ŞİZOFRENİ HASTALARINDA ORAL HİJYEN ALIŞKANLIKLARI
|
|
- Mehmet Boztepe
- 8 yıl önce
- İzleme sayısı:
Transkript
1 T.C. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığı ŞİZOFRENİ HASTALARINDA ORAL HİJYEN ALIŞKANLIKLARI BİTİRME TEZİ Stj. Diş Hekimi Öznur BAKICI Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Baybars VEZNEDAROĞLU İZMİR-2012
2 ÖNSÖZ Mezuniyet Tezimi hazırlamamda bana yardımcı olan ve her konuda hayatım boyunca desteğini benden esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Baybars VEZNEDAROĞLU na sonsuz teşekkürler. Tez çalışmam boyunca desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Haluk BAYLAS a, ve Uzman Hemşire Gülçin SÜGÜN e teşekkürlerimi sunarım. Zorlu ve yıpratıcı geçen üniversite hayatım boyunca, sabır ve gayretle arkamda duran anneme, babama ve kardeşime de en içten teşekkür ve minnetimi sunarım. İzmir, 2012 Stj. Diş Hekimi Öznur BAKICI ii
3 İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ GENEL BİLGİLER Şizofreninin Tarihçesi Şizofreni Kavramı Şizofreni İçin Tanı Ölçütleri Şizofreni Epidemiyolojisi Şizofreni Gelişiminde Risk Etkenleri ve Etyoloji Prenatal dönem etkenleri Prenatal enfeksiyonlar Obstetrik komplikasyonlar Çevresel faktörler Kişilik özellikleri Yaş Cinsiyet: Medeni durum Stresli yaşam olayları: Bağışıklık sistemi Endokrin sistem Genetik etkenler Nöroanatomik değişiklikler Nörokimyasal değişiklikler Şizofreni Klinik Belirti ve Bulgular Şizofreni Ayırıcı Tanısı Şizofreni Prognozu Şizofreni Tedavisi Klasik Nöroleptikler Yeni Antipsikotikler Psikososyal Tedaviler Elektroşok tedavisi Şizofrenide Ağız-Diş Sağlığı Şizofrenide Diş Hekiminin Yaklaşımı AMAÇ iii
4 4. MATERYAL VE YÖNTEM BULGULAR TARTIŞMA ÖZET EKLER KAYNAKLAR ÖZGEÇMİŞ iv
5 1. GİRİŞ Şizofreni, kişinin efektif bir şekilde çalışabilme ve başkalarıyla efektif bir şekilde iletişim kurabilme yeteneğini azaltan farklı derecelerde kişilik disorganizasyonu ile karakterize bir psikotik bozukluktur. Popülasyonun yaklaşık olarak % 1-2'si hayatlarının bir döneminde bu bozukluk nedeniyle hospitalizasyona ihtiyaç duyar. Hastalık çalışma, sosyal ilişkiler ve öz-bakım gibi rutin günlük fonksiyonların en az 6 ay süren bozukluğu ile karakterizedir. Baskın bir karakteristik özelliği, çeşitli psikolojik proseslerin bozulmasıdır. Düşünceler tuhaf (absürt ve hayali) delüzyonlarla bozulmuştur. Eziyet verici delüzyonlar (kendisi hakkında casusluk yapıldığı gibi) ve referans delüzyonları (diğer kişilere veya olaylara olağan dışı bir şekilde negatif/olumsuz bir önem vermek, örneğin bir televizyon programının özellikle kendisini hedef aldığını düşünmek gibi) oldukça yaygındır. Bu kişiler kendi düşüncelerinin yayınlandığına ve duygularının ve dürtülerinin başka kişilerin kontrolü altında bulunduğuna inanabilirler. Düşünceleri birbiriyle ilgisi olmayan konular, nesneler arasında hızla kayar ve bu durum konuşmalarını tutarsız bir hale getirir. Halüsinasyonların bulunması sonucunda algılamada majör bozukluklar olabilir. Çoğunlukla düzleşmiş veya küntleşmiş bir afektif durumları (ruhsal durum, duygulanım) vardır (monoton bir ses tonu ve ifadesiz bir yüzle birlikte duyguların gösterilmemesi). Kendi kimliklerini sorgularlar ve böyle bir mantıksal sonuca varabilmek için bir hareket dizisini takip edecek dürtüden yoksundurlar. Bu kişiler genellikle konfüzyonda, depresif halde oldukları, toplumdan geri çekildikleri veya anksiyeteli oldukları için dental bakımı genellikle ihmal veya reddederler. Bu dental ihmal ve çoğunlukla kötü oral hijyen, bazı antipsikotik ilaçların sebep olduğu xerostomia (ağız kuruluğu) ile birlikte artmış dental çürük ve periodontal hastalık insidansına yol açar. Ağız sağlığı, genel sağlık ve yaşam kalitesinin önemli bir belirleyicisi olmasına karşın Şizofreni sürecinde düşük bir önceliği vardır. Kronik psikiyatrik hastalıklar ve tedavileri, ağız sağlığı için doğal riskler taşımaktadır. Hem hastalık hem de farmakolojik tedavi şekilleri, çok sık olarak klinikte diş çürükleri, periodontal hastalıklar ve kserostomi gibi sorunlara ve yan etkilere yol açar. İleri
6
7 yaş, cinsiyet, hastanede yatış süresi, hastalık süresi, psikotropik ilaçlar kötü ağız sağlığının en sık belirleyici faktörleridir. Kötü ağız hijyeni, sigara, karbonatların fazla alınması, ağız sağlığı gereksinimlerinin yeterince algılanmaması, hastalığın ve psikiyatrik tedavinin süresi ve diş tedavi hizmetlerinden yetersiz yararlanma, bu özel topluluktaki ağız sağlığının kötü olma riskini artırmaktadır. Çalışmamızda şizofrenide oral hijyen alışkanlıklarını şizofreni tanısı almamış psikiyatrik açıdan sağlıklı bireylerin oral bakım alışkanlıkları ile karşılaştırarak inceleyeceğiz.
8 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Şizofreninin Tarihçesi Şizofreni kavramının tarihsel gelişimini değerlendirdiğimizde, 17. yüzyılda Willis'in, 18. yüzyılın başında İngiltere'de John Haslam ve George Man'in "gençlik çağında başlayan endojen yapılı içe kapanma, düşünce ve heyecan bozukluğu ile belirli" olarak tanımladıkları ve bir ad vermedikleri bozukluğun şizofreni olduğu düşünülebilir. "Demantia preacox (erken bunama)" deyimini ilk olarak Morel, 1860 yılında kullandı. 1871'de Hecker "hebefreni"yi ve 1874'de Kahlbaum "katatoni"yi tanımladıktan sonra, 1896'da tanımış Alman ruh hekimi Kreapelin bu iki hastalık tipine, paranoid ve basit tipleri de ekleyerek, hepsini "dementia preacox" ismi altında topladı. 1911'de yayınladığı "Dementia Preacox ve Şizofreniler Grubu" adlı kitabı ile yeni bir çığır açmış olan İsviçreli ruh bilimci Eugen Bleuler, Kreapelin'in tanımladığı gibi, hastalığın erken gelen yaşlarda başlamasının ve bunama ile sonuçlanmasının şart olmadığını gösterdi. "Akıl bölünmesi" anlamına gelen şizofreni terimini ilk olarak kullanan kişi, Bleuler'dir(1). Bugün bu terim geçerliliğini devam ettirmektedir. Psikobiyoloji okulunun kurucusu olan Adolf Meyer, şizofreni ve diğer mental bozuklukları çeşitli yaşam streslerine karşı birer tepki olarak değerlendirmiş, bu sendroma da bu yüzden "şizofrenik" reaksiyon adını vermiştir. Kişiler arası psikoanalitik okulun kurucusu olan Harry Stack Sullivan, toplumsal izolasyonun şizofreninin hem bir nedeni hem de belirtisi olduğu üzerinde durmuştur. Gabriel Langfeldt kurumsal formülasyonlara girmektense ampirik deneyimlerden yola çıkarak bir takım ölçütler tanımlamıştır. Langfeldt, bu bozukluğu gerçek şizofreni ve şizofreniform psikoz olarak ikiye ayırmıştır. Gerçek şizofreni tanısını, sinsi bir başlangıç, otizm, duygusal küntlük, depersonalizasyon, dereelizasyon ve gerçek dişilik duyguları bulgularına dayandırmıştır. Gerçek şizofreni, çekirdek şizofreni, süreç şizofreni ya da remisyona girmeyen şizofreni olarak da adlandırılmaktadır. Kurt Schneider şizofrenide birinci derecede semptomlar olarak adlandırdığı bir takım semptomları tanımlamıştır (2). Echneider, bu semptomların sadece "şizofreniye özgü" belirtiler olduğunu ileri sürmemiş ancak bunların tanı koymada değer taşıdığı 2
9 üzerinde durmuştur. Schneider, tanımladığı ikinci derece semptomlara dayanılarak da şizofreni tanısı konabileceğini ileri sürmüştür Şizofreni Kavramı Şizofreni; kronik, yaygın, yeti yitimine yol açan, dünya nüfusunun önemli bir bölümünü etkileyen ve derinden yıkıcı psikopatolojik etkileri olan bir ruhsal bozukluktur. Davranışın bilişsel, emosyonel, algısal ve diğer yönlerini kapsayan, klinik görünümü değişkenlik gösteren bir sendromdur. Görünümü hastadan hastaya ve zaman içerisinde izlemde değişkenlik gösterir. Hastalığın etkisi ağırdır ve uzun sürelidir (1). Kişi alışılagelmiş algılama ve yorumlama biçimlerine yabancılaşır, kendine özgü bir içe kapanım dünyasına çekilir. Kişiyi gençlik yıllarından itibaren üretim dışına itebildiğinden ve çevresiyle önemli uyumsuzluk ve çatışmalar yaşamasına yol açabildiğinden dolayı topluma maliyeti oldukça yüksektir Şizofreni İçin Tanı Ölçütleri Amerikan Psikiyatri Birliği ne (DSM-IV) göre; A. Karakteristik Semptomlar: Bir aylık bir dönem boyunca (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre), bu sürenin önemli bir kesiminde aşağıdakilerden ikisinin (ya da daha fazlasının) bulunması: 1.Hezeyanlar (sanrılar) 2.Hallüsinasyonlar (varsanılar) 3.Dezorganize konuşma 4.İleri derecede dezorganize ya da katatonik davranış 5.Negatif semptomlar; yani affektif donukluk, aloji ya da avolisyon. B.Toplumsal/mesleki işlev bozukluğu: İş, kişiler arası ilişkiler ya da kendine bakım gibi önemli işlevsellik alanlarından bir ya da birden fazlası, bu bozukluğun başlangıcından beri geçen sürenin önemli bir kesiminde, bu bozukluğun başlangıcından önce erişilen düzeyin belirgin olarak altında kalmıştır. Başlangıcı çocukluk ya da ergenlik dönemine uzanıyorsa, kişiler arası ilişkilerde, eğitimle ilgili ya da mesleki başarıda beklenen düzeye erişilememiştir (2). 3
10 C. Süre: Bu bozukluğun süregiden belirtileri en az 6 ay süreyle kalıcı olur. Bu bozukluğun belirtileri, prodromal ya da rezidüel dönemlerde, sadece negatif semptomlarla sıralanan iki ya da daha fazla semptomun daha hafif biçimleriyle (örn. acayip inanışlar, olağandışı algısal yaşantılar) kendilerini gösterebilir. D. Şizoaffektif Bozukluğun ve Duygudurum Bozukluğunun Dışlanması: Şizoaffektif Bozukluk ve Psikotik Özellikler Gösteren Duygu durum Bozukluğu dışlanmıştır, çünkü ya aktif evre semptomları ile birlikte aynı zamanda Majör Depresif, Manik ya da Mikst Epizodlar ortaya çıkmamıştır ya da aktif-evre semptomları sırasında duygu durum epizodları ortaya çıkmışsa bile bunların toplam süresi aktif ve rezidüel dönemlerin süresine göre daha kısa olmuştur. E.Madde kullanımının genel tıbbi durumun dışlanması: Bu bozukluk bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine ya da genel tıbbi bir duruma bağlı olarak ortaya çıkmamıştır. F.Bir Yaygın Gelişimsel Bozuklukla olan ilişkisi: Otistik Bozukluk ya da diğer bir Yaygın Gelişimsel Bozukluk öyküsü varsa, ancak en az bir ay süreyle (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre) belirgin hezeyan ya da halüsinasyonlar da varsa Şizofreni ek tanısı konabilir. Şizofreni Alt Tipleri Tanı Ölçütleri DSM IV tanı sistemi şizofreniyi klinik bulguları göz önünde bulundurarak beş alttipe ayırmaktadır: Paranoid Tip: Aşağıdaki ölçütlerin karşılandığı şizofreni tipidir: A. Bir veya daha fazla hezeyan ya da sık işitsel halüsinasyonun olması B. Şunlardan hiçbirinin belirgin olarak görülmemesi: dezorganize konuşma, dezorganize ya da katatonik davranış, sığ ya da uygunsuz affekt. Dezorganize Tip: Aşağıdaki ölçütlerin karşılandığı şizofreni tipidir: Aşağıdakilerden hepsi belirgin olarak görülmelidir; (I) Dezorganize konuşma (II) Dezorganize davranış 4
11 (III) Sığ ya da uygunsuz duygulanım. Katatonik Tip: Klinik görüntünün aşağıdaki ölçütlerden en az ikisi tarafından baskın olarak oluşturulduğu şizofreni tipidir: (I) Katalepsi (balmumu esnekliği de dahil olmak üzere) ya da stuporla izlenen motor hareketsizlik, (II) Aşırı motor aktivite (dış uyaranla etkilenmeyen ve belirgin olarak amaçsız olan motor aktivite artışı) (III) Aşırı negativizm (tüm komutlara karşı kayıtsız biçimde direnç gösterme ya da onu hareket ettirmeye yönelik yüm girişimlere karşın, kişideki katı postürn korunması) ya da konuşmama (mutizm) durumu (IV) Postür alma (istemli olarak uygunsuz ya da acayip postür, stereotipik hareketler, belirgin manyerizm ya da grimas) ile görülen, istemli hareketlerde acayiplikler (V) Ekolali ya da ekopraksi Ayrışmamış Tip: A ölçütlerini karşılayan belirtilerin gözlendiği, ancak bu belirtilerin paranoid, dezorganize ya da katatonik tip ölçütlerini karşılamadığı şizofreni tipidir. Rezidüel Tip: Aşağıdaki ölçütlerin karşılandığı şizofreni tipidir: A. Belirgin hezeyan, halüsinasyon, dezorganize konuşma ve ileri derecede dezorganize ve katatonik davranış bulunmamalıdır. B. Negatif belirtiler veya iki ya da daha fazla A ölçütünü karşılayan belirtilerin (garip inanışlar, alışılmadık algı deneyimleri vb.) hafif şekillerde bulunması ile süreğenlik göstermelidir 2.4. Şizofreni Epidemiyolojisi Şizofreninin toplumsal yaygınlığı; tanı ölçütleri zaman içinde değişmesine rağmen, dünya çapında belirgin farklılıklar göstermemektedir. Yaşam boyu prevalansı %0.5 ile %1.5 civarındadır. 5
12 Şizofreni genellikle 45 yaşın altında ortaya çıkar (3). Başlangıç yaşı, erkeklerde yaşları arası en yüksek tepe değerleri iken, ikinci tepe değeri yaşlarında izlenmektedir. Kadınlarda başlangıç yaşı erkeklere oranla ortalama 5 yıllık bir gecikme süresi göstermektedir. Otuzlu yaşların ortalarına kadar erkeklerde daha sık gözlenirken, 40 yaşından sonra kadın erkek oranı kadınların lehine yükselmektedir. Cinsiyet farklılığı açısından bakıldığında ise erkeklerde %1.02, kadınlarda %1.05 oranında izlenmektedir. Sosyoekonomik durum yönünden prevelanslar karşılaştırıldığında; sosyoekonomik durumu düşük olanlarda beş kat fazla görüldüğü belirtilmektedir. Şizofreni hastalarının hiç evlenmemiş olma durumu sık, boşanmış ve ayrı yaşama oranlan ise artmış olarak gözlenmektedir. Yapılan izlem çalışmaları bekar olmanın şizofreni gelişimiyle erkeklerde kat, kadınlarda ise 3-15 kat daha fazla ilişkili olduğunu göstermiştir. Evlenmemiş şizofreni hastalarının premorbid işlevinin daha bozuk olduğu, psikozun daha erken yaşta başladığı ve hastalığın daha kötü bir gidiş gösterdiği izlenmektedir Şizofreni Gelişiminde Risk Etkenleri ve Etyoloji Şizofreni için risk etkenleri çok çeşitlidir: Prenatal dönem etkenleri Risk etkenleri incelendiğinde, öncelikle karşımıza prenatal dönemle ilgili sorunlar ortaya çıkmaktadır: Prenatal dönemde annenin yaşadığı aşın çevresel stresin fetüsü etkileyip, şizofreni gelişimi için bir risk oluşturabileceği görüşü öne atılmıştır. Prenatal birinci trimestrde yetersiz beslenmenin neden olduğu akut açlığın şizofreni gelişimi bakımından hassasiyete ve artmış riske neden olabileceği ileri sürülmüştür. 6
13 Yine preşizofrenik bebeklerde tanımlanan düşük doğum ağırlığı ve baş çevresinin genişliğinde izlenen küçüklük de malnütrisyon ile bağdaştırılmıştır. D vitamini eksikliğinin şizofreni için bir risk faktörü olabileceği ve bunun, D vitamini düzeyinin en az olduğu kış sonu ve bahar başlangıcında doğanlarda izlenen şizofreni sıklığını açıklayabileceği öne sürülmüştür Prenatal enfeksiyonlar Gerek merkezi sinir sistemini tutan enfeksiyonlarda psikotik belirtilerin izlenebilmesi, gerekse şizofreni hastalarının annelerinde hamilelik döneminde izlenen enfeksiyonların sıklığı, şizofreni etyolojisinde viral enfeksiyonlar başta olmak üzere intrauterin enfeksiyonların rolünü gündeme getirmiştir. Bazı çalışmalarda geç kış ya da bahar aylarında doğanlarda % 5-8 oranında daha fazla şizofreni hastalığı bildirilmiştir. Özellikle kadınlardaki şizofreni oluşumuyla gestasyon dönemi geç kış ya da bahar aylarında olanlarda daha sık izlenen ve özellikle de hamileliğin 2. trimestrinde geçirilen herpes virüs enfeksiyonları arasında ilişki kuran çalışmalar ön planda gelmektedir. Bu konuda herpes simplex virüsleri (herpes simplex virüsleri tip 1 ve tip 6, sitomegalovirüs, varisella zoster virüs, epstein barr virüs gibi), enfluenza A ve B, Borna disease virüs, mumps ve retro virüs enfeksiyonları ile difteri, zona, pnömoni, polio, nadiren rubella gibi enfeksiyonların etkilerinden söz edilmektedir. Virütik enfeksiyonlar hem enflamatuar hem de immünolojik süreçleri etkilemektedir. Önce nonspesifik immun sistemi aşırı derecede aktive ederler. Buna cevap olarak monosit ve gama delta hücrelerinde artış olur. İkinci olarak interlökin-6 düzeyi artışı ve de interlökin-6 aktivasyonu ile monosit ve makrofajların aktivasyonuna sebep olurlar. Enflamatuar süreçlerden kaynaklanan damarsal hasarlar ise kan/bos şeddinde bozulmayla sonuçlanabilir. Merkezi sinir sisteminde harabiyet yapabilen virüslerin hücre içine girip, genetik yapıları da etkileyebildikleri ileri sürülmektedir. Bu verilere karşın virüslerin fetüs gelişimi üzerindeki toksik etkileri konusunda yeterli kanıt bulunamadığı gibi, hastaların beyin omurilik sıvılarında ya 7
14 da ölüm sonrası çalışmalarda beyin dokularında viral işaretleyiciler de bulunamamıştır. Bu arada herpes enfeksiyonlarının şizofreni oluşumundaki etkisini doğrulamayan çalışmalara da rastlanmaktadır Obstetrik komplikasyonlar Şizofreni etyolojisini araştıran çalışmalar, obstetrik komplikasyonlarla artmış şizofreni riski arasında bir ilişki olduğunu göstermişlerdir. Obstetrik risk etkenleri anneyle ilgili ve doğum ve bebekle ilgili nedenler olarak sınıflandırılabilir. Anneyle ilgili nedenler arasında çok sayıda doğum, gebelikte alkol alımı, sigara kullanımı, gebelikte açlık, preeklampsi, RH uyuşmazlığı ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Anne karnındaki bebekte oksijen yetersizliği ya da travmaya neden olan hipoksi, asfıksi, toksemi gibi perinatal anomalilerin şizofreni için risk faktörü olabileceği ve bu komplikasyon ve anomalilerin şizofreninin ortaya çıkma riskini 1.3 ila 2 kat arttırdığı öne sürülmektedir. Bu konuyla ilgili olarak tüm bu etkenler içinde en çok üzerinde durulanı preeklampsi ve hipoksidir. Malprezantasyon ve göbek bağıyla ilgili komplikasyonlar, uzamış doğum, vakum tatbiki, fötal stres, düşük doğum ağırlığı ve prematür doğum ile ilgili çalışmalar da yapılmıştır(2). Risk etkenlerinin özellikle 25 yaş öncesinde başlayan şizofrenilerde etkili olabileceği, geç başlangıçlı şizofrenide ise bunun olası bir neden olarak gösterilemeyeceği öne sürülmektedir. Hipoksi sonucu ortaya çıkabilecek iskemi nedeniyle gelişebilecek ventriküler kanamaların şizofrenideki ventriküler genişlemelere neden olabileceği düşünülmüştür. Hipoksiye eşlik eden sitotoksik hasarın şizofreni oluşumunda rolü olduğu düşünülen glutamaterjik işlevleri olumsuz etkileyebileceği düşünülmektedir. Şizofreninin beyin gelişiminin çok erken dönemlerinde oluşan ve korteksde bulunan sinapslardaki azalmayla ilişkili olabileceği öne sürülmektedir. 8
15 Obstetrik komplikasyonların şizofreni oluşumundaki etkileri ya da şizofreni riskini arttırıcı etkileri konusundaki bilgiler kesin değildir. Şizofreni oluşumundaki olası rolleri konusunda bu anomalilerin tek başlarına olan etkilerinden çok, bunların genetik etkenlerle olan karşılıklı etkileşimleri üzerinde durulmaktadır. Çünkü beynin gelişim sürecinde ortaya çıkan ve beyin gelişimini olumsuz olarak etkileyen benzer etkenler tüm kişilerde benzer olumsuz etkileri göstermediği gibi, farklı zamanlarda izlenen ve beyin gelişimini bozan etkenler de benzer bir hastalık tablosuna neden olabilmektedir (4) Çevresel faktörler Sosyal yönden yoksunluk gösteren ailede doğmanın şizofrenide bir risk etkeni olabileceği öne sürülmektedir. Kırsal kesimlerde doğan, büyüyen ya da çocukluk döneminin çoğunu kırsal kesimlerde geçiren kişilerdeki şizofreni riskinin de, şehirde doğup büyüyenlerden daha fazla olduğu öne sürülmektedir. Bu konuda hamilelik ile ilgili risklerin, beslenme yetersizliklerinin, enfeksiyonların ya da toksik etkenlerin rolü olabileceği düşünülmekte ancak halen kesin veriler elde edilememektedir. Düşük ekonomik koşullar ya da sosyal ortamlarda yaşayanlarda şizofreni riskinin daha fazla olduğu yönünde yapılan çalışmalarda bunu doğrulayan veriler elde edilmiştir. Ayrıca stres düzeyi yüksek ve çocuklarından aşırı beklentileri olan üst sosyal sınıftan ebeveynlerin, çocuğu etkileyip hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayabileceği ileri sürülmüştür Kişilik özellikleri Şizofreni için risk etkenleri arasında erken çocukluk özellikleri ve kişilik yapısı da incelenmiştir. Çocukluk dönemindeki şizoid ve şizotipal kişilik özellikleri üzerinde durulmuştur. Erken gelişim özellikleri olarak konuşma ve eğitim sorunları, tek başına oynama eğilimi, yakın arkadaşı olmayışı, küçük grupları tercih etme, sosyal ortamlarda tedirginlik duyma, ergenlikte zayıf sosyal uyum, karşı cinsten sürekli bir arkadaşının olmayışı gibi özelliklerin varlığından söz edilmiştir. 9
16 Birçok şizofreni hastası içe dönük, fazla arkadaş edinemeyen, kendi başına yaşamayı yeğleyen sosyal yönden izole bir yaşam biçimi gösterir. Bu izolasyonun hastalığın oluşmasından çok önce, hatta çocukluk döneminde başladığı ve bunun da hastalıkla ilişkili olduğu düşünülmektedir Yaş Şizofreninin risk faktörlerinden biridir. Şizofreniyi geç başlangıçlı ve erken başlangıçlı olmak üzere ikiye ayıran bazı araştırmacılar vardır. Şizofreni başlama yaşı arttıkça genetik belirleyiciliğin azaldığına dair çalışmalar vardır. Şizofreni hastalığı kadınlara göre erkeklerde yaşlar arası gibi daha erken başlamakta, daha sık nüks etmekte, prognozu da daha kötü olmaktadır. Bu konuda erkeklerdeki bazı olumsuz nörogelişimsel etkenlerden (travmalar, biyolojik etkenler) söz edilmişse de kesin kanıtlar ortaya konmamıştır. Başlangıç yaşı arttıkça akrabalardaki şizofreni riski düşmektedir Cinsiyet: Yaşın ilerlemesiyle beraber şizofreniye kadınlarda daha yüksek oranda rastlanmaktadır. 40 yaşından sonra bu oran artmakta, 60 yaşından sonra 1 erkeğe karşı 4 ya da 6 kadına çıkmaktadır. Bunlara karşın dünya sağlık örgütünün 10 ülkeyi içeren çalışmasında 54 yaşına kadar şizofreninin kadın ve erkeklerdeki risk oranı eşit olarak bulunmuştur. Erkeklerin kadınlara göre şizofreniye daha duyarlı olduğu öne sürülmektedir. Bu hipoteze göre erkekler, hastalığı daha erken dönemde geliştirirler. Erkeklerdeki bu yüksek duyarlılık seks kromozomları aracılığıyla geçiş gösterir. Bu genetik duyarlılık nöronal gelişimde bazı problemlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu nöronal gelişim bozukluğu sonuçta şizofreninin ortaya çıkmasına neden olur Medeni durum Hastanın medeni durumu incelendiğinde evlenmemiş olmak bir risk faktörü olarak değerlendirilebilir. 10
17 Stresli yaşam olayları: Hem akut şizofreni belirtilerinin başlamasından önce hem de hastalığın nükslerinden önceki sürelerde, kişinin yaşadığı ağır stresli yaşam olaylarının varlığından söz edilmektedir. Stresli yaşam olayları, ailedeki sağlıksız duygu dışavurumu, madde kullanımı, kafa travmaları da risk etkenleri olarak değerlendirilip çalışmalar yapılmıştır. Kişisel ve ailevi göç öyküsü önemli bir risk etkeni olarak değerlendirilmektedir. Ancak burada rol oynayan nedenler hala kesin olarak bilinmemektedir. Bazı yazarlar bu kişilerin zaten hastalanmaya başladıkları için belli bir yerde barınamayıp göç ettiklerini ileri sürerken, bazıları da hastalığa yatkınlığı olan kişilerde değişen çevrenin, sosyal eşitsizliği algılamanın etkili olabileceğini ileri sürmektedir. Göç edenlerin ikinci kuşaklarında da şizofreni riskinde artış izlenmekte olup, burada da kişileri etkileyen; yaşam zorlukları, enfeksiyonlar, madde kullanımı, toplumda yaşadıkları ırk ayrımcılığı gibi çevresel etkenlerin işe karıştığı öne sürülmektedir. Şehirlerde ve endüstriyel bölgelerde köylere göre şizofreni insidansı daha yüksektir (2). Sosyal ve ekonomik destek zayıflığı da şizofreni insidansını arttıran faktörlerden biridir Bağışıklık sistemi Şizofreni tanılı kişilerde, bağışıklık sistemiyle ilgili bazı değişiklikler görülmektedir. Bunların başlıcaları T hücresi interlökin 2 üretiminde azalma, lenfositlerin sayısında ve etkinliğinde azalma, nöronlara karşı anormal hücresel ve hümoral reaktivite ve beyin dokusuna karşı antikorların varlığıdır. Bu bulguların nörotoksik bir virüs enfeksiyonuna ya da endojen bir otoimmun hastalığa bağlı olabileceği düşünülmüştür. 11
18 Endokrin sistem Şizofrenide endokrin sistem anormallikleri de bildirilmiştir. Şizofreni hastalarında deksametazon supresyon testine normallere oranla nonsuprese cevap ortaya çıktığı görülmüştür. Luteinizan hormon ve folikül uyarıcı hormon düzeylerinde azalma saptanmış, tirotropin salgılatıcı hormon ve gonadotropin hormon ile yapılan uyarılmaya karşı prolaktin ve büyüme hormonu yanıtlarında küntleşme bildirilmiştir. Apomorfîne büyüme hormonu yanıtı da küntleşmiştir Genetik etkenler Birçok toplumsal ve biyolojik etkenin şizofreni riski ile ilişkileri araştırılmış ve bunların bir kısmı etyoloji konusundaki kuramlar için çıkış noktası olmuştur. Başlıca risk etkenlerinin başında genetik etkenler gelmektedir. Hastalığın ailevi yüklülüğü konusundaki çalışmalarda; hasta bir akraba ile paylaşılan gen oranında şizofreni riskinin de artış gösterdiği ortaya koyulmaktadır. Genetik çalışmalar şizofreni gelişim riskinin en sık monozigot ikizlerde, bunu takiben anne ve babanın her ikisinin de şizofreni hastası olduğu çocuklarda, daha sonra dizigot ikizlerde ve birinci derecede akrabalarında bulunanlarda artış gösterdiğini bildirmektedir. Monozigot ikizlerde hastalık konkordansı %33-78 oranında değişirken, dizigot ikizlerde oran % 8-28 arasında değişir. Şizofrenlerin birinci derecede akrabalarında şizofreni gelişme oranı normal kişilerin akrabalarına göre 10 kat daha yüksektir. Hem anne hem babanın şizofren olduğu durumda, çocuklarda şizofreni gelişme şansı % 40'dır. Genetik etkenler hastalığın etyolojisinde önemli bir role sahip olmakla birlikte şizofreninin belirti ve sonlanış biçimlerindeki çeşitlilikten dolayı, tek bir oluş nedeninin şizofreniyi ortaya çıkardığını söyleyebilmek olası değildir. Kanıtlanmış biyokimyasal bir bozukluk yoktur ve şizofreniyi ortaya çıkaracak özgün bir stres kaynağı gösterilememiştir. Ailede hastalığın sık görülmesi aynı çevresel faktörlerden etkilenmeye bağlı olabileceğinden, aile çalışmaları genetik yatkınlık açısından kesin kanıt olarak kabul edilmemektedir. Şizofrenideki olası genetik geçişin, geleneksel otozomal dominant 12
19 ya da resesif özelliklerle bilinen mendel tipi kalıtıma uymadığı bilinmektedir. Bununla birlikte belli kromozom bölgelerinde orta düzeyde etkisi olan genlerin varlığına ilişkin yineleyen bulgular elde edilmiştir. Moleküler genetik çalışmaları ışığında D3 ve 5-HT2A reseptörlerini kodlayan en az iki allelin varlığının şizofreniye yatkınlığı arttırdığı düşünülmektedir. Yapılan çalışmalar 22qll bölgesinin etkisini ve 5. kromozom üzerindeki lokusun varlığını göstermektedir. X kromozomunun ve 18. ve 19. kromozomların şizofreni ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir. Bu bulgular şizofrenide genetik yatkınlığı düşündürmekle birlikte, tek ve çift yumurta ikizi çalışmalarında tek yumurta ikizlerinde konkordansın %100 olmaması genetik olmayan faktörlerin de şizofreni patogenezinde önemli rolleri olacağını ortaya koymaktadır. Şu ana dek şizofreni ile kesin nedensel ilişkisi olan bir gen tanımlanamamıştır Nöroanatomik değişiklikler Şizofreni hastalarında nöroanotomik değişikliklerin saptanması hastalığın etyoloj isinde bu değişikliklerin rol oynayabileceğini düşündürmüştür. En sık bildirilen nöroanatomik bulgu; sağlıklı kontrollere göre, lateral ve üçüncü ventriküllerde genişleme olmasıdır. Ventriküllerde genişlemenin yanı sıra, sulkuslarda genişleme ve serebellumda atrofi bildirilmektedir. Manyetik rezonans görüntüleme ile yapılan çalışmalarda beyin hacminde, frontal lob hacminde azalma bildirilmiştir. Bu bulgular degeneratif bir süreçten çok gelişimsel bir bozukluğun olduğunu düşündürmektedir. Devam eden çalışmalarda talamus, amigdala, hipokampus, parahipokampus, medyal temporal lob, singulat girus ve üst temporal loblarda da hacim azalması tespit edilmiştir. Pek çok çalışmada toplam beyin dokusunda azalma ve beyin omurilik sıvısında artma olduğu yinelenmektedir. Kortikal gri cevherde genel bir azalma olduğu yinelenen bir bulgu iken, beyaz cevherde azalma saptayan çalışmalar da vardır. 13
20 Şizofrenide beyin görüntüleme yöntemleri ile saptanan gelişimsel bozukluklar arasında en sık bildirilen; büyük kavum septum pallusidum olmasıdır. Ayrıca korpus kallosumun bulunmaması da şizofrenide artmış oranda izlenmektedir. Gri cevher heterotopisi gibi nöron göçünde bozukluğu yansıtan bulgular da şizofrenide sık gözlenmektedir. Şizofrenide işlevsel ve metabolik bozuklukları saptamak amacıyla Pozitron Emisyon Tomografisi (PET), tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi (SPECT), fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme kullanılarak yapılan çalışmalarda; frontal bölge olan kan akımında ve glukoz metabolizmasında azalma olduğu gözlenmiştir Nörokimyasal değişiklikler Şizofrenide dopaminerjik etkinlikte artış olduğunu iddia eden "dopamin varsayımı" şizofreni fizyopatolojisini açıklamaya çalışan en popüler varsayımlardan birisidir. Bu varsayım, dopamin sistemi üzerinden etki eden ilaçlarla ilgili gözlemlere dayanmaktadır. Pek çok kanıt şizofreniden sorumlu olaylar zincirinde dopaminerjik aktivasyon artışının rolü olduğunu desteklemektedir. Ancak negatif ve bilişsel belirtilerin, dopaminerjik aktiviteyi azaltan antipsikotiklere yeterince yanıt vermemesi, hatta kimi zaman negatif belirtilerin şiddetlenmesine yol açması; bu varsayımı yetersiz hale getirmekte ve şizofrenide dopaminerjik aktivite artışında başka faktörlerin de rol oynadığını düşündürmektedir. Fonksiyonel beyin görüntüleme çalışmaları negatif belirtilerin ve bilişsel işlev bozukluklarının prefrontal korteks işlevlerinde azalmayla ilişkili olabileceğini göstermiştir. Dopamin varsayımına göre; mezensefalondan limbik sisteme uzanan dopaminerjik yolaklardaki aktivite artışı pozitif psikotik belirtilere, mezensefalondan prefrontal kortekse uzanan dopaminerjik yolaklardaki aktivite eksikliği ise negatif belirtiler ve bilişsel bozukluğa neden olmaktadır. Nörogelişimsel yaklaşıma uygun olan bir görüşe göre; prefrontal korteksteki dopaminerjik yetersizliği kompanse etmek üzere, işlevsel olarak ve yaygın bir 14
21 şekilde limbik alanlarda dopaminerjik aktivite artmakta ve bu durum pozitif belirtilere neden olmaktadır. Günümüzde geliştirilen ilaçların yalnız dopaminerjik sisteme değil diğer nörotransmitter sistemlerine de etkisi olduğu görülmekte, dolayısıyla; şizofrenide Serotonin, Glutamat, Gama amino bütirik asit, Kolesistokinin, Asetilkolin gibi diğer nöromodülatörlerin de rolü olduğu ileri sürülmektedir. Nörotransmitter sistemleri aralarında karşılıklı etkileşimler vardır. Serotonin; merkezi sinir sisteminde basit bir diyet aminoasidi olan triptofandan sentezlenen bir nörotransmitterdir. Dopamin ile güçlü bir etkileşimi vardır ve dopamini inhibe eden düzenekleri ayarlamaktadır. Dopaminerjik nörotransmisyondaki bozukluklar araştırılırken, son zamanlarda yapılan çalışmalarda şizofrenide glutamaterjik disfonksiyon ve özellikle NMDA reseptör aracılı nöroiletim üzerinde durulmaktadır (2). Glutamat, merkezi sinir sisteminin başlıca eksitatör nörotransmitteridir. Diğer bir eksitatör esansiyel aminoasit olan Aspartat ile nörogelişim ve nörotoksisitede rol oynar. Glutamatın, dopamin ve diğer nörotransmisyon yolakları ile bağlantıları nedeniyle, şizofreni oluşumundaki olası rolü üzerinde durulmaktadır. Glutamat sinir sistemi gelişimi sırasında aksonların hedeflerine yönelmelerinde ve gerek genetik, gerek sinaptik, gerekse yapısal düzeylerdeki nöronal plastisitenin oluşumunda rol almaktadır. Şizofrenide beynin belirli bölgelerinde glutamaterjik nöronal iletim anomalileri olabileceği, NMDA reseptör düzeyinin düşmesi ve reseptör aktivitesinin azalması sonucu ortaya çıkan "azalmış glutamaterjik aktivite" ile ilişkili olabileceği öne sürülmüştür. NMDA reseptörlerinin olası rolü daha fazla vurgulanmakla beraber AMPA ve kainat reseptörlerinin ekspresyonlarından da söz edilmektedir. GABA ise merkezi sinir sisteminin ana inhibitör nörotransmitteridir. GABA nöronlarının dopaminerjik ve glutaminerjik nöronlar üzerine potent inhibitör etkisi olduğundan, prefrontal korteksteki GABA'erjik değişikliklerin şizofrenide rolü olabileceği düşünülmektedir. Bu veriler ışığında sonuç olarak, şizofreninin risk faktörlerinin incelenmesinde en az dört ana elemanın birbiriyle bütünleştirilmesi gerekir: 15
22 a. bir hastalığın ekspresyonuna genetik yatkınlık, b. bireyin yaşam olayları, stres etkenleri, c. bireyin kişiliği, başa çıkma becerileri ve çevresinin ona sunduğu sosyal destek, d. birey ve genomu üzerine etkili olan, virüsler, toksinler ve çeşitli hastalıklar dahil olmak üzere diğer çevresel etkenler 2.6. Şizofreni Klinik Belirti ve Bulgular Şizofreni genellikle genç yaşlarda başlar. En çok görülen yaş aralığı, yaşları arasındadır. Başlangıç şekilleri çeşitlidir. Önceleri yakınları tarafından anlaşılmayabilir ve zamanla hastalık yerleşir. Yoğun olarak yaşlan arasında yığılma vardır. Hastalık belirtileri ortaya çıkmadan öce çoğunlukla şizoid ve şizotipal kişilik özellikleri gösterir (3). Sinsi ve yavaş başladığı gibi, akut olarak da başlar. Bazıları aşın mistik konulara eğilim duyar, bazıları metafizik ya da obsesyonel, somatik şikayetler yahut depresif durumlar tarzında başlayabilir. Kimi uç konularla ilgilenir, kimisi de hipokondriyak şikayetlerle uğraşır. Bu bakımdan şizofreni başlangıcının farklılığından dolayı tanı için belli bir süreye ihtiyacı vardır (3). Görünüm ve davranış, akut şizofren hastaların birçoğu normal görünürler, ancak ilk bakışta sosyal davranışlarında kafaları meşgul, toplumdan çekilmiş ya da başka türlü tuhaflıklar gibi kaba tutumlar görülmektedir. Sebepsiz gülmeler, huzursuz tutumlar, gürültülü veya ani, beklenmedik davranışlarda bulunabilirler. Bir kısmı da arkadaş ve yakın çevresinden uzaklaşır, zamanının çoğunu tek başına yalnız olarak odasında belki de yatağında hareketsiz bir şekilde uzanıp derin düşünceye dalmış gibi görünürler. Konuşma ve düşünce şekli; Konuşmayı izlemek güç olabilir. Soyut düşünce kaybolabilir, somut düşünce yerleşir, konuşmalar arasında ilişkiler bozulmuştur.düşünceler arasındaki bağlantılar illojiktir, dikişsiz, ilgisiz, yeni kelime uydurma, tekrarlamalar, teğetsel konuşmalar, bloklaşma, klang çağrışımı, düşüncede yoğunlaşma, gözlenebilir. Düşünce muhtevasında (içeriğinde)ki bozukluklar; Delüzyon (hezeyansanrı)lar; sistemsiz, dağınık, düzensiz ve acayiptirler (bizar). Perseküsyon (kötülük 16
23 görme) hezeyanları, referans (alınma) düşünceleri, seksüel hezeyanlar, somatik hezeyanlar, etkilenme hezeyanları, düşüncelerin okunması, depersonalizasyon hezeyanları, büyüklük (grandiyöz) ve mistik hezeyanlar. İdrak (algı-perception) bozuklukları; idrak bozuklukları şizofrenide sıklıkla görülmektedir. Basit olarak birtakım gürültüler, karmaşık ses ya da müzik sesleri duyulabilir. Bazen emir verir şekildedir, bazen tek kelime ya da bütünüyle konuşma tarzında olabilir. Bir ses hastanın düşünceleriyle yüksek sesle ya da onların düşünceleriyle yahut hemen arkasından konuşabilir. Bazen iki ya da daha fazla ses, üçüncü şahıs olarak hasta ile tartışabilir, diğer sesler onun hareketini yönetebilirler. Şizofrenide işitme halüsinasyonları, diğerlerinden daha fazla görülmektedirler. Vizüel (görme), taktil (dokunma), koku, tat ve somatik halüsinasyonlara da az da olsa rastlanabilmektedir. Duygulanım (affekt) bozuklukları: Affekt değişiklikleri, depresyonda görüldüğü gibi, anksiyete, irritabilite ya da öfori tarzında görülebilir. Akut dönemde, affektin değişiminde bir azalma, düzleşme ortaya çıkar ve değişmeyen bir affekt (indifere) halini alır. Bazen de ileri yıkım evrelerinde affekt küntlüğü denilen nötr bir durum belirginleşir. Affektte uygunsuzluk, affektte sapma ve anhedonia gibi belirtilere de rastlanılmaktadır (4). Kognitif bozukluklar; Akut şizofrenide oryantasyon genelde bozulmamıştır. Dikkat ve konsantrasyon bozulabilir, prodromal dönemde, hafızada azalma, yürütmede bozulma olmaktadır. İnsight (içgörü); genellikle bozulmuştur, hasta olduklarını kabul etmezler, sıklıkla diğer insanların hareketlerini kötü niyetli olarak, onlara atfederek kendilerini onların yerine koyarlar. İçgörünün bu tarzda yokluğu sıklıkla tedaviyi istemeyenlerde görülür. Kronik sendrom pozitif semptomlardan ziyade negatif belirtilerle karakterizedir. Bunları kısaca, düşük aktivite, dürtü yokluğu, sosyal çekilme, emosyonel apati ve düşünce bozukluğu olarak özetleyebiliriz. İrade bozukluğu; Dürtü ve insiyatif kaybı yani irade zayıflığı olarak, hasta kendini bırakmış, inaktif amaçsız ve tekrarlayıcı aktivitelerle meşgul gibi görünebilir. 17
24 Günlük hayat becerilerinin bozulması; Sosyal davranışları sıklıkla bozulmuştur. Hastalar kendi hijyenik bakımlarını ihmal ederler. Sosyal karşılaşmalardan çekinirler, bazıları sosyal kuralları değiştirecek şekilde davranırlar, bazıları gereksiz eşya biriktirirler, dağınık, kirli ve her tarafı tıka basa doldururlar. Hareket bozuklukları; Çoğunlukla katatoni formunda görülmektedir. Stupor ve uyarılma bulgusu dikkate değer bir bulgudur. Hastanın şuuru yerindedir ama, hareketsiz, sessiz ve uyaranlara cevap vermez fakat, birden bire hızlı ve kontrolsüz bir motor aktiviteye ve eksitasyona kadar değişik davranışlarda bulunabilir (katatonik eksitasyon). Kronik şizofrenler, bazen acaip tuhaf ve uygun olmayan hareketleri sürekli tekrarlayabilirler. Doğrudan amacı olmayan bu hareketlere stereotipi denilmektedir. Doğrudan amaçlı gibi görünen bu tarz hareketler de manyerizm diye adlandırılmaktadır. Kas tonusundaki bozulmalarda hastaya verilen bir pozisyon uzun süre amaçsız muhafaza edilir, buna flexibilites cerea:balmumlaşma denmektedir. Fizyolojik belirtiler; şizofrenide genellikle metabolizma bozulmaktadır, aşırı ve düzensiz beslenme, uyku düzensizlikleri, aşırı zayıflama, libido artma ya da azalması ve ağrı eşik seviyesinin yükselmesi görülmektedir. Klinik özellikleri etkileyen faktörler Başlangıç yaşı; Adolesan ve genç yetişkinlerde daha çok, düşünce mood ve davranış bozukluklarıdır. Yaşın ilerlemesiyle paranoid belirtiler öne geçer ve davranış bozuklukları azalma gösterirler. Cinsiyet; Hastalığın seyri erkeklerde daha ağır ve ciddidir. Sosyal background; delüzyonlar ve halüsinasyonların ortaya çıkmasında, hastalık öncesi içinde bulunduğu çevrenin etkisi vardır. Sosyal uyarı; Uyarının azlığı "negatif semptom" lan arttırır, aşırı uyarımlar "pozitif semptom"ları ortaya çıkarırlar. Yüksek emosyonel ifade; Hastanın hayatında çevre tarafından yüksek emosyonel ifadenin, semptomları arttıran sosyal uyarı faktörlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Hastaya yöneltilen eleştirinin açıkça ifade edilmesi çok önemlidir. 18
25 Şizofreniye benzer bir şekilde söylenmelerine rağmen aslında farklı hastalık oluşumları olan 2 hastalık vardır. Şizoafektif bozukluk, aynı anda hem şizofreninin hem de bir duygulanım bozukluğunun (depresyon gibi) özelliklerini gösterir. Diğer taraftan, şizofreniform bozukluk şizofreninin 2 veya daha fazla semptomunu içermelidir ama şizofreninin aksine 1-6 ay arasında çok daha kısa süre devam eder. Diğer psikiyatrik hastalıklarda olduğu gibi şizofreni tanısı da genellikle, her biri klinik bir öneme veya bir bozukluk kriterine sahip olan belirli semptomların bir araya toplanmasına dayanır. Kuzey Amerikada psikiyatrik hastalık tanımlaması ve sınıflandırması için standart referans kabul edilen Mental Bozukluklar Tanı ve İstatistik El Kitabı 4. Baskısını oluşturan metodoloji budur. Şu an için şizofreni tanısı koyduran bir kan testi, röntgen filmi veya BT bulunmamaktadır. Şizofreninin uzun dönemdeki sonucu kişiler arasında büyük farklılıklar gösterir. Hastaların yaklaşık olarak %25'i hastalık semptomlarının ciddi bir remisyonunu (gerilemesini, kaybolmasını, iyileşmesini) yaşarken bir diğer %25'lik kısım hafif ama persistant (devam eden) semptomlar sergileyebilmektedir. Ancak etkilenen hastaların daha büyük bir bölümü (yaklaşık %50'si) ömürleri boyunca kronik, orta ve şiddetli derecede semptom ve bulgular gösterdiklerini ifade etmektedir (6). Şizofreninin semptomatoloji profili pozitif, negatif ve disorganize semptomlar olarak ifade edilen semptomları kapsar. Hastalığın akut fazında psikotik semptomlar hakimdir ve hastalığın "pozitif işaretleri olarak ifade edilen işaretleri yansıtırlar. Bunlar iyi semptomlar olmayıp hastalığın sağlıklı bir kişide bulunmaması gereken yönlerini yansıtırlar. Bu tür pozitif semptomlar kişideki delüzyonları, halüsinasyonları, düşünce bozukluklarını ve bazen katatonik davranışları içerir. Pozitif semptomların baskın olmasının, hastalığın güncel farmakolojik yönetimine eninde sonunda daha iyi bir yanıt ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Auditör (işitsel) halüsinasyonlar pozitif semptomlar içinde en yaygın olanlardandır ve hastanın başkalarına ait olan ve bazen iltifat edici ya da rahatlatıcı olan ama çoğu zaman negatif, olumsuz, cezalandırıcı ve suçlayıcı olan sesleri duymasını yansıtır. Bu tür olumsuz yorumlar intihar davranışına katkıda bulunma konusunda kritik olabilir. Bu sesleri duyma sıklığının azalması genellikle, belli bir anti-psikotik ilacın etkinliğinin ölçüldüğü önemli bir standarttır. Bu seslerin sebebi iyi anlaşılmamıştır ama bu fenomeni açıklamak için çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Bu teorilerden biri, beyindeki iletişim sisteminde dopamin reseptörlerindeki artış sebebiyle ya da bu 19
26 reseptörlerin artmış hassasiyetinden dolayı beyne gelen algıların beynin ayırt etme, yönlendirme ve biriktirme kapasitesini aştığı bir fonksiyon bozukluğunun olduğunu öne sürmektedir. Bunun sonucunda o kişide bu tür sinyallerin yanlış yönlendirilmesi olmakta ve bu da normal düşünce, duygu ve yanıt işlemlerinin bozulması söz konusu olmaktadır. MRI kullanılarak yapılan en son çalışmalar, kronik auditör halülasyonlar yaşayan şizofreni hastalarında insan sesini işleme kapasitesi ile ilişkili beyin bölgelerindeki spesifik yapısal ve fonksiyonel anormallikleri keşfetmiştir. Zaman içinde bu tür bölgelerin tanımlanması ve işaretlenmesi daha etkili tedavi stratejilerini ortaya çıkartabilir (7). Delüzyonlar, kişi tarafından algılanan ve gerçekçi bir temeli bulunmayan fikirlerdir. Bunlar bir kişinin, kendi düşünceleri üzerinde kontrol sahibi olmadığı veya düşüncelerinin ve hareketlerinin başka birileri tarafından kontrol edildiği inancını yansıtabilir. Düşünce yayımı, fikir yerleştirilmesi ve fikir çekilmesi vb bu semptom kategorisini oluşturur. Örneğin bir kişi, diş ekstraksiyonu veya dolgusu gibi bir dental prosedür sonucunda dişine veya ekstraksiyon soketine bir yayın cihazının yerleştirildiğini düşünebilir. Bu, Dişhekimi ile psikiyatrist arasında, hastayı böyle bir düşüncenin tamamen yanlış olduğu konusunda rahatlatmak için çok sayıdaki işbirliği ilişkilerinden birini gerektirebilir. Literatürde ayrıca, kendine zarar verme hareketlerinin akut psikotik epizotlar esnasında meydana geldiği ve oto-ekstraksiyon, glosektomi, gözlerin kendi kendine enüklee edilmesi (çıkartılması) ve gingival dokuların keskin tırnaklarla kazınması şeklinde görülebildiği bildirilmiştir. Şizofreni ile ilgili ilk çalışmalarda "negatif semptomlar olarak da adlandırılan semptomlar, hastalığın hastalık semptomatolojisine dayanan ilk alt-tiplendirmesinin bir bölümünü oluşturmaktaydı. O zamanlarda bu negatif semptomların hastalığın kronisitesi (kronikliği) ile korelasyon gösterdiği düşünülmekteydi. Motivasyonsuzluk veya apati maalesef çoğu zaman basit bir tembellikle karıştırılmaktadır. Bu, kişinin sadece özbakımını değil ama aynı zamanda özellikle oral bakımını da ihmal etmesine yol açacaktır. Küntleşmiş afektif durum (duygulanım) da duygusal ifadenin düzleşmesi anlamına gelir ama genelde kişinin güçlü duygular hissetmeye ve başkalarından nezaket ve düşüncelilik beklemeye devam edebilme konusundaki içsel yeteneğini yansıtmaz. Depresyon ve sonunda nihai sosyal geri çekilme negatif semptom kompleksini tamamlar ve bu hasta popülasyonunda yüksek teşebbüs edilen intihar oranında bir rol oynar (6). 20
27 Disorganize semptomlar, şizofreniden muzdarip olan hastalarda ifade edilebilecek semptomatoloji triadını (üçlüsünü) tamamlar. Bu semptomlar düşüncelerin hızlı bir şekilde değişmesini (uçuşmasını) ve bir konu üzerinde uzun bir süre boyunca konsantre olunamamayı yansıtan düşük düşünce ilişkilerini içerir. Tuhaf stereotipik davranışlar yüz ekşitme (buruşturma), tekrarlayıcı hantal (sakar, beceriksizce) davranışlar, adım atma ve hatta mutizm (sessizlik, konuşmama) ile kendini belli edebilir. Hastalığın semptom ve bulguları genelde, daha karakteristik psikotik semptomlardan bazılarının (delüzyonlar, halüsinasyonlar ve tuhaf davranışlar) mevcut bulunduğu hastalığın aktif bir dönemini kapsayacak şekilde en az 6 aydan beri devam ediyor olmalıdır. Hastalığın en erken fazı, sık tanımlanan sosyal geri çekilme, iş veya okul performansında bozulma, konsantrasyon azalması, irritabilite ve şüphecilik semptomlarının hepsinin belirgin hale geldiği prodrom fazı olarak ifade edilmektedir. Hastalığın aktif fazı veya relapsı delüzyonlar, halüsinasyonlar, ajitasyon ve tuhaf davranışları içeren ve pozitif semptomlar olarak adlandırılan semptomların ortaya çıkması ile karakterizedir. Hastalığın bu aşamasında hem kişinin kendi güvenliği için hem de tıbbi tedaviye başlayabilmek ve hastaya istirahat ve nutrisyon (beslenme) imkanı sunabilmek için sıklıkla hospitalizasyon gerekir. Şizofreninin rezidüel fazında negatif semptomlar daha bariz/belirgin bir hale gelir ve motivasyon ve emosyonların olmamasını/yokluğunu (düz/künt duygulanım), kötü genel ve oral hijyeni, geri çekilmeyi ve kötü düşünce ve konuşma paternlerini içerir. Bu hastalık için açıklanan (tanımlanan) son faz, kişinin sosyal, eğitim ve iş/çalışma ortamlarına yavaş bir şekilde tekrar entegre olabilmesine imkan veren tıbbi girişim ve psikoterapi yoluyla başarılabilen biraz stabilitenin olduğu iyileşme, (normale dönme) veya idame/devam fazıdır. Ancak bu genellikle, hastalığın son 3 fazının her biri arasında sürekli bir akıştır ve bu da maalesef, şizofreniden muzdarip olan kişilerde görülen yüksek kronik hospitalizasyon oranına katkıda bulunur Şizofreni Ayırıcı Tanısı 1-Organik Sendromlar (drog alımına bağlı durumlar, temporal lob epilepsisi, deliryum dementia, diffüz beyin hastalıkları, metabolik hastalıklar) 2-Affektif Bozukluklar 21
28 3-Personalite (kişilik) Bozuklukları 4-Şizoaffektif Bozukluklar 2.8. Şizofreni Prognozu Tamamen iyileşen akut hastalar %20 Tekrarlayan akut hastalar %20 Akut olarak başlayan kronik hastalar %20 Gizli (sinsi) başlayıp kronikleşen hastalar %20 Suisid (intihar) ile kaybedilenler %10-15 Tekrarlayan akut epizodlu hastalar sıklıkla önceki seviyede iyileşmezler. Her relapstan sonra yavaş yavaş ağırlaşırlar. Suicide riski, genç hastalarda hastalığın ilk dönemlerinde, içgörü bozukluğunda, umutsuzluk ve hastalık etkilerinin ciddi devamında yüksektir (3). Prognozda bir stresi takibeden akut başlangıçlı olanlar iyi sonuç vermektedirler. Stresli hayat olayları relapsları hazırlayabilir, aşırı stimüle eden çevrede pozitif semptomlar aktive olurlar, aksine az uyarıcı bir çevre de negatif semptomları arttırmaktadır. Aile içi yaşam bu bakımdan önem taşımaktadır. Özellikle, aşırı eleştiriler, düşmanlık ifadeleri relaps riskini arttırmaktadır Şizofreni Tedavisi Şizofreni tedavisinde ilaç tedavileri, psikoterapötik yaklaşımlar, aile yönelimli yaklaşımlar ve rehabilitasyona yönelik yaklaşımların uygulandığı çok yönlü tedavi esastır. Antipsikotik ilaçlar ise bu tedavinin kilit noktasını oluşturmaktadır (4) Klasik Nöroleptikler Bu ilaçlar dopamin antagonisti etki gösterip, postsinaptik reseptörlerde blokaj yapmaktadırlar. Dopaminerjik nöronların depolarizasyonuna bağlı olarak etkileri 3-6 hafta arasında ortaya çıkar. Antipsikotik tedaviye alınacak olanlarda karaciğer işlev 22
29 testleri, hareket bozukluğu ölçekleri, kan basıncı ve nabız hızına bakılmalıdır. Günümüzde yeni ilaçların keşfi ve antipsikotiklerin yan etkilerinin giderek daha iyi bilinmesi bu ilaçların kullanım alanlarını giderek daraltmaktadır. Çocuklarda şizofreninin farmakolojik tedavisine ilişkin sonuçlar klinisyen deneyimleri ya da olgu sunumları ile sınırlı olup, sistemli çalışmalar ancak yakın zamandaki literatürde yer almaktadır. Bunlardan biri onaltı çocuk ile yapılan çift-kör plasebo kontrollü bir çalışmadır ve yazarlar izleme çalışmasının sürdürüldüğünü bildirmişlerdir. Sonuçta haloperidol varsanılar ve perseküsyon düşüncelerini de içeren pek çok belirtiyi azaltmada plaseboya üstünlük göstermiştir. Çocuklar için kullanılan en yaygın doz günde mg haloperidol ya da mg klorpromazin ya da eşdeğer dozda diğer antipsikotik ilaçlardır. Geç ergenlik döneminde erişkin dozları kullanılabilir. Erken ergenlik bunların arasında olup dozun denenerek ayarlanması gerekir. Sürdürme tedavisinde genellikle yatma zamanı günlük tek doz tercih edilse de titrasyon aşamasında yan etkiyi en az düzeye indirmek ve daha uygun doz ayarlaması yapmak için bölünmüş dozlar verilebilir. Pek çok nöroleptik, çocuk ve ergenlerde orta düzeyde etkinlik gösterirler. Geleneksel bir nöroleptiğin bir diğerine üstünlüğü kanıtlanmasa da düşük potensli olanlar sedasyon, bilişsel donukluk ve hafıza kaybı yapmaları nedeniyle okulda öğrenmeyi ve tedavi programlarını etkileyeceği düşünülerek tercih edilmemektedir. Haloperidol gibi yüksek potensli olanlar bile yetişkinlerden daha sık sedasyona neden olurlar. Nöroleptiklerin neden olduğu ekstrapiramidal belirtilerin sıklığında yaşa bağlı farklılıklar vardır. Bu belirtiler okul öncesi çocuklarda göreceli olarak seyrek görülürken, yaşları arasında distoni ve parkinsonizm belirtileri en yüksek sıklık düzeyine ulaşırlar (4). Akatizi ise bundan farklı olarak yaşlar arasında en sık görülür. Sürekli hareket halinde olma, tedirginlik gibi belirtilerle ortaya çıkan akatizinin çocuklarda hiperaktiviteden ayırdedilmesi güç olabilir. Çocuk ve ergenlerde nöroleptiklerin neden olduğu geç diskinezinin sıklığı çeşitli araştırmalarda %8-51 arasında bulunmuştur. Geç diskinezi çocuk ve ergenlerde 5 ay gibi kısa bir süre içinde ortaya çıkabilir, hatta sabit bir tedavi dozu sürerken görülebilir. Tipik bir nöroleptiğin uzun süre kullanımının geç diskineziye yol açabileceği gözönüne alındığında genç şizofreni hastaları için negatif belirtilerin tedavisinde klozapin gibi atipik antipsikotikler uygun bir seçenek olarak düşünülmektedir. 23
30 Yeni Antipsikotikler Düşük nörolojik yan etki ve yüksek antipsikotik etki gösteren bu ilaçlar klasik antipsikotik ilaçlar kadar etkilidirler. Etki mekanizmaları klasik antipsikotik ilaçlardan farklıdır. Bu ilaçlar yüksek oranda D 2 reseptörleri ve diğer nörotransmitterler üzerinden etkili olup çok az oranda ekstrapiramidal belirtiye yol açarlar (5). Atipik antipsikotiklerin klasik ilaçlara yanıt alınamayan ya da bu ilaçlarla ciddi yan etkiler ortaya çıkan olgularda kullanılmaları önerilmektedir. Ancak son yıllardaki yayınlarda bu ilaçların şizofreni tedavisinde ilk seçenek olarak seçilip seçilmeyeceği tartışılmaya başlanmıştır. Geliştirilen yeni antipsikotiklerin klasik nöroleptik ilaçların yerini alabileceği düşünülmektedir. Çift kör bir çalışmada klozapin çocuk ve ergenlerdeki erken başlangıçlı şizofrenide hem pozitif hem de negatif belirtiler yönünden haloperidole üstün bulunmuştur. Risperidon erişkinde hızla tercih edilen bir ilaç olmaktadır, bu ilaç genç şizofreni hastaları için de uygun olabilir, ancak bu alanda sadece küçük olgu serileri yayınlanmıştır. Risperidonun yan etki profili diğer nöroleptiklerden daha ılımlı olsa da çocuklar ilaca bağlı ekstrapiramidal belirtilere daha hassastırlar. Yeni antipsikotik ilaçlar hem dopamin hem de serotonin reseptörlerine etkilidirler. Ortalama etkin dozları ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Bu ilaçlara ilişkin elde edilen bilgiler genellikle erişkin hastalarla yapılan araştırma sonuçlarına dayanmakta, çocuk ve ergenlerde sınırlı sayıda ve olgu sunumu ya da küçük olgu serilerini içeren araştırmaya rastlanmaktadır. Çocuk ve ergenlerde atipik antipsikotiklerin kullanımına ilişkin yazın bilgisini gözden geçirdikleri araştırmalarında Toren ve arkadaşları (1998), birinin klozapin, ikisinin amisülpirid ve ikisinin de tiyaprid ile olmak üzere toplam 5 adet çift kör plasebo kontrollü klinik çalışma yapıldığını (toplam 105 hasta ile); klozapinle (10 araştırma), risperidonla (7 araştırma), olanzapinle (1 araştırma), sulpiridle (4 araştırma), tiyapridle (1 araştırma) ve remoksiprid ile (1 araştırma) olmak üzere toplam 24 açık etiketli araştırma (toplam 387 hasta ile) yapıldığı; olanzapinle bir geriye dönük araştırma (8 hasta ile) yapıldığı, ayrıca; klozapinin (14 araştırma), risperidonun (13 araştırma), sülpiridin (3 araştırma), tiyapridin (1 araştırma), klotiyapinin (1 araştırma) ve olanzapinin (1 araştırma) kullanıldığı 33 olgu serisinin yayınlandığını belirlemişlerdir (5). 24
Bu bozukluk madde kullanımına veya genel tıbbi durumdaki bir bozukluğa bağlı değildir.
Psikiyatrinin en önemli hastalıklarından biridir. Bu hastalıkta gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma, acayip tuhaf davranışlar, hezeyanlar ( mantıksız, saçma, olması mümkün olmayan veya olması mümkün
DetaylıDoç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji
Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Şizofreni, çocuklarda ender görülen bir bozukluktur. On sekiz yaşından önce başlayan şizofreni erken başlangıçlı şizofreni (EBŞ), 13 yaşından
DetaylıPSİKOFARMAKOLOJİ 3. Antipsikotikler Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül. HKU, Psikoloji YL, 2017 Bahar.
PSİKOFARMAKOLOJİ 3 Antipsikotikler Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül HKU, Psikoloji YL, 2017 Bahar www.gunescocuk.com PSİKOZ VE ŞİZOFRENİ Şizofreni belirtilerinin altında yatan düzeneği açıklamaya çalışan başlıca
DetaylıYetişkin Psikopatolojisi. Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR
Yetişkin Psikopatolojisi Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bornova İZMİR Yetişkin psikopatolojisi içerik: Sınıflandırma sistemleri Duygudurum bozuklukları Anksiyete bozuklukları
DetaylıŞİZOFRENİ. Prof. Dr. Ruhi Yavuz
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri 49 TÜRKİYE DE SIK KARŞILAŞILAN PSİKİYATRİK HASTALIKLAR Sempozyum Dizisi No:62 Mart 2008 S:49-58 ŞİZOFRENİ Prof. Dr. Ruhi Yavuz Şizofreni sıklıkla
DetaylıPalyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları
Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları Doç. Dr. Özen Önen Sertöz Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Ankara,
DetaylıZihinsel Bozukluk Belirtileri ve Semptomları
Zihinsel Bozukluk Belirtileri ve Semptomları Zihinsel Bozuklukları Kavrama Zihinsel bozukluklar hakkında daha fazla bilgi edinin Daha önce zihinsel gerilik olarak bilinen zihinsel bozukluk (ID), bireyin
Detaylı70. Yılında Otizm Spektrum Bozuklukları. Dr. Sabri Hergüner Meram Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi AD
1943 2013 70. Yılında Otizm Spektrum Bozuklukları Dr. Sabri Hergüner Meram Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi AD Açıklama 2012-2013 Araştırmacı: Yok Danışman: Yok Konuşmacı: 2012 Janssen Cilag
DetaylıŞİZOFRENLERİN BEYİN YAPISI VE ORKİDELER. Dr. Bülent Madi- Nöroloji Uzmanı
ŞİZOFRENLERİN BEYİN YAPISI VE ORKİDELER Dr. Bülent Madi- Nöroloji Uzmanı Nöron: Bu sinir hücrelerinden beynimizde milyarlarca sayıda var. Ne İşe Yarar? Öğrendikçe beyindeki nöronlar arası binlerce bağlantı
DetaylıPSİKOZ İÇİN RİSK GRUBUNDA OLAN HASTALARDA OBSESİF KOMPULSİF VE DEPRESİF BELİRTİLERİN KLİNİK DEĞİŞKENLER VE BİLİŞSEL İŞLEVLERLE İLİŞKİSİ
PSİKOZ İÇİN RİSK GRUBUNDA OLAN HASTALARDA OBSESİF KOMPULSİF VE DEPRESİF BELİRTİLERİN KLİNİK DEĞİŞKENLER VE BİLİŞSEL İŞLEVLERLE İLİŞKİSİ Ahmet Zihni SOYATA Selin AKIŞIK Damla İNHANLI Alp ÜÇOK İ.T.F. Psikiyatri
DetaylıSon 2 yıl içinde ilaç endüstrisiyle kongre sponsorluğu dışında bağlantım olmamıştır.
Son 2 yıl içinde ilaç endüstrisiyle kongre sponsorluğu dışında bağlantım olmamıştır. Lohusalık döneminde ruhsal hastalıklar: risk etkenleri ve klinik gidiş Doç.Dr. Leyla Gülseren 25 Eylül 2013 49. Ulusal
DetaylıCinsiyet Hormonları ve Nörogelişimsel Bozukluklar
Cinsiyet Hormonları ve Nörogelişimsel Bozukluklar Geç-dönem Bozukluklar Depresyon Kaygı Bozuklukları Yeme Bozuklukları Travma Sonrası Stres Bozukluğu Nörogelişimsel Bozukluklar Otizm Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
DetaylıNİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ
NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ Doç. Dr. Okan Çalıyurt Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD, Edirne Temel Kavramlar Madde kötüye kullanımı Madde bağımlılığı Yoksunluk Tolerans
DetaylıYETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ
YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ A.D. Madde deyince ne anlıyoruz? Alkol Amfetamin gibi uyarıcılar Kafein Esrar ve sentetik kannabinoidler
DetaylıYAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy
YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR Prof. Dr. Mehmet Ersoy DEMANSA NEDEN OLAN HASTALIKLAR AMAÇ Demansın nedenleri ve gelişim sürecinin öğretmek Yaşlı bireyde demansa bağlı oluşabilecek problemleri öğretmek
DetaylıDoç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri
Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Hastalıkların tedavisinde kat edilen yol, bulaşıcı hastalıklarla başarılı mücadele, yaşam koşullarında düzelme gibi
DetaylıZeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri
Zeka Geriliği nedir? Zeka geriliğinin kişinin yaşına ve konumuna uygun işlevselliği gösterememesiyle belirlidir. Bunun yanı sıra motor gelişimi, dili kullanma yeteneği bozuk, anlama ve kavrama yaşıtlarından
DetaylıBölüm: 11 Manik Depresyona Özel İlaç Fikri
Bölüm: 11 Manik Depresyona Özel İlaç Fikri Lityum psikiyatri 1950 1980lerde lityum bazı antikonvülzanlara benzer etki Ayrı ayrı ve yineleyen nöbetler şeklinde ortaya çıkan manik depresyon ve epilepsi Böylece
Detaylıİnsomni. Dr. Selda KORKMAZ
İnsomni Dr. Selda KORKMAZ Uykuya başlama zorluğu Uykuyu sürdürme zorluğu Çok erken uyanma Kronik şekilde dinlendirici olmayan uyku yakınması Kötü kalitede uyku yakınması Genel populasyonda en sık görülen
DetaylıDEPRES DEPRE Y S O Y NDA ND PSİKOFARMAKOTERAPİ
DEPRESYONDA PSİKOFARMAKOTERAPİ DEPRESYON TANISI Depresif ruh hali İlgi ve isteklerde azalma Enerji azlığı Konsantrasyon bozukluğu ğ İştah bozukluğu Uk Uyku bozukluğu ğ Kendine güven kaybı, suçluluk ve
DetaylıÇocukluk Çağı Başlangıçlı
Çocukluk Çağı Başlangıçlı Şizofreni Çocukluk Çağı Başlangıçlı Şizofreni Yard. Doç. Dr. Emrah SONGUR GOÜ Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD Şizofreni; < 10 yaşta nadir Çok faktörlü Kronik Erişkin,
DetaylıMajör Depresyon Hastalarında Klinik Değişkenlerin Oküler Koherans Tomografi ile İlişkisi
Majör Depresyon Hastalarında Klinik Değişkenlerin Oküler Koherans Tomografi ile İlişkisi Mesut YILDIZ, Sait ALİM, Sedat BATMAZ, Selim DEMİR, Emrah SONGUR Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı
DetaylıAraş.Gör. Dr. Meltem Yanaş ESOGÜTIPFAK PSİKİYATRİ ABD
Araş.Gör. Dr. Meltem Yanaş ESOGÜTIPFAK PSİKİYATRİ ABD 1 Psikiyatride İlaç Etkisinin Hastalık merkezli Modeli 2 Alternatif İlaç merkezli İlaç Modeli 3 Fiziksel Tedaviler Ve Hastalık merkezli Model 1 Psikiyatride
DetaylıÇocuk ve Ergenlerde Ruhsal Psikopatolojiler DERS 1: MENTAL RETARDASYON. Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül
Çocuk ve Ergenlerde Ruhsal Psikopatolojiler DERS 1: MENTAL RETARDASYON Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Hasan Kalyoncu Üniversitesi 2016 www.gunescocuk.com NÖROGELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR
Detaylı2014
2014 DİKKAT EKSİKLİĞİ BOZUKLUĞU (DEB) ve MentalUP İçerik DEB e Klinik İlgi DEB Nedir? DEB in Belirtileri DEB in Zihinsel Sürece Etkileri DEB in Psikososyal Tedavisi MentalUP tan Faydalanma MentalUP İçeriği
DetaylıPsikofarmakolojiye giriş
Psikofarmakolojiye giriş Genel bilgiler Beyin 100 milyar nöron (sinir hücresi) içerir. Beyin hücresinin i diğer beyin hücreleri ile 1,000 ile 50,000 bağlantısı. Beynin sağ tarafı solu, sol tarafı sağı
DetaylıGündüz Aşırı Uykululuğun Psikiyatrik Nedenleri ve Tedavileri
Gündüz Aşırı Uykululuğun Psikiyatrik Nedenleri ve Tedavileri Dr. Hasan KARADAĞ Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Gündüz aşırı uykululukta genel popülasyonun % 4-6
DetaylıAntipsikotik ilaçlar
Antipsikotik ilaçlar Etki mekanizmaları Dopamin blokajı yaparlar Mezolimbik yolda blokaj > pozitif belirtiler Mezokortikal yol > negatif belirtiler Dopamin ve serotonin blokajı yaparlar Dopamin blokajı
DetaylıYAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024
YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024 YAŞLANMA Hücre yapısını ve organelleri oluşturan moleküler yapılarından başlayıp hücre organelleri,hücre,doku,organ ve organ sistemlerine
DetaylıGelişim Psikolojisi Ders Notları
Gelişim Psikolojisi Ders Notları Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL www.gunescocuk.com Tanımlar Büyüme: Organizmada meydana gelen sayısal (hacimsel) değişiklikler Olgunlaşma: Potansiyel olarak var olan işlevin
DetaylıDikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Doğum Mevsimi İlişkisi. Dr. Özlem HEKİM BOZKURT Dr. Koray KARA Dr. Genco Usta
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Doğum Mevsimi İlişkisi Dr. Özlem HEKİM BOZKURT Dr. Koray KARA Dr. Genco Usta Giriş DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu), çocukluk çağının en sık görülen
DetaylıÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ
ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji www.gunescocuk.com Çocuk ve ergen psikiyatrisinde
DetaylıHAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ
HAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ SUNUM PLANI: Hareketli çocuk kime denir? Klinik ilgi odağı olması gereken çocuklar hangileridir?
DetaylıPOSTPARTUM BAŞLANGIÇLI DEPRESYONDA GİDİŞ VE SONLANIM
POSTPARTUM BAŞLANGIÇLI DEPRESYONDA GİDİŞ VE SONLANIM DR FARUK UĞUZ KONYA N.E.Ü MERAM TIP FAKÜLTESI PSIKIYATRI A.D. ÖĞR. ÜYESI Açıklama Son iki yıl içinde ilaç endüstrisi vd sivil toplum kuruluşları ile
DetaylıYaşlılarda Dirençli Anksiyete Bozukluklarının Tanı ve Tedavisi
Yaşlılarda Dirençli Anksiyete Bozukluklarının Tanı ve Tedavisi Dr. Berker Duman Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri AD, Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi BD Ankara Üniversitesi Beyin Araştırmaları
DetaylıEpilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;
Epilepsi bir kişinin tekrar tekrar epileptik nöbetler geçirmesi ile niteli bir klinik durum yada sendromdur. Epileptik nöbet beyinde zaman zaman ortaya çıkan anormal elektriksel boşalımların sonucu olarak
DetaylıSUNUM PLANI. Genel değerlendirme EKT TMU tdcs
KISSADAN HİSSE SUNUM PLANI Genel değerlendirme EKT TMU tdcs ŞİZOFRENİ TEDAVİSİNDE PSIKOFARMAKOLOJİ DIŞI YAKLAŞIMLAR Biyopsikososyal Yaklaşım Etyoloji ve Patofizyoloji Psikolojik Faktörler B i r e y s e
DetaylıDİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU. Dahili Servisler
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU Dahili Servisler Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHP) Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), her 10 çocuktan birinde görülmesi, ruhsal, sosyal
DetaylıDemans ve Alzheimer Nedir?
DEMANS Halk arasında 'bunama' dedigimiz durumdur. Kişinin yaşından beklenen beyin performansını gösterememesidir. Özellikle etkilenen bölgeler; hafıza, dikkat, dil ve problem çözme alanlarıdır. Durumun
DetaylıKANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.
KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. Onkoloji Okulu İstanbul /2014 SAĞLIK NEDİR? Sağlık insan vücudunda; Fiziksel, Ruhsal, Sosyal
DetaylıAkıl hastalıkları sık görülmektedir. Her yıl yaklaşık her beş Danimarkalıdan biri şizofreni gibi bir akıl hastalığına yakalanmaktadır.
INVEGA hakkında bilgiler Yalnız değilsiniz Akıl hastalıkları sık görülmektedir. Her yıl yaklaşık her beş Danimarkalıdan biri şizofreni gibi bir akıl hastalığına yakalanmaktadır. Hastalığınızın bir sonucu
DetaylıÇOCUK VE GENÇLERDE DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
ÇOCUK VE GENÇLERDE DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Psikoloji Lisans www.gunescocuk.com Tanım Kişinin genel duygu durumundaki bir bozulma, dış şartlara ve durumlara göre uygunsuz bir
DetaylıÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI RUHSAL DEĞERLENDİRME FORMU. Temel Yakınmalar. . Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Koruma Birimi
. Üniversitesi Çocuk Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Koruma Birimi ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI RUHSAL DEĞERLENDİRME FORMU Çocuğun Adı- Soyadı: Cinsiyeti: TC Kimlik No: Görüşmecinin Adı- Soyadı:
DetaylıRuhsal Bozukluklar ile İlgili Sık Görülen Yanlış İnançlar ve Gerçekler. Osman SEZGİN
Ruhsal Bozukluklar ile İlgili Sık Görülen Yanlış İnançlar ve Gerçekler Osman SEZGİN 1 0 Psikiyatrik hastalıklar kalp, şeker gibi gerçek tıbbi hastalık değildir! Ruh hastalığı olanlar olsa olsa deli dirler.
DetaylıBöbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi
Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi Hangi Böbrek Hastalarına Ruhsal Destek Verilebilir? Çocukluktan yaşlılığa
DetaylıPsikolojik Dizorderler
PSIKOPATALOJİ Psikopataloji anormal psikolojidir. Olağan Dışı Davranış: 1- İstatiksel olarak bir davranışın sıklığı bize bir fikir verir fakat anormal davranışı tanımlamak için yeterli değildir. Eğer bir
DetaylıBEYİN ANATOMİSİ TEMPORAL VE FRONTAL LOB
BEYİN ANATOMİSİ TEMPORAL VE FRONTAL LOB TEMPORAL LOB Üst temporal gyrus Orta temporal gyrus Alt temporal gyrus Temporal loblar; duyusal girdilerin organize edilmesinde, işitsel algılamada, dil ve konuşma
DetaylıUYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİ. UDA nın Kökenleri
UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİ UDA nın Kökenleri İnsanlar neden davrandıkları gibi davranırlar? Neden bazı insanlar toplumun onayladığı gibi davranırken, bazıları toplum tarafından onay görmeyen davranışlar
Detaylı( iki uçlu duygulanım bozukluğu, psikoz manik depresif, manik depresif psikoz)
ÇOCUKLARDA BİPOLAR DUYGULANIM BOZUKLUĞ ( iki uçlu duygulanım bozukluğu, psikoz manik depresif, manik depresif psikoz) Bipolar duygulanım bozukluğu ; iki uçlu duygulanım bozukluğu, manik depresif psikoz
DetaylıÇocuğun konuşma becerilerinin akranlarına göre belirgin derecede geri kalmasıdır. Gelişimsel aşamalardan birisidir.
Konuşma gecikmesi Çocuğun konuşma becerilerinin akranlarına göre belirgin derecede geri kalmasıdır. Gelişimsel aşamalardan birisidir. Aylara göre konuşmanın normal gelişimi: 2. ay mırıldanma, yabancılara
DetaylıÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
Dönem V Psikiyatri Staj Eğitim Programı Eğitim Başkoordinatörü: Dönem Koordinatörü: Koordinatör Yardımcısı: Doç. Dr. Erkan Melih ŞAHİN Yrd. Doç. Dr. Baran GENCER Yrd. Doç. Dr. Oğuz GÜÇLÜ Yrd. Doç. Dr.
DetaylıPsikofarmakolojik Tedavilerin Bilişsel İşlevler Üzerinde Etkisi
Psikofarmakolojik Tedavilerin Bilişsel İşlevler Üzerinde Etkisi Yavuz Ayhan, Ayşe Elif Anıl Yağcıoğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD Araştırmacı Danışman Konuşmacı
DetaylıSoCAT. Dr Mustafa Melih Bilgi İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Dr Mustafa Melih Bilgi İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Şizofreniye bağlı davranım bozuklukları bireyi ve toplumları olumsuz etkilemekte Emosyonları Tanıma Zorluğu Artmış İrritabilite Bakımverenlerin
DetaylıBu amaçları yerine getirebilmek için genetik danışmanın belli basamaklardan geçmesi gerekir. Bu aşamalar şunlardır:
Genetik danışma, genetik düzensizliklerin temelini ve kalıtımını inceleyerek hasta ve/veya riskli bireylerin hastalığı anlayabilmesine yardımcı olmak ve bu hastalıklar açısından evliliklerinde ve aile
DetaylıŞizofreni Spektrumu ve Diğer Psikotik Bozukluklar
Şizofreni Spektrumu ve Diğer Psikotik Bozukluklar Yrd. Doç. Dr. Emrah SONGUR Psikoz nedir? Jenerik bir terimdir Gerçeğin algılanmasında bozulma, gerçekle bağlantının kopması Hastalık değil, belirti Beyinin
DetaylıKadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri. Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi
Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri 1 Öğrenim Hedefleri Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının, yaşam dönemlerine göre kadın sağlığına olan etkilerini açıklar, Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile kadına
DetaylıObsesif Kompulsif Bozukluk. Prof. Dr. Raşit Tükel İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 5.
Obsesif Kompulsif Bozukluk Prof. Dr. Raşit Tükel İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı 5. Sınıf Dersi Sunum Akışı Tanım Epidemiyoloji Klinik özellikler Tanı ölçütleri Nörobiyoloji
DetaylıZihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler
Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler Zihinsel yetersizlik üç ölçütte ele alınmaktadır 1. Zihinsel işlevlerde önemli derecede normalin altında olma 2. Uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme 3. Gelişim
DetaylıKlinik Psikoloji: Ruh Hali Rahatsızlıkları. Psikolojiye Giriş. Günümüz Kriterleri. Anormallik nedir?
Psikolojiye Giriş İşler Kötüye Gittiğinde Olanlar: Zihinsel Bozukluklar 1. Kısım Ders 18 Klinik Psikoloji: Ruh Hali Rahatsızlıkları Susan Noeln-Hoeksema Psikoloj Profesörü Yale Üniversitesi 2 Anormallik
Detaylı[BİROL BAYTAN] BEYANI
Araştırma Destekleri/ Baş Araştırıcı 10. Ulusal Pediatrik Hematoloji Kongresi 3 6 Haziran 2015, Ankara [BİROL BAYTAN] BEYANI Sunumum ile ilgili çıkar çatışmam yoktur. Çalıştığı Firma (lar) Danışman Olduğu
DetaylıPSİKİYATRİK BOZUKLUKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ*
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri 25 TÜRKİYE DE SIK KARŞILAŞILAN PSİKİYATRİK HASTALIKLAR Sempozyum Dizisi No:62 Mart 2008 S:25-30 PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ*
DetaylıŞizofreni tanılı hastada antipsikotiklerletetiklenen nonkonvulsif statusepileptikus olgusu
Şizofreni tanılı hastada antipsikotiklerletetiklenen nonkonvulsif statusepileptikus olgusu Ass. Dr. Toygun Tok İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniği
DetaylıAstım hastalarında görülen öksürük, hırıltı ve nefes darlığı gibi yakınmaların sebebi, solunum
Bölüm 28 Çocuğum Astımlı mı Kalacak? Dr. S. Tolga YAVUZ Astım hastalarında görülen öksürük, hırıltı ve nefes darlığı gibi yakınmaların sebebi, solunum yollarında ortaya çıkan ve şiddeti zaman içinde değişmekle
DetaylıŞİZOFRENİDE ENDOFENOTİP ALTERNATİF FENOTİP ARAYIŞI:LİSAN BOZUKLUKLARI
ŞİZOFRENİDE ENDOFENOTİP ALTERNATİF FENOTİP ARAYIŞI:LİSAN BOZUKLUKLARI Uzm. Dr. Erguvan Tuğba ÖZEL KIZIL Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Nöropsikiyatri Araştırma Birimi Şizofreni, etyolojisinde
DetaylıKonu: Davranışın Nörokimyası. Amaç: Bu dersin sonunda öğrenciler davranışın biyokimyasal mekanizmalarını öğreneceklerdir. Öğrenim hedefleri:
Tıp 1 Konu: Ruhsal Gelişim ve Psikopatoloji Kuramları Amaç: Öğrencilerin ruhsal gelişim ve psikopatoloji kuramlarının neler olduğunu öğrenmeleri ve kuramların temel özelliklerini genel hatları ile ifade
DetaylıNörovasküler Cerrahi Öğretim Ve Eğitim Grubu Hasta Bilgilendirme Formu
Nörovasküler Cerrahi Öğretim Ve Eğitim Grubu Beyin-Omurilik Arteriovenöz Malformasyonları ve Merkezi Sinir Sisteminin Diğer Damarsal Bozuklukları Hasta Bilgilendirme Formu 5 AVM ler Ne Tip Sağlık Sorunlarına
DetaylıBipolar bozuklukta bilişsel işlevler. Deniz Ceylan 22. KES Psikiyatride Güncel Oturumu Nisan 2017
Bipolar bozuklukta bilişsel işlevler Deniz Ceylan 22. KES Psikiyatride Güncel Oturumu Nisan 2017 AÇIKLAMA 2012-2017 Araştırmacı: yok Danışman: yok Konuşmacı: yok Olgu 60 yaşında kadın, evli, 2 çocuğu var,
DetaylıŞebnem Pırıldar Ege Psikiyatri AD.
Obezitede Anksiyete Bozuklukları ve Depresyon Şebnem Pırıldar Ege Psikiyatri AD. Açıklama 2008 2010 Araştırmacı: Sanofi Danışman: Teva, BMS Konuşmacı: Lundbeck Obezite giderek artan bir toplum sağlığı
Detaylıdaha önceki gelişim dönemlerine gerileme eğilimleri ve çoğu kez sanrılar ve hezeyanlarla belirlenir.
ŞİZOFRENİ Blakiston a göre şizofreni, genellikle ergenlik döneminin sonlarında ya da genç yetişkinlikte görülen, çeşitli oranlarda ve biçimlerde; duygusal, davranışsal ve zihinsel bozukluklarla karakterize
DetaylıDr. Hakan Karaş. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi BARİLEM Evrimsel Psikiyatri Grubu
Dr. Hakan Karaş Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi BARİLEM Evrimsel Psikiyatri Grubu Araştırmacı: Yok Danışman: Yok Konuşmacı: Yok Grubun kollektif refahına katkı (Brewer&Kramer,1986) Gruplara
DetaylıŞĐZOFRENĐ ETYOPATOGENEZĐNDE OKSĐDATĐF STRESĐN ROLÜ
T.C. Sağlık Bakanlığı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 12. Psikiyatri Birimi Başhekim: Doç. Dr. Medaim Yanık Klinik Şefi: Dr. R. Latif Alpkan
DetaylıZorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)
Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) Huriye Tak Uzman Klinik Psikolog Türk Kızılayı Bağcılar Toplum Merkezi Sağlık ve Psikososyal Destek Programı Asistanı İÇERİK
DetaylıDepresyonda Güncel Tedaviler. Doç. Dr. Murat ERKIRAN
Depresyonda Güncel Tedaviler Doç. Dr. Murat ERKIRAN Akış Major depresif bozuklukta yeni antidepresanlar Major depresif bozukluk tedavisi Psikotik özellikli depresyon tedavisi Geliştirme aşamasında olan
DetaylıGAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI KLİNİĞİ YATAN HASTA DEĞERLENDİRME FORMU
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI KLİNİĞİ YATAN HASTA DEĞERLENDİRME
DetaylıUyku sorunları: Ruhsal bozukluklardaki önemi. Prof. Dr. Mustafa Tayfun Turan Erciyes ÜTF Psikiyatri AD tayfunturan@hotmail.com
Uyku sorunları: Ruhsal bozukluklardaki önemi Prof. Dr. Mustafa Tayfun Turan Erciyes ÜTF Psikiyatri AD tayfunturan@hotmail.com Müracaat eden herkese muayenede uyku durumu sorulmalı İnsomnia (Uykusuzluk)
DetaylıPsikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı. Doç.Dr.Vesile Altınyazar
Psikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı Doç.Dr.Vesile Altınyazar Tüm dünyada ilaç harcamalarının toplam sağlık harcamaları içindekipayı ortalama %24,9 Ülkemizde bu oran 2000 yılı için %33,5 Akılcı İlaç Kullanımı;
DetaylıRUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU
RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU Yaşam boyu ruh sağlığı ile ilgili riskler Ruhsal hastalıklara yatkınlık ve dayanıklılık Prognoz Olumsuz etkenler Koruyucu etkenler Bireysel
DetaylıHAFİF TRAVMATİK BEYİN HASARI (mtbi) ve GENEL TEDAVİ İLKELERİ
HAFİF TRAVMATİK BEYİN HASARI (mtbi) ve GENEL TEDAVİ İLKELERİ Doç.Dr. Cemil ÇELİK Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Sunumun Hedefleri Genel Bilgiler mtbi
DetaylıMS, gen yetişkinlerin en yaygın nörolojik hastalıklarından birisidir de Sir August D Este tarafından ilk kez tanımlanmıştır.
Fzt. Damla DUMAN MS, gen yetişkinlerin en yaygın nörolojik hastalıklarından birisidir. 1822 de Sir August D Este tarafından ilk kez tanımlanmıştır. Kuvvetsizlik, spastisite, duyusal problemler, ataksi
DetaylıŞİZOFRENİ. 14.04.2015 Psikopatoloji-II 2014-2015 Bahar Dönemi
ŞİZOFRENİ 14.04.2015 Psikopatoloji-II 2014-2015 Bahar Dönemi Kavramın Tarihçesi Kraepelin Dementia Praecox: Genel zihinsel zayıflık Bleuler Mutlaka erken başlangıçlı değildir Zorunlu olarak bunamayla sonlanmaz
Detaylıİnfertil çiftlerde bağlanma ve mizaç özellikleri tedavi başarısını etkiler mi? Stresin aracı rolü
İnfertil çiftlerde bağlanma ve mizaç özellikleri tedavi başarısını etkiler mi? Stresin aracı rolü Dr. Fatma Fariha Cengiz, Dr. Gülhan Cengiz, Dr. Sermin Kesebir Erenköy RSHEAH, İstanbul 29 Mayıs Hastanesi,
DetaylıTip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü
Tip 1 diyabete giriş Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü ENTERNASYONAL EKSPER KOMİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN DİABETİN YENİ SINIFLAMASI 1 - Tip 1 Diabetes
DetaylıOytun Erbaş, Hüseyin Sedar Akseki, Dilek Taşkıran
Yağlı Karaciğer (Metabolik Sendrom) Modeli Geliştirilen Sıçanlarda Psikoz Yatkınlığındaki Artışın Gösterilmesi ve Bu Bulgunun İnflamatuar Sitokinlerle Bağlantısının Açıklanması Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar
DetaylıProf. Dr. Erbil Gözükırmızı İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fak. Nöroloji A.D. 11. Ulusal Uyku Tıbbı Kongresi 6-10 Kasım 2010, Antalya
Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fak. Nöroloji A.D. 11. Ulusal Uyku Tıbbı Kongresi 6-10 Kasım 2010, Antalya Modern toplumlarda uykudan alacaklı olmak artık sıradan bir olaydır. Bunun karşılığında
DetaylıRuhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır
Ruhsal Travma Değerlendirme Formu APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır A. SOSYODEMOGRAFİK BİLGİLER 1. Adı Soyadı:... 2. Protokol No:... 3. Başvuru Tarihi:...
DetaylıOmurga-Omurilik Cerrahisi
Omurga-Omurilik Cerrahisi BR.HLİ.017 Omurga cerrahisi, omurilik ve sinir kökleri ile bu hassas sinir dokusunu saran/koruyan omurga üzerinde yapılan ameliyatları ve çeşitli girişimleri içerir. Omurga ve
DetaylıTedaviye Başvuran İnfertil Çiftlerde Kaygı, Öfke, Başa Çıkma, Yeti Yitimi Ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi
Tedaviye Başvuran İnfertil Çiftlerde Kaygı, Öfke, Başa Çıkma, Yeti Yitimi Ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi Dr. Gülcan Güleç, DR. Hikmet Hassa, Dr. Elif Güneş Yalçın, Dr.Çınar Yenilmez, Dr. Didem
DetaylıŞizofrenide QT ve P Dispersiyonu
Şizofrenide QT ve P Dispersiyonu Sema Baykara*, Mücahit Yılmaz**, Murat Baykara*** *Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi AMATEM Kliniği **Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği
DetaylıŞiddetin Psikolojisi 2015-2016 Bahar Dönemi Adli Psikoloji Doktora Programı. Şiddetin nöropsikolojik, biyolojik ve genetik kökenleri
Şiddetin Psikolojisi 2015-2016 Bahar Dönemi Adli Psikoloji Doktora Programı Şiddetin nöropsikolojik, biyolojik ve genetik kökenleri Doğum Öncesi Faktörler Nöral gelişimdeki anomalilere ilişkin biyomarker
DetaylıPARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak
PARKİNSON HASTALIĞI Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Rana Karabudak TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü Türk Nöroloji Derneği (TND) 2014 Beyin Yılı Aktiviteleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Tüm hakları TND
DetaylıHALK SAĞLIĞINDA KULLANILAN KAVRAMLAR. Prof.Dr. Ayfer TEZEL
HALK SAĞLIĞINDA KULLANILAN KAVRAMLAR Prof.Dr. Ayfer TEZEL HALK SAĞLIĞI Bir toplumdaki bütün insanları; yaşadıkları çevre ile birlikte ele alan, İnrauterin hayattan ölünceye kadar kendi sorumluluğu altında
DetaylıYazar Ad 41 Prof. Dr. Haluk ÖZEN Cinsel hayat çocuk yaştan itibaren hayatımızın önemli bir kesimini oluşturur. Yaşlılık döneminde cinsellik ayrı bir özellik taşır. Yaşlı erkek kimdir, hangi yaş yaşlanma
DetaylıBİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD
BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD Çalışmalarda birinci basamak sağlık kurumlarına başvuran hastalardaki psikiyatrik hastalık sıklığı, gerek değerlendirme ölçekleri kullanılarak
DetaylıSon 10 yıldır ilaç endüstrisi ile bir ilişkim (araştırmacı, danışman ve konuşmacı) yoktur.
Son 10 yıldır ilaç endüstrisi ile bir ilişkim (araştırmacı, danışman ve konuşmacı) yoktur. Travma Sonrası Stres Bozukluğu Askerî Harekâtlar Sonrası Ortaya Çıkan Olguların Tedavisi Bir asker, tüfeğini
DetaylıPsikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı. Doç.Dr.Vesile Altınyazar
Psikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı Doç.Dr.Vesile Altınyazar Tüm dünyada ilaç harcamalarının toplam sağlık harcamaları içindeki payı ortalama %24,9 Ülkemizde bu oran 2000 yılı için %33,5 DSÖ tahminlerine
DetaylıOtistik çocuklarda belli beyin bölgelerinde daha az nöron ve azalmış dendritik dallanma görülmektedir.
Otizm 1943 te Kanner tarafından tanımlandığında psikolojik faktörlere dayandığı düşünülüyordu ve soğuk anne modeli ile açıklanıyordu. Ancak bu model yapılan çalışmalarla kanıtlanamamış ve bilim dünyası
DetaylıİçİnDEkİLER Bölüm 1 İÇKİLER 1
İÇİNDEKİLER Bölüm 1 İÇKİLER...1 Rakı...2 Kımız...3 Rakının İmali...4 Çilingir Sofrası...5 Rakı Nasıl İçilir?...5 Meze...6 Şarap...13 Kırmızı Şaraplar...16 Beyaz Şaraplar...17 Şarapların Servisi...22 Bira...25
DetaylıALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI. Doç. Dr. Suphi VEHİD
ALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI Alzheimer hastalığı (AH) ilk kez, yaklaşık 100 yıl önce tanımlanmıştır. İlerleyici zihinsel işlev bozukluğu ve davranış değişikliği yakınmaları ile hastaneye yatırılıp beş yıl
DetaylıAçıklama 2008 2009. Araştırmacı: YOK. Danışman: YOK. Konuşmacı: YOK
Açıklama 2008 2009 Araştırmacı: YOK Danışman: YOK Konuşmacı: YOK SİLAHLI ÇATIŞMA İLE İLİŞKİLİ TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUNDA DİĞER BİYOLOJİK TEDAVİ SEÇENEKLERİ Dr. Cemil ÇELİK Sunumun hedefleri Silahlı
DetaylıKocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı Yandal Ar. Gör. Uzm. Dr. Kübra Öztürk Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Detaylı