ARALIK 2007 YIL 29 SAYI 347 ISSN Hac Kan Şekerinde Denge Mevlânâ da İnsan Sevgisi Doğru Kelime Doğru İfade İnsanın Mikroekolojisi

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ARALIK 2007 YIL 29 SAYI 347 ISSN 1300-1566. Hac Kan Şekerinde Denge Mevlânâ da İnsan Sevgisi Doğru Kelime Doğru İfade İnsanın Mikroekolojisi"

Transkript

1 ARALIK 2007 YIL 29 SAYI 347 ISSN Hac Kan Şekerinde Denge Mevlânâ da İnsan Sevgisi Doğru Kelime Doğru İfade İnsanın Mikroekolojisi

2 Hac, kasdetme ve yönelme mânâlarına gelir. Ancak onu, mutlak kasd ve mücerret yöneliş mânâlarına hamletmek de doğru değildir. Hac, hususî bir zaman diliminde, hususî bir kısım yerleri, yine bir kısım hususî usullerle ziyaret etmeye denir ki; senenin belli günlerinde, hac niyetiyle ihrama girip, Arafat ta vakfede bulunmak ve Kâbe yi tavaf etmekten ibaret sayılmıştır. İhram haccın şartı, vakfe ve tavaf ise onun rükünleridir. Her sene, dünyanın dört bir yanından yüz binlerce insan, Beytullah a teveccüh edip, mübarek bir zaman dilimi içinde, Sahib-i Şeriat tarafından belirlenmiş bazı mekânları hususî bir kısım usullerle ziyaret eder.. vazifelerini yerine getirir ve günahlarından arınırlar ki böyle bir vazife Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe yi tavaf etmesi, Allah ın insanlar üzerindeki hakkıdır. fermanıyla, İslâm ın beş esasından biri olarak gücü yeten herkese farz kılınmıştır. Hac, Müslümanlar arasında içtimaî birliği tesis ve tecelli ettiren öyle büyük ve öyle şümullü bir İslâm şiârıdır ki, onun enginlik ve vüs atini, küre-i arz üzerinde bir başka mekân ve bir başka cemaatte bulup göstermek mümkün değildir. Kâbe, o derin mânâ ve kudsiyetiyle, ta Hz. Âdem ve onun yaratılışından önceki zamanlara gidip dayanan.. ve daha sonra Hz. İbrahim le bilmem kaçıncı kez ortaya çıkarılıp imar edilen, millet-i İbrahimiye ile irtibatlı, Hakikat-ı Ahmediye nin amâ nın bağrında eşi, Nur-u Muhammedî aleyhisselâmın dölyatağı ve bütün semavî dinlerin kıblegâhı, eşsiz öyle bir tevhid ocağıdır ki, bu hususiyetleriyle ona denk, Allah evi denebilecek ikinci bir bina yoktur. Her yıl, yüz binlerce insan, Allah a karşı kulluk sorumluluklarını yerine getirmek için, Hakk a en yakın olacakları bir zaman diliminde, bir zirve mekânda, eda edecekleri ibadetlerin menfezleriyle duygularını, düşüncelerini soluklar.. ahd ü peymanlarını yeniler.. günahlarından arınır.. birbirlerine karşı sorumlulukla- 522 iki

3 rını hatırlar ve hatırlatır.. içtimaî, iktisadî, idarî ve siyasî işlerini, her yanıyla Hakk a kulluğu çağrıştıran bir ibadet zemininde, kalblerin rikkati, duyguların enginliği ve İslâm şuurunun med vaktinde bir kere daha gözden geçirip pekiştirir; sonra da yepyeni bir güç, yepyeni bir azim, yepyeni bir şevkle ülkelerine dönerler. Hepimiz hacca, biraz da ruh ve duygularımızın kirlenmiş olması mülâhazasıyla gider ve o güne kadar tanımadığımız farklı bir kapıdan, ayrı bir mânâ âlemine açılıyor gibi yola revân olur ve geçeceğimiz yollara sıralanmış şeâiri bir bir görür, duyar, enginliklerine iner.. ve ulu dağların mehâbeti içinde gözümüzü, gönlümüzü dolduran bunca İslâm alâmeti karşısında, daha yolda iken Kâbe ve haccetme ruhunun perde perde sıcak ve derin esintilerini duymaya başlarız. Sonra da, gidip ta en son noktaya ulaşıncaya kadar, otobüs kanepelerinde, tren kompartımanlarında, gemi kamaralarında, uçak koltuklarında, otel odalarında, misafir salonlarında, hatta çarşı ve pazarda hep o sımsıcak meltemlerin tesirini hissederiz. Bu vasıtalara, bu yollara ne kadar alışmış ve bunları ne kadar kanıksamış olursak olalım; vasıtasına göre, saatler, günler ve haftalar süren bu mavi, bu ruhanî, bu âhenkli, bu vâridâtlı yolculuktan bir kurbet, bir vuslat, bir güzellik, bir şiir hatta bir romantizm banyosu ala ala, ruhlarımıza, asıl kaynağından gelen gücü kazandırmış, gönüllerimizi itmi nan arzusuyla şahlandırmış ve hususî bir âlemin namzedi olmuş gibi kendimizi, bütün bu büyülü güzelliklere ulaştıracak sırlı bir kapının önünde sanırız. Bu kudsî yolculuk ve yol mülâhazası, her zaman his dünyamıza öyle esbap üstü bir duyuş ve bir seziş kabiliyeti bahşeder ki; bazen neş eyle tüten, bazen murâkabe ve muhâsebe duygusuyla buruklaşan bir ruh hâletiyle, âdeta kendimizi ahiretin koridorlarında yürüyormuşçasına hep tedbirli ve temkinli hissederiz. Kâbe; bakış zaviyesini iyi belirlemiş olanlara göre, boynu ötelere uzanmış, bir bize, bir de sonsuzluğa bakan; yer yer sevinen, zaman zaman da kederlenen için için bir hâli olduğu hissini uyarır. Binlerce ve binlerce senenin tecrübe, vakar ve ciddiyetini taşıyan ve daha çok da bir insan yüzüne benzeteceğimiz onun dış cephesini görünce, edası ve endamıyla bize bir şeyler anlatmak istediğini, harîmini açıp bize: Gel ey âşık ki mahremsin Bura mahrem makamıdır Seni ehl-i vefa gördüm dediğini duyar gibi oluruz. Kâbe; konumu itibarıyla, evimizin en mûtenâ köşesinde, en hâkim bir sedir üzerinde oturup evlatlarının, torunlarının neş elerini paylaşan, elemlerini ruhunda yaşayan bir anne görünümündedir. Bulunduğu yerden çevresini temâşâ eder; yer yer acılarla burkulur, zaman zaman da inşirahla çevresine tebessümler yağdırır. İnsan, beldelerin anasına yaslanmış bu binaların anası çevresinde dönmeye başlayınca şefkatle kucaklandığını, sevgiyle koklandığını duyar gibi olur. Tavafta hemen herkes kendini, annesinin elinden sımsıkı tutmuş koşan bir çocuk gibi hafif, güvenli ve şevkli hisseder. Evet insan, o binler ve yüz binler içinde, uhrevî düşüncelerle onun etrafında pervaz ederken, âdeta Allah a doğru yürüyormuşçasına şevk u tarabla coşar ve kendinden geçer. Vücudunun yarısından çoğu açık, urbası omuzlarında remel yapıp zıplayarak yürürken her zaman telaşlı, endişeli; fakat bir o kadar da ümitli ve çelik çavak bir yol alışın heyecanını yaşar. Dünya hesabına bu salınmışlık, bu rahatlık ve romantizm, mübarek evin çevresindekilere tarifi imkânsız büyülü bir derinlik, bir hayal ve bir melâl aşılar. İnsan, o uhrevî kalabalığın ukbâ buudlu görüntüsü karşısında, daha tavafa girmeden o ilâhî harîmin münzevî sükût ve şiirini duyar gibi olur. Her zaman kendini Kâbe nin çevresinde bu dönme büyüsüne kaptıran derin ruhlar, dönerken kim bilir ne mahrem kapıların önünden geçer.. ne bilinmez tokmaklara dokunur ve ne sihirli panjurlar aralarlar ötelere.! Öyle ki, bu eski fakat eskimemiş binanın çevresinde, her an yepyeni duygularla coşup dönerken, tahayyüllerimizde açılan menfezlerden gönüllerimize akan vâridâta, sinelerimizde çakan ışıklara ve ruhlarımızı uçuran sırra şaşarız. Her adım atışımızda, sırlı bir kapı açılacakmış da, bizi içeriye çağıracaklarmış gibi bir hisle hareket eder, keyfiyetini bilemediğimiz bir zevke doğru kaydığımızı sanır ve kalbimizin heyecanla attığını hissederiz. O esnâda bulunduğumuz yerden, Kâbe nin gönüllerimize 523 üç

4 sinmiş olanca büyüklüğünün, derinliğinin, büyüsünün canlanıp köpürdüğünü tepeden tırnağa her yanımızda duyar ve ürpeririz. Bu mülâhazaları bazen, bir kısım gerçek sebeplere dayandırarak izah etmek mümkün olsa da, çok defa kriterlerimizi, takdirlerimizi aşan vâridât ve sünûhat karşısında sessiz kalırız. Zira Kâbe ve çevresi, maddî şartları ve dış aksesuarı itibarıyla bir şeyler ifade etse de, muhtevası kapalı, mânâları buğulu, üslûbu da uhrevî olduğundan herkes onun anlattıklarını anlamayabilir. Oysaki avam-havas, cahil-âlim, gençyetişkin herkesin mutlaka ondan anladığı ama çok defa ifade edemediği bir sürü şey vardır. Kâbe, hepimizde ürperti hâsıl eden mehîb dağ ve tepeler arasında daha çok filizlenmiş bir nilüfere benzemesinin yanında, içinde varlığın esrârını taşıyan bir sır fanusu, Sidretü l-müntehâ nın izdüşümü veya gökler ötesi âlemlerin usâresinden meydana gelmiş bir kristal gibidir. İnsan o sır fanusunun çevresinde şuuruyla döndüğü sürece, akıp dışarıya sızan dünya kadar gizli şeyler hissettiği gibi, zaman zaman da, Sidretü l-müntehâ ya kilitli bu prizmadan gökler ötesi âlemleri temâşâ eder. Evet, hemen herkes, onun harîmine sığınır sığınmaz, zaten ruhlarında mevcut olan his ve düşünce enginliğinde daha bir derinleşerek Kâbe yi, kendi varlıklarını ve Cenâb-ı Hakk ın matmah-ı nazarı bu iki unsurun birbirleriyle münasebetlerini düşüne düşüne, içlerine açılan bir kısım sırlı kapılardan geçerek, o güne kadar tanımadıkları en mahrem dünyalara açılırlar. Elbette ki bu duyuş ve bu seziş, bu mânâ ve bu ruh ancak, sağlam bir iman, mükemmel bir İslâmî hayat ve tastamam bir ihlâs ve yakîn birleşiminden hâsıl olacaktır. Yoksa mücerret kalıpların hissesi, kalıpların çerçevesine bağlı kalacaktır. Kâbe deki bu derinlik ve bu zenginlik sayesinde oradaki hemen her şey, diğer zamanlarda olduğunun üstünde, hac duygusuyla renklenince, bir başka ihtişam, bir başka mehâbetle tüllenir.. tüllenir de insan onun büyüsüne kapılarak, âdeta ışıktan bir helezonla vuslata tırmanıyor gibi döne döne yükselir ve özündeki bir cazibeyle gider Mâbud una ulaşır. Bu noktaya ulaşan ruhun eda ettiği tavaf namazı aynı şükür secdesi, içtiği zemzem de Cennet kevseri veya vuslat şarabı olur. Kâbe nin çevresindeki tavafı, tasavvufî ifadesiyle, daha çok, mübarek bir duygu, bir düşünce etrafında ve kendi içimizde derinleşme hedefli bir seyahatin ifadesi sayılan seyr fillâh a benzetecek olursak, sa y mahallindeki gelip-gitmeleri, halktan Hakk a, Hak tan da halka urûc ve nüzûlün unvanı olan seyr ilâllah, seyr minâllah mânâlarıyla yorumlamak muvafık olur zannederim. Evet, Safâ-Merve arasındaki gelip-gitmelerde işte böyle bir mülâhaza ve bu mülâhazadan kaynaklanan bir derin his ve arzu tufanı yaşanır. İnsan mes âda (sa y mahalli) hep bir koşup aramanın, bir medet dileme ve imdat etmenin kültürünü, şiirini, mûsıkîsini, vuslat ve dâüssıla sını yaşar. Orada önemli bir şeyin peşine düşülmüş gibi, takipler aralıksız devam eder. Aranan şey zuhur edeceği âna kadar da gelipgitmeler sürer durur. O yolda rastlanılan her iz ve emare, insanın heyecanını bir kat daha artırır.. ve sineler: Bak şu gedânın hâline Bend olmuş zülfün teline Parmağı aşkın balına Bandıkça bandım bir su ver. Gedâi der ve Kâbe nin çevresinde olduğu gibi hem koşar hem de içine matkaplar salarak, Beytullah ın çevresindeki enfüsî derinleşmeye mukabil, burada bir hatt-ı müstakîm üzerinde gelip-gider; peygamberâne his ve duygularla, başkaları için yaşama, başkaları için gülme ve ağlama, hatta başkaları uğrunda ölme cehdiyle gerilir.. telaşlı fakat hesaplı, endişeli ama ümitli; semanın altın ışıkları altında, hac mevsiminin mavimtrak saatleri içinde; yeni bir vuslatın heyecanı ve henüz aradığını tam bulamamış olmanın tahassürüyle koşar-âheste yürür, tepeye tırmanır, oradan aşağı iner ve yolda olmanın bütün kararsızlıklarıyla çırpınır durur. Bazen, mes âda koşan insanların, daha çok bir nehrin akışına benzeyen çağıltılarına karışarak, karışıp bir koro şivesiyle hislerini dile getirerek.. bazen de hiçbir şey ve hiçbir kimse görmüyor olma ruh hâletiyle, tek başına sa y ediyormuşçasına, gözünde Hz. Hacer in silueti, elinde gönül kâsesi ve dilinde: 524 dört

5 İste peykânın gönül hecrinde, şevkim sakin et, Susuzum bir kez bu sahrada benim çün âre su!... Bîm-i dûzah nar-ı gam salmış dil-i sûzânıma. Var ümidim ebr-i ihsânın sepe ol nâre su Fuzûlî sözleri, göklerden gelip alevlerini söndürecek bir rahmet bekler.. ve ruhunu yakan kendi ateşiyle beraber, intizarın bitmeyen hasretiyle de kavrulur durur. Bazen mes âda, ötelerden kopup gelen bir meltemin serinliği duyulsa da, genelde orada hep şevk buudlu bir hüzün, ümit ve recâ televvünlü bir aşk ızdırabı yaşanır. Mes âda çok defa, hakikatler hayale karışır ve çevredeki insanlar bazen sükûtun derinliğiyle, bazen de çığlık çığlık hıçkırışlarıyla, kâh mizana sürükleniyor gibi, kâh kevsere koşuyor gibi zevk ve tasa ikilisiyle yer yer yutkunur, zaman zaman da rahat bir nefes alır.. ve geliş-gidişlerine, iniş-çıkışlarına devam ederler. Orada saat ve dakikalar o kadar nazlıdır ki, mutlaka iltifat ve alâka isterler. Yoksa hiç var olmamışlar gibi iz bırakmadan eriyip giderler. Günler bayrama doğru kaydıkça, metâf, zemzem ve mes â gizli bir gurbet ve hasret duygusuyla lacivertleşir.. Kâbe, bize araladığı pencerelerin panjurlarını yavaş yavaş indirir.. ve her hâdise ile fâniliğini anlayan insan, buradan göçme zamanı geldiğinde ayrılması icap ettiği gibi, bir gün mutlaka dünyadan da ayrılacağını düşünür ve kendi içine, kendi hususî dünyasına çekilerek âdeta bir ruhî inzivaya bürünür. Ama henüz her şey bitmemiştir; Hakk a yürüyen bu insanları bekleyen hâlâ upuzun bir yolculuk var. İnanılmaz tılsımı ve baş döndüren füsunuyla güzergâhı kesmiş duran Mina onları bekliyor.. gök kapılarının gıcırtılarının duyulduğu Arafat onları gözlüyor.. Müzdelife, onlara mini bir şeb-i arûs yaşatmadan salıvereceğe benzemiyor.. daha ileride teslimiyetlerini soluklayıp akl-ı meâşlarını taşa tutacakları yerler gelecek ve Allah a nefislerinin fidyelerini sunup, kendi duygu dünyalarında beraatlarının bayramını yaşayacak; sonra da Kâbe de, kâbe-i kalblerine yönelerek, Hak tan yine Hakk a urûc ve nüzûllerini noktalayarak fenâ fillâh ve bekâ billâh tedâîlerinin ilhamlarıyla tali lerine tebessümler yağdıracaklar. Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan Mina, o büyüleyen parıltılarıyla, şiirini ta Müzdelife nin tepelerine duyurur.. onun içine girmek ister.. hatta onu da aşarak ötelerdeki Arafat ı selâmlar.. selâmlar ve yirmi dört saatlik misafirlerine referans verir.. ve bu bir günlük konuklarını Arafat a emanet eder. Bence Mina, fedakârlıkla şefkatin, emre itaatteki inceliği kavramakla muhabbetin tüllendiği, arzda semavî bir kuşak ve sımsıcak bir kucaktır. Mina, âdeta bir teslimiyet kovanı ve bir hasbîlik yuvası gibidir. Eski hâli itibarıyla tamamen, şimdiki durumu itibarıyla de kısmen, hemen herkesin, evsiz-barksız, yurtsuz-yuvasız birkaç günlüğüne ikamet ettiği Mina, öyle sırlı bir yerdir ki, ukbâya bütün bütün kapalı olmayan her gönül, o dağlar ve vadiler arasındaki âramgâhta neler hisseder neler..! Bizler Mina yı, her yanıyla, ruhumuzla öyle kaynaşmış ve bütünleşmiş buluruz ki; onun, âdeta kalbimizde attığını, damarlarımızda aktığını ve âsâbımızda yaşadığını duyar gibi oluruz. Öyle ki, oraya daha adım atar atmaz, onun ruhumuzla kucaklaştığını, -Allah Resûlü ne ilk kucak açılan yer olması itibarıyla da üzerinde durulabilir- bize ötelere açılan yolları işaret ettiğini ve bizi tamamladığını, hatta gelip duygu dünyamıza karıştığını hisseder ve bir ölçüde hepimiz Minalaşırız. Biz Mina da hazırlıklarımızı yapıp ruhumuzun kanatlandırılmasıyla uğraşırken, Arafat bir baştan bir başa gelin odaları gibi süslenir ve bağrını gelip konacak, gerilip ötelere açılacak misafirleri için tıpkı bir liman, bir meydan, bir rampa gibi hazırlar, açar.. ve ona bir dâüssıla tutkusuyla koşan Hak konuklarını beklemeye koyulur.. yeni bir imkân, yeni bir devran mülâhazasıyla coşkun Hak konuklarını. Arafat ın öyle bir nuranîliği ve orada yaşanan zamanın öyle bir derinliği vardır ki, o hazîrede bir kere bulunma bahtiyarlığına ermiş bir ruh, gayrı hiçbir zaman bütün bütün mahvolmaz ve kat iyen dünyevîler gibi ölmez. Ömrünün birkaç saatini Arafat ta geçirmiş olanlar, bütün bir ömür boyu güller gibi açar durur ve asla solmazlar. Onun şefkatli, aşklı, şiirli dakikaları, hep bir sabah güneşi gibi gönül gözlerimizde ışıldar durur.. ve her yanında açık-kapalı aşkla bilenmiş, bülbül gibi şakıyan, şakıyıp 525 beş

6 kalblerinin en mahrem noktalarında petekleşmiş bulunan imanlarını, irfanlarını, muhabbetlerini ve cezb u incizaplarını haykıran insanların çığlıkları kulaklarımızda tın tın öter ve ötelere müştak gönüllerimizi coşturur. Hem öyle bir coşturur ki, bizi, en inanılmaz, en erişilmez lezzetlere çeker.. en olgun, en doyurucu vâridâtla hislerimizi şahlandırır.. görmüş-geçirmiş varlıkların istiğnalarına benzer şekilde gözlerimize bir büyü çalar ve bizleri özlerimizin içindeki zenginliklerde dolaştırır. Arafat ta, sabahlar da gurûblar da hep derinlik soluklar ve ihtimal ki, en yüksek şairlerin bile terennüm edemeyeceği nüktelerini kalblerimize boşaltır; bize varlığımızın gayeleri adına neler ve neler fısıldarlar. Bence, ruhun uhrevîleşip incelmesi için insan hiç olmazsa ömründe bir kere Arafatlaşmalı, Arafat ı yaşamalı ve Arafat ın tulû ve gurûbunu oksijen gibi ciğerlerine çekmelidir. Arafat ta insan, duanın, yakarışın, iç çekiş ve iç döküşün en ürperticilerine şahit olur. Hele ikindi sonrasına doğru, biraz da buruksu veda havasıyla eda edilen dualar, daha bir derinlikle tüllenir, sesler, soluklar, gökler ötesi meleklerin çığlıklarını hatırlatan bir enginlik ve duruluğa ulaşır. İnsan, Arafat düzlüğünde yükselen âh u efgânı duydukça, seslerdeki uhrevîlik, ebedî saadet ümidinin hâsıl ettiği rikkat, şefkat ve recâ ile gençleştiğini, ebedîleştiğini, büyük bir açılışa geçtiğini ve genişlediğini sanır. Hele güneş gurûba kapanıp da, kararan ufukların her yana buğu buğu veda duyguları saldığı dakikalarda ümitlerin cisimleşip içimize aktığını, şuurlarımızın Arafat vâridâtıyla aydınlandığını ve tıpkı rüya âlemlerinde olduğu gibi, kalıplarımızdan sıyrılıp, bır kısım mânevî anlaşılmazlıklara açıldığımızı.. Arafat gibi çığlık çığlığa inlediğimizi.. batan güneşle beraber eriyip gittiğimizi.. kulaklarımıza çarpan âh u efgân gibi birer feryat hâline geldiğimizi.. kuşlar gibi hafifleyip bir tür kanatlandığımızı.. mahiyet değiştirip birer mânevî varlığa inkılâp ettiğimizi sanır ve hayretler içinde, olduğumuz yerde kalakalırız. Arafat, insanların bütün bir gün, melek mevkibleri arasında dolaşıp durduğu, otururken-kalkarken sürekli semavîlik solukladığı, Hak rahmetinin sağanak sağanak gönüllerimize boşaldığı ve hâdiselerin hep ümit televvünlü cereyan ettiği bir rahmet yamacı ve hesap endişeli bir Arasat meydanıdır. Dünyaya ait her şeyden sıyrılmış ve soyunmuş insanlar, hesap, terazi, mizan endişesi ve rahmet ümidiyle hep hayaletler gibi dolaşırlar onun düzlüklerinde. Affolacaklarını umar, kurtuluşa ereceklerinin hülyalarını yaşar ve bu bir tek günü, senelerin vâridâtını elde edebilecek şekilde değerlendirirler.. değerlendirirler ama, yine de bir başka yerde dua edip yakarışa geçmeleri lâzım geldiğini de söküp kafalarından atamazlar. Atmalarına gerek de yok, zira birkaç adım ötede bağrını açmış Müzdelife onları bekliyor. Vicdanlarımızdan, Müzdelife nin bizi beklediği mesajını alır almaz, içinde bulunduğumuz ışıklardan ve ümitle bize tebessüm eden Arafat tan ayrılır, rükûa nispetle secde seviyesinde Allah a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife ye yürürüz.. sonsuza, mekânsızlığa, ebediyete ve Allah a yürüdüğümüz gibi Müzdelife ye yürürüz. Tamamlanmaya yüz tutmuş mehtabın, dağdere, vadi-yamaç her yanı aydınlatan ışıklarla cilveleştiği bir mübarek mekânda ve göklerin yere indiği, arzın semavîleştiği duyguları içinde, kendimizi, orada, Hakk a ulaştıran ayrı bir rıhtım, ayrı bir liman ve ayrı bir rampada buluruz. Kâbe den beri değişmeyen hâlleriyle, göklerin pırıl pırıl çehresinin, hacıların simalarındaki akislerini, Allah a yönelmiş yalvaran bu sadık bendelerin seslerini bedenlerimizde, ruhlarımızda, gözlerimizde ve gönüllerimizde duyarak ötelerde dolaşıyor gibi öteleşir, meleklerle ve melekûtla hemhâl olur uhrevîleşir ve kendimizi bütün bütün rahmetin enginliklerine salarız. İbn Abbas, İnsanlığın İftihar Tablosu nun, Arafat ta ümmeti adına sarih olarak elde edemediği önemli bir reçete ve beraati Müzdelife de elde ettiğini söyler. Gönlüm bu tespitin yüzde yüz doğru olmasını ne kadar arzu ederdi..! Eğer, Hz. İbn Abbas ın dediği gibi ise, başların secdeye varmışlığı ölçüsünde insanları Allah a yaklaştıran Müzdelife, bir başka feryâd u figân, bir başka âh u zâr ister Müzdelife nin hemen her yanında, lambalardan akseden ışıklarla, hacıların parıldayan yüzleri, buğulu bakışları ve heyecanla çarpan sineleri, sadece gecesiyle tanıdığımız o müba- 526 altı

7 rek sahaya, büyüleyen ayrı bir güzellik katar. Hele gece ilerleyince her yanı daha derin bir esrar bürür. Bir kısım kimseler ertesi günkü zor vazifeleri için dinlenirken, sabaha kadar el pençe divan duran insanlar da vardır. Sesini sinesine çekip duygularıyla tıpkı bir mızrap gibi gönlünden gönül ehline nağmeler dinleten bu engin ruhlar kim bilir neler düşünür, neler söyler ve içlerinden neler geçirirler..! Kalb sesleri her zaman kendilerini aşan bir seviyede cereyan eder ve meleklerin soluklarıyla at başıdır. Kalbini dinleyen ve kalbiyle konuşan bu zaman üstü insanlar, şimdi seslendirdikleri bu gönül bestelerinin yanında, daha önce, ondan da önce, duygu mızrabıyla gönül telleri üzerinde duyurup duymaya çalıştıkları ne kadar nağme varsa, hepsini bir koro gibi birden duyar, birden dinler ve geçmişlerini bu günle beraber bir zevk zemzemesi hâlinde yudumlarlar. Ufuklarda şafak emareleri tüllenmeye başlayınca, bir gün önce Arafat ta yaşanan ses-soluk, his-heyecan katlanarak bütünüyle Müzdelife ye akar.. akar ve tan yeri bir sürü his, bir sürü iniltiye karışarak ağarır. Namaz dışı Hakk a yönelişler, namaz içi teveccühler.. ve namazın içine akıp kunutlaşan dualar her biri Hakk a yakınlığın ayrı bir buudu olarak keyfiyetler üstü bir derinlikte edâ edilirler. Bazen dört bir yanımızı saran ve bütün duygularımızı okşayan bir ipek urba gibi.. bazen ümitlerimize fer ve acılarımıza tesellibahş olan semavî eller gibi.. bazen ocaklar misali yanan sinelerimize su serpen birer tulumba gibi.. bazen ruhlarımıza en yüce hakikati duyurup gönüllerimize ürpertiler salan ezanlar gibi.. bazen yıkılmış, dağılmış eski dünyamızın parçalarını bir araya getirerek, özümüzden, ebediyetimizden, dünyamızdan, ukbâmızdan öyle mânâlar duyururlar ki, kendimizi yeniden keşfediyor, özümüzü daha yakından tanıyor, dünyaya farklı bir zaviyeden uyanıyor, ukbâyı da ayrı bir yakınlık, ayrı bir netlik içinde görüyor gibi oluruz. Bu yalvarış ve yakarışlar, güneş ışınları yeni bir günün müjdesiyle ufukta belireceği âna kadar da devam eder. Güneş doğarken de, âdeta o âna kadar secdede olan başlar, bir başka yakınlığa ulaşmak için yeniden şedd-i rihâl eder ve yollara koyulurlar. Şimdi, önümüzde daha önce de uğrayıp, vadi vadi selâm durup geçtiğimiz Mina var. Safvete ermiş kalblerin, düz mantığa zimam vurup ruhun eline teslim edecekleri Mina.. teslimiyete ermiş gönüllerin inkıyatlarını ortaya koyacakları Mina.. Hz. Âdem den Hz. İbrahim e, ondan da insan nev inin Şeref Yıldızı na kadar binlerin, yüz binlerin akıl ve mantıklarını gemleyip muhâkemelerini kalble irtibatlandırdıkları Mina.. nihayet bütün bunlardan sonra, şeytanı taşlarken nefislerimizin de paylarını aldıkları, ayrıca ibadetin esası sayılan taabbüdîliğin ma şerî vicdan tarafından temsil edildiği Mina... Ve şeytan taşlamanın yanında daha neler neler yapılır orada.. kurban, tıraş, hac esvabından soyunma.. ve yol boyu derinleştirilen konsantrasyondan sonra tam bir metafizik gerilimle eda edilen farz tavaf bunlardan sadece birkaçı Hac yolcusu, evinden ayrıldığı andan itibaren, yol boyu, nefis ve enaniyeti hesabına iplik iplik çözülür; kalbî ve ruhî hayatı adına da bir dantelâ gibi ibrişim ibrişim örülür. Evet, insan bu ışıktan yolculuğunda en eski fakat eskimeyen, en ezelî ama taptaze gerçeklerle tanışır ve hâlleşir.. ve hiçbir zaman unutamayacağı edalara ulaşır. Hele yapılan işin şuurunda olanlar için bu arzî fakat semavî yolculuk, ihtiva ettiği vâridât ve hatıralarla daha bir derinleşir ve ebediyet gamzetmeye başlar.. başlar ve güya semanın renkleri, hacıların sesleri gelir hülyalarımıza dolar, ruhlarımızı sarar ve ömür boyu gönül gözlerimizde tüllenir durur. Dünyada, Kâbe ve çevresi kadar, biraz hüzünlü de olsa, ama mutlaka füsunlu daha cazip bir başka yer göstermek mümkün değildir. İnsan, onun harîminde her zaman efsanevî bir güzelliğe şahit olur ve her şeyi en olgun, en tatlı bir meyve gibi koparır, yer. Oralara yüz sürme tali liliğini paylaşan ruhlar, ebediyen başka bir ibadet mahalli arama vehminden kurtulurlar.. ve oraların öteler buudlu cazibesini ömürlerinin gurûbuna kadar da asla unutmazlar. * Bu yazı, Sızıntı dergisinin Haziran 1994 tarihli 185. sayısından alınmıştır. 527 yedi

8 Beyanı beyan yapan, onun gönül diliyle irtibatı ve iç ihsasların sesi-soluğu olmasıdır. Ç Dr. Gökalp Akyol evreye bırakılan kimyevî atıkların canlılar üzerindeki menfî tesirlerinden biri, genetik yapıya verdiği hasardır. DNA da (Deoksiribo Nükleik Asit) ortaya çıkacak hasarlar; DNA nın kopyalanması (replikasyonu) ve haberci RNA nın yapılması (transkripsiyonu) sırasında bazı hücre fonksiyonlarına tesir etmektedir. DNA nın kopyalanmasının birinci hikmeti, çoğalmadan önce, hücredeki bilginin iki katına çıkarılmasıdır. Bu kopyalama sırasında nadir de olsa, fonksiyonu bozucu sıra dışı farklılaşmalar (biyoloji biliminde buna hata denmektedir) meydana gelmektedir. Bu hata üreten mekanizma, DNA da zaman zaman ortaya çıkan ve aslında yaşlanma, ölüm, hastalık gibi zahiren çirkin görünen süreçlere biyolojik bir perde olarak yaratılmıştır. Seyrek de olsa ortaya çıkabilen bu hata lar, Rahmâniyet in bir tecellisi olarak yine genetik programa konulan tamir sistemleri ile düzeltilmektedir. Bu tamir mekanizmaları Yüce Yaratıcı tarafından öyle hassas ve hikmetli bir şekilde ayarlanmıştır ki, tekrarlanan hücre bölünmeleri esnasında genomun içinde kodlanmış şifrelerin en iyi şekilde muhafazası ve gelecek nesillerin atalarına benzemesi sağlanmaktadır. Bu sistem, bütün canlılarda bulunan birkaç proteinden meydana getirilmiştir. Bu proteinler DNA kopyalanmasından sonra hata lı kopyalanan DNA ların tamirinde vazife görmektedir. Nükleotid sayısı (genetik programın yazıldığı harfler) bakımından insana nazaran daha az genetik bilgi ihtiva eden E. coli bakterisinde canlıyı mutasyona karşı korumak için vazifelendirilmiş özel proteinler (MutS, MutL, MutH ve Uvr) yaratılmıştır. Henüz tam olarak aydınlatılmamış olmakla beraber, bunlardan birinin (MutS) DNA üzerindeki hata lı eşleşmeyi bulduğu ve diğerleri ile birlikte hata nın tamirinde vazife aldığı bilinmektedir. Bu protein (MutS) DNA zinciri üzerindeki hata lı DNA eşleşmesinin nerede olduğunu sevk-i ilâhî ile tespit ederken, DNA üzerinde kendisi için ayrılmış hususi bölgeye bağlanmakta ve mutasyonun olup olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Şâyet bu protein yanlış bir eşleşme tespit ederse, DNA nın yapısında gerekli düzeltmeleri başlatmakta ve hata lı DNA zinciri tamir edilmektedir. Bu tamir proteininin hata lı eşleşmiş DNA ile komp- Tamir mekanizmaları Yüce Yaratıcı tarafından öyle hassas ve hikmetli bir şekilde ayarlanmıştır ki, tekrarlanan hücre bölünmeleri esnasında genomun içinde kodlanmış şifrelerin en iyi şekilde muhafazası ve gelecek nesillerin atalarına benzemesi sağlanmaktadır.

9 Hatalı eşleşme MutM MutH MutL MutL MutS MutS MutS, MutL, MutH Helikaz, eksonükleaz DNA polimeraz ve ligaz Şekil 2 de görüldüğü gibi MutS, DNA üzerinde hasarlı parçayı tespit için kendine ayrılan yere yerleşmiş; MutL, DNA üzerinde kendine verilen hususi kabiliyetle MutH ın kesme faaliyetine başlaması için MutH yi uyarmıştır. Başka bir protein olan MutM ise, kesme işlemini gerçekleştirmektedir. Şekil 3 te proteinin DNA ile bağlanmasında vazifeli MutH ise, ayrıca başka bir enzimle (UvrD) faaliyete geçerek kesilen bölgeye katılmaktadır. leks bir yapı oluşturduğu ve bu kompleks molekülün DNA tamiri için zaruri olduğu çeşitli araştırmalarla gösterilmiştir. Tamir proteini DNA ya bağlanmak ve şeklini değiştirmek gibi iki temel işle vazifelendirilmiştir. Diğer bir tamir proteini (MutL) kendisine verilen hususi kabiliyetle DNA daki yanlış eşleşmeyi DNA dizisinden çıkarır. Aktif durumdaki bu protein MutS ile münasebete geçmekte ve diğer proteini (MutH) DNA üzerinde kesme faaliyetine başlaması için uyarmaktadır. Bu uyarılma ayrıca tamirde vazife gören yeni bir proteinin (UvrD) DNA ile temasa geçmesinde rol alarak, DNA çift sarmalının hatalı kısımdan itibaren açılmasına vesile olmaktadır. MutM olarak isimlendirilen bir başka protein ise, makas gibi çalıştırılan bir enzim olarak DNA yı keser. Bu protein, hatalı eşleşmiş bölgenin dizideki yerini kesin belirledikten sonra DNA yı buradan keser. DNA üzerinde çentik açılmasında, buradan itibaren proteinin tek DNA zincirinin içine girmesinde ve protein ile DNA nın bağlanmasında vazifeli olan bir protein (MutH), ayrıca, bir enzimi harekete geçirerek (UvrD helikaz enzimi) çentik bölgesine katılmaktadır. Yanlış sentezlenmiş DNA bölgesinin çıkarılma işlemi dört farklı kesme enzimin (ExoI, ExoVII, RecJ ve ExoX) vazifelendirilmesiyle olmaktadır. Doğru DNA sentezini yapmakla vazifeli DNA polimeraz ve ligaz enzimleri ise, ancak bu kesimlerden sonra tamir işlemini gerçekleştirebilmektedir. DNA üzerindeki hata lı eşleşmeyi tamir eden mekanizma en mükemmel şekliyle insanda (MSHs, MSH , MLHs proteinleri şeklinde) görülmektedir. İnsan vücudu gibi bir sarayın korunması için, onun hücrelerinde çalıştırılan tamir sisteminin mükemmel olması gerekir. Bakterilerdeki tamir proteinlerinden farklı olarak yüksek canlılardaki tamir proteinleri diğer proteinler ile daha kompleks bir yapı meydana getirir. Kudreti Sonsuz Rabb imiz Ehadiyet ve Vahidiyet tecellileri olarak hem memelilere hem de mayalara beş adet ortak tamir proteini yerleştirmiştir. MSH 2 mantarların mitokondrilerinde, MSH 4 ve MSH 5 üreme hücrelerinde aktivite göstermektedir. Bunlardan biri (MSH 2 ), çekirdekteki DNA ya ait hataların, diğer ikisi ise (MSH 3 ve MSH 6 ) hata lı eşlemelerin düzeltilmesinde rol alır. Tamir sistemi, hücrenin bölünmesi sürecinde bütün genlerin doğru bir şekilde kopyalanmasında vazife verilen mekanizmalardan sadece biridir. Bu tamir sürecinin nasıl organize edildiği henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Yıpranma, yaşlanma ve kanser gibi durumların ortaya çıkmasında bu tamir sistemlerinin zayıflaması veya devre dışı kalması gibi moleküler hâdiseler kaderin icraatına birer perde olarak görülmelidir. Tamir sisteminde tespit edilememiş olan diğer koruyucu faktörlerin ortaya konması, tamir sisteminin daha derin ve hassas anlaşılması için yeni bilgiler sağlayacaktır. Bu sistemin anlaşılmasıyla genlerde ortaya çıkan mutasyonların sebep olduğu tümörlerin tedavisi de aydınlatılacaktır. gakyol@sizinti.com.tr Kaynaklar - Jun SH, Kim TH and Ban C (2006) Title: DNA mismatch repair system - Classical and fresh roles.: FEBS J. - Obmolova G, Ban C, Hsieh P & Yang W (2000) Crystal structures of mismatch repair protein MutS and its complex with a substrate DNA. Nature 407, Junop MS, Obmolova G, Rausch K, Hsieh P & Yang W (2001) Composite active site of an ABC ATPase: MutS uses ATP to verify mismatch recognition and authorize DNA repair. Mol Cell 7, Lamers MH, Winterwerp HH & Sixma TK (2003) The alternating ATPase domains of MutS control DNA mismatch repair. EMBO J 22, Galio L, Bouquet C & Brooks P (1999) ATP hydrolysis-dependent formation of a dynamic ternary nucleoprotein complex with MutS and MutL. Nucleic Acids Res 27, Hall MC & Matson SW (1999) The Escherichia coli MutL protein physically interacts with MutH and stimulates the MutH-associated endonuclease activity. J Biol Chem 274, Hafe BD & Robertson SJ (2000) DNA mismatch repair and genetic instability. Annu Rev Genet 34, 529 dokuz

10 530 on N Mehmet Sucu asreddin Hoca devridir. Zamanın idaresi tarafından asayişin sağlanması için olsa gerektir ki; pala, yatağan, kama gibi kesici, yaralayıcı nesnelerin taşınması yasaklanmıştır. Kolluk kuvvetleri, Hoca nın bu yasağa rağmen sokakta kuşağının arasında kocaman bir palayla arz-ı endâm ettiğini görür ve Hoca yı hesaba çeker: Aman Hoca m, sokağa bu şekilde çıkmanın yasak olduğunu bilmez misin? sorusuna; Hiç bilmez olur muyum, elbette bilirim. cevabını verir Hoca. Kolluk kuvvetleri bunun üzerine: Madem bilirsin de, ne diye yanında kocaman bir pala taşırsın? derler. Hoca: Bilirsiniz ki ben hocayım, yazı yazarım, kitap okurum. Kimi zaman kitaplarda imlâ yanlışlığı yahut ifade bozukluklarıyla karşılaşırım. Böyle zamanlarda bu palaya ihtiyaç duyar ve yanlışları bununla kazıyıp düzeltirim. cevabını verir. Görevliler kendisine: Etmeyin Hoca m, böyle bir iş için kocaman bir palaya ne hacet? Küçük bir çakıyla da bu ihtiyacınızı göremez misiniz? derler. İşte bu soru, Hoca ya o ana kadar sabırla beklediği taşı gediğine koyma fırsatını verir: Bazen öyle büyük yanlışlıklar oluyor ki, bu pala bile onu kazımak için küçük kalıyor. Günlük hayatımızda diğer insanlarla konuşurken Nasreddin Hoca nın sözünü ettiği yanlışlıklarla sık sık karşılaşır, dil ve anlatım bozuklukları yaparak iletişim kazalarına uğrayabiliriz. Dil, İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık; temeli, bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessese. şeklinde tarif edilir. Bu tariften de anlaşılacağı üzere lisanın en mühim vazifesi, insanların anlaşmasını sağlamaktır. Ancak dilin bu vazifesini yerine getirebilmesi, kendi kaidelerine uygun kullanılmasıyla mümkündür. Aksi takdirde çoğu zaman yanlış anla(şıl)malarla karşılaşılması kaçınılmaz olacaktır. Ben öyle demek istemedim., Siz beni yanlış anladınız!, Anlatamadım galiba!, Ne demek istiyorsunuz? gibi sözleri sık sık söyler veya duyarız. Bu ifadelerde her ne kadar muhatabın anlama kapasitesinin payı olsa da, asıl payın, dili doğru kullanmayanda olduğu unutulmamalıdır. Son yıllarda çeşitli basın yayın organlarında dil yanlışları ve ifade bozuklukları ile alâkalı haber veya makaleler çıkmaktadır. Bu mevzuda neşredilmiş bir hayli de eser vardır. Bu eserler, isteyenlerin, yanlışlarını düzeltmelerine eskiye nazaran daha çok imkân sağlamaktadır. Mevzu, her yazar tarafından farklı şekillerde ele alınıp gruplandırılmış olsa da, maksat hepsinde aynıdır: Dil yanlışlarını, dil ve ifade bozukluklarını en aza indirmek. Çeşitli imtihanlarda dil ve ifade bozuklukları ile alâkalı sorular sorulması -imtihanda başarıyı artırmak için olsa da- hiç değilse böyle bir mevzuun varlığından haberdar olunmasını, eğitim müesseselerinde bu husus üzerinde ehemmiyetle durulmasını, konuşmalarda ve yazılarda itina gösterilmesini sağlamaktadır. Dil ve anlatım bozuklukları; köylü-şehirli, eğitimlieğitimsiz, genç-ihtiyar her insanın konuşmalarında, yazılarında bulunabilir. İnsanlara konuşmasında, yazısında dil yanlışlarının bulunduğunu söylediğimizde, genellikle; Ama günlük hayatta bunu hep böyle kullanıyoruz. itirazıyla karşılaşırız. Ne var ki, o cümlenin günlük hayatta öyle söylenmesi, her ne kadar Galat-ı meşhur, lügat-ı fasihten evlâdır. (yaygın olan yanlış bir kullanma, kimsenin bilmediği fasih bir söyleyişe tercih edilir) denmiş olsa da, yanlışlığı gidermez ve o yanlışın düzeltilmesi lüzumunu ortadan kaldırmaz.

11 Konuşmalardaki yanlışlıklar birkaç farklı faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilir. Dil yanlışları, mânâyla alâkalı olanlar ve gramer bilgisinin eksikliğinden kaynaklananlar olmak üzere başlıca iki grupta incelenebilir. Dilbilgisi eksikliğinden kaynaklanan ifade bozuklukları, uzmanlık gerektirdiği için tabiatıyla çoğu kimse tarafından fark edilmez. Mânâyla alâkalı ifade bozuklukları; lüzumsuz kelime kullanma, aynı mânâlı veya çelişen kelimelerin bir arada kullanılması; kelimenin yanlış mânâda veya yanlış yerde kullanılması gibi başlıklar altında ele alınabilir. Diğer yandan, düşünce, konuşma ve yazma hızı ile ruh dünyamız ve sinir fizyolojimizin tetiklediği beden dili arasındaki münasebetler oldukça girifttir. Bazen hızlı düşünürken konuşmamız yavaş olabilir, bazen de hızlı konuşmamız gerektiğinde düşünce ve gönül dünyamızdaki karışıklıklar sebebiyle hatalar ortaya çıkabilir. Ayrıca konuşanın el, kol veya yüz hareketleri, konuşmalardaki yanlışlıkların fark edilmesine mâni olabilir. Yazıda ise yazar, yanlışları perdeleyecek jest, mimik gibi imkânlardan mahrum olduğu için, dil ve ifade bozuklukları daha kolay fark edilebilmekte; daha çok dikkat çekmektedir. Konuşma esnasında ifadelerdeki yanlışları geriye dönüp düzeltme imkânı yoktur; çünkü bu düzeltmelerin çokluğu konuşmanın tesirini azalttığı gibi dinleyicinin dikkatini de dağıtır, hâlbuki yazıları neşredilmeden önce kontrol ederek düzeltme imkânı vardır. Gereksiz kelime kullanılması Eskiler; Sözü süz de söyle, mânâyı inci gibi diz de söyle! derlermiş. Edebiyatçılar, fazla zamanları olmadığı için uzun yazdıklarını, zamanları olsaydı daha kısa yazacaklarını söyleyerek cümlenin yahut eserin uzunluğunun aranan bir vasıf olmadığını vurgulamışlardır. Bazı kalem erbâbı da; Düşüncenin canı kısa sözdedir diyerek cümlelerin gereksiz kelimelerle uzatılmamasının lüzumuna dikkat çekmiştir. Cümlelerde ifade bozukluğunu önleyen vasıflardan biri, duruluktur. Duruluk, cümlede lüzumsuz kelimelere yer verilmemesidir. Bir kelimenin gerekli olup olmadığını anlamak için sözkonusu kelime cümleden atılır. Cümlenin mânâsında bir daralma oluyorsa, o kelimeye ihtiyaç vardır; aksi takdirde kelime lüzumsuz kullanılmış ve ifade bozukluğuna yol açmıştır. Bu durumda sözü edilen kelime atılarak bozukluk giderilebilir. Meselâ, Ortaklar arasındaki mevcut ikilik giderildi. ve Onunla iki yıldır karşılıklı mektuplaşıyoruz. cümlelerindeki mevcut ve karşılıklı kelimeleri atıldığında cümlelerin mânâsında bir daralma olmamaktadır. Çünkü bir şeyin giderilebilmesi için mevcut olması gerekir, olmayan bir şey giderilemez; mektuplaşma işi zaten karşılıklı yapılan bir iştir, bu yüzden karşılıklı kelimesinin kullanılmasına lüzum yoktur. Bu işyerinde aşağı yukarı üç-dört yıldan beri çalışıyorum., Yaptıklarını kendi ağzıyla itiraf etti., Hemen getireceğini söyleyerek aldığı makası geri iade etmemiş. cümlelerindeki koyu yazılmış kelimeler, lüzumsuz kullanılmış ve ifade bozukluğuna sebep olmuştur. Aynı mânâda birden fazla kelimenin kullanılması Duruluğa mâni olan ve sıklıkla karşılaşılan bir başka yanlış da, aynı mânâyı veren kelimelerin bir arada kullanılmasıdır. Bu durumda ifade bozukluğunu giderebilmek için kelimelerin biri atılmalıdır. Fakat yeni bir kelimeyi öğretmek yahut mânâyı pekiştirmek gâyesiyle aynı mânâya gelen birden fazla kelime bir arada kullanılabilir. Bu iki hususun birbirinden ayırt edilme- sizinti@sizinti.com.tr Lisanın en mühim vazifesi, insanların anlaşmasını sağlamaktır. Ancak dilin bu vazifesini yerine getirebilmesi, kendi kaidelerine uygun kullanılmasıyla mümkündür. Aksi takdirde çoğu zaman yanlış anla(şıl)malarla karşılaşılması kaçınılmaz olacaktır. 531 on bir

12 Ben öyle demek istemedim., Siz beni yanlış anladınız!, Anlatamadım galiba!, Ne demek istiyorsunuz? gibi sözleri sık sık söyler veya duyarız. Bu ifadelerde her ne kadar muhatabın anlama kapasitesinin payı olsa da, asıl payın, dili doğru kullanmayanda olduğu unutulmamalıdır. 532 on iki si gerekir. Bu yanlışlara dikkati çekmek için edebiyat dünyasında lâtife kabilinden çok sık kullanılan Bab-ı âlinin yüksek kapısından huruç edip çıkarken atlı bir süvariye tesadüfen rast geldim. cümlesindeki; bab-kapı, âli-yüksek, huruç etmek-çıkmak, atlı-süvari, tesadüfen-rast gelmek kelime çiftleri aynı mânâya gelmektedir. Orada bize ilgi, alâka gösterdiler., Sigara içmenin sağlığımıza ve sıhhatimize zarar verdiği kesin olarak biliniyor., O, kendinden büyüklere her zaman saygı ve hürmet gösterirdi., Doktoruna göre babamın bir ay dinlenip istirahat etmesi gerekiyormuş. cümlelerindeki koyu yazılan kelimeler, aynı mânâya geldikleri için ifade bozukluğuna yol açmıştır. Kelimenin yanlış mânâda kullanılması İnsanlar, yazılışı veya mânâsı yakın olan kelimeleri birbirinin yerine kullandığında bu hatayı çoğu zaman kelimenin yabancı menşeli oluşuna bağlayıp kendilerini aklama yoluna gitmektedir. Kişi en azından mânâsından emin olmadığı bir kelimeyi kullanmadan önce lûgate müracaat etmelidir. Bir yazar, yapmak isteyip de yapamadığı bir işi ifade sadedinde İçimde uhde olarak kaldı. derken, mesuliyet mânâsındaki uhde yi değil ukde yi kastediyordu. Buna benzer bir yanlışı Peyami Safa, Dil Şuursuzluğu adlı makalesinde şu şekilde ifade etmektedir: Türk Haberler Ajansı nın Gümülcine den aldığı bir haberde İstinaf Mahkemesi (ilk derecedeki mahkeme ile Yargıtay arasındaki mahkeme) olmak lâzım gelen kelime, İstinkâf (çekinme, geri durma, sakınma) mahkemesi şeklinde yazılmıştı. Musahhih (tashih eden, düzeltmeleri yapan) arkadaşlarımız düzelttiler. İki kelime arasındaki farkı bilmeyen muhabirin mazereti başında değil, yaşındadır. Bu gençlere Türkçe dersi ya hiç verilmedi veya dilimizde yaşayan Arapça ve Farsça kelimelerin yapıları, teşekkül tarzları öğretilmedi. 1 Kendi kalesine attığı golle takımının mağlup olmasını sağladı. (olmasına yol açtı), Senin yüzünden sınıfımı geçtim. (sayende), Senin sayende sınıfta kaldım. (yüzünden), cümlelerindeki koyu yazılmış kelimeler, yanlış mânâda kullanılmış ve ifade bozukluğuna yol açmıştır. Farklı işler için iki fiil yerine ortak bir fiilin kullanılması Bazı durumlarda, farklı işler için farklı iki fiil kullanılması gerektiği hâlde sözü uzatma endişesinden bir fiilin ortak kullanılması; dil ve ifade bozukluğuna yol açmaktadır. Böyle bir durumda, eksik olan fiil yazılarak cümledeki ifade bozukluğu giderilebilir. Davetlilerin kırmızı kravat ve koyu renk elbise giymeleri gerekiyordu. ve Böyle davranarak ailesine yarar mı, zarar mı verdiğini anlayamadık. cümlelerinde, kravatın giyildiği, yararın verildiği mânâsı çıktığından burada sözü edilen yanlışlık yapılmıştır. Kıldığımız namazları ve ( ) oruçları kabul et Allah ım. (tuttuğumuz) cümlesinde de parantezle belirtilen yerde koyu yazılmış kelime kullanılmalıdır. Kelimenin yanlış yerde kullanılması Yazarın meramını anlatabilmesi için yazdıklarının açık ve anlaşılır olması gerekir. Bunu sağlamanın yollarından biri de kelimelerin cümledeki sıralanışına ihtimam göstermektir. Meselâ inşaatlarda can güvenliğini sağlamak maksadıyla İzinsiz inşaata girmek yasaktır. cümlesinin yazılı olduğu bir tabela asılıdır. Bu cümleden, kastedilmediği hâlde, inşaatın izinsiz, (kaçak, ruhsatsız) olduğu mânâsı da çıkarılabilir. Burada izinsiz kelimesi, inşaata kelimesinden sonra gelmeliydi. 80 bin civarında göz taramasından geçirilmiş ( ) hastamız var., Uykusuz direksiyona ( ) geçmeyin., Mobilyalarınız, ücretsiz evinize ( ) teslim edilir., Su gibi gazozun ( ) içildiği düğünde herkes eğlendi., Yeni okula ( ) başlayan binlerce öğrenci, geleceğimizin teminatıdır., Mazeretsiz okula ( ) gelmeyenler uyarıldı. cümlelerindeki koyu yazılan kelimeler, yanlış yerde kullanılmıştır. Bu kelimeler, parantezle belirtilen yerlerde kullanılırsa cümledeki anlatım bozukluğu giderilmiş olur. Çelişen kelimelerin kullanılması Mânâları çelişen kelimelere yer verilmesi, cümlenin anlaşılamamasına yol açar. Mesela Az da olsa onun buradan ayrılmasından tamamen siz mesulsünüz. cümlesine

13 muhatap olan biri, mesuliyetinin derecesini anlayamayacaktır. Çünkü bir kişinin aynı suçtan hem az hem de tamamen mesul olması düşünülemez. Bu durum, Onunla aşağı yukarı, tam iki saat senin durumunu görüştük. cümlesiyle de misâllendirilebilir. Tahmin mânâsı katan aşağı yukarı ve kesinlik mânâsı taşıyan tam kelimeleri çelişmektedir. Böyle bir cümleyle karşılaşan ne denmek istendiğini anlayamayacak ve hüküm vermekte zorlanacaktır. Eminim ne demek istediğimizi anlamış olabilirsiniz., Hiç şüphesiz bunları duyunca çok şaşırabilir., Şüphesiz bu sene senin sınıfını geçebileceğini sanıyorum. cümleleri de çelişen kelimelerin kullanılmasına misâl verilebilir. Yabancı kelime kullanma takıntısı Manda ve himaye kabul edilemez. şeklindeki bir antlaşma maddesindeki manda kelimesi Fransızca da bir mercî veya devletin himayesi altına girme mânâsına gelen mandat kelimesinden alınmıştır. Hâlbuki Türkçemizde manda ismiyle anılan bir hayvan vardır. Hem halkın bilmediği ve Türkçeye mâl olmamış bir kelime kullanılmış, hem himaye kelimesi kullanılarak tekrar yapılmış, hem de bir hayvan ismiyle zihinler karıştırılmıştır. Netice olarak dil yanlışlarından kaçınmak ve ifade bozukluklarını en aza indirmek için dilimizin güzel kullanıldığı eserler sık sık okunmalı, bilhassa gramer ve imlâ kitapları müracaat kaynaklarımız olmalıdır. Eğitim müesseselerinde bu mevzu daha teferruatlı ve uygulamalı olarak ele alınmalıdır. Bu yapılabildiği ölçüde, anne-babaların çocuklarıyla; eğitimcilerin, talebeleriyle; kamu görevlilerinin halkla daha sağlıklı iletişim kurabilmeleri mümkün olabilecektir. Dipnot 1. Peyami Safa, Türkçe, Osmanlıca, Uydurmaca, Ötüken Neşriyat, İst., Göze Takılanlar Bitmedi Abdullah Aymaz ın Göze Takılanlar üst başlığını taşıyan kitap serisi Sözün Çağrısı ve Söz Saati adlı iki eserle devam ediyor. Bu iki kitap da, serinin ilk iki kitabı gibi, okuru farkında olmadığı şeylerle tanıştırıyor. Göklerde ve yerde Allah ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren nice deliller vardır ki, insanlar yanından geçip gittikleri hâlde yüzlerini çevirdiklerinden farkına varmazlar. mealindeki âyeti bir işaret sayan yazar, görüp de önem vermediğimiz küçük hâdiseleri farklı bir pencereden izlemeye davet ediyor bizi. Sözün Çağrısı; Din ve Sosyoloji, Değişen Hayatlar, Bilim-Hikmet-Sağlık, Sonsuz Mu cizeden İlhamla, Dünden Bugüne ve Gezi Notları başlıklarını taşıyan altı bölümden oluşuyor. Kitabın özellikle Değişen Hayatlar başlıklı bölümü, birbirinden enteresan ihtida hikâyeleri ihtiva etmesiyle dikkat çekiyor. Bana namaz kılan bir Müslüman tesir etti. Senelerce silueti gözümün önünden gitmedi. Sonradan araştırıp Müslüman oldum. diyen Amerikalı bürokratın veya Türkiye ye gelince Sultanahmet te duyduğu ezan sesiyle çarpılan, ezan sesini teybe kaydedip Amerika ya dönünce İslamiyet i araştırmaya başlayan Mrs. Stephanie nin hikâyeleri okuyucuyu ürpertiyor. Abdullah Aymaz, kitabın bir başka ilgi çeken bölümü Gezi Notları nda da İslâm ın bütün dünyada nasıl algılandığını küçük anekdotlar eşliğinde okurun zihnine yerleştiriyor. Bu kısa ama ibretlik yazıların, okuyucunun İslâm a bakışını değiştireceğine kuşku yok. Serinin dördüncü kitabı Söz Saati de, tıpkı Sözün Çağrısı gibi, aynı başlıkları taşıyan altı bölümden oluşuyor. Bu eserin de okuyucu için en ilginç bölümü, dikkat çeken anekdotların yer aldığı Değişen Hayatlar adlı bölüm. Burada da, 1989 yılında Türkiye ye gelip insanların birbirine sıcak davranışlarının tesirinde kalarak, İslâm ı araştırmaya başlayan ve ihtida eden bir Japon un hayatından veya İhlâs Risalesi yle değişen bir hayattan kesitler bulmak mümkün. Kitabın özellikle ilmî gelişmeler-iman münasebeti üzerine ufuk açıcı düşünceler, bilgiler ihtiva eden Sonsuz Mu cizeden İlhamla başlıklı bölümünü okuyucularımıza tavsiye edelim. Kısa bir örnek: Almanya da yayın yapan Deutschlandfunk Radyosu, ilmî bir programda, erkek bir tavşanın, dişi bir tavşan gördüğü anda beyninde yılan zehrini andıran bir zehir salgılandığını ve bu yüzden şuurda kısmen kayıp meydana geldiğini duyurmuş. Bu ilmî zehirli salgı gerçeği, (Harama) bakış şeytanın zehirli oklarından bir oktur. mealindeki hadîs-i şerif ile birlikte düşünüldüğünde daha da mânâ kazanıyor. Abdullah Aymaz Hocamızın Göze Takılanlar serisinin bu iki yeni kitabı, İslâm ın dünyadaki hâlinden haberdar olmak, küçük bir hâdiseden büyük bir hikmete varmak ve şaşırtıcı bilgiler öğrenmek isteyenler için mutlaka okunması gereken eserler. 533 on üç

14 Cenâb-ı Hakk ın lütufları, daima kulunun hamle ve ataklarının önündedir. 534 on dört M ikroekolojik açıdan incelendiğinde, insan vücudunda sadece kendi hücreleri bulunmaz. İnsan vücudu kendi hücre sayısından daha fazla tek hücreli mikroorganizmaya (bakteri ve mantar) ev sahipliği yapar. Mikroplar, doğumdan hemen sonra bebeğin ağız ve burun gibi dışa açılan boşluklarına yavaş yavaş yerleşmek suretiyle koloniler teşkil eder. Yetişkin bir insandaki toplam mikroorganizma sayısı tir (bu sayı insanın kendi hücrelerinin sayısından yaklaşık kat daha fazladır), bunların toplam ağırlığı ise 2 kg dır. Bedende değişik sürelerde yaşadıkları belirlenmiş mikroorganizma çeşidi 500 den fazladır. Mikroorganizmalarda çoğalma hızına bağlı olarak belirlenen nesil değişiminin gerçekleştiği süre 1-7 gün arasında değişmektedir. Belirli bir ekolojik ortamda yaşayan bitki ve hayvanların teşkil ettiği topluluklara biyosenoz denir. Sağlıklı insanlarda rastlanan mikroorganizmaların (bakterilerin, mikroskobik mantarların) belirli vücut bölgelerinde toplanması ve yaratılışları gereği kendilerine en uygun yeri yaşama alanı olarak seçmeleri (biyosenoz) hâdisesine ise, mikrobiyotik denmektedir. İnsan bedenindeki mikroorganizma toplulukları (mikrobiyotlar) bedende konaklama sürelerine göre üç alt grupta incelenir. Beden sarayında yaşayan mikroorganizmaların yaklaşık % 90 ı vücutta yaşamaya programlanmış olduğundan sürekli bulunan ve yaşamak için insan vücuduna ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmış olan alt grubu teşkil eder; yaklaşık % 9 u da çeşitli sebeplerle bir araya gelerek orada bulunur (insan vücudunda yaşamaya mecbur olmayan alt grubu meydana getirirler). A. Tsibulevskiy Herhangi bir sebeple vücutta geçici olarak konaklayan transit grup ise yaklaşık % 0,01 civarındadır. Yüksek seviyede girift bir düzenleme ve kontrol mekanizmasıyla yaratılmış bir ekosistem olan insan organizmasının bütünlüğünün devamlılığı, yapı elemanlarının (hücre, doku, organ, sistem) ve bütünleştirici-birleştirici sistemlerin (sinir sistemi, salgı bezleri sistemi, kalb-damar ve bağışıklık sistemleri) faaliyetleri neticesinde gerçekleşmektedir. İnsan-mikrobiyot münasebetleri burada destek sistemleri şeklinde bütünleştirici bir rol oynamaktadır. Vücudumuzda yaşayan mikroorganizmaların bir araya gelip koloni ve birlikler oluşturmasını mümkün kılan faktörler: a) vücut hücre ve dokuları ile mikroorganizmalar arasındaki fizikî temas ve geçirgenlik; b) genetik yatkınlık ile metabolik alışveriş; c) enformasyon-haberleşme olarak özetlenebilir. a) Vücudumuz ve mikroorganizmalar arasındaki fizikî temas ve geçirgenlik Günümüzde yapılan araştırmalar, insan organizmasındaki çeşitli biyotopların (mikroorganizmaların yaşama alanları) vücuda belli nispette dağıtıldığını göstermektedir. Mikroorganizmalar, konakladıkları yapılarla geçici ve/veya sürekli fizikî temas kurmaya meyilli yaratılmıştır. Çeşitli boyut, şekil ve iç örgütlenme motifleriyle oluşan kolonilerin meydana gelmesinde bu temaslar önemli rol oynar. Bunların en dikkat çekici olanlarından biri, insan organizmasında çeşitli epitel hücre ve dokuların (mide-bağırsak gibi içi boş organların mukozaları ve deri) yüzeyine yapışmış mikroorganizmalar birliği olan ve vücuttaki çeşitli boşlukları astarlayan biyozarlardır. Biyozarlar, için-

15 İnce bağırsak biyozarından ayrılan aktinomitsetler (tipik bağırsak mikrobiyotı temsilcileri) kolonisi. İnce bağırsak mukozasından alınmış numunelerin katı beslenme ortamına ekilmesi neticesinde elde edilmiş çeşitli mikroorganizma kolonileri den sıvıların geçtiği kanallar sistemine ve hava geçişine imkân veren hususi boşluklara sahiptir. Meselâ ağız ve burnun içini döşeyen sümüksü zarı teşkil eden hücreler (epitelyum doku); mikroorganizmalar, vücudun savunma hücreleri olan lökositler ve makrofajlar (göçebe hücreler) için geçirgen olduğundan, bir mikroorganizmanın kendi biyotopundan diğerine taşınabilmesi mümkündür. Meselâ kişi, ayak parmaklarının aralarını kaşıdıktan sonra elini yıkamadan kulağını kaşırsa veya elini gözüne-ağzına götürürse, mikrobiyotların yaşama alanlarının değişmesine sebep olur ve neticede o kişinin enfeksiyona bağlı hastalıklara yakalanma riski artar. Bu hususla ilgili olarak Hz. Muhammed in (sas) uykudan uyandığımızda ellerimizi yıkamamız gerektiğine dâir tavsiyesi çok dikkat çekicidir (Bu hadîste Hz. Peygamber (sas), ellerimizin nerede sabahladığını bilemeyeceğimizi de ifade eder). Yaşama alanını sürekli değiştirme davranışı, geçici konaklama yapan gruptaki mikroorganizmalar için sürekli bir özelliktir. Buna karşılık, hem vücutta mecburen sürekli olan grup, hem de herhangi bir sebebe bağlı olarak konaklayan grup için bu davranış çeşitli faktörlerle tetiklenir (aşırı sıcak ve soğuk, travma, stres, zehirlenme, kan dolaşımındaki bozukluklar vs.). b) Vücut ve mikroorganizmalar arasındaki genetik ve metabolik alışveriş Aynı veya farklı ırktan mikroorganizma topluluklarının bedenin belli bölgelerinde yoğunlaşıp koloni ve birlikler oluşturmasında, bunların genetik unsurlarının (bakteriyel DNA parçaları, plazmidler) kendi aralarındaki değiş-tokuşu önemli rol oynar. Son yıllarda yapılan araştırmalar, bu canlıların sadece kendi aralarında değil, insan vücudunun hücreleriyle (epitel dokunun yüzeyindeki hücrelerle) de genetik bilgi alışverişinde bulunduklarını ortaya koymuştur. Bilhassa insanda ve diğer memelilerde bağışıklık sisteminin birinci vazifesi, vücuda ait olan ve olmayan (gerek vücut içinden, gerek dışarıdan gelen) hücreleri ayırt etmektir. Bunu, vücut hücrelerinin zarlarına yerleştirilmiş olan ve hücrenin kimliği sayılan molekül takımlarıyla (antijen) yapar. Bu yüzden, vücudumuzda sürekli yaşayan mikroorganizmalar, yabancı muamelesi görmemek için kendilerini bu sisteme tanıtmalıdır. Bu tanıtma yollarından biri genetik bilginin değiş-tokuşudur. Bu değiş-tokuşla, vücudun bağışıklık sisteminde rol alan hücrelerin tanıyıcı fonksiyon gören kendi antijen desenlerinde, vücutta sürekli yaşayan bakterilerin bir kısım antijenlerinin de yer alması mümkün olur. Bu genetik alışveriş, hem vücudumuzu koruyan bağışıklık sisteminin mikroorganizmalara karşı güçlenmesine, hem de bu canlıları bağışıklık sistemine karşı nispeten güçlü hâle getirerek, ihtiyaç ve beklentileri farklı iki canlı ekosistem arasında bir istikrarın teşekkülüne katkı yapmaktadır. Bu mekanizmalar, insan organizmasının belli bölgelerine yerleşen mikroorganizmaların genetik yapısının sadece o bölgede yaşayacak şekilde yüksek seviyede özelleşerek uyum sağlamasına yol açmaktadır. Vücudun değişik bölgelerinde yaşamaya ve karşılıklı fayda üretmeye azamî uyum sağlamış mikroorganizma toplulukları, bulundukları bölgeden başka bölgelere taşındıklarında hem uyumlarını hem de istikrarını kaybederek hastalıklara sebep olmakta ve bağışıklık sistemi bunları öldürmek için harekete geçmektedir. c) Enformasyon-haberleşme Hücre içi ve hücreler arası haberleşme (enformasyon) mekanizmaları, mikroorganizmalar topluluğunun insan vücuduna uyum sağlayıp yerleşmesi için olmazsa olmaz bir faktördür. Mikroorganizmaların ve çeşitli canlıların aralarındaki kimyevî haberleşmenin önemli bir kısmı feromon denen moleküllerle gerçekleştirilir. Mikroorganizma tarafından üretilen çeşitli yapılardaki (proteinler, modifiye olmuş aminoasitler, lipidler vs.) feromonlar, hem koloni içerisinde haberleşmeye, hem de çeşitli türlerin kendi aralarında haberleşmesine vesile olur. Son yıllarda, koloni oluşturan bakterilerin de feromonlar vasıtasıyla haberleştikleri tespit edildi. Feromonlar, bakteri ve mantarların üremelerinin düzenlenmesinde, spor oluşumunda, tabiî antibiyotiklerin üretiminde ve biyozarların oluşumunda rol alır. Mikroorganizma topluluklarının insan vücudunun ekosistem şartlarına uyumunda ve katılımında bir başka önemli faktör de, metabolik işbirliği ve yardımlaşmadır. Mikroorganizmaların yaşadığı çevrenin şartları değişmeye başladığında, ortamda mevcut beslenme maddelerinin en verimli şekilde kullanılmasını sağlamak üzere çeşitli ırk ve cinsten mikroorganizmalar arasındaki metabolik münasebetler yeniden düzenlenir. Böyle bir düzenlemeye misâl olarak, insan bağırsağında topluluk hâlinde (konsorsiyum) yaşayan farklı bakteri gruplarının (çeşitli vitaminler üreten eubacteria ve metan gazı üreten archaebacteria) hem kendi aralarındaki hem de vücuda alınan besinlerle olan metabolik münasebetleri verilebilir. Vitamin üreten ve 535 on beş

16 sindirimi kolaylaştıran bakterilerin metabolik faaliyetlerinin yan ürünlerinden biri olan hidrojen, metan gazı üreten bakteriler için çok gerekli bir moleküldür. Normal fizyolojik şartlarda, adı geçen bakteri konsorsiyumunun ortakları arasında dengeli bir münasebet olduğunda bağırsaklarda çok fazla metan (CH 4 ) ve hidrojen sülfür (H 2 S) gazı birikmez. Bu denge bozulursa (meselâ kuru bakliyat fazla tüketilirse) metan gazının bağırsaktaki üretilme hızı artar ve vücut daha fazla gaz çıkarır. Bedenin canlılığını sürdürmesinde mikrobiyotların rolü Hem çeşit hem de biyo-kütle açısından bağırsaklardaki mikroorganizma topluluğu insandaki mikrobiyotun en kalabalık kısmını teşkil eder. Bağırsak mikroorganizmaları mayalanmaya (fermentasyon) bağlı olarak birtakım gıda maddelerinin (selüloz dahil) parçalanmasına yardım eder. Bu arada oluşan kısa zincirli yağ asitleri (asetik, propionik ve butirik asit) bağırsak epitel hücreleri ile organizmanın diğer hücreleri tarafından (kan dolaşım sistemine emildikten sonra) enerji üretiminde kullanılır. Bakterilerce gerçekleştirilen kimyevî reaksiyonlar ısı da üretir. Mikroorganizmaların ağırlıklı olarak bulundukları kalın bağırsak bu yüzden ısı üreten bir organ olarak da bilinir. Bağırsaktaki mikroorganizmalar, vitaminlerin (B grubu, H, K vs. vitaminleri), antibiyotiklerin ve protein sentezi için vazgeçilmez olan aminoasitlerin üreticisidir. Bunun yanında, bağırsak bakterileri, detoksifikasyon (zehirli maddelerin tesirsiz hale getirilmesi) fonksiyonunu da yerine getirir. Vücudumuz için toksik olabilecek mikroorganizmaları (canlı yahut ölü), parçalanmamış gıda liflerini (selüloz vs.), dışarıdan alınan ve içeride üretilen toksik maddeleri (fenoller, merkaptanlar, aminler vs.) zararsız hâle getirme mekanizmasıyla donatılmış, yüksek emilim ve bağlama kapasitesi olan emici-tutucu (sorbent) moleküllerin sentezi bakteriler tarafından gerçekleştirilir. Bakterilere sentezlettirilen bu hususi emiciler, hem toksik molekülleri kendilerine bağlayarak tesirsiz hâle getirir, hem de onların vücut dışına atılmasına öncülük eder. Hastalık yapıcı (patojen) mikroorganizmalara karşı koruyucu kalkan vazifesi gören mikrobiyotlar, Vücudumuzun çeşitli bölgelerini yurt edinmiş mikroorganizmaların bedenle karşılıklı fayda üretmeye dayalı münasebetleri o kadar girifttir ki, bu muhteşem mikroskobik canlıların sırları, ancak ağ tabanlı bir sistem olarak modellenebilirse tam olarak çözümlenebilir. patojenlerin biyozar yüzeyinde çoğalmalarını ve epitel tabakadan geçerek bedenin iç ortamına (doku sıvısına, lenflere, kana) sızmasını engeller. Bedenin değişik noktalarına yerleştirilmiş mikroorganizmalar, bağışıklık sisteminin aynı güçte tutulmasında önemli rol oynar. Mikroorganizmaların öldürülmesi ve sindirilmesi sırasında oluşan makromoleküller metabolize edilirken, açığa çıkan pek çok kimyevî madde (metabolit), bağışıklığın teşekkülünde uyarıcı ve tetikleyici rol alır. Mikrobiyotların hayatlarını sürdürmesinde dokuların rolü Beden ile mikroorganizmaların karşılıklı münasebetleri için hem beden hücreleri hem de mikroorganizmalar hususi mekanizmalarla donatılmıştır. Derimizin en üst tabakasında keratinsi ölü epitel hücrelerinin dökülmesi ve sindirim borusu gibi düz kaslı içi boş organlardaki sağılım (peristaltik) hareketi bunlardan bazılarıdır. Hususi olarak sentez edilen kimyevî faktörlere örnek ise, salgıların mineral bileşenleri, ph düzenleyicileri (tuzruhu, biyokarbonat iyonu vs.), hazmettirici fermentler, safra asitleridir. Biyolojik faktörlere örnek olarak, çeşitli salgıların yapısındaki bakteri öldürücü (bakterisit) moleküller (lizozim, immunoglobulinler vs.), sümüksü (mukus) zarların ve derinin lokal bağışıklık sistemi olan immun-kompetan hücreler (öncelikle, T-lenfositler) verilebilir. Mikroorganizmalar ile vücut doku ve hücrelerinin aynı sistem içinde bu ölçüde uyumlu, birbirinin işine yardımcı ve tamamlayıcı olmaları, en önemlisi de, tek bir hedef için hizmete yönelmeleri tesadüfî olabilir mi? Bedenle misafir ettiği mikroorganizmalar arasındaki karşılıklı faydaya dayalı münasebetin bozulması: Dispioz Eğer bedenimizde yaşayan mikroorganizmaların (mikrobiyotun) keyfiyet ve miktarlarındaki sapmalar vücudun fizyolojik mekanizmalarıyla telâfi edilemezse, dispioz denen patolojik durum ortaya çıkar. Bu durumu kolaylaştıran faktörlere yoğun strese maruz kalma, antibiyotik ve hormon tedavileri, alerjiler, radyasyona maruz kalma, iklim şartlarının çok sık değişmesi misâl verilebilir. Bağırsaktan atılan dışkının (fekal) bakteriyolojik analizi, simbiyotik (bifidobakteriler, laktobasiller vs.) ve patojen (enterobakterilerin patojenik çeşitleri, basiller, psedomonatlar, mikroskopik mantarlar vs.) mikroorganizma gruplarının ne ölçüde dengede olduğunu gösterir. Bazı durumlarda, ince bağırsak ekosistemi bozulursa, patojenik özellikleri öne çıkan kalın bağırsak mikroorganizmalarıyla kirlenmeye başlar. Daha ağır durumlarda, bu patojen mikroorganizmalar, bağırsak dışına çı- 536 on altı Disbiyozun önlenmesi ve tedavisi için yeni nesil bir preparat olan Bakteriobalans; kuru bakteri (3 stamm laktobakteri ve 2 stamm bifidobakteri) ve simbiyont bağırsak mikroorganizmalarının çoğalmasını teşvik eden bitki kaynaklı bileşenler ihtiva etmektedir.

17 karak iç organlara yerleşebilir. Bağırsaklardaki mikroorganizma profilinin böylesine bozulması, patojenik mikroplara karşı koruyucu kalkan faaliyetini aksatır. Bir sonraki basamakta ise, bedenin hazmetme (polisakaritlerin parçalanması) ve biyosentez fonksiyonu (vitaminler ve aminoasitlerin sentezi vs.) ağır şekilde bozulmaya başlar. Bu şartlar kontrol altına alınıp normale döndürülemezse, mikroorganizmaların bazı çeşitlerinde hızlı artış, bazı çeşitlerinde ise hızlı ölüm gözlenir. Neticede, bedenin sağlıklı şekilde canlılığını devam ettirebilmesi için gerekli faaliyetler bundan zarar görür ve bedende toksik maddelerin oluşması artabilir. Yukarıdaki menfî tablonun oluşmaması için, antibakteriyal ilâçların gereksiz alınmaması; mikrobiyotanın besin kaynağı olan ve bunların çoğalmasını uyaran yoğurt ve kefir gibi prebiyotiklerin kullanılması; bağışıklık sisteminin ve lokal bağışıklığın uyarılması; fonksiyonel ve dengeli beslenme için fazla miktarda besin lifleri ihtiva eden (kepek, sebze, meyve) ve canlı mikroorganizma kültürleriyle zenginleştirilmiş gıdaların (mayalanmış süt karışımları) alınması; bifidobakterilerin çoğalmasını uyaran maddelerin (patates, pirinç suyu, havuç, tatlı kabağı, soya) yenmesi alınabilecek başlıca tedbirlerdir. Özetlersek, vücudumuzun çeşitli bölgelerini yurt edinmiş mikroorganizmaların bedenle karşılıklı fayda üretmeye dayalı (simbiyotik) münasebetleri o kadar girifttir ki, bu muhteşem mikroskobik canlıların sırları, ancak ağ tabanlı bir sistem olarak modellenebilirse tam olarak çözümlenebilir. a.tsibulevskiy@sizinti.com.tr sizinti@sizinti.com.tr Kaynaklar - S.A. Voloşin, A.S.Kaprelyants. Mejkletoçnıye vzaimodeystiya v bakterialnıh populyatsiyah (Bakteriyolojik Popülâsyonlarda Hücreler Arası Etkileşim) // Biyohimiya, 2004, 11, Syf İ.V.Domoradskiy, V.N.Babin, T.H.Hahoyev. Protivoreçiya mikroekologii (Mikrobiyolojinin Çelişkileri) // Rossiyskiy Himiçeskiy Jurnal, 2002, 3, syf O.N.Minuşkin, M.D.Ardatskaya. Disbakterioz kişeçnika (Bağırsağın Disbakteriozu) // Rossiyskiy Himiçeskiy Jurnal, 1999, 3, Syf A.V.Oleskin, İ.V.Botvinko, Ye.A.Tsavkelova. Kolonialnaya organizatsiya i mejkletoçnaya kommunikatsiya u mikroorganizmov (Mikroorganizmalarda Koloniyal Örgütlenme ve Hücrelerarası Komünikasyon) // Mikrobiyologiya, 2000, 3 Syf Dalwai F., Spratt D. A., Pratten J. Modeling Shifts in Microbial Populations Associated with Health or Disease//Appl. Environ. Microbiyol., 2006, May; 72(5), P Kaper J., Sperandio V. Bacterial Cell-to-Cell Signaling in the Gastrointestinal Tract //Infect. Immun., 2005, June; 73(6), P on yedi

18 538 on sekiz H Dr. Burak Bahar ümanizm kelimesi, insan sevgisi mânâsında ilk defa Romalı düşünür Cicero (MÖ ) tarafından telâffuz edilir. Fakat kelimenin yaygın olarak kullanılması 16. yüzyılın sonlarına doğru olur. Aydınlanma devri filozoflarıyla felsefî mânâ kazanarak bir dünya görüşü hâline gelen hümanizm, bütün problemlerin insandan başka kaynağa müracaat etmeden çözülebileceğini savunan, insanı tek ölçü koyucu olarak merkeze oturtan, dolayısıyla din ve Allah inancını tamamıyla dışlayan bir görüştür. Ateist, materyalist ve Marksist akımlar genellikle kendilerini hümanist olarak vasıflandırır. Gönlü Allah aşkı ile dolu olan ve bu aşkın topluma yansımasıyla problemlerin çözülebileceğine inanan Mevlânâ yı bu mânâda hümanist olarak tanıtmak yanlıştır. Çünkü Mevlânâ nın fikirlerinin temelinde ilâhî aşk, gerçek kulluk, tolerans ve hoşgörü bulunmaktadır. Bununla birlikte hümanizm günümüzde -bilhassa Türkiye de- felsefî mânâsının dışında tolerans ve hoşgörü kelimelerinin karşılığı olarak da kullanılmaktadır. İlâhî aşk Mevlânâ daki insan sevgisinin temelinde aşk ın çok önemli bir yeri vardır. O, aşk ın mahiyetini ve insan hayatındaki yerini dikkatli bir şekilde açıklar. Ona göre, insanın Sonsuz Olan la irtibat kurabilmesi ancak aşk ile olur. Mevlânâ da aşk, hayatın aslıdır, özüdür; kâinatın yaratılış gayesidir. Kaynaklara göre kutsi hadîs olarak bilinen bir rivayette, O (sas) şöyle anlatılmıştır: Eğer sen olmasaydın, varlığı yaratmayacaktım. Yani, varlık âleminin yaratılmasındaki yegâne gâye, Allah ın Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed e (sas) duyduğu sevgidir. Mademki varlığın özü aşktır, aşkın en ileri noktası olan Allah aşkı ve sevgisi her şeyin üzerinde bir değere sahiptir (Yeniterzi, 48). Mevlânâ bu düşünceden hareketle, binlerce beyitte ilâhî aşktan bahseder. Mevlânâ, Mesnevî de İlâhî takdirin insanlar arasında aşkı yarattığını söyler. Ona göre aşk olmasaydı, yaratma da olmazdı. Hayatın bir safhadan ötekine yükseltilmesine ve cansızdan canlının çıkarılmasına hep aşk vesile olmuştur. Aşk, yaratılışın, büyümenin ve gelişmenin ana prensibidir. Mevlânâ ya göre, insanın ideal mahiyetini bulan ve onun idrakinde olan kişi hem âşık hem de mâşuk, yani hem Allah ı seven hem de Allah ın sevdiği kişi olur. Mevlânâ burada âdeta bir aşk felsefesi yapar. İdeal insan (insan-ı kâmil) bu aşkı bütün benliğinde bulan ve yaşayan kişidir. Dolayısıyla insan kendi canında O nu bulacak ve orada Gerçek Dostun a kavuşacak bir varlıktır. O, bu hususu şöyle dile getirir: Her şeyi aramadıkça bulamazsın; Ancak bu Dost başka; O nu bulmadan arayamazsın. (Fihi Ma Fih, 172) Kâmil insan İnsan-ı kâmil, kemâl ufkundaki insan demektir ve din adına da hüsn-ü misâldir. Bugüne kadar insanların arızasız Hakk a yönelmeleri hep insan-ı kâmiller tarafından temsil edilmiştir. Bu itibarla her mekân parçası-

19 nın, her zaman diliminin su kadar, hava kadar insan-ı kâmile ihtiyacı vardır. Çünkü insan-ı kâmil, yeryüzünde Allah ın tam halifesidir. Esasen, herkes kendi çerçevesinde kâmildir ve kemâli de onun istidât ve mârifet gayretiyle doğru orantılıdır. Kâmil insanların en kâmili ise İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Muhammed Mustafa dır (sas). İnsan-ı kâmil, her zaman başkalarına yararlı olmak ve mârifet ufkunu yükseltmek peşindedir. Ahlâk-ı haseneye bağlı yaşadığından, hep güzellik sergiler durur, güzel görür, güzel düşünür, güzel ve faydalı sözler söyler, güzel işler yapar; her davranışını Hak hoşnutluğuyla irtibatlandırarak hep O nunla oturur-kalkar, O nu düşünür, O nu konuşur, her tavrı ve her beyanıyla O nu hatırlatır. Mevlânâ, eserlerinde insanın faziletlerinden bahseder. İnsan ancak kendisindeki bu cevheri keşfettiği zaman insan olma vasfını taşır: Canının içinde bir can var, o canı ara! Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara! A yürüyüp giden sûfî, gücün yeterse ara; Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara! (Rubâîler I, 43) Mevlânâ, insanı ruh ve beden bütünlüğü açısından ele alırken, onun asıl yönünün mânevî cephesi olduğunu söyler: Sen bu cisimden ibaret değilsin, gözden ibaretsin. Canı görsen cisimden vazgeçersin. (Mesnevî VI, 811) Toprağa mensup insan, Hak tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı. (Mesnevî I, 1012) Yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, Mevlânâ insanı fizikî âlemle metafizik âlem arasına yerleştirir ve insanda her iki yönün bulunduğunu belirtir. İnsanın fizikî âlemle alâkalı yönü, maddî yönüdür. İnsanın gerçek yönü, özü veya insanlık cephesi ise, mânevî yönünü oluşturur ve onu metafizik âlemle münasebet kurmaya sevk eder. Gerçek kulluk Mevlânâ, Allah a samimi bir imandan sonra, gerçek kulluğun da, evrensel insanlık düşüncesinin oluşması ve kazanılmasında büyük rol oynadığını düşünür. Ona göre insanın asıl varoluş gâyesi kulluktur ve kulluk da hakiki mânâsıyla ibadet yapmaktır (ibadetin gerekliliği, samimiyetle yapılması ve mükâfatı). (Yeniterzi, 69) İnsan, her işi yapabilir; fakat yaratılmasındaki maksat ibadettir. Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. âyetiyle, yaratılış sebebinin sadece kulluk olduğunu bil! Gerçi kitap, bilgi öğrenmek içindir; ama istersen sen onu yastık yapabilirsin. Fakat ondan maksat, onun yastık yapılması değil; ilim ve irşattır. Eğer kılıcı çivi yaparsan, mağlubiyeti zafere tercih ettin demektir. (Mesnevî III, ) Mevlânâ kulluğun yalnızca düşünce ve sözlerle gerçekleşemeyeceğini; ibadetlerin, insanın Allah a olan inancı ve sevgisi konusunda birer şahit olduğunu dile getirir: Sevgi (kulluk), düşünce ve mânâdan ibaret olsaydı, bize oruç ve namaz lüzumlu olmazdı. Bağlılık ve sevgiden bir eser olsun diye dostlar birbirine hediye verirler. O hediyeler, bağlılığın ve sevginin şahitleridir. Yani onlarda samimiyet ve beraberlik gizlidir. O ihsanlar, gönülde meydana gelen sevginin görünen şahitleridir. (Mesnevî I, ) Allah ı zikrediniz! hitabı, Hakk ın ihsanı oldu. Nardan kurtarıp nuru sığınak eyledi. (Mesnevî II, 1715) Mevlânâ daki insan sevgisinin temelinde aşk ın çok önemli bir yeri vardır. O, aşk ın mahiyetini ve insan hayatındaki yerini dikkatli bir şekilde açıklar. Ona göre, insanın Sonsuz Olan la irtibat kurabilmesi ancak aşk ile olur. sizinti@sizinti.com.tr 539 on dokuz

20 atine bağlı olmamak değildir. Ayrıca bütün inanç ve kanaatler karşısında kayıtsız kalmak da değildir. Hoşgörü, ne fikrî mânâda başıboşluk, ne de şahsiyetten fedakârlıktır. Sözün özü hoşgörü, insanları kendi konumunda kabul etmektir. Bilhassa Ebu Hanife anlayışında inançsızlık (küfür) her ne kadar cinayetlerin en büyüğü olarak değerlendirilse bile, kul ile Allah arasında kabul edilir ve böylesi cinayetlerin cezasının Âhiret e ertelendiği belirtilir. Bu prensipten hareketle, sosyal, ahlâkî ve hukukî münasebetlerde, insanlık vasfı esas alınır. Bu anlayışa göre, kötü olan insan değil, insanın davranışlarıdır. Öte yandan Müslümanlarla ehl-i kitap arasında Yaratıcı birliği söz konusudur. Zaten Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler Hz. İbrahim i (as) peygamber kabul ederler. Öyleyse en azından ateizm ve materyalizm düşüncesine karşı semâvî din mensuplarından, aralarındaki teolojik ve tarihî ihtilafları tartışma konusu yapmaktan ziyade, ittifak noktalarını öne çıkarmaları beklenir. Ayrıca bir köy hâline gelen dünyamızda bütün insanları ilgilendiren terör, açlık, gelir dağılımındaki dengesizlik, eğitimsizlik, insan hakları ihlâlleri, emanet bırakılan tabiatın tahribi gibi problemlere karşı artık milletlerarası ortak mücadeleye ihtiyaç vardır. İnsanlar, özündeki sevgiye, barışa, huzura, güven ve kardeşliğe hasret duymaktadır. Çünkü temiz vicdanlar her zaman iyinin ve güzelin tutkunudur. İşte, her ne kadar tarihî belgeler açısından kesin olmasa da, dünden bugüne Mevlânâ ya izafe edilen meşhur dörtlük evrensel bir mesaj niteliğindedir. Gel, gel, her ne olursan ol, gel! İnançsız da, putperest de olsan, gel! Burası umutsuzluk dergâhı değil, Yüz kere bozsan da tövbeni, yine gel! (Rubâîler, 23) Böylece bütün insanlık, dini, rengi, dili ne olursa olsun Mevlânâ nın çağırdığı bu dergâh a davetlidir. Yaşama sevinçlerini kaybedenler, hayata küsenler, tövbesini bozanlar bu dergâh ta yeni ümitlere ulaşabilirler. Mevlânâ bu davetiyle, insan kitlelerini parçalayan, gönüllerin öze ulaşmasını engelleyen bütün bağların koparılmasını ister ve herkesi en iyiye, en doğruya, yegâne hakikate çağırır. (Aydın, 425) Yani, insanın bir ayağı merkezde kalırken, diğer ayağı yetmiş iki milleti dolaşmalıdır. Mevlânâ, A yoksul! Hiçbir insanı hor görme! (Dîvân-ı Kebîr II, 2262) diyerek bütün insanları kucaklamak ister. Bunu yaparken çıkış noktası, hepsinin aynı Allah ın kulu olmalarıdır. Allah, sevgi nurunu bütün âleme yaymıştır. (Mesnevî I, 2634) O na göre bütün insanlar, Allah ı her şeyin Yaratıcısı olduğu için severler. Bundan dolayı, Allah sevgisi her insanda bulunur. (Fîhi Mâ Fîh, 207) Mevlânâ bitki, hayvan ve insan âlemini tek bir bütün hâlinde görür. Bütün insanları da kendi benlik- 540 yirmi Mevlânâ ya göre ibadetin bir özü ve bir de sûreti vardır. Asıl ibadet bu özdür, sûret ise kalıptan ibarettir. Mevlânâ nın düşüncesinde; Namaz bu sûretten (yani yapılan beden hareketlerinden) ibaret değildir. Bu sûret, namazın kalıbıdır. Bu namazın başı vardır, sonu vardır. Başı ve sonu olan her şey kalıptan ibarettir... Bu ibadetlerin özü ise keyfiyete sığmaz, sonsuzdur, başı ve sonu yoktur. (Fîhi Mâ Fîh, 131) İbadetle meşgul ol! Tâ son nefesine kadar bu yoldan ayrılma! Zîrâ sana Hakk ın ihsan ve keremi erişir de, son nefesin başka bir nefes olur. (Mesnevî I, ) İman ile ibadeti aşk içinde birleştiren Mevlânâ, onlarla insanın Mutlak Zât a ulaşacağına inanır. Ona göre insan, görünüşte, küçük bir âlemdir. Ancak hakikatte büyük âlem odur. (Topçu, 151) Hakkıyla yapılan ibadet; insanı hakiki kulluk ve dindarlığa götürür. Mevlânâ ya göre hakiki dindarlık, insana, vicdan muhasebesi yapmayı öğretir; eksiği ve ayıbı başkalarında değil, önce kendinde aratır: Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görür; kim birinin ayıbını söylese alınır, o ayıbı kendinde bulur. Çünkü onun yarısı, ayıp dünyasındandır; öbür yarısı gayb dünyasından. Mademki başında onlarca yara var; merhemi kendi başına sürmen gerek. Onun ilâcı, kendini ayıplamaktır. Sende o ayıp yoksa bile emin olma; olur ya, o ayıbı sen de işleyebilirsin, senden de yayılır halka. (Mesnevî II, ) Hakkıyla yapılan ibadet; insanı hakiki kulluk ve dindarlığa götürür. Mevlânâ ya göre hakiki dindarlık, insana, vicdan muhasebesi yapmayı öğretir; eksiği ve ayıbı başkalarında değil, önce kendinde aratır. Tolerans ve hoşgörü Hakiki kulluk, insanı hoşgörüye götürür. Hoşgörü, başka inanç ve kanaatlere saygılı olmaktır. Esasen başka inanç ve kanaatlere saygılı olmak, kendi inanç ve kana-

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU 2016-2017 ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TEST: 16 1. Hac ibadeti ne zaman farz olmuştur? A) Hicretin 9. yılında B) Hicretin 6. yılında C) Mekke nin fethinden

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri 1 ) İlahi kitapların sonuncusudur. 2 ) Allah tarafından koruma altına alınan değişikliğe uğramayan tek ilahi kitaptır. 3 ) Diğer ilahi

Detaylı

HAC ve UMRE. Memduh ÇELMELİ. dinkulturuahlakbilgisi.com

HAC ve UMRE. Memduh ÇELMELİ. dinkulturuahlakbilgisi.com HAC UMRE Memduh ÇELMELİ HAC-UMRE: AYET HADİSLER Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabet, Mekke deki çok mübarek bütün âlemlere hidayet kaynağı olan ev (Kâbe) dir. ( Âl-i İmrân suresi, 96) ) «Gücü yetenlerin

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR.

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR. HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR. Hac Allah Teala nın (c.c) emri, İslam ın beş temel şartından biridir: Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe yi tavaf etmesi Allah ın insanlar üzerindeki hakkıdır. (Al-i

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

9. Sigarayı bırakma zamanı

9. Sigarayı bırakma zamanı 9. Sigarayı bırakma zamanı 1 9. Sigarayı bırakma zamanı Dünyada 8 saniyede 1 can alan, yılda 4 milyon kişinin ölümüne neden olan, dünyada her 10 erişkinden birinin ölüm nedeni sayılan sigarayı bırakmak

Detaylı

HAC ve UMRE. Memduh ÇELMELİ

HAC ve UMRE. Memduh ÇELMELİ HAC UMRE Memduh ÇELMELİ HAC-UMRE: AYET HADİSLER Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabet, Mekke deki çok mübarek bütün âlemlere hidayet kaynağı olan ev (Kâbe) dir. ( Âl-i İmrân suresi, 96) ) «Gücü yetenlerin

Detaylı

FİZİKİ HUKUKİ MANEVİ YOLCULUK ÖNCESİ HAZIRLIKLAR. Bedenimizi Hazırlama. Ruhumuzu Dinlendirelim. İbadet. Dua. Sabır

FİZİKİ HUKUKİ MANEVİ YOLCULUK ÖNCESİ HAZIRLIKLAR. Bedenimizi Hazırlama. Ruhumuzu Dinlendirelim. İbadet. Dua. Sabır FİZİKİ YOLCULUK ÖNCESİ HAZIRLIKLAR Yeşil Pasaport Sahiplerinin Yapması Gerekenler Gri Pasaport Sahiplerinin Yapması Gerekenler HUKUKİ Bedenimizi Hazırlama Yürüyüş Egzersiz Yanımıza Alacaklarımız İlaçlarımız

Detaylı

Ramazan ve Bayram Ramazan Ramazan Allah a yakınlaşmak için yegane bir zaman. Allah dünyada kendisi ve insanlar arasına perdeler koymuş. Bu perdeleri açmak ve aşmak, Allah a yakınlaşmak, onu hissetmek için

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır. 4.MEKTUP MEVZUU : a) Mübarek ramazan ayının faziletleri. b) Hakikat-ı Muhammediye'nin (kabiliyet-i ulâ) beyanı.. Ona ve âline salât, selâm ve saygılar.. c) Kutbiyet makamı, ferdiyet mertebesi.. NOT : İMAM-I

Detaylı

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok uzun yıllar önce yazdığım bir yazıyı hatırladım. Onaltı yaşında, lisede iken yazdığım bir yazıyı. Cesaret edip, bir gazetenin araştırma merkezine göndermiştim.

Detaylı

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım. Bayramınız Mübarek Olsun Görülür sevgi seli, kokar bahçenin gülü, Bayram günü gelince öpülür büyüklerin eli. Sevgili arkadaşlar kurban bayramı yaklaştı hepimizi tatlı bir heyecan sardı. Şimdiden bayramlıklarımız

Detaylı

Zikir hareketleri, 1 li, 2 li, 3 lü ve 4 lü ritmlerden kuruludur. Bu ritmler, kendi içlerinde değişik hızlarda uygulanır.

Zikir hareketleri, 1 li, 2 li, 3 lü ve 4 lü ritmlerden kuruludur. Bu ritmler, kendi içlerinde değişik hızlarda uygulanır. Zikir, hareket (ritm), ses ve nefes unsurlarını içeren komplike bir yöntemdir. Bu değişik unsurlar bir ahenk içinde birlikte çalışarak İlâhî bir orkestrasyon oluştururlar. Zikir hareketleri, 1 li, 2 li,

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA TEMİZLİK HAZIRLAYAN Abdullah Cahit ÇULHA TEMİZLİK MADDİ TEMİZLİK MANEVİ TEMİZLİK İslam dini, hem maddî, hem de manevî temizliğe büyük bir önem vermiştir. Bu iki kısım temizlik arasında büyük bir ilgi vardır.

Detaylı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL Ey İnsanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbınıza karşı sorumluluğunuzun

Detaylı

Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar

Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar Mikat Sınırları Kâbe (Beytullah) Makam-ı İbrahim Safa ve Merve Tepeleri Zemzem Kuyusu Arafat Müzdelife Mina 1 Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar Mekke deki Önemli Ziyaret Mekânları

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ 15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ İyonlaştırıcı radyasyonların biyomoleküllere örneğin nükleik asitler ve proteinlere olan etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak, nükleik asitlerden

Detaylı

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri Dil Gelişimi Yaş gruplarına göre g temel dil gelişimi imi bilgileri Çocuklarda Dil ve İletişim im Doğumdan umdan itibaren çocukların çevresiyle iletişim im kurma çabaları hem sözel s hem de sözel olmayan

Detaylı

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.) Ben seni sevdiğim için eğer bahâ derler ise İki cihân mülkün verem dahı bahâsı yetmeye (Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.) İki cihân

Detaylı

HAC SEMİNERİ 2 HOŞGELDİNİZ

HAC SEMİNERİ 2 HOŞGELDİNİZ HAC SEMİNERİ 2 HOŞGELDİNİZ ARAFAT Hz. Adem İle Hz. Havva Validemizin yeryüzünde ilk buluştuklar tukları,, kavuştuklar tukları yerdir. Peygamber Efendimizin Veda Hutbesini söyledis ylediği yerdir. Orada

Detaylı

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: Yolun Kenarına Diken Eken Adam Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: - Bu dikenleri sök, insanları

Detaylı

ADI SOYADI : OKUL NO : SINIFI : 4/ NOTU : FEVZİ ÖZBEY İLKOKULU FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 1. DÖNEM 1. YAZILISI

ADI SOYADI : OKUL NO : SINIFI : 4/ NOTU : FEVZİ ÖZBEY İLKOKULU FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 1. DÖNEM 1. YAZILISI FEVZİ ÖZBEY İLKOKULU FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 1. DÖNEM 1. YAZILISI 1. Aşağıdaki iskeletin temel bölümlerinin isimlerini yazınız. İskeletin temel bölümlerinin görevlerini belirtiniz. ( 10 puan) Bölümleri

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır. 6.MEKTUP MEVZUU : a) Cezbe ve sülûk husulünün beyanı. b) Celâl ve cemal sıfatları ile terbiye almak. c) Fenanın ve bekanın beyanı. d) Nakşibendî tarikatına mensub olmanın üstünlüğü. Belâ ve musibet için

Detaylı

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir. Hiçbir müzisyen, bülbülün ötüşünden daha güzel bir şarkı söyleyemez. Bütün bu güzel şeyleri Allah yapar ve yaratır. Allah ın güzel isimlerinden biri de HAMÎD dir. HAMÎD, övülmeye, hamd edilmeye, şükür

Detaylı

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı ABD nin Kansas Üniversitesinden matematikçi Prof.Dr. Jeffrey H. Lang, İslam a giriş hikâyesini yazmış olduğu Melekler Soruncaya Kadar [Even Angels Ask: A Journey

Detaylı

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti Mektub-u Attar Muhammed İlyas Kadiri Razavi tarafından tüm İslami Erkek Kardeşlerine ve İslami Kız Kardeşlerine, Medaris El Medine ve Camiat El Medine nin erkek öğretmenler, erkek öğrenciler, kadın öğretmenler

Detaylı

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1 ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1 12/17/2013 2 12/17/2013 3 KISA KISALAR 12/17/2013 4 12/17/2013 5 İLİM VE MEVLANA Bizzat kendisi büyük bir alim olan Mevlana ilmin değerine inanır. Ona göre ilim ; Hz. Süleyman'ın

Detaylı

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır. Ciddi olarak Allah a isyan etmekten kaçın. O nun rahmet kapısına devam et. Bütün gücünü ve kuvvetini Allah için harca. Taatında sarfet. Yalvar, ihtiyaçlarını O na arz et. Başını önüne eğ, kork, Hak kın

Detaylı

YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI. 9. Sınıf 1 BİLİMSEL BİLGİNİN DOĞASI CANLININ ORTAK ÖZELLİKLERİ

YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI. 9. Sınıf 1 BİLİMSEL BİLGİNİN DOĞASI CANLININ ORTAK ÖZELLİKLERİ YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI 9. Sınıf 1 BİLİMSEL BİLGİNİN DOĞASI CANLININ ORTAK ÖZELLİKLERİ DOĞRU YANLIŞ SORULARI Bilimsel problemlerde hipotezler her zaman bir sonuca ulaşır. Bir problemle ilgili gözlem

Detaylı

YENi ÜMiT. Ocak / Şubat / Mart - 2007 / 75

YENi ÜMiT. Ocak / Şubat / Mart - 2007 / 75 YENi ÜMiT Ocak / Şubat / Mart - 2007 / 75 Bin bir fenalığın kol gezdiği şu fevkâlade kirlenmiş dünyada, her zaman temiz kalabilmiş bir şey varsa o sevgi, onca sararıp solan gülendam şeylerin yanında hiç

Detaylı

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir.

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir. Metabolizma, bedeninizdeki kimyasal tepkimelerin toplamını ifade eden sihirli bir sözcüktür. Özellikle orta yaşlar ve sonrasında görülen kilo artışlarının, çabuk yorulma, halsizlik ve yorgunlukların başlıca

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde! Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde! İstanbul, bu yıl ikinci kez Mevlana Celaleddin-i Rumi nin ölüm yıldönümü olan Şeb-i Arus törenlerine ev sahipliği yapıyor.

Detaylı

Sınıf ; Çalışma yaprağı 3

Sınıf ; Çalışma yaprağı 3 Öğrencinin Adı ve soyadı ; Sınıf ; Çalışma yaprağı 3 F.8.2. DNA ve Genetik Kod / Canlılar ve Yaşam Bu ünitede öğrencilerin; DNA ve genetik kod ile ilişkili kavramları açıklamaları ve aralarındaki ilişkileri

Detaylı

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır Berk Yaman Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır / /20 YAZI ARKASINDA SİZİN FOTOĞRAFINIZ KULLANILMAKTADIR Evveel zaman içinde yaşayan iki âşık varmış. Kara sevdaları

Detaylı

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf)

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf) Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf) Her uzun yol bir adımla başlar. Olmasını istediğimiz her şey uzun

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

Güzel Ahlâkı Kazanmak

Güzel Ahlâkı Kazanmak Ramazan, Allah a yakınlaşma vesilesidir. Oruç tutan insan Allah ın beğendiği davranışlar sergilemeye, nefsinin tutkularından sakınmaya çalışır. Şeytana karşı dikkatli ve şuurludur, vicdanının doğruyu fısıldayan

Detaylı

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir. Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir. Görünümü Elbiseleri Hz. Peygamber çeşitli renk ve desenlerde elbiseler giymiştir. Ancak daha çok

Detaylı

CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1 CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1.Hücresel yapıdan oluşur 2.Beslenir 3.Solunum yapar 4.Boşaltım yapar 5.Canlılar hareket eder 6.Çevresel uyarılara tepki gösterir 7.Büyür ve gelişir (Organizasyon) 8.Üreme

Detaylı

25/12/2014 Bilgilendirme: Nur 24/35 Allah, semaların/boyutların ve arzın nuru/ışığı/enerjisidir. Onun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandile benzemesidir. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça,

Detaylı

Konu: Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme

Konu: Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme Konu: Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme Hücre bölünmesi tüm canlılarda görülen ortak bir özelliktir. Hücre büyüyüp gelişirken madde ve enerji gereksinimleri artar. Sitoplâzma hücre zarına oranla daha hızlı

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

Özellikle uzman olduğumuz bir alanımız var. Umre ve hac

Özellikle uzman olduğumuz bir alanımız var. Umre ve hac UMRE PROGRAMI 1993 yılının sonbaharında Türkiye de Umre ve Hac yapmak isteyenlere daha kaliteli hizmet sunmak maksadıyla dört ortak tarafından, İstanbul'da kurulmuş ve faaliyetine başlamıştır. O yıllarda,

Detaylı

DNA Tamiri ve Rekombinasyonu

DNA Tamiri ve Rekombinasyonu DNA Tamiri ve Rekombinasyonu Bitkilerdeki 3 genom UV ve radyosyonun diğer formları, kimyasallar, ve diğer streslerle (örneğin oksidatif, ısı vb.) devamlı hasar görür. Bazı proteinler onarımda ve rekombinasyonda

Detaylı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 8 Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız (Âdem) da birdir. Hepiniz Âdem densiniz, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O na karşı gelmekten

Detaylı

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler 3. ÜNİTE: EN GÜZEL ÖRNEK HZ. MUHAMMED İN İBADETLERİ 3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler KAZANIMLARIMIZ O Bu ünitenin sonunda öğrenciler Hz. Muhammed'in: O 1. Öncelikle bir kul olarak davrandığını kavrar.

Detaylı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar 1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar İÇİNDEKİLER KUR AN NEDİR? KUR AN-IN AMACI? İNANÇ NEDİR İBADET NEDİR AHLAK NEDİR KISSALAR AYETLER KUR AN NEDİR? Kur an-ı Hakîm, alemlerin Rabbi olan Allah ın kelamıdır.

Detaylı

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK 5.sınıf öğrencileriyle Karşılıksız İyilik Yapmak ne demektir? sorusu üzerine sınıfta beyin

Detaylı

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP: SORU : Yediemin deposu açmak için karar aldım. Lakin bu işin içinde olan birilerinden bu hususta fikir almak isterim. Bana bu konuda vereceğiniz değerli bilgiler için şimdiden teşekkür ederim. Öncelikle

Detaylı

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir. Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan Recep ve Şaban ayını mübarek kılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını inceleyelim. Ramazan: Hicri

Detaylı

- Sorma, şişenin üzerinde iyice çalkalayın yazıyormuş, ben fark etmemişim

- Sorma, şişenin üzerinde iyice çalkalayın yazıyormuş, ben fark etmemişim Öksürük şurubu Temel odanın içinde zıplayıp duruyormuş. Arkadaşı sormuş : - Ne oldu, ne yapıyorsun böyle? - Öksürük şurubu içtim. - E, niye zıplıyorsun peki? - Sorma, şişenin üzerinde iyice çalkalayın

Detaylı

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi Çocukları günlük bakımcıya veya kreşe gidecek olan vede başlamış olan ebeveynlere Århus Kommune Børn og Unge Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi Tyrkisk, Türkçe 9-14 aylık çocuklar hakkında durum ve

Detaylı

İnsanın zihin altına yerleşmiş olan not defteri..gördüğü,duyduğu hatta hissettiği şeylerin depolama sistemi

İnsanın zihin altına yerleşmiş olan not defteri..gördüğü,duyduğu hatta hissettiği şeylerin depolama sistemi İÇ GÜDÜ SEVKİ İLÂHİ İnsanın zihin altına yerleşmiş olan not defteri..gördüğü,duyduğu hatta hissettiği şeylerin depolama sistemi İnsan en çok etkilenen bir varlıktır.her gördüğü ve işittiği şeylerden hatta

Detaylı

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün URL: Kültürümüzden Dua Örnekleri Güzel İş ve Davranış: Salih Amel İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 Kültürümüzde birçok dua örneği

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Varlıklar Âlemi Meleklere İman Meleklerin

Detaylı

Hoş Geldiniz Kutsal Misafirler

Hoş Geldiniz Kutsal Misafirler Hoş Geldiniz Kutsal Misafirler İslâm ın şartlarından biri de hac dır. Hac, belli zamanda, belirli yerleri özel bir şekilde ziyaret etmektir. Hac günü Kurban Bayramı na rastlayan Zilhicce ayının onuncu

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

HAC KİTABIM İstanbul, 2013

HAC KİTABIM İstanbul, 2013 HAC KİTABIM İstanbul, 2013 DEĞERLER EĞİTİMİ MERKEZİ YAYINLARI Eserin Her Türlü Basım Hakkı Anlaşmalı Olarak Değerler Eğitimi Merkezi Yayınlarına aittir. ISBN : 978-605-4036-37-0 Sertifika No: 17576 Kitabın

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 03.09.2018 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ

İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ İkinci B ö l üm KİŞİLİK VE KARAKTER GELİŞİM SÜRECİ itaate mecbur bırakılan çocuk: edilgen çocuk Her çocuk, anne-babasıyla uyum içinde yaşamaktan büyük huzur duyar. Çünkü annebaba, çocuk için yaşamın kurallarını

Detaylı

1. ÜNİTE : HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM

1. ÜNİTE : HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM 1. ÜNİTE : HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM 1 DNA (Deosiribo Nükleik Asit) Kalıtım maddesi hücre çekirdeğinde bulunur. Kalıtım maddesi iğ ipliği (Yumak) şeklinde bir görünümdedir. İğ ipliğindeki kalıtım maddesi

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır.

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır. Lilay Koradan www.gencgelisim.com - Bir ara sinemaya ya da tiyatroya gidelim mi? demek yerine, iki kişilik bilet alın. Ona Sürpriz, yarın akşam sinemaya gidiyoruz dediğiniz zaman sizinle gelecektir. -

Detaylı

Azrail in Bir Adama Bakması

Azrail in Bir Adama Bakması Mevlâna (1207 1273) Güçlü bir bellek, çağrışım yeteneği, üretkenlik, olağanüstü görüş ve anlatım gücü, derin duygusallık ve hüzün, her yönüyle İslam kültürüne hâkimiyet... İşte Mevlâna deyince akla gelen

Detaylı

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda: ilkokulu E-DERGi si 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda: 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Siir: Dünya Çocuk Bayramı Hikaye: Sagır Kaplumbaga Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur Siir: 23 Nisan Söylediklerimiz

Detaylı

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101 Ruhumdaki Müzigin Ezgileri Stj. Av. İrem TÜFEKCİ 2013/2 Hukuk Gündemi 101 Ruh halinize göre mi müzik dinlersiniz, müzik mi ruh halinizi değiştirir? Hangi tür olursa olsun o anki duygusal duruma eşlik etmekte

Detaylı

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı LGS(Liselere Geçiş Sistemi) deneme sınavı arayan birçok öğrenci için güzel bir hizmet Şanlıurfa MEM tarafından veriliyor. LGS deneme sınavı ile 2 Haziran

Detaylı

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru TAKDİM Rahmân ve Rahîm olan Allah ın adıyla Sevgili anne ve babalar; Çocuklarım henüz daha küçük, ergenlik yaşına

Detaylı

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz. YARATICI OKUMA DOSYASI En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz. MAVİŞ Mavişe göre Dünya nın ¾ nün suyla kaplı olmasının nedeni nedir?...... Maviş in gözünün maviden başka renk görmemesinin

Detaylı

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız 4. SINIFLAR (PROJE ÖDEVLERİ) Öğrenci No 1- Dinimize göre Helal, Haram, Sevap ve Günah kavramlarını açıklayarak ilgili Ayet ve Hadis meallerinden örnekler veriniz. 2- Günlük yaşamda dini ifadeler nelerdir

Detaylı

KABE HATIRALARI PROGRAMI

KABE HATIRALARI PROGRAMI KABE HATIRALARI TV PROGRAMI KABE HATIRALARI PROGRAMI HEDEF KİTLE Potansiyel Hedef Kitle 14 yaş ve üstü A,B,C,D,E özellikle kadın-erkek genel TV. izleyicisi Programın Hedef Kitlesi 14-85 yaş A, B,C,D,E

Detaylı

T.C. 8. SINIF I. DÖNEM. ORTAK (MAZERET) SINAVI 14 ARALIK 2013 Saat: 11.20

T.C. 8. SINIF I. DÖNEM. ORTAK (MAZERET) SINAVI 14 ARALIK 2013 Saat: 11.20 T.C. 8. SINIF I. DÖNEM ORTK (MZERET) SINVI 14 RLIK 2013 Saat: 11.20 DİN KÜLTÜRÜ VE HLK BİLGİSİ 1. Biz herşeyi bir ölçüye göre yarattık. (Kamer suresi, 49. ayet) Güneş ve ay bir hesaba göre hareket eder.

Detaylı

temlerini işlediği şiirlerinden bazıları: Yol Düşüncesi, Sessiz Gemi, Rintlerin Akşamı, Ufuklar, Mehlika Sultan.

temlerini işlediği şiirlerinden bazıları: Yol Düşüncesi, Sessiz Gemi, Rintlerin Akşamı, Ufuklar, Mehlika Sultan. TANITIM: 1912 den sonra şiir ve dil üzerinde yoğunlaşan Yahya Kemal, tarih, dünya görüşü ve aşk konuları çerçevesinde eserini oluşturdu. Mükemmel ve öz şiir anlayışını benimseyen şairin şiirlerinin sayısı

Detaylı

Biyoloji = Canlı Bilimi. Biyoloji iki ana bölümden oluşur:

Biyoloji = Canlı Bilimi. Biyoloji iki ana bölümden oluşur: BİYOLOJİNİN ALT BİLİM DALLARI Biyoloji; Latincede canlı anlamına gelen bio ve bilim anlamına gelen logos kelimesinden oluşur. 1 Biyoloji = Canlı Bilimi Biyoloji tüm canlıların yapı, davranış ve fonksiyonlarını

Detaylı

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı; Hisler körelir. Köreldikçe naçiz vücutta dans etmeye kalkışan ruhun etrafı kötülüğün demirden dikenleriyle çevrelenir. Her bir diken yastır ve mutluluğun katline en vefasız şekilde, acımasızca mührünü

Detaylı

VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM

VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM ÜNİTE 1 VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM DESTEK VE HAREKET SİSTEMİ - 1 Ad :... Soyad :... Vücudumuzu ayakta tutan, hareket etmemizi sağlayan ve bazı önemli organları koruyan sert yapıya iskelet denir. İskelet

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024

YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024 YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024 YAŞLANMA Hücre yapısını ve organelleri oluşturan moleküler yapılarından başlayıp hücre organelleri,hücre,doku,organ ve organ sistemlerine

Detaylı

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: 6.8.2005. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: 6.8.2005. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 6.8.2005 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir. Şiirlerin

Detaylı

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? Kişisel gelişim, insanın gelişimi merak etmesi, yeni insanlar tanıması, gazetede güzel yazı yazan veya kitap yazmış insanları merak ederek onları tanımak, sadece yazılarından

Detaylı

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma 1 of 5 14/10/2010 Stresle Başa Çıkma Stres bizim baskıya karşı duygusal ve fiziksel tepkimizdir. Bu baskı dışsal faktörlerden kendimizin ya da bir yakınımızın yaşam etkinliklerinden, hastalıklarından yaşam

Detaylı

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır. İnsanın toplumsal bir varlık olarak başkaları ile iyi ilişkiler kurabilmesi, birlik, barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için birtakım kurallara uymak zorundadır. Kur an bununla ilgili ne gibi ilkeler

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #22

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #22 YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #22 1) Zigottan başlayıp yeni bir bireyin meydana gelmesiyle sonlanan olayların hepsine birden gelişme denir. Embriyonun gelişimi sırasında, I. Morula II. Gastrula III. Blastula

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): da: - Yavrum ne oldu niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Bu soruya karşılık çocuk - Efendim,

Detaylı

İBRAHİM (a.s) MAKAMINI NAMAZ YERİ EDİNMEK Salı, 02 Şubat :47

İBRAHİM (a.s) MAKAMINI NAMAZ YERİ EDİNMEK Salı, 02 Şubat :47 Hani Evi (Kâ'be yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin (Bakara Suresi, 125) Yüce Allah ın hoşnutluğunu, sevgisini ve yakınlığını kazanabilmek

Detaylı

Mikroskobun Yapımı ve Hücrenin Keşfi Mikroskop: Robert Hooke görmüş ve bu odacıklara hücre demiştir.

Mikroskobun Yapımı ve Hücrenin Keşfi Mikroskop:  Robert Hooke görmüş ve bu odacıklara hücre demiştir. Mikroskobun Yapımı ve Hücrenin Keşfi Mikroskop: Gözümüzle göremediğimiz çok küçük birimleri (canlıları, nesneleri vs ) incelememize yarayan alete mikroskop denir. Mikroskobu ilk olarak bir kumaş satıcısı

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır. 16.MEKTUP MEVZUU : Uruc, (yükselme) nüzul (iniş) ve diğer hallerin beyanı.. NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır. Taleb babında en az duranlardan birinin arzuhalidir.

Detaylı

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden Kavrama 1 ECE KAVRAMA 21102516 TURK 101 Ali TURAN GÖRGÜ SEVGİNİN GÜCÜ 1918 yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden biridir. Şiirlerinde genellikle değişim içinde

Detaylı

Öğr. Gör. Dr. İlker BÜYÜK, Botanik, 3. Hafta: Bitkisel Dokular KOLONİ VE DOKULAŞMA

Öğr. Gör. Dr. İlker BÜYÜK, Botanik, 3. Hafta: Bitkisel Dokular KOLONİ VE DOKULAŞMA KOLONİ VE DOKULAŞMA Yeryüzünde çok sayıda tek hücreli canlı vardır ve bunlar basit yapılıdır. Oysaki çok hücreli olmak gelişmiş canlı olmanın gereklerindendir. Çünkü tek hücreli bir canlı (örneğin Euglena

Detaylı

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI TEOG SINAV SORUSU-1 1. Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder. Bu hadiste verilen mesaj aşağıdaki ayetlerin hangisinde

Detaylı