SAYI:49 4 EKİM TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASİ GAZETE

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "SAYI:49 4 EKİM 1997 150.000 TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASİ GAZETE"

Transkript

1 SAYI:49 4 EKİM TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASİ GAZETE

2 KURTULUŞ 4 Ekim İÇİNDEKİLER.. DİSK GENEL KURULU VE SOL-SOSYALİST BASIN DİSK TASFİYELER...,5-11 Halk Meclisleri ile O i Sokağa Taşıyalım, Sloganlarımızla, Meşalelerimizle Susurluk'taki Devletten Hesap Soralım TÜSİAD İSTİKRAR İSTİYOR SUSURLUK- BİN OPERASYON,.15 TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİDİR. 16 FIRSATÇI KONUŞTU. 17 BİRLİK KÜRDİSTAN'DA TEK YOL DEVRİM. 21 YOLDAŞLAR BİZİ AŞIN. 22 YOLDAŞLAR BİZİ AŞIN. 23 HALK SINIFI HALK GERÇEĞİ BASIN YILDÖNÜMÜ GALATASARAY-HABERLER. 38 CEZAEVLERİ,,39-40 BU TARİH BİZİM...41 YURTDIŞI GÖRÜNEN KÖY. 45 KÜLTÜR-SANAT... Susurluk Devletini Halk Olarak Bizler Yargılayalım Geçtiğimiz yıl 3 Kasım'da meydana gelen Susurluk olayı, oligarşinin faşist devletinin mafyacı kontrgerilla niteliğini, pisliklerini tüm açıklığıyla ortaya çıkardı. Kontrgerilla devletinin 18 yıldır aradığını iddia ettiği, yeşil pasaportlu, uyuşturucu kaçakçısı faşist katil Abdullah Çatlı, üzerinde Ağar imzalı silah taşıma ruhsatı ile, üst düzey polis şeflerinden özel tim kurucularından Hüseyin Kocadağ ile yan yanaydı. Kendi halkını düşmana satarak, Kürt halkının kanını emen halk düşmanlarından Bucak aşireti reisi ve DYP milletvekili korucubaşı Sedat Bucak ise üçgenin bir diğer köşesini oluşturuyordu. Mercedes'in içinde kokainden tutun da, suikast silahlarından susturucuya kadar yok yoktu! Bu panorama, buzdağının görünen kısmını, su yüzündeki kısmını oluşturuyordu gerçi... Ama devrimcilerin onyıllardır halka anlatmak, teşhir etmek istediği halk düşmanı kontrgerilla devleti, bir kaza sayesinde de olsa tüm çıplaklığıyla teşhir olmuştu. Mafyacı kontrgerilla devletinin gizlenebilecek, reddedilebilecek bir tarafı kalmamıştı. Susurluk, doğal olarak ülke gündeminin ilk sırasına oturmuştu. Oligarşi olayın ilk şokunu atlattıktan sonra, Türkiye tarihinde belki de ilk kez bu kadar yoğun bir kamuoyu tepkisi alan Susurluk sürecinin üzerini örtmek, gerçekleri gizlemek ve en az zararla atlatmanın yollarını aramak için harekete geçti. Oligarşinin en yetkili temsilcilerden Demirel bile kamuoyuna "tarafsız" imajı vermek için basına ve yargıya "olayı gittiği yere kadar araştırın, inceleyin, yargılarınızda acımasız olun" diyor, bildik taktiğiyle "birkaç kişiyi ilgilendiren münferit bir olaydır, devlet genelini bağlamaz" mesajını veriyordu. Burjuva medyada da "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" içeriğinde yorumlar ve yazılar çıkıyor, özellikle liberal köşe yazarları artık bu tür olayların sistemin bekası açısından yaşanmaması gerektiğini belirterek, yargı sistemini "göreve" çağırıyordu. Dönemin başbakanı Erbakan ise kendisini emperyalizme ve oligarşiye ispatlamak, nasıl kul köle olduğunu göstermek için "Susurluk fasa fiso" deme yoluna gidiyordu. Oligarşi yalan ve demagojileriyle kamuoyunda oluşan büyük tepkiyi engelleyemiyordu. Haklar ve özgürlükler Platformu ve Halk Meclisleri olay sonrasında Susurluk Devletini teşhir etmek için "Susurluk Devlettir, Hesap Soralım" kampanyasını başlatmıştı. Bu sırada oligarşi de hem kendisini oluşan halk tepkisinin dışında bırakmak, hem de Susurluk'a karşı olduğu izlenimini yaratmak için ışık söndürme kampanyasına katılmıştı. örneğin Sabancı bile, büyük tantanalarla "İkiz Kule"sinin ışıklarını söndürüyordu. Yalnız oligarşinin, MGK ve TÜSİ- AD'ın hesap edemediği birşey vardı: Parti-Cephe ışık söndürme eyleminde örgütlülüğün başını çekmiş ve halkı, eylemi gereken yere kanalize etmeyi başarmıştı. Işık söndürme eyleminin birinci kısmı bittiğinde, oligarşinin hedef saptırmaya yönelik "desteği" çoktan bitmişti bile... Işık söndürme Türkiye tarihinde ilk kez milyonların katıldığı, organize bir eylemdi. İktidarı sarsıyordu. İktidardaki RP'nin iğrenç yüzlerinden halk düşmanı Adalet Bakanı Şevket Kazan, "mum söndü oynuyorlar" diyerek, halkla aklı sıra alay ediyor, eyleme nefretini kusuyordu. Tabii bu korkularının bir göstergesiydi. İkinci kampanyada ise, Halk Meclislerinin düzenlediği eylemlerde, Devrimci Halk Güçlerinin de katılımıyla halk, her gece saat 21.00'de mahallelerde Susurluk Devletine karşı tüm öfkesi ve coşkusuyla, disipliniyle, ellerinde meşaleleriyle "Susurluk Devlettir, Hesap Soralım" sloganıyla halkı safları davet ediyor ve adalet istemini haykırıyordu. Gazi'de, Okmeydanı'nda, Nurtepe'de, Çağlayan, Küçükarmutlu'da, Bağcılar'da, Yenibosna'da, Esenler'de, Sarıgazi'de, Gülsuyu'nda İkitelli'de, Avcılar'da, Bir Mayıs ve Birlik mahallelerinde, daha birçok mahallede ve Anadolu'da Devrimci Halk Güçleri önderliğindeki halkımız, Susurluk Devletinden hesap sormuş, onu kendi adaletiyle yargılamıştı. Halkın yargılaması sonucunda, mafyanın devletleşmediği devletin kendisinin bir mafya olduğu, Susurluk çetelerinin halka karşı suç işlediği, düzenin adeletinin suçluları yargılayamacağı, onlardan birşey beklenmediği açıklanmış ve suçluların cezalandırılması halkın adaletinden talep edilmişti. Süreç Halkı Doğruladı: Susurluk Çeteleri Serbest TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM Oligarşi elbette kendisi için suç işlenen, katleden, kaybeden, işkence yapan, kendi yetiştirdiği katillerini yargılamazdı. Zaten halk bu gerçeği en başından beri biliyordu. Yaşanan süreç halkı bir kez daha doğruladı. Halk tepkisini azaltmak için suçlan ayyuka çıkmışlardan seçilen İbrahim Şahin ve emrindeki özel tim gibi bir güruh halk düşmanı, kontrgerillanın mahkemeleri tarafından sözümona yargılanmış ve serbest bırakılmıştı. Sürecin başında vaziyeti kurtarmak için istifa etmesi ve yedeğe çekilmesi istenen kontrgerillanın en yetkili şeflerinden Mehmet Ağar ise bugün oligarşi içindeki it dalaşındaki rakiplerine tehditlerim sürdürüyor, bir yanda da "bütün bunları ne için yaptık" sitemiyle Bin Operasyon vb. kontrgerilla faaliyetlerini açığa çıkarıyordu. Oligarşi ve MGK-TÜ- SİAD, Susurluk'u ülke gündeminden düşürmek için herşeyi yaptı. Önce yapay "laiklik-şeriat" ikilemini ortaya sürerek, REFAHYOL'u iktidardan düşürdü. Bu anlamda, MGK'nın silahsız kuvvetleri ÖDP'sinden DİSK'ine, İP'inden burjuva medyasına kadar, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde MGK-TÜSİAD'a hizmet ettiler. Sonra beş yıl, sekiz yıl eğitim meselesini gündeme getirdiler. Sonuçta Susurluk'u unutturmak, üzerini örtmek istediler. Gün Mücadele ve Susurluk'un Hesabını Sorma Günüdür. Halk Meclisleriyle Birlikte Sokaklara Çıkalım, Öfkemizi Haykıralım Susurluk Çetelerini serbest bıraktıktıkları günlerde Metin Göktepe'nin katillerini de tahliye ettiler. Gazi Davası'ndan sonra İrfan Ağdaş'ın dosyasını da sürgüne gönderdiler. Susurluk'taki devlet, gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek için, ortaya çıkmış tüm pisliklerinin üzerini örtmek için elinden gelen herşeyi ardına koymuyor. Bunun için tüm yöntemleri kullanıyor. Mehmet Ağar'ın Bin Operasyonunun içinde olan Perpa katliamı ve Ali Rıza Ağdoğan'ın katledilmesi üzerine açılan davalarda, katiller analara küfür ediyor. Tüm halkımıza, devrimcilere, demokratlara, insanlık onuruna, namusuna sahibim diyen herkese sesleniyoruz: Oligarşinin Susurluk'un üzerini örtmesine izin vermemek için, suçluların ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarını engellemek için, halk olarak sokağa çıkmalıyız. Taleplerimiz Çiller'in, Ağar'ın, Bucak'ın yargılanmasıyla sınırlı olmamalı. Onları bu düzenin yargısı önüne çıkarmazlar. Oligarşi kendi uşaklarım, katillerini yargılamaz, yargılayamaz! Göstermelik olarak yargılansalar dahi hiçbir ceza almaz, üstüne üstlük "şerefli" ilan edilirler, "aklanırlar". İbrahim Şahin ve diğer çetelerin tahliye edilmesi düzenin adaletsizliğinin inkar edilemez, en net örneğidir. Halk Meclisleriyle birlikte, halk olarak kendi kürsümüzü kuralım. Katilleri halkın önüne çıkaralım. Susurluk devletini, çeteleri kendimiz yargılayalım, hesabını soralım.*

3 En "işçici" oportünist ve reformist dergi ve gazetelerdeki DİSK Genel Kurulu ile ilgili haber ve değerlendirmelere bakıldığında hemen şu çıplak gerçek bir kez daha görülüyor. Yıllardır yaptıkları işçi sınıfının biricik "komünist öncü"sü olma iddiaları birer balondan ibarettir. İşçi sınıfı içinde dişe dokunur hiç bir güçleri yoktur. DİSK içinde ise varlıklarının esamesi bile neredeyse görülmemektedir. EMEK VE SOSYALİST İKTİDAR YAZACAK BİR ŞEY BULAMAMIŞ En küçük bir işçi direnişiyle ilgili olarak sayfalarında koca koca yerler ayıran, yanında röportajları, yorumları eksik etmeyen reformistlerden EMEK ve Sosyalist İktidar'ın sayfalarına DİSK Genel Kurul haberi haber atlamamak için adeta zorla sıkıştırılmış. Haberin veriliş tarzı ise bir kaç küçük ayrıntı dışında herhangi bir burjuva gazetesinden pek farklı da değil. EMEK'in dört gün peşpeşe verdiği Genel Kurul haberlerinden 13 Eylül tarihli ilk günün haberi konuk olarak bulunan KESK, EMEP, CHP, ÖDP, HADEP Genel Başkanlarının, Çalışma Bakanı'nın, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral'in, Hak-İş Genel başkanı Salim Uslu'nun ve Rıdvan Budak'ın konuşmalarından yapılan alıntılarla başlayıp bitiyor. Yapılan bir işçi kongresi ama EMEK'e bakarsanız Genel Kurul'da ne işçi var, ne muhalefet, Genel Kurul konuklarla yapılıyor. Ama hakkını yemeyelim "Genel Kuruldan Notlar" diye küçük bir kutu haberin içinde yer alan bir cümlede genel başkanlığa Rıdvan Budak dışında üç kişinin daha aday olduğunu öğreniyorsunuz. Bu adaylar Genel Kurul'da konuşma yapmışlar mıdır? Yapmışlarsa söylediklerinin Deniz Baykal ya da Bayram Meral kadar değeri yok mudur ki EMEK'in haberlerinde tek satır yer almamıştır? EMEK'in dört gün ardarda yazdığı genel kurul haberlerinin hiçbirinde bunları göremezsiniz. EMEK kimin yanındadır? Emekten yana olduğunu söyleyenlerin MGK sendikacılarına karşı muhalefet bayrağını açanları öne çıkarması, işçi sınıfına karşı burjuvaziyle, MGK'yla işbirliği yapanları teşhir etmesi gerekmiyor mu? Bırakın MGK sendikacılarını teşhiri, EMEK bunların Genel Kurul'daki anti-demokratik uygulamalarını yorumsuz haber olarak bile yazmamıştır. Erol Ekici konuşurken mikrofonun sesini kesmeye kadar varan bir tahammülsüzlük vardır, yine de engelleyemeyince DİSK yöneticilerinin salonu terk etmek zorunda kalışı, alman bir genel kurul kararının tüzük çiğnenerek iptal edilmesi vardır, ama bunlar EMEK'e haber olamayacak kadar değersiz gelişmelerdir. DİSK 3 Muhalefet içinde EMEP'liler yoktur. Daha doğrusu DİSK içinde EMEP'lilerin varlığına ilişkin hiçbir belirti yoktur. Kendisini işçi sınıfının biricik temsilcisi sandığı için, muhalefeti yok sayan tavrı, rekabetçi mantığının tahammülsüzlüğe ulaşan son sınırı olarak görülebilir. Ancak sorun tek başına EMEK'in muhalefeti yok sayan yaklaşımı da değildir. Aylar öncesinden söylediğimiz DİSK'teki devrimcilere yönelik tasfiye çabaları bugün adım adım uygulanmaya çalışılıyor. Oportünizmin bu tasfiyecilik karşısında nasıl devrimci bir duruş sergileyeceğini de hep birlikte göreceğiz. EMEK genel kurulu veriş tarzıyla, DİSK'e yönelik tek bir eleştiri yapmaması yanıyla, MGK sendikacılarını kollayıcı tavrıyla DİSK yöneticilerini destekler konumdadır. Emek "tarafsız habercilik" görünümü altında taraf olmuştur. Yer aldığı taraf ise MGK sendikacılığıdır. Genel Kurul salonunda delegeleriyle, muhalefetiyle değil, ama Genel Başkanı ile yer alanlardan biri de SİP'ti. Genel Kurul'da tüm konuklara konuşma hakkı tanınırken SİP Genel Başkanı konuşturulmadı. l Mayıs'ta alana girip MGK sendikacılarını "yuhalayarak" Türkiye devrimci hareketinin "namusunu kurtaran", kişiyi toplayıp sopalarla, zincirlerle gazete satmaya gidip devrimcilere, halka saldıran reformizmin bu en "keskin" partisinin yayın organı 19 Eylül tarihli Sosyalist İktidar'da nedense MGK sendikacılarına karşı oldukça yumuşak bir tavır gösterilmiş: "Genel Kurul sırasında yukarıda belirtilen konukların tümü konuşma yaparken, SİP Genel Başkanı Aydemir Güler'e söz hakkı verilmemesi tartışma yarattı. KURTULUŞ Bunun üzerine SİP üyeleri, Güler'in konuşma metnini Genel Kurul sırasında yazılı olarak dağıttılar" diyor. Haberin yanında yer alan söz konusu metnin ise ondan aşağı kalır yanı yok: "En hafif deyimle başlı başına bir nezaketsizlik olan bu tutumu protesto düşüncesindeyiz" denilen Güler'in konuşma metninde MGK sendikacılarına yönelik tek bir eleştiriye rastlamak mümkün değil. GENEL KURULDA OLMAYAN KIZIL BAYRAK 1ŞÎN TEORİSİNDE DİSK Genel Kurulu'nda esamesi okunmayanlardan biri de "işçi eksenli" örgütlenme anlayışına sahip olan ama bunun sonuçlarını pratikte nedense bir türlü gösteremeyen Kızıl Bayrak'tır. Bu nedenle Kızıl Bayrak da genel kurula ilişkin yazacak fazla bir şey bulamamış. Ama yazdığı kısa yazıda bile teori yapmaktan, geri duramıyor: "Genel Kurul'da devrimci iddia ile ortaya çıkan birden fazla adaya rağmen, Rıdvan Budak ve ekibi, yine büyük bir oy çoğunluğuyla Genel Başkanlık ve Yönetim Kurulu'nu aldılar." (Kızıl Bayrak, 19 Eylül 97) Devrimci iddia ile çıkan adaylar kimlerdir, kim adına çıkmışlardır? Bunlar yok Kızıl Bayrak'ın haberinde. Nasıl olsun? O zaman bugüne kadar yaptığı "semt eksenli" çalışma yürüten "devrimci demokratlar"ın işçi sınıfı ile bir ilgileri olmadığı teorileri büyük yara alacak. Okurlarının aklına Kızıl Bayrak'çılar neden genel kurulda yok da "küçükburjuva devrimcileri" var diye bir soru gelecektir. Ama Kızıl Bayrak yazarı okurlarının başka yerlerden de olsa durumu öğrenebileceklerini hesap etmiş olmalı ki, hemen önlemini almış. "Eğer sınıf mücadelesine temelde doğru kavrayamazsınız sınıfla istediğiniz kadar organik bağınız olsun. O dinamikleri harekete geçiremez, iktidar perspektifiyle donatamazsımz". Eh diyor, bizim dışımızda birilerinin organik bağı olabilir ama önemli değil, onlar birşey yapamazlar, bu işi ancak Kızıl Bayrak becerir. Kendini mi kandırmaya çalışıyor, okurlarını mı aldatmaya uğraşıyor? Sen nerdesin ondan haber ver. Nerede hangi organik bağların var, nerede kimi harekete geçirdin de hariçten gazel okuyorsun? Yaptığı güya derin tahlillerle kendi yokluğunun üstünü örtmeye başkalarının varlığını küçültmeye çalışırken aslında işçi sınıfı içinde bir varlığı dahi olmadığını kendi yazdıklarıyla ortaya koyuyor. Kızıl Bayrak'a göre "Rıdvan Budak ve ekibinin bu kolay başarısının bir diğer etkeni de, bunların MGK sendikacılığının ve ESK ihanetlerinin teşhirini ve sınıf içerisinde propagandasının bugüne kadar yeterince yapılmayışıdır. Fakat DİSK içerisinde MGK sendikacılığını, ESK'i içine sindiremeyen bir taban vardır aslında. Şimdi önemli olan bu tabanı harekete geçirecek, sınıf mücadelesinin yöntemlerini üretmektir". Eleştirmeyi, akıl vermeyi çok seviyor. Ama yine kendisi, HESAP SORALIM

4 KURTULUŞ kendisinin ne yaptığı yok ortada. Dünyadan bihaber yaşıyor. "DİSK içerisinde MGK sendikacılığını, ESK'i içine sindiremeyen taban" harekete geçmiş, MGK'nın Silahsız Kuvvetlerinin aldığı "genel grev" kararına cepheden karşı çıkmış, Genel Kurul'un bir ay öncesinden Devrimci İşçi Hareketi "MGK Sendikacılarından Hesap Soralım" diyerek kampanya başlatmış. Hesap sormaya işyerlerinden, işçilerin katılımıyla başlanması gerektiği perspektifiyle işyerlerinde, sendika şubelerinde işçilerle, temsilcilerle toplantılar yapılmış, paneller düzenlenmiş, kararlar alınmış, bildiriler dağıtılıp, afişlemeler yapılmış, bugüne kadar hiç kimsenin yürütmediği ölçüde bir teşhir kampanyası yürütülmüş, Rıdvan Budak Genel Kurul'da o çok sevdiği "Çağdaş Sendikacılığı"nı bile ağzına alamaz olmuş, ama Kızıl Bayrak bunları yok sayıyor. Kendi politikasızlığının, uzaktan seyirci kalışının üzerini Devrimci İşçi Hareketi'ni yok sayarak örtmeye çalışıyor. ATILIM'IN SAHTE BİRLİK GİRİŞİMLERİ Ama bu durumda olan sadece Kızıl Bayrak değil, Atılım da aynı taktiğe başvuruyor. 27 Eylül tarihli Atılım'da Limter-İş Başkanı Aydın Kılıçdere"... muhalif güçlerin, Rıdvan Budak ve şürekası şahsında devletin sendikalar üzerindeki politikalarına karşı bir duruş gösteremediklerini söyledi" deniyor. Doğrudur, karşı bir duruş gösteremeyenler vardır ve bunlardan biri de Atılım çevresi ve Aydın Kılıçdere'dir. Genel Kurul'dan bir kaç gün öncesine kadar Atılım ve Aydın Kılıçdere ortada yoktur. Ve Atılım'ın Genel Kurul'la ilgili bir politikası da yoktur. Tek politikası Genel Kurul gelip dayandığında seçimler üzerinedir. Ona göre başarıyı ya da başarısızlığı belirleyen seçimsonuçlarıdır. Yaptığı tüm değerlendirmeler bu kıstas üzerine oturmaktadır. MGK sendikacılarına karşı mücadele onun için Genel Kurul'la başlamış, onunla bitmiştir. Ancak, Atılım Genel Kurul'a ilişkin politikasızlığının üstünü örtmeye çalışmakla kalmıyor. Genel Kurul boyunca yaşananları çarpıtarak, olmayan şeyleri olmuş gibi göstererek, güya ne kadar birleştirici bir rol oynadığını, nasıl devrimci bir tavır sergilediğini ortaya koyup her zamanki fırsatçılığıyla kendine Genel Kurul'dan pay çıkarmaya çalışıyor. 27 Eylül tarihli Atılım'daki "DİSK'e sahip çık" başlıklı yazıda Genel Kurul'un 1. günü ortak bir deklarasyon yayınlama karan alındığı, ancak Erol Ekici ve Ali Rıza Küçükosmanoğlu'nun bu karara uymadığı yazıyor. Doğru değildir, böyle bir karar yoktur. Deklarasyon önerisi gelmiş ama böyle bir karar alınmamıştır. Olsa olsa ancak Limter- İş'in kendi kendine almış olduğu bir karardır bu. Ancak bu kadarla bitmiyor. Yine aynı yazıda "Kılıçdere, kurul sırasında da ilk turda en çok oy alan 3 adaydan t birini destekleme kararları olmasına karşın, Ekici ve Küçükosmanoğlu'nun bu karara da uymayışına dikkat çekti" denilerek ortada alınmış böyle bir karar yokken ayaküstü bir yalan daha uyduruluyor. "Bizim çağrıcı olurken amacımız birleştiriciliği öne çıkarmaktı. Herkesin çabasına verdiğimiz değeri ifade ettik. Ortaklık önerisi sunduk. Bu ortaklıktaki amacımız genel muhalefet fikrini yayarak psikolojik üstünlüğü ele geçirmek, bu hattan delegelere güven vermekti..." denilerek üçüncü bir kuyruklu yalan daha icat ediliyor. Evet doğru, Limter-İş Başkanı Kılıçdere bir takım ortaklıklar için epeyce gayret sarfetmiştir. Ama bu gayret dediği gibi "birleştiriciliği öne çıkarmak" ya da "genel muhalefet fikrini yaymak" falan değildir. Herkesin çabasına değer verdikleri ise hepten yalandır. Çünkü Limter-İş daha en baştan beri Sine-Sen'den HADEP'li Yusuf Çetin'i destekleme karan almıştır. Dolayısıyla onun birleştiriciliği Yusuf Çetin'in adaylığının kabul ettirilmesi, Devrimci İşçi Hareketi adayının yalnızlaştırılması noktasındadır. Öyle ki adaylığın ilk ya da sonra açıklamasına göre ortak tek adayın belirlenmesi gerekiyormuş gibi ilk aday olma bile tartışma gündemine getirilmiştir. Atılımcıların delege ve işçi bile olmayan Sine-Sen adayını neden destekliyorsunuz sorusuna verebildikleri açık bir cevap yoktur, ama bizi neden desteklemiyorsunuz sorusuna verdikleri bir cevap vardır. "Gazi'deki tavrınızdan dolayı yurtsever hareketi destekliyoruz" diyerek, Cephe'ye olan tahammülsüzlüklerini kendilerinin verdikleri cevapla somutlamışlardır. "Cephe olmasın da kim olursa olsun"; davranışlarını belirleyen budur. Limter-İş'in hesaplan ortadadır. Kılıçdere'nin güya başkalarına atfen söylediği gibi kendisi aynen "dar güçleri üzerinden kademe kazanmaya dönük bir politika" izlemiştir. Bir yandan koyu bir pragmatizmle yurtseverlere yaranmaya çalışırken öte yandan Cephe'nin önünü kesmeye, çocukça bir tasfiyecilik tezgahı kurmaya çalışmıştır. istedikleri olmadı. Seçimi de Rıdvan Budak kazandı. Artık oportünizmin yapacağı başka bir iş de kalmadı. Atılım 20 Eylül tarihli sayısında "DİSK 10. Olağan Genel Kurulu yapıldı, bir daha ki sefere kadar eski tas eski hamam" başlığı atmış. Doğrudur Atılım için "eski tas eski hamam". Ona göre değişen hiçbir şey yok. Bir daha ki genel kurula üç gün kala gene ortaya çıkar "birleştiricilik" rolünü yine oynamaya çalışır. Ama "eski tas eski hamam" olmayacak. Hesaplaşma sürecek ve sürüyor da. Aylar öncesinden söylediğimiz DİSK'teki devrimcilere yönelik tasfiye çabalan bugün adım adım uygulanmaya çalışıyor. Oportünizmin bu tasfiyecilik karşısında nasıl devrimci bir duruş sergileyeceğini de hep birlikte göreceğiz. * DİSK 4 Ekim 1997 İŞÇİLER! MGK SENDİKACILIĞINA KARŞI KAMPANYAYA KATILALIM, HESAP SORALIM! "BİZİM" DİYEBİLECEĞİMİZ SENDİKALARIMIZI YARATALIM. DİSK'in son genel kurulundan hemen önceki günlerde yaşanan bir olay belki de pek çok işçinin, genel kurul delegesinin gözünden kaçtı ya da önemsenmedi. Ankara'lı işadamları, patronlar Rıdvan Budak'a "çalışma barışına yaptığı büyük katkılardan" olsa gerek bir ödül verdiler. Düşünün bir! Mesela '80 öncesi DİSK gibi bir sendikanın Genel Başkanı patronlardan hem de tam Genel Kurul öncesi böyle bir ödülü alabilir miydi? Hayır. Değil ödül almak, patronlarla yanyana görülmekten bile korkarlardı. Sendika ağaları kuşkusuz o zaman da patronlarla uzlaşmak için, daha açığı işçi sınıfını masa başında satmak için görüşürlerdi. Ama işçinin tepkisinden korktukları için bunu gizli kapaklı yaparlardı. Şimdi TÜSİAD Rıdvan Budak'ların, Bayram Meral'lerin adeta ikinci adresleri olmuştur. Kamuoyu onları televizyon ekranlarından hergün patronlarla yanyana görmeye alıştı adeta. Daha geçenlerde "Sakıp Ağa" ile bir televizyona konuk olan "Rıdvan Ağa", birbirleriyle kucaklaşmaktan memnunluk duyacağını söyleyip Sakıp Ağa'sını öpüyordu. Neden böyle oldu? Nasıl oldu? 12 Eylül cuntasından bu yana baskı ve terörün eşliğinde sürdürülen karşı-devrimci propagandanın, işçi sınıfındaki ideolojik tahribatın sonucudur bu. İşbirlikçilik, patronlarla uzlaşma adeta meşrulaştırılmış ve kanıksatılmıştır. Sendikalar bu işbirlikçiliğin kurumlan haline getirilmiştir. Adında "devrimci" sıfatı olan bir işçi konfederasyonunda MGK sendikacılığının yerleşmesi ve yaşam şansı bulması işte bu gelişme içinde mümkün olmuştur. Devletçiler, bu düzenin savunucuları, işçi sınıfının haklarını ve çıkarlarını savunamazlar. "MGK'cılık", bir işçi sendikasında asla olamayacak ve asla kabul edilemeyecek bir siyasi tercihtir. işimizi, emeğimizi savunmak için patronlarla kolkola girenlerden, MGK'cılardan hesap sormalıyız. Hiç bir işçi bu sendika ağaları için "benim hakkımı savunduğu sürece TÜSİAD'la işbirliği yapmasının, MGK'nın politikaları doğrultusunda hareket etmesinin benim için bir zararı yok" diye düşünemez, düşünmemelidir. Çünkü böyle bir düşünce doğru değildir. TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM MGK sendikacılığının olduğu yerde işçinin çıkarı yoktur. Bakın, yalnızca bir rakam koyalım ortaya: '96-97'de, bir buçuk yıllık süre içerisinde kırk bin DİSK üyesi işten atılmıştır. DİSK bu süreç boyunca özelleştirmelere, ve adeta bir kıyıma dönüşen işten atılmalara karşı genelde zaten tam bir duyarsızlık içinde olmuştur. Ama aynı duyarsızlığı kendi üyeleri için de geçerlidir. Atılan bu kırk bin üyesi için DİSK yönetimi, tabiri caizse kılını kıpırdatmamıştır. Aynen sendikalaşmak için DİSK çatısını seçip sendikalaşmanın bedelini işten atılarak ödeyen işçilere sahip çıkmadığı gibi... Bir rakam daha; DİSK yine bu süre içinde örgütlü olduğu 2264 işyerinden yalnızca 223'ünde toplu sözleşme imzalayabilmiştir. Binlerce, onbinlerce işyerinde işçiler örgütsüzlüğün çemberinde boğulurken, sendikaların kendilerine uzanmasını beklerken, bu süre içerisinde DİSK, üye kaybetmiştir. Sınıfa karşı ihanetin bunlardan daha açık göstergeleri olabilir mi? Türk-İş, DİSK gibi sendikalar işçi sınıfını örgütlemek değil adeta sermaye adına, patronlar adına, faşist düzen adına, işçi sınıfını örgütsüzleştirme görevini yerine getirmektedirler. Sinsi bir tasfiyecilik içerisindedirler. MGK sendikacılığı, işçi sınıfına düşmandır. Eğer örgütlü olacaksak, eğer emeğimizin hakkını savunabilmek için bir örgütlülüğe muhtaçsak, MGK sendikacılarını başımızdan atmalıyız. Devrimci İşçi Hareketi'nin MGK sendikacılığına karşı kampanyası, işçi sınıfı için hayati önemde bir kavgadır. Tüm işçilerin kavgasıdır. Bu kampanya yalnızca işçiden yana devrimci sendikaların, sendikacıların tasfiye edilmesine karşı değil, işçi sınıfının örgütlülüğünün ve mücadelesinin tasfiye edilmesine karşıdır. Diyebiliriz ki, bu kavgayı kazanmadan, bu kavgada güçlü mevziler elde etmeden, bu kavgada MGK sendikacılığına alternatif kendi örgütlülüklerimizi, meclislerimizi, cephelerimizi yaratmadan, açık düşmanımız karşısında, patronlar karşısında, faşist devlet karşısında kazanmamız, ekonomik, demokratik hak ve özgürlüklerimizi korumamız, hak gasplarına, baskılara karşı direnebilmemiz mümkün değildir. Devrimci Demokrat İşçiler! Düzene ve düzenin sendikalarına, sendikacılarına karşı olan tüm işçiler, Emeğiyle, direnişiyle, insanca yaşam mücadelesi verenler, MGK sendikacılığıyla hesaplaşma hepimizin hesabıdır. *

5 4 Ekim 1997 DİSK 5 HALK İÇİN KURTULUŞ Çekimser kalmak tasfiye kararlarını onaylamaktır Mehmet Karagöz'ün disiplin kuruluna verilmesi ve bölge şubelerin kapatılması ile ilgili kararların altında yurtsever emekçilerinde imzası vardır. Tepkiler gelince yurtsever emekçiler biz bu nedenlerle değil sadece üslubu nedeniyle disiplin kuruluna vermiştik demeye başladılar. Disiplin kurulu gerekçelerinden haberlerinin olmaması mümkün değildir. Yine de geri adım atmaları olumludur. Mademki bir eksiklik var bir yanlış yapılmış düzeltme imkanı vardır. Yönetim kurulu toplantısında imzasını çekerek tasfiye kararlarının önüne geçebilirler. Ama yapmadılar çekimser (!) kaldılar. MGK sendikacılığı devrimcileri tasfiye etmeye çalışıyor. Kayıplara sahip çıkıldı, şehitler anıldı ve Susurluk çetelerine karşı çıkıldı diye devrimci sendikacılar disiplin kuruluna veriliyor. Ama MGK sendikacılığına karşı olduklarını söyleyen yurtsever emekçiler tarafsız kalıyor, çekimser kalıyor. Bunda bu politikalarda bir tutarlılık göremiyoruz. Devrimci yurtsever emekçilerin yüzü düşmana karşı olmaladır. Sendikal alandaki düşmanlar MGK sendikacılarıdır. MGK sendikacıları seçimi kazandılar, bugünde devrimcileri, tasfiye etmeye çalışıyorlar. Kim adına? Devlet adına, burjuvazi adına yapıyorlar bunu. Yurtsever emekçilerin söyledikleri şudur, beni bu toplantıda yok sayın, ben çekimserim. Neden yoksun ve kime karşı çekimsersin, niçin çekimsersin? Ne demek beni yok sayın? Bir siya si çevre bir konuda üstelik MGK sendikacılığına karşı olmak, olmamak noktasında nasıl kendini yok sayabilir. Gelen tepkiler üzerine Mehmet Karagöz'ün ihraç edilmesi ve bölge şubelerin kapatılması kararları yeniden görüşüldü. 30 Eylül tarihli Genel-İş yönetim kurulu toplantısında herkes düşüncesini açık ve net bir şekilde ortaya koydu. Ama yurtsever emekçilerin tavrı anlaşılamadı. Belirsiz, kaypak ve tutarsız diyebiliriz. Toplatından önce bölge şubelerin kapatılmayacağını belki daraltılabileceğini, Karagöz'ün disiplin kuruluna verilmesi kararının ise yeniden gözden geçirileceğini söyleyen genel başkan toplantıda 180 derece dönüş yapmasına rağmen tavrını açık koydu. -Ben eski kararlarda ısrarlıyım, si z ne diyorsunuz? ÖDP'li Genel sekreter ile mali sekreter, Bizde de bir değişiklik yok dediler. Söz sırası yurtseverlere geldi. İşte cevap... -Beni bu toplantıda yok sayın, yokmuşum gibi farz edin Ne demek bu? -"Ben çekimserim, beni bu işe karıştırmayın" diye yeniledi. Sonuçta üç üç berabere kalındı. Başkanın oyu çift sayıldığı için tasfiye kararları geçerli. Bir bakıma tasfiye kararlarının geçmesi 9 bölge şubenin kapıtılmasının sorumluluğunu yurtsever Basına ve Kamuoyuna Tasfiyeciler Çetelerin Suç Ortağıdır 1- Düzgün Tekin'e sahip çıktığı için Kemal Türkler'in katilleri Susurluk'tadır dediği için Susurluk çzetelerine karşı çıkan tutsaklara öğürlük istediği için Genel-İş sendikası İstanbul 2 No'lu Bölge Başkanı Mehmet Karagöz"ün ihraç edilmesi utanç verici bir karardır. 2-3 Ağustos'ta -toplanan Genel-İş Tüzük Kurultayı iradesine rağmen, - 9 bölge şubesinin kapatılması - 13 sendikacının işine son verilmesi, seçme seçilme hakkına saygısızlık, sendikal demokrasiye inançsızlıktır. Seçimle gelenleri emirle görevden alanlar demokrat değil, gencidir. 3- Bu kararlar işçi sınıfı adına verilemez. Olsa olsa MGK ve burjuvazi adına verilmiş kararlardır. Bu kararları her ne şekilde olursa olsun destekleyenler MGK sendikacılarının sendikalardaki ajan ve işbirlikçileridir. Bu kararları destekleyenler DİSK'i yok etmek isteyen Türk-İş'in ajanlarıdır. 4- DİSK ve bağlı sendikaları bir 12 Eylül askeri faşist cunta kapattı, bir de MGK sendikacıları bugün bu kadar kurumu kapatmıştır. 5- DİSK'e bağlı sendikaları, sendikacıları, Türk-İş'e bağlı ilerici sendikacıları, KESK ve bağlı sendika ve şubeleri, öğrenci gençlik örgütlerini, Kültür merkezlerini, yöre derneklerini, halk meclislerini emekten yana siyasi parti ve çevreleri, tutsak ve kayıp yakınlarını, aydın ve sanatçıları, yayınevlerini, demokrat kişi ve kuruluşları bu utanç verici kararları protesto etmeye çağırıyoruz. Tasfiyeye karşı çıkmak Susurluk çetelerine karşı çıkmaktır. Tarafsız kalmak, seyirci kalmak, çekimser kalmak, MGK sendikacılarından, tasfiyelerden yana olmaktır. Ya MGK sendikacılığı ya işçi sendikacılığı, Ya işçi sınıfı ya sermaye, Ya düzen ya devrim. HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU HESAP SORALIM emekçiler aldı. Çünkü kendini yok saydırmayıp karşı çıksaydı tasfiye kararları geçmeyecekti. O halde niçin kullanmadı oyunu? Disk kongresinde "eğer bizi desteklemezseniz biz size yardımcı olamayız" demişlerdi. Eğer istediğimizi yapmazsanız sizi disiplin kuruluna verir ihraç ederiz demeye getiriyorlardı. Bu gün yaptıklarıda aynen budur. Bu politikanın neresi devrimci... Bir görüşmede "biz Disk konusunda sizden farklı düşünüyoruz. Disk öyle devrimci falan deniliyor, hiçte öyle değil, DİSK devlet tarafından kurulan bir sendikadır" demiştir. Orada o tesbiti yapanlar, başka yerde farklı tesbit yapabiliyor. Ülkede Gündem gazetesi tasfiyeciler çetelerin suç ortağıdır başlıklı ilanımızı kabul etmedi. -Neden? -Biz bu başlığı kabul etmiyoruz -Doğru değil mi? -Çetelerin kim olduğu bellidir. Disk'i aynı kefeye koyamayız, aynı boyutta düşünemeyiz. -MGK sendikacılığına karşı değil - misiniz? -Karşıyız -Peki neden DİSK'le karşı karşıya gelmek istemiyorunuz. Bir ilan yüzünden aramızı bozmak istemiyoruz. Sonunda ilanı değiştirdik; Yerine "Kararlar geri alınsın" başlığını koyduk.* İşte Rıdvan Budak İşte MGK Sendikacılarının Gücü!.. Medyanın tüm desteğine rağmen DİSK'in çağırışına ancak 100 kişi katıldı. DİSK'in Merterdeki binasında yapılan ışık söndürme eylemine katılanların büyük çoğunluğu profesyonel sendikacılardı. MGK sendikacılara yerine Halk Meclislerine itibar etti ve mahallelerde binlerce halk yürürken Rıdvan Budak ancak para verdiği profesyonellerle yasak savdı.*

6 KURTULUŞ 4 Ekim 1997 Genel-İş Yönetimi Tasfiyede Israrlı Genel-İş'te bölge şubelerin kapatılması ve 2 No'lu Bölge Şube Başkanı M. Karagöz'ün ihraç edilmesi karşısında 29 Eylül günü 9. bölge başkanı tarafından Genel-İş genel merkezinde başlatılan oturma eylemi sürerken, sıkışan Genel- İş yönetimi çeşidi manevralara başvuruyor. Bölge başkanlarının eylemi karşısında panikleyen Genel Başkan Atilla Öngel 30 Eylül Salı günü bölge başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantıda tüm bölge başkanlarının hesap soran tavırları karşısında kararını savunamadı. Durumu görüşmek için GYK ancak iki günde toplanabildi. 30 Eylül günü yapılan toplantıda bölge şubeler konusunda tekrar yapılan oylamada bir değişiklik vardı. TİS Daire Başkanı Abdülkerim Timur, "Bu konuda oy kullanmayacağını belirterek, eskisinden daha vahim olan kararım açıkladı. Bu konuda verdikleri bir kararın arkasında duramayacak altında ezildiğinin, itirafıydı bu aslında. Oylama 3'e 3 sonuçlandı ve bu durumda genel başkanın oyu iki sayılarak, eski karar değişmedi. Toplantıdan sonra Atilla Öngel apar topar sendikadan ayrılarak ağababalarından feyz almak için istanbul'a DİSK Genel merkezine gitti. Bölge başkanlarının eylemi devam ederken, kamuoyu desteğini sağlamak için DKÖ'ler ve basın kuruluşlarına da ziyaretler gerçekleşti. Belki de dünya sendikalar tarihinde sendika yönetimine karşı ilk defa direniş yapmak zorunda kalan Genel-İş Bölge Şube Başkanlarıyla görüştük: Mehmet Karagöz'ün ihraç edilmesi konusundaki görüşlerinizi alabilir miyiz? "Genel-İş Sendikası Bizim Onurumuzdur. Bizim Sıkıntımız Şu Andaki Yöneticilerdir" Salman Hürkardeş, Ankara Bölge Şube Başkanı (Bölge Başkanlar Komisyonu Sözcüsü): Genel-İş Sendikasında öteden beri ciddi sorunlar yaşanmakta. Ancak son gelinen nokta bu sorunları daha da çıkmış bulunuyor. 3 Ağustos tarihinde bir tüzük kurultayı yapıldı. Bu tüzük kurultayında bir takım maddelerin değiştirilmesi öngörülüyordu. Bunun bir tanesi de bölge şubelerin kaldırılıp kaldırılmaması noktasındaydı. Ancak genel kurulun iradesi bölge şubelerin devam etmesine karar verdi. Bu genel kurul uyarısına rağmen genel yönetim kurulu tekrar tüzük kurultayının arkasından bölgeleri yönetim kurulu masasına yatıraraktan 4 ve 3 oyla bir karar aldılar. 3 ay muhalefet 4 ay kabul şeklinde. Tabii ki biz bölge başkanları olarak bunu anti-demokratik buluyoruz. Bunun hiçbir izahı, tüzüksel yasal mantığı yoktur. Bu olsa olsa Genel-İş'i bitirmeye yöneliktir. Mehmet Karagöz arkadışımızın ihraç edilmesi konusunda ise daha önce biz genel başkan ile birebir yapılan görüşmede sadece İstanbul'daki bölge binasının satışı ile ilgili olduğunu söyledi. Biz öyle olmadığını iddia ediyorduk, oysa ki; bölge binasının satışını engellemesi ya da "bu bina satılıktır" diye pankart astırmaması bir disiplin kurulunda sevk ya da ihraç kararı olmamalıdır. Bunu kendileri çok iyi bilirler. Hep bu temelde yürüdüler. Ancak biz gerekli bir dosyanın hazırlandığını, neden ihraç edildiğini biliyoruz. Bunun içerisinde Susurluk olayı vardır. Çeteler olayı vardır. Genel-İş Sendikası'nda çalışan bir uzman arkadaşımızı sahiplenme olayı vardır. Bir kayıp arkadaşımızla ilgili olaylar vardır. Ki bunlar son derece insani ve her demokrat olan insanın sahip çıkması gereken noktalardır. Asıl olay saptırılmış, bölge binasının satışına kaydırılarak, diğer olaylar gözden saklanılmıştır. Oysaki, eğer gerçekten objektif davranılacaksa gerçekten neden ihraç edildiğini metin halinde ya da yazılı belge halinde kamuoyuna açıklamalarını istiyoruz.. Kaldı ki, biz ihraç konusunda da ne arkadaşımıza ne de bize bir gerekçe sunulmamıştır. Biz bunları tümden, olduğu gibi kamuoyuna işçi sınıfına aktaracağız. "Bu Tamamen Keyfî, İntikamcı, Kavgacı, Örgütiçi Kaosa Sürüklemeye Yönelik Bir Davranıştır" Bekir Belovacıklı (Samsun Bölge Şube Başkanı): Sendikamızın içinde bulunduğu bu noktaya belirli bir süreçten sonra girilmiştir. Bu süreç içerisinde yönetimde hakim olan görüşe mensup bir takım yöneticilerimiz Genel-İş sendikamızın sendikal anlayışı, ilkeleri, kuralları, tüzüğü çok açık ve net olmuş olmasına rağmen bu anlayışlara uygun hareket etmemişlerdir. Sendikal anlayışımızın önüne kendi bireysel çıkarlarını koyabilmek için ellerinden gelen her türlü gayreti göstermişlerdir. İşlerine geldiği zaman ilke, kural öne çıkarılmış, işlerine gelmediği zaman bunlar yok sayılmıştır. Tüzük sürekli, taraflı ve yanlı uygulanmıştır. Bütün bu yanlış ve tutarsız politikacılar üst üste geldiğinde de sorunların içinden çıkılamayacak bir noktaya taşınmasına bu arkadaşlarımız sebep olmuşlardır. Tüzüğün uygulanması gereken insanlara tüzük uygulanmamıştır. Çünkü Genel-İş sendikasının tüzüğünün hangi koşullarda kimlere ve ne şekilde uygulanacağı belli olmasına rağmen disipline gönderilmesi gereken inşân disipline gönderilmemiş, disiplin suçu işleyen insanlara göz yumulmuş ama yaptığı sendikal çalışmaları ve etkinlikleri vaktiyle çok olumlu bulunan hatta kutlanan Mehmet Karagöz arkadaş daha sonra aynı arkadaşlarca disiplin kuruluna verilmek üzere cezalandırılmak istenmiştir. Bu tamamen çifte standarta yönelik bir uygulamadır. Bu uygulamaların Genel-İş Sendikasına kazandıracağı bir şey söz konusu değildir. Ve bunun böyle olduğu da görülmüştür. Yani M. Karagöz'ün disipline verilmesi ve 3 ay ihraç cezasıyla cezalandırılması tamamen bir takım insanların keyfi uygulamasından başka bir şey değildir. Eğer disiplin uygulanacaksa M. Karagöz'den önce bu sendikada tüzüğün disiplin hükümlerinin uygulanması gereken yöneticiler vardır. Ayrıca başka insanlar da defalarca bu tüzüğü çiğnemişlerdir. Onun için disiplin olayını kabullenmek mümkün değildir. Bölgeler olayında ise Genel-İş sendikası yönetiminin tüzük genel kurulu üzerinde kendini görmesini kabullenmek de mümkün değildir. Bir tüzük kurultayı yapılmış burada belli kararlar alınmış alınan kararlardan bir tanesi de bölgelerin kalması şeklinde bütün bunlara rağmen yürütme bir buçuk ay sonra tekrar bölgeleri kapatmak gibi bir anlayışın içine girmesi ne sendika içi demokrasi ile bağdaşır, ne de demokratik anlayışla bağdaşır. Bu tamamen keyfi, intikamcı, kavgacı, örgütü kaosa sürüklemeye yönelik bir davranıştır, ki bunun böyle olduğu da zaten çıplak gözle de görülmektedir. "Ben de Arkadaşların Haklı ve Demokratik Taleplerini Tamamen Destekliyorum" Hacı Yiğit (Diyarbakır Bölge Şube Başkanı): Son tüzük kurultayında bölge şubeler kalsın mı, kaldırılsın mı? şeklinde örgüte sunuldu ve ben 8 bölge başkanı olarak buna karşı çıktım. O gün de karşıydım bugün de karşıyım. Ben bu arkadaşların haklı ve demokratik taleplerini sonuna kadar destekliyorum onlarla birlikte olduğumu söylüyorum. Şu TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM anda Genel- İş içerisinde bulunduğu konum, Genel-İş'in geçmişine yakışmayan bir durum sözkonusudur. Genel- İş'in ancak ve ancak olağanüstü genel kurulun bu sorunu çözeceğine inanıyorum. M. Karagöz arkadaşımıza haksız disiplin cezasının verilmesini kınıyorum. Hak etmediği bir cezayla karşı karşıya diyorum. "Örgüt içinde Bir Tasfiyeye Girişildi. Bu Bir Hınç Bir Öç Alma Hareketidir" Zeynel Demirçivi (İstanbul 3 No'lu Bölge Şube Başkanı): Sizlerin ve özellikle Kurtuluş okurlarının yakından izlediği gibi Genel-İş Sendikası en azından yaklaşık 6 aydan veya daha uzun zamandan beri sendikanın kendine özgü olmaması gereken sendikanın yaşamaması gereken bir takım sıkıntılar yaşıyor. Bunlar siyasi alanda yaşandı. İdeolojik alanda, ekonomik alanda, örgüt içi işleyişte yaşandı. D ü ş ü - nün bundan bir buçuk ay önce bir tüzük kurultayı yaşandı. Genel kurulda değişiklik kararı çıkmadı. Örgütün iradesi böylesine ortada duruyorken, yöneticilerin yapması gereken şuydu. Yıllardır örgütte tartışılagelen, doğruyanlış, haklı-haksız bölge şubeler tartışmasına bir nokta koyup, bundan sonra bölge şubelerin tartışması bu örgütte yapılmayacaktır, bölgeler şu şekilde çalışacaktır. Örgüt, şubeleriyle, temsilcilikleriyle, genel merkeziyle birlikte kordine içerisinde kolektif bir şekilde çalışmalıdır diye bir genelge yayınlayıp kendi iç düzenlemesi içerisinde birleştirip, dışarıdaki sınıfa karşı, toplumdaki demokratik ve kazanılmış haklara karşı ve sermayenin saldırısına karşı bir duruş içerisinde olmak gerekirken bunlar tam tersini yaptı. Örgüt içerisinde bir tasfiyeye girişti. Bu aslında bir hınç, bir öç alma hareketiydi. Bir örgütün yöneticisinde olmaması gereken, bir örgüt yöneticisinin aklına bile getirmemesi ge-

7 DİSK 7 KURTULUŞ reken bir konuydu. Bunlar tüzük kongresini kendilerince bir referandum olarak gördüler. Ancak tüzük kongresinde öne sürdükleri maddelerden hiçbirisi geçmeyip değişiklik olmayınca böyle bir hırsla, bir hınçla bölge şubeleri kaldırdılar. Tüzük kongresine, yani delegenin iradesine rağmen üyenin iradesine rağmen buna giriştiler. 2 No'lu Bölge Şube Başkanımızın disiplin olayı var. Biz de hiçbir şekilde disiplinsizliğe prim veren insanlar değiliz. Disiplin ayrı bir olaydır. Burada bir sınıf örgütü var, bir sendika var. Bu sınıfın çıkarlarına, ihanet eden sınıfı satan, sınıfı toplu sözleşme masalarında satan, sınıfın çıkarlarını savunmayanlar disipline verilir. Oysa biz bugün baktığımızda bu arkadaşımız bunları yapmamıştır. Gerekçe olarak 2 No'lu bölge binasını sattırmadığı konuyor. Oysa hemen çoğu karşı. Çünkü bu bina bir semboldür. Kaldıki eğer sadece sorun buysa, bu konuda disipline verilmişse bunun cezası en fazla uyarıdır. Ancak bugün kararın altında eziliyorlar, savunamıyorlar. Artık sorun Zeynel Demirçivi'nin, Mehmet Karagöz'ün, Ersin'in tekrar bölge başkanlaığına dönmesi olayı değil. Sorun bunu çok aştı. Sorun artık Genel-İş'in sorunu, DİSK'in sorunu, hatta toplumun sorunu. Örgütün iradesi reddedilmiştir. Örgüt içi demokrasi reddedilmiştir. Bizim mücadelemiz Genel- İş'in temeli olan, demokratik merkeziyetçilik, ilkesine göre örgütlenip, sınıf ve kitle sendikacılığı yani tabanın söz ve karar sahibi olduğu ilkesini hayata geçirmek olan demokrasinin kanallarını açma mücadelesidir. "Genel-İş'in Bugünkü Gidişatına Dur Demek İçin Buradayız" Ersin Öztürk (Balıkesir Bölge Şube Başkanı): Genel yönetim kurulu son büyük kongreden sonra, gerek şubelerde gerekse de bölgelerde birbirimize karşı kışkırtıcılık faaliyetlerine girdi, Ve şubelerin birleştirilmesi, bölgelerin kapatılmasıyla ilgili çalışmalara başladılar. Sürtüşme yaratmaya çalıştılar. Bu yüzden sorun sadece bölgelerin kapanması değil. Biz Genel-İş Sendikasının bugünkü gidişatına dur demek için buradayız. Bugünkü yönetimin yaptıklarını onaylamadığımızı belirtiyoruz. Çünkü MYK'mız genel kurul, yasa, tüzük, tanımakta bu yanlışlıklarını göstermek için buradaki eylemi sürdürüyoruz. Bu eylemimizi Olağanüstü Genel Kurul dahil her türlü yasal ve meşru hakkımızı da kullanarak sürdüreceğiz. Örgütümüzün bir bütün içerisinde, DİSK'in ve Genel-İş sendikasının büyümesi için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Burada cuma günü bölgelerimizden gelecek şube başkanlarıyla ve sivil toplum örgütleriyle birlikte toplantı yapacağız. Örgütümüzün geleceğine yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. "Yıllarca Hizmet Verdiğim Örgütümüzün Bu Hale Gelmesi Bizi Rahatsız Etti" Kemal Uğurlu (Kayseri Bölge Şube Başkanı): Örgütümüzde son genel kuruldan sonra çalışmayan bölgelerin çalışır hale getirilmesi, örgütün önünün tıkanmaması, örgütlenmeye yönelik çalışmaların içine girilmesi gerektiği düşüncesiyle ve bu moralle çalışmalarımıza başladık. Bugün yönetimde görev alan arkadaşlarımız Olağan Genel Kurulda sendika içi demokrasiyi ve disiplini, kolektif çalışmayı kendilerine ilke edinip, bu ilke doğrultusunda genel kuruldan oy isteme gibi bir sorunları vardı. Ama görev başladıklarından bu yana, böyle olmadığı, örgüt içi demokrasinin yok edildiği, disiplinin yok edildiğini, kolektif çalışmayı eriterek oyaladıkları, birtakım insanlara diyetlerini ödeyerek, tüzük gereği üyesi 500'ün altında olan şubelerin profesyonelliği tartışılırken, ikinci profesyonellik verilmesi bir takım yandaşlarla, bu örgütlülüğün açmazı, sınıfın temsilciliği konusunda iddiası olan yapıyı rahatsız etti. Gelinen noktada Genel-İş sendikasının kurulduğu günden itibaren yaşanmayan, örf ve adetlerine uymayan tüzüğün yönetmeliğin hiçe sayıldığı geleneksel birtakım yapıların yok edildiği elbette biz yöneticileri rahatsız etmiştir. Zaman zaman başkanlar kurulu toplantısında bireysel de olsa dile getirdiğ i m i z konulardı. Sonuçta böylesi tepki, gösteren çalışmasının önü kesilen, belli bir takım araç, gereç ve uzmanla donatılmayan bölgelerin 3 Ağustos'ta yaptığımız olağan genel kurulda kapatılması konusunda genel yönetiminde bu istemini tüzük kurultayı reddetti. Buna rağmen Genel Kurulun bu iradesini hiçe sayarak var olan Yönetim Kurulunu içerisindeki 4'lü çete bölgelerin kapatılması konusunda görüş birliği içerisinde oldu. Bu bizi ve örgütümüzü de rahatsız etti. Yıllarca hizmet verdiğim örgütümün bu hale gelmesi, bizleri rahatsız etti. Biz bölge başkanları siyasal ayrılıklarımız da olsa, sendikal ve sınıf hareketi bizi birleşmeye itti. Şu an birlikteyiz, bir eylem içindeyiz. Amacımız bölgelerin kapatılıp açılması değil örgütün içine düştüğü bu bunalımdan çıkartılmasının yollarını aramak. Tabi bu arada yapacağımız birtakım eylem tarzlarımız var. Bunlar belki geri adım attırmayacak ama en azından Genel- İş'te ne yaşanıyor, örgüt kamuoyu bunu hissedecek inanıyorum ki örgütümüzde duyarlı, gerçekten sınıf mücadelesine inanmış çok arkadaşım vardır. Biz bu örgütü gerçekten sınıf örgütü yapmaya, toplumsal muhalefetin öncüsü olma konumuna getirmeye azimli ve kararlıyız.* HESAP SORALIM Tasfiyeciliği Alt Edeceğiz! 10. Genel kuruldan sonra MGK sendikacılarının gündeme getirdiği devrimcileri tasfiye hareketine karşı işçilerin tepkileri genişliyor. Ankara'da tasfiye kararlarının geri alınması için bölge başkanlarının başlattığı oturma eylemi sürüyor. işçilerin telefonları kilitleme eylemi sinirleri gerginleştirdi. Genel sekreter Muharem Kurt şube başkanlarını arayarak telefonların kimler tarafından edildiğini sordu ve beni tehdit ediyorlar dedi. Ören'de devam eden temsilciler kurulu eğitim seminerinde konuşan işçiler yanıt istediler. Bölge şubelerin kapatılması iki ay önce toplanan tüzük kurultayında gündeme geldi ve reddedildi. Genel kurul iradesine rağmen bugün kapatılmasının gerekçesi nedir? Bu nasıl demokrasi, bu nasıl yöneticilik diye Genel Başkandan cevap istediler. İstanbul Bölge başkanının neden disiplin kurulana verildiğinin anlaşılmadığını, Düzgün Tekin, Kemal Türkler'e sahip çıktığı, Aynur Karaaslan'a özgürlük istediği için Mehmet Karagöz'ün ihraç edilmesinin onursuzluk olduğunu hatırlatan temsilciler Genel yönetimin neden açık olmadığını, neden kaçak oynadığının hesabını sordular. Mehmet Karagöz'ün niçin disiplin kuruluna verildiğinin mutlaka açıklanmasını istediler. Bunun üzerine kürsüye çıkan Genel başkan Mehmet Karagöz'ün ne hırsız, ne ahlaksız, ne de işçi sınıfına ihanet ettiğini, aksine Düzgün Tekin'e sahip çıktığı, Kemal Türkler'i andığı ve çetelere karşı mücadele verdiği için kendisini takdir ettiğini sadece bölge binasının satışına engel olduğu için disiplin kuruluna verildiğini söyledi. Bölge binasının satışına tüm temsilcilerin bölgeye bağlı tüm şubelerin karşı olduğu ve bu konuda kararlan bulunduğunu belirten temsilciler, eğer bundan dolayı birilerini ihraç edecekseniz sadece Mehmet Karagöz'ü değil yüzlerce kişiyi ihraç etmeniz gerekir eleştirilerine karşı sessiz kalan Genel Başkan Atilla Öngel samimi bulunmadı. işçiler topladıkları imzalarla genel yönetimi bu tasfiyeci kararlar nedeniyle protesto etmeye devam ettiler. Cuma günü Ankara'da bir basın toplantısı yaparak eylemlerini genişleteceklerini belirten bölge şubeler, Genel-İş'in geri götürülmesine izin vermeyeceklerini belirttiler. Bölge şubelere en büyük destek İETT işçilerinden geldi. Sekiz bin üyesi olan İETT Çalışanları Derneği, DİSK Genel merkezine, Genel-İş Genel Merkezine çektiği fakslarla tasfiye kararlarını protesto etti. Direnen bölge başkanlarımda ayrı bir faksla desteklediğini örgütlenme daire başkanı Erol Ekici'ye ileten dernek yönetimi; "Kendileri gibi düşünmeyen nitelikli ve dürüst sendikacıları yok etmeye çalışan sendika ağalarını kınıyoruz. Cezalandırılmak istenen 13 değerli sendikacının tekrar görevlerine iade edilmesini istiyoruz." "Düzgün Tekin'e, Aynur lan'a, Kemal Türkler'e sahip çıkmaya devam edeceğiz" dediler. istanbul Anakent Belediyesi işyeri temsilcileri de gönderdikleri fakslarla hem DİSK genel merkezini, hem de Genel-İş genel merkezini tasfiyeci kararları nedeniyle kınadılar. Eminönü ve Beyoğlu belediyesi işyeri temsilcileri DİSK genel merkezinde yakaladıkları genel başkanları Atilla Öngel'i uyardılar. Bölge başkanının bu teşkilat içinde en dürüst sendikacılardan birisiolduğunu söyleyen temsilciler, "kararlannı geri alacaksınız, aksi halde sonuçlarına katlanırsınız" diyerek tepkilerini dile getirdiler. İstanbul ve Ankara'da DİSK'in tarihi ve geleneksel dostlarına çağrı yapan devrimci sendikacılar, "Bu bir tasfiyeciliktir, devrimci işçi sendikacıları tasfiye ederek DİSK'i Türk-İş'e benzetmek istiyorlar, kimse tavırsız kalmamalıdır. Ya MGK sendikacılığı, ya devrimci sendikacılık. Ya tasfiye kararlarım destekleyeceksiniz ya da karşı çıkacaksınız. Ya halktan yana, ya halka karşı, Ya işçi sınıfından yana ya da sermayeden yana olacaksınız, arada durmak, tarafsız kalmak sınıfa ihanet etmektir" dediler. *

8 HALK İÇİN KURTULUŞ 8 DİSK Genel-İş Genel Merkezi'ni Protesto Eyleminde Genel-İş'te başlayan tasfiye hareketi çerçevesinde bölge şubelerin kapatılması ve Mehmet Karagöz'ün ihraç edilmesine tepki olarak, bölge şube başkanları 29 Eylül günü Genel-İş Genel Merkezi'nde basın açıklaması yaparak oturma eylemine başladılar. DİSK içinde en etkili sendikalardan biri olan, DİSK'e özellikle 12 Eylül sonrası yeniden açılmasından sonra adını aldığı "DEVRİMCİ" misyonunu hala bugüne kadar sürdürebilmesinde mücadelesiyle en büyük pay sahibi olan Genel-İş Sendikası'nda, düzen sendikacılığının bugünkü adı olan MGK sendikacılığına kayışın en önemli adımlarından birisi olarak başlatılan tasfiye hareketi çerçevesinde mevcut 9 bölge şubeden 8'inin kapatılarak Diyarbakır'a bağlama çabalarına karşı tüm bölge şubelerden tepkiler yükseliyor. Yine bu tasfiye hareketininin en önemli ayaklarından birisi de devrimcilerin örgütlü olduğu İstanbul 2 No'lu bölge Şube Başkanı Mehmet Karagöz'ün de ihraç edilmeye çalışılmasını da içeren tepkilerinin ilk ayağı olarak 9 bölge şube başkanı 29 Eylül günü Ankara'da bulunan Genel-İş Genel Merkezi'nde saat 11:00'de bir basın açıklaması yaparak oturma eylemine başladılar. Ankara Bölge Şube Başkanı Salman Hürkardeş, İstanbul 2 No'lu Bölge Şube Başkanı Mehmet Karagöz, İstanbul 3 No'lu Bölge Şube Başkanı Zeynel Demirçivi, İzmir Bölge Şube Başkanı İhsan Meral, Balıkesir Bölge Şube Başkanı Ersin Öztürk, Kayseri Bölge Şube Başkanı Kemal Uğurlu, Samsun Bölge Şube Başkanı Bekir Belovacıklı, Diyarbakır Bölge Şube Başkanı Hacı Yiğit, Adana Bölge Şube Başkanı Mustafa Acar'ın üzerlerine giydikleri "Attırmayız, Sattırmayız, Kapattırmayız" ve "Kararlar Geri Alınsın" yazılarının bulunduğu önlüklerle katıldıkları basın açıklamasına destek amacıyla Genel-İş Örgütlenme Daire Başkanı Erol Ekici, Araştırma Daire Başkanı Şükrü Ercan, Yenimahalle Şube Başkanı ve genel sekreterinin de katıldığı basın açıklamasında bölge şube başkanları egemenlerin saldırılarının tüm yönleriyle arttığı bugünlerde DİSK'e ve Genel-İş'e önemli görevler düştüğü ancak, çeşitli oyunlarla DİSK'in ve Genel- İş'in çökertilmeye çalışıldığı belirtildi. Daha sonra "NEREDEN NEREYE" başlığıyla DİSK'in kuruluş sürecinden 12 Eylül'e kadarki dönemdeki mücadele tarihinin belleklerde olduğu, yeniden kuruluştan sonra faşizmin tüm baskılarına karşın mücadele ederek güçlendiklerini belirttiler. Bu dönemde demokrasi işletildiği, DİSK içinde sınıf sendikacığılının ilkelerinin yaşama geçirilmeye çalışıldığı belirtildi. Ancak bugün gelinen süreçte "İlkeli Sınıfsal Tutum Değil; İşbirlikçi Uzlaşmacı Tutum Hayata Geçirilmektedir" denilerek DİSK'in TÜSİ- AD ve MGK'nın kuyruğuna takılmasının önüne set olunmadığı belirtildi. Son olarak da DİSK Genel Kurulu'ndan sonra sendikada bir tasfiye planı uygulanmaya başlandığı bölge şubelerinin kapatılarak deneyimli sendikacıların işlerine son verildiği, 2 No'lu Bölge Şube'nin daha önce taktirle karşılanan ve övgüler düzülen etkinliklerinin suç unsuru olarak gösterilmeye çalışılarak başkanın geçici ihraç edildiği vurgulandı. Ve Mehmet Karagöz'ün suçlarının açıklandığı açıklamada yine "Sendika içi demokrasi yok edilmiş, tabanın söz ve karar ilkesi çiğnenmiştir." denilerek iki ay önce tüzük kurultayında onaylanmasına rağmen bölge şubelerinin kapatılmasının genel kurul iradesine saygısızlık olduğu açıklandı. Birçok yerde örgütlenme çalışmaları varken bölgelerin kapatılıp bölge başkanlarını ihraç etmenin örgüte yapılacak en büyük düşmanlık olduğu belirtildi. Ve sendikanın sahipsiz olmadığı, bölge şubeler olarak sendikayı ve sendikal demokrasiyi konumakta kararlı olduklarını vurguladılar. Ve "YAŞASIN BİRLİĞİMİZ", "YAŞA- SIN SINIF VE KİTLE SENDİKACILIĞI", "YAŞASIN GENEL-İŞ" denilerek açıklama sona erdi. Ayrıca birkaç gün önce Anakent Şube Başkanı Murat Coşkun'un Hizmet-İş Sendikası'nın komplosu sonucu gözaltına alındığını belirtip, bunu da protesto ederek derhal serbest bırakılmasını istediler. Açıklama sonrası sorulan "Bölgelerin kapatılmasına karşı ne yapmayı düşünüyorsunuz?" sorusuna ise "Genel-İş bizim her şeyimiz, onurumuzdur. Bizim şu andaki tek güvencemiz örgütün kendisidir. Eylemimizi sonuna kadar devam ettireceğiz. Bugün oturma eylemine başladık bunun süresi belli değil." cevabını verdiler. Erol Ekici; "Bölge Başkanlarının Yanındayız" Daha sonra bir açıklama yapan örgütlenme Daire Başkanı Erol Ekici de bölge başkanlarının tepkisini haklı bulduğunu ve bu nedenle de orada olduğunu belirtti. Ve bu yapılanın sadece 9 bölgenin kapatılması olarak görülmemesi gerektiğini çünkü bu bölgelerin 12 Eylül öncesinde Genel-İş'in 146 bin üyeye sahip olduğu dönemde de bulunduğunu, 12 Eylül sonrası yılgınlığın, bozgunluğun kol gezdiği dönemde tekrar sendikanın açılmasıyla, eski gücüne ulaşması için en büyük çabayı Sarf eden bölge başkanlarıdır. Eğer bugün Genel- İş tekrar 46 bin üyeye ulaşmışsa bunda TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM en büyük katkının bu şubelerin olduğunu kişisel hesaplarla bölgeler arasında bir dönemde çatışma yaratılmaya çalışıldığı ancak bunun yapılan son genel kurulda ortadan kaldırılarak tartışmasız şekilde bir birliktelik kararı alındığını belirterek, ancak bugün tekrar bölgelerin tartışmaya açıldığını genel kurulda bölge şubelerin kapatılması aynı genel yönetimce tüzük değişikliği taslağına bile konmazken seçimden sonraki genel kurulda tüzük değişikliği taslağına bölge şubelerin kapatılmasının konduğunu söyleyerek "örgütler keyfiyetle yönetilmez. Örgütler tüzük. ve kurallara göre yönetilir." dedi. Ayrıca önerilmesine rağmen tüzük kurultayında en yüksek karar organı olan GYK'nın bunu kabul etmediğini belirten Ekici aradan bir buçuk ay geçtikten sonra bazı kişilerin Genel Kurulun intikamını almak düşüncesiyle bu iradeyi hiçe sayma çabası içine girdiğini söyleyerek, bizleri yönetime getirerek görev verme becerisi gösteren Genel Kurulun şimdi düşüncelerine saygı duyulmuyorsa tüm yönetimdekilerin oturup düşünmesi gerektiğini vurguladı. Ve bu kararın hiçbir haklı gerekçesinin olamayacağını belirterek genel başkanın bölgeleri kapatmayıp daralttıklarına yönelik açıklaması olduğuna da atıfta bulunan Ekici "Bu nasıl daraltma? Ülke genelinde var olan 9 şubenin 8'ini Diyarbakır'a bağlamak mı daraltma?" diyerek ayrıca Diyarbakır şubesini de çok sevdiğinden değil Diyarbakır'ın da diğer 8 şubenin işlevini gördüğünü belirterek bu kararın önemden değil Genel Kurul iradesinin karşısında saklanacak bir hukuki boşluk olduğunu söyleyerek bunun samimiyetsiz bir anlayış olduğunu vurguladı. Yine Mehmet Karagöz'ün ihraç edilmesi konusunda değinen Erol Ekici "Mehmet Karagöz sendikayı satmamıştır. Toplu sözleşmelerde işçileri satmamıştır. Sendikanın malına zarar vermemiştir. Namussuzluk, hırsızlık yapmamıştır. Sınıf ve kitle sendikacılığının gereğini yerine getirmeye çalışmıştır. Biz söylüyoruz bu ülkede Güneydoğu'dan yapılan göçler bir sendikacı olarak bizi ilgilendiriyor. Gözaltında kayıplarda, yargısız infazlarda, Düzgün Tekin'in kaybedilmesi de, sendikacıların gözaltına alınıp tutuklanması da sendikacılar olarak bizi ilgilendiriyor. Mehmet Karagöz bunları yerine getirdiği için ihraç edilmiştir. Böylesi bir ihraç bugün M. Karagöz karşılaştı, yarın diğer arkadaşlar, bizde karşılaşabiliriz. Ama böylesi ihraçlar bize onur verir" dedi.*

9 4 Ekim 1997 DİSK 9 KURTULUŞ Kim İşçi Çıkarlarını Savunuyor? Bir ÖDPli, Yurtsever geçinen biri ile Devrimci bir sendikacı Arasındaki Fark Mehmet Karagöz Neden ihraç Edildi? Biz bu sorunun cevabını çok iyi biliyoruz. Bu karar siyasidir diyoruz. Siyasi düşüncelerinden ve sendikal anlayışından dolayı Rıdvan Budak yönetimine ve politikalarına muhalefet ettiği için tasfiye edilmiştir. Rıdvan Budak yönetimi düzenin adamı olduğu ve DİSK'i de düzen içine çekmek istediği için düzene karşı olan ve DİSK'i de eskiden olduğu gibi düzene karşı bir örgüt haline getirmek isteyenleri tasfiye ediyor. Evet sorunun cevabı budur. Ama başta ÖDP'liler ve yurtseverler olmak üzere yaşamlarını yalakalık üzerine kuran eski solcular bunu kabul etmiyorlar. Kabul ediyorlar, biliyorlar ama etmek istemiyorlar. Peki nedir Mehmet Karagöz'ün ihraç gerekçeleri, siz verin cevabı diyoruz. Çok açık olmasa da sağda solda söylediklerine bakalım. Onlara göre Genel Merkez sendikanın İstanbul bölge binasını satmak istiyor. Mehmet Karagöz de buna karşı çıkıyor. Sendika binasına "bu sendika (pardon bina) TURYAP'tan satılıktır" 4X4 ebadındaki afişini asmaya gidenlere karşı çıkmış ve sendika tabelasının üstüne satılıktır afişini astırmadığı için ihraç edilmiştir. İşte ÖDP'li ve yurtsever geçinen yöneticilerin ihraç gerekçesi... Bunu kabul ediyoruz. Evet Mehmet Karagöz aynen bunu yapmıştır. Bütün işçilere, kamuoyuna açıkça ilan ediyoruz. Mehmet Karagöz bunu yapmış ve Sen nesin Rıdvan Budak, ÖDP'li mi, CHP'li mi yoksa ANAP'lımısın? Mesut Yılmaz istedi diye kongreyi Dedeman'da yaptığına göre ANAP'lısın. Biz de merak ediyorduk kongreyi niçin 12 Eylül'e almışlar diye. Herhalde DİSK'i kapatan 12 Eylül'den hesap soracaklar. Pek ihtimal vermiyorduk ama yine de böyle bir şov da yapılabilir diye düşünmedik değil. Ama genel kurul salonunda da buna benzer bir hava göremeyince merakımız çoğaldı. Gerçekten de genel kurulda 12 Eylül hakkında, aleyhinde bir tek sözleri olmadı. Merakımız çoğaldı: Sonunda Radikal Gazetesi'nin Kulis köşesi bu sırrı çözdü. Genel kurulun 12 Eylül gününe alınması ANA- SOL-D hükümetinin başbakanı Mesut Yılmaz'ın ricasıymış. Aslında DİSK yönetimi daha farklı bir gün düşünüyormuş ama Mesut Yılmaz yurtdışındaymış ancak 12 Eylül'de olabilirim ve katılacağım demiş. Ama "kalp sıpazmı" nedeniyle katılamadı. Rıdvan Budak da öksüz kaldı. Demekki daha çok çalışması gerekiyormuş. MGK'ya yaranmak için devrimcileri tasfiye etmesi, DİSK'i Türk-İş'e benzetmesi ve Avrupa Birliğine gidip hükümet adına daha fazla çalışması gerekiyormuş. Susurluk çetelerine karşı yaptığı bir iki açıklama genel kurul stresi ve seçim kazanmanın getirdiği bir havaydı. Çünkü fazla değil seçimden iki gün sonra asli görevine döndü. Çeteleri ve demokrasiyi bırakarak seçimle gelen sendikacıları tasfiye, etmeye, demokrasi mücadelesi veren sendikacıları da ihraç etmeye başladı. BU NASIL DEMOKRATLIK? run gerekçelerinden biri üyesi olup kontrgerilla tarafından kaçırılan, öldürüldükten sonra Trakya'da Çadırkent mevkiinde bir çöplüğe gömülen Düzgün Tekin'e sahip çıkmaktır. Bu ne biçim demokratlıktır Rıdvan Budak. Daha iki ay önce yapılan Genel Kurul iradesine rağmen seçimle gelen 9 şubeyi kapatıyor, 13 sendikacının işine son veriyorsunuz. Bu ne biçim demokratlıktır senin yardımcın seçimle işbaşına gelen kurumlan lağdeviyor, sendikacıların işine son veriyor. Ve sen hala timsah gözyaşları dökebiliyorsun. Benim haberim yok, bu Genel- İş'in iç sorunudur, ben karışamam diyorsun. Kimi yerde ÖDP'li kimi yerde CHP'li geçiniyor ama en büyük itibarı ANAP'lılardan görüyorsun. Parlamento hesapları mı..* HESAP SORALIM telefon ederek ÖDP ve yurtseverleri "Ben sendika tabelasının üstüne satılıktır afişini astırmıyorum. Yüreğiniz varsa gelin siz asın" demiştir. Eğer Mehmet Karagöz'ün suçu buysa bu suçu işlemiştir. Son durumda ÖDP'lilerin desteklediği yurtseverlerin iç mesele deyip tarafsız kaldıkları, konu budur. Ne diyor Mehmet Karagöz; "Evet ben bu binanın satılmasına karşıyım. Sadece ben değil, temsilciler kurulu, bölgeye bağlı tüm şubelerin binanın satılmasına karşı olduklarını gösteren kararları vardır. Bütün bu kararlar genel merkeze verilmiştir. Bu bina Genel- İş sendikasıyla eşdeğerdir, bu binada Abdullah Baştürk'ün odası vardır. Bu bina merkezi yerdedir, ANAKENT Belediyesi'nin yanı başındadır. Bu binayı herkes biliyor. Genel-İş deyince bu bina akla geliyor. Bu binada eğitim salonumuz vardır. Yalnız biz değil, kardeş sendikalar demokrasi güçleri ve işçiler bu eğitim salonunu kullanıyor. Maddi ve manevi değerleri açısından biz bu binanın satılmasına karşı çıkıyoruz. Kaldıki Genel Merkez yöneticilerinin binayı satma gerekçeleri de inandırıcı değildir. Bu binayı satıp her şubeye ayrı bir bina alacağız. Kalan parayla sendikanın 140 milyar liralık SSK borcunu ödeyeceğiz diyorlar. Binaya biçtikleri fiyat ise 200 milyar liradır. 200 milyardan 140'ı çıkardığın da geriye kalıyor 60 milyar liraki 60 milyar liraya her şube için bir bina satın almanın mümkünü yoktur. Asıl amaç şubeleri bir arada tutmamak, sendikada yapılan etkinlikleri engellemektir. Makul ve mantıklı bir açıklama. Eğer hala ÖDP'li ve yurtseverli yöneticiler ikna olmamışsa ve haklı olduklarına inanıyorlarsa toplarlar teşkilatı, temsilcileri, şube yönetimlerini ikna ederler. Demokrasi budur, demokratik merkeziyetçilik budur. Sendikada anarşi çıkarmayın, bunalım yaratmaya işçileri huzursuz Nurettin Dinçer etmeye ne gerek vardır. Mehmet Karagöz'ü dinlemeye devam edelim. "Sendikamızın tahsil edilmeyen ve 300 milyar lirayı bulan aidat alacakları vardır. Onları tahsil etsinler, bir program çıkarsınlar, biz de yardımcı olalım ve tahsil edelim." Makul ve mantıklı bir konuşma -bütün bunların doğru olmadığını söylüyorlarsa onun da kolayı vardır; işçilerin önünde bir toplantı yapılır. Her şey tartışılır kararı işçiler verir. "Ben her yerde ve her platformda konuşmaya tartışmaya varım, işçilerin, tabanın iradesine saygılıyım." diyor Mehmet Karagöz. Yine makul ve mantıklı bir öneri ama kaçak görüşmek, kitle içinde konuşmaktansa kapalı kapılar ardında fiskos yapmak, açık sözlü olmak yerine dedikodu üretmek bir alışkanlık olmuştur. Bütün bu olumsuzlukların kaynağı düzendir. Mehmet Karagöz Bir kez daha aradaki farkı görmek istiyoruz. Bir ÖDP'li ile bir devrimci sendikacı arasındaki farkı koymak istiyoruz. Biri sendikasını satışa çıkarmış Biri buna karşı çıkıyor, Biri parayı düşünüyor, biri işçilik onurunu. Biri borcumuz var sendikayı satalım diyor, biri sendika bizim onurumuzdur, evimizdir, yuvamızdır, aidatlarımızı toplayarak yolumuza devam edebiliriz. Biri kolayı, diğeri zor olanı seçiyor. Biri sendika tabelasının üzerine 4X4 ebadında satılıktır diye bir bez afişin asılmasından memnunluk duyuyor biri ihraç edileceğini, aç kalacağını bilsem de böyle bir onursuzluğu kabul edemem diyor. İşte fark buradadır. Devrimci İşçi Hareketi Telefondaki Kurtuluş Gazetesi Adı Geçen De Karagöz ise... DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budakla l Eylül'de DİSK'teki tasfiyelerle ilgili olarak bir röportaj yapmak istiyoruz. DİSK Merter'i telefonla arıyoruz. Rıdvan Budak'ın sekreteri Budak'ın toplantıda olduğunu söylüyor. Konuyu söylüyoruz Notumuza karşılık DİSK Başkanı'ndan ses çıkmıyor. Rıdvan Budakla bu şekilde görüşemeyeceğimizi anladıktan sonra cep telefonuna ulaşıp bizzat kendisiyle görüşmek istiyoruz. "Kurtuluş Gazetesi'nden arıyorum" bu kadarı bile nedense Budak'ı rahatsız ediyor. Öfke dolu bir sesle "Beni neden cep telefonumdan arıyorsunuz cep telefonumu nasıl buldunuz" diye çıkıştı. Görüşmek istediğimizi ve konuyu söylemeye çalışıyoruz fakat her sözümüze DİSK Başkanı "Beni hiçbir basın cep telefonumdan aramaz, siz niye aradınız, telefonumu nasıl buldunuz, gazeteci olduğunuza nasıl güvenebilirim" gibi cevaplar veriyor. Neden cep telefonundan aramak zorunda kaldığımızı anlatıyoruz. DİSK'teki tasfiyeler ve Mehmet Karagöz'ün adının geçmesi Rıdvan Budak'ı daha çok hırçınlaştırıyor. Panik, hırçınlık işte Rıdvan Budak'ın ruh hali. "Neden Karagöz ile ilgileniyorsunuz? O'nun gözleri kara olduğu için mi?" sonra ekliyor. "Karagöz'ün dışındakiler devrimci demokrat değil mi?" Onlar da devrimci-demokrat. Biz de onu soracaktık, neden tasfiye ettiniz, bölge şubeleri neden kapattınız?" demeye kalmadan bana ne kardeşim gidin Genel-İş'e sorun." Üslubumuzu, sakinliğimizi hiç bozmadan kendisine niçin hırçınlaştığını, cep telefonundan aranmasına niçin bozulduğunu sorup, eğer biraz sakin olursa konuyu anlatmak istediğimizi söylüyoruz. Rıdvan Budak asıl niyetini açıklıyor ve "Normal telefonumdan arayın bakalım sizinle görüşecek miyim!". Görüşeceğiz, görüşeceğiz. İşçi sınıfına, halka karşı suç işleyenlerle daha çok görüşeceğiz.*

10 HALK İÇİN KURTULUŞ 10 DİSK 4 Ekim 1997 DİSK Kongresi, Reformizm ve Tasfiyecilik ÖDP çevresi DİSK ve Genel-İş'te yaşananları sendikaların kendi iç sorunu olarak ele alıyor. Daha doğrusu öyle ele almak istiyor. Siyasi geleceği açısından, düzenden çok devrimcileri tehlike olarak gördüğü için, devrimcilerin tasfiye edilmesine elinden geldiğince uzak durmaya çalışıyor. Geçen sayımızda tasfiyeciliğe karşı durmanın bir yurtseverlik ve demokratlık görevi olduğunu belirtmiş, ÖDP'lilere çağrı yapmıştık. Tasfiye kararlarının altında ÖDP'lilerin imzası vardır. ÖDP'liler bunu biliyor ve bilinçli olarak uzak durmaya, devrimcilerin kolu kanadı kırıldıktan sonra göstermelik bir iki çıkış yaparak, bu işten kendilerince yararlı çıkmayı hesaplıyorlar. Devrimci sendikacıların tasfiye edilmesini bir yıl sonra düşündükleri olağanüstü kongreye malzeme yapmak istiyorlar. Bunu hesaplarken de devrimci demokrat sendikacıların tasfiye edilmesine, dinamik kurumların kapatılmasına da seyirci kalmayı bu politikalarına uygun buluyorlar. DİSK genel kurulunda olduğu gibi tasfiyecilik konusunda ortayolcu görünmeye esasında MGK sendikacılarının yanında durmayı tercih ediyorlar. Siyasal anlamda MGK devrimci hareketi tasfiye etmek için nasılki reformizmi yanına çekmeye çalıştıysa, burada da devrimci sendikacıları tasfiye etmek için aynı kesimleri kullanarak amaçlarına ulaşmayı düşünüyor. Görüştüğümüz bütün ÖDP çevresi, aynı şeyi söylüyor. Haklısınız ama bu Genel-İş'in kendi sorunu. Neymiş bu kendi iç sorunu bir bakalım. Mehmet Karagöz gerekçesiz ya da yazılı somut hiçbir delil olmadan ihraç edilmiştir. Bölge şubeler 3 Ağustos'ta toplanan tüzük kurultayı iradesine rağmen kapatılmıştır. İç sorun dediği budur. Peki nerede kaldı ÖDP'nin demokratlığı, demokrasi mücadelesi? Mehmet Karagöz'ün ihraç gerekçeleri disiplin kurulu tarafından doldurulan kasette mevcuttur. Biz diyoruz ki bu kaset kamuoyuna açıklansın. O kasette, sendika telefonlarının Düzgün tekin aranmasında neden irtibat için verildiği soruluyor ve Mehmet Karagöz bunu yanıtlıyor. O kasette izmit mitinginde neden "Pisliği Devrim Temizler" san kırmızı büyük boy pankart taşındığı Mehmet Karagöz'e soruluyor ve Mehmet Karagöz buna cevap veriyor. O kasette "Kemal Türkler'in Katilleri Susurluk'tadır" etkinliğinin neden düzenlendiği soruluyor ve Mehmet Karagöz buna da cevap veriyor. Genel-İş Sendikası'nda daha önce de disiplin kurulu oldu ihraçlar yaşandı ama hiç kimse de sormadı. Çünkü ihraç edilen Konut işçileri Şube Başkanı Muzaffer Ünlü sendikanın amaç ve ilkelerine aykırı hareket etmiş, genelev kadınlarından sendika adına kişisel çıkar elde ettiği için ihraç edilmişti. Mehmet Karagöz siyasi kişiliği, düşünceleri nedeniyle ve esas olarak DİSK yönetimine muhalefet ettiği için ihraç edilmiştir. İç sorun olup olmadığı ÖDP'liler tarafından saklanan o kaset kamuoyuna açıklandığında anlaşılacaktır. Peki neden korkuyorlar, neden bu konuyu uzatıp bunalım ve buhran yaratıyorlar? Sorunun çözümü basittir. Kaseti çözüp kamuoyuna duyururlar ya da herkese açık, tarafların katıldığı bir toplantı düzenlenir orada konu tartışılır, kimin suçlu, kimin haklı olup olmadığı ortaya çıkar. Adı özgürlük ve dayanışma olan bir parti nasıl olup da böyle bir sorunu kendi iç sorunu deyip geçiştirebilir. Üstelik bu utanç verici kararın altında imzası olanların birinin siyasi kimliğinde ÖDP yazılıyor. Biz inanıyoruz ki ve görüyoruz ki birçok iyi niyetli ÖDP üyesi bu uygulamaya tepki gösteriyor ve bunu ihanet olarak değerlendiriyor. Ama ÖDP hala bu konuda vurdumduymazlığında ısrar ediyor. Bölge şubelerin kapatılması karşısında ÖDP'lilerin aldığı tavır da dikkat çekicidir. Sözde sendikal demokrasi ve düşünce özgürlüğünden ödün vermeyen ÖDP'liler bir iradeyi, bir genel kurul iradesini çiğnemiştir. Bundan iki ay önce Tüzük kurultayı toplanmış bölge şubelerin kapatılması ve devam etmesi yönünde iki görüş etrafında yapılan tartışmadan sonra oylamaya sunulmuş ve bölge şubelerin kapatılması için yeterli oy sayısına ulaşılamamıştır. Genel Kurul iradesi ki bu sendikanın en üst ve yetkili organıdır bölge şubelerin devamından yana görüş belirtmiştir. Genel kurul iradesine rağmen, üç kişi istedi diye o bölge şube kapatılamaz, 13 sendikacının işine son verilemez, ve en önemlisi Genel-İş gibi DİSK'in en dinamik sendikasında bunalım yaratılamaz. Üç kişi yüzbinlerce üyesi olan bir ailenin huzurunu kaçıramaz. Bu mu ÖDP'nin demokrasi anlayışı? ÖDP sendikal demokrasiden bunu mu anlıyor? ÖDP'nin adalet anlayışı bu mu? Nasıl oluyor da seçimle gelen ve görevleri tüzük kurultayıyla güvenceye alınan sendikacıların görevlerine son veriliyor. Burjuva demokrasilerde bile bu olmamıştır. Burjuva demokrasisi bile ÖDP'nin demokrasi anlayışından daha ileridedir. Burjuva yargılama sisteminde bile insanlara savunma hakkı verilir. Kendilerine isnat edilen suçlamalar hakkında yazılı bir iddianame sunulur ve dosyasın da varsa belgelerinin birer fotokopisi verilir. Hiç mi cezaevinde kalmış, sıkıyönetim ve DGM'lerde yargılanmış ÖDP'li yok? Mehmet Karagöz niçin disiplin kuruluna verildiğini yazılı olarak istiyor ama verilmiyor, yazılı savunma isteniyor ama isnat edilen suçlamalar yok. Bu mu ÖDP'nin sendikal demokrasisi, bu mu özgürlük anlayışı? Bölge şubelerin kapatılacağı sendikanın hangi organında tartışılmıştır. Ya da bırakalım sosyalistliği devrimciliği ve demokratlığı feodal değerlere göre önceden haber verilir, kişiler ona göre hazırlığını yaparlar. Böylesi bir karar karşısında ilk akla gelecek olan ve sorulması gereken noktalardan birisi de vicdan ve insaf sorunudur. Ev sahibi kiracısını tahliye etmek isterken bile önce bir ihtarname çeker ve belli bir süre verir ki mağdur olmasın yeni bir ev arasın bulsun diye. Ama ÖDP'lilerin adalet anlayışı içinde bu da yoktur. Tam bir hainlik söz konusudur. Bir intikam söz konusudur. Halka karşı bu intikam duyguları nasıl yeşerdi nasıl gelişti ve nasıl bu hale geldi ÖDP'nin tarihinde aranmalıdır. İşçi sınıfına ve halka ihanet edenlere kol-kanat gerenler, itirafçıları bağrına basanlar seçimle işbaşına gelenleri insaf ve vicdana sığmayacak bir şekilde bir günde görevden alabiliyorlar. Ama bu nereye kadar gidecektir. Rıdvan Budak'ın takdirini alabilirsiniz ama işçi sınıfı bunun hesabım soracaktır. Devrimci İşçi Hareketi Ambar işçilerinden Susurluk Devletine Uyan Son dönemde işçi ve emekçiler üzerindeki çeşitli baskı ve hak gaspları uygulamalarını protesto etmek,çetelerin dağıtılması ve Bağımsız Demokratik Türkiye talebiyle 2 Ekim perşembe günü Nakliyeciler Sitesindeki temsilcilik binası önünde yapılan basın açıklamasında "Anasol-D hükümetinin de diğer hükümetlerden farklı politika uygulamadığı zam, zulüm ve insan haklarının ihlallerinin bu dönemde de artarak devam ettiği" belirtildi. Ayrıca sendikalı üyeler üstünde mafyacılar ve güvenlik güçlerinin baskılarına değinildi. İnsan hakları ihlallerinin olmadığı, halkımızın insanca yaşayacak ortamının yolsuzlukların.adaletsizliklerin çete ve mafyaların ortadan kaldırılmasının ancak demokratik bir ülkede mümkün olacağı vurgulandı.bağımsız demokratik Türkiye için tüm demokrasi güçlerinin biraraya gelmesi ve üretimden gelen gücü kullanmasıyla mümkün olacağı vurgulandı. Basın açıklamasında ambar işçileri sık sık "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek",Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz, İşçi-Memur Elele Genel Greve", "Baskılar Bizi Yıldıramaz" sloganları attılar. Basın açıklamışına katılan 300 işçinin yanısıra Türk-İş 3 nolu şube,limter-iş,tüm Maliye Sen üyesi işçiler de destek verdi.* TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM

11 4 Ekim 1997 DİSK 11 HALK İÇİN KURTULUŞ Genel-İş'tekiMGK Sendikacıları İşçileri Satanları Ödüllendirdi Düzgün Tekin'e sahip çıktığımız, Kemal Türkleri andığımız için MGK adına, burjuvazi adına bizi yargılayanların gerçek yüzleri ortaya çıktı. İşçileri Türk-İş'e pazarlarken yakalandılar. Atilla Öngel, A. Kerim Timur Genel- İş sendikasının yöneticileridir. Atilla Öngel Genel-İş genel başkanı aynı zamanda DİSK genel başkan vekilidir. A. Kerim Timur Genel-İş sendikası toplu sözleşme dairesi başkanıdır. Zeynel Polat, Hasan Kaya ve İsmet Erdoğan unvanları ve görevleri farklı ama üçüde Atilla Öngel ve A. Kerim Timur tarafından Beylikdüzü Mevkiindeki Uydukent sitesinde sürmekte olan toplu sözleşme görüşmelerinde işverene karşı yetkili kılınmışlardır. Zeynel Polat Bölge sekreteri iken Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı'na ait 39,5 milyon lirayı teslim etmeyip araba taksidinde kullandığı için disiplin kuruluna verilmiş. Daha sonra bölge yönetim kurulu tarafından aynı gerekçelerle görevden alınmıştır. (Bakınız Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu Kararı) Hasan Kaya Esenler Belediyesi örgütlenmesinde kullanılmak üzere adına çıkarılan 250 milyon liralık avansın kaybolmasından sorumlu tutulan, bu konuda bölge tarafından eleştirilince ve hesap sorulunca istifa eden Genel-İş 6 Nolu şube başkanı. İsmet Erdoğan Beyoğlu Belediyesinde Fen işleri baştemsilcisi Türk-İş Belediye-İş'le pazarlık yaparken yakalandı. Yakalandıktan sonra istifa etti. ismet Erdoğan hakkında sözlü ve yazılı olarak Genel Merkeze özellikle toplu sözleşme dairesi başkanına bilgi verilmiş olmasına rağmen temsilci olarak tutulmuş ve kendisine toplu sözleşme yetkisi verilmiştir. Kime Bağlı, Yetki Kimde Olmalıdır? Uydukent 2 Nolu bölge sınırları içinde bulunan bir işyeridir. Hem tüzük gereği, hem de örgütlenmesinde bölgenin katkısı olması nedeniyle hak sahibi 2 Nolu bölge yönetimidir. Kim Emek Harcadı? Evet hem tüzük gereği, hem de örgütlenmesinde bizzat bölgenin emeği olduğu için yetkili kılınması gereken bölge yönetimidir. Çünkü buranın örgütlenmesinde polisle ve işverenlerle muhatap olan, karşı karşıya gelen Mehmet Karagöz'dür. Genel Merkez tarafından yetkili kılınan şahısların bu işyeri örgütlenmesiyle bir ilgisi yoktur. Kemal Türkler'e Sahip Çıkanlar İhraç Edildi. Kemal Türkler Vakfı'nın Parasını Yiyenler Ödüllendirildi DİSK yönetiminin, Genel-İş yönetiminin Kemal Türkler'e Bir Düşmanlığı mı var nedir. Kemal Türkler'in katilleri Susurluk'tadır deyip şehadetine sahip çıkanlar sendikadan ihraç ediliyor. Kemal Türkler eğitim vakfına ait paralan, kendi araba taksitlerinde kullananlar el üstünde tutuluyor. Sendika adına yetkili kılınıyor. Miktarı önemli olmayabilir ama Zeynep Polat'tan bu para altı ay sonra ve disiplin kurulu tarafından alınmıştır. Bölge Şube Yönetim Kurulu tarafından görevden alınan bu şahıs Genel Merkez tarafından tekrar görevine iade edilmiş yolsuzluğu bilinmesine rağmen toplu sözleşmede yetkili kılınmıştır. Bu en azından Kemal Türkler'e Türklerin anısına saygısızlıktır. Atila Öngel, Muharrem Kurt, Kemal Türkler'in eski arkadaşlarıdır. Bu nasıl vefadır, bu nasıl arkadaşlıktır ki Kemal Türkler'e sahip çıkan cezalandırılıyor. Kemal Türkler Vakfı'nın parasını alıkoyanlara hala sendikadan maaş ödeniyor. insanlarda birazcık işçilik onuru varsa buna bakıp utanmaları gerekir. ismet Erdoğan'ın cebinde tam beş etkinliğin ayrı ayrı biletleri bulunuyor. Sattığı biletlerin çoğunu iade etmez, daha sonra satamadım yırttım der. İsmet Erdoğan'ın yaptıkları niteliği gereken kurum ve kişilere söylendi, anlatıldı. Ama nedense önce bir araba verildi, daha sonra merkezden toplu sözleşme yetkisi verildi, bölgede insanlar yok mu olmuştu ki Beylikdüzü Uydukent toplu iş sözleşmesine katılma yetkisi Beyoğlu Belediyesi işyeri temsilcisine verilmişti? Normal şartlarda bu durumu anlamak mümkün değildir. Söylendiğinde, hatırlatıldığında toplu sözleşme daire başkanı A. Kerim Timur "ben bilmiyorum, bana o sitede çalışan bir işçi temsilcisi demişlerdi. Bunları söyleyen kapıcılar şube başkanı Nebile hanımdır" Bu doğru değildi. Sözleşme dairesi başkanı ismet Erdoğan'ı biliyordu. Genel Başkan Atila Öngel'se tanıyor. En azından kendisine söylenmiştir. Yazılı olarak iletilmiştir. Ama onlar için bölge şueye karşı olması yeterlidir. Toplu sözleşme dairesi açısından kendi düşüncesinden olması, Genel Başkan açısından ise bölgeye karşı olunmasıdır. Beşiktaş örgütlenmesinin engellenmesi her iki kesiminde işine geliyordu. Çünkü örgütlenmeyi yapan bölgeydi. Bölge güçlenmesin diye Beşiktaş feda edilebilirdi. Tıpkı geçmişte olduğu gibi Anakent'in feda edilmesi gibi. Not: İşçileri satanların kaset çözümleri belgelendirilmiş olup, ilgili kişilere ve kurumlara verilmiştir. * Türk-İş Başkanlar Kurulu Toplantısını Özbekistan'da Niye Yapar Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haber dikkatimizi çekti."türk-iş başkanlar kurulu toplantısı için Özbekistan'ı seçti". Önce bir anlam veremedik Türkiye nere Özbekistan nere diye düşünmekten kendimizi alamadık.türk-iş'in Özbekistan'da toplantı yapmasının amacı neydi? Adı üstünde Türk-İş,yani Türkiye'deki işçi sendikalarının konfederasyonu ve çalışma alanı da Türkiye. Acaba Türk- İş Özbekistan'da örgütlendi de bizim mi haberimiz yok diye sorduk kendi kendimize. Sorduk, soruşturduk böyle bir şey de yokmuş geçtiğimiz yılda Kıbrıs'ta başkanlar kurulu toplantısı yapmışlardı. Ama Kıbrıs başka, ne de olsa Türkiye'nin bir vilayeti gibi. Yedi aydır toplanamayan Türk-İş başkanlar kurulu 11 Eylül tarihinde istanbul'da Petrol-İş sendikasında toplanmıştı ve işçiler toplantıyı basınca sendikacılar tedirgin olmuşlardı. İşçilerden korkup soluğu Özbekistan'da mı almak istemişlerdi. Ama bu iş için oralara gitmelerine hiç gerek yok. Bayram Meral de sevgili dostu Rıdvan Budak gibi toplantıyı Dedeman'da düzenler, kapısına da polisleri dikip paşa paşa toplantıyı yapabilirdi. Haberin ilerleyen satırlarında daha ilginç şeylerle karşılaşıyoruz. Yurt dışında yapılacak toplantıya katılanlara günlük harcırah olarak 200 dolar ödeniyor bu para türk Lirası olarak bugünkü kurla 34 milyon lira yapıyor, asgari ücretli bir işçinin bir aylık maaşından daha fazla. İşçilerden alınan aidatlarla toplantıya katılacak olan 80 kişilik ekibin toplam maliyeti 154 bin doları buluyor. Ne diyelim? Şairin dediği gibi; "Yiyin efendiler yiyin/ aksınncaya tıksırıncaya kadar yiyin" Bir gün yediklerinizin hesabı sorulur Ekim tarihleri arasında yapılacak Özbekistan'daki toplantı ile Türk-İş dünyada başkanlar kurulu toplantısını bir başka ülkede HESAP SORALIM toplayacak ilk sendikal örgüt olacak. Böylece bir ilke daha imzasını atıyor Türk-İş. Türk-İş sık sık başkanlar kurulu toplantısı yapan bir sendika değildir. Geçmiş dönemde 7 aylık bir sürede bir kez dahi toplanamayan Türk-İş başkanlar kurulunun 11 Eylül'de gerçekleştirdiği toplantıdan bir ay sonra hem de Özbekistan'da toplantı yapılması anlaşılmayınca yönetim Özbekistan Cumhur Başkanı islam Kerimov'un kendilerini kabul edecek olmasını gerekçe gösterdi. Daha önce de Türki Cumhuriyetlere Cumhur başkanlarını, başbakanlarını bakanlarını, çetelerini gönderip Emperyalizm adına bağlantı kurmak için uğraşan Oligarşi şimdi de Türk-İş'i mi görevlendiriyor? Neden olmasın işçi sorunları hariç hükümet düşürmeden hükümet kurmaya kadar devletin her türlü politikası için canla başla çalışan Türk-İş'in böyle bir görevi seve seve üsleneceğinden de

12 HALK İÇİN KURTULUŞ 12 SUSURLUK 4 Ekim 1997 TÜSİAD İSTİKRAR İSTİYOR MGK İÇ SAVAŞ HAZIRLIĞINI DERİNLEŞTİRİYOR SUSURLUKTAKİ DEVLET GÜÇ KAZANMAYA ÇALIŞIYOR Oligarşi, Susurluk sarsıntısı ve uzun süren hükümet bunalımları ve iç çatışmaların ardından iç dengesini kurmaya yönelik adımlar atıyor. Oligarşi içi çelişki ve çatışmalar belli ölçülerde geri plana çekilip halk muhalefeti karşısında devletin maddi ve moral olarak yenilenmesi ön plana çıkıyor. TÜSİAD'ın ekonomik ve siyasi istikrar talebi, Kriz Yönetim Merkezi ve Susurluk davasındaki katillerin serbest bırakılması birbirini tamamlayan gelişmelerdir ve Susurluk'taki Devlet'in güç kazanmaya yönelik adımlarıdır. Oligarşi MGK-TÜSİAD hükümetini işbaşına getirdiği ve halk muhalefetinin belli ölçülerde atıl durumda olduğu bu süreci bir "fırsat" olarak değerlendirip, adımlarını tamamlamaya çalışacaktır. Bugün gerek ışık söndürerek meydanlara inme eylemleri, gerekse de geliştirilecek diğer eylemler, oligarşiye bu fırsatı vermemek, oligarşinin halka karşı savaşı yürütecek kurumlarını sağlamlaştırmasına, halkın örgütlülüğünü geliştirerek cevap verilebilmesi açısından belirleyici bir öneme sahip olacaklardır. TÜSİAD'IN EKONOMİK-SİYASİ İSTİKRAR ARAYIŞI; TÜSİAD 20 Eylül tarihinde Antalya'da toplanan Yüksek İstişare Konseyi toplantısında ANASOL-D hükümetinden uygulamasını istediği yeni politikalarını açıkladı. Öncelikle ANASOL-D Hükümeti'nin uyguladığı politikalardan duydukları memnuniyeti dile getiren patronlar, hükümete desteklerinin devam edeceğini açıkladılar. Ancak bu onlar için yeterli değildi. Patronlar "sistemin önünü tıkayan" sorunları ve ANA- SOL-D Hükümeti'nin yapması gerekenleri dört ana başlık altında topladılar: - Siyasal partilere uzun süredir kaybetmiş oldukları bireyle devlet arasındaki köprü olma işlevinin yemden kazandırılması, - Seçim sisteminde değişiklik, - Yargı reformu, - Gerçekleştirilecek reformlarla yönetime şeffaflık kazandırılması. Hepsinden de önemlisi ekonomik bunalıma köklü çözümler istiyor TÜSİ- AD patronları. "Düzenleme değil acil reformlar istiyoruz" diyen TÜSİAD'ın acilen çözülmesini istediği sorunlar gerçekte düzenin açmazlarıdır. 12 Eylül'den bu yana tüm burjuva partileri kurulan hükümetler içerisinde yer aldılar. Fakat hiçbiri oligarşinin giderek artan bunalımına çözüm olamadılar. Binbir vaatle iktidara gelen her hükümet uyguladıkları zam, zulüm, baskı, işkence politikalarıyla, yolsuzluklarıyla fasa sürede güvenilirliğini yitirdi. Yani halfan düzen partilerine, parlamentoya ve devlete hiçbir güveni kalmamıştır. "Bireyle devlet arasında köprü olma işlevinin yeniden kazanılması"ndan TÜSİAD bunu kastetmektedir yılından itibaren kurulan her hükümet koalisyon hükümeti olmuştur. Bugün de hiçbir düzen partisi tek başına iktidara gelebilecek kitle desteğine sahip değildir. Dolayısıyla patronlar bu sorunu kendi lehlerine çözecek yeni bir seçim sistemi istiyorlar. Yargıda reform diyor TÜSİAD. Bunun en temel nedeni ise, Susurluk'la birlikte kontrgerilla devletinin yargı sisteminin de gözler önüne serilmesidir. Bu süreç halfan düzenden kopuşunu hızlandırırken TÜSİAD patronlarının devrim korkusunu daha da büyüten bir süreç oldu. Yargı sisteminin halk nezdinde hiçbir güvenilirliğinin kalmadığı, adaletin tartışıldığı bir süreçte sözde reform istekleriyle düzeni yeniden umut haline getirmeye çalışan işbirlikçi tekelci burjuvazi, diğer yandan da kendini mafya grupları karşısında, çetelerin it dalaşında daha güvende hissedeceği yasal değişiklikler istemektedir. Avrupa emperyalizmi ile de daha şifa ilişkiler içerisine girmek ve ekonomik ilişkileri daha da güçlendirmek amacında olan TÜSİAD, daha kararlı, daha istikrarlı adımların atılmasını ve daha uzun vadeli bir ekonomik programın uygulanmasını istiyor. "Artık istikrara giden yola girdiğimizi görmek istiyoruz. Artık fedakarlık ve kararlılık zamanıdır. TÜSİAD olarak üzerimize düşen görevi yapmaya hazırız." diyen Eczacıbaşı, Hükümet'in "radikal reformlar"a yönelmesi gerektiğini ifade ediyor. Fakat ülkemizde yaşanılan gerçekler göstermiştir fa, "reform" adı altındaki hiçbir düzenleme halfan çıkarı için ele alınmamaktadır. Her yeni "reform paketi" yeni baskı politikalarının, daha fazla açlığın, yoksulluğun habercisi olmuştur. TÜSİAD'ın asıl olarak istediği kendileri için en elverişli sömürü ortamının sağlanmasıdır. ANASOL-D Hükümeti efendilerinin bu talimatlarını yerine getirmenin telaşı içerisindedir. Son günlerde TÜSİAD'ın en gözde sözcüleri Demirel'inden Yılmaz'ma, Ecevit'ine kadar herkesin yoğun bir şekilde başkanlık sistemini tartışmaya açması bunun çarpıcı örneklerindendir. Bu tartışmaların özünü ise Sabancıların, Eczacıbaşıların istekleri oluşturmaktadır. Siyasi faizini hafifletme noktasında bir takım sonuçlar alan TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM ve politikalarının uygulanmasına zemin yaratan MGK ve TÜSİAD gerekli olan istikrar ortamının tam anlamıyla sağlanamadığının farkındadır. Sisteminin ömrünü daha da uzatabilmek için, daha fazla kar, daha fazla sömürü için yeni programlar oluşturmakta ve bunların uygulanmasını istemektedir. KRİZ YÖNETİM MERKEZİ SUSURLUK'TAKİ DEVLETİN HALKA KARŞI SAVAŞI SÜRDÜRECEĞİNİN İFADESİDİR Faşizm uzun bir süredir gündeminde tuttuğu Kriz Yönetim Merkezi'ni hayata geçirmenin ilk adımlarını geçtiğimiz günlerde attı. Mesut Yılmaz, l Eylül tarihinde imzaladığı Kriz Yönetim Merkezi'nin faaliyetlerine ilişkin genelge ile bu konuyu sessiz-sedasız geçiştirmeye çalışırken Eylül ayının son haftasındaki gelişmeler buna engel oldu. Kriz Yönetim Merkezi düşüncesi ve planı yeni değildir. Böyle bir merkezin ilk kuruluş hazırlığı 1995 Temmuz'u başlarında "Buhran Yönetim Merkezi" ile gündeme geldi. O süreçte faşizm, Gazi ve Elbistan ayaklanmaları, Ümraniye, Nurtepe, Okmeydanı, Kastamonu direnişlerinden çıkardığı sonuçlar üzerine böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç duydu. O

13 4 Ekim 1997 SUSURLUK 13 KURTULUŞ HESAP SORALIM günlerde Buhran Yönetim Merkezi'ni hayata geçiremeyen oligarşi hiç gündeminden düşürmediği bu örgütlenmenin oluşturulmasında ikinci adımı Susurluk sürecinde atmaya çalıştı. l Mayıs 1996 faşizm açısından "korku"nun büyümesi demekti. Faşizm, Susurluk süreciyle birlikte girdiği krizi atlatmanın ve düzene karşı tepkileri bastırmanın yolu olarak gördüğü bu örgütlenmeyi 9 Ocak 1997'de çıkardığı bir genelgeyle resmileştirdi. Bu genelgenin altında Refahyol Hükümeti'nin imzası vardı. Fakat oligarşi o süreçte devletin teşhir olmuşluğu ve kendi içinde yaşanan it dalaşı nedeniyle bu politikasını hayata geçiremedi. Bugün MGK, bu mekanizmayı yeniden devreye sokuyor. Olan şudur; oligarşi Susurluk sonrası yıpranan kurumlarını onararak halka karşı yürüteceği savaşı yeniden şekillendiriyor. Kriz Yönetim Merkezi, devletin tüm kurumlarını tek merkezde birleştirerek devrimci mücadeleye karşı organize eden bir kontrgerilla merkezidir. Bu merkez bizzat NATO direktifleriyle kurulmuş olup, emperyalizmin tecrübeleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Emperyalizm, işbirlikçi iktidarlarını sarsan mücadelelerden çıkardığı sonuçlardan hareketle bu tür örgütlenmeleri birçok ülkede oluşturmuştur. İşleyişine, hedeflerine görevlerine, koşullarına bakıldığında her şeyi ile halka ve devrimci mücadeleye karşı oluşturulduğu açıktır. Susurluk sonrası sarsılan devlet, güç toplamaya çalışırken, adımlarını devrimci mücadelenin engellenmesi ve halka karşı yürüteceği savaşa göre atıyor. Kurumlarını, militarist güçlerini yaygınlaşıp kitleselleşecek bir iç savaşa göre organize ediyor. Kriz Yönetim Merkezi'ne ilişkin yayınlanan kararnamede "krize neden olan olaylar" şöyle sıralanıyor; "Terör olayları, kanunsuz grev, lokavt ve iş bırakma eylemleri, etnik yapıdan ve mezhep farklılıklarından kaynaklanan olaylar, tabii afetler, iltica ve büyük nüfus hareketleri, tehlikeli ve salgın hastalıklar, büyük yangınlar, radyasyon ve hava kirliliği gibi önemli nitelikli kimyasal ve teknolojik olaylar, ağır ekonomik bunalımlar ve diğer haller." Bu ülkede kim terör estiriyor? Etnik yapı, din ve mezhep ayrılığım kim körüklüyor? Salgın hastalıkların, tabi afetlerin sonucunda ölümlerin, sakatlıkların sorumlusu kim? Tüm bunları yaratan, halklarımızın üzerinde terör estiren, açlığa, yoksulluğa mahkum eden, Alevi- Sünni olarak halkları birbirine düşman etmek isteyen, her türlü baskı ve zulmün sorumlusu Susurluk'taki devletten başkası değildir. İşte bu yüzden, devlet biliyor ki, "krize neden olan bu olaylar"da hedef devlet olacaktır. Acılar, yokluklar içerisinde yaşayan, katledilen, kaybedilen, köyü yakılan, işkencelerden geçirilen, hastane kapılarında parasızlıktan can veren bir halkın devlete karşı çıkmaması düşünülemez. Bunu düzenin sahipleri Gazi'de, Nurtepe, Okmeydanı, Elbistan ve Anadolu'nun birçok yerindeki ayaklanma ve direnişlerde, '96 l Mayıs'ında, '96 Ölüm Orucu'nda, Susurluk sürecinde çok yalandan gördüler. Düzenin, halk kitlelerine reva gördüğü baskı ve zulmün sonucu olarak gelişecek tepkilere de yine baskı ve terörle karşılık vereceğinin ifadesidir. Halk ile düzen arasındaki çelişkiler, bu düzenin yapısal özelliğinden kaynaklanıyor. Düzenin, bu çelişkileri ortadan kaldırmaya da, devrimci mücadeleyi bu tür önlemlerle engellemeye de gücü yetmez. Fakat buna rağmen sistemin ömrünü olabildiği kadar uzatabilmekte baskı ve terör oligarşi için vazgeçilmez bir silahtır. Halkın mücadelesini engellemek için başka yolları yoktur. Diğer tüm yollar onlar için geçicidir ve baskıyı kurumlaştırmak, artırmak için bir "soluklanma" anlamı taşır. Baskıyı, terörü, katliamları organize edecek olan Kriz Yönetim Merkezi bunun için çok geniş yetki ve imkanlarla donatılmıştır. MGK, böylece hükümetin yetkilerini de yönetime alarak daha fazla meşruluk ve yasallık kazandırmış oluyor. Halk Kurtuluş Savaşı'nın henüz belli boyutlar içinde de olsa halklaşması ve ülkenin dört bir yanına yayılması karşısında, bu savaşa karşı hızlı ve koordineli hareket etme zorunluluğunun bir sonucu olarak MGK böyle geniş yetkilerle donanmış bir merkezi yapıya ihtiyaç duymuştur. Kontrgerilla merkezinin örgütlenme yapısı ve işleyişine bakıldığında devletin halka karşı nasıl organize olduğu daha iyi görülmektedir. Bu kontrgerilla merkezinin örgütlenmesi, Kriz Koordinasyon Kurulu, Kriz Değerlendirme ve Tayin Kurulu ve Sekretarya olarak üç ana bölümden oluşuyor. Kriz Koordinasyon Kurulu, politika belirleyecek, karar alacak, gerek gördügünde olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş ilan edebilecektir. Kriz Değerlendirme ve Takip Kurulu da bu politikayı, devletin tüm kurumlarını kullanma yetkisiyle hayata geçirecektir. Sekretarya ise Genel Kurmay'ın denetiminde devletin diğer birçok kurumuyla birlikte koordinasyonu sağlayacaktır. Kontrgerilla merkezinin çalışma düzenini belirleyen maddeler devletin iç savaşa göre organizasyonunu gözler önüne seriyor: "- Uydu haberleşmesi ile yurdun ve dünyanın her tarafına ulaşabilme imkanı sağlanır. - Elde ettiği kayıtları istatistiki olarak derleyecek ve bunların değerlendirmesini 'Kriz tahmini' şeklinde yapabilecek 'uzman' Bilgi işlem Sistemleri temin edilir." - Kriz anında niteliğine göre Sekretarya tarafından gerekli görülen sayıda önceden belirlenmiş ve kendi kuruluşlarında görevli personel Sekretarya'ya çağrılır. Bu personel önceden eğitilmiş, 'Kriz Yönetimi Sekretaryalığı' tecrübesi olan seçkin ve güvenilir personel grubudur. Vardiya halinde 24 saat çalışacak şekilde organize edilir. - Kriz dönemlerinde, Kriz Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenmiş yetkililer dışında basına ve kamuoyuna bilgi verilmez." Görülmektedir ki Kriz Yönetim Merkezi halka karşı yürütülen savaş sırasında devletin tüm kurumlarım ve personelini seferber edebilecektir. Bu personel elbette ki, eğitimli uzman personel olacaktır. Yapılan tüm bu faaliyetler de halktan gizli yapılacaktır. Evet, faşizm güçlerini merkezileştirerek halka karşı girişeceği daha boyutlu bir savaşa hazırlanıyor. SUSURLUK, MGK-TÜSİAD ORGANİZASYONUDUR MGK VE TÜSİAD' ÇETELERE KARŞI DEĞİLDİR Hem demokrasicilik oyunu, hem halka karşı iç savaşın hazırlıkları içiçedir. Bir yandan OHAL'in kaldırılacağı demagojilerini yapıyor, diğer yandan Kriz Yönetim Merkezi ve iller Yasası ile OHAL'i tüm ülkede uygulayacak koşullan oluşturuyor. Kürdistan'da koruculuğun kaldırılacağı demagojilerini yapıyor, diğer yandan Karadeniz'de koruculuğu yerleştirmeye çalışıyor. Karşı-devrimci terörünü tüm ülkeye yayıyor. Devrimci mücadele ülkenin bütününde gelişiyor. Ülkenin her yanı devlete karşı ayaklanmanın, direnişe geçmenin potansiyelini taşıyor ve devletin tüm adımları bu tehlikeyi yok etmek üzerine şekilleniyor. Böyle olduğu için de devletin çetelere, ölüm mangalarına ihtiyacı var. Failimeçhulleri gerçekleştirecek, kayıpları, infazları yapacak, pis işlerini görecek çetelere ihtiyacı var. Herkes çok açık biçimde tanık olmuştur; "irtica" diye ortalığı ayağa kaldıran MGK, halk çeteler diye ayağa kalkmışken, Susurluk'u gündemine bile almamıştır. Nasıl ve neden alsın? Çetelerin kurulmasının kararı o MGK'da alınmadı mı? Çete şeflerinden Mehmet Ağar, bugünlerde gündemde olan "kayıp silahlar" konusunda daha geçen gün "silahlar Genelkurmay'ın talebiyle alındı" açıklamasını yapmadı mı? TÜSİAD da esas olarak "ışık söndürme" şovlarına rağmen farklı bir noktada değildir. Onlar için Susurluk Topal cinayeti demektir. Çünkü onların çetelerden rahatsız oldukları asıl nokta, devletin elindeki kredi musluklarının, piyasada dolaşan kara paranın denetimleri dışına çıkmasıdır. Çeteler bu alana müdahale ettikleri için tekelci burjuvazi onlardan şikayetçi olmaya başlamıştır. Değilse bu ülkede o çeteler tarafından on yıldır kayıplar, faili meçhuller gerçekleştirilirken, tekelci burjuvazinin de böyle bir gündemi olmamıştır. NE MECLİS, NE MGK, NE SEÇİM, HALKIN ÇÖZÜMÜ, HALK İKTİDARINDADIR Devrimci mücadeleye karşı oluşturduğu tüm önlemlerine rağmen oligarşinin krizi derinleşerek sürecektir. Hiçbir örgütlenme, halkın büyüyen öfkesinin önünde duramaz. Oligarşinin krizi böylesi önlemlerin yok edemeyeceği kadar köklü, devrimci mücadele ise böylesi önlemlerin durduramayacağı kadar halkın derinlerine kök salmıştır. Bu böyle olmasına rağmen, oligarşi kitleleri kendi çözümleri içinde tutmaya yönelik hem terörden, hem diğer manevralarından vazgeçmeyecektir. Bu onun bekası için zorunludur. Sağ'dan islamcılık kisvesiyle, sol'dan insan hakları, barış, özgürlük adına oligarşinin bu manevralarına yedeklenecek çeşitli siyasal güçler de çıkacaktır. Bu güçlerin halka göstereceği tek çözüm yeri meclistir. Zulüm ve yoksulluk halkın boğazına geldikçe de halka yine sandık gösterilecektir. Bugün ne adına olursa olsun halka sandığı çözüm olarak gösterenler, Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla Susurluk'un çözüleceği umudunu yayanlar, niyetleri ne olursa olsun, halkın geleceğinin karartılmasına, halkın ufkunun bu zulüm düzeni içinde tutulmasına hizmet ediyorlar demektir. Bu, TÜSİAD ve MGK'nın istikrar ve hazırlık programlarının uygulanabilmesine dolaylı biçimde hizmet etmek olacaktır. Aynen "Refahyol'a karşı" çıkarken MGK'ya angaje olunduğu gibi. "l Dakika Karanlık" eylemlerine dün küçümseyerek bakan EMEP gibiler, ancak devrimciler alanlara çıktıktan sonra halkın "Susurluk'taki devletten hesap sorma" isteğinin taşıdığı büyük potansiyeli görerek eylemlere lütfeden oportünistler, bugün daha baştan desteklediklerini açıklayarak eylemlerde yeralacaklarını belirttiler. Bugün artık tek başına bu eylemin içinde yeralmak önemli değildir; o eylemin içinde neyi öne çıkaracağımız, halka hangi hedefleri sunacağımız önemlidir. Geçmiş eylemlerden "dışında kalmamak gerektiği" dersini çıkaranlar, soyut sloganların, seçim önerilerinin halkın ihtiyacı olmadığını da görmeliler. Susurluk kazası ve sonrasındaki gelişmelerin gerçekten de Türkiye'ye çok önemli bir yararı olmuştur. Ne meclisin, ne sandığın halkın sorunlarını çözemeyeceği, meclisin ve sandığın gerçekte bu devlet işleyişi üzerindeki etkisinin hemen hemen bir "hiç" olduğu, hükümetlerin de MGK ve kontrgerillanın icazetinde hükümet olup ancak onun izin verdiği politika ve kararlan uygulayabildiği, hiç tartışılamayacak açıklıkta görülmüştür. O halde sorun ne seçim sisteminde, ne meclisteki milletvekillerinin kişiliğindedir. Bu sistemin meclisi, halkın sorunları açısından çözümsüzlük demektir. Çünkü o meclis sınıfsal olarak oligarşinin meclisidir. Görevi, misyonu halk kitlelerini düzenin sınırları içinde tutup, sömürüye istikrar kazandırmaktır. Halkın çözümü işte bu yüzden bu mecliste, önüne ikide bir çıkarılan sandıklarda değil, HALK İKTİDARI'ndadır. *

14 KURTULUŞ 14 SUSURLUK 4 Ekim OPERASYONUN SORUMLUSU SUSURLUK'TAKİ DEVLETTİR Çeteler niye kuruldu? Ölüm mangaları neden oluşturuldu? Susurluk kazasından bu yana soruyoruz bu soruyu. Çünkü bu soru, Susurluk'un aydınlatılmasında da, adaletin nasıl ve kimlerle sağlanacağında da, pisliğin nasıl temizleneceğinde de kilit öneme sahip bir sorudur. İbrahim Şahin'lerin, Ayhan Akça'ların, Ziya Bandırmalıoğlu'ların serbest bırakılması, kamuoyunun bir kısmında, çeşitli düzen partilerince şaşkınlıkla karşılandı. Çetelerin ne için kurulduğu sorusuna bir cevap bulmayanların şaşırması doğaldı. Korkut Eken'ler, Ayhan Akça'lar, Ayhan Çarkın'lar, İbrahim Şahin'ler, mahkemeye kumarhaneci Ömer Lütfü Topal cinayeti nedeniyle çıkmışlardı. Ama onlar gerçekte onun için biraraya gelmiş-getirilmiş değillerdi. Onlara bu düzen tarafından verilen görev başkadır. Onlar, halka ve devrimcilere karşı örgütlendirilmiş çetelerdir. Serbest bırakılmalarının nedeni de, Ömer Lütfü Topal olayında suçsuzluklarının kanıtlanması değil, budur. İlk "Susurluk" duruşması sonunda iki kişinin tahliye edilmesi sürpriz değildi. Devlet bir anlamda nabız yoklamaktaydı. İsimleri kamuoyunda en az tartışılan iki kişi tahliye edilerek, gelişmelere göre diğerlerini de bırakmak hesaplanmış ve bu uygulanmıştır. Egemenler açısından bu yargılama bile fazlalıktır. Devlet, kirli işlerini, katliamlarını yerine getirenlerin "elinin soğumasını" istememektedir. Susurluk'tan bu yana oligarşinin çeteleri, moral bir gerileme içine girmiştir. Oligarşi bunu önleyip halka ve devrimcilere karşı savaştıracağı katillerine moral vermek için onları serbest bırakmıştır. Olan bitenin anlamı budur. Katiller ilk kez mahkemeye çıkarılmamıştır. Devrimcilere yönelik onlarca infazdan dolayı, oligarşi, demokrasicilik oyunu gereği, yüzlerce katili göstermelik mahkemelere çıkarmıştır. Yıllardır bu mahkemelerde olup bitenler, çetelerin, ölüm mangalarının nasıl devlet tarafından kurdurulduğunu, nasıl devletin himayesinde cinayetler işlemeye, katliamlar düzenlemeye devam ettiğini yeterince açık gösteriyordu... KAYBETTİLER, KATLETTİLER... GÜPEGÜNDÜZ, SOKAK ORTASINDA... MECLİSİN, MGK'NIN, PARTİLERİN, MİLLETVEKİLLERİNİN, SAVCILARIN GÖZLERİ ÖNÜNDE Çok çarpıcıdır, devlet "1000 Operasyon"u gerçekleştirirken genellikle aynı yöntemlere başvurmuştur. Bazen katliamlarını halktan gizlemek istemiş, gece saatlerinde, halkı zorla evlerine sokarak, basını katliam yerine almayarak, bazen daha da pervasızlaşıp gündüz saatlerinde onca insanın gözü önünde yapmıştır Operasyonların seyri birbirine çok benzer. Devrimcilerin kaldıkları evler polis tarafından tespit edildikten sonra, o evde kimlerin kaldığı önemli değildir. Zaten çoğu kez infaz edilen devrimcinin kimliği bilinmez. Kuşatılan evde öğrenciler de bulunabilir, halk da. Kuşatılan bir silahlı savaşçı da olabilir, yasal bir derneğin üyesi de. Devlet o anda onu gözetecek "hassasiyet"te değildir. Önemli olan oradaki insanların devletin zulmüne, sömürüsüne karşı olmalarıdır. Binlerce katil, bol miktarda cephaneyle geldikleri bölgede önce her tarafı kuşatırlar. Adeta bölgede kuş uçurtmazlar. Halk evlerine hapsedilir. Sokaktan geçenler gözaltına alınır ya da tehdit edilerek bölgeden uzaklaştırılır. Sonra herhangi bir çağrı veya uyanda bulunmadan tespit ettikleri ev veya işyerine kurşun yağdırmaya başlarlar. Bir yandan katliam sürerken bir yandan "Teslim Ol" çağrılan duyulur. Senaryo böylelikle tamamlanmış olur. Operasyonların çoğu dakikalık gibi çok kısa bir sürede gerçekleşir. (Ancak Halk Kurtuluş Savaşçılarının bulunduğu yerlerde katiller, yüzlere, binlere ulaşan güçlerine rağmen, bazen saatlerce devrimcilerin üslerini ele geçiremezler.) Bu süre içerisinde katiller kuşattıkları yerleri önce bombalar, sonra da kurşun yağmuruna tutarlar. Polis içeridekilerin etkisizleştiğine emin olduktan sonra içeri girip genellikle kısa mesafeden ateş açar ve devrimcilerin özellikle öldürücü yerlerine onlarca kurşun sıkılır. Bazen bombalarla katledilmiş devrimcilerin cesetlerine onlarca kurşun sıkarlar. Onların ölü bedenlerine sadistçe işkence yaparlar. Devrimcilerin kaldıkları yerler harabeye döner. öldürülen devrimci eğer silahsızsa hemen bir silah yanına konulur ve sağa sola ateş açılarak içeriden de ateş edildiği süsü verilmeye çalışılır. Devletin yaptığı katliamlarda devrimci hareketle ilgisi olmayanlar bile katlediler ya da katledilmek istendiler. Katliamdan tesadüf esen kurtulanlar da kurtuldukları için hapishanelere atıldılar. Katliamdan sonra katliamın yapıldığı eve giren polis ilk önce ÇETELERİ YARGILAYALIM HALKIM İKTİDARINI KURALIM Mehmet Ağar Necdet Menzir Orhan Taşanlar Kemal Yazıcıoğlu Ramazan Er Hüseyin Özdemir Mete Altan Hayri Kozakçıoğlu Mehmet Eymür Hanefi Avcı Ünal Erkan Mesut Demirbilek Reşat Altay İbrahim Şahin Fikret Işınkaralar Fikret Uzuner Korkut Eken Ercan Ersoy Oğuz Yorulmaz 12 Temmuz'dan 17 Nisan'a, Bağcılar'dan Gazi'ye onlarca katliamı yönettiler, bizzat katıldılar. Yüzlerce devrimcinin infazını gerçekleştirdiler. Haklarında onlarca, yüzlerce kez TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM suç duyurusunda bulunulmuştur. Suç duyurulan duyulmamıştır. Dava açmak zorunda kaldıklarında ise, sanıklar bulunmamış, mahkemeler görülmemiştir. Bu çeteler, yıllardır katletmekte, işkence yapmakta, kaybetmektedir. Bu listedekilerin çoğu çetelerin içinde en üst düzey görevlerde bulunmuşlardır. Ve şimdi bunların çoğu MİLLETVEKİLİDİR. Şimdi onlar TBMM'dedir. TBMM çetelerin, kariyer sahibi katillerin meclisidir. Bizim değildir. Halk Meclisleri bizimdir. Onları, katillerin meclisi değil, halkın meclisi yargılar. Onları düzenin meclisi değil, halk yargılar. Halk, yargılama yetkisini ancak kendi iktidarında kazanır. Çeteleri Yargılamak İçin, Halkın iktidarını Kuralım! *

15 4 Ekim 1997 SUSURLUK l 15 KURTULUŞ MAHKEMELER DEVLETİNDİR, ÇETELERİ YARGILAYAMAZ ÇETELERİ HALK YARGILAR Ayhan Çarkın - 12 Temmuz, Perpa, Bahçelievler Katliamlarına katıldı. Hasan Erdoğan - 12 Temmuz, Perpa, Bahçelievler, Beylerbeyi Katliamlarına katıldı. Şefik Kul - 12 Temmuz, Beşiktaş Katliamlarına katıldı. Abdullah Dindar - 12 Temmuz, Nisan, Hasköy Katliamlarına katıldı. Ali Erşan- 12 Temmuz, Bahçelievler, Hasköy Katliamlarına katıldı. Mustafa Altınok -12 Temmuz, Nisan Katliamlarına katıldı. Dursun Ali Öztürk-12 Temmuz, Bahçelievler Katliamlarına katıldı. Mehmet Baki Avcı -12 Temmuz, Nisan, Hasköy, Beşiktaş Katliamlarına katıldı. Ali Çetkin -12 Temmuz, Nisan, Perpa, Beylerbeyi Katliamlarına katıldı. Ali Bulut -12 Temmuz, Nisan Katliamlarına katıldı. ismail Alıcı -12 Temmuz, Nisan Katliamlarına katıldı. Ayhan Özkan- 12 Temmuz, Perpa, Bahçelievler Katliamlarına katıldı. Adnan Taşdemir Nisan, Bahçelievler katliamına katıldı. Ercüment Yılmaz Nisan, Perpa katliamına katıldı. Mehmet Saka Nisan, Devrim Eroğlu ve Yüksel Güneysel'in katledildiği katliamlara katıldı. Erol Tekten Nisan, Devrim Eroğlu ve Yüksel Güneysel'in katledildiği katliamlara katıldı. Süleyman Bolak Nisan, Bahçelievler, Devrim Eroğlu ve Yüksel Güneysel'in katledildiği katliamlara katıldı. Ömer Kaplan - Perpa, Bahçelievler, Beylerbeyi Katliamına katıldı Hüseyin Doğrul - Perpa, Beylerbeyi Katliamlarına katıldı Selim Kostik - Perpa, Bahçelievler, Beylerbeyi Katliamına katıldı Ali Osman Akar - Bahçelievler, Beylerbeyi Katliamına katıldı. Şenol Aygül - Bahçelievler, Beylerbeyi Katliamlarına katıldı. Hilmi Kalaycı - Hasköy, Beşiktaş Katliamlarına katıldı. Abdülkadir Dilber -12 Temmuz, Hasköy katliamlarına katıldı. Onlar, oligarşinin ölüm mangalarının üyeleriydiler. Her biri onlarca infaza, onlarca devrimcinin katledilmesine katıldı. Listede katıldıkları belirtilen katliamlar, yalnızca mahkemelere yansımış olması nedeniyle tesbit edilebilenlerdir. Bu katliamlardan dolayı bugüne kadar ceza verilen hiç bir katil olmamıştır. Bu katliamlarından dolayı, tutuklu olan hiç bir katil yoktur. Hepsi, Vatan ya da benzer yerlerdeki kontrgerilla inlerinde, "zimmetsiz" silahlarıyla katledecek yeni bir devrimci çıkmasını beklemektedirler. Yani "görevleri" başındadırlar. * delilleri yoketmek ister ve yakın mesafeden ateş edildiği katledilenlerin elbiselerinden anlaşılacağı için devrimcilerin elbiseleri polisler tarafından alınarak kaybedilir. Daha sonra da katliamdan sonra bastıkları evlerdeki dolaplara saldırıp, ev sahiplerinin ziynet eşyalarına, paralarına el koyarlar. Katlettiği devrimcilerin yanıbaşında buzdolaplarına saldırıp, o koşullarda aşağılık bir yaratık gibi tıkınanlar olur. Katliam yerine gitmek isteyen avukatlar polis engeliyle karşılaşır. Tartaklanır, gözaltına alınırlar. Burjuva basın her zaman katillerin yanında yer alarak katliamlar hakkında yalan yanlış söyleyerek devletin katliamcı yüzünü gizlemeye çalışır. Devlet yaptığı katliamlardan sonra, çeşitli yerlerden getirdiği sivil faşistler ve sivil polislerle "polise halk desteği" mizansenine başvurur. İşkencede katledilenler çoğu kez dağ başlarına atılır, katliam resmi olarak faili meçhul kalır. Oysa işkence izleri, gözbağları, askı izleri, resmi mürekkep izleri devrimcilerin devlet tarafından katledildiğini göstermeye yeter de artar. Ama düzenin adaletinin gözleri bunları görmez. İşkencede katlettikleri ve bir dağ başına bırakma fırsatlarının olmadığı devrimcilere solunum yetersizliği veya beslenme yetersizliğinden kaynaklı Akciğer ödeminden, ya da kafasını duvarlara vurarak öldü gibi düzmece raporlar hazırlanır. Onyıllardır katledenler, kaybedenler Susurluk'takilerdir. Susurluk'takiler devlettir. Bu katliamların en kısa özeti budur. POLİS, SANIK MESLEKDAŞLARINI MAHKEMELER YARGILAMAZ, AKLAR... DURUŞMALAR, YILLARCA SÜRER... Katliamlar hakkında ailelerin ve avukatların bulundukları suç duyurusunun ardından aylar, yıllar geçtikten sonra ancak dava açılabiliyor. HESAP SORALIM Duruşmalarda mahkeme heyetinin ilk kararı genellikle sanıkların can güvenlikleri açısından fotoğrafların çekilmemesi ve isimlerinin yayınlanmaması kararının alınmasıdır. Böylece duruşmalar basına kapatılır. Sanık polisler duruşmalara genellikle katılmazlar. Ya nerede oldukları tespit edilemiyor, ya şehir dışında ya da askerde oluyorlar ya da başka yerlere tayin edildiklerinden dolayı gelmiyorlar. Örneğin 3 yıl süren 12 Temmuz katliamı davasına sanık polisler sorgu için sadece bir kez geldiler. Devlet, o günden sonra memurunun nerede görev yaptığını tespit edemedi. Sıradan bir olayda bile gözaltına alınan insanlar aylarca tutuklu kalırken, "ağır ceza"lık bir suçtan yargılanan polisler tutuklanmak bir yana duruşmalardan vareste tutuldular. Hatta sanık polisler daha da ileri giderek "sanık" olarak mahkeme kürsülerinde olmaları gerekirken, onlar büyük bir pervasızlıkla mahkemede "koruma" olarak görev yaptılar. Duruşmalarda müdahil avukatların hiçbir talebi dikkate alınmaz, kabul edilmez. Tanık olarak katliamları anlatmak isteyenler ise geri çevrilirler, dinlenmek istenmezler. Katliam yerlerinde keşif yapılması yine mahkeme tarafından reddedilir. Zaten mahkeme heyetleri dosyayı, olayları genellikle hiç bilmiyordur. Onlar görevlerini yerine getirerek ellerinden geldiğince hızlı ve temiz bir şekilde katilleri aklamakla meşgul olurlar. Avukatların katledilenlerin hangi polisler tarafından katledildiğinin açığa çıkması için yaptıkları inceleme taleplerine karşılık emniyet müdürlüklerine yazılan yazılar aylar sonra "operasyona giden görevlilerin, silahları emniyet deposundan aldıkları, operasyon ani geliştiği için zimmetlerine yapılmadığı ve bu nedenle hangi polisin hangi silahı kullandığının belirlenemeyeceği" şeklinde cevaplanır. Böylece "kasıtlı olarak adım öldürmek" fiili bir çırpıda "faili belirsiz şekilde adam öldürmek" şekline çevrilmiş olmaktadır. Lütfedip gelen katiller genellikle katliam yaptıkları günleri "hatırlamıyor"lardır. İfade vermekte çekiniyor, tanıklar ve ailelerle yüz yüze gelmekten kaçınıyorlar. Her seferinde tamamen suçsuz olduklarını, mağdurların "teslim ol" çağrılarına uymayıp, slogan attıkları ve ateş açtıkları için onlar da taciz ateşi açtıklarını söylüyorlar ama, otopsi raporları böyle söylemiyor. Örneğin 12 Temmuz katliamında katledilen devrimcilerin cesetlerinde yapılan otopside "patlayıcı madde infilakına bağlı olarak oluşan metalik cisim yaralanması" saptanıyor. Her otopsi raporunda taciz ateşi değil, yakın mesafeden ateş açıldığı görülüyor. Yani, kısacası, katlediyor ve aklanıyorlar. Düzenin adalet çarkı böyle dönüp duruyor. * HALKLARIMIZA Susurluk kazasının üzerinden l yıl geçti. Bu kazayla devletin kontrgerillacı yüzü bir kez daha tüm çıplaklığıyla açığa çıktı. Kazadan aylar sonra göstermelik olarak tutuklananlar yine göstermelik yargılamalarla birer birer salıverildiler. Devlet çetelerine sahip çıktı. Amaç katillerin "ellerinin soğumasını" önlemek ve halka yönelik yeni katliamlarda kullanmaktır. Yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki, faşizm onları yargılamaz, yargılamayacaktır. Çünkü onlar devletin ta kendisidir. Onları yargılayan halk olacaktır. Kayıpların, katliamların, köy yakmaların, emekçi halklarımıza yönelik sömürü ve zulmün, Kürt halkına yönelik yok etme politikalarının sorumlularının kimler olduğunu bugün artık tüm halk biliyor. Sorumluların yakalarına yapışalım, hesap soralım, yargılayalım. Susurluk'ta gerçek yüzü açığa çıkan MGK'sı TÜSİ- AD'ı, çeteleri ve tüm kurumlarıyla devletten hesap sormak için alanlara, sokaklara çıkarak gücümüzü gösterelim. Devrimci tutsaklar olarak bizlerde 2 Ekim 1997 tarihinde yapacağımız l günlük sayım vermeme eylemiyle emekçi halklarımızın eylemlerine katılıyor ve destekliyoruz. Tüm Hapishanelerdeki DHKP-C, HKG, Direniş Hareketi, TDP, MLKP, TKP(ML), TKP/ML, TİKB tutsakları adına; Şadi Naci Özbolat, Hasan Demir, Ramazan Sadıkoğulları, Cahit Oral, Mehmet Akif Han, Ökkeş Karaoğlu, Mehmet Yeşilçalı, Canali Türkmen Bayrampaşa Hapishanesi'ndeki TKEP, Devrimci Yol, THKP- C/HDÖ, TDKP, PYSK tutsakları adına; Mehmet Ali Ayhan, Esral Karagöz, Mehmet Çiftçi, Emin Gökturna, İlhan Zeyrek

16 HALK İÇİN KURTULUŞ 16 ADALET 4 Ekim 1997 "TÜRKİYE HUKUK DEVLETİDİRti Ortada aslında hem suç, hem de suçlu var. Ancak adalet sistemi öyle ki, bu işlenenleri suç, işleyen kişileri de suçlu olarak görmüyor "Türkiye Bir Hukuk Devleti"dir. Yolsuzluk, ahlaksızlık, yalancılık, rüşvetçilik, soygunculuk, hırsızlık, cambazlık, kaçakçılık, katillik, mafyacılık yapan politikacılar, mafya babalan, katiller, halk düşmanları utanmadan her gün, her demeçlerinde bunu söylüyorlar. Es kaza yaptıkları pislikler açığa çıktığında bir "hukuk devleti" olan Türkiye'de işledikleri suçların karşılığı yok. Ortada aslında hem suç, hem de suçlu var. Ancak adalet sistemi öyle ki, bu işlenenleri suç, işleyen kişileri de suçlu olarak görmüyor. Ve yine es kaza mahkemeye düşenler ise habire aklanıyor. Evet, "Türkiye bir Hukuk Devleti"dir. Ancak bunu katiller, hırsızlar, ahlaksızlar daha iyi biliyorlar. Çünkü hukuk sadece onlar için hukuk. Adalet sadece onlar için var. Sıradan insanların davaları yıllarca sürerken, devrimcilerin davaları ilden ile sürülürken, ölüm mangaları, rüşvet, ihale çeteleri, eroin tüccarları bir bir aklanıp, işlerine devam edebilmeleri için daha rahat çalışma olanakları sağlanıyor. "Türkiye bir hukuk devletidir..." insan bu sözü duyduğunda artık midesi kaldırmıyor. Artık hukuk katillerle, ahlaksızlarla, uyuşturucu kaçakçılığıyla özdeşleşmiş durumdadır. Mahkeme salonları, adliye binaları yalnızca bu hukuk oyununa sahne oluyorlar. Yargıçlar, savcılar, katipler bu oyundaki figüranlardır. Sistemin istediği biçimde "adalet dağıtırlar". Evet, Türkiye efendiler ve uşakları için bir "hukuk devletidir." Ama kontrgerilla hukukudur, çete hukukudur. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; ülkeyi emperyalizme peşkeş çeken kontrgerillayla, çetelerle ülkeyi soyup soğana çeviren, halka zulmeden, zulme sessiz kalan milletvekilleriyle dolu parlamentosu, bu parlamentonun bir hükümeti, bu hükümetin bir Adalet Bakanlığı vardır. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; halkların ulusal haklarını gaspeden, köyleri yakıp yıkan, halkı bombalayan, katliamlar yapan, ordusu, özel timi, polisi, JİTEM'i, MİT'i vardır. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; İbrahim Şahin'lerin, Ayhan Çarkın'ların, Ayhan Akça'ların, Dilek Örnek'lerin aklandığı mahkeme salonları, adliye binaları vardır. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; devlet için bir tehlike olan, halklarını seven, onlar için mücadele etmek isteyen devrimcileri onlarca yıla mahkum edecek, idam cezalarıyla yargılayacak DGM'leri vardır. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; sıradan insanların sıradan davalarını onlarca yıl süründürecek, kimini boşu boşuna hapishanelerde çürütecek bir adalet mekanizması vardır. İNFAZ DAVALARI SÜRÜYOR "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; Kurtuluş gazetesini satarken Alibeyköy'de sokak ortasında sırtından vurularak katledilen 17 yaşındaki lise öğrencisi İRFAN AĞDAŞ'ın 9 Eylül'de Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan davasını "güvenlik" nedeniyle bir başka ile sürgün edecek bir "hukuğu" vardır. Tanıklar mahkemeye alınmadılar bile. Onların dinlenmesi gereksiz görüldü. Duruşmayı izlemeye gelen basın, aileler içeriye alınmadılar. Dışarıda bekleyen polis, adliye koridorlarında bile terör estirmekten geri durmadı. Mahkeme heyeti, daha baştan katilleri savunan tutumunu mahkeme boyunca sürdürdü. Mahkeme silahların, yüzlerce işkencecinin gölgesinde yapıldı. Onlara sığınılarak kararlar verildi. Oysa her şey ortadaydı. Deliller ve tanıklar katillerin polisler olduğunu net bir şekilde gösteriyordu. Sanık polisler ifadelerinde İrfan Ağdaş'ın kendilerine ateş ettiğini ve kendilerinin de karşılık verdiklerini ancak öldürmek istemediklerini söylemişlerdi. Fakat İrfan'ın otopsi raporunda çıkan sonuç ve tanıklar bu ifadeleri yalanlıyordu. Çünkü raporda İrfan'ın ellerinde ateş ettiğinde olması gereken maddelerin olmadığı görülmüştü. Ve tanıklar da İrfan'ın polisler tarafından açık bir şekilde katledildiğini söylemişlerdi. Ancak Türkiye bir hukuk devleti olduğundan bu gerçekler gözardı edilip mahkeme halktan kaçırılmaya çalışılıyor. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; Kadıköy Moda'da 30 Nisan 1993'de üniversite öğrencileri UĞUR YAŞAR KILIÇ ve ŞENGÜL YILDIRAN'ı katleden polisler hakkında hala bir karar verilmiş değil. 16 Eylül'de Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya bir polis dışında diğer katil polislerden katılan olmadı. Mahkeme heyeti basına yasak koydu. Uğur ve Şengül'ün katledilmesinin üzerinden 4 yıl geçti. Katiller hala görev başındalar! Oysa aynı katliamdan tesadüf eseri kurtulan Ergül Uzundiz için yargı olağanüstü hızlı çalışıp 15 yıl "ceza" verdi. Ergül'e verilen ceza ve katillere verilmeyen ceza Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu göstermiyor mu? "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün üçüncü katından atılarak katledilen ALİ RIZA AĞDOĞAN'ın katilleri için beş yıl önce açılan dava hala sürüyor. 23 Eylül'de Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan dava sadece bir-iki dakika sürdü. Dava, duruşma hakiminin "dava ile ilgili delillerin henüz toplanamadığı, dosyanın incelemede olduğu, bu yüzden ileri bir tarihe erteleneceği" sözlerini söyleyecek kadar zaman aldı. Devrimcileri jet hızıyla hapishanelere dolduran "bağımsız" yargı, iş polislere gelince kaplumbağa hızıyla bile çalışmıyor. "Türkiye Bir Hukuk Devletidir", çünkü; Okmeydanı Perpa'da 13 Ağustos 1993'de polis tarafından katledilen MEHMET SALGIN, HAKAN KASA, SABRİ ATILMIŞ, NEBİ AKYÜREK, ve SELMA ÇITLAK'ın katillerinin "yargılandığı" ve keyfi gerekçelerle sürekli ertelenen dava 4 yıldır sürüyor. Unla rı katledenler hala görevleri başında olduklarından kimbilir daha kaç kişiyi katlettiler, kaç kişiye işkence yaptılar? 23 Eylül'de Sultanahmet Adliyesi'nde tekrar görülen davaya her zaman olduğu gibi katil polisler katılmadılar. Bu dava da ertelendi, gerekçesi ise klasik; "mahkeme heyetinin değişikliği". *** Türkiye'nin bir "hukuk devleti" olduğunu yukarıda saydığımız ve son günlerde peş peşe devrimcileri katleden polislerin "yargılandığı" davalar çok açık bir şekilde göstermiyor mu? Aslında Türkiye'de adalet vardır. Hem de iki tane. Birincisi, İbrahim Şahin'leri serbest bırakan, Gazi, Göktepe, Nisan davalarını ilden ile süren, ölüm mangalarını aklayan adalettir. İkincisi, herkese kendi hakkını veren, kimseye haksızlık yapmayan, yargılayıp doğru kararlar alan, cezasını veren bir adalet vardır. O da HAL- KIN ADALETİDİR. Halk o adaleti istiyor. Şehitlerimiz katillerin o adaletle yargılanmasını istiyor, analar o adaletin uygulanmasını istiyor. Şükran Ana, Çiçek Ana, Çeşminaz Ana, kayıp, şehit, tutsak analarımız "Adalet İstiyor"... Onların düzenin mahkemelerinden umutları yok. Onların umutları çocuklarının yoldaşlarındadır. Devrimci adalettedir. Onların yüreğini soğutacak olan adalet bizim elimizdedir. * HAKLAR ve ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU Bin Operasyonun Sorumlusu Susurluk Devletini Halk Yargılayacak Susurluk ile birlikte yıllardır devrimcilerin ifade ettiği bir gerçeklik tüm halkın gözleri önüne serildi. Bu gerçeklik devletin mafyacı-kontrgerilla niteliğiydi. Devletin bu niteliği faşist baskıların zulmün, yozluğun, açlığın, fuhuşun, uyuşturucunun dejenerasyonun kaynağının devlet olduğu gerçeğini halk nezdinde de somutlamış oldu. Tüm pisliklerin açığa çıkmasıyla devrimci-demokrat güçlerin başarması gereken en geniş kesimi en basit biçimlerde bile olsa harekete geçirmek olmalıydı. Bu amaçla gündeme getirdiğimiz değişik eylem biçimleri oldu. En pasif eylem biçimleride yadsınmadan en geniş kesim harekete geçirilmeliydi. Atılan bu adımlar geliştirilebilir, halkın öfkesi sokağa dökülebilirdi. Bunun için kendine, politikalarına, halka güven ve emek gerekiyordu. Bu amaçla ışık söndürme eylemlerine katılım sağlandı. Ve pratik içinde adım adım eylemler geliştirildi, halk sokağa çıktı. "Susurluk Devlettir, Hesap Soralım" sloganlarıyla halk hedefe yöneldi. Halkın tepkisi karşısında iktidar içine düştüğü çıkmadan biran olsun kurtulabilmek için demokratik söylemlerine başvurdu. Susurluk komisyonları oluşturuldu. Ve oyalama, kanıksatma yöntemine başvuruldu. O gün demokratik beklentileri içine giren bir kısım, bugün çetelerin serbest bırakılmasıyla bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Demokratik haklar beklentileri içine girenlerin böylesi bir hayal kırıklığına uğramaları doğaldır. Çünkü çeteleri üreten besleyen ve büyüten Susurluk'taki devletin mahkemeleri, çeteleri yargılayamaz Operasyonun sorumlusu olan çeteleri yargılayacak olan halkın kendisidir. O nedenle, bugün sokaklarda, Susurluk devleti çeteleri yargılayamaz sloganlarıyla bu gerçekliği dile getiren yine bizler olacağız. "Mahkemeler devletindir onlar çeteleri yargılayamaz, halk yargılar" diyerek gerçek adaletin adresini yine halkla birlikte göstereceğiz. * TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM

17 4 Ekim 1997 OPORTÜNİZM 17 "SİP ile Kurtuluş Çevresi Arasındaki Şiddet Nereye?" diye sormuş Özgür Gelecek. Özgür Gelecek'in bu soruyu sorduğu dergi 5-18 Eylül 1997 tarihli. Soruyu sormasına yol açan olayın, gelişmelerin başlangıç noktası, SİP'in Nurtepe'de halka ve Cephe'lilere saldırdığı olaydır. Olayın tarihi 20 Temmuz'dur. Aradan yaklaşık 2 aylık bir zaman geçmiş. Bu konuda birşeyler demekte çok geç bile kaldılar aslında. Özgür Gelecek'in "geleneğidir"; yeter ki, Cephe'ye karşı bir şey olsun. Yeter ki, Cephe'ye karşı söz söyleyebileceği bir durum doğsun, mutlaka zamanını, -fırsatını kollayıp üzerine atlayacaktır. Meseleye böyle balıklama adadığında amaç, ne herhangi bir sorunu çözmek, ne de devrimci bir eleştiriözeleştiriye katkı yapmaktır. Cephe'ye saldırmak için fırsat çıkmıştır. O, bunu değerlendirecektir. Bu meselede ise gerçekten de fazla geç kaldılar. Ama hesabı vardır; biraz ortalığı koklamış, başkalarının ne deyip demeyeceğini beklemiştir. SİP'TEN DAHA SİP'Çİ... Özgür Gelecek sözkonusu yazıda, pervasız bir şekilde SİP'in savunuculuğuna soyunuyor. Yazı biraz daha ikna edici olsun, daha objektif görünsün diye ilk başlarda şunu yazıyorlar: Böyle olaylar olduğunda "Kimi sadece izlerken sorumlu devrimci komünistler araştırıp tavır takınmak ister"lermiş! Onlar "sorumlu", onlar "devrimci komünist" ya, araştırmışlar! Ne araştırmışlar, belli değil, ama buldukları belli. Uzun araştırmalar sonucunda SİP'i koruyup kollamak, Cephe'ye düşmanlık yapmak gerektiği sonucuna ulaşmışlar. SİP'i savunmak için nasıl da çırpındıkları görülmeye değerdir. SİP bile saldırıyı, saldıran durumda olduğunu kabul ettiği halde Özgür Gelecek lafı oraya getirmemek için bundan adeta kaçmıştır... "Nurtepe'deki çatışma" diyor boyuna, SİP bile bunu demiyor. Çünkü Nurtepe'de bir çatışma olmamış, tek taraflı, planlı bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Şimdi şu cümleleri dikkatinize sunuyoruz: "Gelinen süreçte SİP, özeleştiri vermiştir. Vermiştir ama Cephe çevresi ikna olmuyor - olmak istemiyor..." "Kurtuluş çevresi de bu çözücü rotaya girmelidir". (Demek- ki SİP çözücü rotadaymış yani"). "SİP istenilen yerde özeleştiri veririz demektedir. Oysa Kurtuluş çevresinin tutumu, özeleştiriyi tanımayıp sorunu sürekli gergin tutma yönündedir..." "SİP bu anlamda üzerine düşeni yaparak çatışma ortamından uzak bir tavır sergilemektedir". Bu alıntılardan sonra gözlerimiz şu cümleyi arıyor: "Ya ya ya, Şa şa şa SİP SİP çok yaşa!" İmza; Özgür Gelecek. Bir sayfalık bir yazıya bu kadar övgüyü sığdırabilmişler. (Bir sonraki sayıda bir "SİP'e methiye" de yazabilirler.) Ama sakın bu paragrafları okuyup da Özgür Gelecek'çilerin SİP'lileri çok sevdiğini sanmayın. Aslında onlardan biri "Mao'cu bozkurt" diğeri "Sosyal faşisttir". Geçmişten araları hiç de iyi değildir. Bu geçmişin özeleştirisini falan da vermemişlerdir birbirlerine... Ama oportünist Özgür Gelecek'in mantığı ve hesabı şudur: Cephe'ye zararı dokunacaksa gerekirse şeytan bile övülebilir. özgür Gelecek oportünizmi, işte bunun için yıllardır Türkiye solundaki en alçakça komplolardan birinin sahi- Çok söyledik. Fırsat sanıp saldıranlar yanılıyor. Ama yine de oportünizm buna devam edebilir. Evet, "eleştiri" sırasında kim var? Herkes eteğindeki taşı az çok döküp, Cephe karşısında "netleştiğine" göre artık birbirinizden güç alabilirsiniz. Bu ve benzeri yazılarla provokasyona çanak tutmaya, birbirinizin yanlışlarını kollamaya devam edebilirsiniz!.. HESAP SORALIM bi olan darbecileri sahiplenmiş, işte bunun için halka ve devrimcilere açık bir provokasyonla saldıran ve devamında da provokasyonları sürdüren SİP'i sahiplenmektedir. özgür Gelecek bu birbirinden müstesna ittifaklarının hayrını görsün! SİP'i kurtarmaya çalışan, her satırında bakın işte SİP özeleştiri verdi ama Cephe kabul etmek istemiyor, gerginlik yaratmak istiyor gibi tahlillere yer veren yazı, fırsatçı ve düşmancadır. BİR OPORTÜNİZM KLASİĞİ... Oportünizmin tavrı adeta bir "klasik" tir; oportünizmin, oportünistçe düşmanlığın klasiği... SİP bundan iki. ay önce planlamış, hazırlamış, saldırmıştır. Halktan ve devrimcilerden yaklaşık on insan yaralanmıştır. Özgür Gelecek'te o zamandan bugüne tık yoktur. Ne zaman ki Cephe çeşidi biçimlerde bu provokasyona ve saldırganlığa teşhir ve tecrit boyutunda tavır almış, Özgür Gelecek hemen Cephe'ye bir şey söylemeye fırsat çıktı diye "sol içi şiddet" edebiyatına başlamıştır. Aynen devrimci harekete karşı darbe olduğunda, darbeciler devrimci hareketin taraftarlarının evlerini, arabalarını molotoflarken hiç bir şey demeyip, ne zaman ki darbeciler cezalandırılmaya başlandığında bir "tavır" takındıkları gibi... Özgür Gelecekçiler yazdıkları yazıyla da yetinmemiş, dergiye bir de tamamen SİP'i savunan uyduruk bir "okur mektubu" koymuş, kim olduğu belirsiz bir "esnafı konuşturmuştur. Uyduruk okur mektubunda bakın ne diyor: "...SİP halka saldırıyı bırak kendisine saldıranlara bile el kaldırmazken..." Gördünüz mü, SİP nasıl peygamber gibi davranıyormuş? Nur- KURTULUŞ tepe'de saldıranlar kimdi acaba? Özgür Gelecek'e bakılırsa aslında bu SİP'liler çok iyi adamlar. Şiddete, provokasyona falan da başvurmazlar... Acaba Nurtepe'deki saldırılarını da büyütmeyip biz mi özür dileseydik? Özgür Gelecek utanmasa aslında bunu da isteyecek ama... Yazıda "Nerede noktalanacağı belli olmayan bir çatışma ortamı yaşanmaktadır" deniyor. Provokasyonu sürdüren, adeta "çatışma ortamının" sürmesini isteyen bir üsluptur bu. Çünkü bugün böyle bir çatışma ortamı yoktur. SİP'in yolda yanyana geçerken sarfedilen bir sözü, bir kötü bakışı bile, çatışma sayıp, saldırılar listesi yapmasının fazla etkisinde kalmışlar anlaşılan. ASIL SIKINTI HALKIN KARARIN- DAN, HALKTAN... Yazının ilerleyen bölümlerinde ise asıl sıkıntının halk toplantıları ve halkın kararı olduğu ortaya çıkıyor. Mesela diyor ki, "Cephe neden kendi tavrını bölge halkının tavrıymış gibi göstermektedir". Halk toplantılarının nasıl, kimlerle yapıldığını ve halkın kararının nasıl ortaya çıktığını oralardaki hemen herkes biliyor. Orada sizin veya SİP'in o küçümsediğiniz, beğenmediğiniz bir halk tabanınız varsa, siz de bir karar alın, siz de yapın görelim. Kaç kişiyi toparlayabiliyorsunuz, görelim. Hadi "bağımsız" bir şey yapmanızdan vazgeçtik, gelip o toplantılara katılsaydınız da görseydik, siz de görseydiniz. Cephe'nin kitleleri düşman karşısına dikmesi, onları meclisler içinde birleştirmesi, ve de sol içi sorunlarda halkın hakemliğini sağlaması, oportünizmin asıl rahatsızlığıdır. Kendisi bunları yapamamaktadır. Söyledikleri bundan dolayıdır. Çünkü ancak hiç bir halk tabanı olmayanlar böyle konuşurlar ve halkın kararından kaçarlar. Oportünizmin tavrı şaşırtıcı değil, doğasına uygundur. Onlara göre halk yok, kendileri vardır. Tıpkı "Gazi Halk Platformu" gibi. Bu platformun ne Gazi'yle, ne de halkla bir ilgisi yoktur. Olmamıştır. Gazi davası sırasında görüldü ki, bir "platform" niteliği taşıdığı da tartışmalıdır. Bakın şimdi adlandırmaya. Adlandırmayı oluşturan üç kelimenin de gerçeklikle bir bağı yoktur. Böyle olduğu için de içi dolu bir halk örgütlülüğü, meclisi, içi dolu bir halk kararı onları korkutuyor. Bunları sağlayan Cephe'ye karşı tahammülsüzleştiriyor ve "Cephe'ye karşı olsun da nasıl olursa olsun" deyip bir araya geliyor, birbirlerinin yanlışlarını Cephe'e karşı "birlik" halinde savunuyorlar. Cephe bir darbe yediğinde, şu ya da bu biçimde bir sorunla yüzyüze kaldığında "işte" diyorlar, "işte aradığımız fırsat!" Fırsatçılık ruhların işlemiş. Adeta çizgi olmuş. Çok söyledik. Fırsat sanıp saldıranlar yanılıyor. Ama yine de oportünizm buna devam edebilir. Evet, "eleştiri" sırasında kim var? Herkes eteğindeki taşı az çok döküp, Cephe karşısında "netleştiğine" göre artık birbirinizden güç alabilirsiniz. Bu ve benzeri, yazılarla provokasyona çanak tutmaya, birbirinizin yanlışlarını kollamaya devam edebilirsiniz!..*

18 HALK İÇİN BİRLİK KURTULUŞ 18 4 Ekim 1997 Dünden Bugüne OLAMAYIŞIN TARİHİ Türkiye Solunun bölük pörçük olduğu hep söylenegelmiştir. Doğrudur da. Ama Türkiye Solu dediğimiz bu bütünün içinde bir parça vardır ki, bölük pörçüklüğün pek de bilinmeyen bir yanını oluşturur. Kürt Solu deyince pek çok kesimin aklına bugünkü pratiğin ürünü olarak PKK geliyor. Biraz daha ilgililer, burjuva medyanın iltifatlarına mazhar olması nedeniyle PSK'yı ya da onun lideri Kemal Burkay'ı da tanırlar. Ama gerçekte Kürt ulusalcılığı temelinde örgütlenen (ya da daha doğrusu örgüt olduğu iddiasında bulunan) o kadar çok grup var ki, sınıf mücadelesinin yıllardan beri içinde olanlar bile bir çırpıda adlarına sayamaz, hatırlayamazlar. Bunların önemli bir bölümü 1980 öncesine KÜRT MİLLİYETÇİ HAREKETLERİ VE BİRLİK Kürt milliyetçi hareketleri arasındaki birlik çalışmaları 1974 sonrası toparlanma-ayrışma sürecinin biraz sonrasına denk düşer. Bu süreç onlar açısından kendi grup yapısını oluşturma temelinde biçimlenir. İlk açık birlik girişimlerinden biri 1977'dedir. Bu dönemde Ulusal Demokratik Güç Birliği adıyla birlik oluşturan çeşitli Kürt milliyetçi grupları, seçimlerde parlamentoya milletvekili sokma temelinde bir çaba içerisine girmişlerdi. Bundan bir sonuç alamasalar da aynı güç birliği yerel seçimlerde de sürdürüldü. Diyarbakır Belediye Başkanlığı'nın 12 Aralık 1977 yerel seçimlerinde bağımsız aday Mehdi Zana tarafından kazanılması bu güç birliği çalışmalarının ürünü olmuştur. (1) 1979'larda ise UDG içerisindeki çeşitli küçük Kürt milliyetçi örgüt ve gruplarla PKK arasında çatışmalar yaşanmış ve güç birliği PKK'ye karşı olma temelinde bir nitelik kazanmıştı. Ancak anti- PKK temelindeki bu güç birliği süreci 12 Eylül darbesiyle birlikte sona erdi. 12 Eylül'den kısa bir süre sonra, Ala Rızgari (Kurtuluş Bayrağı), TKSP ve 1978'de KSD'den ayrılanların kurdukları uzanan yapılardır. Bu bir açıdan bakıldığında "olumluluk" sayılabilir belki. Tasfiyeye karşı direnmişlerdir. Ama bu geçen on yılların mücadelesiz, direnişsiz on yıllar olduğunu hatırlayınca, bu direnişin oligarşiye karşı direniş olmaktan çok, gerçeğe, hayata karşı "grupçu" bir varolmadan öteye geçmediğini, varolduğu onyıllar içinde de hemen hiç bir siyasal eyleme, sonuca imzasını atamadığım görürüz. Yıllardır pratiğin, mücadelenin içinde olamayan bu gruplar, bu süreç içinde "MASA BAŞI BİRLİK"lerin de adeta karakteristik örneklerini tekrarlayıp durmuşlardır. Çok iddialı, yaldızlı programlarına rağmen, "ADI VAR KENDİ YOK" birlik türlerinden biri olmaktan öteye geçememişlerdir. Tekoşin arasında HEVKARİ adında bir güç birliği kurulmuş, fakat bu birlikle de PKK arasında çatışmalar yaşanmıştı. PKK, Tekoşin ile KUK örgütlerini ajan örgütü olarak suçlamış ve çatışmalarda çeşitli gruplardan 200'ün üstünde insan hayatını kaybetmiş ve HEVKARİ dağılmıştı. (2) 1983'lerde TKSP ile PPKK (Kurdistan Öncü İşçi Partisi) arasında birlik çalışmaları yapılmış fakat bu girişim fazla uzun sürmeyerek TKSP'nin "ekonomik yapıyla ilgili belirlemeleri" gerekçe göstermesiyle sona erdi. (3) 1986'da ise TKSP'den ayrılan bir grup ile KİP'ten ayrılan bir grup birleşerek TSK (Kurdistan Sosyalist Hareketi) örgütünü kurdular. (4) Bundan sonraki süreç ise Kürt milliyetçi örgütleri arasında çeşitli birlik denemelerinin daha da yoğunlaştığı, örgütsel birliklerin sağlandığı veya başarısız girişimler içerisinde tartışmaların yaşandığı bir dönemdir. TEVGER TEVGER (Tevgara Rızgariye Kurdistan) ya da Türkçe adıyla "Kurdistan Kurtuluş Hareketi"; Ala Rızgari (Kurtuluş Bayrağı), KUK-SE (Kurdistan Ulusal Kurtuluşçuları-Sosyalist Eğilim), Parhîz (Kurdistan Yurtsever Güç Partisi), PDK- RN (Kurdistan Demokrat Partisi -Ulusal Örgütü), PPKK (Kurdistan Öncü işçi Partisi), TKSP (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi), ŞK (Kurdistan Devrimcileri) ve YSK (Kurdistan Sosyalistler Birliği) tarafından kuruldu. TEVGER'in kurulduğu, 22 Haziran 1988'de Belçika'nın başkenti Brüksel'de yapılan bir basın toplantısıyla açıklandı. Kürt milliyetçi hareketlerinin yurtdışında oluşturdukları bir güç birliği platformu olan TEVGER'in kuruluş açıklamasında esas hedefinin "bağımsız ve demokratik Kürdistan'ı yaratmak" olduğu ifade edilmektedir. Esas sorun şöyle ifade ediliyordu: "Şimdi asıl sorun ülke zemininde ayaklan yere sağlam basan bir örgütlenmeyle TEVGER'i adım adım ilerletmek, adım adım güçlendirmektir. Buna ilişkin görevler savsaklanmadan yerine getirildiği oranda başarı sağlanacak, düşman güçlere destekli darbeler indirilecektir." (5) Fakat TEVGER'i oluşturan bu örgütlerin "ülke zemininde" ayaklan bulunmuyor ve elbette bu nedenle de bu örgütlerin birleşerek "düşmana darbe vurmaları" da söz konusu olamıyordu. Birlik her derde deva görülmüş, bu hava içinde TEVGER'e de büyük misyonlar biçilmiştir. Ne var ki, hayat bu sözleri yalanlıyor, sözü edilen "büyük adımlar" bir türlü atılamıyordu. Ortada mücadele etme kararlılığındaki örgüt olmayınca 8 örgütün birleşmesinden oluşan Güç Birliği de bir işe yaramıyordu. TEVGER de bu nedenle yurtdışında kurulmuş olan benzerleri gibi, pratik bir faaliyeti olmayan, birlik girişimlerinden biri oldu. iddialı programlar lafta kaldı. BİRLEŞİK SOSYALİST PARTİ İÇİN BİRLİK PLATFORMU 1990 Ağustos ayında, ŞK (Kurdistan Devrimcileri), PPKK (Kurdistan Öncü işçi Partisi), Ala Rızgari (Kurtuluş Bayrağı), YSK (Kurdistan Sosyalistler Birliği), TS (Sosyalist Mücadele), KUK-SE (Kurdistan Ulusal Kurtuluşçulan-Sosyalist Eğilim) ve KHP bir araya gelerek "Birleşik Sosyalist Parti için Birlik PlatforrmTnu) oluşturdular. Bu platform tartışmalar sonucunda "Tartışma Tezleri" adlı bir broşür yayınladı. Ama "tartışma"dan öte de bir şey yoktu. Mesela tartışmalarda silahlı mücadelenin benimsendiği ifade edilirken bu doğrultuda pratik adım hak TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM getireydi. Öyle ki, "tezler" tartışılmak üzere dağıtıldığında platform temelinde yürütülen birlik çalışmaları fiilen sona ermişti bile. Serketin Dergisi Nisan 1992'de bu konuda şöyle diyordu: "Gelinen bu nokta, K. Kurdistan sosyalistleri için önemli bir yenilgidir. Çünkü; oluşan her birlik zemini ülkede gelecek için umut yaratıyor. İstenilen sonuç alınmadığı zaman da doğal olarak umutsuzluk ve güvensizlik oluşuyor. Bu da geleceğe kötü bir miras bırakılması anlamına gelir." Bu ve benzeri birlik denemelerine küçük burjuva Kürt milliyetçi örgütleri arasında çok rastlanmış ve kendi bağımsız örgütlü güçleriyle mücadeleye girme özgüveninden yoksun bu tür gruplar, grup çıkarı sağlamak veya etkiledikleri kadroları oyalamak için hep "önce birlik sonra mücadele" yaklaşımı içerisine girmiş; dolayısıyla da "geleceğe bıraktıkları kötü miras" da büyüdükçe büyümüştür. AYRIL-BİRLEŞ! Kürt örgütlerinde sık rastlanan "birlik" biçimlerinden birisi de bir örgütten ayrılıp sözde bağımsız bir örgüt oluşturmak ve hemen ardından başka bir örgüte katılmaktır. Özellikle Kürt örgütleri içerisinde bölünmeler, birbirine katılma şeklinde birleşmeler veya önce bölünüp sonra tekrar aynı örgütsel yapıya geri dönmeler oldukça fazladır. Bunlardan birisi de Mayıs 1993'de KAWA ve PŞK örgütlerinin birleşmesidir. Devrimci Partizan adlı örgüt ile KAWA örgütü arasında yaşanan tartışmalardan sonra Devrimci Partizan içerisinden bir grup ayrıldı ve PŞK (Kurdistan Devrimci Partizanları) adlı örgütü oluşturdu. Kısa bir süre sonra da Kawa Merkez Komitesi ile PŞK Merkez Komitesi imzalarını taşıyan bir açılamayla birleştiklerini duyurdular. Yapılan bir Örgütsel yani "ideolojik birlik"ti, ancak ortak açıklamada hala da şöyle denilebiliyordu: "(...) Görüş ayrılıklarımız elbette olacaktır. Ve bunun olması kadar doğal ve kaçınılmaz bir durum olamaz. Önemli olan, bunları gizlemeden bir örgüt çatısı altında birlikte olabilmek ve bunun mücadelesini yürütmektir." (6) YEKBÜN 1991'de PPKK (Kurdistan Öncü İşçi Partisi), KUK-SE (Kurdistan Ulusal Kurtuluşçuları-Sosyalist Eğilim), Ala Rızgari Birlik Platformu, KAK (Kurdistan Özgürlük örgütü), TS (Sosyalist Mücadele), TSK (Kurdistan Sosyalist Hareketi) arasında yapılan birlik görüşmeleri bir süre sonra tıkanarak başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat PPKK, KUK-SE ve KAK örgütleri birlik çalışmalarını devam ettirdiler. Haziran 1992 yılında yapılan "Birlik Kongresi" bu üç örgütün örgütsel birliğiyle sonuçlandı ve YEKBÜN (Kurdistan Birleşik Halk Partisi) kuruldu. (7) YEKBÜN'un kurulduğu Birlik Kongresi'nden birkaç ay sonra KUK ile görüşmelere başlandı. Bir süre sonra bu görüşmelere TSK da katıldı. (8) KUZEY KÜRDİSTAN ULUSAL DEMOKRATİK CEPHE PLATFORMU PKK 1992'de Türkiye oligarşisine karşı ilan ettiği tek taraflı ateşkes ve "barış" girişimleriyle beraber diğer Kürt örgütleriyle de bir "yumuşama" sürecine gir-

19 4 Ekim 1997 BİRLİK 19 Türkiye sol hareketi, (buna Kürt milliyetçileri de dahildir) yaklaşık 30 yıldır birlik sorununu tartışıyor... Ama hiç bir olumlu sonuç alınmıyor... Başta SBKP olmak üzere, ÇKP ve AEP politikaları, dünyayı kendi merkezleri etrafında döndürmek isteyen, milliyetçi ve faydacı bir çizgi izlediklerinden, bu düşüncelerle şekillenen örgütler de, daha kaba bir biçimde bunları taklit etmiş, faydacılığı, politikasızlığı, taktiksizliği en doğru devrimci çizgi diye savunarak olumsuzlukların nedeni olmuşlardır... SBKP gibi partilerden alınan faydacı, ben merkezci ve kendine güvensiz anlayışlar devam ettiğinden, iktidar bilinci ve iktidarı almak için gerekli hırs ve yaratıcılık gelişmemiş, bunun NEDEN BİRLİK OLUNMAZ yerine "küçük olsun, benim olsun" anlayışı egemen olmuştur. Bu kültür, her ilişkiyi, her olanağı hemen tüm ilerici, demokrat, anti faşist, devrimci, yurtsever güçleri, iktidarı almak için birleştirmek yerine dağıtıcılığı, sekterliği, kendini beğenmişliği yaratmıştır. Bu kültür, devrimi geliştirmek ve büyütmek için güç ve eylem birliği, ittifaklar, dostluk ve dayanışma yerine, kendi gelişmesine yarayanlar ve yaramayanlar şeklinde tasnifler yaparak, güç ve eylem birliklerinde, ittifaklarda, kendi çıkarını esas alır... İllegal, legal, silahlı, silahsız her türlü örgütlenme ve mücadele biçimini içeren, küçükten büyüğe doğru HESAP SORALIM meye başladı. İlk olarak TKSP (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi) ya da diğer adıyla PSK ile görüşmeye başlayan PKK 19 Mart 1993 tarihinde PSK ile merkezi düzeyde bir protokol imzaladı. Mart 1993'te biraraya gelen PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan ve PSK Genel Sekreteri Kemal Burkay, "Yurtsever örgütler arasında şiddete başvurulmaması, (...) işbirliği ve dayanışmanın geliştirilmesi ve giderek ortak bir cephenin oluşturulması için çaba gösterilmesi, PSK ve PKK'nın bu amaçla yakın bir zamanda tüm yurtsever örgütleri toplantıya çağırması" yönünde bir protokol imzaladılar. Protokolde "Türk devletinin gerçekten barış, demokrasi ve eşitlik istiyorsa ateşkese cevap verecek acil adım atması" çağrısı yapılıyordu. (9) PKK bu şekilde olabildiğince geniş bir birliktelik içerisinde diğer Kürt örgütlerini çevresinde toplamaya girişti. Örgütsel varlıkları dahi tartışılacak durumda olan birçok Kürt milliyetçi örgütü PKK'nın bu girişimine deyim yerindeyse "balıklama atladılar". Kısa bir süre sonra PKK'nın öncülüğünü yaptığı bu birlik girişimine olumlu cevaplar gelmeye başladı. Çeşitli ikili protokoller imzalandı ve nihayet Haziran 1993 tarihinde 11 örgüt bir araya gelerek "ulusal cephe"nin gerçekleşmesi için görüş ve karar birliğine vardıklarını açıkladılar. PDK- Hevgırtın (Kurdistan Demokrat Partisi), KAWA (Kurdistan Proletarya Birliği), KKP (Kurdistan Komünist Partisi), PİK (Kurdistan Islam Partisi), PRNK (Kurdistan Ulusal Kurtuluş Partisi), PKK, PRK Rızgari (Kurdistan Kurtuluş Partisi), PSK (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi), KUK-RNK (Kurdistan Ulusal Kurtuluşçuları), TSK (Kurdistan Sosyalist Hareketi) ve YEKBÜN (Kurdistan Birleşik Halk Partisi) tarafından imzalanan Kuzey Kurdistan Ulusal Demokratik Cephe Platformu (KKUDCP) açıklamasında özede şunlar belirtiliyordu: "(...) Ulusal güçler, tarih ve halk gerçeğimizin de bir emri olan birliğe ulaşma ve birliği bir ulusal cephe şeklinde taçlandırma konusunda ortak görüş birliğine varmışlardır. (...) Bu tarihi günde, TC devletini ülkemiz Kürdistan'da hiçbir sınır ve kural tanımadan sürdürmüş olduğu vahşet ve katliamlara derhal son vermeye, siyasal diyalog ve barışçıl çözüm yolunu benimsemeye, bu doğrultuda adım atmaya çağırıyoruz. (...) TC'nin mevcut tutumunu sürdürmesi halinde, halkımızın tepkisinin çok daha büyük olacağını, ülke sathında daha geniş boyutlu topyekün direnişi ve savaşı yükseltmek durumunda kalacağımızı ifade ediyoruz."(10) PKK bu gelişme içerisinde "İçte ve dışta mücadelenin siyasi temsilciliğini bu cephenin yapması gerektiğin i" söyleyerek varlığıyla yokluğu tartışılır durumdaki örgütlere "eşitlik" statüsü vaat ediyor, diğer tüm örgütler bu olayı "Tarihsel öneme sahip bir gelişme" olarak nitelendiriyorlardı. Bu süreçte Avrupa'da "barış" talepli birkaç ortak miting gerçekleştirildi. Bu mitinglerde grupçu, dayatmacı tavırlar ortaya çıkmasına, bu noktada PKK ye PSK adlan öne çıkmasına rağmen diğer örgütlerde "aman birlik bozulmasın" anlayışı hakimdi. Ama ne kadar "idare etmeye" çalışırlarsa çalışsınlar bu arada diğer Kürt örgütleri hayalini kurdukları "ulusal cephe"nin öyle kolay gerçekleşemeyeceğini de görmeye başlıyorlardı. YEKBÜN ve KUK-RNK, bu gelişme üzerine TSK, KA- WA, PRK-Rızgari, KKP, TS, Ala Rızgari gibi örgütlerle siyasi birlik çalışmalarına başlanması karan aldılar. PKK ise bir yandan KKUDCP ilişkilerini devam ettirirken öte yandan "Eyalet Meclisleri" oluşturma girişimlerini başlatıyordu. Ancak bu durum diğer örgütleri tedirgin etmekte gecikmedi ve Eyalet Meclisleri'ne eleştiriler başladı. Bütün bunlara rağmen KKUDCP devam ediyordu. "Cephe Platformu", 10 aylık bir süreç içinde 6. Toplantısını yapmıştı. 8-9 Nisan 1994 tarihinde yapılan toplantıdan sonra yayınlanan bildiride "Ortak davranış ve eylem birliklerinin geliştirilememiş olması"olumsuzluk olarak değerlendiriliyordu. Böylece büyük iddialarla kurulan KKUDCP'nin işlevsizliği itiraf ediliyor ve birlik platformu sönmeye yüz tutuyordu. Her grup kendi yoluna devam etmenin adımlarını hızlandırdı. KKUDCP deneyiminin başarısızlıkla sonuçlandığı artık herkes tarafından kabul edilmiş ve sıra PKK'ya, cephenin oluşumuna yönelik eleştirilere gelmişti. "Aslında cephe girişimlerine yönelik ilk toplantılarda geçmişin irdelenmesi ve günümüz sürecinin sağlıklı bir değerlendirmesi yapılsaydı, belki sorunlara daha değişik bir tarzda -örneğin güç ve eylem birlikleri bazında- ele alınıp bir sonuca gidilerek; buna uygun adımlar atılabilirdi." (11) Jiyana Nü Dergisi ise Ekim 1994'te KKUDCP'yi şöyle değerlendiriyordu; "(...) Zemin kaygandı. Birlik çalışmalarının aldatıcı olduğunu süreç gösterdi. Bazı güçler, kendilerini KUKM ile özdeş tutuyorlar. Kendi dışındaki tüm ulusalcı güçleri bir kalem darbesiyle 'sömürgeci güçlerin uzantısı' olarak değerlendiriyorlar. (...) Dünyayı bir tarafa, kendilerini bir tarafa koyan bu güçler, artık şunu anlamalıdırlar. Kürdistan'da hiçbir politik güç tek başına süreci götüremez. (...) Her güç kendi geçmişini bir güzel sorgulamalı. Kendi hata, zaaf ve suçlarını bir güzel tespit etmeli. Bu konuda halka ve birlikte yürümesi gereken yurtsever güçlere güzel bir özeleştiri vermelidir." 1994 sonlarında "cephe" girişimlerinin hayal olduğu bütün taraflarca anlaşılmış oldu, ancak kimse de Jiyana yazarının söylediği gibi "hata, zaaf ve suçlarını" tespit etmemiş, geçmişini sorgulamamış, halka ve diğer halk güçlerine özeleştiri vermemişti. KKUDCP de benzerleri gibi muhasebesi yapılmayan bir birlik olarak kendiliğinden lağvoldu. KÜRDİSTAN SOSYALİST BİRLİK PLATFORMU KUK-RNK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları), TSK (Kurdistan Sosyalist Hareketi) ve YEKBÜN sürdürdükleri gelişmeler sonucunda Nisan 1994'de ortak gelişen, somut, yapılabiliri gündeme alan güç ve eylem birliklerinden daha ileri birlikleri hedefleyen bir temelde ele alınmayan ve faşizmi yıkmayı hedeflemeyen hiç bir anlayış, birliği sağlayamaz ve bu konuda düşünceler geliştiremez. Bugün, yapılması gerekenlerin, güç ve eylem birliklerinin asgari zemini; katliamlar, kayıplar, işkenceler, sürgünlere karşı politikalar oluşturmak, halk kitlelerinin mücadelesini geliştirmek, her gün biraz daha yoksulluğa ve sefalete itilen, her türlü hak ve özgürlüğü gasp edilen halkın, hak ve özgürlükler mücadelesini örgütleyebilmektir. Kısaca, faşist terörün ve hak gasplarının karşısına halk alternatifini çıkartmaktır. Herkesin komünistliği, dahiyane yetenekleri kendilerine kalsın... Tüm bunlara karşın, Kürt milliyetçilerinin, silahlı savaşı temel alanların ve almayanların, legal particilerin, faşizme karşıyım diyen her kesim, somut programlarla, hiç kimsenin reddedemeyeceği hedeflerde, çeşitli mücadele biçimleri temelinde eylem ve güç birlikleri yapabilirler. Bu birlikler içerisinde dostluk ve dayanışma ilişkileri geliştirilerek, halk kitleleri içerisinde doğruların ve yanlışların kavgası verilerek mücadele geliştirilir. Mücadele, yeni ayrışmaları ve saflaşmaları gündeme getirir. (M. ALİ BARAN, 12 Ağustos 1995, Kurtuluş, Sayı: 5) KURTULUŞ bir açıklama yaparak örgütsel birlik konusunda görüş birliğine vardıklarını ilan ettiler. Öte yandan Kawa, TS (Sosyalist Mücadele) ve KKP (Kurdistan Komünist Partisi) örgütlerinin oluşturduğu bir platform da birlik çalışmalarını sürdürüyordu. Sonuçta bu iki platformun birleşmesiyle KUK-RNK, TSK, YEKBÜN, KA- WA, TS örgütlerinin içinde yer aldığı "Kurdistan Sosyalist Birlik Platformu" adında bir birlik oluşturuldu. (12) Bu beş örgüt 20 Kasım 1994 tarihli bir bildiriyle de siyasal ve örgütsel birliğin sağlanması amacıyla belli noktalarda anlaşmaya vardıklarını açıkladılar. Bu birlik de, "Silahlı mücadele dahil tüm siyasal mücadele araçlarının kullanılması"ndan söz ediyordu, ama bunda pek bir ilerleme kaydedemezken, örgütsel birliğin yaratılmasında dört ay içerisinde kurulacak partinin program taslağında hemfikir oldular. Nisan 1995'te yapılan açıklamada kurulacak olan partinin niteliği ve amacı şöyle belirtildi: "Partimiz bağımsız demokratik bir Kurdistan Cumhuriyetinde sosyalist bir toplumun kurulmasını amaçlar. Ancak sosyalizmin nasıl kurulacağının, bunun nasıl bir yol izleyeceğinin, o günkü tarihsel koşullar tarafından belirleneceği inancındadır. Önümüzdeki devrim aşaması Ulusal Demokratik Devrimdir. (...) Mücadelemizin gerektirdiği tüm araç ve yöntemlerin, siyasi ve demokratik, legal ve illegal, silahlı ve silahsız bir bütünlük içinde kullanılmasını başarısının ön koşulu sayar." (13) Her şey kağıt üzerinde "güzel" ve "keskin"di, ama, sürekli yap-boz birlikler içerisinde yer alan bu örgütler Kürt halkına güven vermekten ve bağımsızlık savaşını silahlı mücadeleyi temel alarak yükseltme iradesinden yoksun oldukları için pratikte somut adımlar atamamışlardır. Parti kurma aşamasına kadar gelen bu birlik platformu da sonuç olarak bu kısır döngü içerisinde kalmıştır... Tartışmalar uzun bir aradan sonra Nisan 1996'da toplanan kongrede sonuçlandırıldı ve PSYK'nın (Kurdistan Sosyalist Birlik Partisi) kurulduğu açıklandı. Yıllardır Kurdistan ve Kürt halkının kurtuluş davası için ülke toprağında hemen hiç bir mücadelelerine rastlanmayan, soykırım düzeyine varan saldırılara daha çok Avrupa'dan, Ortadoğu'dan "protesto" düzeyinde cevaplar veren ve mücadeleden kopuk bu yapılar, yeni partinin de eski çizgiden bir farkı olmayacağını göstermekte gecikmediler. Bir dolu süslü lafın ardından yine bölge halklarının kurtuluş yolunun "barışçıl mücadele"den geçtiğinden dem vurulmaya başlandı. Bölünmüş-parçalanmış ve her biri bölge gerici-faşist rejimleri tarafından boğazlanmaya çalışılan Kürt halkının kurtuluşunu yine mücadeleye değil "barışçıl, demokratik, siyasal" yollara endekslediler. BİRLİKLERDE YENİ AŞAMA: "MERKEZLERDEN ALANLARA '80'li yılların sonlarına doğru birlik sorunu daha çok dergiler bazında gündemdeydi. Bu, bir yerde de doğaldı. Çünkü solun önemli bir kısmı açısın-

20 HALK İÇİN KURTULUŞ 20 dan tek kurumlaştıkları yer sosyalist basındı. Böyle olunca da kurumlar bazında herkes kendini dergi aracılığıyla ifade ediyordu. Sosyalist Basın Platformu bu durumun bir sonucuydu. Ancak o da bu koşullara rağmen üstlenilmesi gereken işlevi üstlenemedi. Çünkü çoğu, birlik konusundaki çarpık, zaaflı bakış açıları bir yana, o toplantılarda ne adına ve nasıl yer aldıkları konusunda bir netliğe sahip değillerdi. Sözde belli bir misyon adına konuşuyorlar, ama pratikte platforma dergiciliği dayatıyorlardı. Büyük iddialarla, misyonlarla dergicilik arasındaki çelişki kısa sürede o platformun sonu oldu zaten. Üç-beş dergi çalışanını temsilen katılman, "biz dergiyiz sadece söyleriz" anlayışının savunulduğu bir platformun, daha büyük bir rol üstlenmesi, daha farklı işler yapması zaten mümkün olamazdı. 90'lı yıllarla birlikte birliklerin zemini de çeşitli alanlarda oluşturulan demokratik kitle örgütlerine kaydı. İşçi ve memur sendikaları, mahallelerde, gençlikte oluşturulan çeşitli dernekler, birlik görüşmelerinin asıl muhatapları haline geldiler. BASKI VE KATLİAMLARA KARŞI BİRLİK Marmara Özgür-Der, 1991 sonlarında çeşitli siyasi çevrelere ve demokratik kuruluşlara, hayatın her alanında giderek yaygınlaşan devlet terörüne karşı barikat oluşturmak amacıyla güç birliği önerisinde bulundu. Çeşitli demokratik kitle örgütlerinin bu çağrıya olumlu cevap vermesiyle BASKI ve "KATLİAMLARA KARŞI BİR- LİK" oluşturuldu. Birlik şu demokratik kitle örgütlerini kapsıyordu: Marmara Özgür-Der, İşsizler Derneği, Tüm Sağlık-Sen (İnsan Hakları Komisyonu), Halk Evleri, Yeni Demokratik Kadın Derneği, Emekçiler Derneği, insan Haklan Derneği (gözlemci). Bu DKÖ'lerin dışında TEK-İŞ DER ve çeşitli demokratik kitle örgütleri de birliği fiilen destekleyeceklerini belirttiler. 2 Aralık 1992 günü Tabibler Odasında yapılan kitlesel bir basın açıklamasıyla "BASKI ve KATLİAMLARA KARŞI BiRLiK" kuruluşunu kamuoyuna ilan etti. Baskı Ve Katliamlara Karşı Birlik, özellikle dört madde halinde özetlenen konulara karşı duyarlılığı ve demokratik muhalefeti oluşturmayı hedefledi. a- Gözaltında kayıplar, b- işkenceler c- Yargısız infazlar, d- Kürdistan'da katliamlar. İlk adım imza kampanyasıydı. Bu klasik alışılagelen bir kampanya değildi. Sokak, sokak dolaşılarak, kahvehanelere, fabrikalara, evlere, vapur iskelelerine gidilerek, ulaşılabilen herkese ulaşılarak bir hafta içinde imza toplandı. Baskı Ve Katliamlara Karşı Birlik, Bakırköy Özgürlük Meydanı'nı Kayıplar Meydanı olarak ilan etti, meydanda üstüste gösteriler yapıldı. Pratik bazı etkinlikler temelinde oluşan birlik, belirlenen konulardaki pratiğe göre gündeme geldi ya da geri planda kaldı. Belli bir süre sonra ise katılımcıların ilgisizliği onu iyice gündemden çıkardı. SÖMÜRÜ VE ZULME KARŞI GÜÇ BİRLİĞİ 1994 Nisan'ında halk "5 Nisan paketi" adı verilen bir sömürü ve soygun paketiyle karşı karşıya kaldı. Haklar ve özgürlükler Platformu, l Haziran 94'te, 5 Nisan paketine karşı mücadele çerçevesinde sömürü ve zulme karşı bir işbirliğinin koşullarını yaratmak için demokratik kitle örgütlerine, sendikalara ve çeşitli çevrelere bir çağrı yaptı. Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun çağrısıyla bir araya gelen çeşitli kurumların desteğiyle ortak bir çağrı daha yapıldı. 5 Nisan kararlarına karşı birlikte mücadele etmek için oluşturulan güç birliği yeni katılımlarla sürekli genişledi. 30'a yakın kitle örgütü ve devrimci gazete-dergiden oluşan güç birliği, bir araya geldikleri l Haziran'dan itibaren ortak açıklamalar, miting çağrıları, grev ve direnişlere kitlesel destekler vermek gibi etkinlikler gerçekleştirdiler. Genişlediği aşamada Güç Birliği içinde şu kurumlar yeralıyordu: BEM-SEN, Tüm GIDA-SEN, Sağlık- Sen Genel Merkezleri, Tüm Maliye-Sen 1st. 2 No'lu Şube, Genel-İş 7 No'lu Şube, Makine Mühendisleri Odası istanbul Şubesi, Kes-Der, Özgür-Der, TİYAD, İYÖ-DER, SİP, Emekçi Kadınlar Derneği, ÇGD 1st. Şubesi, Genç Ekin Sanat Merkezi, OKM, Halkın Hukuk Bürosu, Deri-İş Beyoğlu Şubesi, Tüm Sağlık- Sen Aksaray Şubesi, Devrimci Emek, Devrim, Haklar ve Özgürlükler Bülteni, Yoksul Halkın Gücü, İşçi Hareketi, Memur Gerçeği, Devrimci Gençlik, Mücadele, Dergi ve Gazeteleri. Sömürü ve Zulme Karşı Güç Birliği imzasıyla ortak açıklamalar, bildiriler yayınlayan birlik, ilk eylemlerinden biri olarak da Gebze ve Ümraniye'deki direnişlere kitlesel desteği örgütledi. 18 Haziran günü Beykoz'da Deri-İş Sendikası'nın düzenlediği mitinge de "İşçi ve Emekçilerden Uyan-Bu Memleket Bizim" pankartıyla katılındı. 31 Temmuz'da Kadıköy'de "Bu Memleket Bizim" adlı bir miting düzenlendi. Bu mitingin düzenlenişi dönemindeki gelişmeler nedeniyle Devrimci Emek birlikten ayrılırken, mitingden sonraki dönemde de çeşitli çevrelerin "erime, sürüklenme" kaygıları depreşti ve Güç Birliği giderek etkisizleşti.. * sürecek Dipnotlar; (l)-(2) Kürt Dosyası, Rafet Ballı, Cem Yayınevi, s.413, s.l 18 (3)-(4) Vatan Güneşi, Ekim 1991, sayı 5 (5) Peşeng, 15 Ağustos 1988, sayı 68 (6) Newroz Ateşi, Haziran-Temmuz 1993, sayı 11 (7) Medya Güneşi, 1-15 Ekim 1992, sayı 16 (8) Medya Güneşi, Şubat 1994, sayı 44 (9) Medya Güneşi, 1-15 Nisan 1993, s.27 (10) Medya Güneşi, 1-15 Temmuz 1993, sayı 33 (11) Medya Güneşi, Mart 1994, Sayı 46 (12) Medya Güneşi, Nisan 1995, sayı 63 Medya Güneşi, nisan 1995, sayı 63 BİRLİK MEYDANLARDA BİRLEŞELİM MECLİSLERDE BİRLEŞELİM "HALK OLARAK" BİRLEŞELİM TASFİYE KARARLARINI AÇIKLATALIM Katiller, katillerin savunucuları, düzenin efendileri, sömürü ve zulmün sahipleri, yıllardır hükümet olup bu halkın kanını, iliğini emenler, bu kez de eylemimizi, amaçlarımızı, taleplerimizi karartmak, muğlaklaştırmak için bir araya geldiler. Refahyol'un iktidarda olduğu bir yıl boyunca Susurluk'un üzerine örtmek için ellerinden gelen her şeyi yapan, katilleri, halk düşmanlarım "şerefli" ilan eden, eylemimize, halka hakaretlerle saldıran DYP ve RP de bu defa eylemi "destekleyeceklerini". açıkladılar. "Bir Dakika Karanlık" eylemine yeniden başladığımız ilk günde ANAP Genel Merkezi ve Sabancı Center'de de ışıklar söndürüldü. Hayır istemiyoruz! Onlarla birleşemeyiz. Onlara ihtiyacımız da yok. Onlar "Bir Dakika Karanlık"ın arkasına gizlenip kendi suçlarını, Susurluk'taki çetelerle, Susurluk'taki devletle işbirliklerini perdelemeye çalışıyorlar. Hayır, bu oyuna gelmeyiz. On yıllardır her türlü acıyı, zulmü yaşayan halk, bu oyuna gelmez. Susurluk'taki devletten hesap sormak için birleşeceğiz. Birleşmeliyiz. Ama düzen partileriyle değil, Sabancı'larla değil. Susurluk'taki devletten hesap sormak için ihtiyacımız olan halk olarak birleşebilmektir. İhtiyacımız olan, halkın örgütlü güçleri olarak birleşebilmektir. Işıklarımızı söndürüp, alanlara çıkarken ne istiyoruz? Yalnızca Ağar'la, Bucak'ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasını mı? Adalet istiyoruz değil mi? Yalnızca iki halk düşmanının dokunulmazlığının kaldırılmasıyla adalet sağlanır mı? Dokunulmazlıkları kaldırıldığında onların çıkacağı mahkemelerde adalet bulunur mu? öyleyse adalet için başka şeyleri de istemek zorundayız. O başka şeyler, Halkın Anayasası, Halkın İktidarıdır. İşte bundan dolayı ANAP'larla, CHP'lerle, Sabancılarla birleşemeyiz. Onlar, halkın anayasası'nı, halkın iktidarını istemezler. Halkın Anayasasını, Halkın İktidarını kimler ister öyleyse? Halkın anayasasını, halkın iktidarını kimler isterse birleşmemiz, birleştirmemiz gerekenler işte onlardır. Halkın iktidarında işçilerin çıkarı vardır, halkın iktidarında gecekonduluların, memurların, yoksul köylülerin, küçük üreticilerin, halk gençliğinin, esnafın çıkarı vardır. İşte birlik olması gerekenler bunlardır. Yani: işçiler, memurlar, gecekondulular, köylüler, öğrenciler, esnaflar, aydınlar! Birleşelim. Meydanlarda birlikte olalım. Meydanlar bizim meclisimizdir. Meydanlar bizim kürsümüzdür. Her akşam Meclisimizi toplayıp, kürsümüzde konuşma hakkımızı kullanıp, neyi-nasıl yapacağımızın kararlarını alalım. Işık söndürmek yetmiyor, meydanlara çıkıyoruz. Yarın meydanlar da yetmeyecek. Yeni eylemlerin kararlarını kendi meclisimiz verecek. Meydanlara çıkmak için, meydanlarda taleplerimizi haykırmak için, hesap sormak için kimsenin iznine, icazetine, sahte desteğine ihtiyacımız yok. Birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimize güvenelim. Çıkarlarımızın birlikte olduğunu görelim. Devrimciler, demokratlar, siyasi hareketler, sendikalar, odalar! Birlik üzerine teori yapma zamanı değildir. Birlikteliklere reklamcılığı, rekabetçiliği sokuşturma zamanı hiç değildir. Devrimcinin, demokratın, aydının misyonu, halkı birleştirmektir. Gündemde olan eylemlilik açısından bu özellikle böyledir. Birliğin bugünkü anlamı, bugünkü somutluğu halkı birleştirmektir. Tüm devrimciler, ilericiler, yurtseverler, demokratlar, meydanlarda birleşelim. Örgütlü güçlerimizi birleştirelim. Halk kitlelerini harekete geçirelim, harekete geçirebildiğimiz kitleleri birleştirelim. Tek bir hedef gösterelim halka. Halktan yana tüm güçler olarak Halkın İktidarı'nı sloganlaştıralım, bayraklaştıralım. Kimsenin "içinde bulunulan devrim aşaması"na ilişkin tespitleri, bu noktadaki teorik farklılıklar buna engel değildir. Sosyalizme giden yol da buradan geçer. Meydanlarda birlik olalım. Meydanlarda Kürt, Türk, Laz, Arap, Çerkeş, Gürcü, Roman, Boşnak tüm ulus ve milliyetlerden, Alevi, Sünni tüm inançlardan, her yaştan halkın birliğini örelim. Meydanlardaki birliğimiz Susurluk'taki devletten hesap sormak içindir. Meydanlardaki birliğimiz halkın iktidarı içindir. Meydanlardaki birliğimiz sosyalizm içindir. Birleşelim.*

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? Toplu İş Sözleşmesi (TİS), çok genel anlamı ile emekçilerin temsilcisi sendika ile işveren temsilcilerinin, ekonomik, özlük ve çalışma koşullarını birlikte belirlemeleridir.

Detaylı

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ! MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ! İşçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs; tüm yurtta olduğu gibi İstanbul da da coşkuyla kutlandı.1978 1 Mayıs ın ardından ilk kez izin verilen

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ 195 BÖLÜM I GENEL HÜKÜMLER KURULUŞ Madde 1 - Cumhuriyet Halk Partisi Tüzüğü nde ifadesini bulan amac a yönelik olarak, Genel Merkez, il, ilçe ve gerek görülen beldelerde örgüt

Detaylı

TÜRKİYE ENERJİ, SU VE GAZ İŞÇİLERİ SENDİKASI

TÜRKİYE ENERJİ, SU VE GAZ İŞÇİLERİ SENDİKASI TÜRKİYE ENERJİ, SU VE GAZ İŞÇİLERİ SENDİKASI TES-İŞ ten 6. okul: Kayseri Veteriner Fakültesi Genel Başkan Kumlu nun acı günü Seydişehir ETİ Alüminyum a Danıştay dan iptal TES-İŞ ten 6 ncı okul: Kayseri

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı Çalışma hayatında barış egemen olmalı Ocak 19, 2012-3:31:16 olduğunu belirtti. olduğunu belirterek, ''Bu bakış açısı çerçevesinde diyalog merkezli çalışmalarımızı özellikle son 7 aydır yoğun bir şekilde

Detaylı

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER Yaşanası güzel bir dünya için, emeğe, eşitliğe, özgürlüğe, barışa kardeşliğe, paylaşmaya ve dayanışmaya önem veren bir Oda

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 HAZİRAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

TARIM ORKAM-SEN SENDİKA MERKEZ GENEL MECLİSİ YÖNETMELİĞİ ( ANKARA) (TARIM VE ORMANCILIK HİZMETLERİ KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI)

TARIM ORKAM-SEN SENDİKA MERKEZ GENEL MECLİSİ YÖNETMELİĞİ ( ANKARA) (TARIM VE ORMANCILIK HİZMETLERİ KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI) TARIM ORKAM-SEN (TARIM VE ORMANCILIK HİZMETLERİ KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI) SENDİKA MERKEZ GENEL MECLİSİ YÖNETMELİĞİ (2014 - ANKARA) 1 Amaç BÖLÜM I GENEL HÜKÜMLER Madde 1- Bu yönetmeliğin amacı Tarım ve

Detaylı

İşe önce TÜRKİYE'YE SAHİP ÇIK, KAYDINI YENİLE sloganıyla yola çıkıldı.

İşe önce TÜRKİYE'YE SAHİP ÇIK, KAYDINI YENİLE sloganıyla yola çıkıldı. 9. Olağanüstü Kurultayla (22 Mayıs 1999) Genel Başkan seçilen Altan Öymen ve parti yönetimi önce 19 Nisan 1999 da seçimlerden neden başarısız olunduğunu masaya yatırdı. Zira; partiye kayıtlı üye sayısı

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

Destek Personeli Eğitimleri

Destek Personeli Eğitimleri 2.Dönem eczane çalışanlarının Destek Personeli Eğitimleri 28 Aralık 2009 tarihinde başladı 9 Valimiz Sayın Zübeyir KEMELEK 15 Aralık 2009 tarihinde Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.. İstanbul Ecza Koop'la

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Şubat 03, 2017-5:56:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi'nin ve yapımı tamamlanan

Detaylı

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE 10-16 ZAM Milas Belediyesi ile DİSK arasında devam eden toplu iş sözleşmesi sonuçlandı. Buna göre işçilere yüzde 10 ila 16 arasında zam verildi. Milas Belediyesi ile

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir. Haziran 25 Medya ve Güven 2013 Tüm hakları gizlidir. Gündem 1. Yöntem Bu araştırma Xsights Araştırma ve Danışmanlık, bu konu hakkında online araştırma yöntemiyle, toplamda 741 kişi ile bir araştırma gerçekleştirmiştir.

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146 TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI EMO Kocaeli Şubesi 146 İKK Sekreterliği Makina Mühendisleri Odası tarafından yürütülmektedir. Şubemiz, üniversite, resmi kurum, sendika, oda ve derneklerle sürdürülebilir

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V İÇİNDEKİLER... XI I. BÖLÜM CHP NİN SON GENEL YÖNETİM KURULU

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V İÇİNDEKİLER... XI I. BÖLÜM CHP NİN SON GENEL YÖNETİM KURULU XI İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V İÇİNDEKİLER... XI I. BÖLÜM CHP NİN SON GENEL YÖNETİM KURULU A. SON GENEL YÖNETİM KURULU NUN SEÇİLMESİ... 3 Cumhuriyet Senatosu Üçte Bir Yenileme ve Milletvekili Ara Seçimleri...

Detaylı

Genel-İş Sendikası İstanbul 3 Numaralı Şube (Şişli) Başkanı Savaş Doğan Şişli Belediyesi Önünde Oturma Eylemine Başladı

Genel-İş Sendikası İstanbul 3 Numaralı Şube (Şişli) Başkanı Savaş Doğan Şişli Belediyesi Önünde Oturma Eylemine Başladı Genel-İş Sendikası İstanbul 3 Numaralı Şube (Şişli) Başkanı Savaş Doğan Şişli Belediyesi Önünde Oturma Eylemine Başladı Genel-İş Sendikası maalesef sınıf sendikacılığının, işçi sendikacılığının nasıl yapılmayacağının

Detaylı

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE Bodrum da sağlık çalışanları iş bıraktı. Bodrum Devlet Hastanesi önünde buluşan sağlık meslek örgütü temsilcileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklilik hakları

Detaylı

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. BASIN ÇALIġMALARI

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. BASIN ÇALIġMALARI BASIN ÇALIġMALARI BASIN AÇIKLAMALARIMIZ 5 Mayıs 2010 Özelleştirme Karşıtı Platform İstanbul Bileşenleri nin Taksim BEDAŞ önünde gerçekleştiği basın açıklaması yoğun bir katılımla yapıldı. Şubemiz üye ve

Detaylı

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız Bölüm 18 Demokrasi Mücadelesinde Odamız 268 M M O 40. Dönem Çalışma Raporu M M O 40. Dönem Çalışma Raporu 269 TMMOB Makina Mühendisleri Odası bugüne dek olduğu gibi bu dönemde de kendi meslek alanları

Detaylı

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB 2010-2012 ISBN 978-605-01-0372-4 Baskı Mattek Basın Yayın Tanıtım Tic. San. Ltd. Şti Adakale Sokak 32/27 Kızılay/ANKARA Tel: (312)

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek Aralık 08, 2011-4:57:28 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Büyük Anadolu Otel'de düzenlenen Türk-İş 21. Olağan Genel Kurulu'nda konuştu. Çalışma

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP Bodrum İlçe Başkanı Recai Seymen, 29 Kasım Pazar günü yapılacak olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İlçe Kongresinde ilçe başkanlığına tekrar aday olduğunu

Detaylı

Teröre karşı mücadele cephesi!

Teröre karşı mücadele cephesi! Teröre karşı mücadele cephesi! Türkiye, teröre karşı mücadele adı altında, birlik ve beraberlik içinde emekçilere yönelik bir terör rejimine sürüklenmek isteniyor. Bu nedenle milli seferberlik dahi ilan

Detaylı

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14 Dünya Basınında OHAL Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu. 21.07.2016 / 11:14 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 3 ay süreli OHAL kararı dünya

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Türkiye de temaslarına CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile görüşerek başladı. Görüşmeye katılan Loğoğlu açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Detaylı

ALİ ÇAVUŞ: KİMİN IRKÇI OLDUĞUNU HEPBİRLİKTE GÖRDÜK Salı, 13 Aralık :23

ALİ ÇAVUŞ: KİMİN IRKÇI OLDUĞUNU HEPBİRLİKTE GÖRDÜK Salı, 13 Aralık :23 DEB Partisi Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş, Bizler ırkçı bir parti değiliz. Yapılan bu saldırıyla birlikte bizlere Irkçı Parti diyenlerin ve hangi partinin ırkçı bir parti olduğunu hepimiz birlikte görmüş

Detaylı

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ Bursa Milletvekili Aday Adayı Türk Milleti karar arifesindedir. Ya İkinci Endülüs, ya da yeniden

Detaylı

NİSAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

NİSAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili NİSAN 2012 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Yeni Seçilen Tarsus CHP İlçe Yönetimini ziyaret ederek

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MART 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Mersin Büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarının

Detaylı

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü On5yirmi5.com Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü İki kol ve iki bacak nakli yaptığı Sevket Çavdır hayatını kaybedince suçlanan Doç. Dr. Nasır, o günü anlattı. Yayın Tarihi : 29 Mart 2012 Perşembe (oluşturma

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4 NİSAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur Sözleşmesini

Detaylı

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

Macit Gündoğdu:2019 Yerel Seçimleri ne hep beraber emin adımlarla yürüyeceğiz

Macit Gündoğdu:2019 Yerel Seçimleri ne hep beraber emin adımlarla yürüyeceğiz Macit Gündoğdu:2019 Yerel Seçimleri ne hep beraber emin adımlarla yürüyeceğiz Adalet ve Kalkınma Partisi Bodrum İlçe Başkanlığı, Aralık ayı danışma toplantını gerçekleştirdi. Toplantıya katılan Ak Parti

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI Değerli Arkadaşlar, Türkiye zor günlerden geçiyor. Ajan filmlerini aratmayan olaylar gün geçmiyor ki gündeme

Detaylı

Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin

Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin Çalışan Gazeteciler Günü nde Bodrum da görev yapan gazeteciler Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon un Trafo Bodrum da düzenlediği

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri Eflref Ar kan Bildiğiniz gibi Almanya aile birleşiminin gerçekleşmesi konusunda göç yasasında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri eleştirenler ve olumlu görenler bulunmaktadır. Ben göç yasasının

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı - 'Büyük haber gazetecinin ayağına gelmezse o büyük haberin ayağına nasıl gider? - Söz ağzınızdan bir kez kaçınca rica minnet yemin nasıl işe yaramaz? - Samimi bir itiraf nasıl harakiri ye dönüştü? - Evren

Detaylı

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır. TERÖR VE BEKLENTİLER Türkiye, önce 22 Temmuz genel seçimleri ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile yaz aylarını kendini yenileyerek geçirmiş, sonbahara ise artan terör olayları, şehitlerimiz, onların

Detaylı

Mevzuat Değişikliklerinin Mesleki Alanımıza ve Meslek Odamıza Yansıması

Mevzuat Değişikliklerinin Mesleki Alanımıza ve Meslek Odamıza Yansıması İçindekiler 45. Dönem Genel Kurul Gündemi... 13 44. Dönem Organları... 14 44. Dönem Şube Yönetim Kurulları... 18 45. Dönem Şube Yönetim Kurulları... 20 İnşaat Mühendisleri Odası Temsilcilikleri... 22 15

Detaylı

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti SPoD un ve Uzman Psikiyatrist Dr. Seven Kaptan ın gönüllü işbirliğiyle düzenlenen Trans Terapi Toplantısı nın yedincisi 4 Eylül Çarşamba

Detaylı

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CVK OTEL- İSTANBUL Tarihi günler yaşıyoruz. 10 Şubat-15 Şubat tarihleri arasında

Detaylı

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI Karar No :300 KARAR 300 : Gündem maddelerinin görüşülmesi tamamlanmış olduğundan Ağustos ayı meclis toplantısının birinci birleşiminin kapatılmasına, bir sonraki meclis birleşiminin 5 Ağustos 2016 Cuma

Detaylı

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili OCAK 2012 FAALİYET RAPORU Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Yenice Belde Belediye Başkanı Ali Kuru yu makamında ziyaret

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz Kasım 09, 2013-11:57:28 anda bulunduğu noktadan asla geri gitmez" dedi. anda bulunduğu noktadan asla geri gitmez, bunun teminatı AK Parti ve AK Parti hükümetleridir"

Detaylı

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU CHP BODRUM İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİLİKÇİ VE BAŞARI ODAKLI BİR SİYASET İÇİN ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Emre Köroğlu 29 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB Danýþma Kurulu 38. Dönem 2. Toplantýsý 16 Nisan 2005'te Ankara'da TMMOB çalýþmalarý üzerine bilgilendirme ve TMMOB çalýþmalarýnýn deðerlendirilmesi gündemi

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı TOPLUM BİR NOKTADA HEM FİKİR PEKİ AMA NASIL: ÜÇ TEMEL SORU Toplumun görüşleri alındı mı? Katılımcı

Detaylı

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU (10 puan) Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Bu konuda

Detaylı

MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ?

MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ? MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ? Bilindiği gibi Dr. Ersin Aslan ın, bir hasta yakını tarafından öldürülmesinin birinci yılı yaklaşıyor.

Detaylı

KENT KONSEYİ NDEN TEPKİ GELDİ

KENT KONSEYİ NDEN TEPKİ GELDİ KENT KONSEYİ NDEN TEPKİ GELDİ Bodrum Kent Konseyi; Ak Parti Muğla Milletvekili Nihat Öztürk ün Sazköy den Katı Atık Bertaraf ve Düzenli Depolama Tesisi ve Tokilerle ilgili Konsey Başkanı Hamdi Topçuoğlu

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Nisan 14, 2017-7:12:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, Ankara Sincan ilçesi Lale Meydanı'nda mitinge katılarak vatandaşlara hitap

Detaylı

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Aydıncık CHP İlçe Yönetim Kurulu ve Belediye

Detaylı

OTELCİLER, BOOKING.COM UN HİZMETİNİN DURDURULMASINA TEPKİ GÖSTERDİ

OTELCİLER, BOOKING.COM UN HİZMETİNİN DURDURULMASINA TEPKİ GÖSTERDİ OTELCİLER, BOOKING.COM UN HİZMETİNİN DURDURULMASINA TEPKİ GÖSTERDİ Bodrum daki turizmciler booking.com un durdurulması karşısında isyan etti. Toplantı yapan turizmciler Tursab ın turizme ihanet ettiğini

Detaylı

Biz yeni anayasa diyoruz

Biz yeni anayasa diyoruz Biz yeni anayasa diyoruz Ocak 05, 2015-9:32:00 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, "Biz 'anayasa değişikliği' demiyoruz, 'yeni anayasa' diyoruz. Türkiye'nin anayasayla ilgili sorunu ancak

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU

BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU Balıkesir Hekim dergisi 21.Sayısı yayınlanarak üyelerimize dağıtılmıştır. Odamızın da destek verdiği Süslü Kadınlar Bisiklet turu yapılmıştır. Bato

Detaylı

YENİ AKİT GAZETESİ İNTERNET SAYFASINDAKİ 16 03 2015 TARİHLİ HABERE İLİŞKİN YORUMUM AŞAĞIDADIR. Erdoğan: Bedeli suç işleyen ödesin

YENİ AKİT GAZETESİ İNTERNET SAYFASINDAKİ 16 03 2015 TARİHLİ HABERE İLİŞKİN YORUMUM AŞAĞIDADIR. Erdoğan: Bedeli suç işleyen ödesin YENİ AKİT GAZETESİ İNTERNET SAYFASINDAKİ 16 03 2015 TARİHLİ HABERE İLİŞKİN YORUMUM AŞAĞIDADIR Erdoğan: Bedeli suç işleyen ödesin Erdoğan, Balıkesir Ekonomi Ödülleri Töreni nde konuştu: Ben diyorum ki,

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Mart 25, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bölücü terör örgütüne yönelik

Detaylı

TARIM ORKAM-SEN (TARIM VE ORMANCILIK HİZMETLERİ KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI) SENDİKA DİSİPLİN YÖNETMELİĞİ

TARIM ORKAM-SEN (TARIM VE ORMANCILIK HİZMETLERİ KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI) SENDİKA DİSİPLİN YÖNETMELİĞİ TARIM ORKAM-SEN (TARIM VE ORMANCILIK HİZMETLERİ KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI) SENDİKA DİSİPLİN YÖNETMELİĞİ (05.09.2001 - ANKARA) (25/27 NİSAN 2014 MERKEZ GENEL KURULU DEĞİŞİKLİKLERİNİ İÇEREN SON HALİ) 1 I-GENEL

Detaylı

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi 24. Toplu İş Sözleşmesi sürecinde işverenle sendika arasında anlaşma sağlanamaması üzerine Şişecam işçileri 10 fabrikada 5800 işçiyle greve gitme kararı almıştı.

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Saðlýk emekçilerinin 2 gün süren grevleri baþladý. Ülke genelindeki hastanelerin nereyse tamamýnda hastanede

Detaylı

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU Sayfası :8. Syf Sayfası :11. Syf Sayfası :4. Syf Sayfası :İnternet Sitesi Meslekdaşlardan Selvitopu na Ziyaret Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yönetimi, Karabağlar Belediye Başkanı Muhittin

Detaylı

AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli İlçe Başkanlığı binasında yönetici

Detaylı

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Gazeteciler Günü Trafo da Kutlandı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Bodrum da görev yapan gazetecilerle Trafo Bodrum

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 Adı Soyadı : No: Sınıf: 11/ SĠYASET Siyaset; ülke yönetimini ilgilendiren olayların bütünüdür.

Detaylı

bölüm 13 öğrenci üye çalışmaları

bölüm 13 öğrenci üye çalışmaları bölüm 13 öğrenci üye çalışmaları Bölüm 13. Öğrenci Üye Çalışmaları Öğrenci Üye olarak Odaya üye olunması, 1996 yılında uygulamaya giren Öğrenci Üye Yönetmeliği uyarınca sağlanmıştır. Amaç; mühendislik

Detaylı

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli CHP İlçe Örgütü ve Belediye Başkan

Detaylı

Akademik anlamda düşünceye sevk ederken,aynı zamanda analitik olarak yorumlama kabiliyetinizi artıyor.

Akademik anlamda düşünceye sevk ederken,aynı zamanda analitik olarak yorumlama kabiliyetinizi artıyor. SOSYAL GÜVENLİĞİN DERT KÜPÜ ÇÖZÜM ORTAĞI Bugünlerde kapısını çalacağımız ender uzmanlar vardır.onlardan bir tanesi de bizleri bu sahada yetiştiren,bilgisini paylaşan,paylaşmakla kalmayıp sıkıştığımız zamanlarda

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19 09/04/2010 BASIN BİLDİRİSİ Anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceği neler götüreceği dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmelidir.

Detaylı

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00 Türkiye de siyaset yalnızca oy kaygısı ile yapılıyor Siyasete popülizm hakimdir. Bunun adı ucuz politika dır ve toplumun geleceğine maliyet yüklemektedir. Siyaset Demokrasilerde yapılır. Totaliter rejimler

Detaylı

GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR

GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ortadan kalkıyor, yani yetkili ama sorumsuz olmaktan çıkıyor. Mevcut anayasada Cumhurbaşkanı denetlenemiyor,

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 CHP İzmir de gövde gösterisi yaptı, Kılıçdaroğlu Gündoğdu Meydanı ndan gençlere, 140 karakterden korkan bir başbakan yarattınız, size şükran borçluyum diye seslendi. Tarih : 22.03.2014 - Baharda sandığa

Detaylı

01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI 01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI ALIŞVERİŞ GÜNLERİ YAKINDA BAŞLIYOR SAYFA 1 EĞİTİM İÇİN AKSARAY'A GELDİLER SAYFA 2 ATSO SENDİKA ZİYARETLERİ SAYFA 3 ATSO'DAN ALMANYA'YA ÇIKARMA SAYFA 4 KOÇAŞ AYKAŞ'I

Detaylı