Merhaba... ABONE FORMU. Adı Soyadı:... Adres:... Telefon:... Faks: Ödeme Bilgileri YILLIK ABONELİK BEDELİ: 30 TL

Transkript

1

2

3

4 KÜNYE-EDİTÖR AB Haber&Yayıncılık Mat. Bilg. Hiz. Ltd. Şti. adına Yazı İşleri Müdürü Doğancan Ay Yayın Koordinatörü Sema Gün Haber Müdürü Hasan Özer Dış Haberler Müdürü Fadıl Gerilecek Ekonomi Editörü İsmet Korkmaz Haber Merkezi Aytekin Bütün, Meliha Yıldız, Arlin Togaç, Merve Özer Reklam Müdürü Süleyman Can Grafik İsmail Kara Mali İşler Koordinatörü Ahmet Önemli Yönetim Yeri Beyazıtağa Mah. Topkapı Cad. No:55/3 Fatih/İstanbul Tel: Fax: Baskı Dünya Yayıncılık A.Ş. Globus Dünya Basımevi Dağıtım: Yay-Sat İki ayda bir yayınlanır - YIL /03 Merhaba Ocak 1980 da Dönemin Başbakanı Turgut Özal açıkladığı kararla ihracata dayalı ekonomi modeline geçen Türkiye, dışa açıldıktan sonra yaşadığı en büyük küresel krizi başarıyla atlatmışa benziyor. Yaşanan kriz öncesi 2008 yılında Türkiye nin yaptığı toplam ihracat, 132 milyar dolar olarak gerçekleşirken, 2010 yılında 113 milyar dolara ulaşması kısa sürede kriz öncesi döneme dönüleceğinin sinyallerini vermeye başladı. Çıkan rakamlar üzerinde yorumda bulunan Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, büyümenin 2011 yılında da devam edeceğini, çünkü Türk ihracatçısının Avrupa dışında yeni pazarlar keşfettiğini ifade etti. Türkiye nin 2010 yılında Arjantin, Singapur, Malezya, Brezilya, Meksika, Bahreyn, Hindistan gibi yeni pazarlardan aldıkları payın giderek arttığına değinin Zafer Çağlayan, ülkemizin ithalatının da 2010 yılında 185 milyar dolar olduğunu ve bu ithalatın ağırlıklı olarak enerji ithalatı olduğuna değindi. Türkiye nin enerji açığını kapatmak için önlemler aldığını hatırlatan Çağlayan, enerji konusunda ülkemizin tüm potansiyelini henüz tam olarak kullanamadığımızı, sadece nükleer enerji yatırımlarıyla ara malı ithalatından 3-4 milyar dolarlık bir yükün kalkacağını vurguladı. İhracatta yakalanan bu başarının bundan sonraki süreçte de devam edeceğini umuyoruz. Zira yaklaşan seçimlerde parti programlarına kadar giren ülke ihracat hedeflerini artık bütün kesimlerin önemsemekte olduğunu görmekteyiz. Saygılarımızla... ABONE FORMU Adı Soyadı:... Adres: Telefon:... Faks: Ödeme Bilgileri YILLIK ABONELİK BEDELİ: 30 TL Hesap No: IBAN TR info@euronewsport.com Tel: Mayıs 2011

5

6 İ Ç İ N D E K L E R 78 Silah kaçakçılığında son halka 46 Palmira Group Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Ergün: Doğru çınar yıkılmaz Erdal Yalçın Costa Rusya da krizi fırsata çevirdi Ödediğinizin tam karşılığını alacağınız doyasıya bir tatil için Doria Hotel Bodrum 4 Mayıs 2011

7

8 İ Ç İ N D E K L E R 70 Kocaeli Serbest Bölge Yönetim Kurulu Başkanı M. Şerif Kanık: Sanayici mutsuz, ama umutsuz değil 08 Barack Obama nın Türkiye yi ziyareti meyvelerini vermeye başladı 14 Havuzun büyümemesine dikkat çeken Rifat Sarıcaoğlu: Yeni üniversitelerin eski üniversitelerin pazar payını alarak büyüyor olması tehlikeli bir durumdur 18 D-Smart ve Smile Şirketler Grubu CEO'su Mustafa Gözalan: Üç boyutlu yayın için çok agresif davranmayı planlamıyoruz 21 Faber Castell in 250. yılı kutlamaları Türkiye den başladı 22 Adel Kalemcilik Genel Müdürü Taner Dursun: Tüketici tercihlerinde çevreci yaklaşımlar gelecek ile ilgili önemli kazanımlar sağlayacaktır 26 Kayıp antik kent Bathonea 32 Kriz sonrası Türk otomotiv sektörü gelecek arayışında 34 Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar: Kişi başı milli gelirimiz anahtar teslimi otomobil fiyatının üzerinde olmalıdır 38 Ford Otosan Genel Müdür Yardımcısı Aykut Özüner: Ford Otosan, 2011 yılında da lider olmayı hedeflemektedir 40 Ataşehir Belediyesi Başkanı Battal İlgezdi: Ataşehir i yaşanabilir bir kent yapmak istemekteyiz 42 Costa Rusya da krizi fırsata çevirdi 46 Cengiz Ergün Palmira Group u bugünlere getiren felsefeyi açıkladı: Doğru çınar yıkılmaz 50 Rusya da Kurulan ASİA Organize Sanayi Bölgesi Yatırımcılar için Hazır Fevzi Durgun: Türk firmaları Rusya da birbirlerine çelme takıyorlar 58 Ödediğinizin tam karşılığını alacağınız doyasıya bir tatil için Doria Hotel Bodrum 60 Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu (TSV 2023 TASAM Akil İnsanlar Kurulu Üyesi): Socrates, AB nin Etik Sorunları ve Portekiz 62 Arlin Togaç: BİLİNÇALTI OYUNLARI 64 Hayat Dergisi 8 Ağustos 1968 (67 İlin İlk Kadın Belediye Başkanı) 68 Fer Yapı dan geleceğin projeleri 70 Kocaeli Serbest Bölge Yönetim Kurulu Başkanı M. Şerif Kanık: Sanayici mutsuz, ama umutsuz değil 74 İpekiş Genel Müdürü Aşkın Kandil: İtalyanlardan tek farkımız Türkiye de üretim yapmamız 78 Silah kaçakçılığında son halka 6 Mayıs 2011

9

10 Barack Obama nın Türkiye yi ziyareti meyvelerini vermeye başladı 8 Mayıs 2011

11 009 yılında Barack Obama nın Türkiye yi ziyareti genel olarak 2003 Tezkere 2 krizi sonrası soğuyan ilişkilerin tekrar normale dönmesi olarak değerlendirilmişti. Ziyaret ile ilgili Türkiye ABD balayında yorumları yapılırken, Barack Obama nın terörle mücadele de hedefe ulaşmak için ABD nin kesinlikle batılı ülkeler ve İslam dünyası arasında köprü rolü oynayan Türkiye nin desteğine ihtiyaç duyduğunu ifade etmesi bugün yaşanan diktatörlerin sonu olarak ifade edilen süreçte Türkiye nin almış olduğu aktif rolü daha anlamlı kılmaktadır. Bilindiği gibi 2009 yılındaki Türkiye ziyareti sırasında ABD Başkanı Barack Obama, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyib Erdoğan tarafından ortaya konulan iki ülke arasındaki güçlü siyasi ve askeri ilişkilerin paralelinde stratejik ekonomik işbirliğinin de geliştirilmesi taahhüdü ortaya konulmuştu. Bu çerçevede yapılan Türkiye-ABD Ekonomik Ortaklık Komisyonu nun (EOK) altıncı toplantısı sonrası ortaya çıkan sonuçlar, gelecek için çıkarımlar yapacaklar için oldukça önemli. Sonuçlara gelmeden önce Ekim 2010 yılında ABD-Türkiye Stratejik Ekonomik ve Ticaret İşbirliği toplantısında iki ülke bakanlarının yaptığı görüşme de Türkiye-ABD Ekonomik Ortaklık Komisyonu toplantısına değinmek gerek. ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk, ABD Ticaret Bakanı Gary Locke, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ın katılımı ile gerçekleştirilen toplantıda ABD yetkililerinin, Türkiye, bölgesinde ve dünyada hızla artan ekonomik aktör olduğu ve Türk firmaların ABD pazarında yeni fırsatlar keşfetmek isteğinde olduğu, American companies in turn see vast commercial potential in a rapidly developing Turkey of 73 million people, with onward connections to markets in Europe, the Middle East, Central Asia and beyond. buna karşılık Amerikan şirketlerinin Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve ötesinde pazarlara ileri bağlantıları olan, Türkiye de büyük bir ticari potansiyel gördüğü ifade etmesi dikkat çekiciydi. Toplantı sonunda 2011 yılında Türkiye de bakanlar düzeyinde bir toplantı kararlaştırıldı. ABD-Türkiye Stratejik Ekonomik ve Ticaret İşbirliği toplantısı sonrası ve 2011 yılında Türkiye de gerçekleştirilecek bakalar düzeyinde gerçekleştirilecek toplantı öncesi yapılan Türkiye-ABD EOK Toplantısı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selim Yenel ve ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Jose Fernandez in başkanlık ettiği heyetlerin katılımıyla Washington da yapıldı. Toplantıda Türk heyetinde, Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, SPK, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Jose Fernandez EPDK temsilcileri, ABD heyetinde ise; ABD Dışişleri, Ticaret, Hazine, Tarım ve Enerji Bakanlıkları temsilcileri, ABD Ticaret Temsilciliği, ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı, Deniz Aşırı Özel Yatırım Kuruluşu, Amerikan Küçük İşletmeler İdaresi ve ABD Ex- Im Banktan temsilciler yer aldı. Toplantıda Alınan Kararlar: Ticaret, yatırımlar, girişimcilik, üçüncü ülkelerle işbirliği, Türkiye nin finansal sektörü, İlaç sanayi, enerji ve tarım gibi geniş çapta bir dizi konunun ele alındığı toplantıda, iki ülkenin iş çevreleri arasındaki bağlantıların arttırılması, innovasyonun desteklenmesi ve işbirliği alanlarının geliştirilmesine dair fırsatların araştırılması öngörüldü. Heyetler, bu yıl gerçekleştirilecek Girişimcilik Zirvesine ev sahipliği yapacak olan Türkiye nin desteklenmesi de dahil olmak üzere, girişimcilik alanındaki işbirliğinin devam ettirilmesi üzerine mutabık kaldılar. Başta Irak ve Afganistan ile Afrika ülkeleri olmak üzere üçüncü ülkelerde ortak yatırımlar ve üretimlerin desteklenmesi için işbirliği alanlarının masaya yatırıldığı toplantıda, üçüncü ülkeler konusundaki işbirliği olanaklarının daha fazla araştırılması yolunda görüş birliğine varıldı. ABD nin İstanbul un uluslararası bir finans merkezi konumuna yükseltilmesine yardım etmek amacıyla Türkiye ile birlikte çalışma taahhüdü ele alınırken, ABD nin enformasyon paylaşımı ve teknik yardımlar yolu ile bu hedefi desteklemeyi kabul ettiği kaydedildi. Ayrıca, elektrik üretimi ve dağıtımı konusunda yatırımlar ve işbirliği fırsatlarının da tartışıldığı toplantıda Türk heyeti, yenilenebilir enerji alanındaki yeni Mayıs

12 kanun ile enerji üretimine dair planları ile ilgili bir sunum yaptı. Toplantı sonrası yapılan basın toplantısı: Toplantının ardından, Dışişleri Bakanlığının ikili işler ve kamu diplomasisinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı Yenel ile ABD Dışişleri Bakanlığının ekonomi, enerji ve iş dünyasından sorumlu Müsteşar Yardımcısı Jose Fernandez, Yabancı Basın Merkezi nde basın toplantısı düzenledi. Yenel, Amerikan tarafının iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin güçlendirilmesine gösterdiği bağlılığa teşekkür ederek, Türkiye nin de ABD ile ticaretini artırma arzusunda olduğunu kaydetti. İki ülkenin özel sektörünün çok daha sık bir araya gelmesi gerektiğini, bu nedenle dün özel sektör kuruluşlarıyla yaptıkları toplantının çok cesaret verici olduğunu ifade eden Yenel, bugünkü EOK toplantısında da ilgili birimlerce, iki tarafı ilgilendiren konular ile özellikle fırsatların masaya yatırıldığını aktardı. Yenel, enerji sektörü, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin gelecek vaat eden fırsatlar olduğunu belirterek, Amerikan şirketlerinin, daha fazla enerji üretmemizde bize katkı sağlayacak fırsatları kullanacağını umuyoruz dedi. Bunun yanında üçüncü ülkelerde ortak yatırım, üretim ve işbirliği olanaklarını ele aldıklarını anlatan Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Selim Yenel Yenel, Bizim bölgemizde ve Güney Amerika da avantajların bulunduğuna inanıyoruz. Her zaman iş yaptığımız klasik alanların çok daha ötesine odaklanma niyetindeyiz diye konuştu. Girişimcilik konusunda da İstanbul un sadece bölgesel değil, küresel ölçekte finans merkezi olması için ABD nin teknik yardım sağlaması konusunda iyi bir görüşme yaptıklarını dile getiren Yenel, Eksikleri, zorlukları biliyoruz, ancak ABD nin daha fazla yardımını alabilirsek, hedefimize daha hızlı ulaşabileceğimize inanıyoruz dedi. Yenel, toplantıda ayrıca tarım ve ilaç ürünleri, ABD deki Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi gibi konulardaki bazı kaygıları da ele aldıklarını, bu zorlukları aşmanın yeni ve yaratıcı yollarını bulmaya çalıştıklarını kaydetti. İki ülke arasındaki potansiyelin altındaki ticaret hacmini hızlı biçimde artırmayı hedeflediklerini belirten Yenel, Bu noktada kendimizi de eleştirmeliyiz. ABD-Türkiye Stratejik Ekonomik ve Ticari İşbirliği Çerçevesi 2010/2011 TİCARET VE YATIRIM FAALİYETLERİ VARILAN ANLAŞMALAR 1. ABD-Türkiye İş Konseyi: ABD ve Türkiye, ortak bir İş Konseyi kurdular. Böylelikle, ikili ekonomik ilişkileri geliştirmek üzere Amerikalı ve Türk iş adamlarının her iki hükümete de politika tavsiyelerinde bulunmaları sağlanacak. İş Konseyi, 2011 yılı içinde toplanacak. 2. Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı ile Amerikalı Invest in America arasında imzalanan İyi Niyet Zaptı: ABD ve Türkiye, karşılıklı yabancı doğrudan yatırımı teşvik programları aracılığıyla ilgili faaliyetlerde bulunmak üzere resmi bir iyi niyet zaptını sonuçlandırdılar. Belge, bu sene içinde imzalanacak. 3. ABD-Türkiye arasında KOBİ ler işbirliği: ABD Küçük İşletmeler İdaresi, ABD Ticaret Bakanlığı ve onun Türk muadili KOSGEB ile üçlü bir mutabakat zaptı üzerinde müzakerelere başlama kararı aldı. Böylelikle, KOBİ işbirliğine dair ikili alanların belirlenmesi hedefleniyor. Ticaret Bakanlığı bünyesindeki Azınlık İşletmelerin Geliştirilmesi Ajansı da, kapsamına giren işletmeler için gelişim fırsatlarını teşvik amacıyla KOSGEB ile benzer bir mutabakat zaptı imzalamak üzere görüşmelere başlama kararı aldı. 4. Ekonomik ve Ticari İşbirliğini güçlendirmek üzere hükümetlerarası girişimleri geliştirmek 5. İyi İmalat Uygulamaları Çalıştayı: ABD Ticaret Bakanlığı, ABD Gıda ve İlaç İdaresi nin farmasötiklere dair iyi imalat uygulamaları düzenlemelerini ve denetlemelerini anlatmak üzere Türkiye de gayriresmi bir çalıştay düzenliyor. Böylelikle bu konudaki teknik ve politika uzmanlarının, kendi kalite sistemlerine dair daha iyi bir algılayış geliştirmelerine yardımcı olunması hedefleniyor. Keza, söz konusu sistem, farmasötiklerin ve diğer tüketim mallarının sağlık ve güvenliğini temin etmek amacıyla kurulmuştu. 10 Mayıs 2011

13 Türk şirketleri fırsatlara dair bilgilendirmeliyiz. ABD de, Türkiye de yatırım yapma konusunda tereddüt içinde olmamalı. Amerikan şirketlerini de Türkiye deki ve ötesindeki fırsatlara dair bilgilendirebilirsek, çok daha fazla ilerleme sağlayabileceğimizi düşünüyorum diye konuştu. Fernandez de iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin daha fazla büyümesinde önemli fırsatların bulunduğunu belirterek, EOK nin, geçen Ekim ayında Washington da düzenlenen Türkiye-ABD Stratejik, Ekonomik ve Ticari İşbirliği Çerçevesinin güçlendirilmesi hedefini gerçekleştirmenin kilit bir öğesini oluşturduğunu söyledi. Toplantıda en başta, iki ülkedeki iş çevreleri arasındaki bağların artırılması, inovasyonun desteklenmesi ve işbirliği alanlarının tespiti ve güçlendirilmesi konularına odaklandıklarını belirten Fernandez, üçüncü ülkelerde işbirliği, yenilenebilir enerji, girişimcilik, İstanbul un daha da önemli bir finansal merkez haline getirilmesi için Türk hükümetiyle ortak çalışma yürütülmesi, elektrik alanında yatırım ve işbirliği için fırsatların yaratılması ve KOBİ ler konusunda işbirliği gibi birçok konuyu da ele aldıklarını dile getirdi. Fernandez, tüm bunların Amerikan firmaları için milyarlarca dolarlık yeni fırsat yaratabileceğini belirterek, Bugünkü toplantıda, stratejik ve ekonomik işbirliğinin tesisinde ilerleme sağlamakta olduğumuzu gördüm. Daha da ilerleme sağlamak için Türkiye deki ortaklarımızla birlikte çalışmayı arzuluyoruz. Gelecekteki fırsatlar, şu ana kadar başardıklarımızdan çok daha büyük diye konuştu. Fernandez, bir soru üzerine, Türk şirketlerinin dünyanın birçok bölgesinde Amerikan şirketlerinden daha aktif olduğuna dikkati çekerek, altyapı alanında Türk inşaat sanayinin girişimciliğini örnek gösterdi. Bu alanlarda Amerikan şirketlerinin Türk şirketlerle ortaklık kurmaya ilgi gösterebileceğini ifade eden Fernandez, Amerikan inşaat şirketlerinin de Güney Amerika da iyi tanındığını, iki ülkenin sanayisinin, dünyanın farklı kesimlerinde birbirlerini tamamlayabileceklerini kaydetti. Büyükelçi Yenel de, İstanbul un daha büyük bir finansal merkez haline gelmesi için ABD nin ne gibi bir destek verebileceğine dair bir soru üzerine, toplantıda, 6. Atıktan Enerjiye Fizibilite Araştırması: ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı USTDA nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi nin bünyesindeki atık yönetim şirketine verdiği hibe sayesinde, İstanbul da 70 megawatt lık belediyeye ait bir katı atıklarından enerji üretme tesisinin kurulması için gerekli fizibilite araştırması gerçekleşecek. 7. Fikri Mülkiyet Haklarına dair Çalışma Grubu: ABD ve Türk hükümetinin farklı ajans ve bakanlıklarda görev alan yetkilileri, fikri mülkiyet haklarını da içeren ve giderek karmaşıklaşan ikili meselelerin çözümü için pratik yollar arayıp bulmakla görevlendirilmiş bir çalışma grubu kuracak. 8. Sel Tahmin ve Erken Uyarı Sistemi Fizibilite Araştırması: USTDA nın Türkiye deki Devlet Meteoroloji Hizmetleri ne sağladığı hibe ile sel tahminleri hazırlanacak ve Türk vatandaşlara olası sel felaketlerinden önce hazırlık yapmaları için gerekli zamanı sağlayan ulusal bir sistemin geliştirilmesi için bir fizibilite araştırması gerçekleşecek. 9. Taşımacılık Sektörü Bilgilendirme ve İletişim Teknolojisinde Tersine Ticaret Misyonu: 2011 yılı başında, USTDA, Türkiye Ulaştırma Bakanlığı ve Telekomünikasyon-İletişim Başkanlığı ndan heyetlere yönelik olarak bir Amerika seyahati planlayacak. Heyetler, saha ziyaretlerine katılacaklar ve Amerikalı şirketlerden ve hükümet ajanslarından temsilcilerle görüşecekler. 10. Acil Durum Yönetimi Sektöründe Tersine Ticaret Misyonu: 2010 yılı sonunda USTDA, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği ve Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ndan heyetlere yönelik olarak bir Amerika seyahati planlayacak. Heyetler, saha ziyaretlerine katılacaklar ve Amerikalı şirketlerden ve hükümet ajanslarından temsilcilerle görüşecekler. 11. New York Eyalet Ofisi: New York eyaletinin kısa süre önce İstanbul da Uluslararası Ticaret ve Yatırım Ofisi açmasının ardından, ABD hükümeti, İstanbul ve New York merkezli yetkililerle birlikte çalışmaya başlayacak. Böylelikle, New York ve bölgedeki şirketlerin potansiyel Türk ortaklarıyla etkileşiminin artması teşvik edilecek. 12. İhracat Teşvik Stratejisi: ABD hükümeti, sahip olduğu kayda değer pazar potansiyeli nedeniyle Türkiye yi öncelikli bir piyasa olarak kabul ediyor. Amerikalı Ticaret Politikası Eşgüdüm Komitesi TPCC, kısa bir süre önce Türkiye ye yönelik olarak bir İhracat Güçlendirme Stratejisi geliştirdi. Bu strateji, Amerika nın artan ihracatlarına yönelik spesifik sektörleri hedeflemekteydi. 13. Farkındalığın ve bilgi değişimlerinin artırılması 14. Türkiye nezdinde Yenilenebilir Enerji Ticaret Misyonu nun Mayıs

14 bu hedefe ulaşılması konusunda sahip olunan avantajlar ve dezavantajlar ile bu yolda nelerin yapılması gerektiğini değerlendirdiklerini, ele alınması gereken birçok teknik noktanın olduğunu, ABD nin bu konudaki uzmanlık bilgisinden faydalanabileceklerini söyledi. Fernandez, bir soru üzerine, iki ülke arasında tarım ürünlerinin ihracatı konusundaki zorlukların görüşmede ele alındığını ve gerçek ilerleme sağladıklarının göründüğünü belirterek, ABD nin satmak istediği genetiği değiştirilmiş ürünlerin Türkiye deki onay süreçleriyle ilgili sadece Amerikan şirketlerinin değil, Avrupa daki tarım şirketlerinin de kaygılarını ele aldıklarını aktardı. Fernandez, bu konularda iki taraf arasında daha fazla görüşme yapılmasının önemli olduğunu ve sorunun çözümünün iki tarafa da yarar getireceğini belirtti. Bir soru üzerine nükleer enerji alanındaki ABD firmalarının dünyanın en iyileri arasında olduğuna işaret eden Fernandez, ABD nükleer sanayini Türkiye de ve başka yerlerde desteklemek için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi. Yenel de, bir soru üzerine, ABD ile Türkiye arasında ticaretin artmasını engelleyen unsurları, lojistik sorunlar, standartların farklı olması, bazı Türk şirketlerinin tembelliği ve bilgi eksikliği olarak tanımladı. Amerikan tarafında da Türkiye deki iş fırsatları konusunda bilgi eksikliğinin bulunduğunu ifade eden Yenel, iki ülkede firmaları bilgilendirmenin önemine değindi. Fernandez, ABD nin Türkiye ye dair yenilenebilir enerji konusunda belirli projeleri olup olmadığına dair bir soru üzerine, bu konuya ilgi gösterdiklerini belirterek, Amerikan firmaları deneyime sahip ve Türkiye de yatırım yapmaya devam edeceklerini düşünüyorum, çünkü Türkiye büyüyen, dev bir pazar, ABD nin bunu kaçıracağını sanmıyorum dedi Güz döneminde atanması: ABD Konsolosluğu nun Ankara da bulunan Ticaret Servisi, enerji konusunda etkin derneklerle tekli ve yuvarlak masa toplantıları düzenleyecek. Bu kapsamda, ayrıca, konsolosluk yetkilileri tarafından brifingler de verilecek. Ağ kurmaya yönelik faaliyetler, resepsiyonlar ve olası saha ziyaretleri gerçekleştirilip, Türk hükümeti yetkililerine çağrıda bulunulacak. 15. İhracat Teşvik, Yönlendirme ve Eğitim: ABD Büyükelçiliği nin Ankara da bulunan Ticaret Servisi, ABD nin Ticaret Servisi nin yurtdışında Amerikan mal ve hizmetlerini nasıl teşvik ettiğine dair üç adet seminer verecek. Seminerler, yılları arasında gerçekleşecek. 16. ABD & Yabancı Ticaret Servisi Ödül Programı: ABD Konsolosluğu bünyesindeki Ticaret Servisi, kısa süre önce, Türkiye deki kilit önem taşıyan özel sektör ve hükümet yetkililerine yönelik bir ödül programı başlattı. Ödüle layik görülen kişilerin özelliği ise, Amerika-Türkiye arasındaki ticaretin geliştirilmesi yoluyla, iki ülke arasında köprüler kurmuş olmaları. Şimdiye kadar beş kişiye ödül verildi ve bu sene içinde daha fazla kişiye de ödül verilecek. 17. Özel sektör arasında işbirliği ve ortaklığın artırılması 18. Sıfıra Yakın Bölge Projesi: ABD Enerji Bakanlığı, Sıfıra Yakın Bölge adı altında Türkiye ye yönelik olarak bakanlıklararası bir girişim geliştiriyor. Proje, ABD hükümet ajanslarından, uluslararası birimlerden ve özel sektörden edinilen kaynaklarla yürütülecek. Amaç; İzmir de tek bir endüstriyel bölgeye odaklanmak suretiyle, enerji etkinliği tedbirlerinin etkisini azami düzeye çıkarmak. 19. Avrasya Petrol & Doğalgaz Tedarikçilerinin Kazakistan ve Türkiye nezdindeki Ticaret Misyonu Nisan 2011: Amerikalı şirketler, müstakbel ortakları, dağıtımcıları veya son kullanıcılarıyla buluşmak üzere Türkiye ve Kazakistan a seyahatte bulunacaklar. Buna ek olarak, katılımcılar, piyasa hakkında brifingler alacaklar; Kazakistan da yıllık olarak düzenlenen TCO (TengizChevrOil) forumlarına katılacaklar ve saha çalışmalarında TCO tarafından konuk edilecekler. 20. İş Kadınlarına Yönelik Bölgesel Konferans: Ocak 2011 tarihleri arasında, Dışişleri Bakanlığı, işkadınlarına yönelik bölgesel bir konferans toplayacak. Konferansa yaklaşık 125 katılımcı davet edilecek. Etkinlik, iş kadınlarına yönelik iki yıllık bir değişim programı olan Invest for the Future Initiative Gelecek Girişimlere Yatırım Yap adlı programı da başlatacak. 12 Mayıs 2011

15

16 E Ğ İ T İ M Havuzun büyümemesine dikkat çeken Rifat Sarıcaoğlu: Yeni üniversitelerin eski üniversitelerin pazar payını alarak büyüyor olması tehlikeli bir durumdur niversite eğitimi ülkemizin birinci gündem maddesi olmaya devam ediyor. Ü Genç bir nüfusla övünen bir ülke için aksinin düşünülmesi anormal karşılansa dahi, üniversite eğitimi ile ilgili sorunları çözememenin sıkıntılarını yaşıyoruz. Bu ortamda konu ile ilgili görüş beyan edebilecek birkaç insandan biri olan Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı ve Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Yardımcısı Rifat Sarıcaoğlu ile görüştük. Daha önceki görüşmemizde de kriz gündeme gelmişti ve o görüşmemizde vakıf üniversitelerini zor bir dönemin beklediğini aktarmıştınız. Bugün düşüncelerinizde bir değişiklik var mı? Öncelikle matematiksel bir hesap yapalım. Türkiye de yılda 550 bin ila 580 bin arası kişi liseden 14 Mayıs 2011

17 mezun oluyor. Dolayısıyla yıllık ihtiyaç 580 veya 600 bin civarlarındadır. Sınavlara iki veya üçüncü kez girenleri söylemiyorum. Vakıf üniversiteleri açısından bakarsanız, büyüme oranı %3-5 arasında değişiyor. Yeni kayıt oranı çok hafif bir eğilimle ilerliyor. Fakat artış eğimini yeni kurulan üniversiteler destekliyor. Kısaca yeni üniversitelerin eski üniversitelerin pazar payını alarak büyüyor olması tehlikeli bir durumdur. Yeni kurulan üniversiteler farklı alanlardaki özellikleriyle ön plana çıktıklarını iddia ediyorlar. Farklı bölümler vakıf üniversitelerinin pazarını büyütmüyor mu? Farklı bölümler oluşuyor, fakat rakamlar değişmiyor. Bir havuz var. Bu havuzdakilerin bir kısmı kendini başka yere aktarırken, diğer bir kısmı da farklı bir yere aktarıyor. Ama boş bıraktıkları yer boş kalıyor. Örneğin ;Endüstri Mühendisliği şu anda en gözde bölümlerin başında geliyor. Öğrenci işletmeye kaydolacağına endüstri mühendisliğine kaydoluyor. Tek değişen şey işletme bölümünün öğrenci sayısının düşmesidir. Ortada reel bir gerçeklik var. Türkiye nin ihtiyacı bugün 580 bin. Vakıf üniversiteleri açısından ise ayrı bir açmaz var. Öğrenciler öncelikle ücretsiz eğitim almak istiyor. Gençlerin böyle tercihler yapmasında gelir seviyemizin etkisi yok mudur? Gelirde önemli fakat haksız rekabet var. Örneğin iki koltuk var, herhangi bir insanı çağırıyorsunuz ve diyorsunuz ki bu koltuk ücretli diğeri ise ücretsiz. Hangisini tercih eder. Maddi imkanı iyi olsa dahi hemen ücretsiz olana gidilir. Bizde bu örnekteki gibi rekabet ediyoruz. Koltuk aynı, şartlar aynı, sınav aynı, dolayısıyla öğrencinin bana gelmesinin tek nedeni çok kaliteli bir programım olmasıdır. Ama Türkiye de yine de herkes ilk olarak ücretsiz kısmı yazacaktır. Dolayısıyla Vakıf Üniversitelerine olan talepte %3-5 arasında bir artış var, yeni üniversiteler kuruluyor ve paylaşıma baktığınız vakit negatif bir dağılım başlıyor. Bir de yeni gelen üniversitelerin çoğu daha konservatif bir kesme hitap ediyor. İsminden tutun, birçok özelliğiyle bunu yansıtıyor. Bu arada gelecek 5 yılda sisteme 30 üniversite daha girecek. Bunların 25 i konservatif ağırlıklı olacaktır. Onun dışında bu yıl açılanlara baktığınız vakit hepsi konservatif alana gidiyor. Şimdi yıllık vakıf üniversitelerine gelen öğrenci sayısı ortalama bin civarlarındadır. Ekonomide bir düzelme var diyelim, ortalama 4-5 oranında büyüsek bile biz bugünkü koşullarda bin oranında olan öğrenci sayımızı artıramayız. Bu durumda,tabloya bakıldığında, 60 bin öğrenciye karşılık bugünkü koşullarda 60 vakıf üniversitesinin mücadele ettiği gözükür. Önümüzdeki yıl 17 üniversite onaylandı, 8 tanesi açılış yapacak. Seneye 68 üniversite olacak. Böyle bir yapıyla nereye kadar ilerleyeceksiniz. Havuzun büyütülmesi gerekmektedir. Üniversiteler bir başka sıkıntı olarak hoca eksikli- Mayıs

18 E Ğ İ T İ M ğini gösteriyor. YÖK ün kuralları ağırlaştırıldı. Eskiden bir hocayı iki farklı bölümde gösterebiliyordunuz. Şimdi dediler ki her bölümde sadece üç kişi olacak. Bu süreç sonrasında maliyetlerimiz yukarı çıktı. İkinci etken ise üniversitelerdeki hoca sayılarının azlığıdır. Arz talep dengesi içerisinde bu durum doktoralı bir kişinin alacağı maaşı artıracaktır. Bu ortamda bizim maliyetlerimiz daha da yukarıya çıkıyor. Biz de bu maliyetlerle başa çıkmak için okulun ücretlerini arttırmak zorunda kalacağız. Olumsuzlulukların yanında, herhalde olumlu gelişmelerde oluyordur. Olumlu gelişmelerden bahseder misiniz? Olumlu gelişmelerie seçim vaatlerinde rastlamaktayız. Bana göre seçim beyannamelerinde iki tane önemli kriter var. Bir tanesi zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılmasıdır. Bu çok büyük bir iddiadır. Büyük bir bütçe gerekiyor ve bu kaynağın nereden sağlanacağı benim açımdan merak konusudur. İkincisi ise dünyanın bütün yerlerinde yetişkin eğitimi %10-15 oranında arttı. Yani kendini yenileme ihtiyacı, başka alanlarda bilgi edinme ihtiyacı veya eğitimini tamamlama ihtiyacı olan bir kesim var. Bu alanla ilgili hususlar halen kanunlaşmadı. Bunun dışında bizim yine çok ısrarcı olduğumuz ve teşvik kapsamına da soktuğumuz yabancı öğrenciyi buraya getirebilme meselesidir. İki sene önce bunları konuşamazken şimdi bize deniliyor ki her yerden öğrenci getirelim. Bu öyle demekle olmuyor. Alt yapınız olacak, eğitim sisteminde yabancı öğrenciye dil seçeneği sunacaksınız, herkes İngilizce konuşuyor olacak, örneğin vakıf üniversitelerin çoğunda İngilizce bölüm diyorsunuz ama derse döndüğünüzde dil yine Türkçe ye dönüyor. Yabancı öğrenci gelince bu standartları yukarı çekecektir, fakat bunun için alt yapınızın yeterli olması gerekiyor. Bunlardan daha da önemlisi üniversitelerinizin kalitesidir. Hep söylüyoruz ilk 500 e daha fazla üniversitemizi sokamadıkça insanlar seni niye tercih etsin? Daha önceki beyanlarınızda hep dijital ortamda eğitimden ve uluslararası ağdan bahsederken, diğer taraftan da markalaşmaktan bahsediyorsunuz. Uluslararası ağda şu üniversiteliyim demek bir şey ifade edecek mi? Şu anda ileriyi tahmin ederek bir çalışma yapmaya çalışıyoruz. Tabi buradaki tahminlerin ayaklarının yere basması gerektiğini de düşünerek hareket etmeliyiz. Daha önce de belirttiğim gibi, tek takım alıp, gömleği bir yerden çorabını başka bir yerden alabiliyorsunuz. Bir de farklı bir şekilde aktarmakta fayda var. Toplama bilgisayar vardır, bir de markalı bilgisayarlar vardır. Marka bilgisayarı, marka olduğu için tercih edersiniz. Peki toplama bilgisayarla büyük bir farkı var mıdır markalı bilgisayarın? Aslında içeriliği aynıdır. Markayı tercih ederken, markaya karşı olan güveninizi satın alıyorsunuz. Eğitimde de aynı şey geçerlidir. Bilgi Üniversitesi nin bir marka oluşu, öğrenciye bir güven vermelidir aksi anlamlı bir durum değildir. Ama şunu da göz ardı etmeyeceğiz, toplama bilgisayarda olabilir, artık. Bu bir stratejidir. Şu anda bize izin verseler bu sistemi uygularız. Bugün İspanya da, ABD de veya Türkiye de verilen derslerin içerik bakımından büyük bir farkı var mıdır? Dolayısıyla 16 Mayıs 2011

19 ben kanun yapıcılara bunları aktarıyorum ama tam olarak anlayamıyorlar. Dünyanın bu yöne doğru gittiğini anlamalıyız. Benim öğrenciye online ders alma demem mantıklı değil. Değişim, bizim için dışarıdan bir etkenle birleştirildiği zaman daha çabuk kabul edilebilir oluyor. Bu noktada 2009 yılında Barack Obama nın Türkiye yi ziyareti sonrası iki ülke ilişkilerinin ekonomik anlamda geliştirilmesi için iki yıldır toplantılar düzenlenmekteydi. Bu toplantıların sonunda ele alınan konular arasında eğitimin olmamasının bir handikap olduğunu düşünüyorum. Bana bu konuda katılır mısınız? Geçen gün ABD nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone nin yemeğine davetliydim. Bu yemekte Büyükelçi, ABD nin gözünde Türkiye temasını işleyen bir konuşma yaptı. Konuşmasında eğitime büyük yer verdi. İki ülke arasındaki ekonomik faaliyetler düşünüldüğünde, enerji başta olmak üzere finans vs gibi konularda önemli bir yol kat edildi. Ancak bu çerçevede yapılan ortak çalışmalarda yetişmiş insan kaynağına ihtiyaç duyulduğunu onlarda fark ettiler. Bu nedenledir ki Ricciardone konuşmasının büyük bir bölümünü eğitime ayırdı. Bu noktada ben yakın bir gelecekte eğitim ile ilgili fonların oluşturulacağı kanısına vardım. Halil Bey Rektörlükten ayrıldı. Bu ayrılışın sebepleri arasında Deniz Özgün ün bitirme tezi var mı? Alakası yok. Biz Halil Hoca ile 2007 yılında anlaştık ve anlaşmamız 2011 yılına kadardı. Tabii o dönemde malumunuz, mütevelli heyetinin bize devri noktasında sıkıntılar olmuştu ve Halil Hoca da o dönemde başlayamayıp olayların neticelenmesi sonrasında 2009 yılında rektörümüz olabildi. Gelelim Halil Hoca nın 2011 yılına kadar bizimle kalacak olmasının nedenlerine. Halil Hoca aynı zamanda ABD vatandaşıdır. Geçmişte California State Üniversitesi nde öğretim görevlisiydi, şimdi ise oradan emekli olabilmesi için geri dönmesi gerekiyor. Ana neden budur. Burada diğer hususların etkili olmadığı kanaatindeyim. Halil Hoca ya dışarıdan birkaç olay fatura edildi. Halil Hoca, bu süreçleri iyi yönetememiş de olabilir ancak bu konuların ayrılması ile bir ilgisi yoktur. Zaten emekliliği sağlandıktan sonra tekrar bize katılacak. Ülker Grubu nun Bilgi üniversitesi ile ilgilendiği ile ilgili bir dedikodu dolaşıyor. Bu noktada ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Konuya açıklık getirebilir misiniz? Ülker grubunun üniversite ile değil Santral İstanbul un işletmesi ile ilgilendiği dedikodusu benim kulağıma da geldi. Ama biz karşılıklı oturup bu konuyu konuşmadık. Vakıf Üniversiteleri Başkanı olarak da şunu söyleyebilirim; Ülker in dört üniversite ile daha dedikodusu yapılmaktadır. Tabii bu dedikodular boş yere çıkmamıştır, Ülker böyle bir konuya girmek istiyordur ve sıkıntı yaşayan eski üniversiteler de Ülker gibi güçlü bir kuruluşu yanına almak isteyebilir. Dolayısıyla ateş olmayan yerden duman çıkmaz deyimine bende katılıyorum. Ancak biz bu noktada yapımız itibari ile böyle bir birlikteliğe giremeyeceğimizi söyleyebilirim. Mayıs

20 S Ö Y L E Ş İ Üç boyutlu yayında hala standartların oluşmadığına dikkat çeken D-Smart ve Smile Şirketler Grubu CEO'su Mustafa Gözalan: Üç boyutlu yayın için çok agresif davranmayı planlamıyoruz elevizyon izleyicisine her gün yeni bir T alternatifin sunulduğu bir ortam yaşanıyor. İzleyicinin zaman ve mekâna hükmetmesini sağlayan bu yenilikler, bir yandan izleyicinin yüzünü güldürürken diğer yandan da yatırımcıları düşündürüyor. Konu ile ilgili görüşlerini aldığımız D-Smart ve Smile Şirketler Grubu CEO'su Mustafa Gözalan, aktardıkları ile daha iyilerin hayatta kalacağı bir döneme işaret ediyor. Sektörünüz oldukça hızlı gelişen bir sektör. Bugün itibari ile sektörün geldiği nokta ile ilgili bir değerlendirme yapabilir misiniz? Eğlence ve telekom sektörü ve bunun yan sanayileri büyük bir değişim içerisindeler. Bu alanda çalışan yöneticiler bugün bir sonraki yılın planlarını yapmaya başladılar. Biz bugün 2012 nin ilk çeyreğinde çıkacak ürünlere hazırlık yapıyoruz. Dolayısıyla bu durum işin ne kadar devinimli olduğunu göstermektedir. Bu durum aynı zamanda sürekli bir yatırım ortamında olmak anlamına gelmektedir. Bu açıdan yatırımcının yatırımlarının geri dönüşümünün sürekli sorgulandığı bir sektörden bahsediyoruz, diğer taraftan tüketici açısından bakıldığında, tüketicinin sürekli bir bilgi bombardımana uğradığını görüyoruz. Bu noktada insanların sunulanın tam manasıyla kendisine faydasının ne olduğunu fark etmeden eğlence dünyasının cazibesine kapıldığını görüyoruz. Hele televizyon izlemeyi seven bir toplumda, her zaman daha fazlasına bir talep olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her şeye rağmen tüketicide bir yorgunluğun olduğunu söyleyebiliriz. Bundan dört sene önce bizim D-Smart maceramız başlamadan önce bakıldığında pazartesi günleri yayınlanan maçların kritiği yapılırdı. Bugün itibariyle Samsung markası Smart TV den bahsediyor. Televizyonu al birçok içeriği keyfine göre seyret diyor. Kendi içerisinde televizyonla içeriği evlendirmiş, izleyiciye farklı bir alternatif sunuyor. Aynı anda bir başka mecrada tivibu ilanında seç seyret diyor. İnsanlar dört yıl önce Kurtlar Vadisi ni izlemek için televizyon yayıncısı ile seyirci, bir zaman diliminde randevulaşırdı. Sanki canlı bir yayını kaçırıyormuşçasına insanlar, o zaman dilimine mahkûm olurdu. Şimdi ise istediğin zaman izle seçeneği ile insanların karşısına çıkılıyor. Yer ve zaman boyutunu kaldırarak, tüketiciyi daha özgür kılınıyor. D-Smart ta kendi çerçevesinde hep kazanın altını yakan, yenilikçi bir firma olarak karşımıza çıkıyor. Futbol tek tercih olmaktan çıktı diyebilir miyiz? Biz hiçbir zaman sadece futbol üzerinden insanlara ulaşmaya çalışmadık. Tüm alternatifleri değerlendirerek yola devam ettik. Geçen yıl biz HD nin lansmanını yaptık, bakıldığında HD, teknolojisi aslında 10 yıllık bir teknoloji. Gelişmiş ülkelerde evlerin yarısı bu teknolojiye geçilmiş durumda. Biz bu teknolojiyi getirdikten sonra süratle Türkiye de televizyon pazarı değişti. Bugün baktığımızda ise Full HD olmayan televizyonlar satılmıyor. Fakat bu noktada insanlarımız bilgi eksikliğinden dolayı HD yayını alamıyorlar. HD yayını alabilmek için sadece televizyon yetmiyor, aynı zamanda HD yayını alabilecek bir dekoderinizin ve HD yayınlarına erişiminizin olması gerekiyor, aradaki bağlantıyı sağlayacak özel bir kablonun olması gerekiyor. İnsanlar bunu öğrenmeye başladıkça süratle adapte oluyorlar. Tüketici HD yayını izledikten sonra da aradaki kalite farkını görüp diğer yayını izlemiyor. Bugün Star HD, Kanal D HD gibi HD olarak yapılan yayınlar ise sadece D-Smart HD ile alınabiliyor. Kaynak aynıyken televizyonların daha fazla yatırım yapması pek akla yatkın gelmiyor. Sizin bu konudaki görüşünüzü alabilir miyiz? Bizim çok güzel deyimlerimiz var, iki kelimeyle durumu izah eder, bunlardan bir tanesi de ne kadar köfte, o kadar ekmektir. Türkiye de reklam gelirleri 18 Mayıs 2011

21 ile televizyon yayıncıları bir yere kadar gidip tıkanıyor. Bir yanda reklam veren durumdan memnun değilken, diğer taraftan tüketici de reklamların izlediği yayını kesmesinden rahatsız oluyor. Bir baskı var yayıncı üzerinde. Kaliteli içerik isteniyor, ancak reklam verenin verebileceği fonda sınırlı ve neticede bir yere kadar gelip olay tıkanıyor. Bu noktada paralı sistemler ortaya çıkıyor. Bu sistemler ilk çıktığı zaman pahalıydı. Bugün daha uygun fiyatlara bu sistemler insanlara sunuluyor. Bunun televizyon yayıncısına yansıması nedir? Televizyon yayıncısına bunun direk bir yansıması yok. Daha kaliteli yayını yapan yayıncı reklam pastasından daha fazla pay alıyor. Arada kalan kanallar ile ilgili bu noktada bir sıkıntı var. Ama bu durum her zaman böyle olmuştur. Reklam dışında bir kaynağa ulaşmak önemli bir nokta gibi görünüyor. Dünyada bu konudaki son durum nedir? Dünyada da istisnalar dışında yayıncıların reklam dışındaki gelirleri %20 yi geçmez. Hal böyleyken önümüzdeki dönem ile ilgili 3D teknolojisi konuşuluyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bir 3D furyası var. Üç boyutu biz iki yıl önce getirdik ve yayını yaptık. Fakat üç boyutlu yayın için çok agresif davranmamayı düşünüyoruz. Çok seçici olmayı düşünüyoruz. Üç boyut çok yeni bir şey değil, ancak buna rağmen üç boyutta hala işin standartları oluşturulamadı. Bu konudaki içerik üreticileri hala bir arayış içerisindeler ve bir sonraki aşamaya geçişin yollarını arıyorlar. Bir başka nokta ise üç boyutlu yayında hala aktif bir gözlüğe ihtiyaç duyulmasıdır. Bu nokta hala çözülemedi fakat gidişat gözlüksüz üç boyutlu izlenebilme noktasıdır. Doğrusuda budur. Televizyon bir eğlence işidir, ben evde yatarak uzanarak yayınımı izlemek isterim, hatta dolaşmak isterim, ancak gözlük buna engel. Ayrıca kısa bir süre izledikten sonra gözleri bile bozacak bir durumla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu nedenlerden dolayı bu konuda çok agresif davranmak istemiyoruz. D-Smart ın satışı ile ilgili çalışmalar vardı. Bu çalışmalar hangi aşamada? Doğan Holding in yaptığı açıklamalarda biliyorsunuz çeşitli varlıklarını satmak üzere çalışmalar yapılıyor. Satmak için çalışmalar yapılan bir firmamızdan biride D-Smart. Firmaya yerli ve yabancı firmaların büyük ilgisi var, ancak ben hala D-Smart ın gerçek değerine geldiğini düşünmüyorum. Buranın yatırımcıya bir değer kazandırması için daha erken olduğunu düşünüyorum. Biz şuanda ayda 20 bin, 30 bin adet büyüyoruz. ADSL ile birlikte 1,5 milyon evdeyiz ve bu rakamın yaklaşık 700 binine fatura çıkarıyoruz. Bu rakamın bir milyonlar mertebesine çıkmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Rakamlar ifade edilirken, bu hususta ülkemizde bir doygunluk noktası var mıdır? Ben önümüzdeki dönemde her on evden beşinin, beş sene içerisinde, paralı bir televizyona üye olacağını düşünüyorum. Şu anda bu yolun yarısındayız ve alınacak daha çok yol var. Satın alacak açısından bakıldığında bu durum sizce değerlendiriyor mu? Bir şirketin değeri hissedarının durumuna göre, hissedarının yatırım tercihlerine göre, farklı zamanlarda farklı anlamlar ifade edebiliyor. Satış yerine yabancı bir evlilikle yola devam edilebilir mi? Gelen yatırımcıya göre D-Smart ın geleceği değişir. Bu platform bana göre önümüzdeki beş yıl içerisinde aynı noktada kesinlikle kalmayacaktır. Bir telekom şirketi ile işbirliği yapar diye düşünüyorum. Dünyada da bunun örneklerini görüyoruz. Eğer yabancı bir operatör alırsa, D-Smart bölgede önemli bir oyuncu olabilir. Bugün Irak, Suriye yi ele alırsak, bu bölgede bizim ortaya çıkardığımız dizi, film gibi ürünler büyük ilgi görüyor. Bizde dünyadaki örneklerinde olduğu gibi birkaç dil eklenerek daha geniş bir coğrafyaya ulaşılabiliriz. Arapça, Kürtçe, İngilizce, Rusça gibi diller eklenerek bizim bölgemizde aktif olunabilir. Ülkemizin etrafında çizilecek daire içerisinde tahmini 60 milyon evden bahsedilebilir. Dolayısıyla bir hissedar böyle bir düşünce ile hareket edebilir. Mayıs

22

23 in 250. yılı kutlamaları Türkiye den başladı emelleri 1761 yılında Nürnberg de T küçük bir atölyede atılan, dünyanın en ünlü yazım-çizim gereçleri markası Faber-Castell, 250. kuruluş yıldönümünü dünya çapında düzenlenecek bir dizi etkinlikle kutlayacak. Etkinliklerin dünya lansmanı için Türkiye ye gelen Faber-Castell in 8. kuşak temsilcisi Kont Anton Wolfgang von Faber-Castell, Türkiye giderek daha fazla ivme kazanan bir ülke, geçen yılki büyüme performansı ise göz kamaştırıcı Bizim için büyük önem taşıyan 250. yıldönümü kutlamalarını Türkiye den başlatıyor olmanın mutluluğunu yaşıyorum dedi. 250 yıllık başarı hikayesinin formülü Faber-Castell in en eski endüstriyel şirketlerden biri olarak nesillerdir sosyal sorumluluk bilincine sahip olduğunu, bu çerçevede ürünlerinde her zaman çevre dostu maddeleri tercih ettiğini ifade eden Kont Faber-Castell, 250 yıllık başarı hikayesinin sırrını şöyle aktardı: Büyükbabam Lothar von Faber, ben de dahil olmak üzere ardından gelen nesillerde iz bırakmıştır. Marka saygınlığı oluşturma yönündeki büyük çabaları, sosyal bağlılığı, yaratıcılığı ve küreselleşme kelimesi ortaya çıkmadan çok önce yeni pazarlar elde etme konusundaki kararlılığı, bugün de o zaman olduğu kadar gündemde olan ticari niteliklerdir. Önemli olan geleneğe hatır için sarılmak değil, onu zamana uygun bir şekilde başarılı bir değerler sistemi olarak korumaktır. Aynı zamanda, mevcut prosedürleri sorgulamaktan ve bunları en iyi haline getirmekten kaçınılmamalıdır. Bu başarının temel unsurudur. Ancak benim için en önemli olan, her zaman öğrenmeye meraklı olmak ve müşterinin yararına olacak bakış açısını hiçbir zaman kaybetmemektir. Gelecek için dileğim, Faber-Castell in üstün bir marka olarak daha güçlü bir şekilde gelişmesi ve olağan şeyleri olağanüstü bir şekilde iyi yapma ilkesine katı bir şekilde sadık kalmasıdır. Özilhan: Ben de, Kont Faber-Castell de tam bir kalem aşığıyız! Kendisinin bir kalem tutkunu olduğunu, kalemlerle iç içe yaşadığını ve her gün yüze yakın kalemi büyük bir çanta içinde yanında taşıdığını belirten Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan ise Kalemi erkeğin mücevheri olarak görürüm. Faber-Castell, yüzlerce kalemden oluşan koleksiyonumun en önemli markası... Ve ne mutlu bana ki, 40 küsur yıldır da ortağımız dedi. Günümüzde yıllık iki binden fazla yazım, çizim, boyama ve renklendirme ürünü üreten, pazarlayan küresel bir şirketle iş birliği yapmaktan gurur duyduğunu ifade eden Özilhan, sözlerine şöyle devam etti: Faber-Castell kalemde bir ekoldür. Dünyada üstün özelliklere sahip iki ya da üç kalem markası saysak, biri mutlak Faber-Castell olur. Bugün gelinen noktada ailenin sekizinci kuşak yöneticisi Kont Faber- Castell in çok önemli bir payı ve katkısı olduğuna inanıyorum. Kendisi, Kartal daki fabrikamızın 29 Temmuz 1969 günü yapılan açılış töreninden bu yana birlikte çalıştığımız, desteğini her daim hissettiğimiz, İstanbul a hayran bir lider yönetici ve patron Kendi ifadesiyle bir kalem hastası, bence, benim gibi bir kalem aşığı... Kaleme duyduğumuz aşkın hiç sönmemesini, değerli ortaklığımızın uzun yıllar devam etmesini diliyorum. 21 Mayıs 2011

24 S Ö Y L E Ş İ Çevre konusunda tüketiciye büyük sorumluluklar düştüğünü ifade eden Adel Kalemcilik Genel Müdürü Taner Dursun: Tüketici tercihlerinde çevreci yaklaşımlar gelecek ile ilgili önemli kazanımlar sağlayacaktır Türkiye de çevre ile ilgili konuların yeni yeni ele alındığına dikkat çeken Taner Dursun, Bunu doğal karşılamak lazım. Toplumun önceliklerine bakılarak bu hususların ne kadar önem verilip verilmeyeceği sonucuna varabiliriz. Toplumun önceliği karnını doyurmaksa bu hususları öncelikleri arasına alması beklenilemez. Tabi işin diğer boyutu da daha fazla tüketen ve daha fazla çevreye zarar veren yapının yani gelişmiş ülkelerin, bu konuda daha fazla sorumluluk alması gerektiğidir. Her şeye rağmen tüketiciye de büyük sorumluluk düşüyor. Tercih noktasında çevreci yaklaşımları dikkate alırsa gelecek ile ilgili önemli kazanımlar sağlayacağı kanaatindeyim. Bu durum üreticinin de daha çevreci bir yaklaşım içerisine girmesini sağlayacaktır. 22 Mayıs 2011

25 kibinbeşyüze yakın ürün sayısı ile kırtasiye İ sektörünün kuşkusuz en büyük şirketi olan Adel Kalemcilik, sektörün belirleyici oyuncusu olarak karşımıza çıkıyor. Çok sayıda ürün ve oyuncunun olduğu bir sektörde 1969 yılından bu yana kaliteden ödün vermeden yoluna devam eden şirketin başında bulunan, uzun yıllar sektörün içerisinde edindiği deneyimler ışığında değerlendirmelerde bulunan Adel Kalemcilik Genel Müdürü Taner Dursun, düşünülenin aksine teknolojik gelişmelerin sektörü pratikte olumsuz etkilemediği kanaatinde. Kriz dönemi sonrası yaşanan gelişmeleri firmanız açısından değerlendirir misiniz? 2010, bir önceki yıla göre daha iyi geçti. Ciro olarak 2010 yılında %27 büyüdük. Tabii sektör açısından bakıldığında, başka bir tablo ortaya çıkmaktadır. Sektörde 2009 yılında büyüme yok, 2010 yılında ise tahminen %5 civarı büyümeden bahsedebiliriz. Yıllardır biz sektörün çok üzerinde büyüyoruz. Bu durumun bizim başarımız olduğunu düşünüyorum. Ciro büyümesinden bahsederken, kalitesiz ciro büyümesine kaşı olduğumu belirtmek isterim. Önemli olan karlı ve sürdürülebilir ciro büyümesidir ki bu da markanıza ve pazardaki serüveninize bağlıdır. Sadece bir şeyler alıp satarak uzun vadede bir yere varılmaz. Farklı ürünlerin piyasaya sunulmasında sizin başarınızda payı var mı? Oluyor tabi, geçen yıl defter yapımına girmiştik, başarılı olduğumuzu gördük ve bu yıl piyasaya daha fazla ürün vermeyi düşünüyoruz. Çantalarda fena bir başlangıç yapmadık. Dosyalama ürünlerinde farklı ürünleri piyasaya sunmuştuk, bunun yanında mevcut ürün guruplarımızda da yeniliklere yer veriyoruz. Geleneksel kırtasiye mağazalarının sıkıntı yaşadığı ve büyük marketlere yönlenildiği ifade ediliyor. Bu konudaki gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Zincir mağazaların elbette ki kırtasiye ürünlerinin satışında belli bir payı var ancak bunun sınırlı olduğunu söyleyebilirim. Büyük zincir marketlerin pazar payı %25 civarındadır. Geri kalan pazarda geleneksek kırtasiyeler etkindir. Bu sektörde marka ve ürün adedi çok olduğu için rekabette çok farklı oluyor. Bu çerçevede sektöre girenlerin çıkanların olması çok doğaldır. Birçok alanda olduğu gibi Çin sektörü etkilemekte, Çin malları pazara etkisi ile ilgili bilgi verir misiniz? Çin mallarının kullanımı birçok alanda olduğu gibi bizde de var. Ancak son dönemlerde tüketicinin ülkemizde markalı ürünlere daha fazla rağbet ettiğini görüyoruz. Bu değişimde bizimde büyük payımızın olduğunu Mayıs

26 S Ö Y L E Ş İ düşünüyorum. Bu noktada en doğru değerlendirme insanların aile bütçeleri rahatladıkça daha bilinçli hareket ettiğidir. İnsanlarımızın gelir düzeyi arttıkça daha kaliteli ürünü talep edecektir. Bu insanın doğasında vardır. Tüketicinin harcamalarındaki ana kalemler bellidir. Burada kira, gıda, sağlık, eğitim gibi kalemler ön plandadır. Buradan bakıldığı zaman kırtasiye ürünlerinin aile bütçesindeki yeri %2-3 lük diğer harcamalar kalemi içinde bile çok düşük bir pay almaktadır. Ülkemizde kaliteli kırtasiye ürünlerini Avrupa ya göre daha uygun fiyatlara bulabilme olanağı var. Biz, özellikle yerel üretimimiz ürünlerde Avrupa kalitesindeki bir ürünü çok daha ucuz bir fiyata verebiliyoruz. Sektörde haksız rekabetten şikayet edenler var. Haksız rekabetin önlenmesi sektörün gelişimi için önemlidir. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Haksız rekabetle diğer sektörlerde olduğu gibi biz de karşı karşıyayız. Özellikle taklit ürünlerin piyasaya sürülmesi bizi rahatsız ediyor. Özetle, kayıtdışılık ve taklitçilik gibi hususların engellenmesi gerekmektedir. Bu noktada da önümüzdeki dönemde daha kurumsal yapıların ayakta kalabileceğini söyleyebilirim. Teknolojik gelişmeler paralelinde sektörün küçüleceği düşünülüyor. Siz bu görüşe katılır mısınız? Teorik olarak etkileyebilir. Verilerin elektronik ortamda tutulması ve aktarılması gibi durumlara bakıldığında klasik kırtasiye ürünlerinin etkileneceği düşünülebilir. Ancak, pratikte bu etkileri fazla görmüyoruz. Dünyada nüfus artıyor, kullanılan ürünler farklılaşıyor ve bu ortamda da tüketimin arttığını görüyoruz. Bakıldığında bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasına paralel olarak kağıt tüketimi de artmış. Diğer yandan dosyalama ürünlerinin satışlarının arttığı gözlemleniyor. Kısacası bilgiye erişim kolaylaştıkça kırtasiye ürünlerinin kullanım alanları hem farklılaşıyor hem de artıyor. Kağıt kullanımı artışından bahsetmişken, geri dönüşümden ve ağaç dikiminden bahsetmeden geçmek olmaz. Ülkemizde geri dönüşüm konusunda sizce yeterli çalışmalar yapılıyor mu? Türkiye de çevre ile ilgili konular yeni yeni ele alınıyor. Bunu doğal karşılamak lazım. Toplumun önceliklerine bakılarak bu hususların ne kadar önem verilip verilmeyeceği sonucuna varabiliriz. Toplumun önceliği karnını doyurmaksa bu hususları öncelikleri arasına alması beklenilemez. Tabii işin diğer boyutu da daha fazla tüketen ve daha fazla çevreye zarar veren yapının yani gelişmiş ülkelerin, bu konuda daha fazla sorumluluk alması gerektiğidir. Her şeye rağmen tüketiciye de büyük sorumluluk düşüyor. Tercih noktasında çevreci yaklaşımları dikkate alırsa gelecek ile ilgili önemli kazanımlar sağlayacağı kanaatindeyim. Bu durum üreticinin de daha çevreci bir yaklaşım içerisine girmesini sağlayacaktır Faber-Castell in 250. yılı kutlanıyor. Yıla dikkat çekmek gerekirse, bu yaşta çok fazla markanın olduğunu söyleyemeyiz. Konu ile ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz? Faber-Castell, dünyanın sayılı en eski şirketlerinden biri ve aktardığınız gibi bu kadar uzun soluklu bir geçmişe sahip olmak da ender görülen bir durum. Biz de Türkiye de Faber-Castell in serüvenine başarıyla katkıda bulunuyoruz. Firmanın 250. yıl kutlamalarının da Türkiye den başlaması bizim için ayrıcalıklı bir durumdur. 24 Mayıs 2011

27

28 Kayıp antik kent Bathonea enikapı kazılarıyla İstanbul kent tarihinin Byzantion dan öncesine gittiği ispat- Y lanmıştı. Bathonea kazılarıyla beraber bir boşluk daha doldurulmuş oluyor. Yarımburgaz mağarasıyla Paleolitik Çağ dan beri yerleşimin olduğu ispatlanan bir bölgenin Byzantion un kurulduğu M.Ö. 7. yüzyıla kadar olan zaman diliminde de boş kalmadığı ve yerleşimin devam ettiği, günümüzde de devam etmekte olduğu göz önüne alındığında bölgenin tarihi ve coğrafi önemi bir kez daha gözler önüne seriliyor. Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr Şengül Aydıngün başkanlığında yürütülen ve Küçükçekmece de 2007 yılından beri devam eden kazılar sonucu Bathonea antik kenti bulundu. M.Ö. 2. yüzyıla kadar uzanan kaynaklarda adı geçen kent tarihi yarımadada kurulan Byzantion la çağdaş. Prof. Dr. Semavi Eyice nin de yayınlarında adı ve yeri geçen fakat kazı yapılmadığından tam olarak tespit edilemeyen kentle ilgili birçok veriye ulaşıldı. 26 Mayıs 2011