azınlıkça 26 ya yükseldi! Batı Nil Virüsü vakaları Στα 26 τα κρούσματα από τον ιό του Δυτικού Νείλου İsrail doğalgazı Gümülcine ye gelebilir mi?

Transkript

1 azınlıkça BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ ΤΕΥΧΟΣ 77 ΑΥΓΟΥΣΤΟΣ 13 ΤΙΜΗ 3 SAYI 77 AĞUSTOS 13 FİYATI 3 77 İsrail doğalgazı Gümülcine ye gelebilir mi? Στην Κομοτηνή μπορεί να έρθει το Ισραηλινό φυσικό αέριο; İskeçe deki Batı Nil Virüsü vakaları artmaya devam ediyor! Batı Nil Virüsü vakaları 26 ya yükseldi! Στα 26 τα κρούσματα από τον ιό του Δυτικού Νείλου Azınlıkça 77 yi dijital ortamda okumak için cep telefonunuza barkodu okutun: Azınlıkça 1

2 BU AY AZINLIKÇA BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ AĞUSTOS 2013 YIL: 10 SAYI: 77 Azınlıkça Online ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ ΑΥΓΟΥΣΤΟΣ 2013 ΕΤΟΣ: 10 NO:77 SAHİBİ-SORUMLUSU ΙΔΙΟΚΤΗΤΗΣ-ΕΚΔΟΤΗΣ- ΔΙΕΥΘΥΝΤΗΣ EVREN DEDE GENEL KOORDİNATÖR ΓΕΝΙΚΟΣ ΣΥΝΤΟΝΙΣΤΗΣ AYDIN BOSTANCI YAYIN YÖNETMENİ ΣΥΜΒΟΥΛΟΣ ΕΚΔΟΣΗΣ İBRAM ONSUNOĞLU İNTERNET SORUMLUSU FATİH NAZİFOĞLU BU SAYIDA YAZARLAR Aydın Bostancı Dimostenis Yağcıoğlu Evren Dede Fatih Nazifoğlu Γιώργος Δούδος Herkül Millas İbram Onsunoğlu ADRES Anemonis Komotini - Greece azinlikca@yahoo.com Tel: Fax: ΕΤΗΣΙΕΣ ΣΥΝΔΡΟΜΕΣ Ιδιώτες. : 36 Τραπεζες, Οργανισμοί: 98 Ν.Π.Δ.Δ, Α.Ε: 98 Δήμοι: 98 Euro Κοινότητες: 72 D. Yağcıoğlu Yunan anayasası değişiklik sürecinin ilk adımları 1975 ten beri yürürlükte olan ve 1985 ile 2001 yıllarında geniş çaplı revizyondan geçmiş şimdiki Yunanistan Anayasası nda en son değişiklikler 2008 yılında gerçekleşti. Anayasa nın nasıl değiştirileceğini belirleyen 110. maddesinde, bir anayasa değişikliğinden sonra 5 sene boyunca yeni bir değişikliğin yapılamayacağı yazılı (6. paragraf). İşte bu 5 senelik süre 2 Haziran 2013 tarihinde tamamlandı. Artık yeni bir değişiklik sürecinin başlamasına anayasal engel yok. İçindekiler İbram Onsunoğlu Kral çıplak Meşhur masalda kalabalığın önünden geçen kralın olmayan giysilerine Ay ne güzel, ne yakışmış! diye herkes hayranlığını dile getirip tezahürat yaparken, bir çocuk öyle haykırır: Kral çıplak! Ve ardından orada bulunanlardan herbiri kralın çıplak olduğunu itiraf etmeye başlar, fısıltılar toplu haykırışa dönüşür: Kral çıplak!!! Azınlıkça77 Fatih Nazifoğlu Azınlıkta ocusu da var, şucusu da, bucusu da Birlik ve beraberlik. Batı Trakya da son dönemde en çok kullanılan iki kelimedir belki de... Hani bir laf vardır ya en son söyleyeceğini en başta söyledi diye, ben de öyle yapayım: Azınlıkta birlik ve beraberlik yok. Olsa, zaten, bu iki kelime bu kadar çok dillendirilmezdi. Hazır en son söyleyeceğimi en başta söylemişken, şimdi de şu son sahneden başlayan ve 1 ay önce gibi ifadeler yazarak başa saran filmlerde olduğu gibi, ben de başa sarayım. 4 Şehirlerin anası Kahire Aydın Bostancı 6 Kral çıplak İbram Onsunoğlu 9 Doğu Makedonya Trakya Eyaleti nde işsizlik arttı! 10 Azınlıkta ocusu da var, şucusu da, bucusu da Fatih Nazifoğlu 12 Almanya - Yunanistan denklemi Evren Dede 13 Yunan anayasası değişiklik sürecinin ilk adımları Dimostenis Yağcıoğlu 16 Kelimelerin ihaneti Herkül Millas 18 Seçek Yağlı Güreşleri Başpehlivanı Arıcı oldu 19 MIA ΔΙΕΘΝΗΣ ΣΥΝΘΗΚΗ ΕΝΕΝΗΝΤΑ ΕΤΩΝ! Γιώργος Δούδος 22 İsrail doğalgazı Gümülcine ye mi geliyor? 26 Στην Κομοτηνή μπορεί να έρθει το Ισραηλινό φυσικό αέριο; 30 Yunanistan ile Türkiye arasındaki 3 anlaşma T.C. Resmî Gazete de yayımlandı 31 Dışişleri Bakanı Venizelos Mısır Dışişleri Bakanı Fehmi ile görüştü 32 SYRIZA: AB ve ABD, Mısır daki gelişmeler karşısında iki yüzlü tutum sergiliyor 34 Στα 26 τα κρούσματα από τον ιό του Δυτικού Νείλου 36 Ülke genelinde Batı Nil Virüsü vakaları 26 ya yükseldi! 2 Azınlıkça AZINLIKÇA - BATI TRAKYA AYLIK HABER YORUM DERGİSİ ΑΖΙΝΛΙΚΤΣΑ - ΜΗΝΙΑΙΟ ΤΟΥΡΚΟΕΛΛΗΝΟΦΩΝΟ ΠΟΛΙΤΙΚΟ ΠΕΡΙΟΔΙΚΟ ΤΗΣ Δ. ΘΡΑΚΗΣ

3 Zaten sormamızı bekliyormuş... Ekonomik kriz kolay kolay geçmeyecek. Geçenlerde, Gümülcine nin kaldırımlara taşan şirin masalarından birinde öğle yemeğimizi yiyoruz. Yaşı elliyi aşmış biri yanımıza yaklaşıyor, selam veriyor. Çıkaramıyoruz kim olduğunu.. Falanca köyden bahsediyor, hani filanlanlardan... Kim olduğunu çıkaramasak da, - Ya öyle mi... Nasılsınız bakalım? diyoruz. -İyiyiz çok şükür, te mecburen kasabaya geldik işte sabah... Hâl hatır faslı sürerken dikkatimizi çekmiyor değil, yorgun ve hüzünlü gözler yemekte... -Aç mısın, buyur, diyoruz. Zaten sormamızı bekliyormuş, oturuyor masamıza. -Eh, açım biraz, diyor. Yemeklerimizi yiyoruz, karnımız doyuyor çok şükür. Hesabı verip kalkıyoruz. -Allah razı olsun, kesenize bereket, diyor. - Amin, cümlemize. - Hani nasıl desem, ilaçlardı derken köye dönecek param da yok... Bir beş euro nuz var mıydı? Kasabaya indiğimde getiririm be kızanım... Yol parasını veriyoruz, duasını alıyoruz. Ekonomik kriz kolay kolay geçmeyecek. Önümüz kış... Toplumsal dayanışma, muhtaç olana destekte bulunma dönemi bugünler. Herkesin karınca kararınca çevresinde ihtiyacı olanlara maddi yardım etmesinin zamanıdır bu dönemler. * Bu sayımızda da yazarlarımız yine bir birinden ilginç konulara değiniyorlar. Beğenerek okumanız dileğiyle. editör Azınlıkça 3

4 Genç Bakış Aydın Bostancı Şehirlerin anası Kahire İslam dünyasında asırlar boyu Mısır ve özellikle de Kahire, müstesna bir yere sahiptir. Ona şehirlerin ve medeniyetlerin beşiği unvanı layık görülmüştür. Nasıl layık görülmesin ki? İslam dönemi öncesinde Mısır dünyanın en önemli medeniyetlerini barındırmış Hz. Yusuf ve Hz. Musa peygamberlerin vatanı olmuştur. 5 bin yıllık medeniyet tarihine sahip Mısır, dünyada her bilim adamının, sey- Ne acıdır ki, bugün Mustafa İsmail in kıraatleriyle titrettiği, Ümmü Gülsüm ün şarkılarıyla inlettiği Kahire, kan ve gözyaşı içinde boğulmaktadır. yahın ve büyük komutanların fethetmek istediği bir ülke olmuştur. Hz. Ömer döneminde fethedilen Mısır, Mekke ve Medine den sonra İslam ın en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Kahire ise binlerce yıldır medeniyetlerin beşiği olan bu ülkenin kalbi konumunda olmuştur. Fatımiler döneminde kurulan ve bin yılı aşkın süredir İslam dünyasının en önemli ilim merkezi olan El Ezher, Kahire nin 4 Azınlıkça

5 bir sembolü niteliğinde bugün hala işlevini sürdürmeye devam etmektedir. Özellikle Eyyubiler, Memluklular ve Osmanlılar döneminde mektep, medrese, cami ve çarşılarla donatılan Kahire, tam ortasından geçen Nil nehri ile gizemli bir şehir haline gelmiştir. Mısır a gidenler ve Mısır ı yakından tanıyanlar bilir, ne tarihi İskenderiye, ne de tarihi Asvan ve Luksor gibi Nil sahilleri boyunca uzanan ve binlerce yıllık tarihi olan şehirler, Kahire nin içinde bulundurduğu gizeme sahip değillerdir. Ortadoğu nun Balzac ı olarak kabul edilen Necip Mahfuz gibi dünyaca ünlü Mısırlı yazar ve aydınlar, kaleme aldıkları romanlarında her zaman fon olarak Kahire yi seçmişlerdir. Ne acıdır ki, bugün Mustafa İsmail in kıraatleriyle titrettiği, Ümmü Gülsüm ün şarkılarıyla inlettiği Kahire, kan ve gözyaşı içinde boğulmaktadır. Kahire nin medeniyet kokan o güzel tarihi sokaklarından bugün masum insanların, yaşlıların, kadınların ve çocukların kanları oluk oluk akıtılmaktadır. Antik çağlarda bile eline silah almamış ve aman dilemiş insanlara kılıç doğrultulmazken, 21 inci yüzyılın ortasında yaşanan bu vahşet neyin nesidir? Putperest kavimlerde bile eline silah almamış insanlara aman verilirken, bugün yapılan bu katliam ve zulümler nasıl ve ne şekilde tanımlanabilir? Arapların cahiliye dönemlerinde savaş sonrasında öldürdükleri düşmanın, ellerini, parmaklarını ve kalbini çıkarıp boyunlarına asacak şekilde vahşileştikleri halde, haram saydıkları aylarda ellerine silah almamalarına ve savaşı yasaklamalarına rağmen, Ramazan ayında sabah namazında masum insanların üstlerine kurşun yağdıranlar ve böylesi bir katliamı gerçekleştirenler insani duygularını herhalde yitirmiş olmalılar. Bu durum karşısında ise insanlık, dut yemiş bülbül misali seyrediyor. Müslümanlar sürekli olarak Batı dünyasından medet umarcasına Batı nın takındığı tutum ve tavırlara yönelik sürekli eleştiriler yöneltiyorlar. Halbuki Batı ülkelerinin eleştirilmesinden çok İslam ülkelerinin sergiledikleri tutum ve davranışlar sorgulanmalı ve gözden geçirilmelidir. Mısır da bugün yaşananlar rejim taraftarları ve karşıtları meselesinden çok, bir insan hakları meselesidir. İslam dünyasındaki olaylar ile ilgili her konuda açıklamalar çıkaran İslam İşbirliği Teşkilatı, Mısır daki vahşet karşısında sessizliğe ve suskunluğa gömülmüştür. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği nden çok İslam İşbirliği Teşkilatı nın bu tavrı esasen son derece düşündürücüdür. İslam İşbirliği Teşkilatı na üye olan Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Brunei, Burkina-Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Kornorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suudi Arabistan, Tacikistan, Togo, Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün, Yemen ve Suriye gibi toplam 57 İslam ülkesini temsil eden bir yapılanma, Mısır da yaşanan insanlık dramı ev darbe karşısında bir açıklama dahi çıkaramayacak kadar sessiz kalabiliyorsa, o zaman asıl sorun İslam dünyasında demektir. Fakat kimin suçlu kimin suçsuz olmasından çok bugün için dünya, doğu ve batısı ile Mısır da yaşanan insanlık vahşetine bir son verilebilmesi için ortak çaba sarf etmeli ve Mısır da akıtılan kanın durması amacıyla ortak çalışmalar başlatmalıdır. Aksi takdirde televizyon ekranlarında reklâm izlermiş gibi göz göre göre insanların ve masum çocukların katledilişini seyretmek, insanlık adına utanç verici bir durumdur. Zira antik çağlardaki savaşlarda bile eline silah almayan ve özellikle kadın ve çocuklar esir alınır, köleleştirilir ama göz göre katledilmelerinden kaçınılırdı. Kaldı ki savaşlar ancak iki düşman arasında gerçekleştirilir ve ölümler düşman taraflar arasında meydana gelirdi. İnsanlık tarihinde kendi halkını ve şehrini ateşe vermiş Neron gibi deli olduğu sanılan bir kaç hükümdar dışında silahsız tebaasına kılıç çeken çok az hükümdar gelmiştir. Belki çok zor ama temennimiz başta Mısır olmak üzere tüm dünyada gerçekleşen zulüm ve katliamların son bulması, masum insanların acılarının dinmesi olmalıdır. Olmalıdır diyorum, çünkü her gün televizyon ekranlarında onlarca ölü ve yüzlerce yaralıyı izlerken insanların duyguları bayağılaşmamalıdır. Bunlar alışılmış görüntüler olmaktan çıkmalıdır. Hayvana acıyan insan, öldürülen insanlara karşı acıma duygusunu yitirmemeli, insanlığını unutmamalıdır. Azınlıkça 5

6 Denge İbram Onsunoğlu Kral çıplak Meşhur masalda kalabalığın önünden geçen kralın olmayan giysilerine Ay ne güzel, ne yakışmış! diye herkes hayranlığını dile getirip tezahürat yaparken, bir çocuk öyle haykırır: Kral çıplak! Ve ardından orada bulunanlardan herbiri kralın çıplak olduğunu itiraf etmeye başlar, fısıltılar toplu haykırışa dönüşür: Kral çıplak!!! Edirne de Dayanışma Derneği nce düzenlenen ve binden çok davetlinin katıldığı Batıtrakyalılar için özel iftar etkinliğinde konuşan İbrahim Şerif te öyle haykırmış: Kral çıplak! İ. Şerif, besbelli, herkesin gördüğü ve bildiği, ama korkudan veya hoşa gitmek sevdasından kimsenin itiraf etmeye cesaret edemediği çirkin bir gerçeği söylediğini göstermek istiyor, masaldaki gibi. Onunkisi de toplu bir haykırışa dönüşür mü, zaman gösterecek. Gerçi ben hiç umutlu değilim. Meşhur masalda kalabalığın önünden geçen kralın olmayan giysilerine Ay ne güzel, ne yakışmış! diye herkes hayranlığını dile getirip tezahürat yaparken, bir çocuk öyle haykırır: Kral çıplak! Bir Yunan atasözü vardır, Gerçeği çocuktan ve deliden öğrenirsin. 60 ını geçmiş İ. Şerif çocuk sayılamayacağına göre, ona öbür sıfatı yakıştırmak kalıyor. Ve insanın soracağı geliyor, yani burdan öte deli müftü rolünü mü oynayacak, çırkin gerçekleri ifşa ederek? Ondan sonra bir dizi daha sorular geliyor. İ. Şerif hangi gerçeği söylemek istemiştir? Ona bu deliliği yaptıran, sabrını taşıran birikim nedir? Sonra Batı Trakya da Azınlık içinde kral kimdir, üstelik çıplak dolaşan? Yarası olan gocunur. Gocunan kim? İ. Şerif e yanıt vermeye koşan başkonsolos İlhan Şener. O, daha ileri giderek, Kral çırılçıplak diye ekliyor. Kendisine yöneltilen suçlamayı kabul ettiğinden değil elbette. İ. Şerif e sana aynen iade ederim demek istiyor. 6 Azınlıkça

7 Konuyu biraz tiye alalım. Sıcakların kavurduğu bu yaz ortasında çıplaklık suçlamasını insan biraz yadırgıyor doğrusu. Zira bu mevsimde hepimiz çıplak dolaşıyoruz, kralın tebaası da, kralın kendisi de. Yoksa bu çıplaklık, İslamî bir setriavret eleştirisi midir? Zira atışanlardan biri müftü, öbürü alnı secdeden kalkmayan başkonsolos. Yine İslamî çerçevede kalırsak, acaba konu, sofu bir Müslümanın bile yaz sıcaklarında hoşgörüyle karşıladığı açıklık-saçıklıktan daha derin bir şey mi? Mesela, biri öbürünü harama uçkur çözerken mi yakaladı, ve o çıplaklık bu çıplaklık mı? Bu, atışmanın sosyal versiyonu. Siyasî versiyonu da var tabiî, işin esası zaten bu, bir de onu tahlil etmeye çalışalım. Demek ki İ. Şerif in çıplak kral dediği kişi başkonsolos İ. Şener. İ. Şener in de çırılçıplak kral dediği kişi de İ. Şerif. Teşbihte hata olmaz derler, buna göre geriye kalan bizler de herhalde tebaa oluyoruz. İki eşek yabancı bir samanlıkta kavga ediyormuş. (Δυο γάιδαροι μαλώνανε σε ξένο αχυρώνα.) Teşbihte hata olmaz dedik. Teşbihler, sembolizmler bir yana, sadede gelelim. İfşa edilen çirkin gerçek nedir, ve devamında başlayan kavga? Genel ve toplumsal bir boyutu var mıdır? Bir de bakıyorsun ki, Koca Kapı şemsiyesi altında çöreklenmiş azınlık statükosunun bir iç kavgası ortaya çıkıyor. Yani sen-ben kavgası, ilke kavgası asla değil. İ. Şerif in konuşmasının devamı gayet açık. Kimsenin yazamadığına bakmayın. Azınlıkta eski Kemalist statüko yavaş yavaş tasfiye edilip yerine yeni İslamî statüko inşa ediliyor. Usta başı da Halit Eren. Bu değişiklik, uzunca bir süredir dengeleri birden bozmayacak, gürültüye meydan vermeyecek bir şekilde adım adım gerçekleşiyor. Ama artık dananın dönemeyeceği bir yere gelinmiş bulunuyor. İ. Şerif in patlaması ondan. İ. Şerif, eski Kemalist statükonun üyesi, ama elbette Kemalist değil, sapına kadar bir İslamcı. Ancak eski düzen içinde yetişmiş, yükselmiş, uzlaşmalarını yapmış ve dengelerini kurmuş biri olarak orada rahat hareket ediyordu. Eski Kemalistler tasfiye edilirken veya biyoloji kurallarına uyarak birer birer eksilirken, yeni İslamcı statükoda en öne çıkmayı bekliyordu. Gelişmeler hiç te öyle olmadı. Seçilmiş müftü, Danışma Kurulu başkanı gibi sıfatların bir süsten ibaret olduğunu anlamaya başladı. H. Eren eliyle öne çıkan Çınarcılar idi, ve Cengiz Ömer. Koca Kapı ve İ. Şener onları muhatap alıyor. Yeni statükoda İ. Şerif artık bir süs saksısından öte gitmediğini fark edince, üstelik yenilerin üzerinde sigaralarını söndürmekten çekinmediği bir saksı, dayanamayıp patladı. İ. Şener i suçlayarak. Gerçekte belki H. Eren i suçluyordu, ama alınıp yanıt veren başkonsolos oldu. Başkonsolos ta İ. Şerif i suçladı, azınlık eğitimini, camileri vs karıştırarak. Ama asıl suçlama gammazlama üzerinde odaklandı. Bu yaptığına gammazlık derler demek istercesine. Bölük pörçüksünüz, dedikodu yapıyorsunuz, laf taşıyorsunuz, birbirinizi gammazlıyorsunuz! Dedikoduculuk Türk Azınlığının millî sporudur, hep vardı ve var olmaya devam edecek. Ko var olsun. Çünkü dedikodu insanı rahatlatır, toplumsal bütünleşmeye katkı sağlar. Çünkü dedikosunu yaptığın kişiler bildiğin, sevdiğin veya kızdığın kişilerdir, ilgilendiğin ve kendinden saydığın kişilerdir. Ama gammazlamak, bu çirkinlik? Kime gammazlıyorlar? Dedikoduculuk Türk Azınlığının millî sporudur, hep vardı ve var olmaya devam edecek. Ko var olsun. Çünkü dedikodu insanı rahatlatır, toplumsal bütünleşmeye katkı sağlar. Çünkü dedikosunu yaptığın kişiler bildiğin, sevdiğin veya kızdığın kişilerdir, ilgilendiğin ve kendinden saydığın kişilerdir. Ama gammazlamak, bu çirkinlik? Kime gammazlıyorlar? Polise mi, yönetime mi? Sana mı? Hiç teşvik olmasa, gammazlamak olur mu? Gammazlamayı kim ödüllendiriyor? Kral yalnızca çıplak değil, sahte ve ikiyüzlü. Azınlıkça 7

8 Yunanistan dan 2 üniversite dünyanın en iyi 500 ü arasında Şangay kriterlerine göre belirlenen dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında bu yıl Yunanistan dan yine iki üniversite yer aldı. İlk 20 de tam 17 üniversitesi bulunan ABD bu alanda birinciliği kimseye bırakmazken, ilk dörtte de yine ABD üniversiteleri yer alıyor. İlk sırada Harvard yer alırken, Standofr, Berkley ve MIT üniversiteleri sıralamayı takip ediyorlar. 5. sırada ise İngiltere den Cambridge üniversitesi bulunuyor. Yunanistan dan ise geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Atina Ethniko Kapodistriako Üniversitesi ile Selanik teki Aristotelio Üniversitesi sıraları arasında yer aldı. Diğer taraftan Fizik dalındaki sıralamada Atina Ethniko Kapodistriako Üniversitesi sıraları arasında yer alırken, Selanik Aristotelyo Üniversitesi ise Mekanik, teknoloji ve bilişim sıralamasında sıraları arasında yer aldı. 2 ελληνικά πανεπιστήμια ανάμεσα στα 500 καλύτερα του κόσμου Μεταξύ των 500 πρώτων πανεπιστημίων του κόσμου με βάση τα κριτήρια της Σαγκάης βρίσκονται και 2 ελληνικά πανεπιστήμια. Κυριαρχία των ΗΠΑ, στην αξιολόγηση των πανεπιστημίων του πλανήτη με βάση τα κριτήρια της Σαγκάης, που δημοσιεύθηκε, επιβεβαιώνει τις τάσεις της τελευταίας δεκαετίας. Μεταξύ των 500 πρώτων πανεπιστημίων (σε σύνολο ), οι Αμερικανοί κυριαρχούν καταλαμβάνοντας τις 17 από τις 20 πρώτες θέσεις. Πρώτο είναι και πάλι το Χάρβαρντ, ακολουθούμενο από το Στάνφορντ, το Μπέρκλεϊ και το ΜΙΤ. Το πρώτο μη αμερικανικό πανεπιστήμιο εμφανίζεται στην πέμπτη θέση, όπως συμβαίνει εδώ και δέκα χρόνια, και είναι το βρετανικό Κέμπριτζ. Οσο για τα ελληνικά, το Εθνικό και Καποδιστριακό Πανεπιστήμιο Αθηνών και το Αριστοτέλειο Πανεπιστήμιο Θεσσαλονίκης κατατάσσονται στις θέσεις Οπως ακριβώς και πέρυσι. Ετσι, στην κατάταξη με τον τίτλο «Φυσική», το Εθνικό και Καποδιστριακό Πανεπιστήμιο Αθηνών εμφανίζεται στις θέσεις , ενώ στην κατάταξη με τον τίτλο «Μηχανική, τεχνολογία και επιστήμες της πληροφορικής» το Αριστοτέλειο Πανεπιστήμιο εμφανίζεται στις θέσεις Yunanistan dan 2 üniversite dünyanın en iyi 500 ü arasında 8 Azınlıkça

9 Doğu Makedonya Trakya Eyaleti nde işsizlik arttı! 2013 yılının ilk çeyreği ile ilgili açıklanan işsizlik oranlarından Batı Trakya nın da içinde yer aldığı Doğu Makedonya Trakya Eyaleti nde işsizlik oranının arttığı ortaya çıktı. Doğu Makedonya Trakya Eyaleti geçen yıl Yunanistan daki 13 eyalet arasında işsizlik sıralamasında 7. sıradan 5. sıraya yükselirken, geçen yıla kıyasla yılın ilk üç aylık döneminde Doğu Makedonya Trakya Eyaleti ndeki işsizlik oranının %3,5 oranında arttığı belirlendi yılının Ocak Mart döneminde Doğu Makedonya Trakya Eyaleti nde %22,7 olan işsizlik oranının bu yıl aynı dönemde %26,3 e yükseldiği kaydedildi. Yunanistan genelindeki işsizlik oranı ise aynı dönemde %22,6 dan %27,4 e yükseldi. Αυξήθηκε η ανεργία στην Περιφέρεια ΑΜΘ Αυξήθηκε η ανεργία στην Περιφέρεια Ανατολικής Μακεδονίας Θράκης στο πρώτη τρίμηνο του 2013 σε σύγκριση με το αντίστοιχο περσινό διάστημα. Στην έβδομη θέση από την πέμπτη, στην οποία βρισκόταν το αντίστοιχο περυσινό διάστημα, κατατάσσεται η Περιφέρεια ΑΜΘ στους δείκτες ανεργίας για το πρώτο τρίμηνο του Η ανεργία στην Περιφέρεια ανέβηκε από το 22,7% την περυσινή χρονιά, στο 26,3 % για το ίδιο διάστημα. Συνολικά στη χώρα η ανεργία σημείωσε αντίστοιχο άλμα, ανεβαίνοντας από το 22,6%, στο 27,4% Panthrakikos tan genç Seydan a profesyonel mukavele! Gümülcine nin Yunanistan Süper Ligi nde mücadele eden Panthrakikos kulübü Gümülcineli genç futbolcu Seydan Mahmut ile profesyonel mukavele imzaladığını duyurdu yılından bu yana Panthrakikos un altyapısında top koşturan Seydan, hocası Akis Mantzios görev vermesi durumunda Panthrakikos formasıyla Süper Lig de top koşturacak doğumlu Seydan 77 sırt numarasıyla mücadele edecek. Gümülcineli atlet Banyotis dünya 10 uncusu oldu! Moskova da atletizm takımına en düzenlenen Dünya iyi dereceyi kazandıran sporcu oldu. Atletizm Şampiyonası finallerinde mücadele eden Gümülcineli atlet Kostas Banyotis uzun atlamada dünya 10 uncusu oldu. Yunanistan adına şampiyonada mücadele eden Banyotis uzun atlamada ilk denemesinde 2,20 metreyi atlamayı başardı. Daha sonra çıtayı 2,25 e yükselten Gümülcineli atlet, 2,25 i de ilk denemesinde aşmayı başardı. Son olarak 2,29 metrede yaptığı üç denemeden de başarı elde edemeyen Kostas Banyotis 10 ncu oldu. Gümülcineli atlet her halükarda bu şampiyonada Yunanistan Müsabaka sonrası açıklamalarda bulunan Banyotis Seviye çok yüksekti ve burada mücadele etmek bile benim için kazançtı. Finallere katıldığım için çok memnunum ifadelerini kullandı. Επαγγελματικό συμβόλαιο με τον Πανθρακικό υπέγραψε ο Σειδάν! Επαγγελματικό συμβόλαιο με την ΠΑΕ Πανθρακικός, υπέγραψε ο 20χρονος νεαρός Μαμούτ Σειδάν. Ο Σειδάν (γεννημένος στις 4 Σεπτεμβρίου 1993) προέρχεται από τα τμήματα υποδομής του Πανθρακικού στα οποία ξεκίνησε να αγωνίζεται από το Έτσι, ο νεαρός ποδοσφαιριστής, τίθεται και επισήμως πλέον στη διάθεση του προπονητή Άκη Μάντζιου, και θα φοράει την φανέλα με το νούμερο ος στον κόσμο ο Κομοτηναίος Μπανιώτης Στη 10η θέση κατετάγη ο Κώστας Μπανιώτης στον τελικό του άλματος εις ύψος του Παγκοσμίου Πρωταθλήματος της Μόσχας. Ο Έλληνας πρωταθλητής πέρασε με την πρώτη το 2.20 μ. και το 2.25 μ., όμως απέτυχε τρεις φορές στα 2.29 μ. Πάντως, η 10η θέση του Κώστα είναι η καλύτερη της ελληνικής αποστολής σε αυτό το Παγκόσμιο Πρωτάθλημα! «Το επίπεδο ήταν υψηλό και ήταν κέρδος που ήμουν εδώ. Είμαι ευχαριστημένος που συμμετείχα στον τελικό», δήλωσε μεταξύ άλλων ο αθλητής της Ολυμπιάδας Κομοτηνής. Azınlıkça 9

10 Perspektif Fatih Nazifoğlu Azınlıkta ocusu da var, şucusu da, bucusu da Birlik ve beraberlik. Batı Trakya da son dönemde en çok kullanılan iki kelimedir belki de... Hani bir laf vardır ya en son söyleyeceğini en başta söyledi diye, ben de öyle yapayım: Azınlıkta birlik ve beraberlik yok. Noktalı virgül. Olsa, zaten, bu iki kelime bu kadar çok dillendirilmezdi. Nokta. Hazır en son söyleyeceğimi en başta söylemişken, şimdi de şu son sahneden başlayan ve 1 ay önce gibi ifadeler yazarak başa saran filmlerde olduğu gibi, ben de başa sarayım. 10 dakika önce Batı Trakya da: Azınlığın dini özelliğini savunanlar var. Azınlığın herhangi bir etiket koymadan azınlık özelliğini savunanlar var. Azınlığın Müslüman Türk Azınlığı olduğunu vurgulayanlar var. Bir de azınlığın illa ırkını öne çıkaran ve ırk konu- Anladınız mı şimdi neden birlik ve beraberliğin olmadığını veya bunun neden zor olduğunu? Ama zaten her toplumda bu kadar farklı insan yok mu? Bu kadar farklı görüşe, ideolojiye ve inanca sahip insanlar yok mu? Ne yani biz azınlığız diye insan değil miyiz? Farklı olamaz mıyız? 10 Azınlıkça

11 sunu delicesine savunduğu hâlde sırası geldiğinde bırak u Pomaaaa be diyenler var. Tabii ben bu tasnifi yaptım diye, beni hain ilan edebilecekler bile var. Azınlığa yönelik her olumsuzluğun sorumlusu olarak Yunan devletini görenler var. Bunun yanında devlet babadan nemalananlar var. Bizi burada sen bıraktın diyerek bütün çözümleri Türk devletinden bekleyenler var. Herkes işini yapıyor, bize bir fayda gelmez diyenler de var. Dindar olanlar var. Dinini yaşamaya çalışanlar var. Dinci geçinenler var. Dini kullananlar var. Hatta abdestsiz camiye girip göstermelik namaz kılanlar var. Bunun yanında dindar olmayanlara kızan sofular ile birlikte herkesin inancı kendine diyebilenler de var. Her akşam içeni var. İçki içmeyi marifet sananı var. Hafta sonu mutlaka rakı masasını kuranı var. Aralarında saygıdan Perşembe akşamları içmeyeni, Cumaları camiye gideni var. Ama dindar ile dinci geçineni karıştırıp hepsini gerici göreni de var. Din ile işim yok ama herkesin dini kendine diyeni var Azınlıkçı olanı var. Azınlıkçılığı kendi çıkarlarına göre belirleyeni var. Azınlıkçı geçineni var. Bana ne be azınlıktan diyeni var. Azınlık davası güdeni var. Güttüğünü sananı var. Mücadele etmek için uğraşanı, çırpınanı var. Ama cebinin ne kadar doldurulacağına göre vatan millet Sakarya diye nara atanı var. Solcusu var. Solculuğun ne olduğunu bilmeden kendini solcu sananı var. Solculuk her yerde aynıdır, diyeni var. Türkiye deki solculuk başka Yunanistan da başka diyeni var. Ah bir Che Guevara bize de lazım diye devrim hayalleri kuranı da var. Milliyetçisi var. Milliyetçi olduğunu sananı var. Kendi yaptığı milliyetçiliğe bayılırken Yunan milliyetçisine kızanı var. Aga parmakları bozkurt yapınca milliyetçi oluyuz di mi be? diye soranı var. AKP cisi var, CHP cisi var, MHP cisi var. Onun yanında PASOK çusu, NEA cısı, SYRIZA cısı, KKE cisi var. Seçilmiş müftücüsü var. Atanmış müftücüsü var. Fesuphanallah, Müslüman ayrım yapmaz deyip birinin yanında seçilmişçi, diğerinin yanında atanmışçı geçinerek her ikisinin de parasını yiyeni var. Gammazcısı var. Dedikoducusu var. Dedikodu mu? Asla ve katiyen yapmam deyip aslında en çok yapanı var. Dedikodu ve gammazlık çok kötü diyen pişkini var, bunu duyup da alkışlayarak dünyaya pişkinlik örneğini sergileyeni var. Var da var. Hatta bu ne diy şimdi be atlim, birilerine laf mı sokuyor, anlayamadım diyeni var. Anladınız mı şimdi neden birlik ve beraberliğin olmadığını veya bunun neden zor olduğunu? Ama zaten her toplumda bu kadar farklı insan yok mu? Bu kadar farklı görüşe, ideolojiye ve inanca sahip insanlar yok mu? Ne yani biz azınlığız diye insan değil miyiz? Farklı olamaz mıyız? Neden bu kadar farklı fraksiyondan insanın illâ bir ve beraber olması isteniyor? En azından, bari birbirlerine karşı hoşgörülü ve saygılı olmaları istense, biz de istenilenin samimiyetine inansak Azınlıkta illâ her konuda birlik ve beraberlik yok. Noktalı virgül. Olsa, zaten, bu iki kelime bu kadar çok dillendirilmezdi. Nokta. Azınlıkça 11

12 Vitrin Evren Dede Almanya - Yunanistan denklemi Yunanistan ekonomik krize girdiğinden beri, ülkede en çok nefret edilen, ağır sözlerle eleştirilenler arasında Almanya ilk ikide. İflas etmiş Yunanistan a kemer sıkma politikalarını insafsızca uygulatan Almanlar aleyhine söylemler, hakaretler ve Atina daki Alman Büyükelçiliği önünde protesto eylemleri, Selanik teki Alman Başkonsolosu nu tartaklama ve üzerine kahve fırlatmalar... Tabii, bunun tersi de geçerli. Yunanistan ın ekonomik krize girdiği günden bu yana Almanya da en çok eleştirilen, ağır sözlerle hakaret edilenler arasında da Yunanlılar ilk ikide. Tembel Yunanlıların Euro bölgesinden atılması, Alman Focus dergisinin fotomontajla Yunan tanrıçası Afrodit i parmak işareti yaparken gösteren kapağı, hakaretler, hor görmeler, küçümsemeler... Hiç unutur muyum; bütün bu olumsuz gelişmelere, bir de Yunanistan ın II. Dünya Savaşı için Almanya dan savaş tazminatı istemesi konusu eklendi tabii. Dönemin başbakanı Papandreu, Tazminat konusu bizim için kapanmamıştır derken, Başbakan Yardımcısı Teodoros Pangalos da Naziler Yunan Merkez Bankası nın altın stoğunu aldılar, Yunan halkının parasını aldılar ve hiçbir zaman iade etmediler diye konuşmuştu yılına girdiğimizde Yunanistan Maliye Bakanlığı, 80 sayfalık bir raporla, II. Dünya Savaşı nda Yunanistan a açtığı savaş ve dört yıl süreyle ülkeyi işgal etmesinden dolayı Almanya nın Yunanistan a toplam 162 milyar Euro savaş tazminatı ödemesi gerektiğini hesapladı. Bu rapor, halihazırda Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı nda bekletiliyor. Şimdilik... Yunanistan ile Almanya arasında süregelen bunca gerginlik ve çatışmalara rağmen, iki devlet arasındaki ilişkilerin kötü gittiği sanılmasın sakın. Almanya Yunanistan ekonomik krize girdiği için değil, ekonomik krizden bir türlü çıkamadığı için sorun olacak. Umalım da, yardım paketleri şeklinde önümüze konan oksijen tüpleri, yüzeye çıkana kadar dayansın! Başbakanı Angela Merkel, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ın daveti üzerine geçen yıl Ekim ayında Atina yı ziyaret etti. Hakeza son iki yıl içinde Almanya nın Dışişleri Bakanı, Maliye Bakanı ve diğer bakanları da defalarca Atina yı ziyaret ettiler, destek mesajı verdiler. Bu arada Yunan tarafı da birçok kez Almanya ya gitti. Başbakan Samaras üç defa, değişip duran Yunan hükümetlerinden pek çok bakan da defalarca Berlin i ziyaret etti. Sadece bunlar da değil, Almanya Başbakanı Merkel, 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası nda Yunanistan ı zafere ulaştırarak Yunan halkının gönlünde taht kuran Yunanistan Milli Futbol Takımı nın teknik direktörü Otto Rehhagel i Almanya nın Yunanistan Fahri Büyükelçisi atayarak Atina ya gönderdi. Yine Alman hükümetini Yunanistan da temsil etmesi için Çalışma Bakan Yardımcısı Hans-Joakim Fuhtel i Atina ya gönderdi. Bu arada Fuhtel, Akdeniz mezelerini çok seviyor, ben de. Geçen gün bir dostum, hoşuma giden bir yorum yaptı: Yunanistan ekonomik krize girdiği için değil, ekonomik krizden bir türlü çıkamadığı için sorun olacak. Umalım da, yardım paketleri şeklinde önümüze konan oksijen tüpleri, yüzeye çıkana kadar dayansın! 12 Azınlıkça

13 Paradoks Dimostenis Yağcıoğlu Yunan anayasası değişiklik sürecinin ilk adımları Önümüzdeki bir veya iki sene içinde Yunanistan da, Türkiye dekine benzer ama daha düşük yoğunlukta ve daha sınırlı bir anayasa değişiklik süreci başlayacak gibi görünüyor. İlk öneri paketleri siyasi partiler ile sivil toplum ve meslek kuruluşları tarafından basına ve kamuoyuna açıklanmaya başladı bile ten beri yürürlükte olan ve 1985 ile 2001 yıllarında geniş çaplı revizyondan geçmiş şimdiki Yunanistan Anayasası nda en son değişiklikler 2008 yılında gerçekleşti. Anayasa nın nasıl değiştirileceğini belirleyen 110. maddesinde, bir anayasa değişikliğinden sonra 5 sene boyunca yeni bir değişikliğin yapılamayacağı yazılı (6. paragraf). İşte bu 5 senelik süre 2 Haziran 2013 tarihinde tamamlandı. Artık yeni bir değişiklik sürecinin başlamasına anayasal engel yok. Bugünün Yunanistanı nın 2008 deki Yunanistan dan çok farklı olduğuna herkes hemfikir da başlayan ve hâlâ devam eden ekonomik bunalım, ülkenin iktisadi ve siyasi sisteminde çok büyük değişikliklere neden oldu. Halkın ihtiyaçları, öncelikleri, beklentileri, endişeleri ve korkuları artık çok farklı. Bu değişiklik ve farklılıkların bir şekilde anayasaya da yansıması, ya da anayasanın yeni şartlara uyarlanması lâzım. Yalnız bu uyarlama hangi yönde olacak? Sanırım önümüzdeki iki sene boyunca anayasa değişiklik tartışmalarının ana eksenini bu soru oluşturacak. Bu konuda birbirine zıt, birbiriyle çok ciddi biçimde çelişen iki eğilim gözlemliyorum: Bir yandan, halkın büyük bir çoğunluğunun gözünde, cuntanın çöküşünden sonra, te kurulmuş demokratik rejim (μεταπολίτευση metapolítefsi) ve siyasi sistem, meşruiyetini önemli ölçüde yitirmiş durumda. Şimdiki hükümeti oluşturan iki partiye oy vermiş olanların önemli bir bölümü bile sistemi artık pek meşru görmüyor. Vatandaşların çoğu artık siyasi sistemin ve rejimin halkın arzularına ve beklentilerine yanıt verdiğine, halkın ihtiyaçlarını dikkate aldığına ve -- daha önemlisi -- halkın iradesini yansıttığına artık inanmıyor; karar alma ve politika belirleme mekanizmalarının artık halktan tamamen kopuk, halka rağmen ve halkın çıkarlarına aykırı bir biçimde çalıştığı kanısında. Ayrıca politikacıların yolsuzluklara karıştıkları ve ülkedeki büyük zenginlerin vergi kaçırmalarına göz yumdukları kanısı çok yaygın. Yapılacak anayasa değişiklikleri eğer seçmenlere politika belirleme ve yasama sürecinde daha fazla söz hakkı verirse, halka bu süreçlere daha etkin bir biçimde katılmaları için yeni olanaklar, hatta halkın çoğunluğunun karşı çıktığı politikaları önlemeyi ve değiştirmeyi mümkün kılacak yeni mekanizmalar sunarsa, bu çok ciddi meşruiyet krizi muhtemelen aşılabilir. Buna ek olarak, çalan çırpan ve kanunsuzluklara göz yuman politikacıların cezalandırılmasını sağlayacak değişiklikler de rejimin meşruiyetine katkıda bulunacaktır. Öte yandan, son yıllarda hem ekonomik bunalım hem de Troyka nın (AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve İMF nin) vermekte olduğu borç karşılığında şantaj derecesine varan dayatmaları nedeniyle Yunanistan ın ekonomisinde, hatta toplumsal yapısında ciddi değişiklikler meydana geliyor. Örneğin, kamu sektörü küçülüyor, devlet memurlarının sayısı azalıyor, özelleştirmelerle devlet ekonomiden elini kısmen çekiyor, işçi-işveren ilişkileri işçiler aleyhine değişiyor, ama devletin toplum üzerindeki kontrolü vergi, sosyal sigorta, emeklilik sigortası gibi alanlarda artıyor (vatandaşın devleti kandırması zorlaşıyor), devlet sağlık ve eğitim hizmetlerine daha az kaynak ayırıyor ve doğal olarak sağlık ve eğitimin kalitesi düşüyor. Toplumun birçok kesimi, kazanılmış haklarının ellerinden birer birer alındığına şahit oluyor. Bütün bunların ülkenin uluslararası alanda rekabet edebilirliliğini artıracağı umuluyor. Ne var ki, Anayasa nın birçok maddesi ve öngördüğü bazı mekanizma ve güvenceler, yapılmakta olan bu değişiklikleri zorlaştırıyor ve yavaşlatıyor. Son 3 ½ yıldır gerçekleşmekte olan iktisadi, siyasi ve toplumsal değişikliklerin gerekliliğine Azınlıkça 13

14 inananlar, Anayasa nın birçok maddesini (meselâ, kadrolu memurların işten çıkarılmasını neredeyse imkânsız hale getiren 103. maddeyi) birer engel gibi görüyorlar. Gerçi Danıştay ve diğer mahkemeler bu doğrultuda çıkan kanunların Anayasa ya uygunluğunu denetlerken hükümete zorluk çıkarmamaya çalışıyorlar, ama yine de Anayasa birçok alanda Troyka ve hükümetin yapmak istediği değişikliklere set çekiyor. Dolayısıyla, önümüzdeki senelerde gerçekleşecek anayasa revizyonu, söz konusu ekonomik ve toplumsal değişikliklerin daha kolay, daha hızlı ve sorunsuz gerçekleşmesini sağlayacak yönde de olabilir. Eğer anayasa değişiklikleri demokratik rejimin meşruiyetini artırıcı yönde olursa, 2010 da AB ve İMF ile imzalanmış memorandumdan beri izlenen, Yunanistan ı ekonomik açıdan neo-liberal, toplumsal açıdan da neomuhafazakâr doğrultuda transformasyonunu hedefleyen politikaların kabul edilmesi ve uygulanması çok zorlaşacak. Yunanistan ın AB, İMF ve dünya finans sistemi ile ilişkileri krize girecek; ekonomik bunalım daha da derinleşecek. Fakat eğer anayasa bu transformasyonu kolaylaştıracak şekilde değiştirilirse, o zaman da rejimin bütün kurumlarıyla meşruiyeti daha da azalacak; rejime karşı güçler ve siyasi hareketler şimdikinden bile daha güçlü hale gelecek. İşte anayasa değişikliği sürecinde öncelikle meclisin, ama aslında bütün toplumun karşı karşıya kalacağı ikilem bu. Siyasi partilerin şimdiye kadarki anayasa değişiklik önerilerinde şunu görüyoruz: Hükümet koalisyonunu oluşturan partiler, bütünüyle değil ama daha çok transformasyonu kolaylaştırıcı doğrultuda öneriler sunarken, ana muhalefet partisi SYRİZA nın önerileri neredeyse tamamen demokrasiyi genişletici ve meşruiyeti artırıcı doğrultuda. Önümüzdeki bir veya iki sene içinde Yunanistan da, Türkiye dekine benzer ama daha düşük yoğunlukta ve daha sınırlı bir anayasa değişiklik süreci başlayacak gibi görünüyor. İlk öneri paketleri siyasi partiler ile sivil toplum ve meslek kuruluşları tarafından basına ve kamuoyuna açıklanmaya başladı bile. Örneğin 3 Nisan 2013 te Avrupa Kamu Hukuku Teşkilâtı nın düzenlenmiş olduğu bir konferansta konuşan Turizm Bakanı Sn. Olga Kefaloyanni, anayasa değişikliği için Yeni Demokrasi partisinin dokuz önerisini açıkladı. 1 Bu önerilerden birkaçı, meselâ görevini kötüye kullanan veya yolsuzluk yapan bakan ve bakanlık genel sekreterlerinin cezalandırılmasını çok zorlaştıran, işledikleri suçların çok kısa sürede zaman aşımına uğramasını sağlayan Anayasa nın 86. maddesinin değiştirilmesi, milletvekillerinin dokunulmazlığının sınırlanması gibi öneriler, siyasi sistemin halkın gözünde meşruiyetini artıracak nitelikte. Ama, öte yandan, erken seçime gidilmesinin zorlaştırılması, devletin özerk/bağımsız idari kurumlarının sayısının azaltılması ve hele anayasanın yatırımlar için güvenli bir ortam yaratacak, onları koruyan bir kalkan oluşturacak biçimde değiştirilmesi gibi öneriler, yukarıda sözünü ettiğim transformasyona yardımcı olmayı hedefliyor. PASOK un Genel Başkanı (ve aynı zamanda 2001 deki revizyonda çok önemli rol oynamış anayasa hukukçusu) Evangelos Venizelos ise, partisinin düşünce kuruluşu İSTAME nin düzenlediği bir konferansta, daha kapsamlı ve ayrıntılı bir değişiklik önerileri paketi sundu. 2 Pakette demokratik siyasi rejimin meşruiyetini artırıcı yönde birkaç kayda değer öneri var: Örneğin referandumların daha kolay yapılabilmesi, halkın doğrudan yasa önerebileceği bir yasama inisiyatifi mekanizmasının anayasaya girmesi, siyasi partilerin gelir ve giderlerinin sıkı bir biçimde kontrol edilmesini emredecek bir maddenin kabulü gibi öneriler. Fakat Venizelos un paketi transformasyonu kolaylaştırıcı yönde öneriler de içeriyor. Bunlar arasında, kabul edilirse ve anayasaya girerse en ciddi sonuçlara yol açacak olanı dengelenmiş bütçe önerisi. Yani anayasaya konacak bir maddeyle devletin giderlerinin gelirlerine eşit olmasının zorunlu hale getirilmesini öneriyor Sn. Venizelos. Aslında bu, AB nin ve Almanya nın bütün AB ülkelerine dayatmaya çalıştığı bir tedbir. Bütün AB ülkelerinden anayasalarına böyle bir maddenin konulması isteniyor. Ancak dengelenmiş bütçe, eğer yaratıcı muhasebe oyunları na başvurulmadan uygulanırsa, devletin sürekli kemer sıkması, zaten çok kısılmış sosyal harcamaların, sağlık ve eğitime ayrılan paranın daha da kısılması, aynı zamanda halkın da sürekli kemer sıkması, yüksek vergilerin sürekli hale gelmesi ve bunun sonucunda hızlı kalkınma ve büyümenin bundan sonra imkansız hale gelmesi, ya resesyonun devamı ya da en iyi ihtimalle çok cılız bir büyü- 14 Azınlıkça

15 menin gerçekleşmesi anlamına geliyor. Avrupa devletlerinde son kırk elli yılın bütçelerine bakarsak, hemen her sene bütçelerin açık verdiğini, dengelenmiş veya fazla veren bütçelerin sadece birkaç defa gerçekleşmiş bir istisna olduğunu görürüz. ABD de de federal bütçenin dengelenmesini zorunlu kılacak bir anayasa değişikliği birkaç defa önerilmiş, ama her defasında, yukarıda saydığım nedenlerle, bu öneri Temsilciler Meclisi veya Senato da reddedilmiştir. Anayasa değişikliği için şimdiye kadar en geniş ve ayrıntılı öneri paketini sunan parti, SYRİZA. Partinin lideri Sn. Aleksis Tsipras, SYRIZA nın önerilerini 27 Haziran da Girit in Hanya şehrinde yaptığı bir konuşmada açıkladı. 3 Önerilerin çok büyük bölümü demokratik rejimin halkın gözünde meşruiyetini artıracak nitelikte: Referandumlara daha kolay ve daha sık başvurulması, halkın yasama inisiyatifi ile bilikte seçilmişleri geri çağırma mekanizmasının da anayasaya girmesi, devletin faaliyetlerinde şeffaflığın yaygınlaştırılması, görevini kötüye kullanan bakanların kolaylıkla cezalandırılması, yargının daha bağımsız ve daha güçlü hale getirilmesi, vs. Bunların yanında transformasyonu engelleyecek ya da zorlaştıracak değiklikler de öneriyor Tsipras: Elektik, su ve birçok kamusal mal ve hizmetin özelleştirilmesinin yasaklanması, sağlık ve eğitim harcamalarının ödemeler dengesi açığı hesaplamalarının dışında tutulması, yerel yönetimlere daha fazla yetki ve kaynak verilmesi... Bütün bu değişiklikler kabul edilirse, son üçbuçuk yıldır uygulanmakta olan politikanın devamı en azından kâğıt üzerinde bir anayasa suçu haline gelecek. Fakat bu acı reçeteyi dayatan dış şartlar değişmeyecek. Bu durumda Anayasa nın değişmesinin pratik bir yararı olmayabilir. Partiler anayasa değişikliği önerilerini sunuyor sunmasına, ama bunları vurgulamaktan, gündemin ilk sıralarına taşımaktan sanki kaçınıyor. Netice itibarıyla, bu öneriler pek fazla yankı bulmuyor, pek duyulmuyor. Galiba iktidar da muhalefet de anayasa değişikliğini önümüzdeki bir yıl içinde yapılacağı tahmin edilen seçimlerden sonraya bırakmak istiyorlar. Partiler anayasa değişikliği önerilerini sunuyor sunmasına, ama bunları vurgulamaktan, gündemin ilk sıralarına taşımaktan sanki kaçınıyor. Netice itibarıyla, bu öneriler pek fazla yankı bulmuyor, pek duyulmuyor. Galiba iktidar da muhalefet de anayasa değişikliğini önümüzdeki bir yıl içinde yapılacağı tahmin edilen seçimlerden sonraya bırakmak istiyorlar. Zaten şimdiki meclisin aritmetiği ve atmosferi, her anayasa değişikliği için şart olan asgari 180 oyu (milletvekillerinin %60 ı) sağlamaya çok elverişli değil. İktidar istediği değişiklikleri mecliste kabul ettirmek için Altın Şafak ın oylarına muhtaç kalabilir. Muhalefet partileri ise, ortak hareket etseler bile ki bu çok zayıf bir ihtimal -- iktidarla anlaşmadan kendi değişiklik önerilerini meclisten geçiremezler. İktidarla muhalefetin temel anayasal konularda anlaşması da şimdiki kutuplaşmış ortamda mümkün görünmüyor. Ancak bu yazımda anlatmaya çalıştığım şartlar, Anayasa değişikliğini gerekli, hatta kaçınılmaz kılıyor. Önümüzdeki senelerde, 2014 veya 2015 te, özellikle rejimin meşruiyet krizini kısmen de olsa giderecek bazı değişikliklerin gerçekleşmesini dileyelim... Dipnotlar: 1. Κεφαλογιάννη: Εννέα προτάσεις για την αναθεώρηση του Συντάγματος, parapolitika.gr, Πέμπτη 4 Απριλίου 2013, ils/tabid/63/articleid/573876/kefaloganni- Ennea-protaseis-ga-tin-anatheorisi-toy- Syntagatos.aspx 2. Προτάσεις Βενιζέλου για την συνταγματική αναθεώρηση,in.gr, 24 Ιουλίου 2013, article/?aid= Οι έντεκα προτάσεις Τσίπρα για συνταγματική αλλαγή, Καθημερινή, 28 Iουνίου 2013, kathimerini.gr/4dcgi/_w_articles_ kathremote_1_28/06/2013_ Azınlıkça 15

16 Algı(lamak) Herkül Millas Kelimelerin ihaneti Kelimeler bazen ihanet eder. Biz onları dost bilip onlarla iç içeyiz, onlarla kendimizi ifade ederiz, onların aracılığıyla çevremizle iletişim kurarız, ama arada ağzımızdan çıkanlar bizim sırlarımızı, gizli kalmalarını istemiş olduklarımızı dosta düşmana fısıldarlar hatta açıkça söylerler. Bu durumlara ağzımızdan kaçtı demez miyiz? Bunu demek istemedim deriz. Başka kelimeler kullanarak bizi ele veren hain kelimeleri yalanlamaya çalışırız. Aslında ben onu değil bunu demek istemiştim deriz. Peki, onu değil de bunu demek istemişsek neden onu söyledik? Demek ki bizim dışımızda bir komplo söz konusu: kelimelerin kendileri bizim isteğimizin dışında ve bize karşı hareket etmiş olmalı; bizi zor durumda bırakan bir ihanetle karşı karşıyayız. Psikolojide buna bilinç dışı davranmak derler, bilinç dışı ne demek- Kelimeler bazen ihanet eder. Biz onları dost bilip onlarla iç içeyiz, onlarla kendimizi ifade ederiz, onların aracılığıyla çevremizle iletişim kurarız, ama arada ağzımızdan çıkanlar bizim sırlarımızı, gizli kalmalarını istemiş olduklarımızı dosta düşmana fısıldarlar hatta açıkça söylerler. se. Psikanalistlere göre bilinçaltımız konuşmuştur, bilinçaltı ne demekse. Ben de kelimeler ihanet ediyor diyorum. Böyle diyebiliyorum çünkü söylediklerimizi kanıtlamak durumu söz konusu olmadığında her istediğimizi söyleyebiliriz, kelimeleri istediğimiz gibi kullanırız; çoğumuz öyle yapar. Nasıl olsa sonunda olacak olan aynı kapıya çıkar: Kelimeler zaten bir yerde bizden bağımsız ihanetlerini sürdüreceklerdir. Bu ihanetin örnekleri o kadar çok ve çeşitli ki! Biz konuştukça iç dünyamızı, yalanlarımızı ve kelimelerin ihanetini açığa vuran ikinci düzeydeki bir dil de gündeme geliyor. Örneğin ağzımızdan örneğin ve mesela kelimeleri biz farkında olmadan çıkar ve bilmediğimiz ve farkında olmadığımız bir yanımızı ele verir. Çok yakın bir şair arkadaşım, yazarken örnek/örneğin kelimelerini kullanırdı, konuşurken misal/mesela derdi. Tabii 16 Azınlıkça

17 ki bu farkın farkında değildi. Ve yazdıkları değil de, ağzından çıkanlar onu ele verirdi: ağzından çıkanlar yazı dilim zorlamadır diyordu. Çevresi ve okurları ondan öz Türkçe kullanmasını istediklerinden veya kendisi böyle bir isteğin var olduğuna inandığından veya bazı kelimeler moda olduğundan veya bu iki farklı kullanışın ideolojik bir yanının olduğuna inandığından yazarken, yani kullandığı kelimeleri (sözcükleri!) kolay kontrol edebildiğinden, örneğin derdi. Bugün benim de yaptığım gibi. Ama hızlı konuşurken, kelimeler inisiyatifi ele alıp ağzından farklı çıkardı. Ortaya çıkardıkları, görünmek istenmeyen bir kişilikti: kullandığından farklı bir dilin sahibini. Sizin saygınız atalarımıza mı yoksa ecdadımıza mı? Ata ve cet aynı kişi mi? Neden sayın siyasi büyüklerimiz farklı kelimeler kullanır? Çünkü kendileri de farkında olmadan kelimelerin esiridirler. Böyle durumlarda kelimeler yalnız kendiliklerinden ağızlarından çıkmaz, kulaklara da farklı biçimde gelirler. Ecdat lafını duyunca yürekleri heyecan, coşku, sevgi ve saygıyla, hatta huşu ile hoplayanlar, ata lafını duyunca aynı duyguları hissetmezler. Atalara düşkün olanlar ise ecdat edebiyatına düşkün değiller. Kelimelerin farklı oyunlarıdır bunlar. Ata lafı yenidir ve çağdaş bir ideoloji ile ilişkilidir; ecdat daha eskidir. Yanlış anlaşılmasın, eski olan ecdat değildir; çünkü atalar da aynı biçimde eskidir. Hatta Orta Asya da binlerce yıl önce var olan atalar varsayılır. Böyle bir algı vardır. Hatta Türk Tarih Tezi ne göre bu atalar ilk insanlardı. Eskilik bir olgu değil bir algıdır: ecdat kelimesi daha geleneksel bir dünya görüşü ve Osmanlı ile ilişkilidir, ata milli devletle irtibatlı modern bir eskiliktir! Hayali geçmişe bağlı olanların içinde kelimeler böylece egemenliklerini kurarlar, insanları kavga ettirirler, hatta alaya da alabilirler. Arada da çıkar insanlara doğrudan ihanet ederler. Mesela, Trabzonspor Sizin saygınız atalarımıza mı yoksa ecdadımıza mı? Ata ve cet aynı kişi mi? Neden sayın siyasi büyüklerimiz farklı kelimeler kullanır? Çünkü kendileri de farkında olmadan kelimelerin esiridirler. Böyle durumlarda kelimeler yalnız kendiliklerinden ağızlarından çıkmaz, kulaklara da farklı biçimde gelirler. Ecdat lafını duyunca yürekleri heyecan, coşku, sevgi ve saygıyla, hatta huşu ile hoplayanlar, ata lafını duyunca aynı duyguları hissetmezler. Başkanı İsmail Hacıosmanoğlu, Şike davası bağlamında Trabzon a haksızlık yapıldığını söylüyor ve ardından da, Ne yani? Biz Rum takımı mıyız, Ermeni takımı mıyız? diyor. Eleştiriler gelince de lafını düzelterek şunları söylüyor: Kastım içimizde yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlarımızı üzmek değildi. Benim de Ermeni, Rum arkadaşlarım var. Benim o sözleri söylemekteki amacım siyasi partilerin Trabzonspor a yabancı futbol takımı muamelesi yapmalarına tepki göstermekti. Keşke Biz Fransız takımı mıyız, İspanyol takımı mıyız diye sorsaydım, amacımı daha iyi ifade etmiş olurdum. Bu örnekte kelimeler bu başkana çok kötü bir oyun oynadılar. Birkaç gol attılar ona. En başta kastım vatandaşlarımızı üzmek değildi derken kullandığı kelimeler söylediklerinin ne anlama geldiğini hala anlamadığını ele verdiler. Sorun birilerini üzmüş olması değil, iç dünyasının ortaya çıkmasıdır. Üzülen vatandaşlar yok aslında. Durumu anlayanlar var: Rum ve Ermeni kelimelerinin yabancı anlamında kullanıldığını gördüler. Ama bunu zaten biliyorlardı, yeniden hatırlatılmasına pek şaşırmadılar. Ama daha kötüsü var. Devamında Keşke Fransız, İspanyol takımı mıyız deseydim kelimeleri dökülmüş. Yani yabancılara haksızlık yapılması normal sayılmış! Ve böylece mesele artık haksızlığa karşı çıkmak olmuyor, sorunumuz haksızlığı yapacağımız yabancıyı bulmak oluyor! Rum ve Ermeni bu kez yerini Fransız ve İspanyol a bırakmış. Bu kelimeler haksızlığın nasıl meşru bir eyleme dönüştüğünün güzel bir örneği veya isterseniz güzel bir misali. Eski veya yeni kelime, pek fark etmiyor bu bağlamda. Yabancı hep yabancı. Yabancı nın eski ve yeni Türkçesi yok. Bu değişmemiş. Yalnız arada Rum/Ermeni oluyor, sonra Fransız/İspanyol. Ve sonra haksızlık meşru sayılıyor. Kelimeler ihanet etmese bunlar hiç ortaya çıkar mıydı? * Azınlıkça 17

18 Seçek Yağlı Güreşleri Başpehlivanı GÖKHAN ARICI OLDU Seçek Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği nin geleneksel olarak sürdürdüğü Seçek Şenlikleri Ağustos tarihlerinde gerçekleştirildi. Asırlardır Seçek Yaylası nda gerçekleştirilen yağlı güreş müsabakalarında başpehlivan Karamürselli Gökhan Arıcı oldu. Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye den pehlivanların yarıştığı yağlı güreşlerde final, Edirneli Asil Çelik ile Karamürselli Gökhan Arıcı nın müsabakasıyla sonlandı. Rakibi Asil Çelik yenen Gökhan Arıcı 2013 yılının da başpehlivanı oldu. Seçek Yağlı Güreşleri başpehlivanı Gökhan Arıcı oldu Seçek Yağlı Güreşleri başpehlivanı Gökhan Arıcı oldu Öte yandan Seçek Şenlikleri çerçevesinde ses sanatçıları konserler, Güney Evros (Meriç) Azınlık ve Folklor Derneği ekibi olmak üzere T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı halk oyunları ekibi ve diğer ekipler de halk oyunları sergilediler. * Gümülcine Yenimahalle de şok eden hırsızlık! Gümülcine nin Yenimahalle bölgesinde yaşlı bir adamın evine giren hırsız, ev sahibinin önce başına vurarak yaraladı, daha sonra fermuarlarla yaşlı adamı bağladı ve parasını çalarak kayıplara karıştı. sahibini başına vurarak etkisiz hale getirdiği, mesleği terzilik olan yaşlı adamın evinde bulunan fermuarlarla adamı bağladığı ve yaklaşık 4 bin euro civarındaki parasını çalarak kayıplara karıştığı belirtildi. Gümülcine Yenimahalle de ikamet eden 80 yaşlarındaki talihsiz adam hırsızlar yüzünden ölümden döndü. Talihsiz adamın yakınlarının Trakyadan Haber sitesine verdiği bilgilere göre, Perşembe gece yarısından sonra yaşlı adamın evine giren hırsızın, ev Şanssız adamın bir sonraki sabah yakınları tarafından yarı baygın halde evinde bulunduğu kaydedildi. Başına aldığı darbe nedeniyle rahatsızlanan 80 yaşındaki adam Gümülcine Devlet Hastanesi ne sevk edildi. Yaşlı adamın müşahade altında tutulduğu belirtiliyor. 18 Azınlıkça

19 ΜΕ ΓΝΩΣΗ και ΜΕ ΤΟΛΜΗ Γιώργος Δούδος MIA ΔΙΕΘΝΗΣ ΣΥΝΘΗΚΗ ΕΝΕΝΗΝΤΑ ΕΤΩΝ! Συμπληρώθηκαν ενενήντα ολόκληρα χρόνια από την υπογραφή της Διεθνούς Συνθήκης της Λοζάνης (24 Ιουλίου 1923). Η Συνθήκη αυτή σφράγισε μεταξύ των άλλων καταστάσεις που προέκυψαν με το τέλος του πρώτου παγκοσμίου πολέμου. Όσον αφορά τις ελληνοτουρκικές σχέσεις ήταν η κατάληξη της πολύμηνης Συνδιάσκεψης της Λοζάνης ( ), που έβαλε άδοξο τέλος στην Μικρασιατική Εκστρατεία της Ελλάδος στην οθωμανική Τουρκία και συγχρόνως σηματοδότησε τη νικηφόρα έκβαση του Πολέμου της Τουρκικής Ανεξαρτησίας 1. Πολιτικά, η Συνθήκη της Λοζάνης σήμανε από τη μια μεριά τη διάλυση της Οθωμανικής Αυτοκρατορίας και τη συρρίκνωση των εδαφών της άλλοτε επικράτειάς της, προς όφελος γειτονικών κρατών, ενώ από την άλλη διασφάλισε την ανεξαρτησία του νεοσύστατου κράτους της Τουρκικής Δημοκρατίας και τον προσδιορισμό των συνόρων της. Στη Συνθήκη της Λοζάνης (άρθρο 142) ενσωματώθηκε η ειδική Σύμβαση της 30 Ιανουαρίου 1923 μεταξύ Ελλάδος και Τουρκίας για την ανταλλαγή πληθυσμών. Η υποχρεωτική ανταλλαγή πληθυσμών υπήρξε στα πλαίσια της Κοινωνίας των Εθνών, μια εξαιρετικά βάναυση πρακτική της διεθνούς πολιτικής. Με την Σύμβαση ανταλλαγής πληθυσμών μεταξύ Ελλάδος και Τουρκίας, που υιοθέτησε η Συνθήκη της Λοζάνης, αναγνωρίστηκε η νομιμότητα της βίαιης μαζικής απέλασης κατοίκων από μια χώρα, όπου βρίσκονταν οι πατρογονικές εστίες τους και την εκτόπισή τους σε μιαν άλλη χώρα. Γιατί αυτό που ονομάσθηκε ανταλλαγή πληθυσμών ήταν πράγματι μαζική απέλαση και εκτόπιση ανθρώπων χωρίς δικαίωμα άλλης επιλογής! Η βίαιη ανταλλαγή πληθυσμών στα πλαίσια του Ο.Η.Ε. θεωρείται πλέον απαράδεκτη πολιτική επιλογή και αντιμετωπίζεται ως κατάφορη παραβίαση του Διεθνούς Δικαίου. Εντούτοις συμβαίνει αρκετά συχνά σε διάφορες γωνιές της γης. Άνθρωποι μετατρέπονται σε εξαθλιωμένους πρόσφυγες και σχεδόν πάντοτε η αιτία είναι η «εθνοκάθαρση» μιας περιοχής, από την παρουσία ανεπιθύμητων αδύναμων πληθυσμιακών ομάδων που αποτελούν μειονότητες, αλλά ακόμα και το σύνολο των γηγενών κατοίκων τους. Συχνά στην Ελλάδα γίνεται λόγος για τον ξεριζωμό των Ελλήνων της Ανατολίας, του Πόντου και της Καππαδοκίας. Συχνά μας διαφεύγει ότι το πικρό ποτήρι του ξεριζωμού γεύτηκαν και Μουσουλμάνοι που ζούσαν στο ελληνικό κράτος, πολλοί απ τους οποίους δεν είχαν εθνοφυλετική σχέση με τους Τούρκους, αφού το κριτήριο για την ανταλλαγή των πληθυσμών ήταν μόνο η θρησκευτική ταυτότητα. Για την προσφυγιά των Μουσουλμάνων της Ελλάδος που μεταφέρθηκαν στην Τουρκία, το βιβλίο της Σαμπά Αλτινσάι «Κρήτη μου» (ελληνική μετάφραση από τα τουρκικά Κέδρος 2008) 2 αποτελεί μια ενδιαφέρουσα μαρτυρία. Azınlıkça 19