Yayına Hazırlayanlar / Herausgeber Serpil Aygün Cengiz Günseli Bayraktutan Meryem Bulut Seyit Coşkun Gülrû Bayraktar Derya Perk

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Yayına Hazırlayanlar / Herausgeber Serpil Aygün Cengiz Günseli Bayraktutan Meryem Bulut Seyit Coşkun Gülrû Bayraktar Derya Perk"

Transkript

1

2

3 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması Sedat Veyis Örnek / Almanya dan Kalanlar - Herausgegeben im Rahmen des wissenschaftlich-technischen Forschungsinstituts der Türkei (TÜBİTAK) Forschungs- und Entwicklungsgruppe individueller und sozialer Wissenschaften (SOBAG) mit dem Titel 114K576 Sedat Veyis Örnek Verbale Historie, Biographie und Urkunden-Studie Sedat Veyis Örnek / Verbliebenes aus Deutschland Yayın No: 18 Ankara, 2015 ISBN: DOI: /ankara TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması / Sedat Veyis Örnek Verbale Historie, Biographie und Urkunden-Studie Yayına Hazırlayanlar / Herausgeber Serpil Aygün Cengiz Günseli Bayraktutan Meryem Bulut Seyit Coşkun Gülrû Bayraktar Derya Perk Kapak Tasarımı / Umschlaggestaltung Emre Yüksel Kitap Tasarımı / Buchgestaltung Gökhan Ünveren Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma ve Destek Grubu (SOBAG) 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması başlıklı proje kapsamında hazırlanmıştır. Herausgegeben im Rahmen des wissenschaftlich-technischen Forschungsinstituts der Türkei (TÜBİTAK) Forschungs- und Entwicklungsgruppe individueller und sozialer Wissenschaften (SOBAG) mit dem Titel 114K576 Sedat Veyis Örnek Verbale Historie, Biographie und Urkunden-Studie.

4 İÇİNDEKİLER / INHALT Önsöz Yerine Statt eines Vorwortes... Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi Chronologische Biographie des Sedat Veyis Örnek Sedat Veyis Örnek in Yayınları / Veröffentlichungen des Sedat Veyis Örnek Almanya dan Fotoğraflar / Fotos aus Deutschland Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans (Dissertation) Yeni Türkiye deki Dinsel, Kültürel ve Sosyal Reformların (1920 den 1938 e kadar) Japon Modernleşmesiyle Karşılaştırılması (Doktora Tezi) Sedat Veyis Örnek in Alman Kültürü İçinden Geçen Hikâyeleri Die innerhalb der deutschen Kultur stattfindenden Erzählungen des Sedat Veyis Örnek Bir Şehirden Üç Kişi Drei Personen aus einer Stadt İlonka ya Mektup Brief an İlonka Cam Önünde Vor dem Fenster Suda Oynar Balıklar Die Fische spielen im Wasser Köpekli Kadın Frau mit Hund Sedat Veyis Örnek in 1964 te Almancası Yayınlanan Hikâyesi Die 1964 auf Deutsch veröffentlichte Erzählung des Sedat Veyis Örnek Hi Der Stacheldraht Sedat Veyis Örnek in Yazdığı Tüm Kitaplarda Yer Alan Almanca Kaynakça / Deutsche Quellen, die Sedat Veyis Örnek in seinen gesamten Büchern gebraucht hat Sedat Veyis Örnek in Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü nde Bulunan Kütüphanesindeki Almanca Kitapları / Deutsche Bücher des Sedat Veyis Örnek in der privaten Bibliothek der Ankara Üniversität Fakultät für Sprachen, Geschichte und Geographie Abteilung für Volkskunde Yasal İzin Belgeleri / Benutzerrechte i v

5 Önsöz Yerine... Camın önündeyim. Köşeye büzülmüş duruyor. ( ) Darwin! Merhaba anam! Bomboş bakıyor. Merhaba yahu! Cama vurdum. Yavaştan kuyruğunu oynattı. Bir daha vurdum. Üst dala fırladı. ( ) Kilisenin saatı vurmaya başladı: bir, iki, üç.. altıya kadar sayabildim. Sonrasını şaşırdım. Darwin döndü. Haydaaa! Dalın ta ucuna fırladı. Arka ayakları ile daldan tutunup başladı baş aşağı sallanmıya. Cama vurdum. Tınmandı. Bir daha vurdum. Aldırdığı yok. Bir ileri, bir geri. Cama yüzümü dayadım. Burun burunayız. Bayılıyor keyfinden. Arada cam olmasa öpüşeceğiz. Bir kahkaha attı ki.. Ulan it! Formundasın yine! Cep aynamı çıkardım. Cama iyice yaklaştırıp, tuttum yüzüne! Tutunduğu daldan yere sıçradı. Yüzünü kafesin tellerine yapıştırıp, aynaya baktı. Döndü, bana baktı. Kızdı. Köşeye gidip, büzüldü kaldı. Ne o, çirkin insan? Bozuldun mu? Az insan! Kepçe kulak! Daha doğarken yaşlı. Açmadı mı? demeye kalmadan vitrinin ışığı sönüverdi. Bir zamansız karanlığın önünde kalakaldın.. Bu işler böyledir, Darwin! Adamı önce kafese korlar. Sonra camları ışığa boğup, şam şam şakıtırlar ortalığı. Sonra ne el değsin, ne etek, şak diye söndürürler. Ve kızların en sarışınını, en görkemlisini alıp aydınlık kahvelere giderler.. Sedat Veyis Örnek ( Cam Önünde hikâyesinden) Ejmel de Gönenli, Gönenliydi. Bunu [Sedat Veyis Örnek i Almanya da] karşılayacak, bu orda işte ilmini yapacak. Tam Veyis trenden iniyor, Ejmel onu karşılıyor: Veyis şu telgrafı oku, ne yazıyor?, Baban öldü, acele gel. O da [Ejmel] zaten gitmek üzereymiş, pılısını pırtısını toplamış, trene binmiş; Veyis kalmış hayatın ortasında, Almanya da tek başına. Sedat Veyis Örnek in kızkardeşi Seher Horasanlı (15 Ağustos 2014 te kendisiyle yapılan görüşmeden) Bu e-kitabın amacı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü nün kurucusu olan Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek in 1960 ta (Almanya) Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi nde dinler tarihi ve etnoloji alanında, Helmuth von Glasenapp ın danışmanlığında tamamladığı Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans ( Yeni Türkiye deki Dinsel, Kültürel ve Sosyal Reformların [1920 den 1938 e kadar] Japon Modernleşmesiyle Karşılaştırılması ) başlıklı doktora tezini 1 Türkçe çevirisiyle birlikte yayınlayarak Sedat Veyis Örnek in akademik kimliğinin oluşumdaki temel yapı taşlarını sergilemek ve tartışmaya açmaktır. 2 Sedat Veyis Örnek in arasında doktora eğitimini tamamladığı Almanya yılları ve öğrendiği Almanca onun entelektüel dünyasını biçimlendiren önemli bir unsur olmuştur. 1 Sedat Veyis Örnek in doktora tezi üzerine bir değerlendirme için Sanem Yardımcı nın Türkiye ve Japonya Modernleşme Deneyimlerinin Karşılaştırılması: Sedat Veyis Örnek in Doktora Tezi (2015: ) başlıklı makaleye bakılabilir (13 Kasım 2014 tarihinde Ankara da proje çalışmamız kapsamında düzenlediğimiz Sedat Veyis Örnek Anma Etkinliği nde S. Yardımcı nın konuyla ilgili olarak yapmış olduğu sunum adresinden izlenebilir.) 2 Sedat Veyis Örnek in doktora tezine ulaşmamızı sağlayan kişiler Sanem Yardımcı ile Uğur Çelik tir. Örnek in doktora tezi üzerine yayınlanmış iki metinden biri Sanem Yardımcı ya (2015: ), diğeri ise Prof. Dr. Dursun Zengin e (2015: ) aittir. Bu e-kitabın ortaya çıkmasını sağlayan değerli katkıları için Prof. Dr. Dursun Zengin e, Sanem Yardımcı ve Uğur Çelik e teşekkür ederiz. Ayrıca çalışmamız boyunca çeşitli Fransızca kaynakların çevirisinde yardımcı olan Prof. Dr. Nur Melek Mataracı Demir ile e-kitabın hazırlanmasında destekleri için Eren Zencirden, Aysun Ezgi Bülbül, Sevinç Gülçiçek ve Meryem Karagöz e de teşekkür ederiz. i

6 Türkçe ve Almanca olarak iki dilli hazırlanan bu e-kitap Serpil Aygün Cengiz 3, Günseli Bayraktutan 4, Meryem Bulut 5, Seyit Coşkun 6, Gülrû Bayraktar 7 ve Derya Perk 8 tarafından yayına hazırlanmıştır. Çalışma, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Destek Grubu (SOBAG) 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması başlıklı projenin 9 bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. E-kitabın amacı, Sedat Veyis Örnek in Almanya ve Almanca içindeki (biz Türkiyeli okurlar için bir tür karakutu görünümündeki) dünyasını tartışmaya açmaktır. Öncelikle, Sedat Veyis Örnek in (Türkiye de hiç bilinmeyen) Almanya da yazdığı doktora tezini; Tübingen de aldığı doktora derslerinden hocası olan Alman akademisyenlere kadar birçok bilgiyi; Hi başlıklı, konusu Kore Savaşı sırasında geçen ve Der Stacheldraht ( Dikenli Tel ) başlığıyla Almancaya çevrilerek yayınlanan hikâyesini 10 ; Almanya fotoğraflarını, vefatından beri AÜ DTCF Halkbilim Bölümü nde saklanan Almanca kitaplarını ve yazdığı Türkçe kitaplarında kullandığı Almanca kaynakları günışığına çıkartarak bu konuya ilişkin karanlığı aydınlatmaya çalıştık. Sedat Veyis Örnek in AÜ DTCF Halkbilim Bölümü nde bulunan (ve tamamına yakını Almanca olan) yabancı dildeki kitapların kapaklarını elektronik ortamda tarayıp künyelerini çıkarttık. Kitapların bir kısmında gördüğümüz Sedat Veyis Örnek in paraf şeklinde veya imzası veya damgasının olduğu ex libris leri; ayrıca bazı kitaplarda bulunan ithafları da taradık. Bu çalışmayı, e-kitabımızın son bölümünde bulabilirsiniz. Sedat Veyis Örnek in kütüphanesinden bir seçki olan bu kitaplara bakıldığında da Almanca kitaplardan oluşan kütüphanesi bağlamında Örnek in temel çalışma/ilgi alanının ağırlıklı olarak halkbilim, etnoloji, antropoloji ve dinler tarihi olduğu görülmektedir. Bu alanların dışında, Sigmund Freud un Uygarlığın Huzursuzluğu gibi düşün tarihinin temel bazı yapıtlarını da Örnek in kütüphanesinde görmek mümkün. Sedat Veyis Örnek in Almanya ve Alman diliyle ilişkisi başka birkaç metninde de görülebilir. Örneğin, Sedat Veyis Örnek in Cam Önünde (1962: 20-21) başlıklı hikâyesi, bir yabancının Almanca konuşulan bir mekânda duyumsadıkları üzerine kurulu (otobiyografik izlenimi veren) bir metindir. Örnek in Cam Önünde adlı kısa hikâyesi dışında Bir Şehirden Üç Kişi (1959), İlonka ya Mektup (1962), Suda Oynar Balıklar (1962) ile Köpekli Kadın (1965) başlıklı kısa hikâyeleri de otobiyografik izlenimi veren ve Alman kültürüne yönelik bir bakış açısıyla kurgulanmış metinler olarak önümüzde durmaktadır. İsmi anılan bu beş hikâyeyi hem Türkçe hem Almanca olarak e-kitapta okuyabilirsiniz. 3 Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü Etnoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi (serpilayguncengiz@gmail.com) 4 Doç. Dr., Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi (gunselibayraktutan@gmail.com) 5 Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi (meryem.bulut@gmail.com) 6 Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi (seyit.coskun@hotmail.com) ) 7 Okutman, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim elemanı (bayraktar@ankara.edu.tr) 8 Araş. Gör., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim elemanı (der@ankara.edu.tr) 9 Önhazırlıkları Mart 2014 te başlamış olan TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması başlıklı proje çalışması TÜBİTAK tarafından 12 aylık bir proje çalışması olarak desteklenmektedir. 15 Eylül 2015 te tamamlanacak olan projenin ekip üyeleri Serpil Aygün Cengiz (yürütücü), Meryem Bulut (araştırmacı), Günseli Bayraktutan (hak sahibi), Aysun Ezgi Bülbül (bursiyer) ve Eren Zencirden dir (bursiyer). Proje çalışmasının diğer ekip üyeleri Uğur Çelik, Sevinç Gülçiçek ve Meryem Karagöz dür. Solmaz Karabaşa, Zeynel Karacagil ve AÜ DTCF Halkbilim Bölümü nün çok sayıdaki öğrencisi de proje çalışmamıza çeşitli katkılarda bulunmaktadırlar. Halen devam etmekte olan proje çalışmasının ayrıntılı biçimde anlatılmış hikâyesi, Serpil Aygün Cengiz in Hikâyemiz (2015: 13-32) başlıklı yazısında görülebilir. 10 Sedat Veyis Örnek in Hi (1958) başlıklı hikâyesi Almancaya Der Stacheldraht ( Dikenli Tel ) (1964) ismiyle çevrilmiştir. Bu metnin Almancasından Türkçeye yapılan çevirisi için ise bkz.: Dikenli Tel (2015: ). ii

7 Sedat Veyis Örnek, Türk Dili Dergisi nde yayınlanan Alman Dergileri başlıklı üç yazısında (1963: ; 1963: ; 1963: ) kültür ve edebiyat alanında yayınlanan çeşitli Alman dergilerindeki bazı yazıları/yazarları tanıtmaktadır. Sedat Veyis Örnek in Alman edebiyatından yaptığı çeviriler ise Alman edebiyatına olan ilgisinin açık kanıtıdır. Bu çevirilerden ikisi Heinrich Böll dendir: bir radyo tiyatrosu olan Duvardan Gelen Sesler (1965: ) ile Duke Sokağındaki Ölü Kızılderili (1962: ) başlıklı hikâye. Sedat Veyis Örnek ayrıca Tankred Dorst un Sur Dibinde [t.y.] oyunu ile Gregor Manfred in Geliyorlar (1962: 18, 20) adlı metnini de Türkçeye çevirmiştir. Sedat Veyis Örnek in Almanya ile ilişkisi doktora çalışması ve tüm bu çeviri çalışmalarının ardından da devam etmiştir: Örnek in Almanya da doktorasını tamamladıktan sonra Türkiye ye dönüşünde 1961 yılında çalışmaya başladığı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim üyeliği sırasında da Almanya ya gittiğini biliyoruz. Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası ndaki bilgilerden Örnek in Alman Hükümeti bursuyla 5 Temmuz 1969 da Bonn, Tübingen ve Münih Üniversitelerinin kütüphaneleriyle Hamburg (Hamburgisches Museum Für Völkerkunde und Vorgeschichte), Stuttgart (Linden Museum), Münih (Staatliches Museum Für Völkerkunde) ve Frankfurt (Städtisches Museum Für Völkerkunde) müzelerinde branşıyla ilgili araştırmalar yapmak üzere Almanya ya gittiğini ve 25 Eylül 1969 da göreve başladığını biliyoruz. Ayrıca Eylül 1970 te Almanya nın Detmold şehrinde Probleme und Techniken Volkskundlicher Dokumentation adlı kongreye katılmış ve 8 Temmuz-20 Eylül 1974 tarihleri arasında da DAAD (Alman Akademik Değişim Servisi) Vakfı nın verdiği inceleme ve araştırma bursundan yararlanarak Almanya da bulunmuştur. Sedat Veyis Örnek in dünyasında Alman dili ve kültüründen kalanların serimlendiği bu e-kitabın temel metni Sedat Veyis Örnek in Türkiye ile Japonya modernleşmesini karşılaştırdığı doktora tezidir. Bu teze, okur bugünden baktığında, metni eksik, dahası yetersiz bulabilir. Ancak, Prof. Dr. Fuat Bozkurt un benimle 20 Haziran 2015 te yaptığı bir telefon konuşmasında Sedat Veyis Örnek in bir gün kendisine Doktora tezi sadece yazılan değil, ayrıca çekilen tüm sıkıntılar, verilen tüm mücadeledir demesi Örnek in Almanya daki yaşamının sadece doktora tezi yazmaktan ibaret olmadığını göstermektedir. Sedat Veyis Örnek in kızkardeşi Seher Horasanlı yla 15 Ağustos 2014 te İstanbul da yaptığımız sözlü tarih görüşmesinde de, Örnek in (Almanya ya gitmeden önce biraz dil öğrenmek için çalışmış olsa da) Almanca bilmeyen birisi olarak Almanya ya gittiğini ve çok zorluk çekmesine rağmen bu sıkıntılara katlanarak doktorasını tamamlamadan Türkiye ye dönmediğini dinleyip öğrenmiştik da bir Türk ün Almanca bilmeden Almanya ya giderek dört yılda hem dil öğrenip hem de doktora programını tamamlaması her şeye rağmen sıradışı bir öyküdür ve bize Sedat Veyis Örnek i tanımak adına önemli ipuçları vermektedir. Serpil Aygün Cengiz Ankara, 25 Haziran 2015 Kaynakça Aygün Cengiz, Serpil 2015 Hikâyemiz. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Böll, Heinrich 1965 Duvardan Gelen Sesler, Türk Dili Dergisi, Mart, Cilt XIV, Böll, Heinrich 1962 Duke Sokağındaki Ölü Kızılderili, Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XI, Sayı 127, Dorst, Tankred [t.y.] Sur Dibinde 11. Gregor, Manfred 1962 Geliyorlar, Su Dergisi, Ağustos, Yıl 2, Sayı 18, Bu oyunun metni Devlet Tiyatroları Arşivi nden alınmış, ancak metne ilişkin bir künyeye ulaşmak mümkün olamamıştır. iii

8 Örnek, Sedat Veyis 2015 Dikenli Tel (Çev.: Ömer Acer). Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Örnek, Sedat Veyis 1965 Köpekli Kadın, Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XIV, Sayı 163, Örnek, Sedat Veyis 1964 Der Stacheldraht (Almancaya çev.: Hans Salzner). Das Antlitz des Kriegers: Kriegsgeschichten der zeitgenössischen Weltliteratur içinde, Joachim A. Frank ve W. A. Oerley (Ed.). Viyana, Berlin, Stuttgart: Paul Neff Yayınevi. Örnek, Sedat Veyis 1963 Alman Dergileri, Türk Dili Dergisi, Cilt XII, Sayı 141, Örnek, Sedat Veyis 1963 Alman Dergileri, Türk Dili Dergisi, Cilt XII, Sayı 138, Örnek, Sedat Veyis 1963 Alman Dergileri, Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XXI, Sayı 139, Örnek, Sedat Veyis 1962 Cam Önünde, Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 27, Örnek, Veyis 1962 Suda Oynar Balıklar, Değişim Dergisi, Yıl 1, Temmuz, Sayı 9,10-11/ Örnek, Sedat Veyis 1962 İlonka ya Mektup, Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 15, Örnek, Sedat Veyis 1960 Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans ( Yeni Türkiye deki Dinî, Kültürel ve Sosyal Reformların [1920 den 1938 e kadar] Japonya nın Modernleşmesiyle Karşılaştırılması ). Danışman: Helmuth von Glasenapp (Doktora Tezi). Tübingen: Eberhard Karls Üniversitesi Felsefe Fakültesi Dinler Tarihi ve Etnoloji Programı. Örnek, Sedat Veyis 1959 Bir Şehirden Üç Kişi, Varlık Dergisi, 15 Ocak, Sayı 494, 21. Örnek, Sedat Veyis 1958 Hi. Yeni Hikâyeler 1959 içinde, İstanbul: Varlık Yayınevi. Yardımcı, Sanem 2015 Türkiye ve Japonya Modernleşme Deneyimlerinin Karşılaştırılması: Sedat Veyis Örnek in Doktora Tezi. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Zengin, Dursun 2015 Doktora Tez Çalışmasının Kısa Özeti. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, iv

9 Statt eines Vorwortes... 1 Ich bin vor dem Fenster. Zur Ecke hin steht er verhutzelt. ( ) Darwin! Hallo Mutter! Er schaut mit leeren Blicken. Hallooo! Ich klopfe ans Fenster. Langsam bewegt er seinen Schwanz. Ich klopfe noch einmal. Er springt auf den oberen Ast. ( ) Die Kirchenglocke fängt an zu leuten: eins, zwei, drei.. bis sechs kann ich mitzählen. Danach vertue ich mich. Darwin dreht sich. Boaaaa! Er springt bis an die Spitze des Astes. Mit seinen Hinterbeinen hält er sich fest und schwingt sich nach Vorne über. Ich klopfe ans Fenster. Ihm egal. Ich klopfe erneut. Es berührt ihn kein Stück. Vor und zurück. Mein Gesicht ans Fenster gedrückt. Nase an Nase. Er ist quitschfidel. Wäre das Fenster nicht dazwischen würden wir uns küssen. Er stösst ein Gelächter aus. Du Hund! Bist wieder in Höchstform! Ich hole meinen Taschenspiegel raus. Nähere es dem Fenster und halte es in sein Gesicht! Er springt vom Ast auf den Boden. Presst sein Gesicht an die Stangen des Käfigs und starrt auf den Spiegel.Dreht sich weg und schaut mich an. Er ist verärgert. Geht in die Ecke verhutzelt sich und bleibt liegen. Was denn, hässlicher Mensch? Bist du gekränkt? Wenig Mensch! Segelohr! Schon alt bei seiner Geburt! Gefällts dir nicht? noch bevor dies gesagt erlischt das Licht der Vitrine. Verblieben in einer Dunkelheit zur falschen Zeit.. So ist das halt, Darwin! Erst stecken sie einen in den Käfig. Dann tauchen sie die Scheiben in Lichter und lassen alles ertrillen. Dann ohne vorwarnuung, zack Licht aus. Und führen die blondesten, die imposantesten Mädchen in helle cafes aus... Sedat Veyis Örnek (aus der Erzählung Cam Önünde (Vor dem Fenster) Ejmel war auch Gönener, aus Gönen. Er sollte ihn [Sedat Veyis Örnek in Deutschland] empfangen, er sollte dort studieren. Veyis tritt gerade aus dem Zug, da empfängt ihn Ejmel: Veyis lies dieses Telegram, was steht dort?, Dein Vater ist verstorben, komm schnell. Er [Ejmel] war sowieso dabei zu gehen und hatte schon alles zusammengepackt und war in den Zug gestiegen; Veyis blieb dort in Mitten des Lebens, in Deutschland alleine zurück. Sedat Veyis Örneks Schwester Seher Horasanlı (Bei dem Treffen mit ihr am 15. August 2014) Das Ziel dieses E-Books ist es die Dissertation 2 mit dem Titel Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans des Gründers der Volkskundeabteilung der Ankara Universität, an der Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek, welche er 1960 in Deutschland an der Tübingen Eberhard Karls Universität im Fachbereich Religionsgeschichte und Ethnologie unter der Betreuung von Helmuth von Glasenapp geschrieben hat, mit der Übersetzung zu veröffentlichen, die Grundsteine seines akademischen Werdegangs aufzuzeigen und zu diskutieren. 3 Die Jahre die Sedat Veyis Örnek für seine Doktorarbeiten zwischen in Deutschland verbracht hat und die deutsche Sprache die er dort erlernt hat, waren grundlegend für die Formierung seiner intellektuellen Weltvorstellung. 1 Dieser Text wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 2 Für detaillierte Informationen bezüglich der Doktorarbeit des Sedat Veyis Örneks, siehe Sanem Yardımcıs Artikel Türkiye ve Japonya Modernleşme Deneyimlerinin Karşılaştırılması: Sedat Veyis Örnek in Doktora Tezi (2015: ). 3 Zu erlangung Sedat Veyis Örneks Doktorarbeit waren uns behilflich Sanem Yardımcı und Uğur Çelik. Zwei der über Örneks Doktorarbeit veröffentlichte Texte gehören jeweils Sanem Yardımcı (2015: ) und Prof. Dr. Dursun Zengin (2015: ). Wir bedanken uns für die Unterstüztung bei der Zusammenstellung dieses e- books bei Sanem Yardımcı, Uğur Çelik und Prof. Dr. Dursun Zengin. Ausserdem bedanken wir uns bei Prof. Dr. Nur Melek Mataracı Demir für die stellenweise französischen Übersetzungen; für die technische Unterstützung dieses e-book bedanken wir uns bei Eren Zencirden, Aysun Ezgi Bülbül, Sevinç Gülçiçek und Meryem Karagöz. v

10 Dieses sowohl auf Türkisch als auch auf Deutsch vorbereitete e-book wurde seitens Serpil Aygün Cengiz 4, Günseli Bayraktutan 5, Meryem Bulut 6, Seyit Coşkun 7, Gülrû Bayraktar 8 undderya Perk 9 aufbereitet. Diese Studie wird als ein Produkt des Projekts mit dem Titel Sedat Veyis Örnek Verbale Historie, Biographie und Dokumentationsstudie, unterstützt vom Türkischen Institut für Wissenschaft und Technik (TÜBİTAK), 114K576 Sozial- und Individuelle Wissenschaftsforschungstützgruppe (SOBAG) veröffentlicht 10. Die Absicht dieses E-Books ist es die Deutschsprachige Welt in der sich Sedat Veyis Örnek in Deutschland befand (und die für uns türkische Leser geradezu eine Blackbox ist) darzustellen. Es wurde zunächst versucht die Dissertation, die Sedat Veyis Örnek in Deutschland geschrieben hat (und die in der Türkei überhaupt nicht bekannt ist) vorzustellen; das Wissen über die von ihm studierten Fächer in Tübingen bis hin zu seinem Betreuer und den dortigen deutschen Akademikern dazulegen; seine Erzählung mit dem Titel Hi, das vom Koreakrieg handelt und der Überschrift Der Stacheldraht ins Deutsche übersetzt und veröffentlicht 11 wurde und seine Deutschlandphotos, seine deutschen Bücher, die seit seinem Tod an der Ankara Universität aufbewahrt wurden und die Quellen, die er für seine Türkischen Bücher benutzt hat zu durchleuchten.alle Bücher Sedat Veyis Örnek an der AU, FSGG Volkskundeabteilung (alle fast auf Deutsch) wurden elektronisch eingescannt und bibliographisch geordnet. Auch die Unterschriften, die ex libris oder Widmungen Sedat Veyis Örneks, die sich in einigen Büchern befanden wurden gescannt. Diese Arbeit befindet sich am Ende unseres E- Books. Diese Bücher, die ein Sammelsurium Sedat Veyis Örneks sind und vorwiegend aus deutschen Büchern bestehen weisen Örneks vorwiegendes Interesse im Bereich der Volkskund, Ethnologie, Anthropologie und Religionsgeschichte auf. Außer diesen Fachbereichen befinden sich auch noch manche Klassiker in der Sammlung, wie Sigmund Freuds Das Unbehagen in der Kultur. Auch sind in diesem E-Books Sedat Veyis Örneks andere Texte über Deutschland oder die deutsche Sprache vorzufinden. Als Beispiel Sedat Veyis Örneks Erzählung Vor dem Fenster (1962: 20-21). Dieser Text handelt von den Emotionen einer Person, die sich innerhalb einer deutschsprachigen Gemeinschaft befindet (trägt autobiographische Züge). Ausserdem können vorgefunden werden die Kurzgeschichten Eine Stadt, drei Personen (1959), Briefe an Ilonka (1962), Im Wasser tanzen die Fische (1962) und Frau mit Hund (1965). Sie alle tragen autobiographische Züge und spiegeln Ansichten bezüglich der deutschen Kultur wieder. Diese Aufgelisteten Kurzgeschichten sind innerhalb des E-Books sowohl auf Türkisch als auch auf Deutsch vorhanden. 4 Doz. Dr., Lektorin der Ankara Universität, Fakultät für Sprache und Geschichte-Geographie, Abteilung für Volkskunde, Fachbereich Ethnologie (serpilayguncengiz@gmail.com) 5 Doç. Dr., Lektorin der Başkent Universität, Fakultät für Kommunikation(gunselibayraktutan@gmail.com) 6 Doç. Dr., Lektorin der Ankara Universität, Fakultät für Sprache und Geschichte-Geographie, Antropologieabteilunf, Fachbereich für Sozialantropologie(meryem.bulut@gmail.com) 7 Ass. Doz. Dr., Lektor der Ankara Universität, Fakultät für Sprache und Geschichte-Geograpie, Philosophieabteilung (seyit.coskun@hotmail.com) ) 8 Lektorin der Ankara Universität, Fakultät für Sprache und Geschichte-Geographie, Abteilung für westliche Sprachen und Literatur, Fachbereich Germanistik(bayraktar@ankara.edu.tr) 9 Ass. der Ankara Universität, Fakultät für Sprache und Geschichte-Geographie, Abteilung für westliche Sprachen und Literatur, Fachbereich Germanistik (der@ankara.edu.tr) 10 Das Projekt mit dem Titel TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması, dessen vorarbeiten im März 2014 begonnen wurden werden von der TÜBİTAK über 12 Monate unterstützt. Die Projektmitglieder, des am endenden Projekts sind Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz (Leitung), Doç. Dr. Meryem Bulut (Forschung), Doç. Dr. Günseli Bayraktutan (Vormund), Aysun Ezgi Bülbül (Stipendiat) und Eren Zencirden (Stipendiat). Die anderem Projektmitglieder sind Uğur Çelik, Sevinç Gülçiçek und Meryem Karagöz. Solmaz Karabaşa und Zeynel Karacagil haben auch verschiedene Beiträge zum Projekt geleistet. Auch wenn alle an dem Projekt Sedat Veyis Örnek mitgearbeitet haben bedanken wir uns vor allem bei Meryem Karagöz für ihre grosse Mühe bei der Auffindung der richtigen Quellen. Die Erzählung zu des weiterhin andauernden Projekts werden von Serpil Aygün Cengiz im Werk Hikâyemiz (2015: 13-32) festgehalten. 11 Die Erzählung Hi des Sedat Veyis Örnek (1958) wurde mit dem Titel Der Stacheldraht ins deutsche Übersetzt. Für die türkische fassung siehe: Dikenli Tel (2015: ). vi

11 Ein Text über einen Fremden in einer deutschsprachigen Umgebung und dessen Gedanken (mit autobiographischen Zügen). Sedat Veyis Örnek stellt in der Zeitschrift der Türkischen Sprache in seinen drei Artikeln Deutsche Zeitschriften (1963: ; 1963: ; 1963: ) verschiedene Autoren und Artikel vor, die in Kultur- und Literaturzeitschriften veröffentlicht wurden. Sedat Veyis Örneks Übersetzungen mancher deutscher Literaturbeispiele sind ein Beweis für sein Interesse an der deutschen Literatur. Zwei dieser Übersetzungen sind von Heinrich Böll: ein Hörspieltheaterstück Duvardan Gelen Sesler (Die Geräusche aus der Wand) (1965: ) und Duke Sokağındaki Ölü Kızılderili (Der tote Indianer aus der Duke Gasse) (1962: ). Sedat Veyis Örnek hat außerdemtankred Dorsts Sur Dibinde (am Fuße der Festung)[t.V.] und Gregor Manfreds Geliyorlar (Sie kommen) (1962: 18, 20) ins türkische Übersetzt. Die Beziehung des Sedat Veyis Örnek zu Deutschland führten auch nach seinen Dissertations- und Übersetzungsarbeiten: Wir wissen, dass Sedat Veyis Örnek während seiner Tätigkeit als Lehrbeauftragter an der Fakultät für Sprache und Geschichte-Geographie, die er im Jahr 1961 nach seinem Abschluss des Ph.D. und seinem Rückkehr in die Türkei begann, nach Deutschland reiste. Aus den Informationen, die in der Akademischen Personal Akte des Sedat Veyis Örnek vorhanden sind, ist festzustellen, dass er mit dem Stipendium der deutschen Regierung am 5. Juli 1969 für Forschungen über sein Fachbereich in den Bibliotheken der Bonn, Tübingen und München Universitäten, außerdem in den Museen in Hamburg (Hamburgisches Museum Für Völkerkunde und Vorgeschichte), Stuttgart (Linden Museum), München (Staatliches Museum Für Völkerkunde) und in Frankfurt (Städtisches Museum Für Völkerkunde) nach Deutschland reiste und am 25. September 1969 seine Tätigkeit im Lehrstuhl begann. Außerdem nahm er zwischen dem September 1970 an der Kongress "Probleme und Techniken Volkskundlicher Dokumentation" in Detmold in Deutschland teil und war mit einem Forschungsstipendium des DAAD zwischen dem 8. Juli September in Deutschland. Der Haupttext des Werks, in der das verbliebene der deutsche Sprache und Kultur in Sedat Veyis Örneks Leben dokumentiert wird, ist Sedat Veyis Örneks Doktorarbeit, in der er die Modernisierung der Türkei und Japan vergleicht. Beim Betrachten dieser Arbeit aus dem heutigen Blickwinkel, kann der Text dürftig und mangelhaft erscheinen. Doch bei einem Telefonat am 20. Juni 2015 mit Prof. Dr. Fuat Bozkurt sagte dieser, Sedat Veyis Örnek habe einst zu ihm gesagt Eine Doktorarbeit ist nicht nur der geschriebene Text, sondern außerdem, die damit verbundenen Mühen und der Kampf der dahinter steckt. Dies zeigt, dass sich Örneks Leben in Deutschland nicht ausschließlich aus seiner Doktorarbeit bestand. Bei dem Verbale Historie-Treffen mit Sedat Veyis Örneks Schwester Seher Horasanlı am 15. August 2014 in Istanbul haben wir erfahren, dass Örnek(obwohl er ein Jahr bevor er nach Deutschland fuhr anfing Deutsch zu lernen) eigentlich ohne Sprachkenntnisse in Deutschland ankam und trotz aller Schwierigkeiten er nicht ohne seine Dissertation in die Türkei zurückkehrte. Ein Türke, der 1956 ohne Sprachkenntnisse nach Deutschland fährt und dort nicht nur die Sprache erlernt, sondern auch seine Doktorarbeit vollendet ist trotz allem eine außergewöhnliche Geschichte und bietet wichtige Anhaltspunkte, um Sedat Veyis Örnek besser kennen zu lernen. Serpil Aygün Cengiz Ankara, den 25. Juni 2015 Quellenverzeichnis Aygün Cengiz, Serpil 2015 Hikâyemiz. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Böll, Heinrich 1965 Duvardan Gelen Sesler (Geräusche aus der Wand), Türk Dili Dergisi, Mart, Cilt XIV, Böll, Heinrich 1962 Duke Sokağındaki Ölü Kızılderili (Der tote Indianer in der Duke Street), Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XI, Sayı 127, vii

12 Dorst, Tankred [t.y.] Sur Dibinde 12. Gregor, Manfred 1962 Geliyorlar (Sie kommen), Su Dergisi, Ağustos, Yıl 2, Sayı 18, 20. Örnek, Sedat Veyis 2015 Dikenli Tel (Çev.: Ömer Acer). Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Örnek, Sedat Veyis 1965 Köpekli Kadın (Frau mit Hund),Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XIV, Sayı 163, Örnek, Sedat Veyis 1964 Der Stacheldraht (Almancaya çev.: Hans Salzner). Das Antlitz des Kriegers: Kriegsgeschichten der zeitgenössischen Weltliteratur içinde, Joachim A. Frank ve W. A. Oerley (Ed.). Viyana, Berlin, Stuttgart: Paul Neff Yayınevi. Örnek, Sedat Veyis 1963 Alman Dergileri (Deutsche Zeitschriften), Türk Dili Dergisi, Cilt XII, Sayı 141, Örnek, Sedat Veyis 1963 Alman Dergileri (Deutsche Zeitschriften), Türk Dili Dergisi, Cilt XII, Sayı 138, Örnek, Sedat Veyis 1963 Alman Dergileri (Deutsche Zeitschriften), Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XXI, Sayı 139, Örnek, Sedat Veyis 1962 Cam Önünde (Vor dem Fenster), Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 27, Örnek, Veyis 1962 Suda Oynar Balıklar (Die Fische spielen im Wasser), Değişim Dergisi, Yıl 1, Temmuz, Sayı 9,10-11/ Örnek, Sedat Veyis 1962 İlonka ya Mektup (Brief an İlonka), Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 15, Örnek, Sedat Veyis 1960 Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans ( Yeni Türkiye deki Dinsel, Kültürel ve Sosyal Reformların [1920 den 1938 e kadar] Japon Modernleşmesiyle Karşılaştırılması ). Danışman: Helmuth von Glasenapp (Doktora Tezi). Tübingen: Eberhard Karls Üniversitesi Felsefe Fakültesi Dinler Tarihi ve Etnoloji Programı. Örnek, Sedat Veyis 1959 Bir Şehirden Üç Kişi (Drei aus einer Stadt), Varlık Dergisi, 15 Ocak, Sayı 494, 21. Örnek, Sedat Veyis 1958 Hi. Yeni Hikâyeler 1959 içinde, İstanbul: Varlık Yayınevi. Yardımcı, Sanem 2015 Türkiye ve Japonya Modernleşme Deneyimlerinin Karşılaştırılması: Sedat Veyis Örnek in Doktora Tezi. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Zengin, Dursun 2015 Doktora Tez Çalışmasının Kısa Özeti. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Cilt 21, Sayı 82, Der Text dieses Schauspiels wurde dem Archiv des Staatstheaters entnommen, doch es wurde keine diesbezügliche Bibliographie gefunden. viii

13 Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi 1 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Numaralı Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması Proje Ekibi Sedat Veyis Örnek üzerine yapılmakta olan TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması başlıklı proje 2 kapsamında yürütülen sözlü tarih çalışmasından elde edilen bilgilerle detaylı bir biyografi çalışması proje kapsamında halen sürdürülmektedir 3. Sedat Veyis Örnek in aşağıda yer alan kronolojik biyografisi (doğum tarihiyle ilgili olarak kızkardeşi Seher Horasanlı ile akrabası Ekrem İnal dan almış olduğumuz sözlü bilgi dışında) bütünüyle yazılı kaynaklara dayanmaktadır Sivas ın Zara ilçesinde Naciye ve Ahmet Örnek in ilk çocuğu olarak doğdu. Doğum yılı resmi kayıtlarda 1927 olarak görünmektedir, fakat aslında 1929 da doğmuştur. Kendisinden iki yaş küçük Seher (Horasanlı) adında bir kızkardeşi vardır (kaynak kişi: Seher Horasanlı, görüşme tarihi ve yeri: , İstanbul). Sedat Veyis e, dul babaanne Zeynep Hanım ın ölen kocasının ismi verildi (Balaman ve Kongar, 1999: 333). [t.y.] Çocukluğu İlkokul Sedat Veyis Örnek in ailesine Şehzadeoğulları denilir; aile I. Dünya Savaşı yıllarında Malatya Darende den Zara ya gelerek yerleşir. Amcası Albay Hulusi Örnek 4, Darendeliler sülalesinden İsmail Hakkı Efendi nin oğludur (Mahiroğulları, 1994: 159). Ailenin soykütüğü Şeyh Hamidi Veli / Somuncu Baba ya ( ) kadar gitmektedir. (Özen, 1991: 24; Sedat Veyis Örnek, 2007: 122) Çocukluğu Sivas-Zara da Reşitpaşa Caddesi nde 23 numaralı Veyis Efendi Konağı nda geçti (kaynak kişiler: Seher Horasanlı, görüşme tarihi ve yeri: , İstanbul; Ekrem İnal, görüşme tarihi ve yeri: 3 Eylül 2014, Zara [Sivas]). Zara İlkokulu ndan (Sivas) mezun oldu (kaynak kişi: Seher Horasanlı, görüşme tarihi ve yeri: , İstanbul) Sivas ta Hakikat Gazetesi nin gece sekreterliğini yaptı ve ilk öyküsü Bir Tutam Saç bu gazetede yayınlandı ( Büyük Düşüncelerle Genç Bir Profesör [t.y.]). Seher 1 Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi başlıklı bu metin, Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı nda (2015, sayı 82, 33-48) yayınlanmıştır. 2 Sedat Veyis Örnek in biyografi çalışması için Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arşivi nde bulunan Sedat Veyis Örnek in akademik personel dosyası ile Fakülte Kurul Kararları defterlerini incelememize izin veren DTCF Dekanı Prof. Dr. Abdulkadir Gürer ve Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Gülsün Leyla Uzun a; ayrıca arşiv çalışmalarımız sırasındaki yardımları nedeniyle Latife Duyar, Cihan Tufan ile Orhan Küpçük e; çok önemli kaynak kişilere ve metinlere ulaşmamızı sağlayan Prof. Dr. Fuat Bozkurt a ve bir yıldır devam eden literatür çalışmamıza önemli katkılarda bulunan AÜ DTCF Halkbilim Bölümü öğrencilerimize teşekkür ederiz. 3 Önhazırlıkları Mart 2014 te başlamış olan TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması başlıklı bu proje çalışması TÜBİTAK tarafından 12 aylık bir proje çalışması olarak desteklenmektedir te tamamlanacak olan projenin ekip üyeleri Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz (yürütücü), Doç. Dr. Meryem Bulut (araştırmacı), Doç. Dr. Günseli Bayraktutan (hak sahibi), Aysun Ezgi Bülbül dür (bursiyer) ve Eren Zencirden dir (bursiyer). Proje çalışmasının diğer ekip üyeleri Uğur Çelik, Sevinç Gülçiçek ve Meryem Karagöz dür. Solmaz Karabaşa ve Zeynel Karacagil de proje çalışmamıza çeşitli katkılarda bulunmaktadırlar. Sedat Veyis Örnek in kronolojik biyografi çalışması tüm ekibin çabasıyla ortaya çıkmış olsa da kaynakları bulma konusunda olağanüstü çabası nedeniyle Meryem Karagöz e ayrıca teşekkür ederiz. 4 Hulusi Örnek, Sedat Veyis Örnek Ulun Erkmen le evlendiğinde nikâh şahitliğini yapmıştır (kaynak kişi: Seher Horasanlı, görüşme tarihi: ). 1

14 Horasanlı ya göre Sedat Veyis Örnek in yayınlanan ilk hikâyesi İnce Dert adlıdır 5 (Özen, 1991: 25). Gece sekreterliği yaptığı sıralarda Sivas ın entelektüel çevresiyle tanışarak öyküler, şiirler, eleştiriler yazmaya başladı (Balaman ve Kongar, 1999: 333) lı yılların sonları Sivas Halkevi nde tiyatro çalışmalarına katıldı: İlk kez Faruk Nafiz Çamlıbel in Akın adlı oyununda sahneye çıkmış, daha sonra Cevdet Kudret in Rüya içinde Rüya, Beaumarchais nin Figaronun Düğünü oyunlarında rol almıştır. Sedat Veyis Örnek sahneye koyucu olarak da görev yapmıştır. Sahneye koyduğu Cahit Atay ın Pusuda adlı oyununu Sivas ın Pirçinik köyüne götürmüş, orada kalabalık bir halk topluluğu önünde oynanmasını sağlamıştır (Şener, 1993: 28) Modern Lokanta isimli yazdığı oyun Sivas Halkevi Tiyatrosu nda oynandı (Aslanoğlu, 2006: 238; Çağdaş, 2012: 24). Tek perdelik bir güldürü olan Modern Lokanta (Kaçaran [t.y.]), kendisinin yazdığı ve Recep Karaçınar isimli başrolü de kendisinin canlandırdığı oyundur (Balaman ve Kongar, 1999: 363) Sivas Lisesi nden mezun oldu (Sivas Lisesi 100. Yıl Yıllığı ) Sedat Veyis Örnek 3 Mayıs 1950 de haftalık olarak Düdük Mizah Gazetesi ni çıkartmaya başladı, ancak dergi 3 sayı yayınlanabildi (Yasak, 2011: 302; ayrıca bkz.: Nair, 1999: 125) Ağustos 1952 de Sedat Veyis Örnek in en yakın arkadaşlarından Nihat Doğan tarafından yayınlanmaya başlayan ve 17 sayısı basılan Hücum Mizah Gazetesi nde yazıları yayınlandı (Yasak, 2011: 302; ayrıca bkz.: Nair, 1999: 125). (Kızılırmak mürettiphanesi sahibi Ali Rıza Uluocak ile Hücum gazetesi sahibi Nihat Doğan arasında imzalanan anlaşmada Sedat Veyis Örnek in Muhlis Günay la birlikte şahit olarak imzası bulunmaktadır. Anlaşmanın dördüncü maddesine göre yazı verme, tahsis, mizampaj gibi tüm işler Nihat Doğan ve arkadaşları tarafından yapılacaktır. [Anlaşma metni Fuat Bozkurt un arşivinden alınmıştır]) eğitim yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi nde eğitime başladı; ancak Sedat Veyis Örnek in deyişiyle bu kendi seçimi değildi; burs elde edebilme olanağı nedeniyle bu eğitime başvurmuştu ( Büyük Düşüncelerle Genç Bir Profesör [t.y.]) Sedat Veyis Örnek Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ndeki lisans eğitimi boyunca Ömer Hilmi Budda, Mehmet Karasan, Yusuf Ziya Yörükan, Necati Lugal, Tayyip Okiç, Aydın Sayılı, Hamdi Ragıp Atademir, Suut Kemal Yetkin, Bedi Ziya Egemen ile Kemal Edip Kürkçüoğlu nun öğrencisi oldu. Sedat Veyis Örnek in AÜ İlahiyat Fakültesi nde öğrenciyken (kayıtlardan bulunduğu kadarıyla) aldığı dersler ve bu dersleri veren akademisyenler: Dinler Tarihi (Ömer Hilmi Budda); Sosyoloji (Mehmet Karasan); İslam Tarihi (Yusuf Ziya Yörükan); Arapça/Farsça (Necati Lugal); Fransızca (dersi verenin isim kaydı görünmüyor); Arapça (Tayyip Okiç); Hadis (Tayyip Okiç); İslam Dini ve Mezhepler Tarihi (Yusuf Ziya Yörükan); Dinler Tarihi (Ömer Hilmi Budda); İslam İlimler Tarihi (Aydın Sayılı); Mantık (Hamdi Ragıp Atademir); İslam Sanatları Tarihi (Suut Kemal Yetkin); Arapça (Yusuf Ziya Yörükan); Dinler Tarihi (Mehmet Karasan); Kelam (Yusuf Ziya Yörükan); İslam Hukuku (dersi verenin isim kaydı görünmüyor); Psikoloji (Bedi Ziya Egemen); Arapça (Yusuf Ziya Yörükan); Hadis (Tayyip Okiç); Kelam (Yusuf Ziya Yörükan); Tefsir (Tayyip Okiç); Tasavvuf (Kemal Edip Kürkçüoğlu); İslam Mezhepleri Tarihi 5 Bu iki hikâyeye de Hakikat Gazetesi yle ilgili olarak proje çalışması kapsamında yapılan taramalarda ulaşılamamıştır. 2

15 (Yusuf Ziya Yörükan); Hadis (Tayyip Okiç) ve Tefsir (Tayyip Okiç). (Gülen, 2015: ) 1953 Danışmanlığını Prof. Dr. Mehmet Karasan ın yaptığı İsa nın Son Günleri başlıklı mezuniyet teziyle mezun oldu. (Bitirme tezinin tam metni için bkz.: Örnek, 2015: ) Temmuz 3 Kasım 1953 tarihleri arasında Konya İmam Hatip Okulu nda din dersi stajyerliği yaptı Kasım Ağustos 1955 tarihleri arasında askerliğini yedek subay olarak Kore de 5. Kore Tugayı nda yaptı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) yılları arasında Kore de görevli olarak bulunurken Japonya ya seyahat yaptı. Bu bilgi, Japonya da kaldığı sürece Japonya nın modernleşmesi ile Türk reformları arasında belirli paralellikler gördüğünü söylediği doktora tezinin önsözünde bulunmaktadır Doktora eğitimi yapmak üzere Temmuz 1956 da Almanya ya gitti (Ozan, 2015: 137) Sedat Veyis Örnek, Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi nde (Almanya) dinler tarihi ve etnoloji alanında doktorasını yaparken hindolog Prof. Dr. Helmuth von Glasenapp, etnolog Prof. Dr. Thomas S. Barthel, oryantalist Prof. Dr. Rudi Paret, tarihçi Prof. Dr. Hans Rothfels, oryantalist Prof. Dr. Maria Höfner ile Prof. Dr. Jörg Kramer in öğrencisi oldu (Ozan, 2015: 135) Sedat Veyis Örnek in Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi ndeki tüm eğitimi boyunca aldığı dersler ve bu dersleri veren akademisyenler: Türkisch Piri Reis [Piri Reis] (Kramer); Arabisch für Anfänger [Yeni Başlayanlar için Arapça] (Höfner); Arabisch I [Arapça I] (Höfner); Arabisch für Anfänger [Yeni Başlayanlar için Arapça] (Paret); Einführung in das Studium der Islamkunde [İslamolojiye Giriş] (Paret); Arabisch II [Arapça II] (Paret); Türkische Lektüre [Türkçe, Metinler] (Paret); Arabisch III Lekt. Texte [Arapça III, Metinler] (Paret); Nationalitätsprobleme im Mittel- und Osteuropa [Orta ve Doğu Avrupa da Milliyetçilik Meselesi] (Rothfels); Allgemeine Geschichte im Zeitalter der Restauration und Revolution [Restorasyon ve Devrim Dönemi Genel Tarih] (Rothfels); Allgemeine [Geschichte] im Zeitalter Bismarcks [Bismarck Dönemi Genel Tarih] (Rothfels); Allgemeine Geschichte des Imperialismus [Emperyalizm Dönemi Genel Tarih] (Rothfels); Europa zwischen Weltkriegen [İki Dünya Savaşı arasında Avrupa] (Rothfels); Übung zur Völkerkunde von Ozeanien [Okyanusya Etnolojisi, Alıştırma] (Barthel); Die Kultur der Osterinsel [Oster Adasının Kültürü] (Barthel); Übung zur Völkerkunde von Amerika [Amerika Etnolojisi, Alıştırma] (Barthel); Geschichte und Methode der Völkerkunde [Etnoloji Tarihi ve Yöntemi] (Barthel); Die Phiolosophie der Inder [Hind Felsefesi] (von Glasenapp); Grundzüge der vergleichenden Religionswissenschaft [Karşılaştırmalı Din Bilimleri. Temel Özellikler] (von Glasenapp); Epochen der religiösen Dichtung Indiens [Dinî Hint Edebiyat] (von Glasenapp); Der Buddhismus Indiens [Hind Budizmi] (von Glasenapp); Die großen Religionen im Gegensatz und Übereinstimmung [Zıtlık ve Uyum Açısından Büyük Dinler] (von Glasenapp); Erscheinungsw[esen?] der Religion [Din Olgusu] (von Glasenapp); İndien und seine Kultur [Hindistan ve Kültürü] (von Glasenapp); Geheimlehren Geheimkulte [Gizli Öğretiler, Gizli Kültler] (von Glasenapp); Türkisch Piri Reis [Piri Reis] (Kramer); Arabisch für Anfänger [Yeni Başlayanlar için Arapça] (Paret); Nationalitätsprobleme im Mittel- und Osteuropa [Orta ve Doğu Avrupa da 3

16 Milliyetçilik Meselesi] (Rothfels); Die Phiolosophie der Inder [Hind Felsefesi] (von Glasenapp); Einführung in das Studium der Islamkunde [İslamolojiye Giriş] (Paret); Allgemeine Geschichte im Zeitalter der Restauration und Revolution [Restorasyon ve Devrim Dönemi Genel Tarih] (Rothfels); Arabisch II [Arapça II] (Paret); Grundzüge der vergleichenden Religionswissenschaft [Karşılaştırmalı Din Bilimleri. Temel Özellikler] (von Glasenapp); Epochen der religiösen Dichtung Indiens [Dinî Hint Edebiyat] (von Glasenapp); Türkische Lektüre [Türkçe, Metinler] (Paret); Arabisch für Anfänger [Yeni Başlayanlar için Arapça] (Höfner); Allgemeine [Geschichte] im Zeitalter Bismarcks [Bismarck Dönemi Genel Tarih] (Rothfels); Der Buddhismus Indiens [Hind Budizmi] (von Glasenapp); Die großen Religionen im Gegensatz und Übereinstimmung [Zıtlık ve Uyum Açısından Büyük Dinler] (von Glasenapp); Arabisch I [Arapça I] (Höfner); Allgemeine Geschichte des Imperialismus [Emperyalizm Dönemi Genel Tarih] (Rothfels); Erscheinungsw. der Religion [Din Olgusu] (von Glasenapp); Arabisch III Lekt. Texte [Arapça III, Metinler] (Paret); Europa zwischen Weltkriegen [İki Dünya Savaşı arasında Avrupa] (Rothfels); İndien und seine Kultur [Hindistan ve Kültürü] (von Glasenapp); Übung zur Völkerkunde von Ozeanien [Okyanusya Etnolojisi, Alıştırma] (Barthel); Die Kultur der Osterinsel [Oster Adasının Kültürü] (Barthel); Geheimlehren Geheimkulte [Gizli Öğretiler, Gizli Kültler] (von Glasenapp); Übung zur Völkerkunde von Amerika [Amerika Etnolojisi, Alıştırma] (Barthel) ve Geschichte und Methode der Völkerkunde [Etnoloji Tarihi ve Yöntemi] (Barthel). (Ozan, 2015: ) 1960 Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi nde dinler tarihi ve etnoloji alanında doktorasını Helmuth von Glasenapp ın danışmanlığında Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans ( Yeni Türkiye deki Dinî, Kültürel ve Sosyal Reformların [1920 den 1938 e kadar] Japonya nın Modernleşmesiyle Karşılaştırılması ) başlıklı teziyle ta tamamladı AÜ DTCF Dekanlığı na Etnoloji Kürsüsü nde asistan olarak çalışmak üzere 29 Temmuz 1960 ta dilekçe verdi: Ders yılı Ankara Üniversitesi İlahiyat mezunuyum. Askerlik hizmetimden sonra Almanya nın Tübingen Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Mukayeseli Dinler Tarihi branşında Türkiye de dini sosyal ve kültürel reformlar ve Japonya nın modernleşmesiyle bir mukayese isimli doktora tezi yaptım. Yardımcı ders olarak aldığım Etnoloji sahasında da çalışmalarda bulundum. Dinler tarihinin özellikle ilkel dinlerin etnoloji ile olan yakın ilgisinden ötürü, fakültemizin Etnoloji kürsüsünde asistan olarak çalışmak istiyorum. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) 1960 AÜ DTCF etnoloji profesörü Nermin Erdentuğ, Sedat Veyis Örnek in asistanlık başvurusuna 24 Ekim 1960 ta olumlu karşılık verdi: Sedat Veyis Örnek in müracaatı yaz aylarına rastladığı cihetle gereken mütelaanın bildirilmesi geciktirilmiş bulunmaktadır ( ) ötedenberi Etnoloji kısmında lüzumu şiddetle hissedilen bir asistanlık kadrosunun kürsümüz Etnoloji derslerine tahsisini istirham eder ve talib Dr.Sedat Örnek in Almanya da mukayeseli dinler branşında yetişmiş ve Etnolojiyi de yapmış bir namzet olarak bize faydalı ve lüzumlu bir eleman olacağı kanaatinde bulunduğumu en derin saygılarımla bildiririm. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) 1961 Sedat Veyis Örnek, DTCF Etnoloji Kürsüsü asistanlığı için 3 Ocak 1961 de yabancı dil ve 5 Ocak 1961 de bilim sınavına girdi. Sınav jürisi üyeleri Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Kılıç Kökten ve Prof. Dr. Danyal Bediz di. Yabancı dil sınavında Herbert Tischner Völkerkunde (1959) adlı eserinden Almancadan Türkçeye bir çeviri ile DTCF Dergisi nden IV. ciltte bulunan İnsanlığın Kültür Tarihi Hakkında metninden Türkçeden Almancaya çeviri yapması istendi. Bilim sınavında yer alan sorular şunlardı: 1) Etnolojide çeşitli okulların mahiyetlerini açıklayın ve bunların kritiklerini yapınız, 2) Totemcilik ve Şamanlık ın mahiyetlerini açıklayın, Totemci ve Şaman 4

17 olan toplulukların yer yüzünde dağılışı hakkında bildiklerinizi özetleyiniz, 3) Patrilinial ve matrilinial aile sistemlerinin temel kaideleri nelerdir ve böyle sistemlere misaller veriniz, 4) Güney Okyanus adaları yerlileri hakkında etnoğrafik bilginizi genel hatları ile belirtiniz. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) 1961 Sedat Veyis Örnek in DTCF Etnoloji asistanı olarak kürsüye tayinine Etnoloji Profesörü Dr.Nermin Erdentuğ, Prehistorya Profesörü Dr. Kılıç Kökten, Antropoloji Doçenti Seniha Tunakan ile Etnoloji Doçenti Orhan Acıpayamlı de onay verdi (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Antropoloji ve Etnoloji Kürsüsü Etnoloji dersleri asistanlığına alınmış olan Sedat Veyis Örnek 30 Ocak 1961 de işe başladı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Memuriyette bir yıllık adaylık müddetini dolduran Sedat Veyis Örnek in, Etnoloji Profesörü Prof. Dr. Nermin Erdentuğ un 4 Ocak 1962 tarihli Kürsümüz asistanı Dr.Sedat Veyis Örnek bu ay içinde adaylık süresini doldurmaktadır. Dr.Sedat Veyis Örnek bu süre içinde kendine düşen ödevi başarı ile yerine getirmiş ve Kürsümüz Öğretim Üyelerinin takdirini kazanmış bulunmaktadır yazısının ardından asaleti de tasdik edildi. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Mayıs 1963 te Türk Dil Kurumu üyeliğine seçildi ( Haberler: Kurultay Program ve Gündemi, 1963: 744). 27 Mayıs 1963 te Türk Dil Kurumu Üçüncü Birleşim in İkinci Oturum unda 22 kişinin katıldığı gizli oylama sonucunda aday olan 35 kişi içinden en az 15 oy alan kişilerin üye olarak seçildiği toplantıda 19 oy alarak Türk Dil Kurumu üyesi olmuştur (Türk Dil Kurumu Mayıs 1963 Günlü Yönetim Kurulu Tutanak Özeti, ). Salâh Birsel ile Ali Püsküllüoğlu nun teklifi sonucunda üyeliğine kabul edildi; 1032 numaralı üye olarak Türk Dil Kurumu Üye Defteri nde mesleği hanesinde Hikâyeci ve Çevirmen, Etnoloji Asistanı yazmaktadır (Türk Dil Kurumu Üye Defteri) Viyana Üniversitesi Etnoloji Enstitüsünde Ord. Prof. Dr. Josef Haekel in yanında on ay boyunca çalışmalarda bulundu. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) sezonunda Sedat Veyis Örnek in çevirisini yaptığı Tankred Dorst un Sur Dibinde adlı oyunu Ankara Devlet Tiyatrosu nda 6 sahnelendi. (Sahneye Koyan: Nuri Altınok; Müzik: Mithat Akaltan; Dekor-Kostüm: Seza Altındağ; Oyuncular: Nurşen Özkul, Ümran Uzman, Nur Bartu, Turgut Sarıgöl; Reji Asistanı: Turgut Sarıgöl; Kondüvit: Kenan Dinçman; Işık: Yılmaz Gürsu [Devlet Tiyatroları Refik Ahmet Sevengil Tiyatro Kütüphanesi Dijital Oyun Bilgi Sistemi, ].) sezonunda Sedat Veyis Örnek in çevirisini yaptığı Slawomir Mrożek in Polisler oyunu sahnelendi. (Sahneye Koyan: Mahir Canova; Dekor-Kostüm: Seza Altındağ; Oyuncular: Nuri Altınok, Kerim Afşar, Zafer Ergin, Melek Tartan, Haşim Hekimoğlu, Lûtfi Ilkıcı [Devlet Tiyatroları Refik Ahmet Sevengil Tiyatro Kütüphanesi Dijital Oyun Bilgi Sistemi, ].) Behçet Necatigil, 23 Temmuz 1963 te Salâh Birsel e yazdığı bir mektupta Sur Dibinde oyununun Ankara Devlet Tiyatrosu nda sahnelendiğini söylemektedir (Necatigil, 2014). 5

18 Sedat Veyis Örnek in çevirisini yaptığı Slawomir Mrozek in Polisler oyunu Gen-Ar tiyatrosunda sergilendi (Şener, 1993: 29) Avusturya Hükümeti bursu ile 4498 sayılı kanun gereğince bilgi, görgü ve ihtisasını artırmak üzere 13 Ekim Temmuz 1964 tarihleri arasında dokuz ay Viyana Üniversitesi Etnoloji Kürsüsü nde çalışmalarını sürdürdü (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Sedat Veyis Örnek, Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki başlıklı çalışmasını doçentlik tezi olarak sundu. Kasım 1965 te Charles William Merton Hart ın katılımıyla İlkellerde Öte Dünya ile ilgili tasavvurlar başlıklı deneme dersi ve kolokyum yapıldı. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Doçentlik yabancı dil sınavında Almancadan Türkçeye Kunz Dittmer in Allgemeine Völkerkunde, Braunschweig 1954 adlı kitabından Das Problem Der Urkultur (sayfa 138) başlıklı bölümü ve Türkçeden Almancaya ise Abdülkadir İnan ın Türkler de Su Kültü ile ilgili Gelenekle, Fuat Köprülü Armağanı adlı yazısından bir parça (sayfa 250) çevirdi. İyi derece ile verdiği yabancı dil sınavının jüri üyeleri Prof. Dr.Fikret Işıltan, Prof. Dr.Yaşar Önen ile Prof. Dr.Ahmet Temir dir (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Balıkesir ve çevresinde araştırma yapmak üzere bir ay izin aldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Ocak 1966 da Sedat Veyis Örnek in doçent olarak atandı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki (Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları) çalışması basıldı Kalp krizi geçirdi; Ankara Yüksek İhtisas Sağlık Kurulu tarafından Anterior Myokard İnfarktüsü teşhisiyle hastaneye yatırıldı tarihlerinde hastanede tedavi oldu (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Prof. Dr. Nermin Erdentuğ un Dekanlığa yazmış olduğu 15 Haziran 1967 tarihli yazıya göre Sedat Veyis Örnek İlkellerde Mitoloji ve İlkellerde San at derslerini ilk defa olarak açmış ve böylece yeni bir sahayı öğretim programına kazandırdı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Kalp rahatsızlığı geçirdi ve 20 Eylül Kasım 1967 tarihleri arasında İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi nde tedavi gördü (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası). 9 Mayıs 1967 de Cumhuriyet Gazetesi ne bir ilân vererek, geçirdiği rahatsızlıkta âni müdahale ve üstün tedavileriyle kendisini sağlığına kavuşturan Dr. Sabih Oktay, Dr. Sabahat Kaymakçı, Dr. Erdem Oram, Dr. Işık Baydar, Dr. Cavit Erdoğan, Dr. Övsev Dörtlemez, Dr. Necati Erdentuğ, Dr. Neşet Gökok, Dr. Kemal Özkan, Dr. Mustafa Onaran, Dr. Necip Danişoğlu, Dr. Şemsettin Sanlı ya ve yakın ilgileri için de DTCF Dekanı Emin Bilgiç e ve öğretim üyeleri ve yardımcıları, Fakülte sekreterliği, dost, arkadaş, akraba ve öğrencilerine teşekkür etti Çevirisini Sedat Veyis Örnek in yaptığı Heinrich Böll ün Bir Şafaklık Bekleyiş adlı metni 1968 Aralık ayında Ankara Radyosu nda oynandı (Dürer [t.y.])

19 Ulun Erkmen le 16 Aralık 1968 de evlendi (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Alman Hükümeti bursuyla 5 Temmuz 1969 da Bonn, Tübingen ve Münih Üniversitelerinin kütüphaneleriyle Hamburg (Hamburgisches Museum Für Völkenkunde und Vorgeschichte), Stuttgart (Linden Museum), Münih (Staatliches Museum Für Völkenkunde) ve Frankfurt (Staedtisches Museum Für Völkerkunde ) müzelerinde branşıyla ilgili araştırmalar yapmak üzere Almanya ya gitti ve 25 Eylül 1969 da göreve başladı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) sezonunda Sedat Veyis Örnek in yazdığı Kurt adlı oyun İstanbul Şehir Tiyatrosu nda sahnelendi (Şener, 1993: 28). (Sahneye Koyan: Ergun Köknar; Dekor: Bülent Erbaşar; Oyuncular: Engin Akçelik, Turhan Göker, Feridun Karakaya, Doğan Sevsevil, Agâh Hün, Uluer Süer, Kadri Ögelman, Ünal Başaran, Turgut Arseven, Dinçer Çekmez, Fethiye Sezer, Metin Çekmez, Engin Şenkan [İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Müdürlüğü Atatürk Kitaplığı Muhsin Ertuğrul Evrakı Demirbaş No: 325].) [t.y.] Sedat Veyis Örnek in yazdığı Kurt adlı oyun radyoda Mikrofonda Tiyatro Saati nde yayınlandı. (Oyuncular: Bozkurt Kuruç, Yıldırım Önal, Haluk Kurdoğlu, Atilla Erden, Dinçer Sümer, Oytun Şanal, Muazzez Kurdoğlu, Tugay Aktüre, Ümran Uzman, Tuğrul Çetiner; Efekt: Tahsin Temren [Radyo kaydından alınmıştır].) 1969 Sedat Veyis Örnek in Pirinçler Yeşerecek adlı oyunu Ankara Devlet Tiyatrosu nda 1969 da sahnelendi (Şener, 1993: 28). (Sahneye Koyan: Haldun Marlalı, Dekor- Kostüm: Tarık Levendoğlu, Oyuncular: Oğuz Bora Tayfun Orhon, Rümeysa Bozdağ, Melek Tartan, Ejder Akışık, Yücel Erten, Mürüvvet Seyfioğlu; Kondüvit: Yılmaz Gürsu; Işık: Zekeriya Güngör [Devlet Tiyatroları Refik Ahmet Sevengil Tiyatro Kütüphanesi Dijital Oyun Bilgi Sistemi, ].) Bu oyun Devlet Tiyatroları nda 109 kere sahnelenmiş ve toplam 9681 seyirci tarafından izlenmiştir (And, 1973: 80) lı yıllar Sedat Veyis Örnek, 1960 lı yılların sonlarında kalp rahatsızlığı nedeniyle tanıştığı Övsev ve Halis Dörtlemez çiftiyle on beş yıl boyunca Denizli, Buldan, Kütahya, Van, Bitlis, Siirt, Urfa, Mardin, Gaziantep, Malatya, Adıyaman gibi pek çok şehre seyahat etti (Dörtlemez, 2008: 83) Sedat Veyis Örnek in yazdığı Manda Gözü adlı oyun 23 Mart 1970 te Radyo Tiyatrosu nda oynandı (Şener, 1993: 29) Yapılan gizli oylamada en fazla oyu alarak Doç. Dr. Doğan Aksan, Prof. Dr. Melika Ambarcıoğlu, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Prof. Dr. Adnan [el yazısında soyadı okunamıyor] ile birlikte Fakülte Yayın Komisyonu na seçildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Almanya nın Detmold şehrinde Eylül 1970 te Probleme und Techniken Volkskundlicher Dokumentation adlı kongreye katıldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Kurucuları arasında Sedat Veyis Örnek, Ceyhun Atuf Kansu, Tahsin Saraç, Orhan Asena gibi yazarların bulunduğu Ankara da bulunan devrimci Çağ Tiyatrosu ilk oyunları olan Aziz Nesin in Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı adlı oyununu sergiledi. ( Haberler: Çağ Tiyatrosu Perdelerini Açtı, 1970: ; Ülgenay, 2014) 7

20 1971 Radyo Televizyon Kurumu Yönetim Kurulu na seçilecek üyeyi belirleyecek beş üye Fakülte Kurulu nda yapılan gizli oylama sonucunda Prof. Dr. Osman Ersoy, Prof. Dr. Nimet Özgüç, Prof. Dr. Gündüz Akıncı, Prof. Dr. Meliha Ambarcıoğlu yla birlikte Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek olarak belirlendi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane (İstanbul, Gerçek Yayınevi) çalışması yayınlandı Etnoloji Sözlüğü (Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları) çalışması yayınlandı Kasım 1971 de profesörlüğe yükseltilmesi için yabancı dil (Fransızca) sınavı Prof. Dr. Bedrettin Tuncel, Prof. Dr. İrfan Şahinbaş ve Prof. Dr. Gündüz Akıncı tarafından yapıldı. Profesörlük takdim tezi olan Anadolu Folklorunda Ölüm başlıklı metin için Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Prof. Dr. Tahsin Özgüç, Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Neşet Çağatay ve Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı tarafından rapor yazıldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Anadolu Folklorunda Ölüm (Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları) çalışması basıldı Aralık 1971 de Üniversite Profesörü unvanını aldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Örnek, TRT de çalışan Cengiz Sezer in isteğiyle TRT de çalışacak olan prodüktör adaylarına halkbilim üzerine iki saatlik bir konferans verdi Etnoloji kürsüsündeki boş profesörlük kadrosu için rapor hazırlayacak komisyona gizli oyla tayin edilecek aday Örnek hakkında rapor hazırlayacak komisyona Kürsü Profesörü Prof. Dr. Nermin Erdentuğ dışında gizli oylamayla Prof. Dr. Kılıç Kökten, Prof. Dr. Seniha Tunakan, Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı ve Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu seçildi. Jüri, raporunu 10 Mayıs 1972 de sundu. 17 Mayıs 1972 de Dekanlıkta yapılan gizli oylama sonucunda 98 üyeli Profesörler Kurulu nun çoğunluğunu oluşturan 67 mevcudun 4 boş ve 5 hayır oyuna karşılık 58 evet oyuyla Sedat Veyis Örnek in profesörlük kadrosuna geçirilmesine karar verildi. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) 1972 Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi Sağlık Kurulu ndan subakut anteroseptal miyokard infarktüsü, koroner yetmezliği teşhisiyle 15 Kasım 1972 tarihinden 7 Cengiz Sezer, bu konferansı 12 Kasım 2014 tarihli epostasında şöyle anlatmaktadır: TRT'nin TRT olduğu zamanlardı, zannederim 1972 yıllarıydı. Çok önemli bir sınavla prodüktör sınavı sonrası kurs başlatmıştım. Uğur Dündar'ların dahil olduğu çok seçme bir aday kadrosu vardı. Bunlar TRT tarihinde önemli bir çizgi ve başarı getirmişlerdi. Ders konusu olmamasına rağmen Sn. Sedat Veyis Örnek'le bizzat temas kurarak durumu kendilerine anlattım ve bu gençlere halkbilim konusunda bir konferans vermelerini rica ettim. İlkin kabul etmek istemediler ve bu gençleri parlak bir gelecek beklediğini ve sizin yönlendirmenizle daha başarılı programlar yapacaklarını izah etmem üzerine kabul ettiler. Kendilerini evlerinden alacağımı ve sonra evlerine bırakacağımı da belirtmiştim. Bir saatlik bir süre tanımıştık. Türkiye'nin her tarafından çektikleri slaytlarlarla yöresel giysiler birlikte örf ve adetleri ile görüşlerini tam 2 saat boyunca sundular. Herkes bu sunuşu büyük bir hayranlıkla izlemiş ve prodüktör olduktan sonra da kendileriyle teması kaybetmemişlerdi. Büyük insanın muhteşem bir sunumuydu. Benim de hafızamda bütün canlılığıyla hâlâ devam etmektedir. (Cengiz Sezer le iletişim kurmamızı sağlayan Müjgân Üçer e teşekkür ederiz.) 8

21 itibaren üç ay süreyle izin aldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Ocak 1973 te Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi nde Kardiyoloji Kliniğinde tedavi altına alındı. 27 Şubat 1973 tarihinden itibaren geçirilmiş miyokard infarktüsü teşhisiyle iki ay süreyle istirahat izni aldı. (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) 1973 AÜ DTCF Dekanı Prof. Dr. Osman Ersoy un 14 Ağustos 1973 tarihli yazısından Örnek in İngiltere deyken rahatsızlandığı belirtilmektedir: Örnek in geçici görevli olarak İngiltere de bulunduğu sırada hastalanmış olduğu mezkur yazınıza ekli olarak gönderilen telden anlaşılmış bulunmaktadır (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Berna Moran ın Edebiyat Kuramları ve Eleştiri adlı kitabıyla 1973 yılı Türk Dil Kurumu bilim ödülünü almasına karar veren Bilim Ödülü Seçiciler Kurulu nda İlhami Cıvaoğlu, Orhan Şaik Gökyay, Bahri Savcı, Seha L. Meray ve Berke Vardar la birlikte yer aldı ( Haberler, 1973: 58-59) Ekim 1973 tarihleri arasında Türk Tarih Kurumu Konferans Salonu nda (Ankara) düzenlenen I. Uluslararası Türk Folklor Semineri nin Orhan Acıpayamlı, Şükrü Elçin, Hâmit Zübeyr Koşay ve Metin And la birlikte üyeliğini yaptı (Başkan: Mehmet Önder; Asbaşkanlar: Hilmi Ziya Ülken, Nermin Erdentuğ, Orhan Acıpayamlı, Müjgân Cumbur; Hazırlık Komitesi Başkanı: İsmet Parmaksızoğlu; Genel Sekreter: Ahmet Edip Uysal ve Sekreterya: Sevgi Babaoğlu, Nail Tan, Kâmil Toygar, Zümrüt Erk). (I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, 1974: VII) 1973 Budunbilim Terimleri Sözlüğü (Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları) çalışması yayınlandı Sedat Veyis Örnek in Fiziki Antropoloji Kürsüsü nde görevlendirilmesi ve Kürsü Başkanlığı na getirilmesi oylanarak kabul edildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Cevdet Kudret in Ortaoyunu adlı kitabıyla 1974 yılı Türk Dil Kurumu bilim ödülünü almasına karar veren Bilim Ödülü Seçiciler Kurulu nda Seha L. Meray, Orhan Şaik Gökyay, Bahri Savcı ve Berke Vardar la birlikte yer aldı ( Haberler, 1974: 821) Avusturya Konsolosu Prof. Hans E. Kasper in davetiyle Nisan 1974 tarihleri arasında İstanbul da Avusturya Başkonsolosluğu Kültür Ofisi tarafından düzenlenmiş olan Bilimsel Etnografi Filmleri Kursu na katıldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Fakülte Kurulu nda üçte iki çoğunluğun katıldığı seçimde Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek de Etnoloji Kürsüsü Başkanlığı na aday oldu. 2 boş oyun çıktığı gizli oylamada, Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı için 7 oy ve Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek için 16 oy çıktı; Prof. Dr. Nermin Erdentuğ 45 oyla Etnoloji Kürsüsü Başkanlığı na seçildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) DAAD (Alman Akademik Değişim Servisi) Vakfı nın verdiği inceleme ve araştırma bursundan yararlanarak tarihleri arasında Almanya da bulundu (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Marburg ve Göttingen üniversitelerinde ve araştırma enstitülerinde alanıyla ilgili çalışmalar yaptı (Balaman, 1981: ). 9

22 Haziran 1975 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Türk Folklor Kongresi ne önceden çağrılı olan Pertev Naili Boratav ile İlhan Başgöz ün son anda programdan çıkartılması nedeniyle Cahit Öztelli, Şerif Baykurt, Halil Oğultürk, Mahir Şaul, Veysel Arseven, Yıldıray Erdener, Cemil Cahit Güzelbey, Şevket Beyhanoğlu, Gönül Tijen, Ali Rıza Balaman, Türker Acaroğlu, Sıtkı Uyar, Akile Gürsoy, Cengiz Bektaş ve Erhan Atay düzenleme kuruluna bir önerge sunarak durumu protesto ettiler ( Uluslararası Türk Folklor Kongresi, kınama ve protestolar ile açıldı, 1975). Sedat Veyis Örnek le birlikte Özdemir Nutku, Cavit Orhan Tütengil, Cahit Tanyol, Ali Rıza Balaman, Cengiz Bektaş, Yusuf Durul, Erdoğan Okyaya, Mahir Şaul bildirilerini geri çekti (Atasoy, 1976a; Atasoy 1976b). Ayrıca Metin And, Michele Nicolas, Türker Acaroğlu ve M. Sabri Koz da bildirilerini protesto amacıyla geri çektiler; geri çekilen bildiriler Boğaziçi Üniversitesi Halkbilimi Yıllığı nda yayınlandı 8 (Örnek, 1977: 98-99; Özkırımlı, 1976; Hınçer, 1975a; I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi üzerine detaylı bir bilgilendirme için bkz.: Hınçer, 1975b) Temmuz 3 Ağustos 1975 tarihleri arasında tatil amaçlı Romanya ya gitti (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Ağustos 10 Ekim 1975 tarihleri arasında yurt içi araştırmalarda bulunmak üzere Orta Anadolu gezisine çıktı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası). Ağustos 1975 te Sedat Veyis Örnek in Sivas a gelişini yerel gazetelerden Anadolu Gazetesi Profesör Veyis Örnek incelemeler yapmak üzere şehrimize geldi şeklinde manşetten verdi ( Profesör Veyis Örnek incelemeler yapmak üzere şehrimize geldi, 1975) Tülay Uğuzman ın Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek in kişisel denetiminde yüksek lisans öğrenimi yapacağına ilişkin ders programı kabul edildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ). [t.y.] Elif Ekici adlı kaynak kişiden Kurban Olurum Mezeriyen Taşına ile Yükseğine Koymadım Yel Alır Diye adlı iki uzun havayı derledi ( ; r%20repertuar%20kitab%c4%b1.pdf, ) Mart 1976 tarihinde Karagöz ün tanıtılması amacıyla halka açık olarak Ankara da düzenlenecek olan yarışmada Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve TRT den birer temsilciyle birlikte Sedat Veyis Örnek, Metin And ve Cüneyt Gökçer in de jüri üyeliği yapacağı açıklandı ( Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Karagöz Yarışması Düzenledi, 1976) Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Enver Bostancı, Doç. Dr. Teoman Norman la birlikte Antropoloji Araştırma Enstitüsü ne seçildi ve başkanlığına getirildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Öğretim üyelerinin kongrelere katılma koşullarını belirleyecek ve bu hususta kriterleri saptayacak olan komisyonda Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Prof. Dr. Erdoğan Akkan, Prof. Dr. Fatma Başaran ve Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu yla birlikte yer almasına karar verildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ). 8 Örnek in Uluslararası Türk Folklor Kongresi nden geri çektiği bildirisi, Türk Folklorunda Ad Seçme ve Ad Koyma başlığıyla Boğaziçi Üniversitesi Halkbilim Yıllığı nda diğer geri çekilen bildirilerle birlikte yayınlandı (1975: ). 10

23 Temmuz 1976 da kendisinin de katkısıyla Fazıl Hüsnü Dağlarca ya Sivas Belediyesi tarafından verilen fahri hemşehrilik beratı törenine katıldı (Çağdaş, 2012: 26) Sedat Veyis Örnek, Hacıbektaş Turizm Derneği nin açtığı Hacıbektaş Veli Bilimsel Araştırma yarışmasında Orhan Hançerlioğlu, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, Adnan Binyazar ve Ümit Kaftancıoğlu yla birlikte seçici kurul üyeliğini yaptı ( Hacıbektaş Veli Bilimsel Araştırma Yarışmasının koşulları açıklandı, 1976; Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1978, 1978: 22). Fırat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi nde Türk Halkbilimi dersi vermek üzere görevlendirildi (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası). Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi nde Türk Halkbilimi dersi vermek üzere görevlendirildi (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Türk Halkbilimi (Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) kitabı yayınlandı. [t.y.] Türkiye Yazarlar Birliği nin kendisine teklif ettiği dernek üyelik önerisini Ben, sanat ürünü vererek yaşamımı kazanmıyorum; sanat ürünlerimi bir yan uğraş içerisinde verdim, bu nedenle bu üyelik benim değil, kendini bu dala adayanlarındır diyerek kabul etmedi (Balaman, 1981: 344) Fransa da yayınlanan Quand le crible était dans la paille başlıklı Pertev Naili Boratav a armağan kitabında Örnek in Türk Halkbilimine Genel Bir Bakış ismiyle bir makalesi de yer aldı (1978: ) Nisan 1978 de Türk Tarih Kurumu Salonu nda Türk Dil Kurumu Hafta Sonu Konuşmaları kapsamında daha çok halk edebiyatı çalışmaları üzerinde durduğu Halkbilim Açısından Yazınımız başlıklı bir konferans verdi (Nesin Vakfı Yıllığı 1979, 1979: 85-86; Türk Dil Kurumu Haberleri, 1978) 1978 Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi nden verilen raporla 2 Haziran 1978 tarihinden itibaren koroner spazmı teşhisiyle yirmi gün süreyle izinli sayıldı (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) in Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında Kars, Urfa ve Erzurum da araştırma amaçlı bulunmasına izin verildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Sofya da (Bulgaristan) düzenlenen Balkan Ülkeleri Genç Etnograf ve Folklorcuları Etnografya Semineri ne (Internationale D'études du Sud-Est Européen) katıldı (Jabinski, 1979: 120, 123) Etnoloji Kürsüsü Asistanı Gürbüz Erginer in Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek in yönetiminde Uşak ta Halk Takvimi ve Halk Meteorolojisi adlı doktora tezi hazırlaması oylandı ve kabul edildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Marin Jabinski nin Balkan Ülkeleri Genç Etnograf ve Halkbilimci Semineri (1979) başlıklı metnini, Sofya da (Bulgaristan) araştırarak bulan ve Türkçeye çevirisiyle birlikte bize ileten Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Bulgar Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zeynep Zafer e teşekkür ederiz. 11

24 Fakülte Kurulu nda üçte iki çoğunluğun katıldığı gizli oylama sonucunda 34 oy alan Prof. Dr. Nermin Erdentuğ a karşılık 38 oy alan Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek Etnoloji Kürsüsü Başkanlığı na getirildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Ekim 1979 tarihleri arasında Avusturya Bilim ve Araştırma Başkanlığı nca tahsis edilen bursla Viyana da Halkbilim Enstitüsü nde araştırmacı olarak bulundu (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Yaşar Nabi Nayır a Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü veren jüride Ahmet Taner Kışlalı, Şerafettin Turan, Doğan Ergun, Yılmaz Dağdeviren, Bozkurt Güvenç, Cahit Kınay, Sadun Ersun, Osman Ersoy, Doğan Kuban, Aziz Nesin, Nijat Özön, Haldun Taner, Hikmet Şimşek, Mahmut Makal, Haldun Taner ile birlikte yer aldı (Makal, 2008: 60-61) Temmuz 1974 te yapılan XIV. Kurultay da Yönetim Kurulu üyeliğine en çok oy alan on ikinci kişi olarak seçildi ve Macit Gökberk in başkan olduğu Yönetim Kurulu nun otuz beş üyesinden biri oldu Temmuz 1976 da yapılan XV. Kurultay da Yönetim Kurulu üyeliğine en çok oy alan on ikinci kişi olarak seçildi ve Seha L. Meray başkandır, Örnek yine Yönetim Kurulu üyesi olan otuz beş kişiden biri oldu Temmuz 1978 de yapılan XVI. Kurultay da Yönetim Kurulu üyeliğine en çok oy alan dördüncü kişi olarak seçildi ve yine Yönetim Kurulu üyesi olan otuz beş kişiden biri oldu, bu kez başkan Şerafettin Turan dır Ekim 1980 de yapılan XVII. Kurultay da Yönetim Kurulu üyeliğine en çok oy alan on birinci kişi olarak seçildi ve yine Şerafettin Turan ın başkanlığındaki otuz beş kişilik Yönetim Kurulu nun üyesi oldu. (Tan, 2001: ) [t.y.] [t.y.] Çeşitli yıllarda Viyana, Bonn, Marburg, Göttingen üniversitelerinde konuk profesör olarak bulundu (Acaroğlu, 1981, 11; Sedat Veyis Örnek in kendi yazdığı özgeçmişi, Türker Acaroğlu arşivinden 10 ). UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Toplumsal Bilimler Komitesi nde görev aldı (Acaroğlu, 1981, 11; Sedat Veyis Örnek in kendi yazdığı özgeçmişi, Türker Acaroğlu arşivinden); bu komisyonda halkbilim danışmanı olarak bulundu (Sümbüloğlu, 2001: 72) Sedat Simavi Vakfı Sosyal Bilimler jüri üyeliği yaptı ( Prof.Dr. Sedat Reis 11 Örnek Ankara da öldü, 1980) Nisan 1978 de kurulan Kültür Bakanlığı Kültür Yüksek Kurulu nda Doç. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Şerafettin Turan, Doğan Ergun, Yılmaz Dağdeviren, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, Dr. Cahit Kınay, Prof. Dr. Sadun Ersoy, Prof. Dr. Osman Ersoy, Prof. Doğan Kuban, Aziz Nesin, Nijat Özön, Haldun taner, Hikmet Şimşek, Mahmut Makal la birlikte üyelik görevini yürüttü (Güvenç ve ark., 1979: 299, 312) Geleneksel Kültürümüzde Çocuk (Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) kitabı yayınlandı. 10 Türker Acaroğlu, kendisiyle 22 Aralık 2014 te yaptığımız telefon görüşmesinin ardından arşivinde bulunan Sedat Veyis Örnek in kendisinin daktiloyla yazdığı özgeçmişini proje çalışması için gönderdi (bkz.: 11 Hürriyet Gazetesi nde yayınlanan haber metninde Örnek in ikinci adı Veyis yerine Reis yazılmıştır; metinde herhangi bir düzeltme yapılmamıştır. 12

25 1980 Etnoloji Kürsüsü nün Halkbilim (Folklor) ve Sosyal Antropoloji Kürsüleri olarak ikiye ayrılması konusunda rapor hazırlayacak olan komisyona yapılan gizli oylamayla Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı, Doç. Dr. Altan Eserpek ve Prof. Dr. Gönül Öney le birlikte seçildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Nisan 1980 de Türk Dil Kurumu nun düzenlediği Lehçe ve Ağız Gereçlerinin Toplanması konulu açık oturumda Doç. Dr. Semih Tezcan, Dr. Ayşe Yılmaz ve Dr. Kayahan Erimer le birlikte konuşmacı olacağı duyuruldu ( Haberler: Türk Dil Kurumunca Düzenlenen Konuşmalar Dizisi 1980: 255) 1980 Etnoloji Kürsüsü nün Halkbilim ve Sosyal Antropoloji kürsülerine ayrılması hazırlanan raporun okunmasının ardından oybirliğiyle kabul edildi (AÜ DTCF Kurulu Karar Defteri, Karar Tarihi: ) Kasım 1980 de AÜ DTCF Kurulu nda yapılan gizli oylama sonucunda Halkbilim Kürsüsü Başkanlığı na oybirliğiyle seçildi (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası) Kasım 1980 Cumartesi günü vefat etti ( Prof. Sedat Veyis Örnek vefat etti, 1980; Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sedat Reis 12 Örnek öldü, 1980; tarihinde TRT televizyonu ana haber bülteninde okunan haber metni). Ölüm nedeni, kayıtlarda akut miyokard infarktüsü olarak geçmektedir Kasım 1980 Pazartesi günü cenaze töreni yapıldı ve Maltepe Camiinde kılınan öğle namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı'nda (Ankara) toprağa verildi ( Hemşehrimiz Sedat Veyis Örnek i Kaybettik, 1980). 12 Hürriyet Gazetesi nde yayınlanan haber metninde Örnek in ikinci adı Veyis yerine Reis yazılmıştır; metinde herhangi bir düzeltme yapılmamıştır. 13 Örnek in ölüm nedeniyle ilgili bilgi Ankara Büyükşehir Belediyesi Mezarlık Bilgi Sistemi nden alınmıştır ( ). 13

26 Sedat Veyis Örnek in Ankara Üniversitesi Hizmet Belgesi (AÜ DTCF Sedat Veyis Örnek in Akademik Personel Dosyası): Görevi Başlama Değ. / Nedeni Ayrılma Konya İmam Hatip Okulu Stj. Öğretmeni Tayin / İstifa Yedek Sby. Okl. ve Subaylık DTCF Ant. Ve Etn. Kürsüsü Asistanı (Aday) Tayin DTCF Ant. Ve Etn. Kürsüsü Asistanı (Aday) Aslt. Onan. DTCF Ant. Ve Etn. Kürsüsü Asistanı (Aday) Asker. Değ. DTCF Ant. Ve Etn. Kürsüsü Asistanı (Aday) Dev. Lisan. DTCF Ant. Ve Etn. Kürsüsü Asistanı (Aday) Terfi DTCF Etn. Kürs. Doçenti Terfi DTCF Etn. Kürs. Doçenti Terfi DTCF Etn. Kürs. Doçenti Terfi DTCF Etn. Kürs. Profesörlüğü Kadro Değ. DTCF Etn. Kürs. Profesörlüğü S. K. DTCF Etn. Kürs. Profesörlüğü Terfi DTCF Etn. Kürs. Profesörlüğü Terfi DTCF Etn. Kürs. Profesörlüğü S. K. DTCF Etn. Kürs. Profesörlüğü Vefat Kaynakça Acaroğlu, Türker 1981 Örnek Bir Bilim Adamını Yitirdik. Varlık Dergisi, 1 Ocak, Sayı 880, 11. And, Metin Yılın Türk Tiyatrosu. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. Aslanoğlu, İbrahim 2006 Sedat Veyis Örnek, Sivas Meşhurları içinde, Cilt 2, 238. Sivas: Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. Atasoy, Okşan 1976a Olaylı Folklor Kongresinin Ardından, Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976 içinde. İstanbul: Tekin Yayınevi. Atasoy, Okşan 1976b Uluslararası Folklor Kongresi Programından İki Bilim Adamının Çıkarılması Protestolara Yol Açtı, Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976 içinde. İstanbul: Tekin Yayınevi. Balaman, Ali Rıza 1981 Halkbilimci Sedat Veyis Örnek in Ardından, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Balaman, Ali Rıza ve Kongar, Emre 1999 Sedat Veyis Örnek, Türk Toplum Bilimcileri Cilt II, , Haz. Emre Kongar. İstanbul: Remzi Kitabevi. Bozkurt, Fuat 2015 Bir Ağabeyi Anarken: Sedat Veyis Örnek. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Sayı 82, "Büyük Düşüncelerle Genç Bir Profesör" [t.y.] (Çev.: Serpil Aygün). Turkey Towards Future, Number 11, Torunoğlu Ofset (Metnin özgün dili İngilizcedir, Türkçe çevirisi yayınlanmadı.) Çağdaş, Haluk 2012 Genç Yaşta Yitirdiğimiz Sanatçı ve Bilim Adamı Sedat Veyis Örnek, Hayat Ağacı Dergisi, Sayı 17, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sedat Reis Örnek öldü 1980 Yeni Asır Gazetesi, Dörtlemez, Övsev 2008 Manuh mu Sever?, Güzel Ülkemin Güzel İnsanları Yaşamımdan Kalan İzler, 83-86, Ankara: Bilgi Yayınevi. 14

27 Dürer, Fikri [t.y.] Sivas ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir Sivaslı Yazar Sedat Veyis Örnek in Kurt Adlı Oyunu, Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü. Gülen, Ömer 2015 İlahiyat Fakültesi Lisans Öğrencisi Olarak Sedat Veyis Örnek, Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, 82, Güvenç, Bozkurt, Gencay Şaylan, İlhan Tekeli ve Şerafettin Turan 1994 Kültür Bakanlığı nın Kültür Siyaseti (1979), Türk İslam Sentezi içinde, Bozkurt Güvenç, Gencay Şaylan, İlhan Tekeli ve Şerafettin Turan. İstanbul: Sarmal Yayınları. Haberler: Türk Dil Kurumunca Düzenlenen Konuşmalar Dizisi 1980 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Nisan, C: XLI, S: 343, s Haberler 1974 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Cilt XXX, Sayı 277, Haberler 1973 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Ekim, Cilt XXIX, Sayı 265, Haberler: Çağ Tiyatrosu Perdelerini Açtı 1970 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Kasım, C: XXIII, S: 230, Haberler: Kurultay Program ve Gündemi 1963 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi Eleştiri Özel Sayısı I, Temmuz, Cilt XII, Sayı 142, s Hacıbektaş Veli Bilimsel Araştırma yarışmasının koşulları açıklandı, 1976 Cumhuriyet Gazetesi, Hemşehrimiz Sedat Veyis Örnek i Kaybettik 1980 Anadolu Gazetesi, 18 Kasım, Sayı 3380, 1-4. Hınçer, Bora 1975a I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi. Türk Folklor Araştırmaları. Yıl 26, Cilt 16, No 312, Temmuz, Hınçer, Bora 1975b I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Çalışmalar ve Sunulan Bildiriler. Türk Folklor Araştırmaları. Yıl 26, Cilt 16, No 312, Temmuz, Jabinski, Marin (Жабински, Марин) (1979) Семинар на младите етнографи и фолклористи от балканските страни. Българска етнография, Год. 4, Кн. 3-4, София: Българска академия на науките, Етнографски институт с музей. ( Balkan Ülkeleri Genç Etnograf ve Halkbilimci Semineri, Bulgar Etnografisi, Yıl 4, Kitap 3-4, Sofya: Bulgar Bilimler Akademisi Etnografi Enstitüsü ve Müzesi.) Kaçaran, Dinçer [t.y.] Şiirli Tiyatro ve Pirinçler Yeşerecek, Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü. Mahiroğulları, Adnan 1994 Dünden Bugüne Zara. Sivas: Esnaf Ofset Matbaacılık. Makal, Mahmut 2008 Deli Memedin Türküsü. İstanbul: Literatür Yayıncılık. Nair, Güney Sivas Basını. Sivas: Dilek Ofset Matbaacılık. Necatigil, Behçet 2014 Mektuplar (Haz.: Ali Tanyeri Hilmi Yavuz). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı İstanbul: Yaylacık Basımevi. 15

28 Nesin Vakfı Yıllığı İstanbul: Özal Matbaası. Ozan, Meral 2015 Tübingen Üniversitesi Arşivi Belgeleri Işığında Sedat Veyis Örnek. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Sayı 82, Örnek, Sedat Veyis 2015 İsa nın Son Günleri. Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Sayı 82, Örnek, Sedat Veyis 1978 Türk Halkbilimine Genel Bir Bakış. Quand le crible était dans la paille Hommage à Pertev Naili Boratav, Rémy Dor Michèle Nicolas (Haz.). Paris: G.-P. Maisonneuve et Larose. Örnek, Sedat Veyis 1977 Türk Halkbilimi, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Örnek, Sedat Veyis 1975 Türk Folklorunda Ad Seçme ve Ad Koyma. Boğaziçi Üniversitesi Halkbilim Yıllığı, İstanbul: Taş Matbaası. Örnek, Sedat Veyis 1960 Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans ( Yeni Türkiye deki Dinî, Kültürel ve Sosyal Reformların [1920 den 1938 e kadar] Japonya nın Modernleşmesiyle Karşılaştırılması ). Danışman: Prof. Dr. Helmuth von Glasenapp. Almanya: Eberhard Karl Tübingen Üniversitesi. Özen, Kutlu 1991 Ölümünün 10. Yılında Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek. Milli Kültür Dergisi, Kasım, Sayı 27, Özkırımlı, Atilla 1976 Kitap... Kitap... Kitap... Kitap... Cumhuriyet Gazetesi, Prof. Sedat Veyis Örnek vefat etti, Milliyet Gazetesi, Prof. Dr. Sedat Reis Örnek Ankara da öldü 1980 Hürriyet Gazetesi, Profesör Veyis Örnek İncelemeler Yapmak Üzere Şehrimize Geldi 1975, Anadolu Gazetesi, , Sayı 1773, 1. Tan, Nail (Haz.) 2001 Kuruluşunun 70. Yıl Dönümünde Türk Dil Kurumu. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Karagöz Yarışması Düzenledi 1976 Cumhuriyet Gazetesi, Türk Dil Kurumu Mayıs 1963 Günlü Yönetim Kurulu Tutanak Özeti, Türk Dil Kurumu Haberleri, 1978, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi Dilbilim ve Gösterge Kuramı [Özel Sayısı], Mayıs, Cilt XXXVII, Sayı 320, 464. Sedat Veyis Örnek 2007, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, Cilt 7, 122, Ankara: AYK Atatürk Kültür Merkezi. Sümbüloğlu, Vahap 2001 Örnek Hoca, Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek, Zara Kültür Dergisi, Şener, Sevda 1993 Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosunun Bir Aydın Yazarı: Sedat Veyis Örnek, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 10,

29 Uluslararası Türk Folklor Kongresi, kınama ve protestolar ile açıldı 1975 Cumhuriyet Gazetesi, Ülgenay, Ayhan Hüseyin 2014 Çağ Tiyatrosu ve Anılar Ayhan Hüseyin Ülgenay Yasak, İbrahim 2011 Sivas Basın Tarihi. Sivas Kültür Envanteri 1. Cilt Merkez İlçe içinde. Sivas: Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri (8-14 Ekim 1973) 1974 Ankara: Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları. 17

30 Chronologische Biographie des Sedat Veyis Örnek 1 TÜBİTAK SOBAG mit der Nummer114K576 Sedat Veyis Örneks Verbale Historien-, Biographie- und Urkundenstudie Projektgruppe 2 Das Projekt über Sedat Veyis Örnek mit dem Titel TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması (Verbale Historie, Biographie und Urkunden-Studie über Sedat Veyis Örnek) 3 werden in Begleitung mit einer detaillierten Biographie weitergeführt 4. Die unten angeführte chronologische Biographie Sedat Veyis Örneks ist (ausgenommen der mündlichen Überlieferung seiner Schwester Seher Horasanlı und seines Verwandten Ekrem İnal bezüglich seines Geburtsdatums) gänzlich schriftlichen Quellen entnommen worden Wurde im Ortsteil Zara der Stadt Sivas als erster Sohn von Naciye und Ahmet Örnek geboren. Sein Geburtsjahr wurde offiziell als 1927 festgehalten, doch eigentlich ist er 1929 geboren. Er hat eine zwei Jahre jüngere Schwester namens Seher (Horasanlı) (Quelle der erlangten Information: Seher Horasanlı, Ort und Datum des Treffens: , İstanbul). Sedat Veyis wurde nach dem verstorbenen Ehemann seiner Großmutter Zeynep benannt. (Balaman und Kongar, 1999: 333). [t.v.] Kindheit Sedat Veyis Örneks Familie werden Şehzadeoğulları (Königssöhne) genannt; die Familie siedelte während des I. Weltkriegs von Malatya Darende nach Zara über. Sein Onkel Oberst Hulusi Örnek 5, ist der Sohn der Darendeliler Familie und des İsmail Hakkı Efendi (Mahiroğulları, 1994: 159). Das Stammesregister der Familie reicht bis zu Şeyh Hamidi Veli / Somuncu Baba ( ) zurück. (Özen, 1991: 24; Sedat Veyis Örnek, 2007: 122) Seine Kindheit verbrachte er in Sivas-Zara in der Reşitpaşa Strasse im Veyis Efendi Konağı Nummer 23 (Quelle der erlangten Information: Seher Horasanlı, Ort und Datum des Treffens: , İstanbul; Ekrem İnal, Ort und Datum des 1 Dieser Text mit der Überschrift Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi (chronologische Biographie des Sedat Veyis Örnek) wurde in der Sonderausgabe Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı veröffentlicht. (2015, Ausgabe 82, 33-48). 2 Dieser wissenschaftliche Beitrag wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 3 Für die Biographiestudie von Sedat Veyis Örnek wurde seine Akademische Personalakte und das Ausschussregister an der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie genuzt. Wir bedanken uns herzlichst beim Dekan Prof. Dr. Abdulkadir Gürer und Vizedekan Prof. Dr. Gülsün Leyla Uzun; ausserdem bedanken wir uns bei Latife Duyar, Cihan Tufan und Orhan Küpçük für die Unterstützung während der Archivarbeiten. Ein Dank auch an Prof. Dr. Fuat Bozkurt, der es ermöglichte an sehr wichtige Quellen und Personen zu gelangen. Zuletz noch ein herzlichen Dank an unsere Studenten an der Volkskundeabteilung, die seit einem Jahr wichtige Beiträge zu dieser Studie geleistet haben. 4 Das Projekt mit dem Titel TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması, dessen vorarbeiten im März 2014 begonnen wurden werden von der TÜBİTAK über 12 Monate unterstützt. Die Projektmitglieder, des am endenden Projekts sind Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz (Leitung), Doç. Dr. Meryem Bulut (Forschung), Doç. Dr. Günseli Bayraktutan (Vormund), Aysun Ezgi Bülbül (Stipendiat) und Eren Zencirden (Stipendiat). Die anderem Projektmitglieder sind Uğur Çelik, Sevinç Gülçiçek und Meryem Karagöz. Solmaz Karabaşa und Zeynel Karacagil haben auch verschiedene Beiträge zum Projekt geleistet. Auch wenn alle an dem Projekt Sedat Veyis Örnek mitgearbeitet haben bedanken wir uns vor allem bei Meryem Karagöz für ihre grosse Mühe bei der Auffindung der richtigen Quellen. 5 Hulusi Örnek war währen der trauung von Sedat Veyis Örnek und Ulun Erkmen Trauzeuge. (Quelle der erlangeten Information: Seher Horasanlı, Datum des Treffens: ). 18

31 Treffens: 3 Eylül 2014, Zara [Sivas]). Grundschule Absolvierte die Zara Grundschule (Sivas) (Quelle der erlangten Information: Seher Horasanlı, Ort und Datum des Treffens: , İstanbul) Arbeitete in Sivas für die Hakikat Gazetesi (Zeitung) als Nachsekretär und bei dieser Zeitung wurde seine erste Erzählung Bir Tutam Saç (Ein Büschel Haar) veröffentlicht ( Büyük Düşüncelerle Genç Bir Profesör [t.v.](ein junger Professor mit großen Gedanken)). Laut Seher Horasanlı ist das erste veröffentlichte Werk von Sedat Veyis Örnek İnce Dert (Der Leise Kummer) 6 (Özen, 1991: 25). Während seiner Zeit als Nachtsekretär lerne er die intellektuelle Gesellschaft von Sivas kennen und schrieb Erzählungen, Gedichte und Kritiken. (Balaman und Kongar, 1999: 333). Das Ende der 1940er Er nahm an den Theaterarbeiten im Sivas Volkshaus teil: Als erstes spielte er in dem Schauspiel Akın von Faruk Nafiz Çamlıbel mit, später dann schauspielerte er in Cevdet Kudrets Traum im Traum und Beaumarchais Figaros Hochzeit. Sedat Veyis Örnek hatte auch die Aufgabe Spiele auf die Bühne zu bringen. Eines seiner auf die Bühne gebrachten Schauspiele nämlich Cahit Atays Pusuda brachte er in das Dorf Pirçinik in Sivas und dort wurde es vor einer Menge von Menschen gespielt. (Şener, 1993: 28) Das von ihm geschriebene Theaterstück Modern Lokanta wurde im Volkshaus von Sivas vorgeführt (Aslanoğlu, 2006: 238; Çağdaş, 2012: 24). Die Komödie mit einem Akt namens Modern Lokanta (Kaçaran [t.v.]), ist ein Theaterstück, welches er selbst geschrieben und in welchem er auch die Hauptrolle als Recep Karaçınar gespielt hat (Balaman und Kongar, 1999: 363) Absolvierte seinen Abschluss vom Gymnasium in Sivas (Sivas Lyzeum 100. Jähriges Jahrbuch ) Sedat Veyis Örnek brachte ab dem 3. Mai 1950 wöchentlich die Zeitschrift Düdük Mizah Gazetesi raus, doch die Zeitschrift konnte nur drei Mal veröffentlicht werden (Yasak, 2011: 302; ausserdem siehe: Nair, 1999: 125) Am 29. August 1952 veröffentlichte einer der besten Freunde von Sedat Veyis Örnek nämlich Nihat Doğan die Zeitschrift Hücum Mizah Gazetesi, die insgesamt 17 Ausgaben lang veröffentlich wurde und seine Artikel beinhaltet (Yasak, 2011: 302; ausserdem siehe: Nair, 1999: 125). (In dem Vertrag zwischen dem Besitzer der Kızılırmak Setzerei Ali Rıza Uluocak und des Besitzers der Zeitung Hücum Nihat Doğan sind Sedat Veyis Örnek und Muhlis Günay gemeinsam als Zeugen festgehalten. Laut der vierten Klausel der festgehaltenen Vereinbarung sind Nihat Doğan und seine Freunde für das Schrift aufsetzen, die Zuteilung, den Umbruch und dergleichen zuständig. [Der Text des Vertrags wurde in dem Archiv von Fuat Bozkurt aufgefunden]) Er begann sein Studium an der Theologischen Fakultät der Ankara Universität. Jedoch war es nach ihm nicht seine eigene Wahl. Er beworb sich wegen den Stipendium Möglichkeiten. ( Ein junger Professor mit großen Ideen ) Während seinem Studium an der Theologischen Fakultät der Ankara Universität nahm Sedat Veyis Örnek an den Kursen von Ömer Hilmi Budda, Mehmet Karasan, Yusuf Ziya Yörükan, Necati Lugal, Tayyip Okiç, Aydın Sayılı, Hamdi Ragıp Atademir, Suut Kemal Yetkin, Bedi Ziya Egemen und Kemal Edip 6 An die beiden Erzählungen gelangten wir im Rahmen der Projektarbeit bezüglich der Hakikat Gazetesi. 19

32 Kürkçüoğlu teil. Die Kurse, an die Sedat Veyis Örnek an der Theologischen Fakultät der AU teilgenommen hat und die Akademiker, die die Kurse führten sind (Soweit aus den Eintragungen auszufinden war): Geschichte der Religionen (Ömer Hilmi Budda); Soziologie (Mehmet Karasan); Geschichte des Islams (Yusuf Ziya Yörükan); Arabisch/Persisch (Necati Lugal); Französisch (keine Angabe über den Lehrbeauftragten); Arabisch (Tayyip Okiç); Hadith (Tayyip Okiç); Die Geschichte der Religion İslam und den Konfessionen (Yusuf Ziya Yörükan); Geschichte der Religionen (Ömer Hilmi Budda); Geschichte der islamischen Wissenschaften (Aydın Sayılı); Logik (Hamdi Ragıp Atademir); Geschichte der islamischen Künste (Suut Kemal Yetkin); Arabisch (Yusuf Ziya Yörükan); Geschichte der Religionen (Mehmet Karasan); Kalam (Yusuf Ziya Yörükan); Islamisches Recht (keine Angabe über den Lehrbeauftragten); Psychologie (Bedi Ziya Egemen); Arabisch (Yusuf Ziya Yörükan); Hadith (Tayyip Okiç); Kalam (Yusuf Ziya Yörükan); Auslegung (Tayyip Okiç); Mystik (Kemal Edip Kürkçüoğlu); Die Geschichte der islamischen Konfessionen (Yusuf Ziya Yörükan); Hadith (Tayyip Okiç) und Auslegung (Tayyip Okiç). (Gülen, 2015: ) 1953 Er absolvierte sein Studium mit der Abschlussarbeit "Die Letzten Tage Jesu", deren Berater Prof. Dr. Mehmet Karasan war. İsa nın Son Günleri (Siehe für den ganzen Text der Abschlussarbeit: Örnek, 2015: ) 1953 Zwischen dem 30. Juli 3. November 1953 machte er ein Praktikum als Religionslehrer an einer Imam-Schule in Konya Vom 2. November 1953 bis zum 18. August 1955 absolvierte er seinen Militärdienst als Reserveoffizier in Korea in der 5. Korea Brigade. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Zwischen während seines Einsatzes in Korea reiste er nach Japan. Diese Information findet sich in dem Vorwort seiner Doktorarbeit, wo er die Parallelen zwischen der Japanischen Modernisierung ud den türkischen Reformen zieht Er ging im Juli 1956 für ein Doktorstudium nach Deutschland Während seiner Doktorarbeiten in im Bereich Religionsgeschichte und etnologie an der Tübingen Eberhard Karls Universität war Sedat Veyis Örnek Student des Hindologen Prof. Dr. Helmuth von Glasenapp, des Etnologen Prof. Dr. Thomas S. Barthel, Orientalisten Prof. Dr. Rudi Paret, Historiker Prof. Dr. Hans Rothfels, Orientalisten Prof. Dr. Maria Höfner und Prof. Dr. Jörg Kramer (Ozan, 2015: 135) Die Kurse, an die Sedat Veyis Örnek in seiner gesamten Studienzeit an der Tübingen Eberhard Karls Universität teilgenommen hat und die Akademiker, die die Kurse führten: Türkisch Piri Reis (Kramer); Arabisch für Anfänger (Höfner); Arabisch I (Höfner); Arabisch für Anfänger (Paret); Einführung in das Studium der Islamkunde (Paret); Arabisch II (Paret); Türkische Lektüre (Paret); Arabisch III Lekt. Texte (Paret); Nationalitätsprobleme im Mittel- und Osteuropa (Rothfels); Allgemeine Geschichte im Zeitalter der Restauration und Revolution (Rothfels); Allgemeine [Geschichte] im Zeitalter Bismarcks (Rothfels); Allgemeine Geschichte des Imperialismus (Rothfels); Europa zwischen Weltkriegen (Rothfels); Übung zur Völkerkunde von Ozeanien (Barthel); Die Kultur der 7 Die Information, dass Örnek nach Japan reiste wurde aus dem Vorwort seiner Dissertation Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans", die er im Jahr 1960 fertig stellte entnommen. 20

33 Osterinsel (Barthel); Übung zur Völkerkunde von Amerika (Barthel); Geschichte und Methode der Völkerkunde (Barthel); Die Phiolosophie der Inder (von Glasenapp); Grundzüge der vergleichenden Religionswissenschaft (von Glasenapp); Epochen der religiösen Dichtung Indiens (von Glasenapp); Der Buddhismus Indiens (von Glasenapp); Die großen Religionen im Gegensatz und Übereinstimmung (von Glasenapp); Erscheinungsw[esen?] der Religion (von Glasenapp); İndien und seine Kultur (von Glasenapp); Geheimlehren Geheimkulte (von Glasenapp); Türkisch Piri Reis (Kramer); Arabisch für Anfänger (Paret); Nationalitätsprobleme im Mittel- und Osteuropa (Rothfels); Die Phiolosophie der Inder (von Glasenapp); Einführung in das Studium der Islamkunde (Paret); Allgemeine Geschichte im Zeitalter der Restauration und Revolution (Rothfels); Arabisch II (Paret); Grundzüge der vergleichenden Religionswissenschaft (von Glasenapp); Epochen der religiösen Dichtung Indiens (von Glasenapp); Türkische Lektüre (Paret); Arabisch für Anfänger (Höfner); Allgemeine [Geschichte] im Zeitalter Bismarcks (Rothfels); Der Buddhismus Indiens (von Glasenapp); Die großen Religionen im Gegensatz und Übereinstimmung (von Glasenapp); Arabisch I (Höfner); Allgemeine Geschichte des Imperialismus; Erscheinungsw. der Religion (von Glasenapp); Arabisch III Lekt. Texte (Paret); Europa zwischen Weltkriegen (Rothfels); İndien und seine Kultur (von Glasenapp); Übung zur Völkerkunde von Ozeanien (Barthel); Die Kultur der Osterinsel (Barthel); Geheimlehren Geheimkulte (von Glasenapp); Übung zur Völkerkunde von Amerika (Barthel) und Geschichte und Methode der Völkerkunde (Barthel). (Ozan, 2015: ) 1960 Er vollendete seine Doktorarbeit an der Tübingen Eberhard Karls Universität im Fachbereich Religionsgeschichte und Etnologie unter der Betreuung Helmuth von Glasenapp. Seinen Doktortitel erlangte er mit seiner Arbeit Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans am Am 29. Juli 1960 reichte er mit der Absicht Assistent an der Ankara Universität Fakultät für Sprachen, Geschichte und Geography zu werden einen Antrag ein: Ich habe zwischen an der Ankara Universität Theologie studiert und erfolgreich Abgeschlossen. Nach meinem Militärdienst habe ich an der Tübingen Eberhard Karls Universität im Fachbereich Religionsgeschichte und Etnologie meinen Doktortitel mit meiner Arbeit Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans erlangt. In meinem Zweitfach Etnologie habe ich auch zahlreiche Studien gemacht. Da die Religionsgeschichte vor mit der primtiven Religionsetnologie zu tun hat, möchte ich an der Abteilung für Etnologie Ihrer Universität arbeiten. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1960 Etnologie Professorin der A.U. F.S.G.G Nermin Erdentuğ antwortete Sedat Veyis Örneks Antrag am 24. Oktober 1960 mit folgender positiver Zusage: Da der Antrag von Sedat Veyis Örnek während der Sommermonate stattgefunden hat, hat sich die Antwort auf seinen Antrag verspätet (...) ich möchte hiermit um die seit jeher nötige Stelle eines Assitenten an unserer Etnolohie Abteilung und um die Besetzung dieser Stelle mit dem Antragsteller Dr. Sedat Örnek, der in Deutschland im Fachbereich der komperatistischen Religionen und Etnologie studiert hat und ein brauchbarer, notwendiger Anwerter für diesen Aufgabenbereich sein wird, bitten. Hochachtungsvoll. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1961 Sedat Veyis Örnek macht, damit er als Asisstent an der Etnologie Abteilung der FSGG anfangen kann, am 3. Januar 1961 eine Fremdsprachenprüfung und eine Wissenschaftsprüfung am 5. Januar Die Jüri während der Prüfungen setzte 21

34 sich zusammen aus Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Kılıç Kökten und Prof. Dr. Danyal Bediz. Während der Sprachprüfung musste er aus dem Buch von Herbert Tischner mit dem Titel Völkerkunde (1959) vom Deutschen ins Türkische und aus der IV. Ausgabe der FSGG Zeitschrift musste er vom Türkischen ins Deutsche den Artikel Über die Kulturgeschichte der Menschheit Übersetzungen anfertigen. Die Fragen für die wissenschaftliche Prüfung waren wie folgt: 1) Erklären Sie verschiedene Anschauungen der Etnologischen Schulen und machen Sie eine diesbezügliche Kritik. 2) Erklären Sie die Eigenschaft vom Totemismus und Schamanismus, fassen Sie zudem zusammen, wie die totemistischen und schamanistischen Völker auf der Welt angesiedelt sind 3) Welches sind die Patrilinealen und matrilinealen Familiensysteme und Ihre fundamentalen Regelungen, eben Sie Beispiele für solche Systeme 4) Geben Sie eine allgemeine Ansicht über Ihr ethnographisches Wissen bezüglich der Völker auf den Süd-Ozeanischen Inseln. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1961 Der Aufnahme von Sedat Veyis Örnek an dir FSGG wurde am durch Etnologie Professorin Dr. Nermin Erdentuğ, Prehistoria Professor Dr. Kılıç Kökten, Antropologie Dozentin Seniha Tunakan und Etnologie Dozent Orhan Acıpayamlı genehmigt. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Der an die Antropolgie und Ethnologie Abteilung für den Ethnologieunterricht eingestellte Sedat Veyis Örnek hat am 30. Januar 1961 seinen Dienst begonnen. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Nach dem seine einjährige Probezeit als Beamter erfolgreich abgelaufen war, erwarb er den offiziellen Beamtenstatus. Diesbezüglich erklärte Ethnologie Professorin Prof. Dr. Nermin Erdentuğ am am 4. Januar 1962 Dr. Sedat Veyis Örnek, Assistent an unserer Abteilung, vollendet im Laufe dieses Monats seine Probezeit. Dr. Sedat Veyis Örnek hat innerhalb dieser Zeit, die ihm auferlegten Aufgaben erfolgreich gemeistert und den Lob der Lektoren unserer Abteilung erlangt. Daraufhin erlangt er am den vollen Beamtenstatus. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1963 Am 27. Mai 1963 wurde er zum Mitglied des Türkischen Sprachverbands gewählt. ( Nachrichten: Tagungsprogram, 1963: 744). Während der 3. Zusammenkunft der 2. Sitzung des Türkischen Sprachverbands vom 27. Mai 1963 an der 22 Personen teilnahmen, wurde er von den 35 Anwärtern mit 19 Stimmen zum Mitglied gewählt. Es hätten 15 Stimmen gereicht, um ihn wählen zu können. (Protokoll des Türkischen Sprachverbands der Sitzung vom Mai 1963, ). Auf die Führsprache von Salâh Birsel und Ali Püsküllüoğlu wurde seine Mtgliedschaft anerkannt. Als Mitglied mit der Nummer wurde in das Verzeichnis des Türkischen Sprachverbands mit der Berufsbezeichung Prosaiker und Übersetzer, Etnologie Assistent eingetragen. (Mitgliedsregister der Türkischen Sprachverbands) Er arbeitete 10 Monate an der Wiener Universität an der Abteilung für Etnologie bei Ord. Prof. Dr. Josef Haekel. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Zur Saison wurde, das von Sedat Veyis Örnek übersetzte Werk 22

35 Tankred Dorsts Große Schmährede an der Stadtmauer, am Staatstheater Ankara 8 aufgeführt. (Adaptiert von: Nuri Altınok; Musik: Mithat Akaltan; Dekor-Kostüm: Seza Altındağ; Schauspieler: Nurşen Özkul, Ümran Uzman, Nur Bartu, Turgut Sarıgöl; Regie Assistent: Turgut Sarıgöl; Konduit: Kenan Dinçman; Licht: Yılmaz Gürsu [Staatstheater Refik Ahmet Sevengil Theather Bibliothek Digitales Schauspiel Informationssystem, ].) Zur Saison wurde, das von Sedat Veyis Örnek übersetzte Schauspiel Slawomir Mrożeks Die Polizisten aufgeführt. (Adaptiert: Mahir Canova; Dekor- Kostüm: Seza Altındağ; Schauspieler: Nuri Altınok, Kerim Afşar, Zafer Ergin, Melek Tartan, Haşim Hekimoğlu, Lûtfi Ilkıcı [Staatstheater Refik Ahmet Sevengil Theather Bibliothek Digitales Schauspiel Informationssystem, ].) 1964 das von Sedat Veyis Örnek übersetzte Schauspiel Slawomir Mrożeks Die Polizisten wurde am Gen-Ar Theater aufgeführt (Şener, 1993: 29) Durch das Österreichische Staatsstipendium verbrachte er gemäss Gesetz 4498, um sein Wissen, Ansehen und seine Proffesion zu steigern vom 13. Oktober bis zum 15. Juli 1964 neun Monate an der Wiener Universität an der Abteilung für Etnologie (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Sedat Veyis Örnek, reicht seine Dozentenakte mit dem Titel Eine ethnologische Forschung über die in verschiedenen Phasen des Lebens angeeigneten Aberglauben und magische Prozesse in Sivas und seiner Umgebung ein. Im November 1965 wurde mit der Beteiligung von Charles William Merton Hart ein Unterrichtsversuch und ein Kolloqium mit der Überschrift Die Vorstellung des jenseits bei den Primitiven Völkern. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Bei seiner Sprachprüfung zum Dozenten musste er vom Deutschen ins Türkische aus dem Buch Allgemeine Völkerkunde, Braunschweig 1954 Kunz Dittmer und aus dem Buch Das Problem Der Urkultur (Seite 138) übersetzten. Vom Türkischen in Deutsche hingegen musste er aus dem Buch Türkler de Su Kültü ile ilgili Gelenekle, Fuat Köprülü Armağanı von Abdülkadir İnan einen Teil (Seite 250) übersetzen. Er absolvierte die Prüfung mit der Note gut. Die Jürimitglieder dieser Prüfung waren Prof. Dr. Fikret Işıltan, Prof. Dr. Yaşar Önen und Prof. Dr. Ahmet Temir (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Er lies sich für einen Monat beurlauben, um in Balıkesir und umgebung nachforschungen zu machen. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Januar 1966 wurde Sedat Veyis Örnek offiziell zum Dozenten ernannt. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Die Studie mit dem Titel Eine ethnologische Forschung über die in verschiedenen Phasen des Lebens angeeigneten Aberglauben und magische Prozesse in Sivas und seiner Umgebung wurde begonnen. (Ankara: 8 Behçet Necatigil, schreibt Salâh Birsel am 23 Juli 1963 in einem Brief, dass das Schauspiel Große Schmährede an der Stadtmauer am Staatstheater Ankara auf die Bühne gebracht wurde (Necatigil, 2014). 23

36 Veröffentlichungen der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1967 Erlitt einen Herzinfarkt; wurde mit der Diagnose Herzmuskelinfarkt in das Ankara Yüksek İhtisas Gesundheitsinstitut eingewiesen. Vom bis zum wurde er im Krankenhaus behandelt. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Dem Schreiben vom 15. Juni 1967 von Prof. Dr. Nermin Erdentuğ an das Dekanat nach hat Sedat Veyis Örnek zum ersten Mal das Fach Mythologie bei den Primitiven und Kunst bei den Primitiven eröffnet und somit ein neues Forschungsfeld geschaffen (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Erlitt ein Herz leiden und wurde vom 20. September bis zum 1. November 1967 in Istanbul an der Cerrahpaşa Medizinischen Fakultät behandelt. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie). Mit einer Zeitungsannonce am 9. Mai 1967 in der Cumhuriyet Gazetesi bedankte er sich für die rasche Hilfe und die ausserordentliche Behandlung während seines Infarkts bei Dr. Sabih Oktay, Dr. Sabahat Kaymakçı, Dr. Erdem Oram, Dr. Işık Baydar, Dr. Cavit Erdoğan, Dr. Övsev Dörtlemez, Dr. Necati Erdentuğ, Dr. Neşet Gökok, Dr. Kemal Özkan, Dr. Mustafa Onaran, Dr. Necip Danişoğlu, Dr. Şemsettin Sanlı und für die Aufmerksamkeit beim Dekan der DTCF Emin Bilgiç, den Lektoren, den Assistenten, dem Fakultätssekreteriat, Freunden, Verwandten und seinen Studenten Das von Sedat Veyis Örnek übersetzte Stück Bir Şafaklık Bekleyiş von Heinrich Böll 9 wurde 1968 im Dezember im Radyo als Hörspiel gespielt. (Dürer [t.v.]) Am 16. Dezember 1968 heiratet er Ulun Erkmen. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Mit einem deutschen Staatsstipendium reist er am 5. Juli 1969 nach Bonn, Thübingen und die München Universitätsbibliotheken, nach Hamburg (Hamburgisches Museum Für Völkenkunde und Vorgeschichte), Stuttgart (Linden Museum), Münih (Staatliches Museum Für Völkenkunde) und Frankfurt (Staedtisches Museum Für Völkerkunde) um dort Nachforschungen in seiner Branche zu machen. Dort beginnt er seinen Dienst am 25. September 1969 (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Zur Saison wird das von Sedat Veyis Örnek geschriebene Schauspiel Kurt (Wolf) am Städtischen Theater Istanbul aufgeführt (Şener, 1993: 28). (Adaptiert: Ergun Köknar; Dekor: Bülent Erbaşar; Schauspieler: Engin Akçelik, Turhan Göker, Feridun Karakaya, Doğan Sevsevil, Agâh Hün, Uluer Süer, Kadri Ögelman, Ünal Başaran, Turgut Arseven, Dinçer Çekmez, Fethiye Sezer, Metin Çekmez, Engin Şenkan [Stadt Istanbul Städtische Theaterleitung Atatürk Bibliothek Muhsin Ertuğrul Akte Inventar No: 325].) 9 [Anmerkung des Übersetzers: Da es keine genauen Angaben bezüglich der Übersetzung gibt, konnte aus dem Titel der Übersetzung nicht erkannt werden, um welches Werk von Heinrich Böll es sich handelt.] 24

37 [t.v.] Das von Sedat Veyis Örnek geschriebene Schauspiel Kurt (Wolf) wird im Radio während der Sendung Mikrofonda Tiyatro Saati (Theaterstunde am Mikrofon) aufgeführt. (Schauspieler: Bozkurt Kuruç, Yıldırım Önal, Haluk Kurdoğlu, Atilla Erden, Dinçer Sümer, Oytun Şanal, Muazzez Kurdoğlu, Tugay Aktüre, Ümran Uzman, Tuğrul Çetiner; Efekt: Tahsin Temren [Den Radioaufzeichnungen entnommen].) 1969 Das von Sedat Veyis Örnek geschriebene Schauspiel Pirinçler Yeşerecek (Der Reis grünt) wurde 1969 am Staatstheater Ankara aufgeführt (Şener, 1993: 28). (Adaptiert: Haldun Marlalı, Dekor-Kostüm: Tarık Levendoğlu, Schauspieler: Oğuz Bora Tayfun Orhon, Rümeysa Bozdağ, Melek Tartan, Ejder Akışık, Yücel Erten, Mürüvvet Seyfioğlu; Konduit: Yılmaz Gürsu; Licht: Zekeriya Güngör [Staatstheater Refik Ahmet Sevengil Theather Bibliothek Digitales Schauspiel Informationssystem, ].) Dieses Schauspiel wurde 109 Mal am Staatstheater aufgeführt und von insgesamt 9681 Zuschauern gesehen. (And, 1973: 80). 1960iger Jahre Sedat Veyis Örnek reiste gemeinsam mit dem Ehepaar Övsev und Halis Dörtlemez, die er Ende der 1960iger Jahre im Zusammenhang mit seinem Herzinfarkts kennengelernt hatte, nach Denizli, Buldan, Kütahya, Van, Bitlis, Siirt, Urfa, Mardin, Gaziantep, Malatya, Adıyaman und ähnlichen weiteren Städten. (Dörtlemez, 2008: 83) Das von Sedat Veyis Örnek geschriebene Schauspiel Manda Gözü (Bullauge) wurde am 23. März 1970 im Radiotheater aufgeführt. (Şener, 1993: 29) Nach der geheimen Wahl, bei der er die meisten Stimmen erhielt, wurde er gemeinsam mit Doz. Dr. Doğan Aksan, Prof. Dr. Melika Ambarcıoğlu, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Prof. Dr. Adnan [aus seiner Handschrift ist der Nachname nicht zu entziffern] zur Kommission der Fakultätsveröffentlichungen gewählt (AU FSGG DTCF Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Nahm am September 1970 in Detmold an einem Kongress mit der Überschrift Probleme und Techniken Volkskundlicher Dokumentation teil. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Adaptierte das Schauspiel von Aziz Nesin Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (Der Krieg der Pfeiffer und Bürster) als erstes Schauspiel des revolutionären Çağ Theaters in Ankra unter dessen Gründer sich Sedat Veyis Örnek, Ceyhun Atuf Kansu, Tahsin Saraç, Orhan Asena und ähnliche Schriftsteller befanden. ( Haberler: Çağ Tiyatrosu Perdelerini Açtı (Nachrichten: Das Çağ Theater öffnet seinen Vorhang), 1970: ; Ülgenay, 2014) 1971 Die fünf Mitglieder, die das Mitglied für den Vorstand der Institution für Radio und Fersehn wählen sollen, wurden mit einer geheimen Wahl geählt. Es wurden gewählt Prof. Dr. Osman Ersoy, Prof. Dr. Nimet Özgüç, Prof. Dr. Gündüz Akıncı, Prof. Dr. Meliha Ambarcıoğlu und Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek (AU FSGG DTCF Ausschussregister, Datum des Beschlusses ) Seine Arbeit mit dem Titel Religion, Zauberei, Kunst, Legende bei Primitiven in 100 Fragen (Istanbul, Gerçek Verlagi) wurde veröffentlicht. 25

38 1971 Sein Ethnologie Wörterbuch wurde veröffentlicht (Veröffentlichungen der Ankara Universität, Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1971 Am 19. November 1971 wurde er seitens Prof. Dr. Bedrettin Tuncel, Prof. Dr. İrfan Şahinbaş und Prof. Dr. Gündüz Akıncı in der Fremdsprache Französisch geprüft um den Professorgrad zu erlangen. Zur seiner Professurthese mit dem Titel Anadolu Folklorunda Ölüm (Tod in der Anatolischen Folklore) schrieben Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu, Prof. Dr. Tahsin Özgüç, Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Neşet Çağatay und Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı am einen Bericht (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Sein Werk mit dem Titel Anadolu Folklorunda Ölüm (Ankara: Veröffentlichungen der Ankara Universität, Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) wurde veröffentlicht Am 8. Dezember 1971 erhielt er den offiziellen Titel zum Üniversitäts Professor (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Auf den Wunsch von Cengiz Sezer, der beim TRT (Türkisches Radio und Televzion) arbeitet, hält Örnek eine zweistündige Konferenz bezüglich der Volkskunde, gerichtet an die in Zunkunft beim TRT beschäftigten Produktöre In die Kommission, die mit einer geheimen Wahl die Stellen an der Ethnologieabteilung vergeben und bezüglich Örnek einen Bericht erstellen sollte, sind neben Prof. Dr. Nermin Erdentuğ auch noch Prof. Dr. Kılıç Kökten, Prof. Dr. Seniha Tunakan, Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı und Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu gewählt worden. Die Jüri hat ihren Bericht am 10. Mai 1972 eingereicht. Am 17. Mai 1972 wurde beim Dekanat mit einer geheimen Abstimmung durch die Mehrheit der 67 Proffesoren der insgesamt 98 Mitglieder, 4 Leer-Stimmen, 5 Nein-Stimmen und 58 Ja-Stimmen beschlossen, das Sedat Veyis Örnek offizielle den Proffesorenstatus erhält. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1972 Mit dem Befund subakuter Vorderherzmuskelinfarkt, choronäre Insuffizienz des Gesundheitsausschusses des Ankara Yüksek İhtisas Krankenhaus wurde er am 15. November 1972 für drei Monate beurlaubt. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie). 10 Cengiz Sezer berichtet in seiner Mail vom 12. November 2014 folgendes über diese Konferenz: Das war noch zu den Zeiten, wo das TRT auch noch das TRT war, ich glaube so um Ich hatte nach einer sehr wichtigen Prüfung für Produktöre einen Kurs begonnen. Es war eine sehr Elite-Gruppe in der auch Personen wie Uğur Dündar und dergleichen teilnahmen. Diese Personen haben der Geschichte und der Haltung des TRT vieles beigetragen. Obwohl es nicht zu seinen Fächern gehörte rief ich Herrn Sedat Veyis Örnek persönlich an, erklärte ihm die Situation und bat ihn diesen Jugendlichen einen Vortrag über Volkskunde zu halten. Zunächst wollte er nicht, doch als ich ihm weiterhin erklärte das eine glänzende Zukunft vor diesen Jugendlichen liegt und sie nur mit seiner Leitung bessere Programme zustande bringen können willigte er ein. Ich habe ihm auch gesagt, dass ich ihn von seiner Wohnung abholen und wieder dort absetzen werde. Wir haben eine Stunde kalkuliert. Er hat genau 2 Stunden lang mit Slayts über alle Ecken der Türkei, traditionelle Kleidung, Bräuche und Gewohnheiten berichtet. Alle Anwesenden haben mit großer Bewunderung zugehört und auch nachdem sie alle Produzenten wurden haben sie den Kontakt zu ihm nicht abgebrochen. Es war ein hervorragender Vortrag eines großen Menschen. Auch in meiner Erinnerung ist der Vortrag noch ganz lebendig. (Vielen Dank an Müjgân Üçer, die es uns ermöglichte Kontakt zu Cengiz Sezer aufzunehmen.) 26

39 1973 Ab dem 8. Januar 1973 wurde er in der Ankara Yüksek İhtisas Kardiologie Klinik behandelt. Vom 27. Februar 1973 an lies er sich aufgrund des erlebten miokardalen Herzinfarktes erneut beurlauben. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1973 Der Dekan der AU FSGG Prof. Dr. Osman Ersoy erwähnt in seinem Schreiben vom 14. August 1973, dass Örnek während seiner Reise in England erkrankt sei: Dass Örnek während seiner Beauftragung in England erkrankt ist, wir aus Ihrem obengenannten, im Anhang vorgefundenen, Telegramm deutlich (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) In dem Ausschuss, welches Berna Morans Werk Edebiyat Kuramları ve Eleştiri (Literaturtheorien und -Kritik) 1973 für den Wissenschaftspreis des Türkischen Sprachverbands gewählt hat, befand er sich er gemeinsam mit İlhami Cıvaoğlu, Orhan Şaik Gökyay, Bahri Savcı, Seha L. Meray und Berke Vardar. ( Haberler (Nachrichten), 1973: 58-59) Er war gemeinsam mit Orhan Acıpayamlı, Şükrü Elçin, Hâmit Zübeyr Koşay und Metin And Mitglied der Konferenz I. Uluslararası Türk Folklor Semineri (1. Internationales Seminar der türkischen Folkloristik) am Oktober 1973, welcher in dem Saal des türkischen Geschichtsverbands. (Vorsitzender: Mehmet Önder; Vizevorsitzender: Hilmi Ziya Ülken, Nermin Erdentuğ, Orhan Acıpayamlı, Müjgân Cumbur; Vorsitzender des Vorbereitungsausschusses: İsmet Parmaksızoğlu; Generalsekretär: Ahmet Edip Uysal und Sekreteriat: Sevgi Babaoğlu, Nail Tan, Kâmil Toygar, Zümrüt Erk). (Veröffentlichungen des 1. Internationales Seminar der türkischen Folkloristik, 1974: VII) 1973 Sein Werk mit dem Titel Budunbilim Terimleri Sözlüğü (Terminologisches Wörterbuch zur Volkskunde) (Ankara, Veröffentlichungen des Türkischen Sprachverbands) 1974 Es wurde einstimmig abgestimmt, dass Sedat Veyis Örnek an der Abteilung Physiologische Antropologie beauftragt wird und ausserdem die Abteilungsleitung übernimmt. (AU FSGG Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Er war gemeinsam mit Seha L. Meray, Orhan Şaik Gökyay, Bahri Savcı und Berke Vardar in dem Ausschuss, welcher beschlossen hat, dass Cevdet Kudret für sein Werk Ortaoyunu (türkisches Volkstheater) 1974 den Wissenschaftspreis des türkischen Sprachverbands erhielt. ( Haberler (Nachrichten), 1974: 821) Auf die Einladung des Österreichischen Konsuls Prof. Hans E. Kasper nahm er am April 1974 in Istanbul an dem Kurs für wissenschaftlich ethnografische Filme teil, welches im Kulturoffice der Österreichischen Botschaft stattfand, teil. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Bei der Wahl zur Ethnologie-Abteilungsleitung, an der die zweit drittel mehrheit teilnahm, war auch Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek anwerter auf die Position. Während der geheimen Wahl gab es 2 leer-stimmen, 7 Stimmen für Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı, 16 Stimmen für Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek und 45 Stimmen für Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, die dann somit zur Abteilungsleitung gewählt 27

40 wurde. (AU FSGG Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Er befand sich mit dem DAAD-Stipendium für Untersuchung und Forschung (Deutscher Akademischer Austauschdienst) vom in Deutschland. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Machte Untersuchungen zu seinen Forschungen an der Marburg und Göttingen Universität (Balaman, 1981: ) Der Internationale Türkische Folklorik Kongres am Huni 1975 wurde von Cahit Öztelli, Şerif Baykurt, Halil Oğultürk, Mahir Şaul, Veysel Arseven, Yıldıray Erdener, Cemil Cahit Güzelbey, Şevket Beyhanoğlu, Gönül Tijen, Ali Rıza Balaman, Türker Acaroğlu, Sıtkı Uyar, Akile Gürsoy, Cengiz Bektaş und Erhan Atay mit einem Antrag an das Organisationskomite protestiert, da kurz vor dem Kongress Pertev Naili Boratav und İlhan Başgöz aus dem Program gestrichen wurden. ( Der Internationale Türkische Folklorik Kongres beginnt mit Vorwürfen und Protesten, 1975). Sedat Veyis Örnek zieht gemeinsam mit Özdemir Nutku, Cavit Orhan Tütengil, Cahit Tanyol, Ali Rıza Balaman, Cengiz Bektaş, Yusuf Durul, Erdoğan Okyaya, Mahir Şaul seinen Vortrag zurück (Atasoy, 1976a; Atasoy 1976b). Ausserdem ziehen auch Metin And, Michele Nicolas, Türker Acaroğlu und M. Sabri Koz protestierend ihre Vorträge zurück; diese von Kongress zurückgezogenen Artikel werden später im Volkskunde Jahrbuch der Boğaziçi Universität veröffentlicht. 11 (Örnek, 1977: 98-99; Özkırımlı, 1976; Hınçer, 1975a; Für detaillierte Informationen über den I. Internationalen Türkische Folklorik Kongres siehe Hınçer, 1975b) Zwischen dem 26. Juli und dem 3. August 1975 verbringt er seinen Urlaub Rumänien. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Zwischen dem 13. August 10. Oktober 1975 macht er zwecks inländischer Untersuchungen eine Mittelanatolienreise (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie). Im August 1975 wird die Ankunft von Sedat Veyis Örnek in Sivas in der örtlichen Zeitung Anadolu Gazetesi mit folgendem Titel mitgeteilt Professor Veyis Örnek ist in unsere Stadt gekommen, um Untersuchungen zu machen ( Professor Veyis Örnek ist in unsere Stadt gekommen, um Untersuchungen zu machen, 1975) Der Unterrichtsplan für Tülay Uğuzman, die unter der persönlichen Leitung von Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek ihren Master machen wollte, wird anerkannt. (AU FSGG DTCF Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ). [t.v.] Der Informationsquelle Elif Ekici nach, hat er zwei türkische Volkslieder Kurban Olurum Mezeriyen Taşına1 und Yükseğine Koymadım Yel Alır Diye abgefasst ( ) Es wurde verkündet, dass Sedat Veyis Örnek, Metin And und Cüneyt Gökçer am März 1976 während der in Ankara organisierten und dem Volk zugängigen 11 Der Vortrag, den Örnek während der Internationalen Türkische Folklorik Kongres zurückgezogen hat wurde mit dem Titel Namensauswahl und Namensgebung in der Türkischen Folklorik im Volkskundejahrbuch der Boğazziçi Universität gemeinsma mit den Vorträgen der anderen, die ihre Vorträge zurückzogen, veröffentlicht. (1975: ). 28

41 Wettbewerb, zur bekanntmachung von Karagöz, gemeinsam mit jeweils einem Mitglied des Tourismusministeriums, Kulturministerium und dem TRT als Jürimitglied teilnehmen werden. ( Tourismusministerium organisiert ein Karagöz, 1976) Er wurde gemeinsam mit Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Enver Bostancı, Doz. Dr. Teoman Norman zum Institut für Antropologische Forschung und dessen Leitung gewählt. (AU FSGG Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Es wurde beschlossen, dass er gemeinsam mit Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Prof. Dr. Erdoğan Akkan, Prof. Dr. Fatma Başaran und Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu an dem Ausschuss für die Regelungen der Teilnahme der Dozenten an den Kongressen und die Festlegung dieser Regelungen teilnimmt. (AU FSGG Auschussregister, Datum des Beschlusses: ). Am 9. Juli 1976 nahm er an der Veranstaltung für Fazıl Hüsnü Dağlarca teil, der, auch durch seine Unterstützung, von der Stadt Sivas die honoris causa als Landsmann in Form einer Bestellungsurkunde erhielt (Çağdaş, 2012: 26) Der Hacıbektaş Tourismusverein veranstaltet einen Hacıbektaş Veli wissenschaftlichen Forschungswettbewerb bei dem Sedat Veyis Örnek gemeinsam mit Orhan Hançerlioğlu, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, Adnan Binyazar und Ümit Kaftancıoğlu als Auswahljürimitglied teilnahm. ( Die Bedingungen für den Hacıbektaş Veli wissenschaftlichen Forschungswettbewerb wurden veröffentlicht, 1976; Literaturjahrbuch des Nesin Vereins 1978, 1978: 22). Wurde offiziel dazu Beauftragt an der Fırat Universität, Fakultät für Literatur Türkische Volkskunde zu unterrichten. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie). Wurde offiziel dazu Beauftragt an der Ege Universität, Fakultät für schöne Künste Türkische Volkskunde zu unterrichten. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Sein Buch Türk Halkbilimi (Türkische Volkskunde) wurde veröffentlicht. (Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) [t.v.] Er verweigerte den Vorschlag der Türkischen Schriftsteller Union für eine Vereinsmitglidschaft mit diesen Worten: "Ich verdiene nicht durch Kunstwerke. Ich habe die Kunstwerke nebenbei produziert. Deshalb gehört die Mitgliedschaft nicht mir, sondern denen, die sich dieser Branche widmeten." (Balaman, 1981: 344) In der Festschrift Quand le crible était dans la paille für Pertev Naili Boratav, die in Frankreich erschien, war auch ein Artikel des Örnek mit dem Titel "Ein Überblick auf die türkische Volkskunde". (1978: ) Er hielt am 8. April 1978 im Salon der türkischen Historie Institution anhand den Wohenendengespräche des türkischen Sprachinstituts eine Rede mit dem Titel "Unsere Literatur mit dem Aussichtspunkt der Volkskunde", in dem der Schwerpunkt die Arbeiten über die Volksliteratur war. (Jahrbuch 1979 der Nesin Stiftung, 1979: 85-86; Nachrichten des Türkischen Sprachinstituts, 1978) 29

42 1978 Mit dem Krankenbericht des Ankara Yüksek İhtisas Krankenhaus wurde er ab dem 2. Juni 1978, aufgrund eines koroneren Spasmus für zwanzig Tage beurlaubt (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) wurde ihm erlaubt sich in den Monaten Juli August September für wissenschaftliche Zwecke in Kars, Urfa und Erzurum aufzuhalten. (AU FSGGAusschussregister, Datum des Beschlusses: ) Er nahm teil an dem in Sofia (Bulgarien) organisierten Internationale D'études du Sud-Est Européen (Jabinski, 1979: 120, 123) Dem Assisstenten der Ethnologieabteilung Gürbüz Erginer wurde genehmigt, dass er unter der Betreuung von Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek seine Doktorarbeit mit dem Titel Uşak ta Halk Takvimi ve Halk Meteorolojisi (Volkskalender und Volksmeterologie in Uşak) vollendet (AU FSGG Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Während des Fakultätsausschusses an dem eine zweidrittel Mehrheit teilnahm und eine geheime Wahl gemacht wurde, stimmten 34 Mitglieder für Prof. Dr. Nermin Erdentuğ und 38 für Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek, der somit zum Abteilungsleiter der Ethnologieabteilung gewählt (AU FSGG Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Mit dem ihm vom Österreichischen Wissenschafts- und Forschungsministerium erteilten Stipendium befand er sich vom Oktober 1979 zu Studienzwecken in Wien am Volkskundeinstitut. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) Gemeinsam mit Ahmet Taner Kışlalı, Şerafettin Turan, Doğan Ergun, Yılmaz Dağdeviren, Bozkurt Güvenç, Cahit Kınay, Sadun Ersun, Osman Ersoy, Doğan Kuban, Aziz Nesin, Nijat Özön, Haldun Taner, Hikmet Şimşek, Mahmut Makal, Haldun Taner war er Teil der Jüri, die Yaşar Nabi Nayır den Grossen Preis des Kulturministeriums (Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü) verlieh. (Makal, 2008: 60-61) Während des XIV. Kongresses am Juli 1974 wurde er unter den meiststimmen als zwölftes Mitglied in den Vorstand gewählt. Somit wurde er fünfunddreissigstes Mitglied der Vorstandes, dessen Vorstandsvorsitzender Macit Gökberk war. Während des XV. Kongresses am Juli 1976 wurde er wieder unter den meiststimmen als zwölftes Mitglied in den Vorstand gewählt. Somit wurde er erneut fünfunddreissigstes Mitglied der Vorstandes, dessen Vorstandsvorsitzender Seha L. Meray war. Am Juli 1978 während des XVI. Kongresses wird er vierter mit den meisten Stimmen und kommt wieder als einer der fünfunddreissig Personen in den Vorstand, diesmal ist Şerafettin Turan Vorstandsvorsitzender. Am Oktober 1980 während des XVII. Kongresses wird er elfter mit den meisten Stimmen und kommt wieder in den Vorstand, diesmal erneut mit Şerafettin Turan als Vorstandsvorsitzender. (Tan, 2001: ) 12 Wir bedanken uns herzlichst bei Prof. Dr. Zeynep Zafer von der Abteilung für Bulgaristik der Ankara Universität für den Artikel von Marin Jabinski mit dem Titel Balkan Ülkeleri Genç Etnograf ve Halkbilimci Semineri (Seminar der jungen Ethnographen und Volkskundler der Balkan Länder) (1979) den sie in Sofia gefunden und uns mit Übersetzung vorgelegt hat. 30

43 [t.v.] [t.v.] Befand sich zu verschiedenen Zeiten als Gastprofessor an den Universitäten Wien, Bonn, Marburg und Göttingen (Acaroğlu, 1981, 11; Aus dem eigenen Lebenslauf von Sedat Veyis Örnek, Türker Acaroğlu Archiv 13 ). War tätig in dem Komitee der UNESCO Türkei Nationalkommission (Acaroğlu, 1981, 11; Aus dem eigenen Lebenslauf von Sedat Veyis Örnek, Türker Acaroğlu Archiv); er befand sich in dieser Kommission als Volkskundeberater. (Sümbüloğlu, 2001: 72) Er war Jürimitglied beim Sedat Simavi Vakfı Sozialwissenschaften. ( Prof. Dr. Sedat Reis 14 Örnek ist in Ankara verstorben, 1980) Bei dem am 4. April 1978 gegründeten Kulturministerium Hohenrat war er gemeinsam mit Doz. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Şerafettin Turan, Doğan Ergun, Yılmaz Dağdeviren, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, Dr. Cahit Kınay, Prof. Dr. Sadun Ersoy, Prof. Dr. Osman Ersoy, Prof. Doğan Kuban, Aziz Nesin, Nijat Özön, Haldun Taner, Hikmet Şimşek, Mahmut Makal Mitglied. (Güvenç ve ark., 1979: 299, 312) Sein Buch mit dem Titel Das Kind in unserer Traditionellen Kultur wurde veröffentlicht. (Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) kitabı yayınlandı Er wurde gemeinsam mit Prof. Dr. Nermin Erdentuğ, Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı, Doz. Dr. Altan Eserpek und Prof. Dr. Gönül Öney durch eine geheime Wahl in die Kommission gewählt, die seine Abteilung in Volkskunde und Sozialantropologie aufteilen sollte. (AU FSGGAusschussregister, Datum des Beschlusses: ) Während der offenen Sitzung des Türkischen Sprachverbands am 2. April 1980 zu dem Thema Die Zusammenlesung der Mundart- und Dialektwerkzeuge hielt er gemeinsam mit Doz. Dr. Semih Tezcan, Dr. Ayşe Yılmaz und Dr. Kayahan Erimer einen Vortrag ( Haberler: Türk Dil Kurumunca Düzenlenen Konuşmalar Dizisi (Nachrichten: Die Vortragsserie des Türkischen Sprachverbands) 1980: 255) 1980 Der Beschluss über die Aufteilung der Ethnologieabteilung in Volkskunde und Sozialantropologie wurde vorgelesen und einstimmig angenommen. (AU FSGG Ausschussregister, Datum des Beschlusses: ) Am 7. November 1980 wurde er während der AU FSGG Vorstands bei einer geheimen Wahl einstimmig zum Abteilungsleiter der Volkskundeabteilung gewählt. (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie) 1980 Am Samstag den 15. November 1980 verstirbt er ( Prof. Sedat Veyis Örnek ist verstorben, 1980; Prof. Dr. Sedat Reis 15 Örnek Professor der Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie ist verstorben, 1980; Nachrichtentext des 13 Türker Acaroğlu hat nach unserem Telefonat am 22. Dezember 2014 den von Sedat Veyis Örnek persönlich mit Schreibmaschiene abgefassten Lebenslauf geschickt. (bkz.: 14 In dem Nachrichten Text der Hürriyet Gazetesi (Zeitung) wurde der zweite Name Örnek statt Veyis als Reis geschrieben; im Text wurden keinerlei verænderungen vorgenommen. 15 In dem Nachrichten Text der Hürriyet Gazetesi (Zeitung) wurde der zweite Name Örnek statt Veyis als Reis geschrieben; im Text wurden keinerlei verænderungen vorgenommen. 31

44 TRT vom ). Sein Todesgrund wird in den Aufzeichnungen als akuter Herzinfarkt dargelegt Am Montag den 17. November 1980 findet seine Beerdigungszeremoni statt und nach dem gesammelten Mittagsgebet in der Maltepe Moschee wird er auf dem Cebeci Asri Friedhof (Ankara) beerdigt ( Wir haben unseren Landsmann Sedat Veyis Örnek verloren, 1980). 16 Die Information bezüglich der Todesursache Örnek wurde dem System der Stadt Ankara entnommen. ( ). 32

45 Das Dienstzeugnis von Sedat Veyis Örnek asugestellt von der Ankara Universität (Akademische Personalakte des Sedat Veyis Örnek der Ankara Universität Fakultät für Sprache, Geschichte und Geographie): Dienst Anfang Veränd. / Grund Entlass. Referenderiat an der Imamschule in Konya Versetzung / Kündigung Schule für Reserveoffiziere und Tätigket als Reserveoffizier Assistent (Anwärter) an der DTCF Abteilung Versetzung Ant. Und Etn. Assistent (Anwärter) an der DTCF Abteilung Rechtmässig Ant. Und Etn. Assistent (Anwärter) an der DTCF Abteilung Ant. Und Etn. Assistent (Anwärter) an der DTCF Abteilung Ant. Und Etn. Assistent (Anwärter) an der DTCF Abteilung Beförderung Ant. Und Etn. Dozent an der Abteil. Etn. DTCF Beförderung Dozent an der Abteil. Etn. DTCF Beförderung Dozent an der Abteil. Etn. DTCF Beförderung Professor an der Abteil. Etn. DTCF Änd. Stelle Professor an der Abteil. Etn. DTCF S. K. Professor an der Abteil. Etn. DTCF Beförderung Professor an der Abteil. Etn. DTCF Beförderung Professor an der Abteil. Etn. DTCF S. K. Professor an der Abteil. Etn. DTCF Verstorben Bibliographie Acaroğlu, Türker 1981 Örnek Bir Bilim Adamını Yitirdik (Wir haben einen vorbildhaften Wissenschaftler verloren). Varlık Dergisi, 1 Ocak, Sayı 880, 11. And, Metin Yılın Türk Tiyatrosu (50 Jahre des türkischen Theaters). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. Aslanoğlu, İbrahim 2006 Sedat Veyis Örnek, Sivas Meşhurları içinde, Cilt 2, 238. Sivas: Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. Atasoy, Okşan 1976a Olaylı Folklor Kongresinin Ardından (Nach dem ereignisreichen Kongress), Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976 içinde. İstanbul: Tekin Yayınevi. Atasoy, Okşan 1976b Uluslararası Folklor Kongresi Programından İki Bilim Adamının Çıkarılması Protestolara Yol Açtı (Der Abzug von zwei Wissenschaftler aus dem internationalen Folkloristik Kongress Programm wurde protestiert), Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1976 içinde. İstanbul: Tekin Yayınevi. Balaman, Ali Rıza 1981 Halkbilimci Sedat Veyis Örnek in Ardından (Nach dem Tod des Folkloristen Sedat Veyis Örnek), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 2,

46 Balaman, Ali Rıza ve Kongar, Emre 1999 Sedat Veyis Örnek, Türk Toplum Bilimcileri Cilt II, , Haz. Emre Kongar. İstanbul: Remzi Kitabevi. Bozkurt, Fuat 2015 Bir Ağabeyi Anarken: Sedat Veyis Örnek (Einem Bruder gedenken: Sedat Veyis Örnek). Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Sayı 82, "Büyük Düşüncelerle Genç Bir Profesör" (Ein junger Professor mit großen Ideen) [t.v.] (Çev.: Serpil Aygün). Turkey Towards Future, Number 11, Torunoğlu Ofset (Metnin özgün dili İngilizcedir, Türkçe çevirisi yayınlanmadı.) (Die Ursprache des Textes ist Englisch, die türkische Übersetzung wurde nicht veröffentlicht.) Çağdaş, Haluk 2012 Genç Yaşta Yitirdiğimiz Sanatçı ve Bilim Adamı Sedat Veyis Örnek (Ein Künstler und Wissenschaftler, den wir in jungen Jahren verloren haben), Hayat Ağacı Dergisi, Sayı 17, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sedat Reis Örnek öldü (Der Mitarbeiter der Philosophischen Fakultät Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek ist verstorben) 1980 Yeni Asır Gazetesi, Dörtlemez, Övsev 2008 Manuh mu Sever?, Güzel Ülkemin Güzel İnsanları Yaşamımdan Kalan İzler (Manuh mu Sever? - Schöne Leute meines schönen Landes Spuren meines Lebens), 83-86, Ankara: Bilgi Yayınevi. Dürer, Fikri [t.v.] Sivas ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir Sivaslı Yazar Sedat Veyis Örnek in 'Kurt Adlı Oyunu )(Arbeiten des Sivas Volkshaus Vertretungszweig und das Schauspiel namens "Wolf" von Sedat Veyis Örnek aus Sivas), Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü. Gülen, Ömer 2015 İlahiyat Fakültesi Lisans Öğrencisi Olarak Sedat Veyis Örnek (Sedat Veyis Örnek als Student der theologischen Fakultät). Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, 82, Güvenç, Bozkurt, Gencay Şaylan, İlhan Tekeli ve Şerafettin Turan 1994 Kültür Bakanlığı nın Kültür Siyaseti (1979) (Die Kulturpolitik des Kultur Ministeriums in "Die türkisch-islamische Synthese"), Türk İslam Sentezi içinde, Bozkurt Güvenç, Gencay Şaylan, İlhan Tekeli ve Şerafettin Turan. İstanbul: Sarmal Yayınları. Haberler: Türk Dil Kurumunca Düzenlenen Konuşmalar Dizisi (Nachrichten: Redereihen, die von der türkischen Sprachinstitution angefertigt worden sind) 1980 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Nisan, C: XLI, S: 343, s Haberler (Nachrichten) 1974 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Cilt XXX, Sayı 277, Haberler (Nachrichten) 1973 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Ekim, Cilt XXIX, Sayı 265, Haberler: Çağ Tiyatrosu Perdelerini Açtı (Nachrichten: Das Çağ Theater öffnet seinen Vorhang) 1970 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Kasım, C: XXIII, S: 230, Haberler: Kurultay Program ve Gündemi (Nachrichten: Kongressprogram und Tagesordnung) 1963 Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi Eleştiri Özel Sayısı I, Temmuz, Cilt XII, Sayı 142, s Hacıbektaş Veli Bilimsel Araştırma yarışmasının koşulları açıklandı (Die Bedingungen für den Hacı Bektaş Veli Wettbewerb für wissenschaftliche Forschung sind angekündigt), 1976 Cumhuriyet Gazetesi,

47 Hemşehrimiz Sedat Veyis Örnek i Kaybettik (Wir haben unseren Mitbürger Sedat Veyis Örnek verloren) 1980 Anadolu Gazetesi, 18 Kasım, Sayı 3380, 1-4. Hınçer, Bora 1975a I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi (1. Internationaler Türkischer Folkloristik Kongress). Türk Folklor Araştırmaları. Yıl 26, Cilt 16, No 312, Temmuz, Hınçer, Bora 1975b I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Çalışmalar ve Sunulan Bildiriler (1. Internationaler Türkischer Folkloristik Kongress Arbeiten und Präsentationen). Türk Folklor Araştırmaları. Yıl 26, Cilt 16, No 312, Temmuz, Jabinski, Marin (Жабински, Марин) (1979) Семинар на младите етнографи и фолклористи от балканските страни. Българска етнография, Год. 4, Кн. 3-4, София: Българска академия на науките, Етнографски институт с музей. ( Balkan Ülkeleri Genç Etnograf ve Halkbilimci Semineri (Seminar der jungen Ethnographen und Folkloristen der Balkanländer), Bulgar Etnografisi, Yıl 4, Kitap 3-4, Sofya: Bulgar Bilimler Akademisi Etnografi Enstitüsü ve Müzesi.) Kaçaran, Dinçer [t.v.] Şiirli Tiyatro ve Pirinçler Yeşerecek (Lyrisches Theater und die der Reis grünt), Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü Mahiroğulları, Adnan 1994 Dünden Bugüne Zara (Von gestern bis heute Zara). Sivas: Esnaf Ofset Matbaacılık. Makal, Mahmut 2008 Deli Memedin Türküsü (Das Volksied von Deli Mehmet). İstanbul: Literatür Yayıncılık. Nair, Güney Sivas Basını (Sivas Presse). Sivas: Dilek Ofset Matbaacılık. Necatigil, Behçet 2014 Mektuplar (Briefe) (Haz.: Ali Tanyeri Hilmi Yavuz). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı 1978 (Literatur Jahrbuch 1978 der Nesin Stiftung) 1978 İstanbul: Yaylacık Basımevi. Nesin Vakfı Yıllığı 1979 (Literatur Jahrbuch 1979 der Nesin Stiftung) 1979 İstanbul: Özal Matbaası. Ozan, Meral 2015 Tübingen Üniversitesi Arşivi Belgeleri Işığında Sedat Veyis Örnek (Sedat Veyis Örnek im Hinblick der Dokumente des Archivs der Universität Tübingen). Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Sayı 82, Örnek, Sedat Veyis 2015 İsa nın Son Günleri ( Die letzten Tage Jesu ). Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı, Sayı 82, Örnek, Sedat Veyis 1978 Türk Halkbilimine Genel Bir Bakış (Ein Überblick auf die türkische Volkskunde). Quand le crible était dans la paille Hommage à Pertev Naili Boratav, Rémy Dor Michèle Nicolas (Haz.). Paris: G.-P. Maisonneuve et Larose. Örnek, Sedat Veyis 1977 Türk Halkbilimi Türkische Volkskunde), Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Örnek, Sedat Veyis 1975 Türk Folklorunda Ad Seçme ve Ad Koyma (Namensauswahl und Namengebung in der türkischen Folkloristik). Boğaziçi Üniversitesi Halkbilim Yıllığı, İstanbul: Taş Matbaası. 35

48 Örnek, Sedat Veyis 1960 Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans ( Yeni Türkiye deki Dinî, Kültürel ve Sosyal Reformların [1920 den 1938 e kadar] Japonya nın Modernleşmesiyle Karşılaştırılması ). Danışman: Prof. Dr. Helmuth von Glasenapp. Almanya: Eberhard Karl Tübingen Üniversitesi. Özen, Kutlu 1991 Ölümünün 10. Yılında Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek (Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek an dem 10. Jahrestag seines Todes). Milli Kültür Dergisi, Kasım, Sayı 27, Özkırımlı, Atilla 1976 Kitap... Kitap... Kitap... Kitap... (Buch... Buch... Buch... Buch ). Cumhuriyet Gazetesi, Prof. Sedat Veyis Örnek vefat etti (Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek ist gestorben), Milliyet Gazetesi, Prof. Dr. Sedat Reis Örnek Ankara da öldü (Prof. Dr. Sedat Reis Örnek ist in Ankara gestorben) 1980 Hürriyet Gazetesi, Profesör Veyis Örnek İncelemeler Yapmak Üzere Şehrimize Geldi (Professor Veyis ist für Forschungen in unsere Stadt gekommen) 1975, Anadolu Gazetesi, , Sayı 1773, 1. Tan, Nail (Haz.) 2001 Kuruluşunun 70. Yıl Dönümünde Türk Dil Kurumu (70. Jahrestag des türkischen Sprachinstituts). Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Karagöz Yarışması Düzenledi (Das Ministerium für Tourismus und Förderung hat einen Karagöz Wettbewerb veranstaltet) 1976 Cumhuriyet Gazetesi, Türk Dil Kurumu Mayıs 1963 Günlü Yönetim Kurulu Tutanak Özeti, (Zusammenfassung des Protokolls vom des Verwaltungsrats des türkischen Sprachinstituts) Türk Dil Kurumu Haberleri (Nachrichten der türkischen Sprachinstitution), 1978, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi Dilbilim ve Gösterge Kuramı [Özel Sayısı], Mayıs, Cilt XXXVII, Sayı 320, 464. Sedat Veyis Örnek 2007, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (Enzyklopädie der Schriftsteller der türkischen Welt), Cilt 7, 122, Ankara: AYK Atatürk Kültür Merkezi. ( Sümbüloğlu, Vahap 2001 Örnek Hoca, Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek (Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek, ein vorbildlicher Mentor), Zara Kültür Dergisi, Şener, Sevda 1993 Cumhuriyet Dönemi Tiyatrosunun Bir Aydın Yazarı: Sedat Veyis Örnek (Ein aufklärerischer Schriftsteller des Theaters der republikanischen Epoche: Sedat Veyis Örnek), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı 10, Uluslararası Türk Folklor Kongresi, kınama ve protestolar ile açıldı (Der internationale türkische Folkloristik Kongress wurde mit Vorwürfen und Protest eröffnet) 1975 Cumhuriyet Gazetesi, Ülgenay, Ayhan Hüseyin 2014 Çağ Tiyatrosu ve Anılar Ayhan Hüseyin Ülgenay (Das Çağ Theater und Erinnerungen Ayhan Hüseyin Ülgenay)

49 Yasak, İbrahim 2011 Sivas Basın Tarihi (Entwicklung der Presse in Sivas). Sivas Kültür Envanteri 1. Cilt Merkez İlçe içinde. Sivas: Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri (8-14 Ekim 1973) (Berichte des 1. internationalen Folkloreseminars ( ) 1974 Ankara: Millî Folklor Araştırma Dairesi Yayınları. 37

50 Sedat Veyis Örnek in Yayınları 1 Veröffentlichungen von Sedat Veyis Örnek 2, 3 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması Proje Ekibi 4 TÜBİTAK SOBAG Nr.114K576 Sedat Veyis Örneks Verbale Historien-, Biographie- und Urkundenstudie Projektgruppe 5 Kitapları / Veröffentlichte Bücher 1979 Geleneksel Kültürümüzde Çocuk (Das Kind in unserer traditionellen Kultur), Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Türk Halkbilimi (Türkische Folkloristik), Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Budunbilim Terimleri Sözlüğü (Sachwörterbuch zur Volkswissenschaft), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları Anadolu Folklorunda Ölüm (Tod in der anatolischen Folkloristik), Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane (Religion, Zauber, Kunst und Legende mit Prinzipien in 100 Fragen), İstanbul: Gerçek Yayınevi. 1 Sedat Veyis Örnek in Yayınları başlıklı bu metin, Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı nda (2015, sayı 82, 49-54) yayınlanmıştır. 2 Der Text Veröffentlichungen von Sedat Veyis Örnek wurde in der Zeitschrift Folklor Edebiyat (2015, 82, 49-54) veröffentlicht. 3 Dieser Text wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 4 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması başlıklı bu proje çalışması TÜBİTAK tarafından 12 aylık bir proje çalışması olarak desteklenmektedir te tamamlanacak olan projenin ekip üyeleri Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz (yürütücü), Doç. Dr. Meryem Bulut (araştırmacı), Doç. Dr. Günseli Bayraktutan (hak sahibi), Eren Zencirden (bursiyer) ile Aysun Ezgi Bülbül dür (bursiyer). Proje çalışmasının diğer ekip üyeleri Uğur Çelik, Meryem Karagöz ve Sevinç Gülçiçek tir. Solmaz Karabaşa ve Zeynel Karacagil de proje çalışmasına destekte bulunmaktadırlar. Sedat Veyis Örnek in yayınlarıyla ilgili tarama çalışmalarımıza katkıda bulunan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü öğrencilerine teşekkür ederiz. 5 Das Projekt "Sedat Veyis Örnek - Mündliche Geschichte, Biographie und Archive Arbeiten" wurde für 12 Monate von dem TÜBİTAK Institut unterstützt. Mitarbeiter des Projekts, welches am enden wird, sind Ass.Prof. Dr. Serpil Aygün Cengiz (Leiterin), Ass.Prof. Dr. Meryem Bulut (Forscherin), Ass.Prof. Dr. Günseli Bayraktutan (Rechthaberin), Eren Zencirden (Stipendiat) und Aysun Ezgi Bülbül (Stipendiat). Solmaz Karabaşa und Zeynel Karacagil unterstützen auch das Projekt. Wir danken den Studenten der Folkloristik Abteilung der Philosophischen Fakultät der Ankara Universität, die uns bei der Recherce von Sedat Veyis Örnek's Veröffentlichungen beigetragen haben. 38

51 1971 Etnoloji Sözlüğü (Ethnologisches Wörterbuch), Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki (Eine ethnologische Forschung über die in verschiedenen Phasen des Lebens angeeigneten Aberglauben und magische Prozesse in Sivas und seiner Umgebung), Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları. Makaleleri/ Artikel 1975 Türk Folklorunda Ad Seçme ve Ad Koyma (Namensauswahl und Namensgebung in der türkischen Folkloristik), Boğaziçi Üniversitesi Halkbilim Yıllığı, İstanbul: Taş Matbaası (s ) Etnolojinin Tarihçesi, Başlıca Ekolleri, Görevleri (Geschichte der Ethnologie, ihre wissenschaftlichen Richtungen und deren Aufgaben), Antropoloji Dergisi, Sayı 4, Allgemeiner Überblick Über Die Religiösen, Kulturellen Und Sozialen Reformen In Japan Und In Der Türkei ( Japonya ve Türkiye deki Dinsel, Kültürel ve Sosyal Reformlara Bir Bakış ), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XXI, Sayı 1-2, İlkellerde Dinsel Temel Kavramlara Genel Bir Bakış ( Allgemeiner Überblick auf die religiösen Grundtherminologien der Primitiven ), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Temmuz- Aralık, Sayı 3-4, Bildirisi / Wissenschaftliche Präsentation 1974 Anadolu Folklorunda Yas (Trauer in der anatolischen Folkloristik), I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara: Başbakanlık Basımevi (s ). Kitap Bölümü / Kapitel im Buch 1978 Türk Halkbilimine Genel Bir Bakış (Ein Überblick über die türkische Folkloristik). Quand le crible était dans la paille Hommage à Pertev Naili Boratav, Rémy Dor Michèle Nicolas (Haz.). Paris: G.-P. Maisonneuve et Larose. Kitap için Önsöz / Vorwort in einem veröffentlichtem Buch 1993 Önsöz, Türk Kalarak Çağdaşlaşma Türkiye nin Kültür Sanat Sorunları (Modernisierung trotz der Bewahrung seiner Türkstämmigkeit. Kultur und Kunst Probleme in der Türkei) içinde (Haz. Muammer Sun, Murat Katoğlu), Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları. Yasa Taslağı / Gesetzesentwurf 1979 Türk Halk Kültürü Araştırma ve Derleme Kurumu Yasa Taslağı (Gesetzesentwurf des Instituts für Türkische Volkskultur Forschung und Kompilation) (Murat Katoğlu ile beraber) 39

52 Sedat Veyis Örnek le Yapılmış Söyleşi / Unterhaltung mit Sedat Veyis Örnek Yılmaz, Ayla 1978 Türk Halkbilimi (Sedat Veyis Örnek le Söyleşi) (Türkische Folkloristik Eine Unterhaltung mit Sedat Veyiş Örnek), İş Dergisi, Şubat, Sayı 138, Dergi Yazıları / Zeitschriftenartikel 1998 Eğitim ve Öğretimde Halkbilim (Folkloristik in der Schul-und Berufsbildung), Folklor/Edebiyat Dergisi, Sayı 16, Koşuya Geriden Başlamak (Den Lauf später starten), Nesin Vakfı Yıllığı, İstanbul: Özal Matbaası (s ) Türk Folkloru (Türkische Folklore), Türk Dili Dergisi, Şubat, Cilt XXIX, Sayı 269, Türk Halkbiliminin Sorunları (Die Probleme der türkischen Folkloristik), Türk Dili Dergisi, Ekim, Cilt XXVII, Sayı 257, Büyük Oyun, Küçük Oyun (Großes Schauspiel, kleines Schauspiel), Devlet Tiyatrosu Aylık Sanat Dergisi, 19 Aralık, Sayı 48, Alman Dergileri (Deutsche Zeitschriften), Türk Dili Dergisi, Cilt XII, Sayı 141, Alman Dergileri (Deutsche Zeitschriften), Türk Dili Dergisi, Cilt XII, Sayı 138, Alman Dergileri (Deutsche Zeitschriften), Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XXI, Sayı 139, "Oda Tiyatrosunda Göreceğiniz: 'Sur Dibinde' ve Tankred Dorst" (An der Stadtmauer und Tankred Dorst im Oda Theater), Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı Ankara da Sahne Hareketleri (Bühnenbewegungen in Ankara), Yeditepe Dergisi, Şubat, Sayı 9, Radyo Temsilleri (Radiotheater), Varlık Dergisi, 1 Haziran, Sayı 371, 23. Gazete Yazıları / Artikel in Zeitungen 1980 Eğitim ve Öğretimde Halkbilim (Folkloristik in der Schul-und Berufsbildung). Cumhuriyet Gazetesi, 2 Ekim, [Metin başlıksız olarak Ümit Kaftancıoğlu için Ne Dediler? isimli çerçeveli yazı içinde] (Text ohne Überschrift, in Was haben sie über Ümit Kaftancıoğlu gesagt? ) Cumhuriyet Gazetesi, 26 Nisan Eğitim ve Öğretimde Halkbilim (Folkloristik in der Schul-und Berufsbildung), Anadolu Gazetesi, 10 Ekim, Sayı 3345, Eğitim ve Öğretimde Halkbilim (Folkloristik in der Schul-und Berufsbildung), Anadolu Gazetesi, 11 Ekim, Sayı 3346, 2. 40

53 1980 Eğitim ve Öğretimde Halkbilim (Folkloristik in der Schul-und Berufsbildung), Anadolu Gazetesi, 12 Ekim, Sayı 3347, Eğitim ve Öğretimde Halkbilim (Folkloristik in der Schul-und Berufsbildung), Anadolu Gazetesi, 14 Ekim, Sayı 3348, Tiyatro Hakkında Birkaç Söz (Einige Worte über Theater), Sivas Hakikat Gazetesi, 22 Ocak, Sayı 680, Köy Davaları (Dorf - Fälle), Sivas Hakikat Gazetesi, 21 Şubat, Sayı 348, Allah Göstermesin (Gott behüte), Sivas Hakikat Gazetesi, 6 Ağustos, Yıl 2, Sayı 511, Bizim Köy İsimli Eserin Düşündürdükleri (Worüber das Werk Unser Dorf denken lässt), Sivas Hakikat Gazetesi, 21 Şubat, Yıl 1, Sayı 348, Değil mi Ya (Nicht wahr?), Sivas Hakikat Gazetesi, 4 Ağustos, Yıl 2, Sayı 509, Eski İran Şahının Eşi Malika Sultan ile Bir Konuşma (Ein Gespräch mit Malika Sultan, der Ehefrau des ehemaligen iranischen Schahs), Sivas Hakikat Gazetesi, 25 Temmuz, Sayı 499, 1, Koca Bebekler (Große Babys), Sivas Hakikat Gazetesi, 2 Ağustos, Yıl 2, Sayı 507, Muhsin Ertuğrul u Seyretmenin Zevki (Das Vergnügen Muhsin Ertuğrul zuzuschauen), Sivas Hakikat Gazetesi, 6 Şubat, Yıl 1, Sayı 333, Namevcut (Inexistenz), Sivas Hakikat Gazetesi, 3 Ağustos, Yıl 2, Sayı 508, Ne Dersiniz (Was meinen Sie?), Sivas Hakikat Gazetesi, 8 Ağustos, Yıl 2, Sayı 513, Ruj Rengi Barış (Frieden in der Lippenstiftfarbe), Sivas Hakikat Gazetesi, 7 Ağustos, Yıl 2, Sayı 512, Şayan-I (Die Wertvolle-I), Sivas Hakikat Gazetesi, 5 Ağustos, Yıl 2, Sayı 510, Muhsin Ertuğrul (Muhsin Ertugrul), Sivas Hakikat Gazetesi, 5 Mayıs, Yıl 1, Sayı 66, Tenkit (Kritik), Sivas Hakikat Gazetesi, 12 Nisan, Sayı 43, Tuluat Kumpanyaları (Improvisation Gemeinden), Sivas Hakikat Gazetesi, 18 Mayıs, Yıl 1, Sayı 79, Kız Sanat Enstitüsünün Sergisinde (In der Ausstellung des Mädchen Kunstinstituts), Sivas Hakikat Gazetesi, 19 Haziran, Sayı 111, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 9 Mayıs, Sayı 64, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 27 Nisan, Sayı 58, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 22 Nisan, Sayı 53, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 20 Nisan, Sayı 51, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 19 Nisan, Sayı 50, 4. 41

54 1949 Pamuk Pınar Köy Enstitüsünde (Im Pamuk Pinar Dorfinstitut), Sivas Hakikat Gazetesi, 18 Nisan, Sayı 49, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 16 Nisan, Sayı 47, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 15 Nisan, Sayı 46, Varlık Mecmuası (Die Zeitschrift Varlık), Sivas Hakikat Gazetesi, 14 Nisan, Sayı 45, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 13 Nisan, Sayı 44, Tenkit (Kritik), Sivas Hakikat Gazetesi, 12 Nisan, Sayı 43, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 9 Nisan, Sayı 40, Anket (Umfrage), Sivas Hakikat Gazetesi, 8 Nisan, Sayı 39, 3. Broşür Yazısı / Artikel in Broschüre 1972 Duran Karaca nın Resim Sergisi Üzerine Broşür Yazısı 6 (Über Duran Karaca s Kunstaustellung 7 ). Tiyatro Oyunları / Theaterstücke [y.y.] Kurt, Sivas ta Halkevi Temsil Kolu Çalışmaları ve Bir Sivaslı Yazar Sedat Veyis Örnek in Kurt Adlı Oyunu içinde (Haz.: Fikri Dürer) (Die Arbeiten der Vertretung des Volkshauses in Sivas und das Schauspiel Kurt von Sedat Veyis Örnek aus Sivas), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü için hazırlanmış tez Pirinçler Yeşerecek (Der Reis grünt), Yeni Türk Tiyatrosu, Cilt I, , Haz. Ali Püsküllüoğlu. Ankara: Nokta Yayınları Manda Gözü (Büffelauge), Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XX, Sayı 214, Pirinçler Yeşerecek (Der Reis grünt), Türk Dili Dergisi, Temmuz, Cilt XVIII, Sayı 202, "Manda Gözü" (Büffelauge), Yeni Okul Tiyatrosu 1. Cilt içinde, (Haz.: Aydın Su), İstanbul: Hür Yayınevi. Hikâyeleri / Erzählungen 2012 Bir Biyografi Denemesi [Yakınlaşmak Sevmektir] ( Genç Yaşta Yitirdiğimiz Sanatçı ve Bilim Adamı Sedat Veyis Örnek içinde, Haluk Çağdaş) (Versuch einer Biografie [Nahekommen ist lieben ](in Haluk Çağdaş: Sedat Veyis Örnek, ein Küntler und Wissenschaftler, den wir in jugendlichem Alter verloren haben), Hayat Ağacı Dergisi, Sayı 17, Broşürün üzerinde herhangi bir tarih bulunmamaktadır. Duran Karaca nın eşi Fatoş Karaca kendisiyle yaptığımız görüşmede bu serginin 1972 yılında açıldığını söylemiştir. 7 Auf der Broschüre gibt es keine Daten. Nach Fatoş Karaca, die Ehefrau von Duran Karaca war die Kunstaustellung im Jahr

55 2012, Tabut, ( Genç Yaşta Yitirdiğimiz Sanatçı ve Bilim Adamı Sedat Veyis Örnek içinde, Halûk Çağdaş) ( Sarg in Haluk Çağdaş: Sedat Veyis Örnek, ein Küntler und Wissenschaftler, den wir in jugendlichem Alter verloren haben), Hayat Ağacı Dergisi, Sayı 17, Yakınlaşmak Sevmektir (Nahekommen ist lieben), Altıncı Şehir içinde, (Haz.: Alkan, Ahmet Turan) İstanbul: Ötüken Neşriyat.(s ) 1965 Köpekli Kadın (Frau mit Hund), Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XIV, Sayı 163, Der Stacheldraht (Almancaya çev.: Hans Salzner). Das Antlitz des Kriegers: Kriegsgeschichten der zeitgenössischen Weltliteratur içinde, Joachim A. Frank ve W. A. Oerley (Ed.). Viyana, Berlin, Stuttgart: Paul Neff Yayınevi. (s ) 1962 "Suda Oynar Balıklar" (Die Fische spielen im Wasser), Değişim Dergisi, Yıl 1, Temmuz, Sayı 9, 10-11/ Cam Önünde (Vor dem Fenster), Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 27, "Sabah" (Am Morgen), Değişim Dergisi, Yıl 1, Nisan, Sayı 6, Acı Bal (Scharfer Honig), Su Dergisi, Eylül, Yıl 2, Sayı 19, İlonka ya Mektup (Brief an İlonka), Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 15, Kuzey- Güney (Norden Süden), Yelken Dergisi, Ekim, Cilt 4, Sayı Bir Şehirden Üç Kişi (Drei Personen aus einer Stadt), Varlık Dergisi, 15 Ocak, Sayı 494, Hi (Hi), Yeni Hikâyeler 1959 içinde, İstanbul: Varlık Yayınevi Pilligilin Kurt (Der Wolf von Pilligil), Varlık Dergisi, 15 Ağustos, Sayı 460, Yelpaze (Fächer), Varlık Dergisi, 15 Ekim, Sayı 440, İlonka, Saat Dördü Bilir misin (İlonka, weißt du was vier Uhr bedeutet?), Sivas Hakikat Gazetesi, 4 Şubat, Yıl 2, Sayı 695, Mezarlıktan Bir Kaçış (Flucht vom Friedhof), Sivas Hakikat Gazetesi, 10 Temmuz, Sayı 132, Günahkarlara Dair (Über Sünder), Sivas Hakikat Gazetesi, 5 Temmuz, Sayı 127, Park (Park), Sivas Hakikat Gazetesi, 3 Temmuz, Sayı 125, Gece Yarısından Sonra (Nach Mitternacht), Sivas Hakikat Gazetesi, 27 Haziran, Sayı 119, İlonka (Ilonka), Sivas Hakikat Gazetesi, 6 Mayıs, Yıl 1, Sayı 67, "Günlük Kokusu ve İspirto" (Tagebuchgeruch und Alkohol), Ülke Gazetesi, 3 Temmuz, Bilmem (Ich weiss nicht), Ülke Gazetesi, 24 Eylül, Yıl 2, Sayı 645, Bir Kahpeden Ne Beklenir (Was erwartet man von einer Dirne), Ülke Gazetesi, 6 Temmuz, Yıl 2, Sayı 581, 3. 43

56 Şiirleri / Gedichte 1949!!!, Ülke Gazetesi, 7 Aralık, Yıl 4, Sayı 112, Bir Kadın İstiyorum (Ich möchte eine Frau), Sivas Hakikat Gazetesi, 19 Mayıs, Yıl 1, Sayı 80, Zaman (Die Zeit), Sivas Hakikat Gazetesi, 12 Mayıs, Sayı 73, Günah (Die Sünde), Sivas Hakikat Gazetesi, 28 Nisan, Sayı 59, Tahmin (Die Vermutung), Ülke Gazetesi, 24 Nisan, Yıl 4, Sayı 1136, Postacı (Der Briefträger), Sivas Hakikat Gazetesi, 21 Nisan, Sayı 52, Dua (Das Gebet), Sivas Hakikat Gazetesi, 7 Nisan, Sayı 38, Kâbus (Der Alptraum), Ülke Gazetesi, 17 Aralık, Yıl 4, Sayı 119, Kafamda Kontak Var (Ich habe nicht alle Tassen im Kopf), Ülke Gazetesi, 15 Aralık, Yıl 4, Sayı 11, Boş Ver (Vergiss es), Ülke Gazetesi, 14 Aralık, Yıl, Sayı 1017, Sevgi Ne Kadar Acı (Wie weh Liebe tut), Ülke Gazetesi, 12 Aralık, Yıl, Sayı 101, 1948 Tahmin (Die Schätzung), Ülke Gazetesi, 11 Aralık, Yıl 4, Sayı 115, Temenni (Der Wunsch), Ülke Gazetesi, 10 Aralık, Yıl 4, Sayı 114, İsterdim (Ich wünschte), Ülke Gazetesi, 9 Aralık, Yıl 4, Sayı 113, Ne Olur (Bitte), Ülke Gazetesi, 8 Aralık, Yıl 4, Sayı 113, Bir Gece Şarkısı (Ein Nachtlied), Ülke Gazetesi, 5 Aralık, Yıl, Sayı 1010, 2. Tiyatro Oyunu Çevirileri / Übersetzungen von Schauspielen Böll, Heinrich 1965 Duvardan Gelen Sesler (Geräusche aus der Wand), Türk Dili Dergisi, Mart, Cilt XIV, Motokiyo, Seami 1963 "Kagekiyo (Bir Japon No Oyunu)" (Ein japanisches No Spiel).Türk Dili Dergisi, Cilt: XII, 140, Dorst, Tankred 8 Sur Dibinde. 9 Mrożek, Slawomir Polisler 10 (Die Polizisten) Sedat Veyis Örnek in çevirisini yaptığı, Tankred Dorst un Sur Dibinde adlı oyununun metni Devlet Tiyatroları Arşivi'nden alınmıştır. 9 Der von Sedat Veyis Örnek übersetzte Text Sur Dibinde wurde vom Archive des Staattheaters genommen. 10 Sedat Veyis Örnek in çevirisini yaptığı, Slawomir Mrożek in Polisler adlı oyununun metnini bularak bize ulaştıran Prof. Dr. Fuat Bozkurt a teşekkür ederiz. 44

57 Hikâye Çevirileri / Übersetzte Erzählungen Saroyan, William 1962 Dünyanın En Güzel Motosikleti (Das schönste Motorrad der Welt), Türk Dili Dergisi, Aralık, Cilt XII, Böll, Heinrich 1962 Duke Sokağındaki Ölü Kızılderili (Der tote Indianer in der Duke Street), Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XI, Sayı 127, Gregor, Manfred 1962 Geliyorlar (Sie kommen), Su Dergisi, Ağustos, Yıl 2, Sayı 18, Wir danken Prof.Dr. Fuat Bozkurt, der uns den von Sedat Veyis Örnek übersetzten Text des Slawomir Mrożek Die Polizisten gefunden und gereicht hat. 45

58 Almanya dan Fotoğraflar Fotos aus Deutschland Fotoğraf 1: Tübingen şehri (Foto: Meral Ozan, 2014) Foto 1: Tübingen (Foto von Meral Ozan, 2014) Fotoğraf 2: Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi (Foto: Meral Ozan, 2014) Foto 2: Tübingen Eberhard Karls Universität (Foto von Meral Ozan, 2014) 46

59 Fotoğraf 3: Sedat Veyis Örnek (Baden-Baden/Batı Almanya, 20 Mayıs 1956, kızkardeşi Seher Horasanlı albümünden) Foto 3: Sedat Veyis Örnek (Baden-Baden/West-Deutschland, 20. Mai 1956, aus den Fotoalbum seiner Schwester Seher Horasanlı) 47

60 Fotoğraf 4: Sedat Veyis Örnek (Baden-Baden/Batı Almanya, 20 Mayıs 1956, kızkardeşi Seher Horasanlı albümünden) Foto 4: Sedat Veyis Örnek (Baden-Baden/West-Deutschland, 20. Mai 1956, aus den Fotoalbum seiner Schwester Seher Horasanlı) 48

61 Fotoğraf 5: Sedat Veyis Örnek (Baden-Baden/Batı Almanya, 20 Mayıs 1956, kızkardeşi Seher Horasanlı albümünden) Foto 5: Sedat Veyis Örnek (Baden-Baden/West-Deutschland, 20. Mai 1956, aus den Fotoalbum seiner Schwester Seher Horasanlı) 49

62 50

63 51

64 52

65 53

66 54

67 55

68 56

69 57

70 58

71 59

72 60

73 61

74 62

75 63

76 64

77 65

78 66

79 67

80 68

81 69

82 70

83 71

84 72

85 73

86 74

87 75

88 76

89 77

90 78

91 79

92 80

93 81

94 82

95 83

96 84

97 85

98 86

99 87

100 88

101 89

102 90

103 91

104 92

105 93

106 94

107 95

108 96

109 97

110 98

111 99

112 100

113 101

114 102

115 103

116 104

117 105

118 106

119 107

120 108

121 109

122 110

123 111

124 112

125 113

126 114

127 115

128 116

129 117

130 118

131 119

132 120

133 121

134 122

135 123

136 124

137 125

138 126

139 127

140 128

141 129

142 130

143 131

144 132

145 133

146 134

147 135

148 136

149 137

150 138

151 139

152 140

153 141

154 142

155 143

156 144

157 145

158 146

159 147

160 148

161 149

162 150

163 151

164 152

165 153

166 154

167 155

168 156

169 157

170 158

171 159

172 160

173 161

174 162

175 163

176 164

177 165

178 166

179 . 167

180 168

181 169

182 YENİ TÜRKİYE DEKİ DİNSEL, KÜLTÜREL VE SOSYAL REFORMLARIN (1920 den 1938 e kadar) JAPON MODERNLEŞMESİYLE KARŞILAŞTIRILMASI Ebehard-Karls Tübingen Üniversitesi Yüksek Felsefe Fakültesi nin Doktora Derecesi İçin SEDAT VEYİS ÖRNEK Tarafından Sunulmuş Olan BİTİRME TEZİ 1 ZARA TÜRKİYE 1 Sedat Veyis Örnek in doktora tezi Seyit Coşkun tarafından Türkçeye çevrildi. Die Dissertation Sedat Veyis Örneks wurde von Seyit Coşkun ins Türkische übersetzt. 170

183 Tübingen Üniversitesi Felsefe Fakültesinin İzni Olmadan Çoğaltılamaz Raportör: Eş Raportör: Dekan: Prof. Dr. Helmuth von Glasenapp Prof. Dr. Rudi Paret Prof. Dr. Kurt Wais Sözlü Savunma:

184 İÇİNDEKİLER Önsöz Türk Alfabesinin Okunuşu Giriş A. Birinci Bölüm Sosyal ve Kültürel Reformlar I. Fes ve Kılık Kıyafet 1. Fes ve Fesin Türkiye de Kabul Edilmesi 2. Şapkanın Kabul Edilmesi II. Latin Harflerinin Kabul Edilmesi 1. Cumhuriyet e Kadar Yazının Durumu 2. Latin Kökenli Yeni Türk Harflerinin Kabul Edilmesi III. İsviçre Medeni Kanunun Kabulü IV. Takvim Reformu, Özel Günler, Soyadları ve Unvanlar B. İkinci Bölüm Dinde Yapılan Reformlar I. Halifelik ve Saltanat 1. Halifeliğin Anlamı ve Kökeni 2. Atatürk ün ve Türk Ulusal Hükümetinin Halifelik Karşısındaki Tutumu 3. Saltanatın Kaldırılması 4. Halifeliğin Kaldırılması

185 - II - II. Medreseler 1. Medreselerin Tarihi 2. Medreselerin Düşünce Yapısı 3. Medreselerin Kaldırılması III. İbadetin Türkçeleştirilmesi Sorunu IV. Ziya Gökalp in Din Hakkındaki Düşüncesi V. Kuran Çevirileri VI. Dinde Yapılacak Reformların Belirlenmesi VII. Dini Ritüellerin Türkçeleştirilmesi 1. Hutbe 2. Ezan 3. Namaz VIII. Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılması C. Üçüncü Bölüm: Laiklik I. Laiklik 1. Sözcüğün Anlamı II. Laikliğin Tarihsel Gelişimi 1. İslam Öncesi Türklerde Laiklik 2. İslam Devleti 3. Osmanlı Devleti 4. Türkiye Cumhuriyeti nde Laiklik 5. Din ve Devlet İşlerinin Birbirinden Ayrılması (Laik Devlet

186 - III - D. Dördüncü Bölüm: Japonya nın Modernleşmesi I. Japon Kültür Tarihine Genel Bakış II. Çin Kültürünün Japonya da Yayılması III. Japonya nın Batıyla İlişkisi IV. Batı Kültürünün Kabul Edilmesi V. Kültürel ve Sosyal Reformlar 1. Eğitim Sistemi 2. Okul Sistemi 3. Yazı 4. Giyim Kuşam VI. Din ve Siyaset 1. İmparator ve İmparatorluk 2. Devlet ve Din E. Beşinci Bölüm: Türkiye ve Japonya nın Karşılaştırılması I. Dinsel Alanda Karşılaştırma 1. Halife ve İmparator 2. Din II. Kültürel ve Geleneksel Alanda Karşılaştırma 1. Eğitim Sistemi 2. Yazı 3. Giyim Kuşam 4. Her İki Reformun Temel Özellikleri III. Sonuç Kronoloji Literatür ve Kaynakça Özgeçmiş 174

187 En doğru ve en gerçek düzen, uygarlık düzenidir. K. Atatürk 175

188 Ö n s ö z Birinci Dünya Savaşı ndan sonra Türk Ulusu, savaşın sonuçlarından kendini kurtarmak için Mustafa Kemal Atatürk ün önderliğinde büyük bir bağımsızlık savaşına girişti ve bunu başardı da. Ancak asıl sorun bundan sonra başladı. Çünkü köhnemiş, eski bir imparatorlukla ilişkilere son vermek ve Batılı ülkelere ayak uydurmak için başka bir savaşın yapılması gerekliydi. Bu savaş, eski kurumları kaldırmak ve çağdaş uygarlık düzeyine erişmek amacıyla Kemal Atatürk tarafından gerçekleştirildi. Türkiye, 1920 den 1938 e kadar dinsel, kültürel, sosyal ve politik alanda yürütülen reformlarla eski bir geleneği yıktı ve modern uluslar arasında yer alarak yeni bir yüz kazandı. Bu çalışma, arasında yürütülen sosyal ve kültürel, ama özellikle dinsel reformları ortaya koyacaktır. Çalışma, beş bölümden oluşmaktadır. Girişte, eski imparatorluğun dinsel, sosyal ve politik yapısı ve o dönemde yapılan bazı reformlar ortaya konulmaktadır. İlk bölüm, yeni dönemde sosyal ve kültürel alanda gerçekleştirilen reformları içermektedir. Ana bölüm olarak sonraki bölüm, dinsel alanla ilgili reformları ele almaktadır. Bu bölümde, halifelik ve saltanata, medreselere (teoloji okulları) ve bu çalışma için önemli olduğundan dini ritüelin Türkçeleştirilmesine en çok yer verilir. Üçüncü bölümde, laiklik konusu ele alınmaktadır. Japonya da kaldığım sürede, Japonya nın modernleşmesi ve Türk reformları arasında belirli paralellikler bulunduğunu fark ettim. Bu çerçevede Japonya ilişkileri, çalışmanın dördüncü bölümünde ele alındı. Beşinci bölümde ise, Türkiye ve Japonya da yapılan reformlar arasında 176

189 - 2 - bir karşılaştırma yapılmaktadır. Türkiye de gerçekleştirilen reformlar Kemal Atatürk ün bir yapıtı olduğu için, bu çalışmada, başta Büyük Nutuk olmak üzere onun yazılarına ve görüşlerine sıkça başvurdum. Okuyucunun daha iyi anlaması için, Türkçe sözcüklerin okunuşuna yönelik bir açıklama ve kronoloji eklendi. Çok değerli önerileri için Profesör Helmuth von Glasenapp ve Profesör Rudi Paret e içten teşekkür ederim. 177

190 - 3 - Türkçe Alfabenin Okunuşu: Türkçe sesli harfler a, e, i, o, ö, u, ü, Almanca da karşılık gelen sesler gibi tınlar. Ayrıca Türkçe, (noktalı) i yanında (noktasız) bir ı yı biliriz. Bu noktalı i, dilin geriye çekilmesiyle donuk biçimde ifade edilen bir i dir, yaklaşık olarak Almanca Bulle deki e gibidir; noktasız ı ise, örneğin rot kırmızı, yıkık daki ı gibi ifade edilir. Sessiz harflerden b, d, f, h, k, l, m, n, p ve t Almanca dakine benzer şekilde tınlar. Aşağıdaki sessiz harflerin okunuşuna dikkat edilmelidir: c = dsch/ İtalyanca giorno veya İngilizce gentelmen gibi. ç = tsch/ deutsch veya tscheche gibi. g = 1. donuk ünlü sesten sonra gelen g yumuşak bir damakla söylenen sürtünmeli bir sessiz harftir, örneğin kuzey Almancadaki Waage deki gibi. Genellikle okunuşta zorlukla duyulabilir; 2. daha açık ünlü sesten sonra gelen g, hemen hemen Almanca daki j gibidir; okunuşta iki ünlü ses arasında sıklıkla kaybolur. j = Fransızca je deki veya Journal deki j gibidir. r = her zaman ana dillerdeki r dir. s = her zaman Roß, Schloß taki keskin s gibi sessizdir. ş = sch. v = w y = Jagd, Jäger daki j gibidir. z = her zaman seslidir, yani Hase veya Rose deki s gibi. 178

191 - 4 G i r i ş Yüzyıllardan beri İslam dinine insansal dünyada büyüklük ve canlılık katan Osmanlılar, ilk olarak 1299 yılında bugün küçük bir şehir olan S ö ğ ü t te kuruldu. Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğunun zayıflıkları, Bizans ın Osmanlılar tarafından fethedilmesini cazip kıldı. Osmanlıların büyük başarıları 14. yüzyılda başladı. Onlar, Anadolu yu fethetti ve 1355 yılından sonra Avrupa ya geçti. Osmanlılar, 1453 yılında Konstantinopolis i (İstanbul) aldı ve büyük imparatorluklarının başkenti yaptılar. Onlar, 16. yüzyılda Afrika ve Asya üzerindeki egemenliklerini genişlettiler ve 1529 yılında Viyana yı kuşattılar. Bu dönemde imparatorluk en yüksek noktasına ulaştı. Bundan sonra ise, bir gerileme süreci içerisine girdi. İç ve dış nedenlerden kaynaklanan bu gerileme çöküş sürecini ortaya çıkardı. Bu çöküş süreci, 18. yüzyılın sonuna doğru hızlandı ve sonunda Boğaz daki hasta adam yaklaşımına neden oldu. Birinci Dünya Savaşı ndan sonra Kemal Atatürk ve arkadaşları cumhuriyet ilan edilmesiyle yeni Türkiye yi kurdular. Osmanlı Sultan ı bütün Müslüman ların halifesi olduğu için, Osmanlı İmparatorluğu teokratik bir devletti. Devletin bu dinsel özelliği, yönetimde de kendini gösterir. Şeyhülislam (diğer deyişle din alimlerinin başı) diğer bakanlarla birlikte kabinede yer almaktaydı. En yüksek dinsel memur olan şeyhülislam, Sultan tarafından atanmaktaydı ve görevden alınmaktaydı. Devletin bütün etkinliği, şeyhülislamın çıkardığı ve bir uygulamanın İslami ilkelere uygun olup olmadığına karar verdiği F e t v a ya (diğer deyişle uzman-görüşü) bağlıydı ) Çöküşün temel nedenleri aşağıdadır: a) Avrupa da dinde ve güzel sanatlarda yapılan reformlar. 179

192 - 5 Bu yüzden, Ş e r i a t ın (dinsel hukukun), diğer bir deyişle dinin etkisi altında olan dünyevi meselelerin büyük bir kısmı söz konusuydu. Hem hukuk sisteminin hem de devlet sisteminin teokratik bir yapısı olduğu söylenebilir. K a d ı lar 2 (hakimler) ve M ü f t ü ler 3 (dinsel memurlar) tarafından uygulanan hukuk içtihadının, temel olarak dinsel bir ölçeğe sahip olması söz konusudur. 4 Devletin yapılanmasında din, büyük bir yer tuttuğu için, U l e m a (din adamları) etkili bir iktidar pozisyonuna erişmişti ve sonuçta devletin iç siyasetinde büyük bir rol oynamaktaydı. Hatta bu U l e m a dan kimileri, bazı konularda Sultan a karşı gelmekteydi. Halkın inancını sömüren bu sınıf, nefret ettikleri V e z i r lerin görevden alınmasını talep ediyordu. Onlar, eğer talepleri yerine getirilmezse, yeniçerileri (diğer deyişle o zamanki ordu) kışkırtıyorlardı. --- b) Avrupa da skolastik anlayış yerine pozitif bilimlerin ortaya çıkması. c) Avrupa devletlerinde demokrasinin benimsenmesi ve halkın yararına yeni yasarlın kabul edilmesi. d) Avrupa da büyük üniversitelerin kurulması. e) İmparatorluğun ve de dini topluluk düşüncesinin hanedanla ilgili ve bireysel egemenliğe dayalı kuruluşu. f) Teokratik yönetim. g) Türkiye de pozitif bilimlerin etkili olmaması. h) Dinin etkili olması. i) Özgür basının olmaması; halk eğitiminin az gelişmişliği ya okur-yazar oranının düşüklüğü. j) Demokrasinin bulunmaması. k) Avrupa da meydana gelen yeniliklerin reddedilmesi ve oryantal kültür çevresinin sürmesi. l) Avrupa nın yarısına kadar genişlemiş İmparatorluğu yönetme zorluğu; ordunun çözülmesi; finansal zorluklar; Sultan ve vezirlerin (bakanların) sefih yaşam tarzları; arka arkaya kaybedilen savaşlar. 180

193 yılından sonra gerilemeye başlayan İmparatorluğu karışıklıktan ve çöküşten kurtarmak için ve ona yeni bir yüz vermek için, bazı reformlar yapıldı. Bu reformlar, şunlardır: T a n z i m a t (düzenlemeler) I. M e ş r u t i y e t (anayasal düzenlemeler) II. M e ş r u t i y e t (anayasal düzenlemeler). İmparatorluğun teokratik yapısındaki ve dinsel yasa sistemindeki bazı değişikleri ortaya koyan ilk hareket, T a n z i m a t ın ilanıdır. Diplomat olarak uzun yıllar Avrupa da bulunmuş ve bu nedenle Batı kültürünü tanıyan R e ş i t P a ş a nın özverili çalışmasıyla ortaya konulan Tanzimat (refahı veya ortak yararı gözeten düzenlemeler, reformlar) programı, 2 Kasım 1839 yılında ilan edildi. Tanzimat ın bu ilanıyla birlikte çıkarılan yasayla, Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki bütün ayrımlar ortadan kaldırılır. 5 Bu F e r m a n 6 (Sultan ın kararnamesi), devlet hizmetine girişte Müslümanlar ve Hıristiyanlar için eşit koşullar sağlamaktaydı. Ayrıca, T a n z i m a t F e r m a n ı nda, dinsel inanç dikkate alınmaksızın çocukların okula girmeleri sağlanmıştır. T a n z i m a t la birlikte, hukuk alanında ilk defa Ş e r i a t ı (dinsel yasayı) uygulamak zorunda kalmayan bazı ilkeler kabul edilmiştir. İslami ceza hukuku alanında da bazı değişikler yapılmıştır ) Kadı, İslami ilkelere göre davaları ele alan, Sultan tarafından atanan bir memurdu. 3) Müftü, özellikle dinsel sorunlarda kendi düşüncesini ortaya koyan bir memurdu. 4) Okandan, R. G. : Umumi Amme Hukukumuzun Ana Hatları, s ) Her zaman dine ait olan bütün konular, istisnasız olarak yasa karşısında eşittir. Bunların hepsi, yaşamın, onurun ve mülkiyetin güvenliğini sağlar 6) Bu reform programı Sultan ın el yazısıyla imzalandığı için, Hattı-Hümayun u (imparatorluk el yazması) ifade eder. 181

194 - 7 - Fakat bu F e r m a n, genel olarak dinsel tutuculuk, şeyhülislamın kırılamayan gücü ve halkta büyük etkisi olan U l e m a ve gericilerden dolayı, gerçek anlamda herhangi bir değişiklik sağlayamadığı gibi laikliğe ilişkin yeni bir anlayış da ortaya koyamaz. Çünkü bu dönemde, din aracılığıyla yerleştirilmiş olan reformların bir sınırı vardı. Dine ve onun temsilcilerine, kurumlarına ve kurallarına dokunmak dinsizlik ve sapkınlık sayılmaktaydı. Halk da dindeki radikal reformları kabul edecek kadar olgunlaşmamıştı. Eğer T a n z i m a t programı bütünüyle gerçekleştirilebilmiş olsaydı, o zaman İmparatorluğu kurtarabilecek bir devrim ortaya çıkmış olurdu. İlk defa 1876 yılında ve ikinci defa 1908 yılında ilan edilen M e ş r u t i y e t (anayasal düzenleme), günlük politik olaydan daha fazla bir şeydi. Sultan A b d ü l h a m i t in ( ) şiddeti nedeniyle Avrupa ya kaçan Jön-Türklerin ve ülkenin entelektüellerinin etkisiyle oluşturulan her iki anayasal düzenleme, devletin teokratik yapısında temel hiçbir değişiklik sağlamadı. Aksine, 23 Eylül 1876 da kabul edilen anayasa, Sultan ın, İslam dinin halifesi olduğunu ve Sultan ın kişiliğinin kutsal olduğunu ve kimseye karşı sorumlu olmadığını ve bütün dinsel görevlerin, onun memurlarının yerine getirmesi gerektiğini belirlemiştir. Ayrıca, ek madde olarak F ı k ı h ın (dini ödevler öğretisi) esaslarının yeni yasa için temel alınması gerektiği ortaya konulmuştur. Fakat II. anayasal düzenlemeyle ilgili düşünceler (Türk. II. M e ş r u t i y e t) daha sonraki reformlar için esasları oluşturdu. Bu dönemde, sultanlığın halifelikten ayrılmasını araştıran dinsel-politik bir akım ortaya çıktı. Aynı şekilde bu dönemde, şeyhülislamla ilgili tartışmalar ortaya çıktı. Onun kabineye girip girmemesi gerektiği konusu gündeme geldi. Ayrıca, daha modern yöntemlerin uygulanmasına yönelik, bununla birlikte hayata geçirilemeyen bir eğilim ortaya çıktı. Bu eğilimin temel düşüncesi, Avrupalılaşmaydı. Bu anlayış, İmparatorluğu kurtarmalı ve onu üst bir seviyeye ulaştırmalıydı. Bu yönelimin taraftarları, yeni bir devlet istemiyorlar, aksine ölümün kıyısında bulunan yaşlı İmparatorluğun tekrar canlandırılmasını istiyorlardı. 182

195 - 8 - Bu anlamda, onlar devrimci bir doktrinin temsilcileri olarak görülemez. Onların düşüncelerine göre, tek çıkış yolu vardı ve İmparatorluğun kurtarılması için tek yöntem Batı ya dönmek ve sosyal bir reform yapmaktı. Ancak, Batı salt taklit edilmemeliydi, aksine sadece Batılı teknik ve yaşam tarzı kabul edilmeliydi. Hukuk alanında, mümkün olduğunca modern ve radikal bir reform gerçekleştirilmek isteniyordu. Bu yönelimin taraftarlarının düşüncesine göre, din amaç değil, aksine bir araçtı. Dolayısıyla zamanın ihtiyaçlarına göre dinin değişmesi mümkündü. Saltanat ve halifeliği kuşatmış olan tabular, T a n z i m a t ta, birinci ve ikinci M e ş r u t i y e t te ortaya çıkan düşüncelerin uygulamasını engellediği için, İmparatorluğun gerçek ihtiyacı olan hiçbir sosyal, dinsel ve siyasi reform ortaya konulamadı. Ama bu hareketler, Cumhuriyet dönemindeki reformlara zemin hazırlamıştır. Birinci Dünya Savaşı ndan sonra, Kemal Atatürk ve onun anlayışını benimseyenler iktidara geldi. Onlar, ilk olarak gerçek anlamda bir derinliğe sahip olan reformların gerçekleştirilmesi ve eski kurumların düzeltilmesine girişti. Kemal Atatürk, ülkeyi, çağdaş bir uygarlık anlamında düzenlemek istiyordu ve bu temelde Türkiye yi çöküşten korumak için büyük bir devrime girişti. 183

196 - 9 - Birinci Bölüm SOSYAL VE KÜLTÜREL REFORMLAR I. FES VE KILIK KIYAFET 1. Fes ve Fes in Türkiye de Kabul Edilmesi Türkiye de Fes in kabul edilmesi Sultan M a h m u d ( ) döneminde söz konusu oldu. Tunus ta bahriyesine fes giydirmiş olan H ü s r e v P a ş a, amiral olduğunda Tunus tan dönmüştür. O, İstanbul a geldikten sonra, kendisi tarafından Fes giydirilmiş olan bu birliği S e l a m l a m a törenine çıkarır. Padişah, yürüyen bir gelincik tarlasını andıran fes takmış askerlerin giyimini hoş buldu. 1 Temel olarak, bu dönemde askerlerin giysilerinin ve şapkalarının nasıl daha pratik olabileceği göz önünde bulundurulmuştur yılında, Sultan ın emriyle ordunun, memurların ve genel olarak tüm ulusun Fes giymesi konusunda yapılan düzenlemeler benimsendi. 2 Bunun üzerine, hükümet tarafından Tunus valisine elli bin fes siparişi verildi. İstanbul da fes imal etmek için, bir fabrika kuruldu ve M u s t a f a E f e n d i fes-bakanı olarak atandı. 3 Şapka olarak fes, narçiçeğinden olgunlaşmış vişne rengine kadar kırmızı renklerin söz konusu olduğu keçeden bir şapkadır. Biçimsiz bir şapka olmasını önlemek amacıyla, Fes, ülkelerde K a l ı p ç ı olarak adlandırılan, ısıtılmış bir metal-kalıp üzerine geçirilerek giyilirdi ) Ergin, O. : Türkiye Maarif Tarihi, B. 5, S ) Tarih IV., S. 233; Türk Tarih Kurumu. 3) Ergin, O., Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S

197 O dönemde fes, ya silindir şeklindeydi veya alttan daha geniş ve yukarıya doğru daralmış şekildeydi. Bu biçimi korumak için, fesi sık sık metal-kalıba uydurmak gerekiyordu. Fes in üstünde, tam ortada siyah ipek ipliklerden bir demet (ibik) oluşturan bir püskül vardı. 4 Fes in, hükümet tarafından ulusal şapka olarak kabul edilmesinden sonra, İmparatorlukta her yerde fes giyilmeye başlandı. Avrupa ülkeleri bu durumu sömürdü. Onlar, fes üretimi için fabrikalar kurdular ve Osmanlı İmparatorluğu na ve İslam Dünyası na fes satmaya başladılar. Bu ülkelerin başında, Osmanlı İmparatorluğunun feslerini tercih ettiği Avusturya vardı yılında, hiçbir sebep yokken Bosna-Hersek i işgal eden Avusturya, burayı kendi topraklarına dahil etmiş ve milliyetçi öfkenin uyanmasına neden olmuştu. Bunun üzerine, bu milliyetçi grup Avusturya dan gelen fesleri parçaladı ve bunun yerine koni biçiminde keçeden bir şapka giymeye başladı. 6 Birinci Dünya Savaşı, özellikle Ordu da fese saygının yitirilmesine neden oldu, çünkü fesin kırmızı rengi ön sırada bulunan askerlere daha hızlı ateş edilmesine neden olmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Osmanlı hükümeti, özellikle Suriye, Filistin ve Irak ta savaşan askerleri güneş yanığından korumak için, K a b a l a k olarak adlandırılan kasklı bir şapkayla donattı. 7 Ulusal kurtuluş savaşı yıllarında Atatürk, sivil kıyafet olarak K a l p a k (kürk başlık) taktı. Fesi sevmeyen ulusalcılar, Atatürk ü örnek aldılar; böylece K a l p a k takmak Anadolu da yaygınlaşmaya başladı ) Tarih IV. S ) Ergin, O., Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Ergin, O., Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Tarih IV, S

198 - 11- Bu dönemde, siyasal-ulusal savaşla birlikte bir Fes-K a l p a k savaşı başladı ve bu mücadele şapkanın resmi giyim biçimi olarak kullanılmaya başlamasına kadar devam etti. Türkiye de giyim kuşam çeşitliliği, kılık kıyafet yasasının kabulüne kadar devam etti. Bu dönemde, sokaklar farklı kılık kıyafetlerin çeşitliliğinden dolayı bir karnaval görüntüsü sunmaktaydı. 8 Tanzimat tan sonra herkes istediği elbiseyi giyebildi. 9 Örneğin sadece U l e m a (ruhani ve dini sınıf) için belirlenmiş olan türbanı, bu sınıftan olmayan birisi de olağan ve gündelik olarak giyebildi. Türkiye de farklı dinler, mezhepler ve tarikatların olması gibi, onların mensuplarının farklı giyim kuşamları vardı. 2. Şapkanın Kabul Edilmesi Atatürk saltanat ve halifeliği kaldırdıktan ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte hükümeti kurduktan sonra şapka problemine belli bir nihai çözüm getirdi yılının Ağustos ayı sonunda Kastamonu ya gitti ve kendine eşlik edenlerle birlikte bir şapka taktı. O, Kastamonu da, 25 Ağustos 1925 yılında yaptığı konuşmada şöyle diyordu: Şimdi Turancı giyim kuşamın izlerini sürmek ve onu tekrar canlandırmak olanaksız. Uygar dünyanın uluslararası giyim kuşamı, ulusumuz için tam anlamıyla uygun bir giyim kuşamdır. Bu, bizim giymiş olduğumuz kılık kıyafettir. Ayakta mokasen veya çizme, bunun üzerinde pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve bütün hepsinden açıkça anlaşılacağı gibi güneşten korunmak için bir şapkadır ) Ergin, O. Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Sadece sivil kişilerin askeri elbiseler giymesi yasaktı. 186

199 - 12 Ben, bunu bütünüyle açık biçimde ifade etmek isterim: Bu başlık, şapkadır. 1 2 Eylül 1925 tarihinde bakanlar kurulu Atatürk ün başkanlığında toplandı. Kurul, din adamlarının ve devlet görevlilerinin giyim kuşamı konusunda 2 Eylül 1925 tarihli düzenlemeyi yayınladı. 2 İlahiyat konusundaki düzenlemede, kimin dinsel giysileri giymesi gerektiği belirlendi ve bu giyim kuşam biçimi ve onu taşıyanların tabi olması gereken koşullar tespit edildi. Din adamlarının, daha sonra beyaz türban (S a r ı k) ve siyah palto (L a t a) giymeleri gerekti. Orduda hizmet eden din adamlarının paltosunun ve türbanının rengi askeri ihtiyaçlara uygun olmak durumundaydı. Din adamlarının, görevleri dışında dini-olamayan giyim kuşamlarına izin verildi. 3 Devlet memurları hakkındaki düzenlemede bütün memurların, şapka giymesine karar verildi. Daha sonra şapka düzenlemesini bütün ulusa genişleten bir yasa çıkarıldı. 4 5 Aralık 1934 tarihli yasa 5, bu gelişmenin sonucunu ifade eder: Herhangi bir ruhani veya dinsel topluluk dinsel kutlamalar dışında hiçbir dinsel kılık kıyafet giyemez. 6 Fes ve kılık kıyafet reformu, ilk bakışta saf biçimsel olarak görünür. Ama gerçekte, Müslümanlar için fes, sadece geleneksel bir başlık değil, aynı zamanda dinsel ve politik bir inancı ifade etmekteydi. Fes ve türban takmak, dindarlık ölçütü olarak görülmüştür. Fes ve türban takanlar, böylelikle kendilerini yabancı ve Müslüman olmayanlardan ayırdıklarına ve onların üstünde olduklarına inanıyorlardı ) Melzig, H. : Atatürk ün Başlıca Nutukları, S ) Yasa No ) Yaşanan ihlaller, bir yıla kadar hapisle cezalandırıldı tarihli yasa no ) 25 Kasım 1927; yasa no ) Yasa No ) İstisnalar, sadece tanınan sekiz dini topluluğun yöneticileri için söz konusudur. 187

200 Tanzimat-döneminde, fes takmak her Türk, özellikle her Müslüman tarafından talep edildi. Eğer Müslümanlar fes dışında bir başlık, özellikle bir şapka taşıyorsa, bu yetersiz milli gururun işareti sayıldı ve dinsizlik olarak görüldü. Bu durumda, fes ve türban takanlar dinsel ilişkide söz sahibi olarak dikkate alındılar ve din adına safsata ve propaganda yaptılar. Şapkanın kabul edilmesiyle birlikte, bütün bunlar son buldu. Bazı yabancı yazarlar, şapkanın kabul edilmesinin amacının Tanrı ya hizmet (N a m a z) etmeyi engelleyeceğini düşünüyordu. Bizim düşüncemize göre, böyle bir anlayış yanlıştır. Şapkalı ya da şapkasız ibadet yapılabilir. Kur an da, bu konuda herhangi bir düzenleme yoktur. Kur an, sadece iyi giyinmeyi (7, 29) emretmektedir. Buna, ilgili sayfalardan da her zaman bakılabilir: Dinin, fesle veya şapkayla hiçbir işi yoktur. 188

201 - 14- II. LATİN HARFLERİNİN KABUL EDİLMESİ Cumhuriyet e Kadar Yazının Durumu O r h o n ve Y e n i s e y yazıtlarında görülen ve yukarıdan aşağıya yazılan Türk dilinin ilk yazılı biçimleri, açısal biçimlerden oluşan bir yazı türünü göstermektedir. Türk dilinin ikinci yazı biçimi, sağdan sola doğru yazılan U y g u r c a dır. Türkler arasında İslam ın yayılması Türk dilinde Arap harflerinin kullanılmasına neden oldu. Kur an ın dili ve yazı biçimi bu dinin taraftarları üstünde doğal bir etki bıraktığı için, İslam dünyasında yaşayan Türk ler de zamanla bu yazı biçimini kullandı. 1 Türk dilinin Arap alfabesiyle yazılmaya başlandığından beri yaklaşık bin yıl geçmişti, ancak bu uzun süreli deneyime rağmen Türk dili bu alfabenin karakterine hiçbir biçimde uyum sağlayamadı. 2 Sesli ve sessiz harflerdeki 3 büyük zenginliğiyle ve belirli ve açık okunuşuyla güzel bir dil olan Türkçe, bununla birlikte okuma yazmanın tamamen doğru olmasının hiçbir zaman olanaklı olmayacağı dezavantaja sahipti, çünkü mevcut sesli harfler yeterli değildi ) Türk dili bibliyografyasına önsöz. 2) Gerçi Türk lerin yüzyıllarca bu alfabeyi kullanması, onun mükemmelleşerek, biçimsel güzellik kazanmasına ve görsel sanatlarda ve mimarlıkta son derece dekoratif bir öğeye sahip olmasına neden oldu, ama aynı zamanda genel eğitim alanında öğrenilmesinin zorluğu nedeniyle Türklük dünyasının daralmasına neden olmuştur. Türk Cumhuriyeti Tarihi, S ) Türk dilinin, sekiz sesli harfe ihtiyacı varken, Arap alfabesi bunun sadece üçüne sahiptir. 189

202 Osmanlı İmparatorluğu nda, matbaanın kullanılmasından, gazetelerin yayımlanmasından itibaren ve özellikle Tanzimat döneminde yayınların artmasıyla birlikte Türkçe yazma ve okuma biçimini sadeleştirme sorunu ortaya çıktı. Bu konuda, iki farklı grup birbirine karşı aşağıdaki argümanları savundular: Gruplardan biri, bu alfabenin harflerinin kötü, eksik ve zor olduğunu ve bu yazının genel olarak halkın okuması ve yazması için zor olduğunu ileri sürüyordu. Diğer grup, Japon alfabesinin zorluklarından söz etmekteydi ve buna rağmen Japonların ilerlemesini örnek olarak gösteriyordu. 4 Osmanlı İmparatorluğu nda Tanzimat la birlikte Avrupa kültürü az da olsa tanınmaya başlamıştı, ancak bazı ifadelerin karşılıkları ortaya konulamadı, buna rağmen Latin alfabesinin kabul edilmesi yönünde eğilim arttı ve bu yolla bazı ilerlemelerin sağlandığı görüldü. Tanzimat tan sonra Kafkaslardan İstanbul a gelen milletvekili F e t i h A l i, hükümete yeni bir yazı sistemi 5 önerdi ve bununla ilgili olarak, ancak başarısız olan bir bildiri yayınladı. Abdülmecit ( ) döneminde M u s t a f a R e ş i t in yardımlarıyla kurulan E n c ü m e n-i D a n i ş m e n d olarak adlandırılan akademi, yeni karakterler ekleyerek bazı harfleri 6 iyileştirmek istemesine rağmen, bu çaba sadece yazıyı daha da zorlaştırdı. A h m e t V e f i k, E b u z z i y a T e v f i k ve Ş e m s e t t i n S a m i böylesi karakterler üzerinde çalıştı ve daha genel ve pratik olarak uygulanabilir biçimler oluşturdular. Birinci Dünya Savaşı ndan önce, savunma bakanı E n v e r P a ş a, ordunun haber hattı bağlantısını kolaylaştırmak için bütün harfleri ayrı ayrı yazmıştı ) Celal Nuri, Mukadderat-ı Tarihiye. 5) Fetih Ali nin bulduğu yazı sistemi, Arapça gibi sağdan sola doğru yazılıyordu, ancak Arapça karakterlerden ayrılmaktaydı. 6) Bu harfler, V ve K dır. 190

203 Ancak bütün bu öneriler, Osmanlı Devleti nde halifeye ve İslam a atfedilen anlamdan dolayı hiçbir resmi destek bulamadı ve ilerleme çabası bir niyet olmaktan öte gidemedi. 2. Latin Kökenli Yeni Türk Harflerinin Kabul Edilmesi Tarihi anda ulus gelişmeye, bütün varoluşunu yükseltmeye ve farklı nedenler ve özellikle kötü yönetimler nedeniyle kaçırılmış olan ilerlemeyi hızlı bir biçimde yakalamaya karar verdiği için, üst eğitim aracı olarak alfabeyi yenilemek ve Türk dilinin yapısına uygun hale getirmek gerekiyordu. Arap alfabesinde yapılacak bir reformun Türkçeye uygun olması ve aynı zamanda uygar dünyada geçerli olması gerekiyordu. Bu yüzden, temel olarak bugün Latince harfler olarak bilinen biçimlere sahip bir Türk alfabesi oluşturmak tercih edildi. Bazı hazırlıklardan sonra, Latin yazı sisteminin kabul edilmesine ilişkin karar 9 Ağustos 1928 tarihinde, Atatürk tarafından açıklandı. Atatürk, 1 Kasım 1928 tarihli Büyük Millet Meclisi açılışında şöyle ifade etmiştir: Büyük Türk ulusu, mümkün olan en sınırlı gayretle cehaletin üstesinden gelmek, kendi güzel dilini ifade edebilmek için bir araca sahip olmalıdır. Bilginin bu anahtarı, Latinceye dayanan Türk alfabesidir. 1 Büyük Millet Meclisi, alfabeyi aynı gün kabul etti ve 3 Kasım 1928 yılında buna ilişkin yasayı yayınladı. Yanlış anlamaları önlemek için, Türk alfabesi hakkındaki yasaya göre, ne Arapça kitapların (ör. Kur an) basımının ne de Arapça dil ve yazıyla eğitim verilmesinin yasak olmadığı, aksine sadece eski harflerle Türkçe kitapların basımı ve bu anlamda kamusal eğitim yapılması gerektiği vurgulanır ) Melzig, H. : Atatürk ün Başlıca Nutukları, S

204 Latince alfabe temeline dayanan yeni alfabe ne Fransızca, İngilizce, ne İtalyanca, Almanca veya ne de herhangi başka bir ulusun alfabesidir. O, daha çok özel nitelikleriyle kendine özgü bir Türk alfabesidir. * 1 Haziran 1928 yılında, resmi ve genel olarak yeni Türk harfleri kullanılmaya başlandı. Geçmişle ani bir kırılmayı ifade etmesi nedeniyle en kısa ve en özlü devrim, Harf-Devrimi dir. --- * Basımda, Arap alfabesiyle cümlenin üretilmesi için sadece küçük harflerde 612 farklı karakter gerekliydi. Bu durum, basım işleri ve dolayısıyla genel eğitimimiz için en önemli nedendir. Buna karşılık bugün, Türkçe alfabeyle basım için, 28 küçük harf yeterlidir ve eğer büyük harfler ve rakamlar da göz önüne alınırsa, tam olarak 70 karakter yeterlidir. 192

205 III. İSVİÇRE MEDENİ KANUNUNUN KABUL EDİLMESİ Osmanlı İmparatorluğu nun hukuku, şeriat hukukuydu. Şeriat (fıkıh), M e d r e s e lerde eğitim görmüş olan K a d ı lar tarafından uygulanmaktaydı. Çocukların velayeti, babalık, akrabalık, evlilik, boşanma, miras gibi konulara ve aile hukukuyla ilgili bütün her şeye, bu mahkemelerde karar verilmiştir. Bu hukuk, yüzyıllarca Arap yarımadasında yaşayan insanların gereksinimlerine ve özüne uygun olarak onlar üzerinde uygulanmıştır. 19. yüzyılın reform hareketlerinden sonra, şeriatın bir kısmı sistemleştirilmiştir. Avrupa etkisi altında biçimlendirilen bu hukuk (özellikle ticaret hukuku, ceza hukuku ve medeni hukuk) M e c e l l e olarak ifade edilir. Mecelle ve şeriat, özünde yeterli biçimde geliştirilemedi ve bunlar yüzyılın hukuk sorunlarına yanıt vermekten uzaklardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, hükümet bir kez daha aile hukukuna yönelik düzenleme adı altında evlilik hukukunda bazı yenilikler yapmayı denedi, ama bütün Osmanlı reformları gibi bu da yarım kaldı ve savaşın sonunda bu düzenleme rafa kaldırıldı. Laik hukuk sisteminin kabul etmeyi amaçlayan hareket, Cumhuriyet in ilanından sonra ortaya çıktı. Bu bağlamda Atatürk, ilk adımı attı; 1 Mart 1924 yılında Büyük Millet Meclisi nde yaptığı konuşmada şöyle diyordu: 193

206 Biz hukuk anlayışımızı, yasalarımızı, mahkeme sistemimizi, bugün etkisi altında olduğumuz, yarı bilinçaltında bulunan ve yüzyılın gereksinimleriyle uyuşmayan zincirlerden mümkün olduğunca hızlı şekilde kurtarmalıyız. Medeni kanunumuzun, aile hukukumuzun biçimlenmesinde kabul edeceğimiz yol, uygarlık yolundan başka bir yol olamaz. Hukuk sisteminde, batıl inançlara yönelik ilgi ve bağlılık ulusun uyanışını engelleyen ciddi bir kâbustur. 1 Süreçte, Cumhuriyet in ilanıyla birlikte laik bir hukuk sisteminin entelektüel ve düşünürler arasında nasıl yaygınlaştığı görüldü. Bu anlamda, Z i y a G ö k a l p Türkçülüğün Esasları adlı kitabında şöyle yazıyordu: Bugünkü uluslar arasına girebilmek için temel koşul, ulusal hukukun bütün dallarını teokratik ve dinsel tüm tortularından kurtarmaktır. 2 3 Mart 1924 yılında şeriattan bütünüyle vazgeçildikten sonra, Atatürk, İsviçre Medeni Kanununun bütünüyle kabul edilmesini önerdi. 3 Fakat bu öneri de reddedildi ) 1 Mart 1924 tarihli Büyük Millet Meclis tutanağı. 2) Gökalp, Z. : Türkçülüğün Esasları, S ) Bu öneri, daha sonra adalet bakanı olan M. Esat Bozkurt tarafından yapıldı. 4) Örneğin o zamanki adalet bakanı Seyyid, buna karşıydı. O, şöyle diyordu: Bir ülkenin yasaları, bu ülkenin ortak bilincine ve geleneğine uygun olmalıdır. Onlar, yasalar için temeldir. Eğer bir yasa, geleneklere ve ülkenin ihtiyacına uygun değilse, bu yasa daha fazla yaşayamaz. Çünkü hukuk, geleneğe ve gereksinime dayanır. Ergin, O. : Türkiye Maarif Tarihi, B. V., S

207 Yeni medeni kanun, hazırlandıktan uzun bir süre sonra küçük değişikliklerle 4 Ekim 1926 yılında yürürlüğe girdi. Yeni medeni kanun, eski hukuktan (şeriat), aşağıdaki temel noktalar bakımından ayrılmaktadır: a) Reşit olanların (18 yaş) özgürce biçimde dinini seçmeleri. Eski yasada, böyle biri bir suçlu olarak görülüyordu ve İslam inancından ayrıldığı için ölümle yargılanıyordu. Yeni yasayla birlikte herkes, eğer 18 yaşındaysa dinini seçebiliyordu. b) Evliliğin laik ve medeni hukuksal karakteri. Eski yasada, evlilik için dinsel bir tören yeterliydi. Yeni yasa, her iki partnerin rızasını ve medeni evlenme törenini koşul olarak görür. c) Tekeşlilik Sistemi Dinsel hukuk, çok eşlilik esasına dayanıyordu ve dört kadına kadar evlenmeye izin veriyordu. Buna karşılık yeni yasa, çok eşlilik temelinden ayrılmaktaydı ve bu nedenle sadece bir kadınla evlenmeye izin vermekteydi. Dolayısıyla yirminci yüzyıl anlayış biçimi aile yaşamına girmiş oldu. d) Müslüman olmayan kadınlarla evlilik yasağının kaldırılması. Eski hukuk, Müslüman erkeklerin Müslüman olmayan kadınlarla evlenmesine izin vermekteydi. Ancak buna karşılık, kadınların Müslüman olmayan erkeklerle evlenme hakkı yoktu. 5 Yeni yasayla birlikte, bu yasak kaldırıldı ) Bu yasağın, İslam toplumunda yaygınlaşması gerektiği ifade edilir. Eğer Müslüman erkek Müslüman olmayan bir kadınla evlenirse, İslami yasaya göre kadının dinini değiştirmesi gerekir. Böylelikle İslami topluluğun büyüklüğü artmış olacaktır. 195

208 - 21 Yeni yasanın kabul edilmesiyle birlikte, din adına Türk ulusunun sosyal yaşamına işlemiş olan sınırlı ve ilkel hukuk ilkeleri kaldırılmıştır. IV. TAKVİM RFORMU, ÖZEL GÜNLER, SOYADLARI VE UNVANLAR Hz. Muhammed, zaman ölçüsünde ay takvimini temele almıştı ve o dönemde gün batımının yaygın olarak kullanıldığı bir takvim kabul etmişti. Ömer in halifeliği sırasında, İ.S. 16. Temmuz 622 yılı Hicret in birinci yılının birinci M u h a r r e m ayı temel olacak şekilde İslami bir takvim oluşturuldu. 1 Bu takvimden sonra, ayın ilk günü olarak ay ın ilk kez batışı, ayın son günü olarak ay ın son kez doğuşu gün olarak kabul edildi. Hesaptaki zorluklar ve bir devletin yönetiminde bunun neden olduğu karışıklıklar, 2 sonuçta Osmanlı yönetiminde bir değişikliği zorunlu kıldı (1879). O dönemde, gerçi Hicret i temele alan, ama güneşin dolaşımına göre düzenlenmiş yeni bir takvim oluşturuldu ) Handwörterbuch des Islams, S ) Bu takvim, mevsimlere göre düzenlenmediğinden, örneğin Ramazan ayı bazen yaza ve kısa bir süre sonra kışa denk gelirdi. Eğer yazın doğmuş biri, yirmi yıl sonra doğum gününü kutlamak isterse, bu hesaba göre o, doğum gününün kışa denk geldiğini görecekti. 3) Bu takvim, üçlü olarak bölümlenmiş uluslararası takvimden ayrılmaktaydı: Bu takvim, mart ayıyla başlamaktaydı, Bizans ta kullanılan Jülyen takvimine uygundu ve onun başlangıcı Hicret olarak kabul edilmişti. Güneş ve ay yılı arasındaki 11 günlük farkı dengelemek için, yaklaşık her 33 yılda, Siwis-yılı olarak adlandırılan bir yıl çıkarılmaktaydı. Jäschke, G.: Der Islam in der neuen Türkei, S

209 - 22 Devlet işlerinde, hem ay-hicri yılı hem de güneş-hicri yılı kullanıldı. Dolayısıyla işler, büsbütün karıştı. Ayrıca da Osmanlı parlamentosunda Avrupa daki ve Türkiye deki zamanı gösteren (namaz-ezan zamanlarını daha kolay hesap etmek için) iki saat bulunmaktaydı yılında çıkarılan iki yasayla 4 birlikte uluslararası takvim ve uluslararası zaman ölçüleri kabul edildi. Osmanlı özel günleri olarak, öncelikle her iki dini bayram söz konusuydu: Oruç bitiminde kutlanan üç günlük bayram (Türk. Ş e k e r B a y r a m ı) ve dört günlük kurban bayramı (Türk. K u r b a n B a y r a m ı). Her ikisi de dini bayramdır yılında çıkarılan yasayla birlikte, Cumhuriyet in (29 Ekim 1923) ilan edildiği gün ulusal bayram olarak kutlanmaya başladı. Bu kutlama günü dışında, bugün aşağıdaki tatil günleri resmi olarak kabul edildi: a) 1922 yılında Yunanlılara karşı yapılan bağımsızlık savaşı sonucunda kutlanan zafer günü olarak 30 Ağustos (Türk. Z a f e r B a y r a m ı). Bu gün, sadece askeri bayram olarak kutlanır. b) 1920 yılında ulusal meclisin açılış günü olarak kutlanan 23 Nisan (Türk. Ç o c u k B a y r a m ı). c) 1919 yılında Atatürk ün, Türkleri yabancı egemenliğinden ve saltanattan kurtarmak için Samsun dan Anadolu ya gittiği gün olarak kutlanan 19 Mayıs. Bu günde, genç kuşak Atatürk ün reform planlarına olan inancını ortaya koyar (Türk. G e n ç l i k B a y r a m ı). d) 1 Mayıs (Türk. B a h a r B a y r a m ı). e) 1. Ocak (Yeni Yıl, Türk. Y ı l b a ş ı) ) Yasa No

210 - 23 f) Her iki dini bayram (Kurban ve Şeker Bayramı). Peygamberin doğum günü, resmi tatil günü olmaktan çıkarıldı, ama o bugün gayri resmi olarak diğer kutsal geceler gibi kutlanmaktadır. Büyük Millet Meclisi 1924 yılında, İslam da bilinmeyen hafta tatili kavramı olarak, öncelikle demiryolu çalışanları için ve sonra genel olarak Cuma gününü tatil kabul etti, ancak 1925 yılında ortaya çıkan ekonomik nedenlerden dolayı Pazar olarak değiştirildi. 5 Osmanlı İmparatorluğu nda göbek adı dışında, sıklıkla Arapça ve Farsça özelliğe sahip olan dünyevi, en çok da İslami bir ad alınmıştır, bütün Doğu da yaygın olarak kullanılan soyadı, bazen kadınlar arasında kocalarının adı bunun ardından gelmektedir. Sonuç olarak, bazen bir yazar adı bizzat ilave edilirdi. Yeni medeni yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, soyadı kullanılması zorunluluğu gündeme geldi. Uzun hazırlılardan sonra, 28 Haziran 1934 yılında her vatandaşı böyle bir ismi benimsemeyle yükümlü kılan bir yasa yayınlandı 6. Mustafa Kemal, 27 Kasım 1934 tarihli yasayla birlikte Türklerin babası anlamında gelen A t a t ü r k soyadını aldı. Büyük Millet Meclisi, temelde dinsel anlama sahip olan aşağıdaki unvanları yasakladı: H a c ı (Mekke ye giden), H a f ı z (Kur an ı hatmetmiş kişi), H o c a ve M o l l a (din-adamı) ) Jäschke, G. : Der Islam in der neuen Türkei, S ) Yasa No ) Jäschke, G. : Der Islam in der neuen Türkei, S

211 İkinci Bölüm DİNDE YAPILAN REFORMLAR I. HALİFELİK VE SALTANAT 1. Halifeliğin Anlamı ve Kökeni Arapça da halife sözcüğü (Arap. Khalifa, Türk. Halife) halef/ardıl, vekil anlamına gelmektedir. Halife, İ m a m olarak peygamberin halefi veya vekili anlamında Müslüman topluluk yöneticisinin unvanıdır. 1 Hz. Muhammed in ölümü (8 Haziran 632), Müslüman topluluğu ciddi bir sorunla karşı karşıya getirdi. Peygamberin kendisi herhangi bir halef tayin etmediği için, onun yerine kimin geçeceği bilinmiyordu. Kısa bir karışıklıktan sonra, arkadaşı Ebu Bekir onun halefi olarak seçildi ve halife unvanını aldı. Hz. Muhammed, Kur an ın vahyedilmesinden sonraki son peygamber olduğu için, onun halefi sadece İslam topluluğunun ibadet, politika ve savaştaki lideri olarak kaldı. Halife Ö m e r ( ), halife sözcüğünü Amir a l-m u m i n i n (dini lider) olarak ifade etmek istiyordu. 2 Ancak halife ifadesi göz ardı edilemedi, aksine daha kutsal 3 bir ifade haline geldi ) Handwörterbuch des Islam, S ) Saygın, M. Celal, Diyanet Cephesinden Atatürk İnkılapları, S. 9. 3) Doğrul, Ö. Rıza, İslamiyet ve Hükümet, S

212 - 25 H u l a f a-i R a ş i d i n olarak ifade edilen ilk dört halifenin sonuncusu olan A l i den ( ) sonra, iktidar Emevi hanedanlığına geçti. Halife nin kendisi belli biçimde yapılan bir seçimle değiştirilmeye başlandı. Bu kalıtsal olarak görüldü ve babadan oğla geçti. Emeviler den sonra iktidara gelen Abbasiler ( ), halifeyi, Tanrının dünyadaki gölgesi olan hükümdar olarak adlandırdılar. Bunu, Abbasi sultanı M a n s u r ( ) Mekke deki bir konuşmada ifade etmiştir yılında H ü l a g u H a n Bağdat ta Abbasilerin son halifesi M u t a s ı m ı ( ) idam ettiğinde, sonradan Abbasi hanedanı soyundan gelenler tarafından geçim aracı olarak görülen halifelik, alınıp satılan bir mal olarak yaklaşık iki yüz elli yıl ( ) boyunca gerilemiştir. Osmanlı padişahı Y a v u z S u l t a n S e l i m 1517 yılında Mısır ı fethettiğinde, orada H a l i f e M ü t e v e k k i l A l a l l a h denilen bir Arap bulunmaktaydı ve onu beraberinde İstanbul a getirdi. O, Ayasofya daki minberde halifeliği Osmanlılara bıraktığını açıkladı. 5 Egemenliğin Yavuz Sultan Selim e geçtiği bu olaydan sonra, Osmanlı Sultanları İslam halifesi olarak görüldüler. Tarihini kısaca açıklamaya çalıştığımız halifelik kurumu, ilk şekliyle 6, Atatürk ün bir seferinde ifade ettiği gibi bir cumhuriyetti. Ancak bu kurum zamanla temel amacını ve anlamını yitirdi, politik çıkarların oyun alanı haline geldi. Hatta sultanın --- 4) Ben, Tanrının dünyaya atadığı sultanım. Sizi, onun izniyle, onayıyla, talimatıyla yönetiyorum. Ben, onun mülkünün koruyucusuyum. Onun izniyle bunları size veriyorum. Ergin, O. : Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Avrupa araştırması, El-Mütevekkil in halifeliğini törenle Sultan Selim e devrettiği olayı bir efsane olarak reddetmektedir. Avrupa anlayışına göre, Selim den önce yaşayan (ör. I. Murat) Osmanlı sultanları halife olarak adlandırılmaktaydı. 200

213 - 26 kendi mutlak egemenliğini ve kutsal dokunulmazlığını sağlama aracı olmuştur. 7 İslam da hiç kimse kutsal değildir ve Tanrı ile insan arasına birisinin girmesine izin verilmez. Herkes, kendi eylemlerinden sorumludur. Buna rağmen, Osmanlı anayasasında, padişahın kutsal ve sorumlu olmadığıyla ilgili İslam öğretisini ihlal eden madde bulunmaktadır. Özellikle son dönemde Osmanlı sultanı, hızla dağılan askeri-politik gücünü telafi etmek için halifeliğe daha büyük bir anlam yüklemeye çalıştı. Akıl ve bilimle çelişen, geçersiz ve fantastik bir dizi şey, örneğin halifenin dünyada Tanrı nın gölgesi veya doğanın düzeni olduğu vb. şeyler halifeliğin anlamına yüklenmiştir ) İlk halife Ebu Bekir seçimle iktidara gelmişti. 7) 1876 yılında Meşrutiyetin ilanıyla oluşturulan anayasada bulunan iki madde bunu göstermektedir. Madde 4: Sultan, İslam dininin halifesi ve bütün Osmanlıların padişahıdır. Madde 5: Padişahın kişiliği, kutsaldır ve o kimseden sorumlu değildir. 8) Onur ve şanın bu güzel kopyası, halifelik ve saltanatın seçkisi, dinin ve imparatorluğun şemsiyesi, saygınlığın efendiliğinin güçlü gölgesi, gökyüzünün, yüce halifeliğin direği, asil saltanatın merkezi, ortaya koydukları eselerle bütün ulusların kıblesi, yakarışlarında adem oğullarının, inançların buyruklarının, Müslümanların yüce ruhlu imamının Kabe si, soylu her iki şehrin hizmetçisi eşi ve benzeri olmayan Efendimiz, ikinci Allah Sultan Abdülhamit-Han ın yüceliği, geçmiş yüzyılları kıskandıracak ve bütün önemli eserlerin en parlağı olan egemenliği sonsuza kadar sürecektir!.... Geschichte der türkischen Repuklik, S

214 - 27 Osmanlı hükümdarlığı, İslam ın halifesi ve korucusu olarak diğer yönetimler altında yaşamış Müslümanlar için de 1920 yılına kadar sürdü. Birinci Dünya Savaşı nda, Sultan, bundan yararlanmak istedi ve farklı dillerde yazılmış bir kutsal savaş-f e t v a sını (Türk. Mukaddes Cihat Fetvası) milyonlarca bastırdı ve dağıttı. 9 Bu girişim, halifeliğin nasıl boş ve geçersiz kaldığını ve bu anlamda oluşturulan bütün düşüncelerin nasıl fantastik olduğunu ortaya koydu. 10 Bunların, Türkiye dışında yaşayan Müslümanlara hiçbir yardımı olmadığı gibi, aynı zamanda bu düşünceler Türkleri gözden düşürdü. 11 Son savaştan sonra Osmanlı saltanatının, Türk ulusunun en son ve kutsal varlığını, onurunu ve bağımsızlığını tehlikeye atmış olduğu, yanılsamanın ötesinde bütün geleneğin ve ahlakın bu çürümüş kurum ve temsilcilerinin bütün insani amaçlardan ve değerlerden ne kadar uzaklaşmış olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı ) Kutsal savaşın-fetvanın ikinci maddesi şöyledir: Rusya, İngiltere ve Fransa da bulunan hem de bu ulusların desteklediği diğer ülkelerde yaşayan bütün Müslümanların, eğer bu ülkeler gemileriyle, askerleriyle ve bütün güçleriyle halifeliğe ve Osmanlı devletine saldırırlarsa ve yok etmek isterlerse, bu kutsal savaşa katıldıklarını açıklamak ve bunu yerine getirmek bir görev midir? Yanıt: Evet, bu onların görevidir. Ergin, O. : Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Türk yurdunun bütün cephelerinde ve özellikle İstanbul un bütün kapıları önünde, yüksek halifelik konutu adını taşıyan halifelik makamında, Türk ulusunun varoluşuna karşı olan saldırganlar arasında Müslüman paralıalaylar olduğu görülür. Geschichte der türkischen Republik, S ) Peygamber soyundan Şerif Hüseyin, Müslüman onurunu düşman altınıyla ve halifeliğin hakimiyeti altında bulunan bir Şerif olarak şerefini İngiliz koruması altındaki bir krallıkla değişmesi, öyle ki onun oğullarıyla, torunlarıyla, bütün akrabalarıyla ve taraftarlarıyla birlikte halifeliğe karşı ayaklanması bundan daha acı bir gerçektir. Geschichte der türkischen Republik, S ) O dönemde Sultan V a h d e t t i n ( ) bir gemiyle ülkeyi terk etti. 202

215 Atatürk ün ve Türk Ulusal Hükümetinin Halifelik Karşısındaki Tutumu 23 Nisan 1920 yılında, Ankara da Büyük Millet Meclisi kuruldu ve saltanatın egemenliğini kullanmaya başladı, fakat halife kurumunu devam ettirdi. Büyük Millet Meclisi nin 24 Nisan 1920 yılındaki toplantısında Atatürk ün önerisinin çok önemli gerekçeleri vardı. Öneri, bir yönetimde eğitimin zorunlu olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üstünde herhangi bir güç olmaması gerektiğini ifade etmekteydi. 1 Bununla birlikte, Atatürk, öncelikle saltanatın ve halifeliğin kaldırılması konusunda kendi kararını açıklamadı. Büyük Millet Meclisi de saltanat ve halifeliği kurtarmaya yönelik bazı kararlar aldı ve yasalar kabul etti. 2 Eğer bağımsızlık savaşı sırasında saltanat ve halifeliğin kaldırılması kamuya ilan edilmiş olsaydı, savaş daha başlangıçta kaybedilmiş olacaktı, çünkü saltanat ve halifeliğin kaldırılmasına yönelik ilişkiler henüz oluşturulmamıştı ve henüz bu düzeyde bir kamuoyu yoktu. Ayrıca, Büyük Millet Meclisi nde H o c a nın 3 güçlü ve pek çok kişiden oluşan bir grubu vardı. Ancak Büyük Millet Meclisi toplantısında, bir komisyon yeni Türk devleti anayasası için bir tasarı hazırladı. Bu tasarıya göre, Büyük Millet Meclisi nde iki eğilim ortaya çıktı. Bu çerçevede, Ulusal Meclis in bir kısmı, Büyük Millet Meclis yönetiminin sadece geçici bir hükümet --- 1) Pascha, K. : Die Nationale Revolution, S. 5. 2) Ulusal kurtuluşun ilk iki bildirgesi olan Sivas ve Erzurum bildirgelerinde ve kongrelerinde, saltanat ve halifeliğin korunmaya devam etmesi gerektiği ortaya konulur. 3) Karahisar milletvekili H o c a Ş ü k r ü, Kırşehir milletvekili M ü f i t E f e n d i ve onun arkadaşları. 203

216 - 29 olması gerektiğini ifade etti. Onların düşüncesine göre, Osmanlı imparatorluğunun ve İslam halifeliğinin bağımsızlığı ve belli sınırlarda anavatanın bütünlüğü sağlanıncaya kadar bu geçici hükümet devam ettirilmeliydi. Buna karşılık, saltanatın ve halifeliğin kaldırılması ve egemenliğin koşulsuz biçimde ulusa aktarılması gerektiğini savunan bir eğilim vardı. Ancak bu son eğilimin savunucuları, düşüncelerini açık ve net biçimde ortaya koymak için henüz zamanın gelmediğine inanmaktaydılar. Bu tartışma uzayıp giderken, Atatürk, Ulusal Meclis in gizli bir oturumunda bir konuşmayla meseleyi ele aldı 4 Bu konuşmada, O, diğerleri yanında aşağıdaki düşünceleri ileri sürdü: Henüz yurdun varoluşunu ve bağımsızlığını sağlamaya çalışırken, Türk ulusu ve onun tek temsilcisi yüksek Meclis in böyle sürekli biçimde halifelik ve saltanatla, halife ve sultanla uğraşması zarar vermektedir. Eğer bugün, halife ve sultana 5 sadık ve bağlı kalmayı açıklamak birisi varsa, o halde bu adam bir haindir; çünkü o, bir araç olarak yurda ve ulusa karşı düşmana hizmet etmektedir. Eğer ulus, onu halife ve sultan olarak görüyorsa, onun emirlerine itaat ederek düşmanın planlarını gerçekleştirmeye mecbur kalacaktır. Ayrıca, bir hain olan veya iktidarını ve yetkilerini kullanması engellenmiş birisi, sultan ve halife olamaz. Eğer onlar, o halde biz onu indirmek ve bir başkasını onun yerine seçmek itiyoruz diyorlarsa, mevcut haldeki konum ve koşulları göz önünde bulundurmalıdırlar. Çünkü indirilmesi gereken kişi, ulusun içinde değil, aksine düşmanın ellerinde bulunmaktadır ) 25 Eylül ) Mehmet Vahdettin ( ). 204

217 - 30 O halde ulus ve yüksek Meclis gerçek amacını unutmak ve bir halifelik tartışması içine mi girmek istemektedir? A l i ve M u a v i y e dönemlerini yeniden mi yaşacağız? Kısaca, bu sorun kapsamlı, zorlu ve önemlidir. Bunun çözümü, bugünkü görevler arasında değildir. Atatürk bu konuşmayla birlikte, sorunun hemen çözülecek bir durum olmadığını ortaya koyar. Bu durumda, Atatürk, büyük konuşmasında (Nutuk) ortaya koyduğu şekliyle olayın sömürülmesine son verir Saltanatın Kaldırılması 20 Şubat 1921 yılında saltanatın kaldırılmasına ilişkin yasayla birlikte en önemli adımlardan biri atıldı. Bu yasanın ilk maddesi 1, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğunu ifade etmektedir. İkinci madde, yürütme ve yasama gücünü ortaya koyar ve Büyük Millet Meclisi nin kendinde somutlaştırır. Yedinci madde 2, önceden sultana ait olan hakların, görevlerin ve yetkilerin Büyük Millet Meclisi nde olduğunu ifade etmektedir. Özellikle ikinci maddeyle birlikte, dini-sultani bir rejimin en önemli dayanak noktaları kökten sarsılmıştır. Bu temel yasa, egemenliğin kayıtsız şartsız biçimde ulusa aktarmaktadır ve egemenlik anlayışını tanrısal-mistik temel dışında oluşturmakta ve garanti etmektedir ) Daha ziyade, ortaya çıkan olaylar çerçevesinde birçok aşamaya yayılan uygulamalarla ulusun duygu ve düşüncelerini yaymak ve tecrübe etmek, amaca adım adım erişmek için gereklidir. Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S ) 20 Şubat 1921 tarihli anayasanın ilk maddesi: 1. Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusa aittir. Yönetim sistemi, şahsen ve gerçek olarak halkın yönetmesi ilkesine dayanmaktadır. 205

218 Ulusal kurtuluş savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra, Büyük Millet Meclisi ulusun kaderinde anahtar rol oynaması gereken bir konuma geldi. Atatürk ün, 1 Kasım 1922 yılında Büyük Millet Meclisi nde kaldırılmasının gerekli olduğunu ifade ettiği teklifle birlikte Osmanlı saltanatı resmi olarak kaldırıldı. 3 Saltanatın kaldırılmasıyla birlikte halifeliğin devam etmesinin tuhaf görünmesine rağmen, Atatürk ün konuşması konuyu açıkça ortaya koymaktadır: Monarşik egemenlik sisteminin kaldırılmasından sonra, zorunlu biçimde aynı karaktere sahip olan, sadece başka bir unvanla anılan bir kurum olarak halifeliğin de geçersiz olduğunun açıkça farkındayım ve bunu uygun zamanda ve fırsatta açıkça da ifade ettim 4. Gerçi Halifeliğin, Osmanlı hanedanlığında belirli bir gücü kalmadı. Halife unvanı artık kalıtsal değildi. Bundan sonra halife, Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecekti. Bu anlamda, örneğin Büyük Millet Meclisi 313. yönergeyle birlikte kaçan Sultan V a h i d e t t i n in halifeliğini kaldırdı ve onun yerine halife olarak A b d ü l m e c i t i seçti. 4. Halifeliğin Kaldırılması Saltanatın kaldırılmasından sonra, sıra teokratik rejimin köşe taşı olan halifeliğin kaldırılmasına geldi. Buna rağmen, halifeliğin tinsel bir güç olarak devam edebileceğine inanan insanlar vardı. Bu insanlar, Türkiye nin halifelik aracılığıyla diğer İslami ülkelere tinsel bir etkide bulunacağını düşünmekteydiler. Hatta Atatürk ün, --- 2) Yedinci Madde: 7. Şer i hukukla ilgili karaların uygulanması, bütün yasaların ilanı ve onların değiştirilmesi ve kaldırılması gibi temel haklar yetkisi Büyük Millet Meclisi nde bulunmaktadır. 3) Düstur. 3. Tertip, S ) Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S

219 - 32 bir halife unvanını ve özelliğini üstlenmek isteyene bazı önerileri oldu. Ama Atatürk, genel olarak İslam ve tek tek Müslüman devletler için özellikle pratik ve pozitif hiçbir yararı olmayan, daha çok fanatiktutucu anlayış olarak yenileme ve gelişme çabalarını engellemeye uğraşan bir kurum ve unvanın korunmasını ve yenilenmesini doğru bulmuyordu. O, bizzat bunun için hiçbir zaman bir araç olarak görmedi. Bu şekilde, O, bütün öneri ve teklifleri kesin olarak reddetti. Halifeliğin kaldırılması için birçok neden vardı: a) Farklı dönemlerde ve farklı İslami ülkelerde (Endülüs, Fas, Mısır, Irak) sadece bir halife değil, aksine birçok halife olduğu tarihsel olarak tespit edilen bir gerçektir. 1 b) Osmanlı İmparatorluğu, teokratik-dinsel bir devletti, bunun için sultan ve halife olarak eş zamanlı egemenlik temeldi. 2 c) Halifelik Kurumu aracılığıyla İslami bir birlik sağlama başarısız oldu. d) Halifeliğe dayalı bir politika ve Panislamcı bir akım başarısız oldu ve Batılı ülkelerin düşmanlığına maruz kaldı. 3 e) Halifeliğin kaldırılmasının gerekçelerinden biri, halifelik kaldığı sürece saltanatın geri gelmesiyle ilgili kaygıdır. Atatürk, daha önce açıkça belirttiğimiz gibi, halifeliğin kaldırılmasının gerekliliğine ikna olmuştu, ama kamuya ilan etmek için uygun zamanı beklemekteydi. Nihayetinde O, duruma hakim olduğunda, tamamen açık biçimde bunu ifade etmeye başladı ) Bozkurt, M.E. : Atatürk İhtilali, S ) Daver, B: Türkiye Cumhuriyeti nde Laiklik, S ) Daver, B. : a.g.e. 4) Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, S. 63, Cilt

220 Bu dönemde, halifelik sorunu ülke içinde, ülke dışında 5 ve Büyük Millet Meclisi nde alevlenmişti ve tartışılmaya başlanmıştı. Hoca Şükrü ve arkadaşları, halifelik ve rejimin aynı şey olduğuna ve halifeliğin haklarının ve yetkilerinin geçersiz olduğunu açıklamaya hiçbir insanın, hiçbir kurulun hakkı olmadığına dair kışkırtıcı bir yazı yayınladılar. 6 Atatürk, bu duruma karşı tavır aldı ve şunları ifade etti: Türk ulusu ve onun temsilcilerinden oluşan meclis, kendi varoluşunu halife unvanı taşıyan veya taşıyacak olan bir kişinin ellerine bırakamaz. Hayır, böyle bir şey olamaz. Halife veya başka bir unvanı olsun olmasın hiç kimse bu ulusun kaderinde etkili olamaz. 7 Atatürk, silah arkadaşı ve düşün yoldaşı İ s m e t P a ş a ya İzmir den yolladığı bir telgrafla 8 halifeliğin kaldırılmasının zamanının geldiğine ilişkin düşüncesini ve amacını açıkça ifade etti. 22 Kasım 1923 yılında başbakan İsmet Paşa yla birlikte ulusal hükümet aşağıdaki kararı yayınlamıştır: Devlet adamları olarak biz, halifenin ordularının bu ülkeyi baştanbaşa enkaza çevirdiğini asla unutmamalıyız ) Ağa Han, halifeliğe karşı olduğu için, Atatürk ü protesto eden bir mektup gönderdi. Bu mektup, basında büyük bir yankı buldu. Mechin, B.J. : Mustafa Kemal, S ) Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S ) Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S ) Halifenin kendisi ve bütün dünya, gerçekte halife ve halifelik görevinin şimdiki şekliyle korunmasının ve var olmasının ne maddi ne politik ne de herhangi bir anlamda bir yetkiye sahip olamayacağını kesin biçimde bilmelidir. Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S

221 - 34 Halifenin orduları tarafından yapılan eğitimin büyük yankısını gözden kaçırmamalıyız. Halifenin ordusu, Türkiye ye korkunç acılar yaşattı. Türkiye, buna artık katlanamaz. Halifenin bir fetvasının bizi savaşın acılarına maruz bıraktığını hiçbir zaman unutmamalıyız. Ulus olarak ayağa kalkmak istediğimizde, bize karşı düşmanca iğrenç bir saldırıyı ortaya koyan halifenin bir fetvasını hiçbir zaman unutmamalıyız. Eğer herhangi bir dönemde bu ülkenin tarihine müdahale etmek için bir halife başa gelirse, kesin olarak onu koparmalıyız. Eğer olgusal veya geleneksel nedenlerden, açık veya gizli biçimde ortaya çıkan alışkanlıktan hareket eden herhangi bir halife, Türkiye nin tarihiyle ilgili görünme veya Türk devlet adamları karşısında iyiliksever veya koruyucu bir tavır takınma biçiminde hareket etmesi gerektiğini düşünen bir kişi tutumunu benimsemek durumundaysa, böyle bir tutumu devletin varoluş temeliyle bütünüyle çelişki içinde görmek durumundayız. Böyle bir tutumu, bir vatana ihanet eylemi olarak değerlendirmeliyiz. 9 3 Mart 1924 yılında, halifeliğin kaldırılması ve saltanat üyelerinin sınır dışı edilmesiyle ilgili olarak Milletvekili S a f f e t B e y ve 53 arkadaşı tarafından hazırlanan bir yasa 10 getirildi ve bu yasa 4 Mart 1924 yılında yürürlüğe girdi ve böylelikle halifelik kaldırıldı. Yasanın ilk maddesinin içeriği şöyleydi: Halifelik, anlamsal ve kavramsal olarak zaten cumhuriyette içerildiği için, onun ayrıca var olmasına gerek yoktur ) Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S ) Arıburnu, K. : Milli Mücadele ile ilgili Kanunlar, Cilt I. S

222 Bu yasanın ikinci maddesi, halifelik ve Osmanlı hanedanlık üyelerinin Türkiye den kovulmasını öngörüyordu. Böylelikle saltanat ve halifeliğin geri gelmesi olasılığı azalmıştır. II. MEDRESELER Medreselerin Tarihi Medrese İslami, felsefi ve tıbbi bilimlerin eğitim ve öğretiminin yapıldığı okullara denir. Osmanlılar ilk medreseleri kurduğunda, Selçuklu, Mısır ve Türkistan medreselerini örnek olarak aldı. Osmanlı İmparatorluğu nun ilk dönemlerinde açılan İ z n i k ve B u r s a medreseleri Şam, Mısır ve İran medreselerinin taklididir. İznik medresesini açan Kayserili D a v u t E f e n d i, İran ve Konya da matematik, biyoloji ve psikoloji eğitimi almıştı. 1 Fatih Sultan Mehmet ( ) döneminde, Osmanlı İmparatorluğu sınırlarını genişletti. Dolayısıyla nüfusun artmasıyla birlikte, medreselerde yetişmiş yeni hakimlere, ordu için teknik uzmanlara ve doktorlara ihtiyaç vardı. Bu durum, medreselerin yaygınlaşmasını zorunlu kıldı. Fatih in medreselerinin kuruluşu özellikle M a v e r a ü n n e h i r li bir alim olan A l i K u ş ç u nun ve M o l l a H ü s r e v in gözetiminde oluşturuldu ) Hamit, A. : Türkiye Tarihi, S ) Atuf, N. : Türkiye Maarif Tarihi, S

223 Fatih dönemindeki medreselerde F ı k ı h, hadis, tefsir gibi dini derslerin yanında mantık, matematik ve felsefe de okutulmaktaydı. Ancak Fatih in medrese programında bulunan matematik ve felsefe dersleri sadece Euklid ve Aristoteles e ilişkin yorumlardan oluşmaktaydı. 3 Osmanlı ordusu, K a n u n i S ü l e y m a n ( ) döneminde hem kuzeyde hem de batıda zaferler kazandı ve böylelikle imparatorluk genişledi. Doktorların, cerrahların ve mühendislerin eğitimi eksikti. Bu yüzden, İstanbul da S ü l e y m a n i y e-c a m i si çevresinde matematik ve tıp eğitimi vermek amacıyla bazı yeni medreseler kuruldu. Bu medreselerden beşi yüksek öğretim, biri hadis ve biri tıp eğitimi için düşünülmüştür. 4 Fatih döneminde kuruluş ve programı tespit edilen medreseler, zamanla bozuldu. Onlar, İmparatorluğun da zayıflaması ölçüsünde bir gerileme süreci yaşadı. Özellikle, İmparatorluğun son döneminde medreseler ölü kurumlar haline geldi. Kâtip Ç e l e b i 5 ve diğer yazarlar bu durumları detaylı biçimde anlatmışlardır ) Atuf, N. : Pedagoji Tarihi, S ) Ergin, O., : Türkiye Maarif Tarihi, Cilt I., S ) Osmanlının çok yönlü büyük alimi ( ). 6) Avrupa kültürünü bilen Ali Suavi, bu dönemde medreselerin bütünüyle yararsız hale geldiğini, bu kurumlarda konuların amaçsız biçimde öğrenildiğini yazar. Muhbir Gazetesi, 27 Kasım Londra da bulunan Şair Ziya Paşa şöyle yazıyordu: Eğer bu ulema (medresede öğretmen) Arapça bir gazeteyi eline alsaydı, yıllarca medreselerde Arapça görmüş olmasına rağmen, sözlük olmadan onu anlayamazdı. Eğer politik dille ifade edilseydi, onlar İngiltere, Amerika, Japonya veya Cezayir gibi dünya devletlerinde olanı merak ederdi. Onlar, camide yüksek sesle okumaktan başka bir şey anlamazlardı. H ü r r i y e t G a z e t e s i, London, 27 Temmuz

224 II. A b d ü l h a m i t ( ), zaten nesli tükenmiş olarak görülen medreseleri daha harabe hale getirdi. O, medreselerde eğitim gören kişilerin siyasete karıştığını biliyordu, dolayısıyla düşünsel olarak bu okulları mümkün olduğunca baskı altına aldı. 7 Genel olarak, II. Abdülhamit döneminde medreselerin programını ve seviyeyi yükseltmek için derslere eklemeler yapmaya yönelik reformlar hakkında konuşanlar vatan haini olarak görüldü. Hatta o zamanlar medreselerdeki öğrenciler askerlik hizmetinden muaf tutuldu ve medreseler asker kaçaklarının mekanı ve cehalet yuvası haline geldi anayasasıyla birlikte, Osmanlı eğitim sisteminde belli bir gelişme kaydedildi. Öğretmen eğitimiyle ilgili kurumların yeniden düzenlenmesi, liseler kurulması ve İstanbul üniversitesinin fakültelere göre yeniden oluşturulması, uluslararası düşünsel akımlara kapıların açılması, yani hepsi bu dönemde başladı. Ancak, anayasal dönemde cahil fanatizmin otoritesinin bütün eğitim ve öğretim süreci boyunca etkin üstünlüğü tamamen de ortadan kalkmadı. Medreseler, bilgisiz din adamlarının ve K a d ı ların yetiştiği karanlık yuvalar olarak varlığını sürdürdü. Hatta yeni programla birlikte daha fazla bir gerilemeyi önlemek için projeler yapıldı. D a r-ü l H i k m e t ü l İ s l a m i y e ve M e d r e s e t ü l k u z a t adı altında enstitüler açıldı. 8 Bu durum, ulusal savaşın başlangıcına ve Anadolu da yeni ideallerle birlikte yeni bir Türk devleti kuruluncaya kadar devam etti ) S o f t a l a r (öğrenciler), 1876 yılında şeyhülislamı ve sadrazam (başbakan) M a h m u t N e d i m i görevden uzaklaştırdılar ve onların yerine başkalarını geçirdiler. 8) Kadılar için İslam Fakültesi ve yüksek okulu. 212

225 Medreselerin Düşünce Yapısı Akla uygun olmayan Kur an ayetleri veya hadisler, ilk İslam alimleri tarafından mantıksal değerlendirmeye tabi tutuldu. Fakat zamanla dogma ve şeriatın ağırlık kazanmaya başladığı karşıt bir gelişme ortaya çıktı. Bu yüzden, İslam eğitiminde bir dogmatizm gözlenmiştir. 1 Gerçi medreseler, var olduğu sürece Kur an ayetlerinden ve hadislerden ayrılmadı. Medreseler, zamanla ortaya çıkan rasyonel akımlara uyum sağlamak için herhangi bir şey yapmadı. Türkiye de ve özellikle Batı da yavaş yavaş eğitim ve öğretim yönteminde bazı yenilikler ortaya çıkarken, medreselerin bundan haberi yoktu, ama onlar kendilerine özgü biçimi de koruyamadılar. Avrupa da Rönesans la birlikte son derece verimli olan bir dönem başladı. İlerici hareket, çok hızlı bir tempo yakalamıştı. Bu yeni akımlardan hiç haberi olmayan medrese, özellikle kendisi için oluşturduğu ve skolastik bir bilim olan K e l a m ı n (dogma) etkisi altındaydı. 2 Medreselerin düşünsel tutumu ve organizasyonu, kurumun kendinden kaynaklanan bir talep olarak kendi görev alanı çerçevesinde yenilikleri araştırmalıydı. Bunun yerine, o, ilgisiz konularla 3 uğraştı ve dinsel alan dışında bulunan her şeyi reddetti ) Atuf, N. Türkiye Maarif Tarihi, S ) Atuf, N. : Pedagoji Tarihi, S ) Osmanlı yazarları arasında bulunan M ü s t a k i m z a d e S ü l e y m a n E f e n d i ( ), medresede eğitim gördü ve öğretmenlik sınavını geçti. Bununla birlikte onun oldukça az sakalı olduğu için, ders vermesine izin verilmedi. Ergin, O. : TMT., Cilt 1, S

226 Dünyanın ve insanın yaratılması hakkında İslami öğretiyle çelişen bir teoriyi ifade etmek, hayır bunu sadece ima etmeye çalışmak bile dinsizlik olarak görüldü. 4 Buna cüret etmeye kalkan öğrenci ve öğretmenler okullardan atıldı. Öğrenci ve öğretmenler gelişim teorisinden söz ettikleri için, öğrenciler ceza aldılar ve öğretmenler kovuşturmaya tabi tutuldular veya onların görevlerine son verildi. 5 Medreselerin tarzını şöyle karakterize edebiliriz: a) ezberci eğitim, b) geleneğe bağlılık, c) yeniliklere karşı kayıtsızlık ve düşmanlık, d) sadece Arapça okumak. Kur an ın dili Arapça olduğu için, Arapça Türkçeden daha önemliydi. Farsça için de haftalık saatlerce dersler yapılmaktaydı. 6 Kur an ın tamamen gerçek olduğunu ifade eden ortaçağ İslam inancı, düşünceye bütün kapıları kapattı. Kur an bütün hakikati ifade ettiği için, buna göre Kur an ı anlamak, gerçeğe giden tek yoldu. Bu düşünce, yüzyıllarca hakim olan düşünme tarzı oldu. Böyle bir anlayış, K e la m (dogma), T e f s i r (yorum) ve hadis gibi İslami bilimlerin ortaya çıkmasına ve daha da gelişmesine neden oldu. Bu bilimler, pozitif bilimlerin oluşumu ve gelişimi için herhangi alan bırakmadı ) Tarih IV, S ) Tarih IV, S ) 1908 yılında düzenlenen reformlardan sonra takip edilen ders programında Türkçeye ne kadar az önem verildiği görülür. 7) Sabah dersleri: a) Arapça dilbilgisi (emsile, bina, maksut). b) İslami Hukukun bir kısmı, usul bilgisi (feraiz, aruz). c) Dogmaların yorumu (şerh-i akaid), iyi tartışma biçimleri (adab-ı münazara). d) Hadis yöntemi (usul-ü hadis). 214

227 İ b n-i S i n a yla (Avicenna, öl. 1037) rasyonel ve deneysel bir özellik kazanmış olan İslam felsefesi, G a z a l i nin ( ) temsil ettiği dogmatik akımla birlikte zamanla geriledi. Gazali, kültürümüz üzerinde mistik-dogmatik bir anlayışın yaygınlaşmasına neden olmuştur. İslami bilimlerin okutulduğu medreseler de, Osmanlı İmparatorluğu nda, özellikle çöküş sürecinden itibaren dinsel topluluğun ve dogmatik okulların politik konumları çerçevesinde biçimlendi. 8 Fatih Sultan Mehmet den II. Abdülhamit e kadar geçen yaklaşık dört yüz elli yıllık süreye bakılırsa, medreselerin Türklük ve bilim için yaptığı hizmetleri bulmak oldukça zordur. Medreselerde yetişmiş bilim adamları ve düşünürler, örneğin Kuzeyde bilim adamı ve düşünür İ b n-i S i n a yla ve Batıda Descartes ve Newton gibi düşünür ve bilim adamlarıyla karşılaştırılamaz. Medreseler, ortaçağın geri kalmış anlayışıyla bütün yenilikleri dine saygısızlık ya da küfür olarak gören tutuculuk ve tepkilerin bir yuvası v e kalesi haline gelmişti ) Öğle dersleri: a) Kur an ve onun yorumu, Osmanlıca dilbilgisi, güzel yazı ve imla çalışmaları (Kuran, tecvit, sarf-ı Osmani, hat ve imla). b) Farsça c) Matematik, geometri, coğrafya. d) İslam tarihi. e) Yeni felsefe. f) Mevlid, kozmografya, kimya. g) Peygamberin yaşamı (siyer). h) Dinler (Milel ve Nihal) ve mezhepler. i) Osmanlıca güzel konuşma/hitabet (Osmanlı belagati). k) Fıkıh. l) Kadının yorumu. Programda açıkça görülen dersler, genel olarak Arapça okutulurdu. Programda bulunan Osmanlıca dilbilgisi ve belagat gibi dersler, diğer derslerle çakışmaz. 8) Ertem, S. : Türk İnkılabının Karakterleri, S. 113, İstanbul

228 Eğer birinin başında bir sarık varsa ve herhangi bir medreseyle bağlantılıysa, U l e m a s ı n ı f ı n a katılması için yeterli görülürdü. Medreselerdeki öğretmenler yirmi, otuz yıl eğitim almalarına rağmen kurallara uygun bir cümle yazmayı beceremiyorlardı. Hatta 1925 yılında yapılan eğitim-öğretim denetimlerinde, medrese mezunu olarak hayata atılmış insanların, okuyabilen ama yazamayan kişiler olarak öğretmenliğe atandıkları tespit edilmiştir. 9 Her şeyden önce, yeni bir anlayışa kurulan bir ulusun kaderinde ve ilerlemesinde eğitim ve öğretimin çok büyük rolü vardır. Eğer bu eğitim-öğretim, ilke ve amaçlarını dinin biçimlendirdiği ve her tür yeniliğe kapalı olan bir ortaçağ anlayışını temsil ediyorsa, onun işlevi sadece zararlı olacaktır. Osmanlı eğitim-öğretim sistemi, dinsel bir eğitim-öğretim sistemine dayanmaktaydı. Bu sistem, yüzyıllardan beri bir dinsel topluluğun politik aracı olmuştur. Dini hikayeler ve boş inanlarla iç içe geçmiş olan bu sistem, Türk kültürünün özgür ve açık gelişimini engellemiştir. 3. Medreselerin Kaldırılması Kuşkusuz bütün eski kurumları ortadan kaldırmak veya en azından yenilemek isteyen Atatürk, medrese sorununu ele almak durumundaydı ) Die Geschichte der türkischen Republik, S

229 Atatürk, 3 Şubat 1923 yılında İ z m i r de yaptığı bir konuşmada medreselerin kaldırılması ve eğitim ve öğretimin birleştirilmesine ilişkin şu ifadeleri ortaya koyar: Bizim, her şeyden önce dikkate almamız gereken bir nokta var, yani herkesin buradan hareketle böylesi sorunlara değinmesi gerekir. Bu çerçevede, medreseler ne olacak? sorusunu ortaya koyduğumuzda, hemen dirençle karşılaşırız. O halde şunu sormalıyız: Bu direnci aşmak, hangi hakka ve hangi temsil yetkisine dayandırılmalıdır? Dinimiz, son derece mantıklı ve doğal bir dindir. Dolayısıyla doğal olarak bir din, akla bilime ve mantığa uygun olmalıdır. İslamiyet in sosyal yaşamında, hiç kimsenin özel bir sınıfın üyesi olarak davranmaya hakkı yoktur. Kim böyle bir hakkı kendine atfederse, o dini kurallara uygun davranmamış olarak görülür. Bizde herhangi bir ruhban sistemi yoktur, hepimiz eşitiz. Ulusumuzun ve ülkemizin eğitim kurumları, birlik içinde olmalıdır. Ülkenin çocukları, kadınları ve erkekleri aynı şekilde oluşturulmuş eğitim kurumlarından çıkmalıdır. İsmet İnönü de 1924 yılında düzenlenen bir kongrede bu konudaki düşüncesini şöyle ifade etmekteydi: Doğruyu bulduğumuz bu yolda devam etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. On yıl sonra bütün dünya ve şimdi bize karşı olan veya hala endişeyle bakanlar, Müslümanlığın en gerçek, en saf biçiminin bizimle birlikte ortaya konulduğunu göreceklerdir. 3 Mart 1924 yılında kabul edilen yeni bir yasayla 1 birlikte, bugüne kadar Şeriat ve Evkaf Bakanlığına bağlı olan Eğitim Bakanlığı yönetimi değiştirildi ve medreseler kaldırıldı. Bununla birlikte, dini eğitim, aynı yasada (4. Madde) gösterildiği gibi, tamamen kaldırıldı. Din görevlilerini ve 217

230 din öğretmenlerini eğitmek için, bir ilahiyat fakültesi ve imam-hatip okulları açıldı. Ama bu imam-hatip okulları, ilgisizlik nedeniyle eğitim ve öğretimi sürdüremedi. İstatistik tablosundan açıkça görüleceği gibi ilahiyat fakültesine pek talep olmadı. O, 1933 yılında kaldırıldı ve onun yerine İslam Araştırma Enstitüsü kuruldu ) Yasa no. 430, madde 2. Tablo, 1924 ten 1933 yılına kadar öğrenci ve öğretmenlerin sayısını göstermektedir: Öğrenci Öğretmen Yıl

231 III. İBADETİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ SORUNU İslam topluluğu içinde özellikle Arapçaya hakim olamayan Türkler ve İranlıların bütünleşmesi, bu yeni inanç kardeşliğinin ibadet biçimlerinin belirlenmesini zorunlu kılmıştı. Bu anlamda, zamanının ünlü bir alimi olan E b u H a n i f e 1, Arapça olmayan dillerde ibadetin yapılabilmesi anlayışını temsil etmekteydi. 14. yüzyılda yaşamış alim olan Y u s u f o ğ l u A b d u r r a h m a n tarafından yayınlanmış olan İ m a d-ü l İ s l a m kitabında şöyle yazmaktadır: Eğer Hz. Muhammed, bu ülkede (Türkiye de) yaşamış olsaydı, O da Türkçe konuşurdu. 2 Balıkesirli Y u s u f, S u l t a n M u r a t a ( ) ithaf ettiği kitabının başlangıcında şöyle ifade etmektedir: Ebu Hanife, Kur an da, yazılmış sözcüğün değil, anlamın belirleyici olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle, Farsçaya tercüme edilen Kur an, bütün geçerliliğini korur. İbadet, bu dilde de yapılabilir. Farsçada yapıldığı gibi, niçin Türkçede de ibadet yapılmasın? 3 Bununla birlikte, Osmanlılar tarafından Bursa, İznik, Edirne ve İstanbul da kurulan medreselerin müfredatında Türkçenin yer almaması nedeniyle, Arapçanın Türkçe üzerinde sağladığı hakimiyetle birlikte bu sorular anlamını yitirmektedir ) Kendisinden sonra adından hareketle belirtilen Hanefilik okulunun kurucusu, İslam hukuk bilgini (yaklaşık ). 2) Ergin, O. : Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Vikaye tercümesi. 219

232 Tanzimat ın ( ) ilanıyla birlikte bazı yenilikler getirilmesine rağmen, Türkçe ibadeti benimseyen herhangi bir akım olmadı. Bunun nedeni, aynı zamanda İslam halifesi olan Osmanlı saltanatında aranmalıdır. Makaleler, kitaplar ve gazeteler de sansürlendiği için herhangi biçimde etkili olamadılar. İkinci M e ş r u t i y e t in ilanından sonra Kur an ın Türkçe okunması gerektiğine ilişkin bir Türk ulusalcılık hareketi ortaya çıktı. Bu dönemin en önemli kişiliği Z i y a G ö k a l p tir ) Ünlü bir Türk sosyolog( ). Onun en tanınmış yapıtı Türkçüğün Esasları adlı kitaptır. 220

233 IV. ZİYA GÖKALP İN DİN HAKKINDAKİ DÜŞÜNCESİ Ziya Gökalp, şöyle ifade etmektedir: Dinsel Türkçülük, eğer dini kitaplar Türkçeleştirilir ve Cuma hutbeleri Türkçe olarak verilirse olanaklıdır. Ve O, şöyle devam etmektedir: Eğer bir ulus dini kitaplarını okuyamıyor ve anlayamıyorsa, bu ulus dinin gerçek özünü benimseyemez. Eğer inanan kimse hatip ve vaizin konuştuğunu anlamıyorsa, o ibadetlerini sadakatle yerine getiremez. Hatta Ebu Hanife ibadette surelerin ulusal dilde okunması gerektiğini düşünmektedir. Çünkü içsel coşku/heyecan, duaların bütünüyle anlaşılır olmasına bağlıdır. Eğer halkımızın dinsel yaşamını dikkatli biçimde araştırırsak, söz konusu duaların ister ibadet esnasında ister ibadetten sonra olsun en derin ve en doğru biçimde anadilde ifade edildiğini görürüz. Türklerin ibadet ederken hissettiği coşkunun bir bölümü, ilahilerden ortaya çıkar, bu nedenle onları anadilde sunmak ve söylemek gereklidir. Bu yüzden, içsel dinsel yaşama daha büyük bir coşku/heyecan ve canlılık katmak için Kur an, H u t b e (Cuma Hutbesi) ve bütün dualar Türkçe okunmalıdır. 1 O, kendisinin yazmış olduğu bir şiirde düşüncesini şöyle ifade eder: Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın, Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur, Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda nın, Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın! ) Gökalp, Z. : Türkçülüğün Esasları, S. 114, 1955 İstanbul. 2) Die deutsche Übersetzung von G. Jäschke. 221

234 V. KURAN ÇEVİRİLERİ Türkçenin ibadet dili olarak kullanılması eğilimi, tutucu kesimler tarafından kabul edilmedi. Bu kesim, her ne kadar Kur an ın bir çeviri denemesi yapılsa da, bu çerçevede kaynağına uygun biçimde tercüme edilmesinin olanaklı olamayacağını iddia ediyordu. Bu kesimden biri olan Tokatlı M u s t a f a S a b r i, kitabının birinde 1 şöyle yazıyordu: Yenilikçi grup Kur an ın orijinali yerine Türkçesini yerleştirmek istiyor ve bu Türkçe Kur an ile Türklerin ibadetini yerine getirmesini istiyor. Kutsal Kur an ın tercüme edilmesinin yanlış olmadığını, fakat ibadetin (namaz) bu çeviriyle yapılmasının uygun olmadığını düşünüyorum. İbadet, Kur an ın dili olan Arapçadan başka bir dille yapılmamalıdır. Hz. Muhammed in Cebrail aracılığıyla kabul ettiği biçimiyle Kur an ın ifade biçimi, tam anlamıyla Arapçanın kendisinde korunmalıdır. İbadet, insanlar tarafından değil, aksine Tanrı tarafından buyrulmuştur. Bu yüzden de Tanrının buyurduğu şekliyle yerine getirilmelidir. Bu anlayışa karşılık U b e y d u l l a h E f e n d i, Türkçe Kur an ı savunmaktaydı: Kur an ın anlamı, onun sözcüklerinden daha önemlidir. Kur an ın dile getirmek istediği şey, genel geçerlidir. Her Müslüman ın anlamını bilmesi gerekir. Dolayısıyla her kişi onu kendi anadilinde okumalıdır. Bilgi, inançtan önce gelir. Tanrı ya giden yol bilgi sayesinde olanaklıdır, yoksa sadece inançla olmaz ) Mustafa, S. : Dini Mücedditler, S ) Vatan Gazetesi, 13 Haziran

235 O zamanlar ilahiyat fakültesinde bir profesör olan İ. H a k k ı İ z m i r l i bizzat Türkçeye tercüme ettiği K u r a n M e a n i nin önsözünde şöyle yazar: Kur an ın tercüme edilmesinin uygun olduğu konusunda herhangi bir kuşku yoktur devriminden sonra, dinde bir reformun olanaklı olduğu ve Kur an ın Türkçeye tercüme edilebileceği vurgulandı. Bu çerçevede birçok Kur an tercümesi ortaya çıktı. Şeyhülislam M u s a K a z ı m ve B e r e k e t z a d e İ s m a i l H a k k ı B e y, Kur an ı tercüme ettiler ve yorumladılar ve S a f f e t-ü l B e y a n, E n v e r-ü l K u r an başlığı altında bir cilt yayınladı. Aynı şekilde, İ b r a h i m H i l m i, hükümet tarafından daha sonra yasaklanan bir Kur an yayınladı. Cumhuriyetin ilanından sonra, halifeliğin ve saltanatın kaldırılması Türkiye nin Arap dünyasıyla ilişkilerinin değişimini sağladı; aynı zamanda Kur an ın tercüme edilmesi eğilimi ortaya çıktı ) İzmirli, İ. H. : Meani Kuran-ı Kerim, S ) Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan en önemli Kur an tercümeleri aşağıdadır: a) Çok az bir yorumla Cemil Sait tarafından yapılan K u r a n-ı K e r i m Tercümesi. Bu tercüme indeksiz olarak 1923 yılında, 720 sayfa olarak yayınlanmıştır. b) Mehmet Vehbi Hadimi tarafından yapılan H u l a s a t-ü l B e y a n F i T e f s i r i l K u r a n tercümesi. Yorum ve indeksle birlikte bu çeviri 1924 yılında 15 cilt, 6053 sayfa olarak yayınlanmıştır. c) Bilimsel bir komisyon tarafından birebir yapılan N u r u l B e y a n: K u r a n-ı K e r i m T e r c ü m e s i. Yorumsuz ve indeksiz olarak yapılan bu tercüme, yayımcı İbrahim Hilmi tarafından 1926 yılında, 1 Cilt, 941 sayfa olarak yayınlanmıştır. d) Bilimsel bir komisyon tarafından birebir yapılan tercüme T e r c ü m e-i Ş e r i f e, T ü r k ç e K u r a n-ı K e r i m tercümesi. Yorumsuz ve indeksiz olarak yapılan bu tercüme, yayımcı Hüseyin Kasımzade tarafından 1926 yılında 771 sayfa olarak yayınlanmıştır. 223

236 Fakat bu çevirilerin çoğu birçok yanlış içerdiğinden, hem basım hem de Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kabul edilmedi. Nihayetinde, Kur an çevirisi ve yorumuna ilişkin Diyanet İşleri Başkanlığının görüşü doğrultusunda Büyük Millet Meclisi tarafından karar alındı. M. H a m d i Y a z ı r ın yorumuyla şair M e h m e t A k i f E r s o y un yaptığı bu tercüme kabul edildi. Fakat daha sonra M. Akif Ersoy kişisel gerekçelerle kendisi tarafından başlatılmış olan tercüme faaliyetinden çekildi. Bu durumda, A. Hamdi Yazır tercüme faaliyetini üstelendi ve onu tamamladı e) İsmail Hakkı İzmirli tarafından yapılan Türkçe M a a n i-i K u r a n-ı K e r i m tercümesi. Birebir yapılan bu çeviri indeksle birlikte, yayımcı İbrahim Hilmi tarfından 1927 yılında 2 cilt, 1125 sayfa olarak yayınlanmıştır. f) Osman Raşit in başkanlığında bir komisyon tarafından birebir yapılan T e r c ü m e l i K u r a n-ı K e r i m çevirisi. Bu çeviri indeksiz olarak, yayımcı Naci Kasımzade tarafından 1927 yılında 576 sayfa olarak yayınlanmıştır. g) Ömer Rıza Doğrul tarafından birebir yapılan T a n r ı B u y r u ğ u adlı Kuran-ı kerim tercümesi ve yorumu. Yorum ve indeksle birlikte, yayımcı Muallim Ahmet Halif tarafından 1934 yılında 926 sayfa olarak yayınlanmıştır. h) Mehmet Hamdi Yazır tarafından yapılan H a k D i n i, K u r a n D i l i adlı yeni mealli Türkçe yorumlu tercüme. Bu çeviri yorum ve indeksle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yılları arasında 8 cilt, 6442 sayfa olarak yayınlanmıştır. 5 M. Hamdi Yazır Kur an ın ilk cildini tercüme ettikten sonra, tercümenin önsözünde Kur an ın tamamıyla anlamına uygun biçimde çevrilemeyeceğini ve ibadetin Türkçe Kur anla yapılamayacağını ifade eder. Bu eseri dikkatli biçimde inceleyen Kültür Bakanlığı, bu görüşün farkına vardı ve bu notun önsözden çıkarılması gerektiğini bildirdi. Fakat M. Hamdi Yazır, görüşünde ısrar etti. Bunun üzerine, bu sorunu sona erdirmek isteyen hükümet, İstanbul İlahiyat Fakültesi nde çalışan iki profesörden, Ş e r a f e t t i n Y a l t k a y a ve İ. H a k k ı İ z m i r l i den görüş istedi. Her iki Profesör, Kur an ın tercümesinin uygun olabileceğini, aynı şekilde çeviriyle ibadetin yapılabileceğini kabul etti. Daha sonra, M. Hamdi Yazır düşüncesini değiştirdi ve bu paragrafı çıkardı ve bu şekilde eserinin yayınlanmasını kabul etti. 224

237 yılında İstanbul un bir semti olan E r e n k ö y de bir imam, ibadeti Türkçe olarak gerçekleştirdi. Bu anlamda, Kur an tercümesi sorununa ibadetin Türkçe yapılmasına ilişkin yeni bir sorun eklendi ) Ulusalcı A. Ağaoğlu, bu sorun hakkında şöyle yazar: Dinin bilinçli bir taraftarı olabilmek için, Türklerin, dinin kaynağı olan Kur an la ve Kur an ın emrettiği bütün ibadetle doğrudan ilişki kurması gerekir. 225

238 VI. DİNDE YAPILACAK REFORMLARIN BELİRLENMESİ 1928 yılında, İstanbul İlahiyat Fakültesi ndeki profesörler dinde yapılacak reformlara ilişkin bir protokol ortaya koydular. 1 Bu protokol şöyledir: 1. Büyük Türk devrimi, bütün ekonomik, hukuksal, ahlaksal ve dilsel düzenlemelerle birlikte demokrasi için iki temel anlayış sunar: Bütün bilimsel ve ulusal şeyler bilim ve aklın kurallarına göre ele alındığı için, a) bütün sosyal düzenlemelerin bilimsel gelişimi b) bu sosyal düzenlemelerin ulusallaştırılması. Dolayısıyla, tecritten kaynaklanan ulusal yaşamımızın bütün faaliyetleri tam da gerçek ulusal faaliyetler olmalıdır. Türk devrimi, dilde, ahlakta, hukukta, ekonomide ve sanatta başarılı olan reformlar için gerekli temel ilkeleri bilimsel düşüncelerden ve ulusal yaşamdan hareketle benimsemelidir. 2. Aynı şekilde din, sosyal bir düzenlemedir. Bütün diğer sosyal düzenlemeler gibi din, yaşamın gereksinimlerini karşılamalı ve gelişim sürecini izlemelidir. Bununla birlikte, bu gelişim, dinimizin temel özellikleri dışında gerçekleşemez. Fakat dinimizin her zaman bilimsel ve sanatsal yazılarda ortaya konulan- eski biçimlere ve geleneklere bağlı olduğu ve dolayısıyla ilerleme yeteneğine sahip olmadığını düşünmek yanlıştır. Bu nedenle de, din, Türk demokrasisinde ihtiyaç duyulan yaşam gücü ve ilerleme anlayışını ortaya koymalıdır ) Son Posta Gazetesi, 21 Haziran 1928, İstanbul. 226

239 Topluma ilişkin ortaya konulan modern anlayıştan sonra,, her ne kadar yaygın olsa da mistik ve irrasyonel öğelerin etkisiyle böyle bir reformu beklemek hemen hemen olanaksızdır. Ahlaki ve ekonomik yaşam gibi dinsel yaşamda bilimsel ilkelere göre biçimlendirilmelidir, çünkü böylelikle diğer düzenlemelerle birlikte bir uyum sağlanabilir. Böyle bir reform için, komite aşağıdaki kuralları önerir: a) İbadet Reformu: İbadet ettiğimiz yerler temiz, düzenli, kullanışlı ve yaşanabilir olmalıdır. Kilise sandalyeleri ve gardıroplar için bakım yapılmalıdır. İnsanların temiz ayakkabılarla buraya girmeleri sağlanmalıdır. Bunlar, dinde ibadetin hijyenle ilgili koşullarıdır. b) İbadet Dili: İbadet dili, Türkçe olmalıdır. Ayet, dua ve vaazların (şimdiki gibi Arapça değil) Türkçe biçimleri kullanılmalıdır. Bunlar, sadece hafızadan ezbere değil, aynı zamanda yazılı biçimlere göre uygulanmalıdır. Bu temelde yapılacak hazırlıklar, özellikle camilerde gerçekleştirilmelidir. c) İbadet Tarzı: Alınacak önlemler, ibadetin güzel ve teşvik edici olmasını sağlamalıdır. Bu temelde, yeterli müzik bilgisiyle donatılmış müezzin ve imam okulları açmalıyız. Ayrıca ibadethanelerimizde müzik aletlerimiz olmalıdır. Daha modern, kutsal müzik aletlerine acil ihtiyaç vardır. d) İbadetin Düşünsel Tarafı: Vaazların basılı örnekleri yeterli değildir. Vaaz-verme, önceden hazırlanan bir konuşma metninin basit biçimde okunmasından farklıdır. 227

240 Vaazlardaki temel öğeler, bilimsel ve ekonomik ifadeleri değil, aksine daha çok dinsel değerleri ve düşünceleri içermektedir. Sadece hitabet yeteneğine sahip din filozofları böylesi görevleri yerine getirebilir. Bununla birlikte, ilahiyat bölümünün din ve felsefe konusunda yeterli sayıda dini eser hazırlayana kadar, toplumumuzdaki mevcut dini düşünür ve filozoflardan yararlanmalıyız. Böyle bir hedef, ne İslam teolojisiyle ne de sadece mitsizimle gerçekleştirilebilir. Ne Kur an ın Türkçeye tercümesi ne de bunun için Türkçe sözcük biçimi kullanılması gerçekten önemli bir noktadır. Asıl İslam dininin insani, kalıcı doğasını ifade eden felsefi bir yönelim önemlidir. Bu, şimdiye kadar henüz ortaya konulamadı. Eğer Kur an bu biçimiyle görülür ve anlaşılırsa, kavranamaz. Salt akıl ve mantık yeterli değildir. Bütün reformun işleyişi, bilimsel uygulamayla hazırlanan bir programı gerekli kılmaktadır. Böyle bir programı yürütmek için merkez, İlahiyat Bölümü olacaktır. 228

241 VII. DİNİ RİTÜELLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ H u t b e, E z a n ve N a m a z, Atatürk ün isteğiyle uzmanlar tarafından Türkçeleştirilen ritüeller oldu. 1) Hutbe: H u t b e (Arap. Khutba), Cuma ibadetinde (Cuma namazı) ve her iki dini bayram (Kurban ve Ramazan bayramı) töreninde yapılan bir konuşmadır. Hz. Muhammed, eğer halkın yerine getirmek zorunda olduğu bir sorun varsa cemaati toplardı ve onlarla tartışırdı; bu sorun hakkında ne düşündüklerini onlara sorar ve daha sonra bu sorunu bir sonuca bağlardı. 1 Hz. Muhammed in hutbeleri, sadece dini sorunlarla değil, aynı zamanda sosyal, askeri ve politik sorunlarla da ilgiliydi. Osmanlı döneminde, sadece alıntılanan önemli hadisler haftalık değiştirilirdi. 2 Ancak onlar, daha önce ara sıra Türkçe olarak, tabii inancın buyruklarına uygun biçimde düzenlenmeliydi ) Ebu Davud un Kitab al-diyat, Bab 13 te şöyle ifade edilmektedir: Muhammed Layth kabilesinden zekat almak amacıyla Abu Djahm b. Hudhaifa yı yolladı. Abu Djahm, zekât ödemeye zorluk çıkaran birinin kafasını vurdururdu. Bu adamın aşireti Medine ye gitti ve Muhammed den diyet talep ettiler. Görüşmeden sonra, yüksek oranda kan parası ödenmesi kararlaştırıldı. Burada Muhammed, onlara şunu ifade etti: Bu akşam bir hutbe vermek ve bu kan parasını onların onayına sunmak istiyorum. Akşam Muhammed hutbesini verdi: Layth kabilesinden bu insanlar, diyet talebiyle bana geldi. Onlar farklı önerileri kabul etmediler, ama sonunda bu miktara razı oldular. Muhammed, cemaatin bu miktarı kabul edip etmediğini onlara sordu. Ancak cemaat bu miktarı kabul etmedi. Layth kabilesi temsilcileri bu duruma kızgındı, fakat Muhammed onları öfkelendirmeyecek şekilde davrandı. Muhammed, bu konuya ilişkin ikinci bir hutbeyle cemaatle anlaşma sağladıktan sonra, sonunda onlar büyük bir miktar kan parası aldılar. Handwörterbuch des Islam, S

242 Bu noktada, halifenin veya hükümdarın yasallığını tanıdığını ifade ederek, onu anmak yaygın bir tutumdu. Bu gelenek, sultanın görkemli egemenliği altında 1876 Osmanlı anayasasında (7. Madde) uygulandı. 4 Bu gelenek, Büyük Millet Meclisi hükümeti döneminde de halifelik makamına yönelik olarak önce IV. M e h m e t ( ) ve daha sonra A b d ü l m e c i d ( ) için sürdürüldü. Son halifenin Türkiye den sınır dışı edilmesinden sonra, ilk olarak cumhuriyetçi hükümet ve İslam ulusu bunun yerine geçti. 24 Kasım 1922 yılında Abdülmecid in Büyük Millet Meclisi tarafından halife olarak seçilmesinde, delegasyon başkanı M ü f i d E f e n d i ilk Cuma hutbesini (Allah ve Hz. Muhammed hakkında) Arapça dua ve övgü kısımları dışında Türkçe verdi. Atatürk, yapılan devrimin eğer halkın düzeyine, anlayışına ve yaşamına uyarlanabilirse bütünüyle başarılı olacağına inanıyordu. Bu yüzden, Atatürk, hutbeye büyük önem vermekteydi ve 1923 yılında Balıkesir de minbere çıktı ve hutbenin nasıl olması gerektiğini gösteren bir konuşma yaptı. Atatürk, bu konuşmanın bir yerinde şunu belirtir: Hutbe, halka hitap etmek demektir. Onun anlamı budur. Bizzat Hz. Muhammed in kendi döneminde vaaz ve hutbe verdiğini biliyoruz. Eğer halk, hem Hz. Muhammed hem de dört halife tarafından okunan hutbelere bakarsa, bu hutbelerin bizzat onların dönemlerinin askeri, ekonomik, politik ve sosyal sorunlarıyla ilgili olduklarını görecektir ) İslam Ansiklopedisi V., S ) Handwörterbuch des İslam, S ) Jäschke, G. : Der Islam in der neuen Türkei, S

243 Hutbenin amacı, halkı ahlaki ve manevi olarak yönlendirmek ve aydınlatmaktır. Fakat vaizler (h a t i p), halkın anlayacağı dilde konuşmalıdırlar. Bir yıl önce Büyük Millet Meclisi nde yaptığım bir konuşmada, vaaz kürsülerinin (minberlerin) halkın vicdan ve bilincinin tinsel/manevi teşviki için bir kaynak olduğunu ifade ettim. Bunu olanaklı kılmak için, vaaz kürsülerinden yükselen sözlerin anlaşılır olması ve bilim ve tekniğe uygun olması gerekir. Vaizlerin politik, sosyal ve teknik olguları günlük takip etmeleri gerekir, çünkü eğer onlar bunlar hakkında bilgi sahibi olmazlarsa, halkta yanlış izlenimler oluşacaktır Şubat 1925 yılındaki Büyük Millet Meclisi oturumunda, çok sayıda milletvekili Cuma hutbelerinin (sadece tavsiyeler)türkçe verilmesini, ayrıca aynı yılın sonbahar aylarında ibadetin Arapça ve Türkçe olarak yapılmasını talep etti. Uzmanlardan oluşan beş kişilik komisyon, 1926 yılı sonu Diyanet İşleri Başkanlığı na bir reform tasarısı ve 58 örnek vaazdan oluşan bir seçki sundu. Başkan Rıfat Efendi, Arapça ve Türkçe olarak Fatiha (Kur an ın başlangıcı) ve diğer Kur an ve hadis metinlerini içeren, ancak sadece Türkçe konuşmanın teşvik edilmesi gerektiğini (hava kuvvetleri derneğine bağış talebiyle vb.) ifade eden düzenlemeleri tüm hatiplere dağıttı. Bu düzenlemeler, 1927 yılı Aralık ayında yürürlülüğe girdi. Bunun üzerine, İstanbul müftüsü Fehmi Efendi 1928 yılı Nisan sonunda bir açıklama yaptı: Hutbenin ulusal kitleye inanç konuları hakkında açıklama yapması ve dinsel sorunlarla ilgilenmesi gereken bir Türkçe bölümü olmalıdır. Vaazın ahlaki momenti de büyük önem taşımaktadır ) Mustafa Kemal, İzmir Yollarında, S ) Jäschke, G. : Der Islam in der neuen Türkei, S

244 İlk olarak, 5 Şubat 1932 yılında Hafız Sadettin Kaynak İstanbul Süleymaniye Camiinde, konularını Atatürk ün bizzat Türkçe Kur an dan seçtiği ve Türkçeye aktarılmış olan, dolayısıyla halkın anlayabileceği, tamamen Türkçe olan bir hutbe verdi; O, minberdeki konuşmasını sarıksız ve c ü b b e siz biçimde, smokinle yaptı. 7 Bu hutbe bütün camilerde Türkçe olarak verilmeye başladıktan sonra, camilere ve müftülüklere gönderilmek üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından buna ilişkin kitaplar yazıldı ve basıldı. 2) Ezan: E z a n (Arap. Adhan) Cuma ibadeti ve beş vakit namaz (Salât) için bir çağrıdır. Ezan, ilk olarak Hicret ten sonra M e d i n e de uygulandı ) 6 Şubat 1937 yılında Milliyet gazetesi, Sadettin Kaynak ı minberde smokinle gösteren bir fotoğraf yayınladı ) İslam geleneğine göre Peygamber, Medine ye geldikten sonra Hicretin 1. veya 2. yılında inanlara ibadet saatlerini bildirmek için en iyi ibadet biçimi konusunda yoldaşlarıyla istişare etti. Her seferinde bir ateş yakılması, boynuzdan bir boru üflenmesi veya nakus/çan (bir başka ahşap parçayla vurulan uzun ahşap parça; böyle bir nakusu, ibadet saatlerini bildirmek için o dönemde Doğu da Hıristiyanlar kullanırdı) çalınması gerektiği gibi bazı öneriler yapıldı. Fakat Abdullah Bin Zeyd adlı bir Müslüman, rüyasında birisinin cami damında eli kulağında ezan okuduğunu gördüğünü anlatır. Ömer, ezanı duyuran bu biçimi önerdi ve herkes bu öneriyi kabul ettiği için, Peygamberin emriyle uygulanmaya başlandı. Bundan sonra, ilk müezzin Bilal tarafından okunan ezanla inanlar ibadete çağrıldı ve bu biçimiyle ezan halen uygulanmaktadır. Handwörterbuch des Islam S

245 Ezan ın Arapça veya Türkçe okunup okunmayacağı, ibadet açısından önemli değildir. 2 Ezan, herhangi bir dilde okunduğunda, ne anlamını ne de amacını kaybeder. Ezan, ibadet için bir koşul değildir. 3 Her şeye rağmen, ibadetin bütün diğer biçimlerini Türkçeleştirirken sadece ezanı Türkçeleştirmemek tuhaf olurdu. İstanbul da D o l m a b a h ç e sarayında, dönemin Eğitim Bakanı Dr. Re ş i t G a l i p başkanlığında toplantı yapıldı ve yeni seçilmiş olan H a f ı z lara (Kur an uzmanı) H a s a n C e m i l Ç a m b e l tarafından Türkçe ezan okuma konusunda seminer verildi ve 3 Şubat 1932 yılında Ayasofya camiindeki t e r a v i h-namazından sonra bu konuda bilgi verildi. İlk dil kongresinden sonra, bütün camii-imamlarının üst disiplin kurumu olarak Din İşleri ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Türkçe ezan okunması için hazırlık yapılması gerektiği konusunda tüm alt birimlere talimat verdi. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkçe ezana ilişkin metni şu şekilde belirledi: 1. Tanrı Uludur. 2. Şüphesiz bilirim, bildiririm, Tanrıdan başka yoktur tapacak. 3. Şüphesiz bilirim bildiririm, Muhammed onun temsilcisidir. 4. Haydin namaza. 5. Haydin felaha. 6. Namaz uykudan hayırlıdır. 7. Tanrı uludur. 8. Tanrıdan başka yoktur tapacak. 4 Başkan Rıfat Efendinin M ü f t ü lere gönderdiği 6 Mart 1933 tarihli genelgeden sonra bütün ezanın uyumu amacıyla ve hükümetin ulusal politikasıyla görüş birliği içinde olacak şekilde övgüler ve T e k b i r lerin de, aralarından seçim yapılabilecek üç biçimden biriyle Türkçe okunması kararlaştırıldı ) Saygın, M. C. : Diyanet Cephesinden Atatürk İnkılapları, S ) Saygın, M. C. : a.g.e., S

246 Namaz: Tekbir, ezan ve hutbenin Türkçeleştirilmesi ve Türkçe okunmasının kararlaştırıldığı dönemde, camilerde Kur an ın Türkçe okunması ve ibadetin de Türkçe yapılması gerektiği saptandı. Atatürk ün emir ve direktifleri uyarınca 1931 yılı Ramazan ayında Dolmabahçe sarayına çağrılan H a f ı z lara, Kur an ın Türkçeye aktarılması konusunda eğitim verilmiştir. 1 Atatürk ün teşvikiyle, Cumhurbaşkanlığı Fasıl Topluluğu nun şefi Hafız Y a ş a r, 22 Ocak 1932 yılında İstanbul Y e r e b a t a n-camiinde değiştirilmiş biçimde bir besmeleyle M ü ş f i k ve R a h i m o l a n A l l a h ın İ s m i y l e- başlayarak 36. Sure yi (Yasin suresi) önce Arapça ve daha sonra Türkçe olarak okudu. Bu deneme, 29 Ocak ta birçok camide tekrarlandı, daha sonra ilk olarak Kadir Gecesi nde (Ramazanın 27. günü, 3 Şubat) Ayasofya camiinde 30 hafızın katıldığı büyük bir dini kutlamayla Hz. Muhammed in doğum gününe istinaden Türkçe Mevlid okundu ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti için okunan bir duayla tören tamamlandı ) Ezan: 1. Gott ist der Gröβte. 2. Ich bezeuge, daβ es keienen Gott auβer Allah. 3. Ich bezeuge, daβ Mohammed Gottes Gesandter ist. 4. Auf zum Salat! 5. Auf zum Heil! 6. Die Salat ist beser als der Schlaf. 7. Gott ist der Grösβte. 8. Es gibt keine Gott auβer Allah. (Bu çeviri, Th. W. Juynboll tarafından yapılmıştır). Handwörterbuch des Islam, S ) Ergin, O. : Türkiye Maarif Tarihi, B.V., S ) Jäschke, G. : Der Islam in der neuen Türkei, S

247 Bu ayda, camilerde okunan Türkçe Kur an sadece Türkler üzerinde değil, aynı zamanda diğer ülkelerdeki Müslümanlar üzerinde de iyi bir izlenim bıraktı. 3 Diyanet İşleri Başkanı A. Hamdi A k s e k i, 1933 yılında namaz surelerinin Türkçe çevirisi ve yorumu başlığı altında Arapça ve Türkçe olarak on bir sureyi ve ibadette uygulanan selam biçimlerini ve bağımsız duaları (S a l a v a t, Ş e r i f e ve D u a l a r) yazan ve açıklayan bir yazı kaleme aldı. Ve bunu, hemen ardından başka kitaplar takip etti ) Finlandiya da bulunan Türkler, Kur an ın Türkçe okutulmasını sağladığı için Atatürk e teşekkür eden bir telgraf yolladılar ) Selami Münir: Yeni Şurutüssalat ve Türkçe Ezan ve Kamet ve Namaz Sureleri, Ahmet Nuri: Tercümeli Namaz Sureleri ve Yasin-i Şerif,

248 VIII. TEKKE VE ZAVİYELERİN KALDIRILMASI Tarikatlar, özellikle ruhun saflığına değer veren dini topluluklardır. Tarikatlar ya da keşişhaneler (Türk. T e k k e ve Z a v i y e ), tarikatların ritüellerini düzenlendiği yerlerdir. Türkiye de tarikat olarak Bektaşilik, Nakşibendîlik ve Mevlevilik oldukça yaygındır. Bir rivayete göre Bektaşilik, Hacı Bektaşi Veli (öl. 1270) tarafından kurulmuştur. Bu tarikatta, gerçek herhangi bir ritüel yoktur. İslam dininin ödevlerini ve kültlerini kabul eden Bektaşilik, A l i ye saygı gösterir ve onu Hz. Muhammed ve Allah la aynı düzeye yerleştirir. Onlar, M u h a r r e m ayının 1 den 10 nuna kadar yas tutarlar. Kutsal öğün, ekmek, peynir ve şaraptan oluşmaktadır. 16. yüzyılda Yeniçeriler (Osmanlı askerleri) arasında yaygınlaşan tarikat bazı hoşnutsuzluklara neden oldu yılında Sultan M a h m u t Yeniçerileri kaldırdıktan sonra, Bektaşi tarikatlarını yıktı. Türkiye de bugün sadece Anadolu nun bazı köylerinde bulunmaktadır. Nakşibendî-tarikatı, Muhammed Bahaeddin el-buhari ( ) tarafından kurulmuştur. Nakşibendîlik, İslami buyrukları sıkı biçimde yerine getiren bir tarikattır. Bu tarikatta, diğer tarikatlardan daha fazla şey beklenir ve daha fazla ibadet yapılırdı. 236

249 Mevlana Celaleddin-i Rumi ( ) tarafından kurulan Mevlevi tarikatı, dans ve müzikle yapılan ritüeliyle (S e m a) ünlüdür. Tarikatların, zamanla bozulan ve politik araç haline gelen işlevlerini hatırlamak gerekir ve onlar Osmanlı İmparatorluğunun zayıf olduğu dönemde kötü bir rol oynadılar. Devletin otoritesinin zorlu ve huzursuz olduğu dönemde, tarikatlar, sosyal ve politik odak noktası haline geldiler. Türk tarihinde, siyasi amaçlı dinsel devrimlere oldukça sık rastlanmaktadır yılında Simavna kadısının oğlu Şeyh B e d r e d d i n, taraftarlarıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklandı. Bedreddin, yeni bir öğreti bildirdi. Bu öğretiye göre, O, bilim ve T e v h i d i n (Tanrının birliğine inanç) yardımıyla İmparatorluğu yıkmak, tarikat ve dini okulları, aynı şekilde Osmanlı da yaşayan halkların dinsel farklılıklarını kaldırmak, dinsel anlamda yasaklara izin vermek, toprak ve mülkiyeti bütün insanlara eşit biçimde dağıtmak vb. düşünceler çerçevesinde bir devlet kurmak istiyordu. Fakat O, yakalandı ve idam edildi anayasası basın özgürlüğünü sağladı. Bu özgürlükten yararlanan Derviş V a h d e t i, kendi çıkardığı V o l k a n (Vulkan) gazetesinde dini araçlarla siyaset yapmaya başladı ve halkı kışkırttı. O, İ s l a m-i İ t t i h a d i y e (İslam Birliği) adında, yaklaşık üyesi olan bir birlik kurdu. Onun iddiasına göre, İslam tehlikedeydi. Birliğin üyeleri ve bütün gerçek Müslümanlar yeşil bir sancak altında bir araya gelmeliydi. Nihayetinde 13 Nisan 1903 yılında isyan patlak verdi. İsyancılar Millet Meclisini tahrip ettiler ve modern eğilimde olan bazı gazetelerin matbaalarını yıktılar. Bu kalkışma, binlerce insanın hayatına mal oldu. 237

250 yılında Nakşibendî tarikatının yöneticisi Şeyh S a i t, Genç vilayetinde taraftarlarıyla birlikte hükümete karşı ayaklandı. Onların ayaklanmasının nedeni, saltanatın kaldırılmasıyla birlikte İslam ın ayaklar altına alındığına ve dinin yok olduğuna ve hükümet yönetiminin dinsizlerin eline geçtiğine inanmalarıydı. Şeyh S a i t ve taraftarlarının amacı, Türk ulusuna kendi eski değerlerini, yani onlara göre halifelik ve saltanatı iade etmekti. Ayaklanma, tam olarak ortaya çıkmadan askeri güçler tarafından bastırıldı. Tekke ve zaviyelerin, şiirde ve müzikte estetik duyusunu temsil ettiklerini de açıkça belirtmek gerekir. Fakat medreseler gibi onlar da zamanla yozlaşmışlardır ve hem verimsiz hem de amoral bir hale gelmişlerdir. Eğer tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ve şeyhlik ve dervişliğin kaldırılmasının nedenlerinden biri tarihselse, ikinci neden sosyolojik anlamda devrimci hareketlerimizde amaçlanan şeydir. Tarikatların mistik anlayışının, uygarlık yolunda ilerlemek için 1927 yılında ortaya konulan radikal devrimci harekete bir engel olduğu açıktır. Bu konuda, Atatürk ün ifade ettiği sözler oldukça anlamlıdır: Teke ve zaviyeler, her durumda kapatılmalıdır. Tekke ve zaviyeler aracılığıyla yerine getirilen manevi rehberliğe hiçbirimizin ihtiyacı yoktur. Gücümüzü kültürden, bilimden ve teknikten almalıyız ve buna göre yaşam biçimimizi dönüştürmeliyiz. Tekke ve zaviyelerin amacı, halkı uyutmak ve aptallaştırmaktır. Fakat halk, kendinin uyutulmasına ve aptallaştırılmasına izin vermemelidir ) K. Atatürk: Atatürk Diyor ki, S

251 Ve Atatürk ün bu konuşması da aynı konuyu ele almaktadır: Şeyh 3, dede 4, seyit 5, çelebi 6 ve baba 7 olarak nitelendirilen bir grup insan, uygar bir ulus olarak görülebilir mi; ulusun kaderi ve yaşamı falcılara, büyücülere, üfürükçülere ve muskacılara emanet edilebilir mi? İlerleme ve uyanış için onarılamaz hata yapmamak için, bu şekilde davranmak daha büyük hataya neden olmaz mı? Var olan dinsel tarikatların amacı, taraftarlarının dünyasal ve manevi yaşamda mutluluğunu sağlamaya çalışmaktan başka bir şey olabilir mi? Ancak uygar Türk toplumunda, bugünün parlak bilim, teknik ve kültürü yerine genel olarak bu veya şu şeyhin yönetiminde maddi ve manevi mutluluğu arayan böyle ilkel insanların varlığına hiçbir şekilde izin vermem. 8 Böylelikle Atatürk, tarikatların uygarlık yolunda bir engel olduğu konusunda açıklık getirmiştir. Tarikatlarda, acemi kişi şeyhine bir köle gibi biat etmek zorundadır. Ama bu durum, gerçekte insan haysiyet ve onurunu dikkate alan modern anlayışla karşıtlık oluşturmaktadır ) Şeyh: Tarikat ya da kardeşlik örgütlenmesinin lideri, yöneticisi. 4) Dede: Kızılbaş topluluğunun manevi lideri, yöneticisi. 5) Seyit: Peygamber soyundan olan kimse. 6) Çelebi: Özellikle Mevlevilikte tarikat üyelerine verilen ad. 7) Baba: Özellikle Bektaşilikte tarikat liderine verilen ad. 8) Kastamonu Nutku, 29 Ağustos

252 Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin önsözünde, ilk maddesinde ve İnsan Hakları Bildirisinin önsözünde ve dördüncü maddesinde yer alan insanın insan olarak bir değere sahip olduğu ve esaret ve köleliğin yasak olduğu açıkça ortaya konulur. Anayasamızda, her Türk vatandaşının özgür biçimde yaşaması gerektiğini belirten ve angaryayı yasaklayan bir madde (Mad. 68) vardır. 677 sayılı yasayla birlikte bütün tarikatlar ve tekke ve zaviyeler kapatıldı. 9 Tekke ve zaviyelere ilişkin bu yasada, kapatılma konusu dışında onların üyeleri olan şeyhlere, dervişlere ve müritlere Türkiye Cumhuriyeti içerisinde hiçbir şekilde izin verilmeyeceği ve onlara özgü kılık-kıyafetlerin, unvanların ve de türbelerin kaldırılması gerektiği kararlaştırılmıştır ) Tekke ve zaviyelerin kapatılması ve tarikatların kaldırılmasının, çalışmadan rahat bir yaşam süren ve halkın dini duygularından yararlanan birçok fanatik şeyh ve dervişi rahatsız ettiği oldukça açıktır. Onlar, birçok yerde halkı reformlara ve cumhuriyet rejimine karşı kışkırttı, fakat yakalandılar ve cezalarını buldular. 10) 2 Aralık 1925 yılında yapılan düzenlemenin 2. Maddesi. 240

253 Üçüncü Bölüm LAİKLİK Sözcüğün Anlamı: L a i k terimi her ne kadar Fransızcadan Türkçeye geçmişse de, Latince l a i c u s tan türetilmiş olan bu sözcük, köken olarak eski Yunanca sözcük olan l a i k o s tan gelmektedir. 1 Yunanlılar, l a i k o s sözcüğünü sıfat olarak bir rahibin özelliğine ve sorumluluğuna ait olmayanı nitelendirmede kullanmışlardır. 2 O halde halktan gelen, diğer deyişle din adamları sınıfına (k l e r o s) ait olmayan birisi laik kimsedir. 3 Bu genel anlam dışında, l a o s ve l a i k o s terimlerine bazı kaynaklarda özel anlamlar atfedilse de, l a i k o s sözcüğü sonraki yüzyıllarda muhtemelen eski bir geleneğe göre dinsel topluluk dışında kalan insanları nitelendirmekteydi. 4 Dolayısıyla Hıristiyanlığın ilk yüzyılının sonundan itibaren de ruhban sınıfından olanlara c l e r i c i ve ruhban sınıfı dışında kalanlara L a i c i dendi. Laik sözcüğünün etimolojisi konusundaki bu kısa araştırma, L a i k kavramının temelde dinsizlikle hiçbir ilgisinin olmadığını göstermektedir. Asker-olmayan birisinin sivil kişi olarak nitelendirilmesi gibi, dinsel-olmayan birisi de laik olarak nitelendirilir ) Daver, B. Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, S. 3. 2) Sinanoğlu, S. : Laik Kelimesinin Etyomu ve Anlamları, S. 1. 3) Veletoğlu, H. V. : Din, Halk, Devlet, Cumhuriyet Gazetesi, ) Sinanoğlu, S. : Laik Kelimesinin Etyom ve Anlamları, S

254 Laiklik kavramının farklı tanımlamaları vardır. Genel olarak laiklik, devletin devlet olarak özelliklerinden birinin tarafsızlık olduğunu ve herhangi bir dinin taşıyıcısı (devlet-dini) olmadığını ifade eder. 5 Bu bağlamda, Türk hükümetinin görüşü şöyledir: Dinsel anlayış, bir inanç konusu olduğundan, dinsel ve dünyevi sorunlar birbirinden ayrılmalıdır. Laiklik, devletin altı ilkesinden biri olarak kabul edildikten sonra, temelde İslam ile çeliştiği için bazı gruplar tarafından eleştirildi. Bununla birlikte, Kur an dan yapılan alıntılar bu eleştirinin haksızlığını ortaya koyar: İnançta hiçbir zorlama olamaz. 6 Ve dedi ki: Rabbimiz, gerçektir. Bu nedenle, isteyen ona inanmalıdır ve istemeyen inanmamalıdır. Bu her iki Kur an ayeti, dinin bir inanç konusu olduğunu ve hiçbir zorlamanın olmayacağını göstermektedir. 7 II. LAİKLİĞİN TARİHSEL GELİŞİMİ 1. İslam Öncesi Türklerde Laiklik Uluslararası haklar savunucusu Nes, Droit International adlı ünlü eserinin başlangıcında laikliğin T u r a n cılıktan 1 kaynaklandığını yazmaktadır. Ona göre, Hıristiyanlar laikliği Türklerden almışlardır. C e n g i z H a n, farklı inanç grubundan olan herkese eşit mesafede durmaktaydı. Cengiz Han dan önce Orta Asya da yaşayan Türkler de kesinlikle laiktiler ) Daver, B. : Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, S. 7. 6) Kuran-ı Kerim, Sure 2, Ayet ) Kuran-ı Kerim, Sure 18, Ayet ) Orta Asya da Türklerin ilk yurdu için kullanılan tanım. 2) Bozkurt, E. M. Atatürk İhtilali, s

255 Türk tarihinin en eski dönemlerine bakılırsa, Türk ulusunun çok erken dönemlerde dinin ve dinsel inancın devlet ve siyaset meselelerinden ayrılması gerekliliğinin ve öneminin farkına vardığı görülür. Milattan önce Orta Asya da, Çin de ve başka yerlerde kurulan Türk hanedanlıklarında, herkes, dininde ve inancında özgürdü. Daha sonraki süreçte vaktiyle Avrupa ya göç eden örneğin Hunlar, Kıpçaklar, Avarlar vb. Türk halkları içerisinde hiçbirinin, fethedilen bölgelerdeki halkın dinini ve devletini değiştirmek amacıyla onları birbirine karıştırmış olduğu görülmez. 3 Türklerin eski dininde herhangi bir çileci ritüel yoktu, aksine sadece estetik ve ahlaki ritüeller söz konusuydu. 4 Orhun-kitabelerinde, eski Türkler arasında yönetimle ilgili sorunlarda veya onların girişimleri hakkında dinin konumuna ilişkin herhangi bir kanıt bulunmaz. 5 Türk hanedanlıklarında halk, farklı bir dine inanma konusunda özgürdü İslam Devleti İslam devleti, teokratikti. Çünkü yeni bir din oluşturan ve bu dinin altında toplamak için bütün insanlara seslenen Hz. Muhammed, sadece peygamberlikle yetinmedi, aynı zamanda yeni bir devlet de kurdu. Hz. Muhammed, dinin ödevlerini ve devletin yetkisini birleştirmişti. Bu durum, onun ölümünü takiben dört halife dönemine kadar devam etti. Aynı şekilde halifeler Ebu Bekir, --- 3) Tarih IV., S ) Gökalp, Z., : Türkçülüğün Esasları, S ) Arsal, S. M., : Teokratik Devlet ve Laik Devlet, s ) Arsal, S. M., : Teokratik Devlet ve Laik Devlet, s

256 Ömer, Osman ve Ali hem dini önder hem de devlet yöneticisiydiler. İslam devletinin teokratik özelliğini gösteren diğer bir simge, camilerin dinsel ve dünyasal sorunların birlikte ele alındığı yerler olmasıdır. İslam ın erken dönemlerinde camiler, aynı zamanda hem mahkeme, hem okul hem de siyasi merkezlerdi İslam hukuku, İslam devleti gibi tamamen teokratik bir özelliğe sahiptir. İslam hukuku, sadece inanç ve ibadet sorunları hakkındaki yargıları içeren kuralların bir toplamı değil, aynı zamanda insanın dünyayla ilişkisine dayanan yasal talepler ve davranış kurallarına yönelik normların bir toplamını ifade etmekteydi. 1 Dünya sorunlarıyla ilgilenen dini hukuk kısmı, dört bölüme ayrılmaktadır: a) Münakehat ve Mufarakat (evlilik ve boşanma hukuku) b) Muamelat (ticaret, mülkiyet ve borçlar hukuku) c) Ukubat (ceza hukuku) d) Feraiz (miras hukuku) Bunlardan ilk üçü, F ı k ı h ı (yükümlülükler-öğretisi) oluşturur. Hem Fıkıh ın hem de miras hukukunun kaynakları, tamamen dinseldir. Bu kaynaklar şunlardır: Kur an, Hadis, K ı y a s, İ c m a-i Ü m m e t (ortak görüş). 3. Osmanlı Devleti Türkler Müslümanlığı kabul etmeden, çok tanrılı bir inanca sahipti. Onlar İslami çevreye girmeye başladıkça, --- 1) Daver, B. : Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, S

257 aşamalı olarak teokratikleştiler. Bu durum, bir Türk-İslam devleti olan Osmanlı İmparatorluğunda gözlemlenebilir. 1 Osmanlı İmparatorluğu kurulduğunda, teokratik özelliklerden daha çok ulusalcı niteliklere sahipti. Zamanla, devletin teokratik özelliklerinin baskın gelmesiyle, seküler devlet alanı dinsel hukuk karşısında giderek daraldı. Devletin teokratik eğilimleri etkili olmaya başladığında, Fatih Sultan Mehmet şeyhülislamlık görevini K a d ı C e l a l e d d i n H ı z ı r a verdi yılındaki K ü ç ü k K a y n a r c a antlaşmasıyla birlikte, Osmanlı İmparatorluğundaki teokratik hareket belirgin hale geldi. Bu antlaşma çerçevesinde, Rus Çarı, Osmanlı da yaşayan Ortodoksların koruyuculuğunu üstlendi. Bunun karşılığında da Osmanlı Sultanı bütün Müslümanların koruyucusu ve halifesi oldu. Osmanlı İmparatorluğunun teokratik yapısını gösteren önemli organlardan biri, kuşkusuz şeyhülislamlık makamıdır. Fatih Sultan Mehmet in çıkarttığı yasaya göre, şeyhülislam din alimlerinin başkanıydı ve şeyhülislamlık makamına atama ya da görevden alma doğrudan Sultan tarafından yapılmaktaydı. Şeyhülislam, devlet eğitiminde, sadrazam/başbakan ve bakanlardan sonra önemli bir yere sahipti. 2 Şeyhülislamlık makamının önemi ve etkisi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından arttırıldı ve şeriatın bekçisi olarak gösterildi. Devletin bütün faaliyeti, devletin eylemlerini İslam ilkeleriyle uyumlu kılacak biçimde şeyhülislamın fetvası aracılığıyla yerine getirildi. Tanzimat ta, I. ve II. Meşrutiyet döneminde, --- 1) Daver B. Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, S ) Okandan, R. G. : Umumi Amme Hukukumuzun Ana Hatları, s

258 ortaya konulan bazı yeniliklerde de laiklik hareketi gözlemlenebilir. Fakat anayasada buluna maddeden dolayı, bu hareketler pratikte etkili olamadılar. 4. Türkiye Cumhuriyeti nde Laiklik Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti ne miras kalan olumsuzluklardan biri olan devletin teokratik özelliğinin ortadan kaldırılması belki en zoru gibi görünüyordu. Yüzyıllardan beri, sadece merkezi bir güç biçiminde bulunmayan, aynı zamanda özellikle hadislerle, şeriat mahkemeleriyle, din adamları ve dini okullarla (medreseler) köylere kadar kök salmış bir organizasyonu ifade eden teokrasiyi kaldırmak ve modern devlet düşüncesini tam olarak gerçekleştirebilmek için, öncelikle bununla ilgili olan bütün düzenlemeler farklı nedenlerle beklemek zorunda kaldı ve ayrıca gerici öğelerin ve onların çıkarlarının ulusa zarar vermesinden kaçınılmalıydı. 1 Atatürk ün hatırasının ilkeleri arasında, gördüğümüz kadarıyla Büyük Millet Meclisinin ilk günlerinde kabul edilen ve ilk anayasamız olarak görülen metinde devletin dini konusunda herhangi bir belirleme bulunmaz. Aynı şekilde, 20 Ocak 1921 yılında kabul edilen anayasada da devletin dini konusunda herhangi bir madde yoktur; bununla birlikte bağnaz tutucu bir grubun ısrarlı talepleri sonucu 7. maddede çerçevesinde şeriat yasasının dikkate alınmasını sağlamanın Büyük Millet Meclisinin görevleri arasında olduğu 2 konusunda bazı ifadeler eklendi. Atatürk, bu ısrarcı talebe ilişkin muhalefetini Nutuk ta şöyle ifade eder: --- 1) Die Geschichte der türkischen Republik, S ) Bakınız, Saltanatın Kaldırılması, S

259 İlk anayasanın hazırlanmasına bizzat başkanlık ettim. Hazırladığımız yasayla ilgisi olmayan Şeriatdüzenlemeleri ifadesini anlaşılır kılmak için çok çaba harcandı. Fakat bu ifadeye, tamamen önyargılı olarak bütünüyle başka bir anlam katmak isteyen kişileri ikna etmek olanaksızdı. 3 Bununla birlikte, cumhuriyetin ilanından rahatsız olan ve batıl inançlara sahip bütün kurumlara ve düşünceler karşı karar almak için ilk adımın atılacağını sezen ve anayasada cumhuriyetin belirlenmesine ilişkin maddede niyetlerini zorlanmadan gerçekleştirebilmek için bir süre ses çıkarmayan aynı grubun talebi, temel ikinci madde olarak 1924 Anayasasında kabul edildi: Devletin dini, İslam dır. Bu bağlamda, Atatürk şöyle ifade eder: Yasanın 2. ve 26. maddelerinde içerilen, yeni Türk devletinin modern karakteriyle ve cumhuriyetçi rejimle uyuşmayan ifadeler, devrime ve cumhuriyete herhangi bir zarar vermeyeceği düşünülen ödünleri ifade etmektedir. 4 Türkiye Cumhuriyeti nde ortaya konulan laiklik hareketi devlet, hukuk ve eğitim-öğretim sisteminde adım adım yapılan bir dizi değişimle birlikte gözlemlenebilir. Devletin sekülerleşmesi, şu şekilde gerçekleşir: 1921 Anayasasıyla birlikte, egemenlik kayıtsız şartsız ulusa devredilmiştir yılında saltanat kaldırıldı yılında Cumhuriyet ilan edildi yılında Şeriye ve Evkaf Vekaleti ve halifelik kaldırıldı. Dolayısıyla bu tarihten itibaren dinin siyasi güç olarak devletteki etkisi ortadan kalktı ) Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S ) Pascha, K. : Die Nationale Revulation, S

260 Hukuk, bütünüyle sekülerleştirildi yılında, artık şer-i hukuku tanımadığını ifade eden Türk kanun koyucusuyla birlikte İsviçre Medeni Kanunu herhangi bir değişiklik yapılmaksızın kabul edildi. Türk kanun koyucusu, benimsenen laik kurumların yaşayabilmesini sağlayabilmek, dolayısıyla kültür sistemimizin insani bir dünya görüşü temelinde inşa edilebilmesi için her şeyden önce laik bir anlayışa gereksinim olduğunu çok doğru bir biçimde fark etti yılında kabul edilen Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla birlikte, eğitim ve öğretim birleştirildi. Böylelikle skolastik düşünce biçimini benimsemiş ve şeriatın uzantısı olmuş medreseler kaldırıldı yılındaki anayasa değişikliliğiyle birlikte laiklik resmi olarak kabul edildi ve devlete teokratik bir özellik atfeden düzenleyici paragraflar çıkarılmıştır; bundan böyle eğitim ve öğretim seküler bir düşünce biçimi temelinde yürütülmüştür. Yeni reform yasalarıyla birlikte Türk kanun koyucu, eski atmosfer içerisinde yüzyıllardır oluşmuş olan mistik, metafizik bir tepkiyi savuşturmak ve böylelikle laikliği korumak istemiştir. Türk reformunun başarısı, sadece hukuk, devlet ve eğitim-öğretim gibi sosyolojik kurumları etkilemez, aynı zamanda takvim, yazı, kılık kıyafet gibi alanlarda sekülerleşmeye neden olur. Dolayısıyla Türk reformunda yeni bir yüz ortaya çıkmıştır. 248

261 DİN VE DEVLET İŞLERİNİN BİRBİRİNDEN AYRILMASI (LAİK DEVLET) Din ve devlet işlerinin ayrılmasına ilişkin devrimci değişime rağmen, laik devlet ilkesiyle çelişen belirlemeler 1928 yılının Nisan başlarına kadar anayasada kaldılar. Nihayetinde bu sorun, 5 Nisan 1928 yılında görüşüldü ve bu konuda anayasanın değiştirilmesi kararlaştırıldı. Yapılan değişiklik anayasanın ikinci maddesinde şöyle ifade edilir: Madde 2: Türk Devleti nin dini, İslam dır, resmi dili Türkçe dir, başkenti Ankara dır. Bu maddede, şu şekilde ifade edilen daha önceki bölüm kaldırılır: Türk Devleti nin resmi dili Türkçe dir, başkenti Ankara dır. Madde 26: Şer i hükümlerin geçerliliğini sağlamak, yasaları değiştirmek, yorumlamak, kaldırmak, diğer devletlerle anlaşma ve sözleşmeler yapmak. Bu maddede, şer i hükümlerin geçerliliğini sağlamak ifadesi kaldırıldı. Ayrıca, aynı günde Büyük Millet Meclisi nde cumhurbaşkanının ve her yeni seçimden sonra seçilen milletvekillerinin yemin şekli değiştirildi anayasasına göre bu yemin biçimi şöyledir: Madde 16: Milletvekilleri için; Yurdun ve ulusun selametine ve refahına aykırı hiçbir amacı izlemeyeceğime ve cumhuriyetçi ilkelerin sadık koruyuculuğundan hiçbir zaman uzaklaşmayacağıma Tanrının huzurunda yemin ederim. 249

262 Madde 38: cumhurbaşkanı için; Yurdun ve ulusun selametine ve refahına aykırı hiçbir amacı izlemeyeceğime ve cumhuriyetçi ilkelerin sadık koruyuculuğundan hiçbir zaman uzaklaşmayacağıma T a n r ı nın huzurunda yemin ederim. Her iki maddede içerilen Tanrının huzurunda sözcüğü, bugün ş e r e f i m ü z e r i n e y e m i n e d e r i m biçiminde değiştirilmiştir. 250

263 D. Dördüncü Bölüm JAPONYA NIN MODERNLEŞMESİ I. JAPON KÜLTÜR TARİHİNE GENEL BAKIŞ Türkler, 19. yüzyıldan itibaren Batılılaşma ve modernleşme modeli olarak düşünsel bir mücadeleye giriştiğinde yalnız değillerdi. Aynı düşünsel mücadeleye girmiş olan başka ülkeler vardı. Bunlardan biri, Asyalı bir ülke olan Japonya dır. Çalışmamızın bu bölümünde, Türkiye ile paralel olarak yürütülmüş olan reformlar ve modernleşmeler çerçevesinde Japonya nın bu sorunu nasıl çözdüğünü göstereceğiz. Japon kültür tarihi, eğer ilkel ve mitik evreler dikkate alınmazsa iki dönemden oluşur. İlk dönemde, yaygın olarak Çin kültür ve uygarlığının etkisi görülür. Bu dönem, M.S. 552 yılında başlar ve 19. yüzyıla kadar sürer. Japonlar, gerçi M.Ö. 500 yılından 200 yılına kadar Çin kültürüyle bağlantılı olmuşlardır; ama bu ilişki Japonlar üzerinde öyle büyük bir etki bırakmamıştır. Japonya dan sonra Kore ye gelen Budizm, Çin kültürünü de beraberinde getirmiştir. Budizm ve Çin kültürü, kısa sürede Japonya da hakim oldu. Çin kültürünü benimsemede büyük çabukluk ve maharet gösteren Japonlar, bunu bazı bölgelerde Japon tarzıyla birleştirdiler ve böylelikle bir Çin-Japon kültürü oluşturdular. 251

264 Özellikle mimarlıkta, müzikte, edebiyatta, sanatta, ressamlıkta ve yaşam-tarzında bütünüyle estetik yapıları ortaya koyan bu kültür, aynı zamanda imparatorluk sarayının çöküşüne neden oldu. İmparator, sadece dinsel ve kültürel alanda bir lider olduğu için, politik otorite ve iktidar güçlü soylu ailelerin eline geçti. Bu feodalite, Japonya nın Batı ya kapılarını açmasına kadar varlığını sürdürmüştür. İkinci dönem, Japonya nın Batı dünyasıyla, yani Hollanda, Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya yla temasından sonra başlar. 16. yüzyıldaki misyonerlik faaliyeti, ticari ve siyasi ilişkilerle başlayan bu temas, kesintilerle 19. yüzyıla kadar devam etti ve 1868 yılında belirli bir evreye ulaştı. Bundan itibaren, Batı kültür etkisi Çin kültürünün yerini almaya başladı. Japonlar, bir zamanlar Çin kültürünü benimsemede olduğu gibi Batı kültürünü benimsemek için çok çaba sarf ettiler. Ancak bu benimseme, bir seçimden daha çok bir taklitti. Japonlar, kendi kültürüne uygun olup olmadığını iyice düşünmeden, iyi ve yararlı gördükleri her şeyi Batı dan aldılar. Batıdan alınan bu kazanımlar aracılığıyla Japonlar, özellikle teknik ve maddi alanda büyük ilerlemeler sağladı. Sosyal, kültürel ve dinsel alanda yürütülen reformlar ve yeniliklerle birlikte, Japonya gelişmiş modern bir devlet haline geldi. 252

265 II. ÇİN KÜLTÜRÜNÜN JAPONYA DA YAYILMASI Japonya da Çin kültür ve uygarlığının yayılması büyük ölçüde Budizm Japonya ya girdikten sonra başlar. M.S. 552 yılında Japonya dan sonra Kore ye gelen Budizm, 1 tutucu gruplar tarafından dostça karşılanmadı. Budizm ile mücadele 587 yılına kadar sürdü ve sonunda Japonya nın zaferiyle sonuçlandı. Özellikle S h o t o k u-t a i s h i ve onun teyzesi Suiko-Tenno ( ) Budizm in ateşli takipçileriydiler. Her ikisinin çabasıyla, Budizm Japonya da yayılmaya başladı. 552 yılından önce, Koreliler Japonlar için Budizm le, onun yorumuyla ve tüm Çin kültür ve uygarlığıyla ilgili arabuluculuk rolünü üstlenmişlerdi. Fakat 587 yılından sonra Japonlar, Korelilerin yardımı olmaksızın Çin le doğrudan temasa geçtiler. Bizzat S h o t o k u-t a i s h i, Çin kültürü ve Budizm i daha yakından tanımaları için öğrencileri Çin e yolladı. Japonlar, Budizm yanında Çin mimari, yontu ve ressamlık sanatı konusunda eğitim aldılar. Ayrıca onlar, tıp ve astronomi, maden dökümcülüğü yöntemleri ve üretimini ve son olarak da Çin müziğini öğrendiler. S h o t o k u-t a i s h i yle birlikte Çin takvimi 2 de kabul edildi. Çin kültürünün en karmaşık kısmı, --- 1) 552 yılında Nihongi şartnamesinden sonra, S e i m e i (Japonya da yaygın olan Çince-Japonca, S y ö n g-m y ö n g adının Korece ifadesi) kralının bir habercisi Koreli üç krallıktan biri olan Kudara ya (P ä i k c y e) geldi ve efendisinin adına altın-bakır-bronz karışımından oluşan Sakya Buddha nın bir heykelini, Budanın öğretilerini içeren Sutraların bir cildini ve kült nesnelerini, yanında kralın Buda öğretisini diğer ülkelere yaymayı tavsiye eden bir hatıratı takdim etti. Florenz, K. : Lehrbuch der Religionsgeschichte, Cilt I, S. S ) Daha önce ay evrelerine göre düzenlenmiş olan Japon takvimi, M.S. yaklaşık 604 yılında Koreli bir din adamı tarafından güneş yılına göre uyarlandı. Çin de yapılan değişiklikler M.S. 680 yılında uygulanmaya başlandı ve Japonya 253

266 toprak-kiralama, faiz ve vergilendirme sistemiyle birlikte yönetim ve toplumun organizasyon yapısıydı. Japonlar, özellikle bu tarz şeyleri taklit ettiler ve M.S. yaklaşık 700 yılında politik ve ekonomik yaşamın çoğu biçimini Çin den almışlardır. Tanrısal olarak görülen eski soyluluk, kendi tanrısallığını düşünmüyordu, aksine sadakat ve sorumluluğa ilişkin Çinli Konfüçyüs anlayışından hareketle kabul edilen yeni tasarımlar aracılığıyla eski dinsel otoritesini güçlendirmek istiyordu. O halde İmparatorun, çifte işlevi vardı: O, en üst rahiplik ve hükümdarlık unvanını bir kişide birleştirmekteydi. 3 T e n j i-t e n n o ( ), bu kültürel benimsemeyi daha ileri götürdü. Onun döneminde, Çin deki modele uygun biçimde okullar kuruldu. Japon edebiyatının, 8. yüzyıldan beri Çin etkisi altında olduğu görülmektedir. Japon mitolojisi ve tarihi hakkında yazılmış ilk eserler, bu dönemde ortaya çıkar. 4 N a r a döneminde ( ), Çin yazı karakterlerini kolaylaştırmak için oluşturulan K a t a-g a n a (Fragmentargana) ve H i r a-g a n a (Platgana) olarak ifade edilen bir sistem kullanılmıştır. 5 Diğer sanatlar yanında, şiir sanatı ödünç alınmıştır ve güzel sanatlar ortaya konulmuştur. Budizm, o zamanlar dünyanın en büyüklerinden biri olan Çin uygarlığı için taşıyıcı ve aracı bir özelliğe sahipti. Çin kültürünün etkisiyle birlikte Japonya, 9. yüzyılda altın çağını yaşadı. --- (bugün hala uygulanan) iktidardaki imparatorun adına ve resmi-yıla göre düzenlenen önemli olayları hatırlamak için Çinli yöntemleri kabul etti. Gregoryen takvimi, Japonya da 1873 yılında uygulanmaya başlandı. Durant, W. : Das Vermähtnis des Ostens, S ) Herschel, W. : An Introduction to Japan, S ) K o j i k i (Antik çağdaki olaylar hakkındaki raporlar), N i h o n g i (Japonca yıllıklar), F u d o k i (ülke ve insanlar hakkında açıklamalar), U j i b u m i (geleneksel yazı biçimleri). 5) Harf- yazı sistemi. 254

267 Özellikle E n g i döneminde ( ) 6, imparatorluk sarayı ve onun aile etrafı müzik, dans ve edebiyatla birlikte gösterişli biçimde yaşam sürmüştür. 7 Saray ve çevresi, Çin kültürü ve Budizm etkisi altında yaşarken, imparatorun otoritesi zayıfladı ve yönetim güçlü soyluların eline geçti. Shogun unvanına sahip olan T o k u g a w a, 1192 yılında iktidarı ele geçirdi ve soyluların bu diktatoryal iktidarı 1868 yılına kadar sürdü. Gerçi bu dönemde bir imparator ve imparatorluk vardı, ama imparator bir imparatordan daha çok yüksek bir soylu ya da prens gibi yaşıyordu ve uyruklarına hiçbir şey yaptıramıyordu. J e j a s u yasası (T a g u k a w a i S h o g u n luğunun kurucusu), imparatorun devlet işlerine karışmasını engellemekteydi ) Fennolose, tıpkı Ming Huang döneminin Çin uygarlığının zirve noktasını ifade etmesi gibi, Japon medeniyetinin zirve noktasını gösteren, Engi olarak ifade edilen bu zaman dilimini büyük bir coşkuyla yazmaktadır. Çin veya Japonya, bu kadar zengin, böyle parlak ve bu kadar özgür bir ruha artık hiçbir zaman sahip olamayacaktır Belki ne Japonya da ne de dünyanın herhangi başka bir yerinde gerek genel kültür gerekse ince bir yaşam-tarzı açısından ruha ve bedene aynı şekilde hitap eden böyle bir çağ olmamıştır. Durant, W. : Das Vermächtnis des Ostens, S ) O zamanlar, başkent K y o t o (barışın başkenti), C o r d o v a ve Kostantinopel dışında bir milyon nüfusa sahipti. Durant, W. : Das Vermächtnis des Osten, S

268 III. JAPOYA NIN BATIYLA İLİŞKİSİ Japonya nın Batıyla ilk teması, Avrupalı tüccarlar ve misyonerler aracılığıyla oldu yılında Portekizli tüccarlar Japonya ya geldiler. Bunların beraberinde taşıdıkları silahlardan Japonlar oldukça etkilendiler. Cizvit Franz X a v e r, Hıristiyanlığı yaymak için 1549 yılında Japonya ya geldi. Franz X a v e r ve arkadaşları o dönemdeki imparator O d a N o b u n a g a tarafından oldukça dostça karşılandı ve Hıristiyanlığın yayılmasını destekledi. İlk dönemlerde, misyonerler büyük başarı sağlamışlardır. Katolik Kilisesi, Japonya da çok sayıda taraftar kazandı. Misyonerliğe yönelik bu destek, öncelikle dinsel nedenlerden kaynaklanmıyordu, aksine Avrupa yla ticaretin teşvik edilmesi ve kolaylaştırılması isteniyordu. 1 Batılı ulusların, doğulu insanlarla ve halklarla siyasi amaçlarla ilgilendiği ortaya çıktığında, Japon soyluları misyonerlere karşı tutumlarında daha dikkatli olmaya başladı. Onlar, Batılı anlamda ilerlemeyi, her şeyden önce silah ve askeri ekipmanlar açısından memnuniyetle kabul ediyorlardı. Onlar, Hıristiyanlıkla birlikte yıkım ve fethin gelebileceğini fark ettiklerinde, ona kuşkuyla yaklaşmaya başladılar. 2 Daha sonra, Japonya da Hıristiyanlıkla mücadeleye girişildi yılında, Hıristiyanlık, Japonya da resmi olarak yasaklandı ve onu yok etmek için her şey yapıldı yılında, alınan önlemlerle birlikte Hıristiyanlığın Japonya da yayılması hemen hemen engellendi. Bu arada, Çinliler ve Hollandalılar dışındaki yabancıların Japonya da ikametgahı yasaklandı. Japonya nın yabancı ülkeyle ilişkisini engellemek için, Japonların yurt dışına seyahatleri yasaklandı ) Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S. 7. 2) Webb, H. : An Introduction to Japan, S ) Bu amaçla, Japonlar büyük gemilerini parçalamışlardır. 256

269 Fakat Japonlar, bunda başarısız oldular, çünkü onlar yabancıların ülkelerinde ikamet etmemelerine ve dolayısıyla Japon halkı üstünde hiçbir etkileri olmamasına rağmen, Batının avantajları ve icatlarından yaralanmak istiyorlardı. Bu amaçla, yaklaşık 15 Hollandalıya küçük bir adada (Deshima adası) oturma izni verildi. 4 IV. BATI KÜLTÜRÜNÜN KABUL EDİLMESİ Japonlar, 1640 yılından 1668 yılına kadar özellikle Hollandalılar aracılığıyla Batıdan kendileri için yararlı gördükleri şeyleri almalarına rağmen 1, sonunda ülke 1868 yılında kapılarını Batıya açtı. Hem Amerika nın hem de prenslerin ve entelektüellerin yabancılar karşısındaki anlayışlı tavrı Japonya nın yüzünü Batıya dönmesini sağladı. 15. T o g u k a w a-s h o g u n u Y o s c h i n o b u nun M u t s i h o t o yararına tahtan feragat etmesi, bu sorunun çözümü için olumlu oldu. İmparator M u t s i h o t o nun (öl. 1912) tahta geçtiği 1868 yılı, Japonya tarihinde restorasyon dönemi olarak ifade edilir ve onun yönetimi M e i j i (aydınlanmış yönetim) olarak adlandırılır ve O, 7 Şubat 1868 yılında K y o t o da yaptığı bir açıklamada --- 4) Hollandalıların pozisyonu, çok iyi değildi. Deshima adasında, Pazar ayinlerini ve diğer kutlama günlerini yerine getirmek, Hıristiyan adını vermek veya Hıristiyanlıkla ilgili şarkı söylemek onlara yasaktı ) 19. Yüzyılın ilk yarısında, çok sayıda Japon Hollandaca öğrenmeye ve Avrupa tıbbı, doğa bilimleri ve teknik başarılar (kitap basımında hareketli harfler, değirmenler, buhar makineleri, telgraf) konusunda eğitim almaya ve bunları benimsemeye başladı. Thunberg ( ), Siebold ( ) gibi Hollandalı ve daha çok Alman doktoraskerler ( ), bu dönemde iyi bir Japonca bilgisine sahiptiler ve Japonlara Avrupa hakkında iyi bir bilgi sağladılar. Avrupa, Hollandalılarla birlikte her türlü ticari malı 257

270 aşağıdaki şu reformları vaat etti: a) Devlet meselelerinin müzakere edilmesi ve karara bağlanmasıyla ilgili toplantılar, bütün sınıfların temsilcilerinin katılımıyla yapılmalıdır. b) İç barışın sağlanması için, halk arasındaki sosyal farklılar mümkün olduğunca dengelenmelidir. c) Bütün Japonlar, ciddiyetle ve şevkle kendini mesleğine adamalıdırlar. d) Modası geçmiş ve kullanılamaz uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. e) Japonya nın geleceği için, tüm yabancı ülkelerin yararlı bilimleri ve uygulamaları kabul edilmelidir. Bu dönemden itibaren Japonlar, şaşırtıcı bir çabuklukla ve uyumlulukla yararlı gördükleri şeyleri Batı dan aldılar ve modern bir devlet oluşturmaya başladılar yılında, büyük ölçüde Napolyon yasasına dayanan yeni bir hukuk sistemi getirildi. Bu sistemle birlikte, basın, konuşma, toplantı ve din özgürlüğü sağlanmıştır. Ayrıcalıklar, işkence ve tanrısal hükümler kaldırıldı yılında federal bir anayasa oluşturuldu. Üniversiteler, Batı tarzında örgütlendi. Teknik, sosyal ve kültürel alanlarda ilerlemeler sağlandı. İngiltere den demiryolu, Fransa dan ordunun eğitimi ve donatımı, Almanya dan sağlık sistemi uygulaması, Amerika dan halk eğitim sistemi ve İtalya dan resim ve heykeltıraşlık alındı ) Japonya dan aldı: Altın, bakır, ipek, porselen, bronz, çiçekler, süs-bitkileri ve başka birçok şey. Japonlar da Batıdan kendileri için yeni ve yararlı olan ürünleri aldı: Madeni mallar, şarap, silahlar ve dokuma ürünleri, saat, barometre, termometre ve başka birçok şey. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S

271 V. KÜLTÜREL VE SOSYAL REFORMLAR Eğitim Sistemi Japon hükümeti, Batı nın sadece teknik ve kültürünü aktarmanın yeterli olmadığını gördüğü için, Batıyı yerinde araştırmak ve anlamak amacıyla çok sayıda öğrenciyi Avrupa ve Amerika ya gönderdi. Onlar tekrar Japonya ya döndüklerinde, hükümet bu öğrenciler için olanaklar ve iş alanları sağladı. Ancak hükümet, bunu yeterli bulmadı; yabancı profesörler ve uzmanları da ülkeye davet etti. Ayrıca, hükümet, Batının teknik, askeri, tıbbi, felsefi ve hukuki alanlardaki mevcut uygulamaların takip edilmesi ve kaynakları açısından Batı uygarlığının araştırılmasını sağladı. Hükümet, eski Yunanca ve Latincenin temel rolünün farkına vardı ve yeni eğitim sisteminde her iki dile önemli bir yer verdi. Çeviriler ve yabancı dillerle aracılığıyla Batı kültürünün benimsenmesiyle birlikte Japonya da, yeni bir Japon literatürü oluşturuldu. Birbiri ardı sıra ortaya çıkan gelişmelerin İngiliz liberalizmi, Rus realizmi, Nietzscheci bireycilik ve Amerikan pragmatizminin Japon anlayışını bastırması karşısında, Japon yazarlar, yerli materyallerden yararlanarak milliyetçi ruhu tekrar güçlendirdiler. 1 Roman alanında, doğalcı bir anlayış kabul edildi. Bu anlamda, önemli eserler yayınlandı yılında, ilk gazete yayımlandı. 3 Yakın zamanda, diğerleri bunu takip etti ) Durant, W. : Das Vermächtnis des Ostens, S ) Bu edebi akımın önemli temsilcileri: I c h i j o ve şair T o s o n. 3) İlk gazetenin adı: J o h a m a M a i n i s c h e S h i m b u n. 259

272 Okul Sistemi Restorasyon döneminde (1868) Japonya da, Avrupa ülkelerinin okul sistemiyle karşılaştırılabilecek herhangi bir okul sistemi yoktu. Ortaçağda, Budist manastırlar ve okullar hizmet veriyordu. Eğitimöğretimin konusu, her şeyden önce Budist yazmalardan oluşmaktaydı. T o k u g a w a devrinde ( ), soylular erkek çocuklarına Çince klasikler, Japon literatürü ve diğer bazı alanlarda dersler verdirtti. Buna karşılık kızlar, herhangi bir okul eğitimi almadılar. Sıradan halkın, daha önceden olduğu gibi eğitimde de herhangi bir payı yoktu. Bu konuda tam bir dönüşüm, geçen yüzyılın yetmişli yıllarında görüldü yılında, bir eğitim bakanlığı kuruldu yılında, şu şekilde bir imparatorluk fermanı yayınlanır: Bundan böyle, eğitim, bilgisiz hiçbir köy, hiçbir aile ve aile üyesi kalmayacak şekilde yaygınlaştırılacaktır. 1 İnsanlar, büyük bir çabayla, okuma ve yazma öğrenmeye başladı. Devletin finansal yardımlarıyla birlikte Tokyo da Kyoto da ve Sappora da üniversiteler kuruldu. Bunlar arasında özellerin de olduğu çok sayıda üniversite açıldı. 2 Dünyanın en kültürlü ülkesi olmaya karar veren Japonya, okuma ve yazma öğrenmeyi büyük çabayla sürdürdü yılında, çocukların yaklaşık yüzde doksan dokuzu okula gidiyordu yılında, yaklaşık halkın yüzde doksan beşi okuma-yazma biliyordu. Eğitim sistemi, dinsel baskılardan kurtarıldı yılında, bu, bir hükümet kararnamesiyle resmi olarak ilan edildi. Bu kararname şöyleydi: Eğitimin, dinin dışında bağımsız biçimde oluşturulması, okul politikası için --- 1) Ohm, Th. : Kulturen, Religionen und Missionen in Japan, S ) Bu üniversitelerin adları şöyledir: M e i j i, K e i j o, H o s e i, C h u o ve N i h o n-d a i g a k u. Bunlar dışında, Budist ve Hıristiyan üniversiteler vardır. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S

273 en önemli noktadır. Bu yüzden, müfredatla ilgili yasal belirlemelere tabi olan resmi veya mahalli idarelere ait okulların hiçbiri din dersleri veremez veya dini kutlamalar düzenleyemez Yazı Japonca, Çin yazı karakteriyle yazıldığı için Japon dilinin Çince yle aynı olduğu düşüncesi yanlıştı. Japonlar, Çin kültürüyle birlikte Çin yazı karakterini kabul etti. Ama bu yazı karakteri, Moğolca ve Korece yle akraba olan Japon diline uygun değildi. Japonca, temelde çok heceli ve bitişimli ve de basit olması nedeniyle Çinceden ayrılmaktadır; o, az tonlamalı, gırtlaksı olmayan, bileşik sesi ve hece sonunda (n dışında) ünsüz sesi bulunmayan bir dildir; hemen hemen her ünlü ses, melodik uzunluktadır. Dilbilgisi de basit ve doğaldı; o, sıfatların hiyerarşik ve zarfların kişisel eklerinin olmadığı, sayısız ve cinssiz temel sözcüklerden oluşur. Japonca, çok az kişiseldir ve genelde hiçbiri zamirlerle ilgili değildir. 1 Başka sözcüklerle birlikte Japonca çekim ve edatları ifade temek, Çince karakterleri anlaşılır kılmak için K a t a k a n a ve H i r a g a n a (Japon hece alfabesi) oluşturuldu. Fakat böylelikle sorun çözülmedi. Japonca, yüzyıllarca Çince nin etkisi altında kaldı ve Çin alfabesinin kullanılmasıyla birlikte sorunlar ortaya çıktı ) Daha sonra, dinin yerini vatanseverlik aldı. 4)Ohm, Th. : Kulturen,Religion und Missionen in Japan, S

274 Japonya, Batı kültür ve uygarlığıyla birlikte dikkate alındığında, bu sorunlar görünür hale geldi. Çünkü eski yazı karakterleri, yeni kavramları ve teknik ifadeleri karşılayamıyordu. Bu yüzden, restorasyon döneminden itibaren Çin alfabesinden vazgeçmek ve Japon diline uygun ve yeni yaşamın gerekliliklerini karşılayacak başka bir yazı sistemi bulma çabası ortaya konulmuştur. Alfabe problemini çözmek için, aşağıda ifade edilen çözümler üzerinde duruldu: a) Mevcut alfabeyi korumak, fakat Çince karakterleri azaltmak ve onun öğrenimini ve uygulamasını kolaylaştırılmak. b) Çince karakterleri kaldırmak ve onun yerine Latin alfabesini veya K a n a-sistemini getirmek, onların bir arada bulunması tamamen gereksizdir. c) Kademeli olarak Çince karakterlerin azaltılması, gelecekte muhtemelen onun değiştirilmesi sorusunu açık bırakabilir ) Durant, W. : Das Vermächtnis des Ostens, S ) 1921 yılında öldürülen başbakan H a r a, O s a k a M a i n i c h i gazetesinde şöyle yazıyordu: Çince karakterle ilgili zorluklar o kadar büyük ki, orta ve yüksek okula gidenler arasında bile doğru biçimde yazıp okuyacak ve karakterlerin anlamını doğru olarak anlayabilecek çok az insan vardır. Hatta böyle bir şeyi yapamayacaklar arasında üniversiteyi bitiren insanlar da vardı. İşinden anlayan, fakat açıkça bir Avrupa dilinde yazabilmesine rağmen, kendi içinde bunu yapamayan ünlü uzmanlar bilinir. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S

275 Özellikle 1900 yılından itibaren çok sayıda toplum Çin alfabesini kaldırmak için çaba harcadı yılında, o dönemdeki kültür bakanlığı yönetiminde anadilleri araştırma komisyonu kuruldu ve alfabenin öğrenilmesiyle ilgili olarak ilkokullar için birçok kolaylık sağlayan bir toplum ortaya çıktı. Fakat 1913 yılında bu komisyon gerici bir bakanlık tarafından kaldırıldı yılında, bir kurul, 2000 Çince karakter arasından seçilen yaklaşık 150 karakterlik bir liste oluşturdu. Fakat bu da işe yaramadı. Bugüne kadar, Japon alfabesi için tatmin edici bir herhangi bir çözüm bulunamadı. Reformcular, böyle bir yazı biçiminin sağlayacağı avantajları şu şekilde ifade ederler: 1) Okul çağındaki Japon çocukların kendi dillerini öğrenmek için çaba harcadıkları uzun ders saatleri, doğa bilimleri ve sosyal bilimlerindeki tatmin edici kurslarla veya edebiyatla birlikte daha iyi olabilir. 2) Daktiloyla birlikte baskı ve yazı mekaniği, oldukça basitleştirilebilir. 3) Batı ülkelerinde olduğu gibi genel bir yazı sistemi, Batı dillerinin ve böylelikle de batı kültürünün öğrenilmesini Japonlara kolaylaştıracaktır. 4) Batı nın hemen hemen nerdeyse bütün akademisyenlerinin bilmediği Japon teknik ve bilimsel yazıları, onlar için kullanışlı hale gelecektir. Bu reformlara karşı olanlar şöyle itirazlar ortaya koyarlar: 1) Yeni bir sisteme geçiş, bir kuşağın insanlarını kendi dillerindeki klasiklerden yararlanamaz hale getirecektir. 2) Reformlar, Japonya yı Çin uygarlığından uzaklaştıracaktır. 263

276 - 89-3) Kendi dilindeki yorucu değişikler bir sisteme geçişi gerekli kılar, çünkü Çin harflerinin çeşitliliği, dildeki basit vurgu sistemi izin verdiği ölçüde büyük bir sözcük haznesinin Japonca yazı dilinde kullanılmasını olanaklı kılar. 4) Değişiklik, zaten nüfusunun yüzde doksan dokuzunun okuyup yazabildiği bir ülke için gereksiz bir maliyete neden olacaktır Giyim-Kuşam N a r a-dönemindeki Japon giyim-kuşam, Çin i örnek almıştır ve bedenin dar bir giysiyle örtündüğü gömlek ve pantolondan oluşmaktadır. Kyoto döneminde, giyim-kuşam daha serbestti ve sayı gittikçe artmıştır; erkekler kadınlar gibi, rengin, giyenin statüsüne bağlı olduğu ve manşetlerin zengin bir renk çeşitliliğini gösterdiği ikiden yirmiye kadar giysiyi üst üste giyerlerdi. Bir dönemde, bir kadın elbisesinin kolları dizlerin üstüne kadar geliyordu ve eğer kadın gezintiye çıkacaksa ses çıkaran bir çıngırdak takılırdı. T o k u g a w a-döneminde giyim-kuşam aşırı abartılıydı, öyle ki tarih öğretimini önemsemeyen Shogunlar, sert yasalar aracılığıyla bunu tekrar daha basit hale getirdiler: İpek astarlı ve nakışlı pantolonlar ve çoraplar, sakallar resmi olarak yasaklandı, belirli saç modelleri önerildi; ara sıra polise, sokakta ince kıyafetlerle dolaşan herkesin tutuklanması emri verildi. Zamanla, çok sayıda giysiyle örtünme gelenek-göreneği zayıfladı ve başka bir halk gibi Japon halkı da sade, uygun ve zevkli biçimde giyinmeye başladı ) Webb, H. : An Introduction to Japan, S ) Durant, W. : Das Vermächtnis des Ostens, S

277 Japon giyim-kuşamı, kendi tarzında bir sanat olmasına ve Japon ev yaşamı için oldukça pratik olmasına karşın, modern yaşamdaki fabrikalar ve işletmelerdeki daha hızlı tempoya ayak uydurma söz konusu olduğunda o kadar kullanışlı değildir. Özellikle modern yaşamın gereklilikleri, yeni giyim-kuşam tarzının yaygınlaşmasına neden olmuştur; ayrıca bu giyim-kuşam tarzı eskisinden daha ucuzdur. Bugün Japonya da, memurun resmi giyim tarzı Avrupa yla aynıdır. Memurlar, öğretmenler ve öğrenciler Avrupa modeline göre giyinirler. Fakat geleneksel giyim-kuşam, öncelikle daha rahat olduğu ve ikinci olarak geleneği canlı tuttuğu için, özellikle işten sonra evde giyinilmektedir. VI. DİN VE SİYASET 1. İmparator ve İmparatorluk Şinto öğretisine göre, Japon imparatoru ve imparatorluk güneş Tanrı A m a t e r a s u soyundan gelmektedir. 1 İmparator, görünür bir Tanrı olarak kabul edilir. Onun unvanı, gökyüzünün kralı anlamında T e n n o dur. Ayrıca O, gökyüzünün oğlu anlamında T e n h i ve yüce Efendi anlamında S h o j a olarak ifade edilir ) Şinto mitolojisine göre, kız ve erkek kardeş, eski göksel baba I z a n a g i ve toprak-ana I z a n a m i kız ve erkek kardeş gökyüzünün asma köprüsünde durmaktadırlar. Onlar, mücevherlerle süslü mızrakla okyanusu karıştırarak, onu yoğunlaştırırlar. Onlar, mızrağı çektiklerinde, düşen damlardan ilk ada/kara parçası ortaya çıkar. Onlar aşağıya bu adaya inerler ve doğurtmayla daha büyük bir ada meydana getirirler. Ayrıca diğer tanrıları meydana getirdiler: rüzgarı, dağları, denizi, ateşi ve nihayet güneş tanrısı A m a t e r a s u yu. Bazı mitlerin anlattığı çok sayıda başka tanrı ortaya çıktıktan sonra, Japon tarihindeki tarih-öncesi dönem dikkate alınmaz. Güneş tanrısının torunu, Kyushu adasına iner ve burada dağ-tanrısının bir kızıyla evlenir. Onun torunu Jimnu-Tenno (imparator, ilahi savaşçı), Japon imparatoru (iddiaya göre İ.Ö. 660) olur. Bertolet, A. : Wörterbuch der Religion, S Von Glasenapp, H. : Die nichtchristlichen Religionen, S

278 Japon imparatoru, Çin de olduğu gibi 2, doğada meydana bütün olayları yöneten bir hükümdardır. O, Tanrının bir cisimleşmesidir. Eğer imparator ölürse, bu yüzden onun etkinliği sona ermez. Bu nedenle, onun adı ve hatırası korunmalıdır yılında, yazar O m a c h i, şöyle ifade etmektedir: İmparator ailesi, Japonya nın ilahıdır, onun Buddha sıdır. Japonya imparator ailesine sahip oldukça, başka hiçbir dine ihtiyacı yoktur. İmparator, Japonya nın tanrısıdır, gözle görülebilir bir tanrıdır. Dolayısıyla onun görkeminin/ihtişamının olduğu yere, hiçbir ölümlü ayak basamaz. Onun soylu atının ayakları altında bulunan yer, hiçbir insanın sormadan giremeyeceği kutsal ülkedir. 4 İmparatorun bir tanrı olduğu ve ona bir tanrı gibi davranılması gerektiği düşüncesi, sadece halk arasında değil, aynı zamanda entelektüeller arasında da yaygın bir görüştür yılında, Dr. U e s u g i S c h i n k i c i bir Japon gazetesinde şöyle yazıyordu: Bütün insanlar, bütün ırklar, imparatorumuzun erdemlerini görmek ve onun nüfuzu altında yaşamak için gelseydi, insanlığın geleceği tamamen aydınlık olurdu. Böylelikle dünya, bir çöküşten kurtarılabilirdi. Böylelikle insanların yaşamına, iyilik ve güzellik hükmedebilir ) Çin de 1912 yılına kadar imparator, gökyüzünden doğanın ve insan yaşamının bütün düzeninden sorumluydu. O, sadece gökyüzünden sorumlu olan bütün tanrıların da emrinde olduğu ve kabul ettiği gökyüzünün oğlu olarak görülür. 3) 1 Kasım 1920 yılında Tokyo da, 1912 de ölen imparator Meiji-Tenno (Mutsihoto) için yaptırılan 40 milyon mark tutarındaki mabet büyük bir törenle açıldı. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S

279 Tokyo üniversitesinde hukuk profesörü Dr. K a k a t i K a t s u h i k o şöyle yazıyordu: Japonya nın bütün dünyaya yayılması ve bütün dünyayı Tanrılar ülkesi düzeyine yükseltmesi, günümüzün acil görevidir ve bizim sonsuz ve değişmez ödevimizdir. 6 İmparatora ilişkin bu tasarım, sadece teoride kalmaz, ayını zamanda uyruklar da onu gerçek bir kutsal ve tanrısal varlık olarak görürlerdi. Her ne kadar imparator bulunmasa da, tanrılar önünde olduğu gibi onun sarayı önünde eller düz biçimde bir araya getirilerek selam verilirdi. Hatta eğer arabada gidiliyorsa bile, seremoni yerine getirilirdi. İmparatorun resminin olması gibi, hanedanlık üyelerinin resimleri tapınaklarda bulunmaktaydı. 7 İmparatorun yerine getirmek durumunda olduğu her şey kutsaldı yılında, geleneksel ritüele göre imparator M e i j i nin naşını taşımış olan dört siyah boğa kutsal kabul edildi ve onlar ölümlerine kadar hiç çalıştırılmadı. Hatta imparatorun naşını taşımakta kullanılmış olan vagon, kutsallığının ihlal edileceği düşünüldüğü için, kullanıldıktan sonra hemen yakılmıştır. 8 Benzer bakış açısından, İkinci Dünya Savaşı nda imparatorluk sarayının bulunduğu bölgede bir uçuş ihlalini telafi için intihar eden pilotlar göz önünde bulundurulmalıdır. Resmi olarak 1889 anayasasındaki ikinci maddeye göre, Japon imparatorluğu ve imparatoru sonsuza dek korunmak durumundadır ) Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) İmparatorun resmi, prestij olarak okullara verilirdi. O, görünür şekilde asılmazdı, aksine bir çekmecenin içinde veya perdenin arkasında dururdu. İmparatorluk üyelerinin resimleri de kutsaldı. Onlar, bir çok dükkandan satın alınabilirdi. Ama bu resimler, yüzlerin görünmemesi için beyaz kağıtlarla kaplanmıştı. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) 1. Madde şöyledir: Japon ya, sonsuza kadar hiç bozulmaksızın imparatorlukla yönetilmelidir ve bir imparator ailesi tarafından idare edilmelidir. 3. Madde şöyledir: İmparator kutsaldır ve dokunulamaz. 267

280 Yeni bir dünya görüşü, güneş tanrıçası A m a t e r a s u nun soyundan geldiğine ilişkin inanca ve imparatorluğun dinsel yapısına yönelik ilk darbeyi ortaya koydu. Dünyada Japonya dan daha eski, daha büyük ve daha güçlü halklar olduğunu gösteren bilim, gücünü Şintoizm den alan imparatorluğa ilk sarsıntıyı yaşatır 10. Japon tarih öncesi döneme ilişkin eleştirel olarak ve eski mitolojileri dikkate almadan araştırmalar yapan hem yabancılar hem de Japon bilim adamları, imparatorluğun ve imparatorun kutsal kökenini kabul etmezler. 11 Japon doğa bilimi, güneşe tanrılık atfedilmesini reddetmektedir. Dolayısıyla eski anlayışla uzlaşmaz olan yeni bir görüş yaygınlık kazanmıştır. İmparatorluğu sarsan bir diğer neden, Batı da demokrasiye, cumhuriyete ve sosyalizme ilişkin ortaya çıkan fikirlerdi. Monarşik olmayan devletlerin kurulmasının ve onların artan öneminin, imparatorluğun zayıflamasında büyük etkisi olmuştur. Japonya nın, küçük kesintiler dışında 16. yüzyıldan, ama özellikle 1920 den itibaren Batı ya açılmasıyla birlikte, demokrasiye, sosyalizme ve komünizme ilişkin düşüncelerin yaygınlık kazandığı bir durum ortaya çıktı. Bu dönemde, bu düşüncelerin etkisiyle imparatora ve ailesine yönelik suikast gerçekleştirebilecek kadar ileri gidildi. 12 Buna rağmen, Japon imparatorluğunun tanrısal özüne ilişkin inanç 1946 yılına kadar korunabilmiştir. Bu inanç, halk tarafından kabul edildi ve ayrıca yurtsever akımlar bundan yararlanmıştır; 1946 yılında ) Şintoizm öğretisine göre, Japonya dünyanın en eski ve en büyük ülkesidir. 11) 1890 yılında bir Japon tarih profesörü imparatorluğun tanınan yüksek konumuna rağmen onun tanrısal kökenini reddetme cesaretini ortaya koyar. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S ) 27 Aralık 1923 yılında, babası milletvekili olan bir öğrenci tarafından prense yönelik bir suikast düzenlendi. Witte, J. : Japan zwischen zwei Kulturen, S

281 Japon imparatoru H i r o h i t o, Amerika nın etkisiyle ilahi kökeninden ve özelliğinden vazgeçti ve İngiliz modeline uygun bir yönetim biçimi kuruldu. Bugün, birçok insanın imparatorun ilahi özüne inanmasına rağmen, genelde imparatorluk ve imparator düşüncesi daha önceden dinsel gücünü kaybetmiştir. 2. Devlet ve Din Japonya da, Restorasyon döneminden (1868) önce herhangi bir dinsel özgürlükten söz edilemez. Batı dan gelen yenilikler ve düşüncelerin etkisiyle birlikte dinsel özgürlüğe önem verilmeye başlandı ve resmi olarak anayasada kabul edildi. 1 Gerçi, 1889 anayasasında din ve devlet otoritesi teorik olarak birbirinden ayrılmıştır, fakat gerçekte de böyle olduğu söylenemez. Yani Japon halk dini Şintoizm, devlet otoritesi için önemli bir araç olduğundan, hükümet din ve devlet otoritesinin tamamen birbirinden ayrılmasını sağlamlayamadı. Modern Japon devletinin dinden ayrılması, diğer bazı devletlerde olduğu gibi herhangi bir gerilime neden olmadı. 2 Buna karşılık, hükümet, herhangi bir din olmadan hayatı sürdürmenin olanaklı olamayacağını düşünmekteydi. Ve bu, --- 1) Madde 28 şöyle ifade etmektedir: Bütün Japon vatandaşlar, uyruk olarak yükümlü oldukları kamu barışı ve güvenliğiyle ve ödevleriyle birlikte dini inanç özgürlüğüne sahiptirler. Ohm, Th. : Kulturen, Religionen und Missionen in Japan, S ) Örn. Rusya, Fransa. 269

282 dini kendi amaçları için sömürmeyi ifade etmektedir. Bu nedenle, hükümet 1912 yılından itibaren din ve devlet ilişkisini düzenlemeyi denedi ve bunun için yeni temeller ortaya koydu. Örneğin bu anlamda, hükümet, farklı dinler üstünde büyük bir kontrol sağlayan bir yasa tasarısını parlamentoya sunmuştur. Fakat parlamentoda muhalefetin ve dini önderlerin itirazıyla tasarı düşmüştür 1928 yılında, hükümet, aynı tasarıyı bazı değişikliklerle yeniden sundu. 3 Fakat tasarı, tekrar reddedilir. Dinsel konuma ilişkin üç dinin temsilcileriyle birlikte hükümetin düzenlediği konferanslar, herhangi bir başarı sağlamadı. Halkın dinle ilişkisini pozitif olarak biçimlendirmesi gereken bu dinsel konferansların en önemlisi 1928 yılında Tokyo da yapıldı. Fakat bu konferans, kendi gerçek probleminden ziyade dünya barışı, ırkçılık sorunu vb. sorunlarla meşgul olmuştur. Din ve devletin ayrılması ilkesinin uygulanmasında Japon hükümetinin gerçekten başarılı olduğu alan, eğitim alanıdır. Okul sistemini ele aldığımız bölümde yazmış olduğumuz gibi, restorasyon döneminden sonra devlet okullarına laik bir yüz verilene kadar eğitimin temelini oluşturan dini renklere sahip eğitimöğretim olmuştur ) Tasarı, dini topluluklara olabildiğince özgürlük tanımaktadır. Tasarı, devletin, herhangi belirli bir dini özel biçimde desteklemesini veya onunla mücadele etmesini reddeder. Tasarı, bu mücadelede halkın güvenlik ve huzurunu tehlikeye sokacak bir müdahale hakkını saklı tutar. Ohm, Th. : Kulturen, Religionen und Missionen in Japan, S. 78. Tokyo Asahi gazetesi bu konuda şöyle yazmaktadır: Milli Eğitim Bakanı, bu tasarının kabulü halinde dini konulara ilişkin Romalı Papadan daha büyük bir güce sahip olacaktı. Ohm, Th. : Kulturen, Religionen und Missionen in Japan, S

283 Beşinci Bölüm TÜRKİYE VE JAPONYA NIN KARŞILAŞTIRILMASI Önceki bölümde Japonya nın modernleşmesini ele aldık. Bu son bölümde, halife ve imparator, din, yazı ve kılık kıyafet konusunda Japonya ve Türkiye de yapılan reformlar her iki ülkede farklı olduğu için, bunlara ilişkin bir karşılaştırma ortaya koymak istedik. 1. Halife ve İmparator I. DİNSEL ALANDA KARŞILAŞTIRMA Türkiye de ve Japonya da yönetim salt teokratik olduğu için, halife ve imparator hem devlet başkanı hem de en üst din adamı olarak tepede bulunmaktaydı. Her ikisi de gücünü dinden almaktaydı ve uyrukları üstünde inanılmaz bir otoriteye sahiptiler. İslami yasa, halife için herhangi bir dini otorite tanımamasına rağmen, 1517 yılında Türklere geçen halife unvanı, özellikle Abdülhamit döneminde ( ) politik çıkarlar nedeniyle büyük bir dinsel anlam kazandı anayasasıyla birlikte Sultanın, bütün Müslümanların halifesi ve kişiliğinin kutsal olduğu ve hiç kimseden sorumlu olmadığı ilan edildi. Sultanın dinsel konumunu daha da güçlendirmek için, ona bir dizi yetki tanındı. Bu anlamda, örneğin Sultan, Tanrının yeryüzündeki gölgesi, doğanın düzeni, dinin ve hükümdarlığın koruyucusu, inancın yüce temsilcisi, benzeri-olmayan vb. unvanları alır. 271

284 yılında, Sultanın dinsel konumu sömürülmüştür ve diğer İslam devletlerinin sempati ve yardımını elde etmek için ve Batı ya karşı bir Panislamizm düşüncesi oluşturmak için, halife ve din adına kutsal savaş ilan edilmiştir. Japon imparatorunun, halife gibi dinsel bir otoritesi vardı Japon anayasasında, tıpkı Osmanlı anayasasında olduğu gibi, imparatorun kutsal olduğu ilan edildi. Bu anayasanın yorumunda, imparatorun ilahi bir öze sahip olduğu, dolayısıyla tanrısal olduğu açıklandı. 1 Ayrıca, yasayla birlikte imparatora sınırsız güç sağlanmıştır. 2 İmparator, görünür bir Tanrı, göklerin-oğlu ve göklerin-kralı dır. M i k a d o (yüce kapı) ifadesinin, Türkiye de Osmanlı zamanında sadrazamlık makamı ve hükümete verilen ad olarak üst egemenliği nitelendiren B a b-ı A l i yle ilgisi ilginçtir. Türkiye de halifenin dinsel bir siyaset ve Panislamizm anlayışı oluşturması gibi, Japonya da imparatora ve Şintoizm e bağlı ulusal bir politika, yani bir Japon vatanseverlik anlayışı oluşturulmuştur. Bununla birlikte, halife ve imparator arasında önemli bir fark vardır. Bu, her şeyden önce iki dinin, İslam ve Şintoizm in karakterinden hareketle açıklanabilir. İslam dini, tektanrıcılığa (monoteizm) dayanmaktadır. İslam dini, Allah dışında herhangi bir tanrıyı kabul etmez (Allah dışında herhangi bir Tanrı yoktur, tek Tanrı, Allah tır, Kur an, 112, 2) ve onun dışında kutsallığı tanımaz (ve hiç kimse O na benzemez, Kur an 112, 5) ) 1889 Japon anayasasını hazırlayan prens Ito, yorumunda şöyle yazar: İmparator, gökyüzünden inmiştir, tanrısal ve kutsaldır. Ueberschaar, H. : Die Eigenart der japanischen Staatskultur, S ) Bu anayasanın 17. maddesi şu şekildedir: Japon imparatorluğu, tek hakimdir ve o, imparatorların antik çağlardan beri kesintisiz biçimde devam eden idaresiyle yönetilmektedir. 272

285 Halifeler, yukarıda ifade edilen özelliklere sahip olmalarına rağmen, hiçbir zaman Tanrı olarak nitelendirilmemişler veya ilan edilmemişlerdir. 3 Tebaa, halifeyi peygamberin temsilcisi, dini lider ve nihayetinde imparatorluğun yöneticisi olarak gördü, fakat hiçbir şekilde bir Tanrı olarak değerlendirmedi. Bununla birlikte, Japonya açısından, Şintoizm öğretisine göre imparator, tanrısal bir varlıktan gelmektedir. 4 Bu anlayışa göre, imparator, Japonya için sadece dini lider değil, aynı zamanda Tanrının bir halefi, yaşayan bir Tanrıydı. Bu durumda, imparator karşısında Japonlar sadece saygı duymaz veya itaat etmez, aynı zamanda ona tapınmak ve ibadet etmek, yani dini bir kültü yerine getirmek durumundaydılar. Bu anlamda, 1889 restorasyonu imparatorun ve imparatorluğun dinsel konumunu sarsamamıştır. Şintoizm in tersine, Budizm den dolayı imparatora ve imparatorluğa önemli bir anlam atfedilir ve imparator daha güçlü hale gelir. Devlet ve onun yönetimi, teokratik bir sisteme dayandığından, temelde imparatorun dinsel gücünde herhangi bir değişim beklenmemelidir. Buna karşılık, Türkiye deki durum daha başkaydı. Japonya daki teokratik devlet ve yönetimine benzemeyen laik bir devlet ve yönetimi tarafından reformlar yapıldı ve bu reformlarla her şeyden önce teokratik yapının iki kökeni olan halifelik ve saltanatın ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bu nedenle, Türkiye de bu konuda Japonya dakinden daha az güçlükle karşılaşılmış ve daha hızlı ilerleme sağlanmıştır. Devlet, Türkiye ve Japonya da olduğu gibi Çin de de 1912 yılına kadar teokratik bir özelliğe sahipti. İmparator, göklerin oğluydu ve dünyada yüce varlığın cisimleşmesiydi Sultanlar Cuma namazına gidecek olduklarında, onlar için tellal tarafından aşağıdaki duyuru yapılırdı: Sultanım, kibirlenme, senden daha büyük Allah vardır. 4 Bakınız, S

286 O, sadece Çinin hükümdarı değil, bütün dünyanın hakimiydi. O, tanrısal yeteneğiyle doğa düzenine ve insan yaşamına etki etmekteydi. Onun buyrukları, yasaydı. O, imparatorluğun dini lideriydi; o, bütün görevlileri atayabilir ve görevden alabilirdi. Onun bütün memurları ve din adamları, kendi bölgelerinde hem bir dinsel konuma hem de büyük bir güce sahipti. Temelde Konfüçyüsçülüğe dayanan bu dinsel ve teokratik sisteme, 1912 yılında son verildi. Mançuhanedanı tahtan feragat etti ve devrimciler cumhuriyet ilan ettiler (12 Şubat 1912). Afganistan, İran, Suudi Arabistan, Ürdün vb. İslam ülkelerinde halen var olan kral ve kraliçeler, daha önce Türkiye, Japonya ve Çin de olduğu gibi, ama artık olmayan temel dinsel bir konuma sahiptirler. Bu ülkelerde ibadet ve devlet birbirinden ayrılmadığı için, devlet yöneticileri aynı zamanda imamdırlar (Ayetullah). 2. Din Türkler, 11. yüzyıldan itibaren sadece bir dini, İslam ı benimsemişler, bunun yanında başka herhangi bir dine yer vermemişlerdir. Bu nedenle, Türkiye de dinle ilgili yürütülen mücadele Japonya daki gibi (özellikle Budizm ve Şintoizm arasında) farklı dinler arasındaki bir mücadele değil, aksine dinsel otorite ve uygulamalarla ilgili olmuştur. Çalışmada birçok kez ortaya koyduğumuz gibi, Türkiye de halife, şeyhülislam, fetva, hadis, medreseler ve tarikatlar aracılığıyla etkili olan din kendi sınırlarını aşmış ve politik, sosyal ve kültürel alanlarda büyük bir nüfuz kazanmıştır. 274

287 Nihayet 1923 yılında eski imparatorluğun politik ilişkilerine son veren yeni Türkiye nin hedefi, her şeyden önce artık dinin etkisi altında olmayan laik ve modern bir devlet oluşturmaktı. Buna göre, reformlar, yönetsel alanda ve sosyal yaşamda dinin rolünü ve sınırlarını tespit etmeliydi. Bu bakış açısından hareketle, halifelik, şeyhülislamlık, medrese, tarikat vb. dinsel kurumları kaldıran reformlara girişildi. Bunun yanında, yanlış biçimde dine atfedilen fes, türban, giyim-kuşam, takvim gibi gelenek ve görenekler, en baştan modern Batı anlayışına göre düzenlendi. Dini, halk için anlaşılır kılmak amacıyla hutbe, Kur an ve ezan 1 Türkçeleştirildi. Bu reformlar yürütülürken, her zaman dinin temellerine dokunulmamaya dikkat edildi. Buna karşılık Japonya da, dinle ilgili ve gerçi Katolik Hıristiyanlık açısından bakılırsa, her şeyden önce daha karmaşık olan Budizm ve ilkel Şintoizm arasında oldukça büyük bir mücadele ortaya konulmuştur. Japonya ya 552 yılında gelmiş olan Budizm, metafiziksel öğeleri nedeniyle kısa zamanda birçok taraftar bulmuştur, çünkü Şintoizm ata-kültüne dayanan ilkel, doğal bir dindir ve Japonya nın derin dinsel inanç gereksinimini karşılayamaz. 2 İmparatoriçe Suiko ve veliaht prens Shotoku Taishi gibi sadık ve etkili iki koruyucu bulan Budizm, Nara-döneminde ( ) ilk altın çağını yaşadı. Budizm, 784 yılından 1600 yılına kadar, sadece dinsel değil, aynı zamanda politik alanda da hakim olmaya başladı ) Ezan, bugün tekrar Arapça okunmaktadır. 2) Japonlar, gelişmiş Çin kültürüyle karşılaşıp, onu benimsedikleri için, Şintoizm le yetinemezlerdi; çünkü bu din sadece yaşamın dış yanını dikkate almaktaydı ve varoluşun derin problemlerine herhangi bir yanıt verememekteydi. Bu açıdan, Budizm, Japonların gereksinimlerine daha uygundu ve Japonlar arasında birçok taraftar bulmuştur. Von Glasenapp, H. : Der Buddhismus in Indien und im fernen Osten, S

288 Togukawa-döneminde ( ), Budizm, hükümet tarafından korunmaya devam etti. Bununla birlikte, ruhban sınıfı sıkı biçimde kontrol altına alındı. Bu dönemde, Konfüçyüsçülükte yeni bir yükseliş ve Şintoizm e dönüş eğilimi görülür. Restorasyon dönemiyle (1868) birlikte, dinde belirli bir dönüşüm sağlanmıştır. Bu döneme kadar devletdini olma özelliğine sahip olmuş olan Budizm terk edilir ve bunun yerine devlet ve yönetimde tanrısal bir özellik ve güç atfedilen kadim din Şintoizm e geri dönülmüştür. Bu durum, Budizm için ağır bir darbe oldu. Budist tapınak ve gelirleri ele geçiren Şintoizm, bu durumu sömürmeye başladı. Budist tanrı figürleri, Şinto-tapınaklarından atılır ve Budizm ile ilgili her şey ortadan kaldırılır. O zamana kadar Budizm içinde yer almış olan prensler/soylular, Budizm i terk etmek zorunda kalırlar. 3 Fakat Budizm, kısa zamanda tekrar güçlendi. Bu din, 1889 yılındaki dinsel özgürlükle birlikte eski anlamını ve de taraftarlarını tekrar kazanmıştır. Japonya da rahipler sık sık evlenirler. Sadece Shin-tarikatı rahiplerinin evlenmesine müsaade edilmesine rağmen, gerçekte diğer tarikatların rahipleri de evlenmektedirler. Sadece evli rahipler, manastır dışında aileleriyle birlikte otururlar. Aslında evli rahiplere, restorasyon döneminden itibaren yasal olarak izin verilmektedir ) Kyoto da Ninan Jİ tarafından başrahibe, manastırı terk etmesi ve ordunun başından ayrılması emredildi. 4) Temelde, Togukawa-döneminde bazı manastırlarda oğlancılık ve fahişelik yaygındı. Devlet, sadece bu durumu yasal hale getirmiştir. Von Glasenapp, H. : Der Buddhismus in Indien und im fernen Osten, S

289 Bu izin, rahip hanedanlığının kabul edildiğini gösterir. Babanın rahiplik unvanını, en yaşlı erkek çocuk devralır. Türkiye de tarikatlar kaldırılırken, Japonya da var olmaya devam ettiler. Türkiye de, görev dışında dini kıyafet giymek kesin biçimde yasaklanırken, Japonya da rahipler (Shin ve Nichiren-tarikatı dışında), görev alanı dışında dinsel kıyafetlerini giyebilirlerdi. Bugün Türkiye de din adamları, devletin sıkı kontrolü altındaki ortaokul ve yüksek okullarda eğitim görmektedirler. Bu durum, Japonya da farklıdır. Hükümet, rahiplerin en azından orta eğitimi tamamlamaları gerektiği konusunda herhangi bir başarı elde edememiştir. Dinsel özgürlük, her iki ülkede anayasasında yer almaktadır. Hindistan hükümeti de inanç ve dini ibadet özgürlüğünü tanır. Pakistan, Afganistan (1931 anayasası, 1. Madde)), İran (1907 anayasası, 1. Madde) gibi diğer Asya ülkelerinde herhangi bir dinsel özgürlükten söz edilemez ve bu ülkeler İslam ı, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün vb. diğer Arap ülkeleri gibi, devlet-dini olarak kabul ederler. II. KÜLTÜREL VE GELENEKSEL ALANDA KARŞILAŞTIRMA 1. Eğitim Sistemi Türkiye de din, sadece politik ve sosyal alanda değil, aynı zamanda kültürel alanda da reformlara kadar hakimiyetini sürdürdü. Dinin ve kutsal kitabın bütün gerçeğin kendisi olduğuna ilişkin eski İslami inanç, Kelam (dogma) Tefsir (yorum) ve İslam felsefesi gibi İslami bilimlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu bilimler, pozitif bilimlerin oluşumu ve gelişimi için herhangi bir alan bırakmadılar. Din, İmparatorluğun eğitim kurumları olan medreselerdeki programın temelini oluşturmuştur. 277

290 Türkiye de, ilk defa reformlarla birlikte dini öğretimin yerini dünyevi ve laik eğitim-öğretim aldı yılında, medreseler kaldırıldı, okullardaki dini öğretim ve merasimler yasaklandı, Batı modeline uygun yeni okullar oluşturuldu ve üniversiteler kuruldu. Latin alfabesinin uygulanmasıyla birlikte, okuma ve yazma basitleştirildi. Din, Japonya da da restorasyon dönemine kadar eğitime hakim oldu. Restorasyon döneminden itibaren, eğitim sisteminde yeni üniversitelerle, eğitim için Avrupa ve Amerika ya gönderilen öğrencilerle, Batı literatüründen yapılan çevirilerle ve nihayet modern bir basınla birlikte önemli değişimler sağlandı. Japonya, Batı dan gelen yeni düşünce ve akımlara kapılarını açtı ve eğitim sistemini sekülerleştirdi. Eğitim sistemi, Çin de de seküler hale getirilmiştir. Okullarda, Konfüçyüsçü öğreti ve bununla ilgili eski eğitim ve ahlak anlayışı terk edilmiştir. Yeni ve modern okullar kurulmuştur. Fakat eğitim sistemindeki en önemli olay, Kültür Devrimi dir. Eski klasik yazı dili, gündelik yaşamın dilinden eğitimsiz birinin anlayamayacağı kadar uzak olduğu için kaldırılır, bunun yerine yeni konuşma-dili (Mandarin) geçirilir. Bu dilin, okullarda resmi yazı dili olduğu ilan edildi. H u S h i h in büyük çabasıyla edebi dil haline geldi. Gazeteler, romanlar, çeviriler ve bilimsel yazılar bu dilde ortaya konuldu. Bu arada, öğretilerde kullanılan karakterlik akademik yazı dilini günlük dil kullanımına yönelik daha az sayıya indirgeyen bin-karakter-hareketi denenir. Kültür Devrimi, oldukça kalıcı etki bırakır. Aynı zamanda, Batı dan Çin e aktarılan bilimsel ve teknik kavramlar 278

291 yeni oluşturulan özgül sözcüklerle ifade edilmeye çalışılmıştır Yazı Türkler arasında İslam ın yayılması, Türk dili için Arapça yazının kullanılmasına neden olmuştur. Ama bu yazı, her iki dil temelde farklı olduğu için, Türk diline adapte edilemedi. Bu nedenle, Arap harflerini doğru biçimde yazmak ve okumak için çok çaba sarf edilmesi gerekiyordu. Kur an ın yazı tipi Arapça olduğu için, bu yazı diğer yazılar karşısında kutsal kabul edildi ve bundan dolayı Türkçe her zaman biraz geride kaldı. Osmanlı imparatorluğu Batı kültürüyle ilişkiye geçtiğinde, yazı sisteminde bir reform zorunlu oldu ve bazı yenilikler kabul edildi 1, ama bunlar başarılı olamadı. Yazı sistemindeki köklü değişim 1928 yılında ortaya konuldu. Latin alfabesi kabul edildi. Japonlar, Çin uygarlığıyla birlikte Çin alfabesini kabul etmişlerdi. Fakat bu alfabe Japon dili için, tıpkı Arap alfabesinin Türkçe için olduğu gibi uygun değildi. Kısmen Çin yazısının zorluklarından dolayı, kısmen Batı kaynaklı yeni kavramları ifade edebilmek amacıyla, farklı denemeler ortaya konuldu ) Örneğin: Telgraf=yıldırım-mektup; telsiz-telgraf=telsiz-yıldırım-iletişim; daktilo=vurmalı-yazı-makinesi; dolmakalem=kendiliğinden akışkanlı-mürekkepli-sulu-kalem. Ebehard, W. : Chinas Geschichte, S ) Bakınız, S ) Bakınız, S

292 Fakat yazı sisteminde nihai bir değişim sağlanamadı. Bu konuda, Japonya iki görüş vardır. Bunlardan biri, Batı kültürünü tam anlamıyla benimseyebilmek için yazı sisteminin değiştirilmesini gerektiği savunan görüştür. Buna karşılık diğer görüş, yazı sisteminde bir reform yapıldığı takdirde, Japonya nın kendi geleneksel kültüründen kopacağını ileri sürer. 3 Bu, Japonya nın bugün hala geleneğine sıkı biçimde bağlı olduğunu göstermektedir. Çin de de Çin yazı karakterlerinin kaldırılması ve onun yerine alfabetik yazı karakteri yerleştirilmesi denendi. Fakat bu deneme, Çin dilinin karakterinin bunun için uygun olmadığını ortaya koydu. Çin de çok farklı ve oldukça fazla diyalekt vardır; eğer bir reform yapılırsa, o zaman ülke farklı dil bölgelerine ayrılacaktır ve dolayısıyla Çin in kültürel birliği dağılacaktır. Çünkü geleneksel Çin yazısı, telaffuza bağlı değildir. Herkes, tamamen farklı sözcükleri telaffuz eder, ama anlam aynı kalır. 4 Çin in hedefi, yukarıda gördüğümüz gibi, Mandarin dilini ulusal dil olarak kabul etmek olmuştur. Eğer bu amaç, büyük bir başarıyla tamamlanırsa, o zaman böylelikle dil reformu gerçekleştirilmiş ve aynı zamanda ülkenin kültürel birliği sağlanmış olacaktı. Diğer Asya ülkelerinde yazı sistemiyle ilgili herhangi bir reform söz konusu olmadı. Bu durumda, Türkiye onların yazı sistemine ilişkin yaptıkları reformlar açısından tamamen bir üst pozisyonda yer almaktadır. 3. Giyim Kuşam Türkiye de gerçekleştirilen reformların, Türk halkının tam anlamıyla modern bir halk ve her açıdan uygar bir toplum olmasını amaçladığını gördük. Bu yüzden, Batı tarzı giyim-kuşam benimsendi ve o zamana kadar Türkiye deki Müslümanlar arasında dinsel ve politik bir inancı ifade eden görenek, fes takmak yasaklandı ) Bakınız, S ) Ebehart, W. : Chinas Geschichte, S

293 Japonya da, Batı dan alınan yenilikler yanında Batı tarzı giyim-kuşama da yer verildi. Bugün görevlilerin giyimi Avrupa tarzıdır. Bununla birlikte, her iki giyim-kuşam tarzı, yani eski ve yeni bir arada bulunmaktadır. Japonya da gelenekler hala varlığını sürdürdüğü için, Avrupa tarzı giyim-kuşam halk tarafında büyük ölçüde benimsenemedi. Çin de, özellikle büyük şehirlerde çok sayıda Batı tarzında giyinen insanlar olmasına rağmen, geniş kitleler geleneksel giyim-kuşam tarzını devam ettirmektedirler. Hindistan da iklimden dolayı oldukça hafif şeyler giyinilir, hatta bazen sadece bir bez ya da kumaş parçasıyla örtünülür. Müslüman Hindular türbanı kabul etmişlerdir ve onlar bugün hala farklı renklerde türban takmaktadırlar. Ne yukarıda adı geçen ülkelerde ne de İslam ülkelerinde, Türkiye deki gibi bir türban-reformu gerçekleştirilebilmiştir. 4. Her İki Reformun Temel Özellikleri Her iki reformun temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: a) Türkiye, her zaman yöntem ve kültürünü benimsemiş olduğu Batı nın bir üyesi olmayı amaçlamıştır. Bunda da başarılı olmuştur. Günümüz Türkiye sinin İslam ülkeleriyle ilişkisi, sadece aynı dine inanmaları bakımından biçimlenmiştir. Buna karşılık Japonya, Batı yöntem ve kültürünü örnek alırken, hiçbir şekilde Batı nın, yani Batı kültür ve uygarlığının bir üyesi olmak istememiştir. Bu, Japonya nın kendi kültür ve geleneğine oldukça bağlı olduğunu ve Batı ya karşı bir hınç beslediğini gösterir. b) Türkiye deki her reform, eski imparatorluğu ve onun kurumlarını ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Buna karşılık, Japonya da gelenek, reformlar gerçekleştirildiğinde bile (ör. yazı, giyim-kuşam, imparatorun dinsel konumunun kaldırılması, fakat hanedanlığın sürmesi) çoğunlukla korunmuştur. 281

294 c) Japonların, hem ırkçı nedenlerle hem de kendi kültürlerine bağlı olmalarından dolayı Batı ya karşı besledikleri nefret, Japonya nın tam anlamıyla Batı ya açılmasını engellemiştir. Dolayısıyla Türkiye içsel ve dışsal anlamda modernleşirken, Japonya içsel bir modernleşmeden daha çok dışsal bir modernleşme ortaya koymuştur. d) Türkiye de hanedanlık ve onunla ilişkili eski uygulamalar ortadan kaldırılmışken, hanedanlık Japonya da varlığını devam ettirmiştir. e) Japonlar, özellikle teknik alanda büyük gelişmeler sağlamıştır. Onlar, okuma yazma problemini tamamıyla çözmüşleridir, buna karşılık Türkiye de bu sorun henüz çözülmemiştir (Bunun nedenleri, her iki halkın karakterlerinin farklılığında aranmalıdır). f) Japonya nın teknik alanda ilerlemesine bakıldığında, benzer şekilde Türkiye, arasında gerçekleştirdiği devrimlerle birlikte bütün Asya ülkelerinin üstüne yerleşmiştir. 282

295 III. Sonuç Bu çalışmada, Türkiye nin nasıl modernleştiğini ve eski geleneksel ilişkileri nasıl çözündürdüğünü göstermek istedik. Bu dönüşüm, her şeyden önce 1920 ve 1958 yılları arasında gerçekleştirilmiş olan reformlar sayesinde olmuştur. Halifeliğin ve saltanatın kaldırılmasıyla birlikte, dinin devlet sistemindeki nüfuzu ortadan kaldırılmıştır. Laiklik ilkesinin uygulanmasıyla birlikte dinin gelecekte devlet yaşamına etkisi de önlenmiştir. Hukuk sistemini sadece devlete dayandırmak için, İsviçre Medeni Kanunu nu kabul edilmiştir. Ayrıca dinin okul ve eğitim sistemindeki etkisini kırmak için medreseler kapatılmıştır. Bu alandaki reformlar için örnek olarak, Latin alfabesinin kabul edilmesi gösterilebilir. Kılık kıyafet, takvim, tatil günleri vb. uygulamalar, dinsel anlayışı dikkate almadan yeniden düzenlenmiştir. Dervişlerin ve şeyhlerin kendi çıkarlarını gözetmesi nedeniyle dini kötüye kullanmaları, tekke ve zaviyelerin kaldırılmasıyla engellenmiştir. Bu reformlar gerçekleştirilirken, bazı insanlar Türklerin İslam dan uzaklaştığını iddia etmişlerdir. Bu düşünce, doğru değildir. Çünkü mücadele dine karşı verilmemiştir, aksine din aracılığıyla devletin egemenliğini ele geçirmeye çalışanlara ve devlet sistemini yeni bir anlayışla ele almaya izin vermeyen uygulamalara karşı verilmiştir. Modern Türkler, Doğudaki Ortodoks ulema (dinsel-öğretiler) ve Türkiye deki gerici yazarlar tarafından, Batı yı ve onun dış görünüş biçimlerini taklit etmekle, yabancı bir kültürün düşüncelerini benimsemek ve böylelikle kişiliklerini kaybetmekle suçlandılar. Ama gerçekte, 283

296 salt bir taklit söz konusu değildi, aksine Batı nın ortaya koyduğu başarıların Türkiye ye uyarlanmasına çalışılmıştır den itibaren Demokrat Parti tarafından yönetilen Türkiye de, günümüzde geleneksel öğelerin yeniden canlandırılmaya çalışıldığı tespit edilebilir: Okullarda, din eğitimi tekrar verilmeye başlamış, Arapça ezan yasağı kaldırılmış, devlet radyosundan dinsel yayınlar yapılmış, şapka ve kılık kıyafet yasası vb. ihlal edilmiştir. İlk bakışta, bu olguların eski sisteme dönüşle ilgili olduğunu akla getirebilir. Bu durum, sadece demokratik bir devlette özgürlüklerin kullanımını ortaya koyması bakımından, fakat devlet sisteminin kendi temel kavrayışını etkilemez veya işleyişini bozmazsa, bu şekilde değerlendirilemez. Basın, entelektüeller ve genç nesil reformlara yönelik kararlılıklarını göstermektedirler. Bununla birlikte, bu yeniliklere kuşkuyla yaklaşan bir grup da vardır. Bir gün, belki iki grup anlaşacaktır, ancak bunun için daha zamana ihtiyaç vardır, çünkü otuz yıl, devrimi gelenekle uzlaştırmak için oldukça yetersiz bir süreçtir. 284

297 Kronoloji 2 Kasım 1839: Tanzimat ın ilanı. 23 Eylül 1876: İlk Anayasanın ilanı. 4 Ocak 1881: Kemal Atatürk ün doğumu. 23 Temmuz 1908: İkinci Anayasanın ilanı. 4 Eylül 1919: Sivas Kongresi nin açılışı. 20 Ocak 1921: İlk Anayasada temel maddelerin kabul edilmesi. 1 Kasım 1922: Saltanatın kaldırılması. 29 Ekim 1923: Cumhuriyet in ilanı. 3 Mart 1924: Büyük Millet Meclisi, halifeliği kaldıran, eğitim-öğretim birliğini sağlayan, Şeriye ve Evkaf Vekaletini ve Harbiye Nezaretini kaldıran yasaları kabul etti. 20 Nisan 1924: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabulü. 25 Kasım 1925: Şapka kanunun kabul edilmesi. 30 Ekim 1925: Tekke ve Zaviyeler hakkındaki kanunun kabul edilemsi. 26 Aralık 1925: Uluslararası zaman ölçüsünün ve takvimin kabulü. 17 Şubat 1926: Medeni Kanunun kabul edilmesi. 1 Kasım 1928: Latin alfabesinin kabul edilmesi. 5 Nisan 1928: Din ve Devlet işlerinin ayrılması. 10 Kasım 1938: Kemal Atatürk ün ölümü. 285

298 LİTERATÜR VE KAYNAKÇA İnan, A., Gazi M. Kemal Atatürk ve Kültür Meseleleri, Ankara Atuf, N., Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul Atuf, N., Pedagoji Tarihi, İstanbul Armstrong, H., Bozkurt, B. I., İstanbul Arıburnu, K., Milli Mücadele ve İnkılapla İlgili Kanunlar, B. I., Ankara Arıburnu, K., Atatürk Muhtelif Cepheleriyle, Ankara Arsal, S. M., Teokratik Devlet ve Laik Devlet, Tanzimat I., İstanbul Atatürk, K., Atatürk Diyor ki, İstanbul Atatürk, K., Nutuk, 2 Cilt., İstanbul Atay, F. R., Atatürk ün Bana Anlattıkları, İstanbul Atay, F. R., Niçin Kurtulmamak?, İstanbul Bayar, C., Atatürk ten Hatıralar, İstanbul Bozkurt, M. E., Atatürk İhtilali, İstanbul Çerman, O. N., Modern Türkiye İçin Dinde Reform, İstanbul Daver, B., Türkiye Cumhuriyeti nde Laiklik, Ankara De La Saussaye, Ch., Lehrbuch der Religionsgeschichte, 2 Cilt, Tübingen Doğrul, Ö. R., Tanrı Buyruğu, Kuran-ı Kerim in Tercüme ve Tefsiri, 2 Cilt, İstanbul Duda, H. W., Vom Kalifat zur Republik, Wien Durant, W., Das Vermächtnis des Ostens, Bern Durant, W., Die Geschichte der türkischen Republik, die Gesellschaft zur Erforschung der türkischen Geschichte, İstanbul Ebehard, W., Chinas Geschichte, Bern Engin, S., Atatürkçülükte Dil ve Din, İstanbul Engin, S., Kemalizm İnkılabının Prensipleri, İstanbul Engin, S., Türkiye de Demokrasi İnkılabı, İstanbul

299 Ergin, O., Türkiye Cumhuriyeti Maarif Tarihi, B. V., İstanbul Ertem, S., Türk İnkılabının Karakterleri, İstanbul Elöve, M., Umumi Amme Hukukumuz Bakımından II. Meşrutiyette Türkçülük Cereyanı, Siyasal Bilgiler Mecmuası, Nr. 1-4, Ankara Gökalp, Z., Türkçülüğün Esasları, İstanbul Gundert, W., Die Japanische Religionsgeschichte, Stuttgart Haushofer, K., Japan und die Japaner, Leipzig Hüber, R., Die Türkei, Ein Weg nach Europa, Berlin-Wien İzmirli, İ. H., Maani Kuran-ı Kerim, İstanbul Jäschke, G., Der Islam in der neuen Türkei, Leiden Jäschke, G., Türk İnkılabı Tarihi Kronolojisi, , Cilt I-II., İstanbul Karaosmanoğlu, Y. K., Atatürk, İstanbul Karaosmanoğlu, Y. K., Atatürk ün Gerçek Siması, İstanbul Kılıç, A., Atatürk ün Hususiyetleri, İstanbul Kuran, B. A., İnkılap Tarihimiz, İnkılap ve Terakki, İstanbul Kuran, B. A., İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, İstanbul Kuran, B. A., Osmanlı İmparatorluğu nda İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele, İstanbul Melzig, H., Atatürk ten Başlıca Seçme Nutuklar, İstanbul Menemencioğlu, N., İnkılabımız, İstanbul Mahmud, A. M. B., Der Heilige Qur an, Wiesbaden Munzinger, C., Japan und die Japaner, Stuttgart Meschin, B. J., Mustafa Kemal. Omh, Th., Kulturen, Religionen und Missionen in Japan, Augsburg Okandan, R. G., Umumi Amme Hukukumuzda Tanzimat ve I. Meşrutiyet Devirleri, İstanbul Pascha, K., Die Nationale Revolution, Leipzig. 287

300 Ronart, S., Bugünkü Türkiye, İstanbul Rummel, F., Die Türkei auf dem Wege nach Europa, München Saygın, M. C., Diyanet Cephesinden Atatürk İnkılapları, Ankara Sinanoğlu, S., Laik Kelimesinin Etyomu ve Anlamları, İstanbul Spiegelberg, F. H., Die Profanisierung des Japanischen Geistes, Leipzig Şapolyo, E. B., Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İstanbul Trük Tarih Kurumu, Tarih IV., İstanbul Tsuneyoschi, T., Japan, das Götterland, Leipzig Tunaya, T. Z., Türkiye de Siyasi Partiler, İstanbul Ueberschaar, H., Die Eigenart der japanischen Staatskultur, Leipzig Von Glasenapp, H., Der Buddismus in Indien und im fernen Osten, Berlin-Zürich Von Glasenapp, H., Die fünf grossen Religionen, 2 Cilt, Düsseldorf Von Glasenapp, H., Die nichtchristlichen Religionen, Frankfurt Wensinck, H. J. & Kramers, J. H., Handwörterbuch des Islam, Leiden Webb, H., An Introduction to Japan, Newyork Witte, J., Japan zwischen zwei Kulturen, Leipzig Yalman, A. E., Berraklığa Doğru, İstanbul Ziemke, K., Die neue Türkei, Politische Entwicklung , Stuttgart Gazeteler ve Dergiler Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul. Ulus Gazetesi, Ankara. Vatan Gazetesi, İstanbul. Vakit Gazetesi, İstanbul. Türkiyat Mecmuası, İstanbul. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara. Siyasal Bilgiler Mecmuası, Ankara. Varlık Dergisi, Ankara. 288

301 ÖZGEÇMİŞ İşadamı Ahmet Örnek in oğlu olarak 11 Eylül 1927 yılında Sivas ilinin Zara ilçesinde dünyaya geldim. Yedi yaşında Zara da ilkokula başladım. Ortaokul ve liseyi Sivas ta okudum. Lise yi bitirdikten sonra gazeteci olarak bir yıl Sivas Hakikat Gazetesi nde çalıştım yılında, Ankara Üniversitesi nde ilahiyat eğitimine başladım, 1954 yılında mezun oldum ten 1956 yılına kadar Birleşmiş Milletler ordusunun komutası altında Kore de bulundum. Türkiye de kısa süre kaldıktan sonra, çalışmalarımı derinleştirmek amacıyla Almanya ya, Tübingen Üniversitesi ne gittim. 289

302 Sedat Veyis Örnek in Alman Kültürü İçinden Geçen Hikâyeleri Die innerhalb der deutschen Kultur stattfindenden Erzählungen des Sedat Veyis Örnek 290

303 Bir Şehirden Üç Kişi 1 Sedat Veyis Örnek S E L İ M : Tepemde birden çanlar çalınmaya başladı. Baktım Stiefskirche nin yanındayım. Kilise ışıklarına rağmen gecenin içine bir kâbus gibi çökmüştü. Islak taş duvarlarının dibinde, ta orta çağdan kalma karanlıklar vardı. Bir ben, bir kilise, bir de gece. Peki ötekiler neredeler? Daha bir gün öncesine kadar, sokakları, dükkânları, çarşıları, sesleri, iri elleri, Gina saçları, halb-stark paltoları, gebe karınları, cigaralı ağızları, selâmları, aşkları, hediyeleri, ıslıkları ve kavgalariyle dolduran ötekiler nerede? Ötekiler hep evlerine mi dolmuşlar? Pencerelerini, kapılarını sıkı sıkıya kapayıp, arkalarına kol demirleri mi vurmuşlar? Omzuma korkak bir el dokundu. Baktım Pakistanlı Selim. Merhaba! dedi. Merhaba! dedim. Selim i sevmiyorum. İri, yağlı ve bir tavan arası böceği gibi şişman ve tıknaz. İçerlek kahverengi gözlerinde küçük haysiyetsiz oyunlar, yalancı samimiyetler var. Saçları bir ceviz kadar yağlı, yapış yapış, hint kokulu, Almancayı eze eze bir şeyler anlatıyor. Onda Pakistan ın kaderi yok. Birden Zeynelabidin i hatırlıyorum. Bengal kıtlığına dair ne harikulâde skeçleri vardı. Kargalar ölülerin gözbebeklerine konmuşlardı. O skeçlerde gök siyah bir inek karnı gibi sarkmış, ha boşandı, ha boşanacaktı. Koklasanız yağmurdan evvelki o serinliği duyardınız. Selim de bunlardan eser yok. Ama yalnızdı. Yalnızlık bir Buda heykeli gibi içine bağdaş kurmuş, oturmuştu. Odasını, Hintçe plâklarını, Pakistan da biten bilmem hangi otun üzerine hazırladığı doktora tezinin müsveddelerini bırakmış, gecenin bu saatinde sokağa çıkmıştı. Sigara verdi. Kibriti çakan eli titriyordu. Açık bir kahve olsa da gitsek. dedi. Yok ki! Sinemalar da mı kapalı? Sinemalar da kapalı. Meyhaneler? Bugün her yer kapalı! Bozuntuya vermemek için, paltosunun yakasını kaldırdı. Bari dedi, Kureyşi ye gideyim. Pakistan dan çay göndermişler. Oturur içeriz. Köşeyi döndü. Dumanlı, sıcak sıcak bir bardak çay ne güzeldi. Birden yalnızlığımı daha kuvvetli duydum. Verdiği sigaranın ateşiyle bir başka sigara yaktım. Döndüm kiliseye baktım. İsa yı yine çarmıha germişlerdi. Güzel erkek yüzü göğsüne düşmüştü. F U J İ M O T O : Neckarbrücke de bir karaltı gördüm. Eğilmiş suya bakıyordu. Yanına vardım. Ürkek döndü. Tanıdım. Fujimoto! Merhaba Japonoğlu! dedim. 1 Örnek, Sedat Veyis 1959 Bir Şehirden Üç Kişi, Varlık Dergisi, 15 Ocak, Sayı 494,

304 Anlamadı. Ama derhal savunmaya geçti. İri, bağa gözlüklerinin arkasından güldü. Yüzü aydınlanır gibi oldu. Guten Abend! dedim. Guten Abend! Yalnız mısınız? Yalnızım demedi, diyemedi. Gururu yalnızlığından da büyüktü. Ama yalnızdı. Uzaklardan gelen bir keman sesi gibi, dağ başında bir isimsiz ot, bir böcek gibi yalnızdı. İkimiz de köprünün parmaklıklarına dayanarak Neckar a baktık. Neckar alttan, koyu ağdalı bir sessizlikle akıyordu. Onun memleketini biraz olsun tanıyordum. Nisanda şeftali ağaçları şiir gibi çiçek açıyordu. Çabuk çabuk yürüyorlar, hep gülüyorlar, akşamları diz kırıp ana pirincin başına edeplice oturuyorlardı. Aşkları, ölümleri, ölüm üzerine yaktıkları türküleri büyüktü. İnce sesli, kimonolu geyşalar Şinanayoruyor u söylüyorlardı ayın beyazına bakıp. Temiz odalarında inandıkları Tanrılariyle oturuyorlardı. Elleri güzeldi ve bu eller yelpaze tutarken, yelpazeden daha güzel oluyordu. Döndü, elini uzattı: Gute Nacht! Sağ eli bir kireç ocağı gibi yanmıştı. Küçük, zooloji kitaplarına girmemiş, sevimsiz bir hayvana benziyordu bu el. Senin ellerin çirkin dedim. Halbuki öteki Japonların elleri güzel. Harpte oldu dedi. Harpleri sevmiyorum. Harbi kimse sevmez. Sevenler de var. İstasyona kadar beraber yürüdük. Son trenle köyüne gidecekti. Açık bir pencereden kalın bir ses geliyordu. Luka dan bir âyet okuyordu: Ve Allah dünyayı sevgiden yarattı! Yalan dedi Fujimoto. Kandan! Sonra Allahaısmarladık bile demeden ırkına has, çevik adımlarla istasyonun kapısından girip kayboldu. KEDİ SEVEN KIZ : Kar başladı. Temiz, döne döne yağan bir kar. Parka girdim. Bir kanepede, kucağında bir kedi, bir kız oturuyordu. Tek kelime söylemeden yanına oturdum. Tek kelime söylemedi. Yalnız döndü, bir an bana baktı. Gecenin içinde mahzun, ağlamaklı gözleri vardı. Kediyi okşadı. Bu, Reşat Enis in romanlarındaki gibi açlıktan ve soğuktan suratı uzamış, sevimsiz, rezili rüsva bir şeydi. Oldu bitti kedileri ve köpekleri sevmem. Hadi efkârlı, garip zağarlar, vefalı karabaşlar, babayani çoban köpekleri bir yana, ama o kadınların naylon tasmalarla yanlarında gezdirdikleri, itten başka her şeye benzeyen, zaman zaman bir Picasso resmi kadar acaip, sapık mahlûklar yok mu, deli eder beni. Aklıma ağzına attığın lokmayı gözetleyen, senden evvel yutkunan arsız, hırsız tembel kediler geldi. Atın o kediyi kucağınızdan! dedim. Niçin? dedi hayretle. 292

305 Ben kedileri sevmem. Sevmez misiniz? Neden? Bilmem. Sevmem işte. Yazık dedi. Tuttu kediyi suratından öptü. Kedi hazdan gözlerini yumdu. Küfür etmek geçti içimden, yapamadım. Kız, kedinin başını göğsüne bastırdı, mantosuyla örtmeye çalıştı. İyice anlamadığım bir şive ile kediye bir şeyler söylüyordu. Kedi kuyruğunu oynatıyor, mesut mırıldanıyordu. Eğer şu kediyi kucağınızdan atmazsanız Ne istiyorsunuz zavallı hayvandan? Sizin mi bu kedi? Hayır. Burada buldum. Yalnızdı. Bu defa iyice göz göze geldik. Uzandı, alnımdan öptü beni. Dudakları buz gibiydi. Ellerinden tuttum, parkın kuytu bir yerine sürükledim. Hiç sesini çıkarmadı. Karın üzerine sırt üstü uzandı. Sıcak, sık nefesli bir insan soluğunun üzerine eğildim. Kedi baş ucumuzda bir Allen Poe kedisi gibi miyavlıyordu. Kediye korkunç bir tekme savurdum. 293

306 Drei Personen aus einer Stadt 1, 2 Sedat Veyis Örnek S E L İ M : Über mir läuteten plötzlich die Kirchenglocken. Ich war bereits an der Stiftskirche. Trotz ihrer Beleuchtung ragte die wie ein Alptraum in die Nacht. Am Fuße der feuchten Mauern lauerte Dunkelheit aus dem Mittelalter. Nur ich, die Kirche und die Nacht. Doch wo sind die Anderen? Noch einen Tag zuvor wimmelten die Straßen, Läden und Einkaufgassen vor Lauten, großen Händen, Gina- Haaren, halb-stark Jacken, Schwangeren, Rauchern, Grüßen, Liebenden, Geschenken, Lichtern und Streitereien. Wo sind nun all die Anderen? Stecken die Anderen jetzt alle in ihren Häusern? Haben sie ihre Fenster fest verschlossen und ihre Türen mit Eisenstangen verriegelt? Eine ängstliche Hand berührte meine Schulter. Ich sah es war Selim, der Pakistani. Hallo! sagt er. Hallo! sagte ich. Ich mag Selim nicht. Er ist schmächtig, fett und dick wie ein Kammerkäfer. In seinen argwöhnen Augen spielten sich böse Spiele und verlogene Intimitäten ab. Seine Haare waren fettig wie eine Walnuss, klebrig, mit indischem Geruch, würgend sprach der Deutsch. Er hat das Schicksal Pakistans nicht. Plötzlich muss ich an Zeynelabidin denken. Welch wunderbaren Sketch gab es bezüglich Bengali. Die Raben saßen auf den Augäpfeln der Toten. In diesem Sketch hing der Himmel, wie ein schwarzer Kuh-Bauch hinunter, kurz davor sich zu entleeren. Wenn sie riechen würden, duftete es nach der Kühle vor dem Regen. Selim besitzt nichts von alle dem. Aber er war allein. Wie eine einsame Buddha-Statue, seine Beine eingeschlagen in sich selbst, saß er alleine. In seinem Zimmer hinterließ er seine indischen Platten, die Abschriften der weiß ich wievielten Doktor These, die er in Pakistan angefertigt hatte, und war um diese Uhrzeit nach draußen gegangen. Er gab mir eine Zigarette. Seine Hand, mit der er das Streichholz hielt zitterte. Gebe es doch ein geöffnetes Cafe, in das wir gehen könnten. Sagte er. _ Gibt es nicht! Sind die Kinos auch geschlossen? Auch die Kinos sind geschlossen. Die Trinkhallen? Heute ist alles geschlossen! Um sich nichts anmerken zu lassen, stellte er den Kragen seiner Jacke hoch. Wenigstens sagte er, gehe ich zu Kureyşi. Sie haben Tee aus Pakistan geschickt. Wir können dort sitzen und ihn trinken. Er ging um die Ecke. Eine heiße, dampfende Tasse Tee war wunderbar. Plötzlich empfand ich meine Einsamkeit noch stärker. Mit dem Feuer der Zigarette, die er mir gegeben hatte, zündete ich eine neue 1 Örnek, Sedat Veyis 1959 Bir Şehirden Üç Kişi (Drei Personen in einer Stadt), Varlık Dergisi, 15 Ocak, Sayı 494, Dieser wissenschaftliche Beitrag wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 294

307 an. Ich drehte mich und sah zur Kirche. Wieder hatten sie Jesus gekreuzigt. Sein schönes männliches Gesicht war auf seine Brust gefallen. F U J İ M O T O : Auf der Neckarbrücke sah ich einen dunklen Schatten. Gebeugt über das Wasser. Ich ging hinzu. Ängstlich drehte er sich zu mir. Ich erkannte ihn. Fujimoto! Hallo Japanerjunge! sagte ich. Er verstand nicht. Aber sofort nahm er eine verteidigende Haltung ein. Hinter seiner großen, Schildkrötenbrille lächelte er. Sein Gesicht schien sich zu erhellen. Guten Abend! sagte ich. Guten Abend! Bist du alleine? Er sagte nicht, dass er alleine war, er konnte es nicht sagen. Sein Stolz war grösser als seine Einsamkeit. Aber er war Einsam. Wie der ferne Klang einer Geige, wie ein Namenloses Gras auf den Bergen, wie en Käfer war er Einsam. Wir lehnten uns beide an das Gerüst der Brücke und starten den Neckar an. Der Neckar floss unter uns, dickflüssig und still. Seine Heimat kannte ich ein bisschen. Im April blühten die Pfirsichbäume wie Gedichte. Sie liefen schnell, lächelten immerzu, abends knieten sie sich züchtig vor Mutterreis. Ihre Liebe, ihr Tod, ihre Lieder über den Tod waren groß. Geishas in Kimonos mit feinen stimmen sangen Shinanayoruyor in dem sie das weiß des Mondes ansahen. In ihren sauberen Zimmern saßen sie gemeinsam mit dem Gott, an den sie glaubten. Sie hatten schöne Hände, und während diese Hände Fächer hielten, wurden sie noch schöner. Er drehte sich um und streckte seine Hand aus: Gute Nacht! Seine rechte Hand war verbrannt wie ein Kalkofen. Diese Hand sah aus wie ein kleines, liebloses Tier, dass es in den Zoologie-Büchern noch nicht gab. Deine Hände sind hässlich sagte ich. Obwohl die Hände, der anderen Japaner schön sind. Das ist im Krieg passiert sagte er. Ich mag Kriege nicht. Wer mag schon Kriege. Es gibt welche, die ihn mögen. Bis zur Station sind wir gemeinsam gelaufen. Mit dem letzten Zug wollte er zurück in sein Dorf. Aus einem geöffneten Fenster war eine tiefe Stimme zu hören. Sie lass einen Vers aus dem Lukas Evangelium: und Gott schuf die Welt aus Liebe! Lüge sagte Fujimoto. Aus Blut! Dann ging er mit schnellen, seiner Rasse entsprechenden Schritten, ohne auch nur Lebewohl zu sagen in Richtung Stationstür und verschwand. 295

308 DAS MÄDCHEN, DAS KATZEN LIEBT: Es fing an zu schneien. Ein sauberer, wirbelnd fallender Schnee. Ich zog einen Parker an. Auf einer Couch, saß ein Mädchen mit einer Katze auf dem Schoss. Ohne ein Wort zu sagen, setzte ich mich zu ihr. Sie sagte kein Wort. Sie drehte sich nur um, und sah mich für einen Moment an. Sie hatte traurige, feuchte Augen in der Nacht. Sie streichelte die Katze. Die Katze war abscheulich, wie die Katzen in Reşat Enis Romanen, deren Gesichter sich vor Hunger und Kälte verzogen haben. Seit jeher kann ich Hunde und Katzen nicht leiden. Vereinsamte, harmlose, treue Hirtenhunde gehen ja noch, aber diese Hunde mit den Plastikleinen, die die Frauen mit sich schleppen, die manchmal aussehen wie ein Gemälde von Picasso, die machen mich wahnsinnig. Ich musste an die dreisten, diebischen, faulen Katzen denken, die jeden bissen, den man isst beobachten und noch vor einem selbst schlucken. Werfen Sie die Katze von ihrem Schoss! sagte ich. Warum? sagte sie verwundert. Ich mag keine Katzen. Nicht? Warum? Ich weiß nicht. Ich mag sie halt nicht. Schade sagte sie. Nahm die Katze und küsste sie ins Gesicht. Die Katze kniff vor Entzückung die Augen zu. Ich wollte fluchen, aber ich konnte nicht. Das Mädchen drückte den Kopf der Katze fest an ihre Brust und versuchte sie mit ihrem Mantel zu bedecken. Mit einem Akzent, den ich überhaupt nicht verstand, sagte sie irgendetwas zu der Katze. Die Katze wedelte mit dem Schwanz und schnurrte glücklich. Wenn Sie diese Katze nicht sofort von ihrem Schoss Was wollen Sie denn von dem armen Tier? Ist das Ihre Katze? Nein. Ich habe sie hier gefunden. Sie war allein. Diesmal hatten wir richtigen Augenkontakt. Sie streckte sich zu mir über und küsste mich auf die Stirn. Ihre Lippen waren eiskalt. Ich nahm sie an der Hand und zerrte sie in eine dunkle Ecke des Parks. Sie machte keinen Mucks. Sie legte sich mit dem Rücken auf den Schnee. Ich beugte mich über einen warmen, schnell atmenden Menschen. Die Katze an unserer Kopfseite, miaute wie eine Edgar Ellen Poe Katze. Ich gab der Katze einen furchtbaren Tritt. 296

309 İlonka ya Mektup 1 Sedat Veyis Örnek Yağmur yağarken daha yalnız oluyorum. Yağmur penceremin camlarına bulaşırken. Bir Mektuptan Biliyordum şehre ince yağmurlar yağıyordu. Pencerenin camlarına, margarite çiçeklerinin beyazına, sarı asma kuşlarının tüylerine damlalar düşüyordu. Yağmurlar altındaydın. Gözlerin ki su oluyordu. Ölüm gibi bir korku var. Gözlerime. Niçin susmuştun? Susarken daha bir güzel, daha bir insan olduğunu biliyor muydun? Öleceğini biliyor muydun? Beyaz bir hastahane odasında, hep otuz dokuz ateşler içinde, uçuk mavi gözlerini hayretle açıp, bir yerlerde Mozart ın Küçük Gece Müziğini çalarlarken öleceğini biliyor muydun? Gözlerinin duru mavisini kara böcekler çoktan yemiştir, şimdi. Saçların ot olmuştur sarı-yeşil. Kalbin yağmurlar altında ıpıslak. Ellerini, bir çift beyaz güvercin ellerini iki yanına koymuşlardı. On parmağın on küçük zambaktı, soğuk. Beyaz geceliğinin fiyongu yana kaymıştı. Küçük masanın üzerinde vitaminlerin, ilaçların, saç tokaların, kol saatın, not defterin vardı. Sonra cevabı yazılmamış bir mektup. Defalarca okunmuş, her satırı ezberlenmiş, imzası öpülmüş; bin defa öpülmüş bir mektup. Şöyle başlıyordu; Burada akşamlar erken oluyor. Akşamla birlikte sen geliyorsun. Senden önce ellerin geliyor. Tutup öpüyorum. Bir yerlerde Küçük Gece Müziğini çalıyorlar Sen varken şehir büyüktü. Geceye karşı ışıklarını yakıyordu. Büyük caddelerden, camları içerden içerden buğulanmış, küçük radyoları sıcak caz muzigine ayarlanmış arabalar geçiyordu. Mağaza vitrinleri, reklam ışıkları geceye göz kırpıyorlardı. Karanlık sokaklarda, taksi duraklarında mahsun gözlü orospular dolaşıyordu. Dışarıya fırlıyordum. Seni bir kitapçı vitrinin önünde bulmak işten bile değildi. Gözlerini bir Heinrich Böll romanına dikmiş hikâyeler, namuslu hayatlar kuruyordun. Yeşil trençkotun her zamanki gibi sırtındaydı. Saçlarını sıkıca fırçalamış, ensende toplamıştın. İstesem saçlarına dokunur, rüzgar gibi bir öpücük kondururdum! Yanından hızlıca geçiyordum. Duymuyordun. Beni hiç bilmiyordun. Sonra ben kahvelere, balolara, faşinglere gidiyordum. Kahveler, faşingler, danslar senin ölümünle çirkindi artık. Her şey bir sıkıntı çizgisinden başlıyor, bir çirkinlik karanlığında bitiyordu. Kızlar, sen olmayan kızlar, ateşleri normal, uykuları iyi, sıhhatli kızlar önce gülüşlerini, sonra dudaklarını veriyorlardı. İki öpüş arası ağulu çiçekler boy atıyordu bir kötü karanlıkta! Ağır-aksak Viyanlı valsler, üçüncü devre verem İspanyol tangoları, bugi bugiler, kadının kalçasını belinden kırışı, bir İtalyan papuçlu ayağın figürü, allı yeşilli krepon kağıtları, ziller saksafonun kendini yerden yere çalışı, şampanya şişeleri, yarın kötüyü artık. Sarhoş erkekler bas-bariton bağırıyorlardı. Noch ein Bier, Herr Ober! Herr Ober bardaklarda büyük biralar getirip, cana pey akçesi gibi önlerine sürüyordu. Biranın altın sarısı, o canım altın sarının bardaktan taşması artık güzel değildi. Bira köpüğündeki dudak, dudaktaki bira köpüğü sevimsizdi. Bir kadının sigarayı tutan eli, elin bir aşk gecesinde yasak bölgelerde dolaşırken terlemesi, mendil tutması, ne bileyim ben işte, muz soy örneğin, İsa yı haçlaması çirkindi. Oysa sen güzeldin. O sonbahar gecesi güzeldi bezgin yaprakların üstünde. Kanepede yan yana oturuyorduk. Elinde Baudlaire in Fenalığın Çiçekleri vardı. Bu frengili, bu boğuntulu adamı nasıl sevmiştin? Sen uysaldın, inceydin, suya düşen yapraktın. Beyaz elbiselerin vardı. Bar, meyhane, faşing yüzü görmemiş, içki kokusu sinmemiş şarkıların vardı. Mavi gözlerin vardı büyücek, erken açmış çiçekler gibi. Başkaları gözlerini bilmiyorlardı. Belki de gözlerine hiç bakmamışlardı. İnsan insanın gözlerine hiç bakmaz mı? Gözlerine büyük mü diyorlardı ama, kötü mü diyorlardı? 1 Örnek, Sedat Veyis 1962 İlonka ya Mektup, Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 15,

310 Gözlerinden bütün yüzüne tertemiz, su gibi, hava gibi, damar gibi bir mavilik yayılıyordu. Bunu ben hayretle görüyordum. Bu ince, bu harikulâde uçuk mavi içinde, yalnız ağzın kırmızıydı. Taze bir yaraydı ağzın. Büyücüler çaresini alıp götürmüşlerdi. Mahzunluğun bundandı. Şimdi artık o ince yağmurlar yapmıyor. Sarıasma kuşları çoktan uçup gittiler. Meydanlarda köylü kızları margarite çiçekleri de satmıyor. Ama akşamlar yine bildiğin gibi. Hep erken geliyor. Dağların arkasından, büyük meydan saatlerinden bir hasta karanlık gelip penceremin camına bulaşıyor. Bir yerlerde tutup Küçük Gece Müziğini çalıyorlar. Korkuyorum İlonka. 298

311 Brief an İlonka 1, 2 Sedat Veyis Örnek Wenn es regnet bin ich einsamer. Wenn der Regen meine Fensterscheibe streift. Aus einem Brief Ich wusste in der Stadt gab es einen feinen Regen. An die Fensterscheiben, auf das Weiß der Margeriten, auf die Federn der gelben Finken tropfte es. Du warst unter Regen. Deine Augen füllten sich mit Regen. Eine Angst wie der Tod. In meinen Augen Warum hast du geschwiegen? Wusstest du, dass du noch schöner, noch mehr Mensch warst, wenn du schwiegst? Wusstest du, dass du sterben würdest? In einem weißen Krankenzimmer, immer mit neununddreißig Fieber, wusstest du, dass du sterben würdest, als du deine grellen blauen Augen verwundert öffnetest, als von irgendwoher Mozarts Kleine Nachtmusik ertönte? Bestimmt haben Käfer bereits das klare Blau deiner Augen gefressen. Deine Haare längst zu Gras geworden, Grün-Gelb. Dein Herz unter dem Regen völlig durchnässt. Sie hatten deine Hände wie zwei weiße Tauben aufeinander gelegt. Deine zehn Finger waren wie zehn Lilien, kalt. Die Schleife deines weißen Hemdes zur Seite verschoben. Auf dem kleinen Tisch deine Vitamine, Medikamente, Haarspangen, Armbanduhr, Notizbuch. Ein unbeantworteter Brief. Mehrmals gelesen, jede Zeile auswendig gelernt, die Unterschrift geküsst. Er beginnt so; Hier wird es schnell Abend. Mit dem Abend kommst Du. Vor Dir kommen Deine Hände. Ich halte und küsse sie. Irgendwo spielen sie eine kleine Nachtmusik Mit dir war die Stadt groß. Es brannte das Licht gegen die Nacht. Auf großen Straßen, die Fenster von innen beschlagen. Kleine Jazz Musik spielende Autos fahren vorbei. Die Läden, Schaufenster, Reklamelichter blinzelten der Nacht zu. In dunklen Straßen, an Taxiständen liefen Huren mit traurigen Augen umher. Ich lief hinaus. Es war nicht ungewöhnlich dich vor dem Schaufenster einer Buchhandlung zu sehen. Du richtetest deine Augen auf einen Heinrich Böll Roman, schafftest dir ein aufrichtiges Leben. Du hattest wie immer deinen grünen Trenchcoat an. Du hattest deine Haare gebürstet und im Nacken zusammengebunden. Wenn ich wollte, hätte ich deine Haare berühren können und wie der Wind küssen können! Ich ging schnell an dir vorbei. Du hörtest es nicht. Du wusstest nicht von mir. Dann ging ich in Cafés, Bälle und zum Fasching. Cafés, Fasching, Tänze, sie alle wurden hässlich durch deinen Tod. Alles begann mit einem erdrückenden Strich und endete in einer hässlichen Dunkelheit. Mädchen, Mädchen, die nicht wie du waren, kein Fieber hatten, mit normalem Schlaf, gesunde Mädchen, die zu erst ihr Lächeln und dann ihre Lippen hergaben. Zwischen zwei Küssen wuchsen giftige Blumen in einer bösen Dunkelheit. Lahmer Wiener Walzer, Spanischer Tango der dritten Epoche, boogy- boggies, Frauen verbiegen ihre Hüften, die Figur eines italienischen Fußes, Krepppapier rot-grün, Pauken und Trompeten, Champagne Flaschen, morgen das Böse. Betrunkene Männer brüllten Bass - Bariton. Noch ein Bier, Herr Ober! Herr Ober brachte Bier in großen Krügen und schob sie vor die Leute. Das Gold des Bieres, das ah so geliebte Gold des Bieres war nicht mehr schön. Die Lippen an dem Bierschaum, Der Schaum an den Lippen war lieblos. Die eine Kippe haltende Hand einer Frau, die schwitzende Hand, die in einer Liebesnacht in verbotene Zonen gleitet, ein Taschentuch hält, was weiß ich halt, schäl eine Banane, hässlich, wie die Kreuzigung Jesu. Obgleich du doch schön warst. Die Herbstnacht war schön auf den betrübten Blumen. Wir saßen nebeneinander auf der Couch. In deiner Hand Baudlaire, Die Blumen des Bösen. Wie konntest du diesen depressiven, kranken Mann lieben? Du warst so angepasst, so zart, wie die ins Wasser fallende 1 Örnek, Sedat Veyis 1962 İlonka ya Mektup, Su Dergisi, Mayıs, Yıl 2, Sayı 15, 10-2 Dieser wissenschaftliche Beitrag wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 299

312 Blume. Du trugst weiße Kleider. Du hattest Lieder ohne den Gestank von Bars, Kneipen und Fasching. Blaue Augen hattest du, die noch wachsten sollten, wie zu früh blühende Blumen. Sie kannten die Augen eines Anderen nicht. Vielleicht hatten sie noch nie ein anderes Auge gesehen. Schaut man einander nicht an? Sagten sie deine Augen seien groß oder böse? Von deinen Augen aus erstreckte sich etwas blaues über dein ganzes Gesicht, Reinheit, wie Wasser, wie Luft, wie Adern. Ich sah dies mit Staunen. In diesem wunderbaren Blau war nur dein Mund rot. Eine frische Wunde war dein Mund. Die Zauberer entführten dessen Heilung. Deswegen deine Betrübnis. Jetzt gibt es keinen feinen Regen mehr. Die gelben Finken sind schon längst weggeflogen. Auf dem Marktplatz verkaufen die Bauernmädchen längst keine Margeriten mehr. Aber die Abende sind wie du es kennst. Immer zu früh. Hinter den Bergen, kommt eine kranke Dunkelheit von großen Uhren an mein Fenster. Irgendwo spielen sie eine kleine Nachtmusik. Ich fürchte mich Ilonka. 300

313 Cam Önünde 1 Sedat Veyis Örnek Kahvenin içi çok aydınlıktı. Duvarların köşelerine yerleştirilmiş Lotus Çiçeği abajurlardan tavandaki billur avizeden fışkıran ışık gözlerimi yakıyordu. Nereye sıkıştırıldığını bilemediğim bir opörlörden soğuk bir Sibelius müziği dökülüyordu. Tezgahın arkasında beyazlara bürünmüş barmenin uçuk mavi gözleri kahvedikleri tek tek dolaşıyor, hiç kimse karar kılamıyordu. Masanın üstündeki dergiyi gelişi güzel dalladım; alnı akıtmalı bir kısrak başı Yeleleri dağınık, terli. Boyun damarları şişkin. Koşuyu biraz önce bitirmiş gibi. Resmin altında tek satırlık bir yazı: Atlar boyunlarından ihtiyarlamaya başlarlar. Kadınlar diye düşündüm. Önce boyunları Önce tenha ve uzun boyunları yaşlanır kadınların sonra ağızları. Herr Ober! Noch ein Glas, bitte! Bu üçüncü olacak. Böğürtlen suyu ile votka içiyorum. Tazeledi getirdi. Dudaklarımın arasına sıkıştırdığım sigarama çakmak tuttu. İçkiden bir yudum aldım. Kapı açıldı. İçeriye önce deli bir soğuk, sonra da iki kişi girdi. Dış giysilerini çıkartıp, kapının yanına astılar. Geldiler, çevre yanında masa seçip oturdular. Erkek şarap söyledi, kadın sütlü kako. Kadının geniş ve aydınlık alnını daha da anlamlı kılan iri camlı, kalın çerçeveli gözlüğü vardı. Sırtına hafta sonlarında dağ otellerinde giyilen dik yakalı, bol döküm sarı bir kazak geçirmişti. Gözlüğünü bir çıkartsa! Camlarını hohlayıp, temizlese! Görsem gözlerini! Sabah kırağında buğulu iki üzüm mü? Saçını düzeltti. Eğildi bir şey söyledi erkeğe. Büfenin önünde kısa boylu, saçları ensesini döğen, uzun favorili, yarı Maksim Gorki bıyıklı İtalyan işçisi ile oturan kız, deminden beri fıkırdayıp duruyor. Tanıyorum. Vitrininde, kıçlarına kağıttan yapma çiçekler sokulmuş domuzlar bulunan kasap dükkânında çalışıyor. İşi gücü işçilerle, kente henüz yeni düşmüş acemi yabancılarla çıkmak. Diri ve arsız kalçasını kaşe bir etekliğin içine zor sığdırmış. Patlıyacağım. Keşke saçlarımı kestirseydim. Yenilenir miydim biraz? Felsefe Profesörü de gelmedi henüz. Hasta mı yoksa? Dersleri nasıl da tıklım tıklım doluyor? Hemen hemen bütün kahveleri dolaşır akşamları Kahvesine göre bir Schnaps bir tek konyak, az buzlu viski, yarım bardak martini, kahve, maden suyu içer sağdan soldan selâm alır, selâm verir, sonra da çeker gider. Votkamı dipledim. Kapı itildi. Profesör mü? Sarıkız. Arkasında patronu Deminden beri şişen, gerilen can sıkıntısı kabarcığı birden deşildi. İçime bir söğüt yeli doldu. Uçup gitti balıkçı! Darwin! Merhaba Darwin! Bin merhaba! Bu Sarıkızın çalıştığı dükkânda çiçek tohumları, kuş kafesleri, akvaryumlar, hayvan yemleri, tasmalar, oltalar, kuş tuzakları satılır. Vitrine bir maymun kafesi oturtmuşlar. İçinde küçük bir maymun. Canlı mı canlı. Geçip döndükçe vitrinin önünde oyalanırım. İki taneydiler. Biri öldü geçen kış. Bu sağ kalının adını Darwin koydum. Paramı ödedim, dışarı fırladım. Vitrinde ışık vardı. Markplatz ı bir solukta geçtim. Yokuşun başında durdum, nefeslendim. Sarhoş muyum? Az bir şey. Dipte, başımın arkasına doğru, gittikçe azalan yapışkan bir buğulanma. Oysa bu akşam ayaklarım dolaşsın istiyorum. Kaleye dönen yolun sağında, tahta perdeleri inik bir meyhane vardır. İttim kapısını. Marakon lu askerler, hışır orospular. Kaiser Wilhem zamanından kalma bir iki Opa! İçerisi bom-boz sigara dumanına kesmiş. Tezgahın arkasında çatık kaşlı, kırklık bir kadın. Votka! 1 Örnek, Sedat Veyis 1962 Cam Önünde, Su Dergisi, Mayıs, Sayı 27,

314 Yumdum gözümü, diktim aşağı. Boşalan kadehi kadına uzattım. Bir daha! Onu da diktim. Miğdem ikiye bölündü. Kadın: So was! dedi. Hast Du denn Schmerzen? Warum so eilig İki askeri önüne fırlattım. Camın önündeyim. Köşeye büzülmüş duruyor. Uyuyor mu? Yandaki kafesin içinde Filipin kanaryaları, rengârenk papağanlar, sevi kuşları, sarı asmalar, demkeşler, peçeliler, azmurtalar, merdinliler Bir vıcırtıdır gidiyor: Darwin! Merhaba anam! Bomboş bakıyor. Merhaba yahu! Cama vurdum. Yavaştan kuyruğunu oynattı. Bir daha vurdum. Üst dala fırladı. Kızgın kızgın baktı. Göğsünü kaşıdı. Bir sigara yaktım, dumanını cama doğru üfledim. Bir fırladı, top! Haşşöyle! Yine köşeye büzüldü. Sen bilirsin oğlum! Ne yâni! Makamına geldik el pençe divan durduysak, kendini naza mı çek dedik? Bir çift rahat ayak yokuşu tırmanmaya başladı.. Adımlar yaklaştı. Geçip giderler diye bekledim. Durdular. Adamın şişman rüzgârı ensemi yaladı. Guten Abend! Guten Abend! Cama gölgesi düştü. İri yapılı birisi. Kış-kıyamet şapkasız bir baş. Sevmediğim o traş biçimi. Yarım dönüp adama baktım: küçük oynak, mavi gözler Maymun muza uzandı; az ısırdı. Döndü baktı gelene. Dilini çıkardı. Sonra tek ayağının üstünde harikulade güzel bir yarım dönüş yaptı. Schön was? dedi adam. Cevap vermedim. Yeni bir sigara yaktım. Kipritin alevini cama tuttum. Işık camı geçip, kafesin ardındaki eşyayı bir uzattı, bir kısalttı. Maymun dala bir tırmandı, bir indi. Kibrit sönmeden kıvrıldı, yere düştü. Fırladı Darwin. Tel örgüye burnunu sokup, kibriti aradı. Sonra bize sırtını çevirdi. Gitsin be! Ne kazık gibi dikilip duruyor? Bir maymun ancak bir kişiye yeter. Sarhoşluğum gittikçe açılıyor. Koyu kıvamın içine parlak bir damla düştü bu adamla. Düştüğü yerden ağrı, kahverengi ağdayı yumuşatıp, açıyordu. Adam anladı bozulduğumu. Viel Vergübgen!, dedi. Gute Nacht! Yokuş aşağı takır-tukur yürüdü. Eşek. Aklı sıra eğlence sayıyor. Anlamıştır yabancı olduğumu. Az konuştuk, ama yinede bir punduna getirip anlamıştır. Bu adam şimdi gider beyaz fayans döşeli, wimle pırıl pırıl ovulmuş yüz numaraya, şakır şakır işer. Sonra dişlerini fırçalar, donunu gömleğini çıkartıp, gecelik entarisini giyip, uzanır Hedwig kadının yanına. Kilisenin saatı vurmaya başladı: bir, iki, üç.. altıya kadar sayabildim. Sonrasını şaşırdım. Darwin döndü. Haydaaa! Dalın ta ucuna fırladı. Arka ayakları ile daldan tutunup başladı baş aşağı sallanmıya. Cama vurdum. Tınmandı. Bir daha vurdum. Aldırdığı yok. Bir ileri, bir geri. Cama yüzümü dayadım. Burun burunayız. Bayılıyor keyfinden. Arada cam olmasa öpüşeceğiz. Bir kahkaha attı ki.. Ulan it! Formundasın yine! Cep aynamı çıkardım. Cama iyice yaklaştırıp, tuttum yüzüne! Tutunduğu daldan yere sıçradı. Yüzünü kafesin tellerine yapıştırıp, aynaya baktı. Döndü, bana baktı. Kızdı. Köşeye gidip, büzüldü kaldı. Ne o, çirkin insan? Bozuldun mu? Az insan! Kepçe kulak! Daha doğarken yaşlı. Açmadı mı? demeye kalmadan vitrinin ışığı sönüverdi. Bir zamansız karanlığın önünde kalakaldın.. Bu işler böyledir, Darwin! Adamı önce kafese korlar. 302

315 Sonra camları ışığa boğup, şam şam şakıtırlar ortalığı. Sonra ne el değsin, ne etek, şak diye söndürürler. Ve kızların en sarışınını, en görkemlisini alıp aydınlık kahvelere giderler.. Dükkân karanlıktı. Sadece bir büyücü yeşili ile aydınlatılmış akvaryumun içerisinde, bir çift tetrazon vardı. Hafif hafif kuyruk vuruyorlardı.. Camın önünden ayrıldım. Baktım, iyice sarhoşum. Sokağın alt yanındaki demir çeşmeden bilek kalınlığında bir su akıyordu. Elimi altına tuttum: buz! Bu su içilmez! diye yazmışlar çeşmenin üstüne. Dayadım sarhoş ağzımı, kana kana içtim. 303

316 Vor dem Fenster 1, 2 Sedat Veyis Örnek Im Cafe war es sehr hell. Das Licht, das von den Lotusblüten-Lampen in den Ecken und an der Decke hing, brannte in meinen Augen. Aus einem Lautsprecher, von der ich nicht wusste, wo sie angebracht war, war Sibelius Musik zu hören. Der in weiß gehüllte Barkeeper hinter dem Tresen beobachtete mit seinen blauen Augen jeden einzelnen Gast und konnte sich für niemanden entscheiden. Ich blätterte in der Zeitschrift auf dem Tisch; ein Pferdekopf mit einem Fleck auf der Stirn seine Mähne verweht, verschwitzt. Die Adern am Hals angeschwollen. Wie den Lauf eben beendet. Unter dem Bild ein Schriftzug: Pferde beginnen am Hals zu altern. Frauen, dachte ich. Zuerst ihr Hals... Zuerst ihre entlegenen Hälse und dann ihre Münder. Herr Ober! Noch ein Glas, bitte! Das wird das dritte. Ich trinke Brombeersaft und Wodka. Er bringt mir ein Neues. Er hält mir ein Feuerzeug an die Zigarette, die ich mir zwischen meine Lippen geklemmt habe. Ich nehme einen Schluck von meinem Getränk. Die Tür geht auf. Erst tritt schlimme Kälte ein, danach zwei Personen. Sie legten ab und hingen ihre Sachen neben die Tür. Sie kamen, setzten sich an einen Tisch in Reichweite. Der Mann bestellte Wein, die Frau Kakao. Die Frau hatte eine dicke Brille, die ihre weiße, weite Stirn noch mehr zur Geltung brachte. Sie trug einen gelben, weiten Pullover, den man an Wochenenden in Berg-Hotels trug. Wenn sie doch nur ihre Brille abnehmen würde! Ihre Brillengläser anhauchen und säubern würde! Wenn ich ihre Augen sehen könnte! Ob es wohl zwei Trauben im Morgendunst sind? Sie richtete ihr Haar. Beugte sich über und sagte irgendetwas zu dem Mann. Vor dem Tresen sitzt ei Mädchen mit einem kurzen italienischen Arbeiter, dessen Haare seinen Nacken streicheln, mit langen Koteletten, einem halben Maksim Gorki Schnurbart und kichert die ganze Zeit. Ich kenne sie. Sie arbeitet bei dem Metzger, in dessen Schaufenster Schweine stehen, die selbst gemachte Papierblumen im Hintern stecken haben. Ständig ist sie damit zu Gange mit Arbeitern oder neu in der Stadt angekommenen Fremden auszugehen. Sie hat ihren straffen, unzüchtigen Hintern schwerlich in einen Fliesrock gezwängt. Ich platze gleich. Hätte ich bloß meine Haare schneiden lassen. Hätte ich mich so vielleicht etwas aufgefrischt? Der Philosophieprofessor ist auch noch nicht da. Ist er etwa krank? Wie voll seine Vorlesungen immer sind? Er durchläuft nachts fast alle Cafés Je nach Kaffee bestellt er sich dazu einen Schnaps, Cognac, Whiskey mit wenig Eis, ein halbes Glas Martini, ein Mineralwasser und grüßt nach rechts und links, und verschwindet dann wieder. Ich habe meinen Wodka ausgetrunken. Die Tür geht auf. Ist es der Professor? Blondschopf. Hinter ihr, ihr Chef. Meine Langeweile, die sich schon die ganze Zeit aufbläht, spannt, wird schlimmer. Mein inneres füllt sich mit einem Sturm. Der Fischer fliegt davon? Darwin! Hallo Darwin! Tausend Hallos! In dem Laden, in dem dieser Blondschopf arbeitet, kann man Blumensamen, Vogelkäfige, Aquarien, Tierfutter, Halsbänder, Angeln und Vogelfallen kaufen. In der Vitrine ist ein Affenkäfig platziert. Im Käfig ein kleiner Affe. Quicklebendig. Immer wenn ich daran vorbeigehe, halte ich mich davor auf. Es waren zwei. Einer ist letzten Winter verstorben. Diesen, der überlebt hat habe ich Darwin genannt. Ich bezahlte und lief hinaus. Die Vitrine war beleuchtet. In einem Atemzug überquerte ich den Markplatz. Vor dem Hang blieb ich stehen und schnappte nach Luft. Bin ich betrunken? Ein bisschen. 1 Örnek, Sedat Veyis 1962 Cam Önünde, Su Dergisi, Mayıs, Sayı 27, Dieser wissenschaftliche Beitrag wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 304

317 Tief, zum Hinterkopf hin, eine klebrige Trübe, die immer weniger wird. Obwohl ich heute möchte, dass sich meine Beine verheddern. Recht vom Weg zur Burg gibt es eine Kneipe, mit zugezogenen Gardienen. Ich drückte die Tür. Marakonische Soldaten, aufgedrehte Huren. Einige Opa aus der Zeit Kaiser Wilhelms! Innen alles vernebelt von Zigarettenqualm. Hinter dem Tresen eine vierzig jährige mit strengem Blick. Wodka! Augen zu und runter gewürgt. Das leere Glas reichte ich der Frau. Nochmal! Auch das leerte ich. Mein Magen teilte sich in zwei. Die Frau: So was! sagte sie. Hast Du denn Schmerzen? Warum so eilig Zwei Soldaten warf ich vor sie. Ich stehe vor dem Schaufenster. In die Ecke gekrümmt. Schläft er? In den Käfigen daneben gibt es Philippinische Kanarienvögel, kunterbunte Papageien, Liebesvögel, kunterbunte Vögeln Ein einziges Gezwitscher: Darwin! Hallo Du! Er schaut leer. Ey Hallo! Ich klopfe ans Fenster. Langsam bewegt er seinen Schwanz. Ich klopfe erneut. Er springt auf den oberen Ast. Er schaut böse drein. Kratz seine Brust. Ich zünde eine Zigarette an und puste den Rauch ans Fenster. Er springt, wie ein Ball! Ja genau so! Wieder kauert er sich in die Ecke. Wie du möchtest Alter. Was denn! Nur weil wir hier an deine Tür gekrochen kommen heißt das doch nicht das du dich so anstellen musst!? Ein Paar kommt den Hügel hochspaziert.. Die Schritte kommen näher. Ich warte, dass sie vorbei gehen. Sie bleiben stehen. Der fette Wind des Mannes ergreift meinen Nacken. Guten Abend! Guten Abend! Sein Schatten im Fenster. Ein schmächtiger Mann. In der Kälte ohne Hut. Diese Rasur, die ich nicht mag! Ich drehe mich halb zum Mann und schaue: kleine, bewegliche, blaue Augen Der Affe streckt sich nach der Banane; beißt ein wenig ab. Dreht sich um und schaut nach dem Kommenden. Streckt die Zunge raus. Macht eine wunderbare Drehung auf einem Fuß. Schön was? sagt der Mann. Ich antworte nicht. Er reicht ihm etwas und zieht es wieder zurück. Der Affe klettert den Ast auf und ab. Das Streichholz biegt sich bevor es ausgeht und fällt zu Boden. Darwin springt auf. Schiebt seine Nase durch das Gitter und sucht nach dem Streichholz. Danach dreht er uns den Rücken zu. Lass ihn doch gehen! Warum steht er da angewurzelt? Ein Affe reicht nur einem von uns. Ich werde langsam nüchtern. In die Zähe fällt mit diesem Mann ein klarer Tropfen. Dort wo der Tropfen hinfiel verflüssigt es die braune Zähe und macht es weich. Der Mann merkt, dass es mich stört. Viel Vergnügen!, sagte er. Gute Nacht! Er läuft den Hügel laut hinunter. Esel. Er glaubt wohl das ist amüsant. Er hat wohl gemerkt, dass ich ein Ausländer bin. Wir haben nicht viel gesprochen, aber er hat es wohl an eine Stelle gemerkt. Dieser Mann geht jetzt bestimmt nach Hause und pinkelt in sein mit Wim geputztes, mit weißen Fliesen gekacheltes Klo. Dach putzt er sich die Zähne, zieht seine Hose und sein Hemd aus, zieht seinen Nachtrock an und legt sich neben seine Hedwig Frau. 305

318 Die Kirchenglocken läuten: eins, zwei, drei.. ich kann bis zu sechs Mal mitzählen. Danach vertu ich mich. Darwin dreht sich um. Na sowas? Er springt an das Ende des Astes. Mit den Hinterbeinen hälter sich am Ast fest und schaukelt Kopfunter vom Ast. Ich klopfe an die Scheibe. Er schert sich nicht. Ich klopfe erneut. Nichts. Einmal vor, einmal zurück. Ich drücke mein Gesicht an die Scheibe. Wir sind Nase an Nase. Er ist entzückt. Wenn keine Scheibe dazwischen wäre, würden wir uns küssen. Er lacht lauthals.. Du Hund! Bist wieder in Form! Ich hole meinen Taschenspiegel raus. Drücke den Spiegel fest an die Scheibe in sein Gesicht! Er springt vom Ast. Drückt sein Gesicht gegen das Gitter und schaut in den Spiegel. Er dreht sich zu mir und schaut mich an. Er ist verärgert. Er geht und krümmt sich in die Ecke. Was denn hässlicher Mensch? Gefällt dir das nicht? Wenig Mensch! Segelohr! Alt schon bei der Geburt! Erheitert dich das nicht? noch bevor ich dies zu Ende sagen kann erlischt das Licht im Schaufenster. Da stehst du nun vor einer vorzeitigen Dunkelheit So ist das halt Darwin! Zuerst stecken sie einen in einen Käfig. Dann fluten sie das Fenster mit Licht und lassen alles erhellen. Dann ohne Vorwarnung drehen sie einem das Licht ab. Sie nehmen sich die blondeste, die schönste aller Blondinen und gehen mit ihr in helle Cafés.. Der Laden war dunkel. Nur in dem Aquarium, welches mit einem magischen Grün erhellt wurde, schwammen Tetragonen. Sie wedelten leicht mit der Schwanzflosse Ich verließ das Schaufenster. Ich merkte, dass ich richtig betrunken bin. Am Ende der Straße floss aus dem Stählernen Wasserhahn Wasser. Ich hielt meine Hand darunter: Eis! Das kann man nicht trinken! stand über dem Brunnen. Ich klemmte meinen betrunkenen Mund an den Wasserhahn und trank ordentlich. 306

319 Suda Oynar Balıklar 1 Veyis Örnek İnceden, boz bir yağmur yağıyordu. Bir lâstik fabrikasının yeşil-kırmızı ışıkları gecenin içinde zakkum çiçekleri gibi büyüyor, köprünün altındaki rayları ıslak bir aydınlıkla öpüyordu. Saatına baktı. On bire sekiz vardı. Ekspres üç dakika sonra geçecekti. Son sigarasını yaktı. Köprünün her iki yanına kalın tel örgüler germişler, üstlerine kuru kafalardan ölüm işaretleri yapmışlardı. Hamlet geldi aklına. Hamleti bir büyük tiyatroda, ünlü bir aktörden seyretmişti. Salon traşlı, çoğu kel kafalı, fraklı erkeklerle, kocalarını en azından bir kere aldatmış yağlı, şişman, sağmal inek göğüslü kadınlarla doluydu. Hamlet deliydi ve seyirciler yalancıydı. Yapmacıkla, bıçak ağzı akıl, yani Hamletle pudralanmış, kazınmış et yüz yüze, burun burunaydı. Perde arasında çirkin gözleri, yirmi yaş yalnızlığı, tedirginliği, bir başka türlü Hamletliğiyle herkesten uzak bir ağaç gibi dikilip kalmıştı. Ekspres gözüktü. Sigarasını fırlattı, tel örgülere tırmandı. Sol gözü bıçaklanmış gibi sızladı. Islak boşluğun yürek kabartan sınırına varmadan bir el ceketine yapıştı. Oyun bozulmuştu. Döndü, alışılmışın dışında uzun boylu, karanlık yüzlü birisiydi. İnce bir sesle: <<-Değmez>> dedi. Sonra bir sigara çıkardı. <<-Kibritiniz var mı?>> Ekspres arkasında ışık ve gürültü bırakarak kaybolmuştu. İstasyona doğru yürüdüler. Birden yağmur hızlandı. Adamın geniş kenarlı şapkasından sular sızıyordu. Yumuşadığını, durulduğunu hissetti. İçinde tarif edemediği bir hafiflik buldu. Tıpkı termosu kırdığı zamanki gibi. Termos masanın üzerinde duruyordu. Üzerinde Hollânda kıraliyet damgası vardı. Birden içinde baş edilemez bir istek uyanmıştı: termosu kırmak! Bir saat kadar kendi kendisiyle savaşmış, sonunda termosu kaptığı gibi yere çalmıştı! Sarsak adımlarla dışarı fırlarken, arkasından İdiot! Diye bağırmışlardı. Gülmüştü. Çiçek tarhlarının kıyısından yürürken, içinde, şimdikine benzer, bir hafiflik duymuştu. Bir keresinde de tramvayda, önünde oturan bir kadının saçlarını Adamın ince sesiyle ürperdi. Adamı hepten unutmuştu. <<-Burada oturuyorum. Yukarda. Üçüncü katta.>> Bomboş baktı. <<-Cezayir rakısı var. Kotlet yaparım yanına. Banyo da alırsınız. Çıkalım mı? Islak asfaltta hızlıca kayan bir taksinin farları adamın yüzünü çiğ ışığa boğdu. Yüz, sapık bir zevkin anlatımını taşıyordu. Gözleri biraz önce açıkca söyliyemediğini tamamlıyordu. Danke! dedi, elini uzattı. Sıcak, arzulu, cıvık bir hayvana benzeyen bir el, eline adeta yapıştı. <<-Odamın dört yanında dört ayna var!>> Miğdesi bulandı. Kusacak gibi oldu. Elini hızla çekip, köşeyi döndü. 1 Örnek, Veyis 1962 Suda Oynar Balıklar, Değişim Dergisi, Yıl 1, Temmuz, Sayı 9,10-11/

320 İçi kabarmıştı. Biraz önceki hafiflik baş ağrısına dönmüştü. Başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Başını iki eli arasına alıp sıktı. Sonra yüzünü yağmura tuttu. Birkaç dakika öylece kaldı. Yanından acele adımlarla insanlar geçiyordu. İçlerinden bazıları dönüp kendisine baktılar. Şuralarda, bir yerde bir kahve olacak diye düşündü. Sola döndü, basımevinin yanındaki kahveye yürüdü. Kahvenin kapısına bir levha iliştirmişlerdi: Heute ist Ruhetag. Bu gün çarşambaydı ve kahve her çarşamba kapalıydı. Yandaki otamattan bir paket Ernte çıkardı. Duman genzini yaktı. Biraz kendine gelir gibi oldu. Tekrar sola döndü, başı öne eğik, yürümeye başladı. Böylece ne kadar yürüdü, bilmiyordu. Başını kaldırdığında, birden sarı yapıyı gördü. Gecenin içinde bir korku gibi büyümüştü. Her perşembe, öğleden sonra altıncı katta genç bir profesör ağulu matematikler anlatırdı. Matematiği sevmezdi: Matematik bağışlamazdı hiç. Elektrikler yanardı. Elektrik ışığında çıplak beyaz duvarlar, kara tahta, kara tahtanın üzerindeki sinüsler, kosinüsler, iksler, igregler daha donuk, daha beyaz, daha sevimsiz dururdu. Raflar kitaplarla doluydu. Kitaplarda büyük ve acı denklemler vardı. Eşkenarlar, iç açılar, ikisinin aldığı değerler, bir karenin orospu kenarları vardı. Kalın çerçeveli gözlüğü, hafiften ak düşmüş saçlarıyla profesör yakışıklı bir afiş resmine benzerdi. Bir kere olsun gülmemiş şaka yapmamış içlerinden herhangi birisine "ne o arslanım neden öyle duruyorsun, başın mı ağrıyor?" dememişti. Aylar var ki derslere uğramamış, profesörle, kara tahtalarla, matematiklerle arasında bir başka dünya girmişti. Bir köşede iki kişi öpüşüyordu. Kız ne kadar da ona benziyordu. Hattâ o sandı bir an. Yüreğini bir el sıktı. Ne demişti? "Sakal bırakırsan sana bir öpücük veririm." Evden, Onkel Richard dan, Tante İlse den nasıl kaçmıştı. Mozartı, keman konçertolarını, plâklarını, Van Gogh un kayıklarını, kitaplarını, gece lâmbasını, hepsini, hepsini bırakıp kaçmıştı. Kız daha on yedisindeydi. At kuyruğu saçı, manikürlü elleri, erken uykuları, yeşil, bin kez yeşil gözleriyle daha şimdiden zalimce oynamasını biliyordu. Koca şehirde tek başına yaralı hayvanlar gibi dolaşıp, durmuştu. Bilekleri işte bu sıralar, kaşınmaya başladı. Aklında mavi ağızlı, ince milimli jiletler, yıpıl yıpıl parlayan usturalar vardı. Sağ eliyle sol bileğini yakalıyordu. Damar mavi bir vuruşla pıt pıt ediyor, bütün vücudunu deli bir istek kaplıyordu. Dayanamıyor, jileti vuruyordu! Kan kıpkırmızı fışkırıyordu! Bu vuruşu düşündükçe bilekleri daha fazla kaşınıyor, daha tatlı karıncalanıyordu. O zaman ellerini hohluyor, ceplerine sokuyor, iki büklüm oluyor, kıvranıyor, tedirgin bir hayvan olup çıkıyordu. En kötüsü akşamlardı. Uzaklarda bir yerlerde meydan saatlarının akrep ve yelkovanlarında akşam oluyor, penceresinin camına melânkolik bir esmerlik bulaşıyordu. Bir apartımanın en üst katında, küçücük bir odada oturuyordu. Televizyon kulübesinin ışıkları bir yanıp, bir sönüyordu. Penceresinden sarkıp, aşağıya, sokağa bakıyordu. Caddede insanlar, otomobiller, vitrinlerini donatmış ışıklı mağazalar, sinemalar Cadde insanları, ışıkları, otomobilleri, mağazalarıyla büyüyor, küçülüyor, uzalıp, kısalıyordu. Televizyon kulübesinin ışıkları bir yanıp, bir sönüyordu, bir yanıp, bir sönüyordu. Pencereyle sokak arasındaki kıl farkı, yağmur sonrası otları gibi gözünde büyüyordu. Cılk tere batıyordu. Saçları dikiliyordu. -Belki de insanın önce saçları çıldırır-. Pencereyi kapatıp, perdeyi çekiyordu. Bir beş dakika ışığı açmıyordu. <<Bir beş dakika daha>> diye aklından geçiriyor, ama dayanamıyordu. Düğmeyi çeviriyordu. Van Gogh kanlı, kesik kulağıyla gözlerini dikiyordu. Ve Modigliani nin uzun boyunlu, geniş kalçalı çıplakları Sonra lavabonun musluğundan damlayan su! Musluğu ne kadar sıkıştırırsa, sıkıştırsın, su yine de damlıyor, beyaz fayansa tıp, tıp düşüyordu. Oturup, iki düşüş arasındaki zamanını sayıyordu. Yedi dedi mi bir damla düşüyordu. En çok kırk dokuza kadar sayıyor, elli diyemiyordu. Kırk dokuz da yedi damla! Aklına Çin de, çok eskiden yapılan bir işkence geliyordu: suçlunun kafasını kazıtıp, çıplak duvarlı, bomboş bir odaya oturtmak ve tavandan eşit aralıklarla tam beyninin üzerine su damlatmak! Kalkıp bütün gücüyle musluğu sıkıyor, sıkıyordu. Sonra yine zamanı rakamlıyordu: Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi ve damlanın tıpırtısı! Bileği tam büklüm yerinden, küçük bir deltayı andıran bol damarlı yerinden başlıyordu karıncalanmıya. Dolapta solingen ağızlı, sivri bir makas vardı. Makası alıp bilekteki en kabarık, en saydam damarı mavi bir kırepon kağıdı gibi ortasından açma! Ya da nabzın vurduğu yeri, lâstik bir bebeği boynundan jiletle kesercesine Kan nasıl fışkırır ki? Sonra musluğu dibine kadar açmak, kanlı bileği soğuk suyun altına tutup, kırk dokuza kadar saymak! İşte bu sıra sokağa fırlıyordu. Gecenin içinde küçük orospulara, sarhoş Fas lı askerlere, ürkek Japon öğrencilerine rastlıyordu. Fakir Gasse lerde, sakırga gibi birbirine yapışmış evlerde güzel gözlü, iri elli 308

321 insanlar uyuyorlardı. En çok Ammer Gasse ye gidiyordu. Dar bir sokak. Bu sokakta eskiden yahudiler otururmuş. Bir tekini bırakmamışlar. Şimdi Almanlar oturuyor. Eskiden Yahudiler oturduğu için mi, yoksa pek güneş görmediğinden mi, nedir, boğuntulu bir havası vardı bu sokağın. Bazı akşamlar bu sokaktan geçerken, pencerelerden dışarı sarkmış gürbüz, anaç, şehvetli kadınlar görürdü. Çoğu kez aklından, bu kadınlardan birisiyle serin ve aydınlık bir odada yatmayı, sonra da ölmeyi geçirirdi. Hintli kimya öğrencisi bu sokakta oturuyordu. Hârikülâde güzel gözleri vardı. Ölümünden sonra anlattılar: ormana gidip bağırıyormuş! Ve koca orman, yeşil ve karanlık bir uğultuyla Hintlinin bağırtısını yankılıyormuş. Orman bekçisi görmüş. Bir kere Menzada aynı masada yemek yemişlerdi. Et olduğu için yemeğe pek dokunmamış, patatesten, haşlanmış lahanadan almıştı. Bir ay önce televizyon kulesinden kendini aşağı atıverdi. Odasında bir Finli kız oturuyor şimdi. Yağmur diner gibi olmuştu. Çevresine bakındı. Bilmediği bir yere gelmişti. Bir yerlerden müzik sesleri geliyordu. Kapıyı buldu, içeri girdi. Küçük bir Gasthaus du. Köşedeki masalardan birisine oturdu. Sıcak bir çay ısmarladı. Karşı masada tek kollu bir adam oturuyordu. Dik yakalı, dar bir kazak giymişti. Önünde yarısına kadar yudumlanmış, büyük bir bira bardağı vardı. Durmadan kendisine bakıyordu. Garson kız çayını getirdi. Sıcak bardağı ıslak avuçlarıyla kavradı. Bardağı aldı, yanaklarına sürdü. Bir titreme düştü içine. Utanmasa ağlıyacaktı. Çayını yudumladı. Tek kollu adamın bulanık bakışları üstündeydi. Adam kalktı, yanına geldi. Selamsız sabahsız çöküp, sigara uzattı. <<-Anlat>> dedi. <<-Neyi?>> <<-Yüzün>> dedi adam. <<Yüzün yumruk yemiş gibi, sonra gözlerin >> <<-Ne olmuş gözlerime?>> <<-Bir ayna olsa da baksan.>> Genç bir oğlan otomatik pikaba yirmi fenik attı. Kalın bir erkek sesi Gasthaus u doldurdu. Bir iki kişi yüksek sesle plaktaki şarkıya katıldılar. Tek kollu adam, sağ eliyle içerdekileri gösterdi. <<-Bunlar>> dedi. <<Bunlar hayvandır. Bütün gün hayvan gibi çalışırlar. Motorları var hepsinin. Kızları da. Kızları motorların terkisine atıp, alabildiğine gaza basarlar. Bütün kahramanlıkları budur. Yatar yatmaz uyurlar. Yüzleri kağıt gibidir; tek çizgi bulamazsın. Üzülmeyi bilmez bunlar Acıyı bilmezler.gençler ama, kavga bilmezler. Bir de benim suratıma bak. Şu kolumu makineye kaptırdım. Savaşta makineli tüfek ateşine tuttular. Kalçama saplanan kurşunları çıkaramadılar, hâlâ durur. Onbir gün aç kaldım. Savaş bitince evime geldim, karım başka biriyle gitmişti. Bir fabrika da iş buldum. Haftasına kolumu dişlilere.>> Bilekleri yine kaşınmaya başladı. Çay parasını ödedi, kimsenin yüzüne bakmadan dışarı fırladı. Bir sürü sokaktan geçti. Kendisini odasına dar attı. Yatağını yaptı. Bir kat temiz çamaşırı giydi. Gitti, dolaptan hapları aldı. Hepsini bir bardağa doldurup, suyla iyice karıştırdı. Bardağı bir dikişte bitirdi. Yatağına uzandı. Yattığı yerden televizyon kulesini görüyordu. Bir kırmızı, bir yeşil Bu yana döndü, duvardaki kuşa baktı. Uzun gagalı, uzun ayaklı, leylek azmanı bir Avusturalya kuşuydu. Bir dergiden kesip, duvara asmıştı. Avustralya nın çok uzakta olduğunu düşündü. Düşüncesinin ortasına beyaz bir ses düştü derken. Musluk yine damlıyordu! Birden içine bir pişmanlık çöktü. Kalkmak, musluğu iyice açmak, sonra parmağını ağzına sokup lavabonun beyaz fayansına kusmak istedi. Yalnız sol ayağının baş parmağını oynatabildi. Sonra sular çoğaldı. Odasına doluyordu. Elbiseleri, kitapları, mektupları bir anda ıslandı. Sonra sular bütün odayı doldurdu. Temiz, berrak suydu. Balıklar vardı içinde. İrili ufaklı binlerce balık, şen, kaygusuz, oynaşıyorlardı. 309

322 Die Fische spielen im Wasser 1, 2 Veyis Örnek Es regnete einen feinen Regen. Die grün-roten Lichter einer Reifen-Fabrik werden wie Orleander grösser in der Nacht und küssen die Schienen unter der Brücke mit einer feuchten Helligkeit. Er sah auf die Uhr. Acht vor elf. Der Express würde in drei Minuten vorbeifahren. Er zündete seine letzte Zigarette an. Beide Seiten der Brücke waren umzäunt und mit Totenkopftabellen beschildert. Er dachte an Hamlet. Er hatte Hamlet auf einer großen Bühne mit einer berühmten Besetzung gesehen. Der Saal war voller rasierter, meist Kahlköpfiger Männer im Frack und fetten, dicken Frauen mit Kuheutern, die ihre Männer mindestens einmal betrogen haben. Hamlet war verrückt und die Zuschauer waren Lügner. Künstliches gegen seltenem Verstand, also der gepuderte Hamlet gegen geschabtes Fleisch Angesicht zu Angesicht. Hinter den Kulissen waren seine hässlichen Augen, die Einsamkeit, die Zurückhaltung eines zwanzigjährigen, wie ein etwas anderer Hamlet stand er da angewurzelt wie ein von allen anderen entfernt stehender Baum. Man sah den Express. Er warf seine Zigarette weg, kletterte auf den Gitterzaun. Sein linkes Auge schmerzte, wie als wäre es erstochen. Noch bevor er an die Grenze der feuchten, innerlich aufbäumenden Leere gelangte, griff jemand nach seiner Jacke. Das Spiel war beendet. Er drehte sich um, ungewohnter Weise war es diesmal ein langer mit einem dunklen Gesicht. Mit piepsiger Stimme sagte er: <<-Das lohnt sich nicht>> Und zog eine Zigarette raus. <<-Haben Sie ein Streichholz?>> Der Express verschwand und hinterließ Licht und Lärm. Sie gingen zur Bahnstation. Der Regen wurde immer schneller. Regen lief am weiten Hutrand des Mannes herunter. Er spürte, wie er sich beruhigte, weicher wurde. Er fand eine unbeschreibliche Leichtigkeit in sich. Genau wie als er die Thermokanne zerbrach. Die Thermokanne stand auf seinem Tisch. Auf ihr war ein Holländisches Königswappen zu sehen. Plötzlich kam in ihm ein nicht zu verhinderbares Verlangen auf, die Thermokanne zu zerbrechen! Er kämpfte etwa eine Stunde lang mit sich und griff letztendlich nach der Kanne und schmetterte sie auf den Boden! Als er mit taumelnden Schritten nach draußen rannte, riefen sie ihm hinterher, Idiot! Er hatte gelacht. Als er die Blumenfelder entlang ging hatte er damals wie heute eine Leichtigkeit in sich. Und einmal in der Straßenbahn, hatte er die Haare der vor ihm sitzenden Frau Mit der hohen Stimme des Mannes schreckte er auf. Er hatte den Mann völlig vergessen. <<-Ich wohne hier. Oben. Im dritten Stock.>> Er schaute leer. <<-Es gibt Algerischen Raki. Ich kann auch ein Kotelett dazu machen. Du kannst duschen. Sollen wir hoch gehen? 1 Örnek, Veyis 1962 Suda Oynar Balıklar (Im Wasser tanzen die Fische), Değişim Dergisi Yıl 1, Temmuz, Sayı 9,10-11/ Dieser wissenschaftliche Beitrag wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 310

323 Die Scheinwerfer eines Taxis, das den feuchten Asphalt entlang rollte, tauchten das Gesicht des Mannes in trübes Licht. Das Gesicht trug die Darstellung einer perversen Lust. Seine Augen vervollständigten seine unaussprechliche Aussage. Danke! sagte er und reichte seine Hand. Seine warme, geile, feuchte, einem Tier ähnliche Hand ergriff die seine. <<-Ich habe Spiegel an allen vier Wänden meines Zimmers!>> Ihm wurde Übel. Rasch zog er seine Hand weg und bog um die Ecke. Alles kam ihm hoch. Die Leichtigkeit von eben wurde zu einem Kopfschmerz. Sein Kopf platzte. Er nahm seinen Kopf zwischen seine Hände und drückte. Dann streckte er sein Gesicht in den Regen. So verweilte er einige Minuten. Es gingen Menschen in schnellen Schritten an ihm vorbei. Manche von ihnen drehten sich nach ihm um. Hier irgendwo muss doch ein Café dachte er sich. Er bog nach links und lief auf das Café neben dem Verlag zu. Eine Notiz hing an der Tür des Cafés: Heute ist Ruhetag. Heute war Mittwoch und das Café war jeden Mittwoch geschlossen. Aus dem Automaten nebenan zog er sich eine Packung Ernte. Der Rauch brannte in seinem Hals. Er kam wieder etwas zu sich. Er bog wieder links ab und ging mit gesengtem Kopf weiter. Er wusste nicht wie lange er auf diese Weise gelaufen war. Als er seinen Kopf erhob sah er das gelbe Gebäude. Es wirkte in der Nacht grösser, wie ein Alptraum. Jeden Donnerstagnachmittag hielt dort im sechsten Stock ein junger Professor eine Vorlesung über die giftige Mathematik. Er mochte keine Mathematik: Die Mathematik verzieh nicht. Die Lichter gingen an. Im Licht sahen die nackten, weißen Wände, die schwarze Tafel, auf der schwarzen Tafel Sinus, Kosinus, und alles andere noch starrer, noch weißer, noch unfreundlicher aus. Die Regale waren mit Büchern gefüllt. In den Büchern befanden sich große, schmerzhafte Gleichungen. Parallelen, Innenwinkel, der Wert den beide erhalten, die Seiten einer Hure von Quadrat gab es in den Büchern. Mit seiner Hornbrille, leicht grauen Haaren sah der Professor aus, wie ein gutaussehendes Plakat. Er hatte noch nie gelacht, nicht einmal einen Witz gemacht oder zu einem von ihnen gesagt, was ist los mein Guter, was sitzt du da so, hast du Kopfschmerzen? Seit Monaten war er nicht zu den Vorlesungen gegangen, eine andere Welt hatte sich zwischen ihn und dem Professor, der schwarzen Tafel, der Mathematik geschoben. An der Ecke küssten sich zwei Personen. Wie sehr ihr das Mädchen ähnelte. Er dachte sogar für einen Augenblick sie sei es. Eine Hand zerquetschte sein Herz. Was hatte sie gesagt? Wenn du dir einen Bart wachsen lässt küsse ich dich. Wie war sie doch von zu Hause, von Onkel Richard und Tante Ilse abgehauen. Sie war abgehauen und hinterließ alles. Mozart, die Geigenkonzerte, ihre Schallplatten, Van Goghs Boot, ihre Bücher, ihre Nachttischlampe alles, alles lies sie zurück. Das Mädchen war erst siebzehn. Sie hatte einen Pferdeschwanz, manikürte Hände, frühen Schlaf, grüne, tausendmal grüne Augen, mit denen sie jetzt schon grausam Spielte. Er lief in der großen Stadt umher, wie ein verwundetes Tier. Jetzt fingen seine Handgelenke an zu jucken. Blaue, feinminimierte Klingen, funkelnd glänzende Messer kamen ihm in den Sinn. Mit seiner rechten Hand griff er nach seinem linken Handgelenk. Mit einem blauen Schlag tropfte es aus der Ader, ein unglaubliches Verlangen ergriff seinen Körper. Er konnte nicht wiederstehen, er schlug mit der Klinge immer wieder drauf! Das rote Blut spritzte! Wenn er sich daran erinnerte juckten und kribbelten ihm seine Handgelenke noch mehr. Dann hauchte er seine Hände an steckte sie in die Taschen und krümmte sich zusammen. Er wurde zu einem verunsicherten Tier. Am schlimmsten waren die Abende. Irgendwo in der Ferne schlugen die Zeiger einer Uhr den Abend und eine Melancholie setzte sich an sein Fenster. Er wohnte in einem Dachgeschoss, in einem kleinen Zimmer. Die Lichter des Fernsehturms leuchteten und erlöschen. Er hing sich aus seinem Fenster und schaute auf die Straße. Menschen auf der Straße, Autos, Schaufenster, erleuchtete Läden, Kinos Die Lichter des Fernsehturms an und aus an und aus Der Abstand vom Fenster zur Straße wuchs wie das Gras nach dem Regen. Er schwitzte. Seine Haare richteten sich auf. Vielleicht werden ja erst die Haare des Menschen wahnsinnig-. Er schloss das Fenster und zog die Gardienen zu. Etwa fünf Minuten lang macht er das Licht nicht an. <<Noch fünf Minuten mehr>> dachte er sich, doch hielt es nicht aus. Er drückte den Lichtschalter. Van Gogh starrte ihn mit abgeschnittenem Ohr, blutig an. Und die langhalsigen, breithüftigen Nackten 311

324 Modiglianis Dann der topfende Wasserhahn! So sehr er auch an dem Krahn drehte, es tropfte trotzdem in das weiße Becken. Er saß da und zählte die Zeit zwischen zwei Tropfen. Bei sieben tropfte es. Höchstens konnte er bis neunundvierzig zählen, bei fünfzig tropfte es. Sieben in neunundvierzig Tropfen! Es kam ihm eine Foltermethode aus vergangen Zeiten in China in den Sinn: der Schuldige wurde kahl geschoren. In einen Raum mit nackten Wänden gesetzt. Von der decke tropfte es in gleichen Abständen auf seinen Kopf! Er sprang auf und drehte den Hahn so stark zu wie es ging. Dann zählte er die Zeit erneut aus: eins, zwei, drei, vier, fünf, sechs, sieben und das tippeln des Tropfens! Genau in der Beuge seines Handgelenkes, wo seine Adern ein Delta zogen, kribbelte es. Im Schrank lag eine spitze Solingen Schere. Mit der Schere die Ader an der geschwollensten Stelle durchschneiden! Oder wo der Puls schlägt, wie mit einer Klinge aus einer Plastikpuppe ausschneiden Wie würde das Blut wohl spritzen? Dann den Krahn bis zum Ende aufdrehen, das blutige Handgelenk unter das Wasser halten, zählen bis neunundvierzig! In dem Augenblick rannte er auf die Straße. In der Nacht traf er auf kleine Huren, betrunkene Marokkanische Soldaten, verunsicherte Japanische Studenten. In ärmlichen Gassen, schliefen nah bei einander Menschen mit schönen Augen und großen Händen. Am meisten ging er in die Ammer Gasse. Eine enge Straße. Hier wohnten wohl früher Juden. Nicht einen haben sie übriggelassen. Jetzt wohnen hier Deutsche. Ob es daran liegt, dass früher hier Juden gelebt haben oder weil die Sonne hier nicht zu sehen ist, hat die Straße einen dunklen Dunst. Manchmal wenn er hier entlang lief, sah er starke, mütterliche, lüsterne Frauen, die aus ihren Fenstern hingen. Er dachte sehr oft daran, mit einer dieser Frauen zu schlafen und dann zu sterben. Der indische Chemiestudent wohnte in dieser Straße. Er hatte überragend schöne Augen. Nach seinem Tod erzählten sie: er ginge wohl in den Wald und schrie dort! Der riesige Wald, schallte grün und dunkel den Schrei des Inders zurück. Der Förster habe es gesehen. Sie hatten einmal gemeinsam in der Mensa gegessen. Weil es Fleisch war, aß er nicht davon, sondern nahm sich von den Kartoffeln und dem gekochten Kohl. Vor einem Monat stürzte er sich vom Fernsehturm. In seinem Zimmer lebt jetzt ein Finnisches Mädchen. Der Regen lege sich. Er sah sich um. Er war an einem ort, den er nicht kannte. Es war von irgendwoher Musik zu hören. Er fand die Tür und ging hinein. Ein kleines Gasthaus. Er setzte sich an einen Tisch in der Ecke und bestellte einen warmen Tee. Er trug einen engen Stehkragenpulli. Vor ihm stand ein halb ausgetrunkenes Bierglas. Ständig sah er es an. Die Kellnerin brachte seinen Tee. Er hielt das warme Glas fest in seiner Hand. Er hielt die warme Tasse an seine Wangen. Er zitterte innerlich. Wenn er sich nicht schämte, würde er anfangen zu heulen. Er nahm einen Schluck Tee. Die trüben Blicke des einarmigen Mannes waren auf ihn gerichtet. Der Mann stand auf und kam zu ihm. Ohne einen Gruß setzte er sich und streckte ihm eine Zigarette hin. <<-Erzähl>> sagte er. <<-Was?>> <<-Dein Gesicht>> sagte der Mann. <<Es sieht zerschlagen aus, und dann deine Augen >> <<-Was ist mit meinen Augen?>> <<-Hätte ich bloß einen Spiegel.>> Ein junger Mann warf zwanzig Pfennig in den Plattenspieler. Eine tiefe Männerstimme erfüllte das Gasthaus. Ein paar Leute stimmten in das Lied mit ein. Der einarmige Mann zeigte mit seiner rechten Hand auf die Menschen drinnen. <<-Die>> sagte er. <<Das sind Tiere. Den ganzen Tag arbeiten sie wie Tiere. Alle haben Motorräder. Und Mädchen. Sie schwingen ihre Mädchen auf ihre Motorräder und drücken auf die Tube. Das ist ihre ganze Heldentat. Sie schlafen sobald sie sich hinlegen. Ihre Gesichter sind wie Papier. Du kannst 312

325 keine Falte finden in ihren Gesichtern. Sie wissen nicht was es heißt traurig zu sein, sie kennen kein Leid. Sie sind jung aber kennen keinen Streit. Jetzt sieh dir mein Gesicht an. Ich habe meinen Arm in einer Maschine gelassen. Während des Krieges wurde der Arm angeschossen. Die Kugeln in meiner Hüfte konnten sie nicht entfernen, ich habe sie immer noch. Elf Tage habe ich gehungert. Nach dem Krieg kam ich nach Hause, meine Frau war mit einem anderen gegangen. Ich fand Arbeit in einer Fabrik. In der ersten Woche ließ ich den Arm in der Maschine...>> Seine Handgelenke juckten wieder. Er bezahlte den Tee und rannte raus ohne jemanden anzusehen. Er lief an ganz vielen Straßen vorbei. Er warf sich in sein Zimmer. Machte sein Bett. Zog frische Unterwäsche an. Ging zum Schrank und nahm die Pillen. Schüttete alle in ein Glas und rührte sie im Wasser. Er leerte das Glas mit einem Schluck. Legte sich auf seine Bett. Von seinem Bett aus sah man den Fernsehturm. Mal rot mal grün Er drehte sich weg und sah den Vogel an der Wand an. Langer Schnabel, lange Beine, ein Storchähnlicher Vogel aus Australien. Er hatte es aus einer Zeitschrift ausgeschnitten. Seine Gedanken wurden von einer weißen Stimme unterbrochen. Wie weit weg doch Australien ist dachte er sich. Der Wasserhahn tropfte wieder! Plötzlich erfüllte ihn eine Reue. Er wollte aufstehen, den Wasserhahn voll aufdrehen, seinen Finger in den Hals stecken und in das weiße Becken erbrechen. Nur seinen linken Zeh konnte er bewegen. Dann füllte sich alles mit Wasser. Sein Zimmer füllte sich mit Wasser. Seine Kleider, Bücher, seine Briefe alles wurde nass. Das Wasser füllte das gesamte Zimmer. Klares, reines Wasser. Es waren Fische im Wasser. Kleine, große, tausende Fische. Glücklich, unbekümmert tanzten sie im Wasser. 313

326 Köpekli Kadın 1 Sedat Veyis Örnek Bu lokantaya "Serbische Bohne" çorbası içmeye gelmiştim.gerçekten de çorbası ünlüydü lokantanın. İki dilim ekmekle bir bardak da bira ısmarladın mı yanına, kekâ! Bol biberli fasulye çorbasına kaşık attıkça, insan bayağı ısınıyordu. Lokanta doluydu. Bilmem ne derneğinin kuruluş yılını kutluyorlarmış Garson kız beni az buçuk tanıdığı için, yukarda, köşe masaların birisinde bir yer buldu. Masada tek başına yaşlı bir kadın oturuyordu. Ayaklarınıza dikkat ediniz dedi. Niye? Masanın altında köpek var! Eğildim, baktım: gerçekten de koyu kahverengi, tazı azmanı bir köpek masanın altına yan gelmiş yatıyordu. Kasap dükkânlarına, sinemaya, şuraya buraya köpek sokulması yasak olduğu gibi, çoğu lokantalara da sokulması yasaktı. Ama sokmuştu kadın. Belki de lokanta sahibi tanıdığıydı. Korkmayınız dedim. "Köpeğinizin üstüne basmam. Teşekkür ederim. Başıma dikilen garson kıza çorbamı ve biramı söyledim. Lokantayı bir balık kokusu doldurmuştu. Canım balık çekti. Paraya kıyıp bir porsiyon da balık istedim. Kadın beyazından ve en ucuzundan şarap içiyordu. Bardağını yarılamıştı. Altmış yaşlarında görünüyordu. Dudaklarını koyu koyu boyamıştı. Elleri bakımsız, tırnakları kirliydi. Cebinden bir kutu çıkardı. Yarısı yenmiş pahalı bir çikolataydı. Çikolatanın ucundan büyükçe bir parça koparıp, etrafı kollayarak, yavaşça köpeğe uzattı. Köpek başını kaldırıp, çikolatayı isteksizce yuttu: yorgun ve kanıksamış bir hali vardı.sonra gözlerini hızla yumuverdi. Kadın köpeğin yumuşak tüylü başını okşayıp, aydınlık bir yüzle bana baktı. Çikolatayı çok sever de dedi. Her gün bir kutu çikolata yer. Öyle mi? Pastayı da sever. En çok çilek pastasını sever. Salı ve perşembe günleri pasta günüdür. Muzlu pastayı sevmiyor mu? Hayır. En sevmediği şey muzdur! Bense en çok muzu severim. Siz insansınız da, ondan. Sesinde yumuşak, insana batmayan bir aşağsama tonu vardı. 1 Örnek, Sedat Veyis 1965 Köpekli Kadın, Türk Dili Dergisi, Nisan, Cilt XIV,Sayı 163,

327 Garson kız çorbamı ve biramı getirdi. Afiyet olsun, der diye bekledim. Demedi. Şarabını yudumladı. Çorbamı kaşıklamaya başladım. Konrad fasulye çorbasını sevmez ki. Kim? Konrad. Köpeğim.. Ben de kocanız sanmıştım.. Kocam yok ki.. Öldü mü? Evlenmedim. Bulanık bakışlı gözlerini kapıdan yana çevirdi. Beni ve köpeğini unutmuş gibi bir hali vardı. Önündeki bardakla oynuyordu. Doğrusunu isterseniz bir defa evlendim. Ama üç gün sürdü evliliğimiz. Üç gün sonra ayrıldık. Niçin? Kocam köpekleri sevmiyordu da, ondan. Evliliğimizin ikinci gecesi köpeği yatak odamıza almak istedim. Dışarda üşüyordu hayvancağız. Zaten küçük, el kadar bir şeydi. Annemin düğün hediyesiydi bana. Kocam küplere bindi. Köpeği tekmeleyip, odadan kovdu. Köpek üçüncü gün öldü. Ben de kocamdan ayrıldım. Bir sigara yaktı. Ben çorbamı bitirdim. Garson kız balığımı getirdi. Balık nar gibi kızarmıştı. Yanında patates salatasıyla, ince iki dilim limon vardı. Çatalla balığı şöyle bir yokladım; gevrek kısmın altından bembeyaz, lop bir et çıktı. Koca bir parçayı ağzıma attım, üstüne bir çatal dolusu patates salatası aldım. Kadın yutkundu. Bir ricada bulunabilir miyim? Ağzım doluydu; konuşamadım, Buyur dercesine yüzüne baktım. Balığı yemeseniz olmaz mı? "Sebep? Konrad balığı sever de. Güldüm: On Şiling ödedim dedim. Ben size yirmi Şiling vereyim dedi.. Bana yirmi Şiling vereceğinize siz de bir porsiyon ısmarlayınız. On Şiling kârınız olur." Bana balık vermezler ki.. Niçin? 315

328 Köpeğime yediriyorum diye! Ben köpeğe balık malık vermem dedim. Elli Şiling vereyim.. Yüz Şiling de verseniz boşuna! Biraz da kadının inadına balığı iştahla yemeye devam ettim. Evde kendiniz yapınız. Benim yaptığımı yemiyor ki! Bir sigara yaktım. Biramdan büyükçe bir yudum aldım. Sinemaya da götürüyor musunuz? Yok dedi. Bir kere gizlice sinemaya sokmuştum, film başlayınca perdeye doğru havladı da, ikimizi de kapı dışarı etti sinemacı. Kiliseye? Ağzının sağ yanıyla tuhaf bir biçimde güldü. Sanki ağzının öteki yanı felçliydi. Konrad Tanrıyı bilmez ki! Gazete okuyor mu? Deli misiniz? Hayvan o, ayol! Konrad'ın odası ayrı mı? Benimle yatıyor. Aynı yatakta mı? Hayır. Ben divanda yatıyorum. Onun yatağı kauçuktan. Geçen yıl eski eşyalar satan bir mağazadan almıştım. Köpek kaç yaşında? Yüz beş Şaka yapıyorsunuz. Yüz beş yıl yaşayan köpek nerede görülmüş? Aaaa! dedi, on beşi yediyle çarpacaksınız! Çarpmakta nesi oluyor? Köpek yaşı böyle hesaplanır da ondan! Bense köpeklere ve atlara dair bir şeyler bildiğimi sanırdım. Meğer ne kadar bilgisizmişim bu konuda. Köpek sever misiniz? 316

329 Sevmem dedim. Hiç mi? İnatlığım tuttu. Hiç dedim. Oysa dağ başlarında, geceleyin keven ateşleri yakan çobanların yanı sıra durup, ön ayaklarıyla toprağı tırmalayan, ara ara karanlığa doğru havlayan, kurt köpeklerine bayılırdım. Kedi filanda mı sevmezsiniz? Ben atları severim dedim. Bir de akvaryumda tetrozon balıklarını Ben köpekleri severim dedi, kederli bir sesle. Atlar gibi var mı? dedim. Uslu, insancıl, uzun boyunlu.. Köpeklerin de gözleri güzel.. Siz çayıra salınmış at yılkısı gördünüz mü? Görmedim. Üç aydan beri ışıklı dev mağazaları, üstüme üstüme gelen tramvayları, kirli taş binalı karanlık gasseleriyle kent nefes aldırmıyordu bana. Patlamak için bahane arıyordum. Birden içimi bir coşkunluk sardı. Bakınız, Madam! dedim. Ben sizin belki de adını güç belâ hatırlayabileceğiniz bir ülkenin yoksul bir kasabasında, vaktiyle bir adam tanımıştım. Adamın adı, Karanfil! Hani çiçekçi dükkanlarında satarlar ya, hah, işte o çiçek. Az bir ağzı vardı bu Karanfil adamın. Yumuşak püskül kaşlarının altında bir çift çakır göz. Elleri iri, sağlam, toprak. Başında havı dökülmüş, kaba kumaştan bir şapka. Kehribar ağızlıkla Malatya tütününden sarılma sigara içiyor. Bir baştan bir başa kavak dikmiş suyun kıyısına. Kavaklar başını alıp göğün bir yarısına ermişler. Bir bahçesi var, görseniz aklınız durur: Hünkâr elmaları, yarma kayısılar, şekerpâreler, ak dutlar, beyaz Tokat kirazları.göçmenmiş. Hükümet bu araziyi kendisine verdiği zaman yabanıl sumaklardan böğürtlenlerden, kuşburnu ağaçlarından geçilmiyormuş. Yirmi yılda bu hale getirmiş. Kalabalık bir aile. Çocukları, torunları var. İlerde ak yüzlü, ak yeldirmeli kadınlar. Bizimkiler. diyor, Karanfil ağa. Bahçesini seviyor, kavaklarını seviyor. Ama en çok atları seviyor. Berimizde bir yonca tarlası Her bir yoncanın üçlüsü, na, elim kadar! Yoncalıkta bir sürü at Beyaz dişleriyle yeşil yonca yiyorlar. Görseniz dişiniz kamaşır. Yoncalığın az ilersinde dümdüz uzanan bir çayırlık Bu karanfil adam, sanırsınız eline dev bir makas almış da çayırlığı top baş traş etmiş. Çayırlar ne bir santim fazla, ne bir santim eksik! Adamdaki sevgiyi, sabrı, yüreği varın da anlayın! Uzatmayalım, Karanfil adam atları çayırlığa doğru bir ürküttü ki Hey be!... O doru, o yağız yeleler sanırsınız on beşlik kız saçı rüzgârda! Uyduruyorsunuz! Kadının hakkı vardı. Hepsi yalandı. Bu cetvelle çizilmiş gibi düzgün kenti, bol yeşilli bir fanteziyle kusmak istemiştim. Ne iş yapıyorsunuz burada? Dolaşıyorum.. Eliniz ayağınız sağlam. Niye çalışmıyorsunuz? 317

330 Eski Yunan bilginleri çalışmayı erdem saymazlar pek.. Ama çalışmak gerek. Siz neden çalışmıyorsunuz? Ben yaşlıyım. Ben de yaşlıyım. Gençsiniz siz. Yüzüme ne bakıyorsunuz. İnsan bir gecede on yıl birden yaşlanır. Yaşımı ölçmek için, dikkatlice baktı yüzüme. Sonra önümdeki tabağı göstererek: Balığınız soğudu.. Yesenize! Yemiyeceğim. Canım çekmiyor artık. Sevindi. Öyleyse Konrad'a veriniz! Vermem! Niçin ama? Dedim ya.. Sevmem köpekleri.. Garson kızı çağırdım, artan balığı kaldırmasını söyledim. Kadın bir bardak beyaz şarap söyledi. Sonra çevresini kollayarak, deminki çikolata kutusunu çıkarıp, böldüğü parçayı köpeğe uzattı. Köpek isteksizce uzanıp, çikolatayı yaladı. Ayıp! dedim, Utanmalısınız! Şaşırdı. Niçin? Yeryüzünde her gün binlerce çocuk açlıktan ölürken, siz tutmuş değersiz bir köpeğe, pahalı çikolatalar yediriyorsunuz? Ne biliyorsunuz değersiz olduğunu? Şu da köpek mi, yani? Böylesine dünyanın bütün karanlık sokaklarında rastlanır. Elinizi sallasanız böyle yüz köpeğe değer. Benim köpeğim asil bir soydan geliyor! Haydi canım sizde.. Asil bir soydan geliyormuş..uyuşuk köpeğin birisi işte..hem baksanıza gazete bile okuyamıyor. Muzu da sevmiyor. Belki piyano da çalamıyordur. Öğretsem çalardı! 318

331 Hiç sanmam. İyice yemesini biliyor. Asil bir köpek hiç değilse resim yapabilmeli. Siz hiç resim yapan köpek gördünüz mü?" Çoookkk Tanıdığım bir Kont vardı. Kont dediysem, eskiden kontmuş. Üç yıl önce öldü.. Bir köpeği vardı, Çinden mi, ne, getirtmişti. Küçük bir şey. Fino gibi. Öyle bir resim yapardı ki, görseniz dilinizi yutardınız. Köftehor bir karış boyuna bakmadan, dağ gibi panoları bir günde boyardı. Kont, köpeğin yaptığı resimlerle her yıl bir sergi açardı. Resimler kapış kapış giderdi. Kont resimlerden aldığı parayla gül gibi geçinirdi. Delinin birisiniz! Siz öyle sanın. Paramı ödedim. Gitmek için kalktım. Bir dakika! Ne var? Sizin gözleriniz köpek gözlerine benziyor. Vefalı birine benziyorsunuz. Sizinle arkadaşlık edebilirim. "Bunu da nerden çıkardınız.?" Gözleriniz Gözleriniz kahverengi. Köpek gözleri de kahverengidir. Kötü bir benzetme! Ama doğru.. İyi akşamlar, Madam! Ceketimin ucundan tuttu. Kısık bir sesle: Biliyor musunuz? Benim bir köpeğim daha var evde. Yeni yavruladı. Yavrularından birini size vermek isterdim.. Teşekkür ederim. Başka birisine veriniz. İstemiyorlar ki.. Yavruları bir görseniz. Gözleri daha yeni yeni açıldı. Öyle minik şeyler ki.. Ben yalnız bir adamım, Madam. Kim bakacak ona?" İyi ya! Arkadaşlık eder size. Arkadaşlarım var benim. Bir gün yok oluyorlar. Yaşlandığınız zaman.." Bulanık bakışlı gözlerini yine kapıdan yana çevirdi. Sanki birisini bekliyordu. Birden gözlerini gözlerime dikti. Göz akları kanlanmıştı. Peki ama, hayvanları neden sevmiyorsunuz? Atları sevdiğimi söyledim ya.. 319

332 Sahi dedi. Atları seviyordunuz.. Atlar gibi var mı hiç? Uslu, insancıl, uzun boyunlu.. Yoksul bir kadınım ben. Size at hediye edemem ki.. İyi akşamlar, Madam! İyi akşamlar! 320

333 Frau mit Hund 1, 2 Sedat Veyis Örnek Ich kam zu diesem Restaurant um eine "Serbische Bohnen Suppe" zu trinken. Die Suppe dieses Restaurants war wirklich bekannt. Und wenn man dazu noch 2 Scheiben Brot und ein Glas Bier bestellt, Super! Beim Löffeln der Bohnensuppe mit viel Pfeffer wärmt man sich auf. Das Restaurant war voll. Der Jahrestag der Was Weiß Ich Stiftung wurde gefeiert Weil die Kellnerin mich ein bisschen kannte, fand sie oben für mich einen Platz an einem Tisch in der Ecke. Am Tisch saß eine alte Frau alleine. Achten Sie auf Ihre Füße sagte sie. Weshalb? Unter dem Tisch ist ein Hund! Ich bückte mich und schaute: Tatsächlich lag gemütlich ein dunkel brauner, großer Windhund unter dem Tisch. Wie in den Metzgereien, Kinos, Hier und Dort es verboten war Hunde mit rein zu nehmen, war es auch in den meisten Restaurants verboten. Aber die Frau hat ihn mit rein genommen. Vielleicht war der Gastwirt ein bekannter. Haben Sie keine Angst sagte ich. "Ich werde nicht auf Ihren Hund treten. Danke. Ich bestellte bei der Kellnerin, die bei mir stand, meine Suppe und mein Bier. Fischgeruch füllte das Restaurant. Es war mir nach Fisch. Ich gönnte mir noch eine Portion Fisch. Die Frau trank einen Weißwein vom günstigsten. Sie hatte die Hälfte ausgetrunken. Sie sah aus, als wäre sie um die sechzig. Ihre Lippen waren dunkel geschminkt. Ihre Hände waren ungepflegt, ihre Nägel dreckig. Sie nahm eine Schachtel aus ihrer Tasche. Es war eine halb gegessene teure Schokolade. Sie nahm ein großes Stück von der Spitze der Schokolade, schaute sich um und gab es langsam dem Hund. Der Hund hob seinen Kopf hoch, schluckte unwillig die Schokolade: er sah müde und gelangweilt aus. Dann schloss er schnell seine Augen. Die Frau streichelte das weiche Fell des Hundes, schaute mit einem klaren Gesicht zu mir. Er mag nämlich Schokolade sagte sie. Er isst jeden Tag eine Tafel Schokolade Ach ja? Er mag auch Torten. Am meisten mag er Erdbeertorte. Dienstag und Donnerstag ist Tortentag. Mag er keine Bananentorte? Nein. Banane ist das, was er am meisten nicht mag! Und ich mag am meisten Banane. Weil sie ein Mensch sind, deshalb. 1 Örnek, Sedat Veyis 1965 Frau mit Hund, Zeitschrift Türk Dili, April, Band XIV, Nummer 163, Dieser wissenschaftliche Beitrag wurde von Gülrû Bayraktar und Derya Perk vom Türkischen ins Deutsche übersetzt. 321

334 Sie hatte eine sanfte, nicht unerträglich beleidigende Betonung. Die Kellnerin brachte meine Suppe und mein Bier. Ich wartete darauf, dass sie Guten Appetit sagen würde. Sie sagte es nicht. Sie nahm ein Schluck aus ihrem Wein. Ich fing an meine Suppe zu löffeln. Konrad mag keine Bohnensuppe. Wer? Konrad. Mein Hund. Und ich dachte ihr Mann.. Ich hab keinen Mann.. Ist er Tod? Ich habe nicht geheiratet. Sie drehte ihre Augen mit trüben Blicken zur Tür. Sie hatte eine Lage, als hätte sie mich und ihren Hund vergessen. Sie Spielte mit dem Glas, das vor ihr stand. Ehrlich gesagt habe ich einmal geheiratet. Aber unsere Ehe hat drei Tage gedauert. Nach drei Tagen haben wir uns scheiden lassen. Weshalb? Mein Mann mochte keine Hunde, deshalb. Ich wollte in der zweiten Nacht unserer Ehe den Hund in unser Schlafzimmer hereinnehmen. Es war dem Tierchen draußen kalt. Er war klein, nur Handgroß. Er war ein Hochzeitsgeschenk meiner Mutter. Mein Mann regte sich sehr auf. Er trat ihn mit einem Tritt aus dem Zimmer. Der Hund starb am dritten Tag. Und ich lies mich von meinem Mann scheiden." Sie zündete eine Zigarette an. Ich trank meine Suppe aus. Die Kellnerin brachte meinen Fisch. Der Fisch war rot gebraten wie ein Granatapfel. Nebenbei gab es Kartoffelsalat und zwei Scheiben Zitrone. Ich tastete den Fisch mit der Gabel. Unter der knusprigen Schicht war ein schneeweißer, großer Batzen. Ich nahm ein großes Stück in den Mund, aß darauf eine volle Gabel Kartoffelsalat. Die Frau schluckte. Darf ich Sie um etwas bitten? Mein Mund war voll, ich konnte nicht sprechen. Ich sah sie an, als sagte ich Bitte. Wäre es möglich, dass Sie denn Fisch nicht essen? "Wieso? Konrad mag nämlich Fisch. Ich lachte: Ich zahlte zehn Schilling sagte ich. Ich gebe Ihnen zwanzig Schilling. sagte sie. Bestellen Sie sich auch eine Portion anstatt mir zwanzig Schilling zu geben. Dann sparen Sie zehn Schilling." 322

335 Sie geben mir hier keinen Fisch... Weshalb? Weil ich meinen Hund damit füttere! Ich gebe dem Hund keinen Fisch" sagte ich. Ich gebe ihnen fünfzig Schilling.. Auch wenn Sie mir hundert geben, bringt es nichts! Auch ein bisschen der Frau zum Trotz, aß ich den Fisch mit Appetit weiter. Kochen Sie selbst einen zu Hause. Er isst aber das was ich koche nicht! Ich zündete eine Zigarette an. Trank einen großen Schluck von meinem Bier. Nehmen Sie ihn auch ins Kino mit? Nein. sagte sie. "Einmal habe ich ihn heimlich mit reingenommen. Als der Film begann, bellte er gegen die Leinwand und der Kinobesitzer vertrieb uns beide. In die Kirche? Sie lachte komisch mit der rechten Seite ihres Mundes. Als wäre die andere Seite ihres Mundes gelähmt. Konrad kennt Gott nicht! Liest er Zeitung? Sind Sie blöd? Huh, er ist ein Tier! Hat Konrad ein eigenes Zimmer? Er schläft mit mir. Im selben Bett? Nein. Ich schlafe auf der Couch. Sein Bett ist aus Kautschuk. Ich habe es letztes Jahr aus einem Laden, in dem alte Möbeln verkauft werden, gekauft. Wie alt ist der Hund? Hundertfünf Sie nehmen mich auf die Schippe. Wo gibt es denn so was, dass ein Hund hundertfünf Jahre lebt? Ah! sagte sie. Sie müssen fünfzehn mit sieben multiplizieren! Wieso multiplizieren? Weil man das alter von Hunden so berechnet! 323

336 Ich dachte, dass ich einiges über Hunde und Pferde wüsste. Wie unwissend ich doch über dieses Thema war. Mögen Sie Hunde? Ich mag sie nicht. sagte ich. Gar nicht? Ich war stur. Gar nicht. sagte ich. Obwohl ich die Jägerhunde sehr mochte, die auf den Bergen bei den Hirten, am Feuer sitzen, mit ihren Vorderpfoten den Boden ausgruben und ab und zu ins Dunkle bellten. Mögen Sie auch keine Katzen oder so? Ich mag Pferde. sagte ich. "Und noch Tetragon Fische im Aquarium. Ich mag Hunde sagte sie mit einer kummervollen Stimme. Es geht nichts über Pferde sagte ich. Brav, menschlich, groß" Und Hunde haben schöne Augen Haben Sie schon mal eine Pferdeherde, die auf die Wiese gelassen wurde, gesehen? Ich habe keine gesehen. Die Stadt mit ihren beleuchteten riesigen Läden, den auf mich fahrenden Straßenbahnen und dunklen Gassen mit dreckigen Steingebäuden, lies mich seit drei Monaten nicht atmen. Auf einmal erweckte in mir ein Enthusiasmus. Schauen Sie, Madam! sagte ich. Ich habe ehemals in einem armen Dorf eines Landes, dessen Namen Ihnen vielleicht sehr schwer einfällt, einen Mann kennengelernt. Er hieß Karanfil! Sein Name war wie die Blume, genau die, die im Blumenladen verkauft wird. Er hatte einen großen Mund. Unter den weichen, quasten Augenbrauen, ein Paar hellblaue Augen. Seine Hände waren groß, kräftig, Erde. Auf dem Kopf einen Hut aus grobem Stoff, dessen Fasern verwesen waren. Mit einem Mundstück aus Bernstein raucht er eine Zigarette, die mit Malatya Tabak gedreht wurde. Von einem Ende zum anderen an dem Rand des Wassers gab es Pappeln. Die Pappeln erreichten die Höhe bis zur Hälfte des Himmels. Er hatte einen Garten, wenn Sie den sehen würden, würden sie sich wundern: Hünkar Äpfel, große Aprikosen, süße Aprikosen, weiße Maulbeere, weiße Tokat Kirschen... Er war ein Einwanderer. Als die Regierung ihm dieses Feld gab war es voll von wilden Essigbäumen, Brombeeren, Hagebuttenbäumen. In zwanzig Jahren brachte er es zu dem was es ist. Eine große Familie. Er hat Kinder und Enkelkinder. Voraus Frauen mit weißen Gesichtern und Gewand. Unsere. sagt Karanfil Aga. Er mag seinen Garten, er mag seine Pappeln. aber am meisten mag er seine Pferde. Anbei ein Kleefeld... Jedes Dreiblatt der Kleen so groß wie meine Hand! Eine Menge Pferde auf dem Kleefeld... Essen mit ihren weißen Zähnen grüne Kleen. Wenn Sie das sehen würden, ihnen würde das Wasser im Munde zusammenlaufen. Ein bisschen entfernt vom Kleefeld gibt es eine flache Wiese... Als hätte der Karanfil Mann eine riesige Schere in die Hand genommen und die ganze Wiese mit der Hand gemäht. Die Wiese ist weder ein Zentimeter lang noch ein Zentimeter kurz! 324

337 Verstehen Sie doch die Liebe, die Geduld, das Gemüt des Mannes! Kurz gefasst, der Karanfil Mann hat die Pferde in die Richtung der Wiese so erschreckt... Oh! Die braunen, dunklen Mähnen wie die Haare von fünfzehnjährigen Mädchen in der Luft! Sie haben das erfunden! Die Frau hatte recht. Alles war erfunden. Ich wollte die Stadt, die ordentlich wie mit einem Lineal gestrichen war mit einer Phantasie voll mit Grünem ausspucken. Als was arbeiten Sie hier? Ich reise umher... Sie sind gesund. Wieso arbeiten Sie nicht? Die altgriechischen Gelehrten fanden Arbeiten nicht Tugendhaft... Aber man muss arbeiten." Wieso arbeiten Sie nicht? Ich bin alt. Ich bin auch alt. Sie sind jung. Was schauen Sie mir ins Gesicht... Man kann in einer Nacht auf einmal zehn Jahre älter werden. Sie schaute mir aufmerksam ins Gesicht, um meinen Alter zu schätzen. Auf den Teller vor mir zeigend sagte sie dann: Ihr Fisch ist kalt geworden. Essen Sie doch! Ich werde nicht mehr essen. Ich möchte nicht mehr. Sie freute sich. Geben Sie es dann Konrad! Ich gebe es nicht! Warum aber? Ich sagte doch... Ich mag keine Hunde... Ich rief die Kellnerin, sagte sie soll den Rest des Fisches nehmen. Die Frau bestellte einen Weißwein. Die Umgebung beobachtend holte sie die vorherige Schokoladenschachtel heraus, gab dem Hund das Stück, das sie zerteilt hatte. Der Hund streckte sich und leckte ungern die Schokolade. Schande! sagte ich. Sie sollten sich schämen! Sie staunte. 325

338 Weshalb? Während jeden Tag tausende von Kinder auf der Welt verhungern, füttern Sie einen wertlosen Hund mit teuren Schokoladen?" Woher wissen Sie, dass er wertlos ist? Das soll ein Hund sein? So einen findet man auf allen dunklen Straßen auf der Welt. Wenn Sie ihre Hand wedeln, berühren Sie hunderte von diesem Hund. Mein Hund ist adelig!" Ah, ich bitte Sie... Er sei adelig... Er ist einfach ein schlapper Hund... Schauen Sie mal er kann nicht mal eine Zeitung lesen. Er mag auch keine Bananen. Vielleicht kann er nicht einmal Klavier spielen. Wenn ich es ihm beigebracht hätte, könnte er spielen! Glaube ich nicht. Er kann gut essen. Ein adeliger Hund sollte wenigstens malen können. Haben Sie schon mal einen Hund gesehen, der malt?" Oft... Ich kannte einen Grafen. Ich sagte zwar Graf, aber das war mal. Er starb vor drei Jahren. Er hatte einen Hund, ich glaube er hatte ihn aus China oder so mitgebracht. Ein Kleiner. Wie ein Schoßhund. Er malte solche Bilder, sie wären sprachlos, wenn sie es gesehen hätten. Das Schlitzohr bemalte an einem Tag Flächen, die groß wie Berge waren, ohne auf seine eigene Größe zu achten. Der Graf machte mit den Bildern, die der Hund malte jedes Jahr eine Ausstellung. Die Bilder wurden begierig ausverkauft. Der Graf kam hervorragend mit dem Einkommen der Bilder aus. Sie sind ein Verrückter! Glauben sie so. Ich habe bezahlt. Stand auf um zu gehen. Ein Moment! Was gibt es? Ihre Augen sehen aus wie Hundeaugen. Sie sehen wie ein getreuer aus. Ich kann mich mit ihnen befreunden. "Wie kommen Sie da drauf?" Ihre Augen... Ihre Augen sind Braun. Hundeaugen sind auch Braun. Ein schlechter Vergleich! Aber wahr.. Guten Abend Madam! Sie hielt an meiner Jacke. Mit einer heiseren Stimme sagte sie: Wissen Sie was? Ich habe zu Hause noch eine Hündin. Sie hat neu gebärt. Ich würde Ihnen gerne eine der Welpen geben.. 326

339 Danke. Geben Sie ihn jemand anderem. Sie wollen sie nicht... Sie müssen die Jungtiere mal sehen... Ihre Augen haben sie noch neu geöffnet. Es sind Winzlinge..." Ich bin ein einsamer Mann Madame. Wer wird für sie sorgen?" Ist doch gut! Er wird ihr Freund. Ich habe Freunde. Irgendwann sind sie weg. Wenn Sie alt sind..." Sie drehte ihre Augen mit trüben Blicken wieder zur Tür. Als wartete sie auf jemand. Auf einmal starrte sie mich an. Sie hatte Blut auf den Augäpfeln. Und warum mögen Sie keine Tiere? Ich sagte Ihnen doch, dass ich Pferde mag Ach so sagte sie. Sie mochten Pferde... Gibt es etwas Besseres als Pferde? Brav, menschlich, groß... Ich bin eine arme Frau. Ich kann Ihnen doch kein Pferd schenken... Guten Abend, Madam! Guten Abend! 327

340 Sedat Veyis Örnek in 1964 te Almancası Yayınlanan Hikâyesi: Hi Die 1964 auf Deutsch veröffentlichte Erzählung des Sedat Veyis Örnek: Der Stacheldraht 328

341 Hi 1 Sedat Veyis Örnek Tel örgüleri dünyayı her hangi bir yerinden ikiye bölüyor, nöbetçiler bir yasak oyununun korkunç güzelliğini her saat başı birbirlerine devrediyorlardı. Silahlarının haznelerinde geceyi konuşturacak, geceyi şakır şakır ortasından yaracak çelik çekirdekli mermiler vardı. Dağ taş düşmandı. Karşı tepenin üzerindeki bodur ağaçlar, güdük çamlar birer ihanet, birer tavşan ürkekliğiyle kıpırdıyorlardı. Han nehri ulu bir durgunlukla akıyor, çok uzaktan, köprünün üzerinden cemseler geçiyordu. Gece büyük başedilmez kuvvetiyle gözlerimize kadar dolmuştu. Nöbetçiydim. Mum ışığının altında kitap okuyordum. Çadırın önünde ayak sesleri işittim. Tanıdığım bir ses rütbemi çağırdı. Teğmenim! Gir içeri! Nöbetçi çavuşu içeri girdi, çakıldı. Söyle! 12-1 nöbetçisi tel örgünün kenarında bir Koreli çocuk yakalamış. Tel örgünün bu tarafına geçmiş. Nerede? Dışarıda kapının önünde bekliyor. İçeri getir! Nöbetçi çavuşu içeri soktu. Sırtında ince, beyaz bir gömlek. Ayakları yalnayak. Saçları dikilmiş. On yaşında var yok. Yaklaş! dedim. Korkarak baktı, kıpırdamadı. Nöbetçi çavuşuna: Türkçe biliyor mu? Biliyor. Dışarda bizimle konuştu. Şöyle ışığa gel! Kapının kenarına iyice büzüldü. Gelsene ulan! Nöbetçi çavuşu ensesinden tuttu, önüme getirdi. Titriyordu. Ne arıyordun tel örgünün kenarında? 1 Örnek, Sedat Veyis 1958 Hi, Yeni Hikâyeler 1959 içinde, İstanbul: Varlık Yayınevi. Sedat Veyis Örnek in bu hikâyesi, 1964 yılında Der Stacheldraht başlığıyla Hans Salzner tarafından Almancaya çevrilerek yayınlanmıştır (Das Antlitz des Kriegers: Kriegsgeschichten der zeitgenössischen Weltliteratur içinde, Ed.: Joachim A. Frank ve W. A. Oerley, Viyana/Berlin/Stuttgart: Paul Neff Yayınevi, s ). (Almanca olan metnin yeni bir Türkçe çevirisi ise, Ömer Acer tarafından yapılmış ve Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel Sayısı nda (2015, cilt 21, sayı 82, ) yayınlanmıştır. 329

342 .! Sana söylüyorum. Cevap versene!.! Yatağımdan doğruldum. Bir adım geri çekildi. Alt dudağı titriyordu. Gözlerinin bulutlandığını gördüm. Dokunsam ağlayacaktı. Yumuşak konuştum: Korkma oğlum. Sana birşey yapmıyacağım. Söyle niçin bu tarafa geçtin? Biliyorsun bu tarafa geçmek yasak..! Çavuşa: Ara şunun üstünü! dedim. Cebinden boş bir kibrit kutusu, kirli bir mendil, bir jiklet kâğıdı, küçük, paslı bir çakı çıktı. Çakıyı gösterdim. Bu ne?.! Bağırdım: Konuşmazsan seni hapsederim. Ellerini ince gömleğinin üzerinde birleştirdi, boynunu eğerek çavuşa baktı. Çavuşa: Çık sen. dedim. Çavuş çıktı. Döğdüler mi seni? Yok. Gözlerine baktım. Gözlerini benden kaçırdı, çıplak ayaklarının ucuna dikti. Bir müddet sustuk. Sonra bir an gözlerimiz karşılaştı. Gülmek istedi, cesaret edemedi, gülmekle ağlamak arasında bir tik ağzının kenarında seğirdi. Adın ne senin? Hi. Bu köyden misin? Değil. Anan baban var mı? Yok. Kimin yanında kalıyorsun? Mamasan Çong-ca nın. Para veriyor mu sana? Askerlere evin yolunu gösterirsem. Şakşiler kazanırsa Şakşiler kazanırsa? 330

343 On sent, yirmi sent verir. Ben sana bir dolar versem? baktı. Tekrar gülmek istedi. Gözleri ısındı. Deminki tik gevşedi, yüzüne yayıldı. Bir çirkin balık gibi Vermen ki! Döndüm yatağın kenarına asılı ceketime uzandım. Elimi koyun cebime soktum, para cüzdanımı buldum. Çadırın içine küçük bir rüzgâr doldu. Baktım kaçmış. Dışarı fırladım. İlerde bir nöbetçi süngüsü parlıyordu. Hey! Nöbetçi! Buyur komutanım! Çocuk kaçtı. Yakalayın! Gecenin içinde koşuşmalar oldu, asker postalları toprağın üzerinde takırdadı, sesler duyuldu. Biraz sonra çocuğu yaka paça getirdiler. Beyaz gömleğinin üzerinde taptaze kan lekeleri vardı. Nöbetçinin elinden bileğini kurtardı, burnunu sildi. Burnunun ucu, ağzının kenarı kan oldu. Eli kanıyordu. Nöbetçi nefes nefese konuştu: Tel örgünün üzerine düştü. Ayağından yakaladım. Obir yana geçmek için çabaladı. Fakat kurtulamadı. Biraz önce cebinden çıkan kirli mendili önüne attım. Al, sil yüzünü! Mendili aldı kanayan eline sardı. Niye kaçtın? Ben sana para verecektim. Vahşileşti, gözlerini kısıp bağırdı: Yalan söylüyorsun. Vermiyecektin. Nöbetçi tartaklamak istedi. Bırak, dedim, sen kapının önünde bekle! Bir sigara çıkardım, kağıdını yırtıp, tütünü avucuma boşalttım. Uzat elini! Kanlı avucuna tütünü bastım. Haykırdı, yaralı elini apış arasına sokup, iki büklüm oldu. Bak, dedim, bu tarafa ne için geçtiğini söylemezsen seni hapsederim. Ellerine kelepçe vururlar. Belki de seni kurşuna dizerler. Yüzüme baktı. Ciddiyetimi ölçmek istedi. Dimdik baktım. Açtım. dedi. Yalan söylüyorsun. Vallah! Gecenin bu saatinde ne bulacaktın? 331

344 Ekmek! Ekmek mi? Ekmek ya. Akşam aşçı bizim tarafa atarken, bu tarafa düştü. Ne tarafa? Sizin tarafa. Tel örgünün kenarına. Boş bira kutularının bulunduğu yere. Akşamları aşçılar artan yemekleri, ekmek parçalarını, meyva kabuklarını tel örgünün öbür tarafına atıyorlar, bir sürü çocuk, kadın, erkek bunları daha havada iken kapıyorlar, kavga ediyorlar, ortalığı anlamadığımız bir dilin gürültüsüyle dolduruyorlardı. Her akşam doymuş, yemeğe kanıksamış, bir kaç aşçıyla aç bir sürü insanın oyunlarını görüyorduk. Nöbetçiye seslendim. Ekmeğin yerini tarif ettim, aramasını söyledim. Elin acıyor mu? Acımıyor. Nöbetçi gelene kadar tek kelime konuşmadık. nöbetçi bir tarafından iştahsız bir ağızın ısırdığı büyükçe bir ekmek parçasıyla içeri girdi, ekmeği masanın üzerine bıraktı. Bir daha bu tarafa geçme. Vururlar seni sonra. Nöbetçiye: Götür, tel örgünün öbür tarafına bırak. dedim. Masanın üzerinden çakısını, boş kibrit kutusunu, jiklet kâğıdını aldı, yüzüme bakmadan, nöbetçinin önünde, dışarıya çıktı. Arkalarından baktım, nöbetçinin süngüsü parlıyor, çocuğu ürkek silüetini aydınlatır gibi oluyordu. Hiiii! diye bağırdım. Durdu, geriye baktı. Ekmeğini burada unuttun. Kırgın, ince bir sesle: İstemiyorum dedi, senin olsun. Han nehri ulu bir durgunlukla akıyordu. 332

345 Der Stacheldraht 1 Sedat Veyis Örnek Der Stacheldraht teilt jeden Ort der Welt in zwei T e i l e... Wie in einem verbotenen Spiel wechselten die Wachen zu jeder geschlagenen Stunde einander ab. Im Waffendepot lagen die Stahlmantelgeschosse, die die Stille der Nacht mit ihren pfeifenden Tönen auseinanderreißen konnten. Überall lauerte der Feind. Es schien, als ob sogar die Zwergbäume und die verkrüppelten Föhren auf den gegenüberliegenden Hügeln einander argwöhnisch betrachteten und bespitzelten. Der Hau floss in träger Lautlosigkeit aus der Nacht in eine unbekannte Stille. Die Dunkelheit senkte sich mit unbezwingbarer Gewalt auf unsere Augen. Ich leitete gerade die Wache und versuchte unter dem nervösen Schein einer Kerze ein Buch zu lesen. Plötzlich hörte ich vor dem Zelt Schritte und eine bekannte Stimme rief mich mit meinem Rang an. Leutnant, eintreten zu dürfen? Kaum hatte ich die Erlaubnis gegeben, als auch schon ein Feldwebel meiner Kompanie im Zelteingang sichtbar wurde. Die Mitternachts wache hat am Rande des Stacheldrahtes ein koreanisches Kind gefangen." Wo ist es jetzt?" Es wartet draußen vorm Zelt." Bring es herein!" Der Feldwebel steckte seine Hand durch den Zeltschlitz und zog einen struppigen, barfüßigen koreanischen Jungen in das Zelt. Er war noch nicht zehn Jahre alt und war starr und steif vor Angst. Bring ihn näher", sagte er zur Wache. Kann er Türkisch?" Ja, er kann es ein wenig. Er hat mit uns gesprochen." Komm hierher ins Licht", wandte ich mich an ihn. Doch das Kind rührte sich nicht von der Stelle. Komm her", fuhr ich ihn an. Wie einen jungen Hasen packte der Feldwebel ihn beim Nacken und schmiss ihn vor mich hin. Zitternd rappelte sich der Junge wieder auf. Was hast du vor dem Lager zu suchen?'' Es kam keine Antwort über die fest zusammengepressten Lippen des Jungen. Nur in seinen schwarzen Augen war ein angstvolles, unruhiges Flackern. Ich sag dir, antworte", wiederholte ich, meiner Stimme einen schärferen Klang gebend. Doch nur ein hartnäckiges Schweigen schlug mir entgegen. Mit einem kurzen Ruck stand ich auf. Der Junge sprang erschrocken einen Satz zurück, und über seine Augen legte sich ein Ausdruck der Angst. Ich wusste, würde ich ihn jetzt mit der Hand anfassen, begänne er sofort zu weinen. Deshalb unterdrückte ich meinen Unmut und gab meiner Stimme einen weicheren Klang. Hab keine Angst, mein Söhnchen", sagte ich zu ihm ich tu dir nichts. Doch du musst mir sagen, was du hinter dem Stacheldraht gemacht hast. Du weißt doch, dass das Überschreiten der Drahtlinie strengstens verboten ist!" Als er noch immer schwieg, gab ich dem Feldwebel den Befehl, ihn zu durchsuchen. Dieser machte sich sofort an die Arbeit und zog aus der Tasche des Jungen eine Streichholzschachtel, 1 Örnek, Sedat Veyis 1964 Der Stacheldraht (ins Deutsche übersetzt von: Hans Salzner) in Das Antlitz des Kriegers: Kriegsgeschichten der zeitgenössischen Weltliteratur (Ed.: Joachim A. Frank ve W. A. Oerley). Viyana/Berlin/Stuttgart: Paul Neff Verlag, s (Die Übersetzung dieser Erzählung ins Türkische wurde von Ömer Acer gemacht und in der Spezialausgabe Folklor/Edebiyat Dergisi Sedat Veyis Örnek Özel (2015, Band 21, Ausgabe 82, ) veröffentlicht. 333

346 ein schmutziges Taschentuch, ein Paket Kaugummi und ein kleines rostiges Messer hervor. Ich zeigte ihm das Messer. Was ist d a s?... " Jetzt schrie ich ihn an: Wenn du nicht sprechen kannst, lasse ich dich einsperren!" Er verschränkte die Hände vor sich, beugte seinen Kopf und wartete. Ich gab dem Feldwebel einen Wink, uns allein zu lassen. Als wir allein waren, fragte ich ihn: Haben sie dich geschlagen?" Nein", sagte er. Ich sah ihm in die Augen. Doch er wandte sie von mir ab und heftete den Blick auf seine nackten, braunen Füße. Er schwieg eine Weile, dann hob er seine Augen wieder und schaute mir voll ins Gesicht. Er versuchte zu lächeln, aber auch das Weinen steckte ihm in der Kehle, und so schnitt sein Mund nur eine etwas kläglich, mitleiderregende Grimasse. Wie heißt du?" fragte ich freundlich, da ich wusste, dass er jetzt etwas Vertrauen gefasst hatte. Hi", sagte er. Bist du aus diesem Dorf?" Nein." Bei wem lebst du?" Bei Mama-san Song-ca." Gibt sie dir Geld?" r Wenn ich den Soldaten den Weg zu ihrem Haus zeige und sie etwas verdienen kann." Wie viel gibt sie dir dann?" Na, so zehn bis zwanzig Cent." Und wenn ich dir jetzt einen Dollar gebe, wirst du mir sagen, was du bei uns zu suchen hattest?" Wiederum versuchte er zu lächeln, und die aufkommende Wärme in seinen Augen kämpfte mit der Spannung in seinem Gesicht. Er sah jetzt aus wie ein kleiner, hässlicher Fisch. Du gibst ihn mir doch nicht", fistelte er mit seiner hohen Knabenstimme. Ich drehte midi um, ging zu meinem Bett, auf dem meine Uniform lag und griff in die Tasche nach meiner Geldbörse. In diesem Augenblick kam ein kleiner Windstoß von der Tür in das Zeltinnere. Ich drehte mich um und sah einen leeren Platz vor dem Zelteingang. Im Nu war ich draußen und rief nach der Wache. He, Wache, das Kind ist durchgebrannt. Haltet es auf." Die Ruhe der Nacht wurde plötzlich durch harte Kommandorufe und Fußgetrampel zerrissen. Nach kurzer Zeit brachten sie den Jungen wieder in das Zelt zurück. Von seiner Nase träufelte Blut. Eine Hand war im festen Griff eines Soldaten, und mit der anderen versuchte er seine Nase abzuwischen. Doch das Blut floss aus seiner Nase bis zu seinen Mundwinkeln, wo es sich mit dem Speichel vermischte. Auch seine Hand blutete. Noch atemlos, berichtete der Wachtposten: Er lief direkt in den Stacheldraht hinein. Ich konnte ihn noch an einem Bein fassen und zog ihn zurück. Er wehrte sich, aber es nützte ihm nichts." Ich reichte dem Jungen das Taschentuch, das ihm vorher abgenommen worden war. Wisch dir die Nase ab!" Er nahm es und band es um seine blutende Hand. Warum bist du weggelaufen?" fragte ich. Ich wollte dir doch das Geld geben." Mit einem wilden Blick schrie er zurück: Nein, du lügst, du Lügner, niemals hättest du mir auch nur einen Cent gegeben!" Der Wachsoldat hob schon seine Hand zum Schlag, doch ich winkte ab. Lass ihn doch, warte vor der Tür!" Ich zog eine Zigarette aus der Tasche, riss das Papier auf und schüttete den Tabak in meine Handfläche. Streck deine Hand aus", sagte ich und leerte den Tabak in seine blutige Hand. Hör mich an", fuhr ich fort, wenn du jetzt nicht den Mund aufmachst und sprichst, dann muss ich dich verhaften lassen. Du wirst gefesselt, geschlagen und vielleicht auch erschossen.'" Er sah mich an, um den Wert meiner Worte abzuschätzen. Als er aber meine ernste Miene sah, stammelte er: Ich war hungrig." 334

347 Du lügst." Wirklich, glauben Sie mir, ich war wirklich hungrig." Was wolltest du denn mitten in der Nacht finden?" Brot." Brot?" Doch, Brot, als nämlich Ihr Koch es mir zuwarf, fiel es nicht über den Stacheldraht, sondern auf die Lagerseite, dorthin, wo die leeren Bierdosen liegen." Jeden Abend warfen nämlich die Kompanieköche Brot, Speisereste und Obstschalen über den Stacheldraht. Dort warteten schon Kinder, Frauen und Greise, die sich mit Geschrei auf diese Dinge stürzten, und es gab jeden Abend eine Schlägerei um diese Brotstücke und diesen Speiseabfall. Auch ich hatte schon so manchen Abend, voll und satt vom guten Essen, mit einigen Köchen diesem Spiel zugesehen. Ich rief wieder nach der Wache, erklärte dem Soldaten alles und hieß ihn, das Brot zu suchen. Schmerzt deine Hand noch?" fragte ich den Jungen. Nein, nicht mehr", gab er zur Antwort. Bis zur Rückkehr des Soldaten sprachen wir kein Wort. Dieser kam auch bald und brachte ein ziemlich großes Brotstück, das an einer Seite von einem appetitlosen Mund angeknabbert war. Er legte es auf den Tisch. überschreite diese Zone nicht mehr, sonst kannst du erschossen werden", sagte ich zu dem Jungen, und zur Wache: Bring ihn aus dem Lager." Mit scheuen Bewegungen nahm der Junge sein rostiges Taschenmesser und seinen Kaugummi vom Tisch und verließ, ohne mich anzusehen, mit dem Wachsoldaten das Zelt. Ich blickte ihnen nach. Das Bajonett des Soldaten glänzte über der Silhouette des Jungen. Hiii", rief ich, du hast dein Brot vergessen!" Der Wind brachte seine Antwort zurück, gerufen von einer zarten, hellen Kinderstimme: Behalten Sie das Brot, ich will es nicht." Und der Hau floss weiter in eine große, unbekannte Stille... (Deutsch von Hans Satener) 335

348 Sedat Veyis Örnek in Yazdığı Tüm Kitaplarda Yer Alan Almanca Kaynakça 1 Quellen, die Sedat Veyis Örnek in seinen gesamten Büchern gebraucht hat 2 A: 1966 Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki (Eine ethnologische Forschung über die in verschiedenen Phasen des Lebens angeeigneten Aberglauben und magische Prozesse in Sivas und seiner Umgebung), Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları. B: 1971 Anadolu Folklorunda Ölüm (Tod in der anatolischen Folkloristik), Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları. C: Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane (Religion, Zauber, Kunst und Legende mit Prinzipien in 100 Fragen), İstanbul: Gerçek Yayınevi. Ç: 1971 Etnoloji Sözlüğü (Ethnologisches Wörterbuch), Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları. D: 1973 Budunbilim Terimleri Sözlüğü (Sachwörterbuch zur Volkswissenschaft), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. E: 1977 Türk Halkbilimi (Türkische Folkloristik), Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Kaynakça / Bibliographie A 1966 B 1971 C 1971 Ç 1971 D 1973 Adan, L., Trimborn, H. Lehrbuch der Völkerkunde, Stuttgart x Alois,H. Einstellungen zum Tod und ihre soziologische Bedingtheit, Stuttgart x x Andree, R. Zur Volkskunde der Juden, Bielefeld und Leipzig x Andrian, Freiherr Die Siebenzahl im Geistesleben der Völker in den Mitt. der Antropos. Ges. zu x Wien, Ankerman, B. Die Religion der Naturvölker, Lehrbuch der Religionsgeschichte içinde, x x Tübingen Arning, E. Ethnographische Notizen aus Hawaii, , Hamburg x Bach, A. Deutsche Volkskunde, Heidelberg x x Beitl, Richard Wörterbuch der deustchen Volkskunde, Stuttgart 1955, Alfred Kröner Verlag. x x Beitl, R. Wöterbuch der deutschen Volkskunde, 3. Auflage, Stuttgart x x Berkusky, H. Regen Zauber Mitteil.d anthropologischen Geselschaft in Wien (43. Cilt), Viyana x E Sedat Veyis Örnek in Geleneksel Kültürümüzde Çocuk (1979, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) adlı kitabında Almanca kaynak bulunmamaktadır. 2 Sedat Veyis Örneks Werk Geleneksel Kültürümüzde Çocuk (Das Kind in unserer traditionellen Kultur, 1979, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) beinhaltet keine deutschen Quellen. 336

349 Bernsdorf, W. Internationales Soziologen Lexikon, Stuttgart x Bernsdorf, W. Wörterbuch der Soziologie, Stuttgart x x Bertholet, A. Wörtherbuch der Religionen, Stuttgart x Birket-Smith, K. Geschichte der Kultur, Zürich x x x Birket-Smith, Kaj Geschichte der Kultur, Zürich 1946, Orell Fussl Verlag. x Birket-Smith, K. Die Eskimos, Zürich x Bonnet, H. Reallexikon der aegyptischen Religionsgeschichte, Berlin 1952 Walter der Gruyter und Co. x Budruss, G. Schamanengeschichten aus Sibirien, München x Buschan, Georg Die Sitte der Völker, Cilt 2, Stuttgart. x Damman, E. Die Religionen Afrikas, Stuttgart x x (Der Grosse Brockhaus) 16. Auflage, Band: 2 Wiesbaden x (DGV Informationen) Nr 79,80, Münster, Meinz x Diener, W. Deutsche Volkskunde, Stuttgart x Dittmer, K. Allgemeine Völkerkunde, Braunschweig x x x Drewer, J., Frölich, W.D. Wörterbuch zur Pyschologie, Münehen x x Elliade, M. Die Religionen und das Heilige, Salzburg x Elliade, M. Schamanismus und archaische Ekstasetechnik, Zürich und Stuttgart x Elliade, M. Das Heilige und Profane, x El-Gawhary, A. Wandlung und Konservierung des Totenbrauches (Dissertation), Bonn x Erbslöch, E. Interview, B.G. Teubner, Stuttgart x Findeisen, H. Schamanentum, Stuttgart x Fischer, A. Zwyczaje Progrzebowe Budu Polskiega, Lwow (Lemborg) x Fraser, D. Die Kunst der Naturvölker, Stuttgart x x Friedrichs, J. Methoden emprischer Sozialforschung, Rororo, Hamburg x Frischbier, H. Ostpreussische Volksmeinungen Tod und Begraebnis Betreffend, Hamburg x Freudenfeld, B. Völkerkunde, München x Fuchs, D.R. Aus dem Nachlasse von B. Muncacsi, Helsinki x Geiger, W. Totenbrauch im Oderwald, Heppenheim x 337

350 Grimal, P. Mythen der Völker, III, Frankfurt a.m, x Goetze, Albert Kulturgeschichte des alten Orients, Kleinaisen (2. Baskı) München 1957, C. H. Beskiche Verlagsbuchhandlung. x Grimm, J. Deutsche Mythologie, Band I, Leipzig x Haekel, Joseph Religion, Lehburch der Völkerkunde, Stuttgart x x Hartmann, H. Der Totenkult in Irland, Heidelberg x Harva, Uno Die religiösen Vorstellungen der altaischen Völker, Helsinki x Heberer, G., Kurth, G. Anthropologie, Frankfurt a.m x x Heiler, F. Das Gebet, München x Heiler, F. Erscheinungsformen und Wesen der Religion, Stuttgart x Hempler, F. Pyschologie des Volksglaubens, Königsberg x x Hermann, F. Symbolik in den Religionen der Naturvölker, Stuttgart x x (Herausgeben: VEB Hermann Heack) Völkerkunde für Jedermann, Gotha- Leipzig x Hirschberg, W. Wörterbuch der Völkerkunde, Stuttgart x x Hirschberg, W., Janata, A. Technologie und Ergologie in der Völkerkunde, Mannheim x Hofmann-Krayer, E. Feste und Braeuche des Schweizervolkes (Neuebearbeitung durch P. Geiger), x Zurich Huber, J. Das Brauchtum der Totenbretter, München x Hultkaranz, A. Die Religionen der amerikanischen Arktis, Die Religionen Nordeurasiens und der amerikanischen Arktis içinde, Stuttgart x Irle, L. Tod und Begraebnis in Siegerland, Siegen x Jensen, Ad. Mythos und Kult bei Naturvölkern, Wiesbaden x x Jeske, E. Wörterbuch zur Erblehre und Erbflege, Berlin x x Jirku, Anton Die Daemonen und ihre Abwehr im alten Testament, Leipzig x Katanoff, N. Th. Über die Bestattungsbraeuche bei den Türkstaemmen Central-und Ostasiens, x Keleti Szemle I, Budapast Kitzinger, L. Brauchtum, Sitte und Sprachgut in Kollbachtal, Arnsdorf x König, F. Religionswissenschaftliches Wörterbuch, Freiburg x König, R. Grundlegeden Methoden und Techniken, Erster Teil, (Handbuch der empirischen Sozialforschung)Stuttgart x 338

351 Kriss, Rudolf Volksglaube im Bereich des Islam, Cilt I, Wiesbaden 1962, Otto Harrasovitsch Verlag. x Lange, E. R. Sterben und Begraebnis in Volksglauben zwischen Weichsel und Memel, Würzburg x Lehmann, Alfred Aberglaube und Zauberei, Stuttgart 1908, Verlag von Ferdinand Enke. x x Leuzinger, E. Die Kunst der Negervölker, Baden-Baden x x Meissner, Bruno Babylonien und Assyrien, Cilt I, Heidelberg 1915, Heidelberg 1925, Carl Winters Universitatsbuchlandlung. x Meyer, C. Der Aberglaube des Mittelalters, Basel x Muensterberger, W. Primitive Kunst, München x Mühlmann, W.E. Methodik der Völkerkunde, Stuttgart x Mühlmann, W.E. Rassen, Ethnien, Kulturen, Neuwied- Berlin x Mühlmann, W.E. Kulturanthropologie, Köln-Berlin x x Mühlmann, W.E. Geschichte der Anthropologie, 2.Auflage, Frankfurt- Bonn x Müller, W. Die Religionen der Indianer Völker, Nordamerikas, Die Religionen des x Alten Amerika içinde, Stuttgart Negelein, J. Weltgeschichte des Aberglaubens, Berlin und Leipzig 1931 Walter der x x Gruyter Co. Nevermann, H. Die Religionen der Südsee, Die Religionen der Südsee und Australiens x içinde, Stuttgart Nioradze, G. Der Schamanismus bei den sibirischen Völkern, Stuttgart x Nölle, W. Die Indianer Nordamerikas, Stuttgart x Nölle, W. Völkerkundliches Lexikon, München x x x Nölle, W. Wörterbuch der Religionen, München x x Ohlmarks, A. Studien zum Problems des Schamanismus, Lund x Paulson, I. Die Religionen der der Nordasiatischen (sibirischen) Völker, Die x Religionen Nordeurasiens und der Amerikanischen Arktis içinde, Stuttgart Poignant, R. Ozeanische Myhtologie, Wiesbaden. x Poiner, J. Ethnologie Générale, Paris x Ranke, K. Indogermanische Totenverehrung, Band I, FFC. Nr. 140, Helksinki x Ranke, K. Der dreisigste und vierzigste Tag im Totenkult der Indogermanen, FFC. Nr. x 140, Helksinki Reichert, R. Geburt, Hochziet, Tod, Jena x 339

352 Rudy, Z. Ethnosoziologie sowyetischer Völker, Bern und München x Róheim, G. Spiegelzauber, Leipzig x Sartori, P. Sitten und Brauch, Band I, Leipzig x Schleiser, E. Die melanesichen Geheimkulte, Göttingen x Schmidt, Philipp Dunkle Maechte, Frankfurt 1956, Verlag Josef Knecht. x Schmidt, W. Der Ursprung der Gottesidee, V., Münster x Schmidt, W. Handbuch der Methode der Kulturhistorischen Ethnologie, Münster x Schmitz, C. A. Kultur, Frankfurt a M x x Schmitz, C. A. Religionsethnologie, Frankfurt a M x x x Schmitz, C. A. Historische Völkerkunde, Frankfurt a M x x Schoceck, H. Soziologisches Wöterbuch, 7. Auflage, Freiburg x Schwebe, J. Volksglaube und Volkscbrauch in Hannoverschen Wedland. x Schwidetzky- Roesing, J., Himmelheber, H. Negerkunst und Negerkünstler, Braunchweig, x Seligmann, S. Der Böse Blick und Verwandtes, Berlin 1919, Verlag von Hermann Borsdorf. x x Spranger, Eduard Die Magie der Seele, Tübingen 1949, J.C.B. Mohr (Paul Siebeck) Verlag. x x Stern, Bernard Medizin, Aberglaube und Geschlechtsleben in der Türkei, Cilt I,II Berlin x 1903, Verlag von H. Barsdorf. Stoll, Otto Das Gesechlechtsleben in der Völkerpsychologie, Leipzig 1908, Verlag von x x Veit und Co. -: Zur Kenntniss des Zauberglaubens, der Volksmagie und Volksmedizin in der Schweiz, Zürich Stöhr, W. Die Religionen der Altvölker Indonesiens und der Philippinen, Die x Religionen Indonesiens içinde, Stuttgart Tesmann, G. Die Bubi auf Fernando Poo, Darmstadt x Tischner, H. Kunst der Südsee, Hamburg x Tischner, H. Völkerkunde, Frakfurt x x x Thurnwald, Richard Geistesverfassung der Naturvölker, Lehrburch der Völkerunde, Stuttgart x x Trebitsch, Rudolf Versuch einer Psychologie der Volksmedizin und Aberglauben, Mitteilungen der anthropologischen Geselleschaft in Wien, Wien 1913, Cilt 43. x Tullmann, A. Liebesleben der Naturvölker, Stuttgart x Urbach, O. Das Reich des Aberglaubens, Bad Hamburg, x Van Baaren, Th. Maenschen wie Wir, Gutersloch x Van Gennep, A. Die Übergangsriten, Religionsethnologie içinde, Frankfurt A.M x 340

353 Wellhause, N. J. Reste arabischen Heidentums, Berlin x Wendt, H. Sprachen, Frankfurt a.m x Wensichk, A. J. Kramers, J. H. Handwöterbuch des Islam, Leiden 1941, E. J. Brill. x Wiegelmann, G. Wandel und soziale Unterschiede bei den Speisen zum Totenmahl, ADV, s , Marburg x Willem, E. Ethnologie Maddesi, (Soziologie, R. König) adlı kitapta, Frankfurt x Wolf, G. Der wissenschaftliche Dokumentationsfilm und die Encylopedia Cinematographica, München Worms, E-Petri, H. Australische Eingeborenen- Religionen, Die Religionen der Südsee und x Australiens içinde, Stuttgart Wuttke, A. Der Deutsche Volksaberglaube der Gegenward, Berlin x x Zelenin, D. Russische (Ostslawische) Volkskunde, Berlin und Leipzig x Zender, M. Die Grabbeigaben im heutigen deutschen Volksbrauch, Z.f.V., Nr. 455, x Zerries, O. Die Religionen der Naturvölker Südamerikas und Westindiens, Die x Religion des alten Amerika içinde, Stuttgart Zucker, Konrad Psychologie des Aberglaubens, Heidelberg 1948, Scherer Verlag. x x x 341

354 Sedat Veyis Örnek in Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü nde Bulunan Kütüphanesindeki Almanca Kitapları Deutsche Bücher des Sedat Veyis Örnek in der privaten Bibliothek der Ankara Üniversität Fakultät für Sprachen, Geschichte und Geographie Abteilung für Volkskunde

355 Sedat Veyis Örnek in kitaplarındaki ait ex libris ler Die ex libris in den Büchern Sedat Veyis Örneks

356 Krusche, Rolf Völkerkunde für Jedermann (Herkes için Halkbilim) 1958 Stuttgart, Langen-Müller

357 Tischner, Herbert Völkerkunde (Halkbilim) 1960 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

358 Nachtigall, Horst Völkerkunde (Halkbilimi) 1972 Stuttgart, Suhrkamp Taschenbuch Verlag

359 Freudenfeld, Burghard 1960 Völkerkunde (Halkbilimi) München, Verlag C.H. Beck

360 Mühlmann, Wilhelm Methodik Völkerkunde (Halkbilim Metodu) Stuttgart, Ferdinan Enke Verlag

361 Nölle, Wilfried Völkerkundliches Lexikon (Halkbilimi Ansiklopedisi) 1959 München, Wilhelm Goldmann Verlag

362 Adam, Leonhard und Trimborn, Helmuth Lehrbuch Der Völkerkunde (Halkbilim Ders Kitabı) 1958 Stuttgart, Ferdinand Enke Verlag

363 Stöhr, Waldemar Lexion der Völker und Kulturen, Abnaki Hamiten: 3 Band (Halklar ve Kültürler Ansiklopedisi: 3 Cilt) 1972 Brauuschweig, Rowohlt

364 Stöhr, Waldemar Lexion der Völker und Kulturen, Haussa Nuba: 3 Band (Halklar ve Kültürler Ansiklopedisi: 3 Cilt) 1972 Brauuschweig, Rowohlt

365 Stöhr, Waldemar Lexion der Völker und Kulturen, Nubier Zulu: 3 Band (Halklar ve Kültürler Ansiklopedisi: 3 Cilt) 1972 Brauuschweig, Rowohlt

366 Wilhaben, R. Internationale Volkskundliche Bibliographie (Uluslararası Halkbilim Kaynakçası) 1970

367 Diener, Walter Deutsche Volkskunde (Alman Halkbilimi) 1951 Stuttgart, Reclam

368 Baumann, Hermann Völkerkunde von Afrika (Afrika Halkbilimi) 1940 Essen, Essener Verlagsanstalt

369 Grimal, Pierre Mythen der Völker (Halkların Mitleri) 1967 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

370 Fransızca / Französisch Boratav, Pertev, Naili Arts Et Traditions Popularies (Halk Sanatları ve Gelenekleri) 1970 Paris, Editions G.-P. Maisonneuve Et Larose

371 Malraux, Andre Psychologie der Kunst (Sanat Psikolojisi) 1957 Baden-Baden, Rowohlt Hamburg

372 Drever, James und Werner, D. Fröhlich Wörterbuch zur Psychologie (Psikoloji Sözlüğü) 1952 Nördlingen, Deutscher Taschenbuch Verlag

373 Hofstätter, Peter R. Psychologie (Psikoloji) 1974 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

374 Sedat Veyis Örnek in bir kitabının arasından çıkan, Tarhan Kitabevi ne ait bir kitap ayracı Ein Lesezeichen vom Tarhan Verlag, das in einem Buch Sedat Veyis Örneks gefunden wurde

375 Hirschber, Walter und Janata, Alfred Technologie und Ergologie in der Völkerkunde (Halkbilimde Teknoloji ve Ergoloji) Mannheim, Hochschultaschenbücher Verlag

376 Ortega Y Gasset, Jose Über die Jagd (Av Üzerine) 1957 Stuttgart, Rowohlt Hamburg

377 Vom Amulett zur Zeitung (Muskadan Gazeteye) 1969 Stuttgart, Rowohlt

378 Von Ackerbau zum Zahnrad (Tarımdan Dişli Çarka) 1969 Stuttgart, Rowohlt

379 Fransızca / Französisch Kardiner, Abram et Preble, Edward Introduction a L ethnologie (Etnolojiye Giriş) 1966 Gallimard

380 Fransızca / Französisch Panoff, Michel und Perrin Michel Dictionnaire de L ethnologie (Etnoloji Sözlüğü) 1976 Paris, Petile Bibliothéque Payot

381 İngilizce / Englisch Cranstone, B.A.L. The Australian Aboriginies (Avusturalya Aborijinleri) 1973 London, Trustess of British Museum

382 Davidson, Basil Urzeit und Geschichte Afrikas (Afrika'nın İlk Çağı ve Tarihi) 1961 Hamburg, Rowohlt

383 Nölle, Wilfried Die Indianer Nordamerikas (Kızılderili Kuzey Amerikalılar) 1959 Stuttgart: Kohlhammer

384 Rudy, Zvi Ethnosoziologie Sowjetischer Völker (Sovyet Halklarının Etnososyolojisi) 1962 Bern und München, Francke Verlag

385 Heberer, Gerard Anthropologie (Antropoloji) 1959 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

386 Mühlmann, Wilhelm E. Geschichte der Anthropologie (Antropoloji Tarihi) 1968 Frankfurt am Main, Athenäum Verlag

387 Gadamer, Hans-Georg Kulturanthropologie (Kültür Antropolojisi) 1973 Stuttgart, Georg Thieme Verlag

388 Gadamer, Hans-Georg Sozialanthropologie (Sosyal Antropoloji) 1972 Stuttgart, Georg Thieme Verlag

389 Lévi-Strauss, Claude Strukturale Anthropologie (Yapısal Antropoloji) 1967 Frankfurt am Main, Suhrkamp Verlag

390 Gehlen, Arnold Antrophologische Forschung (Antropolojik Araştırmalar) 1963 Hamburg, Rowohlt

391 Eliade, Mircea Die Religionen und das Heilige (Dinler ve Kutsal) 1954 Wien, Otto Müller Verlag Salzburg

392 Eliade, Mircea Das Heilige und das Profane (Kutsal ve Dindışı) 1957 Hamburg, Rowohlt Taschenbuch Verlag

393 Zender, Matthias Die Verehrung des hl. Qurinius in Kirche und Volk (Aziz Qurinius un Kilise ve Halk Tarafından Yüceltilmesi) 1967 Neuss am Rhein, Neuss im Rheinland-Verlag

394 Freud, Sigmund Abriss der Psychoanalyse das Unbehagen in der Kultur (Kültürde Huzursuzluğun ve Psikanalizin El Kitabı) 1962 Frankfurt am Main und Hamburg, Fischer Bücherei

395 Harvey, Ferdinand Liebeskunst und Eheglück (Aşk Sanatı ve Evlilikte Mutluluk) 1965 München, Wilhelm Goldmann Verlag.

396 Bolen, Carl van Geschichte der Erotik (Erotiğin Tarihi) 1967 München, Wilhem Heyne Verlag

397 Schelsky, Helmuth Soziologie der Sexualitat (Cinselliğin Sosyolojisi) 1962 Hamburg, Rowohlt Taschenbuch Verlag

398 Broderick, Carlfred Kinder-und Jugendsexualität (Çocuk ve Gençlik Cinselliği) 1973 Hamburg, Rowohlt

399 Siegmund, Georg Der Glaube des Urmenschen (İlk İnsanın İnancı) 1962 Bern, Franke A.G. Verlag

400 Bertholet, Alfred Wörterbuch Der Religionen (Dinler Sözlüğü) Stuttgart, Alfred Kröner Verlag

401 Nölle, Wilfried Wörterbuch der Religionen (Dinler Sözlüğü) 1960 München, Wilhelm Goldmann Verlag

402 Dictionnaire des Religions (Dinler Sözlüğü) 1966 Paris: Larousse

403 Lanczkowski, Günter Geschichte Der Religionen (Dinler Tarihi) 1972 Frankfurt am Main, Fischer Taschenbuch Verlag

404 Clemen, Carl Die Religionen der Erde I (Dünya Dinleri I) 1966 München, Wilhelm Goldmann Verlag

405 Clemen, Carl Die Religionen der Erde II (Dünya Dinleri II) 1966 München, Wilhelm Goldmann Verlag

406 Clemen, Carl Die Religionen der Erde III (Dünya Dinleri III) 1966 München, Wilhelm Goldmann Verlag

407 Die Geschichte des Jesus von Nazareth (Nasıralı İsa nın Hikâyesi) 1954 Augsburg, Paul List Verlag

408 Sj Simmel, Oskar und Stahlin, Rudolf Christliche Religion (Hristiyanlık) 1957 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

409 Glasenapp, Helmuth von Die Nichtchristlichen Religionen (Hristiyanlık Dışı Dinler) 1958 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

410 Die Grossen Nichtchristlichen Religionen (Hristiyanlık Dışı Büyük Dinler) 1954 Stuttgart, Alfred Kröner Verlag

411 Glasenapp, Helmuth von Glaube und Ritus der Hochreligionen (Yüksek Dinlerde İman ve Ritüel) 1960 Frankfurt am Main und Hamburg, Fischer Bücherei

412 Jaschke, Gotthard Der Islam In Der Neuen Türkei (Yeni Türkiye de İslam) 1951 Leiden, E.J Brill

413 Kusenber, Kurt Mohammed (Muhammed) 1960 Leck, Rowohlt

414 Paret, Rudi Mohammed und der Koran (Muhammed ve Kuran) 1957 Stuttgart, W. Kohlhammer

415 Andrae, Tor Islamische Mystiker (İslam Mutasavvıfları) 1960 Stuttgart, W. Kohlhammer.

416 Matthes, Joachim Religion und Gesellschaft (Din ve Toplum) 1967 Hamburg, Rowohlt

417 Wach, Joachim Vergleichende Religionsforschung (Karşılaştırmalı Din Araştırmaları) 1962 Stuttgart, W. Kohlhammer

418 Savramis, Demosthenes Religionssoziologie (Din Sosyolojisi) 1968 München: Nymphenburger Verlagshandlung

419 Kehrer, Günter Religionssoziologie (Din Sosyolojisi) 1968 Berlin, Walter de Gruyter&Co.

420 Conze, Edward Der Buddhismus (Budizm) 1956 Stuttgart, Kohlhammer Verlag

421 Glasenapp, Helmuth von Buddha (Buda) 1950 Zürich, Im Verlag der Arche

422 Schmidt, Kurt 1946 Buddhas Lehre (Buda nın Öğretisi) Tübingen, C. Weller&Co. Verlag

423 Conze, Edward Im Zeichen Buddhas (Buda nın İzinde) 1957 Frankfurt am Main und Hamburg, Fisher Bücherei

424 Suzuki, Daisetz Teitaro Zen und die Kultur Japans (Zen ve Japonların Kültürü) 1958 Stuttgart, Rowohlt Hamburg

425 Nikhilananda, Swami Der Hinduismus (Hinduizm) 1960 Berlin, Ullstein Bücher

426 Findeisen, Hans Schamanentum (Şamanlar) 1957 Stuttgart, Kohlhammer

427 Langen, Dietrich Archaische Ekstase und asiatische Meditation (Arkaik Vecd ve Asya Meditasyonu) 1963 Stuttgart, Hippourates-Verlag

428 Wollf, Otto Indiens Beitrag zum neuen Menschenbild (Yeni İnsana Hindistan'ın Katkısı) 1957 Hamburg, Rowohlt Hamburg

429 Fischer, Louis Mahatma Gandhi (Mahatma Gandi) 1955 Berlin, Ullstein Bücher

430 Gehlen, Arnold Die Seele im technischen Zeitalter (Teknoloji Çağında Ruh) 1969 Hamburg, Rowohlt

431 Lissner, Ivar Aber Gott war da (Ama Tanrı Oradaydı) 1960 München, Wilhelm Heyne Verlag

432 Emmerich, Ferdinand Im Reiche des Sonnengottes (Güneş Tanrısının İmparatorluğunda) 1929 Leipzig, Verlag Erich Stolpe

433 König, Rene Soziologie (Sosyoloji) 1960 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

434 Grieswelle, Detlef Allgemeine Soziologie (Genel Sosyoloji) 1974 Stuttgart, Kohlhammer

435 Thurn, Han Peter Soziologie der Kunst (Sanat Sosyolojisi) 1973 Stuttgart, Kohlhammer

436 Huizinga, Johan Homo Ludens (Homo Ludens) 1969 Hamburg, Rowohlt Taschenbuch Verlag

437 Caillois, Roger Die Spiele und die Menschen (Oyunlar ve İnsanlar) 1958 Stuttgart, Langen Müller

438 Heim, Elisabeth Gesellschaftsspiele für Jung und Alt (Genç ve Yaşlılar için Topluluk Oyunları) 1965 Kassel, Bärenreiter-Verlag

439 Jünger, Friedrich Georg Die Spiele (Oyunlar) 1959 Augsburg, Paul List Verlag

440 Erbslöh, Eberhard Interview (Görüşme) 1972 Stuttgart, B.G. Teubner

441 Hahn, Alois Einstellungen Zum Tod und Ihre Soziale Bedingtheit (Ölüme Karşı Tavır ve Sosyal Gereksinimler) 1968 Stuttgart, Ferdinand Enke Verlag

442 Fürstauer, Johanna Sittengeschichte des Alten Orients (Eski Şark ın Ahlak Tarihi) 1969 Hamburg, Rowohlt

443 Hartmann, Johannes Das Geschichtsbuch (Hikâye Kitabı) 1959 Frankfurt am Main und Hamburg, Fischer Bücherei.

444 Brauch Bibliographie Brauch und seine Rolle im Verhaltenscode sozialer Gruppen (Gelenek ve Sosyal Gruplarda Davranış Kodlarındaki Rolü) 1973 Mamburg

445 Vorlesung-Verzeichnis Für Das Sommer-Semester (Bahar Dönemi Ders Planı) 1967 Rheinische Friedrich-Wilhelms-Universitat Bonn

446 Bitter, Wilhelm Magie und Wunder in der Heilkunde (Şifacılıkta Büyü ve Mucize) München, Kindler Verlag

447 Muchow, Heinrich Jugend und Zeitgeist (Gençlik ve Çağın Ruhu) 1964 München, Rowolth

448 Bozkurt, Mehmet Fuat Untersuchungen zum Bojnurd-Dialekt des Chorasantürkischen (Horasan Türklerinin Bocnurd Lehçesi Üzerine Araştırmaları) (Doktora Tezi) 1975 Göttingen, Georg-August-Universitat, Göttingen

449 Macarca / Ungarisch Vulcanescu, Romulus und Vrabie G.H. Istoria Stiintelor in România (Romanya nın Siyasi Tarihi) 1975 Bucureşti, Editura Academiei Republic II Socialiste Romania

450 Karbinian, Braun Deutsch als Fremdsprache I (Yabancı Dil Olarak Almanca I) 1972 Stuttgart, Ernst Klett Verlag

451 Der Sprach Brockhaus (Dil Sözlüğü) 1974 Wiesbaden, I.A. Brockhaus

452 Kindermann, Heinz und Margrete, Dietrich Gastvorträge (Akademik Sunular) 1965 Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi

453 Waldbott, Marietheres Burgenländisches Kochbuch (Yemek Kitabı) 1976 Elisenstad, Edition Roetzer

454 Fochler-Hauke, Gustav Allgemeine Geographie (Genel Coğrafya) 1960 Frankfurt am Main, Fischer Bücherei

455 Bargmann, Wolfang Vom Bau und Werden des Organismus (Organizmanın İnşası ve Oluşumu) 1957 Hamburg, Rowohlt Hamburg

456 Kitap isimlerini Türkçeye çeviren: Übersetzungen der Buchtitel ins Türkische: Günseli Bayraktutan Almanca düzelti: Deutsche Redaktion: Gülrû Bayraktar Derya Perk Ppt sunuyu hazırlayan: Ppt Darstellung von: Eren Zencirden

457 445

458 446

459 Sayın İlgili, Ankara Üniversitesince (Türkiye) yürütülen ve TÜBİTAK tarafından desteklenen Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması isimli Projemiz için 120 daktilo ile yazılmış sayfadan oluşan Die religiösen, sozialen und kulturellen Reformen der neuen Türkei ( ) verglichen mit der Modernisierung Japans (Yeni Türkiye deki Dinsel, Kültürel ve Sosyal Reformların, 1920 den 1938 e kadar, Japon Modernleşmesiyle Karşılaştırılması) isimli doktora tezinin özetini hazırlamak istiyoruz. Bu tezi 1960 yılında Sedat Veyis Örnek Tübingen Üniversitesinde teslim ederek (sözlü sınavı ) doktora unvanını kazanmıştır. Bu doktora tezini açık arşiv sayfasına eklemek istiyoruz. Önemle şunu bilmek istiyoruz: Maksimal olarak tezin kaç sayfasını, hiçbir ticari yönü olmayan, tamamıyla akademik/bilimsel olan Ankara Üniversitesi web sayfasına yerleştirebiliriz? Saygılarımla, Doç. Dr. Meryem Bulut 447

460 Alıcı: Meryem Bulut, Tarih: , 0:06 GMT +02:00 Konu: Tubingen yanıt Sayın Prof. Bulut, Eseri yayınladığınız ülkenin yönergeleri geçerlidir. Bu bağlamda lütfen ülkenizdeki hukuki bir danışmanlığa başvurunuz. Saygılarımla, 448

461 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması 15 Eylül Eylül 2015 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Sedat Veyis Örnek Verbale Historie, Biographie und Dokumentationsstudie 15 September September 2015 Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz (Yürütücü / Leiterin) Doç. Dr. Meryem Bulut (Araştırmacı / Forschung) Doç. Dr. Günseli Bayraktutan (Hak Sahibi / Rechtsinhaber) İletişim: Doç. Dr. Serpil Aygün Cengiz Etnoloji Anabilim Dalı Başkanı Halkbilim Bölümü Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sıhhiye, Ankara Tel. (iş/offiziell): Faks (iş/offiziell): GSM (persönlich): Eposta / Kontaktperson: Doz. Dr.Serpil Aygün Cengiz Leiterin des Fachbereichs Ethnologie Abteilung für Volkskunde Fakultät für Sprache und Geschichte-Geographie Sıhhiye, Ankara, / serpilayguncengiz@gmail.com scengiz@ankara.edu.tr

Sedat Veyis Örnek in Yayınları

Sedat Veyis Örnek in Yayınları folklor/edebiyat, cilt:21, sayı:82, 2015/2 Sedat Veyis Örnek in Yayınları TÜBİTAK SOBAG 114K576 Numaralı Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması Proje Ekibi 1 Kitapları 1979 Geleneksel

Detaylı

folklor / edebiyat İÇİNDEKİLER

folklor / edebiyat İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER folklor/edebiyat tan / Metin Turan... 10-12 Hikâyemiz... / Serpil Aygün Cengiz... 13-32 Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi TÜBİTAK SOBAG 114K576 Numaralı Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih,

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11.05. Görevini tamamlamak için 65 dakikan var.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11.05. Görevini tamamlamak için 65 dakikan var. Bölüm 14 Gelecek Đçin Geçmişe Anna zaman makinesini bulur ve teröristlerin tarihi bir olayı silmek istediklerini öğrenir. Ama hangi olayı? Oyuncu onu 1961 yılına gönderir. Sadece 60 dakikası vardı. Rahibe

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 26 Zaman Deneyleri

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 26 Zaman Deneyleri Bölüm 26 Zaman Deneyleri Anna şimdiki zamana dönünce Paul ile birlikte zaman makinesini bloke etmeye çalışır. Ama bunun için gerekli şifreyi bilmiyordur. Anna müziği takip eder ve kırmızılı kadın ortaya

Detaylı

Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi 1

Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi 1 folklor/edebiyat, cilt:21, sayı:82, 2015/2 Sedat Veyis Örnek in Kronolojik Biyografisi 1 TÜBİTAK SOBAG 114K576 Numaralı Sedat Veyis Örnek Sözlü Tarih, Biyografi ve Belgelik Çalışması Proje Ekibi Sedat

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın var, ve biri seni tanıyor.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın var, ve biri seni tanıyor. Bölüm 06 Kırmızılı Kadın Anna panayırda kendisiyle 1961 yılında arkadaş olduğunu iddia eden bir kadınla karşılaşır. Ayrıca kırmızılı bir kadının kendisini takip ettiği haberini alır. Anna yı her köşede

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 20 var. 70 dakikan ve bir canın kaldı. Acele etmen gerekiyor. Seni kim takip ediyor?

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 20 var. 70 dakikan ve bir canın kaldı. Acele etmen gerekiyor. Seni kim takip ediyor? Bölüm 09 Eksik Đpuçları Anna tiyatrodan kaçar ama kırmızılı kadın onu Paul un dükkanına kadar takip eder. Heidrun un yardımı sayesinde Anna tekrar kaçabilir. Şimdi elinde yapbozun bir parçası vardır, ama

Detaylı

Die alttürkische Xuanzang-Biographie V

Die alttürkische Xuanzang-Biographie V VERÖFFENTLICHUNGEN DER SOCIETAS URALO-ALTAICA Herausgegeben von Cornelius Hasselblatt und Klaus Röhrborn Band 34 Xuanzangs Leben und Werk Herausgegeben von Alexander Leonhard Mayer und Klaus Röhrborn Teil

Detaylı

Hueber. Hörkurs Deutsch für Anfänger. Deutsch als Fremdsprache. Yeni Başlayanlara Dinleyerek Öğrenilen Almanca Kursu.

Hueber. Hörkurs Deutsch für Anfänger. Deutsch als Fremdsprache. Yeni Başlayanlara Dinleyerek Öğrenilen Almanca Kursu. 127481.qxd:127481 12.01.2009 14:54 Uhr Seite 1 Hueber Deutsch als Fremdsprache Hörkurs Deutsch für Anfänger Yeni Başlayanlara Dinleyerek Öğrenilen Almanca Kursu 12.7481 Deutsch Türkisch Begleitheft İçindekiler

Detaylı

VORSCHAU. Önsöz. zur Vollversion

VORSCHAU. Önsöz. zur Vollversion Önsöz Bu kitap, Almanca dersinin yanı sıra gramer açıklamaları ve alıştırmalarına ihtiyaç duyan temel seviyedeki Almanca öğrencileri için hazırlanmıştır. Kitaptaki örnek ve alıştırmalarda kullanılan kelimeler

Detaylı

Alan: Sosyal Psikololji. 04/2007 10/2008 Yüksek Lisans Humboldt Üniversitesi Berlin

Alan: Sosyal Psikololji. 04/2007 10/2008 Yüksek Lisans Humboldt Üniversitesi Berlin Yrd. Doç. Dr. Leyla ÖZDEMİR Holtur Evleri 2. Etap A Blok Daire 24 Boztepe/Trabzon Mail: leyla-oezdemir@hotmail.com Doğum Tarihi: 12.01.1980 Eğitim Bilgileri 10/2008 12/2012 Doktora Humboldt Üniversitesi

Detaylı

Okul öncesi Almanca dil gelişimi

Okul öncesi Almanca dil gelişimi TÜRKÇE TÜRKISCH Okul öncesi Almanca dil gelişimi Deutschkenntnisse von Vorschulkindern Veliler için anket (soru) formu Elternfragebogen Wünschen Sie den Fragebogen in einer anderen Sprache, können Sie

Detaylı

GÜÇ KOŞULLARDAKİ BİREYLERİ DESTEKLEME DERNEĞİ (GÜÇKOBİR) (Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition)

GÜÇ KOŞULLARDAKİ BİREYLERİ DESTEKLEME DERNEĞİ (GÜÇKOBİR) (Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition) GÜÇ KOŞULLARDAKİ BİREYLERİ DESTEKLEME DERNEĞİ (GÜÇKOBİR) (Supporting Association for the Individuals in Difficult Condition) [EKİM 2013]SINCE 2002 Unser Verein wurde 2002 zur Unterstützung von Kindern

Detaylı

Der kleine Hase möchte lesen lernen

Der kleine Hase möchte lesen lernen Der kleine Hase möchte lesen lernen Der kleine Hase kann nicht lesen. Er will es aber lernen. Doch wie lernt man lesen? Er geht zum dicken Bären, der in einem Baum lebt. Der kleine Hase fragt den dicken

Detaylı

Almanca yapısal kalıp kavram sözlüğü Deutsches Konjunktionen Wörterbuch [Mevlüt Baki Tapan]

Almanca yapısal kalıp kavram sözlüğü Deutsches Konjunktionen Wörterbuch [Mevlüt Baki Tapan] 0 2015 Mevlüt Baki Tapan. Tüm hakları saklıdır. Bu ekitap, Mevlüt Baki Tapan (yazar) tarafından publitory.com da yaratılmış ve yazarın kendisi tarafından Creative Commons Attribution- NonCommercial-NoDerivs

Detaylı

Bald komm ich in die Schule. Anregungen zur Vorbereitung auf die Schule für Kinder und Eltern

Bald komm ich in die Schule. Anregungen zur Vorbereitung auf die Schule für Kinder und Eltern Bald komm ich in die Schule Anregungen zur Vorbereitung auf die Schule für Kinder und Eltern 1 Liebes Kind, Anna und ihre Freunde freuen sich auf die Schule! Sie zeigen dir hier, was sie schon alles können.

Detaylı

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI ALMANCA 2016 A SORU SAYISI : 20 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI 24 KASIM 2016 Saat: 11.20 Adı ve

Detaylı

Bu dersimizde Bayan Graf bir eğitim kursuna gitmek istiyor. Bu konuyu bir arkadaşıyla görüşüyor.

Bu dersimizde Bayan Graf bir eğitim kursuna gitmek istiyor. Bu konuyu bir arkadaşıyla görüşüyor. Der Computer-Kurs Bu dersimizde Bayan Graf bir eğitim kursuna gitmek istiyor. Bu konuyu bir arkadaşıyla görüşüyor. 2/5 Frau Graf: Ist das Ihre Zeitung? Könnte ich die kurz haben? Herr Müller: Ja, gern.

Detaylı

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Bir üniversiteye kaydolmak istiyorum. Angeben, dass man sich einschreiben will

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Bir üniversiteye kaydolmak istiyorum. Angeben, dass man sich einschreiben will - Universität Bir üniversiteye kaydolmak istiyorum. Angeben, dass man sich einschreiben will ders almak istiyorum. Angeben, dass man sich für einen anmelden möchte lisans seviyesinde lisans üstü seviyesinde

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 25 Đşler sarpa sarıyor

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 25 Đşler sarpa sarıyor Bölüm 25 Đşler sarpa sarıyor Zaman daralıyordur ve Anna 9 Kasım 2006 ya dönmek için Paul a veda etmek zorundadır. Özel görevini tamamlamak için sadece 5 dakikası vardır. Bu yetecek midir? Oyuncu Anna ya

Detaylı

BÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

BÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! B KİTAPÇIK TÜRÜ T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF ALMANCA 2015 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZİ ORTAK SINAVI 26 KASIM 2015 Saat: 11.20

Detaylı

CÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

CÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! C KİTAPÇIK TÜRÜ T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF ALMANCA 2015 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZİ ORTAK SINAVI 26 KASIM 2015 Saat: 11.20

Detaylı

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! A KİTAPÇIK TÜRÜ T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF ALMANCA 2015 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZİ ORTAK SINAVI 26 KASIM 2015 Saat: 11.20

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah, saat dakikan ve iki canın kaldı. Ayrıca sana yardım

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah, saat dakikan ve iki canın kaldı. Ayrıca sana yardım Bölüm 07 Meçhul Düşman Anna motosikletlilerden kurtulmak için bir variété tiyatrosuna saklanır. Orada Heidrun la karşılaşır ve Komiser Ogur dan RATAVA nın kendisini takip ettiğini öğrenir. Oyuncu Anna

Detaylı

Marie hat Heimweh. Sevgi evini özler

Marie hat Heimweh. Sevgi evini özler Marie und Charly Da kommt ein anderer kleiner Marienkäfer vorbei. Er hat auch einen Malkasten und einen Pinsel und trägt eine viel zu große Mütze. Er sagt zu Marie: Hallo Marie. Ich bin Charly und ein

Detaylı

HERE COMES THE SUN. 6. September bis 31. Oktober 2010 Uferhallen, Berlin-Wedding

HERE COMES THE SUN. 6. September bis 31. Oktober 2010 Uferhallen, Berlin-Wedding HERE COMES THE SUN Eine Ausstellung für Energieforscher, Sonnenanbeter und Lichtscheue ab 7 Jahren, Familien und Schulklassen im Wissenschaftsjahr 2010 Die Zukunft der Energie 6. September bis 31. Oktober

Detaylı

Mehrsprachiger Elternabend

Mehrsprachiger Elternabend Mehrsprachiger Elternabend zum Zweitspracherwerb Ein Beispiel aus dem Regionalen Bildungs- und Beratungszentrum Hamburg Wilhelmsburg Standort Krieterstraße 1 Wie helfe ich meinem Kind dabei, in der deutschen

Detaylı

3. Neujahrsball der Deutsch-Türkischen Wirtschaft. Alman- Türk Ekonomisinin 3. Yeni Yıl Balosu

3. Neujahrsball der Deutsch-Türkischen Wirtschaft. Alman- Türk Ekonomisinin 3. Yeni Yıl Balosu 3. Neujahrsball der Deutsch-Türkischen Wirtschaft Alman- Türk Ekonomisinin 3. Yeni Yıl Balosu 14.01.2012 3. Neujahrsball der Deutsch-Türksichen Wirtschaft am 14.01.2012 / Türk-Alman Ekonomisi nin 3. Yeni

Detaylı

telc Türkisch-Zertifikate: Für alle, die mehr können www.telc.net

telc Türkisch-Zertifikate: Für alle, die mehr können www.telc.net telc Türkisch-Zertifikate: Für alle, die mehr können www.telc.net B1 Okul sınavı hiç de zor değildi. Yakında B2 Okul sınavına da girmek istiyorum. Alina Çelebcigil, hat mit Erfolg die Prüfung telc Türkçe

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 17 Barikat Đnşası

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 17 Barikat Đnşası Bölüm 17 Barikat Đnşası 50 dakika vardır: Oyuncu herşeyi tehlikeye atarak kasiyere güvenmeye karar verir. Radyoda doğu alman askerlerin barikatlarından söz edilir. RATAVA nin silmek istediği olay bu mudur?

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 19 Soğuk Savaş ta Aşk

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 19 Soğuk Savaş ta Aşk Bölüm 19 Soğuk Savaş ta Aşk Sadece 40 dakika: Anna ve Paul kırmızılı kadından kaçarlar ve Batı Berlin e gelirler. Paul Anna ya aşkını ilan ederek durumu daha da komplike hale getirir. Bu bir şans mıdır,

Detaylı

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! A KİTAPÇIK TÜRÜ T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 2015 8. SINIF 2. DÖNEM DERSİ MERKEZİ ORTAK (MAZERET) SINAVI 17 MAYIS 2015 Saat: 11.20 Adı ve

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 02/2014 devam etmekte: Yrd.Doç.Dr.; Avrasya Üniversitesi, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi

ÖZGEÇMİŞ. 02/2014 devam etmekte: Yrd.Doç.Dr.; Avrasya Üniversitesi, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı Leyla AYDEMİR 2. Adres Sancak Mah. Adnan Kahveci Cad. No: 59 B Blok Kat 6 No:21 Yomra/Trabzon 3. Doğum Tarihi 12.01.1980 4. E-Mail: leyla-oezdemir@hotmail.com 5. Öğrenim Durumu 10/2008

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Almancadan Türkçeye Çeviri YDA

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Almancadan Türkçeye Çeviri YDA DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS Almancadan Türkçeye Çeviri YDA 404 8 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Almanca Lisans Zorunlu / Yüz Yüze

Detaylı

İçindekiler. Çözüm Anahtarı... 102 Sözcük Listesi... 103. Copyright 2002 Max Hueber Verlag. ISBN 3 19 007470 4, 1. Auflage 1.

İçindekiler. Çözüm Anahtarı... 102 Sözcük Listesi... 103. Copyright 2002 Max Hueber Verlag. ISBN 3 19 007470 4, 1. Auflage 1. 1 Guten Tag oder Hallo!... 6 Merhaba! 2 Wer ist der Herr da rechts?... 10 Sağdaki bey kim? 3 Kennen Sie unsere Familie?... 14 Ailemizi tanıyor musunuz? 4 Haben Sie kein Auto?... 21 Arabanız yok mu? 5 Wie

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11. Sadece 60 dakikan kaldı, ve ek bir canın yok.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11. Sadece 60 dakikan kaldı, ve ek bir canın yok. Bölüm 13 - Đlahi Yardım Kilise bilgi toplamak için dogru mekana benzer. Rahip Anna ya melodiyi anlatır ve bunun bir zaman makinesinin anahtarı olduğunu söyler. Ama nasil bir makineden söz ediyordur? Anna

Detaylı

FLASHBACK: Die Kantstraße? Mädchen, die ist im Westen, verstehen Sie? Da können Sie jetzt nicht hin.

FLASHBACK: Die Kantstraße? Mädchen, die ist im Westen, verstehen Sie? Da können Sie jetzt nicht hin. Bölüm 16 Eski Tanıdıklar Anna 1961 yılında da silahlı motosikletliler tarafından takip edilir. Bu tehlikeli durumda tanımadığı bir kadın Anna ya yardım eder. Ama kadın bunu neden yapar? Anna ona güvenebilir

Detaylı

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 26 Ayhan a veda

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 26 Ayhan a veda Ders 26 a veda Üzücü bir haber: Türkiye ye taşınacağı için Radio D ye veda eder. Radio D çalışanları a bir sürpriz hazırladıkları halde, veda eğlencesi neşeli geçmez. sabah büroya geldiğinde bir parti

Detaylı

Das Abitur am Istanbul Lisesi

Das Abitur am Istanbul Lisesi Das Abitur am Istanbul Lisesi Bedeutung des Abiturs Abitur un Anlamı Zeitplan für die Qualifikationsphase 11.ve 12.sınıflar için zaman planı Notensystem - Notenberechnung Not sistemi - Not hesaplanması

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 04 Uyarı Sinyalleri

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 04 Uyarı Sinyalleri Bölüm 04 Uyarı Sinyalleri Anna Kant Sokağı nda bir saatçi bulur. Ama dükkan kapalıdır. Dükkanın sahibinin bir kafede olduğunu öğrenir. Birbirlerini tanıyor gibidirler. Anna nın 100 dakikası kalmıştır.

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 22 Harekete Geç

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 22 Harekete Geç Bölüm 22 Harekete Geç Anna 1989 yılınin Berlin ine gönderilir. Orada duvar yıkıldığı için büyük sevinç yaşanıyordur. Anna insan kalabalıklarının arasından geçerek kutuyu almak zorundadır. Bunu başarabilecek

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 10 geçiyor. Almanya yı kurtarmak için 120 dakikan ve üç canın var. Komisere güvenebilir misin?

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 10 geçiyor. Almanya yı kurtarmak için 120 dakikan ve üç canın var. Komisere güvenebilir misin? Bölum 03 Kant Sokağı na giderken Anna Kant Sokağı na doğru yola çıkar, ancak yolu bilmediği için adresi sormak zorunda kalır. Siyah kasklı motosikletliler yeniden ortaya çıktığında ve ona ateş ettiklerinde

Detaylı

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI (MAZERET)

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI (MAZERET) ALMANCA 2016 A SORU SAYISI : 20 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI (MAZERET) 18 ARALIK 2016 Saat:

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ YAYINLAR KİTAP ÇEVİRİSİ. - Rainer Maria Rilke "Briefe an einen Jungen Dichter" Thomas Mann "Tod in Venedig" 2013.

ÖZGEÇMİŞ YAYINLAR KİTAP ÇEVİRİSİ. - Rainer Maria Rilke Briefe an einen Jungen Dichter Thomas Mann Tod in Venedig 2013. ÖZGEÇMİŞ ADI: SOYADI: DOĞUM TARİHİ VE YERİ: EĞİTİM DURUMU: Meltem EKTİ (ÇELİKTAŞ) 17.04.1975 (Forchheim-Almanya) LİSANS: YÜKSEK LİSANS: DOKTORA: ÖĞR.GÖR.: 1993-1997 HACETTEPE UNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

Detaylı

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Angeben, dass man sich einschreiben will. ders almak istiyorum.

Auswandern Studieren. Studieren - Universität. Angeben, dass man sich einschreiben will. ders almak istiyorum. - Universität Ich möchte mich an der Universität einschreiben. Angeben, dass man sich einschreiben will Bir üniversiteye kaydolmak istiyorum. Ich möchte mich für den anmelden. Angeben, dass man sich für

Detaylı

Konjunktiv 1 (Dolaylı Anlatım)

Konjunktiv 1 (Dolaylı Anlatım) Konjunktiv 1 (Dolaylı Anlatım) Konjunktiv I dolaylı anlatımlarda kullanılır. Birinin söylediği sözleri bir başkasına aktarılırken kullanılır. Özellikle gazetelerde ve televizyon haberlerinde kullanılır.

Detaylı

HSK Unterricht in Heimatlicher Sprache und Kultur Ana dili ve Kültür Dersleri

HSK Unterricht in Heimatlicher Sprache und Kultur Ana dili ve Kültür Dersleri Amt für Volksschule HSK Unterricht in Heimatlicher Sprache und Kultur Ana dili ve Kültür Dersleri Informationsflyer mit Anmeldeformular Deutsch Türkisch Başvuru Formları ile Birlikte Bilgi broşürü Almanca

Detaylı

Das Abitur am Istanbul Lisesi

Das Abitur am Istanbul Lisesi Das Abitur am Istanbul Lisesi Bedeutung des Abiturs Abitur un Anlamı Zeitplan für die Qualifikationsphase 11.ve 12.sınıflar için zaman planı Notensystem - Notenberechnung Not sistemi - Not hesaplanması

Detaylı

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

AÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! A KİTAPÇIK TÜRÜ T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF ALMANCA 2015 8. SINIF 2. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZİ ORTAK SINAVI 30 NİSAN 2015 Saat: 11.20

Detaylı

6 EKİM 1964 MANYAS DEPREMİ ESNASİNDA ZEMİNDE MEYDANA GELEN TANSİYON ÇATLAKLARI ERDBEBENSPALTEN IM DER GEGEND VON MANIAS IN NORDWEST-ANATOLIEN

6 EKİM 1964 MANYAS DEPREMİ ESNASİNDA ZEMİNDE MEYDANA GELEN TANSİYON ÇATLAKLARI ERDBEBENSPALTEN IM DER GEGEND VON MANIAS IN NORDWEST-ANATOLIEN 6 EKİM 1964 MANYAS DEPREMİ ESNASİNDA ZEMİNDE MEYDANA GELEN TANSİYON ÇATLAKLARI ERDBEBENSPALTEN IM DER GEGEND VON MANIAS IN NORDWEST-ANATOLIEN İhsan KETÎN Istanbul Teknik Üniversitesi, Maden Fakültesi 6

Detaylı

Antrag auf Erteilung/Verlängerung einer/eines İlk izin / Uzatma başvurusu

Antrag auf Erteilung/Verlängerung einer/eines İlk izin / Uzatma başvurusu Der Antrag ist auf Deutsch und leserlich auszufüllen: Başvuru Almanca ve okunaklı olarak doldurulmalıdır: Antrag auf Erteilung/Verlängerung einer/eines İlk izin / Uzatma başvurusu Aufenthaltserlaubnis

Detaylı

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 19 Sahtekarlık ortaya çıkar

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 19 Sahtekarlık ortaya çıkar Ders 19 Sahtekarlık ortaya çıkar Tarladakı esrarengiz şekilleri çiftçiler yapmış olsalar da, UFOların varlığına inanır. ve köylülerle konuşmak için köy birahanesine giderler. ve buğday tarlalarındaki şekillerle

Detaylı

Kişisel hesap müşterek hesap Çocuk hesabı döviz hesabı kurumsal hesap öğrenci hesabı Aylık kesintiler var mı? Fragen, ob für das Konto monatliche Gebü

Kişisel hesap müşterek hesap Çocuk hesabı döviz hesabı kurumsal hesap öğrenci hesabı Aylık kesintiler var mı? Fragen, ob für das Konto monatliche Gebü - Allgemeines [ülke] sınırları içinde para çekersem komisyon ücreti öder miyim? Fragen, ob Gebühren anfallen, wenn man in einem bestimmten Land Geld abhebt Başka bankamatikleri kullanırsam ne kadar komisyon

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 20 Zamandan Zamana

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 20 Zamandan Zamana Bölüm 20 Zamandan Zamana Anna bilmecenin çözümüne hala yaklaşamamıştır. RATAVA hangi olayı engellemek istiyordur? Oyuncu Anna nın 2006 yılına döndükten sonra 1989 yılına gitmesini ister. Ama bu zaman yolculukları

Detaylı

Schuljahr. Herkunftssprache Türkisch

Schuljahr. Herkunftssprache Türkisch / Schule / Name Schuljahr Allgemeine Arbeitshinweise Trage bitte auf diesem Blatt und auf deinen Arbeitspapieren deine Schule und deinen Namen ein. Kennzeichne bitte deine Entwurfsblätter (Kladde) und

Detaylı

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun olduktan (1972) sonra bir süre aynı bölümde kütüphane memurluğu yaptı (1974-1978). 1976 da Türk

Detaylı

[ülke] sınırları içinde para çekersem komisyon ücreti öder miyim? Fragen, ob Gebühren anfallen, wenn man in einem bestimmten Land Geld abhebt

[ülke] sınırları içinde para çekersem komisyon ücreti öder miyim? Fragen, ob Gebühren anfallen, wenn man in einem bestimmten Land Geld abhebt - Allgemeines [ülke] sınırları içinde para çekersem komisyon ücreti öder miyim? Fragen, ob Gebühren anfallen, wenn man in einem bestimmten Land Geld abhebt Başka bankamatikleri kullanırsam ne kadar komisyon

Detaylı

Übersetzung in die türkische Sprache

Übersetzung in die türkische Sprache Übersetzung in die türkische Sprache Wer macht was? Kim ne yapıyor? ı Ihre Seniorenarbeit informiert und berät Sie zu seniorenspezifischen Angeboten und Veranstaltungen innerhalb und außerhalb von Seniorenfreizeitstätten.

Detaylı

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU YABANCI DİL (ALMANCA) YETERLİK SINAVI A

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU YABANCI DİL (ALMANCA) YETERLİK SINAVI A DNN MENDERES ÜNİVERSİTESİ YBNCI DİLLER YÜKSEKOKULU YBNCI DİL (LMNC) YETERLİK SINVI DI SOYDI FKÜLTE / YÜKSEKOKUL : ÖĞRENCİ NO GENEL ÇIKLMLR VE SINVL İLGİLİ KURLLR 1. Bu soru kitapçığının türü dır. Bunu

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e çeyrek var. 65 dakikan ve bir canın kaldı.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e çeyrek var. 65 dakikan ve bir canın kaldı. Bölüm 10 Çıkmaz Sokakta Oyuncu 13 Ağustos 1961 in Berlin Duvarı nın inşaat tarihi olduğunu, 9 Kasım 1989 un da duvarın yıkıldığı gün olduğunu ortaya çıkarır. Özel görev bu iki tarihle yakından alakalıdır.

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım 1989, akşam saat Görevini tamamlamak için 15 dakikan kaldı. Ama hala dikkatli olmak zorundasın.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım 1989, akşam saat Görevini tamamlamak için 15 dakikan kaldı. Ama hala dikkatli olmak zorundasın. Bölüm 24 Zaman Geçiyor Anna 1961 yılında sakladığı metal kutuyu bulur ama kutu paslandığı için açamaz. Açmayı başardığında içinde eski bir anahtar bulur. Bu, sırrın anahtarı mıdır? Zaman su gibi akıp gider

Detaylı

Wir verstehen uns gut Spielerisch Deutsch lernen

Wir verstehen uns gut Spielerisch Deutsch lernen Elke Schlösser Wir verstehen uns gut Spielerisch Deutsch lernen Methoden und Bausteine zur Sprachförderung für deutsche und zugewanderte Kinder als Kindergarten und Grundschule Ökotopia Verlag, Münster,

Detaylı

TED KDZ EREĞLİ KOLEJİ VAKFI ÖZEL ORTAOKULU 5.SINIFLAR ALMANCA ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

TED KDZ EREĞLİ KOLEJİ VAKFI ÖZEL ORTAOKULU 5.SINIFLAR ALMANCA ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI EYLÜL V.HAFTA EYLÜL IV. HAFTA TED KDZ EREĞLİ KOLEJİ VAKFI ÖZEL ORTAOKULU 5.SINIFLAR ALMANCA ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI Araç -Guten Tag! Situationsangemessene Sich Begrüßen Situationsangemessene,

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 21 Yeni Bir Plan

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 21 Yeni Bir Plan Bölüm 21 Yeni Bir Plan Anna 2006 yılına geri döner. Rahip Kavalier kırmızılı kadın tarafından kaçırılır. Anna, rahibin nerede olduğunu ortaya çıkaramadığı için 9 Kasım 1989 a, Berlin duvarının yıkıldığı

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın kaldı.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve iki canın kaldı. Bölüm 08 Açık Hesaplar Ogur kırmızılı kadınla silahlı çatışma sırasında yaralanır ve Anna ya tarihi olayları silmek isteyen RATAVA hakkındaki gerçekleri anlatır. Son gücüyle Anna ya bir tarih söyler: 9

Detaylı

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim - Giriş Türkçe Almanca Sayın Başkan, Sehr geehrter Herr Präsident, Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise Sayın yetkili, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Sayın yetkili,

Detaylı

Hörkurs Deutsch für Anfänger

Hörkurs Deutsch für Anfänger Renate Luscher Hörkurs Deutsch für Anfänger Yeni Başlayanlara Dinleyerek Öğrenilen Almanca Kursu Deutsch Türkisch Begleitheft Hueber Türkische Bearbeitung Türkçe çeviri Gökalp Bayramlı, Ayşen Bayramlı

Detaylı

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 16 Đkarus

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 16 Đkarus Ders 16 Đkarus Đki gazeteci Yunan mitlojisinin trajik kahramanı Đkarus un hikayesinden çok etkilenir. Ama dinleyiciler Đkarus un kim olduğunu biliyorlar mı? Muhabirler dinleyicileri aydınlatmak için Đkarus

Detaylı

Okul öncesi Almanca dil gelişimi Veliler için anket (soru) formu. Deutschkenntnisse von Vorschulkindern Elternfragebogen Türkisch

Okul öncesi Almanca dil gelişimi Veliler için anket (soru) formu. Deutschkenntnisse von Vorschulkindern Elternfragebogen Türkisch Okul öncesi Almanca dil gelişimi Veliler için anket (soru) formu Deutschkenntnisse von Vorschulkindern Elternfragebogen Türkisch Die Unterlagen zur Erhebung der Deutschkenntnisse wurden von der Universität

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 20 geçiyor. iki canın ve 95 dakikan var. Mesaj ne anlama geliyor?

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 10 u 20 geçiyor. iki canın ve 95 dakikan var. Mesaj ne anlama geliyor? Bölüm 05 Tanışıyor muyuz? Anna müzik kutusunu tamir etmesi için saatçiye götürür. Ama bu Paul Winkler için işin ötesinde bir anlam taşıyordur. Anna yi eskiden tanıdığını iddia eder. Ama nasıl olur? Anna

Detaylı

Tavsiyeniz için 60, EUR ya varan primler. Arkadaşınıza tavsiye edin ve primlerden faydalanın

Tavsiyeniz için 60, EUR ya varan primler. Arkadaşınıza tavsiye edin ve primlerden faydalanın Tavsiyeniz için 60, ya varan primler Arkadaşınıza tavsiye edin ve primlerden faydalanın 2 3 Dost tavsiyesi Dosta tavsiye size prim Size tavsiyemiz: Bizi tavsiye edin. Eş, dost, akraba, arkadaş ve iş arkadaşlarınıza

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Güler ATEŞ

Yrd. Doç. Dr. Güler ATEŞ Yrd. Doç. Dr. Güler ATEŞ ÖĞRENİM DURUMU Derece Üniversite Bölüm / Program Lisans İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı 9-99 Lisans Heidelberg Üniversitesi Klasik Arkeoloji,

Detaylı

Junis putzt zweimal am Tag seine Zähne. Aber warum?, fragt er seine Mutter. Mama erklärt ihm: Alle Menschen müssen Zähne putzen, ansonsten werden die Zähne krank. Sie können kleine Löcher kriegen und das

Detaylı

DÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE!

DÖĞRENCİLERİN DİKKATİNE! D KİTAPÇIK TÜRÜ T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF ALMANCA 2015 8. SINIF 1. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZİ ORTAK SINAVI 26 KASIM 2015 Saat: 11.20

Detaylı

Emekli Hocamız Prof. Dr. Melikşah YILDIRIM a Armağanımızdır.

Emekli Hocamız Prof. Dr. Melikşah YILDIRIM a Armağanımızdır. Emekli Hocamız Prof. Dr. Melikşah YILDIRIM a Armağanımızdır. ' Prof. Dr. Melikşah YILDIRIM (1949 - ) / SERİ CİLT SAYI SERIES a VOLÜME *q NUMBER ^ -jq q q SERIE M BAND HEFT 1, y y y SERIE TOME FASCICULE

Detaylı

Almanca aile birleşimi sınavı dört bölümdür: 1-Dinleme, 2-Okuma, 3-Yazma, 4-Konuşma

Almanca aile birleşimi sınavı dört bölümdür: 1-Dinleme, 2-Okuma, 3-Yazma, 4-Konuşma Almanca aile birleşimi sınavı dört bölümdür: 1-Dinleme, 2-Okuma, 3-Yazma, 4-Konuşma ALMANYA VİZESİ İÇİN GEREKLİ, AİLE BİRLEŞİMİ YAPACAKLARIN ALMANCA SINAVI SORU ÖRNEKLERİ KONUŞMA BÖLÜMÜ (SPRECHEN): Almanca

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 18 - Saklı Kutu

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 18 - Saklı Kutu Bölüm 18 - Saklı Kutu Anna kırmızılı kadının RATAVA nın lideri olduğunu öğrenir. Sadece 45 dakika vardır. Anna nın elindeki en önemli ipucu kırmızılı kadının sakladığı bir kutudur. Anna o kutuyu bulabilecek

Detaylı

bab.la Cümle Kalıpları: Kişisel Dilekler Almanca-Türkçe

bab.la Cümle Kalıpları: Kişisel Dilekler Almanca-Türkçe Dilekler : Evlilik Herzlichen Glückwunsch! Für Euren gemeinsamen Lebensweg wünschen wir Euch alle Liebe und alles Glück dieser Welt. Tebrikler. Dünyadaki tüm mutluluklar üzerinizde olsun. Yeni evli bir

Detaylı

Ich bin ein Baum, einer von in dieser Stadt. Jeder einzelne von uns ist wertvoll. Ben bir ağacım, bu şehirdeki değerli ağaçtan biriyim.

Ich bin ein Baum, einer von in dieser Stadt. Jeder einzelne von uns ist wertvoll. Ben bir ağacım, bu şehirdeki değerli ağaçtan biriyim. Ich bin ein Baum, einer von 80.000 in dieser Stadt. Jeder einzelne von uns ist wertvoll. Ich schütze dich vor Straßenlärm, Staub, Wind und Regen. Deshalb brauche ich deine besondere Aufmerksamkeit! Ben

Detaylı

AKADEMISCHER WERDEGANG

AKADEMISCHER WERDEGANG AKADEMISCHER WERDEGANG 1988-1993 Studium der Germanistik und Zusatzstudium Erziehungswissenschaft an der Universität Hacettepe in Ankara 1995-1997 Studium zum Master of Art im Bereich Linguistik/Germanistik

Detaylı

Deutsche Botschaftsschule Ankara Zweigstelle Istanbul Sicherheitskonzept Informationen für Familien / Notfallsinformation Acil Durum Planı - Karte

Deutsche Botschaftsschule Ankara Zweigstelle Istanbul Sicherheitskonzept Informationen für Familien / Notfallsinformation Acil Durum Planı - Karte Informationen für amilien / Notfallsinformation Acil Durum Planı - Karte Notfalldaten Hinweise: Bitte füllen Sie die Abschnitte A - E sehr sorgfältig und in Druckschrift aus. Im Notfall kann das Leben

Detaylı

bab.la Cümle Kalıpları: Kişisel Dilekler Türkçe-Almanca

bab.la Cümle Kalıpları: Kişisel Dilekler Türkçe-Almanca Dilekler : Evlilik Tebrikler. Dünyadaki tüm mutluluklar üzerinizde olsun. Herzlichen Glückwunsch! Für Euren gemeinsamen Lebensweg wünschen wir Euch alle Liebe und alles Glück dieser Welt. Yeni evli bir

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 10 var. 60 dakikan ve bir canın kaldı.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat 11 e 10 var. 60 dakikan ve bir canın kaldı. Bölüm 11 Fast Food Anna Paul e yemek sırasında esrarengiz Çözüm bölünmede, müziği takip et! mesajından söz ettiğinde, Paul tehlikeyi sezer ve Anna yı Rahip Kavalier e gönderir. Ama bu iz doğru mudur? Paul

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Karşılaştırmalı Yazınbilim II BİS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Karşılaştırmalı Yazınbilim II BİS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS Karşılaştırmalı Yazınbilim II BİS304 6 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Almanca Lisans Yüz Yüze / Seçmeli

Detaylı

Bald komm ich in die Schule. Yakında Okula Başlıyorum

Bald komm ich in die Schule. Yakında Okula Başlıyorum Bald komm ich in die Schule ist der Text: Yakında Okula Başlıyorum ald komme ich in die Schule ϝ ΧΩ ϑϭ γ Ύ Α ϳέ ϗ Δ γέω ϣ ϟ ϝ ΧΩ Δ γέω ϣ ϟ ϑϭ γ Ύ Α ϳέ ϗ nregungenanregungen zur Vorbereitung auf die Schule

Detaylı

Montaj Talimati. Eurorient GmbH., An der Weide 15B, Weyhe,

Montaj Talimati.  Eurorient GmbH., An der Weide 15B, Weyhe, Montaj Talimati www.eurorient.de Eurorient GmbH., An der Weide 15B, 28844 Weyhe, info@eurorient.de Turkish A) Paket içeriği: 1- Schataf Dual 2-1 Adet 3/8 Pirinç T-Bağlantısı 3-1,5 m Beyaz PU Boru 4-20

Detaylı

Yurt dışı eki tarihli Alman çocuk parası başvurusu için Anlage Ausland zum Antrag auf deutsches Kindergeld vom

Yurt dışı eki tarihli Alman çocuk parası başvurusu için Anlage Ausland zum Antrag auf deutsches Kindergeld vom Başvuran kişinin soyadı ve adı Name und Vorname der antragstellenden Person Çocuk parası No. F K Kindergeld-Nr. Yurt dışı eki tarihli Alman çocuk parası başvurusu için Anlage Ausland zum Antrag auf deutsches

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 02 Firarda

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 02 Firarda Bölüm 02 Firarda Anna komiserin sorularını yanıtlar, ama sorgulama motosiklet gürültüsü ve silah sesleriyle bölünür. Anna kaçar ve müzik kutusunun üzerinde bir adres keşfeder. Bu ipucu ona yardımcı olacak

Detaylı

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 15 Zamanda Yolculuk

Mission Berlin. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Bölüm 15 Zamanda Yolculuk Bölüm 15 Zamanda Yolculuk Anna ikiye bölünmüş Berlin de doğudan batıya geçme zorundadır. Ama bu da yetmez. Sadece 55 dakika içinde RATAVA nın hangi olayı silmeyi planladığını da ortaya çıkarmak zorundadır.

Detaylı

ÖPÜCÜK OLMAZ ZORLA. Marion Mebes / Lydia Sandrock Kein Küsschen auf Kommando Ausmalbuch 2015 verlag mebes & noack

ÖPÜCÜK OLMAZ ZORLA. Marion Mebes / Lydia Sandrock Kein Küsschen auf Kommando Ausmalbuch 2015 verlag mebes & noack ZORLA ÖPÜCÜK OLMAZ 1 Diese Kopiervorlage basiert auf dem Buch Kein Küsschen auf Kommando von Marion Mebes und Lydia Sandrock, erschienen im Verlag mebes & noack. Alle Rechte liegen beim Verlag. Diese Kopiervorlage

Detaylı

Öğrenci Kitabı BEN DE BAŞARIRIM! telc TÜRKÇE B1 OKUL. www.telc.net

Öğrenci Kitabı BEN DE BAŞARIRIM! telc TÜRKÇE B1 OKUL. www.telc.net Öğrenci Kitabı BEN DE BAŞARIRIM! telc TÜRKÇE B1 OKUL B1 www.telc.net İÇİNDEKİLER 1. Ünite Gelecekten Beklentilerimiz 1 Hayal ve Hedefler... Gençlerin Düşleri...5 Değişik Meslek Türleri...6 İş ve Kariyer...6

Detaylı

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no: , Bostancı, Kadıköy, İstanbul

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no: , Bostancı, Kadıköy, İstanbul - Adres Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no:17 34705, Bostancı, Kadıköy, İstanbul adres formatı:, şirket ismi sokak / cadde ismi + numarası posta kodu, mahalle / semt ismi, ilçe, il Jeremy

Detaylı

Muhabirler getürkt kelimesinin anlamını araştırırlar. Bunun için her geminin özel bir şekilde selamlandığı sıradışı bir limana giderler.

Muhabirler getürkt kelimesinin anlamını araştırırlar. Bunun için her geminin özel bir şekilde selamlandığı sıradışı bir limana giderler. Ders 25 Gemilerin selamlanması Muhabirler getürkt kelimesinin anlamını araştırırlar. Bunun için her geminin özel bir şekilde selamlandığı sıradışı bir limana giderler. Willkomm-Höft limanında tüm gemiler

Detaylı

Seyahat Genel. Genel - Olmazsa olmazlar. Genel - Muhabbet. Yardım isteme. Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak

Seyahat Genel. Genel - Olmazsa olmazlar. Genel - Muhabbet. Yardım isteme. Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak - Olmazsa olmazlar Bana yardımcı olurmusunuz, lütfen? Yardım isteme İngilizce konuşuyor musunuz? Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak _[dil]_ konuşuyor musunuz? Birinin belli bir dili konuşup

Detaylı

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve bir canın kaldı.

COMPUTER: Mission Berlin. 9 Kasım, sabah saat dakikan ve bir canın kaldı. Bölüm 12 Kilise Müziği Anna nın 65 dakikası vardır. Kilisede müzik kutusunun, orga ait eksik bir parça olduğunu keşfeder. Kırmızılı kadın gelir ve ondan bir anahtar ister. Ama nasıl bir anahtar? Kilise

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS Almanca Öğretiminde Özgün Metinler 1 YDA 407 7 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Almanca Lisans Zorunlu

Detaylı

Runder Tisch deutscher und türkischer Redakteure in Rhein-Main

Runder Tisch deutscher und türkischer Redakteure in Rhein-Main Runder Tisch deutscher und türkischer Redakteure in Rhein-Main Nicht übereinander reden, sondern miteinander arbeiten Projektkoordinator: Erhard Brunn Lessingstr. 7 60323 Frankfurt Tel: 069-26 49 67 12

Detaylı

Offenbarung in Christentum und Islam

Offenbarung in Christentum und Islam Interkulturelle und interreligiöse Symposien der Eugen-Biser-Stiftung 5 Offenbarung in Christentum und Islam Bearbeitet von Prof. Dr. Richard Heinzmann, Prof. Dr. Mualla Selçuk 1. Auflage 2011. Taschenbuch.

Detaylı

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 2. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 2. DÖNEM ALMANCA DERSİ MERKEZÎ ORTAK SINAVI LMNC 2017 SORU SYISI : 20 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BKNLIĞI ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 8. SINIF 2. DÖNEM LMNC DERSİ MERKEZÎ ORTK SINVI 27 NİSN 2017 Saat: 11.20 dı ve Soyadı :... Sınıfı

Detaylı

Çalısma Yönergeleri. Umfrage: Frag deine Klassenkameraden und kreuz an! Anket: Sınıf arkadaşlarına sor ve işaretle.

Çalısma Yönergeleri. Umfrage: Frag deine Klassenkameraden und kreuz an! Anket: Sınıf arkadaşlarına sor ve işaretle. Çalısma Yönergeleri Antworte auf die Fragen! Bilde Komposita! Bilde Nomen und Verben! Bilde Sätze! Bilde W-Fragen! Dein Partner liest- du schreibst ins Heft. Du hörst die Wörter / den Text zweimal. Ergänze

Detaylı