Dinî Ýlimler ve Kültür Dergisi YIL: 23 SAYI: 91 OCAK - ŞUBAT - MART 2011 / /1 FİYATI: 6.00 TL

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Dinî Ýlimler ve Kültür Dergisi YIL: 23 SAYI: 91 OCAK - ŞUBAT - MART 2011 / 106702-2011/1 www.yeniumit.com.tr FİYATI: 6.00 TL"

Transkript

1 Dinî Ýlimler ve Kültür Dergisi YIL: 23 SAYI: 91 OCAK - ŞUBAT - MART 2011 / /1 FİYATI: 6.00 TL Kalb huzuru arayanlara biricik sığnak, İnanan gönüller için âsude bir konak; Bu iklimde ruhlar gibi çehreler de apak, Burada hayat âdeta Cennet te yaşamak Vilâdetin Çağrıştırdıkları Peygamber Yolu Sempozyumundan Notlar Kur ân Mesajı Kur'ân ve İlmi Gelişmeler Hadis Âşığı Bir Felsefeci: Babanzâde Ahmed Naim Bey

2 YENi ÜMiT Ocak / Şubat / Mart Sayı 91 Vilâdetin Çağrıştırdıkları* Varlığın çehresindeki perdeyi kaldıran; eşyanın ruhunda meknî bulunan sırları gün yüzüne çıkaran; yerle gök arasındaki kopukluğu giderip bir kere daha arzı semalara bağlayan; akılla kalbi en sağlam esaslar çerçevesinde buluşturup muhakemenin ufkunu fizik ötesi enginliklere ulaştıran; canlıcansız her şeyi en doğru şekilde okuyan; okuduklarını, herkesten çok önce ve en büyük araştırmacıların idrak ufkunu aşkın bir seviyede yorumlayıp küllî kaidelere bağlayan O dur. O dur kâinat hakkında sözün özünü söyleyen; sözleriyle eşya ve hâdiseleri hallaç eyleyen ve her şeyin ötesini temâşâ etmemiz adına bize sır perdesini aralayan; insan düşüncesini madde ve mânânın birleşik noktasına yükselten ve köhneleşmiş anlayışları târumâr ederek gördüğümüz şu fizîkî dünyayı cennetlerin koridoru hâline getiren Biz hemen hepimiz, körkütük yaşadığımız şu âlemde Rabb imizi O nunla tanıdık. Sağanak sağanak başımızdan aşağı dökülen nimetleri O nun basiretlerimize saçtığı nurlar sayesinde duyup hissettik. Nimete minnet ve şükran duygusunu; ihsan, hamd ü senâ düşüncesini O ndan öğrendik. O nun sunduğu mesajlarla Yaratan ve yaratılan arasındaki ilişkileri, kul ve Mâbud münasebetlerini, Yaratan ın ululuğuna ve bizim kulluğumuza yaraşır şekilde duyup anlayabildik. O yeryüzüne ayak basmadan önce ayağı başlarımızın tâcı her tarafta ziya-zulmet iç içe, çirkingüzel yan yana, gül dikene takılı, şeker kamışta saklı, arz semaya inat kapkaranlık, sema ürperten korkunç bir boşluk, metafizik fiziğin dar mülâhazalarına bağlı, mânâ maddenin arkasında renksiz ve silik, ruh içi boş kuru bir unvan, gönül de cesedin gölgesindeydi. O nun basiretlerimize çaldığı ziya ile, bütün eski dünya ve eski düşünceler bir bir yıkıldı.. zulmetler ışık karşısında bozgunlar yaşamaya başladı.. ve bir kere daha zimam, ruh ve mânânın eline geçti. O nun, insan, varlık ve Allah adına ortaya koyduğu yorumlar sayesinde, kâinat, muhtevalı ve okunaklı bir kitaba dönüştü.. bir baştan bir başa bu koskoca âlem bir meşher hâlini aldı.. eşya ve hâdiseler de âdeta birer bülbül kesildi; Hakk ı söyleyen, Hakk a çağıran, Hakk ın ibdâ ve inşâ destanlarını haykıran birer bülbül... İnsanlığın gözleri O nun ışığına uyanacağı âna kadar hissiyat kapkaranlık, düşünceler tutarsız, gönüller de yalnızlıkla iki büklümdü. Ne kedersiz bir sevinç bilinebiliyor, ne de elemsiz lezzetten haber vardı. Ötelerden bir damla rahmet düşmüyor; gönül yamaçları da baharı ve yeşili bilemiyordu. O nun teşrifiyle her yeri kasıp kavuran kuraklığın büyüsü bozuldu; göklerin gözü yaşlarla doldu ve gönüller Cennet yamaçlarının rengini aldı. Derken rahmetsizlikten şak şak olmuş bütün sinelerin ızdırabı dindi.. ve nice bin seneden beri ölümün pençesinde kıvranan ruhlara hayat çeşmesinin ufku göründü. O, bu köhne dünyaya şeref vereceği âna dek yalandoğru iç içe, günah-sevap yol arkadaşı, fazilet mefhumu silik bir kavram, rezalet hevâ ve heves pazarlarının en mergûb metâıydı. Alınlarında isyan damgası, ruhlarında hezeyan bütün insanlık asıl hedeflerine 2 Yeni Ümit Dergisi

3 ters hayat sergüzeştleriyle, her görüldükleri yerde sinelere ürperti salıyor.. hemen herkes bu vahşethâne-i belâda birbirini endişe ile süzüyor.. hak ayaklar altında pâyimâl, kuvvet bütün azgınlığıyla her şeye hâkim.. dişli olmak âdeta bir imtiyaz.. sözü sadece pençesi güçlü olanlar söylüyor.. hayvanî ölçüler içinde boğuşma insanların her günkü tabiî hâli.. birbirini yemek mârifet.. kaba kuvveti iradenin hakkı saymak takdirlik iş.. hak düşüncesi Kafdağı nın arkasında, adaletsizlik zayıfın, güçsüzün korkulu rüyası.. ismet, iffet, hakka hürmet mülâhazaları en sefil günlerini yaşamakta ve günümüzdekinden de beter.. ne kalbe rağbet ediliyordu ne akla itibar; hakaret görüyordu salim düşünce ve dinî duygular.. vicdan, zihnin bir yanına sıkışmış yitik mefhumlu bir ucûbe.. ruh, biyolojik hayatın birkaç kademe altında sürüm sürüm bir mağdur.. hırsızlık râyiç, harâmîlik yiğitlik, yağma-talan şecaat emaresi.. düşünceler sefil, duygular vahşi, yürekler merhametsiz ve ufuklar da zifte boyanmış gibi simsiyah olduğu bir dönemde her şeye yeten muhteşem bir kalb enginliğiyle O geldi; O geldi ve bir hamlede dünyanın çehresindeki yıllanmış küfleri temizledi.. ufuklardaki isi-pası sildi.. gönülleri ışık ümidiyle şahlandırdı.. şafakların aydınlık çehresiyle hemen herkesi bir yeni günü temâşâya çağırdı.. gözlerdeki perdeyi kaldırdı ve ruhlara o güne kadar görmedikleri farklı şeyleri müşâhede etme zevkini duyurdu.. aklın nabzını kalbin ritmine bağladı.. sinelerdeki değişik hezeyanları kalbî ve ruhî heyecanlara çevirdi. O geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı.. O geldi, zulmün sesi kesildi.. mazlumun âhı dindi ve sinelerdeki adalet duygusu dirildi.. O geldi kaba kuvvete Dur! deyiverdi; mütecavizlerin haddini bildirdi ve hakkın dilindeki zincirleri çözdü. Bunca fezâyi ve fecâyie rağmen bugün hâlâ bir kısım mükemmelliklerden söz edebiliyorsak; bunu O nun bize sunduğu evrensel değerler külliyatı o muhteşem semavî kamusa borçlu bulunuyoruz. Gönüllerimizde iyiyi, güzeli, insanî olanı arama hissi, O nun içimize saldığı sonsuz televvünlü ziyadandır. Ruhlarımızda duyduğumuz ebedî saadet arzusu O nun sinelerimizde tutuşturduğu nurdandır, imandandır. O nu tanıyınca hepimiz ve her şey değişti; biz ebed için yaratıldığımızı, ebede meb ûs olduğumuzu anladık; anladık ve virane gönüllerimiz birden, İrem Bağlarına dönüşüverdi. Derken, çevremiz birdenbire Firdevs renklerine büründü. Tâli imizin aydınlığında O na katılıp O nun leşkeri içinde yerimizi alınca önümüzü kesen bütün gulyabânî ağları bir bir yırtıldı.. kurtlar, çakallar kuyruklarını kısıp inlerine sığındı.. çıyanlar töre değiştirip güvercinlerle arkadaş oldu.. ve şeytanî ocaklar bir bir söndü; şeytanlar da gidip otağlarını ümitsizlik vadilerine kurdu; kurdu ve her yerde burcu burcu ruh ve mânâ râyihaları duyulmaya başladı. Ey ışığıyla karanlık dünyalarımızı aydınlatan Nur, ey o enfes râyihasıyla cihanları ıtriyat çarşısına çeviren Gül, gönül mağriplerimizde o vakitsiz gurûbun, ümit sabahlarımızı kapkaranlık bir hicran gecesine çevirdi. Göz gözü görmez oldu ve yollar bütünüyle birbirine karıştı. Gün geldi, akıl, Senin yolundan çıkıp başka vadilere saptı. Düşünce bütün bütün Sana karşı kapandı ve her taraf yıllardan beri pusuda bekleyen o kapkaranlık hilkat garibeleri ile doldu. Adın sinelerimizden kazınmak ve nâmın yeni nesillere unutturulmak istendi. Bu meş um gayretlerle beraber şu köhne dünyamız uğursuzluk ağına takıldı ve ümmetin kaderi kamburlaşıp iki büklüm oldu. Durduğumuz yerde duramadık, olmamız gerektiği gibi olamadık ve ulaşma iddiasında bulunduğumuz yere de ulaşamadık; mânâ köklerimizden koptuk.. maddeyi ve dünyayı doğru okuyamadık.. kendimizi bir korkunç hazanın solduran, öldüren ikliminde sararıp solmaya saldık.. herkes kendi düşünce dünyasının ufkuna koşarken bizler ürperten bir yok oluş içinde olduğumuz yerde kalakaldık. Bak şimdi korkutan bir belirsizlik var Sen in dünyanda; anlayışlar dar, düşünceler çarpık, yenilenme ve dirilme duyguları da tamamen meflûç. Doğduğun kutlu diyar, yıllar var bütünüyle kısırlaştı, hiçbir şey doğurmuyor artık. Mübarek köyün, vefasızlığımızı tecziye suskunluğu içinde. Şam, Bağdat sürekli anomali doğuruyor. Belhler, Buharalar hiçlik vadilerinde hiçi arıyor. Konya folklor gösterileri ile teselli peşinde. Bir baştan bir başa koca Endülüs, ruhunu katledenlere teslim. İstanbul gayesizlik ve hedefsizlik pençesinde mütemâdi gelgitler yaşıyor.. ve koskoca bir âlem garip, yetim, ihtilâçlar içinde ve zamanzede... Getirdiğin o muhteşem mânânın üzerine simsiyah bir gölge düştü. Sen inle gönüllerimiz arasında korkunç bir gaflet, cehalet, basiretsizlik haylûleti var; yaşanan bu küsûf ortamında gelecek adına bir şey söylemek şöyle dursun çevremizi bile tam görüp değerlendiremiyoruz. Sen in ışığının ulaşmadığı ruhların ba sü ba de l-mevt i mümkün mü bilemeyeceğim.? Aslında ziyasını, rengini, desenini Sen den almayan yığınlar nasıl dirilebilir ki..! Biz hepimiz, bir tâli siz dönemde gönül yamaçlarımızda ruhunun gurûbunu acı acı seyrettik ve gidip karanlıklara gömüldük. Bu ürperten gurûb karşısında hiçbir şey yapamadık ve tam bir âcizlik örneği sergileyerek hep sustuk.. ve sustu buna karşı kendi alanında bütün İlâhî lütuflar, ihsan- Yeni Ümit Dergisi 3

4 lar, huzurlar, saadetler ve gül devrine ait en tatlı neşîdeler. Mübarek sima ve sîretine hasret gittiğimiz bu günlerde, kaderimize hicran, bize de suskunluk düştü. Simsiyah yokluklar yaşadığımız bu meş um dönemde gökler bize hiç yüz vermedi.. yıldızlar yüzümüze hiç gülmedi.. ay-güneş Sen in üzerine doğduğu renkte hiç mi hiç görünmedi.. biz çevremizde hep karanlıklar gördük ve gece mahluklarının homurtularıyla ürperdik. Sen artık aramızda yoktun ve her yanda yılanların-çıyanların ıslıkları duyuluyor, her taraf yarasaların şehrayinleriyle inliyordu. Sen küsmüş müydün/ küser miydin onu bilemem; bildiğim bir şey varsa, o da, Sen i kırmış olmamız ihtimalidir ihtimal sözü de bir iyimserlik ifadesi.. ama eğer lütfedip gönüllerimize teveccüh buyurmazsan, bu defa biz kırılıp paramparça olacağız.. ve şayet gelip dünyamızın çehresindeki isi-pası silmezsen bu sakil hava ile bir daha dirilmemek üzere boğulup gideceğiz. Ey güzeller güzeli Sevgili gel, bir kere daha yeniden misafirimiz ol. Tahtını sinelerimize kur ve bize buyurabildiğin her şeyi buyur. Gel, gönüllerimizdeki karanlıkları kov, bütün benliğimize ruhunun ilhamlarını duyur ve bize yeniden diriliş yollarını göster. Gel, her gün biraz daha azgınlaşan şu zulmetleri güneşlere taç giydiren ışığınla dağıt ve herkesi inleten zulüm ve adaletsizlik ateşini söndürüver. Gel, her şekliyle kine, nefrete, düşmanlığa kilitlenmiş şu zavallı ruhların boyunlarındaki zincirleri çöz; sevgiye, merhamete, şefkate hasret giden sinelerimizi muhabbetle, hoşgörüyle coştur. Gel, ruhlarımızı aklın aydınlığı, gönüllerimizi de mantık ve muhakeme enginliğiyle buluştur ve bizi kendi içimizdeki kopukluklardan kurtar. Sen gidince kimilerimiz akla takılıp düz yollarda yolsuzluk yaşamaya başladık. Kimilerimiz de kendini bir kısım gönül hülyalarına saldı ve değişik vehimlerle oyalandı; öyle ki ne aklın dilini anlayabildik ne de kalbî ve ruhî hayatın derinliklerine dalabildik; aklı ihmal edip dünyanın kanına girdik, kalbe bütün bütün tavır alıp kendi derinliklerimizi görmezlikten geldik. Ey karanlık gecelerimizin Ay ı-güneş i, ey yolda kalmışların biricik Rehber i, Sen bizler gibi sadece bir kere doğmadın/doğmazsın; zamanın her parçası Sen in için bir tulû vakti, gönüllerimiz de Sen in mütevazı matlaın; perişaniyetimiz Sana bir çağrı, sinelerimiz Seniyye-i Vedâ; ne olur artık ağlayan gönüllerimize acı da gel; doğ canlarımıza Yaratan aşkına, bizi yalnız bırakma; yalnız bırakıp ruhlarımızı Sensizlik ateşine yakma. Ne ilm u irfanımız var, ne hayr u taate mecâlimiz; günah, isyan diz boyu; Sana sunacağımız armağan א א Kayda değmez bir sermaye (Yûsuf sûresi, 12/88) ölçüsünde bile değil. Bugüne kadar aşındırmadık eşik ve çalmadık kapı bırakmadık; gönül bağlayıp arkalarından koştuklarımız her zaman bizi aldattı, sonra da yol ortasında bırakıp gittiler. Ne yürümeye takatimiz kaldı ne bulunduğumuz yerde ikamete dermanımız. Bağban Sen isen öyle olduğunda şüphemiz yok bağ niye sahipsiz kalsın. Sana böyle bir çağrıda bulunmak da ayrı bir saygısızlık. Merkezi tutmak Sen in hakkın ise o makam adına söz söylemek kimin haddine... Ey şefkati, adaletini aşkın Gönüller Sultanı, Sen i unuttuğumuzun, Sana saygısızlıkta bulunduğumuzun farkındayız; ama Sen, şimdiye kadar bundan daha acılarını da gördün; incinsen de küsmedin, vefasızlık görsen de alâkanı kesmedin. Başını yaranlar, dişini kıranlar karşısında bile ellerini açıp dua dua yalvardın. Sen i bilmemelerini mazeret sayarak, lânet ve bedduada bulunmadın, lânet ve bedduaya âmin de demedin. Sineni, Ebû Cehilleri bile ümitlendirecek ölçüde açabildiğin kadar açtın ve her sözünü, her davranışını Hakk ın rahmetinin enginliğine bağladın. Beklediklerimiz hakkımız olmasa da, bütün bu yaptıkların karakterinin gereği olduğunda şüphemiz yok. Ey Dost, kaç bahar gelip geçti biz hep hazandayız ama, düşe kalka olsa da hep izindeyiz. Gel bizi bir kere daha sevindir; sevindir ki, bağının taptaze fidanlarıyla nâmını âleme tam duyuracak demdeyiz. Dünya Sen in dünyan müsaade buyurursan dünyamız da diyeceğim bu dünya ışığa hasret gidiyor. Bizler o kırık azimlerimiz ve o çatlamış ümitlerimizle, yolların hakkını veremesek de hep yollardayız. Sadece hislerimizle de olsa, aradığımız sevgili Sen sin; gel son kez içimize doğ ki gönüllerimiz ışıkla dolsun ve ufuklarımızı saran şu upuzun geceler savulup gitsin; yerlerini gündüzlere bıraksın... Gözlerimiz tulûunun emarelerini görmese de, tadın, lezzetin, kokun daha şimdiden hemen hepimizi mest etti. Gel bizi yeniden arkana al ki, ışığın ruhlarımıza vursun.. Sen Sâyesi yere düşmez bir nahl-i Tûr sun Mihr-i âlemgîrsîn baştan ayağa nûrsun. (Itrî). Mesajın nur, düşüncen nur, ufkun nur, her yanınla pürnursun; aç yüzünden nikâbını cihanlar nurla dolsun ve her yanda nâmın duyulsun. Ey Yüce Dost, söylenen sözler bir na t değil, sevgili kapısında mırıldanan serenât da değil; özü hasret, ruhu hicran kapıkuluna ait ritimsiz bir feryattır, bir feryâd-ı mutâddır *Bu yazı, Yağmur dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2001 tarihli 11. sayısından alınmıştır. 4 Yeni Ümit Dergisi

5 YENi ÜMiT Prof. Dr. Suat YILDIRIM * Ocak / Şubat / Mart Sayı 91 Kitabın yanında, başlı başına müstakil bir teşrî kaynağı olarak Sünnet, Kur ân-ı Kerim in inmeye başladığı andan itibaren fonksiyonunu icraya başlamış ve hep Kur ân la içli dışlı olmuştur. SEMPOZYUMUNDAN NOTLAR İstanbul da 9-10 Ekim 2010 tarihlerinde verimli ve feyizli bir toplantı gerçekleştirildi. Peygamber Yolu başlıklı milletler arası bu ilmî toplantının gayesi şu idi: Hz. Muhammed(sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz tarafından tebliğ edilen İlâhî mesajı Kur ân ve Sünnet bütünlüğü içinde anlamak, onun insanlığa çizdiği geniş caddeyi göstermek, Peygamberimiz in yüce nübüvvet makamının hukukunu anmak ve anlamak ve saf İslâm anlayışı adı altında dinin özüne dokunan ve medyada yer bulan bazı örselemeleri gidermek. Toplantıyı tertipleyen Yeni Ümit ile Hira dergilerinin sorumluları Dr. Ergün Çapan ile Nevzat Savaş ı tebrik ediyoruz. Kur ân ın indirilişinin yılı bereketli geçiyor Haziran 2010 da düzenlediği Kur ân ve İlmî Hakikatler uluslararası sempozyumundan sonra bu toplantı, Yeni Ümit dergisinin aynı yıl içinde gerçekleştirdiği ikinci sempozyum oldu. İSAV bu günlerde (15-17 Ekim 2010) milletlerarası Vahyin nüzulünün yılında Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ilmî toplantısını icra edecek. Ayrıca 3-4 Aralık 2010 da Kur ân Tefsiri ve toplum konulu bir sempozyum hazırlıyor. Ayrıca İstanbul Üniv. İlahiyat Fakültesi, Marmara Üniv. İlahiyat Fak., İRCİCA, İSAM gibi kurumlar da programlar düzenlemiş durumdalar. Bunlardan başka çeşitli vakıf ve derneklerin de yoğun faaliyetleri inşallah bu seneyi dolduracak. Yapılan sempozyumların bazıları ihtisas toplantısı olup uzmanların tartışmalarına, farklı görüşlere daha fazla yer veriyor. Bazıları ise dinen ve ilmen kabul edilen bir kısım esasları ilmî ölçülerle inceleme, temellendirme ve ihtisasın sonuçlarını ilgi duyan geniş kitleye ulaştırma gayesine yöneliyorlar. Böylece değişmeyen gerçekler güncelleştiriliyor, Yeni Ümit Dergisi 5

6 yaşadığımız çağda onları nasıl anlayıp uygulayacağımız ele alınıyor. Makalemizin konusunu teşkil eden toplantı, ikinci nevi ilmî toplantılardan oldu. Ama unutmadan belirtelim ki, tebliğlerden sonra, gerek katılımcılara, gerek dinleyicilere soru sorma imkânı tanındı ve cevaplar verildi. Kur ân ile Sünnet in ayrılmaz bir bütün teşkil etmesi, hadîslerin İslâm ın ikinci kaynağı olması, Peygamber yolunun evrenselliği ve aklî temeli, Peygamber yolunun tevhid inancı ve Allah Tealâ nın sıfatları, Kader inancının Sünni şekli ve bu konunun hassas noktaları, Peygamber yolunun ahlâkî temelleri, Ashabı Kiram ın dindeki yeri, Peygamberlerin başlıca sıfatları, özellikle ismet (günahtan korunmuş olmaları), Ehl-i Beyt in İslâm a hizmetteki mevkileri ve Ümmetin onlara sevgileri, Aile hukuku, özellikle nikah konusundaki hassasiyetler, Müslümanların davranışlarını değerlendirme konusundaki ölçüler, tekfir (kafir sayma) konusunda gösterilmesi gereken titizlik, Peygamber yolunun öğrettiği kalb ve ruh hayatı, kazandırdığı mânevî zenginlik gibi konularda ülkemizin çeşitli İlahiyat Fakültelerinden öğretim üyeleri, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan uzmanlar doyurucu, ciddi tebliğler sundular. Sunumlar ister istemez- özet hâlinde oldu, fakat geniş tebliğlerin kitap hâlinde yayınlanacağı bildirildi. Böylece kalıcı, mufassal kaynaklara da ulaşabileceğimizi öğrendik. Özellikle Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Mısır Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Cum a, Fas Kırallığı Âlimler Akademisi genel direktörü Prof. Dr. Ahmed Abbadi, Suriye den dünya çapında tanınmış âlimler Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-buti ile Prof. Dr. Vehbe Zuhayli gibi zevatın katılmaları, toplantıya ciddi bir ağırlık kazandırdı. Bundan başka Nijerya, Kenya, Hollanda, Almanya gibi ülkelerden de ilim adamları dinleyiciler arasında yer aldılar. Açılış konuşmasında Sayın Bardakoğlu Hz. Peygamber in Sünnet inin fert ve toplum hayatındaki önemini vurguladı. İki açılış tebliğinden birincisinde Ali Cum a Hoca Efendi Peygamber Yolunun Öteki ile Birlikte Yaşama Esasları nı anlattı. İkincisinde ise Hayrettin Karaman Hocaefendi, Müslümanların ana gövdesini teşkil eden Ehl-i Sünnet ve l-cemaatın tutumunu, Müslümanların 7/8 i olan Ehl-i Sünnet in gerçek İslâm ı temsil edip diğer İslâmî gruplar ve gayrimüslimlerle matlup olan diyaloga müsait olduğunu ifade etti. Her gün ailece az da olsa Siyer dersi yapmanın önemini belirtti. Memleketimizin yetiştirdiği seçkin ilim kadrosundan eski Milli Eğitim Bakanı -ve Hükümeti temsilen katılan- Doç. Dr. Hüseyin Çelik, DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Bşk. Prof. Dr. Hamza Aktan, Prof. Dr. Raşit Küçük, 29 Mayıs Üniv. Rektörü Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. İsmail L. Çakan, Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Prof. Dr. Faruk Beşer ve isimlerini maalesef saymamız mümkün olmayan İlahiyat Fak. dekanları, öğretim üyeleri, müftüler, vaizler, imamlar, din kültürü ve ahlak dersi öğretmenleri, İlahiyat öğrencileri ve diğer seçkin bir dinleyici kadrosu toplantıya önem kattılar. Konu ile doğrudan doğruya ilgili bu muhatap kitlesinin katılmaları, genellikle dikkat çekip isabetli bulundu. İslâm ı anlatırken bir bilinç kontrolü yapıp Anlattıklarımız nasıl algılanıyor, ne gibi eksik veya hatalar yapabiliyoruz, bazen üslubumuzda değişiklik yapmamızda yarar olabilir mi? hususlarında bir durum değerlendirmesi ve tecrübe alış verişi imkânı buldular. Toplantıdaki konuşmalar Türkçe ve Arapça simültane tercüme edildi. Yaklaşık bin kişilik salon tamamen dolu olduğu gibi bitişik alanlarda da ayrıca bin kadar kişi kurulan ekranlardan konuşmaları izlediler. Muhatapların ekserisinin konuşmaları iyi takip edip anladıkları, daha tercüme tamamlanmadan verdikleri tepkilerden anlaşılıyordu. A. Bardakoğlu, yurt dışından gelen misafirler ve H. Karaman gibi hocalar, toplumun bu konuda dikkatlerinin çekilmesini ve zamanlamayı da isabetli bulduklarını ifade ettiler. Fethullah Gülen Hocaefendi gönderdiği mesajda: Hayatlarını dini yüceltmeye adamış ilim ve fikir adamlarının, dinimizin özündeki güzellikleri, keza bu günümüz ve yarınımız adına vaad ettiklerini, dinî hayatın bağrında gelişen ruhî tekâmülü, bir seferberlik ruhuyla çevrelerine anlatmaları gerekmektedir. Zîrâ bir mümin, ancak kendince yaşama ve yaşatma azmi içinde bulunduğu sürece ayakta kalabilir ve devrilmekten kurtulur ( ) Keza bir Müslüman asla kendi değerlerini ihmal etmemeli, yabancı kaynaklardan istifadeyi de kendi temel disiplinlerinin vizesine bağlamalı ve dışarıdan alacağı her şeyi süzerek almalıdır. diyerek, adeta toplantının esas maksadına vurgu yaptı. Kısa bir makalede bu geniş ilmî toplantıda ifade edilen konuları özetlemek imkânsız. Genel bir fikir vermek üzere, M. Said Ramazan el-buti nin konuşmasını, nümune olarak arz edebileceğimi düşündüm. O hülasa olarak şöyle dedi: Müslümanlar, Kur ân ın, Allah ın kelâmı olduğunda müttefiktirler. Keza ondan kastedilen manaların geçerli olduğunu kabul etmekte de ittifak ederler. Öyleyse ihtilaf nereden çıkıyor? Caiz olan içtihad farklılığından. Fakat şuna dikkat etmeliyiz ki ihtilaf, daha çok, şartlarını haiz olmayan noksan ve kifayetsiz içtihatlardan ileri gelmektedir. Meselâ bir şahıs çıkıp İslâm da kişilerin kutsallaştırılmasının, hattâ Hz. Peygamber in kutsallaştırılmasının söz konusu olmadığını ileri sürüyor. Buna dair ayetlerden delil getiriyor. Huneyn Gazvesi akabinde ganimet taksimi hâdisesini misal veriyor. Ensar dan bir kısım zatların Adil bir taksim yapılmadı. diyerek Hz. Peygamber i tenkid etmelerini delil olarak zikrediyor. Bunlar doğru. Fakat bura- 6 Yeni Ümit Dergisi

7 da kalıyor. Oysa hâdisenin devamı vardır. Hz. Peygamber bunu duyunca Ensar ı toplamış, esas maksadını anlatmış, yeni Müslümanları destekleme ihtiyacı olduğunu, kendisinin Mekke de kalmayıp kendileriyle beraber Medine ye döneceğini ve daha birtakım irşadları etkili bir şekilde ifade ettikten sonra İstemez misiniz ki bazıları koyun ve deve sürüleri ile giderken siz Resulullah ı alarak dönesiniz? dedi. Onları ikna etti. Olar pişman olup Allah a ve Resulüne inanıp teslim olduk! dediler. İşte hâdisenin devamı anlatılmazsa, buradan yanlış hüküm çıkaranlar boy gösteriyor. Kur ân ın maksatlarını anlamak için ihlâslı âlimlere müracaat edelim. Bazen ortalıkta slogan savaşı görülüyor. Bundan kaçınalım. Meselâ İslâm düşüncesi İslâm düşünürü gibi tabirlerden uzak durulmasını tavsiye ederim. Bunlar vahiy tarafını gölgede bırakabiliyor. Böyle bir yaklaşım Kur ân ı, hevâsına göre anlama kapsı açıyor. Gerek fert, gerek cemaat enaniyetinden kaçınmalıyız. Cenab-ı Allah ı çok zikredip marifetullah, muhabbetullah tarafında ilerlemeye çalışmalıyız. Nefsimizin kötü istekleri ile mücahede ederek, onu arındırarak, din düşmanlarına karşı tek yürek, tek yumruk hâlinde birleşmeliyiz. Nimetleri, gerçek sahibi olan Allah tan bilmeliyiz. Allah ın üzerimizdeki nimetlerini düşününce O na âşık olmamak mümkün değil. Gelin, bu toplantının bir semeresi olarak birlik sözü verelim, kin ve tefrikadan uzak duralım. Hak yoldan sapanlar için sadece hidayet dileyelim. İlmî delile dayanmak, Kur ân ın geniş caddesinde yürümek, bütün Müslümanları kucaklamaya çalışmak, fakat hata ve noksanları varsa onları teşhir etmeksizin, yumuşak üslûpla işin doğrusunu göstermek, şeklinde özetleyebileceğimiz M. Said Ramazan Hoca nın bu yapıcı üslubu, bütün konuşmacıların uyguladığı tarz oldu. Vehbe Zuhayli şunları vurguladı: Pegamberimiz in Sünnet i Kur ân dan ayrılamaz. Zîrâ Sünnet in hüccet olduğuna dair yüzlerce âyet var. Sünnet te tafsilâtlı olarak bulunup Kur ân da sarih şekilde göremediğimiz şüf a, muhayyerlik gibi çok ahkâm var. Sünnet olmazsa, Kur ân ın ahkamı tatbik edilemez. Kur'ân gibi Sünnet de Allah ın koruması altındadır. Onun içindir ki İslâm tarihinin başlangıcından beri günümüze kadar, Sünnet i red gayretleri akîm kalmıştır. İslâm ümmetinin kimliğini inşa etmede Sünnet in büyük rolü vardır. Sünnet in, İslâm medeniyetinin bünyesini kuran bir özelliği bulunmaktadır. İslâm ı bu kimliğinden mahrum bırakmak isteyenler, bazı bahanelerle Sünnet ten kurtulmak istiyorlar. Ahmed Abbadi: Sünnet sağlam bir kaledir. Bu muhkem kaleye başını vuran, sadece kendi boynuzlarını kırar, başka bir zarar veremez. dedi. Ali Bulaç, Hz. Peygamber in vahyin postacısı olmayıp aklı, kalbi ve bedeni ile vahyi özümseyip öz benliğinde yaşadığını söyledi. Onun ayrıca vahyi ulaştırma (tebliğ), müminleri manen arındırma (tezkiye) ve neticeye şahitlik etme görevleri vardı. Vahyin model seçtiği ilk cemaati böylece yetiştirdi. Kur ân da, Kitap tan ayrı olarak zikredilen Hikmet, İmam Şafii nin dediği gibi Sünnet tir. Ferdî akıl hakikati bulabilir ve İlâhî iradeye muvafık bir hayat sürdürebilir mi? Avrupa nın Aydınlanma Felsefesi Evet! diyor. Oysa bu modern akıl problemlidir. Zîrâ Allah ın insana üflediği ruh nefhasını bilmez ve kabul etmez. Diğer taraftan akıl bizi yanıltabilir. Onun içindir ki modern insan; kendisiyle, çevresiyle ve Rabbi ile çatışma hâlindedir. Bir kurtarıcıya ihtiyacı vardır. O da Peygamber yolunun vahiy ışığı ile eğitimidir. Nebevî eğitimin mânevî ve kalbî boyutunu güzelce açıklayan Prof. Dr. Abdülhakim Yüce, Peygamberimiz in Sahabeye en yüksek hedef olarak Allah rızası nı gösterdiğini ifade etti. Bu eğitim, insanı ruh ve beden bütünlüğü içinde gören, her iki tarafın ihtiyaçlarını dengeli biçimde sağlayan, geniş cadde ve selametli yol olan Sahabe mesleğidir. Bu yolun alametleri: 1-Allah ın rızasını arama 2-Engin ibadet hayatı 3-Güzel ahlâktır. Hamza Aktan ın vurguladığı bazı hususlarla yazımızı bitirelim: Kerim Rabb imiz biz insanları yarattıktan sonra kendi hâlimize terk etmedi. Efendimiz i göndermek suretiyle doğru yolu göstererek en büyük lütufta bulundu. Hak yol, sadece onun yoludur. Yetiştirdiği Sahabe nesli bize güzel bir model oldu. Onlar, Peygamber yolunu dünyanın büyük bir kısmına ulaştırdılar. Çok şükür, günümüzde de bu yolda hizmet için seferber olanlar var. Sahabe gibi, mezarları çeşitli ülkelerde kalanlar var. Bunların da heyecanları bitmiyor, yapılan iltifatlar onları gevşetmiyor. Bu nesil de Rabb imizin bize bir lütfudur. Biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak cami dersleri programlama, tefsir, hadîs ve siyer dersleri verme hazırlığı içindeyiz. Peygamber yolu, asırlardan beri elbette çok iyi bilinmektedir. Fakat her nesil, bulunduğu zaman ve mekândan ona bakarak, yaşayışında onu nasıl güncelleştireceğini düşünme durumundadır. Yaşadığımız hayat realitesi içinde çok sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu durumlarda kendi kendimize: Peygamber Efendimiz olsaydı ne yapardı? diye sormamız gerekir. Bu suale güzel cevap vermek için onu iyi tanımak, öğretimini özümsemek, Sünnet ini tatbik ede ede onunla hemhal olmak lazım gelir. Onun kutlu siretini o kadar iyi öğrenmeliyiz ki, faraza, geniş bir cadde içinde yüzlerce insan arasında zuhur etse derhal O nu seçebilmeliyiz. Diğer taraftan, O nun öğrettiklerini öylesine özümseyip yaşamalıyız ki, O da yüzlerce kişi arasında bizi gördüğünde Bu, benim ümmetimden. deyip sahip çıkabilmelidir. *Marmara Üniv. İlâhiyat Fak. Em. Öğretim Üyesi syildirim@yeniumit.com.tr Yeni Ümit Dergisi 7

8 YENi ÜMiT İdris AKYOL * Ocak / Şubat / Mart Sayı 91 Bir Dil Belâsı : Her şeyi tenkit, her şeye itiraz, bir yıkma hamlesidir. Şayet insan, bir şeyi beğenmiyorsa, ondan daha iyisini yapmaya çalışmalıdır. Zira yıkmaktan harabeler, yapmaktan da mâmûreler meydana gelir. Konuşma kabiliyeti, Allah ın insanlara verdiği nimetlerin en büyüklerinden biridir. İnsan bu kabiliyeti ile diğer varlıkların üstüne çıkar ve yeryüzünün halifesi mukaddes bir varlık hüviyeti kazanmış olur. Bu nimet sayesinde bir fert Allah a ubudiyetini en kâmil mânâda ifade etmeye çalışır; temsil keyfiyetinin hemen sonrasında tebliğ vazifesini îfa eder; yaptığı tesbihat, tahmidat ve tekbiratla zikrin en mükemmelini dillendirir ve neticede insanın dilinde gülşenler açar. Aristo, her ne kadar insanın özünde potansiyel olarak mevcut bulunan eşref-i mahlûkat olabilme hasletini alt derekelere düşürürcesine, onu hayvan-ı nâtık olarak vasıflandırsa ve benliğindeki kıymeti tam mânâsı ile teslim edemese de ondaki konuşma özelliğine vurgu yapar ve öteki varlıklardan ayırt edici bir vasıf olarak mevcudiyetinde bulunan beyan becerisini öne çıkarır. İnsanın konuşması onun düşünmesini de tazammun eder; zîrâ bir fert, ne ölçüde zengin ve renkli bir dille konuşabiliyorsa, o ölçüde düşünüyor; ne seviyede düşünüyorsa, o çerçevede de konuşabiliyor demektir. 1 Bu sayede o, hak ve hakikate tercüman olduğunda tekellüm ve tefekkür buudları sayesinde öteki yaratılmışlar karşısında üstünlük kazanır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Efendimiz in (sallallâhu aleyhi ve sellem) eşsiz vasıfları arasına bürhan-ı nâtık 2 olmasını eklerken Kur ân-ı Kerîm kelimeleri için de melek-i nâtık 3 tavsifinde bulunur ki, bu tanımlamalar Efendimiz in ve Kur ân ın konuşan, kâinatı anlatan, kevn ü mekânı açıklayan, ebedî âlemin sırlarını beyan eden en büyük deliller olduğuna işaret eder. Allah insanı yaratmış ve ona beyanı, güzel söz söylemeyi öğretmiştir (Bkz. Rahmân Sûresi, 4) ve insan da dünden bugüne fikirlerini, inançlarını, duygularını hep konuşarak dışarıya yansıtmıştır. Fertler dildeki maharetleri ve beyan güçleri vesilesiyle nice mamureler meydana getirmiş, söz ibrişiminden dantelâlar örgülemiş ve kelime cevherlerinden ne eşsiz gerdanlıklar tanzim etmişlerdir 4 ; etmişler ve dilin yaratılış keyfiyetini algılayarak; bu kavrayışa uygun şekilde dillerini tam kullanılması gerektiği biçimde değerlendirmişlerdir. Efendimiz (aleyhisselâtu vesselâm) şimdiye kadar gelmiş bulunan ve bundan sonra da gelecek olan dil üstadlarının sultanı ve baş tacıdır. 8 Yeni Ümit Dergisi

9 Belâgatin ve talâkâtin pîr-i mugânı ve şem-i tâbânı olan Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) her konuda olduğu gibi dilin en münasip şekilde istimali konusunda da rehber-i ekmeldir. O, bir cevâmiü l-kelîm di 5 ; üslûbunu tam yerli yerinde istihdam eden bir söz ve beyan sultanı idi; kelimeleri büyük bir derinlikle, dili dupduru bir halâvetle seslendirirdi; ifadeleri her zaman özlü bir desendeydi; sözleri hep kudsî bir gayeye matuf, kelimeleri de her dâim birer hikmet ışıltısı idi. Sözlerinden süzülen lâl-ü güher beyan neşideleri muhataplarına birer bahar esintisi yaşatır ve dinleyenlerin kalbleri O nun hitabeti ile tomurcuklanırdı. O pırıltılı âb-ı hayat kaynağından nebeân eden billur nağmeler kalb yamaçlarında nurdan bir menşûr oluşturur ve o prizmadan süzülen latif, nazif ve fasih lisanla zümrüt yamaçlarda goncalar açardı. O (aleyhi ekmelüttehâyâ), hikmetin lisan-ı fasihi idi: kendisine tevcih edilen her meseleyi tam bir rasanetle çözüme kavuşturur; nezih ve muslih lisanı ile müşkillerden ve mübhemlerden muzdarip gönüllere, onları mahcup etmeden, kimseyi kırmadan ve vicdanları incitmeden huzur ve itminan soluklardı. Efendimiz in ahlâkı ile ahlâklanan ve kendi hayat çizgisini O nunki ile bütünleştirmeye çalışanlar için dil, insanı ulaşılması çok zor noktalara taşıyabilecek bir nimet, onu âlâ-yı illîyyîn-i kemâlâta çıkarabilecek bir zinet olabileceği gibi; bu kavrayıştan uzak duranlar için bir nikmet ve onu esfel-i sâfilîne düşürecek bir musibet de olabilir. Nitekim, Ebu Said el Hudrî, Efendimiz den, Âdemoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: Bizim hakkımızda Allah tan kork. Zîrâ biz sana tâbiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz; sen sapıtırsan biz de sapıtırız derler. 6 hadîsini naklederken dilin nelere sebep olabileceğini takrir etmektedir. Bu anlamda istikametini yitirmiş dil alîllerinin müptelâ olduğu bir kısım tedavisi güç hastalıklar onlarda onulmaz yaralar açacak ve toplumda telâfisi zor sarsıntılar oluşturacak bir hüviyettedir. Yalan, iftira, kovuculuk, alay ve istihza ya da gıybet ve tenkit gibi insanın mukaddes kişiliğini zedeleyen bu illetlerden biri de hiç şüphesiz cidaldir. Dildeki Yara: Cidal Cidal, lügat olarak ce-de-le kökünden gelir ve sağlam olmak, sert olmak, ipi sağlam bükmek, örgüyü iyi düğümlemek gibi mânâlar içerir; bu asıllardan mülhem cedelleşmek, husumeti şiddetli olmak, şiddetli kin gütmek ve tavizsiz nefret etmek anlamlarına gelmektedir. Arapçada cidal, mirâ veya muhasama gibi sözcüklerle tarif edilmek istenen mefhum Türkçede, sözle mücadele, ateşli konuşma, niza, kavga 7 ; münazara, münakaşa, tartışma ya da cedelleşme 8 gibi kelimelerle tarif edilir. Cidal kelime itibariyle; başkasının sözüne itiraz edip onunla mücadeleye tutuşmak, galip gelmek için gerekirse içindekinin aksini söylemek, yersiz ve hedefi belirsiz tartışmalara girişmek, sürekli başkalarıyla uğraşmak, söz kavgası yapmak ve üstün görünmek için çekişip durmak gibi anlamlar ihtiva etmektedir. Kavram, bir mantık terimi olarak meşhur olan (meşhurat) ve doğru kabul edilen (müsellemat) öncüllerden oluşmuş kıyas şeklinde; felsefe ve kelâmda ise bir düşüncedeki çelişkileri tartışarak gösterme sanatı biçiminde tanımlansa 9 ve sözcük anlamı olarak da kendi çağrışım alanı içerisinde ciddi uğraş vermek, mücadelede bulunmak, yoğun çaba sarf etmek gibi fiiller barındırsa da bizim burada ele almak istediğimiz konu; dilin, yaratılış gayesine uygun düşmeyecek bir yolda sarf edilmesi olacaktır. Nitekim, Kur ân da gerçek bilgiye ve kesin delile dayanmayan, yanlışı doğru, doğruyu yanlış göstermek suretiyle hakikati reddetme ve bâtılı savunma amacına yönelik tartışma yasaklanmış, buna karşılık kesin delil ve gerçek bilgiden hareketle yanlış fikirleri çürütme ve gerçeği ispat edip savunma maksadıyla yapılan tartışmalar caiz görülmüş tür. 10 Bu anlamda İslâm, memduh ve meşru cedeli takdir ve tavsiye ederken böbürlenmeye, kendini temize çıkarmaya ve farklı fikirleri tümüyle reddetmeye sebep olan cidali çirkin bir ahlâk ve kötü bir huy olarak kabul etmiştir. Efendimiz (aleyhisselâtü vesselâm), bir hadîs-i şerîflerinde Bir kavim, içinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu mutlaka cedel sebebiyle olmuştur. 11 buyurarak cidalin ve münakaşanın bir toplumu doğru yoldan ve itidalden uzaklaştırabileceğini; uhuvveti dağıtıp, fertler arasında gerçekleştirilmesi arzulanan kardeşlik bağlarını zayıflatacağını haber vermiş ve ihtilafa yol açacağı mevzuunda ikazlarda bulunmuşlardır. Bu zaviyeden dünya çapında bir uhuvvet ve kardeşlik remzi olan hacda yapılması sakıncalı bulunan işlerden biri de cidaldir. (Bkz. Bakara Sûresi, 197) Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Mârifet nâ me sinde Dilin Âfetleri 12 ni sıralarken, çekişmekten ve münakaşa etmekten bahsettiği gibi; İmam Gazzali Hazretleri de İhya da Âfâtü l-lisan bölümünde nefsin dili kullanarak yaptığı iki kötülüğü anlatır ki, bunlar münakaşa esnasında bir kişinin, ilmini ve faziletini göstermek suretiyle üstünlüğünü ispat etme ile başkasının eksikliğini göstererek ona hücum etme hevesi 13 olduğunu belirtir. İnsanın, benliğinde bulunan gururdan ve tahrip etme isteğinden ötürü dilini, heva ve hevesleri yörüngesinde kullanması onun nefsine boyun eğmiş olmasının bir alâmetidir ve cidal yaparak bu iki kötü hasletini desteklemiş ve takviye etmiş olmaktadır. Yeni Ümit Dergisi 9

10 Fethullah Gülen Hocaefendi ise, cidal ve nizâın yol açtığı tehlikelere şu şekilde dikkat çekmektedir: Bu şekilde cereyan eden hemen bütün tartışmalarda, böylesi fikir düellosuna iştirak eden herkesin bir kısım ön kabulleri vardır ve münazırlar, herhangi bir hakikatin tebellüründen daha ziyade ne yapıp yapıp kendi mülâhazalarını karşı tarafa kabul ettirmenin mücadelesini vermektedirler. Öyle ki, bu hususta ölesiye bir gayret sarf eder; yer yer kelime ve mantık oyunlarına girer; hasımlarını ilzam etme, mahcup düşürme gibi yakışıksız şeylere başvurur ve hakikate karşı hep kapalı dururlar. Hakikatin/hakikatlerin ortaya çıkmasından daha çok, karşı tarafın düşünce, ifade ve felsefesine zıt şeyler üreterek musâhabeyi bir cidal, bir mugalâta ve diyalektiğe çevirirler ki, artık münazırlar satranç oynuyormuşçasına birbirini mat etme ve devre dışı bırakma (diskalifiye) mülâhazasıyla hareket eder ve bütün gayretleriyle böyle bir düşünce üzerinde yoğunlaşırlar. Bu tür bir musâhabeye ise kat iyen münazara denmez; dense dense ona zihnî ve fikrî özürlülerin tartışması denir. 14 Cidalin yapıldığı yerde olumsuz bir hava oluşur, hakperestlik değil nefisperestlik hâkim olmaya başlar. Artık belli bir tahammül seviyesinden sonra insanlar birbirlerini dinlemekten vazgeçer ve taraflar kendilerinin mutlak doğruluğunu ortaya koyabilmek için türlü türlü yalanlar, aldatmacalar, realitenin çok ötesinde abartmalar ve hilâf-ı vâki beyanlarla meşru/gayrimeşru ayrımına girmeksizin içlerinde ne varsa boşaltırlar. Nefsini müdafaa etmek için söylenen her sözün altında bir cidal gölgesi gizli olabileceği gibi davranışlarında mutlaka bir haklılık payı bulan, eleştirilmeye katlanamayan, kendini lâyuhti ve lâyüs el gören ve de göstermek isteyen ve neticede sürekli kendini savunma gayreti içerisinde olan insanın benliğinde bulunan bu hasletler de hep cidalin birer dışavurumu olarak görülebilir. Cidal yapan, kendi sözlerinin doğruluğunu ispatlayabilmek için muhatabının her kelimesinde bir hata bulmaya çalışır; onun sözlerini bütünüyle ademe mahkûm etmek için uğraşır ve söz sırası kendine gelse de gelmese de onu alt etmek için fırsat kollar. İşin nihayetinde de fertler arasındaki ittihat ve ittifak yerini küskünlüğe, kırgınlığa, tamiri güç gönül yaralanmalarına bırakır. Hakkın hatırı değil, kişinin enaniyeti âli tutulur duruma gelir ve mücadil, kinle, hırsla ya da hasetle beslediği ve bilediği heva ve hevesini kullandığı öfke edalı kelime ve üslûpla destekleyerek karşısındakini mahcup ve mahkûm etmeye çalışır. Kalbler arasında ayrılıkların oluşmasına yol açan cidal; duygu ve düşünce birliğini dağıtır ve hedeflenen muhabbetin yerine iftirakı koyar; faziletfüruşluk tutkusuna kendini kaptırmış fertlerin etrafa buğz ve düşmanlık nazarıyla bakmalarına yol açar; ve hak ve doğruluğun yerine diğer insanların beğenisini kazanma niyetini yerleştirir. Menfaat, çıkar ilişkisi, enaniyet ya da kavga ve cidal üzerine oturtulmuş bir zeminde fertlerin huzura ulaşması çok zordur. Mugalata ve demagojinin yol açtığı yıkım ile fertler kendi ön kabullerini ve peşin hükümlerini bir kenara atma civanmertliğini gösteremezler ve tartışan taraflar bir hakikatin neşv ü nema bulmasını ya da bir fikir kristalinin belirmesini değil kendi mülâhaza dairelerinin diğer düşünceleri yutmasını ve tartışma mahallinden bir tek kendi fikrinin sağ çıkmasını hedeflemektedirler. Kur ân-ı Kerîm ve Efendimiz bazı değişmez değerlerin ya da gaybî konuların tartışılmasına 15 ; belli mevzularda şüphe uyandıracak bir biçimde soru sorulmasına (Bkz. Zuhruf Sûresi, 58); hiçbir delile dayanmaksızın âyetler hakkında münakaşaya girişilmesine (Bkz. Mü min Sûresi, 35) de cevaz vermemişlerdir. Bununla beraber, Peygamber Efendimiz, haklı dahi olsa nefis ve enaniyetin hâkim olduğu münakaşadan vazgeçenlere ise Cennet te ev verileceğine kendisinin kefil olduğunu bildirmişlerdir. 16 Cidalden Kurtulma Yolları Bir Müslüman ın dili kullanma mevzuunda üstlenmesi gereken görevlerden biri hiç şüphe yok ki tartışma ve konuşma âdâbına uygun hareket etmektir. Allah Teâlâ, Kur ân-ı Kerîm de, Rabb inin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et ve bir mücadeleye girmen gerektiğinde söz ve davranışlarında daima güzel olan şekli tercih et. (Nahl Sûresi, 125) buyurarak muhataplar hangi seviyede ve kim olursa olsun, onların kalblerini kazanacak, onları incitmeyecek en güzel şekilde tartışmak icap ettiğine 17 işaret eder. Yalnızca Müslümanların kendi aralarında yaptıkları muhaverelerde değil; gayrimüslimlerle yapılan konuşmalarda da Kur ân Ehl-i Kitabla -içlerinden zulmedenler müstesnaen iyi bir şekilde mücâdele ediniz (Ankebût Sûresi, 46) buyurarak bize kavl-i leyyin çerçevesi içinde fikir beyan etmemizi, kimseyi yaralamadan, hafife almadan, alay ve istihzada bulunmaksızın iletişim ve etkileşim kurmamızı emreder ve muhatabın yaratılışından kaynaklanan bir kısım karakteristik özellikleri bir yana onun din tercihini bile göz önünde bulundurmaksızın tartışma ve münazara âdâbını Efendimiz yoluyla bütün Müslümanlara öğretir. Çözüm getirmeyecek hattâ insanlar arası münasebetleri zedeleyebilecek olan münakaşa yerine, yapılabiliyorsa gerçekçi fikir ve çözüm önerileri sunulmalı, farklı fikirlere saygılı davranmanın bir eksiklik sebebi olmayacağı hatırlanmalıdır. Başkalarının fikir ve katkılarına değer verme, 10 Yeni Ümit Dergisi

11 dinlemeyi etkin bir şekilde kullanma ve bilgiyi paylaşıma açık tutma, çoğu problemin kolayca çözümlenmesine katkıda bulunur. Bunun için uygun sorular sorma ve açıklamalar yapma, gerektiğinde esnek davranma, dilin âfetlerinden korunabilmede birer dalgakıran görevi üstlenebilir. 18 Üstad Hazretleri, huzur ve saadet motifli bir medeniyet oluşturmak isteyen fertler için hayatlarında kaçınması gereken özelliklerden birinin cidal olduğunu belirtme sadedinde şunu söyler: [Bir mü minin] Hayattaki düsturu, cidal kıtal yerine düstur-u teavündür. O düsturun şe nidir ittihat ve tesanüt; hayatlanır cemaat. 19 Fertler münakaşa ve tartışmalarla meşgul olmak yerine, yardımlaşmaya, birlikte hareket etmeye ve ortak akıl oluşturmaya gayret etmelidirler. Toplumun hayat bulacağı ve yeniden kendi kıvamına ulaşacağı bir dönem, problemlerin kıtal ve kavga yoluyla yatıştırılması ile değil ancak düşüncelerin birbirini destekler ve düzeltir mahiyette dillendirilmesi ile; üslûbun nezaket ilmikleri ile örgülenmesi neticesinde gerçekleşebilir. İkili görüşmelerin sürtüşmeye dönüşmemesi konusunda fertlerin üzerine düşen başka bir mesuliyet de enaniyetlerin frenlenmesinde ve hakkın hatırının âli tutulmasında yatar. İnsan haklı dahi olsa karşı tarafta bulunan kişinin ruh hâletini ve hissiyatını düşünerek hareket etmelidir. Bir hadîs-i şerîflerinde Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ), Kim haksız olduğu bir münakaşayı terk ederse kendisine Cennet in kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terk edene de Cennet in ortasında bir ev kurulur. 20 buyurarak cidal ve tartışmanın haklı taraf için de haksız taraf için de terk edilmesi lüzumu üzerinde durur ve cidalin terki neticesinde her iki tarafa da verilecek mükâfattan bahseder. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri nefsin bu özelliğine dikkat çekerek insanı Allah a çok kısa bir zaman içerisinde yaklaştıracak adımları sıralarken birinci hatvede nefsin tezkiye edilmemesini vurgular ve nefsin her daim kritiğe tâbi tutulması hususunda şunu belirtir: İnsan yaratılışında kendi nefsine muhip olarak yaratılmıştır. Hattâ bizzat nefsi kadar sevdiği bir şey yoktur. Kendisini ancak mâbuda layık senalar içinde methediyor. Nefsini bütün ayıp ve kusurlardan tenzih etmekle, -haklı olsun, haksız olsunkemal-i şiddetle müdafaa ediyor. 21 Fert haklı da olsa haksız da olsa sırf muhatabını incitmemek ve nefsine yenik düşmemek için; kurtuluşu, kendine taparcasına muhabbet beslemede değil, Allah tan ötürü insanları sevmede bulmalıdır. İnsanın bu meş um ve mel un hastalıktan kurtulması için üzerine düşen bir diğer sorumluluk da iradî olarak harekete geçirilebilen sevgi hasletini ve muhabbet duygusunu bütün fertlere yansıtabilmesi olsa gerek. İnsan etrafında bulunan herkese sevgi nazarı ile bakmalı ve dilinde açması muhtemel kötülük tohumlarını sevgi hisleri ile törpülemelidir. Lisanın şenaate kilitlenmesi sonrasında oluşacak bulanıklığın önüne geçmek insanlara sevgi hisleri ile yaklaşma koşuluyla gerçekleşebilecektir. Benliğinde yer etmiş bulunan başkalarını düşünmeme ve sadece kendini sevme yörüngeli bu yırtıcı sıfatlar ancak sevgi, herkesi kendi konumunda değerlendirme, fertlere Allah tan ötürü mülâyemetle yaklaşma yoluyla silinebilir. İslâm ın müntesiplerine teklif ettiği; cidal, tartışma ve münakaşa değil; diyaloga, herkesi kendi konumuna göre değerlendirip onlara değer vermeye ve fertlere en azından insan olma vasıflarından ötürü saygı göstermeye dayalı bir hayat tarzıdır. Asr-ı Saadet ten kaynağını alan ve çağlar boyunca medeniyet denizinde çeşitli sulh adacıkları yla kendini belli eden bu anlayış günümüzde de tam mânâsı ile uygulamaya konulduğunda insanlığın bu problemli ve çatışmalı dönemi sona erecek ve huzur solukları dünyanın her köşesinde hissedilmeye başlayacaktır. *Araştırmacı-Yazar iakyol@yeniumit.com.tr Dipnotlar 1. Fethullah Gülen, Beyan, Nil Yayınları, İstanbul 2004, s Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Şahdamar Yayınları, İstanbul Bediüzzaman Said Nursi, Lemeat, 4. Fethullah Gülen, Beyan, Nil Yayınları, İstanbul 2004, s Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-müsned, 2/172, Tirmizi, Zühd Bkz. Abdullah Yeğin, Yeni Lügat, Hizmet Vakfı Yayınları, İstanbul 8. Bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, İstanbul 2004, 5. cilt s TDV İslâm Ansiklopedisi, Cedel maddesi. 10. Agm. 11. Tirmizi, Tefsir (Zuhruf) Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname, Alem Yayıncılık, İstanbul 2008, s İmam Gazzali, İhyau Ulum id-din, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 3. cilt s Fethullah Gülen, Münazara ve Diyalektik, Yağmur Dergisi, Temmuz- Eylül 2005, sayı Bkz. Tirmizi, Kader Bkz. Tirmizi, Birr Ali Ünal, Allah Kelâmı Kur ân-ı Kerim in Açıklamalı Meali, Define Yayınları, İstanbul 2007, s Abdulkadir Halit, Âdâb-ı Muaşeret, Rehber Yayınları, İzmir 2007, s Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Şahdamar Yayınları, İzmir 2007, s Tirmizi, Birr, Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Şahdamar Yayınları, İstanbul 2007, s Yeni Ümit Dergisi 11

12 YENi ÜMiT Prof. Dr. Davut AYDÜZ* Ocak / Şubat / Mart Sayı 91 İslâm da harp, yüce bir dava uğruna, fikir hürriyeti, düşünce hürriyeti adına, insanlığa giden yolları açma uğrunda yapılmıştır. Bununla beraber gerektiğinde sulha gitmeyi de ihmal etmemişlerdir. Çünkü sulh esas, harp ise tâlîdir. PEYGAMBER EFENDİMİZ İN (sallallahü aleyhi ve sellem) savaşla ilgili uygulamaları Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine ye geldiğinde her yönden düşmanla sarılı idi; güneyde Kureyş, ku zeyde Hayber Yahudileri ve Gatafan kabile si, içeriden ise Yahudi kabileleri ve münafık lar sürekli tehlike oluşturmakta idi. Aslında bütün Arabistan O na karşı idi. İçerdeki ve dışarıdaki çeşitli tehlikeleri teker teker hariku lâde tarzda ortadan kaldırması ve bir araya gelerek kendisine karşı birleşik bir güç oluşturmalarına fırsat vermemesi, O nun siyasî ileri görüşlülüğünün ve diplomasisinin belgesidir. O (sallallahü aleyhi ve sellem), bütün Arap kabilelerini bir yönetim altına toplayıp birleştiren, onlara barış ve esenlik sağlayan ilk insandı. Bu, O nun askerî strateji ve savaş başarılarının yanı sıra, idarî fetânetinin ve diplomatik manevralarının bir sonucu idi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendi hayatı ve inancı tehdit edildiğinde, yani onları müdafaa etmekten başka seçeneği kalmadığında savaşa girişmişti. O nun savaşları, düşmanları tarafından içine itildiği bir savunma stratejisinden ibaretti. İşte böylece Hz. Pey gamber (sallallahü aleyhi ve sellem) azim ve kararlılıkla çarpışmaya başladı ve düşmanlarını bütün cephelerde ye nilgiye uğrattı. O zamana kadar, İslâm ın doğruluğuna tamamen inanmış; fakat korku larından bunu açığa vuramamış 12 Yeni Ümit Dergisi

13 kişilerden zalim güçler uzaklaşır uzaklaşmaz, onlar kit leler ve gruplar hâlinde İslâm halkasına dâhil oldular. Mekke fethinden sonra in sanlar, barış şartlarında hür iradeleriyle İslâm ın mânâsını anlama ve onun hakkında düşünme imkânını elde ettiler. Sonra da onu özgürce kabul ettiler. Şimdi, Allah Resûlü nün yaptığı savaşların sebeplerine ve neticelerine kısaca temas edelim. Göreceğiz ki O (sallallahü aleyhi ve sellem), savaşlara kendi isteğiyle girmemiş, yani mecbur kalarak girmiş; ama buna rağmen savaşlarında bile Âlemlere rahmet olduğunu göstermiştir. 1. Bedir Savaşı ve Sebebi Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ve sahabe Mekke den hicret ederken, beraberlerinde fazla bir şey götürememiş, mallarını, mülklerini, servetlerini Mekke de bırakmışlardı. Mekkeliler, Müslümanların gözlerinin önünde, bu malları develerin sırtlarına yükleyip Şam a, Yemen e götürüyor ve satıyorlardı. Müslümanlar kendi kontrolleri altındaki bölgeler den Kureyş kervanlarının geçmesini, misliyle mukabele prensibine ve o günkü mevcut savaş hâlinin hükümlerine binaen en gelliyorlardı. İşte Ebû Süfyan kervanının da aynı sebeple ta kip edildiğini duyan Mekkeliler bir orduyla Medine ye yönel mişlerdi. Ebû Süfyan ın kervanın kurtulduğunu haber verip dönmelerini istemesine rağmen Mekkeli diğer reislerin sarf ettiği şu ifa deler, Kureyş in Müslümanlara yönelik tutumunu ve savaşın gerçek sebebini izah etmesi açısından ilginçtir: Hayır, ye min olsun ki, Bedir e varıp develeri boğazlayıp yemekleri yiyinceye; şarapları içip âlem yapıncaya ve Araplar bu yürüyü şümüzü duyuncaya kadar dönmeyeceğiz. 1 İşte bu kinle Bedir e gelen müşriklere, Hz. Peygamber son bir defa da Hz. Ömer i göndererek barış teklifinde bulunmuş; fakat kabul edilmemesi üzerine savaş kaçınılmaz hâle gelmişti. 2 Müslümanlar Savaş İstemiyordu Müslümanlar, Kureyş kervanındaki kendi mallarını almak için yola çıkmışlardı. Ne var ki murad-ı İlâhî başkaydı ve onlar istemeyerek bu noktaya sevk olunmuşlardı. Allah, Enfâl Sûresi nde kendi muradını şöyle bildirir: Allah iki taifeden birini size vaadetmişti; siz kuvvetsiz olanın size düşmesini istiyordunuz. Oysa suçluların hoşuna gitmese de hakkı ortaya çıkarmak ve bâtılı tepelemek için, Allah sözleriyle hakkı ortaya koymak ve inkârcıların kökünü kesmek istiyordu. (Enfâl, 7-8) Allah, bunu murat ettiği için, Müslümanların arzusu, niyeti başka olsa bile, evirip çevirdi ve onları kervanla değil de muharip birlikle karşı karşıya getirdi. Müslümanlar, kervanı takip edip, kıstırıp mallarını geri almak niyetindeydiler; hâlbuki Cenâb-ı Hak onlara, bir daha ebedî olarak mallarını başkalarına kaptırmama yollarını açıyordu. Allah Resulü Bedir e 313 insanla çıktı. Karşı tarafın asker sayısı ise 1000 e yakındı. Bu, her insanın, 3-4 insanla yaka paça olması demektir. Kureyş, o güne kadar askerlik sanatı adına bilebildiği şeylerle donattığı bir orduyla, yani o günün şartlarına göre tam tekmil ve silâhlı bir ordu ile gelmişti. 3 Peygamber Efendimiz in (sallallahü aleyhi ve sellem) savaşla ilgili bir sözü şöyledir: Allah her konuda güzellik ve iyilikle hareket etme mizi emretmektedir; öyleyse öldürürken bile, en güzel biçimde (işkence etmeden ve acı çektirmeden) öldürünüz. 4 Allah Resûlü nün kişisel olarak içinde bulunduğu ilk savaş olan Bedir de, bu emir yerine getirilmiştir. İşkence yoluyla öldürme, ka dın ve çocukların öldürülmesi, fiilen savaşa katılmayan düşman personelinden aşçı, hizmetçi ve benzerlerinin öldürülmesi kesin likle yasaklanmıştır. Kur ân, Bedir le ilgili olarak çok enteresan bir savaş yöntemi belirtir ve şöyle der: Vurun onların bütün eklemlerine! (Enfâl, 12). Bu, düşmanın ölümünden çok, uzun süre rahatça savaşmasını önleyici etki yapar. Göğüs göğüse yapılan savaşlarda, savaşın hedefine zarar vermeksizin, mümkün olduğu kadar az kan dökülmesini sağlar. 5 Bedir Savaşı nda on dört Müslüman hayatını kaybetmiş; yetmiş kadar düşman öldürülmüş ve yetmiş kişi de esir alınmıştır. 2. Benû Kaynuka Hâdisesi Bedir Savaşı nın sonrasında, Medine Yahudi toplumunun Benû Kaynuka kolu, kendilerinin de hazırlayıcıları olduğu Medine Antlaşması nı ihlâl etti. Kureyş ile işbirliğine girip, Ebû Süfyan la Müslümanlar aleyhine anlaştılar. Takip eden süreçte bir Müslüman kadına uygunsuz davranış sonucu meydana gelen karşılıklı ölüm olayı bardağı taşıran son damla oldu. Hâdise üzerine meydan okuyan bir tutuma giriştiler. Ahidlerini bozdukları ve isyan ettikleri de bildirilmiştir. Bu gerekçelerle muhasara edilmişlerdir. 6 Görüldüğü gibi savaşın sebebi, Benû Kaynuka nın antlaşmayı bozmasıdır. 3. Uhud Savaşı Bedir de yenilen Ebû Süfyan, Peygamberimiz i kastederek O nunla savaşıp öç almadıkça başına su değdirmeyeceğine (yıkanmayacağına) yemin etmişti. Mekkeli diğer Yeni Ümit Dergisi 13

14 Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendi hayatı ve inancı tehdit edildiğinde, yani onları müdafaa etmekten başka seçeneği kalmadığında savaşa girişmişti. O nun savaşları, düş manları tarafından içine itildiği bir savunma stratejisinden ibaretti. reislerin tahrikiyle yeni bir ordu hazırlamış ve Medine yakınındaki Uhud Dağı çevresine gelmişlerdi. Hicretin 4. yılında vukû bulan Uhud Savaşı nın gerçek sebebi de budur. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud Savaşı nın müdafaa savaşı şeklinde olmasını istemesine rağmen, özellikle Bedir Savaşı na katılamayan bazı genç sahabilerin ısrarı üzerine Uhud a çıkmıştı. Fakat Uhud Savaşı için eğer Medine de kalınıp müdafaa yapılsaydı, durumları uzun süre muhasaraya müsait olmayan Kureyş, ümitsiz bir bekleyişten sonra geldiği yere dönüp gidecekti. Allah Resûlü, bu düşüncelerini, yaklaşık olarak şöyle izah buyurdu: Çocuk ve kadınları emniyet içinde kalabilecekleri yerlere yerleştirelim. Sonra da Medine nin kenar mahallelerinde Kureyş e karşı müdafaada bulunalım. 7 Efendimiz, bu strateji ve taktik ile şu hususları düşünüyordu: a. Müslümanların esas gaye ve hedefi savaş değildir. Onlar, emniyetin temsilcileridir. b. Ancak, hak ve hakikati neşretmelerine mâni olmak istendiğinde, onlar bu mâniayı ortadan kaldırmak için her şeyi göze alır ve savaş yaparlar. c. Müslümanlar, saldırıya uğradıklarında dini, vatanı, ırzı, namusu müdafaa için savaşırlar.. ve gerekirse, bunun için can verirler. Bu da onların en meşrû haklarıdır. Etrafta, mütehayyir, hâdiseleri izleyen insanlara verilecek bu tür imajlar çok mühimdir ve Allah Resûlü, bu imajı yerleştirmek için müdafaa savaşını tercih etmekte idi. 8 Ancak bilindiği gibi şehrin dışına çıkıldı ve Peygamber Efendimiz in (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün ısrarlarına rağmen okçuların tepeyi terk etmesi neticesinde Müslümanlardan 70 kişi şehit oldu. Yirmi üç düşman öldürüldü Benû Nadir (Nadiroğulları) Hâdisesi Hicri 4. sene, Allah Resûlü, Mekke müşrikleriyle işbirliği yapan Nadiroğulları üzerine yürüdü. Bu Yahudi kabilesi, Allah Resulü nü iki defa öldürme teşebbüsünde bulunmuştu. Münafıkların ve Mekke müşriklerinin yardım talebine kanan ve Allah Resulü ne harp ilân eden Nadiroğulları, muhkem surların arkasına gizlenmekle kendilerini koruyabileceklerini zannediyorlardı. Hâlbuki 15 günlük bir muhasaradan sonra teslim oldular. Taşınabilir mallarını yanlarında götürmek şartıyla, yurt ve yuvalarını terk edip başka yerlere göç etmeye razı oldular. Ölümden kurtuldukları için bayram yapıyorlardı. Giderken yaptıkları şenlik, Medine de misli görülmemiş bir şenlikti. 10 Görüldüğü gibi, Benû Nadir hâdisesinin sebebi, onların Allah Resulü nü iki defa öldürmeye teşebbüs etmeleri ve harp ilân etmeleridir. 6. Hendek Savaşı Hicretin 5. yılındaki Hendek (Ahzâb) Savaşı ise, bazı Yahudi ileri gelenlerinin Kureyşli müşrikler başta olmak üzere Gatafan ve diğer Arap kabilelerini Müslümanlarla savaşa teşvik etmeleri neticesinde meydana gelmiştir. Uhud da alınan dersten sonra, bu kez, oy birliğiyle şehrin içer den savunulmasına karar verildi; açık arazide savaşılmayacak, savunmada kalınacaktı. Daha fazla korunma sağlanabilmesi ve her iki tarafın da en az zayiatla savaştan çıkması için, Medine nin etrafına hendekler ka zılmasına karar verildi. Ve bunda başarılı da olundu, zîrâ bu kadar çetin bir savaşta verilen şehit sayısı sadece altıydı. 11 Müslüman tarihçiler genellikle bu fik rin Selman el-fârisî den kaynaklandığını ileri sürerler. 12 Ancak, Ebû Süfyan ın, Allah Resûlü ne, savaşmak ye rine, niçin beklenmedik ve şaşırtıcı bir şekilde hendekler kazıp arkasına sığındığını ve merakını belirterek bu stratejiyi kimden öğrendiğini soran mektubuna Peygamber Efendimiz: Bunu bana Allah ilham etti. şeklinde cevap vermiştir Benû Kureyza (Kureyzaoğulları) Hâdisesi Medine deki Yahudi toplumunun bir diğer kolu olan Benû Kureyza üzerine de, Hendek Savaşı sırasındaki ihanetleri sebebiyle gidilmiştir. Kureyzaoğulları, bilhassa Hendek Savaşı esnasında ihanet etmiş ve Müslümanları 14 Yeni Ümit Dergisi

15 arkadan vurmak istemişlerdi. Müslüman kadınların bulundukları yeri tespit edip, onlara saldırmak istemişlerdi; ama bunu gerçekleştirme fırsatını bulamamışlardı. Hâlbuki daha önce Allah Resûlü yle anlaşma yapmışlardı. İkinci olarak bu anlaşmayı çiğnemiş ve Müslümanlarla açıktan savaşa girmişlerdi. Suçları bu kadarla da kalmıyordu; siyasî sürgün Huyey b. Ahtab ve benzeri İslâm düşmanlarına bağırlarını açmış ve onlara resmen siyasî sığınma hakkı tanımışlardı. Hâlbuki anlaşmaları gereği bu yaptıkları anlaşmayı bozmak demekti. Bütün bunlara rağmen Allah Resûlü, üzerlerine yürüdüğünde af dileselerdi affolunabilirlerdi. Zîrâ Allah Resûlü, onlarla hep iyi geçinme taraftarıydı. Ne var ki Müslümanlara karşı açık tavır aldılar ve Resûlüllah Efendimiz e karşı da mukavemete kalkıştılar. Ancak burunları kırılınca teslim oldular ve tek şartları vardı: Hakem, Sa d b. Muaz (r.a.) olsun istiyorlardı. Efendimiz de bu şartı kabul etti. Sa d b. Muaz (r.a.), hasta yatağından kalktı olay yerine geldi ve hükmünü Tevrat a göre verdi. Eli silâh tutan erkekler öldürülecek, kadın ve çocuklar esir edilecek, bütün malları da ganimet sayılacaktı. Her iki taraf da verilen bu hükme razı oldu Hudeybiye Anlaşması Kureyş ile yapılan üç büyük savaştan sonra Hicrî 6. yılda, Peygamber Efendimiz in çabalarıyla Hudeybiye Antlaşması imzalandı. Hudeybiye de bir savaş olması muhakkaktı. Ancak Allah Resûlü, kuvvet dengesinin olmadığı ve dolayısıyla hezimet muhakkak olan böyle bir karşılaşmayı Cenâb-ı Hakk ın inayet ve keremiyle bir tek insanın burnunu kanatmadan zaferle ve muvaffakiyetle noktalamıştı. Evet, karşı tarafta, on bin silahlı insan, beri tarafta da, bin dört yüz silâhsız insan. Sırtlarında ihram, umre düşüncesiyle oraya kadar gelmişlerdi. Hudeybiye Antlaşması tarihin bütün akışını değiştirdi. Mekkelilere Müslümanlarla serbestçe karşılaşma ve önyargısız olarak fikir teatisinde bulunma imkânı verdi. Bu anlaşmadan sonra iki yıl içinde, o güne kadar Müslüman olanlardan daha fazla insanın Müslüman olduğu söylenmektedir. Halid b. Velid ve Amr b. Âs gibi insanlar bu dönemde Müslüman olmuşlardı. Hudeybiye Antlaşması, müşriklerin, Peygamberimiz in müttefiki olan Huzâalılara baskını ile bozulmuştu. Bu sebeple Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) büyük bir ordu ile Mekke ye doğru harekete geçti. 9. Mekke nin Fethine Doğru Allah Resûlü, Mekke nin fethi için bir savaş hazırlığı içindeydi. Her zaman yaptığı gibi niyet ve gayesini fevkalâde gizli tutuyordu. Sır adına askerî harekâtında esas hedefi dâima saklamış ve başka şekilde anlaşılmasını sağlayacak karineleri nazara vermiştir. Evet, yine hedefini saklıyor, yine çölde kuş uçurtmuyordu.. ve kurduğu haber ağıyla kim ne götürüyor, kim ne getiriyor hepsini bir bir tespit ediyordu. O (sallallahü aleyhi ve sellem), çölü avucunun içi gibi takip edebiliyordu. O günlerde on bin kişilik bir ordu çok olağan dışıydı. Düşman haber alma teşkilâtından veya dostlarından bunu saklamak da çok zor bir şeydi. Burada bir gece baskını da söz konusu olamaz; çünkü düşmanla arasındaki mesafe, yürüyüşle on iki gün ka dardır. Peygamber Efendimiz, fiilen büyük bir sefere çıkmayı düşündüğünde yalnız gideceği yeri değil, aynı zamanda ordusunun gerçek gücünü de saklamak isterdi. Bu sebeple Allah Resûlü, beklenen birçok gönüllünün Medine de toplanmamalarını, ancak Mekke ye doğru hareketinde yol boyunca, kabilelerinin bulunduğu yerlerden geçtikçe, kendisine katılmalarını emretti. Bu strateji o kadar başarılı olmuştu ki, Kureyşliler, Müslümanların ordusu Mekke civarındaki dağlar arkasına ordugâhını kuruncaya kadar, onların harekete geçtiklerine dâir bir haber alamadılar. Allah Resûlü, yine de çok hassas davranıyordu. Hassasiyeti her iki cephe için de geçerliydi. Ne kendi askerlerinden, ne de Mekkelilerden zaiyat verilmesini istemiyordu. O nun bu hassasiyeti sayesindedir ki, koskoca Mekke fethinde Müslümanlardan şehit olanların sayısı sadece üçtü. Hâlbuki hâlâ Allah Resûlü yle savaş yapma düşüncesinde olan bir sürü gözü dönmüş Mekkeli vardı. Efendimiz, tam 10 bin askerle gelmişti. Ancak O (sallallahü aleyhi ve sellem), Mekkelilerin görebildiği bir yerde, kişi başına bir ateş yakılmasını emretmişti. Mekkelilerin bildiği, her çadır için bir ateş yakılmasıydı. Dolayısıyla onlar 10 bin ateşi görünce en az 30 bin insan tarafından muhasara edildiklerini sandılar ve bu durum, onları bütünüyle felç etti. Öyle ki artık teslim olmaktan başka çareleri yoktu. Zaten Ebû Süfyan da Mekke ye döndüğünde, sadece bunu tavsiye ediyordu. Allah Resûlü Mekke ye girerken orduyu altıya taksim etti ve Mekke ye altı koldan girildi. Sadece başlarında Halid b. Velid in (r.a.) olduğu kol, İkrime ve yanındakilerle çatışmak zorunda kalmıştı. Diğer birlikler hiçbir engelle karşılaşmadan Mekke ye girmişlerdi. 15 O gün için Mekke de problem çıkarabilecek tek insan Ebû Süfyan dı. Hâlbuki Allah Resûlü bir cümleyle onu da yumuşatmıştı: Ebû Süfyan ın evine sığınanlar korunmuştur. 16 Evet, Ebû Süfyan a verilen bu kadarcık bir pâye Yeni Ümit Dergisi 15

16 dahi, onun elini kolunu bağlamaya yetmişti. Hattâ ondan sonra Ebû Süfyan, teslim olmayı teşvik eden en hararetli insan hâline gelmişti. Mekkeliler bir yanlışlık yapıp İslâm ordusuna saldırmasınlar ve kan dökülmesin diye onlara mağlubiyeti peşinen kabul ettirdi ve şöyle haber gönderdi: Kim Kâbe ye sığınırsa emindir, kim evinin kapısını kilitler ve kendi evinde oturursa o emindir. 17 Peygamber Efendimiz bu şekilde üstün bir taktikle Mekkelilerin kuvvetlerini dağıtmış ve kan dökülmesini önlemiştir. Ve bir sürpriz karar, tarihte ilk defa, dışarı çıkma yasağı konuluyordu. Bu, can güvenliği için gerekli olduğu kadar, ordunun rahat hareket edebilmesi için de gerekliydi. Bu mülâhaza ile Allah Resûlü: Kendi evine girip saklananlar korunmuştur. diyordu. 18 Böylece Mekkelilerden gelmesi muhtemel bütün direnişler önlenmiş oluyordu. 19 Allah Resûlü nün Mekkelilere Son Jesti Allah Resûlü, fethin ertesi günü, barış ve düzen şehre hâkim olunca, cemaatle kılınan namaza imamlık etti; bu durum şehirdeki putperestler tarafından merakla izlendi. Na mazdan sonra Kâbe çevresinde toplanmış olan hemşerilerine hitapta bulundu ve onlara gerek kendisine ve gerekse ashabına neler yaptıklarını hatırlattı, onların ne kadar haksızlık ve adaletsizlik yaptıklarını açıkladı ve bütün bunlardan sonra Kureyş liderleri ve halk Resûlullah ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önüne geldiklerinde kendilerine şöyle seslendi: Ey Kureyş topluluğu, şimdi size ne yapacağımı tahmin ediyorsunuz? Kureyş hep bir ağızdan: Biz senden hayırla davranmanı bekliyoruz. Sen kerim bir kişinin oğlu olan kerim bir insansın! Bunun üzerine Resû1ul1ah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Ben de Yusuf un (a.s.) kardeşlerine dediği gibi şöyle diyorum: Bugün size bir kınama yok, haydi gidin, serbestsiniz! 20 Mekke nin havası birdenbire değişti ve akşama doğru hemen bütün halk, kendi istekleriyle samimî bir şekilde İslâm ı kabul etti. Onlar şimdi, mağlup edilmiş ve işgal edilmiş bir şehrin halkı değil, haklar ve sorumluluklar konusunda zaferi kazananlarla eşit durumdaydılar. Çünkü bir şehrin fâtihi Allah ın Elçisi olursa, tabiî olarak ortaya en küçük bir aşırılık bile ortaya çıkmaz. Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), askerlerinden hiçbirini Mekke de garnizon tesis etmek üzere bırakmadan, kısa bir zaman içinde Medine ye geri dönmüş ve Mekke nin yönetimini, İslâm ı yeni kabul etmiş bir Mekkeliye bırakmıştır. 21 Görüldüğü gibi Peygamberimiz in (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün savaşları İslâm a ve onun tebliğine yönelen düşmanlık neticesinde savunma sebebiyle gerçek leşmiştir. Bir başka ifadeyle bu savaşlar: Düşmanlığı ve saldırıyı püskürtüp meşrû müdafaa yapmak, Tebliğ ve davetin güvenliğini sağlamak, Barışa meyledenlerle barış yapmak, Antlaşmayı bozup ihânet edenleri cezalandırmak gayesiyle yapılmıştır. *Sakarya Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi dayduz@yeniumit.com.tr Dipnotlar 1. Vâkidî, Muhammed b. Ömer, Kitabu l-megazi, Oxford 1966, I/61; Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu t-taberî, Kâhire ts., II/ Vâkidî, Kitabu l-megazi, I/ M. F. Gülen, Sonsuz Nur, İstanbul 1994, II, Müslim, Sahî hu Müslim, İstanbul 1955, Sayd Muhammed Hamîdullah, Hz. Peygamberin Savaşları, (trcm. Nazire Erinç Yurter), İstanbul, ts., s Vâkidî, Megazi, I/ , Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,351; İbn Hişâm, es-sîre, Beyrut ts., III-IV, s M. F. Gülen, Sonsuz Nur, II, Hamîdullah, Hz. Peygamberin Savaşları, s İbn Hişâm, Sîre, III-IV, s.190 vd. 11. İbn Hişâm, Sîre, III-IV, s İbn Hişâm, Sîre, III-IV, s Hamidullah, el-vesaîku s-siyasiyye, Beyrut 1985, no: İbn Hişâm, Sîre, III-IV, s.233 vd.; ayrıca bkz. M. F. Gülen, Sonsuz Nur, II, İbn Hişâm, Sîre, III-IV, s.407 vd. 16. Ebû Davud, Sü nenü Ebî Dâvûd, İstanbul ts., Harac 25; İbn Kesîr, el-bidâye ve n-nihâye, Beyrut ts., 2/ Taberî, Târîhu t-taberî, 3/ Taberî, Târîhu t-taberî, 3/ M. F. Gülen, Sonsuz Nur, II, İbn Hişam, Sire, II, 412; Taberî, Târîhu t-taberî, 3/ Hamîdullah, Hz. Peygamberin Savaşları, s Yeni Ümit Dergisi

17 YENi ÜMiT Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK* Ocak / Şubat / Mart Sayı 91 Kur ân Mesajı Hakikî adaleti, gerçek hürriyeti, dengeli müsâvâtı, hayrı, namusu, fazileti, hatta hayvanlara varıncaya kadar her varlığa şefkati emredip; zulmü, şirki, haksızlığı, cehaleti, rüşveti, faizi, yalanı, yalan şehadeti açıkça meneden biricik kitap Kur ân dır. Bir gerçek olan Kur ân, Yaratıcı ile yaratılmışlar arasında yegâne işarettir, tek ilgi bağıdır. Kur ân sayesinde Müslümanlar birliklerini bulurlar. Kur ân bütün insanlığı ikaz eder, uyarır; yani beşeriyeti, Allah tan ayırıp tefrik ederek, onu kendi bünyesinde birlik vahdet hâline getirerek, Allah ile yaratık arasında bir ilgi bağı görevi ifade eder. 1 Zîrâ Kur ân, yaratılanları iyileştirmek ve güzelleştirmek maksadıyla Yaratıcı nın ifade ettiği bir kanundur. O aynı zamanda, yeryüzünde doğru yolu belirtmek ve göstermek için Sema nın bir kılavuzudur, rehberidir. 2 Büyüleyici güzelliğine rağmen şiir değildir. Zîrâ kelimelerin mimarisi, tasvirlerinin çarpıcılığı ve canlılığı, âyetlerinin renkli ve güçlü müziği, mânâyı, hiçbir zaman gizlemez. O, bütün kendine has özellikleriyle bir hayat ve düşünce tarzı tesis ve inşa eder. 3 Kur ân, çok zengin ve yaygın içeriği ile sadece bir vicdan, şuur ve duygu rehberi değildir; aynı zamanda bir hayat kılavuzudur, günlük hayat rehberidir. 4 Bundan dolayı Müslüman için dinî bir davranış belirliyor, içinde yaşadığı toplum nazarında geçerli ve değerli bir yol haritası çiziyor. Müslümanın tutum ve davranışları, Kur ân önderliğinde hazırlanıp mü mine sunuluyor. Kur ân, İslâm medeniyetinin temelidir. İslâm dünyasında, Kur ân temel alınarak dinî, sosyal ve ahlâkî problemlere somut çözümler aranır. Gerçekte Allah ın kitabı, itikat, hukuk ve ahlâkî sistem olarak tam ve mükemmel tatbikini, Mekke toplumu gibi bir toplumda ancak bulacaktır. Mekkeli toplum zihniyetini ve hayat tarzını, temelde çok fazla sarsmamak, asırların kazandırdığı fikirleri ve kanaatleri birden ve aniden alt üst etmemek için Kur ân, kendine has bir yol, usul ve metot benimseyerek bir seçimde bulunuyor. Kur ân da izlenen yol, yaşanılan gerçeklerden hareket ederek zihinleri ve kalbleri ikna etmek, yumuşak bir tarzda mesajı onlara sunmak şeklindedir. Genel çizgileriyle Kur ân da takip edilen İlâhî metot; kendisine hitap edilen ve çevresinde olup bitenleri müşâhede eden insanın tasvirle, anlatımla, gerçekle karşı karşıya kalması, hakikati kendi istek ve arzusuyla benimsemesi tarzındadır. Herkes tarafından kabul edilen Kur ân ın ilk inen âyetlerinde müşâhede edilen husus, Allah ın, her varlığın ve insanın yaratıcısı olduğudur. 5 Yeni Ümit Dergisi 17

18 Kur ân ın söz konusu ilk inen âyetlerinde öğrenmeyi, okumayı, ilim elde etmeyi ve bilimin, bilginin kalemle öğretilişini, bunların ilk beş âyette geniş yer tuttuğunu müşâhede etmek çok ilgi çekicidir. Ayrıca, yaratılış ve yaratma konuları da dikkati çekiyor. Allah, bu ilk âyetler aracılığıyla tek ve biricik Yaratıcı olarak takdim ediliyor. Buna ilâveten O, Kerim ve Ekrem sıfatlarıyla insanın yegâne öğreticisi olarak dikkatlere sunuluyor. Herhangi bir fikri yayma söz konusu olduğunda, fikrin yürütücüsü ve yayıcısı büyük önem arz eder. Burada yüklenici ve yürütücü Hz. Peygamberdir (sallallâhu aleyhi ve sellem). O nun kişiliği çok özel olarak bizim dikkatimizi çekiyor. O nun bilhassa davasına olan sarsılmaz inancı, ileride bahsedeceğimiz imanının gelişmesi ve davasına hazırlanışı dikkate ve zikre değerdir. O tek başına, Mesaj ın sancağını eline alıyor, dünyevî ve mânevî elle tutulur hiçbir destek olmaksızın, yalnız başına, ruhanî bir hakikatten bahsetmeye koyuluyor. O hâlde buna göre Kur ânî hareket, menşei itibariyle, Hz. Peygamber in (sallallâhu aleyhi ve sellem) faaliyetleriyle demir almış ferdî bir harekâttır. Buradan yola çıkarak, Müslüman da tıpkı büyük önderi Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) gibi hareket etmek zorundadır. Amelî plânda, ferde ağır bir yük yüklediğinden dolayı insan, tek başına her şeyi yapmak mecburiyetindedir. İnsan kendi kaderi ve Rabbi karşısında, kendisinin geniş, derin ve büyük sorumluluğunu tanır. Kur ân da bu husus birçok defa değişik ifadelerle tekrarlanır: Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir. (Müddessir, 38) Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) her şeyden önce kendisine, daha sonra Rabb ine karşı sorumludur. Müslüman da Peygamber örneğini takip etmek durumundadır. Oysa Allah a itaat ve ona ibadet etme emri zaten çoktan verilmiştir. Kur ân da mesele şöyle vazedilir. De ki: Bana, dini yalnız Allah a hâlis kılarak ona ibadet etmem emredildi. Ve bana Müslümanların ilki olmam emredildi. (Zümer, 11-12) Kur ân ilk zuhurundan, ilk defa Mekkeliye okunuşundan itibaren Mekkelinin müşrik ve materyalist fikrini ve kalbini temelden sarstı. Onu şok etti. Gerçekte Kur ân ın lânetlediği kimse, Mekkelinin kimlik ve kişiliğinde, münkir ve inançsız kimse idi. Bu lânet, inançsız müşrik Mekkelinin şahsında tezahür ediyordu. Böyle bir kişiyi, dün Mekkelinin şahsında, bugün tarihin ve coğrafyanın her devir ve zemininde yola getirmenin, hakikatle yüz yüze buluşturmanın yolu, herhalde nihai yargı, son hesap silâhıdır, Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Ancak Kur ân, aynı zamanda eğitici ve öğretici bir unsur olarak ahiret gerçeğinden bahsediyor; bunu, insanı eğitmek ve onu bilgi sahibi kılmak için bir vasıta, bir araç olarak kullanıyor. Bir defa daha açıkça müşâhede ediliyor ki, Kur ân doktrininin en önemli dayanaklarından biri olan Nihai Yargı, Mekke deki münakaşaları, muhalefeti, karşı koymaları, gündeme taşımaya sebep oluyor. Kur ân ın muhtevası şekillendikçe, Kur ân âyetleri vahyedilmeye devam ettikçe, kıyamet ve âhiretin önemi sürekli vurgulanmış, Hesap Günü kavramı Kur ân da ağırlıklı bir yer işgal etmiştir. Gelecek Hayat la ilgili âyetlerde Cennet nimetleri, lezzet ve zevkleri ile ilgili genel tablonun yanında, Cehennem işkencelerinin ve cezalarının da bir dökümü verilmiştir. Bu konuda, Rahmân (55) ve Vâkıa (56) sûrelerinde Cennet ve Cehennem tasvirleri câlib-i dikkattir. Kur ân bakış açısını, daha sonraki tarihî olaylar tasdik edip doğrulamaktadır. Vahyin belirli hedefleri vardı. Bunların başında Arapların birliği geliyordu. Bunun için lisan, temel vazifesini görüyordu. Hakikatte Arap yarımadasının sakinleri, İslâm ı yayma ve diğer kavimlere ulaştırmak için bu birlikten hareket etmişler, bu birlik onlara üs görevi görmüştür. Onlara en fazla yardımcı olan, ellerindeki asıl malzeme, Kur ân ve O nun lisanıydı. Araplar, İslâm ı götürüp takdim ettikleri ülkeden, topraklardan kendi evlerine ve yurtlarına döndüklerinde, geride Kur ân ı ve Arapçayı bırakıyorlardı. Kuzey Afrika, Bazı Afrika ülkeleri ile pek çok Asya ülkesinin durumu buna örnektir. Kur ân ın üslûbunun güzelliğine ve cazibesine, en isyankâr ve inat zihinleri bile tartışmasız bir biçimde kendine çeken i cazına kapılmış, bir bakıma teşhir olmuş, büyülenmiş Mekkeli, Kur ân ın Mekke sınırları dışına çıkmaması içi her şeyi yapmıştır. Ancak şu sonuca varmaktan kendini alamamıştır: Kur ân büyüleyici, teshir edici bir cazibeye sahiptir. O nun Mekke ye gelen Hacıları da büyülemesi, tesir ve teshir etmesi kaçınılmazdır. Onun sözleriyle, Kur ân âyetleri ve sûreleri vasıtasıyla baba oğlundan, kardeş kardeşinden ayrılıyor. Kur ân ın tesiri ve cazibesi sadece sıradan Mekkeliyi etkilemekle kalmıyor, toplumda mevki ve makam sahibi seçkinleri de sarsıyordu. Bundan nasibini alanların başında şairler ve kâhinler geliyordu. Onlar da Kur ân ın üslûbu karşısında şaşkına dönmüş, toplumun gözünden düşerek işsiz ve işlevsiz hâle gelmişlerdi Kur ân ın şekil ve üslûbu, şair ve kâhin doğmuş bu kişilerin hoşuna gitmese de o, hem şekil ve üslûp, hem de 18 Yeni Ümit Dergisi

19 Kur ân mesajıyla yapılan belki en büyük inkılâp, insanın dünya nimetlerine bağlılığı yerine, Allah a bağlılığın ikâme edilmiş olmasıdır. Artık bundan böyle insan, dünyanın mal, imkân, nimet ve servetinin kölesi olmayacak, Bir ve Tek Mevlâ nın bağlısı ve kulu olacaktır. nitelik ve muhteva bakımından, var olma savaşı veren bir toplumun temel ve derin ihtiyaç ve hayati gereklerine cevap teşkil ediyordu. Bu dönemde ticaret, parlak günlerini yaşıyordu. Ancak sosyal eşitlik ve adaletsizlik, ahlâksızlık başını almış gidiyordu. Bunların giderilmesi büyük bir ihtiyaç hâline gelmişti. Artık bir mucize bekleniyordu. İşte bu noktada Kur ân, bütün ihtişamıyla var olmanın, ayakta kalmanın reçetesini sundu. Mekkelinin önüne büyük bir ideal koydu. Var olmaya, kendini ispat etmeye gelince; bu, Allah ın insanı yaratması esnasında yüklediği misyonla gerçekleşecektir. Bu hedefin gün yüzüne çıkması, tahakkuk etmesi gayesiyle, bu misyonu, bu yüce görevi canlandırmak, ona hayat vermek, sürekli bunun bilincinde olmak lâzımdır. Bunun için Mekkî sûreler, insan kalbine Bir ve Tek Allah a inancı yerleştirmek isterler ve İslâm ın sosyal ve kolektif karakterini, bir müddet için ikinci plâna bırakırlar. Kur ân daki Rabbanî ve Rahmânî hedef, kalblere tefekkürü, insan olma şuurunu ve tasdiki yerleştirmek, yeni gizemli ve çekici bir hayat tarzını idraklere sunmaktır. Eğer sosyal yön şimdilik ikinci plâna itilmiş görünüyorsa, bu, o kadar da ihmal edilmiş değildir. Müşrik Mekkelinin gurur ve kibrine, hırs ve tamahına, cimriliğine hücum edilerek; daha çok kardeşliğe ve yoksullarla dayanışmaya davet edilerek, Mekkelinin hataları ve kötülükleri sergilenerek, ferdî ve içtimâî eşitlik ve adalete kapı aralanmıştır. Bu konuda, bir güzel örnek olarak, Mâûn (107) Sûresi ni zikredebiliriz: Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi iter, kakar; yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz. Şu namaz kılanların vay hâline! Ki onlar namazlarından gaflet ederler, onlar gösteriş yaparlar, en ufak bir yardımı esirgerler. Yoksullarla dayanışma ve onların kaderleriyle ilgilenme, onların âkıbetlerinden endişe etme, Mekke de daha önce az görülen veya hiç görülmeyen bir sosyal davranış biçimiydi. Ticarete dayalı Mekke toplumunda iki sosyal tabaka mevcuttu: Zengin tüccarlar ve onların hizmetinde olan yoksullar ve köleler Kur ân mesajının yankısı, bilhassa bu ikinci tabaka üzerinde şiddetli olmuştur. Hakikatte, ilk defa, Peygamber olduğunu söyleyen ve ilan eden bir kişi, aynı zamanda İlâhî Kitap taşıyan ve okuyan bir adam, onların âkıbetleriyle ve kaderleriyle meşgul oluyor; ve bu Peygamber, onlara yardımın Cennet in kapısını açacağını beyan ediyor. Tarihte ve onların hayatında ilk defa, Mekkeli güçlülerin ve seçkinlerin gururu ve kibri bozuluyor ve onların cephesinde bir delik açılıyor. Kur ân daki Rahmânî ve Cebbârî tavır, onlara sert ve çetin bir hayat sundu. Hemen derhal putlarını kırarak değil, fakat onlara sürdürdükleri hayatın boş ve anlamsız olduğunu, Allah ın hâkimiyetinin dışındaki bir hayat tarzının ise hiçbir işe yaramadığını açık ve net olarak izah etti. Ve ayrıca, onlara, uzun süre faydalanamayacakları zenginliklerinin ve ondan elde ettikleri birikimlerin geçici olduğunu hatırlattı. Kur ân sahibi Yüce Allah, Kur ân da beyan ettiği Rabbânî tavırla, vahyin ilk anlarında, toplumda herkesin içtenlikle benimseyebileceği bir ahlâk sistemi ilân etmişti. Bütün bunlar için, Kur ân perspektifinde asla şiddete başvurmaya gerek yoktur. Aksine, Kur ân da Mekkeliye şu canlı misal verilir: Sizin için yüce Allah, insan ve tabiatın bütün güçleriyle ilişkide; mükemmel, müstesna ve harika örnek; doğruluğun, dürüstlüğün, efendiliğin mümtaz, seçkin sembolü; aranızda yaşayan, sizden biri olan Peygamber Hz. Muhammed dir (sallallâhu aleyhi ve sellem). Aslında sizler içinde en iyi olan, Hakk ın katında O na en yakın olandır. Allah ın yanında en mükerreminiz, en fazla takva sahibi olanınızdır. Bu Kur ânî temel prensiple, herkes Allah huzurunda eşittir. Bir ferdin diğerine, bir kavmin bir başkasına -şu veya bu sebepten- asla üstünlüğü yoktur. Üstünlüğün ölçütü ahlâkî kurallardır. Kur ân mesajıyla yapılan belki en büyük inkılâp, insanın dünya nimetlerine bağlılığı yerine, Allah a bağlılığın ikâme edilmiş olmasıdır. Artık bundan böyle insan, dünyanın mal, imkân, nimet ve servetinin kölesi olmayacak, Bir ve Tek Mevlâ nın bağlısı ve kulu olacaktır. Zîrâ O, insanı yaratmıştır. İnsanı barındıran ve besleyen O dur. Yeryüzünün bütün cazibesi ve güzelliği onun eseridir. Ayrıca, insanı son hesap gününde adaletli bir biçimde yargılayacak olan O dur. İnsan, muhtaç olduğu rahat, huzur ve mutluluğu, dünya hayatı boyunca aradığı saadet ve selâmeti, ancak Allah ın huzurunda, O na inanç ikliminde bulur. Yeni Ümit Dergisi 19

20 İslâm toplumunun gerçekten harekete geçmesi, uyanması, yeni bir medeniyet projesi ile insanlığın huzuruna çıkması, ancak Kur ân ın sosyolojik, psikolojik, kelâmî, tefsirî yönlerden dikkatlice incelenmesiyle ve sonuçlarının toplumun bütün fertlerince paylaşılmasıyla mümkündür. Bu itibarla dua ve ibadet, mü min insanın hayatında özel bir yer işgal eder. Zîrâ insan, ibadet ve dua esnasında Rabbi ile karşı karşıyadır. Kur ân da çizilen, açıkça belirtilen en yüce hedef, Bir ve Tek olan Allah ın varlığı ile ibadeti ancak O na tahsis etme şeklindeki ana temadır. Allah tan başka ilâh yoktur. Mâbud ise ancak O dur. Kur ân vahyi ile birlikte ruhanî, mânevî rengi ağır basan yeni bir çağ yüzünü göstermiştir. Orada her şey yerli yerine oturmuştur. Artık Kur ân çağı başlamıştır. Tarihî Kur ân atmosferinden günümüz Kur ân atmosferine intikal ettiğimizde gördüğümüz açık, net, berrak çıplak gerçek şudur: Kur ân yaşayan bir hakikattir. Kur ân, aktüel Müslüman toplumunda önemini, canlılık ve dinamizmini bütün yönleriyle muhafaza etmektedir. İslâm toplumunda inansın veya inanmasın, herkesin Allah ın kelâmı Kur ân a gösterdiği saygı çok anlamlıdır. Müslüman cemiyette, inanan, inanmayan toplumun kâhir ekseriyeti, Kur ân prensipleri tarafından şekillenir. Hemen hemen herkes derinden Kur ân dan etkilenir. Zîrâ Müslüman toplumu tamamen Kur ân toplumu olarak nitelemek, yerinde ve doğru bir niteleme olacaktır. Tâ başlangıçta, Mekke den itibaren Müslüman her şeyden önce Kur ân etkilemiştir. Hz. Peygamber in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mekkelilere Kur ân ı okuduğu gibi günümüzde de camilerde ve genel halk toplantılarında, dinî ve sosyal olsun, kâriler Kur ân okurlar ve bu büyük bir hürmetle dinlenir. Söz konusu uygulama, Hz. Peygamber in bir geleneği şeklinde tam bir itina ile yerine getirilir. Bu uygulama, görünüşte basit ve sade bir Kur ân tilâvetidir. Ancak gerçekte bu durum, sosyal psikoloji söz konusu olduğunda esaslı ve asıl bir noktadır. Herhangi bir şeyi birçok defa tekrar ederseniz artık bu şey bir kural hâline gelir ve değişmez bir karakter kazanır. Bu itibarla Kur ân kıraat ve tilâveti, Müslüman kişi üzerinde belirleyici bir rol oynar. Onun özel etkisi, bütün gezegenimiz çapında inkâr edilemez boyuttadır. Kur ân ın sosyal hayata önemli katkısı, asla ve hiçbir zaman göz ardı edilemez. Kur ân okumanın olumlu yansımaları, İslâm toplumunda her alanda kendini gösterir. Herhangi bir fikri yayma söz konusu olduğunda rehberin, liderin kimlik ve kişiliği, özel ve önemli bir yer işgal eder. Rehber, lider burada Hz. Peygamber dir (sallallâhu aleyhi ve sellem). O nun kişiliği çok özel bir biçimde dikkatimizi çekiyor. O nun özellikle davasına derinden bağlılığı, bu inanç ve sadakatinin gelişmesi bütün dikkatleri üzerine topluyor. O tek başına Kur ân mesajının bayraktarlığını eline alıyor. Hiçbir maddî ve mânevî destek olmaksızın, tamamen putperest ve materyalist bir çevrede, çok yüksek bir hakikatten yalnız başına bahsetmeye başlıyor. Buna göre, Kur ân hareketi her şeyden önce ferdî bir harekettir. Şunu ifade etmek istiyoruz. Bu hareket ferde çok ağır bir yük yüklüyor. Çünkü bu hareketin başlangıcında görülen budur. İlk hareket böyle başlamıştır. İnsan, kişi, Allah ın ve Kader inin karşısında, her şeyi bizzat kendisi tek başına yapmak ve göğüslemek durumundadır. İnsan, sorumluluğunu görmek ve üstlenmek zorundadır. Kişi kendi öz mesuliyetini tanıyacaktır. Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) önce kendisine karşı, sonra da Rabb ine karşı sorumludur. Müslüman, Hz. Peygamber in örneğini izlemeli, onu bu şekilde kendisine rehber edinmelidir. O, Peygamber olarak, Veda Haccı esnasında büyük bir Müslüman hacı kitlesi önünde, hatasız bir tarzda görevini îfa etmede ne kadar titiz davrandığını şu sözleriyle beyan etmişti: Size Allah ın kitabını bırakıyorum. Onu takip ettiğiniz, uyguladığınız müddetçe asla hataya düşmezsiniz. Bu nebevî beyanlarda bir yandan sorumluluğumuzu, diğer yandan da Kur ân ın Hz. Peygamber in (sallallâhu aleyhi ve sellem) nezdinde nasıl bir önemi haiz olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Sorumluluk, kuvvete ve ileri derecede kişiliğe bağlıdır. Kur ân daki ilâhî anlayış, ferde belirli bir sorumluluk yüklerken, mü minde muayyen bir kişilik duygusunun doğmasını ve gelişmesini de gaye edinmiştir. Kendi fiil, davranış ve eylemlerinin mesuliyetine sahip olmak, ferdi diğer bütün yakınlarından ayırarak Allah ın huzurunda yalnız ve tek başına bırakır. Bundan dolayıdır ki, insanın yalnızca yargılanacağı ve eylemlerinin hesabını tek başına vereceği Son Yargı hakkında Kur ân ın ehemmiyetle, ısrarla durması boşuna değildir. 20 Yeni Ümit Dergisi

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Rabbin kim? Rabbim Allah. 2 Dinin ne? Dinim İslam. 3 Kitabın ne? Kitabım Kur ân-ı Kerim. 4 Kimin kulusun? Allah ın kuluyum. 5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu

Detaylı

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ ب س م الله الر ح من الر ح يم الل ه ل نت ل ه م و ل و ك نت ف ظ ا غ ل يظ ال ق ل ب ف ب م ا ر ح م ة م ن لا نف ض وا م ن ح و ل ك İmran, 159) (Al-i HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ Muhterem Müslümanlar!

Detaylı

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ Giriş Ana hatlarıyla İslam dini programı, temel sayılan programlardan sonra daha ileri düzeylere yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu programı takip edecek ders

Detaylı

Birinci İtiraz: Cevap:

Birinci İtiraz: Cevap: Bazı din bilginleri tutulmalarla ilgili bazı itirazlarda bulunarak bu konuda şüpheler uyandırmaya çalışmışlardır. Ulemaların itirazlarından bazıları cevaplarıyla birlikte aşağıya sıralanmıştır. Birinci

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar 1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar İÇİNDEKİLER KUR AN NEDİR? KUR AN-IN AMACI? İNANÇ NEDİR İBADET NEDİR AHLAK NEDİR KISSALAR AYETLER KUR AN NEDİR? Kur an-ı Hakîm, alemlerin Rabbi olan Allah ın kelamıdır.

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Yalan Söylemeyen Çocuk Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Annesi: Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir

Detaylı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 8 Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız (Âdem) da birdir. Hepiniz Âdem densiniz, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O na karşı gelmekten

Detaylı

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ. EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ www.almuwahhid.com 1 Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728) Eser: Mecmua el-feteva, cilt 4 بسم هللا الرحمن الرحيم Selefin, kendilerinden sonra gelenlerden daha alim, daha

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. BÜYÜKLERİN HİKMETLİDEN SÖZLERİ Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. Buyruldu ki; Faziletli kimseler için (hiçbir yer) gurbet sayılmaz. Cahilin ise

Detaylı

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ 5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ Allah İnancı Ünite/Öğrenme Konu Kazanım Adı KOD Hafta Tarih KD1 KD2 KD3 KD4 KD5 KD6 Allah Vardır ve Birdir Evrendeki mükemmel düzen ile Allahın (c.c.) varlığı ve birliği

Detaylı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL Ey İnsanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbınıza karşı sorumluluğunuzun

Detaylı

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23) Dedikodu (Gıybet) Gıybet Dedikodu (gıybet), birisinin yüzüne söylenmesinden hoşlanmadığı şeyleri arkasından söylemektir. O kimse söylenen şeyi gerçekten yapmış ise bu gıybet, yapmamış ise iftira olur (Hadis,

Detaylı

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

Gençler, İrade, Erdem ve Hürriyet Temasıyla Buluştu Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "İnsana düşen, iradesini kontrol altında tutarak, onu her daim iyilik ile erdem yolunda kullanmaktır. Diyanet İşleri

Detaylı

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Aynı kökün kesmek, kısaltmak anlamı da vardır. Kıssa, bir haberi nakletme, bir olayı anlatma hikâye etmek. Bu Arapça'da kassa kelimesiyle ifade edilir. Anlatılan hikâye ve olaya da "kıssa" denilir. Buhâri, bab başlıklarında "kıssa"yı "olay" anlamında

Detaylı

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor. Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor. Bugün her şeyi sorgulayan genç beyinlere ikna edici cevaplar

Detaylı

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır: 1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır: 1. Güzel ahlâk 2. Kötü ahlâk 2 Güzel ahlâk neye denir? Allah ın ve Resulü nün emir ve tavsiye ettiği, diğer

Detaylı

İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016 EN GÜZEL İSİMLER O NUNDUR Aziz Müminler! Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah tır. Güzel isimler O nundur.

Detaylı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? - Mutasarrıf demiş adam kabara kabara. - Sonra ne olacaksın? diye

Detaylı

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller yayın no: 117 PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN HİKMETLİ ÖYKÜLER Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi

Detaylı

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya GADİR ESİNTİLERİ (9) Şiir: İsmail Bendiderya Edit: Kadri Çelik - Şaduman Eroğlu Son Okur: Murtaza Turabi Hazırlayan: D.E.K. Kültürel Yardımcılık, Tercüme Bürosu

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

Asr-ı Saadette İçtihat

Asr-ı Saadette İçtihat Mehmedkirkinci.com Asr-ı Saadette İçtihat Sual: Hazret-i Peygamber zamanında içtihat yapılmış mıdır? Her güzel şey, her hayır Nebi ler eliyle meydana geldiği gibi, küllî bir hayır olan içtihadı da ilk

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır. 4.MEKTUP MEVZUU : a) Mübarek ramazan ayının faziletleri. b) Hakikat-ı Muhammediye'nin (kabiliyet-i ulâ) beyanı.. Ona ve âline salât, selâm ve saygılar.. c) Kutbiyet makamı, ferdiyet mertebesi.. NOT : İMAM-I

Detaylı

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Anlamı. Temel Bilgiler 1 Âmentü Haydi Bulalım Arkadaşlar aşağıda Âmentü duası ve Türkçe anlamı yazlı, ancak biraz karışmış. Siz doğru şekilde eşleştirebilir misiniz? 1 2 Allah a 2 Kadere Anlamı Ben; Allah a, meleklerine, kitaplarına,

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar] Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar] Ezan Vakti uygulaması sadece bir ezan vakti icin yola baş koymuş zamanla gelişerek farkli ozelliklere sahip olmuş çok faydalı ve önemli bir

Detaylı

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek 1.VE EN YÜCESİ: Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek 2.SEVİYE: Allah ın rızasını ve sevgisi kazanmak için 3.SEVİYE: Allah ın verdiği nimetlere(yaşam-akıl-yiyecekler

Detaylı

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA 16.06.2017 Sayın Milletvekillerim, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım Sayın Mardin Şube Başkanım, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, Şanlıurfa

Detaylı

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Maruf Vakfı Genel Merkezinin Açılışına Katıldı. Maruf Vakfı Genel Merkez açılışı, Vakfımızın Zeytinburnu ndaki merkezinde

Detaylı

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır. Ciddi olarak Allah a isyan etmekten kaçın. O nun rahmet kapısına devam et. Bütün gücünü ve kuvvetini Allah için harca. Taatında sarfet. Yalvar, ihtiyaçlarını O na arz et. Başını önüne eğ, kork, Hak kın

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

Ramazan ve Bayram Ramazan Ramazan Allah a yakınlaşmak için yegane bir zaman. Allah dünyada kendisi ve insanlar arasına perdeler koymuş. Bu perdeleri açmak ve aşmak, Allah a yakınlaşmak, onu hissetmek için

Detaylı

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir. Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan Recep ve Şaban ayını mübarek kılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını inceleyelim. Ramazan: Hicri

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : KELAM TARİHİ Ders No : 0070040093 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur. Alıntı; FarukBeşer İsra Suresi hicretten bir yıl önce indirilmiş. Yani Hicret yakındır ve artık Medine de Yahudilerle temas başlayacaktır. Sure sanki her iki tarafı da buna hazırlıyor gibidir. Mescid-i

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar Dualar Beddualar Çocuklara gösterilen sevgi, dua ile birlikte beden diliyle de gösterilmesi onların okul başarısını artıracaktır. Çocuklar okula giderken sarılarak ve dua ile yollanmalıdır. Bu, çocukların

Detaylı

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN KUR AN KARANLIKLARDAN AYIDINLIĞA ÇIKARIR Peygamber de (şikayetle): Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kur an ı (okumayı ve hükümlerine uymayı bırakıp hatta menedip onu) terkettiler. dedi. (Furkân /30) Elif, Lâm,

Detaylı

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ 1 KİTAB VE SÜNNETE DAVET YAYINLARI 1435 HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ irtibat kitabvesunnet@gmail.com

Detaylı

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. İBADET 1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. 2 İslam ın şartı kaçtır? İslam ın şartı beştir.

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2 Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün URL: Dua Dua İbadetin Özüdür Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2 Dua Arapça kökenli bir kelime olup «istemek, davet etmek» demektir.

Detaylı

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Siyer-i Nebi ne demektir? Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumundan ölümüne kadar geçen hayatı içindeki yaşayışı, ahlâkı, âdet ve davranışlarını inceleyen ilimdir.

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun. Ahmet: Otur, hanım otur. Allah aşkına bir otur. Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun. Ahmet: Allah aşkına bir otur hanım. Sabahtan beri dolaşmaktan ayaklarımın

Detaylı

KORKU İçinden geçirdiği, sergilediği ve olmak istediği protipi farklı olan insan korkuları nedeniyle kendine biçtiği rolü oynamaya çalışır.bu nedenledir ki kötü oyuncudur çoğu zaman. Çoculuk ve geçmiş

Detaylı

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK. VE İMTİSALİN HÜLASASI BASİRET TESLİM OLUP İTAAT ETMEK. ANLAYIŞ İMTİSAL: AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK. UYMAK. MUVAFAKAT VE MUTABAKAT ETME.KENDİ KANUNİYETİNİ ORTADAN KALDIRARAK ONUN SURETİNE GİRMEK.YANİ:

Detaylı

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet. BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME ETKİNLİK Ders: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ Sınıf: 9.Sınıf Ünite: İslam da İman Esasları Konu: Kitaplara İman Etkinliğin adı: İlahi Mesaj Süre: 40 dak + 40 dak Yine onlar, sana indirilene

Detaylı

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze iç düzen/kapak: Zafer Yayınları Kapak illustrasyonu: Murat Bingöl isbn: 978 605 5523 16 9 Sertifika

Detaylı

Muhammed Salih el-muneccid

Muhammed Salih el-muneccid KABİRDEKİ HAYATIN TABİATI NASILDIR? [ Türkçe ] طبيعة الحياة في القبر [باللغة التركية [ Muhammed Salih el-muneccid محمد بن صالح المنجد Terceme eden : Muhammed Şahin ترجمة: محمد بن مسلم شاهين Tetkik eden

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Kısacası

Detaylı

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir. ÖRNEKLER DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHL. BİLGİSİ ÜNİTE: 1. ÜNİTE (KADER İNANCI) KONU: KAZA VE KADER İNANCI KADER: Kelime olarak KAZA: Kelime olarak kader; bir şeye gücü kaza, hükmetmek, - Su 100 yetmek, biçimlendirmek,

Detaylı

Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz?

Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz? Sorularlarisale.com Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz? Kur'an'ın Bütünlüğü Kur'an'ın tamamı birbiriyle bütünlük

Detaylı

Azrail in Bir Adama Bakması

Azrail in Bir Adama Bakması Mevlâna (1207 1273) Güçlü bir bellek, çağrışım yeteneği, üretkenlik, olağanüstü görüş ve anlatım gücü, derin duygusallık ve hüzün, her yönüyle İslam kültürüne hâkimiyet... İşte Mevlâna deyince akla gelen

Detaylı

Güzel Ahlâkı Kazanmak

Güzel Ahlâkı Kazanmak Ramazan, Allah a yakınlaşma vesilesidir. Oruç tutan insan Allah ın beğendiği davranışlar sergilemeye, nefsinin tutkularından sakınmaya çalışır. Şeytana karşı dikkatli ve şuurludur, vicdanının doğruyu fısıldayan

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Mülheim an der Ruhr Fatih Camii Islam kelimesi üc manaya gelir 1. Yüce Allahın emirlerine itaat edip, yasaklarından kacınmak. 2. Bütün insanlarla diğer canlılar

Detaylı

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır. İnsanın toplumsal bir varlık olarak başkaları ile iyi ilişkiler kurabilmesi, birlik, barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için birtakım kurallara uymak zorundadır. Kur an bununla ilgili ne gibi ilkeler

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı İnsanın Evrendeki

Detaylı

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ 1 2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ DÜZENLEYEN Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü SEMPOZYUMUN GEREKÇESİ Yüce Allah, tekamül ve gelişime

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı Hayat Amaçsız

Detaylı

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN IÇERIK ÖNSÖZ 13 Giriş DİN VE AKAİT Günümüzde Din Algısı Sosyal Bilimcilere Göre Din İslam Açısından Din Dinin Anlam Çerçevesi İslam Dini İslam ın İnanç Boyutu Akait İman İman-İslam Farkı İman Bakımından

Detaylı

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri 1 ) İlahi kitapların sonuncusudur. 2 ) Allah tarafından koruma altına alınan değişikliğe uğramayan tek ilahi kitaptır. 3 ) Diğer ilahi

Detaylı

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK AİLE KURMAK &AİLE OLMAK Dr. Fatma BAYRAKTAR KARAHAN Uzman-Ankara Aile Nedir? Aile kelimesinin kökü, ğavl dir. Bu kelime, ağır bir sorumluluk altına girmek demektir. Bu kökten gelen aile ise, birini çekince

Detaylı

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm: Hatim-i Esam hazretleri, hocası Şakik-i Belhi hazretlerinin yanında 33 sene kalır, ilim tahsil eder. Hocası, bu zaman içinde ne öğrendiğini sorduğu zaman, sekiz şey öğrendiğini söyler ve bunları hocasına

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir. İlmi olmayan kimsenin dünyada da ahirette de hiç kıymeti yoktur. Ahmed-i Bedevî İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir. Abdülvehhab-ı Müttekî İnsanlar, ilmi büyüklerinden

Detaylı

MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım,

MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım, MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım, İş Dünyası, STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti Mektub-u Attar Muhammed İlyas Kadiri Razavi tarafından tüm İslami Erkek Kardeşlerine ve İslami Kız Kardeşlerine, Medaris El Medine ve Camiat El Medine nin erkek öğretmenler, erkek öğrenciler, kadın öğretmenler

Detaylı

REHBERLİK VE İLETİŞİM 9

REHBERLİK VE İLETİŞİM 9 REHBERLİK VE İLETİŞİM 9 Yrd. Doç. Dr. M. İsmail BAĞDATLI mismailbagdatli@yahoo.com İletişim Süreci KAYNAK Kodlama MESAJ Kod Açma ALICI KANAL Geri Besleme KANAL Sözsüz İletişim Sözsüz İletişimde Alan Başka

Detaylı

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ... 15 MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 SAFAHAT TA DEĞERLERİMİZ... 41 Adâlet... 43 Adamlık... 47 Ahlâk... 50 Azim... 42 Birleştiricilik...

Detaylı

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34) Nisa [4] 34 Nuşûz Darabe Boşanmadan Önceki İşler Hz. Muhammed Hiç Kimseyi Dövmemiştir Dövmek Yasaklanmış Eşini Döven Hayırsızdır Ayetin Mantığı Kaynakça Kadınların Dövülmesi (Nisa [4] 34) Konusuna Farklı

Detaylı

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı Öğrenci : ALİ İHSAN ASLAN Eğitsel Performans Bismillâhirrahmanirrahim

Detaylı

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru TAKDİM Rahmân ve Rahîm olan Allah ın adıyla Sevgili anne ve babalar; Çocuklarım henüz daha küçük, ergenlik yaşına

Detaylı

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü Selman DEVECİOĞLU Gönül Gözü SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ ENGELLİLER BİRİMİ YAYINLARI Yayın No: 4 Editör Prof. Dr. Recep Toparlı Baskı Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Matbaası Kapak ve İç Düzen Sivas Cumhuriyet

Detaylı

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali Marifet nefsi silmek değil, bilmektir. Hacı Bektaş-ı Veli Nefsin, azgın bir binek atından daha çok şiddetle gemlenmeye muhtaçtır. Hasan Basri Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa,

Detaylı

D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE

D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE DİNİ REHBERLİK BÜROSU M U T L U L U Ğ U N U Z A R E H B E R L İ K E D E R Yüce Allah ın aileye bahşettiği sevgi ve rahmetin çeşitli unsurlarla

Detaylı

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Yuhanna 1:1 Yaşam O ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Yuhanna 1:4 1 İsa şöyle dedi: Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla

Detaylı

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ حكمة ريم م ا ير ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil 2009-1430 1 حكمة ريم م ا ير» باللغة ال ية «مد صالح

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Varlıklar Âlemi Meleklere İman Meleklerin

Detaylı

REHBERLİK VE İLETİŞİM 8

REHBERLİK VE İLETİŞİM 8 REHBERLİK VE İLETİŞİM 8 Yrd. Doç. Dr. M. İsmail BAĞDATLI mismailbagdatli@yahoo.com İletişim Süreci KAYNAK Kodlama MESAJ Kod Açma ALICI KANAL Geri Besleme KANAL Sözsüz İletişim Beden dilimiz jestler, mimikler,

Detaylı

KİŞİSEL BİLGİLER. İlyas CANİKLİ. Yrd. Doç. Dr. Temel İslam Bilimleri

KİŞİSEL BİLGİLER. İlyas CANİKLİ. Yrd. Doç. Dr. Temel İslam Bilimleri KİŞİSEL BİLGİLER Adı-Soyadı: İlyas CANİKLİ Unvan: Yrd. Doç. Dr. Doğum Yeri ve Yılı: Samsun-Terme/ 1966 Bölüm: Temel İslam Bilimleri Tel: 0530 9576891 E-Posta: icanikli@mynet.com; ilyascanikli@gmail.com

Detaylı

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma Question İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma (s.a)'nın mushafı hakkındaki sözleri idi. Allah-u Teâlâ tarafından Hz. Fatıma Zehra (s.a)'ya ilham edilen

Detaylı

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar ICERIK Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar Salih amel nedir? Salih: dogru yolda olan, fesat icinde olmayan, faydalı ve yarayışlı

Detaylı

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan. Sevgili Peygamberimiz 20 Nisan 571 Pazartesi günü Mekke de doğdu Babası Abdullah, annesi Âmine, dedesi Abdülmuttalip, büyük babası Vehb, babaannesi Fatıma, anneannesi ise Berre dir. Doğduktan sonra 4 yaşına

Detaylı

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI 29 Şevval Mehmet YAMAN İl Müftüsü Hoca Ahmet Yesevi Camii 15.5.2018 Salı Yatsıdan Önce RAMAZAN AYI VE ORUCUN FAZİLETİ 1 Ramazan Halil YILMAZ Vaiz Cacabey Camii 16.5.2018 Çarşamba Öğleden Önce ORUCA AİT

Detaylı

Dua Dua, insan ile Allah arasında iletişim kurma yollarından biridir. İnsan, dua ederken Allah ın kendisini işittiğinin bilincindedir. İnsan dua ile dileklerini aracısız olarak Allah a iletmekte ondan

Detaylı

Dua ve Sûre Kitapçığı

Dua ve Sûre Kitapçığı Dua ve Sûre Kitapçığı Hazırlayan: Melike MÜFTÜOĞLU instagram.com/oyunveetlinliklerledinogretimi SÜBHANEKE DUASI Allah ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin

Detaylı

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI Sıra No ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI VAAZ EDENİN VAAZIN ADI SOYADI ÜNVANI YERİ TARİHİ GÜNÜ VAKTİ KONUSU Dr. İbrahim ÖZLER İlçe Müftüsü

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI Müslümanlarla yaptıkları antlaşmaya ilk ihanet eden Yahudi kabilesi Kaynukâ'oğullarıdır.

Detaylı

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ Gençlik Programları 1. HAFTA SIYER NEDIR? Siyeri nasıl okuyalım? Niçin Peygamber gönderilmiştir? Hz. Peygamber i sevmek ve hayatının bilinmesi gerekliliğini

Detaylı

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır Tevafuk birbirine denk gelmek, birbiriyle uygun vaziyet almak demektir. Tevafuklu Kur anda tam 2806 Allah lafzı pek az müstesnalar

Detaylı

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir. Hastalık ve Yolculukta: Eğer bir insan hasta ise ve yolcu ise onun için oruç tutmak Kur an-ı Kerim de yasaktır. Bazı insanlar ben hastayım ama oruç tutabilirim diyor veya yolcuyum ama tutabilirim diyor.

Detaylı