kemiğin büyümesinde rol oynar. Eklem yüzeyleri dışında kemiğin dış yüzeyi periostla kaplıdır. Periost iç yüzeyinde osteoblastlar bulunur. Trabeküler kemik yüzeyi ile kemik iliği boşluğu endosteumla kaplıdır. Kemikler fonksiyonel olarak kortikal (kompakt), ve trabeküler kemik (spongioz) olmak üzere iki ayrı histolojik yapı gösterir. Kortikal kemik dokusu ortadaki bir kan damarı çevresinde longitudinal dizilmiş 8-20 kadar konsantrik lamellar yapının iç içe yerleşmesinden oluşur ki bu sistem Haversian sistemidir, kemiğin sertliğinden sorumludur. Kemik dokusu osteoblast, osteoklast ve osteosit olmak üzere üç hücresel eleman içerir. Osteoblastlar; kemik iliğindeki mezenkim dokudan köken alırlar, kemik matriksinin enkondral ve intramembranöz büyüme sırasında kollajen ve mukopolisakkaritlerin sentezine katılarak yeni kemik oluşumunu sağlarlar. Osteoklastların rezorbe ettiği kemiğin yerine haftalar içinde yenisini sentezlerler. Kemik matriksinin, özellikle kollajen Tip I in sentezini sağlar ayrıca osteokalsin, osteonektin, kemik morfojenik proteini de sentezlerler. Yüzeylerinde östrojen reseptörleri bulunur. Osteositler; osteoblastın kemik matriksi tarafından tutularak osteosite dönüşmesi sonucu geliştiği belirlenmiştir. Kemik içinde lakün adı verilen boşluklarda bulunduğu, yüzeyinde parathormon ve seks hormonu bulunan reseptörler içerdiği belirtilmiştir. Osteositin içinde bulunduğu lakünler birbirlerine ve kemik yüzeyine kanalikül denilen kanallar aracılığı ile bağlıdır. Kanaliküller içinde sitoplazmik uzantılarla bir dolaşım sistemi oluştururular. Osteositler aralarında bulunan fonksiyonel bağlantılarla 12
17 (nöronlara benzer şekilde) birbirleri ve yüzeydeki hücrelerle haberleşirler. Proteoblastlara yolladıkları sinyaller ile farklılaşarak osteoid salgılarlar. Osteositler, kemik içinde organik ve inorganik bileşiklerin taşınmasında önemli görev üstlenir. Ayrıca mekanosensör işlevi ile iskeletin işlevsel adaptasyonunda kemik matriksin artış veya azalışını sağlayarak, mikrofraktür onarım ihtiyacını anlarlar. Dolaşımdaki östrojen, glikokortikoid gibi hormon düzeyini algılarlar. Osteositler; remodelasyon ve bunun kontrolünde önemli görev üstlenir, iyon değişimine aktif olarak katılır, mekanosensör olarak çalışır, kemiğin işlevsel adaptasyonunda önemli rol oynarlar. Osteoklastlar; çok çekirdekli dev hücrelerdir, kemik iliğinin hematopoetik monositlerinden köken alırlar. Osteoklastlar kendi membranları ile kemik arasındaki boşluğa proteolitik ve diğer enzimleri salgılayarak mineralleri ve kemik matriksinin bir kısmını eritir, kalan bölümü ise fagositozla metabolize ederler. Trabeküler yapı yeterince ince ise bu yapıyı perfore ederek trabeküler ağdan ayrılır, kemiğin o bölümünde kalıcı hasar oluştururlar. Osteoklastların farklılaşması ve aktivasyonunu sağlayan çeşitli hormonlar (paratiroid hormon, östrojen, leptin ve tiroid hormonları vb) ile sitokinler mevcuttur. Osteoklastlarda RANK/RANKL sinyal iletim yolu ile rezorbsiyonu uyaran ve aktive eden mekanizmalar olduğu saptanmıştır. Osteoklastlar ayrıca östrojen ve andronenik resptörler içerirler. Endosteal hücreler, kemiğin iç yüzeyini kaplayan hücrelerdir. Kemiğin yeniden şekillenmesinde görev alır, osteoklastların bıraktığı kemik kollajen parçalarını ortadan kaldırarak kemik oluşumunu başlattıkları bildirilmiştir. Endosteal hücreler ve osteoklast öncü hücreleri yüzeyinde bulunan moleküller RANK reseptörü ile etkileşerek yeniden şekillenme döngüsünü başlatırlar. Remodelasyon döngüsünde yer alan diğer faktörlerin osteoklast diferansiyasyon faktörü, osteoprotegerin ligandı, TRANCE ve RANK ligandı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca osteoblast öncüleri tarafından sentezlenen M-CSF nin osteoklastları aktive ettiği bildirilmiştir. Kemiğin kimyasal yapısı organik ve inorganik olmak üzere iki kısımdan oluşur. İnorganik kısım mineraller içeren bölümdür ve tüm kemik dokusunun üçte ikisini oluşturur. İnorganik yapı esas olarak hidroksiapatite benzeyen kalsiyum fosfat kompleksinden, geri kalan kısım ise daha çok genç kemik dokusunda bulunan amorf kalsiyum fosfat ve kalsiyum karbonat, sitrat, florür, magnezyum ve sodyum gibi minerallerden oluşur. Organik kısımda ise şekilli elemanlar dışında kollagen, 13
18 mukopolisakkarit, glikoproteinler ve keraton sülfat, kondroitin sülfat, hyalüronik asit gibi glikozaminglikanlarda bulunur. Mineraller kemiğe sertlik ve güç kazandırırken kollajen doku esneklik sağlar (42,43). Kemik yapı yaşına kadar belirli bir modele göre gelişimini tamamlar bu duruma Modelling (şekillenme) denir. Şekillenme en fazla uzun kemiklerde epifiz kıkırdak plaklarındaki kıkırdak yıkımını takiben oluşur. Bu duruma enkondral kemikleşme denilir. Sıklıkla yassı kemiklerde görülen mezenşimal hücrelerin osteoblastlara dönüşmesi, kollagen fibrillerin birikmesi ve amorf kalsiyum fosfatın oluşması ile de intramembranöz büyüme gerçekleşir. Kemik gelişimindeki ikinci aşama ise Remodeling (yeniden şekillenme) denilen kemiğin sürekli yıkımı ve yapımıdır, erişkinlerde görülür. Remodelasyon ile; kalsiyum dengesinin sağlanması için kalsiyumun mobilizasyonu, eski kemik dokularının yenilerle değiştirilmesi, iskeletin değişik stres, ağırlık ve yük taşıma koşullarına uyum sağlaması, hasar gören kemiğin mikroskopik ve makroskopik onarımı sağlanır (42,43). Kemik yapı her 10 yılda bir tamamen yenilenir. Uzunlamasına büyümenin durduğu yetişkinlerde iskelet turnoverinin büyük bir kısmından kemik-remodelling sorumludur. Bu durum bütün solid yapıların tekrarlayan strese maruz kaldığı iskelet dokusunda yorgunluğa bağlı hasarın kendiliğinden onarımında önemlidir. Remodelling süreci bir rezorbsiyon fazının önce geldiği hem kortikal, hem de trabeküler kemik yüzeylerinde oluşan bir olaylar zinciridir, sellüler ve metabolik olayları içerir (42,43,44). KEMİK SİNTİGRAFİSİNDE KULLANILAN RADYOFARMASÖTİK MADDELER VE TUTULUM ÖZELLİKLERİ Kemik sintigrafisi için pek çok radyofarmasötik denenmiştir. En ideal ajanın kalsiyum olduğu düşünülmüş; ancak Ca45 saf beta ışını yaymasıyla, Ca47 beta partikülü, yüksek enerjili gama ışını yayması (1297 kev -%75-, 808 kev -%6,9-, 489 kev -%6,7-) ve yarı ömürlerinin uzun olması (Ca45 : gün, Ca47 : 4.54 gün) nedeniyle kullanılmamaktadırlar. Kemik sintigrafisi için ilk kullanılan Stronsiyum 85 14
19 (yarı ömrü 65 gün) olmuştur. Yüksek radyasyon vermesi ve bozuk görüntü kalitesi nedeniyle artık kullanılmamaktadır. Günümüzde kemik sintigrafisi için 99m Teknesyuma bağlanabilen fosfat bileşikleri (polifosfat, pirofosfat ve difosfonat bileşikleri) kullanılmaktadır. Teknesyum 99m yarı ömrü 6 saat ve düşük gama enerjisi (140keV) ile ideal monoenerjili bir radyonükliddir. Hastaya verilen radyasyon dozunun düşük olması ve kaliteli görüntü vermesi nedeniyle de tercih edilmiştir (45). İlk kullanılan difosfonat olan Tc99m Pirofosfatta in vivo zayıf olan P-O-P bağları mevcuttur. P-C-P bağlarına sahip difosfonat bileşiklerinin (MDP, HMDP) kullanılması ile daha kaliteli görüntüler elde edilmeye başlanmıştır. Kandan kısa sürede temizlenmesi ve yüksek kemik/background tutulum oranları, enzimatik hidrolize dirençli olmaları nedeniyle hidroksietilen difosfonat, metilen difosfonat adlı difosfonatlar tercih edilmektedir. Hızlı renal ekskresyon göstermeleri nedeniyle enjeksiyondan 2-3 saat sonra verilen aktivitenin %50-60 ı kemikte lokalize olur. Kemik dokusunda teknesyum işaretli radyofarmasötik birikimi; kan akımı, kapiller permabilite, lokal asit baz dengesi, kemikteki sıvı basıncı, hormonlar, vitaminler, kemiğin mineralizasyonu ve kemik turnover ına bağlıdır. Tc99m difosfonatın kemik matriksine aktif olarak taşındığı, fosfat bileşiklerinin kemik yüzeyindeki hidroksiapatitte bulunan kimyasal bağlarla adsorbe edildiği, Tc99m ve kalayın serbestleşmesine yol açtığı, bunların da ayrı ayrı veya beraberce kemiğe bağlandığı belirtilmektedir. Tc99m işaretli difosfonatlar kemikte osteoklast veya osteoblasta bağlanmaz: üçte ikisi hidroksiapatit kristaline bağlanır, üçte biri de nonkristal kalsiyum fosfat olmak üzere mineral fazda birikim gösterir (34,43,44). KEMİK SİNTİGRAFİSİ İLE GÖRÜNTÜLEME PRENSİPLERİ VE RSD TUTULUM ÖRNEKLERİ Kemik sintigrafisi Tc 99m işaretli difosfonatın intravenöz enjeksiyonundan iki-üç saat sonra gama kamera ile görüntü alınarak yapılır. Enjeksiyon osseöz patoloji olduğu düşünülen alana uzak bir yerden yapılmalıdır. Görüntüleme protokolü araştırılan patolojiye göre belirlenir. Kemik kan akımında artışa neden olan durumlarda (osteomiyelit, selülit, benign veya malign kemik patolojileri, kemik dokuyu ilgilendiren sempatik sistem aktivitesi vb ile ilgili patolojilerde) kan akımı ve kan havuzu 15
20 görüntüleri önem arzeder. Bu durumda radyofarmasötik enjeksiyonunu takiben patoloji bulunan bölgeden dinamik görüntü alınır ve 2-3 saat sonra geç statik görüntü alınmalıdır. Bazı durumlarda (renal yetmezlik gibi yumuşak doku klirensinin kötü olduğu durumlar) saat sonra görüntü almak gerekebilir ki bu durumda dört fazlı kemik sintigrafisinden sözedilir (34,43). Gama kamera ile görüntülemede spot ve tüm vücut görüntüleri anterior-posterior projeksiyonda alınır. Hastanın semptomları ve öyküsüne göre özellikle belli bir bölgenin spot görüntüsü alınabilir. Ayrıca ilgili bölgeden high rezolüsyon kolimatör veya pinhol ile görüntü alınması rezolüsyonu arttırır. SPECT görüntüleme büyük eklem, omurga ve pelvis gibi kompleks kemik yapılarda çok değerlidir (34). Üç fazlı kemik sintigrafisinde I. Faz kanlanma veya perfüzyon fazıdır. Patoloji düşünülen bölgenin kanlanma (kan akımı) durumunu değerlendirmek amacıyla önce ilgili bölge gama kamera altına yerleştirilir, daha sonra radyofarmasötik madde enjeksiyonu yapılır ve hemen sonra 1-2 saniyelik dinamik görüntüler alınır. Kan havuzu veya yumuşak doku fazı olan II. Fazda ise I.fazı izleyen (hiç ara vermeden) saniyelik dönemde görüntü alınır. III. faz enjeksiyondan 2-4 saat sonra alınan görüntüdür (43). Kemik sintigrafisinde artmış aktivite tutulumunun olası mekanizması; artmış osteoid formasyonu, artmış kan akımı, osteoidin artmış mineralizasyonu, sempatik akımın kesintiye uğramasıdır. Enjeksiyon yerinin distalindeki ekstremitede lokalize artmış yumuşak doku, iskelet aktivitesi, radyonüklidin özensiz bir şekilde arteriyel enjeksiyonuna bağlı (glove fenomeni) olabilir (34,46). Refleks sempatik distrofi patogenezi ile ilgili teoriler göz önüne alındığında klinik tanıyı destekleyici önemli yöntemlerden birinin üç fazlı kemik sintigrafisi olduğu belirtilmektedir. Hastalığın evresine göre kan akımı, kan havuzu ve geç statik fazda değişik görüntüler alınır. Ellerde, el bilekleri, ön kolda şüpheli patoloji varsa damar yolu açıldıktan sonra venöz turnike serbestleştirilir ve bir dakika sonra radyofarmasötik enjeksiyonu yapılır. Bu şekilde uygulama yapılamaması durumunda (turnike çözüldükten hemen sonra enjeksiyon yapılması durumu) vazodilatasyona bağlı geçici 16
21 hiperemi oluşur ve mevcut patolojiyi yorumlamak zorlaşır. RSD tanısı klinik değerlendirme ile konulduktan sonra üç fazlı kemik sintigrafisi hastalığın değerlendirilmesinde, evresinin tespitinde, tedaviye cevabı belirlemede ve prognoz tahmininde yardımcı rol oynar (43). MRI görüntüleme klinik olarak aktif olgularda yumuşak doku ödemini göstermede yararlı bir yöntemdir (38). Hastalığın evresine, hastanın yaşına, predispoze eden travmaya, hastalığın lokalizasyonuna göre sintigrafik görünüm değişmektedir. Hastalığın akut fazı olarak bilinen Evre I de kemik sintigrafisinde her üç fazda artmış aktivite tutulumu görülür. Etkilenen ekstremitede sadece etkilenen alanda olabileceği gibi tüm ekstremiteyi de tutacak şekilde periartiküler artmış tutulum görülür. Bu görünüm RSD yi inaktivite atrofisinden ayırt etmede önemlidir. RSD nin subakut ve geç evrelerinde ise kan akımı ve kan havuzu normal, geç imajlarda artmış periartiküler tutulum izlenir. Atrofik evrede ise kan akımı ve kan havuzu imajlarında tutulum azalmıştır, geç imajlarda normal uptake izlenir (47). Üç fazlı kemik sintigrafisinin erken RSD tanısında % arasında sensitivite, % arasında spesifisite gösterdiği, sintigrafik görünümün hastalığın klinik bulguları ve evresi ile de uygunluk gösterdiği, bu durumun tedavi kararında önemli bir belirleyici olduğu söylenmektedir (47). Refleks Sempatik Distrofi Sintigrafik görünüm örneği (3,10). Üç fazlı kemik Kan akımı Kan havuzu Geç statik görüntü sintigrafisi Tipik örnek Artmış Artmış Artmış Çocuklarda atipik Azalmış Azalmış Artmış tutulum Paralizi, Azalmış Azalmış Artmış hareketsizlik Subakut dönem Normal Normal Artmış Geç faz RSD Normal, Azalmış Normal, Azalmış Değişken Ağrılı ekstremite Azalmış Azalmış Azalmış 17
22 MATERYAL VE METOD Çalışmamız Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nükleer Tıp Kliniğinde yapıldı. Eylül 2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği tarafından kliniğimize yönlendirilmiş üst ekstremite travmalı, Evre I RSD tanılı, yaşları arasında değişen 17 olgu çalışmaya dahil edildi. Hastalar klinik tanıdan yaklaşık 1-1,5 ay önce başlatıcı travmaya maruz kalmış ve klinik olarak kesin Evre I RSD tanısı almıştı ve çalışmaya dahil edilen hastaların hepsinde üst ekstremite tutulumu mevcuttu. Bu çalışmada ayrıca el ve el bileği bölgesine travma öyküsü bulunmayan (başka nedenlerle, çoğunlukla metastatik kemik hastalığı araştırması için başvurmuş) kişilerden kontrol grubu olarak yaş arasında 10 olgu çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların tümünden onam alındı. Bazal (tedavi öncesi) sintigrafisi alınan hastalara daha sonra Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği tarafından bir ay süre ile Fizik Tedavi ve/veya steroid tedavisi uygulandı, tedaviden sonra kontrol sintigrafisi istendi. Tedavi öncesi ve tedavi sonrasında sintigrafik bulgular ile klinik korelasyon araştırıldı. Hastaların klinik olarak tam iyileşme gösterdikleri belirtilmiştir. Ayrıntılı tanı kriterleri ve tedavi protokolü bu tez çalışmasında değerlendirilmedi. Kantitatif Üç Fazlı Kemik Sintigrafisi: Hastalara üç fazlı kemik sintigrafisi değişken açılı (Siemens e.cam) çift başlı gama kamera sistemi ile; düşük enerjili, paralel hole, yüksek rezolüsyonlu kolimatör kullanarak, 140 kev e %20 pencere açıklığı ile yapıldı. Üç fazlı (dinamik) kemik sintigrafisi için kamera 128x128 matrixte 2 şer saniyelik 30 görüntü ve devamında 3 dakikalık kan havuzu görüntüsü alacak şekilde programlandı. Hastaların sağlam ve travmalı eli prone, bazıları supine pozisyonda dedektör altına yerleştirildi. Hastanın en rahat pozisyonel durumuna göre ya sağlıklı kol antekübital bölgeden veya ayak sırtından 20 mci Tc99m HDP (1-hidroksi etilen difosfonat) bolus tekniği ile enjekte edildi ve 2 saniyelik 30 görüntü, devamında 3 dakikalık kan havuzu 18
23 görüntüsü almak üzere dinamik sintigrafi başlatıldı. Dinamik sintigrafiyi takiben yarım saat içinde hastaya 1 litre su içmesi önerildi. Enjeksiyondan 2-3 saat sonra hastaya 256x1024 matrixte tüm vücut görüntüleme ile her iki üst ekstremite üzerinden 256x256 matrixte 4 dakikalık spot görüntüler alındı. Sintigrafi işlemi bittikten sonra kaydedilen dinamik görüntüler kalitatif olarak değerlendirildi. Ayrıca statik görüntüler üzerinde bilgisayar ortamında el bileği ve metakarpofalangeal bölgeyi içerecek şekilde simetrik ilgi alanları belirlenerek her bir bölgenin ayrı ayrı sayım indeksleri bulundu. Bilgiler kaydedildi. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği nde bir aylık tedavi sonrasında hastalara tedavi öncesi ile aynı protokol uygulanarak (aynı parametrelerle) sintigrafi çekildi. Kontrol grubunda bulunan hastalara da aynı parametrelerle dinamik ve statik sintigrafi çekildi. Bilgiler kaydedildi. Sintigrafi çekilen hastaların görüntüleri bilgisayar ortamında (perfüzyon, kan havuzu ve geç statik fazlar) kaydedilerek Nükleer Tıp uzmanı tarafından değerlendirildi. Geç statik faz görüntüleri RSD tanı ve tedavi sonrasını göstermede daha değerli olduğu göz önüne alınarak bu görüntülerin hem görsel (kalitatif), hem de sayısal değerlendirmeleri yapıldı (48). Tedavi öncesi üç fazlı kemik sintigrafisinde tüm olgularda kalitatif olarak belirgin artmış kan akımı, hiperemi ve geç statik fazda artmış periartiküler tutulum izlendi. Kan akımı ve kan havuzu fazları ile geç statik fazlar bazal ve tedavi sonrası görüntülerde kalitatif değerlendirildi. Ayrıca geç statik görüntülerde simetrik ilgi alanları (el bileği ve metakarpofalangeal eklemler çevresinden) alınarak kantitatif değerlendirme yapıldı. Tedavi sonrası uygulanan üç fazlı kemik sintigrafisinde kan akımı ve kan havuzu fazları ile geç statik fazlarda kalitatif olarak belirgin azalma olduğu görüldü. Kantitatif olarak geç statik görüntülerde simetrik ilgi alanlarındaki dakikadaki sayım oranı önce hastalıksız el ile, daha sonra tedavi öncesi değerlendirme ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Elde edilen sonuçlar kaydedildi. 19
24 Tedavi öncesi ve tedavi sonrası geç statik faz görüntülerinin kantitatif değerlendirmesi literatürden yararlanarak iki farklı şekilde yapıldı (49,50). 1- Hasta elden ve sağlam elden simetrik ilgi alanları alınarak dakikadaki sayım değerleri birbirine oranlandı; bu değerler el bileği ve metakarpofalangeal eklemler için ayrı ayrı hesaplandı. Kırık bulunan olgularda kırığın iyileşmesine bağlı osteoblastik aktivite ile örtüşmemesi için ilgi alanları kırık bölgesinin uzağından alındı. El bileği ve metakarpofalangeal eklemler (her bir eklem için bulunan dakikadaki sayım değeri önce karşı tarafa oranlandı, sonra bu oranların toplamı beşe bölünerek aritmetik ortalaması alındı) için bulunan Lezyon/Normal (L/N) değerleri kontrol grubu, tedavi öncesisonrası rektangüler ölçüm sonuçları ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı. 2- Hasta el ve sağlam elden (el ve el bileği eklemleri üzerinden) simetrik rektangüler ilgi alanları alınarak ortalama sayım miktarı belirlendi. Lezyon/Normal (L/N) oranları hesaplandı, bu oranlar kontrol grubu ve diğer kantitasyon yöntemi sonuçları ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı. El bileği ve metakarpofalangeal eklemlerden alınan ilgi alanları ile L/N oranlarının hesaplamasında; el bileği tedavi öncesi ve tedavi sonrası değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş, metakarpofalangeal eklem kantitasyonlarında ise tedavi öncesi ve sonrası değerler arasındaki farkın istatistiksel yönden anlamlı olmadığı görülmüştür. Olguların özellikleri dikkate alındığında falanks+metakarp kırığı, radius-ulna distal uç kırığı bulunan üç olgunun istatistiksel değerlendirmede farklılık yarattığı görülmüştür. Her ne kadar kırıklı olgularda ilgi alanları kırık bölgesinin uzağından alınarak (kırık iyileşmesine bağlı olabilecek osteoblastik aktiviteden etkilenmemek için) simetrik kantitasyon yapılmış ise de bu olguların kalitatif değerlendirmesinde belirgin azalmış kan akımı, kan havuzu ve geç statik görüntü aktiviteleri izlenirken kantitasyonda uyumsuzluk bulunmuştur. Simetrik rektangüler (el ve el bileği) kantitasyonda ise hem kalitatif, hem kantitatif değerler birbiri ile uyumlu bulunmuş tedavi öncesi ve sonrası değerler arasındaki farklılık (istatistiksel yönden) anlamlı olarak değerlendirilmiştir. 20
25 İstatistiksel analiz: Verilerin değerlendirilmesinde SPSS for windows 10.0 istatistik paket programı kullanıldı. Karşılaştırmalarda Mann Whitney U ve Wilcoxon Rank testleri kullanıldı. p<0.05 anlamlı kabul edildi. PATOGNOMONİK RSD OLGUSU 21
26 AB-PATOLOJİK, TEDAVİ ÖNCESİ AB-(PATOLOJİK) TEDAVİ SONRASI (TEDAVİYE İYİ YANIT) 22
27 MKA-(PATOLOJİK)TEDAVİ ÖNCESİ MKA-(PATOLOJİK)TEDAVİ SONRASI (TEDAVİYE AZ YANIT) 23
28 İU-KONTROL 24
29 BULGULAR Çalışmaya dahil edilen 17 hastanın 8 i kadın 9 u erkek olup yaşları arasında değişmekteydi. Olguların 5 i tendon kesisi, 1 i hemipleji, 11 olgu radius/radius-ulna alt uç kırığı ve metakarp, falanks kırıklarından oluşmaktaydı ve hepsi klinik olarak evre 1 RSD tanısı almıştı ve sadece üst ekstremite tutulumu mevcuttu. Kontrol grubu olguların hiçbirinde eski veya yeni el elbileği travması tanımlanmamıştı. Hastaların bazal ve tedavi sonrası lezyon/normal değerleri sırasıyla belirlendi. Kontrol grubuna sadece bir kez üç fazlı sintigrafi çekildi, tedavi öncesi ve tedavi sonrası değerler ile ayrı ayrı karşılaştırma yapıldı. TABLO- 1 El bileği Metakarpofalangial eklem Rektanguler (tüm el,el bileği) No Yaş Cins Hastalığı T.Ö T.S T.Ö T.S T.Ö T.S 1 46 E Fleksör tendon kesisi E Falanks+metakarp kırığı E 3. falanksta kopma K Radius alt uç kırığı E Ekstensör dijitorum kesi K Radius alt uç kırığı K Ekstensör tendon kesisi E Metakarp tendon kesisi E Tendon kesisi K Radius alt uç kırığı K Radius açık kırığı K Radius alt uç kırığı E Radius + ulna kırığı K Radius+ ulna kırığı E Metakarp + falanks kırığı K Radius alt uç kırığı E Hemipleji
30 TABLO-2 El Bileği Çalışma grubu Kontrol grubu L/N sayım oranı Ortalama SS Ortalama SS p Tedavi öncesi 2,76,98,94,19,000*** Tedavi sonrası 2,29,80,94,19,000*** Çalışma grubunun tedavi öncesi ve sonrası El Bileği değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksektir.p<0.001 TABLO-3 Metakarpofalangial eklem Çalışma grubu Kontrol grubu L/N sayım oranı Ortalama SS Ortalama SS p Tedavi öncesi 2,35,48,77,27,000*** Tedavi sonrası 2,12,74,77,27,000*** Çalışma grubunun tedavi öncesi ve sonrası Metakarpofalangial eklem değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksektir.p<0.001 TABLO-4 Rektanguler(El ve el bileği) Çalışma grubu Kontrol grubu L/N sayım oranı Ortalama SS Ortalama SS p Tedavi öncesi 2,11,44,93,07,000*** Tedavi sonrası 1,82,44,93,07,000*** Çalışma grubunun tedavi öncesi ve sonrası rektanguler (el-el bileği) ROI değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksektir.p<
31 TABLO-5 Çalışma grubu Tedavi öncesi Tedavi sonrası El Bileğinden alınan L/N sayım oranı Metakarpofalangial eklemden L/N sayım oranı Rektanguler (el-el bileği) yöntemi ile alınan L/N sayım oranı Ortalama SS Ortalama SS p 2,7553,9814 2,2876,7983,025* 2,3482,4784 2,118,743,136 2,1106,4435 1,8241,4371,003** Çalışma grubunda tedavi sonrası El Bileği değerleri, tedavi öncesine göre anlamlı derecede düşmüştür. p<0.05 Çalışma grubunda tedavi sonrası Metakarpofalangial eklem değerlerinde tedavi öncesine göre anlamlı değişme olmamıştır. p>0.05 Çalışma grubunda tedavi sonrası rektanguler ROI (el-el bileği) değerleri, tedavi öncesine göre anlamlı derecede düşmüştür. p< ,5 4 3,5 3 2,5 2 1,5 1 0,5 0 Tedavi öncesi Tedavi sonrası Grafik I: El Bileği grafiği 27
32 4,5 4 3,5 3 2,5 2 1,5 1 0,5 0 Tedavi öncesi Tedavi sonrası Grafik II: Metakarpofalangial eklem grafiği 3,5 3 2,5 2 1,5 1 0,5 0 Tedavi öncesi Tedavi sonrası Grafik III: Rektanguler ROI (El-el bileği) grafiği Tedavi öncesi bazal ve tedavi sonrası değerler istatistiksel olarak klinik iyileşme ile korelasyon göstermiştir. 28
33 TARTIŞMA RSD in patofizyolojisi tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak klinik bulguları ile üç evreye ayrılabilen bir sendromdur. Erken evrede tanı konulur ve tedavi edilirse tamamen iyileşmektedir. Dolayısı ile bu hastalıkta morbiditenin azaltılması için erken tanı ve tedavi çok önemlidir. Bu amaçla klinisyenler fizik muayeneye ek olarak yardımcı tanı yöntemlerine ihtiyaç duymaktadırlar. RSD tanısını doğrulama hususunda son yıllarda üç fazlı kemik sintigrafisinin önemli bir yeri olduğu belirtilmekle birlikte, özellikle tedavi takibinde rol oynadığı bilinmektedir. Bu çalışmada, üç fazlı kemik sintigrafisinin RSD tanısı ve tedavi takibindeki önemini araştırmayı amaçladık. RSD gelişen bir hastada tedavinin temel esasları ağrının azaltılması, vasküler stazı ortadan kaldırmak, gelişebilecek kontraktürlere engel olmak ve geç dönemde oluşabilecek psikososyal problemleri ortadan kaldırmaktır. Bu esasların sağlanabilmesi için tedavide multidisipliner bir yaklaşım gerektiği belirtilmektedir. Ancak önemli bir özellik, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uygulamaları dışında hiçbir tedavi yönteminin özgül ve değişmez olmadığıdır. Bilinen diğer tedavi yöntemleri sadece fiziksel tıp ve rehabilitasyon uygulamalarına eşlik ettiğinde tedavi için anlamlı olmaktadır (32). Fizik tedavi ve rehabilitasyon ile birlikte uygulanan tedavi şekillerinin etkinliğini belirlemede klinik bulgular yanında üç fazlı kemik sintigrafisi kullanılmaktadır. Çalışma grubunda, 5 i tendon kesili, 1 i hemiplejili, 5 i radius alt uç kırıklı, 1 radius açık kırıklı, 2 metakarp+falanks kırıklı, 1 falanks kopması, 2 si metakarp+falanks kırıklı olgular bulunmaktadır. Bu olgular, ilk tedavileri (alçı, operasyon vb) uygulanarak yara iyileşmeleri tamamlandıktan sonra Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi Kliniği ne Eylül 2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında müracaat eden ve klinik olarak evre I RSD tanısı almış hastalardır. Çalışma grubu yaş arasında 8 kadın 9 erkek olmak üzere toplam 17 erişkin hastadan oluştu. Bu olgular, klinik tanıyı destekleme açısından en önemli laboratuvar çalışma olan üç fazlı kemik sintigrafisi için kliniğimize yönlendirildi. RSD de yaş dağılımında farklılıklar görülebilir. Hastalığı başlatıcı etken herhangi bir yaş grubunda meydana gelebilir. Ancak yaşın RSD için hastalığa özgün bir 29
34 parametre olmadığı belirtilmektedir (45). Bu çalışmada, olguların yaşı arasında değişim göstermektedir. RSD tanısında, klinik değerlendirme en önemli kriterdir. Klinik tanıyı doğrulamada yardımcı görüntüleme teknikleri arasında duyarlılık ve özgüllüğü en fazla olan hiç kuşkusuz üç fazlı kemik sintigrafisidir. Her ne kadar değişik tedavi protokolleri uygulanarak bazal ve tedavi sonrası sintigrafik değerlendirmeler yapılmış ve farklı sonuçlarla karşılaşıldığı belirtilmiş ise de hepsinde sintigrafinin en azından bazal tanıda önemli bir yeri olduğu vurgulanmaktadır (51,52). Bu çalışmadan elde edilen sintigrafi bulguları ise RSD tanısı açısından üç fazlı kemik sintigrafisinin etkinliğini desteklemektedir. Yardımcı tanı yöntemlerinin kullanıldığı bir çalışmada, ayakta RSD bulunan dört olgu MR ve üç fazlı kemik sintigrafisi ile değerlendirilmiştir. Her iki yöntemde de erken faz bulgularının klinik ile uygunluk gösterdiği, MR ile tespit edilen kemik iliği ödeminin hızlı bir gerileme gösterir iken sintigrafik bulguların daha yavaş normale döndüğü, erken evre RSD tanısında üç fazlı kemik sintigrafisinin MR dan daha duyarlı olduğu belirtilmiştir (37). Bizim çalışma grubumuzdaki olgularda MR incelemeleri bulunmadığı için herhangi bir kıyaslama ve yorum yapılamamıştır. RSD tanısında direkt radyografilerin özgüllüğü azdır, benekli osteoporoz da RSD için özgül değildir. Ayrıca radyografinin kuadriplejik ve hemiplejik hastalarda kullanmama atrofisi ve RSD ayırıcı tanısında yardımcı olmadığı ileri sürülmektedir (1,33). Bizim çalışma grubumuzdaki hastaların erken evrede (semptomların başlamasından itibaren geçen süre 3 aydan az) olması nedeniyle belirgin bir özellik, hatta nonspesifik bir bulgu olarak değerlendirilen benekli osteoporozun görülmediği dikkati çekmiştir. Bu veri üç fazlı kemik sintigrafisinin RSD tanısı açısından direkt grafiden daha üstün olduğunu desteklemektedir. Demengeat ve arkadaşları 1988 yılında, Holder ve Mackinnon 1984 yılında, Steinert ve Hahn 1996 yılında, Todorovic-Tirnanic ile arkadaşları 1995 yılında yaptıkları çalışmalarda RSD tanısında üç fazlı kemik sintigrafisinin sensitivitesinin % 30
FTR 303 Ortopedik Rehabilitasyon
FTR 303 Ortopedik Rehabilitasyon Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu Complex Regional Pain Syndromme yrd. doç. dr. emin ulaş erdem GİRİŞ Genellikle travmalardan sonra ortaya çıkar Belirgin bir sinir hasarı
DetaylıREFLEKS SEMPATİK DİSTROFİ SENDROMU(RSDS) (Omuz-El Sendromu, Sudeck
REFLEKS SEMPATİK DİSTROFİ SENDROMU(RSDS) (Omuz-El Sendromu, Sudeck Atrofisi, Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu) Yrd.Doç.Dr. MEHTAP BOZKURT Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon
DetaylıYrd.Doç.Dr. MEHTAP BOZKURT Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon ABD
Yrd.Doç.Dr. MEHTAP BOZKURT Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon ABD giriş Genellikle travmalardan sonra ortaya çıkar, Belirgin bir sinir hasarı olsun veya olmasın etkilenen ekstremitedeki
DetaylıOsteoporoz Rehabilitasyonu
Osteoporoz Rehabilitasyonu OSTEOPOROZ Kemik kitlesinde azalma, kemik mikroyapısında bozulma sonucu kemik kırılganlığının artması olarak tanımlanır. Kemik yaşayan, dengeli bir şekilde oluşan yıkım ve yapım
DetaylıYaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011
Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri Sena Aydın 0341110011 PATOFİZYOLOJİ Fizyoloji, hücre ve organların normal işleyişini incelerken patoloji ise bunların normalden sapmasını
DetaylıOrganizmanın en sert dokusudur. Kemik dokusunun hücreler arası maddesinin içinde kollajen teller ve inorganik elemanlar bulunur. İnorganik elemanlar
KEMİK DOKUSU Organizmanın en sert dokusudur. Kemik dokusunun hücreler arası maddesinin içinde kollajen teller ve inorganik elemanlar bulunur. İnorganik elemanlar hidroksiapatit kristalleri olarak tanımlanır.
DetaylıKemik Doku. Prof.Dr.Ümit Türkoğlu
Kemik Doku Prof.Dr.Ümit Türkoğlu 1 Kemik Dokusu İskelet sistemi başlıca işlevleri: Mekanik destek Hareket için kasların yapışma yerlerini sağlama Medüllasında yer alan, hemapoetik sistem elemanı kemik
DetaylıİSKELET YAPISI VE FONKSİYONLARI
İSKELET YAPISI VE FONKSİYONLARI 1- Vücuda şekil vermek 2- Kaslara bağlantı yeri oluşturmak ve hareketlerin yapılmasına olanaksağlamak 3- Vücut ağırlığını taşımak 4- Vücudun yumuşak kısımlarını korumak
Detaylıİskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ
İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar Prof.Dr.Mitat KOZ 1 İskelet Kasının Egzersize Yanıtı Kas kan akımındaki değişim Kas kuvveti ve dayanıklılığındaki
DetaylıAnatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri
Anatomik Sistemler Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri Anatomik Sistem İskelet Sistemi İskeletin Görevleri Vücuda şekil verir. Vücuda destek sağlar. Göğüs kafes ve kafatası kemikleri
DetaylıEpilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;
Epilepsi bir kişinin tekrar tekrar epileptik nöbetler geçirmesi ile niteli bir klinik durum yada sendromdur. Epileptik nöbet beyinde zaman zaman ortaya çıkan anormal elektriksel boşalımların sonucu olarak
DetaylıKAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN
KAS FİZYOLOJİSİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN Uyarılabilen dokular herhangi bir uyarıya karşı hücre zarlarının elektriksel özelliğini değiştirerek aksiyon potansiyeli oluşturup, iletebilme özelliği göstermektedir.
Detaylıoporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri
Osteoporoz Tanı ve Tedavi oporoz Tanı ve Tedavi Prensipleri Prensipleri Dr. Ümit İNCEBOZ Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Dr. Ümit İNCEBOZ Balıkesir Üniversitesi Tıp
DetaylıBaşkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı REFLEKSLER. Dr. Sinan CANAN
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı REFLEKSLER Dr. Sinan CANAN scanan@baskent.edu.tr Bu Bölümde: Sinirsel refleksler: Tipleri ve yolları Otonom refleks yolları ve işlevleri İskelet
DetaylıTALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ
TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ DR. FZT. AYSEL YILDIZ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON ANABİLİM DALI Talasemi; Kalıtsal bir hemoglobin hastalığıdır. Hemoglobin
Detaylıİnmede Tedavisi BR.HLİ.102
BR.HLİ.102 Serebral Felç (İnme) ve Spastisitede Botoks Spastisite Nedir? Spastisite belirli kasların aşırı aktif hale gelerek, adale katılığına, sertliğine ya da spazmlarına neden olmasıyla ortaya çıkan
DetaylıDÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ
DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın
Detaylıİnsan vücudunda üç tip kas vardır: İskelet kası Kalp Kası Düz Kas
Kas Fizyolojisi İnsan vücudunda üç tip kas vardır: İskelet kası Kalp Kası Düz Kas Vücudun yaklaşık,%40 ı çizgili kas, %10 u düz kas kastan oluşmaktadır. Kas hücreleri kasılma (kontraksiyon) yeteneğine
DetaylıDolaşımın Sinirsel Düzenlenmesi ve Arteryel Basıncın Hızlı Kontrolü. Prof.Dr.Mitat KOZ
Dolaşımın Sinirsel Düzenlenmesi ve Arteryel Basıncın Hızlı Kontrolü Prof.Dr.Mitat KOZ DOLAŞIMIN SİNİRSEL KONTROLÜ Doku kan akımının her dokuda ayrı ayrı ayarlanmasında lokal doku kan akımı kontrol mekanizmaları
DetaylıRAYNAUD HASTALIĞI. Yrd.Doç. Dr. Celal YAVUZ
RAYNAUD HASTALIĞI Yrd.Doç. Dr. Celal YAVUZ RAYNAUD HASTALIĞI Ekstremite arterinin lümeninde tıkanma yapmadan, değişik etkenlerin başlattığı fonksiyonel tipte fasılalı ve simetrik olarak parmaklarda görülen
DetaylıOmurga-Omurilik Cerrahisi
Omurga-Omurilik Cerrahisi BR.HLİ.017 Omurga cerrahisi, omurilik ve sinir kökleri ile bu hassas sinir dokusunu saran/koruyan omurga üzerinde yapılan ameliyatları ve çeşitli girişimleri içerir. Omurga ve
DetaylıSİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder
SİNİR SİSTEMİ SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder. Çeşitli duyu organlarından milyonlarca
DetaylıKocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı Yandal Ar. Gör. Uzm. Dr. Kübra Öztürk Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
DetaylıOSTEOARTRİT. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ
OSTEOARTRİT Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ Eklem kıkırdağından başlayıp, eklemlerde mekanik aşınmaya ve dejenerasyona yol açan kronik bir eklem hastalığıdır. LİTERATÜRDEKİ İSİMLERİ ARTROZ DEJENERATİF ARTRİT Yavaş
DetaylıKOMPLEKS BÖLGESEL AĞRI SENDROMUNDA KLĠNĠK
KOMPLEKS BÖLGESEL AĞRI SENDROMUNDA KLĠNĠK Dr. Oktay Adanır Bağcılar Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği 1864 Silas Weir Mitchell: Kozalji (yanıcı ağrı) (kausis, burning, algos,
DetaylıMYOLOGIA CRUSH SENDROMU. Dr. Nüket Göçmen Mas
MYOLOGIA CRUSH SENDROMU Dr. Nüket Göçmen Mas Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi AD Kas hücresi ve kas dokusu Kısalma özelliğini taşıyan hücreye kas hücresi denir. Bunların oluşturduğu dokuya
DetaylıYARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger
YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük
DetaylıHücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.
METABOLİZMA ve ENZİMLER METABOLİZMA Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. A. ÖZÜMLEME (ANABOLİZMA) Metabolizmanın yapım reaksiyonlarıdır. Bu tür olaylara
DetaylıPERİFERİK ARTER HASTALIKLARINDA SEMPTOMLAR. Dr. İhsan Alur Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi AD, Denizli
PERİFERİK ARTER HASTALIKLARINDA SEMPTOMLAR Dr. İhsan Alur Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi AD, Denizli PERİFERİK ARTER HASTALARINA YAKLAŞIM NASIL OLMALIDIR? A) ANAMNEZ (ÖYKÜ,
DetaylıTFD Nörolojik Fizyoterapi Grubu Bülteni
TFD Nörolojik Fizyoterapi Grubu Bülteni Cilt/Vol:3 Sayı/Issue:2 Şubat/February 2016 www.norofzt.org VİBRASYON UYGULAMALARININ FİZYOTERAPİDE KULLANIMI Vibrasyon, salınım şeklindeki hareketlerle karakterize
DetaylıKemik ve Eklem Enfeksiyonları. Dr Fahri Erdoğan
Kemik ve Eklem Enfeksiyonları Dr Fahri Erdoğan KEMİK VE EKLEM ENFEKSİYONLARI Erken tanı ve tedavi Sintigrafi, MRI Artroskopik cerrahi Antibiyotik direnci Spesifik M.Tuberculosis M. Lepra T.Pallidumun Nonspesifik?
DetaylıLENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!
LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen
DetaylıMultipl Myeloma da PET/BT. Dr. N. Özlem Küçük Ankara Üniv. Tıp Fak. Nükleer Tıp ABD
Multipl Myeloma da PET/BT Dr. N. Özlem Küçük Ankara Üniv. Tıp Fak. Nükleer Tıp ABD İskelet sisteminin en sık görülen primer neoplazmı Radyolojik olarak iskelette çok sayıda destrüktif lezyon ve yaygın
DetaylıMETABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS
METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS Aerobik Antrenmanlar Sonucu Kasta Oluşan Adaptasyonlar Miyoglobin Miktarında oluşan Değişiklikler Hayvan deneylerinden elde edilen sonuçlar dayanıklılık antrenmanları
Detaylı11. SINIF KONU ANLATIMI 29 ENDOKRİN SİSTEM 4 BÖBREK ÜSTÜ BEZLERİ (ADRENAL BEZLER)
11. SINIF KONU ANLATIMI 29 ENDOKRİN SİSTEM 4 BÖBREK ÜSTÜ BEZLERİ (ADRENAL BEZLER) BÖBREK ÜSTÜ BEZLERİ (ADRENAL BEZ) Her bir böbreğin üst kısmında bulunan endokrin bezdir. Böbrekler ile doğrudan bir bağlantısı
DetaylıLOKOMOTOR SİSTEM SEMİYOLOJİSİ
LOKOMOTOR SİSTEM SEMİYOLOJİSİ Prof.Dr.Ayşe Kılıç draysekilic@gmeil.com AMAÇ Lokomotor sistemin temel yapılarını ve çocuklarda görülen yakınmalarını, öykü, fizik muayene ve basit tanı yöntemlerini öğrenmek
DetaylıADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ
ADEZİV KAPSÜLİT FZT NAZMİ ŞEKERCİ DONUK OMUZ - FROZEN SHOULDERADEZİV KAPSÜLİT Adeziv kapsulit omuz ekleminde, eklem kapsülünün kronik iltihabi bir durumu olup eklem kapsülünde kalınlaşma, sertleşme ve
DetaylıKemik dokusu, yapısı ve işlevi. Dr. Kutay Engin Özturan
Kemik dokusu, yapısı ve işlevi Dr. Kutay Engin Özturan Kemik dokusunun görevleri Mekanik destek ve çatı Hayati organların korunması Mineral depolanması ve homestazisi Kemik iliği için ev sahipliği Hareket
Detaylıİnsanda Destek ve Hareket Sistemi
İnsanda Destek ve Hareket Sistemi A. HAYVANLARDA DESTEK VE HAREKET Canlı vücuduna desteklik görevi yapan, vücudun çeşitli kısımlarını koruyan ve hareketi sağlayan sisteme destek ve hareket sistemi denir.
DetaylıDoku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ
Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem Prof.Dr.Mitat KOZ Mikrodolaşım? Besin maddelerinin dokulara taşınması ve hücresel atıkların uzaklaştırılması. Küçük arteriyoller her bir doku
DetaylıSERT DOKUNUN SULU (KĠSTĠK) LEZYONU. Dr Arzu AVCI ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ PATOLOJİ KLİNİĞİ 17 Kasım 2011
SERT DOKUNUN SULU (KĠSTĠK) LEZYONU Dr Arzu AVCI ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ PATOLOJİ KLİNİĞİ 17 Kasım 2011 OLGU 9 Y, K Sağ humerus proksimali 2 yıl önce kırık Doğal iyileşmeye bırakılmış
DetaylıKAN VE SIVI RESÜSİTASYO N -1 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ACİL TIP ANABİLİM DALI Dr.İlker GÜNDÜZ
KAN VE SIVI RESÜSİTASYO N -1 AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ACİL TIP ANABİLİM DALI Dr.İlker GÜNDÜZ 03-11-2009 Doku hipoperfüzyonu ve organ hasarı oluşturan, intravasküler volüm kaybının ilk tedavisi
DetaylıOtakoidler ve ergot alkaloidleri
Otakoidler ve ergot alkaloidleri Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 1 Antihistaminikler 2 2 1 Serotonin agonistleri, antagonistleri, ergot alkaloidleri 3 3 Otakaidler Latince "autos" kendi, "akos"
DetaylıÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ
ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ İdrar oluşturmak... Üriner sistemin ana görevi vücutta oluşan metabolik artıkları idrar yoluyla vücuttan uzaklaştırmak ve sıvı elektrolit dengesini korumaktır. Üriner
DetaylıOMUZ VE DİRSEK BÖLGESİ YARALANMALARI
OMUZ VE DİRSEK BÖLGESİ YARALANMALARI Doç. Dr. Nuri Aydın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı nuri.aydin@istanbul.edu.tr YARALANMA TravmaRk Ani fiziksel
DetaylıDiyabetik Ayak Osteomiyelitinde Nükleer Tıp Tanı Yöntemleri
Diyabetik Ayak Osteomiyelitinde Nükleer Tıp Tanı Yöntemleri Prof. Dr. Çetin Önsel İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı 1 Diyabetik ayak (DA) Dünya Sağlık Örgütü ne göre dünyada 180 milyon
DetaylıEGZERSİZ VE TERMAL STRES. Prof.Dr.Fadıl ÖZYENER
EGZERSİZ VE TERMAL STRES Prof.Dr.Fadıl ÖZYENER TERMAL DENGE ısı üretimi BMH Kas etkinliği Hormonlar Besinlerin termik etkisi Postur Çevre ısısı Vücut ısısı (37 o C±1) ısı kaybı konveksiyon, radyasyon,
DetaylıSpor yaralanmaları sportif aktivite sırasında meydana gelen yaralanmaların genel adıdır. Normal yaşamda yaralanmalar sıklıkla dış etkilerle
Doç. Dr. Onur POLAT Spor yaralanmaları sportif aktivite sırasında meydana gelen yaralanmaların genel adıdır. Normal yaşamda yaralanmalar sıklıkla dış etkilerle gelişirken, spor yaralanmalarında hem dış
DetaylıENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler
ENDOKRİN SİSTEM Endokrin sistem, sinir sistemiyle işbirliği içinde çalışarak vücut fonksiyonlarını kontrol eder ve vücudumuzun farklı bölümleri arasında iletişim sağlar. 1 ENDOKRİN BEZ Tiroid bezi EKZOKRİN
DetaylıGALVANİK AKIM UZM.FZT.ZÜBEYDE ERCAN
GALVANİK AKIM UZM.FZT.ZÜBEYDE ERCAN Luigi Galvani tarafından 1789 da keşfedilmiştir. Tel üzerine asılan kurbağa bacağı, rüzgar nedeniyle balkonun demirlerine dokunduğunda kasıldığını görmüş, bu olayı açıklayamamıştı.
DetaylıEGZERSİZİN DAMAR FONKSİYONLARINA ETKİSİ
EGZERSİZİN DAMAR FONKSİYONLARINA ETKİSİ İçerik Dolaşım sisteminin kısa anatomi ve fizyolojisi Egzersizde periferal dolaşımın düzenlenmesi-etkili mekanizmalar Damar endotelinin ve Nitrik Oksitin (NO) periferal
DetaylıOTONOM SİNİR SİSTEMİ (Fonksiyonel Anatomi)
OTONOM SİNİR SİSTEMİ (Fonksiyonel Anatomi) Otonom sinir sitemi iki alt kısma ayrılır: 1. Sempatik sinir sistemi 2. Parasempatik sinir sistemi Sempatik ve parasempatik sistemin terminal nöronları gangliyonlarda
DetaylıHasar Kontrol Cerrahisi yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır.
Doç. Dr. Onur POLAT Hasar Kontrol Cerrahisi 1992 yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır. Hasar Kontrol Cerrahisi İlk aşama; Kanama ve kirlenmenin
DetaylıAnestezi ve Termoregülasyon
Anestezi ve Termoregülasyon Öğr. Gör. Ahmet Emre AZAKLI İKBÜ Sağlık Hizmetleri M.Y.O. Termoregülasyon Nedir? Isının düzenlenmesi, korunması, ideal aralığa getirilmesi amacıyla vücudun meydana getirdiği
DetaylıGELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME. Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı
GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı Doğal seyir & Prognoz Tedavi edilmezse uzun dönemde ekstremite
DetaylıHİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin
HİSTOLOJİ DrYasemin Sezgin HİSTOLOJİ - Canlı vücudunu meydana getiren hücre, doku ve organların çıplak gözle görülemeyen (mikroskopik) yapılarını inceleyen bir bilim koludur. - Histolojinin sözlük anlamı
DetaylıDiyabetik Ayak Lezyonlarının Radyonüklid Yöntemlerle Görüntülenmesi. Prof. Dr. Seher Nilgün Ünal İstanbul Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı
Diyabetik Ayak Lezyonlarının Radyonüklid Yöntemlerle Görüntülenmesi Prof. Dr. Seher Nilgün Ünal İstanbul Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Diyabetik ayak komplikasyonları Selülit Osteomyelit Şarko
DetaylıVÜCUDUMUZDA SISTEMLER. Destek ve Hareket
VÜCUDUMUZDA SISTEMLER Destek ve Hareket DESTEK VE HAREKET SİSTEMİ Vücudun hareket etmesini sağlamak Vücutta bulunan organlara destek sağlamak Destek ve Hareket Sistemi İskelet Sistemi Kaslar Kemikler Eklemler
DetaylıFİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ
FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ İNFLAMASYON VE ONARIM İNFLAMASYON Yaralanmaya karşı dokunun vaskülarizasyonu yolu ile oluşturulan bir seri reaksiyondur. İltihabi reaksiyon.? İnflamatuar
DetaylıHandan Tanyıldızı 1, Nami Yeyin 2, Aslan Aygün 2, Mustafa Demir 2, Levent Kabasakal 2 1. İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Nükleer Fizik ABD 2
Yttrium-90 mikroküre tedavisinde radyasyon kaynaklı karaciğer hastalığı (RILD) analizi ve terapötik aktivite miktarı ile karaciğer fonksiyonu arasındaki ilişkinin incelenmesi Handan Tanyıldızı 1, Nami
DetaylıEnjeksiyona Bağlı Siyatik Sinir Hasarında Mentamove Uygulaması Sonuçları. Olgu Sunumu Op. Dr. Mustafa AKGÜN Nöroşirürji Uzmanı ve Mentamove Eğitmeni
Enjeksiyona Bağlı Siyatik Sinir Hasarında Mentamove Uygulaması Sonuçları Olgu Sunumu Op. Dr. Mustafa AKGÜN Nöroşirürji Uzmanı ve Mentamove Eğitmeni 44 yaş Erkek (İşçi) Şikayeti: Sağ Bacağında Şiddetli
DetaylıFİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON YÜKSEK LİSANS PROGRAMI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI NA GİRİŞ KOŞULLARI : Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokullarının veya Yüksekokul ve Fakültelerin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
DetaylıDoç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri
Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Hastalıkların tedavisinde kat edilen yol, bulaşıcı hastalıklarla başarılı mücadele, yaşam koşullarında düzelme gibi
DetaylıFTR 231 Fonksiyonel Nöroanatomi. Sinapslar. yrd.doç.dr. emin ulaş erdem
FTR 231 Fonksiyonel Nöroanatomi Sinapslar yrd.doç.dr. emin ulaş erdem TANIM Sinaps, nöronların (sinir hücrelerinin) diğer nöronlara ya da kas veya salgı bezleri gibi nöron olmayan hücrelere mesaj iletmesine
DetaylıAKCİĞER KANSERİ TANISI KONULDUKTAN SONRA NE YAPILIR HASTA NASIL TAKİP VE İDARE EDİLİR
AKCİĞER KANSERİ TANISI KONULDUKTAN SONRA NE YAPILIR HASTA NASIL TAKİP VE İDARE EDİLİR Akciğer kanseri olmak her şeyin sonu değildir. Bu hastalığı yenmek için mutlaka azimli, inançlı ve sabırlı olmanız
DetaylıASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK
ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM Dünya genelinde 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmekte Gelişmiş ülkelerde artan prevalansa sahip Hasta veya toplum açısından yüksek maliyetli bir hastalık
DetaylıKASLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kasların regenerasyon yeteneği yok denecek kadar azdır. Hasar gören kas dokusunun yerini bağ dokusu doldurur.
KASLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER Canlılığın belirtisi olarak kabul edilen hareket canlıların sabit yer veya cisimlere göre yer ve durumunu değiştirmesidir. İnsanlarda hareket bir sistemin işlevidir. Bu işlevi
DetaylıBÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...
BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ... 1 Bilinmesi Gereken Kavramlar... 1 Giriş... 2 Hücrelerin Fonksiyonel Özellikleri... 2 Hücrenin Kimyasal Yapısı... 2 Hücrenin Fiziksel Yapısı... 4 Hücrenin Bileşenleri... 4
DetaylıMS, gen yetişkinlerin en yaygın nörolojik hastalıklarından birisidir de Sir August D Este tarafından ilk kez tanımlanmıştır.
Fzt. Damla DUMAN MS, gen yetişkinlerin en yaygın nörolojik hastalıklarından birisidir. 1822 de Sir August D Este tarafından ilk kez tanımlanmıştır. Kuvvetsizlik, spastisite, duyusal problemler, ataksi
DetaylıCANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER
CANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER Canlıların yapısında bulunan moleküller yapısına göre 2 ye ayrılır: I. İnorganik Bileşikler: Bir canlı vücudunda sentezlenemeyen, dışardan hazır olarak aldığı
DetaylıFİZYOLOJİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN
FİZYOLOJİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN Fizyolojide Temel Kavramlar FİZYOLOJİ Fizyolojinin amacı; Yaşamın başlangıcı- gelişimi ve ilerlemesini sağlayan fiziksel ve kimyasal etkenleri açıklamaktır (tanımlamak)
DetaylıHücre Zedelenmesi. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin
Hücre Zedelenmesi Dr. Yasemin Sezgin yasemin sezgin Hastalık bilimi anlamına gelen patoloji hastalıkların altında yatan hücre, doku ve organlarda meydana gelen yapısal ve fonksiyonel değişiklikleri inceler
DetaylıGONARTROZ UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ
GONARTROZ UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ Gonartroz, diz ekleminde progresif olarak ortaya çıkan kıkırdak yıkımı, osteofit oluşumu ve subkondral skleroz ile karakterize noninflamatuvar, kronik, dejeneretif bir hastalıktır.
DetaylıPROGRESİF AKIMLAR UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ
PROGRESİF AKIMLAR UZM.FZT.NAZMİ ŞEKERCİ Elektrik Akımları Eski sınıflamada elektrik akımları: Yönüne göre: Doğru akım (Galvanik akım) Alternatif akımlar Klinik ve elektrofizyolojik etkileri göz önüne alındığında:
DetaylıDERS ADI STATÜ Teorik+Uygu lama. 1 FTR 518 Egzersiz fizyolojisi Z saat 2 FTR 501 Ortopedik saat 4 FTR 522 Nörolojik Reh.
DERS PLANI 1. YARIYIL SIRA DERS KODU DERS ADI STATÜ Teorik+Uygu lama KREDİ AKTS 1 FTR 518 Egzersiz fizyolojisi Z 2+2 3 7.5 saat 2 FTR 501 Ortopedik S 2+2 3 7.5 rehabilitasyon 1 saat 3 FTR 520 Kardiyopulmoner
DetaylıİSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul
İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul Öğrenim hedefleri Mezenterik vasküler olay şüphesi ile gelen hastayı değerlendirmede kullanılan
Detaylı30.10.2013 BOYUN AĞRILARI
BOYUN AĞRILARI BOYUN ANOTOMISI 7 vertebra, 5 intervertebral disk, 12 luschka eklemi, 14 faset eklem, Çok sayıda kas ve tendondan oluşur. BOYNUN FONKSIYONU Başı desteklemek Başın tüm hareket
DetaylıH 1 FTR ve Romatoloji alanında temel konularda ve güncel gelişmeleri içeren bir seminer programı tıpta uzmanlık öğrencileri tarafından sunulur
FTR 28 FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON Dr. Sevim ORKUN / 1 Dr. Işık KELEŞ /2 Dr. Gülümser AYDIN /3 Dr. Elem İNAL /4 KOD DERS ADI ÖÜ T P KREDİ AKTS FTR 7001 MAKALE SAATİ Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon ve
Detaylı2) Kolekalsiferol (D 3)
Sunum İçeriği Öğretim Görevlisi :Yrd.Doç.Dr.Bekir ÇÖL Hazırlayan ve Sunan : Fulya ÇELEBİ Konu : D Vitamini 31/10/2008 D vitamini formları kaynaklarına genel bakış Deride ve vücutta D vitamini sentezi İnce
DetaylıFizyoloji PSİ 123 Hafta Haft 9 a
Fizyoloji PSİ 123 Hafta 9 Serebrum Bazal Çekirdekler Orta Beyin (Mezensefalon) Beyin sapının üzerinde, beyincik ve ara beyin arasında kalan bölüm Farklı duyu bilgilerini alarak bütünleştirir ve kortekse
DetaylıParatiroid lezyonlarında USG ve Sintigrafinin Karşılaştırılması
Paratiroid lezyonlarında USG ve Sintigrafinin Karşılaştırılması Op. Dr. Savaş Baba, Doç. Dr. Barış Saylam,Op. Dr. Hüseyin Çelik, Op. Dr. Özgür Akgül,Op. Dr. Sabri Özden, Ass. Dr. Deniz Tikici, Ass. Dr.
DetaylıDuysal Sistemlerin Genel Özellikleri, Duysal Reseptörler. Dr. Ersin O. Koylu E. Ü. Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı
Duysal Sistemlerin Genel Özellikleri, Duysal Reseptörler Dr. Ersin O. Koylu E. Ü. Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Bir Hint Hikayesi: Altı Kör Adam ve Fil DUYSAL UYARAN DUYSAL UYARANIN SİNİR SİNYALLERİNE
DetaylıDr.Özlem Parlak, Dr.İbrahim Öztura, Dr.Barış Baklan
Dr.Özlem Parlak, Dr.İbrahim Öztura, Dr.Barış Baklan Tanı; Dört tanı kriteri Destekleyici tanı kriterleri Eşlik eden özellikler Bu skala; 10 sorudan oluşmaktadır en fazla 40 puan verilmektedir skor sendromun
DetaylıDİNLENİM MEMBRAN POTANSİYELİ. Prof. Dr. Taner Dağcı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ab. D.
DİNLENİM MEMBRAN POTANSİYELİ Prof. Dr. Taner Dağcı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ab. D. Hücre içi kompartıman ve hücre dışı kompartımanın büyük bölümü elektriksel açıdan nötrdür. Hücre içinde
Detaylı7. Yarıyıl Farmasötik Kimya Prof. Dr. İlkay YILDIZ
7. Yarıyıl Farmasötik Kimya Prof. Dr. İlkay YILDIZ 2017-2018 Güz Dönemi PERİFER SİNİR SİSTEMİNE ETKİLİ İLAÇLAR Periferdeki organlara yönelik sinirsel iletişimin sağlandığı sisteme, PERİFERİK SİNİR SİSTEMİ,
Detaylı15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ
15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ İyonlaştırıcı radyasyonların biyomoleküllere örneğin nükleik asitler ve proteinlere olan etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak, nükleik asitlerden
DetaylıProstat Kanserinde Prostat Spesifik Membran Antijen 177. Lu-DKFZ-617 ( 177 Lu-PSMA) Tedavisinde Organ ve Tümör Dozimetrisi: ilk sonuçlar
Prostat Kanserinde Prostat Spesifik Membran Antijen 177 Lu-DKFZ-617 ( 177 Lu-PSMA) Tedavisinde Organ ve Tümör Dozimetrisi: ilk sonuçlar Nami Yeyin 1, Mohammed Abuqbeitah 1, Emre Demirci 2, Aslan Aygün
DetaylıBEL AĞRISI. Dahili Servisler
BEL AĞRISI Dahili Servisler İnsan omurgası vücut ağırlığını taşımak, hareketine izin vermek ve spinal kolonu korumak için dizayn edilmiştir. Omurga kolonu, birbiri üzerine dizilmiş olan 24 ayrı omur adı
DetaylıDr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir
Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir SİSTEMATİK DEĞERLENDİRME Yorumlama dıştan içe veya içten dışa doğru yapılmalı TORAKS DUVARI Kostalar Sternum Klavikula Torasik vertebralar
DetaylıYrd. Doç. Dr : Tanju ÇELİK MKÜ. Tıp Fak.
Yrd. Doç. Dr : Tanju ÇELİK MKÜ. Tıp Fak. Ağrı Ağrının tanımı Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilâtı tarafından 1979 yılında şu şekilde yapılmıştır: "Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan,
Detaylı29 yaşında erkek aktif şikayeti yok. sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması. üzerine hasta polikliniğimize başvurdu
29 yaşında erkek aktif şikayeti yok Dış merkezde yapılan üriner sistem ultrasonografisinde insidental olarak sağ sürrenal lojda yaklaşık 3 cm lik solid kitlesel lezyon saptanması üzerine hasta polikliniğimize
DetaylıÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ SELİN HOCA
ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ SELİN HOCA Çevresel Sinir Sistemi (ÇSS), Merkezi Sinir Sistemine (MSS) bilgi ileten ve bilgi alan sinir sistemi bölümüdür. Merkezi Sinir Sistemi nden çıkarak tüm vücuda dağılan sinirleri
DetaylıÇOCUKLARDA HAREKET SİSTEMİ MUAYENESİ (ROMATOLOJİK MUAYENE) Özgür KASAPÇOPUR
ÇOCUKLARDA HAREKET SİSTEMİ MUAYENESİ (ROMATOLOJİK MUAYENE) Özgür KASAPÇOPUR HAREKET SİSTEMİ Üç ana yapı taşı Kemikler Kaslar Eklemler Oynamaz eklemler (Kafa tası) Yarı oynar eklemler (Omurga) Oynar eklemler
Detaylıİskelet ve kemik çeşitleri nelerdir?
On5yirmi5.com İskelet ve kemik çeşitleri nelerdir? İskelet ve kemik çeşitleri nelerdir? Yayın Tarihi : 16 Kasım 2012 Cuma (oluşturma : 1/4/2017) A. İSKELET ÇEŞİTLERİ Hayvanların çoğunda, vücuda destek
DetaylıRENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ
RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ 20.05.2010 Giriş I Renovasküler hipertansiyon (RVH), renal arter(ler) darlığının neden
DetaylıSAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ HAZIRLAYAN:FZT.MELTEM ERASLAN DANIŞMAN:PROF.DR.İSMET MELEK Obezite (şişmanlık),vücutta aşırı ölçüde
Detaylı14 Aralık 2012, Antalya
Hamilelerde Uyku Bozukluğunun Sorgulanması ve Öyküden Tespit Edilen Huzursuz Bacak Sendromunda Sıklık, Klinik Özellikler ve İlişkili Olabilecek Durumların Araştırılması A Neyal, G Benbir, R Aslan, F Bölükbaşı,
DetaylıKan Kanserleri (Lösemiler)
Lösemi Nedir? Lösemi bir kanser türüdür. Kanser, sayısı 100'den fazla olan bir hastalık grubunun ortak adıdır. Kanserde iki önemli özellik bulunur. İlk önce bedendeki bazı hücreler anormalleşir. İkinci
DetaylıFTR 205 Elektroterapi I. Temel Fizyolojik Cevaplar. ydr.doç.dr.emin ulaş erdem
FTR 205 Elektroterapi I Temel Fizyolojik Cevaplar ydr.doç.dr.emin ulaş erdem GİRİŞ Klinikteki en büyük sorunlardan biri de elektrofizyolojik bilgileri pratikte organize etmek ve uygulamaktır. Günümüzdeki
DetaylıMENİSKÜS ZEDELENMELERİ
MENİSKÜS ZEDELENMELERİ Diz eklemi uyluk (femur) ve kaval (tibia) kemikleri arasında kusursuz bir uyum içinde çalışır. Bu uyumun sağlanmasında, diz içerisinde yer alan menisküs denilen yarım ay şeklindeki
Detaylı