YURTDIŞI EĞİTİM SERİSİ I PROF.DR. BRICE HARRIS OCCIDENTAL COLLEGE-LOS ANGELES TARİH BÖLÜMÜ. Prof.Dr. Ayşe AYÇİÇEĞİ DINN İSTANBUL KAGEM MÜDÜRÜ:

Transkript

1 YURTDIŞI EĞİTİM SERİSİ I PROF.DR. BRICE HARRIS OCCIDENTAL COLLEGE-LOS ANGELES TARİH BÖLÜMÜ Prof.Dr. Ayşe AYÇİÇEĞİ DINN İSTANBUL KAGEM MÜDÜRÜ: Sevgili öğretim üyeleri meslektaşlarım ve sevgili öğrenciler! İstanbul Üniversitesi Kariyer Geliştirme Merkezi nin ilk eğitim serisi olan, yurt dışından gelen meslektaşlarımızla sohbetler serisinin ilkine hoş geldiniz. Şimdi sizi çok sıkmak istemiyorum, kariyer merkeziyle ilgili çok kısa bilgiler vermek istiyorum. Ondan sonra Prof.Dr. Brice Harris sizinle birlikte olacak. Kariyer merkeziyle ilgili neler biliyorsunuz onu merak ediyorum. Hani bunları biliyor musunuz? köşesi vardır ya! Onun gibi küçük bir sınav yapacağım ama herkes geçecek bu sınavı herkes kurtaracak, kalmak yok mesela; kariyer merkezini duyan kaç kişi var? Peki, kariyer merkezinin web sayfasının, İ.Ü. ana web sayfasında olduğunu bilen kaç kişi var? Peki, kendini değerlendirme envanteri denilen, kendinizi daha iyi tanıma, bilginizi becerinizi ölçmekle alakalı bir testin, web sayfamızda ücretsiz hizmete sunulduğunu kaç kişi biliyor? Peki, kendini değerlendirme envanterini dolduran kişiye ödül vereceğimizi kaç kişi biliyor? öğrencimize ve mensubumuza küçük ödüller vereceğiz. Böyle küçük sürprizler hep olacak kariyer merkezimizde. Bunun yanı sıra Xing le ortak sosyal iş ağı kurduğumuzu ve yakında gelecek olan bu sosyal iş ağıyla daha kolay iş bulabileceğinizi aynı zamanda bütün İ.Ü. öğrencileri ile bir çatı altında mesajlaşabileceğinizi, görüşebileceğinizi kaç kişi biliyor? Çok az. Evet sosyal iş ağımız, çok kısa zamanda hizmete girecek. Bu bizim için çok önemli durumdur. Çünkü; İ.Ü. çok büyük. Bunun yanı sıra başka bir soru; Avcılar dan gelen kaç kişi var? Size küçük bir hediyemiz var. Özel alkış. Hangi bölümdensin? Öğrenci: Jeofizik mühendisliği. Prof.Dr. Ayşe AYÇİÇEĞİ DINN İSTANBUL KAGEM MÜDÜRÜ: Teşekkür ediyoruz. İ.Ü. çok büyük, biliyoruz, bu nedenle sizin kampüsünüze de geleceğiz ama sana küçük bir sürprizimiz var. Bitişte bizi gör olur mu? Arkadaşlarına da söyle, onlar ödülleri kaybettiler. Şimdi tabi, büyük olmanın dezavantajını gidermek adına, KAGEM kurulmuş durumda. Bu yurt dışı eğitim serilerinden yalnızca birisi. Bunun içerisinde birçok eğitim programı olacak. Yurt dışına gitmek isteyen öğrenciler olabilir ya da yurt dışından gelmiş öğrenciler olabilir. Amacımız; bunlara bir takım uyum programları vererek kendilerini daha rahat hissetmenizi sağlamak. Orada karşılaşacağınız problemlerle, sizi burada hazırlamak ve yurt dışından gelen öğrencilerimiz için de yine aynı. Özellikle bu sohbet serileri, sizin için çok çok önemli. Çünkü bütün öğretim üyeleri, konuşmaya gelecek olanlar yurt dışında master ve doktora jürilerinde bulunmuş olanlar olacak. Master veya doktora

2 öğrencisi olabilmeniz için ne yapmanız gerektiği hakkında, size ipuçları verecekler. Bunun yanı sıra, diyebilirsiniz ki ben yurtdışına gitmeyeceğim, neden bundan yararlanayım? Ufkunuzu genişletmek adına bu tür sohbetlerin faydalı olacağına inanıyorum. Aynı zamanda, farkındalık eğitimleri de vereceğiz. Öğrencinin, kendini tanıması adına birçok testimiz de var. Eğitim programlarıyla, psikodrama yoluyla, öğrenci ilk önce kendisini çok iyi tanımalı ki; hangi mesleği seçerse seçsin -kiminiz psikolojidesiniz, kiminiz fendesiniz- onun hangi alt anabilim dalına daha çok uygun olduğunuzu görebilmek adına kendinizi tanımanız çok önemli. Bir de bilgilendirme seminerlerimiz olacak. CV nasıl yazılır? Mülakata gittiğinizde ne yapacaksınız? Mektup nasıl yazılır? Çünkü mektuplar yazmanız gerekiyor-niyet mektupları- Bunlarla ilgili bir takım konuşmalarımız ve eğitim programlarımız olacak. Aynı zamanda, bir çok aktiviteyi online yapmak istiyoruz. Çünkü; çok büyük bir üniversiteyiz ve buna öğretim üyeleri de dahil olmak üzere herkes birbirinden habersiz. Burada yapılan bütün eğitim programları videoya çekiliyor, online da göreceksiniz. Çünkü Avcılar da olanlar gibi gelemeyen, uzak kampüslerde olan arkadaşlarınız da bu konuşmalardan yararlanabilsin diye. Özellikle sosyal iş ağına girmenizi öneriyorum. Birçok kazancı olacak, içeride çok farklı tartışma gruplarımız olacak ama tamamen size bağlı; sizin motive etmeniz, sorular soruyor olmanız lazım. Farklı eğitim programlarına da ihtiyacınız olabilir. Web sayfamızda formlar kısmına bakın lütfen ve talep formunu doldurarak bize gönderin. Çünkü; her türlü problemi bilebilmemizin imkanı yok. Daha çok yeniyiz ve 1 Nisan 2010 da kurulmuş bir merkeziz. Olabildiğimizce, ekip olarak sizin aynınızda olmaya çalışacağız. Bizim faaliyetlerimizi takip edin diyorum, size söz veriyorum pişman olmayacaksınız. Şimdi, Prof. Dr. Brice Harris e teşekkür edip sözü ona bırakacağım. Sizden beklediğim ona çok soru sormanız. Ben dedim ki; bizim öğrencilerimiz çok soru sorar, beni utandırmayacağınızı ümit ediyorum. Aklınıza gelen, takılan her türlü soruyu sorabilirsiniz. Bu arada, bu seri içerisinde yurt dışından çok kaliteli insanlar var. Brice, Harward Üniversitesi master ve doktoralı, Orta Doğu ve Amerikan dış politikasında da uzman. Şimdi teşekkür etmek istiyorum Brice a ve sözü ona bırakıyorum. Öncelikle İngilizce bilenlere sormak istiyorum, beni duyabiliyor musunuz? Şunu söylemek istiyorum, öncelikle kendi alanımdan bahsedeceğim. Benim uzmanlık alanım tarih, bunun yanı sıra, çeşitli ülkelerde İngilizce dersleri de verdim. Bunlar Filistin, Bahreyn gibi noktalar. En son Etiyopya ve Mısır oldu. Ve buralarda da İngilizce dersleri verdim. Şunu da söylemek istiyorum; olabildiğince yavaş ve anlayabileceğiniz gibi konuşmaya gayret göstereceğim, aksi takdirde çevirmenim de beni yakalayamayabilir. Öncelikle size bugün konuşmasını yapacağım konunun bir genel planını yapacağım. Neden burada olduğunuzdan bahsedeceğim, sonra kendimden bahsedeceğim, arka planımdan, nerden geliyorum? Nereye gidiyorum? Neler yapıyorum? Bunlardan bahsedeceğim. Niye bana profesör dediler? Profesörlüğü ne üzerinden aldım? Önce kendimden bahsedeyim ki, sonra nelerden bahsettiğimi anlayabilin, ilintilendirebilin diye. Ne güzel değil mi, benim konuşmamı yapmam için elimdeki notlarıma bakmam gerekiyor ama çevirmenim herhangi bir nota bakmaksızın hemen arkamdan konuşmalarımı aktarabiliyor. Öncelikle sizlere Amerika ve Kanada da öğrenim hazırlığı yapmanız için gereken dört aşamadan bahsedeceğim, tabii ki bu aşamalar diğer dünya ülkeleriyle de benzerlik gösteriyor olsa da, benim odağımda Amerika

3 ve Kanada olacak ve buradaki dört aşamalı eğitime başvuru süreci. Şimdi, ordudayken şöyle bir şey derlerdi; üç aşaması vardır öğretimin. Öncelikle ne öğreteceğinizi anlatırsınız ordu mensuplarına. Şunu, şunu öğreteceğim diye. Arkasından da ne öğretmiş olduğunuzu, öğretmiş olduklarınıza dahil anlatımda bulunursunuz ve ne öğrettiğinizi öğrenip öğrenmediklerine dair bir sınav yaparsınız. Öğrettiklerinize dair bir döngü oluşur. Şimdi ben de o döngü gibi, ilk önce bir genel çerçevesini vereceğim sonra öğrettiklerime dair anlatımda bulunacağım ve son olarak ne öğrettiğimi öğrenip öğrenmediğinize dair dönüt alacağım. Bunun ilk aşamasında, diyelim ki, yurt dışında lisans ya da doktora öğrenimi ile ilgili başvuruda bulunacaksınız. İkinci aşamasında da şunu varsaymanızı istiyorum; ben bu yüksek öğrenime kabul komitesinde olan bir insanım, dolayısıyla siz bir başvuruda bulundunuz ve kabul aşamalarında nasıl ve hangi şartlarla kabul edilebilirsiniz, hangi şartlarla kabul edilmezsiniz ve hangi işlemleri yapmanız gerekir, İlk iki aşamada bunlara değineceğim. Üçüncü aşamasında da diyelim ki; kabul edildiniz, kabul edildikten sonra neleri beklemeniz gerekiyor? Amerika ve Kanada daki yüksek öğrenimden neler beklemeniz gerekiyor? Amerika ve Kanada ya, yüksek öğrenim için gittiğiniz zaman hem yüksek öğrenim kurumlarıyla olan ilişkiniz yaşam tarzınız ne şekilde olur, hem orda yaşam koşulları nasıl olacak, uzun uzun akşam yedi-sekize kadar bunlara değineceğim, hep birlikte burada olacağız. Öncelikle kendimden bahsederek, bizdeki Amerikan sistemini size anlatmaya çalışayım. Sizde kolejle üniversite farklı anlaşılabiliyor. Bildiğim kadarıyla sizde kolej denildiğinde lise seviyesindeki öğrenim grubu anlaşılabiliyor. Fakat bizde üniversite ile kolej dediğinizde, kolej yine üniversite seviyesine tekabül ediyor. Yani bu ne demek oluyor üniversite dediğimizde yine birçok koleji alt biriminde barındıran çok daha büyük yapı. Kolejse tekil bölümleri barındıran daha küçük ölçekli üniversitemiz. Yani kolej dediğimiz zaman yine üniversiteyi anlıyoruz. Harvard da doktora çalışmamı tamamladım. Çalışmış olduğum konu İtalya da Etiyopya ya karşı açılmış olan savaştı.1935 te gerçekleşen bu savaş Şimdi burada o döneme bakacak olursak İngiltere ve Fransa ki o dönemin askeri anlamda en önde gelen güçlerini temsil ediyorlar. İtalya nın Etiyopya ya karşı yaptığı bu saldırıya karşı çıkmadılar. Yani İtalya ya meydan verdiler bir anlamda. Bu dönemde de ben Birleşmiş Milletler in politikasını destekleyen bir insan olarak şunu düşünüyorum bunun çok bencilce bir ulusalcılık tavrıyla gerçekleşmiş bir şey olduğunu düşünüyorum. Fransa ile İngiltere bu türden ülkeler. Günümüze geldiğimiz zaman bu bencilce ulusalcılık anlayışı sadece Amerika Birleşik Devletleri ne özgü bir şey olmadığını düşünüyorum. Birleşmiş Milletler in bugünkü yapısının ki sizin çevrenizdeki ülkelerde de aynı tehdit söz konusu, Birleşmiş Milletler in bu korumacı yapısının bu bencil ulusalcılık tavrıyla bozulmasına izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Şimdi iki noktaya politik anlamda dikkat çekmek istiyorum. Birincisi Amerika nın dış ülkelere özellikle de Ortadoğu ya ilişkin politikası ki benim desteklemediğim bir politikadan bahsediyoruz burada. Çünkü çok ciddi bir Irak olayından yola çıkacak olursak Irak olayı tam bir fiyaskoydu. Yani Irak ın daha iyi bir konuma getirilmesi için bir girişimde bulunuldu. Şimdi baktığımız zaman Irak acaba geçmişte olduğu konumdan daha mı iyi durumda. Hayır tabii ki. Bunun cevabı hayır. Aynı şekilde Amerika nın Afganistan harekâtına bakacak olursak Afganistan da da yine burada İngilizlerin ve Rusların artık ümit vaat etmeyen bir girişim olarak nitelendirdiği bu girişimde ısrarcı olmamasında fayda var. Yani elini eteğini artık Afganistan ın üstünden çekmesi gerektiğini

4 bu anlamda düşünüyorum. Öte yandan Filistin ve Gazze cephesine dönecek olursak Filistin ve Gazze cephesinde de körü körüne İsrail destekçiliği yapmanın artık bir faydası yok diye düşünüyorum. Bundan da vazgeçilmesi gerekiyor. Yine aynı şekilde İsrail in üstündeki elin çekilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bunlar benim dış politika ile ilgili, Ortadoğu politikası ile ilgili düşüncelerim Amerika nın. Burada bakacak olursak bir önceki konuşmamdan yola devam ediyorum. Türkiye nin durumuna Ortadoğu daki politikalarına da Amerika destek veriyor. Devam edecek olursam ders verdiğim yerde Ortadoğu tarihi üzerine de dersler veriyorum. Ortadoğu tarihi benim ilgi alanıma giriyor. Özellikle burada baktığımızda Arap dünyasına, Arap kültürüne ilişkin, Arap ve İsrail ilişkisine ilişkin noktalar da ilgi alanıma dönüşüyor. Bunların yanında Osmanlı tarihine de bakıyoruz buna da değiniyoruz tabii ki. Aynı şekilde modern Türkiye yani bugünkü günümüzdeki Türkiye nin konumu, Türkiye nin tarihine de bakıyoruz. Meksika ve Türkiye ilişkileri örneğin karşılaştırmalı olarak ele aldığımız noktalardan bir tanesi. Şimdi diyeceksiniz ki Meksika ve Türkiye nin ne alakası var ama baktığımızda jeopolitik olarak baktığımızda Türkiye Avrupa ile Ortadoğu nun arasındaki bir kilit noktada duyuruyor. Aynı şekilde Meksika da Latin Amerika ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki kilit bir noktada duruyor. Şimdi yurt dışındaki Türklerin sayılarına örneğin Almanya daki nüfus yoğunluklarına baktığımız zaman gerçekten nüfusun çok büyük bir kesimini oluşturuyorlar. Benzer şekilde Meksikalıların Amerika Birleşik Devletleri ndeki nüfus yoğunluğuna baktığımız zaman Almanya daki Türklerle koşutluk arz ediyor. Yani bunun gibi nüfus oranları, yerleşim yerleri gibi çeşitli aşamalarda Türk ve Meksika kültürünün birbiri ile benzerlik gösterdiğini düşünüyoruz. Ve tabii ki Amerikalıların da bu anlamda bir farkındalık kazanmaları gerektiğini yani dünyanın sadece Amerika dan ibaret olmadığını Amerika dışında neler olup bittiğinin de farkında olmaları açısından bunun önem taşıdığını düşünüyoruz. Tabii uzun uzun ayrıntısıyla tartışılması gereken şeyler bunlar, ayrıntısına girmeyeceğim ama genel olarak ne yapıyoruz biz derslerde dediğimizde, eğer alabilirseniz derslerimi, bunlardan bahsediyoruz. Şimdi işin nasıl Amerika ya gelirsiniz orada öğrenim alırsınız kısmına gelecek olursak; Amerika ya ister Amerika ya ister Kanada ya gidin birinci koşul dil. O yüzden Amerika ya gidecekseniz İngilizceyi kullanacaksınız, dolayısıyla her fırsatta İngilizceyi kullanabiliyor olmanız, İngilizce öğreniyor olmanız çok önemli. Aynı şekilde Almanya ya giderseniz de Almanca gerekli olacak. Fransa ya giderseniz Fransızca gerekli olacak. Tabii bunların neler olması gerektiği kendi ilgi alanınıza göre sizler daha ayrıntılı bir şekilde biliyorsunuz. Benim burada bundan söz etmeme imkan yok zaten. Ama birinci koşul dil. Şimdi mesela ilginç bir önerim olacak sizlere. Diyelim ki siz bir makale yaptınız. Bir yazı okudunuz ya da bir başka dilde. İngilizce olarak bu yazı üzerine bir kompozisyon yazın ve bu kompozisyonu yazarken de bir düşünme süreci oluşturun. Nasıl bir düşünme süreci olsun? Burada yazar ne diyor diye başlayın işe. Arkasından ideolojik bir yaklaşımı var mı diye bakın yazarın. Ne öğrendim ben bunu okuyarak diye bakın. Aynı şekilde ne sorun var ne hata var bu okuduğum şeyin içerisinde ya da neler doğru geliyor bana diye bakın. Ne türden sorular kafamda oluşuyor bunu okurken diye kendi kendinizi sorgulayın. Bunu kendi kendinize yazın. Sonra bir yardım alın. Arkadaşınıza okutabilirsiniz bunu doğru mudur değil midir diye. Burada önemli olan şey yazar sizi neye ikna etmeye çalışıyor ve siz ikna oldunuz mu? İkna olma sürecinde yaşamış olduğunuz sorgulama neydi? Bunu netleştirmemizi öneriyor. Yani orada okumuş olduğunuz şeyi alıp da yine aynı kopyalamak değil, bir sorgulama süreciyle birlikte kendi

5 cümlelerinizle bir şeyi ifade edebiliyor olmanız önemli. Böyle bir çalışma yapabilirsiniz. Şimdi Amerika hükümeti körfez bölgesindeki ülkelerden birine Amerikan tarihi öğretmek üzerine görevlendirmişti. O üniversiteye gittiğim zaman benden beklenen Amerikan tarihini öğretmem değil İngilizce öğretmem üzerineydi. Benden İngilizce öğretmem beklenildiğinde ne yapacağım diye düşündüm bir çözüm yolu buldum. Dedim ki öğrencilere hepiniz İngilizce olan gazetelerden seçmiş olduğunuz ilginizi çeken bir makaleyi alıp okuyun ve bu makale neden önemli sizin için size ne düşündürttü bir yazı oluşturup bana getirin dedim. Peki sonuç olarak makalenin zayıf noktaları neler direkt bakın dedim. Gelen sonuç şuydu. Öğrencilerin yüzde 50 si makaleyi olduğu gibi aynen yazıp bana vermişti. Geriye kalan yüzde 50 si de özetlemiş. Yani neden ve nasıl sorusu kesinlikle sorulmamıştı ki Amerikan eğitim sisteminde en önemli nokta budur. Siz okuyucu olarak neden ve nasıl sorusunu kendinize soruyor musunuz ilk önce. Şimdi size tuhaf belki de zor gelebilecek bir başka önerim daha var. İlk defa Türkiye ye 1959 da gelmiştim. Diyelim ki Taksim desiniz ya da Sultanahmet tesiniz turistlerin yoğunlukta olduğu bölgelerdesiniz neden gidip bir turistin yanına merhaba demiyorsunuz onunla tanışıp konuşmaya çalışmıyorsunuz? Emin olun ki turistler sizinle konuşmaktan çekinmeyeceklerdir. Yeter ki siz onlardan para istemiyor olun. Sizinle 15 dakikalık bir sohbet etmekten belki bütün bir öğleden sonrayı sizinle geçiriyor olmaktan belki onlarla birlikte bir kahve içmekten keyif alacaklardır diye düşünüyorum. Mesela bana bir Türk öğrenci gelse ve İstanbul u gezdirse İstanbul u onun gözünden ben dinliyor olsam öğreniyor olsam bundan çok büyük bir keyif alırdım. Böylelikle hem ben İstanbul hakkında o kişiden beslenirdim hem de o kişi de benim İngilizcemden beslenirdi diye düşünüyorum. Bu türden bir uygulamayı da yapabilirsiniz bu başka önerim. Şimdi başka yol da aracılığıyla bir Amerikalıyla bir Fransızla ya da bir Kanadalıyla bağlantıya geçmek. İnternet üzerinden mektup arkadaşlığı yapabileceğiniz, aracılığıyla ya da yazarak. Mektup arkadaşlığı yapabileceğimiz insanlar var. Aynı şekilde internette lütfen İngilizcemi düzeltin ya da yardım edin şeklinde karşılıklı yazışmalar, yazışma adresleri var. Bu türden adreslere başvurabilirsiniz. Çünkü şöyle bir algılama var yanlış bir algılama olduğunu düşünüyorum ama Amerika dediğimiz şey tamam İngilizceniz için çok faydalı olabilir ki her ne kadar sokak İngilizcesini argo İngilizcesini öğreniyor olsanız da. Bu çok da hoş bir şey değil. Ama hani orda filmlerde anlatıldığı gibi değil yani filmlerde anlatıldığı gibi kötü oranların yüksek olduğu sokakta rahatlıkla yürüyemeyeceğiniz bir şey söz konusu değil. İşte herkes alkole bulanmış, uyuşturucuya bulanmış, her yerde trafik kazası oluyor şeklinde. Bütün bunlar yanlış anlaşılmalara neden oluyor. Evet tabii ki bu türden şeyler oluyor günlük yaşamın bir parçası olarak ama Amerika nın gündelik yaşamı aslında buradaki gündelik yaşamdan çok da farklı değil. Filmlerde anlatıldığı gibi değil. Şimdi en önemli soruya gelecek olursak Amerika da ya da Kanada da öğrenim görmek istiyorsunuz. Hangi koleji ya da üniversiteyi tercih etmeniz gerekiyor noktasına geldiğimiz zaman iki bine yakın kolej ve üniversite var Amerika da. Bu müthiş bir sayı. Hangisine gideceksiniz? Burada belki daha önce Amerika daki üniversitelerde bulunmuş olan hocalarınız olabilir. Onlar birinci danışmanlarınız olacaklar. En önemli danışmanlarınız onlar. Çünkü bir fikirleri olacak hangi üniversitenin hangi bölümü

6 sizin için olabilir. Sizi bu konuda yönlendirebilirler. Onlardan gelen yönlendirmeyle birlikte ilgi duyduğunuz okulların web sitelerine girerek bilgi edinebilirsiniz. Bu kaynaklardan bir tanesi. Bir de toplu kataloglar var. Yani bu üniversite bölüm alanlara göre işte psikoloji bölümlerinin olduğu üniversiteler fizik bölümlerinin olduğu üniversiteler şeklinde sınıflandıran kataloglar var. Bu katalogda hangi hocalar ders veriyor, kaç tane öğrencisi var, hangi başka alanları kapsıyor şeklinde de ayrıntılı bilgilendirme var. Bu türden kataloglara nerden erişebiliriz diye sorabilirsiniz. Eğitim ve danışmanlık şirketleri bu türden kataloglara sahip olabileceğiniz yerler. Dediğim gibi Amerikan konsoloslukları var İstanbul da. Amerikan konsolosluk kütüphanesinde bu türden eğitim bilgilendirmeleri yapılabilir. Bunlardan da destek alabilirsiniz. Bin tane üniversitenin içerisinden on-on beş tanesini belirlerken en önemli kaynağınız daha önce bu alanlarda deneyimli olan gidip görmüş olan hocalarınız. Şimdi başvuru komitesi olarak birisi başvurduğu zaman -yüksek lisans düzeyinde olabilir doktora düzeyinde olabilir- neleri dikkate alıyoruz diye sorduğumuz zaman; birincisi TOEFL sınavı adını vermiş olduğumuz yabancı dil sınavı, ikincisi de GRE ya da sosyal alanlarda GRE, matematik ve fen alanlarında GMAT denilen 2 tane sınav var. GRE ve TOEFL, sosyal alanlarda bu iki sınavda göstermiş olduğunuz skorlar almış olduğunuz başarı önemli. İkinci aşamaya geldiğiniz zaman da tavsiye mektubu. Tavsiye mektubu dediğimiz şey herkes tarafından yazılabilen bir şeymiş gibi algılanıyor ama özellikle başvuru komitesi açısından baktığımız zaman bizim açımızdan değerlendirmede bir profesörünüzün eğer ilgili kurumda tanıdığı bir hoca varsa doğrudan sizinle alakalı ona yazmış olduğu ona hitaben o kişiye yazmış olduğu mektup, tavsiye mektubu çok daha etkili bizim açımızdan. Yani biz komite olara eğer bir profesörden -ister bu Amerikalı olsun ister Türk olsun hiç fark etmez- bir profesörden bizim komitemize ya da bizim üniversitemizdeki ilgili bir hocaya gelen bir mektubu daha fazla dikkate alıyoruz. Neymiş o zaman? İki noktası varmış. Birincisi TOEFL ve GRE skorlarınız önemliymiş. İkincisi de tavsiye mektubunuzun doğrudan sizin adınıza ilgili kişiye yazılmış bir tavsiye mektubunuzun olması. Üçüncü aşama, TOEFL ve tavsiye mektubundan sonra üçüncü aşamada geçmişte yapmış olduğunuz faaliyetlere ilişkin yani yüksek lisans ve lisans aşamasında, doktorada veya doktora için çalışacaksanız hazırlık aşamasında ne çalışmalar yaptınız yani örneğin bir profesörle çalıştınız mı, bir profesörle birlikte çalışıp bir makale üzerinde çalıştınız mı, yayınlanmış bir makaleniz var mı, aynı şekilde bir kitap değerlendirme metniniz var mı ya da bir deney içerisinde yer aldınız mı, doktorada çalışmayı ön gördüğünüz alana ilişkin öncesinde bir araştırmanız var mı bu son derece önemli bir nokta. Aynı şekilde dördüncü aşamaya geldiğimiz zaman doğrudan çalışmak istediğiniz kişiyle bağlantıya geçmeniz, profesörle bağlantıya geçmeniz. Hepsinin internet üzerinde, zaten internet sitelerinde adresleri var. Yani bu kişiyi, çalışmak istediğiniz kişiyi, alanı net bir şekilde belirleyip o kişiye niye onunla çalışmak isteğinizi, ne çalışacağınızı, hangi amaçla çalışacağınızı, ilgi alanlarınızın neler olduğunu, size işte ne türden bir faydası dokunacağını düşündüğünüzü net bir şekilde açıklayan ler aracılığıyla önceden kendisiyle bağlantıya geçmenizle başlıyor.

7 Şimdi bundan sonra diyelim ki kabul edildiniz, kabul edilme aşamanızdan sonra ne geliyor? Kabul edilme aşamanızdan sonra bir profesörün ya da diğer adıyla danışmanınızın atanması noktasına geliyor. Danışmanınız muhtemelen o alanın çalışmak istediğiniz alanın uzmanıdır ve hatta sizin kabul komitenizde başvuru mektubunuzu niyet mektubunuzu okuyan kişi ve evet ben bu öğrenciyle çalışmak istiyorum diyen kişidir. Bu profesörünüzle, danışmanınızla tanıştıktan sonra kendisi ile düzenli aralıklarla bir araya gelmeniz son derece önemli. Onu kahveye davet edin, çaya davet edin ama sık sık görüşüyor olmanız son derece önemli. Korkmayın, profesörlerden korkacak bir şey yok. Ben benden korkabilecek bir öğrenci düşünemiyorum dolayısıyla bu danışmanlarınızla yakın iletişim son derece önemli. Şimdi yüksek lisans aşamasına başvurduğunuz zaman tabii farklı üniversitelerde farklı uygulamalar olabilir ama genel uygulama şudur: Bizdeki BAP (Batı Avrupa Programları) tarzında bir lisans programına birkaç hazırlık dersi alabilirsiniz bu aşamada. Bir iki ders kadar ders alınabiliyor. Onun dışında seminerleri oluyor yine yüksek lisans programının, bir de tabii ki bağımsız araştırma alanınız, araştırma konunuz oluyor. Bu alanda araştırmanızı yani yüksek lisans çalışmanızı gerçekleştiriyorsunuz. İşin doktora aşamasına gelindiği zaman doktora aşamasında alınan herhangi bir ders yok. Bu tabii yine seminerlerimiz var. Katılmak durumunda olduğunuz seminerlerimiz, bir de tabii araştırma alanınıza dair araştırma yapmanız tartışma yapmanız ve sürekli olarak danışmanınızla görüşme saatleriniz, görüşme süreciniz var doktora çalışmasında. Şimdi burada yaptığınız çalışma her ne olursa olsun, şu aşamalardan geçmeniz bekleniyor yani bir araştırmada öncelikle analiz edebiliyor olmanız, ikinci aşamada yorumlayabiliyor olmanız, üçüncü aşamada eleştirel yaklaşabiliyor olmanız, alternatifli düşünebiliyor olmanız, farklı seçeneklerle düşünebiliyor olmanız, öne sürdüğünüz hipotezinizin ne olduğu hakkında, bunun iyi yanları neler kötü yanları neler bunların farkında olmanız arka plan bilgisinin ne olması gerektiği yine bir başka nokta ki profesörünüz bu noktada zaten sizi sorguluyor olacaktır. Evet arka planda şunlara ihtiyaç var ama neden bu fikri, nasıl bu fikri öne sürüyorsunuz kuramsal alt yapınızın üstüne konu alanınızla birlikte nasıl besleyeceğinize dair bir sorgulama bir araştırma analiz sürecinden bahsediyoruz bu çalışmada. Şimdi burada baktığımızda bütün sınıflarımız eğlenceli ama eğlenceli sınıflarımdan bir tanesi de Birleşmiş Milletler i ele aldık. Burada Birleşmiş Milletler i ele almışken başlıca görevimiz şuydu. Bir öğrenci bir ülkenin büyükelçiliğine, büyükelçi olarak temsilciliğini üstleniyor ve tabii bunu üstlendiği zaman bu rolü üstlendiğinde bu ülkenin dış politikasını ele alıyor, dış politikasını analiz ediyor, konu başlıklarını ayırıyor, hangi konular bu dış politikada etkendir, nükleer konular mı etken, sürdürülebilir kaynaklar mı etken, çatışmalar mı vs. mi? Bütün bunları ele alıyor, sorguluyor ve sonrasında da bir toplantıya katılıyor. İşte burada bütün ülkelerin temsilcilerinin bulunduğu bir Birleşmiş Milletler toplantısı gibi düşünün, fikir paylaşımında ve tartışmasında bulunuluyor. Ama bir de tabi position paper adı verdiğimiz durum çalışması yapılıyor. Bu durum çalışmasında öğrencinin neyi nasıl sorguluyor yani hangi konuyu ele alıyorum, nasıl ele alıyorum, nasıl örneklendiriyorum gibi bir kağıt hazırlıyor, bir sunum hazırlıyor ve burada Birleşmiş Milletler in bu aşamada bu konu kapsamında başarılı olup olmadığını analiz ediyor, böyle bir analitik yaklaşım benimseniyor. İşte benim ülkem bu süreç içericinde ne rol oynuyor, aynı şekilde böyle bir sorun ortaya

8 çıktığı takdirde ne türden çözümde bulunabilir şeklinde bir sorgulama sürecinden geçen analitik bir süreçten geçiyor sınıfta yapmış olduğumuz araştırma. Şimdi burada en önemli nokta şu: Yüksek lisans ya da doktora seviyesinde hangi öğrenci olursanız olun hangi seviyede okuyabildiğiniz kadar okumanız gerekiyor. Makale okumanız gerekiyor, web sitesi okumanız gerekiyor, kitap okumanız gerekiyor. Alana dair yazılı her türlü kaynağı okumanız incelemeniz gerekiyor. Bunları yaparken de ana fikri nedir bu makalenin ya da yazar bana ne vermek istiyor, ne katmak istiyor, ben bu fikre katılıyor muyum katılmıyor muyum? Başka bilgi kaynaklarına da anlatılan şeyi anlamak için ihtiyacım var mı daha fazla araştırmaya ihtiyacım var mı gibi bir zihin düzenlemesi gibi düşünün. Bir planlamaya ihtiyacınız var, okuduğunuz şeyi dizgeselleştirmeye ihtiyacınız var ki benim bile hala belirli noktalarda zorluk çektiğim bu dizgeselleştirme, planlama dediğimiz şey. Dolayısıyla burada ilk okuduğunuzda ele almış olduğunuz bir metnin giriş paragrafına bir bakın bakalım, sonuç paragrafına bakın. Orta kısımlarına da bir göz atın. Gerçekten size bir şey anlatıyor mu bir şey söylüyor mu? Neden nasıl sorularını size ana fikre dair sorular sordurtuyor mu? Eğer bu soruları sordurtuyorsa daha ayrıntılı bir şekilde okumaya geçebilirsiniz. Şahsen ben düşündüğüm zaman nasıl öğrenirim, nasıl ederim türünden kitaplar içerisinde böyle sorgulamayı tercih ederim ve bunun ötesinde benim düşüncem şu: Bir öğrencinin yüz sayfalık kitap okuması yerine on sayfalık yirmi sayfalık böyle bir makale okumasını tercih ederim. Neden çünkü daha fazla yoğunluk daha fazla çeşitli bilgi vardır içinde. Gerekli yoğunlaşmayı sağlayarak bir makale okumasını dediğim gibi bir kitap okumasına tercih ederim. Aynı şekilde başka öğrencilerle kurmuş olduğunuz ilişkiler de çok önemli. Onlarla bir kahve içmek, çay içmek Emin olun ki Amerikan kültüründe de kahve ve çay en az Türkiye deki kadar popüler, çok sevilen bir şey. Dolayısıyla yabancı arkadaşlarınızla bir araya gelmeniz işte derste hoca ne anlattı, sen katılıyor musun bu düşünceye, dersi tartışmanız, dersi yorumlamanız hem bu süreç içinde sizin İngilizce konuşmanızı sağlayacaktır hem de bir diğer taraftan derste anlatılan konuları ele almanızı tekrar tekrar arkadaşlarınız arasında değerlendirme yapmanızı sağlayacaktır. Tabii ki tercihiniz Türk arkadaşlarınızla aynı çevreyi paylaşmak onlarla birlikte zaman geçirmek daha cazip ve daha kolay gelebilir ama burada hem İngilizcenizin gelişmesi açısından hem de kültürlerarası alışverişi sağlamak açısından onlarla işte bir yemek olur, mesela beni davet etseler ben bayılırdım kahveye, çaya vs. benim çok hoşuma giderdi böyle bir şey. Dolayısıyla bu türden davetlerle bu tür kültürlerarası etkileşimlerle son derece etkili sonuçlar alacağınızı hem de ilgilendiğiniz konu ile ilgili bir fikir alışverişinde bulunacağınızı düşünüyorum. Şimdi baktığımızda Amerika ve Kanada dan bahsediyoruz. Özellikle Amerika ve Kanada dediğimiz zaman koskoca kıtadan bahsediyoruz yani Los Angeles ve New York arası, doğusu ve batısı arasında yaklaşık 5000 km var km dediğimiz zaman, birçok Amerikalı bu aradaki mesafeyi Londra ya olan uzaklığına bir tutar yani bu inanılmaz uzak bir mesafedir. Aynı şekilde baktığımızda Kanada da Amerika da diğer kıtalardan kocaman 2 tane okyanusla ayrılıyorlar. Şimdi burada kıtalararası bir yaklaşım farkı söz konusu yani her ne kadar bir Almanla bir Fransız birbiriyle hoşlaşmasalar da benzer bir düşünce yapısına sahiptirler. Amerikalılarla, Kanadalılarla Avrupalı insanların düşünce yapısı da farklılık gösterir.

9 Şimdi burada baktığımızda tabii ki her ülke çeşitlilik arz ediyor, nüfusun dağılımı itibariyle çok uluslu, çok kimlikli bir yapı ama Amerika dediğimiz zaman üç yüz milyon Amerikalı var ve üç yüz milyon Amerikalının neredeyse tamamı göçmen nüfustan oluşuyor. Amerika nın yapısı itibariyle zaten böyle bir şey söz konusu. Hatta Kızılderili dediklerimiz bile baktığımızda kökenleri Asya ya dayanıyor. Asya dan geliyorlar, en öz Amerikalı olarak adlandırdığımız. Ve yine aynı şekilde ben mesela Los Angeles bölgesinde yaşıyorum. Los Angeles bölgesi, Los Angeles te yaşayan Meksikalı nüfusu Mexico City den sonra en fazla Meksikalı nüfusu barındıran ikinci şehir. Düşünebiliyor musunuz? Meksika nın kendisi birinciliği barındırıyor hemen arkasından Los Angeles geliyor Meksikalı barındıran, nüfus barındıran sayı olarak. Dolayısıyla aynı şekilde El Salvador a baktığımızda Ermenistan da bulunan Ermenilerden daha fazla Ermeni El Salvador da yaşıyor. Aynı şekilde iduract bölgesinde Tino olarak adlandırdığımız bölgeye baktığımız zaman burada Asyalı Afrikalı, Asyalı Amerikalı, Afrikalı Amerikalı şeklinde farklı etnik kimlikler bir arada yaşıyorlar. Ama bunları bir arada tutan yine Los Angeles için unutmadan söyleyeyim, Los Angeles te bulunan beş yüz bin Arap var- yani buradaki nüfusun çeşitliliğine etnik kökenlerin çeşitliliğine baktığımızda hepsini ortak bir paydada birleştiren tek şey İngilizce. Ve emin olun ki bu çok kimlikli etnik yapıların hepsi İngilizce öğretmek, İngilizce öğrenmek isteyen, yani İngilizce konuşma konusunda çok hevesliler. Ve bir başka önemli konu da kendinizi gittiğiniz yerde izole etmemeniz. Tabii ki Türk arkadaşlarınızla zaman geçirmeyi tercih edebilirsiniz pratik nedenlerden ötürü ama gittiğiniz üniversitenin örneğin kampusunun içinde kulüpler var kulüpler olacak dansçılık kulübü olur uluslararası ilişkiler kulübü olur ya da gittiğiniz bölümle alakalı herhangi bir kulüp olabilir. Bu kulüp faaliyetlerine katılabilirsiniz. Yani insanlarla etkileşim içersine girmeniz önemli. Ya da spor salonuna yazılabilirsiniz. Spor salonları özellikle genç Amerikalıların çok fazla gittikleri, revaçta olan alanlardan bir tanesi. Örneğin spor cihazıyla spor yaparken yanınızdaki insana laf atarsınız, onunla iletişime geçersiniz. Dolayısıyla olabildiğince fazla sosyalleşmeniz, fazla sosyal ortama girip etkileşim içine girmeniz burada çok önemli. Aynı zamanda toplum içine katılmak da çok önemlidir. Edineceğiniz bir seyahat kartı, pasolar vs. bunlarla yolculuk ediyor olmanız, toplu taşıma araçlarını kullanıyor olmanız ve bazen - benim de yaptığım bir şey bu- kayboluyor olmanız. Kaybolun, kaybolmak kötü bir şey değil, düşündüğünüz kadar kötü bir şey değil. Ben mesela bazen kaybolmuş gibi yaparım. Kaybolmuş gibi yapıp da ne yaparım, giderim bir insana en yakındaki kahve dükkânı nerede diye sorarım. Böylelikle soru sormuş olurum, biriyle etkileşime girmiş olurum. Ya da şuraya nasıl gidebilirim, şuraya gidebilmek için hangi otobüsü kullanmam lazım gerekiyor vs. karşılıklı etkileşime geçebileceğiniz hiçbir fırsatı kaçırmayın derim. Teşekkürler Prof.Dr. Ayşe AYÇİÇEĞİ DINN İSTANBUL KAGEM MÜDÜRÜ: Prof.Dr. Brice Harris in istediği sizden soru sormanız. Aklınıza ne geliyorsa sorun çünkü böyle bir fırsat elinize bir daha elinize geçmeyebilir.

10 Öğrenci: Öncelikle ben şunu söyleyeyim ben hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisiyim ve beş yılımın sonunda Amerika da bir yüksek lisans ya da doktora programına giriş yapmak istiyorum. Bunun için ne yapmam gerekiyor diye soruyorum ve tabii ki eğer doktora programına gireceksem bunun Harvard da olmasını istiyorum. Bunun için ne yapmam gerekiyor? Evet Harvard iyi bir üniversite olabilir ama tek seçenek bu değil. Harvard ın dışında iyi devlet üniversitesi yani eyalet üniversiteleri olarak adlandırabileceğimiz California Berkeley Üniversitesi nden tutun da Michigan State Üniversitesi ne kadar o kadar çok seçenek var ki. Lisans seviyesinde bir eğitimden söz ediyorsak lisans seviyesini nerede aldığımız çok da önemli değil lisanstan bahsediyorsanız. Yüksek lisans ve doktora konusuna gelindiği zaman çalışacağınız alana özel bölümün gideceğiniz üniversitede olması önemli. İşte bu noktada hangi üniversite, isminden dolayı değil de bölümünden dolayı tercih ediyor olmanız son derece önemli. Hemen aynı noktaya geri döneceğim, anlatırken de bahsetmiştim. Buradaki profesörünüzün sizi yönlendirmesi önemli. Mutlaka daha önce ilgili bölümlerde bulunmuş olan bir hocanız olmuştur. Yani o hocanızın yazacağı tavsiye mektubuyla gidiyor olmanız sizi çok daha kabul edilebilir kılacaktır. En önemli nokta bu. O yüzden belki yüksek lisans ve doktora seviyesinde buradaki hocalarınızın yönlendirmeleri doğrultusunda hareket etmeniz çok daha sağlıklı olacaktır dolar size fazla gelmiyorsa Harvard a gidin. Sonuçta Harvard tek seçenek değil ve en iyi hocalar da orada değil. Mesela psikoloji bölümünde değişim programıyla hocalık yapmakta aynı zamanda kariyer danışma merkezimizin hocası. Her ikisi de Boston üniversitesindeler ve onlar da hazır buradayken diyebilirim ki Boston Üniversitesi çok iyi bir üniversitedir. TOEFL sınavına dönecek olursak bildiğimiz üzere yabancı dil yani İngilizce yeterlilik sınavı - -gerçekten zor bir sınav- yani ben kendim de girdim o sınava. Ben İngilizce konuşan, anadili İngilizce olan biri olarak aldığım skoru size söylemeyeceğim. Bu kadar zorlu bir sınav. Stratejik bir sınav çünkü. GRE sınavına geldiğimiz zaman o da uzmanlık alanınızla ilgili olarak girmiş olduğunuz bir sınav. Yani sosyal bilimler alanından giriyorsanız sosyal bilimler alanında sizin bir kompozisyon yazmanızı istiyorlar. Belirli bir konuda nasıl düşünüyorsun ne düşünüyorsun gibi olabilir analitik bir kompozisyon yazmanızı istiyorlar. Psikoloji olabilir farklı alanlarda ya da fen bilimleri alanından geliyorsanız yine aynı şekilde o alanla alakalı bir deney olabilir, deneyin uygulanmasıyla alakalı olabilir. Alana özgü bilgi sınavı olarak adlandırabiliriz GRE sınavını. Yine bu da çok zorlu bir sınav. TOEFL a Amerikalı öğrencileri almıyorlar -ne kadar alsalar iyi olur diye düşünsem de- TOEFL derecesinde İngilizce bilmiyorlar ve son derece de iyi skorlar aldıklarını girdikleri üniversitelerde sınav sonuçlarına bakarak söyleyebilirim. Şimdi işin burs kısmına bakacak olursak, burs daha ziyade Amerikalı öğrencilere verilmesi tercih edilen bir şey. Hükümet burslu Amerikalı öğrencileri tercih ediyor. Tabii ki yabancı öğrenciler için belli bir miktarda ayrılıyor burs ama çok da tercih edilmeyen bir durum. Tabii ki öncelikle Amerikan öğrencilerine veriliyor. Amerika ya giderken kendi finansmanınızı karşılayabilecek olmanız önemli. Kendi kendinizi geçindirebilecek ve kendi ücretlerinizi karşılayabilecek durumunuzun olduğu takdirde

11 gitmeniz doğru olur. Zaten tam burs diye bir şey yok, kısmi burs veriliyor. Belirli oranlarda burs veriliyor. Dolayısıyla kendi finansmanınızla yine o süreç içerisinde karşılamanız gerekiyor. Ama alternatif olarak Work&Studing dediğimiz çalış ve oku sistemi var. Bu Work&Studing te kampusun içerisinde size verilebilecek olan herhangi bir işi yapıyorsunuz ve bu da size burs olarak geri dönüyor. Bu türden bir yaklaşım da söz konusu olabilir veya oradaki geçiminizi sağlayabilirsiniz. Şimdi işin finansman kısmına tekrar geri dönmek istiyorum. Zannetmeyin ki Amerikalı bir öğrenci içinde her şey güllük gülistanlık, finansmanlarını kolaylıkla sağlıyorlar. Amerikalı öğrenciler için de çok pahalı üniversite eğitimi. Ama şimdi burada sorun şurada: Tamam çalışmışsınız ama öğrenci vizesi ile gideceğiniz için çok öyle her yerde çalışamıyorsunuz yasal olarak böyle bir sınırlama getirilmiş. Ama işte restoranlarda çalışabilirsiniz işte kafelerde çalışabilirsiniz farklı küçük işlerde çalışma olanağına sahip oluyorsunuz bir de kampus içinde çalışabiliyorsunuz tabi. Fakat lisans düzeyinde tamam sorun değil çalışma günlük geçiminizi sağlamak için ama özellikle yüksek lisans ve doktora amacıyla gitmiş iseniz ki öğrenim ücretlerinin yarısını karşılamak üzere bir işte çalışıyorsanız ki bu fazla saat çalışmanız anlamına geliyor. Şimdi orada çalıştığınız saati yüksek lisans ya da doktora düzeyinde özellikle derslerinize çalışarak harcamanız gerektiğini düşünüyorum ben. Çünkü o kadar yoğun saatlerde çalıştığınız zaman yüksek lisans veya doktora çalışmalarınıza ve araştırmalarınıza ne kadar zaman ayıracaksınız. O yüzden benim düşüncem şu: Bir yıl çalışmanız gerekmeyecek şekilde bir finansmanla oraya gitmeniz ve derslerinizde üst düzey başarı göstermeniz. Böylelikle profesör ve hocalarınızın gözüne girerek daha fazla oranda burs almanız. Böyle bir önerim var. Dolayısıyla ilk yıl sadece derslerinize konsantre olabileceğiniz şekilde bir finansmanla yola çıkın. Çok iyi bir iş yaptığını düşünüyorum ama Türkçe öğrensem iyi olur bakalım benim söylediklerimi çeviriyor mu çevirmiyor mu? Öğrenci: Ben Türk öğrencilere bakış açılarını merak ediyorum. Buradan gidişteki yeterliliklerini ve orada nasıl karşılanıyorlar? Türkler orada seviliyor mu? Profesör gözü ile açıklar mısınız? Şimdi burada yüksek lisans ya da doktora öğrencisi olarak gidiyorsanız burada kim olduğunuz o kadar da önemli değil. İster Türk olun, ister Fransız, isterseniz Teksaslı olun hiç fark etmiyor. Burada asıl önemli nokta şu: Siz kimsiniz? Yetenekleriniz, becerileriniz, kapasiteleriniz nedir? Aynı şekilde ne türden bir araştırma yapmak istiyorsunuz? İşbirliğine açık mısınız değil misiniz? Ne kadar işbirliğine açıksınız? Aynı şekilde profesörünüzün araştırma alanına destek veriyor musunuz yıl içerisinde? Dolayısıyla bunlar zaten önyargılarla profesör olunmaz. Burada bunu söylemek gerek. Bütün bunlardan yola çıkarak burada sizin öğrenci olarak kimliğiniz önemli. Tabii profesör Ermeni kökenli bir Amerikalı, işte Yunan kökenli bir profesör ise o zaman işler değişir. O takdirde o profesörle çalışıp çalışmama belirleme noktasını belirleyici olur. Ama böyle bir önyargıdan söz etmek mümkün değil.

12 Öğrenci: Tarih anabilim dalı Osmanlı müesseseleri ve medeniyeti hakkında yüksek lisans hazırlık öğrencisiyim. İngilizce kaynakları kullanmak istiyorum. Erasmus programı bana doğru gibi gelmişti. Erasmus programına katılmak istersek Osmanlı devletini araştırırken İstanbul gibi Türkiye gibi kaynaklar varken yurt dışı gibi kaynakları kullanmak doğru mu? Eğer doğruysa hangi üniversite kaynakları tarih konusunda daha uygun olur? Çok yerinde, isabetli bir soru sordunuz. İyi bir soru sordunuz. Ama ben de şöyle bir cevap verebilirim. Evet kesinlikle kaynaklar burada olduğu için burada kalmak daha mantıklı gibi görünse de, oraya gittiğiniz zaman dışarıdakinin yani ötekinin gözüyle buradaki malzemeler buradaki tarih nasıl yorumlanıyor, ötekinin gözüyle bizim tarihimize nasıl bakıyor, nasıl yaklaşıyor gibi farklı bir yaklaşımı görmek yararlı olur diye düşünüyorum. Mesela Amerikan tarihi konusunda çalışacak bir öğrencime ben diyorum ki; git Amerikan tarihine İngiltere de bak bakalım. İngilizler, Amerikan tarihine nasıl bakıyor? Ona yaklaşımı nasıl, ne türden? Bu türden farklı yaklaşımlar, farklı türden yorumlamalar size katkıda bulunabilir ki bir taraftan da belki burada erişmekte zorluk çektiğiniz Osmanlı tarihine ilişkin malzemelere orada erişmeniz daha kolay olabilir. Neden derseniz, hem İngiltere de, hem Amerika da, hem de Kanada da Osmanlı ve Osmanlı tarihi üzerine çalışan pek çok profesör var. Onlarla da temasa geçmek, bilgi alışverişinde bulunabilme şansınıza olanak verecektir. Bu yüzden ben kendi alanınızda kaynaklar burada olsa dahi dışarıdan bir gözle bakabilmek ve yorumlama yapabilmek açısından katkı sağlayacağını düşünüyorum. Şöyle bir şey var; Osmanlı tarihi konusunda uzmanlaşmışsanız, Osmanlı tarihi hakkında yüksek lisans yapıyor olsanız bir de Osmanlıca biliyorsanız bu Amerika da Osmanlı İmparatorluğu ya da Osmanlı üzerine çalışan herhangi bir profesör için müthiş cazip bir şey. Çünkü araştırmaya Osmanlıcanızla bir sıfır önde başlıyorsunuz. Kabul edilme ihtimaliniz, sizi daha fazla avantajlı hale getiriyor kabul edilme sürecinde. Çünkü dediğim gibi diğer adaylarla kıyaslandığınız için ister Amerika da çalışın ister Kanada da ister Avrupa nın herhangi bir yerinde çalışın eğer cebinizde Osmanlıcanız varsa bu sizi diğer adaylardan daha önde bir duruma getiriyor araştırmacı olarak. Öğrenci: Merhaba benim birkaç tane sorum olacak kendisine. GRE sınavından bahsetmişti kendisi. Ben fen fakültesi öğrencisiyim, sınava fen alanından girmek istiyorum. Bu sınava girerken sonuçta burada öğrendiğimiz şeylerden çıkacak sorular. Alınan not ortalamasının bir önemi varolacak mı? Orada bir komite olacak bizi oraya kabul ederken özgeçmişle ilgili, hani bu öğrenci bunu yapmıştır gibi bunun için ekstra bir artısı olur mu? Amerika da yüksek lisansa gittik orada yüksek lisans eğitimimizi bitirdik ve çalışmak istiyoruz. Özel kurumlarda ya da devlet kurumlarında çalışabiliyor muyuz?

13 Şimdi sorduğun sorunun ilk kısmı ile başlayacak olursak; GRE dediğimiz sınav finans, tıp, hukuk alanları dışında diğer bütün sosyal ve fen alanlarına uygulanan bir sınav. Kendi alanlarınızla ilgili GRE sınavlarına bakarsanız ama özellikle finans alanında, bunun dışında bir de genel not ortalaman başvuru sırasında komite açısından ne kadar önemli diye sormuştunuz. Bu genel not ortalamanız açıkçası çok da dikkate alınmıyor çünkü not ortalamasını yüksek tutmak için yapıyorsunuz tabii bunu size söylemiyorum ama bazı öğrenciler kolaylıkla yüksek notlar alabilecekleri dersleri tercih edip genel not ortalamalarını yüksek tutuyorlar. Tabii yüksek bir ortalama ile mezun oluyorlar. Okullarda sistemlerde farklılık göstereceği için dolayısıyla biz bunu çok da ciddiye almıyoruz. Bizim asıl dikkate aldığımız başvuru sırasında TOEFL skorumuz ve GRE skorlarımız, ikinci kısımda masteryüksek lisansın bittikten sonra çalışabilmek için kalabilir miyim diye sormuştunuz. Yasal olarak kalamıyorsunuz. Çünkü öğrenci vizesinin kapsamında, öğrencilik sürenizce geçerli. Öğrencilik sürenizde doktora yaparsanız vizenin süresini uzatırsınız. Ama bu size çalışabilme olanağı sağlamıyor. Öğrenci vizesi ile ordasınız çünkü ve tabii ki şöyle bir gerçek var. Amerika daki 12 milyon kişi vize aşımıyla ya da yasa dışı bir şekilde kaçak olarak orada ikamet ediyorlar ve yasa dışı herhangi bir şey yapıp yakalanmadığınız sürece de orada kalıyorsunuz ama hiç tavsiye etmem açıkçası o yüzden öğrenci vizesi ile geliyorsanız sadece öğrencilik yapabiliyorsunuz, çalışma izniniz yok. Öğrenci: Ben psikoloji bölümü öğrencisiyim. Belki bölümden bölüme de değişiyordur ama farklı eyaletlerde farklı farklı üniversiteler var. Üniversiteler arasında çok fazla fark var mı yani bir kalite farkından bahsedebilir miyiz? Tabii ki Harvard la karşılaştırmıyorum. Mesela kolaylıkla girebildiğimiz bir üniversiteye gitmemiz bize kazanç mı sağlar kayıp mı? Tabii ki bir okulun namı kendinden öncüdür. Harvard lı olmam bana bu süreç içerisinde fark yarattı mı? Yarattı. İş başvurusu sırasında. Benimle aynı işe başvuran birisine ben fark attım Harvard dan mezun olduğum için. Böyle bir durum söz konusuydu. Ama sonuçta öylesine dünyaca ünlü profesörler var ki herhangi bir devlet üniversitesinde ya da eyalet üniversitesinde görev yapıyor olabilirler ve sizin çalışma alanınıza gerçekten hizmet edecek olan hoca da odur. Dolayısıyla o hocanın hangi üniversitede olduğundan ziyade o hocanın nerede olduğu önemlidir. Yani sizin gideceğiniz şey o hocadır. Çalışma alanınıza hizmet edecek kişidir. O yüzden burada şöyle bir ayrım devreye giriyor. Eğer bir lisans programına başvuracaksanız okulun namına bakacaksınız, adına bakacaksınız. Ama yüksek lisans seviyesine geldiniz zaman sorgulayacağınız şey benim ihtiyacım olan hoca hangi üniversitede, profesör hangi üniversitede, araştırma alanında hizmet edecek, ona bakacaksınız. Burada bir de kataloglardan bahsetmiştim. Üniversitenin bölümleri, anabilim dallarının sınıflandırılmış katalogları var. Bu katalogların içinde GRE skorları var. Her üniversitenin kendine dair bir GRE skoru vardır. Bu skorun yüksekliği ya da düşüklüğü o üniversitenin standardını da size gösteren ölçeklerden bir tanesidir. Eğer yüksekse o üniversitenin skoru, muhtemelen o üniversitenin iyi bir üniversite olduğunu gösterir.

14 Lisans düzeyiyle yüksek lisans düzeyine bakıldığında değerlendirme komiteleri farklılık gösterir. Lisans düzeyine bakıldığı zaman üniversite genelinde bir değerlendirme komitesi var. Onlar kabulü ya da reddi gerçekleştiriyorlar. Ama yüksek lisans ve doktora seviyesine geldiğiniz zaman iş orada profesörlerin içinde bulunduğu bir kolej komitesi adını verdiğimiz daha küçük ölçekli, bire bir -evet ben bu öğrenciyle çalışabilirim- şeklinde karar verilen daha küçük ölçekli bir komite var. Şimdi burada o yüzden en başında da söylediğim niyet mektubu vardı ya, niyet maili ya da bir başka deyişle. Bu mektupta belirtiyorsunuz, ben şu şu alanlarda sizinle çalışmak istiyorum. Çünkü şundan dolayı sizinle çalışmak istiyorum, şu şu alanlarda daha önceden araştırmam var, dolayısıyla sizin bu alanda yapmış olduğunuz araştırmada konuya şu şekilde katkıda olabilirim diye belirtirseniz ki zaten profesörün istediği de budur. Yüksek lisans ve doktora aşamasında üniversite ile değil doğrudan profesörle bağlantıya geçiyorsunuz. Çalışacağınız hoca ile bağlantıya geçiyorsunuz. O yüzden niyet mektuplarınızın gerçekten sizi anlatır türden olması önem taşıyor. Öğrenci: Öncelikle hoş geldiniz demek istiyorum. Ben psikoloji birinci sınıf öğrencisiyim. Sormak istediğim soru şu: Türkiye de eğitimden çok sosyal faaliyetler de önemli olmaya başladı. Yurt dışında sosyal faaliyetlere katılmanın önemli olup olmadığını ve üniversiteye önemli bir artısının var olup olmadığını merak ediyorum. Burada sorunuza cevabım evet olacak. Yani her ne kadar akademik nitelikleriniz önemli olsa da not ortalamanız vs..- ne tür bir insansınız bunu merak ediyoruz. Farklı organizasyonların içinde yer alıyor musunuz? Farklı alanlarda liderlik rolü üstlendiniz mi? Başkanlık yaptınız mı? Hobileriniz nelerdir? Boş zamanlarınızda ne yaparsınız? Sırf ders mi çalışıyorsunuz yoksa boş vakitlerinizde başka uğraşlarınız var mı? Dolayısıyla nasıl bir insan olduğunuz kesinlikle bizim için önemli bu değerlendirme aşamasında. Tabii ki notlarınızla değerlendirmiyoruz sizi. Örnek verecek olursak; tıp alanında herkes biyoloji okuyayım da sonra tıp alanında uzmanlaşırım yaklaşımını benimser ama tıp fakültelerinin kabul komitelerine baktığımız zaman tarih psikoloji gibi farklı sosyal bilimler alanlarından gelen ve tıp konusunda uzmanlaşma potansiyeli gösteren öğrenciler de var. Niye? Çünkü yaşama bakış perspektifi çok daha geniş ve bu sosyal bilimler düşünce yapısıyla gelişmiş insanlardır. O yüzden kabul komitelerinde tercih edilirler. Bu anlamda size vereceğim cevap evet. Öğrenci: Ben psikoloji bölümü öğrencisiyim. Biraz önce de hani Osmanlı tarihiyle ilgili örnek verdiniz. Osmanlıca bilmek bir profesör için avantajlı olabileceğini söylediniz. Yurt dışından öğrenci kabul ederken şu bölüm daha avantajlı olur ya da bu bölümden daha fazla öğrenci alınır gibi ihtimal var mı? Mesela ekonomi öğrencisi ya da sosyoloji öğrencisi mi tercih edilir?

15 Yani şunu mu demek istiyorsunuz? Hangi bölümlerden gelen Türk öğrenciler tercih ediliyor çoğunlukla mı demek istiyorsunuz? Öğrenci: Yani evet. Hangi yüksek lisans ve doktora gibi kabullerden bahsedersek hangi bölümden gelmiş olduğunuza bakmıyorlar hangi kaliteyle gelmiş olduğunuza bakıyorlar. Tarih bölümünden mezun bir öğrencinin kazanımıyla biyoloji bölümünden mezun olmuş bir öğrencinin kazanımı aynı değil. Kim olduğunuz, nereden geliyor olduğunuz, menşeinizin hiçbir önemi yok. Hangi niteliklerle hangi bölümden, ne yapmak istediğiniz önemli sizin bu süreçte. Burada Osmanlıca örneğinden yola çıkarak bir örnek vermek durumunda kaldım, dedim ki işte Osmanlıca bilen bir öğrenci diğer öğrencilerden bir adım öndedir dedim, tercih nedeni olur dedim, eğer Osmanlıca alanında çalışan bir profesörse Osmanlıca bilen bir öğrenciyi tabii ki tercih eder. Ama diyelim ki, bu spesifik bir örnek olduğu için ondan hareket ettim, botanik alanında çalışan birisinden bahsedelim. Botanik alanında çalışıyorsunuz ve botanik konusunda, belli bir profesörle belli bir alanda uzmanlaşmak istiyorsunuz, gittiniz Doğu Anadolu da hiç daha öce keşfedilmemiş bir bitkiyi, bir çiçeği keşfettiniz. Bu sizi diğer botanik çalışmak isteyenlerden farklı kılıyor. Yeni bir şey bulmuş oluyorsunuz. İşte bunu demek istiyorum. Diğerlerinden farklı bir şey sunuyorsunuz, önemli olan bu. Yine vurgulayarak söyleyeceğim. Hangi arka planla geliyorsunuz? Hangi arka planla gelip, nereye başvuruyorsunuz? Yani siz başvurduğunuz profesör için farklı ne vaat ediyorsunuz bu önemli. Öğrenci: Benim birkaç farklı sorum olacak. Bunlardan ilki, bir turistle konuşuyoruz diyelim Sultanahmet te siz karakter olarak belki normal karşılayabilirsiniz ama oradaki turistler şüpheli yaklaşmazlar mı bize karşı? Onun dışında biraz farklı olacak benim sorum ama ben Amerikan Kültürü ve Edebiyatı 3. sınıf öğrencisiyim. Biz bu sıralarda regionalism konusu üzerine konuşuyoruz. Regionlism in ne olduğunu bize birkaç kısa cümle ile açıklayabilir mi? Bunun dışında, konuşmaları sırasında benden ders alabilirseniz gibi bir söz söylemişlerdi, kendilerinden ders alabilmek için ne yapabiliriz ve müsait olurlarsa ben kendileriyle bir kahve içmek isterim. Teşekkür ederim. Öncelikle turistlerle ilgili sormuş olduğun soru, tabii ki şüpheci yaklaşabilecek insanlar da olacaktır size, arka sokağa çekeceksiniz, bir yerde sıkıştıracaksınız diye endişe eden tipler de ama iyi niyetli insanlar da çıkacaktır sonuçta karşınıza yani nerden geliyorsunuz, neler yapıyorsunuz tarzında böyle gayet olumlu sorular yönelttiğinizde sizinle sohbet etmek isteyecek ve bundan hoşnut olacaklardır. Ama tabii on tanesinden üç tanesi keyif alacaktır

16 sizinle sohbet etmekten. Tabii sizin niyetiniz gerçekten onu arka sokaklardan birine götürmek değilse, onu soyma niyetiniz yoksa. Sorunuzun devamına gelecek olursak bölgecilik dediğiniz konu da en önemli eserlerinden biridir Amerikan edebiyatının ama bölgecilik-regionlism dediğiniz konu da gerçekten çok geniş ve kapsamlı bir konu tarihsel boyutunda bakılacak olursa. Bölge denen şey Amerika da var mı? Bence yok. Bölgecilikten de bu anlamda söz etmek mümkün değil. Çünkü Amerika nın geneline bakıldığında çoğunlukla halk hangi dili kullanıyor? Baktığınız zaman, İngilizceyi kullanıyor. Güneye indiğiniz zaman, az önce bahsettiğim gibi aksan farkları olabiliyor, işte daha yavaş bir konuşma tonu olabiliyor ya da başka bir bölgeye gittiğinizde daha yuvarlayarak, ağzının içinde geveleyerek farklı bir tonda aktarma durumu olabiliyor, farklı diyalektler, farklı lehçeler ortaya çıkabiliyor ama kullanılan dillerin çoğuna baktığımızda İngilizce olarak karşımıza çıkıyor. Ama şöyle bir bölgecilikten bahsedebiliriz: Los Angeles in kendine ait bir basketbol takımı var, işte farklı bölgelerin kendine ait basketbol takımları var. Böyle bir anlamda bölgecilikten söz edebiliriz ama tam da o anlaşıldığı gibi bir bölgecilikten söz edilemeyeceğini düşünüyorum. * Araş.Gör.Dr. Rana Kahraman, seminerde çevirileri yapmıştır. Kendisi İstanbul Üniversitesi İngilizce Mütercim-Tercümanlık bölümünde öğretim üyesidir.