EKONOMĐ. Ragıp EGE. (Ocak 2007)

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "EKONOMĐ. Ragıp EGE. (Ocak 2007)"

Transkript

1 EKONOMĐ Ragıp EGE (Prof. Dr. Ahmet CEVĐZCĐ nin editörlüğünü yaptığı Felsefe Ansiklopedisi nin -Ebabil Yayınları- 5.ci cildi için hazırlanmıştır) (Ocak 2007) «Ekonomi» sözcüğünün çağdaş dünyada edindiği anlamla, eski Yunanistan uygarlığında, bu sözcükten anlaşılan anlam arasında çok önemli farklar vardır. Bu farklar üzerinde düşünmeye, bu farkları kavramaya çabalamak, hem ekonomi kavramının Avrupa tarihi boyunca geçirdiği evreleri, hedef olduğu anlam sınırlandırmalarını, hem de, Avrupa nın özgün tarihini anlamamıza yardım edebilir. Ekonomi yunanca bileşik bir sözcük: οι κονοµία (oikonomia); oikos nomos. Oikos, ev, büyük ailenin oluşturduğu ev anlamını taşır. Nomos sözcüğü ise, işletmek, yönetmek, düzenlemek anlamlarını içeren nem kökünden türer; hem yönetme, düzenleme; hem de örf, adet, kural, yasa anlamlarına gelir Dolayısıyla oikonomia, evin kurallara, yasalara, adetlere göre işletimi, yönetimi, düzenlenmesi demektir. Antik Yunanistan dan Avrupa nın yakın zamanlarına değin oikonomikos başlığıyla yayınlanan yapıtlar, evin reisini, efendisini, evin yönetimi konusunda aydınlatan, ona, kendisiyle ev halkının ilişkileri, ev halkının kendi aralarındaki ilişkileri, evin gereksinimlerini karşılamak amacıyla sürdürülen üretim etkinlikleri üzerine pratik, somut, yararlı bilgiler veren yapıtlar olmuşlardır. Dile getirdiğimiz tez, Moses I. Finley in, ekonomi kavramının Avrupa tarihi boyunca uğradığı anlam değişikliğiyle ilgili geliştirdiği tezdir (Finley 1973, s.17 sq.). Bu tez, ilk bakışta, her ne kadar şematik, ayrıntıları göz ardı eden indirgeyici bir görünüm sergilese de, günümüz dünyasında, ekonomi adıyla öteki toplumsal etkinliklerden yalıtıp özerkleştirdiğimiz olguların nasıl bir tarihsel süreç içinde bu özerkliği elde edebildikleri üzerine çok önemli ip uçları verir. Oikos un efendisinin lâtin dünyasındaki karşılığı paterfamilias dır. Oikonomikos adlı kitapların amacı, pater familias a, evinin, ailesinin yönetiminde yardımcı olmaktır. Söz konusu aile ise çok geniş bir toplumsal ve ekonomik birime işaret eder. Bu büyük aile içinde, ailenin şefiyle karısının yanında, evin erkek çocukları, bunların eşleri, çocukları, daha da önemlisi, söz konusu topluluğun temel iş gücünü oluşturan köleler de yer alır. Dolayısıyla paterfamilias, ailesi içinde üç tür gücü, iktidarı (power) elinde tutar: Potestas (patriyarşın çocukları, torunları ve köleleri üzerindeki iktidarı); Manus (patriyarşın karısı ve oğullarının karıları üzerindeki otoritesi); Dominium (patriyarşın mal ve ürünleri üzerindeki

2 2 mülkiyet ve kullanım hakkı) (ibid., s.19). Đşte eski dünyada oikonomia kavramı, bu üç tür iktidar ilişkilerini düzenleyen pratik bilgiler bütününe verilen addır. O devirlerde ekonomi adıyla yazılan kitaplar ya da risaleler, bu yüzden, sözcüğün bugünkü anlamından çok geniş bir anlam içerir. Yalnızca insanla ürün arasında kurulan nesnel ilişkileri değil, insanla insan arasındaki öznel ilişkileri de kapsadığı için, eski dünyada ekonomi ahlâk (etik) alanının bir parçasını oluşturur. Oikonomikos büyük aile içinde yaşayanların aralarındaki hukukî hakları ve ödevleri düzenleyen bir bilgi kolu biçiminde çıkar karşımıza eski dünyada. Daha kesin konuşacak olursak, eski dünyada ekonomi, ahlâk biliminin adalet bölümünün bir boyutunu oluşturur. Nitekim Aristoteles, Nikomakhos a Etik adlı yapıtında, ya da Thomas Aquinas ( ), Summa Theologica adlı yapıtında ekonomik olarak niteledikleri konuları, adalet bölümünde incelerler. Eski dünya terimini son derece geniş anlamda kullanıyoruz burada. Çünkü Finley e göre oikonomkos biçimindeki ekonomi anlayışı, Avrupa da, 18.ci yüzyıla değin, hatta bu yüzyılın ikinci yarısına değin varlığını sürdürmüştür. Bu çarpıcı teze kanıt olarak Finley, Adam Smith in ( ) Glasgow Üniversitesindeki hocası Francis Hutcheson un ( ), 1742 yılında lâtince yayınladığı Short Introduction to Moral Philosophy (Ahlâk Felsefesine Kısa Giriş) adlı yapıtını gösterir. Bu yapıtın üçuncü kitabı The Principles of Oeconomics and Politics ( Ökonomi ve Siyasetin Đlkeleri ) başlığını taşır; ancak bu başlığı taşıyan kitabın ilk üç bölümünde işlenen konular dikkat çekicidir: evlilik ve boşanma, çocuklarla ana babaların karşılıklı ödevleri, efendilerle uşak ve kölelerin karşılıklı ödevleri. Kitabın öteki konuları siyasî konulardır. Bu konuların bizim bugün ekonomi sözcüğünden anladığımız konularla ilişkisi olmadığı açık. Hutcheson, bizim gözümüzde ekonomi alanına giren konulardan bazılarını, yapıtının, Elements of the Law of Nature ( Doğa Yasasının Öğeleri ) başlıklı ikinci kitabında inceler: mülkiyet, veraset, kontrartlar, mal ve paranın değeri, savaş yasaları. Açık olarak görüldüğü gibi, diyor Finley, Hutcheson un gözünde tüm bu konular oeconomics in alanına girmiyor (ibid., s.17) Hutcheson un kitabını, Adam Smith in Ulusların Zenginliği (1776) kitabından otuz yıl kadar bir zaman ayırır. Oysa ekonomi sözcüğünün anlamı açısından Hutcheson un yaklaşımı Smith inkine iki bin yıl uzaktadır Finley e göre yılında Hutcheson, halâ, iki bin yıldır süregelen bir geleneği sürdürmektedir. Bu gelenek Cermen kültüründe Wirtschaft (ekonomi) kavramının içerdiği anlamın da geleneğidir. Finley in gönderme yaptığı bir uzman, O. Brunner, Wirtschaft teriminin kapsamına giren soruşturmaları Hausvaterliteratur (pater familias ın yararına kaleme alınan yazılar) adın verir (ibid., s 19). Finley in söz konusu incelemesinden çıkan genel sonuç, çağdaş anlamdaki ekonomi kavramını Adam Smith e borçlu olduğumuzdur. Đleride göreceğimiz gibi, Finley in konumuzla ilgili incelemelere katkısı, kavramsal düzeyde, çok büyüktür. Ancak, yazarın, böylesine karmaşık bir sorunu bu denli kesin bir zamanlamayla çözümlemesi, iktisadî düşünce tarihince

3 3 doğrulanabilecek bir tez değildir. Avrupa tarihinde, daha 16.cı yüzyıldan başlayarak, özellikle de 17.ci yüzyıldan bu yana, bir çok kuramcı ve düşünür, ekonomik etkinliklere, özgün bir toplumsal alanın parçalarını oluşturan olgular, başka deyimle ahlâk, adalet, hukuk ya da siyasetin kapsadığı alanlardan soyutlanarak özerk biçimde incelenmeyi hakkeden özgün olgular gözüyle bakmaya başlar. Örneğin 16.cı yüzyılda para sorunsalı kimi düşünürlerin soruşturmalarında çok önemli bir yer tutar. Fransa da, Henri II nin (krallığı ) danışmanı Seigneur de Malestroit ile büyük siyaset felsefecisi Jean Bodin ( ) arasında sürdürülen ünlü tartışma, söz konusu düşünürlerin, paranın üretim, dolaşım, tüketim tarzlarını çok iyi tanıyıp bildiklerini kanıtlar (bkz. Le Branchu 1934, T.1, s ve ). Malestroit 1566 yılında kral için hazırladığı bir raporda, Fransa krallığında son üç yüzyılda reel fiyatlarda bir artma (örneğin bir kilo buğdayın elde edilebilmesi için gerekli iş gücü miktarının bir devirden bir devire artması) olmadığı tezini savunur. Bodin iki yıl sonra bu teze karşı çıkarak fiyatlarda, belli sınıflar için, yalnızca nominal (itibarî) değil reel bir artma olduğunu, bunun nedeninin de dış ticaret aracılığıyla ülkeye giren para miktarında, özellikle de Đspanyol conquistador ların Yeni Dünya dan Avrupa ya taşıdıkları altın ve gümüş madenlerinin para arzını ani ve şiddetli biçimde artırmasında aranması gerektiğini vurgular. Đktisat tarihçileri 16.cı yüzyılda ortaya çıkan ve o zamana değin tanınmayan bu yeni olguya, yani enflasyon olgusuna, haklı olarak fiyat devrimi (révolution des prix) adını verirler (Bkz. Braudel 1979, T.1, s.411 sq. ve 1949, s.468 sq.). Bodin bu incelemesiyle, sonradan Quantity theory of money (paranın miktar kuramı) diye adlandırılacak kuramın ilk kurucusu olarak tarihe geçer. Ancak, büyük astronomi bilgini Nicolas Copernic in ( ) daha 1526 yılında yayınladığı bir incelemede söz konusu olguya işaret ettiği unutulmamalıdır (Bkz. Le Branchu 1934, T.1, s.5-46 ; Schumpeter 1954, s.101). Gene 16.cı yüzyılda Salamanque Okulu üyeleri fiyatlar, faiz, alım satım ilişkileri gibi konularda, teolojik boyutu ağır basan çözümlemeler geliştirmişlerdir (Bkz. Tortajada 1992). 16.cı ve 17.ci yüzyıllarda, iktisadî olgulara duyulan ilgi, devrin büyük düşünürlerinin yazıları incelendiğinde çarpıcı biçimde görülür. Bu düsünürlerin arasında ilk adımda adlarının sayılması gerekenler şunlardır: Francis Bacon (1560/ ), Antoine de Montchrétien ( ), Gerard de Malynes ( ), William Petty ( ), Josiah Child ( ), John Locke ( ), Dudley North ( ), Charles Davenant ( ). Görüldüğü gibi, Avrupa da 16.cı yüzyıldan başlayarak gelişen tarihsel süreç içinde ekonomi kavramı özgün bir anlam kazanıyor. Şöyle de diyebiliriz: 16.cı yüzyıldan bu yana, toplumbilimcilerin sayısı giderek artan bir bölümü, incelemelerini, zenginliklerin üretimi, dolaşımı, tüketimi gibi, çağdaş dünyada ekonomi terimiyle tanımladığımız olguların, toplumsal düzenin bir alt-kümesini oluşturduğu, bu alt-kümenin de göreceli bir özerkliğe sahip olduğu varsayımıyla sürdürürler. Finley in tezi bu bağlamda asıl önemini kazanır. Karl Polanyi nin,

4 4 ekonomi teriminin iki anlamı arasındaki karşıtlığı konu edinen çözümlemelerini hatırlatmak yararlı olacaktır burada. The Economy as Instituted Process adlı ünlü metninde (1957) Polanyi, ekonomi teriminin iki anlamda anlaşılması gerektiğini belirtir: substantive ve formal anlamlar. Türkçe tözsel (töz = substance; A. Buğra özselci karşılığını öneriyor, 1986, s.12), ya da adsal terimleriyle karşılayabileceğimiz substantive anlamdaki ekonomi, her şeyden önce, insanın, yaşamını sürdürebilmesi için boyun eğmek zorunda olduğu bağımlılıklar bütününe gönderme yapar. Đnsan, yaşayabilmek için, hem doğal hem kültürel çevresiyle sürekli alış-veriş ilşkisi içindedir; maddi gereksinimlerini doyurabilmek için insanın bu alış-veriş ağından kopmaması gerekir. Đnsanın substantive anlamda ekonomik etkinlikleri üstlenmesi özel ya da kişisel bir seçim sonucu ortaya çıkmaz; söz konusu etkinlikler; topluluk bireyi açısından, bir zorunluktur. Dolayısıyla, substantive anlamdaki ekonomi evrensel bir olgudur. Her toplum, uzam ve zaman kesimi ne olursa olsun, yaşamını sürdürebilmesi için, substantive anlamda üretim, dolaşım, tüketim etkinliklerini gerçekleştirmek zorundadır. Polanyi, söz konusu olguyu embedded (içine sokulmuş, yerleştirilmiş, gömülmüş, sedefin, süs eşyasının yuvalarına kakıldığı gibi içine oturtulmuş) terimiyle betimler: substantive anlamdaki ekonomi, toplumsal yaşamın, toplumsal ilişkilerin içine, antropolog Marcel Mauss un terimiyle toplumsal olgunun tümü (phénomène social total) (Mauss , s.147) içine yerleşmiş, toplumun gereksinimlerine tümüyle bağımlı, bu gereksinimlerin denetiminde sürdürülen etkinliklere verilen addır. Formal (biçimsel) anlamdaki ekonomi ise, belli bir tarihsel süreç içinde, özel bir toplum içinde vücut bulur. Bu anlam, sınırlı kaynakların sınırsız gereksinimleri karşılaması amacıyla etkin ve akılcı (rasyonel) biçimde dağıtımını sağlayan biçimsel hesap sistemine işaret eder. Burada sorun yaşamın sürdürülmesi için gereken çabayı üstlenmek sorunu değildir artık. Ekonomik etkinlik bir seçim sorununa, dolayısıyla analitik bir hesap sorunsalına dönüştürülmüştür. Kıt olduğu kabul edilen kaynakların, sınırsız olduğu kabul edilen gereksinimileri karşılayabilmesi sorunu, daha baştan, gereksinimlerin tümünün karşılanamayacağı koşulunun kabul edilmesini varsayar. Biçimsel anlamdaki ekonomi tarzını benimsemiş toplumlar, üretilen malların niceliği ne olursa olsun, nedret (scarcity, rareté, Knappheit) sorununu asla aşamayan, zenginlik ve bolluk düzeyleri ne olursa olsun, hiçbir zaman doyuma erişemeyen, yaşamlarını sürgit kıtlık, yetmezlik duygusuyla sürdürmeye mahkûm olan toplumlardır, Polanyi nin gözünde (Bkz. Sahlins çok anlamlı bir biçimde, Sahlins in kitabının fransızca çevirisi için Taş Devri, Bolluk Devri başlığı seçilmiş). Bu toplumlarda ekonomi sorunu bir mantık işlemi biçiminde, dolayısıyla matematiksel, kantitatif bir problem biçiminde algılanır: son çözümlemede ekonomik etkinlik, sınırlı araçların sınırsız ereklere (the means-ends relationship Polanyi 1957, s.243), akla yatkın bir biçimde, israfa, kötü kullanıma meydan vermeden uyarlanması işlemidir. Polanyi, Avrupa toplumlarının, tarihlerinin bir evresinde

5 5 söz konusu ekonomi tarzını benimseyişleri konusundaki tezini, kapsamlı biçimde, Büyük Dönüşüm (The Great Transformation) (1944) adlı kitabında geliştirir. Yazara göre Avrupa toplumları, çok yakın bir tarihte, ekonomik etkinlikleri, toplumsal sistemden, toplumsal olgunun tümü nden koparmış, sökmüş, bu etkinlikleri insan ilişkilerinden, toplumsal yaşamdan, topluma can veren kurumlardan soyutlayıp yalıtarak, kendi ereklerini kendi içlerinde taşıyan düzenekler haline getirmiştir. Ekonomik etkinliğin yöneldiği erek, tanımı gereği, hiçbir zaman ulaşılamayacak, daha doğrusu tamamlanamayacak bir erek olduğu ölçüde, ekonomik etkinliğin son bulması söz konusu değildir. Ekonominin toplumdan sökülerek, kendi özgün yasalarıyla yönetilen, ereğini kendi içinde taşıyan özerk bir alan haline getirildiği toplumlarda bireyler ekonomik etkinliğin tutsaklarına dönüşürler. Çünkü üretim güçlerinin yetkinliği ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, gerçekleştirilen üretim miktar olarak hiçbir zaman yetmeyeceği için, bireyler, saf mantıksal işleme dönüşmüş ekonomik etkinliğin hiç bitmeyen isterleri doğrultusunda dur durak bilmeden çabalamak zorunda kalırlar. Hegel in kötü sonsuzluk (das schlecht Unendliche) diye adlandırdığı mantığın tutsağı olurlar (Hegel 1821, 185 Zusatz). Finley le Polanyi nin, ekonomi kavramının Avrupa tarihi içindeki evrimi sorununa aydınlatıcı kavramlar önerdikleri yadsınamaz. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi, Finley in tezi, özellikle zamanlama konusunda, iktisadî düşünce tarihi açısından çözümlemesel temelden yoksundur. Polanyi nin yaklaşımıysa, Finley inkinden daha da tümel, köktenci, kesinleyici bir karakter sergiler. Düşünür, çağdaş dünyada ekonominin konumu ve işleyişi konusunda aşırı ahlâkçı, manikeist bir bakış açısı benimser. Bu yüzden, örneğin piyasada arz-talep mantığı doğrultusunda oluşan fiyat mekanizmasının, yalnızca, ekonomik olguları toplumsal yaşamdan koparmış çağdaş Avrupa toplumlarında ortaya çıktığı, dolayısıyla fiyatların çalkalanması olgusunun Avrupa tarihinde çok yeni bir olgu olduğu tezine benzer temelsiz tezleri savunmak durumunda kalır. Ayrıntıları bir çırpıda göz ardı ederek tarihsel genellemelerin konforuna yerleşen tutumlara büyük kuşkuyla bakan Braudel gibi tarihçiler, Polanyi nin bu tür genellemelerini, haklı olarak, sert dille eleştirirler (Bkz. Braudel 1979, T.2, s.192 sq.). Aşağıdaki soruşturmamızda Finley ile Polanyi nin kavramlarından büyük ölçüde yararlanacağız. Ancak tarihsel düzeyde çözümlemelerimize ışık tutacak düşünürler Karl Marx ile Max Weber olacak. Soruşturmamızı metin çözümlemesi yöntemiyle sürdüreceğiz.

6 6 I. Eski Yunanistan da ekonomi nin konumu: a) Platon Platon un Devlet adlı yapıtında, gereksinimlerle ilgili bölüm ile Adam Smith in iş bölümüne değgin çözümlemeleri arasında yaklaştırmalar yapılmış, Platon un düşüncelerinin Smith inkilere çok yakın olduğu öne sürülmüştür. Bu değerlendirme ne dereceye kadar doğrudur? Platon un ekonomik olgulara bakışını Smith in bakışına yaklaştırmak ne derece haklı bir girişimdir? Devlet in ikinci kitabında, toplumun (kent, site, polis) doğuşu konusunda Sokrates şöyle konuşur: Bence toplumu (πόλις polis) yapan (doğmasına neden olan), insanın tek başına kendi kendisine yetmemesi (αυ τάρκης autarkes), başkalarını gereksemesidir (bir sürü şeyin eksikliğini duymasıdır) (Devlet, 369b). Bu gözlemle, Platon, polis in kökeninin bir takım efsanelerde ya da masallarda değil, maddi bir zorunlukta aranması gerektiğini vurguluyor; toplumun doğuşunda belirleyici olan etmen gereksinimlerin karşılanması zorunluğu. Burada hemen belirtmek gerekiyor: Platon un toplum olgusuna yaklaşım tarzı kesenkes maddeci yaklaşımdır. Eğer toplumun temelinde gereksinimlerimiz yer alıyorsa, toplum, zorunlu olarak, kendi içinde bir iş bölümü gerçekleşitrecektir: Bir insan bir eksiği (gereksinimi: χρεία khreia) için bir başkasına baş vurur, başka bir eksiği için de bir başkasına. Böylece birçok eksikler birçok insanların bir araya toplanmasına yol açar. Hepsi yardımlaşarak bir ortaklık içinde yaşarlar. Đşte bu türlü yaşamaya toplum düzeni (polis) deriz, değil mi? (ibid., 369c). Öte yandan insan bir tek işle uğraştığında, yeteneklerini, gücünü bir tek erek yönünde kullandığında çok daha olumlu sonuçlar alır. Her insanın bir tek işle uğraşmasının çok daha isabetli olduğu, insanın doğası incelendiğinde de ortaya çıkar. Platon a göre her insan, doğuştan, bir tek iş, bir tek uğraş için belirlenmiştir. Kişinin mutluluğu da, doğuştan adandığı işin ne olduğunu bulgulayıp gerçek yaşamında bu işi yapmasına bağlıdır: Böylece insan başka işlerle uğraşacağına, yaradılışına uygun olan işi zamanında görürse, iş gelişir, hem daha güzel, hem daha kolay olur (ibid., 370c). Bu açıklamaları yaptıktan sonra Sokrates, polis içinde, toplumun temel gereksinmelerini karşılamak için vazgeçilmez mesleklerin neler olduğunu incelemeğe başlar; bunların kısa bir dökümünü yapar: çiftçi, mimar, dokumacı, kunduracı, dülger, çilingir, çoban, sığırtmaç, çeşitli tür tüccar, gündelikçi gibi meslekleri sayar. Sorularını yanıtlayan kişinin müdahalelerini göz önünde tutarak, bu sınırlı meslek ve iş dökümünü biraz daha geliştirir; polis in insanlarının güzel meyveler, sebzeler, yemekler yiyebilmeleri için gerekli iş bölümünü de polis in içine sokar. Bu döküm sonucu, yirmi kadar meslek saydıktan sonra Sokrates, kendi kendine yeten, yurttaşlarını mutlu kılan, tamamlanmış bir polise ulaştıklarını savunur. Dinleyicisi Glaucon doğallıkla karşı çıkar: Sokrates, senin kurduğun bu toplum domuzların toplumu olsaydı onları gene böyle yaşatacaktın (ibid., 372d). Sokrates şaşırır, insanları nasıl yaşatması gerektiğini sorar.

7 7 Glaucon un yanıtı basittir: o gün kentte insanlar nasıl yaşıyorsa öyle yaşatmak gerektiğini, rahat bir yaşam sürebilmeleri için yatacak yerleri, üzerlerinde insanca yemek yiyebilecekleri masaları olması gerektiğini söyler. Sokrates in bu gözleme tepkisi son derece anlamlıdır: Anlıyorum ne demek istediğini. Yeni doğmuş bir toplumu değil, bolluğa kavuşmuş bir toplumu ele alacağız... Ben asıl toplumu, henüz bozulmamış, gürbüz olanını ele almıştım. Ama istersen bozulmuş, illetli (φλέγµα flegma) bir toplumu ele alabiliriz. Buna bir engel yok. Hem dediğin gibi, birçokları benim ele aldığım düzenle yetinmeyecekler. Yataklar, masalar, her çeşit eşya, katıklar, kokular, (zevk) kadınları, tatlılar isteyecekler, hatta bunların türlü türlüsünü. Böyle olunca da, demin başta saydığımız, ev, elbise, kundura yaşamak için en gerekli şey sayılmayacak. O zaman gelsin resim, gelsin nakış. Altınımız, fildişimiz ve buna benzer şeylerimiz olsun diyecekler, değil mi? (ibid., 372e-373a). Sokrates in bu tepkisi üzerine söyleyecek çok şey var. Filozofa göre bir iş bölümü tarzında betimlenen polisin sağlıklı, gürbüz, canlı korunabilmesinin koşulu, iş bölümünün sıkı bir denetim altında tutulmasına bağlı. Đlk adımda Platon un betimlediği toplum Adam Smith in tasarladığı topluma çok yakın görünüyor. Smith de her toplumun özgün bir iş bölümü içerdiğini savunur Ulusların Zenginliği nin ilk bölümünde. Ancak söz konusu benzerlik geçerliliğini çok çabuk yitirir. Çünkü iş bölümünün gelişmesi asla bir erek değil Platon un gözünde. Tam tersine, denetlenmemiş, sınırlanmamış iş bölümü, toplumu kaçınılmaz biçimde yozlaştırıp çökertme tehlikesini taşır. Temel gereksinimlerin karşılanması zorunluğu toplumun doğmasına neden olan etmendir kuşkusuz. Ancak gereksinimlerin başı boş bırakılması, kişilerin akıllarına estiği biçimde, hayallerinde canlandırdıkları tasarımların çeşitliliği ve niceliği ölçüsünde gereksinim yaratmaları toplumu denetlenemez bir devinim içine sürükler. Bu noktada Platon un çözümlemeleri, ekonomik düzeyde, Smith e tümüyle yabancı bir kavram çıkarır karşımıza: doğru ölçü, her türlü aşırıdan kaçınılması gerekliliği kavramı. Başka bir deyimle karar kavramı. Bir süreci, bir devinimi, bir olguyu, bir duyguyu kararında tutma, nerede durmak gerektiğini saptama, ortayı bulma yetisi. Đyi insan, dolayısıyla iyi polis bu yetiye sahip olan insan ya da polistir. Filozof Yasalar adlı kitabında şöyle der: Güzel, hızlı ya da iri, hatta sağlıklı bir beden değerli değildir aslında çok kişi böyle sanır-, tersi niteliklere sahip beden de değerli değildir, ama bütün bunların ortasını (µέσος mesos) bulan, hem son derece ölçülü hem de son derece güvenilir olur; çünkü bu niteliklerden biri ruhu kendini beğenmiş ve küstah yapar, öteki de aşağılık ve köle. Aynı şekilde, para ve mal sahibi olma da aynı değer ölçüsüne bağlıdır: bunların aşırısı kentlerde ve kişilerde düşmanlık ve ayaklanmaya yol açar, eksikliği de hemen her zaman köleliğe götürür (Yasalar, 728d-e). Bu konuda aynı kitaptan şu bölümü de alıntılıyalım: Benim görüşüm şöyle: doğru yaşam ne haz peşinde koşmak olmalı, ne de kesinlikle acıdan kaçmak, tersine az önce dinginlik diye adlandırdığım orta yolu bulmak olmalı; bir kehanet sözüne göre, çok yerinde olarak, tanrının da durumu budur, diyoruz (ibid., 792c-d).

8 8 Platon un, genel olarak da eskilerin gözünde kötülük, son çözümlemede, aşırılıktır. Aşırıya kaçıldığı anda yozlaşma da başlar. Bu açıdan Platon, Yasalar da, en iyi polisin, yurttaşlarını hem aşırı zengilikten hem aşırı yoksulluktan koruması gerektiği görüşünü savunur: Bunlardan sonra yasa taslağı olarak şunu koyabilirim: Biz diyoruz ki, ayaklanma yerine daha doğrusu içten çözülme adı verilen en büyük illete bulaşmamış bir devlette, birtakım yurttaş kesimlerinde ne dayanılmaz yoksulluk bulunmalı, ne de zenginlik; çünkü her ikisi de bu illete yol açar: o halde şimdi yasa koyucu bunların sınırını belirtmelidir. Öyleyse, yoksulluğun sınırı başlangıçtaki pay olmalı: bu olduğu gibi kalmalı; hiçbir yönetici ya da erdemiyle sivrilmek isteyen hiç kimse bu payın azalmasına göz yummamalı. Yasa koyucu bunu ölçü olarak alıp, bunun iki, üç, hatta dört katına çıkmasına izin verecektir (...) biri daha fazlasını elde edecek olursa, ölçüyü aşan tutarı kente ve koruyucu tanrılara bırakmak koşuluyla ün kazanacak ve ceza görmeyecektir (ibid., 744d 745a). Aşırılık iki yönde de, hem bolluk yönünde hem eksiklik yönünde ortaya çıkabilir. Yasa koyucu, yurttaşların aşırı derecede zenginleşmelerini engelleyici önlemler aldığı gibi, yurttaşların aşırı yoksullaşmalarını da engelleyici önlemler almalıdır. Platon un en iyi polis inde aşırı zenginlik yasaklandığı gibi aşırı yoksulluk da yasaklanır. Ne çok zengin insandan ne de çok yoksul insandan iyi yurttaş olabilir. Söz konusu ölçü, karar, orta yol kaygısı Platon u, zorunlu olarak, gerekli-gereksiz, vaz geçilmez-lüks, birincil-ikincil, asıl-ayrıntı, doğal-yapay, temel-önemsiz ayırımlarını yapmaya yöneltir. Bu karşıtlıkların birinci öğelerini elde tutup ikinci öğelerini elden çıkarmayı, bu karşıtlıtlıklar arasında kesin bir sınır çızmeyi ve bu sınırı asla aşmamayı öğrenmek gerekir. Aşırılıktan bu şekilde korunulabilir. Bu öğretiyi de polis, polisin yöneticileri sağlar yurttaşlara. Yurttaşlar ekonomik etkinliğin nerede durması gerektiğini, üretimin hangi noktada yeterli olduğunu, hangi noktadan sonra daha fazla üretimin gereksiz olduğunu, hangi noktada ekonomi alanından çıkıp başka uğraşlara yönelmeleri gerektiğini öğrenmelidirler. Kısaca klâsik iktisatçıların sözünü ettikleri sermaye birikimi nin nerede durması gerektiğini öğrenmelidirler. Bu yüzden, yasaların, polis içinde, herşeyden önce, ölçüyü, ölçülülüğü var kılmaları gerekir. Oysa Smith in metnine göz attığımızda, bu tür bir ölçü kaygısının, ekonomik düzeyde sürdürdüğü soruşturmanın mantığına bütünüyle yabancı olduğunu görürüz (Smith 1776). Ancak şunu özellikle belirtmek gerekir: Smith, sınır sorunsalına asla yabancı değildir. Nitekim, birinci kitabın XI.ci bölümünde şu satırları okuruz: Yiyeceğe duyulan istek (desire of food), her kişide insan midesinin dar kapasitesiyle sınırlanmıştır (limited); ancak yapı, elbise, ev eşyası, mobilyadaki rahatlık ve süslemeler (conveniencies and ornaments) için duyulan isteğin herhangi bir sınırı (limit) ya da belli bir bitim yeri (certain boundary) yok gibidir (ibid, T.1, s.269). Yalnız Smith i Platon dan ayıran nokta, bu saptamanın, 18.ci yüzyıl düşünüründe, herhangi bir endişe, bir tedirginlik yaratmamasıdır. Tam tersine, düşünür, söz konusu sınırsızlığın, üretimin artması

9 9 yönünde akıllıca kullanılmasını salık verir. Birinci kitabın birinci bölümünde, toplu iğne üreten atölyeye gittiğinde, Smith i ilgilendiren, bu iş kolunda, emeğin daha akıllı, daha bilimsel düzenlenmesiyle, iş gücünün verimliliğinin ve üretimin miktarının, önceki koşullarla karşılaştırılamayacak kerte artması olgusudur. Önceki koşullarda, bir işçi tüm gücüyle çalışarak belki ancak günde bir iğne yapabilir; kesinlikle yirmi iğne yapamaz (ibid., s.110). Oysa, on işçi arasında gerçekleştirilecek akıllı bir iş bölümü sayesinde, yani iğne ürünü alt parçalara bölünerek her bir parçanın bir işçi tarafından üretilmesiyle, bu on kişiye bir günde kırk sekiz bini aşkın toplu iğne ürettirme olanağı doğar. Dolayısıyla, yeni koşullarda bir tek işçiye günde dört bin sekiz yüz iğne düşer. Bu gözlem Smith te hayranlık uyandırır. Düşünür, kişi başına, günde bir iğneden günde dört bin sekiz yüz iğneye geçmenin ne işe yaradığı, gerekip gerekmediği, bu binlerce iğnenin hangi gereksinimi karşılayacağı sorusunu asla sormaz. Daha doğrusu Smith in gözünde bu soru anlamsızdır. Üretmek, emeğin üretim gücünü, üretim araçlarının verimliliğini elden geldiğince artırmak, yeni değere yeni değer eklemek, iyi nin kendisidir Smith in gözünde. Artan üretim büyümeyi (growth) sağlar. Büyümekse dünaymızın genişlemesi, dolayısıyla yaşam koşullarımızın sürekli mükemelleşmesi yani özgürleşmemiz demektir. Üretmekten korkmak özgürlükten korkmaktır, Smith in gözünde. Bu tutumun, Platon un dünya görüşünden ne denli uzak, hatta bu görüşün tam tamına karşıtı olduğunu söylemek abartılı olmaz. Đlk adımda şunu belirtmek gerekir: Platon da Smith de uzmanlaşma nın önemini vurguluyorlar. Ancak Platon bu konuya ahlâksal düzeyde yaklaşıyor. Uzmanlaşma, kişinin yaradılışına uygun iş le uğraşması, çabasını, hünerini bu işte göstermesi demek filozofun gözünde. Son çözümlemede uzmanlaşma kişinin mutluluğunu, kişinin dünyada kendi kendisini gerçekleştirmesinin koşullarını ilgilendiren bir konu. Oysa Smith, uzmanlaşma (ihtisaslaşma) konusuna bütünüyle ekonomik düzeyde yaklaşıyor. Düşünürün gözünde önemli olan uzmanlaşmanın kişiye getirdikleri değildir. Tam tersine, çağdaş dünyada uzmanlaşma, işçinin yabancılaşmasına neden olur, işçiyi, bir insan valığı ne kadar ahmaklaşabilirse (stupid) o kadar ahmak, ne kadar bilgisizleşebilirse (ignorant) o kadar bilgisiz kılar (Smith 1776, T2, s.368) Smith için uzmanlaşmanın önemi iş gücünün verimini olumlu yönde etkilemesidir. Uzmanlaşma üretimi durmaksızın artırdığı için geliştirilmesi gereken bir olgudur. Jean-Pierre Vernant, Platon un iş bölümü kavramıyla ilgili şu yetkin gözlemi yapar: Đş bölümü... [eski Yunanistan da] amacı emeğe en yüksek üretim gücünü vermeye yönelik bir kurum olarak görülmez. Đş bölümü, insanın doğasına işlenmiş bir zorunluktur; insanın bir şeyi en iyi şekilde yapabilmesi, yalnızca o şeyi yapmasına bağlıdır (Vernant 1965, s.30). Nitekim Platon, gene Yasalar da, hemen hemen hiçbir insan yapısı iki uğraşı ya da iki mesleği hakkınca yapmak için yeterli değildir der (846d-e).

10 10 Ayrıca Platon, Smith in gözünde hiç bir anlamı olmayan bir değere, eski bilgelerin, özellikle, birazdan göreceğimiz gibi, Platon un öğrencisi Aristoteles in çekincesiz paylaştıkları bir değere sıkı sıkıya bağlıdır: kendi kendine yeterlik, αύταρκεία (otarşi, autarcie, autarky) değeri (Politique, 1252b). Bu değerin anlamını kavrayabilmek için Yasalar ın şu bölümünü inceleyelim: Bütün bunlardan sonra bir başka yasa geliyor: hiç kimse kişisel olarak altın ya da gümüş para sahibi olamaz: ama günlük alış-verişlerde madeni para kullanılabilir; elişçilerinin karşılığını vermek ve bu gibi işlerde çalıştırılan ne kadar ücretli varsa hepsine, kölelere ve yanaşmalara paralarını ödemek zorunludur. Đşte bu nedenle, yalnızca içerde geçerli olan, ama başkaları (ά λλοι alloi) arasında değeri olmayan madeni paraya sahip olunması gerektiğini söylüyoruz; bütün Yunanistan da ortak olan para ise, askeri seferler ve öteki ülkelere yapılan türlü yolculuklar için kullanılır (...) Ama birinin kişisel olarak yurt dışına çıkması gerekiyorsa, o yöneticilerden izin aldıktan sonra yola çıkmalıdır; dışarıdan yurduna yabancı parayla dönecek olursa, bunu değeri kadar yerli parayla değiştirerek devlete bırakmalıdır (741e-742b). Platon için, genel olarak da eski dünya düşünürlerinin gözünde, içeri-dışarı ayırımı son derece güçlü bir ayırımdır. Dışarı (yabancılar, başkaları), her an, içerinin (biz, kardeşler, yurttaşlar) uyumunu, dengesini, ahlâkını, huzurunu, rahatını bozmaya hazır tehlikleri barındıran kötücül bir güç biçiminde algılanır. Yurttaşların kendilerini dışarıdan sakınmaları gerekir. Bu yüzden, yurttaşların dışarıyla ilişkilerini devlet, polis, çok sıkı biçimde denetlemekle yükümlüdür. Özellikle yurttaşların dışarıyla kurabilecekleri olası ekonomik ilişkilerin büyük bir titizlikle izlenmesi, bu ilişkilerin dolaysız biçimde sürdürülmesinin yasaklanması zorunludur. Yurttaşların dışarıyla ilişkilerinin devletin dolayımıyla kurulması, Platon un siyaset felsefesinin temel ilkelerinden birini oluşturur. Yukarıdaki alıntıda karşılaştığımız iki tür para izleğini bu ilkenin ışığında değerlendirmemiz gerekir. Görüldüğü gibi, polis içinde kullanılan para, basit bir madenden yapılmış, özgün değeri olmayan, dolayısıyla değerini üzerindeki imzadan, yani polisin iradesinden alan, bütünüyle uzlaşmaya, konvansiyon a dayalı saymaca bir birimdir. Yurttaşlar devletlerine güvendikleri için bu parayı kullanırlar; içeride kullanılan para değerini devlete duyulan güvene borçludur. Özgün değeri olmadığı için, polisin dışında hiçbir geçerliliği yoktur. Dışarıyla yapılabilecek bir alış verişte, yabancı ortak, bu parayı kabul etmez. Dışarıda kabul gören para altın ya da gümüş para, yani özgün değeri olan dolayısıyla herkesin değer verdiği, değerini herkesin tanıdığı paradır. Platon işte bu devletler arası, polisler arası geçerliliği olan parayı yurttaşların ellerinde tutmasını yasaklıyor. Çünkü uluslararası gerçerliliği olan paraya sahip yurttaş, devletin denetiminden sıyrılarak, dışarıyla dolaysız ilişkiye girebilir. Bir yurttaşın altın ya da gümüş paraya sahip olması, kimi gereksinimlerini dışarıdan, başkalarının üretiminden sağlayabilme gücünü elinde bulundurması demektir. Başka bir deyimle, dışarıyla kurulabilecek dolaysız ekonomik ilişkiler, yurttaşların kayıtsız şartsız benimsemeleri gerekli temel ahlâkta, gereksinimlerin polisin üretimiyle sınırlandırılması zorunluğuna değgin ahlâkta gedik açar. Devletinin üretimiyle yetinmesini bilmeyen yurttaş, dışarının üretimi sayesinde gereksinimlerini

11 11 çoğlatmaya yönelecek, giderek aşırılığa düşecek, sonunda yozlaşacaktır. Đşte otarşi, kendi kendine yeterlik, bu yozlaşma tehlikesini önler. Polis yurttaşlarına tümüyle yetmelidir. Yurttaşın mutluluğu, ülkesi içinde herhangi bir eksiklik duygusuyla yaşamamasına bağlıdır. Ayrıca eksiklik duygusu güçsüzlüğün, aczin işaretidir. Eğer bu güçsüzlükten yabancının üretimiyle kurtulabiliyorsak, bu, yabancıya bağımlı olduğumuz, dolayısıyla özgür olmadığımız anlamına gelir. Aristoteles in gözünde, özgür insanın (ε λεύθερος eleutheros) koşulu, başkası (ά λλος allos) için yaşamamak yani kendi kendine yetmektir (Rhétorique, 1367a, 31). Bu tür bir dünya görüşü içinde dış ticaret gibi bir etkinliğin gelişmemesi kolaylıkla anlaşılır. Dış ticaret, bağımsızlığın, dolayısıyla özgürlüğün yitirilmesi tehlikesini taşır. Dışarıyla ekonomik ilişkiler konusunda eskilerin gösterdikleri bu tedirginliği, Adam Smith in hemşerisi, arkadaşı ve meslekdaşı Đskoçyalı büyük filozof David Hume un ( ), Political Discources (1752, s ) adlı yazılarında savunduğu görüşlerle karşılaştırdığımızda, ekonominin substantive anlamıyla formal anlamı arasındaki farkın aydınlatıcı örneklerinden biriyle karşılaşırız. Hume, sözü geçen yazılarda, genel olarak tüm klâsik iktisatçıların, özellikle de David Ricardo nun ( karşılaştırmalı maliyet kuramı ) çekincesiz benimseyecekleri dış ticaret ile ürün ve hizmetlerin serbest dolaşımına değgin tezini geliştirir. Düşünürün bu konudaki varsayımı Platon unkinin tam tersidir: dış ticaret, ithalat ve ihracat, kişilerin dünyalarını genişletir, onların başka ürünler, başka üretim biçimleri, başka yaşam biçimleri, başka inançlar, başka ilkeler, başka değerler, başka adet başka örfler tanımalarını sağlayarak, kişileri yontar, eğitir; bu açıdan dış ticaret, kişileri evrenselleştirerek özgürlüklerini artırır. Bilindiği gibi, Hume un bu yazılarda karşı çıtığı siyaset kısa görüşlü ve bencil devletlerin doğal bir yönelimle uyguladıkları korumacılıktır. b) Aristoteles Aristoteles, bir anlamda, oikonomia ya da substantive anlamdaki ekonominin kuramcısıdır. Politika adlı yapıtının birinci kitabı, büyük ölçüde, ekonomik konulara ayrılmıştır. Başka bilim dallarında son derece kapsamlı kuramlar, çözümlemeler geliştirmiş filozofun, genel soruşturmasında, ekonomik olgulara, hocası Platon gibi, çok az yer ayırmış olması yüzünden, sözünü ettiğimiz kitap iktisatçılar ve toplum bilimcilerin çok dikkatini çekmiş, düşünce tarihi boyunca kitapta geliştirilen çözümlemeler kapsamlı yorumlara hedef olmuştur. Kitabın en ünlü bölümlerinden birini okuyalım: Her eşya ya da mülkiyet konusu iki kullanıma açıktır: bu kullanımların ikisi de o şeyin kendi kullanımlarıdır, ama benzer kullanımlar değildir; çünkü bunlardan biri söz konusu eşyaya özgün (eşyanın özüne, doğasına uygun) kullanımdır, öteki değildir. Örneğin bir ayakkabı ya ayağa giymeye yarar ya da bir başka şeyle değiştirmeye. Her ikisi de ayakkabının kullanımlarıdır; çünkü o ayakkabıyı, bir ayakkabı isteyen birine verip karşılığında para ya da yiyecek alan bir kimse bile, ayakkabıyı ayakkabı olarak kullanmaktadır; ama doğal kullanımı yönünde kullanmaz;

12 12 çünü ayakkabı değiş-tokuş amacıyla yapılmamıştır. Aynı şey mülkiyet konusu olan öteki eşyalar için de geçerlidir; değiş-tokuş süreci bunlardan herhangi birine uygulanabilir (Politika, IX a) Đleride ekonomi politik in temel ayırımlarından birini oluşturacak kullanım değeri/değişim değeri karşıtlığı, tarihten elimizde kalan yazılı belgeler göz önüne alındığında, ilk kez, Arıstoteles in bu metninde, bu denli kesin ve kuramsal biçimde dile getiriliyor. Her eşya, her nesne ya öngörüldüğü gereksinimi karşılaması amacıyla ya da salt değiş-tokuş amacıyla, yani eşyanın salt dolaşımından sağlanacak değer birikiminin artması amacıyla kullanılabilir. Eşyalar, öngörüldükleri gereksinim söz konusu olduğunda, birbirlerinden kesinlikle farklı, özgün gerçekliklerdir. Ancak salt değiş-tokuş nesnesine dönüştürüldüklerinde, gereksinimler düzeyindeki farklılıklar silinir; eşyaların tümü, salt değişim değeri taşıyan anonim, bir örnek dayanaklar görünümünde, yani salt meta görünümünde ortaya çıkarlar. Das Kapital in (1867) ilk bölümü, bir anlamda, Aristoteles in yukarıdaki metninin derinlemesine yorumudur denilebilir. Söz konusu karşıtlık temelinde, Aristoteles iki tür geçim sağlama, yaşam sürdürme, kazanım biçimini (κτητική ktetike; art of acquisition, Erwerbskunde) birbirinden ayırır. Biri doğal, uygulanması çekincesiz öğütlenebilecek kazanma biçimi öteki doğa dışı, sakınılması gereken kazanma biçimi. Đyi kazanma, ailenin geçimini sağlayacak gereksinim nesnelerini elde etmek için sürdürülen üretim ya da değiş-tokuş etkinliklerinden oluşur. Aristoteles, aile içinde sürdürülen bu ekonomiye οίκονοµική (oikonomike - économie domestique, household management, Hausverwaltungskunde ) adını verir. Bu kazanma biçimi ticareti de gerektirse, kazanılan eşya özgün kullanımı doğrultusunda, yani bir gereksinimi karşılamak amacıyla kullanılacağı için iyi, yararlı, doğal bir etkinliktir. Ancak Aristoteles, oikonomike sözcüğünden yalnızca ev ekonomisini anlamaz; kentin, sitenin, polisin ekonomik yaşamının düzenlenmesi, yönetimi anlamında da kullanır aynı sözcüğü (Politika, VIII b). Đster ailenin ister kentin ekonomik yaşamı olsun, oikonomike düzeninde her türlü ekonomik işlem gereksinimlerin denetimi altında sürdürülür. Đkinci tür kazanma biçimiyse, eşyaları doğalarına uygun olarak kullanmak amacıyla değil onları dolaşıma sokarak servet edinmek, parasal değerleri artırmak amacıyla sürdürülür. Aristoteles bu ikinci tür kazanma biçimini tanımlamak için χρηµατιστική (khrematistike) terimini kullanır. Özellikle Orta Çağ da çok büyük bir ün kazanacak bu sözcük, kâr etmek amacıyla mülkiyet edinme, para kazanma anlamına gelir (acquisition of property; Gelderwerb). Aristoteles in metninin büyük bölümünde khrematistike terimi, olumsuz, kötü, doğa dışı kazanım anlamında kullanılır. Ancak filozofun bu terimi olumlu anlamda da, genel olarak kazanım biçimi anlamında da kullandığı olur. Terimin salt olumsuz anlamıyla kullanılması, daha çok, Aristoteles in Orta Çağ yorumcularına özgüdür. Khrematistike nin kötülüğünü yapan özellik, sınır tanımayan, bir noktada durup tamamlanmayan, bir sonu olmayan etkinliği ifade etmesinde yatar.

13 13 Aristoteles, bu konuda, Solon un şu sözünü hatırlatır: insanların zenginliğine sınır konmamıştır (ibid., VIII b). Khrematistike türü etkinlikte gereksinim amaçtan araç konumuna indirgenmiştir. Oikonomike içinde gereksinim, kazanma ediminin amacıyken (bu yüzden de gereksinimin karşılanmasıyla kazanma edimi son bulur), khrematistike içinde gereksinim servet birikiminin basit bir aracına dönüşür; kazanma edimi bir noktada son bulmaz, sonsuza değin sürer gider. Bir eşyanın salt değişim değeri için kullanımı, bu eşyayı alıp satan kişilerin gözünde, eşyanın bir kullanım değerinin olmasına bağlıdır. Kullanım değeri olmayan bir eşya dolaşıma da giremez. Ancak oikonomike de değişim değeri kullanım değerinin boyunduruğunda, hizmetindedir. Oysa khrematistike de egemen olan nitelik değişim değeridir; bu yüzden khrematistike, kâr üzerine kâr, değer üzerine değer ekleyerek sonsuza uzanan bir sürecin ifadesidir. Gereksinimlerin denetiminden kurtulmuş kazanım biçimi insanı, aileyi, kenti, polisi karşı konulmaz, yabancılaştırıcı bir mantığın girdabına çeker. Dışarıdan müdahale olmadıkça, söz konusu mantık, kendi içinde kendini durdurabilecek güçten yoksundur. Dışarıdan gelecek güçse, yukarıda gördüğümüz otarşi ilkesidir. Kazanımın da, üretimin de yeterli olabilmesi için, bir noktada, gereksinimlerin, vazgeçilmez olarak kabul edilen kesiminin doyurulduğu, daha fazlasına gerek olmadığı inancının, aile ya da polis halkı içinde yerleşmesi gerekir. Burada Hegel in 1821 de, Hukuk Felsefesi nin Đlkeleri adlı kitabının Sivil Toplum bölümünde, büyük bir yetkinlikle geliştirdiği, gereksinimler sistemi (das System der Bedürfnisse) sorunsalıyla karşılaşırız (Hegel, 1821, 189 sq, s.346). Aristoteles in metninde, söz konusu sorunsal şu şekilde dile gelir: Bazı kimseler mal birikimini (servet kazanımını), ev yönetiminin (oikonomike) amacı sanırlar ve parasal varlıklarını sınırsız artırmaları gerektiği, en azından bu varlığı eksiltmeden elde tutmaları gerektiği inancından asla vazgeçmezler. Bu davranışın nedeni, söz konusu kimselerin iyi yaşamayı değil yaşamayı (ζέο zeo) amaçlamalarıdır; yaşama arzuları sınırsız olduğu için, bu arzuyu doyurabilecek araçların da sınırsız olmasını isterler. Kimileri iyi yaşamı amaçlamalarına karşın, bedensel zevklere (hazlara) yararlı olanın ardından koşarlar. Bedensel zevkler de mülkiyet sahibi olmaya bağlı göründüğü için, etkinliklerinin tümü para kazanma üstünde odaklaşır (khrematistike); para kazanmanın öteki biçimi de buradan gelir. Ancak zevk almalarının koşulunu aşırılıkta (ύπερβολή üperbole) gördükleri için, aşırı zevki kendilerine kazandıracak sanatın ardına düşerler. Eğer bunu para kazanma sanatıyla sağlayamazlarsa başka yollardan elde etmeye çalışırlar; bütün yetilerini bu uğurda kullanırlar. Yetileri böyle kullanmaksa doğaya aykırıdır (Politika, IX 1258a). Görüldüğü gibi, Aristoteles in mantığını yöneten temel kavram, Platon da olduğu gibi, sınır kavramı. Aristoteles, bu kavramı, çok anlamlı bir biçimde irdeliyor. Sorun, son çözümlemede, eğitim sorunu. Kişinin iyi yaşamak ile yaşamak arasındaki farkı görüp anlaması sorunu. Sonsuz hayal gücüne sahip canlılar olduğumuz için, hepimiz, yaşama tutkusuyla yanıp tutuşuyoruz.

14 14 Doğal bir yönelimle, yaşamdan esrik edici, başdöndürücü zevkler almanın koşulunu, doya doya, dolu dolu yaşamanın koşulunu, bolluğa, aşırılığa erişmekte görüyoruz. Bitimli, sınırlı bir sürecin, zorunlu olarak, yaşamı dışladığına inanıyoruz. Khrematistike nin üzerimizdeki çekiciliği, kimimizin paraya, servete, zenginliğe daha düşkün olmasında yatmıyor. Hepimiz yaşama arzusuyla devindiğimiz için, hepimiz khrematistike nin tutsağı olmaya yatkınız. Khrematistike nin çekiciliğine, sirenlerine direnebilmemizin koşulu iyi yaşamayı öğrenmemizde, yani eğitilmemizde yatıyor. Yasalar da Platon şöyle diyor: Đnsanların pek azı, sayıları doğal olarak az ve yüksek eğitim almış ancak birkaç kişi, birtakım gereksinimler ve arzular karşısında ölçülü kalmayı başarabilir, çok para kazanma fırsatı çıktığında kendini tutar ve ölçülü kazancı çok kazanca tercih eder; oysa insanların çoğunda bunun tam tersi eğilimler vardır, aşırı gereksinimler duyarlar, ölçülü kazanç elde edebilecekken aşırı kazanç peşindedirler (Yasalar, 918c-d) Đyi yaşamak ise orta yolun, kararın nerede olduğunu, sınırın nereye konulması gerektiğini öğrenmemiz demek. Gereksinimlerin bir erek değil, mutluluğumuzun aracı olduğunu anlamamız demek. Mutluluk tüketilecek mal türünden bir nesne, gereksinimlerin durmaksızın çoğaltılmasıyla ulaşılacak bir ruh hali değil. Aristoteles in gözünde mutluluk, kişinin, yaşamını ahlâk ve düşünce düzeyinde uyumlu, dengeli biçimde sürdürebilmesi demek. Kişinin kendi kedisine egemen olabilmesi, içinde taşıdığı olumlu ve olumsuz öğeler arasında dengeyi, orta yolu bulması demek. Kısaca aşırıdan, hem bolluk hem eksiklik düzeyinde, sakınmak demek Đşte aşırının serap ına direnmemizi sağlayacak düzen, kendine yeterlik düzeni, otarşi düzeni. Burada devletin, polisin eğitici görevi gündeme geliyor. Polis, ekonomik düzeyde, vazgeçilmez gereksinimlerle aşırı gereksinimlerin sınırını çizerek, yurttaşlarını, sınırlı gereksinimler düzeniyle yetinmeyi öğrenmeye, bunun deneyimini yapamaya zorluyor. Eski Yunan düşünürlerin genel kanısı, yurttaşların, khrematistike nin şiddetinden, despotizminden ancak otarşi sayesinde kurtulabilecekleri yönündedir. Gördüğümüz gibi, formal anlamdaki ekonomi, eskilerin, hatta ilkel denilen toplumların hiç bilmedikleri, tanımadıkları bir olgu değil (bu konuda bkz. Malinowski 1921, s ; Trobriand adaları yerlilerinin aralarında uyguladıkları gimwali türünden alış-veris). Aristoteles in khrematistike si, Polanyi nin formal dediği ekonomiye eş bir ekonomi anlayışı. Aristoteles in dünyasıyla bizim dünaymız arasındaki fark, o dünyada hiç olmayan, hiç tanınmayan bir şeyin, bizim dünyamızda ortaya çıkması değil. Bizim dünyamızda egemen olan ekonomi biçiminin, yani khrematistike nin, Aristoteles in dünyasında, oikonomike nin egemenliği altında tutulması, khrematistike nin oikonomike nin içine, sedefin nalının oyuğuna kakıldığı gibi, yerleştirilmesi; yerleştiği yerden sıyrılıp özerkleşmesinin önlenmesi. Bu kaygı, Aristoteles in para konusundaki, daha da güçlü olarak faiz konusundaki tedirginliğini anlamamızı da sağlar:

15 15 Para kazanma (khrematistike), dediğimiz gibi iki çeşittir. Biri ticarî etkinlik, öteki evin yönetimi (oikonomike). Đkincisi zorunlu ve övgüyü hakkeden kazanım biçimi, birincisiyse, haklı olarak kınamayla bakılan kazanım biçimidir (kınamayla bakılır çünkü bu kazanım biçimi, doğal değil, kimi insanların başka insanların zararına sürdürdükleri bir kazanım biçimidir). Bu yüzden faizcilikten nefret edilmesi tamamıyla haklıdır; çünkü faizcilikle elde edilen kazançlar paranın kendisinden çıkar, paranın icat edilmesine neden olan amaca uygun kazançlar değildir. Para, alış verişi kolaylaştırması için icat edilmiştir; oysa faiz parayı artırma ereğini güder; zaten adını da (τόκος: yavru; döl; offspring) bu işlemden alır; çünkü her canlı benzerini doğurur; faiz de paradan doğan paradır. Dolayısıyla, bütün para kazanma (khrematistike) yolları arasında doğaya en aykırı olanı (παρα φύσιν para physin) tefeciliktir (Politika, X 1258b). Marx, Kapital in Paranın Sermayeye Dönüşümü adlı ikinci bölümünde, kapitalist üretim biçiminin özgün yapısını incelerken, Aristoteles in yukarıdaki çözümlemelerinin bir çeşit uygulamasını gerçekleştirir. Zaten Marx, bu bölümün başlarında uzun bir dipnot çıkarak Aristoteles in yukarıda alıntıladığımız kimi bölümlerine gönderme yapar (Marx 1867, s.167, dipnot 6). Sözü geçen bölümde, daha genel olarak da iktisat kuramının tümünde, Marx, basit para kavramı ile sermaye kavramını titizlikle birbirinden ayırmaya özen gösterir: Para olarak para ve sermaye olarak para birbirlerinden, ilk adımda, salt ekonomi içindeki dolaşım biçimleri açısından ayrılırlar (ibid., s.109). Metaların en olağan dolaşım biçimi Meta-Para-Meta (M-P-M; Waare- Geld-Waare) biçimidir. Sürecin başında ve sonunda meta yer alır. Bu dolaşım, Aristoteles in oikonomike si içindeki para kullanımının ve meta dolaşımının formülüdür: ailenin ya da polisin, ürettiği bir ürünü, para aracılığıyla, gereksinim duyduğu başka bir ürünle değiştirmesi. Para bu süreçte salt değişim aracı rolünü oynar. M-P-M dolaşımı, gereksinimlerin denetiminde sürdürülen bir dolaşımdır. Bu yüzden, sürecin iki ucundaki metalar arasında niteliksel bir fark vardır. Dolaşımın tanımı gereği, başta ve sonda, ayrı metalar söz konusudur. Dolayısıyla iki uçta eşit değişim değerleri yer almasına karşın, metalar, kullanım değerleri açısından birbirlerinden ayrılırlar, doğallıkla. Oysa kapitalist üretim biçiminde, yani paranın sermaye olarak kullanıldığı dolaşım biçiminde karşılaştığımız formül Para-Meta-Para (P-M-P) tarzındadır. Burada para, araç olmaktan çıkmış, erek konumuna yükselmiştir; gereksinim ise tersine, erek konumundan araç konumuna indirgenmiştir. Sürecin başında ve sonunda parayı buluruz. Dolayısıyla, sürecin iki ucu arasında niteliksel hiç bir fark yoktur. Süreç parayla başlayıp parayla biter. Ancak nicelik açısından çok önemli bir fark vardır. Başta dolaşıma sokulan parayla sonda dolaşımdan çekilen para arasında bir nicelik farkı olmalıdır. Sondaki paranın miktarının baştaki miktardan daha büyük olması gerekir. Bu farkın olmadığı durumda tüccarın pazarda mal satmasının bir anlamı kalmaz. Đşte bu temel farkı belirgin kılmak için Marx, formülü, P-M-P biçiminde yazar. Sondaki P ye eklenen üstü işareti, iki miktar arasındaki farkı belirgin kılar: P = P + P (ibid., s.165). Marx bu P birimine Mehrwerth, artı-değer adını verir (ibid.). Söz konusu artı-değerin nereden

16 16 geldiği, kökeninin ne olduğu, Marx ın ekonomik soruşturmasının temel sorusunu oluşturduğunu biliyoruz. Görüldüğü gibi, P-M-P biçimindeki dolaşım formülü khrematistike nin formülüdür. Ancak Aristoteles, P nin, yani sözünü ettiği sonsuza uzanan servet birikiminin nereden kaynaklandığı sorusunu sormaz. Aşağıda, filozofun, genel olarak da oikonomike nin khrematistike ye egemen olmasını dileyen bakış açısının, artı-değer in kökeni sorusunu neden sormadığını, gene Marx ın başka bir Aristoteles yorumuna değinerek irdelemeye çalışacağız. II. Değer, Emek, Kölelik Aristoteles in iktisatı ilgilendiren öteki yapıtı Nikomakhos a Etik adlı kitabıdır. Bu kitabın, adalet konusuna ayrılmış beşinci bölümünde, filozof, yasayı ilgilendiren genel adalet ile eşitlik konusunu ilgilendiren özel adaleti birbirinden ayırdıktan sonra, iktisadî olguların, doğal olarak, eşitlik konusuyla ilgili adaletin alanına girdiğini söyler. Eşitliği ilgilendiren özel adalet de kendi içinde, bölüşüm ü ilgilendiren adaletle, (bir haksızlığı, eşitsizliği, yanlışı) düzeltici, tashih edici adalet olarak ikiye bölünür. Düzeltici adalet de kendi içinde, kişilerin iradelerine karşı başlarına gelen haksızlıkları ve eşitsizlikleri (örneğin hırsızlık, gasp, vb.) ilgilendiren adalet ile, kişilerin iradeleri içinde sürdürülen ilişkileri düzenleyen adalet olarak ikiye ayrılır. Kişilerin kendi iradeleriyle, istekleriyle kurdukları ilişkilerin büyük bir kesimi iktisat alanını ilgilendirir; daha doğrusu pazarda kurulan alışveriş, değiş-tokuş ilişkileri, doğallıkla, bu son tür adaletin kurallarıyla yönetilecektir. Ancak, yakından bakıldığında, pazardaki alışveriş ilişkilerini düzenleyen adaletin düzeltici adalet in bir kolundan çok, özgün kuralları olan özgün bir adalet olması gerektiği fikri, özellikle Orta Çağ skolastiklerinin yorumlarında geliştirilmiş, adı geçen yorumcular, özellikle de Thomas Aquinas, alışveriş ilişkilerini düzneleyen adalete, latince commutãre (bir şeyi bir şeyle değiştirmek) fiilinden hareketle justitia commutativa adını vermişlerdir. Daha sonra gelenek, iktisadı ilgilendiren konularda, bölüşüm adaleti ( justitia distributiva ) ile alışveriş adaleti ( justitia commutativa ) karşıtlığını benimsemiştir (Thomas Aquinas , Adalet, 61.ci soru, s.127, sq.). Büyük ölçüde Aristoteles ten esinlenen bu gelenek içinde, bölüşümde adaletin sağlanabilmesi, bölüşümün yapıldığı kişiler arasındaki ekonomik, sosyal, kültürel, ailesel, zihinsel, vücutsal farkların göz önüne alınması koşuluna bağlıdır; alışverişte adalet ise, alımla satımı yapan kişilerin kesenkes eşit olduğu varsayımından hareketle, el değiştiren malların aralarındaki eşitlik konusuyla ilgilenir. Bu karmaşık konunun ayrıntılarına girmeden, alışveriş ilişkilerini düzenleyen adaletin, Aristoteles in mantığında nasıl işlediğini anlamaya çalışalım. Bu konu, doğallıkla, Marx ın da yakın ilgisini çekmiştir. Pazarda ürünlerin birbirleriyle değişmelerini sağlayan eşitlik nasıl kurulur, bu eşitliği ne sağlar? Aristoteles in bu soruya verdiği yanıtı içeren satırlar, kuşkusuz, düşünce tarihinde en çok yorumlanmış satırlardandır:

17 17 Bunun için her şeye fiyat biçilmesi gerekir. Çünkü böylece her zaman değiş-tokuş (değişim) olacaktır, değiş-tokuş olunca da birarada olma da (χοινωνία koinonia, toplum birliği) olacaktır. Gerçekten de, bunca farklı şeylerin [pazarda alınıp satılan ürünler] birbirleriyle ölçülebilir kılınması olanaksızdır; ama ihtiyaçla (χρεία kreia, gereksinim) ilgili olarak bu yeterince yapılabilir. [Bu ölçülebilirliğin sağlanması için] bir tek şeyin [birim, ortak ölçü] olması gerekir, bu da bir kabulle olur [alıcı ve satıcıların bir anlaşmayla ( konvansiyon la, uylaşımla) kabul ettikleri şey]; bunun için bu şeye [Yunancada] nomisma [νόµισµα para: örf ve adetlerle, kullanımla yerleşen şey] denir, çünkü o her şeyi denkleştirir [eşitler]; nitekim her şey parayla ölçülür. Değiş-tokuş olmasaydı birarada olma da olmazdı; denkleştirme [eşitlik] olmasayd değiş-tokuş olmazdı; [eşyaların arasında ölçülebilirlik olmasaydı denkleştirme (eşitlik) olamazdı]. a bir ev, b on mna [eski Yunanistan da para birimi], c bir yatak olsun. Yani ev beş mna ya da beş mna ya eşdeğer ise, a, b nin yarısıdır; yatak ise, yani c, b nin de onda biri olsun. O zaman bir evin kaç yatağın eş değeri olduğu açıktır: Yani beş yatağa. Para bulunmadan önce değiş-tokşun bu şekilde yapıldığı açık; çünkü bir ev için beş yatak vermek ile beş yatağın eşdeğerini vermek arasında hiç fark yoktur (Nikomakhos a Etik, 1133b 14-28). Bu çeviri, küçük birkaç değişiklik dışında, Saffet Babür ün çevirisidir. Marx ın kullandığı Yunanca versiyon (Immanuelis Bekkeri nin 1837 tarihli Ethica Nicomachea yayını), Babür ün kullandığı versiyondan hafifçe değişik. Marx ın bu metin üzerine yorumunu inceleyeceğimiz için, düşünürün kullandığı versiyonu yeğliyoruz. Kapital de, Aristoteles in metninin yorumuna ayrılan ve ekonominin substantive / formal anlamlarınyla ilgili sorunsala yeni bir ışık tutabilecek bölüm şöyle: O büyük araştırmacıya, değer biçimini olduğu gibi, gerek toplumun gerekse doğanın birçok biçimlerini ilk kez çözümleyen büyük araştırmacıya dönersek, eşdeğer biçimin son iki özelliği daha iyi anlaşılır. Aristoteles ten söz ediyorum. Đlk başta, Aristoteles, metaın para-biçiminin, değerin basit biçiminin gelişmiş bir görünümünden (Gestalt tezahür ) başka bir şey olmadığını belirtiyor; başka türlü dendikte, bir metaın değeri herhangi bir başka metada ifadesini bulabilir diyor. Çünkü filozof :, "5 yatak = 1 ev" ( Кλίναι πέντε α ντι οι χίας ) ifadesinin: "5 yatak = şu kadar para" ( Кλίναι πέντε α ντι ό σου αι πέντε χλίναι») ifadesinden ayırdedilemeyeceğini söylüyor. Aristoteles, ayrıca, bu değer ifadesine yolaçan değer ilişkisinin, evin nitel bakımdan yatağa eşitlenmesini gerektirdiğini, bu tür öz-açısından-eşitleme (Wesengleichheit) olmaksızın bu iki farklı şeyin, ölçülebilir nicelikler olarak birbirleriyle karşılaştırılmalarının mümkün olamayacağını da görüyor. "Eşitlik olmadan değiştokuş (değişim) olamaz, ölçülebilirlik olmadan eşitlik olamaz." («ού τ ι σότης µη ού σης συµµετοίας») diyor. Ne var ki, Aristoteles bu noktada duraksıyor (stutzt), değer-biçiminin çözümlemesini sürdürmekten vazgeçiyor (gibt... auf). Gerçekten de («νη µε ν ού ν α ληθεία α δύνατον»- hakikatte) diyor, bunca farklı şeylerin birbirleriyle ölçülebilir kılınması olanaksızdır ; yani nitel bakımdan eşit olmaları olanaksızdır, diyor. Böyle bir eşitleme, eşyanın gerçek niteliğine yabancı bir şeydir; dolayısıyla, ancak, "pratik gereksinim (praktische Bedürfniss) için geçici bir çare (Nothbehelf) olabilir. Aristoteles, böylece, çözümlemesinin neden karaya vurduğunu (scheitert) kendisi söylüyor; çözümlemesini sürdürmekten onu alıkoyan şey, adlı adınca (nämlich),

18 18 değer kavramından yoksunluktur (Mangel des Werthbegriffs). Bu eşit-olan-şey (das Gleiche), yani yatağın değerinin bir evin değeri ile ifade edilmesinde evin yatak için temsil ettiği (vorstellt) ortak töz (gemeinschaftliche Substanz) nedir? Aristoteles, böyle bir şey «gerçekte varolmaz» diyor. Ama niçin? Yatakla karşılaştırmada ev, yatağa eşit bir şeyi temsil ediyorsa eğer, hem evde hem yatakta gerçekten-eşit-olanşeyi (das wirklich Gleiche) temsil ettiği ölçüde sağlıyor bunu. Bu [gerçekten-eşitolan-şey] ise insan emeğidir (menschliche Arbeit). Aristoteles in, metaların değer-biçiminde, bu metaların üretimini sağlayan tüm emeklerin eşit insan emeği dolayısıyla eşit olarak ifade edildiklerini görememesinin (okuyamamasının nicht herauslesen) nedeni şudur: Yunan toplumu, kölelerin emeği (Sklavenarbeit) üzerine kurulmuştur, dolayısıyla, bu toplumun doğal temelini, (Naturbasis) insanların ve onların iş-güçlerinin eşitsizliği oluşturur. Değer ifadesinin sırrı (das Geheimnis des Werthausdrucks), yani her türlü emeğin, insan emeği olduğu için ve insan emeği olarak, eşit ve eşdeğerli olduğu gerçeği, ancak, insanların eşitliği düşüncesinin, bir halk-önyargısının direşkenliğini (Festigkeit eines Volksvorurtheils) kazanmasıyla okunur duruma gelir. Bu da ancak, meta-biçiminin, emeğin ürünlerinin (Arbeitsprodukts) genel biçimine dönüştüğü toplumlarda mümkündür; dolayısıyla, söz konusu toplumlar, insanla insan arasındaki ilişkilerin, meta-sahipleri (Waarenbesitzer) arasındaki ilişkilere dönüşerek egemen toplumsal ilişkiyi oluşturdukları toplumlardır. Aristoteles in dehası, metaların değeri ifadesinde bir eşitlik ilişkisi (Gleichheitsverhältniss) bulmasında (keşfinde) parıldar (glänzt). Ancak söz konusu ilişkinin içeriğini ortaya çıkarmaktan kendisini alıkoyan, yalnızca, içinde yaşadığı toplumun tarihsel sınırıdır (Schranke) (Marx 1867, s ). Görüldüğü gibi Marx, Aristoteles in metni üzerine çok yoğun bir yorum geliştiriyor. Bu yorumun ortaya çıkardığı sorunların tümünü gözden geçirmemiz olanaksız. Ekonomi kavramının evrimiyle ilgili sorunsal açısından, Marx ın, Aristoteles in çözümlemelerinde gözlemlediği yetersizlik dikkat edilmesi gereken bir nokta. Marx, yaşadığı devir ve toplum göz önüne alındığında, Aristoteles in, bir metaın değeri sorununu derinlemesine inceleme olanaklarından, değer in gerçeğine (hakikatine) ulaşma koşullarından yoksun olduğunu iddia ediyor. Değeri belirleyen etmenin ne olduğunu, başka türlü dendikte, iki eşya arasındaki ölçülebilirliği sağlayan, iki eşyayı nicel düzeyde birbirine eşit kılan etmenin ne olduğunu kavrayamıyor Aristoteles. Ancak bunun nedeni bir zekâ yetersizliği değil asla; Arisoteles her açıdan hayranlık uyandıran bir dahi Marx ın gözünde. Söz konusu yetersizlik araştırıcının öznel gerçekliğiyle açıklanabilecek bir olgu değil. Yetersizlik, tarihsel koşulların yetersizliğinde aranmalı. Aristoteles in çözümlemesini sınırlayan, filozofun zihinsel yetenekleri değil, içinde bulunduğu tarih diliminin özellikleri. Marx ın bu tezi üzerine küçük bir yorum yapmak gerekiyor. Bizim görüşümüze göre, bu tezin kaynağında yatan, diyalektik bakış açısıdır. Hegel in dediği gibi, diyalektik yaklaşımın gözünde hakikat (das Wahre) hem töz (Substanz) hem özne (Subjekt) dir (Hegel 1807, s.22-23). Dolayısıyla, hakikat, zaman içinde, tarih içinde, uygun koşulların oluşmasıyla kendini bilince sunar. Böyle olduğu için, Aristoteles, değerin tözüne değgin hakikate henüz ulaşamaz; çünkü tarih söz konusu hakikate ulaşma koşullarını henüz yaratmamıştır. Diyalektik yaklaşımın bu temel inancına sıkı sıkıya bağlı olan Marx, bu inancı doğrulayabilmek için ya da, daha doğrusu, bu

19 19 inanç, Marx ın, eskileri okuma biçimini, henüz değil ya da daha var kipinde belirlediği için-, Aristoteles in metnini saptırarak okuyor. Açıkça görülebileceği gibi, Aristoteles in akıl yürütmesi kuramsal soruşturmadan örneğe doğru ilerliyor; oysa Marx, Aristoteles in en sonda verdiği örneği en başa alarak metni tersinden okuyor. Bu düzenek, Marx a, Aristoteles in, çözümlemesinin bir noktasında ilerleyemez olduğu tezini daha kolaylıkla savunmasını sağlıyor. Marx, Aristoteles in duraksadığını, tereddüt ettiğini, sonra da çözümlemesini sürdürmekten vazgeçtiğini iddia ediyor. Oysa Aristoteles in metninde bir duraksama söz konusu değil. Tümcenin birinci bölümü, birbirlerinden bu denli farklı şeyler arasında ölçülebilirliği sağlamanın olanaksız olduğunu belirtiyor; ancak tümcenin ikinci bölümü, söz konusu ölçülebilirliği yeterli bir biçimde sağlayabilecek birimin gereksinim (χρεία kreia) olduğunu vurguluyor. Para da gereksinimin yerini alıyor, gereksinimi temsil ediyor. Marx buradaki gereksinim sözcüğünü pratik gereksinim diye çevirerek, Aristoteles in, değer sorununu bilimsel bir kesinlikle çözümlemekten vazgeçtiği tezini pekiştirmeye çalışıyor. Oysa Aristoteles, gereksinimle ilgili geçici bir çare den falan söz etmiyor. Filozofun değer kuramı gereksinim temeline dayanıyor. Marx neden bunu görmek istemiyor? Yukarıda değindiğimiz gibi, bu duruma neden, sanımızca, diyalektik yaklaşım. Eğer değerin bilimsel tözü emek ise, ve eğer hakikat ancak tarih içinde, gerekli koşulların oluşumuyla ortaya çıkıyorsa, dehasının enginliğine karşın, Aristoteles in değerin hakikatine ulaşması söz konusu olamaz; kendine özgü bir değer kuramı olamaz. Bu yüzden Aristoteles in soruşturması değer kavramından yoksun olmalıdır. Aristoteles te bir değer kavramı olmadığı tezinin, Marx ın yapıtında, diyalektiğin çözümlemeyi sakatladığı anlardan biri olduğu düşünülebilir (bu konuda daha ayrıntılı bir inceleme için bkz. Ege 2004). Ancak bir çözümlemede, kapanan ufuklara değil açılan ufuklara dikkat etmek gerekir. Değer konusuna, hakikat açısından değil, incelendiği sorunsal açısından yaklaştığımızda Marx ın gözlemleri bambaşka bir önem ve derinlik kazanıyor. Aristoteles le Marx, değer konusunu, aynı sorunsal içinde mi irdeliyorlar? Hayır. Yakından baktığımızda, Aristoteles in çözümlemelerini Marx ınkilerden ayıran özellik, Marx ın, değerin hakikatine daha bilimsel yaklaşmasında değil, iki düşünürün değer konusunda sordukları soruların farklılığında yatıyor. Aristoteles pazarda değiş-tokuş edilen nesnelerin değerlerinin nasıl eşitlendiğini araştırıyor; Marx ise, değerin nasıl üretildiği sorusunu soruyor. Michel Foucault nun göz kamaştırıcı bir formülle dile getirdiği gibi, Ricardolar ın, Marxlar ın zamanına gelindiğinde değer bir gösterge (signe) olmaktan çıkmış (değerin gösterge kimliği sona ermiş la valeur a cessé d être un signe ), bir ürüne (produit) dönüşmüştür (Foucault 1966, s.266). Aristoteles, değeri, bir değişim sorunsalı içinde irdeliyor, Marx ise bir üretim sorunsalı içinde oluşan değer kavramını çözümlemeye çalışıyor. Đşte sorunsalların farklılığı göz önüne alındığında tarih boyutunun önemi çok daha tutarlı bir düzeyde ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, tarih, belirli bir ereğe yönelmiş planlı progamlı

20 20 ( finalist ) bir süreç biçiminde algılanmaktan çıkıp, rastlantıların, öngörülmemiş olguların (contingency) belirleyici rol oynadığı, önü açık ve belirsiz, Darwinci bir süreç biçiminde algılanır oluyor. Tarih içindeki evreler düşünürlere değişik sorular sordurabiliyor. Köleci bir toplumda değer konusunda sorulan soru ile, emeğin özgürleştiği bir toplumda aynı konuda sorulan soru birbirinden farklı. Bu farkın irdelenmesi, substantive anlamla formalist anlam arasındaki farkın inceliklerine biraz daha yaklaşmamızı sağlayacak. Aristoteles in toplumunda emeğin konumu nedir? Bu toplumda emek konusu özel bir ilgiyi, dikkati hakkeder mi? Fransa da Jean-Pierre Vernant ve ekibi (Paris Toplum Bilimleri Yüksek Araştırmalar Uygulamalı Okulu nun 5.ci bölümü PierreVidal-Naquet, Marcel Détienne, Claude Mossé, vb.) eski Yunanistan da emek kavramı üzerine, daha genel olarak da bu toplumda ekonominin konumu üzerine devrimci diye nitleyebileceğimiz incelemeler gerçekleştirmişlerdir. Bu ekip, aynı zamanda, Moses I. Finley in yapıtlarının fransızcaya çevirlmesine öncülük etmiş, Finley in tezlerinden de büyük ölçüde esinlenmiştir. Vernant ın en çarpıcı gözlemlerinden biri, eski Yunanistan da özgün bir emek kavramı olmadığıdır. Aristoteles in kullanmadığı, ancak birçok eski metinde geçen πόνος (ponos) sözcüğü genellikle emek karşılığı olarak gösterilir. Ancak bu sözcük yalnızca topluma yararlı değerleri (valeurs socialement utiles) üreten uğraşlara değil, yorucu bir çaba isteyen her türlü etkinliğe verilen addır (Vernant 1965, s.16). Gerek Platon, gerekse Aristoteles έ ργον (ergon) sözcüğünü kullanırlar ; «ergonomi» terimi bu sözcükten türer. Burada özellikle Aristoteles in Nikomakhos a Etik inden şu bölümü anımsamak gerekir: Örneğin: a bir mimar, b bir ayakkabıcı, c bir ev, d bir ayakkabı olsun. O zaman mimarın, ayakkabıcıdan ergon unu alması, ona da kendininkini vermesi gerekir. Şimdi eğer ilkin oranlamaya göre eşit olan bu alışveriş yapılırsa, sonra da buna karşılık (reciprocity) verilirse, o zaman söylediğimiz olur [Aristoteles in yukarıda sözünü ettiği köşegenlemesine bağlantı ]. Yoksa eşitlik sağlanamaz, ilişkileri de (koinonia toplum birliği) devam etmez; birinin yaptığının ötekininkinden daha iyi olmasına hiçbir engel yok; dolayısıyla bunları eşitlemek gerekir (1133 a, 7-13). Saffet Babür ün çevirisinde, ergon sözcüğünü olduğu gibi saklıyoruz. Genellikle Aristoteles çevirmenleri, buradaki ergon sözcüğünü emek kavramıyla karşılarlar. Oysa yakından bakıldığında, bu sözcüğün, bizim anladığımız emek kavramından çok farklı olduğu görülür. Çevirmen Babür, iktisadî düşünce tarihi uzmanları arasında halâ daha süren bir tartışmanın, Aristoteles te bir emek-değer kuramının olup omadığı tartışmasının temelsizliğini, yetkin çevirisiyle ortaya çıkarıyor. Ergon sozcüğünü, ayakkabıcının ya da mimarın yaptığı terimiyle çeviriyor. Çevirisinin sonuna eklediği sözlükte, ergon sözcüğüne iş karşılığını

İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ

İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ DR. NEVZAT ŞİMŞEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ 2017-2018 2.DERS İKT-3003 Sokrates Sonrası: Aristoteles MÖ 384 MÖ 322 Platon un öğrencisi Makedonya

Detaylı

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) Merkantilizm: 15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafî keşiflerde birlikte Avrupa ülkeleri dünyaya açılmaya

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? Dünyada mal ve hizmet hareketlerinin uluslararası dolaşımına ve üretimin uluslararasılaşmasına imkan veren düzenlemeler (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası

Detaylı

MATEMATİĞİ SEVİYORUM OKUL ÖNCESİNDE MATEMATİK

MATEMATİĞİ SEVİYORUM OKUL ÖNCESİNDE MATEMATİK MATEMATİĞİ SEVİYORUM OKUL ÖNCESİNDE MATEMATİK Matematik,adını duymamış olsalar bile, herkesin yaşamlarına sızmıştır. Yaşamın herhangi bir kesitini alın, matematiğe mutlaka rastlarsınız.ben matematikten

Detaylı

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik 1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik ilkeleridir. Hakkaniyet, bütün kararların tutarlı, tarafsız ve

Detaylı

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ Felsefe neyi öğretir? Düşünme söz konusu olduğunda felsefe ne düşünmemiz gerektiğini değil, nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretir. Mutluluk

Detaylı

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Medya Ekonomisi Kavram ve Gelişimi Ünite 1 Medya ve İletişim Önlisans Programı MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Nurhayat YOLOĞLU 1 Ünite 1 MEDYA EKONOMİSİ KAVRAM VE GELİŞİMİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) 12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) ÜNİTE: 2-KLASİK MANTIK Kıyas Çeşitleri ÜNİTE:3-MANTIK VE DİL A.MANTIK VE DİL Dilin Farklı Görevleri

Detaylı

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan Nasıl daha çok para kazanabiliriz? Nasıl para sorunlarımızı çözeriz. Bunun herkes için yöntemi farklıdır. Gelin George S.Clason Babil in en zengin adamı adlı kitabında para kazanmak için önerdiği yedi

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar Ahlâk Kavramı Yrd. Doç. Dr. Rıza DEMİR İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İnsan Yönetimine Etik Yaklaşım Dersi Etik Türleri Mesleki Etik Türleri 2017 Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI 1 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI Örgütte faaliyette bulunan insan davranışlarının anlaşılması ve hatta önceden tahmin edilebilmesi her zaman üzerinde durulan bir konu olmuştur. Davranış bilimlerinin

Detaylı

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ 7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ Estetik ve Sanat Felsefesi Estetiğin Temel Soruları Felsefe Açısından Sanat Sanat Eseri Estetiğin Temel Kavramları Estetiğin Temel Sorunlarına Yaklaşımlar Ortak Estetik

Detaylı

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI İktisat Ve Ekonomi Kelimelerinin Kökenlerine Bir Bakalım. İktisat Kelimesi Aslında Arapça Bir Kelime Olup Kasd Kökünden Gelmektedir.1 Kasd İse Hedefe Yönelme, Doğru

Detaylı

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma İÇİNDEKİLER Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma 1. FELSEFE NEDİR?... 2 a. Felsefeyi Tanımlamanın Zorluğu... 3 i. Farklı Çağ ve Kültürlerde Felsefe... 3 ii. Farklı Filozofların Farklı Felsefe Tanımları... 5 b.

Detaylı

Temel Kavramlar Bilgi :

Temel Kavramlar Bilgi : Temel Kavramlar Bilim, bilgi, bilmek, öğrenmek sadece insana özgü kavramlardır. Bilgi : 1- Bilgi, bilim sürecinin sonunda elde edilen bir üründür. Kişilerin öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile çaba

Detaylı

22. Baskı İçin... TEŞEKKÜR ve BİRKAÇ SÖZ

22. Baskı İçin... TEŞEKKÜR ve BİRKAÇ SÖZ 22. Baskı İçin... TEŞEKKÜR ve BİRKAÇ SÖZ Eğitimde Rehberlik Hizmetleri kitabına gösterilen ilgi, akademik yaşamımda bana psikolojik doyumların en büyüğünü yaşattı. 2000 yılının Eylül ayında umut ve heyecanla

Detaylı

Matematik Ve Felsefe

Matematik Ve Felsefe Matematik Ve Felsefe Felsefe ile matematik arasında, sorunların çözümüne dayanan, bir bağlantının bulunduğu görüşü Anadolu- Yunan filozoflarının öne sürdükleri bir konudur. Matematik Felsefesi ; **En genel

Detaylı

Hegel, Tüze Felsefesi, 1821 HAK KAVRAMI Giriş

Hegel, Tüze Felsefesi, 1821 HAK KAVRAMI Giriş 1www.ideayayınevi.com HAK KAVRAMI Giriş 1 Felsefi Tüze Bilimi Hak İdeasını, eş deyişle Hak Kavramını ve bunun Edimselleşmesini konu alır. Felsefe İdealar ile ilgilenir ve buna göre genellikle salt kavramlar

Detaylı

1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı. 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus

1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı. 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus 1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus 4.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-2: İslâm Ortaçağı

Detaylı

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2 Öğretmenlik Meslek Etiği Sunu-2 Tanım: Etik Etik; İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan

Detaylı

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ. Nihan Demirkasımoğlu

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ. Nihan Demirkasımoğlu TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ Nihan Demirkasımoğlu 1 İçerik Sistem Kuramları Eğitime Sistem Yaklaşımı Eğitim sisteminin Alt Sistemleri Bu konu, Başaran ve Çınkır ın (2012) Türk Eğitim Sistemi ve

Detaylı

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) Estetik sözcüğü yunanca aisthesis kelimesinden gelir ve duyum, duyularla algılanabilen, duyu bilimi gibi anlamlar içerir. Duyguya indirgenebilen bağımsız bilgi dalına estetik

Detaylı

KYM363 Mühendislik Ekonomisi

KYM363 Mühendislik Ekonomisi KYM363 Mühendislik Ekonomisi DERSE GİRİŞ İÇERİK- TANIMLAR ve KAVRAMLAR Doç.Dr.Emir Hüseyin Şimşek Ar.Gör.Işıl İnal Prof.Dr.Hasip Yeniova E Blok 1.kat no.113 www.yeniova.info yeniova@ankara.edu.tr yeniova@gmail.com

Detaylı

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI Ahlak ve Etik Ahlak bir toplumda kendisine uyulmaya zorlayan kurallar bütünü Etik var olan bu kuralları sorgulama, ahlak üzerine felsefi düşünme etkinliği. AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI İYİ: Ahlakça

Detaylı

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi FELSEFE NEDİR? philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi Felsefe değil, felsefe yapmak öğrenilir KANT Felsefe, insanın kendisi, yaşamı, içinde

Detaylı

C# Programlama Dili. İlk programımız Tür dönüşümü Yorum ekleme Operatörler

C# Programlama Dili. İlk programımız Tür dönüşümü Yorum ekleme Operatörler C# Programlama Dili İlk programımız Tür dönüşümü Yorum ekleme Operatörler 1 İlk Programımız Bu program konsol ekranına Merhaba dünya! yazıp kapanır. Programı geçen derste anlatıldığı gibi derleyin, sonra

Detaylı

Yakın Çağ da Hukuk. Jeremy Bentham bu dönemde doğal hukuk için "hayal gücünün ürünü" tanımını yapmıştır.

Yakın Çağ da Hukuk. Jeremy Bentham bu dönemde doğal hukuk için hayal gücünün ürünü tanımını yapmıştır. Yakın Çağ da Hukuk Yazan: Av. BURCU TAYANÇ Yakın Çağ, çoğu tarihçinin Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile başladığını kabul ettiği, günümüzde de devam eden tarih çağlarından sonuncusudur. Bundan dolayı

Detaylı

İletişimin Sınıflandırılması

İletişimin Sınıflandırılması İletişimin Sınıflandırılması Toplumsal ilişkiler sistemi olarak Kişiler arası Grup i Örgüt i Toplumsal Grup ilişkilerinin yapısına göre Biçimsel olmayan (informel) / yatay Biçimsel / Formel) /dikey Kullanılan

Detaylı

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum. Sayın Kaymakam, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Milli Eğitim Müdürü, Darüşşafaka Cemiyeti nin Sayın Başkanı ve Yöneticileri, Saygıdeğer Öğretmenlerimiz, Darüşşafaka daki temel öğrenimlerini başarıyla tamamlayıp,

Detaylı

Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır)

Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır) Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır) Bir Bilim Dalı Olarak Uluslararası İktisadın Konusu ve Kapsamı Uluslararası

Detaylı

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar Sosyoloji Konular ve Sorunlar Ontoloji (Varlık) Felsefe Aksiyoloji (Değer) Epistemoloji (Bilgi) 2 Felsefe Aksiyoloji (Değer) Etik Estetik Hukuk Felsefesi 3 Bilim (Olgular) Deney Gözlem Felsefe Düşünme

Detaylı

DR. Caner Ekizceleroğlu

DR. Caner Ekizceleroğlu DR. Caner Ekizceleroğlu Ticaret Üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret karşılığı son kullanıcılara ulaştırılmasını sağlayan alım satım faaliyetlerinin tümü olarak tanımlayabiliriz. Dış Ticaret BİR

Detaylı

DÜNYA TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİ

DÜNYA TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİ DÜNYA TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİ Ticareti Yaratan Nedenler Doğal kaynak yetersizliği ve dağılımdaki dengesizlik Teknolojik gelişme farklılıkları Ülkelerarası gelişmişlik farkları Maliyet farkları Tüketici

Detaylı

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFENİN BÖLÜMLERİ A-BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ ) İnsan bilgisinin yapısını ve geçerliğini ele alır. Bilgi felsefesi; bilginin imkanı, doğruluğu, kaynağı, sınırları

Detaylı

TOPLUMSAL KURUMLAR VE AİLE ÇIKMIŞ SINAV SORULARI MURAT YILMAZ EGE ANADOLU LİSESİ

TOPLUMSAL KURUMLAR VE AİLE ÇIKMIŞ SINAV SORULARI MURAT YILMAZ EGE ANADOLU LİSESİ TOPLUMSAL KURUMLAR VE AİLE ÇIKMIŞ SINAV SORULARI MURAT YILMAZ EGE ANADOLU LİSESİ 1-) Türkiye de cumhuriyetin ilanından hemen sonra eğitimde, dinde, yönetimde, hukukta, ekonomide, sanatta, aile yapısında

Detaylı

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız Disiplinlerüstü Temalar Kim Olduğumuz Bulunduğumuz mekan ve zaman Kendimizi ifade etme Kendimizi Gezegeni paylaşmak Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel,

Detaylı

TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU

TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU Dış ticaretin amacı piyasadaki ihtiyacın karşılanmasıdır. Temel neden uluslararası mal hareketliliği değil, ülkenin denge arayışıdır. Ülkedeki ürün yetersizliği

Detaylı

4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ. Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim.

4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ. Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim. 4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim. Kazanımlar: 1- Immanuel Kant ın etik görüşünü diğer etik görüşlerden ayıran

Detaylı

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl Platon'un Devleti-2 Platon, adil devlet düzenine ve politikaya dair görüşlerine Devlet adlı eserinde yer vermiştir 01.08.2016 / 15:01 Devlet te yer alan tartışmalar sürerken, Sokrates varoluştan varolmayışa

Detaylı

1. Temel Kavramlar ve Tüketici Davranışı. 2. Arz,Talep ve Esneklik. 3. Üretim,Maliyetler ve Firma Davranışı. 4. Mal ve Faktör Piyasaları

1. Temel Kavramlar ve Tüketici Davranışı. 2. Arz,Talep ve Esneklik. 3. Üretim,Maliyetler ve Firma Davranışı. 4. Mal ve Faktör Piyasaları 1. Temel Kavramlar ve Tüketici Davranışı 2. Arz,Talep ve Esneklik 3. Üretim,Maliyetler ve Firma Davranışı 4. Mal ve Faktör Piyasaları 5. Makroekonominin Kapsamı ve Temel Makroekonomik Değişkenler 1 6.

Detaylı

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS.476-1453 Ortaçağ Batı Roma İmp. nun yıkılışı ile İstanbul un fethi ve Rönesans çağının başlangıcı arasındaki dönemi, Ortaçağ felsefesi ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin

Detaylı

KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜK TEORİSİ

KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜK TEORİSİ KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜK TEORİSİ Ricardo, bir ülkenin hiçbir malda mutlak üstünlüğe sahip olmadığı durumlarda da dış ticaret yapmasının, fayda sağlayabileceğini açıklamıştır. Eğer bir ülke her malda mutlak

Detaylı

GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI

GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI 2017-2018 SINIF / YAŞ haklar ve lar, haklar ve lar 4/5 YAŞ Ailemizi ve kültürlerimizi bilmek kimliğimizi geliştirmemizi sağlar. Aile kültürümüz Aile kültürleri arasındaki

Detaylı

Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar

Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar Umut Al umutal@hacettepe.edu.tr - 1 Pazarlama - Tanımlar Tanım sayısının çokluğu Anlayış farklılıkları Tanımları yapanların özellikleri Dar ve geniş anlamda yapılan

Detaylı

1..., insanların fiziksel ve fizyolojik arzu ve istekleri olarak ifade edilmektedir. 2..., tatmin edilmediği zaman ızdırap, elem, tatmin edildiği

1..., insanların fiziksel ve fizyolojik arzu ve istekleri olarak ifade edilmektedir. 2..., tatmin edilmediği zaman ızdırap, elem, tatmin edildiği 1...., insanların fiziksel ve fizyolojik arzu ve istekleri olarak ifade edilmektedir. 2...., tatmin edilmediği zaman ızdırap, elem, tatmin edildiği takdirde de haz veren bir duygudur. 3. Talep, insanların

Detaylı

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) 2. Hafta Ders Notları - 25/09/2017 Araş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

İktisat Tarihi II. 2. Hafta

İktisat Tarihi II. 2. Hafta İktisat Tarihi II 2. Hafta İKİNCİ DEVRİMİN BAŞLANGICI İkinci bir devrim kendine yeterli küçücük köyleri kalabalık kentler durumuna getirmiştir. Bu dönemde halk yerleşiktir. Köyün kendisi toprak elverdikçe

Detaylı

TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU

TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU Dış ticaretin amacı piyasadaki ihtiyacın karşılanmasıdır. Temel neden uluslararası mal hareketliliği değil, ülkenin denge arayışıdır. Ülkedeki ürün yetersizliği

Detaylı

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri Dil Gelişimi Yaş gruplarına göre g temel dil gelişimi imi bilgileri Çocuklarda Dil ve İletişim im Doğumdan umdan itibaren çocukların çevresiyle iletişim im kurma çabaları hem sözel s hem de sözel olmayan

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO Adalet Programı Hukuk Başlangıcı Dersleri ÜNİTE I TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI ve HUKUK Toplu Yaşam, Toplumsal Düzen, Toplumsal Davranış Kuralları, Hukuk Kuralları

Detaylı

Neden Daha Fazla Satın Alalım?

Neden Daha Fazla Satın Alalım? Neden Daha Fazla Satın Alalım? Ana Tema Önerilen Süre Kazanımlar Öğrenciye Kazandırılacak Beceriler Yöntem ve Teknikler Araç ve Gereçler Giderek artan bilinçsiz tüketim ve üretim çevreyi olumsuz etkiliyor.

Detaylı

DOĞRU DİYE BİLDİKLERİMİZİ SORGULADIK MI?

DOĞRU DİYE BİLDİKLERİMİZİ SORGULADIK MI? DOĞRU DİYE BİLDİKLERİMİZİ SORGULADIK MI? Bireyin iç ve dış dünyasını algılayıp, yorumlamasında etkili olan tüm faktörlere paradigma yani algı düzeneği denilmektedir. Bizim iç ve dış dünyamızı algılamamız,

Detaylı

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U)

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U) KISA

Detaylı

İKTİSADA GİRİŞ - 1. Ünite 4: Tüketici ve Üretici Tercihlerinin Temelleri.

İKTİSADA GİRİŞ - 1. Ünite 4: Tüketici ve Üretici Tercihlerinin Temelleri. Giriş Temel ekonomik birimler olan tüketici ve üretici için benzer kavram ve kurallar kullanılır. Tüketici için fayda ve fiyat kavramları önemli iken üretici için hasıla kâr ve maliyet kavramları önemlidir.

Detaylı

AŞKIN BULMACA BAROK KENT

AŞKIN BULMACA BAROK KENT AŞKIN BULMACA 18.yy'da Aydınlanma filozoflarıyla tariflenen modernlik, nesnel bilimi, evrensel ahlak ve yasayı, oluşturduğu strüktür çerçevesinde geliştirme sürecinden oluşur. Bu adım aynı zamanda, tüm

Detaylı

İnsanların tek başına yeteneği, gücü, zamanı ve çabası kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalmaktadır.

İnsanların tek başına yeteneği, gücü, zamanı ve çabası kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalmaktadır. DR.HASAN ERİŞ İnsanların tek başına yeteneği, gücü, zamanı ve çabası kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle yönetimin temel görevlerinden birisi, örgütü oluşturan

Detaylı

ÜNİTE:1. İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2. Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3. Klasik Okul ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2. Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3. Klasik Okul ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2 Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3 Klasik Okul ÜNİTE:4 Sosyalist Düşüncenin Doğuşu ve Marksizm ÜNİTE:5 Marjinalizm

Detaylı

ESTETİK; Estetiğin konusu olarak güzel;

ESTETİK; Estetiğin konusu olarak güzel; TASARIM ve ESTETİK ESTETİK; Estetiğin konusu olarak güzel; Plato( İ.Ö. 427-347) her alanda kusursuzu arayan düşünce biçimi içersinde nesnel olan mutlak güzeli aramıştır. Buna karşın, Aristoteles in (İ.Ö.

Detaylı

10/22/2015. Kültürün Tanımı. Kültürel Ürünler, Kurallar ve Davranışları. Kültürün Tanımı

10/22/2015. Kültürün Tanımı. Kültürel Ürünler, Kurallar ve Davranışları. Kültürün Tanımı Ders 4 KÜLTÜR Yrd. Doç. Dr. SERAP TORUN Kültürün tanımının çok fazla olması ve bilim insanlarının belli bir tanım üzerinde anlaşamamaları kültür sözcüğünün çok anlamlı olmasından kaynaklanmaktadır. Antropolojide

Detaylı

Günün sorusu: Kişisel gelişim nedir?

Günün sorusu: Kişisel gelişim nedir? Günün sorusu: Kişisel gelişim nedir? İnsanlar potansiyel ile doğar. Ancak dünyada bir iyiler ve bir de, daha da iyiler vardır. Yani insan fiziksel olduğu kadar nitelik olarakta gelişebilir. Kişinin herhangi

Detaylı

21.10.2009. KIŞILIK KURAMLARı. Kişilik Nedir? Kime göre?... GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ

21.10.2009. KIŞILIK KURAMLARı. Kişilik Nedir? Kime göre?... GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ KIŞILIK KURAMLARı GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ Kişilik Nedir? Psikolojide kişilik, kapsamı en geniş kavramlardan biridir. Kişilik kelimesinin bütün teorisyenlerin üzerinde anlaştığı bir tanımlaması yoktur.

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 5

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 5 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Genel Kamu Hukuku I Law 151 1 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Türkçe Dersin Seviyesi Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Lisans Zorunlu

Detaylı

Etkili Konuşmanın Özellikleri

Etkili Konuşmanın Özellikleri Etkili Konuşmanın Özellikleri Yalın bir tanımla konuşma, duygu ve düşüncelerimizi, görüp yaşadıklarımızı karşımızdakilere sözle iletme işidir. Konuşma günlük yaşamımızın bir parçası gibidir. Tıpkı soluk

Detaylı

ZAMAN YÖNETİMİ. Gürcan Banger

ZAMAN YÖNETİMİ. Gürcan Banger ZAMAN YÖNETİMİ Gürcan Banger Zamanım m yok!... Herkes, zamanının yetersizliğinden şikâyet ediyor. Bu şikâyete hak vermek mümkün mü? Muhtemelen hayır!... Çünkü zaman sabit. Hepimizin sahip olduğu zaman

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 1.1.216 Diploma Program Adı : SOSYOLOJİ, LİSANS PROGRAMI, (AÇIKÖĞRETİM) Akademik Yıl : 21-216 Yarıyıl

Detaylı

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ Bu ders kapsamında Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme Alanında kullanılan nicel ve nitel araştırma

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

GÖRSEL SANATLAR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI NIN GENEL AMAÇLARI

GÖRSEL SANATLAR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI NIN GENEL AMAÇLARI GÖRSEL SANATLAR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI NIN GENEL AMAÇLARI Öğretim Programı, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu nun 2. maddesinde ifade edilen Türk Millî Eğitiminin Genel Amaçları ile Türk Millî Eğitiminin

Detaylı

3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ 3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ GELİŞİM NEDİR? Gelişim, Çocuğun hareket etmeyi, Düşünmeyi, Hissetmeyi, Başkalarıyla ilişki kurmayı öğrendiği, ileriye doğru giden bir değişim sürecidir. Gelişim ana rahminde

Detaylı

Yönetim. Prof. Dr. A. Barış BARAZ

Yönetim. Prof. Dr. A. Barış BARAZ Yönetim Prof. Dr. A. Barış BARAZ 1 Klasik Yöne,m Öncesi Gelişmeler 2 Sanayi Devrimi 17.yy.da ev ekonomisi veya dahili sistem dediğimiz üretim sistemi söz konusuydu. İşler işçilerin evlerinde yapılıyor

Detaylı

İktisat Tarihi II. I. Hafta

İktisat Tarihi II. I. Hafta İktisat Tarihi II I. Hafta Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır Çağı Tunç veya Bronz Çağı Tarihsel gelişim türün sürdürülmesi ve çoğalmasına katkıda bulunma ölçütüne göre de yargılanabilir.

Detaylı

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) 10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) Estetik, "güzel in ne olduğunu soran, sorguluyan felsefe dalıdır. Sanatta ve doğa varolan tüm güzellikleri konu edinir. Hem doğa hem de sanatta. Sanat, sanatçının

Detaylı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın dil felsefesi Frege nin anlam kuramına eleştirileri ile başlamaktadır. Frege nin kuramında bilindiği üzere adların hem göndergelerinden hem de duyumlarından

Detaylı

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YONT 101- İŞLETMEYE GİRİŞ I 1 İşletmeleri gruplandırırken genellikle 6 farklı ölçüt kullanılmaktadır. Bu ölçütler aşağıdaki şekilde sıralanabilir: 1. Üretilen mal ve hizmet çeşidine

Detaylı

Nasıl Bir Deniz Feneriyiz?

Nasıl Bir Deniz Feneriyiz? Nasıl Bir Deniz Feneriyiz? Üniversitelerin, kültürel sermaye sinin en başında kuşkusuz bilimsel araştırmalar ve bilimsel yayınlar gelir. Kültürel sermaye ne denli yoğunlaşmış ve ne denli geniş bir alana

Detaylı

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Detaylı

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine asif philosopy/mış gibi felsefe deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar varmış gibi hareket edeceksin. Diğer yazımızda belirttiğimiz gibi İmmaunel Kant ahlak delili ile Allah'a ulaşmak değil bilakis O'ndan uzaklaşmak istiyor. Ne yazık ki birçok felsefeci ve hatta ilahiyatçı Allah'ın varlığının delilleri

Detaylı

SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF

SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF

Detaylı

MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK İLKOKULU ETİK KOMİSYONU FAALİYET PROGRAMI

MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK İLKOKULU ETİK KOMİSYONU FAALİYET PROGRAMI MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK İLKOKULU ETİK KOMİSYONU FAALİYET PROGRAMI ETİK Etik, Latince ethica kelimesinden Batı dillerine geçmiştir. Ahlaksal olanın özünü ve temellerini araştıran bilim, insanın kişisel ve

Detaylı

Pazarlamanın Önemi. Toplumsal açıdan önemi. İşletmeler açısından önemi. Para Uzmanlık Pazar - 1. BBY 465, 6 Ekim 2015

Pazarlamanın Önemi. Toplumsal açıdan önemi. İşletmeler açısından önemi. Para Uzmanlık Pazar - 1. BBY 465, 6 Ekim 2015 Pazarlamanın Önemi Toplumsal açıdan önemi Para Uzmanlık Pazar İşletmeler açısından önemi - 1 Pazarlamanın Topluma Sağladığı Katkılar Toplumun gereksinim ve isteklerini karşılama hizmeti görür Ekonomik

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Makro İktisat SPRI 272 2 3 + 0 3 5

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Makro İktisat SPRI 272 2 3 + 0 3 5 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Makro İktisat SPRI 272 2 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Fransızca Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi Verenler

Detaylı

İŞLETMELERİN EKONOMİDEKİ ÖNEMİ IMPORTANCE OF ENTERPRISES IN THE ECONOMY

İŞLETMELERİN EKONOMİDEKİ ÖNEMİ IMPORTANCE OF ENTERPRISES IN THE ECONOMY IMPORTANCE OF ENTERPRISES IN THE ECONOMY İşletmelerin bir ülke ekonomisi içindeki yeri ve önemini, "ekonomik" ve "sosyal" olmak üzere iki açıdan incelemek gerekir. İşletmelerin Ekonomik Açıdan Yeri ve

Detaylı

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ 4.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER Kalite Planlaması Kalite Felsefesi KALİTE PLANLAMASI Planlama, bireylerin sınırsız isteklerini en üst düzeyde karşılamak amacıyla kaynakların en uygun

Detaylı

PARA, FAİZ VE MİLLİ GELİR: IS-LM MODELİ

PARA, FAİZ VE MİLLİ GELİR: IS-LM MODELİ PARA, FAİZ VE MİLLİ GELİR: IS-LM MODELİ Bu bölümde faiz oranlarının belirlenmesi ile faizin denge milli gelir düzeyinin belirlenmesi üzerindeki rolü incelenecektir. IS LM modeli, İngiliz iktisatçılar John

Detaylı

Konu Başlığı: Türk Vergi Sistemindeki Vergilerin Ekonomik Kaynağına Göre Tasnifi

Konu Başlığı: Türk Vergi Sistemindeki Vergilerin Ekonomik Kaynağına Göre Tasnifi GENEL VERGİ TEORİSİ IV Konu Başlığı: Türk Vergi Sistemindeki Vergilerin Ekonomik Kaynağına Göre Tasnifi Kavramlar: Gelirden Alınan Vergiler, Servetten Alınan Vergiler, Harcamalardan Alınan Vergiler Kavramlara

Detaylı

Öğrenci hakkında varsayımlar; Öğretmen hakkında varsayımlar; İyi bir öğretim programında bulunması gereken özellikler;

Öğrenci hakkında varsayımlar; Öğretmen hakkında varsayımlar; İyi bir öğretim programında bulunması gereken özellikler; Dersi iyi planlamak ve etkili sunmak öğrenci başarısını artırmanın ve sınıf düzenini sağlamanın yanında öğretmenin kendine olan güveninin de artmasını sağlar. Öğrenci hakkında varsayımlar; 1. Öğrenci saygılı

Detaylı

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi Biliminin Doğuşu 18. yüzyıla gelene değin özellikle sosyal bilimler felsefeden bağımsız olarak ayrı birer bilim disiplini olarak özerklik kazanamamışlardı Tarih

Detaylı

Eğitimin Ekonomik Temelleri

Eğitimin Ekonomik Temelleri Eğitimin Ekonomik Temelleri Ekonomi, doğadaki kıt kaynakların en verimli biçimde kullanılması artırılması inceleyen bir bilim dalıdır. İnsanlar var oluşlarının itibaren doğadaki kaynakları kullanarak yaşamlarını

Detaylı

Ders İçeriği (2. Hafta)

Ders İçeriği (2. Hafta) 2. Ekonominin Temel Kavramları 2.1. İhtiyaç 2.2. Mal. 2.3. Hizmet 2.5. Fayda ve Değer 2.5. Servet 2.6. Gelir 2.7.Tüketim ve Tüketim Harcamaları 2.8. İşletme 2.9. Üretim 2.10. Üretim Faktörleri 2.10.1.

Detaylı

2. Hafta: Klasik Sosyolojide Endüstri Toplumu Düşüncesi

2. Hafta: Klasik Sosyolojide Endüstri Toplumu Düşüncesi 2. Hafta: Klasik Sosyolojide Endüstri Toplumu Düşüncesi http://senolbasturk.weebly.com Bu bir dinleyici notudur ve lütfen ders notu olarak değerlendirmeyiniz. Bu slaytlar, ilgili ders kitabındaki 16-20

Detaylı

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar 2.Sanat ve Teknoloji 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 5.Işık ve Renk 6.Yüzey ve Kompozisyon 1 7.Görüntü Boyutu

Detaylı

BİLGİ SİSTEMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ

BİLGİ SİSTEMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ BİLGİ SİSTEMLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ Bilgi sistemi kavramı genellikle işletmelere yönelik olarak kullanılmaktadır. Bu yönüyle bilgi sisteminin amacını; yöneticilere teslim edilen ekonomik kaynakların kullanımına

Detaylı

ORGANİZASYONLARDA ÇEVREYE UYUM ve DEĞİŞİMLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR

ORGANİZASYONLARDA ÇEVREYE UYUM ve DEĞİŞİMLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR ORGANİZASYONLARDA ÇEVREYE UYUM ve DEĞİŞİMLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR Yönetim düşünce ve yaklaşımlarını üç genel gruplama ve bakış açısı içinde incelemek mümkündür: -Postmodernizm bakış açısının gelişmesi -Yönetim

Detaylı

Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz?

Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz? 1 2 3 DEĞERLER Yrd. Doç. Dr. Müge YURTSEVER KILIÇGÜN Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz? 4 5 6 7 8 Eğlenmenin mi? Arkadaşlar

Detaylı

İşletmenin temel özellikleri

İşletmenin temel özellikleri 5. Hafta İşletmenin Tanımı İşletme, üretim faktörlerini planlı ve sistematik bir biçimde bir araya getirerek mal ya da hizmet üretmek amacı güden üretim birimine denir. İşletmelerin temel özellikleri ve

Detaylı