DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ"

Transkript

1 DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ DENTAL JOURNAL OF DİCLE

2 Dicle Dişhekimliği Dergisi Hakem Kurulu Sahibi Prof. Dr. Ali İhsan ZENGİNGÜL Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dekanı Editör Prof. Dr. İzzet YAVUZ Editör Yardımcısı Doç. Dr. Emrullah BAHŞİ Yayın Kurulu Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Ahmet Günay, Dr. Dt. Ayşe GÜNAY, Dt. Mehmet GÜL, Dt. Zehra SÜSGÜN DDD 2013 Yılı Bilimsel Danışma Kurulu Dr. Abubekir HARORLI Atatürk Üniversitesi Dr. Ahmet Berhan YILMAZ Atatürk Üniversitesi Dr. Ahmet DAĞ Dicle Üniversitesi Dr. Ali Erdemir Kırıkkale Üniversitesi Dr. Arzu Güler DOĞRU Dicle Üniversitesi Dr. Aslan GÖKBUKET İstanbul Üniversitesi Dr. Atilla Stephan ATAÇ Hacettepe Üniversitesi Dr. Ayça Deniz İZGİ Dicle Üniversitesi Dr. Ayşe Meşe TANRIKULU Dicle Üniversitesi Dr. Ayşe Nil ALTAY Hacettepe Üniversitesi Dr. Bayram İNCE Dicle Üniversitesi Dr. Behiye Sezgin BOLGÜL Dicle Üniversitesi Dr. Belgin GÖRGÜN Dicle Üniversitesi Dr. Betül KARGÜL Marmara Üniversitesi Dr. Beyza KAYA Dicle Üniversitesi Dr. Bora Bağış Karadeniz Technical University Dr. Buket AYNA Dicle Üniversitesi Dr. Cemal ERONAT Ege Üniversitesi Dr. Cafer ŞAHBAZ Afyon Kocatepe Üniversitesi Dr. Derya ÖZTAŞ Ankara Üniversitesi Dr. Ebru Ece SARIBAŞ Dicle Üniversitesi Dr. Ela Tules KADİROĞLU Dicle Üniversitesi Dr. Emin Caner TÜMEN Dicle Üniversitesi Dr. Emrah AYNA Dicle Üniversitesi Dr. Eylem ÖZDEMİR Dicle Üniversitesi Dr. Fahinur ERTUĞRUL Ege Üniversitesi Dr. Ferhan YAMAN Dicle Üniversitesi Dr. Feriha ÇAĞLAYAN Hacettepe Üniversitesi Dr. Figen SEYMEN İstanbul Üniversitesi Dr. Fikret İPEK Dicle Üniversitesi Dr. Filiz ACUN KAYA Dicle Üniversitesi Dr. Filiz KEYF Hacettepe Üniversitesi Dr. Gamze Aren İstanbul Üniversitesi Dr. Gülay KANSU Ankara Üniversitesi Dr. Gulfem Ergün Ankara Üniversitesi Dr. Gürcan ESKİTAŞÇIOĞLU Van Yüzüncüyıl Ü. Dr. Güvenç BAŞARAN Dicle Üniversitesi Dr. Hayriye SÖNMEZ Ankara Üniversitesi Dr. H. Cem Güngör Hacettepe Üniversitesi Dr. İbrahim Halil TACİR Dicle Üniversitesi Dr. İlken KOCADERELİ Hacettepe Üniversitesi Dr. İrfan KARADEDE Dicle Üniversitesi Dr. İsmail MARAKOĞLU Selçuk Üniversitesi Dr. İsmet Rezani TOPTANCI Dicle Üniversitesi Dr. Korkut DEMİREL İstanbul Üniversitesi Dr. Köksal BEYDEMİR Dicle Üniversitesi Dr. Levent ÖZER Ankara Üniversitesi Dr. Mehmet DALLI Dicle Üniversitesi Dr. Mehmet DOĞRU Dicle Üniversitesi Dr. Mehmet ÇOLAK Dicle Üniversitesi Dr. Melek D. TURGUT Hacettepe Üniversitesi Dr. Mine Betül ÜÇTAŞLI Gazi Üniversitesi Dr. M. Mutahhar ULUSOY Ankara Üniversitesi Dr. Musa CAN Dicle Üniversitesi Dr. Nejat TUNCER İstanbul Üniversitesi Dr. Nihal AVCU Hacettepe Üniversitesi Dr. Nihal HAMAMCI Dicle Üniversitesi Dr. Nuri YAZICIOĞLU Ankara Üniversitesi Dr. Nurhan ÖZALP Ankara Üniversitesi Dr. Nüket SANDALLI Yeditepe Üniversitesi Dr. Orhan HAMAMCI Dicle Üniversitesi Dr. Özant ÖNÇAĞ Ege Üniversitesi Dr. Özkan ADIGÜZEL Dicle Üniversitesi Dr. Remzi NİGİZ Dicle Üniversitesi Dr. Rezzan GÜNER Dicle Üniversitesi Dr. Rıza ALPÖZ Ege Üniversitesi Dr. Sadullah KAYA Dicle Üniversitesi Dr. Sadullah ÜÇTAŞLI Ankara Üniversitesi Dr. Seher GÜNDÜZ ARSLAN Dicle Üniversitesi Dr. Sema Belli Selcuk Üniversitesi Dr. Sema ÇELENK Dicle Üniversitesi Dr. Serhat ATILGAN Dicle Üniversitesi Dr. Serkan AĞAÇAYAK Dicle Üniversitesi Dr. Sibel YILDIRIM Selçuk Üniversitesi Dr. Süleyman AGÜLOĞLU Dicle Üniversitesi Dr. Şebnem ESKİMEZ Dicle Üniversitesi Dr. S. Zelal ÜLKÜ Dicle Üniversitesi Dr. Ufuk HASANREİSOĞLU Ankara Üniversitesi Dr. Yalçın DEĞER Dicle Üniversitesi Dr. Yasemin KESKİN Ankara Üniversitesi Dr. Yücel YILMAZ Atatürk Üniversitesi Dr. Zeki AKKUŞ Dicle Üniversitesi Dr. Zelal SEYFİOĞLU POLAT Dicle Üniversitesi Dr. Zuhal KIRZIOĞLU Süleyman Demirel Üniversitesi İletişim Adresi: Dicle Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Dicle Dişhekimliği Dergisi Diyarbakır. Tlf: , Fax: , dishekdergi@dicle.edu.tr Makale Gönderme: ile dishekdergi@dicle.edu.tr adresine veya posta yolu ile elektronik kaydı yapılmış olarak iletişim adresimize yapılmalıdır.

3 DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ DENTAL JOURNAL OF DİCLE

4 Contents / İçindekiler CONTENTS / İÇİNDEKİLER 1- ÜÇ FARKLI GÜTA PERKA ÇÖZÜCÜDE REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ DISSOLUTION OF RESIN CEMENTS IN THREE DIFFERENT GUTTA-PERCHA SOLVENTS Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU, Hakan ARSLAN, Ertuğrul KARATAŞ, Murat KURUDİREK Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, ENDODONTiK OLARAK TEDAVi EDiLMiŞ DiŞLERiN KIRILMA DİRENCi ÜZERiNE ALTERNATiF KANAL DEZENFEKSiYON YAKLAŞIMLARININ ETKiSi THE EFFECT OF ALTERNATIVE CANAL DISINFECTION APPROACHES ON FRACTURE RESISTANCE OF ENDODONTICALLY TREATED TEETH Öznur TUNCAY, Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU, Sezer DEMİRBUĞA, Bertan KESİM Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, KAPADOKYA BÖLGESİ TÜRK ÇOCUKLARINDA SERVİKAL VERTEBRA METODU İLE MATURASYONUN VE OBEZİTE ARASINDAKİ İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ CHILDHOOD OBESITY AND SKELETAL MATURATION ASSESSED WITH CERVICAL VERTEBRAE ANALYSIS IN TURKISH CHILDREN OF CAPPADOCIA REGION Kenan CANTEKİN, S. Kutalmış BÜYÜK, Abdullah EKİZER Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, FARKLI DİŞ MACUNLARININ ÇEŞİTLİ KOMPOZİT REZİN VE PORSELEN YÜZEYLERDE OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜĞÜN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF DIFFERENT TOOTHPASTES ON SURFACE ROUGHNESS OF VARIOUS RESIN MATERIALS AND PORCELAIN Mehmet ADIGÜZEL, Makbule Tuğba TUNÇDEMİR Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, ÖN BÖLGEDEKİ ESTETİK SORUNLARDA KONSERVATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI: 4 OLGU SUNUM CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS ON ANTERIOR SIDES: 4 CASES REPORTS Hakan KAMALAK, Muhammet YALÇIN, Hacer TURGUT Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, SANTRAL DİŞ EKSİKLİĞİ SONUCU OLUŞAN DİASTEMANIN DİREKT KOMPOZİT REZİN VENERLE TEDAVİSİ: ÜÇ OLGU SUNUMU DIASTEMA TREATMENT AS A RESULT OF CENTRAL TOOTH MISSING WITH DIRECT COMPOSITE RESIN VENEERS: THREE CASE REPORTS Ömer ÇELLİK, Mehmet AKDOĞAN, Emrullah BAHŞİ, Bayram İNCE, Ramazan KARA Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1,

5 Contents / İçindekiler 7- SERBEST DİŞETİ GREFTİ İLE KÖK YÜZEYİNİN KAPATILMASI-İKİ OLGU THE RECOVERING OF ROOT SURFACE WITH FREE GINGIVAL GRAFT-TWO CASE Filiz ACUN KAYA, Arzum Güler DOĞRU, Ebru SARIBAŞ, Tuba TALO YILDIRIM, Betül TOSUN Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, KOMPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI: İKİ OLGU SUNUMU ALTERNATIVE TREATMENT APPROACHES IN COMPLICATED CROWN ROOT FRACTURE: REPORT OF TWO CASES Cihan ÖZ, Buket EROL AYNA, Ahmet ARAS Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, EKTODERMAL DİSPLAZİNİN PROTETİK REHABİLİTASYONU: OLGU SUNUMU PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA: A CASE REPORT Gözde CANITEZER, Onur ETÖZ, Kaan GÜNDÜZ Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, MOLAR KESİCİ HİPOMİNERALİZASYONU (MIH): OLGU SUNUMU MOLAR INCISOR HYPOMINERALIZATION (MIH): CASE REPORT Cihan ÖZ, Buket EROL AYNA Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, PROTEZ AŞAMASINDA MAKSİLAR SİNUSE İTİLEN İMPLANT: BİR OLGU RAPORU IMPLANT DISPLACEMENT IN TO THE MAXILLARY SINUS, DURING PROSTHESIS TREATMENT: A CASE REPORT Belgin GÜLSÜN, Kamil Serkan AĞAÇAYAK, Sedat GÜVEN Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, SÜT DİŞİ İNTRÜZYONU: OLGU SUNUMU THE INTRUSION OF PRIMARY TEETH: A CASE REPORT Behiye SEZGİN BOLGÜL, Buket AYNA, Barış KARATAŞ Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, AKUT MYELOİD LÖSEMİYE BAĞLI DİŞETİ BÜYÜMESİ: BİR OLGU SUNUMU A CASE OF GINGIVAL ENLARGEMENT IN ACUTE MYELOID LEUKEMIA Devrim Deniz Üner, Bozan Serhat İzol, Fikret İPEK, Abdulsamet Tanık, Betül Tosun Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1,

6 Contents / İçindekiler 14- MAKSİLLER SİNÜSE YER DEĞİŞTİRMİŞ ÜÇÜNCÜ MOLAR DİŞ: BİR OLGU SUNUMU DISPLACEMENT OF MAXILLARY THIRD MOLAR INTO MAXILLARY SINUS: A CASE REPORT İbrahim DAMLAR, Mehmet Emre BENLİDAYI, Halide NAMLI Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, ÇOCUK HASTANIN FRAKTÜRE UĞRAMIŞ VE LEZYON GELİŞMİŞ KENDİ DİŞİNE BAŞARISIZ TEDAVİ GİRİŞİMİ: BİR OLGU SUNUMU A PEDIATRIC PATIENT WHO HAS SUFFERED AND THE LESION IMPROVED HIS TEETH FRACTURE DUE TO FAILED TREATMENT ATTEMPT HIS OWN WAY: A CASE REPORT Zeki Arslanoğlu, Mehmet Adıgüzel, Mehmet Gökhan Tekin,Mesut Tuzlalı, Osman Fatih Arpağ Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, SUBLİNGUAL BÖLGEYE YANLIŞLIKLA İTİLEN MANDİBULER ÜÇÜNCÜ MOLAR DİŞ KÖKÜ İÇİN CERRAHİ UYGULAMA: BİR OLGU RAPORU SURGICAL MANAGEMENT OF ACCIDENTALLY DISPLACEMENT OF MANDIBULAR THIRD MOLAR S RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE: A CASE REPORT. Kamil Serkan AĞAÇAYAK, Belgin GÜLSÜN, Mahmut KOPARAL, Veysel İÇEN Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, DiŞ HEKiMLiĞiNDE LAZERiN KULLANIMI USE OF LASER IN DENTISTRY Server MUTLUAY ÜNAL, Zelal SEYFİOĞLU POLAT Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ: DERLEME THE CONCEPT OF SHORTENED DENTAL ARCH: REVİEW Hasan Önder GÜMÜŞ, Hayriye ŞENTÜRK, Halil İbrahim KILINÇ,Hasan Hüseyin KOCAAĞAOĞLU Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, ERKEN ÇOCUKLUK ÇAĞI ÇÜRÜKLERI EARLY CHILDHOOD CARIES Kübra PEDÜK, Kenan CANTEKİN Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, İMPLANT TEDAViLERiNE GENEL BiR BAKIŞ AN OVERVIEW OF IMPLANT TREATMENT Server MUTLUAY ÜNAL, Sedat GÜVEN, K. Serkan AĞAÇAYAK Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1,93-99.

7 Contents / İçindekiler 21- TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE AKRİLİK REZİNLER GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ: DERLEME COMPLETE DENTURE BASE FRACTURES AND REINFORCING METHODS OF THE ACRYLIC RESINS: REVİEW Hasan Önder GÜMÜŞ, Hasan Hüseyin KOCAAĞAOĞLU, Haydar ALBAYRAK Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1, ÇÜRÜK RİSK DEĞERLENDİRMESİ DERLEME CARIES RISK ASSESSMENT REVIEW Said KARABEKİROĞLU, Nimet ÜNLÜ Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2014; Cilt 15, Sayı: 1,

8 YAYIN KURALLARI GENEL BİLGİLER Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dicle Dişhekimliği Dergisi (), Dişhekimliği Bilimleri ile ilgili araştırmalar, olgu sunumları ve Dişhekimliği ni ilgilendiren diğer bilim dallarına ait bilimsel çalışmaları yayınlar. Dergi; yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olması ve ticari kaygılarda olmaması şartını gözetmektedir. Editörler ve yayınevi, reklâm amacı ile verilen ticari ürünlerin özellikleri ve açıklamaları konusunda hiçbir garanti vermemekte ve sorumluluk kabul etmemektedir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmesi koşulu ile kabul edilir. Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editör danışman incelemesinden geçirip, gerek görüldüğü takdirde, istenen değişiklikler yazarlarca yapıldıktan sonra yayınlanır. Makale yayınlanmak üzere dergiye gönderildikten sonra yazarlardan hiçbiri, tüm yazarların yazılı izni olmadan yazar listesinden silinemez, ayrıca hiçbir isim, yazar olarak eklenemez ve yazar sırası değiştirilemez. Makalenin yazı karakteri Arial ve 12 punto büyüklüğünde, çift satır aralıklı, sayfa kenarlarında 2 cm boşluk olacak şekilde ve ilk sayfadan başlamak kaydı ile sağ alt köşede sayfa numaraları olmalıdır. BİLİMSEL SORUMLULUK Tüm yazarların gönderilen makalede akademik-bilimsel olarak doğrudan katkısı olmalıdır. Yazar olarak belirlenen isim ya da isimler aşağıdaki özelliklerin tamamına sahip olmalıdır: -Makaledeki çalışmayı planlamalı veya yapmalı, -Makaleyi yazmalı veya revize etmeli, -Son halini kabul etmelidir. Makalelerin bilimsel kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır. ETİK SORUMLULUK Dergi, İnsan öğesinin içinde bulunduğu tüm çalışmalarda Helsinki Deklarasyonu Prensipleri ne uygunluk ilkesini kabul eder. Bu tip çalışmaların varlığında yazarlar, makalenin GEREÇ VE YÖNTEM bölümünde bu prensiplere uygun olarak çalışmayı yaptıklarını, kurumlarının etik kurullarından ve çalışmaya katılmış insanlardan Bilgilendirilmiş olur (informed consent) aldıklarını belirtmek zorundadır. Olgu sunumlarında hastanın kimliğinin ortaya çıkmasına bakılmaksızın hastalardan Bilgilendirilmiş onam (informed consent) alınmalıdır. Eğer makalede direkt-indirekt ticari bağlantı veya çalışma için maddi destek veren kurum mevcut ise yazarlar; kullanılan ticari ürün, ilaç, firma ile ticari hiçbir ilişkisinin olmadığını ve varsa nasıl bir ilişkisinin olduğunu (konsültan, diğer anlaşmalar), editöre sunum sayfasında bildirmek zorundadır. Makalelerin etik kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır. YAZIM DİLİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizce dir. Türkçe makalelerde Türk Dil Kurumu nun Türkçe sözlüğü veya adresi ayrıca Türk Tıbbi Derneklerinin kendi branşlarına ait terimler sözlüğü esas alınmalıdır. Ayrıca gönderilmiş olan makalelerdeki yazım ve dilbilgisi hataları, makalenin içeriğine dokunmadan, redaksiyon komitemiz tarafından düzeltilmektedir.

9 YAYIN HAKKI Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı dergiyi yayınlayan kuruma aittir. Yazarlar Yayın Hakları Devir Formu nu doldurup editöre iletmeleri gerekmektedir. Yazılardaki düşünce ve öneriler tümüyle yazarların sorumluluğundadır. YAZI ÇEŞİTLERİ Dergiye yayınlanmak üzere gönderilecek yazı çeşitleri şu şekildedir; Araştırma: Kliniklerde yapılan prospektif-retrospektif ve her türlü deneysel çalışmalar yayınlanabilmektedir. Yapısı: -Özet (Maksimum kelime; amaç, gereç ve yöntemler, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşan, Türkçe makaleler için ayrıca İngilizce, İngilizce makaleler için ayrıca Türkçe ) -Giriş -Gereç ve Yöntem -Bulgular -Tartışma -Teşekkür (varsa) -Kaynaklar Editöryel Yorum/Tartışma: Yayınlanan orijinal araştırma makaleleri ile ilgili, araştırmanın yazarları dışındaki, o konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesidir. Konu ile ilgili makalenin sonunda yayınlanır. Editöre Mektup: Son bir yıl içinde dergide yayınlanan makaleler ile ilgili okuyucuların değişik görüş, tecrübe ve sorularını içeren en fazla 500 kelimelik yazılardır. Başlık ve özet bölümleri yoktur. Kaynak sayısı 5 ile sınırlıdır. Hangi makaleye (sayı, tarih verilerek) ithaf olunduğu belirtilmeli ve sonunda yazarın ismi, kurumu, adresi bulunmalıdır. Mektuba cevap, editör veya makalenin yazar(lar)ı tarafından, yine dergide yayınlanarak verilir. Olgu Sunumu: Nadir görülen, tanı ve tedavide farklılık gösteren makalelerdir. Yeterli sayıda fotoğraflarla ve şemalarla desteklenmiş olmalıdır. Yapısı: -Özet (ortalama kelime; amaç, olgu sunumu, sonuç bölümlerinden oluşan; İngilizce) -Giriş -Olgu Sunumu -Tartışma -Kaynaklar Derleme Yapısı: -Özet (ortalama kelime; İngilizce) -Giriş -Tartışma -Kaynaklar YAZIM KURALLARI Dergiye yayınlanması için gönderilen makalelerde aşağıdaki biçimsel esaslara uyulmalıdır: -Makale, PC veya MAC uyumlu bilgisayarlarda Microsoft Word programı ile yazılmalıdır. KISALTMALAR: Metin içinde kelimenin ilk geçtiği yerde parantez içinde verilir ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için Bilimsel Yazım Kuralları kaynağına başvurulabilir.

10 ŞEKİL, RESİM, TABLO VE GRAFİKLER: -Şekil, resim, tablo ve grafikler makalenin yazıldığı Word dosyasının içine, makalede işleniş sırasına uygun olarak numara verilip, makalenin sonuna yerleştirilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafikler metin içinde geçtiği yerler ilgili cümlenin sonunda belirtilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafiklerin altına açıklamaları eklenmelidir. - Makalenin Word dosyasına eklenecek şekil, resim, tablo ve grafik, 1MB dan büyük ise, ayrı bir.jpg veya.gif dosyası olarak da sisteme eklenebilir. Bu durumda. jpg veya. gif dosyasına, makalenin word şeklinin içinde geçen numaralara göre isim verilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafik çözünürlüğü en az 300 dpi olmalıdır - Kullanılan kısaltmalar şekil, resim, tablo ve grafiklerin altındaki açıklamada belirtilmelidir. - Daha önce basılmış şekil, resim, tablo ve grafik kullanılmış ise yazılı izin alınmalıdır ve bu izin açıklama olarak şekil, resim, tablo ve grafik açıklamasında belirtilmelidir. - Resimler/fotoğraflar ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır. -EDİTÖRE SUNUM SAYFASI: Gönderilen makalenin kategorisi, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş olduğu, varsa çalışmayı maddi olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar ve varsa bu kuruluşların yazarlarla olan ilişkileri, araştırma makalesi ise istatistik kontrolünün yapıldığı belirtilmelidir. -KAPAK SAYFASI: Makalenin başlığı (Türkçe ve İngilizce), kısa başlık, tüm yazarların ad-soyadları, akademik ünvanları, kurumları belirtilmelidir. Sadece haberleşmeden sorumlu yazarın iletişim bilgileri ve yazışma adresleri ayrıca belirtilmelidir. Makale daha önce tebliğ olarak sunulmuş ise tebliğ yeri ve tarihi belirtilmelidir. -ÖZETLER: Yazı çeşitleri bölümünde belirtilen şekilde hazırlanarak, makale dosyası içerisine yerleştirilmelidir. -ANAHTAR KELİMELER (2-5 arası) İngilizce ve Türkçe yazılmalıdır, Pub Med le uyumlu olmalıdır. -KAYNAKLAR: Yazıda geçiş sırasına göre yazılmalı ve metin içinde uygun yerde parantez içinde belirtilmelidir. Parantez içinde birden fazla kaynak aynı görüşü belirtiyorsa ve ard arda geliyorsa ilk ve son rakam arasına (-) konarak, değilse (,) konarak ayrılmalıdır. Kişisel görüşmeler veya yayınlanmamış yazılar kaynak olarak gösterilemez. Çok gerekli ise metin içinde bahsedilebilir. Dergilerin kısaltılmış yazımları uluslararası standartlara uygun olmalıdır. Kaynak yazımı Vancouver biçimine uygun olmalıdır. Kaynakların yazımı için örnekler (Noktalama işaretlerine lütfen dikkat ediniz): Makale için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin baş harf(ler)i. makale ismi. dergi ismi yıl; cilt: sayfa no su belirtilmelidir. Örnek: Ülkü R, Başkan Z, Yavuz İ. Open Surgical Approach for a Tooth Aspirated During Dental Extraction: a Case Report. Aust Dent J 2005; 50: ten çok yazarlı makalelerde sadece ilk yazar ismi ile sonrasında ve ark. (et al) ibaresi eklenerek yazılabilir. Yavuz I. et al. Ectodermal Dysplasia: Retrospective Study of 15 Cases. Arch Med Res 2006; 37: Sadece elektroik ortamda yayınlanan dergi ve bilgiler için son erişim tarihi de ilave edilmelidir. Yavuz I, Aydın H, Ulku R, Kaya S, Tümen C. A New Method: Measurement of Microleakage Volume Using Human, Dog and Bovine Permanent Teeth. Electron. J. Biotechnol 2006; 9: (Erişim tarihi: 15/02/2008)

11 ÜLKÜ S.Z. Ektodermal Displazi ve Protetik Yaklaşımlar. (Erişim tarihi: 11/02/2008) Kitaplar için; Yazarın soyadı ve isminin baş harfi. Bölümün adı. In: kitap ismi. Editörün adı. kaçıncı baskı olduğu. Yayınevi.şehir, sayfa ve yıl belirtilmelidir. Örnek: Carranza FA, Bulkacz J. Defence mechanism of the gingiva. In: Clinical periodontology. Ed. Carranza FA, Newman MG. 8th ed. WB Saunders Co. Philadelphia, p:103-11,1996. Makale sunma; ile adresine veya posta yolu ile iletişim adresimize elektronik ortamda kaydı yapılmış olarak yapılmalıdır. İletişim Adresi Prof. Dr. İzzet YAVUZ Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dicle Dişhekimliği Dergisi Diyarbakır Tlf : Fax : dishekdergi@dicle.edu.tr

12 REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU ve ark. ÜÇ FARKLI GÜTA PERKA ÇÖZÜCÜDE REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ DISSOLUTION OF RESIN CEMENTS IN THREE DIFFERENT GUTTA-PERCHA SOLVENTS 1 *Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU, 2 Hakan ARSLAN, 3 Ertuğrul KARATAŞ, 4 Murat KURUDİREK 1 DDS. PhD. Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri. 2 DDS. PhD. Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum. 3 DDS. Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Erzurum. 4 DDS. PhD. Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi, Fizik Anabilim Dalı, Erzurum. Özet Bu çalışmanın amacı, dört farklı rezin simanın (Panavia F 2.0, Clearfil SA Cement, Duo-Link ve Rebilda DC) farklı zaman periyotlarında portakal yağı, ökaliptus yağı ve kloroformda çözünmesini değerlendirmekti. Her bir rezin simandan 60 numune, standardize edilmiş kalıplara yerleştirildi ve 15 örnekli 4 gruba ayrıldı. Gruplar simanları çözücülere daldırma periyoduna göre de her biri 5 şer örnekli 3 alt gruba ayrıldı (2, 5 ve 10 dakika). Örnekler, test edilen süre boyunca distile su, portakal yağı, ökaliptus yağı ve kloroform içerisine daldırıldı. Çözücülerde simanların çözünme oranları daldırma öncesi ve sonrası ağırlıklar arasındaki farklılıklardan elde edildi. Panavia F 2.0, Clearfil SA ve Rebilda DC, kloroformda ökaliptus ve portakal yağından daha fazla çözünme gösterdi (p< 0.05). Ökaliptus yağında, Duo-Link en yüksek çözünme değerlerine sahipti. Panavia F 2.0 tüm rezin simanlar arasında en fazla çözünmeye sahipti. Bu çalışmanın bulguları, kloroform ve ökaliptus yağı test edilmiş rezin simanlar üzerinde çözme etkinliğine sahip olduğunu gösterdi. Anahtar Kelimeler: Çözünme, endodonti, rezin siman, retreatment, çözücü. Abstract The aim of this study was to evaluate the dissolution of four different resin cements (Panavia F 2.0, Clearfil SA Cement, Duo-Link, and Rebilda DC) in orange oil, eucalyptol oil, and chloroform at different time intervals. Sixty samples of each resin cement were prepared using a standardized mold and divided into four groups of 15 each. The groups were further divided into three subgroups of five each, by immersion period (2, 5, and 10 min). The specimens were immersed into distilled water, orange oil, eucalyptol oil, and chloroform. The means of cements dissolution in the solvents were obtained by the difference between the pre- and post-immersion weight. The Panavia F 2.0, Clearfil SA, and Rebilda DC showed significantly higher solubility values in chloroform than in eucalyptol or orange oil (p< 0.05). In eucalyptol oil, Duo-Link had the highest dissolution values. Panavia F 2.0 was the most soluble of all resin cements. The results of this study indicated that chloroform and eucalyptol oil had a dissolution effect on the tested resin cements. Key words: Dissolution, Endodontics, Resin cement, Retreatment, Solvent Giriş Aşırı madde kaybına sahip endodontik olarak tedavi edilmiş dişlerin restorasyonu için döküm veya önceden hazırlanmış metal postlar sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak, bu postlar ile restore edilmiş dişlerin kırılma karşı hassas olabileceği çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir (1). Son zamanlarda rezin siman ile beraber kullanılan fiber postlar, mekanik ve estetik *İletişim Adresi Dr. Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU Erciyes Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı Kayseri, Türkiye Tlf: +90 (352) topcuogluhs@hotmail.com özelliklerinden dolayı, kök kanal tedavili dişlerin restorasyonunda oldukça sık tercih edilmektedir (2). Bu fiber postlar diğer postlarla karşılaştırıldığı zaman elastikiyet modülleri dentine yakın olduğundan dolayı kanal/post ara yüzünde daha az stres oluştururlar (3,4). Rezin simanlar kullanılarak gerçekleştirilen adeziv yaklaşım, fiber postların kök kanalına maksimum adezyonunu sağlamakta etkili olabilir (5). Smear tabakasının kaldırılmasının kök kanal dentinine rezin simanların adeziv özelliklerini geliştirmede fayda sağlayabileceği belirtilmiştir (6). Smear tabakasının kaldırılması ile dentin tübüllerinin açılması, rezin simanların tübüller içerisine girişine müsaade eder (7). Fiber posta sahip olan bir dişin başarısız kök kanal tedavisine bağlı olarak tedavisinin yenilenmesinin gerekli olduğu durumlarda, rezin simanların artmış Sayfa 1

13 REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU ve ark. adezyonundan dolayı kök kanalından fiber postun kaldırılması zor olabilmektedir (8). Cerrahi olmayan endodontik retreatment prosedüründe, kök kanalının etkili bir şekilde temizlenmesi, dezenfekte edilmesi ve sonrasında tekrardan üç boyutlu olarak doldurulması için önceki kök kanal dolgusunun kaldırılması gereklidir (9). Kök kanal dolgu materyalinin kaldırılması kök kanal sisteminde bakteriler ve onların ürünleri için barınak yeri olan dallanmalara irrigasyon solüsyonları ve kanal içi ilaçların girişine olanak sağlamaktadır (10). Kök kanalında veya dentin tübülüsleri içerisinde enfekte dentin kalırsa endodontik retreatment ın başarısı olumsuz bir şekilde etkilenebilir (11). Kök kanal dolgusu el ve döner eğeler, ısıtılmış enstrumanlar veya ultrasonik uçları içeren (çözücülü veya çözücüsüz) çeşitli teknikler ile kaldırılmaktadır (12). Çözücülerin kullanımının retreatment zamanını kısalttığı ve dentin duvarları üzerindeki debris miktarını azalttığı belirtilmiştir (13). Kök dolgusunu kaldırmada retreatment materyallerine yardımcı olarak kloroform, ökaliptus yağı, portakal yağı, ksilol ve haloten gibi çözücüler kullanılmaktadır (14,15). Çeşitli çalışmalar bu çözücülerin güta perka ve kök kanal patlarını çözmede etkili olabildiklerini göstermiştir (15-17). Bununla birlikte şimdiye kadar hiç bir çalışma rezin simanları çözmede çözücülerin etkinliğini değerlendirmemiştir. Bu çalışmanın amacı, Panavia F 2.0 (Kuraray), Clearfil SA cement (Kuraray), Duo-Link (Bisco) ve Rebilda DC (Voco) rezin simanların farklı zaman peryotlarında (2, 5 ve 10 dakika) kloroform, ökaliptus yağı ve portakal yağında çözünmelerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem Tablo 1 de çalışmada kullanılan rezin simanlar sunulmaktadır. 8 mm çapında ve 2 mm yüksekliğinde standardize edilmiş paslanmaz çelik kalıplar hazırlandı. Bütün kalıpların ağırlıkları hassas terazide (Telpa Electronic, İstanbul, Türkiye) ölçüldü ve kaydedildi. Daha sonra test edilecek çözücülerin içerisinde 10 ar dakika bekletilerek tekrar tartıldı. Böylece kalıpların çözücülerde herhangi bir ağırlık kaybına uğrayıp uğramadıkları test edildi. Rezin simanlar üretici firmalarının önerileri doğrultusunda karıştırıldı ve her bir siman 60 adet kalıba yerleştirildi. Tablo 1. Çalışmamızda kullanılan rezin simanlar Mikroskop camı kalıpların üzerine yerleştirildi ve böylece düz bir yüzey edildi. Her bir rezin siman üreticisinin talimatlarına göre bir ışık cihazı (Valo, Ultradent, Utah, ABD) kullanılarak 1000 mw/cm 2 standart güçte polimerize edildi. Daha sonra numuneler 24 saat için 37 C de % 80 nemde bekletildi. Kalıplar içerisindeki numuneler hassas terazide 3 kez tartıldı ve ortalama ağırlıkları kaydedildi (m 1 ). Her bir gruptaki numuneler distile su (kontrol grubu), kloroform, ökaliptus ve portakal yağına daldırmak için 15 erli 4 alt gruba ayrıldı. Daha sonra alt gruptaki örnekler daldırma periyoduna göre (2, 5 ve 10 dakika) 5 şer numunelik üç alt gruba daha ayrıldı. Örnekler, 20 ml lik cam kapların içerisine yerleştirilen 10 ml lik çözücülerin içerisine presel yardımıyla yerleştirilerek deney süresince bekletildi. Daha sonra örnekler çözücüler içerisinden çıkartılarak distile su ile yıkanarak gazlı bez yardımıyla kurulandı ve tamamen kuruması için özel kaplar (desikatör) içerisine yerleştirildi. Desikatörden çıkarılan kurutulmuş örnekler, hassas terazide üçer kez tartıldı. Her örnek için ortalama değerler kaydedildi (m 2 ). Rezin simanların çözünürlük miktarları yüzdesel olarak ISO 6876 standartlarında belirtilmiş olan aşağıdaki formülle hesaplandı: Çözünme miktarı= (m1- m2 )/ m1 x 100 m1= rezin simanların ilk ağırlığı, m2= rezin simanların son ağırlığı İstatistiksel Analiz Ortalama çözünme değerleri ve standart sapmalar her grup için belirlendi. Verilerin analizi, SPSS 15.0 programı (SPSS Inc., Chicago, IL, ABD) kullanılarak ANOVA testi ile yapıldı. Grupların çoklu karşılaştırılmasında Sayfa 2

14 REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU ve ark. Student Newman Keuls testi kullanıldı ve p< 0.05 olduğu durumlar anlamlı kabul edildi. Bulgular Çözücülere ve rezin simanlara ait çözünürlük miktarlarının ortalama±sd değerleri Tablo 2 de gösterilmiştir. Panavia F 2.0, Clearfil SA ve Rebilda DC, ökaliptus yağı ve portakal yağı ile karşılaştırıldığı zaman kloroformda daha yüksek çözünme değerlerine sahipti ve kloroformda çözünme oranları sırasıyla % 26.4, % 20.6 ve % 19.1 idi (p< 0.05). Duo- Link % 18.2 çözünme oranı ile ökaliptus yağında en fazla çözünen simandı (p< 0.05). Bununla birlikte, portakal yağı ve distile su, test edilmiş rezin simanları çözmede istatistiksel olarak önemli bir etkiye sahip değildi. (p> 0.05). Rezin simanları, çözücüler içerisinde farklı zaman periyotlarında bekletme (2, 5 ve 10 dakika) çözünme açısından anlamlı derecede farklılığa neden olmadı (p> 0.05). Aynı satırdaki aynı büyük harfler her bir rezin siman için çözücüler arasında istatistiksel farklılığın olmadığını göstermektedir (p>0.05). Aynı sütundaki aynı küçük harfler her bir çözücü için rezin simanlar arasında istatistiksel farklılığın olmadığını göstermektedir (p>0.05). Tablo 2. Farklı çözücü ve zaman peryotlarında her bir rezin siman için ağırlık kayıplarının (mg) ortalamaları ve standart sapmaları Tartışma Retreatment prosedürü kök kanalının temizlenmesi, dezenfekte edilmesi ve tekrar doldurulması için önceki kanal dolgusunun etkin bir şekilde kaldırılmasını içerir. Posta sahip olan endodontik olarak tedavi edilmiş bir dişin yenilenen tedavisinde, postun uzaklaştırılması eski kanal dolgusunu kaldırmaya ve kanal aletleri ile dişin apikaline ulaşmaya imkan sağlayacaktır (18,19). Hekimin deneyimi, kullanılan materyaller ve teknikler, postun ve onun yapıştırılmasında kullanılan rezin simanın tipi kök kanalından postun başarılı bir şekilde uzaklaştırılmasını etkileyen faktörler olarak göz önünde bulundurulabilir (20-23). Çinko fosfat siman gibi geleneksel simanlarla yapıştırılmış postların uzaklaştırılması genellikle kolaydır. Ancak cam iyonomer veya rezin simanlarla yapıştırılmış postları kök kanalından uzaklaştırmak zor olabilmektedir (24,25). Ebert ve ark.(26) geleneksel yapıştırma simanları ile karşılaştırıldığı zaman rezin simanların kök dentinine daha yüksek bağlantı gücüne sahip olduklarını belirtmişlerdir. Dentin tübülleri içerisine rezin simanın penetrasyonu ile kök kanal duvarlarına rezin simanın artmış adezyonu kök kanal duvarlarından simanı uzaklaştırmayı zorlaştırabilmektedir. Bir posta sahip olan dişin yeniden yapılan kanal tedavisinde postu uzaklaştırdıktan sonra kanal duvarları üzerinde rezin siman artıkları kalabilir. Böyle bir durumda, irrigasyon solüsyonları ve kanal içi ilaçları içeren antimikrobiyal prosedürler, kanal dallanmalarına ve dentin tübüllerine antimikrobiyal ajanların penetrasyon eksikliğinden dolayı etkisiz kalabilmektedir (10,11). Önceki çalışmalarda güta perka ve kök kanal patlarını çözmede çeşitli çözücülerin etkinliği değerlendirilmiş ve etkili oldukları belirtilmiştir (27,28). Ancak rezin simanları çözmede çözücülerin etkinliği daha önce değerlendirilmemiştir. Çalışmamızda farklı rezin simanların kloroform, ökaliptus ve portakal yağında çözünme potansiyelleri test edildi. Sayfa 3

15 REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU ve ark. Numunelerin her iki yüzeyi de çözücülere temas edecek şekilde kalıplarda bekletildi. Klinik olarak, rezin simanların tüm yüzeyleri değil yalnızca tek yüzeyi çözücülere maruz kalacaktır. Bu yüzden rezin siman ve çözücü arasında daha küçük temas alanı meydana gelecektir. Bunun anlamı klinik durumlarda rezin simanların çözücülerdeki ağırlık kaybı, laboratuvar çalışmalarda elde edilen sonuçlardan daha az olabilir. Çalışmamızın bulgularına göre kloroform ve ökaliptus yağı rezin simanları çözmede etkiliydi. Benzer şekilde önceki çalışmalar da kloroform ve ökaliptus yağının rezin esaslı kök kanal patlarını etkili bir şekilde çözdüğü belirtilmiştir (16,27). Whitworth ve Boursin, (10) AH Plus patının 10 dakika süreyle kloroforma maruz kaldığıında % 96 oranında ağırlık kaybına uğradığını ifade etmişlerdir. Bu durumda, rezin materyallerin kloroform ve ökaliptus yağına maruz kaldığında çözünme davranışı sergiledikleri sonucu çıkarılabilir. Çalışmamızda kullanılmış olan tüm rezin simanlar portakal yağı hariç diğer çözücülerde çeşitli oranlarda çözünme göstermişlerdir. Panavia F 2.0 kloroformda, buna karşın Duo- Link, ökaliptus yağında en yüksek çözünürlüğe sahipti. Rezin simanlar arasındaki çözünme farklılıkları onların su emme karakteristiklerini etkileyebilen doldurucu içeriklerindeki farklılıklardan kaynaklanabilir (29). Çalışmamızda ayrıca çözücülerin rezin simanları çözme etkinliği üzerine farklı zaman peryotlarının etkisinin olup olmadığı da değerlendirildi. Bulgularımıza göre rezin simanları, çözücülerde bekletme süresindeki artışın çözme oranını artıramadığı gözlemlendi. Önceki bazı çalışmalarda rezin esaslı kök kanal patlarının çözünmesinin çözücülerde bekletme süresiyle paralel olarak artış gösterdiği tespit edilmiştir (10,17,27). Bizim çalışmamızda farklı zaman peryotlarında çözünme farkının olmaması rezin simanlar ve rezin esaslı kanal patları arasındaki yapısal farklılıklara bağlanabilir. Sonuçlar Çalışmamızın bulguları dahilinde, kanal içi posta sahip olan bir dişin cerrahi olmayan endodontik retreatment prosedüründe, bu çalışmada test edilmiş rezin simanları kök kanal duvarlarından uzaklaştırmada kloroform ve ökaliptus yağının retreatment enstrümanlarına yardımcı olarak kullanılabileceği sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte bu bulguları doğrulamak ve desteklemek için daha fazla çalışma ihtiyaç vardır. Kaynaklar 1. Akkayan B, Gülmez T. Resistance to fracture of endodontically treated teeth restored with different post systems. J Prosthet Dent 2002;87: Zhang L, Huang L, Xiong Y, Fang M, Chen JH, Ferrari M. Effect of post-space treatment on retention of fiber posts in different root regions using two self-etching systems. Eur J Oral Sci 2008;116: Grandini S, Balleri P, Ferrari M. Scanning electron microscopic investigation of the surface of fiber posts after cutting. J Endod 2002;28: Cormier CJ, Burns DR, Moon P. In vitro comparison of the fracture resistance and failure mode of fiber, ceramic, and conventional post systems at various stages of restoration. J Prosthodont 2001;10: Radovic I, Mazzitelli C, Chieffi N, Ferrari M. Evaluation of the adhesion of fiber posts cemented using different adhesive approaches. Eur J Oral Sci 2008;116: Wu H, Hayashi M, Okamura K, Koytchev EV, Imazato S, Tanaka S, et al. Effects of light penetration and smear layer removal on adhesion of post-cores to root canal dentin by self-etching adhesives. Dent Mater 2009;25: Mao H, Chen Y, Yip KH, Smales RJ. Effect of three radicular dentine treatments and two luting cements on the regional bond strength of quartz fibre posts. Clin Oral Investig 2011;15: Lindemann M, Yaman P, Dennison JB, Herrero AA. Comparison of the efficiency and effectiveness of various techniques for removal of fiber posts. J Endod 2005;31: Schirrmeister JF, Wrbas KT, Meyer KM, Altenburger MJ, Hellwig E. Efficacy of different rotary instruments for guttapercha removal in root canal retreatment. J Endod 2006;32: Whitworth JM, Boursin EM. Dissolution of root canal sealer cements in volatile solvents. Int Endod J 2000;33: Xu LL, Zhang L, Zhou XD, Wang R, Deng YH, Huang DM. Residual filling material in dentinal tubules after guttapercha removal observed with scanning electron microscopy. J Endod 2012;38: Ruddle CJ. Nonsurgical endodontic retreatment. J Calif Dent Assoc 2004;32: Hassanloo A, Watson P, Finer Y, Friedman S. Retreatment efficacy of the Epiphany soft resin obturation system. Int Endod J 2007;40: Kaplowitz GJ. Evaluation of the ability of essential oils to dissolve gutta-percha. J Endod 1991;17: Hunter KR, Doblecki W, Pelleu GB, Jr. Halothane and eucalyptol as alternatives to chloroform for softening guttapercha. J Endod 1991;17: Schäfer E, Zandbiglari T. A comparison of the effectiveness of chloroform and eucalyptus oil in dissolving root canal sealers. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 2002;93: Martos J, Bassotto AP, González-Rodríguez MP, Ferrer- Luque CM. Dissolving efficacy of eucalyptus and orange oil, xylol and chloroform solvents on different root canal sealers. Int Endod J 2011;44: Stamos DE, Gutmann JL. Survey of endodontic retreatment methods used to remove intraradicular posts. J Endod 1993;19: Machtou P, Sarfati P, Cohen AG. Post removal prior to retreatment. J Endod 1989;15: Ruddle CJ. Micro-endodontic nonsurgical retreatment. Dent Clin North Am 1997;41: Sayfa 4

16 REZİN SİMANLARIN ÇÖZÜNMESİ Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU ve ark. 21. Goon WW. Managing the obstructed root canal space: rationale and techniques. Ensuring the soundness of the remaining tooth structure. J Calif Dent Assoc 1991;19: Yoshida T, Gomyo S, Itoh T, Shibata T, Sekine I. An experimental study of the removal of cemented dowelretained cast cores by ultrasonic vibration. J Endod 1997;23: Bergeron BE, Murchison DF, Schindler WG, Walker WA, 3rd. Effect of ultrasonic vibration and various sealer and cement combinations on titanium post removal. J Endod 2001;27: Schwartz RS, Robbins JW. Post placement and restoration of endodontically treated teeth: a literature review. J Endod 2004;30: Gomes AP, Kubo CH, Santos RA, Santos DR, Padilha RQ. The influence of ultrasound on the retention of cast posts cemented with different agents. Int Endod J 2001;34: Ebert J, Leyer A, Günther O, Lohbauer U, Petschelt A, Frankenberger R, et al. Bond strength of adhesive cements to root canal dentin tested with a novel pull-out approach. J Endod 2011;37: Bodrumlu E, Er O, Kayaoglu G. Solubility of root canal sealers with different organic solvents. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 2008;106:e Magalhães BS, Johann JE, Lund RG, Martos J, Del Pino FA. Dissolving efficacy of some organic solvents on guttapercha. Braz Oral Res 2007;21: Soderholm KJ, Zigan M, Ragan M, Fischlschweiger W, Bergman M. Hydrolytic degradation of dental composites. J Dent Res 1984;63: Sayfa 5

17 ENDODONTİK OLARAK TEDAVİ EDİLMİŞ DİŞLERİN KIRILMA DİRENCİ Öznur TUNCAY ve ark. ENDODONTiK OLARAK TEDAVi EDiLMiŞ DiŞLERiN KIRILMA DİRENCi ÜZERiNE ALTERNATiF KANAL DEZENFEKSiYON YAKLAŞIMLARININ ETKiSi THE EFFECT OF ALTERNATIVE CANAL DISINFECTION APPROACHES ON FRACTURE RESISTANCE OF ENDODONTICALLY TREATED TEETH 1 *Öznur TUNCAY, 2 Hüseyin Sinan TOPÇUOĞLU, 3 Sezer DEMİRBUĞA, 4 Bertan KESİM 1 Yrd. Doç.Dr. Akdeniz Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Antalya. 2 Yrd. Doç.Dr. Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri. 3 Yrd. Doç.Dr. Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Kayseri. 4 Araş. Gör. Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Kayseri. Özet İrrigasyon ve dezenfeksiyon kök kanal tedavisinin en önemli aşamalarındandır. Bu çalışmada alternatif dezenfeksiyon prosedürlerinin, güta perka ve AH Plus kanal patı ile doldurulmuş dişlerin kırılma dayanımlarına etkisi araştırılmıştır. Çalışma için 90 adet tek köklü alt çene küçük azı dişler, uzunlukları 13 mm olacak şekilde dekorone edildi. Negatif kontrol grubunda kullanılacak olan 15 adet diş haricinde, toplam 75 dişin kök kanalları döner yardımıyla F5 boyutuna kadar genişletildi ve gelişigüzel olarak 5 gruba ayrıldı: Distile su (pozitif kontrol); foto-aktive edilmiş dezenfeksiyon (FAD-FotoSan); ozon; %2 lik klorheksidin ve %5.25 lik NaOCl. Kök kanalları güta perka ve AH Plus kanal patı ile dolduruldu ve kanal patları tamamen sertleştikten sonra kırılma testi yapıldı ve Newton olarak kaydedildi. Elde edilen değerler tek yönlü ANOVA ve Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanılarak istatistiksel olarak analiz edildi. Negatif kontrol grubu diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek kırılma direnci gösterdi (P < 0.05). Deneysel gruplar arasında ise Ozon en yüksek kırılma direnci gösterirken, NaOCl grubu en düşük ortalama değerlere sahipti ve ikisi arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (P < 0.05). Diğer gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmedi (P > 0.05). Ozondan sonra en yüksek kırılma dayanımını Fotosan grubu gösterdi. NaOCl nin aksine iki yeni metot olan ozon ve FAD sistemi, kök dentininin kırılma direncini negatif yönde etkilememiştir. Anahtar Kelimeler: kök kanal dezenfeksiyonu, kırılma direnci, ozon. Abstract Irrigation and disinfection are most important steps of endodontic theraphy. In this study, the effect of alternative disinfection procedures to fracture resistance of teeth filled with AH Plus sealer and gutta-percha was investigated. Ninety single-rooted lower premolar teeth were decoronated as total length of roots were 13mm. Except for 15 roots in negative control group, 75 roots were prepared using Protaper size F5 and randomly divided to five groups; distilled water (positive control group), photo-activated disinfection (PAD), ozone, 2% chlorhexidine, and 5.25% NaOCl. The root canals were filled with gutta-percha and AH Plus sealer and after setting of sealer, the fracture testing was performed and the fracture values were recorded as Newton. The data was statistically analysed using one-way ANOVA and Tukey's multiple comparison tests. Negative control groups showed statistically higher fracture resistance than other groups (P < 0.05), While ozone provided highest fracture resistance, NaOCl provided lowest mean values among all experimental groups and this difference was significant (P < 0.05). FotoSan showed the highest fracture resistance after ozone group. Other groups showed no significant difference among each other (P > 0.05). Unlike NaOCl, ozone and FotoSan did not negatively affect the fracture resistance of root dentin. Key words: root canal disinfection, fracture resistance, ozone. Giriş Endodontik olarak tedavi edilen dişlerin kırılmalara karşı vital dişlerden daha yatkın ve dayanıksız olduğuna inanılmaktadır (1). Endodontik tedavili dişlerin dayanıklılığını *İletişim Adresi Dr. Öznur Tuncay Akdeniz Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti AD, Antalya Tel: gucluertuncay@hotmail.com etkileyen bir çok faktör bulunmaktadır. Çürük veya travma nedeniyle diş yapısının kaybı, dentin dehidratasyonu, giriş kavite preperasyonu, dişin enstrumantasyonu ve irrigasyonu, kök kanal dolumu esnasında aşırı basınç uygulama ve intraradiküler post boşluğu preperasyonu bu faktörlerden bazılarıdır. Endodontik tedavinin temel amacı kök kanal sisteminde bulunan mikroorganizmaların ve artık ürünlerinin biyomekanik preparasyon, kimyasal irrigasyon ve kanal içinde kullanılan çeşitli medikamentlerle uzaklaştırılmasıdır (2). Endodontik tedavinin başarısında en önemli Sayfa 6

18 ENDODONTİK OLARAK TEDAVİ EDİLMİŞ DİŞLERİN KIRILMA DİRENCİ Öznur TUNCAY ve ark. faktörlerden biri kök kanal sisteminde ve periapikal bölgede görülen kalıcı enfeksiyonlardır. Kanal içi düzensizler, lateral kanallar, istmuslar, apikal deltalar ve dentinal tübüllerin varlığında bakteri eliminasyonu oldukça zordur (3). Biyomekanik preparasyonu takip eden irrigasyon ve kanal içi medikament uygulamaları enfekte olmuş kök kanallarındaki mikroorganizma varlığını önemli ölçüde azaltmaktadır. Kanal içi dezenfeksiyonda kullanılan NaOCl, ozon ve fotoaktive dezenfeksiyon sistemleri de beyazlatma ajanlarının etki mkanizmasında olduğu gibi oksidasyon sonrası, dentinin kimyasal kompozisyonu ve mikrosertlik gibi mekaniksel özelliklerinde değişimlere neden olabilir ve dişin kırılma direncini etkileyebilir (4). Ozon iyi bir oksidasyon ajanıdır ve son zamanlarda diş hekimliğinde kullanımı güncel hale gelmiştir. Antimikrobiyal özelliği yüksektir ve ilaç direnci ve toksisiteye neden olmaz (5). Ozonun diş doku üzerinde antimikrobiyal özelliğini araştıran çalışmalar bulunsa da (6), dentinin kırılma direnci üzerine etkisini araştıran bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bunun yanısıra kimyasal dezenfeksiyon yöntemlerinin adeziv teknikler üzerinde olumsuz etkisi olabilmektedir (7). Fotoaktive dezenfeksiyon (FAD) sistemi son zamanlarda diş hekimliğinde dezenfeksiyon metodu olarak kullanılmaktadır. FotoSan (Cms Dental, Fotosan, Kopenhag, Danimarka), ışıkla aktive olan kimyasal ajanlar kullanılarak dental tedavilerde dezenfeksiyon yapılmasını sağlayan bir FAD sistemidir. FotoSan sisteminin endodontide, periodontolojide, periimplantitis, perikoronitis ve çürük tedavisinde kullanım alanları bulunmaktadır (8-10). Üretici firma, endodontik tedavide düşük viskoziteli fotosensitizer ajanın kullanılmasını önermektedir. Üretici firma FotoSan sisteminin sadece bakterilere karşı değil aynı zamanda virüsler, mantarlar ve tek hücreli canlılar dahil tüm mikroorganizmalar üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Uygulanan fotosensitizer ajan, memeli canlıların hücreleri ile uyumluluk gösterdiğinden, tedavinin kaydedilen hiçbir yan etkisi görülmemiştir. Anında etki göstermesi, tüm mikroorganizma türleri üzerinde etkili olması, direnç oluşturmaması, yan etkisinin olmaması, hızlı ve kolay uygulanabilir olması, konseptinin basit ve tedavi maliyetinin düşük olması FotoSan sisteminin avantajlarıdır. Yapılan bir çalışmada FotoSan'ın kök kanal patlarının adezyonu üzerinde olumsuz etkisi olmadığı tespit edilmiştir (8). Bu çalışmanın amacı; geleneksel yöntemlere alternatif olarak, ozon ve FotoSan dezenfeksiyon yöntemlerinin diş köklerinin kırılma direnci üzerine etkisini araştırmakdır. Gereç ve Yöntem Örnek Seçimi ve Preperasyonu yaş aralığındaki hastalardan periodontal nedenlerle çekilmiş 75 adet tek köklü alt çene küçük azı dişi seçildi ve kullanılıncaya kadar %0.1 lik timol solüsyonunda bekletildi. Dişler; immatür apeks, internal ya da eksternal kök rezorpsiyonu, kök çürüğü, çatlak ve fraktürleri tespit etmek için operasyon mikroskobu (Zeiss, Oberkochen, Germany) altında incelendi. Tek kanal varlığını doğrulamak için her dişten meziyo-distal ve bukko-lingual yönlerden radyografiler alındı. 13 mm boyutunda standart örnekler elde etmek için, tüm dişler su soğutması altında yavaş hızda elmas testere (Isomet, Buehler ltd, Evanston, IL) kullanılarak dekorone edildi. Seçilen kök örnekleri benzer bukkolingual ve meziyodistal çapa sahipti (7.0 ± 0.7, 4.9 ± 0.6, sırayla). Daha sonra 15 diş hariç (Negatif kontrol grubu) diğer 60 dişte 15 numaralı K-tipi (Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) eğe, apikal foremenden görülünceye kadar ilerletildi ve aletin ucu görüldüğü noktadan 1 mm gerisi çalışma boyu olarak tespit edildi. 60 adet diş ProTaper (Dentsply Maillefer) döner alet sistemi kullanılarak 50 numaraya (F5) kadar genişletildi. Kanal preparasyonu esnasında her eğe arasında kanallar %2.5'lik NaOCl (Werax, Türkiye) ile yıkandı. Final irrigasyonunda %17 lik EDTA (Werax, Türkiye) ve %0.9 luk serum fizyolojik kullanıldı ve kök kanalları paper point ile kurulandı. Dişler daha sonra rastgele 4 gruba ayrıldı (her grupta n=15): Pozitif Kontrol grubu (n=15): 5ml distile su ile irrigasyon yapıldı. NaOCl Grubu (n=15): Kök kanalları 5 ml %5.25 lik NaOCl ile 2 dk boyunca irrige edildi. İrrigasyon ajanının etkinliğini nötralize etmek için kanallar steril salin solüsyonuyla yıkandı ve kurulandı. Sayfa 7

19 ENDODONTİK OLARAK TEDAVİ EDİLMİŞ DİŞLERİN KIRILMA DİRENCİ Öznur TUNCAY ve ark. Klorheksidin Grubu (n=15): Kök kanalları 5 ml % 2'lik klorheksidin (Ceraxidin-C, Imident Med, Türkiye) solüsyonu ile 2 dk boyunca irrige edildi. Daha sonra kanallar steril salin solüsyonuyla yıkandı ve kurulandı. Ozon Grubu (n=15): Bu gruptaki dişlerin kanal dezenfeksiyonunda ozon gazı jeneratörü ile ozon gazı uygulandı (Resim 1). Ozon gazı jeneratörü (Ozonytron XL, Biozonix, Germany) üretici firma talimatları doğrultusunda, 40 sn %100 lük ozon gazı uygulama moduna ayarlandı. Cihaza endodontik kullanım için hazırlanmış olan KP probu takıldı. KP probun ucuna set içinde bulunan 20 numara Capillary Tip uç (Ultradent, South Jordan, Utah, USA) yerleştirildi. Kök kanallarına ozon gazı ileri geri peristaltik hareketlerle 40 sn boyunca uygulandı. Uygulama sonrası kanallar, ozon gazının aktivasyonunu durdurmak için steril salin solüsyonuyla yıkandı ve paper point ile kurulandı. Resim 1 ve 2: Dezenfeksiyon prosedürlerinde kullanılan ozon gazı jeneratörü ve PAD cihazı PAD Grubu (n=15): Diş kök kanalları fotoaktive dezenfeksiyon (PAD) işlemi FotoSan cihazı ile uygulandı (Resim 2). Bu amaçla ilk olarak diş kök kanallarına Toluidine blue-o (TBO) solüsyonu (Agent medium, FotoSan) üretici firmanın talimatlarına göre uygulandı. Solüsyonun kanal içerisine uygulanmasını takiben 630 nm dalga boyundaki kırmızı LED ışık cihazı (CMS Dental, Copenhagen, Denmark) giriş kavitesi ağzına yerleştirildi ve üretici firma talimatları doğrultusunda 30 sn aktive edildi. Daha sonra kanal içi steril salin solüsyonu ile yıkandı ve kanallar kurulandı. Preparasyon yapılan tüm gruplardaki dişlerin kök kanal dolgusu güta perka ve AH Plus (Dentsply) kanal patı ile tek kon tekniği kullanılarak yapıldı. F5 güta perka pata bulandı ve çalışma boyutunda kök kanalına yerleştirildi. Son olarak güta perka fazlalıkları sıcak aletle kesildi ve kavite ağzı pamuk ve kavitle kapatıldı. Dişler, patın tamamen sertleşmesi için 37 C'de %100 nemli ortamda 14 gün bekletildi. Mekaniksel Test Periodontal membranı taklit etmek için kökler akrilik rezine gömülmeden önce, apikal 5 mm'lik kök çevresi mm kalınlığında mum ile kaplandı. Tüm deney örnekleri 8 mm lik koronal kısımları akrilik rezinin dışında kalacak şekilde, soğuk akrille doldurulan plastik halkaların (2x2 cm) içine vertikal olarak gömüldü. Polimerizasyon başlayınca dişler akrilik rezinden çıkarıldı. Bir küret yardımıyla kök etrafındaki mum artıkları temizlendi ve akrilik rezin sertleştikten sonra polivinilsiloksan ölçü maddesi (Coltene\Whaledent AG, Altstӓtten, Switzerland) mumun oluşturduğu boşluğu doldurmak için kök etrafına uygulandı. Daha sonra dişler tekrardan akrilik rezin içerisine yerleştirildi. Kırılma testi için üniversal test cihazı (Instron; Instron Corp., Canton, MA) kullanıldı. Akrilik bloklar instron test cihazının alt bölümüne yerleştirildi ve üst bölümüne 4 mm çapında çelik yuvarlak uç yerleştirildi. Uçla diş örneğine fraktür oluşuncaya kadar yavaşça ilerleyen hızda (1 mm min -1 ) vertikal kuvvet uygulandı. Fraktür oluştuğu anda uygulanan kuvvet değeri Newton olarak kaydedildi. Elde edilen veriler istatistiksel olarak One-way ANOVA (SPSS 10.0, SPSS, Chicago, USA) and Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanılarak analiz edildi. Tüm istatistiksel analizler %95 güvenirlilik seviyesinde gerçekleştirildi. Bulgular Gruplara ait ortalama kırılma değerleri ve standart sapmaları, minimum ve maksimum değerleri Tablo 1 de sunulmuştur. Negatif kontrol grubu tüm deneysel gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek kırılma direnci gösterdi (P < 0.05). Deneysel gruplar arasında ise ozon en yüksek kırılma direnci gösterirken, NaOCl grubu en düşük ortalama değerlere sahipti ve ikisi arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (P < 0.05). ozondan sonra en yüksek kırılma dayanımını Fotosan grubu gösterdi. Diğer gruplar arasında Sayfa 8

20 ENDODONTİK OLARAK TEDAVİ EDİLMİŞ DİŞLERİN KIRILMA DİRENCİ Öznur TUNCAY ve ark. istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmedi (P > 0.05). Tablo 1. Gruplara ait ortalama değerler ve standart sapmaları, minimum ve maksimum değerleri Tartışma Kök kanallarının kemomekaniksel preperasyonu endodontik tedavinin en önemli aşamalarından biridir. Preperasyon esnasında dentin dokusunun aşırı kaldırılması, kök kanal dolumu esnasında kontrolsüz kuvvet uygulama ve dentinin uzun süreli kök kanal irrigantlarına maruz kalması kök dentin yapısını zayıflatabilir ve kırılma olasılığını artırabilir (11, 12). Son yıllarda ozon ve ışıkla dezenfeksiyon sistemi kök kanalı dezenfeksiyonunda deneysel olarak araştırılan yöntemler haline gelmiştir. Her iki sistemin de güçlü antimikrobiyal özelliğinden dolayı, dezenfeksiyon ajanı olarak kullanıldığında dentin ve dolgu materyalleri üzerindeki etkilerinin araştırılması kayda değer bir konudur. Çalışmamızda ozon ve ışıkla dezenfeksiyon sisteminin kök dentinin kırılma direnci üzerine etkisi araştırılmış ve her iki yöntemin de kırılma direncine negatif bir etkisi olmadığı görülmüştür. Final dezenfeksiyon sistemi olarak kullanılan çalışma grupları arasında, en düşük kırılma direncini NaOCl grubu göstermiştir. Elde edilen bu bulgular Faria ve ark. (13) 'nın çalışması ile benzerdir. Bazı araştırmacılar NaOCl'nin penetrasyonun sıvının konsantrasyonu ve dentin yüzeyi ile temas süresine bağlı olduğunu iddia etmektedir (14). NaOCl alkalen yapısı ile dentin protein yapısını değiştirmektedir ve etkili bir şekilde organik dokuların çözülmesini sağlamaktadır, bu durum dentinin kırılma direncini azaltmaktadır (15). EDTA kök kanal dentinin mineral matriksi üzerinde deminerilazasyon sağlar ve biyomekaniksel preperasyon esnasında oluşan smear tabakanın kaldırılmasında rol alır. Faria ve ark. (13)'nın çalışmasında NaOCl sonrası EDTA kullanımı; NaOCl'nin tek kullanımına göre kök dentininin kırılma direncini artırmıştır. Teorik olarak NaOCl ile organik yapısı kaldırılan dentinin geçirgenliği artar ve EDTA'nın penetrasyonunu artırır. Böylece AH Plus'ın dentin tübüllerine penetrasyonu ve dolaylı olarak dayanıklılık ve kırılma direnci artar. Bizim çalışmamızda bütün deney gruplarına preperasyon esnasında %2.5 NaOCl ve preperasyon sonrası %17 EDTA uygulanmıştır. Fakat EDTA uygulaması sonrası NaOCl uygulaması dentin yapısını zayıflatmış olabileceğinden (15), bu grubun kırılma direnci en düşük çıkmış olabilir. Klorheksidin (KH) diş hekimliğinin birçok alanında sıklıkla kullanılmaktadır. KH'in kavite dezenfektanı olarak kullanımı sekonder çürükleri ve post operatif hassasiyeti azaltabilmektedir (16). Yapılan bir çalışmada %2 KH'in kavite dezenfektanı olarak kullanımının indirek kompozitlerin kırılma direnci üzerine etkisi araştırılmış ve kontrol grubuna göre kırılma direncini azalttığı fakat NaOCl'den daha kabul edilebilir sonuçlar gösterdiği bulunmuştur (17). Bizim çalışmamızda da KH, NaOCl'den daha iyi kırılma dayanımı göstermiştir. Bu durum KH'nin adezivlerin dentine bağlanma gücünü artırmasından kaynaklanabilir (18). Diş hekimliğinde ozon uygulaması cerrahide, kök çürüklerinde, ve kök kanal dezenfeksiyonunda güncel hale gelen bir yöntemdir. Çalışmalar oksijen ve oksidantların dentin yapısını ve adezivlere yeterli bağlanmayı etkilediğini göstermiştir (19, 20). Rezidüel per(oksit) elemanları ve restoratif materyaller arasındaki etkileşimler adezyonu etkileyebilmektedir. Çalışmamızda ozon köklerin kırılma direncini pozitif kontrol grubuna göre artırmıştır. Yapılan son çalışmalar bizim bulgularımızı desteklemektedir (21, 22). Monokromatik ve yüksek enerjili lazer ışık kaynakları FAD de kullanılan maliyeti yüksek ışık kaynaklarıdır. Bunlar arasından diyot lazerler, diğer lazerlere göre daha ucuz alternatiflerdendir. LED (light emitting diode) ışık kaynakları ise görünür ışık spektrumunda emisyona sahiptir ve lazerlere göre daha ucuz ve uygulaması kolaydır. LED ler ayrıca diğer Sayfa 9

21 ENDODONTİK OLARAK TEDAVİ EDİLMİŞ DİŞLERİN KIRILMA DİRENCİ Öznur TUNCAY ve ark. beyaz ışık kaynaklarına oranla fiziksel boyutlarının küçük olması ve az enerji harcaması nedeniyle son yıllarda oldukça yaygın bir kullanım alanı bulmuşlardır (23, 24). Çalışmamızda bu nedenle 630 nm dalga boyuna sahip LED ışık kaynağını kullanan FotoSan sişstemi tercih edilmiştir. FAD'ın çürük mikroflorasına olan etkisi, yapılan çalışmalar ile kanıtlanmıştır (25). Literatürde FAD ın mikrosızıntı üzerine etkisi ile alakalı birkaç çalışma mevcuttur (26). Çalışmamızda FotoSan, çalışma grupları içerisinde ozondan sonra en iyi kırılma direncini gösteren dezenfeksiyon sistemidir. Ozon ve FAD'ın etki mekanizmaları oksidasyona dayalıdır ve açığa çıkan per(oksit) elemanları beyazlatma ajanlarınınkine benzerdir. Bazı çalışmaların sonuçlarına göre, beyazlatma ajanlarının etki mekanizması sonucu ortaya çıkan residüel per(oksit) elemanlarının dentin yapısı ve sertliğinde değişimlere neden olabilmekte ve kırılma dayanımını etkileyebilmektedir (4). White ve ark. (27) ise beyazlatma ajanlarının residüellerinin kırılma dayanımını istatistiksel olarak etkilemediğini bulmuşlardır. Çalışmamızda her iki dezenfeksiyon ajanı negatif kontrol grubuna göre kırılma direncini belirgin olarak azaltırken, pozitif kontrol grubu ile aralarında belirgin farklılık gözlenmemiştir. Her iki sistemin de kırılma dayanımı üzerinde negatif etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ozon ve Fotosan ile dezenfeksiyon metodunun, NaOCl ile geleneksel dezenfeksiyon uygulamasına alternatif olma konusunda bu bulgular ümit vericidir. Kaynaklar 1. Reeh ES, Messer HH, Douglas WH. Reduction in tooth stiffness as a result of endodontic and restorative procedures. J Endod 1989;15: Byström A, Claesson R, Sundqvist G. The antibacterial effect of camphorated paramonochlorophenol, camphorated phenol and calcium hydroxide in the treatment of infected root canals. Endod Dent Traumatol 1985;1: Siqueira JF Jr., Guimaraes-Pinto T, Rocas IN. Effects of chemomechanical preparation with 2.5% sodium hypochlorite and intracanal medication with calcium hydroxide on cultivable bacteria in infected root canals. J Endod 2007;33: Seghi RR, Denry I. Effects of external bleaching on indentation and abrasion characteristics of human enamel in vitro. J Dent Res 1992;71: Nagayoshi M KC, Fukuizumi T, et al. Antimicrobial effect of ozonated water on bacteria invading dentinal tubules. J Endod 2004;30: Baysan A, Whiley R, Lynch E. Antimicrobial effect of a novel ozone generating device on micro-organisms associated with primary root carious lesions in vitro. Caries Res 2000;34: Arslan S, Yazici A, Gorucu J, et al. Effects of different cavity disinfectants on shear bond strength of a silorane-based resin composite. J Contemp Dent Pract 2011;12: Ok E, Ertas H, Saygili G, Gok T. Effect of photoactivated disinfection on bond strength of root canal filling. J Endod 2013;39: Esposito M, Grusovin MG, De Angelis N, et al. The adjunctive use of light-activated disinfection (LAD) with FotoSan is ineffective in the treatment of peri-implantitis: 1- year results from a multicentre pragmatic randomised controlled trial. Eur J Oral Implantol 2013;6: Gambarini G, Plotino G, Grande NM, Nocca G, Lupi A, Giardina B, et al. In vitro evaluation of the cytotoxicity of FotoSan light-activated disinfection on human fibroblasts. Med Sci Monit 2011;17: Belli S, Cobankara F, Eraslan O, et al. The effect of fiber insertion on fracture resistance of endodontically treated molars with MOD cavity and reattached fractured lingual cusps. J Biomed Mater Res B Appl Biomater 2006;79: Uzunoglu E AS, Uyanik MO, et al. Effect of ethylenediaminetetraacetic acid on root fracture with respect to concentration at different time exposures. J Endod 2012;38: Faria MI S-NM, Souza Gabriel AE, Alfredo E, et al. Effects of 980-nm diode laser on the ultrastructure and fracture resistance of dentine. Lasers Med Sci 2013;28: Zou L SY, Li W, Haapasalo M. Penetration of sodium hypochlorite into dentin. J Endod 2010;36: White JD LW, Chavers LS, Eleazer PD. The effect of three commonly used endodontic materials on the strength and hardness of root dentin. J Endod 2002;28: Meiers JC KJ. Cavity disinfectants and dentin bonding. Oper Dent 1996;21: Indira MD, Nandlal B. Comparative evaluation of the effect of cavity disinfectants on the fracture resistance of primary molars restored with indirect composite inlays: an in vitro study. J Indian Soc Pedod Prev Dent 2010;28: de Assis DF, do Prado M, Simao RA. Effect of disinfection solutions on the adhesion force of root canal filling materials. J Endod 2012;38: Rueggeberg FA MD. The effect of oxygen inhibition on an unfilled filled composite system. J Dent Res 1990;69: Spyrides GM PJ, Pagani C, Araújo MA, Spyrides SM. Effect of whitening agents on dentin bonding. J Esthet Dent 2000;12: Magni E FM, Hickel R, Huth KC, Ilie N. Effect of ozone gas application on the mechanical properties of dental adhesives bonded to dentin. Dent Mater 2008;24: Kıvanç B.H. AHD, Özcan S., Görgül G., Alaçam T. The effect of the application of gaseous ozone and ND:YAG laser on glass-fibre post bond strength. Aust Endod J 2012;38: Luksiene Z. New approach to inactivation of harmful and pathogenic microorganisms by photosensitization. Food Thecnol Biothecnol 2005;43: Mang T. Lasers and light sources for PDT: past, present and future. Photodiagnosis Photodyn Ther 2004;1: Bonsor SJ, Nichol R, Reid TM, Pearson GJ. Microbiological evaluation of photo-activated disinfection in endodontics (an in vivo study). Br Dent J 2006;200: Lopes MB, Sinhoreti MA, Gonini Junior A, Consani S, McCabe JF. Comparative study of tubular diameter and quantity for human and bovine dentin at different depths. Braz Dent J 2009;20: White DJ, Kozak KM, Zoladz JR, Duschner HJ, Gotz H. Effects of Crest Whitestrips bleaching on surface morphology and fracture susceptibility of teeth in vitro. J Clin Dent 2003;14: Sayfa 10

22 KAPADOKYA BÖLGESİ ÇOCUKLARDA MATURASYON VE OBEZİTE İLİŞKİSİ Kenan CANTEKİN ve ark. KAPADOKYA BÖLGESİ TÜRK ÇOCUKLARINDA SERVİKAL VERTEBRA METODU İLE MATURASYONUN VE OBEZİTE ARASINDAKİ İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ CHILDHOOD OBESITY AND SKELETAL MATURATION ASSESSED WITH CERVICAL VERTEBRAE ANALYSIS IN TURKISH CHILDREN OF CAPPADOCIA REGION 1 Kenan CANTEKİN, 2 *S. Kutalmış BÜYÜK, 3 Abdullah EKİZER 1 Yrd. Doç. Dr. Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı, KAYSERİ. 2 Arş. Gör. Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, KAYSERİ. 3 Yrd. Doç. Dr. Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, KAYSERİ. Özet Bu çalışmanın amacı Kapadokya Bölgesi Türk çocuklarında artmış beden kitle indeksi ile iskeletsel maturasyonun hızlanması arasındaki ilişkiyi tespit etmektir. Yaşları 7 ile 16,5 arasında değişen 112 çocuğun iskeletsel yaşları Hassel ve Farman ın tanımladığı servikal vertebra metodu kullanılarak belirlenmiştir. Kronolojik yaş ve dental yaş arasındaki farklılık beden kitle indeksi, cinsiyet ve yaşa karşı analiz edilmiştir. Normal kilolu, kilolu ve obez bireylerde kronolojik yaş ve iskeletsel yaş arasındaki ortalama farklılıklar sırasıyla 0,48 yıl, 0,46 yıl ve 1,02 olarak belirlenmiştir. Obez bireyler normal kilolu ve kilolu bireylerle karşılaştırıldığında hızlanmış iskeletsel maturasyon göstermelerine rağmen, bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Ortalama iskeletsel yaş cinsiyetler arasında da farklılık göstermemektedir. Kilolu ve obez çocuklar cinsiyet yaş açısından istatistiksel olarak anlamlı iskeletsel olarak artmış maturasyona sahip değildir. Anahtar Kelimeler: Beden-Kitle İndeksi, Servikal Vertebral Kemik Yaşı, Obezite. Abstract The aim of this study was to determine whether increased body mass index is associated with accelerated skeletal maturation in Turkish children of Cappadocia Region. The skeletal ages of 112 children, aged 7 to 16,5 years, were determined by using Hassel and Farman cervical vertebrae methods. The difference between chronologic age and dental age was analyzed against body mass index, sex, and age. The mean differences between chronologic and skeletal ages for normal weight, overweight, and obese subjects were 0.48 years, 0.46 years, and 1.02 years, respectively. Although there was a trend for obese subjects to have accelerated skeletal maturation compared with overweight and normal-weight subjects, the difference was not statistically significant. Skeletal age differences significantly decreased with increasing age. Mean skeletal age also did not different significantly by sex. Overweight or obese children did not have significantly accelerated skeletal maturation in terms of age and sex. Key words: Body-Mass Index, Cervical Vertebral Bone Age, Obesity. Giriş Obezite erişkin bireylerde daha sık gözlenmesine rağmen, büyüme çağındaki bireylerde de dikkate alınması gereken sağlık problemlerinin başında gelmektedir (1). Obezite, vücutta aşırı yağ depolanması ile beraber ortaya çıkan fiziksel bir sağlık sorunudur. Çocukluk döneminde görülen obezite, ilerleyen yaşla birlikte daha başka sağlık problemlerine sebep olmakta hatta ölümle *İletişim Adresi Dr. S. Kutalmış BÜYÜK Erciyes Üniversitesi Ortodonti Anabilim Dalı, Melikgazi/ KAYSERİ. sk_buyuk@yahoo.com sonuçlanabilmektedir. Çocukluk ve büyüme dönemindeki obezite kardiyo-vasküler hastalıklar, astım ve artrit gibi hastalıkların oluşmasında risk faktörü oluşturmaktadır (2). Kızlarda, obezitenin artmasıyla birlikte pubertal büyüme atılımında hızlanma olduğu ve yine yetişkin bayan bireylerde obezitenin göğüs kanseri ve polikistik over sendromu ile ilişkili olduğu bilinmektedir (3). Erkeklerde ise obezitenin pubertal büyüme atılımı üzerinde geciktirici veya erken olacağı şeklinde kesin bir bilgi yoktur. Ancak obezitenin pulmoner hastalıklar, astım, obstruktif uyku apnesi, ortopedik problemler gibi hastalıklarla ilişkili olduğu ortaya konmuştur (4,5). Uluslararası Obezite Derneği verilerine göre, Türkiye deki 6-15 yaşları arasındaki çocuklarda obezite oranı %13 e ulaşmıştır (6). Bu oran obezitenin Sayfa 11

23 KAPADOKYA BÖLGESİ ÇOCUKLARDA MATURASYON VE OBEZİTE İLİŞKİSİ Kenan CANTEKİN ve ark. Türk çocuklarında ne kadar önemli bir problem teşkil ettiğini ortaya koymaktadır. Obeziteyi değerlendirirken yağlı vücut dokusu ile yağsız bölgenin değerlendirilmesi önemlidir. Obezitenin değerlendirilmesinde çok çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Beden Kitle İndeksi (BKİ), obeziteyi değerlendirirken kolayca hesaplanabilen, yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biridir. Lamparski (7), 1988 yılında yapmış olduğu çalışmasında servikal vertebralarda büyüme ve gelişimle meydana gelen değişikliklerin iskeletsel maturasyonu belirlemek amacıyla kullanılabileceğini ve bu metodun da el-bilek bölgesinden elde edilen radyograflardan elde edilen bilgiler kadar güvenilir olduğunu ileri sürmüştür. Bu yöntemle, el-bilek radyograflarına gerek olmadan, hastaya da fazla radyasyon vermeden kemik yaşı tayininin lateral sefalometrik radyograflardan yapılabilmesi ortodontistlerin dikkatini çekmiştir. Hassel ve Farman (8), değişik yaş gruplarındaki 220 bireyin el-bilek radyografileri ile aynı zamanda alınmış lateral sefalometrik radyografilerini incelemişlerdir. Bu bireylerde ikinci, üçüncü ve dördüncü servikal vertebraları değerlendirerek maturasyonu altı aşamaya ayırmışlardır. Bu çalışmadaki bireylerin el-bilek ve lateral sefalometrik filmlerini karşılaştırmalı olarak incelemişler ve sonucunda el-bilekteki gelişime uygun olarak servikal vertebraların da gövdelerinde değişimler meydana geldiğini tespit etmişlerdir. Bunun sonucunda lateral sefalometirk radyograflarda servikal vertebralar üzerinde iskeletsel büyüme ve gelişimi tanımlayan 6 maturasyon evresi oluşturmuşlardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda obezitenin hormonal dalgalanmayı etkileyerek pubertanın erken başlaması üzerinde etkili olduğunu gösteren çalışmalara rastlanmaktadır (6,9). Ortognatik cerrahi ve fonksiyonel ortodontik tedavi planlaması yapılan hastalarda baş ve yüz yapılarının büyüme evresinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Ortodontik teşhis amacıyla, iskeletsel gelişimi tayin etmek için çoğunlukla el-bilek radyografilerinden yararlanılmaktadır. Ancak, son zamanlarda lateral sefalometrik radyograflar üzerinde servikal vertebralardan kemik yaşının tespit edilmesi yaygınlaşmıştır. İkinci, üçüncü ve dördüncü servikal vertebralardan yararlanılarak büyüme aşaması tespit edilebilmektedir (8). Çalışmamızın amacı; büyüme gelişim evresindeki bireylerin beden kitle indeksi ile lateral sefalometrik filmlerden tespit edilen servikal vertebra yaşı arasındaki ilişkiyi tespit etmektir. Materyal ve Metod Çalışmamızın materyalini Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti ve Çocuk Diş Hekimliği bölümlerine tedavi amaçlı başvuran yaşları 7,2-16,5 arasında değişen 112 bireyin lateral sefalometrik filmleri ve ağırlıkları (kg) oluşturmuştur. Bireylerin lateral sefalometrik filmleri kliniğimizde ortodontik tedavi öncesinde teşhis ve tedavi planı amacıyla rutin olarak alınmaktadır. Bireylerin seçiminde daha önce ortodontik tedavi görmemiş olmalarına ve lateral sefalometrik radyografilerinde herhangi bir anatomik deformasyon göstermemelerine dikkat edilmiştir. Tüm sefalometrik radyograflar aynı cihazla (Planmeca Cephalometer PM 2002 EC Proline; Helsinki, Finland) aynı uzaklıktan alınmıştır. Sevikal vertebraların maturasyon aşamaları Hassel ve Farman ın (8) modifiye ettiği metoda göre tanımlanmıştır. Servikal vertebra maturasyon aşamaları iki ortodontist (S.K.B. ve A.E.) tarafından bireylerin kronolojik yaşlarını bilmeden ve birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmiştir (Tablo 1). Tablo 1. Servikal Vertebra Aşamalarına göre tahmini iskeletsel maturasyon ortalama yaş değerleri ve standart sapmaları Tüm ağırlık ve boy uzunluğu ölçümleri standart bir protokol üzerinden gerçekleştirilmiştir (10). Ağırlık ölçümleri 100 grama duyarlı tek bir baskül (Tanita Ultimate series 2204, Tanita Corp., Illinois, IL, USA) yardımıyla gerçekleştirilmiştir. Boy uzunluğu ölçümlerinde ise bireyler ayakkabısız olarak metre cinsinden sonuçlar elde edilecek şekilde ölçülmüştür. BKİ, ağırlık (kg) boy uzunluğunun Sayfa 12

24 KAPADOKYA BÖLGESİ ÇOCUKLARDA MATURASYON VE OBEZİTE İLİŞKİSİ Kenan CANTEKİN ve ark. karesine bölünerek (kg/m 2 ) elde edilmiştir. BKİ değerlerine göre bireyler üç gruba ayrılmıştır; Grup 1, normal ağırlıktaki bireyler (BKİ I), Grup 2 kilolu bireyler (BKİ II) ve Grup 3 obez bireyler (BKİ III) (Tablo 2). arasında değişen bireylerin BKİ değerleri de 9,4 ile 38,7 arasındadır. İskeletsel yaş ile kronolojik yaş arasındaki korelasyon oldukça anlamlı bulunmuştur. (0,732) (Tablo 4). Cinsiyetler açısından değerlendirildiğinde iskeletsel yaş ile kronolojik yaş arasındaki korelasyon kızlarda (0.78) erkeklere (0.67) nazaran daha anlamlı bulunmuştur. (P<0.001) Tablo 2. Beden Kitle İndeksi (BKİ) değerlerinin kilolu ve obez bireylerde yaş ve cinsiyet dağılımı açısından karşılaştırılması Tüm bu BKİ ölçümleri Uluslararası Obezite İndeks değerleri sonuçlarına göre değerlendirilmiş ve kategorilere ayrılmıştır (11). İstatistiksel Değerlendirme Bütün istatistiksel verilerin hesaplanmasında SPSS 13.0 (SPSS Inc. Chicago, Ill) istatistik paket programı kullanıldı ve istatistiksel anlamlılık P<0,05 seviyesinde tanımlandı. Bağımsız değişkenlere karşı iskeletsel maturasyon farklılığı tespit etmek ve BKİ (normal, kilolu, obez) arasındaki farklılığı karşılaştırmak için üç yönlü ANOVA testi kullanıldı. İskeletsel yaş, kronolojik yaş ve cinsiyet arasındaki ilişkiyi tespit etmek amacıyla Pearson korelasyon testi uygulanmıştır. Araştırmacılar arası güvenilirliği değerlendirmek amacıyla lateral sefalometrik radyografların 30 tanesi aynı araştırıcılar tarafından (S.K.B. ve A. E.) 4 hafta sonra tekrar değerlendirilerek Cronbach alfa değeri elde edilmiştir. Bulgular 58 kız ve 54 erkek toplam 112 bireyi içeren çalışmamızdaki dâhil edilme kriterleri Tablo 3 te sunulmuştur. Yaşları 7,2 ile 16,5 P <0.1: Normal kilolu ve obez bireyler arasında ve kilolu ve obez bireyler arasında yüksek BKİ değerlerine sahip olanlar artmış iskeletsel yaş eğilimi sergilemektedir. ø P <0.05: Daha yüksek yaşa sahip bireylerde iskeletsel yaş kronolojik yaşa daha yakınken, daha genç bireylerde kronolojik yaş ile iskeletsel yaş arasındaki fark daha fazladır. Tablo 3. İskeletsel ve kronolojik yaşlar arasındaki ortalama farklar Ortalama iskeletsel yaş farklılıkları tüm bireylerde 0,84, normal kilolu bireylerde 0,45, kilolu bireylerde 0,47 ve obez bireylerde ise 0,84 olarak bulunmuştur. İskeletsel yaş farklılıklarının yaşın artmasıyla beraber anlamlılık değeri azalmaktadır (P<0,017). Ortalama iskeletsel yaş farklılığı 8-12,9 yaşları Sayfa 13

25 KAPADOKYA BÖLGESİ ÇOCUKLARDA MATURASYON VE OBEZİTE İLİŞKİSİ Kenan CANTEKİN ve ark. arasında 1,49 iken, 13-16,5 yaşları arasında 0,19 olarak hesaplanmıştır. Ortalama iskeletsel yaş farklılığı cinsiyetler arasında anlamlılık göstermemektedir (P<0,258). Tüm istatistiksel değerlendirmeler neticesinde yaş, cinsiyet ve BKİ arasında iskeletsel yaş farklılığı açısından istatistiksel olarak herhangi bir farklılık saptanmamıştır. Tablo 4. İskeletsel ve kronolojik yaş arasındaki korelasyonun cinsiyetlere göre karşılaştırılması Gözlemci içi tutarlılık değerlendirildiğinde, yüksek derecede tutarlılık bulunmuştur. Tekrar değerlendirilmeye tabii tutulan 30 lateral sefalometrik radyograf üzerindeki iskeletsel yaş değerlerinde Cronbach alfa değeri 0,97 olarak bulunmuştur. Tartışma Obezite, yüksek enerjili besinlerin çok tüketilmesi ve kişinin yaşamındaki fiziksel aktivitenin ilerleyen bir şekilde azalması ile ciddi bir sağlık problemi hâline gelmiştir. Sosyal yapı, kültürel farklılıklar ve yaşam tarzı obezitenin ortaya çıkmasıyla ilişkilidir. Obez çocuklar geleceğin yetişkin obez bireyleri olarak dikkatle üzerinde durulması gereken bireylerdir. Diş hekimleri, hastalarında obeziteyi değerlendirirken tüm hastaların ağırlık ve boy uzunluklarını anamnez esnasında kaydedip BKİ yi tespit etmelidir. Obez çocuklarda ve yetişkinlerde ileriki dönemlerde ciddi sağlık problemleri ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda maliyeti ucuz ve enerjisi yüksek gıdaların tüketiminin artmasıyla beraber obezite gelişmiş ülkelerde en sık gözlenen sorunlardan birisi hâline gelmiştir. Yapılan çalışmalar Türk bireylerde obezitenin ve kilolu bireylerin oranının çocuklarda %7,3-12, yetişkinlerde ise %1,6-11,2 arasında değiştiğini bildirmektedir (6,12,13). Obezite ile ilişkili olarak çok sayıda sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Abdominal obezite ile birlikte Tip 2 diyabet, kardiyo-vasküler problemler, hipertansiyon, sindirim rahatsızlıkları ve kanser gibi ciddi hastalıkların insidansı artmaktadır (14). Obezite ile ilişkili olarak pubertal büyüme atılımı arasındaki ilişkinin incelenmesi ortodontik tedavi ihtiyacı olan bireylerde üzerinde durulması gereken önemli konuların başında gelmektedir. Bu konu ile alâkalı olarak literatürde birkaç çalışmaya rastlanmaktadır (15,16). İskeletsel ve kronolojik yaş çoğunlukla birbirine parelel seyretmektedir. Yapılan daha önceki bir çalışma obez bireylerin erken pubertaya giren bireyler olduğunu ortaya koymuştur (15). Fakat, bu konuda yapılan diğer bir çalışmada obezitenin pubertayla ilişkili olmadığı belirtilmiştir (17). Flore-Mir ve ark. (18) Perulu kısa boylu çocuklarda yapmış oldukları çalışmalarında iskeletsel maturasyon ve dental gelişimi değerlendirmişlerdir. İskeletsel maturasyonu değerlendirmek amacıyla Fishman yöntemini, (19) diş yaşını tayin etmek amacıyla Demirjian metodunu (20) kullanmışlardır. Bu yazarlar da, bizim çalışmamıza benzer olarak beslenme durumu ile iskeletsel maturasyon arasında herhangi bir ilişki bulamamışlardır. BKİ ile pubertal büyüme arasında doğru orantılı bir bağlantı gözlenmemektedir (21). Bizim çalışmamızda kontrol grubunda (normal ağırlık) kronolojik yaş arasında yaklaşık olarak 0,48 yıl farklılık gözlenmekteydi. İsketsel maturasyonun artmasıyla BKİ arasında bir korelasyon gözlenmemiştir. Son zamanlarda servikal vertebraların maturasyon evrelerine göre iskeletsel maturasyonu değerlendiren çalışmalar çok sık göze çarpmaktadır. Ortodontik tedavi öncesi rutin olarak alınan lateral sefalometrik grafilerde görülen servikal vertebralardan yararlanılarak kemik yaşı tespit edilerek; el-bilek radyografi ihtiyacını ortadan kaldıracak ve hastaya daha az radyasyon verilmiş olacaktır (22). Obez bireyler, iskeletsel ve dental maturasyon hızlanmış bireyler olarak karşımıza çıktıklarında ortodontik tedavi zamanlaması ve yapılacak olan tedavi alternatifleri değişmiş olacaktır. Bu bireyler daha erken zamanlarda ortodontik konsültasyona ihtiyaç duyacaklar ve Sayfa 14

26 KAPADOKYA BÖLGESİ ÇOCUKLARDA MATURASYON VE OBEZİTE İLİŞKİSİ Kenan CANTEKİN ve ark. seri çekim, ortognatik cerrahi ve büyüme modifikasyonları gibi tedavi alternatiflerini düşünmemizi sağlayacaklardır. Bizim çalışmamızın sonucunda servikal vertebra yöntemiyle elde edilen kemik yaşı değerleri kronolojik yaş ile orta derecede korelasyon göstermektedir. İskeletsel yaş ise BKİ değerleri artmış çocuklarda istatistiksel olarak anlamlı bir artış sergilememektedir. Kaynaklar 1. Willerhausen B, Blettner M, Kasaj A, Hohenfellner K. Association between body mass index and dental health in 1,290 children of elementary schools in a German city. Clin Oral Investig 2007;11:195e Freedman DS, Khan LK, Dietz WH, Srinivasan SR, Berenson GS. Relationship of childhood obesity to coronary heart disease risk factors in adulthood: the Bogalusa Heart Study. Pediatrics 2001;108:712e8. 3. Freedman DS, Khan LK, Serdula MK, Dietz WH, Srinivasan SR, Berenson GS, et al. Relation of age at menarche to race, time period, and anthropometric dimensions: the Bogalusa heart study. Pediatrics 2002;110:e Slyper AH. Childhood obesity, adipose tissue distribution, and the pediatric practitioner. Pediatrics 1998;102:e4. 5. Dietz WH, Gross WL, Kirkpatrick JA Jr. Blount disease (tibia vara): another skeletal disorder associated with childhood obesity. J Pediatr 1982;101: Pirincci E, Durmus B, Gundogdu C, Acik Y. Prevalence and risk factors of overweight and obesity among urban school children in Elazig city, Eastern Turkey. Ann Hum Biol 2007;37:44e Lamparski DG. Skeletal age assesment utilizing cervical vertebrae.thesis, Pittsburgh: Pittsburgh of University,1972 alınmıştır O Reilly TM, Reilly TM, Yanniello GJ. Mandibular growth changes and maturation of cervical vertebrae. The Angle Orthodontist 1988;58: Hassel B, Farman AG. Skeletal maturation evaluation using cervical vertebrae. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1995;107: Beunen G, Malina RM, Lefevre J, Claessens AL, Renson R, Simons J, et al. Size, fatness and relative fat distribution of males of contrasting maturity status during adolescence and as adults. Int J Obes Relat Metab Disord 1994;18: Lohman TGRA, Martolrell R. Anthropometric Standardization Reference Manual. Champaign, IL: Human Kinetics Books, Cole TJ. A simple chart to identify non-familial short stature. Arch Dis Child 2000;82:173e Etiler N, Cizmecioglu FM, Hatun S, Hamzaoglu O. Nutritional status of students in Kocaeli, Turkey: a population-based study. Pediatr Int 2011;53:231e Neyzi O, Yalcindag A, Alp H. Heights and weights of Turkish children. J Trop Pediatr Environ Child Health 1973;19:5e Bjorntorp P. The associations between obesity, adipose tissue distribution and disease. Acta Med Scand Suppl 1988;723: 121e Anderson DL, Thompson GW, Popovich F. Interrelationships of dental maturity, skeletal maturity, height and weight from age 4 to 14 years. Growth 1975;39: Demerath EW, Li J, Sun SS, Chumlea WC, Remsberg KE, Czerwinski SA, et al. Fifty-year trends in serial body mass index during adolescence in girls: the Fels longitudinal study. Am J Clin Nutr 2004;80: Karlberg J. Secular trends in pubertal development. Horm Res 2002;57 (Suppl 2): Flores-Mir C, Mauricio FR, Orellana MF, Major PW. Association between growth stunting and dental development and skeletal maturation stage. Angle Orthod 2005;75: Fishman L. Maturational development and facial form relative to treatment timing. In: Subtelny J, editor. Early orthodontic treatment. Chicago: Quintessence; p Demirjian A, Goldstein H, Tanner JM. A new system of dental age assessment. Human Biol 1973;45: Fıratlı S, Öztaş E. Boyun omurları boyutlarında büyüme ve gelişimle meydana gelen değişikliklerin iskelet yaşının belirlenmesinde kullanılıp kullanılmayacağının incelenmesi. Türk Ortodonti Dergisi 1996;9: Shi XQ, Benchimol D, Nasstrom K. Comparison of psychophysical properties of two intraoral digital sensors on low-contrast perceptibility. Dentomaxillofac Radiol. 2013;42(10): Sayfa 15

27 DİŞ MACUNLARININ OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜK Mehmet ADIGÜZEL ve Makbule Tuğba TUNÇDEMİR FARKLI DİŞ MACUNLARININ ÇEŞİTLİ KOMPOZİT REZİN VE PORSELEN YÜZEYLERDE OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜĞÜN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF DIFFERENT TOOTHPASTES ON SURFACE ROUGHNESS OF VARIOUS RESIN MATERIALS AND PORCELAIN 1 *Mehmet ADIGÜZEL, 2 Makbule Tuğba TUNÇDEMİR 1 Araş. Gör., Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti A.D, Hatay. 2 Araş. Gör., Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Konservatif Diş Tedavisi A.D, Konya. Özet Bu çalışmanın amacı, farklı diş macunlarının kompozit rezin, feldspatik porselen ve zirkonyum materyalleri üzerinde meydana getirdiği yüzey pürüzlülüğünü değerlendirmektir. Bu çalışma için 2 mm kalınlığında, 10 mm çapında kompozit rezin, feldspatik porselen ve zirkonyumdan hazırlanmış örnekler kullanıldı (n=20). Gruplar 4 alt gruba ayrıldı (n=5). Başlangıç yüzey pürüzlülükleri, profilometre cihazıyla 3 farklı noktadan ölçüldü ve ortalamaları alındı. Orta sertlikteki diş fırçası (Oral B) kullanılarak farklı içerikteki diş macunları 10 dakika boyunca uygulandı (Colgate Total, İpana Pro-expect, Clinomyn ve Smokers). Fırçalama sonrası yüzey pürüzlülükleri tekrar 3 noktadan ölçülüp ortalamaları yazıldı. İşlem öncesi ve sonrası değerlerin karşılaştırılmasında Paired Sample t-test, gruplar arası fark ortalamalarının karşılaştırılmasında ise ANOVA ve TUKEY (Post-Hoc) testi kullanılmıştır (p>0.05). Bu çalışmanın sonucunda gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05). İstatistiksel olarak anlamlı bir sonuç ifade etmeyecek şekilde en fazla yüzey pürüzlülük değerleri artışı Filtek Z250 mikrohibrit kompozit numunelerinde belirlendi, diğer taraftan en düşük yüzey pürüzlülük değeri artışı ise zirkonyum numunelerinde görülmüştür (p>0.05). Numuneler arasında en fazla aşındırıcı etki Clinomyn diş macununda, en düşük ise Colgate Total diş macunda görülmüştür (p>0.05). Çalışmada kullanılan tüm diş macunlarının oluşturduğu yüzey pürüzlülüğü kabul edilebilir değerler arasındadır. Bu yüzden klinik açıdan kullanımında sakınca bulunmamaktadır. Anahtar Kelimeler: Diş macunları, fırçalama, yüzey pürüzlülüğü.. Abstract The purpose of this study is to evaluate different tooth pastes effect of surface roughness on materials the composite resin, felspathic porcelain and zirconium. Composite, feldspathic porcelain and zirconium specimens with 2 mm thickness and 10 mm diameter were prepared for this study (n=20). Each group was further divided into 4 subgroups (n=5). The initial surface roughness values were measured by a profilometer device at 3 different points and average of these measurements were calculated. Dentifrices with different compositions (ColgateTotal, İpana Pro-expect, Clinomyn ve Smokers) were applied to the specimens for 10 minutes using a medium hard toothbrush (Oral B). Surface roughesses following brushing were measured from three points and averages were written again. Paired sample t-test was used in the comparison of values before and after the procedures and ANOVA and TUKEY (Post-Hoc) were used for the comparison of the average of differences between groups (p>0.05). Statistically significant difference was not found between all groups in scope of this study (p>0.05). While a statistically significant difference was not found between all groups, the material with the highest amount of surface roughness was determined as Filtek Z250 on the other hand zirconium had the least (p>0.05). The Clinomyn dentifrice induced the highest amount of surface roughness whereas Colgate Total had the least between groups (p>0.05). All toothpastes used in this study caused acceptable surface roughness values. Therefore, the clinical use is unobjectionable. Key words: Toothpastes, brushing, surface roughness. Giriş Ağız diş sağlığının korunmasında diş macunu önemli rol oynamaktadır. Diş macunu *İletişim Adresi Dr. Mehmet Adıgüzel Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Sökmen Kampüsü Diş Hek. Fak. Endodonti A.D Antakya / HATAY Tel: Faks: (0326) mehmet_adiguzel_88@hotmail.com plak ve çürük oluşumunun azaltılmasında, gıda artıklarının uzaklaştırılmasında ve dişlerin beyazlatılmasında kullanılabilir (1). Diş macunu; su, aktif bileşenler, yüzey aktif maddeler (deterjanlar), nemlendiriciler, bağlayıcılar, tatlandırıcılar, koruyucular, renklendiriciler ve aşındırıcılar içerir. Diş macunlarının içerisinde %20 45 kadar aşındırıcı madde mevcuttur. Aşındırıcı maddeler gıda artıklarının ve bakteri plağının kolay ve kısa zamanda uzaklaştırılmasını sağlar (2). Aşındırıcı maddeler dişlerde meydana gelen Sayfa 16

28 DİŞ MACUNLARININ OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜK Mehmet ADIGÜZEL ve Makbule Tuğba TUNÇDEMİR renklenmelerin giderilmesine yardımcı olur, fakat diş sert dokularında, restoratif ve protetik materyellerde abrazyona ve pürüzlülüğe neden olabilmektedir (3,4). Yüzey pürüzlülüğündeki artış daha fazla plak birikimine, bakteri tutulumuna ve doku irritasyonlarına sebep olabilir. Aşındırıcıların pürüzlendirme miktarı bakteri plağı tutunma indeksini (0.2μm) geçmemelidir (5). Aşındırıcı maddeler fırçalama işlemi esnasında dentini olduğu kadar kullanılan restoratif ve protetik materyalleri de etkileyebilir (3,4). Diş hekimliğinde gelişmelere paralel olarak kompozit materyallerin rezin matriks ve inorganik doldurucu kısımlarında estetik ve fiziksel özellikleri artırmak için değişiklikler yapılmaktadır (6). Diş macunlarının özellikle diş dokularına ve restoratif materyaller üzerine olan etkileri konusunda çok sayıda çalışma mevcuttur (7,8,9,10,11). Ancak zirkonyum ve seramik porselenlerin etkilerini araştıran çalışmalar daha sınırlı sayıdadır. Ülkemizde farklı yapı ve markada diş macunları mevcut olup, bunların bir kısmı dişleri beyazlatma fonksiyonlarıyla diğer diş macunlarından daha fazla ön plana çıkmaktadır. Bununla beraber dişler üzerinde çay, kahve, sigara ve tütünün oluşturduğu nikotin ve diğer gıda lekelerini çıkartmak amacıyla üretici firmalar tarafından sigara içenler için özel olarak geliştirilmiş çeşitli diş macunlarının da üretimi artmaktadır. Bu tür diş macunları yüzeyde parlama ile bir miktar aşınmayı beraber oluşturabilir. Üretici firmalar diş macunlarının aşındırıcı etkilerini ulusal ve uluslararası standartlar kullanarak belirlemektedirler (BS 5136, 1981, ISO 11609, 1995) (12). Bu çalışmada ikisi smokers diş macunu olmak üzere birbirlerinden farklı dört diş macununun kompozit rezin, feldspatik porselen ve zirkonyum porseleni üzerindeki yüzey pürüzlülük değerlerini nasıl etkilediğini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışmamızda, günümüzdeki diş macunlarının kompozit rezin materyalleri, feldspatik porseleni ve zirkonyumu pürüzlendirme değerlerinin klinik olarak kabul edilebilir sınır içerisinde olup olmadığının tartışılması amaçlanmıştır. Bu sebeple, farklı tipteki diş macunlarının, feldspatik porselen, zirkonyum ve farklı yapıdaki kompozit rezinlerde meydana getirdiği yüzey pürüzlülüğü değerlendirilecektir. Gereç ve Yöntem Bu çalışmada, iki farklı kompozit rezin, feldspatik porselen ve zirkonyum örnekler kullanıldı. Her bir materyale ait 20 adet test örneği, 2 mm kalınlığında 10 mm çapında boşluğu bulunan paslanmaz çelikten metal kalıplarda hazırlandı. Örnekler Filtek Ultimate (nanofil), Filtek Z250 (mikrohibrit) kompozit rezinleriyle, Vita (feldspatik) ve ZirkonZahn (zirkonyum) porselen sistemlerinden elde edildi (n=20). Çalışmada kullanılan protetik ve restoratif materyallerin yapısı ve üretici firmaları Tablo 1 de sunulmuştur. Tablo 1. Kullanılan materyaller ve üretici firmalar Feldspatik porselen örnekler hazırlanırken porselenin likiti ve tozu üretici talimatlarına uygun şekilde karıştırıldı ve porselen hamuru kalıba döküldü. Porselen hamuru bir vibratör ile kondanse edildi ve açığa çıkan fazla sıvı kağıt bir mendil ile alındı. Programlanabilir 900 derecelik bir porselen fırınında (Vita) polimerize edildi. Polimerizasyonu tamamlanan porselen örnekler kalıptan çıkarıldı. Glaze ile polisaj işlemleri yapıldı. Zirkonyum örnekler, Exocad cad programında tasarlanmış (CAD-CAM, mali roland dvx50, Japan) 14 98mm lik blok (white peaks, Germany) ile frez (union,japan) kullanılarak her bir disk için 9 dakika da work cam programı kullanılarak hazırlanmıştır. Çıkan diskler sinterleme fırınında (Vita,Germany) 1530 C de 8 saat sürede sinterlenmiştir. Glaze Sayfa 17

29 DİŞ MACUNLARININ OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜK Mehmet ADIGÜZEL ve Makbule Tuğba TUNÇDEMİR (Vita, Germany) işlemi 880 C de porselen fırınında (Ivoclar,Germany) yapılmıştır. Porselen sistemlerinin örnekleri hazırlandıktan sonra diğer kalıp içerisine kompozit rezinler yerleştirildi ve ışık gücü ölçülmüş bir halojen ışık (400 mu/cm 3 ) kaynağı ile (Hilux 250, Benlioğlu Medikal, Türkiye) 40 saniye boyunca 1cm uzaklıktan polimerize edildi. Hazırlanan örneklerinin yüzeyi, polisaj disklerinin her biri ile 45 sn uygulanarak parlatıldı. Daha sonra 37 ºC de su içerisinde ölçümler yapılıncaya kadar örnekler saklandı. Her bir grup 4 alt gruba ayrıldı (n=5). Her bir örneğin başlangıç yüzey pürüzlülükleri profilometre (Mahr Marsurf PS1, Almanya) cihazıyla 3 farklı noktadan ölçüldü ve ortalamaları alındı (Resim 1). kullanılarak diş macunu (Colgate Total, İpana Pro-expect, Clinomyn ve Smokers) uygulandı. Çalışmada kullanılan diş macunlarının içerikleri ve üretici firmaları Tablo 2 de sunulmuştur. Her örnek 10 dakika süreyle fırçalandı. Diş fırçası örnek yüzeyine paralel olarak baskı yapılmadan aynı operatör tarafından uygulandı. Her diş macunu uygulaması için yeni bir diş fırçası kullanıldı. Fırçalanan yüzeylerdeki diş macunu akan su altında uzaklaştırıldı. Fırçalama sonrası yüzey pürüzlülükleri tekrar 3 noktadan ölçüldü ve ortalamaları alındı (Resim 2). Başlangıç ortalama yüzey pürüzlülüğü, diş macunu uygulaması ve fırçalama işleminden sonra ölçülen ortalama yüzey pürüzlülüğü değerleriyle karşılaştırıldı. İşlem öncesi ve sonrası değerlerinin karşılaştırılmasında Paired Sample t-test, gruplar arası fark ortalamalarının karşılaştırılmasında ise ANOVA ve TUKEY (Post-Hoc) testi kullanılmıştır (p>0.05). Resim 1. Profilometre cihazı ve kullanılan bir numune Yüzey pürüzlülüğü ölçülmüş örnek yüzeyi, silikon kalıbın içindeki yuvada üstte kalacak şekilde yerleştirildi. (Resim 2) Tablo 2. Kullanılan diş macunları ve üretici firmaları Resim 2. Örneklerin silikonda muhafaza edilmesi Silikon kalıp içerisine yerleştirilen örneklere, orta sertlikte diş fırçası (Oral B) Bulgular Kullandığımız diş macunları içerisinde rezin ve porselen yüzeylerde yüzey pürüzlülüğü değerlerinde istatiksel olarak anlamlı bir fark Sayfa 18

30 DİŞ MACUNLARININ OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜK Mehmet ADIGÜZEL ve Makbule Tuğba TUNÇDEMİR bulunamamıştır (P>0.05). Ancak çalışmamızda kullanılan tüm diş macunlarının yüzey pürüzlülük değerlerinde artış gözlenmiştir. Clinomyn diş macunu istatiksel olarak anlamlı fark göstermeyecek şekilde diş macunları içerisinde en fazla yüzey pürüzlülüğüne neden olmuştur. En fazla yüzey pürüzlülük değerleri artışı ise Filtek Z250 mikrohibrit kompozit numunelerinde gözlenmiştir (P>0.05). Yüzey pürüzlülük değerleri Tablo 3 de belirtilmiştir. Tablo 3. Örneklerin yüzey pürüzlülük farkları ve standart sapmaları Tartışma Diş hekimliğinde sık kullanılan restoratif materyaller olan rezin esaslı dental restoratif materyaller ve porselen sistemler çeşitli faktörlerin etkisiyle yüzey pürüzlülüğünde artış gibi istenmeyen bozulmalar meydana getirebilmektedir. Yüzey pürüzlülüğü; oklüzal stresler, travma, diş fırçalama, çeşitli ısılardaki gıdalar gibi faktörlerin etkisiyle artış göstermektedir (11,13). Aşındırıcı karakterli diş macunları, diş dokusu ve restorasyonların yüzey özelliklerini olumsuz etkileyebilmektedir. Oluşabilecek yüzey pürüzlülüğünde mikroorganizmalar, oral hijyen işlemlerinden ve farklı kuvvetlerden kaçarak saklanabilir. Yüzey alanının artması dental plak ve bakteri adezyonun artışına neden olabilir. Bu durum çürük oluşumu, estetik ve periodontal sağlık bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmada, ikisi smokers diş macunu olmak üzere dört farklı diş macununun; çeşitli rezin, feldspatik porselen ve zirkonyum materyallerinde meydana getirdiği yüzey pürüzlülüğü araştırılmıştır. Çalışmada, literatürde yüzey pürüzlülüğü ölçümü için sıklıkla kullanılan profilometre cihazı ve Ra birimi (RoughnessAverage) kullanılmıştır. Çalışmamızda istatistiksel olarak herhangi anlamlı bir sonuç elde edilememiş olsada gruplar içinde pürüzlülük değerini en fazla arttıran diş macunu, Clinomyn diş macunu olarak tespit edilmiştir (p>0.05). Sigara içenler için özel olarak üretilen Clinomyn diş macununu içerisine diğerlerinden farklı olarak konulan kalsiyum karbonat ve alüminyum silikat içeriklerinin böyle bir etki yapabileceği düşünülebilir. İpana Pro-Expert in Colgate Total e göre istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç ifade edilmeyecek şekilde pürüzlülük değerini daha fazla artırmasını ise İpana Pro-Expert in içeriğindeki silika ve fosfat içeriğinden kaynaklanıyor olabileceği düşünebilir. En çok pürüzlenen materyal mikrohibrit yapısına sahip Filtek Z250 rezin kompozit olarak gözlemlenmiştir. En az pürüzlenen materyal ise zirkonyum numuneleri olarak gözlenmiştir. Çalışmanın amacı olan pürüzlendirme değerlerinin klinik olarak kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğu görüşü kabul edilmiştir. Nanofil kompozitler, mikrohibrit kompozitlere göre daha iyi polisajlı bir yüzey, daha yüksek kırılma ve aşınma direnci ve polimerizasyon büzülmesinde azalma gibi avantajlar sağlayabilmektedir (14,15). Bu çalışmanın sonuçlarında ise nanofil ve mikrohibrit kompozit rezinler arasında yüzey pürüzlülüğü artışı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Bu durum, kompozit rezinlerin partikül boyutlarının benzer olması sebebiyle kaynaklanabileceği düşünebilir. Zirkonyum, üstün fiziksel özellikleri (esneme, gerilme ve basma dayanımı) ve estetiği ile diş hekimliğinde kullanımı artan bir sistemdir. Zirkonyum oksit esaslı seramikler, feldspatik porselene göre yaklaşık altı kat, kırılma ve esneme direnci bakımından ise alüminadan yaklaşık iki kat daha güçlüdür (16). Zirkonyum sisteminin üstün fiziksel özellikleri ile bu çalışmada yüzey pürüzlülük artışından en az etkilenen materyal olduğu söylenebilir. Özel E ve ark. (17) Pronamel, Colgate Total, İpana 3 Boyutlu Beyazlık Luxe ve Signal Beyaz Güç Karbonat diş macunlarının çeşitli rezin yüzeylerde meydana getirdiği pürüzlülük miktarını değerlendirmişlerdir. Bu çalışmada Signal Beyaz Güç Karbonat diş macununun akrilik materyalinde istatistiksel olarak anlamlı fark gösterecek şekilde daha fazla yüzey pürüzlülüğüne neden olduğu bildirilmiştir. Yine aynı çalışmada Signal Beyaz Güç Karbonat diş macunu içerisine kalsiyum karbonat ve sodyum Sayfa 19

31 DİŞ MACUNLARININ OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜK Mehmet ADIGÜZEL ve Makbule Tuğba TUNÇDEMİR bikarbonatın ilave edilmesiyle yüzey pürüzlülüğünün arttığı belirtilmiştir. Bu çalışmadaki kalsiyum karbonatın yüzey pürüzlülüğünü arttırdığı verileri bizim çalışmamızı desteklemektedir. Pamir T ve ark. (7) aşındırıcılık değerleri farklı (Rembrandt Whitening, Colgate Tartar Control/Whitening ve Sensodyne Extra Whitening) beyazlatıcı diş macunlarının kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülüğüne ve mikrosertliğine etkilerini araştıran bir çalışma yapmışlardır. Çalışmanın sonuçlarına göre diş macunlarının kompozit rezinlerde neden olduğu yüzey pürüzlülük miktarında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edememişlerdir. Beyazlatıcı diş macunlarının oluşturduğu aşındırma nedeniyle oluşan pürüzlülük miktarının klinik açıdan sakıncalı olmadığı verileri bu çalışma ile uyumludur. Yüzey pürüzlülüğünün restoratif materyalleri olumsuz yönde etkilemesi sonucu restorasyonun renklenmesi ve plak birikimi oluşumu görülebilir. Bu nedenle diş hekimliğinde kullanılan diş rengi, restoratif materyallerin bitirme ve cila işlemleri hasta memnuniyeti ve restorasyonun başarısı için önemli basamaklardır (18,19). İyi yapılmamış polisaj işlemleri restorasyonların yüzey pürüzlülüğünde artışa neden olabilmektedir (20,21). Bu nedenle, yüzey pürüzlülüğünü en aza indirgeyebilmek amacıyla, restorasyonların bitirilmelerinin ardından, tüm restorasyon yüzeylerine çok iyi bir şekilde polisaj yapılması önerilmektedir (22). Marghalani HY. (23) yeni çıkmış posterior kompozitlerde polisaj sistemlerinin yüzey pürüzlülüğü üzerine etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, polisaj sistemleri ve materyaller arasında, yüzey pürüzlülüğü açısından belirgin farklılıkların meydana geldiğini bildirmiştir. Çalışmamızda daha yaygın ve etkin kullanımı olması nedeniyle klasik diş fırçaları, pilli diş fırçalarına tercih edilmiştir. Hata olasılığını düşürmek için işlemler aynı operatör tarafından, baskı uygulamadan ve her diş macununda yeni bir diş fırçası kullanılarak yapılmıştır. Birçok in vitro çalışmalarda olduğu gibi bu çalışmada da ağız ortamı tam olarak yansıtılamamıştır. Çalışmada kullanılan diş macunları tükürük ve salyaya maruz kaldığında etkileri değişebilir. Klinik olarak, diş macunuyla beraber, kişinin fırçalama tipi, kişisel fırçalama alışkanlıkları, tükürüğünün nitelikleri, ağızdaki restorasyonların ve apereylerin varlığı sonuçları etkileyebilir. Bu nedenle laboratuar deneylerin güvenirliği yeterli olmayabilir. Bu amaçla sonuçların, klinik bir çalışma veya ağız ortamını daha iyi taklit eden bir çalışma ile desteklenmesi gerekmektedir. Sonuçlar Uygulanan materyallerde işlem sonrasında yüzey pürüzlülük değerleri (Ra) artmıştır fakat gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunamamıştır. En fazla yüzey pürüzlülük değerleri artışı restoratif materyal Filtek Z250 mikrohibrit kompozit numunelerinde gözlenmiştir. En düşük yüzey pürüzlülük değerleri artışı ise zirkonyum numunelerinde görülmüştür. Numuneler arasında en fazla aşındırıcı etki Clinomyn diş macununda, en düşük ise Colgate Total diş macunda görülmüştür. Çalışmada kullanılan tüm diş macunlarının bakteri plağı tutunma değerlerinin normal değerleri aşmaması sebebiyle klinik açıdan kullanımında sakınca bulunmamaktadır. Kaynaklar 1. Soyman M. Diş macunları Klinik Etkinlikleri, İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi Forward GC. Role of toothpastes in the cleaning of teeth. Int. Dent J 1991; 41: Senawongse P, Pongprueksa P. Surface roughness of nanofill and nanohybrid resin composites after polishing and brushing. J Esthet Restor Dent 2007; 19: Bollen CM, Lambrechts P, Quirynen M. Comparison of surface roughness of oral hard materials to the threshold surface roughness for bacterial plaque retention: a review of theliterature. Dent Mater 1997; 13: Teughels W, Van Assche N, Sliepen I, Quirynen M. Effect of material characteristics and/or surface topography on biofilm development. Clin Oral Implants Res 2006; 2: Combe EC, Burke FJT. Contemporary resin-based composite materials for direct placement restorations: Packables, flowables and others. Dental Update 2000; 27: Pamir T, Korkut ZO, Tezel H, Köse T, Özata F. Aşındırıcılık değerleri farklı beyazlatıcı diş macunlarının kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülüğü ve mikrosertliğine etkilerinin incelenmesi. Gazi Üni Diş Hek Fak Derg 2007; 24: Gökay N, Türkün Ş. Farklı kompozit rezin materyallerinin aşınma ve sertlik özelliklerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi. A.Ü. Diş Hek Fak Derg 2002; 28: Da Costa J, Adams-Belusko A, Riley K, Ferracane JL. The effect of various dentifrices on surface roughness and gloss of resin composites. J Dent. 2010; 38: Wiegand A, Schwerzmann M, Sener B, Magalhaes AC, Roos M, Ziebolz D, Imfeld T, Attin T. Impact of toothpaste slurry abrasivity and toothbrush filament stiffness on abrasion of eroded enamel - an in vitro study. Acta Odontol Scand. 2008; 66(4):231-5 Sayfa 20

32 DİŞ MACUNLARININ OLUŞTURDUĞU PÜRÜZLÜLÜK Mehmet ADIGÜZEL ve Makbule Tuğba TUNÇDEMİR 11. Lee YK, Lu H, Oguri M, et al. Changes in gloss after simulated generalized wear of composite resin. J Prosthet Dent 2005; 94: Addy M, Hughes J, Pickles MJ, Joiner A, HuntingtonE. Development of a method in situto study toothpaste abrasion of dentine. Comparison of 2 products. J Clin Periodontol 2002; 29: Lappalainen R, Yli-Urpo A, Seppa L. Wear of dental restorative and prosthetic materials in vitro. Dent Mater 1989; 5: Mitra SB, Wu D, Holmes BM. An application of nanotechnology in advanced dental materials. J Am Dent Assoc 2003; 134: Dabano_lu A, Kunzelmann KH, Hickel R, Koray F. Threebody wear resistance of resin composites.dgz/efcd- Meeting, Munich, Blatz MB, Sadan A, Kern M. Resin ceramic bonding: A review of literature. J Prosthet Dent 2003;89: Emre Ö, Nuray Ç, Arzu A. Farklı diş macunlarının çeşitli rezin yüzeylerinde oluşturduğu pürüzlülüğün değerlendirilmesi. SÜ Dişhek Fak Derg 2011; 20: Ryba TM, Dun NWJ, Murchison DF Surface roughness of various packable composites. Oper Dent 2003; 27: McKinney JE, Antonucci JM, Rupp NW. Wear and micro hardness of glassionomer cements. J Dental Res 2002; 66: Tanoue N, Matsumura H, Atsuta M. Wear and surface roughness of current prosthetic composites after toothbrush/dentifrice abrasion. J Prosthet Dent 2000; 84: Mandikos MN, McGivney GP, Davis E, et al. A comparison of the wear resistance and hardness of indirect composite resins. J Prosthet Dent 2001; 85: Chung SM, Yap AUJ. Effects of surface finish on indentation modulus and hardness of dental composite restoratives. Dent Mater 2005; 21: Marghalani HY. Effect of finishing/polishing systems on the surface roughness of novel posterior composites. J Esthet Restor Dent 2010; 22: Sayfa 21

33 CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS Hakan KAMALAK ve ark. *ÖN BÖLGEDEKİ ESTETİK SORUNLARDA KONSERVATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI: 4 OLGU SUNUM CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS ON ANTERIOR SIDES: 4 CASES REPORTS 1 **Hakan KAMALAK, 2 Muhammet YALÇIN, 2 Hacer TURGUT 1 DDS. İnönü University, Faculty of Dentıstry, Department of Restorative Dentistry, Malatya. 2 DDS. PhD. İnönü University, Faculty of Dentıstry, Department of Restorative Dentistry, Malatya. Özet 21. yüzyılda estetik diş hekimliğinde, kırık, malforme, malpoze ve renklenmiş dişler, üretilen yeni estetik malzemeler sayesinde son derece beğenilen formlarda restore edilebilirler. Bu olgu sunumlarında, kliniğimize diestema, persiste süt dişleri ve malpoze gibi anterior bölgedeki estetik problemler nedeniyle başvuran 4 hastanın tedavisi amaçlanmıştır. Dişlerin mine yüzeyinde herhangi bir preperasyon yapılmaksızın, şeffaf matriks band dişlerin mezial ve distal kenarlarına uyumlandırıldı ve uygun kamalarla sabitlendi. Sonra sırasıyla, % 37 lik fosforik asit jel (Etching Gel, Kerr, USA) ve bonding ajan (Clearfil SE Bond, Kuraray, Japan) mine yüzeylerine uygulandı ve tabakalama tekniğiyle kompozit rezin (Arabesk, Voco, Germany) kullanılarak restore edildi. Son olarak restorasyon yüzeyleri bitirme diskleriyle (Sof-lex,3M ESPE,USA) cilalandı. 6 ay sonra hastalar değerlendirildi ve estetik olarak herhangi bir kırılma veya renklenme gözlenmedi. Anahtar Kelimeler: Estetik diş hekimliği, konservatif tedavi. Abstract In 21st aesthetic dentistry, the broken, malformed, malposed and decaying teeth can be restored in a highly acclaimed form with the help of the new produced aesthetic materials. In these case reports, the treatments of four patients who applied to our clinic with the aesthetic problems on arterior side such as malpose, diestema and persistent milky teeth has been purposed. Without making any preparation on the enamel surface of teeth, the transparent matrix band has been located on the mesial and distal ridges and has been fastened with apropriate wedges. Then, the phosphoric acid gel (Etching Gel, Kerr, USA) and bonding ajan have been applied to the enamel surface consecutively. And it was restored using composite resin by layering. At last, the restoration surfaces were polished with finishing discs (Sof-lex,3M ESPE,USA). The patients were evaluated after six months and aesthetically not any broken or decaying teeth were determined. Key words: Aesthetic dentistry, conservative treatment. Introduction Aesthetic is a subjective concept. By thinking that aesthetic can change from person to person, the doctor should know the aesthetic needs of the patient, the methods and the materials which must be used.(1) The aesthetic expectations of the patients are increasing day by day and the doctors have to improve themselves * These cases are presented at the symposium in 18th Departments of Restorative Dentistry Meeting and Symposium on October 2013 KAYSERİ. **İletişim Adresi Dr. Hakan KAMALAK İnönü University, Faculty of Dentıstry, Department of Restorative Dentistry, 44280, Malatya. Tel: hakankamalak@hotmail.com scientifically and aesthetically to provide their expectations. Aesthetic problems are one of the case that the dentists encounter most. Especially the location, shape, dimension and color disorders cause big problems aesthetically. The structural changes of shape and growth on permanent and milky teeth can derive from environmental factors, genetic factors, systematic or local changes or can happen as a total result of these combinations. (2, 3, 4) In the restoration of broken, malformed, malposed teeth etc., the direct composite method which is a kind of conservative treatment method, has been used. In dentistry, in order to make a durable aesthetic restorative treatment, the connection of restorative substance and tooth is needed to be provided well. The used different materials, methods, techniques and systems with this purpose enable the restorations to be applied Sayfa 22

34 CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS Hakan KAMALAK ve ark. directly to teeth surfaces (5). Also after a well motivation that s given to the patient, these restorations which are applied to anterior side can clinically sustain in proper position in the mouth for a long time. In this study, we aimed to make the treatments of four patients who applied to our clinic with the aesthetic problems on anterior side. A Case Report The materials used in this study has been demontrated in Table 1. MATERIALS Transparent Matrix Band Kama The Phosphoric Acid Gel of %37 Bonding ajan Composite Resin The Finishing Discs The Finishing Fresis (ankansas) PRODUCER FIRM Kerr Hawe Stopstrip,China Fixing Wooden Wedges,E.U Etching Gel, Kerr, USA Clearfıl SE bond, Kuraray, Japan Voco Arabesk Composite Resin, Germany 3M ESPE Sof- Lex,U.S.A FG Diamond Bur Composite Finishing Kit Table 1. Materials used in this study THE PURPOSE OF USE Proximal Adaptation Excellent Filling Without Overflow Roughen the Surface of the Enamel Increase Retention More Resistant Aesthetic Restoration Smooth Surface Smooth Surface Form In four case reports, the transparent matrix band has been located mesial and distal ridges of the teeth without making any preparation on enamel surface of the teeth and has been fastened with appropriate wedges. Then, the phosphoric acid gel (Etching Gel, Kerr, USA) and bonding ajan have been applied to the enamel surface consecutively. And it was restored using composite resin by layering. At last, the restoration surfaces were polished with finishing discs (Sof-lex,3M ESPE,USA). One of the most important subject which affects the success of the restorations in these cases is the effect of the used adhesive materials. Being consistent with teeth tissues, having minimum stotocsicity, having a strong connection, having a low level of microleakages, being more resistant against masticatory forces are the most preferable features of adhesive systems (6). Clearfil SE Bond (Figure 1), the fifth generation, is a system including acidic primer and connective factors. The Primer includes HEMA, hydrophilic dimetacrilat, N,N-diethanolptoluidine, D,L-camphor quinone and water; but in its connective part, it has colloidal silica, HEMA, Bis-fenol A and water (7). Clearfil SE Bond, the watered primer has been prerared and was applied to the enamel and dentine surface at once without washing and was dried after waiting 20 seconds. Then it was provided to emit everywhere with the help of air by applying connective factor. Then it was polimerized with light for ten seconds. At last, the tooth was fullfilled. Figure 1. Clearfil SE Bond The prefered composite material will enhance the quality of restoration and the success of the adesion. In this study, in all events, Voco Arabesque Composite Material have been used. The microhybrite composite (Arabesque, Voco, Germany) which has been used, includes seramic glass filling. This material has a high quality for all cavities, for a good polishing, for an excellent aesthetic and Sayfa 23

35 CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS Hakan KAMALAK ve ark. tooth compatibility and has a high stability and endurance against abrasion (8). Two female patients of 29 and 34 years old colsulted to our clinic owing to the cavities among teeth on anterior side (Figure 2-3). They informed that they had problems while speaking because of these cavities among teeth. They told that they heard irritable sounds coming from these spaces because the tongue get within them. The patients were treated after being given the necessary information. offered to cover the diastemas with aesthetic fill material without getting any different treatments for their teeth. In these two female patient s treatments, without making any preparation on the enamel surface of the teeth, the transparent matrix band was located on the mesial and distal ridges of teeth and were fastened with appropriate wedges. Then, the phosphoric acid gel of % 37 (Etching Gel, Kerr, USA) and bonding ajan have been applied to the enamel surface consecutively. And it was restored using composite resin by layering. At last, the restoration surfaces were polished with finishing discs. (Figure 4) Figüre 2. The 29-year-old female patient Figure 4. Before Treatment and After Treatment (29-year-old Female Patient) Figure 3. The 34-year-old female patient There are various reasons of diastemas among teeth. If the teeth next to the front sharp teeth are small, diastemas can form. The frenilium on anterior side, the loss of teeth on backward of the mouth and the cases in which the teeth push back, can cause diestema. There are different treatments according to the reason of diestema. For example, if the reason is frenilium, the connective tissue and frenectomy are removed or the cavity is fullfilled with ordodontic treatment. These two patients Figure 5. Pre-treatment and post-treatment of 34-year-old Female Patient (Diestema treatment was applied to 14 teeth of central, lateral, canine and I. Premolars on upper jaw and central, lateral, canine teeth on lower jaw in total.) In our other case, the 23-year-old patient pointed that she had no permanent teeth on lower front segment, but she had her milky teeth, and the long and insizal parts of her teeth on upper front segment were jagged (Figure 6). But not any findings were determined in the radiograph taken from the patient (Figure 7). Sayfa 24

36 CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS Hakan KAMALAK ve ark. recessive chondroectodermal dysplasia can be seen, too (9). In the individuals with cleft lip and palate, hypodontia and microdont can frequently be seen. In Down Sendrome (trisomi 21), the correlation of hypodontia is quite high. Also, depending on the rubella factors, the presence of hypodontia in the people who use thalidomide was informed (9). We did the same treatment, which was applied to the former patients, to our new patient (Figure 8). Figure 6. The persistent case of milky teeth Figure 8. Pre-treatment and post-treatment of the patient Figure 7. Periapical radiograph of the patient belonging to 23-year-old patient. The lack of some teeth are called as hypodontia (7,8). Hypodontia is more common among milky teeth on upper jaw and we can often see the lack of lateral incisors. The researchers point out that hypodontia is seen in Caucasus Race at a rate of % 1 and % 9. The hypodontia among permanent teeth can be observed in the same frequency on lower and upper jaw, and also the lack of 3rd molar tooth was determined. In addition to these, severe hypodontia and microdont, hypohydrotic ectodermal dysplasia related to X, otosomal dominant ectodermal dysplasia, otomosal But, in our last case; the 19-year-old male patient consulted to our clinic owing to his broken and malpositioned central tooth (Figure 9). These kinds of anomalies are seen as a result of bad habbits. These bad habbits can be defined as thumb sucking, putting foreign objects into the mouth which stop physiological development in between 3 and 6 years or leads to pathology in dentition or are sometimes part of psychosocial development (10). The habbit of lip biting or sucking can cause different anomalies depending on upper or lower lip biting. As a result of upper lip biting, retrusion, malalignment and diestemas can be seen within upper incisors (11). Figure 9. The pre and post-treatment condition of teeth given. The habbit of lip biting or sucking can also cause labial position of teeth and nail biting. Nail biting causes various problems such Sayfa 25

37 CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS Hakan KAMALAK ve ark. as gingival ressecion, vestibule or lingual position, diestema and rotations resulting from the pressure to upper and lower jaw (11). Also, if the tongue moves within upper and lower incisors, it can cause anterior open bite in the mouth (12). Discussion In modern dentistry, one of the materials that we often use is composite. Today composites are quiet popular restoration kinds with the advantages of removing less materials from tooth surface, not being affected of oral fluids, having biocompatibility and high color stabilities (13-15). Even if the results seem to be successful, simple mistakes in implementation stages can affect the survival rate and quality of the restoration. The development of such restorations is parallel to the development of adhesive dentistry. Thefasten of restorasion to teeth tissues with the development of adesives is gradually getting better (16). The essential points in restorations should be paid attention. If you can t correct the mistake, it can be irreversible. The three biggest biological mistakes are done on periodontal segments, edges and fields related to post-operative sensitivity (17). In the treated cases, one of the most faced problem is post-operative sensitivity. Post-operative sensitivity is among the most irritable problems which may occur in adhesive implementations. The bacterias remaining on dentin after adhesive implementation can be one of the basic reason of post-operative sensitivity. With the aim of preventing such problems and in order to obtain a clean and bacteria-free dentin, we should care about the clean surface of the teeth (18). In the cases, when the diestemas are covered, after the overpresence of restorative materials on gingiva papillary segment, periodontal problems might occur on these regions resulting from food impaction. As a result, color changes can be seen on these parts of the teeth (19). An excellent isolation during restoration is very important. But, if the periodontal health is not in a good condition or if the tissues were given harm during the preparation of restoration surface, no matter how much precaution you take for the isolation of the region, the bleeding tissues can create a negative effect on connection. Mechanic forces, chemical stimulants can cause bleeding, as well. This will not only lead to micro leakage which affects connection, it will also cause decaying and color changing (20). The aesthetic dentistry is based on team-work including dentist, surgeon and patient. If the correct diagnosis and the needed treatment plans can not be done, it will possibly fail in a short time. In every aesthetic case, the most important factor is the smile-concept. If the surgeon doesn t know the fundamental principles of smile-concept and doesn t imagine the result of the aesthetic operation, the treatment is exposed to fail without starting. The dental surgeon must take the face of his/her patient as a whole and must concentrate on the relation of teeth with the face and lips. In order to prevent the failure, the aesthetic dental surgeon must have knowledge about aesthetic installation, insizal edge position, gingival asymmetrics and the form of tooth-arch (21). In polymerization with light, the right timing is very important. Owing to the heat coming through the source of halogen light, the pulb can be affected in a bad way. Even if one suggests the implementation of polymerization with light for 30 or 40 seconds, because it is implemented to only one point, it can cause irreversible damage of pulpa. For this reason, the dental surgeon must be careful about this. The microleakage, which turn up as post-operative sensitivity, usually results from the adaptation of weak edges. In fact, when the edge of restoration is located on the root surface or dentin and when the edge compatibility isn t provided enough, the microleakage can also cause rotten lesions (22). Color incompatibility and color change may be reasons of the failure. A correct choice of color should be done in order not to have any incompatibility in the color of natural teeth and in the restorative fill materials. We can benefit from the color of adjacent teeth. The teeth color which taken from excessively dry tooth can cause aesthetic problems. A dry tooth seem lighter that its original color and it can clearly be observed in dark coloured teeth (23). In an lightened place where the refractor lights are off, the color choice should be done in daylight. Meanwhile, the patient mustn t have any make- Sayfa 26

38 CONSERVATIVE TREATMENT APPROACHES IN AESTHETIC PROBLEMS Hakan KAMALAK ve ark. up on her lips. Color choice should be done at once without hurting eyes and the dental surgeon should be level with the patient. Conclusion In the aesthetic and functional problems seen on anterior segment, the appropriate aesthetic has been provided in terms of color and contur with the help of microhybrid composite resin reinforced by natural layering and nano-particules without needing any radical or protetic reinforcement. In the later 6-months controls, the pleasure of the patient and the obtained natural appearance have been stated to be clinically acceptable in terms of edge coloring, edge compatibility, post-operative sensitivity and sekonder decay. The failures are the part of all Works. If a careful treatment plan is done, the correct case and material are choosen, an effective communication is set up with the patient and if you pay attention to every clinic step, the failures can be reduced to a large scale. 17. Calamia J. R. Clinical Evaluation of Etched Porcelain Veneers. American J. Dent.,1989; 2: Garber A. D., Porcelain Laminate Veneers: To Prepare or Not to Prepare Compendium Cont. Educ. Dent., 1999;12: Walls A. W. G., Wassel R. W., Crowns and Other Extra Coronal Restorations: Porcelain Laminate Veneers. Br. Dental Journal, 2002;193: Walls A. W. G., Wassel R. W., Crowns and Other Extra Coronal Restorations: Porcelain Laminate Veneers. Br. Dental Journal, 2002;193: Gürel, G., Porselen Laminat Venerler Bilim ve Sanatı, Quintessence Yayıncılık Ltd. Şti., 2004; Small W. B., Preparation of Teeth for Esthetic Restorations. General Dentistry., 2001; Dumfahrt H., Porcelain Laminate Veneers: A Retrospective Evaluation After 1 to 10 Years of Service: Part 1- Clinical Producure. Int. J. Prosth.,1999;12: Referances 1. Gür E, Kesim B. " Porselen Laminate Veneerler" C.Ü. Diş Heki. Fak. Derg., (1): Welbury R.R., Paeditiatric dentistry, 1986: Backman,B. Amelogenezis imperfecta. An epidemiologic, genetic, morphologıcal and clinical study 1989: Crawford, P.J.M and Aldred M.J. X- linked amelogenesis imperfecta- presentation 1992: Aykent F, Üşümez A, Öztürk AN, Yücel MT. Effect of provisional restorations on the final bond strengths of porcelain laminate veneers. J Oral Rehabil. 2005: Necmi G. " yeni nesil adezivler" E.Ü. Diş Hek. Fak. 2011(4) 7. Welbury,R.R., Paeditiatric dentistry, 1986: Stewart, R.E and Prescott, G.H. Oral facial genetics 1976:17 9. Welbury,R.R., Paeditiatric dentistry, 1986: Ülgen, M.; Anomaliler, Sefalometri, Etiloji, Büyüme ve Gelişim, Tanı;İstanbul, 2000, S. 158, , , Ülgen, M.; Anomaliler, Sefalometri, Etiloji, Büyüme ve Gelişim, Tanı;İstanbul, 2000, S. 158, , , Christensen J, Fields Henry w.jr Pediatric Dentistry : Indancy Through Adolescence W.B. Saunders Company.2005 ; 26, Gürel G. The science and art of porcelain laminate veneers.baden-baden Germany, Quint Pub Co. 2003; Dumfahrt H. Porcelain laminate veneers. A retrospective evaluation after 1 to 10 years of service: Part I--Clinical procedure. Int J Prosthodont. 1999; 12: Murphy E, Ziada HM, Allen PF. Retrospective study on the performance of porcelain laminate veneers delivered by undergraduate dental students. Eur J Prosthodont 2005;13: Aykent F, Üşümez A, Öztürk AN, Yücel MT. Effect of provisional restorations on the final bond strengths of porcelain laminate veneers. J Oral Rehabil. 2005;32: Sayfa 27

39 DİREKT KOMPOZİT VENERLE DİASTEMA TEDAVİSİ Ömer ÇELLİK ve ark. *SANTRAL DİŞ EKSİKLİĞİ SONUCU OLUŞAN DİASTEMANIN DİREKT KOMPOZİT REZİN VENERLE TEDAVİSİ: ÜÇ OLGU SUNUMU DIASTEMA TREATMENT AS A RESULT OF CENTRAL TOOTH MISSING WITH DIRECT COMPOSITE RESIN VENEERS: THREE CASE REPORTS 1 Ömer ÇELLİK, 1 Mehmet AKDO AN, 1 **Emrullah A İ, 1 ayram İNCE, 1 Ramazan KARA 1 Dicle Üniversitesi Diş ekimliği Fakültesi Diş astalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır. Özet Diastema, diş boyutlarındaki anatomiksel farklılıklar, ark genişliğinin diş boyutlarından büyük olması gibi durumlarda görülmektedir. Ayrıca diş kayıpları, tam sürmemiş dişler ve konjenital olarak eksik olan dişlerde diastema oluşumuna neden olabilmektedir. u olgu sunumunun amacı üst sağ santral diş kaybı sonucu oluşan diastemanın direk kompozit rezin venerle tedavisinin anlatılmasıdır. Maksillar sağ santral diş eksikliği ile birlikte diasteması olan 3 ayrı hasta Dicle Üniversitesi Diş ekimliği Fakültesi Diş astalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalına başvurdu. Yapılan klinik ve radyolojik muayenede hastaların genç yaşlarda maksillar sağ santral dişlerini kaybettikleri görüldü. astalara tedavi alternatifleri anlatıldı. Daha sonra hasta ve hekimin ortak kararıyla dişler kompozit laminate venerle restore edildi. Tedavi ile birlikte hem diastemalar kapatıldı hem de santral diş eksikliği giderilmiş oldu. Diastemaların tedavisinde farklı tedavi seçenekleri bulunmaktadır. u tedavi seçenekleri; direkt kompozit venerler, porselen ve kompozit laminate venerler, ortodontik tedaviler ve protetik tedavilerdir. u yöntemler arasında direkt kompozit venerler estetik, düşük maliyetli ve en konservatif tedavi seçeneğidir. Anahtar Kelimeler: santral diş eksikliği, diastema, kompozit vener. Abstract Diastema is seen such as anatomical differences in tooth size, to be greater the width of dental arch than the size of tooth. Also tooth loss, unerupted teeth and congenitally absence of teeth can lead to the formation of the diastema. The aim of this case report is to explain the treatment of diastema as a result of the upper right central tooth loss with direct composite resin veneer. Three patients with diastematas together with the loss of the right maxillary central teeth, were referred to the Dicle University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry. In clinical and radiological examination, losing of the right maxillary central teeth were seen in patients at younger ages. Treatment alternatives were explain to patients. Then, the joint decision of the patient and the physician's teeth were restored with composite laminate veneer. With treatment both diastemas closured as well as the loss of central tooth was resolved. There are different treatment options for diastemas. These treatment options are, direct composite resin veneers, porcelain and composite laminate veneers, orthodontic treatments and prosthodontic treatments. Among these methods direct composite veneers aesthetic, low cost and the most conservative treatment option. Key words: central tooth missing, diastema, composite veneer. Giriş Anterior dişlerde farklı sebeplerden dolayı oluşan eksiklikler, sadece diş dizisindeki anormal dizilime değil aynı zamanda diş dizilerinde kapanış bozukluklarına da yol açabilmektedir. Ayrıca dişlerin çiğneme fonksiyonu azalmakta, sindirim sistemi * u çalışma Ağustos 2013 tarihinde İstanbul da düzenlenen " FDI 2013 Dünya Diş ekimliği Kongresinde" sunulmuştur. **İletişim Adresi Dr. Emrullah A İ Dicle Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi A.D Diyarbakır Tlf: Fax: emrullahbahsi@hotmail.com problemleri ve buna bağlı olarak beslenme bozuklukları oluşabilmektedir. Kas fonksiyonlarının etkilenmesi ve dilin sesleri oluşturma işlevinin bozulmasıyla konuşmada farklılıklar meydana gelebilmektedir. ütün bu durumlara bağlı olarak bireyin estetiği de etkilendiğinden emosyonel sorunlar da ortaya çıkabilmektedir (1,2). ir veya birden fazla dişin konjenital eksikliği en sık gözlenen diş anomalilerindendir (3,4). Konjenital diş eksikliğinin değerlendirildiği çalışmalarda %3,4 ile %36,5 arasında değişen farklı prevalans değerlerinin bildirildiği görülmektedir (3,5). Diş eksikliğinin etiyolojisi tam olarak bilinmese de lokal (6), sistemik (7) ve herediter faktörlerin (8,9) etkin olduğu savunulmaktadır. Diş germlerinin eksiklikleri hipodonti, anadonti ve oligodonti olmak üzere Sayfa 28

40 DİREKT KOMPOZİT VENERLE DİASTEMA TEDAVİSİ Ömer ÇELLİK ve ark. üç grupta incelenmektedir (10). Hipodonti jerm eksikliği sebebiyle bir veya birkaç dişin yokluğudur (11).Oligodontide ise eksik diş sayısı daha fazla olup ağızda mevcut olan dişlerin boyutlarında bir miktar azalma vardır. Anadonti tüm süt ve sürekli dişlerin yokluğudur (10,11). Anteriordaki tek diş eksiklikleri herediter diş eksiklikleri, travma, tekrarlayan çürükler, kök rezorpsiyonları, endodontik komplikasyonlar ve periodontal problemler sonucu görülmektedir (12,13). Tek diş eksiklikleri hareketli protezler, sabit protezler, fiber köprüler ve implantlarla giderilmektedir (6,14). Günümüzde tek diş eksikliğinin tedavisinde en çok üç üyeli geleneksel sabit protezler kullanılmaktadır. Fakat, dental implantların başarısı ispatlandığından beri tek diş eksikliklerinin implant üstü tek kronlar ile tedavisi giderek yaygınlaşmaktadır. Tek diş eksikliklerinde implant tedavisinin sabit proteze karşı avantajları arasında; komşu dişlerin küçültülmesine gerek olmaması, komşu dişlerin ara yüzeylerinin temizlenebilmesi ve böylelikle çürük ve periodontal hastalık olasılığının azalması, komşu dişlerin estetiğinin korunması ve dişsiz alandaki kemik dokusunun korunması sayılabilir (15). Adeziv diş hekimliğinde meydana gelen ilerlemelerden sonra diş hekimleri güçlendirilmiş rezin temelli sabit parsiyel protezleri daha fazla kullanabilir hale gelmişlerdir. Günümüzde fiberle güçlendirilmiş adeziv köprüler tek diş eksikliklerinin tedavisinde kullanılmakta ve diş hekimliğinde rutin işlemler arasında sayılmaktadır (16,17). Estetik yönden hızlıca tedavi olması gereken durumlarda indirekt cam fiber sistemler ve fiberle güçlendirilmiş adeziv köprüler rezin bonding sistemleriyle iyi birer seçenek sunmaktdırlar (18). Günümüzde kompozit rezinler, diş dokusundan herhangi bir kayıp olmadan modern adeziv yöntemlerle direkt olarak diş dokusu üzerine uygulanabilmektedir. Doğru seçilen teknik ve malzeme ile estetik tedaviler etkin bir şekilde uygulanabilmektedir (19,20). u çalışmanın amacı üst sağ santral diş kaybı olan üç hastanın direkt kompozit rezin venerle tedavisinin sunulmasıdır. Olgu Bildirimi Olgu1: Maksillar sağ santral diş eksikliği ile birlikte diastema ve estetik şikayeti olan 30 yaşındaki erkek hasta Dicle Üniversitesi Diş ekimliği Fakültesi Diş astalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalına başvurdu. astadan detaylı bir medikal ve dental anamnez alındı. Klinik ve radyolojik değerlendirme sonunda hastanın erken yaşlarda maksillar sağ santral dişini kaybettiği tespit edildi (Resim 1). Resim 1. irinci olgunun tedavi öncesi ağız içi görüntüsü asta tedavi alternatifleri hakkında bilgilendirildi ve kompozit rezin veneerle tedaviye karar verildi. astadan bilgilendirilmiş onam formu alındıktan sonra tedaviye başlandı ve aşağıdaki prosedürler uygulandı. İlk olarak boşluğa komşu dişlerin bukkal ve aproksimal yüzeylerine 30 sn süre %37 lik orto fosforik asit (Scotchbond; 3M ESPE, Minn, Amerika) uygulandı. Yıkama ve kurutma işleminden sonra primer (Clearfil SE Primer; Kuraray, Osaka, Japonya) tüm asit uygulanmış yüzeylere uygulandı. 20 sn beklendikten sonra havayla çözücüler uzaklaştırıldı. Daha sonra adeziv ajan (Clearfil SE Primer; Kuraray, Osaka, Japonya) tüm primer uygulanmış yüzeylere sürüldü. afif hava yardımıyla dişe yayılması sağlandı ve 10 sn süre ile LED (Light Emitting Diode-Elipar Freelight, 3M ESPE, Almanya) ışık uygulandı. Ve ardından kompozit rezin (Clearfil Majesty Esthetic; Kuraray, Osaka, Japonya) tabakalama yöntemiyle yerleştirilip her tabaka 20 sn süre ile polimerize edildi. irinci restorasyon bittikten sonra aynı aşamalar uygulanarak ikinci restorasyon da tamamlandı. itirme işlemleri aliminyum oksit kaplı disklerle (Sof-Lex, 3M ESPE, St. Paul, MN, Amerika) yapıldı (Resim 2). Sayfa 29

41 DİREKT KOMPOZİT VENERLE DİASTEMA TEDAVİSİ Ömer ÇELLİK ve ark. sonunda hastanın erken yaşta maksillar sağ santral dişini kaybettiği belirlendi (Resim 5). Resim 2. irinci olgunun tedavi sonrası ağız içi görüntüsü Olgu 2: Santral diş eksikliği ve estetik kaygıları olan 24 yaşındaki bayan hasta Dicle Üniversitesi Diş ekimliği Fakültesi Diş astalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalına başvurdu. astadan rutin medikal ve dental anamnez alındı. Yapılan klinik ve radyolojik değerlendirmeler sonunda hastanın erken yaşta maksillar sağ santral dişini kaybettiği belirlendi (Resim 3). Resim 4. İkinci olgunun tedavi sonrası ağız içi görüntüsü Resim 5. Üçüncü olgunun tedavi öncesi ağız içi görüntüsü Resim 3. İkinci olgunun tedavi öncesi ağız içi görüntüsü Hasta tedavi alternatifleri hakkında bilgilendirildi ve kompozit rezin veneerle tedaviye karar verildi. astadan bilgilendirilmiş onam formu alındıktan sonra tedaviye başlandı ve 1. hastada uygulanan prosedürler takip edilerek restorasyonlar tamamlandı (Resim 6). asta tedavi alternatifleri hakkında bilgilendirildi ve kompozit rezin veneerle tedaviye karar verildi. astadan bilgilendirilmiş onam formu alındıktan sonra tedaviye başlandı ve 1. hastada uygulanan prosedürler takip edilerek restorasyonlar tamamlandı (Resim 4). Olgu 3: Üst çene sağ santral diş eksikliği olan 26 yaşındaki erkek hasta Dicle Üniversitesi Diş ekimliği Fakültesi Diş astalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalına başvurdu. astadan medikal ve dental anamnez alındı. Klinik ve radyolojik muayene Resim 6: Üçüncü olgunun tedavi sonrası ağız içi görüntüsü Sayfa 30

42 DİREKT KOMPOZİT VENERLE DİASTEMA TEDAVİSİ Ömer ÇELLİK ve ark. Hastalara dikkat etmesi gerekenler anlatıldı ve her 6 ayda bir rutin kontrole gelmeleri tavsiye edildi. Tartışma Üst ön bölge tek diş eksikliklerinin tedavi planlaması basit gibi görülse de, bu bölgedeki estetik beklentilerin fazlalığı vakaları zorlaştırmaktadır. Tek seansta uygulanabilen tedavilerden başlayıp birden çok seans içeren estetik uygulamalar bu tür vakalarda tercih edilebilmektedir. astaların talep ve beklentileri uygulanacak tedavinin planlanmasında etkin rol oynamaktadır. Keser diş kayıplarının tedavisinde implantlar, hareketli protezler, geleneksel köprüler, anker elemanları kullanılarak yapılan köprüler, minimal invaziv preperasyon prensiplerine bağlı kalınarak yapılan adeziv köprüler ve direkt kompozit rezin ile yapılan restorasyonlar gibi alternatif tedavi seçenekleri bulunmaktadır (21). u tedaviler arasından implant günümüzde hastalar tarafından daha çok tercih edilen bir tedavi seçeneğidir. Fakat implant destekli bir restorasyonun sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için cerrahi işlem sonrası implantın osseointegrasyonu için beklenmesi gerekmektedir. u işlemler tedavi süresini uzatmakta ve hastaların estetik kaygılarını kısa zamanda giderememektedir. Bu nedenle özellikle keser dişlerde oluşan diş kayıplarında bu bekleme süresince hastaların estetik, fonksiyon ve fonetik kayıplarının giderilmesi gerekmektedir. Eskitaşcıoğlu ve ark. yüksek molekül ağırlıklı polietilen fiber ile güçlendirilmiş sabit adeziv köprülerin özellikle implant vakalarının iyileşme periyodunda (3 ila 6 ay) geçici amaçlı kullanımını önermişlerdir (22). astalar diş renklenmesine neden olabilecek sigara, çay ve kahve gibi koyu renkli içecekleri aşırı tüketmiyorsa rezin kompozit uygulaması birçok nedenden dolayı en iyi tedavi seçeneği olarak düşünülmektedir. u tedavi yönteminde sağlıklı diş dokusu kaldırılmaz, işlem anestezi gerektirmez tek seansta bitirilebilir ve düşük maliyetlidir (23). Çalışmamızda, sağ santral diş kaybı nedeniyle diasteması olan üç hastanın tedavisi direkt kompozit rezinle yapıldı. u konservatif yaklaşım, sağlıklı diş yapılarını koruduğu için tercih edildi. Rezin kompozitler çok iyi fiziksel özelliklere, marjinal bütünlüğe ve estetiğe sahiptir (24,25). unların dışında tamamı seramik restorasyonlarla karşılaştırıldığında, rezin kompozitler tamir edilemeyen kırık potansiyeline sahip değildir ve antagonist dişlerin aşınmasına neden olmazlar (24,26). Bu tedavi tipinin diğer tekniklerle kıyaslandığında bir diğer önemli avantajı da, ileride farklı tedavi işlemlerine izin verebilecek şekilde tekrar edilebilmesidir. Farklı restoratif materyallerle karşılaştırıldığında rezin kompozit materyallerin en önemli avantajı estetiği ve mekanik performansı değiştirme riski olmadan ağız içi tamirinin mümkün olabilmesidir (24). Sonuç u üç klinik vakada sağ santral diş eksikliğinin direkt kompozit rezinle tedavisi sunulmuştur. u yöntem, daha ileri restorasyonlara gerek duyulmadan ileride diğer tedavi işlemlerine izin verebilecek, düşük maliyetli, tek seansta estetiğin kazandırıldığı en konservatif tedavi seçeneğidir. Kaynaklar 1. Işıksal E, Yaman N. Üst Yan Keserlerin Eksikliğinde Uygulanan Ortodontik-Protetik Tedavi, EDFD. 1981; 5: Arun T, Trakyalı G. Kongenital Lateral Eksikliği Olgularında Ortodontik Yaklaşım. Yeditepe Üniversitesi Dişhek. Fak. Derg. 2005;1: Mckibben DR, Brearley LJ. Radiographic determination of the prevalence of selected dental anomalies in children. J Dent Child 1971; 38: Sumer P, Akça T, Köprülü. Çocuklarda görülen dental anomaliler: Panoromik radyografik de : erlendirme. Ondokuz May s Univ Di Hekim Fak Derg 2004;5: Mahaney MC, Fujiwara TM, Morgan K. Dental agenesis in the Dariusleut Hutterite Brethren: comparisons to selected Caucasoid population surveys. Am J Phys Anthropol 1990; 82: Kindelan JD, Rysiecki G, Childs WP. Hypodontia: genotype or environment? A case report of monozygotic twins. Br J Orthod 1998; 25: Sperber GH. Anodontia: Two cases of different etiology. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1963;16: Arte S, Nieminen P, Pirinen S, Thesleff I, Peltonen L. Gene defect in hypodontia: exclusion of EGF, EGFR and FGF-3 as candidate genes. J Dent Res 1996;75: Goldenberg M, Das P, Messersmith M, Stockton DW, Patel PI, D Souza RN. Clinical, radiographic and genetic evaluation of novel form of autosomal-dominant oligodontia. J Dent Res 2000;79: Işıksal E. ; Yaman, N. : Aşırı Diş Eksikliklerinde Uygulanan Ortodontik-Protetik Tedavi, İDDD 1980:1(4). 11. Işıksal E. ; Seçkin, Ö: Konjenital Diş Eksikliği Olgu Sunusu, EDFD. 1987:8(3-4). 12. Arte S, Nieminen P, Pirinen S, Thesleff I, Peltonen L. Gene defect in hypodontia: exclusion of EGF, EGFR and FGF-3 as candidate genes. J Dent Res 1996; 75: Goldenberg M, Das P, Messersmith M, Stockton DW, Patel PI, D Souza RN. Clinical, radiographic and genetic evaluation of novel form of autosomal-dominant oligodontia. J Dent Res 2000; 79: Sayfa 31

43 DİREKT KOMPOZİT VENERLE DİASTEMA TEDAVİSİ Ömer ÇELLİK ve ark. 14. Kemppainen P, Eskola S, Ylipaavalniemi P. A comparative prospective clinical study of two single-tooth implants: A preliminary report of 102 implants. J Prosthet Dent 1997; 77: Christensen GJ. Three-unit fixed prostheses versus implantsupported single crowns. J AmDentAssoc 2008; 139:191- _ Unlu N, Belli S. Three-year clinical evaluation of fiberreinforced composite fixed partial dentures using prefabricated pontics. J Adhes Dent 2006; 8: İlday NÖ, Zorba YO. Fiberle Güçlendirilmiş Kompozit Inlay Köprü Uygulamaları. Türkiye Klinikleri Diş ekimliği ilimleri Dergisi 2009;15: Chan DC, Giannini N, De Goes MF. Provi- sional anterior tooth replacement using non- impregnated fiber and fiberreinforced com- posite resin materials: A clinical report. J Prosthet Dent 2006; 95: Peumans M, Van Meerbeek B, Lambrechts P, Vanherle G. The 5-year clinical performance of direct composite additions to correct tooth form and position. I. Esthetic qualities. Clin Oral Invest 1997; 1: Çehreli ZC. Ortodontik tedavi sonras nda direkt estetik adeziv uygulamalar. TD D Özel 2004;83: elli S, Özer F. A simple method for single anterior tooth replacement. J Adhesive Dent 2000:2; Eskitascıoglu G, Eskitascıoglu A, elli S. Use of polyethylene ribbon to create a provisional fixed partial denture after immediate implant placement: A clinical report. J Prosthet Dent 2009:91; Izgi AD, Ayna E. Direct restorative treatment of peg- shaped maxillary lateral incisors with resin composite: A clinical report. J Prosthet Dent 2005; 93: Magne P, Besler UC. Porcelain versus composite inlays/ onlays: effects of mechanical loads on stress distribution, adhesion and crown flexure. Int J Periodontics Restorati- ve Dent 2003; 23: Nakamura T, Imanishi A, Kashima H, Ohyama T and Ishigaki S. Stress analysis of metal-free polymer crowns using the three-dimensional finite element method. Int J Prosthodont 2001;14: Ku CW, Park SW and Yang HS. Comparison of the fracture strengths of metal-ceramic crowns and three ceromer crowns. J Prosthet Dent 2002; 88: Sayfa 32

44 SERBEST DİŞETİ GREFTİ İLE KÖK YÜZEYİNİN KAPATILMASI Filiz ACUN KAYA ve ark. SERBEST DİŞETİ GREFTİ İLE KÖK YÜZEYİNİN KAPATILMASI-İKİ OLGU THE RECOVERING OF ROOT SURFACE WITH FREE GINGIVAL GRAFT-TWO CASE 1 *Filiz ACUN KAYA, 2 Arzum Güler DOĞRU, 2 Ebru SARIBAŞ, 3 Tuba TALO YILDIRIM, 4 Betül TOSUN 1 Doç Dr. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. 2 Yrd. Doç Dr. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. 3 Dr. Diyarbakır Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, DİYARBAKIR. 4 Dt. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. Özet Dişeti çekilmesi gingival marjinin apikale doğru kök yüzeyi boyunca yer değiştirmesi olarak tanımlanabilir. Hastalarda fonksiyonel ve estetik problemlere neden olan dişeti çekilmelerinin tedavisi periodontolojide önemli konular arasında yer almaktadır. Bu nedenle çeşitli mukogingival operasyonlarla açık kök yüzeyleri kapatılarak yapışık dişeti miktarı artırılırken estetik problemler de giderilmeye çalışılır. 27 yaşındaki erkek hasta; dişeti çekilmesi şikayeti ile Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji kliniğine başvurmuştur. Yapılan oral ve periodontal muayenede; alt çene lateral ve santral dişlerde Miller sınıf II dişeti çekilmesi olduğu ve keratinize dişeti bandının yetersiz olduğu saptanmıştır. Daha sonra kök yüzeyini kapatmak ve keratinize dişeti bandını arttırmak amacıyla, serbest dişeti grefti operasyonu yapıldı. 30 yaşındaki kadın hasta; dişeti çekilmesi ve hassasiyet şikayeti ile kliniğimize başvurmuştur. Yapılan oral muayenede; alt çene santral dişlerde Miller sınıf II dişeti çekilmesi olduğu ve keratinize dişeti bandının yetersiz olduğu saptanmıştır. Kök yüzeyini kapatmak ve keratinize dişeti bandını arttırmak amacıyla, serbest dişeti grefti (SDG) operasyonu yapıldı. Bu çalışmanın amacı mukogingival cerrahi prosedür uygulanan iki hastanın tedavi sonuçlarını sunmaktır. Anahtar Kelimeler: Dişeti çekilmesi, Serbest dişeti grefti, mukogingival operasyonlar. Abstract Gingival recession may be defined as the migration of the gingival magrin to apical region. Gingival recessions which cause functional and aesthetic problems in patients take place among the important issues in periodontology. For this reason esthetic problems are solved during the attaehed gingiva is inereased via closing denuded root surfaees with various mucogingival operation. A 27 years old male patient applied to University of Dicle Faculty of Dentistry Department of Periodontology clinic suffering from gingival recession. A Miller type II gingival recession to laterally teeth and insufficient ceratinised gingival band was diagnosed by the intraoral examination. After all an free epithellial graft operation was performed to cover the denuded roots and enlarge the ceratinised gingival margin. A 30 years old woman patient applied to our clinic suffering from gingival recession and over sensibility. A type II gingival recession and insufficient ceratinised gingival band was diagnosed by the intraoral examination. After all an epithellial greft operation was performed to cover the denuded roots and enlarge the ceratinised gingival margin. The aim of this presentation is to reflect two patients mucogingival surgery results. Key words: Gingival recession, free gingival graft, mucogingival operation. Giriş Dişeti çekilmesi gingival marjinin apikale doğru kök yüzeyi boyunca yer değiştirmesi olarak tanımlanabilir (1-3). Dişin anatomisi, malpozisyonu, mekanik travma, kötü alışkanlıklar, okluzal travma, ortodontik diş hareketi, plak retansiyonu, periodontal hastalık *İletişim Adresi Dr. Filiz ACUN KAYA Dicle Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.D Diyarbakır Tel: facunkaya@gmail.com ve sigara gibi nedenlere bağlı olarak dişeti çekilmesi meydana gelebilir. Genç erişkin toplumun büyük çoğunluğunda görülen dişeti çekilmeleri, tek dişte, bir grup dişte veya ağızda yaygın olabilir (4). Hastalarda fonksiyonel ve estetik problemlere neden olan dişeti çekilmelerinin tedavisi periodontolojide önemli konular arasında yer almaktadır. Bu nedenle çeşitli mukogingival operasyonlarla; açık kök yüzeyleri kapatılarak yapışık dişeti miktarı artırılırken, estetik ve plak kontrolu gibi problemler de giderilmeye çalışılır (5). Mukogingival operasyonlar; yalnızca yapışık dişeti dikey boyutunu arttıran operasyonlar (Edlan-Mejchar Sayfa 33

45 SERBEST DİŞETİ GREFTİ İLE KÖK YÜZEYİNİN KAPATILMASI Filiz ACUN KAYA ve ark. Operasyonu ve Serbest Dişeti Grefti Operasyonu) açık kök yüzeyini örten operasyonlar (Kuronale Kaydırılan Flep, Serbest Dişeti Grefti +Kuronale Kaydırılan Flep, Seminular Kuronale Kaydırılan Flep, Yana Kaydırılan Flep, Çift Papil Yana Kaydırılan Flep, Oblik Kaydırılan Flep, Subepitelyal Bağ Dokusu Grefti, Envelope Tekniği, Double Lateral Bridging Flep) olmak üzere iki grupta değerlendirilmektedir (6). Serbest dişeti grefti (SDG); her iki amaç ile kullanılan bir mukogingival tekniktir (6). ilk kez Crane ve Younger tarafından 1902 de uygulaması önerilmiş, daha sonra da birçok araştırmacı tarafından (6-10)) tanımlanmıştır (Ahmet efeoğlu). SDG yapışık ve keratinize dişeti oluşturdukları için Edlan-Mejchar tekniğine göre daha üstün olarak kabul edilebilir. Tek veya küçük diş grupları çevresindeki dişeti çekilmelerinde tek başına veya kuronale kaydırılan flep operasyonlarının birinci aşaması olarak kullanılır. Kök yüzeyinde hem yapışık hem de keratinize dişeti oluşturur. İkinci bir yara bölgesi oluşturması önemli bir dezavantajdır. Ayrıca, alıcı bölgede renk ve kalınlık farkı meydana gelebilir. Bu olay, gülme hattı yüksek olan hastalarda verici bölge olarak palatinal mukoza kullanıldığından dolayı estetik sorun oluşabilir. Verici bölgelerin sınırlı olması nedeniyle generalize dişeti çekilmelerini SDG ile tedavi etmek güçtür. Belirli aralıklarla yapılan birden fazla operasyon gerektirir (6). Olgu 1 27 yaşındaki erkek hasta; dişeti çekilmesi şikayeti ile Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji kliniğine başvurmuştur. Yapılan oral ve periodontal muayenede; alt çene lateral ve santral dişlerde Miller sınıf II dişeti çekilmesi olduğu ve keratinize dişeti bandının yetersiz olduğu saptanmıştır (Resim 1). Oral hijyen eğitimi verilen hastaya; başlangıç periodontal tedavi (diştaşı temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesi) uygulanmıştır. Daha sonra kök yüzeyini kapatmak ve keratinize dişeti bandını arttırmak amacıyla, serbest dişeti grefti operasyonu yapıldı (Resim 2). Postoperatif olarak hastaya; analjezik-antienflamatuar (100 mg Ibuprofen, 2x1) ve oral gargara (% 0.02 klorhexidin glukonat, 3x1) önerildi. Operasyon sonrası 10. günde pansuman yapıldı (Resim 3) ve 4 hafta sonra kontrole çağrıldı. Resim 1. Miller sınıf II dişeti çekilmesi Resim 2. Serbest dişeti grefti operasyonu sonrası Resim 3. Operasyon sonrası Sayfa 34

46 SERBEST DİŞETİ GREFTİ İLE KÖK YÜZEYİNİN KAPATILMASI Filiz ACUN KAYA ve ark. Hastanın rutin periodontal takiplerine devam edilmektedir. Olgu 2 30 yaşındaki kadın hasta; dişeti çekilmesi ve hassasiyet şikayeti ile Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji kliniğine başvurdu. Hastanın yapılan intraoral muayenesinde; alt çene anterior bölgede 31ve 41 nolu dişlerinde miller sınıf II, 32 nolu dişte ise Miller sınıf I dişeti çekilmesi olduğu tespit edildi (Resim 4). Resim 4. İntraoral muayene Hastanın radyolojik muayesi yapıldı ve oral hijyen eğitimi verildi. Resim 5. Operasyon sonrası görüntü Daha sonra başlangıç periodontal tedaviler yapıldı. Dişeti çekilmesi olan dişlere Serbest Dişeti Grefti operasyonu uygulandı. Postoperatif olarak hastaya; analjezikantienflamatuar (100 mg Ibuprofen, 2x1) ve oral gargara (% 0.02 klorhexidin glukonat, 3x1) önerildi. Operasyon sonrası 10. günde pansuman yapıldı ve 4 hafta sonra kontrole çağrıldı (Resim 5). Hastanın rutin periodontal takiplerine devam edilmektedir. SONUÇ SDG; tekniğinin basit ve cerrahi sonucun tahmin edilebilir olması, birçok diş grubunu içeren geniş operasyon alanlarında uygulanabilmesi nedeniyle, yapışık dişeti bandını artırmada altın standart olarak kabul edilebilir (l1). Bu teknikle tam bir kök yüzeyi kapaması vaka seçimi ile ilişkilidir. Ayrıca sığ vestibüler sulkus ve beraberinde dişeti çekilmesi de varsa SDG nin kullanılması iyi bir tedavi seçeneği olabilir (1,12). Bizim vakalarımızda da amacımız; hem kök yüzeyini kapatma hem de yapışık dişeti bandı oluşturmak olduğundan dolayı SDG tekniği tercih edilmiştir. Bu teknik ile anterior bölgede yeterli keratinize dişeti bandı elde edilmiştir. Ancak ; kök yüzeyi ile ilgili istenilen tedavi sonuçları özellikle birinci olguda kısmen elde edilebilmiştir. Bu sonucun; kök yüzeyinin uzun süre açıkta kalmasına bağlı olarak, sement dokusununda meydana gelen kaybın fazla olması ile ilintili olduğu ve greftin tutunmasını olumsuz yönde etkilediği düşünülmektedir. Kaynaklar 1. Yılmaz G, Fentoğlu Ö, Kırzıoğlu FY. Dişeti estetiğinde kök kapama teknikleri. S.D.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi Cilt.2/ Sayı. 2, syf , Chambrone L, Sukekava F, Araujo MG, et al. Rootcoverage procedures for the treatment of localized recession-type defects: a Cochrane systematic review. J Periodontol 2010;81(4): Santana RB, Furtado MB, Mattos CM, et al. Clinical evaluation of single-stage advanced versus rotated flaps in the treatment of gingival recessions. J Periodontol 2010;81(4): Tunalı M, Ataoğlu T, Özdemir H. Derin Miller sınıf II dişeti çekilmelerin çift cerrahi yöntemle tedavisi: bir olgu sunumu. Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 12 Sayı: 2, syf: , Marakoğlu İ, Çakmak H, Akpınar A. Mukogingival operasyonlar sonrası diş ve dişeti kanlanmasının laser doppler flowmetry ile 3 aylık takibi (4 olgu nedeniyle). Cumhuriyet Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi Cilt 3, Sayı 1,syf: 17-21, Efeoğlu A. Mukogingival operasyonlar. al.pdf. 7. Bjorn, H.: Free transplantation of gingiva propria. Sven.Tandlak Tidskr., 1963; 22: Nabers, J. M.: Free gingival grafts. Periodontics, 1966; 4: Sullivan, H. C. and Atkins, J. J.: Free otogenous gingival grafts. I. Principles of successful grafting. Periodontics, 1968; 6: 152. Sayfa 35

47 SERBEST DİŞETİ GREFTİ İLE KÖK YÜZEYİNİN KAPATILMASI Filiz ACUN KAYA ve ark. 10. Pennel B M, Higgason JD, Towner JD, King KO, Fritz BD and Salder JF. Oblique rotated flap. J. Periodotol. 1965; 36: Löe H, Lang Np. The relationship between the width of keratinized gingiva and gingival health. J Periodontol 1972, 43, Camargo PM, Melnick PR, Kenney EB. The use of free gingival grafts for aesthetic purposes. Periodontol ;27: Sayfa 36

48 KOPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Cihan ÖZ ve ark. KOMPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI: İKİ OLGU SUNUMU ALTERNATIVE TREATMENT APPROACHES IN COMPLICATED CROWN ROOT FRACTURE: REPORT OF TWO CASES 1 Cihan ÖZ, 2 *Buket EROL AYNA, 1 Ahmet ARAS 1 Dt. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. 2 Doç. Dr. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. Özet Kron-kök kırığı, yaralanmanın büyüklüğüne bağlı olan komplike kırıklardır. Bu tür hastalarda kırığın boyutu ve pulpanın açılıp açılmadığı tedavi seçeneklerini belirleyen kriterlerdir. Bu makalede, komplike kron-kök kırıklı iki olguda hastaların estetik ve fonksiyonel gereksinimini karşılamak için uygulanan tedavi yöntemleri anlatılmaktadır. Travma sonrası kliniğimize başvuran 10 ve 12 yaşındaki hastalarımızın yapılan muayenelerinde üst santral dişlerinde komplike kron-kök kırığı tespit edilmiştir. Servikal üçlüde fraktürü olan hastada kırık parça kompozit rezin materyali ile yerine yapıştırılmış ve sonrasında kanal tedavisi tamamlanarak fiber-rezin kompozit laminate post-core uygulaması gerçekleştirilmiştir. Kron-kök kırığı kökün orta üçlüsünde oluştuğu hastamızda ise cerrahi olarak flep kaldırılmasını takiben kırık parça kompozit rezin materyali ile yerine yapıştırılmış ve sonrasında kanal tedavisi tamamlanarak fiber-rezin kompozit laminate post-core uygulaması gerçekleştirilmiştir. Hastalar 6 aylık peryotlarda takibe alınmıştır. Sürekli kesici dişlerde kron-kök kırıklarının restorasyonlarında, kırık parçanın yerine yapıştırılmasının doğal diş dokularının devamlılığını sağlaması nedeniyle, geleneksel uygulamalara alternatif bir tedavi seçeneği olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Dental travma, lüksasyon, kron fraktürü. Abstract Crown-root fracture, which depends on the size of the injury are complicated fractures. In these patients, the fracture size and opened the pulp, are the criteria that determine treatment options. In this article, two patients with complicated crown-root fracture in order to meet the aesthetic and functional requirements of the treatment methods are described. Posttraumatic, 10 and 12-year-old patient admitted to our clinic in our examination of the complicated crown-root fracture in the upper central teeth have been identified. In patients with cervical fractures in triple fragment was cemented in place with composite resin material. After completion of root canal therapy of fiber-resin composite laminate was carried out post-core applications. Crown-root fracture in the middle third of the root in our patients after surgical removal of the flap broken piece glued in place with composite resin materials, then, endodontic treatment completed a fiber-resin composite laminate was carried out postcore applications. Patients were followed up at 6-month intervals. Crown-root fracture in permanent incisor teeth in the restoration of the broken pieces into place to ensure the sustainability of the natural tooth structure due to traditional practices suggest that an alternative treatment option. Key words: Dental trauma, luxation, crown fractures. Giriş Dental travmalar incelendiğinde, üst kesici dişlerin, arktaki pozisyonlarından dolayı travmaya en çok maruz kalan diş grubu olduğu ve bu durumun genellikle kuronda ciddi madde kaybıyla sonuçlandığı bilinmektedir (1,2). Mine, dentin ve sementi kapsayan kırıklara kron-kök kırığı adı verilir. Travmanın pulpayı içerip *İletişim Adresi Dr. Buket EROL AYNA. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği AD. Diyarbakır. Tel: Fax: buketayna@hotmail.com içermemesine göre komplike ya da komplike olmayan kron-kök kırığı olarak sınıflandırılabilir (3). Maksillar santral kesicilerde komplike kronkök kırığı meydana gelme olasılığının %1.2 olduğu rapor edilmiştir (4). Kırılan dişin tedavi şekli kırık hattının seviyesine ve geride kalan sağlam kök yapısının uzunluğuna göre farklılık göstermektedir. Kırılan parçanın tekrar yapıştırılarak dişin restore edilmesi, gingivektomi sonrası restorasyon, kalan kök yapısının ortodontik veya cerrahi olarak sürdürülmesi ve cerrahi olarak flep kaldırılması bu tedavi seçeneklerinden bazılarıdır (5-8). Ön grup dişlerde rastlanan kuron kırıkları son zamanlarda kullanımı giderek yaygınlaşan kırılan parçanın tekrar yapıştırılarak dişin restore edilmesi tekniği ile Sayfa 37

49 KOPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Cihan ÖZ ve ark. tedavi edilmeye başlanmıştır (7-9). Kırılan parça ve diş, restoratif materyalin doğrudan uygulanması veya post sisteminden destek alınmasıyla birleştirilir (10,11). Ön grup dişlerin tedavisinde metal postların kullanımı renklenmeye neden olduğu için, restorasyonlar hazırlanırken, renkleri doğal diş renkleriyle uyumlu olan fiber-destekli malzemeler tercih edilmektedir (13). Bu makalede, komplike kron-kök kırıklı iki olguda hastaların estetik ve fonksiyonel gereksinimini karşılamak için uygulanan tedavi yöntemleri anlatılmaktadır. dekoronere edildi (Resim 2) ve kırık parça sağlam diş yapısından uzaklaştırıldı (Resim 3). Olgu Sunumu Olgu 1: Geçirdiği travmadan birkaç saat sonra kliniğimize başvuran 10 yaşındaki erkek hastada yapılan klinik ve radyolojik değerlendirmede sağ üst santral dişinde sevikal üçlüde komplike kron-kök kırığı tespit edilmiştir (Resim 1). Resim 2. Kırık kuron parça Resim 3. Kırık parçanın uzaklaştırılmış görüntüsü Resim 1. Radyografik görüntü Lokal anestezi uygulamasını takiben, kırık kuron parçası kole seviyesinden hafifçe Dehidratasyonu önlemek için diş, kullanılıncaya kadar serum fizyolojik solüsyonu içerisinde saklandı. Perforasyon alanı derinde ve büyük olduğu için kök kanal tedavisi yapılmasına karar verildi. Bilinen tekniklerle kök kanal tedavisine başlandı. Kanal şekillendirilmesinin ardından kök kanalları gutta-percha (Gapadent, Germany) ve Diaket dolgu patıyla (3M ESPE, Germany) ile lateral kondansasyon yapılarak dolduruldu. Diş ve kırık parça %37 lik orto-fosforik asitle (3M ESPE, USA) pürüzlendirildi. Kırık diş parçası, dentin bonding sistemi (Clearfil SE Primer and Bond Kuraray) ve akışkan kompozit rezin (Clearfil Majesty Flow, Kuraray) kullanılarak yapıştırıldı. Bir sonraki seansta, fiberle güçlendirilmiş post- Sayfa 38

50 KOPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Cihan ÖZ ve ark. core uygulanabilmesi için pulpa odası ve kök kanalının koronal bölümü alev uçlu frezle (Diamant, FG 140G014) temizlendi. 2 mm kalınlığında polietilen fiber (Ribbon, Ribbond Inc.) seçildi. Daha sonra bir dual-curing rezin (Liner Bond II V, Kuraray) ve yüksek doldurucu dual-curing hibrit rezin (Panavia-F, Kuraray) ile mümkün olduğunca sıkı bir şekilde kanal içerisine yerleştirildi (Resim 4). Resim 6. Ağız içi görüntü Resim 4. Polietilen fiberin yerleştirilmesi Lokal anestezi yapıldıktan sonra kırık parça atravmatik olarak çıkarıldı. Kırık hattının açığa çıkarılması amacıyla tam kalınlıklı mukoperiostal flep kaldırıldı ve bölgedeki alveol kreti düzenlendi (Resim 7). Işıkla polimerize olan bir hibrit rezin (Clearfil AP-X, Kuraray) ile restorasyon tamamlandı (Resim 5). Resim 5. Restorasyonun tamamlanması Hasta 6 aylık periyotlarda takibe alındı. Resim 7. Kırık parçanın uzaklaştırılması Olgu 2: Geçirdiği travmadan 24 saat sonra kliniğimize başvuran 12 yaşındaki erkek hastada yapılan klinik ve radyolojik değerlendirmede sol üst santral dişinde orta üçlüde komplike kron-kök kırığı tespit edilmiştir (Resim 6). Kırık diş parçası, dentin bonding sistemi (Clearfil SE Primer and Bond Kuraray) ve akışkan kompozit rezin (Clearfil Majesty Flow, Kuraray) kullanılarak yapıştırıldı (Resim 8). Sayfa 39

51 KOPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Cihan ÖZ ve ark. Bir sonraki seansta, fiberle güçlendirilmiş post-core uygulanabilmesi için olgu 1 deki işlemler tekrarlanarak restorasyon tamamlandı (Resim 10). Resim 8. Kırık parçanın yerleştirilmesi Hasta 1 hafta sonra dikişlerin alınması için kontrol amacıyla çağırıldı; aynı seansta bilinen tekniklerle kök kanal tedavisine başlandı. Kanal şekillendirilmesinin ardından kök kanalları gutta-percha (Gapadent) ve Diaket dolgu patıyla (3M ESPE) lateral kondansasyon yapılarak dolduruldu (Resim 9). Resim 9. Kök kanal tedavisi yapılması Resim 10. Restorasyonun tamamlanması Tartışma Komplike kron-kök kırıklarında; kırığın boyutu, ekspoze pulpanın büyüklüğü, travmanın üzerinden geçen süre ve kök gelişim derecesine bağlı olarak tedavi planlamasında farklılıklar görülebilir. Pulpal açıdan; vital amputasyon ya da kök kanal tedavisi uygulanabilir (3,4). Adeziv dişhekimliğinde kaydedilen gelişmeler kron-kök fraktürlerinde de kırık parçanın dişin restorasyonunda kullanılmasına imkan vermektedir. Yapılan çalışmalar, kırık diş parçalarının daha uyumlu bir şekilde bir araya geldiklerini, dişlerin stabilitelerinin olumlu yönde etkilendiklerini ve doğal diş yüzeylerinin periodonsiyumla biyouyumluluğunun başarılı olduğunu bildirmektedir (7,8,13). Ancak bu tip kırıklarda pulpa açığa çıkmış olduğundan kırık parçanın uzaklaştırılarak tedaviye karar verilmesi gerekir. Eğer kırık parça apikal yönde uzanıyor ise kırık diş parçasının yerine yerleştirilmesi güç olabilir. Bu durumda cerrahi flep kaldırılması kökün açığa çıkarılması tedavi alternatiflerindendir (14). Endodontik tedavili dişlerin kırılmaya karşı dirençlerini attırmak için intracoronal güçlendirme önemlidir. Bu amaçla, 1991 den beri, polietilen fiberler döküm ve prefabrik metal postlara alternatif olarak sıklıkla kullanılmaktadır (15,16). Polietilen fiberlerin elastisitesi dentine yakındır ve daha az rijittir. Böylelikle stresi absorbe ederek kök fraktürünü engelleyebilmektedirler (17,18). Metal alerjisine ve korozyona neden olmamaktadırlar. Sayfa 40

52 KOPLİKE KRON-KÖK KIRIĞINDA ALTERNATİF TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Cihan ÖZ ve ark. Estetiktirler ve başarısızlık durumunda kolaylıkla çıkarılabilirler (17-19). Kırık parçanın yerine yerleştirilmesi tekniği, ciddi derecede hasar görmüş dişlerin tedavisinde her ne kadar uzun dönemde kullanılması öngörülmeyen bir tedavi yaklaşımı olsa da, hekime konservatif bir yaklaşım sunması, kısa çalışma süresi gerektirmesi, dişin orijinal şekil ve renginin hastaya hemen kazandırılması gibi avantajlar göz önüne alındığında faydalı bir tedavi seçeneği olarak görülmektedir (9,10). Tüm bu bilgilerin ışığı altında, olgularımızda kırık diş parçası kullanılarak dişin doğal renginin ve formunun korunması amaçlanmış, ayrıca fiber post kullanılarak kök kanalından destek alındığı için de dayanıklılık açısından sağlamlık elde edilmiştir. Bunun yanında, bu tekniğin komplike kuron kırıklarının tedavisinde rutin olarak tercih edilebilmesi için daha fazla sayıda vakanın ve uzun dönem sonuçlarının elde edilmesi gerekmektedir. 13. Eden E, Çiçek YS, Sönmez S. Reattachment of subgingivally fractured central incisor with an open apex. Dent Traumatol 2007;23: Tsukiboshi M. Çeviri: Gençay K. Travma olgularında tedavi planlaması. Quintessence yayıncılık Ltd. Şti. 2007; Heling I, Gorfil C, Slutzky H, Kopolovic K, Zalkind M, Slutzky-Goldberg I. Endodontic failure caused by inadequate restoration procedures: review and treatment recommendations. J Prosthet Dent. 2002;87: Rudo DN, Karbhari VM. Physical behaviors of fiber reinforcement as applied to tooth stabilization. Dent Clin North Am. 1999;43: Eskitasçioglu G, Eskitasçioglu A, Belli S. Use of polyethylene ribbon to create a provisional fixed partial denture after immediate implant placement: a clinical report. J Prosthet Dent. 2004;91: Morse DR, Bhambhani SM. A dentist s dilemma: nonsurgical endodontic therapy or periapical surgery for teeth with apparent pulpal pathosis and an associated periapical radiolucent lesion. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 1990;70: Trope M, Langer I, Maltz DO, Tronstad L. Resistance to fracture of restored endodontically treated premolars. Endod Dent Traumatol.1986;2:35-8. KaynaklarPetti S, Tarsitani G. Traumatic injuries to anterior teethtors. Endod Dent Traumatol 1996;12: Petti S, Tarsitani G. Traumatic injuries to anterior teeth in Italian schoolchildren: prevalence and risk factors. Endod Dent Traumatol 1996;12: Leroy RL, Aps JK, Raes FM, Martens LC, De Boever JA. A multidisciplinary treatment aproach to a complicated maxillary dental trauma: a case report. Endod Dent Traumatol 2000;16: Andreasen JO, Andreasen FM. Classification, etiology and epidemiology. In: Andreasen JO, Andreasen FM editors. Textbook and Color Atlas of Traumatic Injuries to the Teeth. Copenhagen: Munksgard; p Fariniuk LF, Sousa MH, Westphalen VPD, Carneiro E, Silva Neto UX, Roskamp L, Cavali AE. Evaluation of care of dentoalveolar trauma. J Appl Oral Sci 2010;18: Patni P, Jain D, Goel G. A holistic approach to managment of fractured teeth fragments: a case report. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 2010; 109: Olsburg S, Jacoby T, Krejei I. Crown fractures in the permanent dentition: pulpal and restorative considerations. Dent Traumatol 2002;18: Yiğit Özer S, Bahşi E. Komplike kron kırığının kırık diş parçasının tekrar yapıştırılmasıyla gerçekleştirilen restorasyonu: Bir olgu sunumu. Bilimsel 2010; Üstün Y, Dinçer AN, Aslan T, Sağsen B. Bir komplike kron kırığının koroyucu restorasyonu: Vaka raporu. 2013;23(2): Tsurumachi T, Ohshima T, Furutoyo I. Use of a crown fragment to establish favorable temporary crown. Dent Traumatol 2008;24: Chu FC, Yim TH, Wei SH. Clinical considerations for reattachment of tooth fragments. Quintessence Int 2000; 31: Altun C, Güven G. Combined technique with glass-fibrereinforced composite post and original fragment in restoration of traumatized anterior teeth a case report. Dent Traumatol 2008;24: Heydecke G, Peters MC. The restoration of endodontically treated, single-rooted teeth with cast or direct posts and cores: a systematic review. J Prosthet Dent 2002;87: Sayfa 41

53 PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA Gözde CANITEZER ve ark. EKTODERMAL DİSPLAZİNİN PROTETİK REHABİLİTASYONU: OLGU SUNUMU PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA: A CASE REPORT 1 *Gözde CANITEZER, 2 Onur ETÖZ, 3 Kaan GÜNDÜZ 1 Research Assist, Ondokuz Mayıs University Faculty Of Dentistry Department Of Oral And Maxillofacial Radiology, SAMSUN. 2 Research Assist, Ondokuz Mayıs University Faculty Of Dentistry, Department Of Prosthodontichs, SAMSUN. 3 Assoc. Prof, Ondokuz Mayıs University Faculty Of Dentistry Department Of Oral And Maxillofacial Radiology, SAMSUN. Özet Bu vakanın amacı estetik, fonksiyonel ve fonetik yararlar, sosyal hayatında daha iyi bir dış görünüş kazandırılan hipohidroitk ektodermal displazili 20 yaşındaki kadın hastanın protetik tedavisini sunmaktır. 20 yaşındaki kadın hasta eksik dişler şikayeti ile sevk edildi. Hastanın konuşma ve çiğneme güçlüğü mevcuttu. Tedavi olarak, estetik, fonksiyonel ve fonetik yararları kazandırmak için maksillada full mouth restorasyon, mandibulada hareketli bölümlü protez seçildi. Böylelikle, hasta daha iyi bir görünüş ve psikolojiye sahip oldu. Ektodermal displazi (ED) iki veya daha fazla ektodermal doku gelişimindeki defekt ile karakterize nadir, konjenital bir hastalıktır. Bu hastalık hipodonti veya anadonti gibi multipl diş anomalileri, gömülü dişler, çivi şeklinde ya da konik anterior dişler ve normal alveolar sırt gelişimindeki yetersizlikten ötürü dişhekimleri için önemlidir. Erken teşhis eksik dişlerden doğan negatif psikolojik durumu düzeltmek için önemlidir. Anahtar Kelimeler: Ektodermal displazi, protez, hipodonti. Abstract The aim of this case is to report prosthodontic treatment of 20 year-old female patient with hypohidrotic ED who is provided esthetic, functional and phonetic benefits, better outlook in her social life. A 20 year-old female patient was referred with a complaint of missing teeth. There was difficulty in speaking and mastication. As treatment, full mouth restoration in maxilla, removable partial denture in mandible was selected to provide esthetics, functional, phonetic benefits. Thus, the patient had better appearance and psychology. Ectodermal dysplasia (ED) is a rare, congenital disease that is characterized by defects in the development of two or more ectodermal tissues. This disease is important for the dentist because of multiple tooth abnormalities such as hypodontia or anodontia, impacted teeth, peg-shaped or conical anterior teeth and deficiency of normal alveolar ridge development. Early diagnosis is very important to correct negative psychological situation which results from missing teeth. Key words: Ectodermal dysplasia, denture, hypodontia. Introduction Ectodermal dysplasia (ED) is a heterogeneous group of disorders which are chacterized by developmental dystrophies of more than one ectodermal tissues (1). Prevalence of ED is approximately 1 in live birth. More than 192 different varieties of this condition have been defined (1). But The ED has two main categories: Hidrotic (Clouston s Syndrome) and Hypohidrotic *İletişim Adresi Dr. Gözde CANITEZER Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş Ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı Kurupelit Samsun, TÜRKİYE. Tlf: Faks: GSM: gozde.canitezer@omu.edu.tr (Christ-Siemens-Touraine Syndrome) forms. Sweat gland manifestations are the difference between the two types. Hydrotic ectodermal dysplasia has normal sweat glands which are absent in Hypohidrotic type (2). Hypohidrotic type that is also called as anhydrotic type, is seen more commonly than hydrotic type and has often an X-linked inheritance (3). X linked recessive disorders are inherited through female carriers. The incidence of this carrier is 17.3 in women.males have more severe symptoms while females have only minor defects (3). Orofacial symptoms of this syndrome involve anadontia or hypodontia, hypoplastic conical teeth, underdevelopment of the alveolar ridges, frontal bossing, a depressed nasal bridge, protuberant lips and hypotrichosis (4). While the treatment is planning, some factors such as age of patient, stage of growth in conjunction with the missing teeth, malformed dentition, soft tissue defects and Sayfa 42

54 PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA Gözde CANITEZER ve ark. psychological condition must be considered (5). ED has multipl treatment choices but in young patients removable prosthodontics are most common treatment (6). Our major purpose of dental and medical treatment was to provide comfort to patient in her social life. The aim of this case is to report a case of 20 year-old female patient with hypohidrotic ED who is treated with fixed and partial denture. Case Report A 20 year-old female patient referred to Oral and Maxillofacial Radiology Department with complaints of multiple missing teeth in maxilla and mandible. She had difficulty in speech and mastication. She reported about existence of sweating and didn t give any information about family history. She had no mental retardation and her vital signs were normal. On extraoral examination nail thickening (Figure 1), dry skin, absent eyebrows, trichodysplasia, loss of eyelashes, depressed nasal bridge, frontal bossing and hypertelorism were determined. There was hyperpigmentation on the nose and around the eyes (Figure 2). Figure 2. The physical extraoral examination showing dry skin, absent eyebrows, trichodysplasia, loss of eyelashes, depressed nasal bridge, frontal bossing and hypertelorism, hyperpigmentation on the nose and around the eyes. Figure 3. Intraoral view showing conical anterior teeth, resorption of alveolar ridge and hypodontia. Figure 1. View of nails thickening Intraoral examination revealed conical anterior teeth, resorption of alveolar ridge and hypodontia was seen. Permanent upper right central incisor was present in our case and it is a rare finding. Vertical dimensions were reduced depends on lack of occlusion (Figure 3-4). Figure 4. Intraoral view showing conical anterior teeth, resorption of alveolar ridge and hypodontia. Sayfa 43

55 PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA Gözde CANITEZER ve ark. Panoramic radiograph showed presence of maxillary incisors, right and left maxillary first and second molars, right mandibular lateral incisor, right and left mandibular canine teeth with complete root formation, oligodontia, malformed dentition and underdevelopment of alveolar ridges (Figure 5). was said that continued follow up was necessary for modification or replacement of the dentures depends on developing maxilla and mandible of the patient. Figure 5. Panoramic radiograph showing oligodontia, malformed dentition and underdevelopment of alveolar ridges. Based on the clinical findings, she was diagnosed with hypohidrotic ED. The patient was referred to Department of Dermatology. After the diagnosis, the patient was consulted to Department of Prosthodontia and treatment was planned to correct shape abnormality of upper anterior teeth and compensate difficulty in mastication and speech. Root canal therapy was performed in the mandibular right lateral incisor, right and left canine teeth because of the excessive loss of teeth tissues and enlargement of periodontal ligament space. Full mouth restoration in maxilla, removable partial denture in mandible was planned. Maxillary teeth were prepared for the metal supported fixed denture. Mandibular right lateral incisor and canine teeth were restored with metal supported fixed dental prostheses using extracoronal attachments. In mandible, Kennedy Class 1 toothless areas were restored with precision attachment-retained removable partial dentures (Figure 6-7). Prothesis wounds depends on the excessive atrophy in the toothless areas, removed using soft denture lining materials (UFI GEL, VOCO). Thus, the patient gained esthetic, functional and phonetic benefits, better outlook in her social life and oral hygiene instructions were given to the patient. The patient was advised to be fed with soft foods for the first few days and to remove the dentures at night to support the healing of oral tissues. It Figure 6. Frontal view of the patient showing improved facial appearance after the prosthetic rehabilitation. Figure 7. Sagittal view of the patient showing improved facial appearance after the prosthetic rehabilitation. Discussion ED was first described by Danz in 1792 (7) and later in 1838, ED in a letter that described 10 cases of Hindu male family members, was documented to Charles Darwin by Wedderburn (8). In 1895 Nicolle and Hallipre described firstly hydrotic ED in a French-Canadian family (9). In 1913, Christ rendered hypohidtotic ED as a congenital ectodermal defect (7). In 1921, X-linked nature of inheritence was described by Siemens. The term of ED was found by Weech in 1929 (10). Sayfa 44

56 PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA Gözde CANITEZER ve ark. In 1936, Touraine described the wide range of features in ED. Therefore, hypohidrotic ED is also termed as Christ-Siemens-Touraine syndrome (11). The term of anhydrotic ED was used by Clouston in 1939 (12). Felsher in 1944 changed the term of anhydrotic to hypohydrotic because the individuals who was termed as anhydrotic weren t truly lack of sweat glands (13). Clouston in 1939 and Lowry et al. in 1966 described ED as a genetic entity (14). Hydrotic ED is also termed as Clouston s syndrome (12). Freire-Mara defined the nosologic group of ED that include at least two of the following situations: 1) Trichodysplasia (abnormal hair) 2) Abnormal dentition 3) Onchodysplasia (abnormal nails) 4) Dyshidrosis (abnormal or missing sweat glands) (4). The causative gene has currently been identified in about 30 different EDs (15,18). Due to understanding of the genetic basis of this syndrome, newer classification, which benefit from moleculer information as the starting point and are based on the defects in cell-cell communication and signalling, transcription regulation, adhesion and development are suggested, such as the Priolo and Lagana classification in 2001 and the Lamartine classification in 2003 (16,18). Mutations of EDA (ectodysplastin A protein), EDAR (ectodysplastin A receptor) and EDARADD ( ectodysplastin A receptor related to death domain) are now described to cause hypohidrotic ED. These genes makes proteins that work together during embryonic development and these proteins form part of a signaling pathway which is critically important for the interaction between the ectoderm and mesoderm. These cell layers comprise many of the organs and tissues. Ectoderm- mesoderm interaction is necessary for the formation of several structures that originate from ectoderm such as skin, nails, hair, teeth and sweat glands. Mutations of these gens prevent the normal interaction between ectoderm and mesoderm and impairs the development of hair, teeth, sweat glands. The unproper formation of the ectodermal structures form the characteristic features of Hypohidrotic ectodermal dysplasia (19). Most abnormalities in craniofacial morphology can be attributed to the absence of teeth, although some authors have suggested that changes in embryonic morphogenesis could also be responsible (20). The Minor test or iodide-starch test is very useful for confirming the absence of sweating, which is generalized inaffected individuals and patchy in female carriers, who have normally functioning eccrine glands alternating with eccrine glands with reduced function in areas with a Blaschkoid distribution. This mosaic distribution can be more quickly revealed by the examination of large areas of the body, such as the back. Moreover, such an examination is useful for differentiating between X-linked HED carriers and females affected by autosomally transmitted HED, in whom the function of the sweat glands is almost completely absent (21).Other methods for assessing sweating include iontophoresis after applying pilocarpine to the forearm, sweat pore count, and measurement of skin conductance or temperature; such methods are useful for screening but are less sensitive in patients with residual gland function (22). Skin biopsy is not normally essential for confirmation, but the deficiency of eccrine glands has a positive predictive value and diagnostic specificity of 100% (23) Molecular analysis is the only way of determining which gene is included, detecting carriers, and confirming the type of inheritance. This information is vital for genetic counseling (24). In a retrospective study of More et al. total nineteen cases of ED were observed and these cases were in the age group of 4-30 years with the mean age of years. This study showed that ED was more prevalent in males with a ratio of 1.7:1 (25). Conversely in our case, the patient is female. Consanguineous marriage have higher risk of birth defects because the couple sharing a common harmful gene and passing it on to the child. The risk varies according to how closely the couple is related (26). The marriage of parents of all cases revealed that consanguineous marriages were more than nonconsanguineous marriages and when the patients with ED were analysed, consanguineous marriage was directly proportional to ED (25). The retrospective study of More et al (25). showed that %66.67 of parents had consanguineous marriage and had %68.42 offspring s affected with ED; whereas %33.33 had non-consanguineous marriage and had %31.58 offspring s affected Sayfa 45

57 PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA Gözde CANITEZER ve ark. with ED. But in our case, the patient didn t give any information about consanguineous marriage of her parents. Hypodontia is a frequent finding of ED in %80 of cases (27,28) Oligodontia which refers to anodontia of six or more teeth, is a rare situation with prevalence of % 0.3 in permanent dentition (29). In this case, we observed oligodontia. According to Becktor et al (30), maxillary lateral incisors, second premolar and molars, mandibular incisors, second premolar and molars are usually absent. Balshi and Wolfinger (31) reported that mandibular anterior teeth are usually nonexistence in patients who has ED. In our case, we observed maxillary lateral incisors, right and left maxillary first and second molars, right mandibular lateral incisor, right and left mandibular canine teeth. Abnormal dentition and decreased salivary flow cause difficulty in mastication, deglutition of food and speech (32). We found similar findings in our patient. Because of inadequate lubrication of vocal cords and more frequent acute laryngitis, the possibility of developing cord nodules may increase. Speech therapy is suggested for improving voice quality (32). We noticed that our patient has worse voice quality than the normal. The time to begin dental treatment isn t definitive but Pigno et al (4). suggested that prosthodontic treatment should be provided before school age of the patient. But in our case, the patient was diagnosed late because she hadn t referred to any medical clinic. Removable prosthesis (total dentures, partial dentures or overdentures) is the most commonly used treatment of choice for the oral rehabilitation because these treatment modalities can be easily modified during periods of rapid growth (4,33). In our case full mouth restoration in maxilla and removable partial denture in mandible were planned and retained teeth were prepared for the fixed denture to compensate microdontia. Dental implants may be one of the treatment modalities because of growth of adult patients is stabilized and implants can be used thus the prothesis was supported, retained and stabilized (28). In our patients dental implants weren t thought because of the alveolar ridge resorption and the economical status of the patient. There is no treatment for the skin disorders or periocular hyperpigmentation, and outbreaks of atopic dermatitis may be difficult to treat. Some authors have suggested that the risk of melanoma increases in these patients, so a full physical examination is advised once a year (34).Early dental care to prevent maxillary hypoplasia and gum atrophy, which if severe may prevent chewing and language development in addition to being a remarkable aesthetic problem. Other specialists may also be involved the treatment of these patients for example, ear-nose-throat specialists when nasal and cerumen secretion is a problem, ophthalmologists when eye dryness or problems with the eyelids are present, pulmonologists in the event of respiratory tract infections and, in some case, psychologists (35). Gene therapy with recombinant EDA is still in the experimental phase, but it may be hope for these patients in the future (36,38). In our case, the patient was comfortable with her fixed and partial denture and was satisfied with the esthetics of denture. Her parents reported significant progress in point of mastication and speech. References 1. Ammanagi R, Keluskar V, Bagewadi A. Ectodermal dysplasia: Report and analysis of eleven south Indian patients with review of literature. J Ind Acad Oral Med Rad 2010; 22: Tarjan, K. Gabris, and N. Rozsa. Early prosthetic treatment of patients with ectodermal dysplasia: a clinical report. Journal of Prosthetic Dentistry 2005; 93(5): Mortier K, Wackens G. Ectodermal dysplasia syndrome. Orphanet Encyclopedia 2004: Pigno MA, Blackman RB, Cronin RJ, Cavazos E. Prosthodontic management of ectodermal dysplasia: A review of the literature. J Prosthet Dent. 1996;76: J. A. Hobkirk, F. Nohl, B. Bergendal, K. Storhaug, and M. K.Richter. The management of ectodermal dysplasia and severehypodontia. International conference statements. Journal oforal Rehabilitation 2006; 33(9): K. A. Vieira, M. S. Teixeira, C. G. Guirado, and M. B. D. Gavi ao. Prosthodontic treatment of hypohidrotic ectodermaldysplasia with complete anodontia: case report. Quintessence International 2007; 38(1): Saggoo S, Munde A, Hebbale M, Joshi M. Ectodermal dysplasia. J Indian Acad Oral Med Radiol. 2009;21: Parebo F. Ectodermale dysplasia von anhidrotis chen typus. Helv Paediatr Acta. 1956;11: Smith RA, Vargervik K, Kearns G, Bosch C, Kournjiarn J. Placement of an endosseous implant in growing child with ectodermal dysplasia. Oral Surg Oral Med Oral Pathol. 1993;75: Varghese G, Sathyan P. Hypohidrotic ectodermal dysplasiaa case study. J Oral Maxillofac Pathol. 2011;2: Shigli A, Reddy RP, Huger SM, Deshpande D. Hypohydrotic ectodermal dysplasia. A unique approach to esthetic and prosthetic management: A case report. J Indian Soc Pedod Prev Dent. 2005;23: Clouston HR. The major forms of hereditary ectodermal dysplasia: (With an autopsy and biopsies on the anhydrotic type) Can Med Assoc J. 1939;40:1 7. Sayfa 46

58 PROSTHODONTIC REHABILITATION OF ECTODERMAL DYSPLASIA Gözde CANITEZER ve ark. 13. Felsher Z. Hereditary ectodermal dysplasia: Report of a case with experimental study. Arch Dermatol Syph. 1944;49: Kearns G, Sharma A, Perrott D, Schmidt B, Kaban L, Vargervik K. Placement of endosseous implants in children and adolescents with hereditary ectodermal dysplasia. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 1999;88: Mikkola ML: Molecular aspects of hypohidrotic ectodermal dysplasia. Am J Med Genet A 2009;149: Priolo M, Laganà C. Ectodermal dysplasias: a new clinicalgenetic classification. J Med Genet 2001;38: Lamatine J: Towards a new classification of ectodermal dysplasias. Clin Exp Dermatol 2003;28: Itin PH, Fistarol SK: Ectodermal dysplasias. Am J Med Genet C Semin Med Genet 2004;131: Gaide O. New development in the history of Hypohidrotic ectodermal dysplasia. Dermatology 2003; 207: Lexner MO, Bardow A, Bjorn-Jorgensen J, Hertz JM, Almer L,Kreiborg S. Anthropometric and cephalometric measurementsin X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia. Orthod CraniofacRes. 2007;10: Cambiaghi S, Restano L, Pääkkönen K, Caputo R, Kere J. Clinicalfindings in mosaic carriers of hypohidrotic ectodermaldysplasia. Arch Dermatol. 2000;136: Schneider H, Hammersen J, Preisler-Adams S, Huttner K, Rascher W, Bohring A. Sweating ability and genotype in individualswith X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia. J MedGenet. 2011;48: Rouse C, Siegfried E, Breer W, Nahass G. Hair and sweat glandsin families with hypohidrotic ectodermal displasia: furthercharacterization. Arch Dermatol. 2004;140: García-Martín P, Hernández-Martín A,Torrelo A. Ectodermal Dysplasias: A Clinical and Molecular Review. Actas Dermosifiliogr. 2013; 104(6): More CB, Bhavsar K, Joshi J, Varma SN, Tailor M. Hereditary ectodermal dysplasia: A retrospective study. J Nat Sci Biol Med 2013 Jul-Dec; 4(2): Bittles AH. Endogamy, consanguinity and community genetics. J Genet. 2002; 81: Koerner HN, Bettega S, Mocellin M, Soccol A, Adriano CF, Moccellin L, et al. Atrophic Rhinits: A case report related to ectodermal dysplasia. Arq Int Otorrinolaringol 2006;10: Guckes AD, Scurria MS, King ST, McCarthy GR, Brahim JS. Prospective clinical trial of dental implants in persons with ectodermal dysplasia. J Prosthet Dent 2002;88: Ahmed B, Yazdanie N. Hypodontia and microdontia associated with hereditary ectodermal dysplasia. J Coll Physicians Surg Pak 2009;19: Becktor KB, Becktor JP, Keller EE. Growth analysis of a patient with ectodermal dysplasia treated with endosseous implants: A case report. Int J Oral Maxillofac Implants 2001;16: Balshi TJ, Wolfinger GJ. Treatment of congenital ectodermal dysplasia with zygomatic implants: A case report. Int J Oral Maxillofac Implants 2002;17: J. Zhang, D. Han, S. Song, Y. Wang, H. Zhao, S. Pan, et al., Correlation between thephenotypes and genotypes of X- linked hypohidrotic ectodermal dysplasia andnon-syndromic hypodontia caused by ectodysplasin a mutations, Eur. J. Med.Genet. 54 (2011) Ramos V, Giebink DL, Fisher JG, Christensen LC. Complete dentures for a child with hypohidrotic ectodermal dysplasia: A clinical report. J Prosthet Dent. 1995;74: Gregoriou S, Rigopoulos D, Vergou T, Korfitis C, Menegakis G, Kontochristopoulus G. Should we consider hypohidrotic ectodermal dysplasia as a possible risk factor for malignant melanoma?. J Cutan Med Surg. 2007;11: Lu PD, Schaffer JV. Hypohidrotic ectodermal dysplasia. Dermatol Online J. 2008;14: Gaide O, Schneider P. Permanent correction of an inherited ectodermal dysplasia with recombinant EDA. Nat Med. 2003;9: Casal ML, Lewis JR, Mauldin EA, Tardivel A, Ingold K, Favre M, et-al. Significant correction of disease after postnatal administration of recombinant ectodysplasin A in canine X-linked ectodermal dysplasia. Am J Hum Genet. 2007;81: Mauldin EA, Gaide O, Schneider P, Casal ML. Neonatal treatment with recombinant ectodysplasin prevents respiratory disease in dogs with X-linked ectodermal dysplasia. Am J Med Genet A. 2009;149A: Sayfa 47

59 MOLAR KESİCİ HİPOMİNERALİZASYONU Cihan ÖZ ve Buket EROL AYNA MOLAR KESİCİ HİPOMİNERALİZASYONU (MIH): OLGU SUNUMU MOLAR INCISOR HYPOMINERALIZATION (MIH): CASE REPORT 1 *Cihan ÖZ, 2 Buket EROL AYNA 1 Dt. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. 2 Doç Dr. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. Özet Bu olgu sunumunda Molar İnsizal Hypomineralizasyon (MIH) teşhisi konulan hastanın estetik ve fonksiyonel gereksinimini karşılamak için uygulanan tedavi yöntemi anlatılmaktadır. Anterior dişlerinde ve Daimi Birinci Büyük Azılarında (DBBA) zamanla artan kırılma, hassasiyet, renklenme ve çürük şikayeti bulunan 14 yaşındaki bayan hasta Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Diş Hekimliği Kliniğine başvurmuştur. Hastanın beklentileri değerlendirildikten sonra ekonomik koşullar da göz önünde bulundurularak, rezin kompozit (RK) restorasyonu yapımına karar verildi. Dişler, bir dentin bonding sistem (Clearfil SE Bond, Kuraray) ve bir rezin kompozit (Clearfil AP-X/ Clearfil Majesty Posterior, Kuraray) kullanılarak restore edildi. Estetiği ve fonksiyonu yeniden sağlanan hastaya düzenli olarak 6 ayda bir kontrollere gelmesi tavsiye edildi. Anahtar Kelimeler: MIH, hipomizeralizasyon, rezin kompozit. Abstract In this report, Molar Hypomineralisatio of İncisal (MIH) of patients diagnosed with treatment to meet the aesthetic and functional requirements of the method are described. In anterior teeth and permanent first molars increasing over time break in, tenderness, discoloration and decay 14-year-old female patient with complaints, Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, was admitted to. After evaluating the patient's expectations, considering the economic conditions, it was decided that the construction of resin composite restorations. Teeths, a dentin bonding system (Clearfil SE Bond, Kuraray) and a resin composite (Clearfil AP-X / Clearfil Majesty Posterior, Kuraray) were restored using. Aesthetics and function is restored patients to come regularly controls every 6 months was recommended. Key words: MIH, hypomineralization, resin composite. Giriş Çocuk hastalarda rastlanılan ağız içi bulgulardan birisi de minenin gelişimsel doku bozukluklarıdır. Bu bozukluklardan Molar İnsizal Hipomineralizasyonu (MIH) sıklıkla kesicilerle birlikte daimi birinci büyük azılarda (DBBA) görülen hipomineralizasyon defekti olarak tanımlanmaktadır (1-3). Etyolojisi tam olarak bilinmemekle beraber peri ve postnatal dönemde sistemik bozukluğu içine alan risk faktörleri veya erken çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar göz önünde bulundurulmaktadır. Bu durum özellikle kalsiyum-fosfat dengesindeki değişimler veya ameloblastlara yetersiz oksijen sağlanması ile *İletişim Adresi Dr. Buket EROL AYNA. Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Dişhekimliği AD. Diyarbakır. Tel: Fax: buketayna@hotmail.com ilişkilidir (3,4). Sıklığı ve sınıflaması ile ilgili farklı veriler mevcut olsa da, şiddetine göre hafif, orta ve şiddetli olarak sınıflandırılmaktadır. Hafif tipinde, kronun üst kısmında ve çiğneyici yüzeyde beyaz-kremden sarı-kahverengiye değişen renklenmeler mevcuttur. Orta derecede olanında ise renklenmeye çok az madde kaybı eşlik etmektedir, ancak hassasiyet yoktur. Şiddetli tipinde, renklenmeye hassasiyet, sürme sonrası yıkım ve çürükte eşlik eder (5,6). Etkilenen DBBA dişlerin sayısı arttıkça daimi üst keserler dişlerin etkilenme riski de artmaktadır (7). Bu tür hastalarda; anestezinin güçlükle sağlanması, gerçekleştirilen restorasyonlarda tekrarlayan kenar kırıkları ve defektli mine dokusunun ne kadarının kaldırılacağının net olarak bilinmemesi, üzerinde dikkatle durulması gereken noktalardır. Bu nedenle, günümüzde MIH tanısı, yaygınlığı, varsayılan etiyolojik faktörler ve hipomineralize minenin özelliklerinin netleştirilerek, izlenebilecek önlem ve tedavi yöntemlerinin ortaya konulması önem taşımaktadır (8,9). Sayfa 48

60 MOLAR KESİCİ HİPOMİNERALİZASYONU Cihan ÖZ ve Buket EROL AYNA Bu makalede, MIH teşhisi konulan hastanın, estetik ve restoratif tedavilerini içeren tedavi yaklaşım prosedürü sunulmuş ve literatür bilgileri altında tartışılmıştır. Olgu Sunumu Anterior dişlerinde ve DBBA larında zamanla artan kırılma, hassasiyet, renklenme ve çürük şikayeti bulunan 14 yaşındaki genç bayan hasta Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Diş Hekimliği Kliniğine başvurmuştur. Yapılan klinik ve radyografik muayene sonucunda, ön grup dişlerinde sarıkahverengi hipomineralize alanlar ve yıkım olduğu görüldü (Resim 1). Resim 3. Ağız içi görüntü Şiddetli tip MIH teşhisi konulan hastaya sürme sonrası yıkım ve çürük varlığından dolayı koruyucu önlemler yerine restoratif tedavi yapılmasına karar verildi. DBBA dişlerdeki çürük dokular elmas frezle temizlendi ve tüm defektli mine kaldırılarak, ışıkla polimerize olan bir rezin kompozitle (Clearfil Majesty Posterior, Kuraray) restore edildi (Resim 4-5). Resim 1. Ağız içi görüntü DBBA larında ise bu tabloya çürüğün ve hassasiyetin de eşlik ettiği tespit edildi (Resim 2-3). Resim 4. Restorasyonlar tamamlandıktan sonraki görüntü Resim 2. Ağız içi görüntü Anterior dişler için ise, hastanın beklentileri değerlendirildikten sonra ekonomik koşullar da göz önünde bulundurularak, direkt kompozit veneer restorasyonu yapımına karar verildi. Yine tüm defektli mine kaldırılarak, dişler bir dentin bonding sistem (Clearfil SE Bond, Kuraray) ve bir hibrit rezin (Clearfil AP-X, Kuraray) kullanılarak restore edildi (Resim 6). Sayfa 49

61 MOLAR KESİCİ HİPOMİNERALİZASYONU Cihan ÖZ ve Buket EROL AYNA Resim 5. Restorasyonlar tamamlandıktan sonraki görüntü Resim 6. Anterior dişlerin restorasyonları tamamlandıktan sonraki görüntü Estetiği ve fonksiyonu yeniden sağlanan hastaya düzenli olarak 6 ayda bir kontrollere gelmesi tavsiye edildi. Tartışma Doku anomalilerinin estetik görünüm, fonksiyon, oklüzyon, fonasyon ve dişeti sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri geleneksel diş tedavilerinden daha farklı yaklaşımları gündeme getirmektedir. MIH tan etkilenmiş çocuklarda tedavi planlaması, hipomineralizasyon derecesi ve genişliğine, hastanın yaşına, sürme sonrası yıkıma, hassasiyete ve hasta kooperasyonuna bağlı olarak değişmektedir (9,10). Restorasyonda cam iyonomer simanlar (CİS), rezinle modifiye cam iyonomer simanlar (RMCİS), poliasitle modifiye kompozit rezinler (PMRK), rezin kompozitler (RK), amalgam, paslanmaz çelik kronlar (PÇK) ve indirekt adeziv veya döküm onleyler veya kronlar kullanılabilir. Hafif ve orta derecede MIH ta remineralizasyon ajanlarını içeren koruyucu tedavi yöntemleri önerilse de yıkım meydana gelen vakalarda restoratif materyal kullanımı gerekmektedir. Amalgam restorasyonlarda, kavite preparasyonlarının retansiyonunun az olması ve kalan diş dokularını destekleme özelliğinin olmaması nedeniyle başarısızlıklar görülmektedir (7,9,10). RK lerde ise kavite sınırlarına karar verirken 2 görüş tarif edilmiştir. Birinci görüş, bütün defektif minenin uzaklaştırılmasını önermektedir. Böylece dişte büyük miktarda doku kaybı olsa da bağlanma daha iyi olacaktır (10,11). İkinci görüş ise, sadece çok pöröz olan minenin uzaklaştırılması, yavaş dönen çelik freze direnç gösteren minenin bırakılması şeklindedir. Bu görüş daha konservatif olmasına rağmen defektif mine yıkıma devam edebilir (10,12). Bu bilgilerin ışığı altında; tedavi planlamasında sağlıklı diş yapısının korunması, tedavi işlemlerinin tek seansta bitmesi ve ekonomik olması gibi bir çok konservatif yaklaşımı içeren RK kullanmayı ve tüm defektli mineyi kaldırmayı uygun gördük. Bununla beraber, fiziksel özellikleri, marjinal bütünlüğü ve estetiği oldukça iyi olan kompozit rezinlerin, paslanmaz çelik kronlar (PÇK) ve indirekt adeziv veya döküm onleyler veya kronlarla karşılaştırıldığında, aşınmaya ve çiğneme baskılarına karşı bu restorasyonlar kadar güçlü olmadığı bildirilmiştir (13,14). Ancak RK ler daha düşük maliyete sahiptir ve gelecekteki farklı tedavi yaklaşımlarına olanak sağlamaktadırlar. Bir başka olumlu özelliği de, herhangi bir problem ile karşılaşıldığında ağız içinde tamir edilebilmesidir (13,15,16). Bu yüzden, daha radikal bir tedavi planlamasından önce bu tür dişlerin estetik olarak restore edilebilmesinde RK ler tercih edilebilir. MIH sıklığı artış gösterme eğiliminde olan ve dişhekimlerini yakından ilgilendiren bir olgudur. Risk altındaki çocukların takibi ve erken koruyucu önlemlerin bu dişler sürer sürmez alınması büyük önem taşımaktadır. Kaynaklar 1. Weerheijm K.L, Duggal M, Mejare I, Papagiannolus L, Koch G, Martens LC, Hallonsten AL. Judgement criteria for molar incisor hypomineralization (MIH) in epidemiologic studies: a summary of the European meeting on MIH held in Athens. Eur J Paediatr Dent, 2003;3: Sayfa 50

62 MOLAR KESİCİ HİPOMİNERALİZASYONU Cihan ÖZ ve Buket EROL AYNA 2. Weerheijm K.L. Molar incisor hypomineralization (MIH). Eur J Paediatr Dent, 2003;3: Weerheijm K.L. Molar incisor hypominerali-zation (MIH): Clinical presentation, aetiology and management. Dent Update, 2004;31(1): Weerheijm KL, Jalevik B, Alaluusua S. Molar-incisor hypomineralization. Caries Res, 2001;35: Mathu-Muju K, Wright JT. Diagnosis and treatment of molar incisor hypomineralization. Compend Contin Educ Dent, 2006;27: Fearne J, Anderson P, Davis GR. 3D X-ray microscopic study of the extent of variations in enamel density in first permanent molars with idiopathicenamel hypomineralization. Br Dent J, 2004;196: Kuşçu Ö.Ö, Sandallı N, Çağlar E. Molar Incisör Hipomineralizasyonu (MIH): Tanı, tedavi ve koruyucu yöntemler. 7 Tepe Klinik, 2007;2: Weerheijm KL, Groen HJ, Beentjes VE, Poorterman JH. Prevalence of cheese molars in 11-year-old Dutch children. J Dent Child, 2001;68: Leppaniemi A, Lukinmaa PL, Alaluusua S. Nonfluoride hypomineralizations in the permanent first molars and their impact on the treatment need. Caries Res 2001;35: Abbasoğlu Z, Kargül B. Molar insizal hipomineralizasyonu (MIH): Tanımı ve tedavi yaklaşımları. Dentalife, 2010; William V ML, Burrow MF. Molar incisor hypomineralization: review and recommendations for clinical managment. Paediatr Dent, 2006;28: Fayle SA. Molar incisor hypomineralization: restorative management. Eur J Paediatr Dent, 2003;4: Jordan RE. Esthetic composite bonding techniques and materials. St. Louis, Mosby-Year Book, Inc. 2nd ed. 1993; 84-86, Magne P, Belser UC. Porcelain versus composite inlays/onlays: effects of mechanical loads on stress distribution, adhesion and crown flexure. Int J Periodontics RestorativeDent 2003;23: Lee YK, Lim BS, Kim CW. Effect of surface conditions on the color of dental resin composites. J Biomed Mater Res 2002;63: İzgi AD, Ayna E. Direct restorative treatment of pegshaped maksillary lateral incisor with resin composite: A clinical report. J Prosthet Dent 2005;93: Sayfa 51

63 PROTEZ AŞAMASINDA MAKSİLAR SİNÜSE İTİLEN İMPLANT Belgin GÜLSÜN ve ark. PROTEZ AŞAMASINDA MAKSİLAR SİNUSE İTİLEN İMPLANT: BİR OLGU RAPORU IMPLANT DISPLACEMENT IN TO THE MAXILLARY SINUS, DURING PROSTHESIS TREATMENT:A CASE REPORT 1 Belgin GÜLSÜN, 1 *Kamil Serkan AĞAÇAYAK, 2 Sedat GÜVEN 1 Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene cerrahisi Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. 2 Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. Özet Maksilla kemik yapısının yoğunluğunun mandibulaya göre düşük olmasından ve alveoler kemiğin yapısından dolayı dental implant yerleştirme komplikasyonları mandibuladan çok daha fazla oranda görülür. Yetersiz ve plansız dental implant cerrahi uygulamaları maksiller sinüsle ilgili dental implant komplikasyonları oluşma riskini artırmaktadır. Bu çalışmada protetik tedavi aşamasında maksiller sinüse itilerek sinüs içerisine kaçan dental implantın cerrahi tedavisini ve sinüs içerisindeki dental implantın neden olduğu sinüzitün tedavisini sunmayı planladık. Maksiller sinüse kaçan dental implantla ilgili en çok görülen yan etki sinüzit olarak görülmektedir. Ayrıca oluşan oroantral açıklık oral kavite içeriğindeki bakterileri sinüs içerisine taşıyan bir yol oluşturmaktadır. Söz konusu olgumuzda maksiller sinüse dental implant kaçmasından dolayı sinüzit oluşmuştur. Maksiller sinüse kaçan dental implantın çıkarılması tedavisinde cerrah komplikasyonları engellemek için uygun bir cerrahi tedavi tekniği tercihi seçmelidir. Caldwell-Luc eski bir teknik olarak bilinir ancak basit ve ekstra endoskopik ekipman gerektirmemesi nedeniyle tercih edilegelmiştir. Fakat en iyi teknik her zaman komplikasyonu önlemedir. Anahtar Kelimeler: maksiller sinus, dental implant, implant komplikasyonları, sinuzit. Abstract Because of the low density of the maxillary bone and the shortness of the maxillary ridge, failure risk of the dental implants displacement in the maxilla is higher than mandibula. Moreover, insufficient implant preparation, drilling or installation can easily give rise to complications involved to the maxillary sinuses. This study is to present a case of a pushed dental implants into the maxillary sinüs during prothesis procedures andt surgical treatment of a dental implant displacement into the maxillary sinus and the maxillary sinusitis depend on displacement of dental implant. The most seen adverse effect is the local infection of maxillary sinus s soft tissue around the implant. For this reason, implants placed close to the maxillary sinus offer a way for infection from the oral cavity to the sinus. In our case implant migration causes sinusitis. The first choice of treatment for removing the dental implant displaced into the maxillary sinus should be the technique that the surgeon is accustomed, in order to reduce complications. The Caldwell-Luc may be an old-fashioned technique, but it is a simple approach for those that do not have the endoscopic equipment and the specific training to manage it. But the best technique still is the prevention. Key words: maxillary sinus, dental implant, implant displacement, sinusitis. Giriş Günümüz modern diş hekimliği pratiğinde oldukça yaygın bir tedavi yöntemi olan dental implant tedavisi yaygın bir tedavi yöntemidir. Özellikle total dişsizlik durumunda önemli bir tedavi aracı olan implantlar hastalar ve hekimler tarafından oldukça fazla oranda *İletişim Adresi Dr. Kamil Serkan Ağaçayak Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene cerrahisi Anabilim Dalı DİYARBAKIR Tel: Gsm: Faks: serkanagacayak@gmail.com tercih edilir hale gelmiştir. Dental implant tedavisi, komplikasyon açısından düşük insidansa sahip olsa da; komplikasyonları mevcuttur. Bu komplikasyonlardan bir tanesi de dental implantın maksillar sinüs boşluğuna kaçırılmasıdır (1,4). Maksillar sinüse kaçan herhangibir yabancı cisimde olduğu gibi dental implantın da derhal çıkarılması gerekmektedir. Yetersiz maksiller kemik miktarı, implantın direk stabilizasyonunu etkilediği gibi aynı zamanda implantın oklüzal açıdan gelen kuvvetlere karşı dirençsiz olmasına neden olacaktır. Dental implant cerrahi uygulama aşamasında, yeterli grafilerle maksiller sinüs kalınlığının hesaplanarak koruyucu önlemler alınmalıdır. Gerekli durumlarda kısa implantlar Sayfa 52

64 PROTEZ AŞAMASINDA MAKSİLAR SİNÜSE İTİLEN İMPLANT Belgin GÜLSÜN ve ark. kullanılmalı ve sinüs lifting operasyonları planlanmalıdır (5). Dental implantın sinüse itilmesi ile ilgili vaka raporları genelde cerrahi uygulama esnasında olduğuna dair literatürde bilgiler mevcuttur (6). Bizim sunmayı amaçladığımız olgu ise nadiren oluşan bir durum olan protez aşamasında implantın sinüse itilmesi olmuştur. Olgu: 46 yaşında erkek hasta Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Kliniğine maksiller sinüse itilen bir dental implantla ilgili tedavi olmak amacıyla başvuruda bulundu. Özel bir muayenehanede çalışan meslektaşımız tarafından hastanın sol maksiller 2. molar bölgesine tek aşamalı cerrahi ile dental implant uygulanmıştır. Yapılan cerrahi uygulama ile ilgili hiçbir komplikasyon oluşmamıştır. İşlem sonrası dental implantın primer stabilizasyonu, uygulamayı yapan hekim tarafından saptanmıştır. Yaklaşık 4 ay sonra protez yapımı için aynı hekime başvuran hastanın protez aşamasında dental implant yerinden oynayarak maksiller sinüs boşluğuna kaçırılmıştır. Hastanın maksiller sinüsünde oluşan açıklığı burundan nefes verdirip test eden hekim, oluşan oroantral açıklığın varlığını farkederek hastayı Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Kliniğine yönlendirmiştir. Yapılan klinik ve dental tomografi ile radyolojik muayene sonucu sol maksiller paranazal sinüs içerisinde bir adet dental implant ve implanta ait kapama vidasının olduğu tespit edildi (Resim 1,2,3,4). Resim 2: Aksiyal kesitte sol maksiller sinüste implant görünümü. Resim 3: Sagittal kesitte sol maksiller sinüste implant görünümü. Resim 1: Koronal kesitte sol maksiller sinüste implant görünümü. Resim 4: Panaromik kesitte sol maksiller sinüste implant görünümü Sayfa 53

65 PROTEZ AŞAMASINDA MAKSİLAR SİNÜSE İTİLEN İMPLANT Belgin GÜLSÜN ve ark. Dental tomografi yardımı ile yapılan detaylı incelemede implantın tam olarak sol maksiller posterior bölgede olduğu görüldü. Hastanın sinüs içerisindeki implantı etrafında kronik sinüzit varlığı tespit edildi. Hastaya lokal anestezi altında oral cerrahi işlemi yapılarak dental implantı maksiller sinüsten çıkarmak ve kronik sinüziti cerrahi olarak tedavi etmek üzere randevu verildi. Dental implantın çıkarılması işleminde eski ve klasik bir yöntem olmasına rağmen, ekstra cihaz ve ekipman gerektirmemesi avantajlarından dolayı Caldwel Luck prosedürü tercih edilmiştir. Sol maksiller bölgede %4 Artikain HCL + Epinefrin HCL(6μg/ml)(Ultracain DS HOECHST) lokal anestezik kullanılarak anestezi sağlandı. Kret tepesinden başlanarak tam kalınlık zarf flebi insizyonu yapılarak mukoza maksilla bukkal kemik dokusundan ayrılması sağlandı. Mevcut kemik perforasyonu genişletilerek, sinüs dış duvarında yaklaşık 0,8 cm çapında kemik doku kaldırılarak sinüs içerisine ulaşıldı (Resim 5). Resim 6: İntraoperatif sinüs içerisindeki implantın görünümü. Gözle görülebilir şekilde sinüs açıklığına gelen dental implant uygun bir dişli penset yardımı ile sinüs içerisinden çıkarıldı. İrrigasyona devam edilerek kapama vidasının da sinüs içerisinden dışarı çıkması sağlandı (Resim 7). Resim 5: İntraoperatif sinüs açıklığının görünümü. Tazyikli serum fizyolojik irrigasyonu ile sinüs içerisindeki dental implant ve kapama vidasının mevcut açıklıktan dışarı çıkması için bu işlem 5-6 kez tekrar edildi. Yapılan bu irrigasyon sonucu dental implant ve kapama vidası oluşturduğumuz sinüs açıklığına yaklaştırıldı (Resim 6). Resim 7: Postoperatif sinüs içerisinden çıkarılan dental implant ve kapama vidasının görünümü. Oroantral açıklıktan sinüs içerisinde kronik enfeksiyona bağlı poliplerin varlığı tespit edildi. Bu poliplerin uzaklaştırılması amacıyla işlem sonrası sinüs içerisi tamponlanarak, sinüs mukozasındaki polipler ve olası debridmanlar uzaklaştırılmış oldu. Mevcut oroantral sinüs açıklığı 2x2 cm 2 lik kollojen membran materyali ile kapatıldı. Mevcut zarf filebi 3/0 ipek (Doğsan) sutur kullanılarak, primer suturasyon ile kapatıldı. Hastaya maksiller sinüs enfeksiyonu medikal tedavisi için 2x1 amoksisilin-klavulinik asit (Amoklavin 1g tablet Sayfa 54

66 PROTEZ AŞAMASINDA MAKSİLAR SİNÜSE İTİLEN İMPLANT Belgin GÜLSÜN ve ark. ; Deva) önerildi. Ayrıca antienflamatuar ve analjezik olarak 2x1 diklofenak sodyum (Diclomec, 75 mg ampul, Abdi İbrahim) ve oral hijyen için 3x1 klorheksidin glukonat içeren ağız gargarası (Farhex, Santa Farma) önerildi. Kliniğimize 10 gün sonra kontrole çağırdığımız hastanın yapılan kontrol muayenesinde herhangibir komplikasyon oluşmadan suturasyon bölgesinin kapandığı gözlendi. Hastanın tedaviden memnuniyeti ve şikayetlerinin olmaması görüldü. Tartışma Maksiller sinüs içerisine dental implant kaçması; oroantral fistül oluşumu ve maksiller sinüzit gibi komplikasyona neden olabilir (7). Literatürde protez aşamasında hekim tarafından maksiller sinüse yanlışlıkla kaçırılmış olgu sayısı çok nadirdir. Kitamura (3) bir olgusunda burun akıntısı ile kliniğine gelen bayan hastada bilgisayarlı tomografi ile sağ maksiller sinüste bir implant olduğunu tespit etmiş ve hastasını endoskopik yöntem kullanarak tedavi etmiştir. Lida ve ark. (4) üst ikinci molar bölgesinde implant uygulanan erkek hastanın 10 yıl sonra implantının protezden ayrılarak sinüs içerisinde olduğunu tespit etmişlerdir. Regev ve ark. (7) maksiller sinüste görülen 2 ayrı hastayı rapor etmişlerdir. Galindo ve ark. 2 ayrı hastalarında maksiller sinüs içerisindeki implantlardan ve uygulanan tedaviden bahsetmiştir. Bu tür vakaları değerlendiren araştırmacılar implantın yer değiştirerek sinüse kaçırılması ile ilgili 3 temel nedenden bahsetmişlerdir. Birinci olarak zaman içerisinde intranazal ve nazal basınç değişiklikleri, ikinci olarak periimplantitise bağlı enfeksiyonlar ve son olarakta yanlış oklüzal kuvvetlerden bahsetmişlerdir (1,7). Maksiller sinüs içerisindeki yabancı cisimler en kısa sürede sinüs içerisinden uzaklaştırılmalıdır. Sinus içerisindeki mukosiliar dokunun bozulması doku reaksiyonuna neden olacaktır. Dahası mantar enfeksiyonları ve tümöral oluşumlara neden olabilir (2). Olguların birçoğunda hastaların rahatsızlık şikayeti vardır ve sinüs içerisinden dental implant çıkarılması ile şikayetler geçer. Osseöz kemik yetersizliği implanta gelen kuvvetleri karşılamak için yeterli olmak zorundadır. Aksi halde implant-kemik arasındaki hücresel bağlantı yetersiz olacağı için implant kemikten ayrılarak kuvvet yönünde ilerler. Maksiller sinüs tabanına implant yapılması aşamasında kemik yetersizliği tespit edildiğinde, mutlaka sinüs tabanı ogmentasyonu tercih edilmelidir (8,9). 5 mm den az kemik kalınlığı olduğu durumlarda sinüs lifting operasyonu, kısa dental implantlar ya da açılı zigomatik implantlar kullanılabilir (12). Sonuç Maksiller sinüse istenmeden implantın kaçırılması nadir görülen implant komplikasyonu olup bölgenin kemik kalınlığı ile birebir orantılıdır. Sinus içerisinde olduğu tespit edilen dental implant sinüs hastalıklarına neden olacağı için hemen çıkarılmalıdır. Bazı özel durumlarda operasyon ertelenebirlir ancak kontrol altında tutulmalıdır. Bu gibi komplikasyonlardan kaçınmak için yeterli kemik kalınlığı ve kalitesi sağlanmalı, mümkün olduğunca dikkatli ve atravmatik cerrahi prosedüre özen gösterilmeli ve detaylı dental tomografi görüntülemeleri ile bölgenin kemik durumu planlanarak işlem yapılmalıdır. Kaynaklar 1. Galindo P, Sanchez-Fernandez E, Avila G (2005) Migration of implants into the maxillary sinus: two clinical cases. Int J Oral Maxillofac Implants 20: Kin JW, Lee CH, Kwon TK, Kim DK (2007) Endoscopic removal of a dental implant through a middle meatal antrostomy. Br J Oral Maxillofac Surg 45: Kitamura A (2007) Removal of a migrated dental implant from a maxillary sinus by transnasal endoscopy. Br J Oral Maxillofac Surg 45: Lida S, Tanaka N, Kogo M, Matsuya T (2000) Migration of dental implant into the maxillary sinus. Int J Oral Maxillofac Surg 29: Varol A, Türker N, Göker K, Basa S (2006) Endoscopic retrieval of dental implants from the maxillary sinus. Int J Oral Maxillofac Implants 21: Chiapasco M, Felisati G, Maccari A, Borloni R, Gatti F, Di Leo F (2009) The management of complications following displacement of oral implants in the paranasal sinuses: a multicenter clinical report proposed treatment protocols. Int J Oral Maxillofac Surg. doi: /j.ijom Regev E, Smith RA, Perrott DH (1995) Maxillary sinüs complications related to endosseous implants. Int J Oral Maxillofac Implants 10: Raghoebar GM, Vissink A (2003) Treatment for an endosseous implant migrated into the maxillary sinus not causing maxillary sinusitis: case report. Int J Oral Maxillofac Implants 18: Sayfa 55

67 SÜT DİŞİ İNTRÜZYONU Behiye SEZGİN BOLGÜL ve ark. SÜT DİŞİ İNTRÜZYONU: OLGU SUNUMU THE INTRUSION OF PRIMARY TEETH: A CASE REPORT 1 *Behiye SEZGİN BOLGÜL, 1 Buket AYNA, 2 Barış KARATAŞ 1 Doç.Dr.Dicle Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır. 2 Diş Hekimi, Diyarbakır Özet Dişin alveol kemiği içerisine doğru gömülmesi olarak tanımlanan intrüzyon yaralanmaları, lüksasyon yaralanmalarının en ağır tipidir ve hem yumuşak hem de sert dokuların hasarı ile sonuçlanmaktadır. Travmatik olarak intrüze olmuş dişlerin tedavisi ve prognozu hastanın yaşı, dentisyonun tipi, kök gelişimine ve travmanın ciddiyetine bağlı olarak değişebilmektedir. Bu olgu sunumunda, süt ön keser dişlerinde intrüzyon gelişmiş 11 aylık hastanın, travma sonrası durumu ve tedavi yaklaşımı sunulmuştur. Sonuç olarak, intrüze olan dişlerin tedavi planlaması multidisipliner olmalıdır ve konservatif tedavi seçeneği öncelikli olarak düşünülmelidir. Anahtar Kelimeler: Dentoalveolar travma, süt dişi, intrüzyon. Abstract Intrusion injuries are the most serious type of the injuries that means displacement of the tooth in to the alveolar bone. It s concluded with both hard and soft tissue injuries. The prognose and treatment of the intrused teeth depends on patient s age, type of dentition, rooth development, severity of trauma. In this case report, the treatment approach and postoperative condition of an 11 mounths patient that has intusion injurie at primery anterior teeth is presented. Consequently, the treatment of intrused teeth must be multidicipliner and conservative treatment option must be thought initialy. Key words: Dentoalveolar trauma, primery teeth, Intrusion. Giriş Diş hekimliğinde dental travma olgularına en çok çocuklarda rastlanılmaktadır (1,2). Travmatik dental yaralanma sonucu dişlerde kırılma ve/veya yer değiştirme, destek dokularda ayrılma ve ezilme meydana gelebilir (3). Daimi dişlerde travma sonrası sıklıkla sert doku yaralanmaları gözlenirken; süt dişlerinde travma sonrası en sık rastlanılan yaralanma lüksasyon yaralanmalarıdır. Bunlar; sarsıntı, sublüksasyon, ekstrüzyon, lateral lüksasyon ve intrüzyondur (4). İntrüzyon, travmaya bağlı olarak dişin soketi içersinde alveolar kemiğe doğru aksiyel olarak yer değiştirmesi olarak tanımlanır. Klinik olarak intrüze olmuş dişler, diş etindeki kanamayla birlikte kısalmış olarak görülürler ve çoğunda perküsyonda hassasiyet yoktur. Periodontal ligamentlerin, damar sinir paketinin ve alveolar kemiğin ezilerek zarar görmesinden dolayı en önemli dental travma *İletişim Adresi Dr.Behiye SEZGİN BOLGÜL Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır behiyebolgul@hotmail.com tiplerinden biri olarak düşünülmelidir (5,6). Süt dişinin %50 sinden azı gömülmüş ise hafif intrüzyon, %50 den fazlası gömük ise orta derecede intrüzyon, tümü gömük ise tam intrüzyon adı verilir (4). İntrüze süt dişinde nekroz veya kalsifik metamorfoz görülme oranı %40 civarındadır. Kalıcı dişte gelişim defekti görülme oranı ise %70 dir (4,7). İntrüzyon şeklindeki dental travmaların tedavi ve prognozu hastanın yaşına, dentisyon tipine, kök gelişim seviyesine, travmadan sonra geçen zamana ve travmanın şiddetine göre değişmektedir (4,8). Çalışmamızda kliniğimize başvuran, süt ön keser dişlerinde intrüzyon gelişmiş 11 aylık hastanın, travma sonrası durumu ve tedavi yaklaşımı hakkında bilgi sunulması amaçlanmıştır. Olgu Sunumu Kliniğimize travma geçirdikten hemen sonra başvuran 11 aylık kız çocuğunun ağız içi muayenesinde üst santral kesicilerinin intrüze olduğu tespit edilmiştir (Resim 1). Ailenin isteği doğrultusunda radyografi alınamayan hastanın yaşı itibariyle dişlerinin açık apeksli olduğu Sayfa 56

68 SÜT DİŞİ İNTRÜZYONU Behiye SEZGİN BOLGÜL ve ark. düşünülmüştür. Yumuşak dokular antiseptik solüsyonla temizlendikten sonra antibiyotik tedavisi düzenlenen hasta haftada bir kontrole çağırılmıştır. Yapılan kontrollerde dişin tekrar sürmeye başladığı (Resim 2), yaklaşık 8 hafta sonra orijinal pozisyonuna çok yakın bir duruma geldiği gözlemlenmiştir (Resim 3). Altı aylık periyotlardaki takip süresince dişlerin vitalitesini koruduğu, klinik açıdan renk değişikliği ya da herhangi bir enfeksiyon belirtisine rastlanmadığı gözlemlenmiştir. Resim 1. Ağız içi görüntü Resim 2. Kontrollerde dişlerin tekrar sürmeye başlama görüntüsü Tartışma Travmatik yaralanmalar neticesinde çeşitli dental sorunlar meydana gelebilmektedir. Süt dişlerine gelen travmalar sadece bu dişlerin değil aynı zamanda bunların altlarında gelişmekte olan kalıcı dişlerin sağlığı açısından da önemlidir (2). İntrüzyon tarzı dental travmalar, lüksasyon yaralanmaları içerisinde en ciddi dental yaralanmaları oluşturmaktadır. Günümüzde bu grup dental travmaların tedavisi konusunda farklı görüşler olmakla beraber, süt dişi intrüzyonunda dişlerin kendiliğinden sürmesini beklemek önerilen tedavi yöntemleri arasındadır (9). Araştırmacılar kök gelişimi tamamlanmamış olan dişlerde dişin kendiliğinden sürmesinin beklenmesinin daha konservatif bir yaklaşım olabileceğini önermişlerdir (9,10). Şiddetli intrüze süt dişlerinde çekim önerilen tedavi şekillerinden biri olsa da, kök gelişimi tamamlanmamış olan dişlerin pulpa ve periodontal tamir yeteneğinin yüksek olması ve sürme gücünün yüksekliği nedeniyle kendiliğinden sürmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir (10). İntrüzyona uğramış süt dişlerinin tedavisinde daimi dişin gelişim bozukluğu ve şiddeti ile süt dişinin hemen çekilmesi veya kendiliğinden sürmesinin beklenmesi arasında bir ilişki bulunmadığını iddia eden araştırmalar da mevcuttur (11). Ancak yine de intrüzyon travmalarında pulpa nekrozu ve enflamatuar kök rezorpsiyonu gibi komplikasyonların sıklıkla görülme riski bulunduğu için bu tarz yaralanmalarda süt dişinin tedavisi yapıldığında travmaya uğramış dişlerin daimi diş sürene kadar kontrollerinin yapılması gerektiği bildirilmiştir (2,10). Bu bilgilerin ışığı altında, olgumuzda intrüzyona uğrayan dişlerin sürmesi beklenmiş ve devam eden kontrollerinde dişlerin vitalitesini sürdürdüğü gibi herhangi bir klinik patolojiye de rastlanmadığı görülmüştür. Ancak bu düzeyde intrüze bir diş için komplikasyon görülme riski olduğundan uzun süre takibi planlanmıştır Kaynaklar Resim 3. Yaklaşık 8 hafta sonraki görüntüsü 1. Al-Nazhan S, Andreasen JO, Al-Bawardi S, Al-Roug S. Evaluation of the effect of delayed management of traumatized permanent teeth. J Endodon 1995;21: Torriani DD, Bonow ML, Fleischmann MD, Müler LT. Traumatic intrusion of primary tooth: follow up until eruption of permanent successor tooth. Dental Traumatol 2008;24: Keçeci AD. Sporcularda dental travma. Egzersiz 2007;1:6-15. Sayfa 57

69 SÜT DİŞİ İNTRÜZYONU Behiye SEZGİN BOLGÜL ve ark. 4. Andreasen JO, Andreasen FM, Skeie A, Hjørting- Hansen E, Schwartz O. Effect of treatment delay upon pulp and periodontal healing of traumatic dental injuries - a review article. Dent Traumatol 2002;18: Neto JJ, Gondim JO, de Carvalho FM, Giro EM. Longitudinal clinical and radiographic evaluation of severely intruded permanent incisors in a pediatric population. Dent Traumatol 2009;25: Chan AW, Cheung GS, Ho MW. Different treatment outcomes of two intruded permanent incisors-a case report. Dent Traumatol 2001;17: Bijella MFTB, Yared FNF, Bijella VT, Lopes ES. Occurrence of primary incisor traumatism in Brazilian children: a houseby-house survey. J Dent Child 1999;57: Calasans Maia JA, Calasans Maia MD, Matta ENR, Ruellas ACO. Orthodontic movement in traumatically intruted teeth: a case report. Dent. Traumatol 2003;19: Diab M, Elbadrawy HE. Intrusion injuries of primary incisors. Part III: effects on the permanent successors. Quintessence Int 2000;31: Saroğlu I, Tunç ES, Sönmez H. Spontaneous reeruption of intruded permanent incisors: fivecase reports. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 2006;102: Andreasen JO, Andreasen FM. Textbook and colour atlas of traumatic injuries to the teeth. 3rd ed. Copenhagen: Munksgaard, Mosby; Sayfa 58

70 AKUT MYELOİD LÖSEMİYE BAĞLI DİŞETİ BÜYÜMESİ Devrim Deniz ÜNER ve ark. AKUT MYELOİD LÖSEMİYE BAĞLI DİŞETİ BÜYÜMESİ: BİR OLGU SUNUMU A CASE OF GINGIVAL ENLARGEMENT IN ACUTE MYELOID LEUKEMIA 1 *Devrim Deniz Üner, 2 Bozan Serhat İzol, 3 Fikret İPEK, 1 Abdulsamet Tanık, 1 Betül Tosun 1 Dt. Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.D., DİYARBAKIR. 2 Dr. Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.D., DİYARBAKIR. 3 Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.D., DİYARBAKIR. Özet Lösemi olgunlaşmayan beyaz kan hücrelerin aşırı derecede çoğalması ile karakterize tedavi edilmeden bırakıldığında ölümcül olabilen bir neoplastik hastalıktır. Akut myeloid lösemi de oral belirtiler ortaya çıkabilir. Periodontal hastalık bir çok etmeni ve bazı risk faktörleri olan enflamatuar bir rahatsızlıktır. Bir çok sistemik hastalık ve rahatsızlık değişik periodontal hastalıklar için risk faktörleridir. Daha önce teşhis edilmememiş 26 yaşındaki AML li bir bayan hastanın periodontal bulguları sunuldu. İntra-oral muayene sonucu kalkulus miktarı ile uyumsuz dişeti büyümesi ortaya çıktı. Anahtar Kelimeler: Dişeti büyümesi, lösemi, periodontal hastalık. Abstract Leukemia is a neoplastic disease characterized by an excessive proliferation of immature white blood cells and their precursors which can be rapidly fatal if left untreated. Oral lesions may be the presenting feature of acute myeloid leukemias. Periodontal disease is a multifactorial chronic in-flammatory disease for which several susceptibility and risk factors are proposed. Many systemic diseases and disorders have been implicated as risk indicator or risk factors in different forms of periodontal disease. Periodontal findings of a 26 year-old female with previously undiagnosed acute myeloid leukemia (AML) are presented. Intra-oral examination revealed generalized gingival enlargement, inconsistent with the amount of calculus. Key words: Gingival enlargement, leukemia, periodontal disease. Giriş Lösemi kemik iliğindeki beyaz kan hücrelerinin normal olmayan proliferasyonu ile karakterize malign bir neoplazmadır. Sebebi tam olarak bilinmemesine rağmen radyasyona maruz kalma, kromozom anomalileri, benzen benzeri karsinojenler, sigara içme ve Ebstein Barr benzeri immün yetmezlik virüsleri etiyolojik etken olarak gösterilmiştir (1). Lösemiler klinik davranışlarına göre akut ve kronik olarak değerlendirilmiş ve bunların içinden de histojenik kökenlerine göre lenfositik ve myelositik olarak sınıflandırılmıştır (2). Akut myeloblastik lösemi (AML) myeloid, monosit, eritroid ve megakaryositik hematopoetik prekürsörlerde olgunlaşmanın erken dönemde durakladığı malign bir hastalıktır. Hematopoetik prekürsörlerde matürasyonun duraklaması, blastların aşırı *İletişim Adresi Dr. Devrim Deniz ÜNER Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.D. /Diyarbakır dvrmdnznr@gmail.com derecede çoğalması ve programlı hücre ölümünün (apopitozis) bozulması sonucunda kemik iliği, dalak, karaciğerde infiltrasyon görülür. Normal kan hücrelerinin hızla azalması anemi, trombositopeni ve lökosit sayısında değişikliklere neden olur (3). AML Fransızamerikan-ingiliz (FAB) sınıflanmasına göre 8 alt gruba ayrılmıştır. M0-M7 arasında değişen bu alt gruplar hücre tipine göre yapılmış olup löseminin olgunluğunu göstermektedir (4). Akut myeloid lösemilili hastalarda pansitopeni ile ilişkili belirtiler olan, zayıflık, yorgunluk ateş, solgunluk, peteşi ve lokal enfeksiyonlar ortaya çıkmaktadır. A nemi ve enfeksiyonlar bu hastaların başlıca ölüm nedeni olarak gösterilmektedir (8). Akut myeloid lösemi hastalarda oral bulgular olarak tipik olarak dişeti büyümesi, oral ülserler, spontan dişeti kanamaları, mukozal solukluk, herpetik enfeksiyonlar ve kandiazis görülmektedir (5). AML de gingival infiltrasyon % 5 sıklıkla ilk olarak klinik bir bulgu olarak ortaya çıkar (6,7). Tedavi edilmeyen akut lösemi hastaların yaşam ömrü 6 ay yada daha azdır (9). Sayfa 59

71 AKUT MYELOİD LÖSEMİYE BAĞLI DİŞETİ BÜYÜMESİ Devrim Deniz ÜNER ve ark. Olgu Sunumu Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Kliniğine dişeti büyümesi şikayeti ile başvuran 26 yaşında ki kadın hastanın alınan anamnezinde herhangi bir hastalığının olmadığı saptandı. Hasta son zamanlarda sık sık hasta olduğunu, genel olarak bir yorgunluk hali içinde olduğunu ve soğuk algınlığı için ilaç kullandığını söyledi. Yapılan oral muyane sonucunda hastanın oral hijyeninin iyi olmasına rağmen hastanın sağ alt veüst çenesindeki büyüyen gingivanın morumsu soluk renkte, kıvamının sert olduğu görüldü. Hastanın yeme esnasında sağ tarafında ki dişlerini oluşan ağrı nedeniyle kullanamadığı öğrenildi. Hastanın tedavisine başlanmadan önce hasta hematoloji bölümüne tam kan sayımı için için gönderildi. Yapılan hemogram sonucunda lökosit sayısının 0.4 K\uL, eritrosit sayısının 4.15 m\ul, hemoglobin sayısının 9.93 d\ul, hematokrit oranın % 30.5, trombosit sayısının 17.7 K\uL, lenfositlerin 0.25, nötrofillerin olduğu görüldü. Hemogram sonucuna göre hematoloji bölümünde AML M2 teşhisi konuldu ve hasta tedavi altına alındı. Resim 1: Sağ molar bölgedeki gingival büyüme ve soluk gingiva Resim 2: Molar bölgedeki soluk gingiva Tartışma Oral lezyonlar akut lösemilerde bir özellik olarak ortaya çıkabilir bu nedenle bu hastalığın önemli teşhis kriteri olabilirler. Bu lezyonlar direkt olarak lösemik infiltrasyona bağlı olabilir, sekonder olarakta immün yetmezlik, trombositopeni ve anemi sonucu ortaya çıkabilir. Dişeti büyümesi, gingival hemoraji, lokal normal olmayan dişeti rengi, peteşi, ekimoz, oral ülserler ve oral enfeksiyonlar akut löseminin oral belirtileridir (10). Dişeti büyümesi bazı ilaçların kullanımı, kötü ağız hijyeni, sistemik hastalıklar ve neoplastik oluşumlar gibi bazı durumlarda görülmektedir. Gingival büyümeler etiyolojisine göre değişik özellikler taşımaktadır. Genetik olarak ortaya çıkan dişeti büyümesin de kıvam katıdır, minimal enfeksiyon vardır, yavaş büyür ve rengi genel olarak pembedir. Kan diskrazisi durumunda dişeti yumuşak, ödematöz ve kanama eğilimindedir (11). Dreizen ve arkadaşlarının 1983 de yaptığı bir çalışma da AML M2 de dişetibüyümesi % 3.7 oranında ortaya çıkmışken, AML M5 de bu oran % 66.7 olarak ortaya çıkmıştır (12). Bizim olgumuzda da yapılan çalışmalara paralel belirtiler görülmüştür. Olgumuzda ağız hijyeninin iyi olmasına rağmen hastanın sağ molar bölgesinde ki dişetinin büyüdüğü görüldü. Dişeti büyümesi akut lösemi de kronik lösemiye göre daha yaygın görülmektedir (13). Dişsiz bölgeler de dişeti büyümesi görülmezken bu durum lokal irritasyon, travma ve dişleri bu anomali de patojen olarak düşündürmektedir (12). Bu hastalarda bazen dişeti bütün kronu kaplayacak seviyeye ulaşabilir. Dişeti şiş, stippling yapısı bozulmuş, dişetinin rengi soluk morumsu renktedir (14,15). Olgumuzda da bizim en çok dikkatimizi çeken nokta herhangi bir etkene bağlı olmadan dişetinin şiş ve morumsu renkte olmasıydı. Bu durum litaretür bilgileriyle örtüşmekteydi. Lösemideki dişeti büyümesi kemoterapi sonucunda ortadan kalkmaktadır (13). Peteşiler, kolay morarma, burun kanaması, bu hastalarda direkt olarak trombositopeni ile alakalı belirtilerdir. Bu hastalarda trombosit sayısı /ìl den az olduğu zaman hemoraji meydana gelir. Kanda dolaşan nötrofil sayısının az olması nedeniyle bu hastalar enfeksiyon riski altındadır (16). Olgumuz da dişeti kanaması sadece provokasyon sonucu Sayfa 60

72 AKUT MYELOİD LÖSEMİYE BAĞLI DİŞETİ BÜYÜMESİ Devrim Deniz ÜNER ve ark. ortaya çıkmaktaydı, bu durum da önce ki bilgilerle paralellik göstermekteydi. Hastanın son zamanlarda sık sık hasta olması nötrofil eksikliğini düşündürmekteydi. Ayrıca hasta sık sık burnunun kanaması da löseminin bir sonucu olan trmbositopenin işaretiydi. AML li hastalarda iştahsızlık, kilo kaybı ve hastaların % 10 da ateş görülmektedir. Hastaların %15 de konjuktival hemoraji görülmektedir (1,5). Olgumuz da son zamanlarda iştahsız, halsiz ve kırgın olduğunu söyledi. Konjuktival hemoraji belirtisine rastlanılmadı. Akut lösemi fatal sonlanan bir hastalık olduğu için erken teşhis önemlidir. Dişetindeki değişiklikler bazen akut löseminin ilk belirtisi olmaktadır. Bu nedenle ilk olarak diş hekimleri bu hastalığı teşhis edebilirler. Diş hekimleri sistemik hastalıkların ağızdaki bulgularını çok iyi bilmelidirler. Bu bilgiler bazen hayat kurtarıcı olabilir. 15. Ishikawa G, Waldron CA. Diseases of the oral mucosa. In: Ishikawa CA, editor. Color atlas of oral pathology. St. Louis (MO): Ishiyaku EuroAmerica 1987; p Parisi E, Draznin J, Stoopler E, Schuster SJ, Porter D, Sollecito TP. Acute myelogenous leukemia: advances and limitations of treatment. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 2002; 93: Kaynaklar 1. Dean AK et al. Acute leukemia presenting as oral ulceration to a dental emergency service. Australian Dental Journal 2003; 48:(3): Felix DE, Leukens J. Oral symptoms as a chief sign of acute monoblastic leukemia. A report of case. J Am Dent Assoc 1986; 113: Redner A. Leukemias. In: Lanzkowsky P, ed. Manual of Pediatric Hematology and Oncology. 4th edition.san Diego: Elsevier Academic Press; 2005: p Bennett J, Catovsky D, Daniel M, Flandrin G, Galton D, Gralnick H, Sultan C. Proposals for the classification of the acute leukaemias. French-American-British (FAB) cooperative group. Br J Haematol. 1976; 33: Chavan M, Subramaniam A et al. Acute myeloid leukemia: a case report with palatal and gingival alterations. Braz J Oral Sci. January / March (1): Williams WJ, Beutler E, Erslev AJ, Lichtman MA. Hematology. 4th ad. New York: McGraw Hill; p Wu J, Fantasia JE, Kaplan R. Oral manifestations of acute myelomonocytic leukemia: a case report and review of the classification of leukemias. J Periodontol. 2002; 73: Greenburg M, Glick M. Burket s oral medicine diagnosis and treatment. 10th edn. BC Decker Inc.; p McKenna SJ. Leukemia. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 2000; 89: Santosh Patil, Nitin Kalla. Leukemic gingival enlargement: a report of two Cases. Archives of Orofacial Sciences 2010; 5: Demirer S, Ozdemir H, Sencan M and Marakoglu I(2007). Gingival hyperplasia as an early diagnostic oral manifestation in acute monocytic leukemia: a case report. Eur J Dent, 1(2): Dreizen S, McCredie KB, Keating MJ and Luna MA. Malignant gingival and skin infiltrates in adult leukemia. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1983; 55: Curtis L. Cooper, Ruth Loewen. Gingival Hyperplasia Complicating Acute Myelomonocytic Leukemia. J Can Dent Assoc 2000; 66: Barrett AP. Long term prospective clinical study of neutropenic ulceration in leukemia. J Oral Med1987; 42: Sayfa 61

73 DISPLACEMENT OF AN UPPER THIRD MOLAR İbrahim DAMLAR ve ark. *MAKSİLLER SİNÜSE YER DEĞİŞTİRMİŞ ÜÇÜNCÜ MOLAR DİŞ: BİR OLGU SUNUMU DISPLACEMENT OF MAXILLARY THIRD MOLAR INTO MAXILLARY SINUS: A CASE REPORT 1 **İbrahim DAMLAR, 2 Mehmet Emre BENLİDAYI, 3 Halide NAMLI 1 Assist. Prof.; Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Mustafa Kemal University, Hatay. 2 Assist. Prof.; Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Cukurova University, Adana. 3 Resident; Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Cukurova University, Adana. Özet Bu raporda nadir bir vaka olan üst üçüncü molar dişin tek parça halinde maksiller sinüse yer değiştirmesi ve tedavisi anlatılmaktadır. 40 yaşındaki sağlıklı kadın hasta yanlışlıkla maksiller sinüs içine yer değiştirmiş olan maksiller sol üçüncü molar dişinin değerlendirilmesi için kliniğimize sevk edilmiş. Sol maksiller sinüs içerisinde lokalize edilen diş Caldwell-Luc operasyonu ile çıkarıldı. Sürmüş veya gömülü üst molar dişlerin çekimi sırasında yanlışlıkla maksiler sinüse yer değiştirmesi iyi bilinen bir komplikasyondur. Bu komplikasyon genellikle yanlış çekim tekniği, yetersiz anatomik bilgi, cerrahi sırasındaki azalmış görüş ve üst üçüncü molar diş ile maksiler sinüs arasındaki yakın ilişki ile ilişkilidir. Anahtar Kelimeler: Yer değiştirme, maksiller sinus, maksiller üçüncü molar Abstract In this paper a rare case of displacement of an upper third molar into the maxillary sinus and its management are described. Forty-years-old healthy female patient was referred to our clinic for the assessment of maxillary left third molar which was accidentally displaced into the maxillary sinus. The localization of the tooth was detected in the left maxillary sinus. The displaced tooth removed by a Caldwell-Luc operation under local anesthesia. Accidental displacement of maxillary third molars into the maxillary sinus, is usually associated with an incorrect extraction technique, poor anatomic knowledge, decreased visibility during surgical removal or close relation between upper third molar and maxillary sinus. Key words: Displacement, Maxillary sinus, Maxillary third molar Introduction The surgical removal of impacted maxillary third molars is a procedure routinely carried out by oral and maxillofacial surgeons, and it is usually associated with low rates of complications and morbidity (1). There are numerous complications of removing impacted teeth such as infection, fracture of the tuberosity, perforation of maxillary sinus, alveolar osteitis, dysesthesia, hemorrhage and anesthetic complications (2). Displacement of a tooth or a tooth fragment into important adjacent anatomic sites such as maxillary sinus, *This study has been presented in 4. International Oral and Maxillofacial Surgery Society Congress, Antalya, Turkey, May 26-30, 2010 **İletişim Adresi Dr. İbrahim DAMLAR Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Antakya, 31500, Hatay. Tel: dridamlar@gmail.com infratemporal fossa and buccal space is frequently mentioned in oral and maxillofacial surgery textbooks, but rarely reported (3,4,5,). If the tooth is displaced into the maxillary sinus, retrieval is usually done by a Caldwell-Luc procedure at the same appointment (2). This case report describes location and removal of a left upper third molar into the maxillary sinus during an unsuccessful surgical procedure. Prevention of this complication and how to solve the problem are also discussed. Case Report Forty-years-old healthy female patient was referred to the Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, Cukurova University for the assessment of maxillary left third molar which was accidentally displaced into the maxillary sinus. Patient s history revealed that one week earlier she had undergone an unsuccessful surgical procedure under local anesthesia performed by a general Sayfa 62

74 DISPLACEMENT OF AN UPPER THIRD MOLAR İbrahim DAMLAR ve ark. dental practitioner for removal of her impacted left maxillary third molar (Figure 1). Figure 1. Panoramic radiograph before displacement Figure 3. 3D cone-beam computerized tomographic image of the displaced tooth Intraoral examination showed an oroantral communication via the socket of left upper third molar. Radiological examination was carried out with panoramic radiography and cone beam computerized tomography. The localization of the tooth was detected in the left maxillary sinus (Figure 2,3). Figure 4. Removal of the tooth by Caldwell-Luc procedure Figure 2. Panoramic radiograph after displacement Surgical procedure was performed under local anesthesia (posterior superior alveolar nerve, greater palatine nerve, and buccal infiltration from the canine to the first molar). A vestibular incision was made from the canine to the first molar region, and a fullthickness mucoperiosteal flap was reflected to expose the canine fossa (Figure 4). A bone window ~10 mm in diameter was made distal to the apex of the canine and above the apices of the premolars by 5 mm. Postoperatively, Amoxicillin 1000mg, naproxen 550mg, cetrizine 5mg, pseudoephedrine 125mg, % 0,12 chlorhexidine mouth rinse twice a day were prescribed for a week. The postoperative course was uneventful and the patient was asymptomatic in the 3 month period of follow-up. Discussion Accidental displacement of maxillary third molars into the maxillary sinus, Sayfa 63

75 DISPLACEMENT OF AN UPPER THIRD MOLAR İbrahim DAMLAR ve ark. infratemporal fossa or buccal space is a well known complication associated with removal of erupted or impacted upper molars (6). This complication is usually associated with an incorrect extraction technique, poor anatomic knowledge, decreased visibility during surgical removal or close relation between upper third molar and maxillary sinus (1,4). Superiorly positioned maxillary third molars may have only thin layer of bone anteriorly separating them from the maxillary sinus. Dislodgement of an entire tooth into the maxillary sinus involves almost exclusively the third molars (3). The third molar displacement into the maxillary sinus is a rare event than into the infratemporal fossa (6). A Pubmed review shows 11 case reports related with displacement of maxillary third molars (Table 1). Diagnosis of displacement into the maxillary sinus is usually simple due to the presence of oroantral communication (3). Radiographic examination is indicated to locate the displaced tooth. Occlusal, lateral, occipitomental and panoramic radiographs can be used, although CT-scan is the powerful and useful technique, because it provides an exact location, as well as a lower dose of irradiation (8). In our case, we used cone beam computerized tomography for radiographical examination. We localized the tooth at the posterior wall of the left maxillary sinus. Prevention of impacted maxillary third molar displacement into the maxillary sinus predominates over removal and is achieved by adequate flap design and correct extraction technique during surgical extraction (9). It is recommended that a surgical procedure be accomplished instead of using elevators when the movement of the tooth in an unfavorable direction is recognized (10). In conclusion; clinical/radiological examinations and perioperative attention is important to prevent this complication. References Table 1. Literature review for displacement of maxillary third molars Removal from maxillary sinus is necessary to prevent infective complications. Displaced teeth into the maxillary sinus may be removed by a Caldwell-Luc operation (3). Removing the dislodged teeth from infratemporal fossa is a more difficult procedure. Difficulty of surgical access to the infratemporal fossa is related to the structures running through it (4). Furthermore; a Caldwell-Luc procedure has less numbers of complications (7). 1. Gómez-Oliveira G, Arribas-García I, Álvarez-Flores M, Gregoire-Ferriol J, Martínez-Gimeno C: Delayed removal of a maxillary third molar from the infratemporal fossa. Med Oral Patol Oral Cir Bucal 2010;15:e Miloro M, Ghali GE, Larsen P, Waite P: Peterson's Principles of Oral and Maxillofacial Surgery., Philadelphia, PA, B.C. Decker Inc, 2004, pp Durmus E, Dolanmaz D, Kucukkolbsi H, Mutlu N. Accidental displacement of impacted maxillary and mandibular third molars. Quintessence Int. 2004;35: Selvi F, Cakarer S, Keskin C, Ozyuvaci H. Delayed removal of a maxillary third molar accidentally displaced into the infratemporal fossa. J Craniofac Surg. 2011;22: Sverzut CE, Trivellato AE, Sverzut AT, de Matos FP, Kato RB. Removal of a maxillary third molar accidentally displaced into the infratemporal fossa via intraoral approach under local anesthesia: report of a case. J Oral Maxillofac Surg. 2009;67: Kocaelli H, Balcioglu HA, Erdem TL. Displacement of a maxillary third molar into the buccal space: anatomical implications apropos of a case. Int J Oral Maxillofac Surg. 2011;40: Epub Jan 5, Huang IY, Chen CM, Chuang FH; Caldwell-Luc procedure for retrieval of displaced root in the maxillary sinus. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod. 2011;112:e Epub Aug 26, Bouquet A, Coudert JA, Bourgeois D, Mazoyer JF, Bossard D. Contributions of reformatted computed tomography and panoramic radiography in the localization of third molars relative to the maxillary sinus. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 2004;98: Dimitrakopoulos I, Papadaki M. Displacement of a maxillary third molar into the infratemporal fossa: case report. Quintessence Int. 2007;38:607-10, Sayfa 64

76 DISPLACEMENT OF AN UPPER THIRD MOLAR İbrahim DAMLAR ve ark. 10. Patel M, Down K. Accidental displacement of impacted maxillary third molars. Br Dent J 1994;177: Oberman M, Horowitz I, Ramon Y. Accidental displacement of impacted maxillary third molars. Int J Oral Maxillofac Surg. 1986;15: Iwai T, Matsui Y, Hirota M, Tohnai I. Endoscopic removal of a maxillary third molar displaced into the maxillary sinus via the socket. J Craniofac Surg. 2012;23:e Ozer N, Uçem F, Saruhanoğlu A, Yilmaz S, Tanyeri H. Removal of a Maxillary Third Molar Displaced into Pterygopalatine Fossa via Intraoral Approach. Case Rep Dent. 2013;392148, doi: /2013/ Epub 2013 Feb 7 Sayfa 65

77 ÇOCUK HASTANIN KENDİ DİŞİNE BAŞARASIZ TEDAVİ GİRİŞİMİ Zeki ARSLANOĞLU ve ark. *ÇOCUK HASTANIN FRAKTÜRE UĞRAMIŞ VE LEZYON GELİŞMİŞ KENDİ DİŞİNE BAŞARISIZ TEDAVİ GİRİŞİMİ: BİR OLGU SUNUMU A PEDIATRIC PATIENT WHO HAS SUFFERED AND THE LESION IMPROVED HIS TEETH FRACTURE DUE TO FAILED TREATMENT ATTEMPT HIS OWN WAY: A CASE REPORT 1 **Zeki Arslanoğlu, 2 Mehmet Adıgüzel, 3 Mehmet Gökhan Tekin, 4 Mesut Tuzlalı, 5 Osman Fatih Arpağ 1 Yrd.Doç.Dr., MKÜ Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği A.D., Hatay. 2 Arş.Gör.Dt., MKÜ Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti A.D, Hatay. 3 Arş.Gör.Dt., MKÜ Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları Tedavisi A.D, Hatay. 4 Arş.Gör.Dt., MKÜ Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A.D, Hatay. 5 Yrd.Doç.Dr., Mustafa Kemal Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.D, Hatay. Özet Bu vakada, 2 yıldan fazla bir süre önce fraktüre uğramış sol üst santral dişin gıda retansiyonundan, kötü kokusundan ve sürekli püy akışından rahatsızlık hisseden ve diş hekimi korkusu olan çocuk hastanın kendi dişini tedavi etme yönteminin paylaşılması amaçlanmıştır. 12 yaşında çocuk hasta ön maksiller bölgede ağrı ve şişlik şikâyetiyle kliniğimize başvurdu. Alınan anamnez ve çekilen periapikal röntgen sonucunda sol üst santral dişine yerleştirilmiş vidaya rastlandı. Kanal aletleri yardımıyla vida çıkarıldı, vidanın renklenmeye neden olan artıkları NaOCI ve H2O2 ile yıkandı ve Ca(OH) yerleştirilip kontrol ve pansuman randevuları verildi. Diş hekimi korkusundan dolayı kırık olan kendi dişini tedavi etmeye çalışan hastanın uzun süre geçmeyen ağrı ve şişlikleri kliniğimize başvurması sonucu tedavi edildi. Travma sonrası tedavi edilmeyen aşırı harabiyete uğramış maksiller keser dişler, çene büyüme ve gelişimi tamamlanıncaya kadar ağızda tutulmaya çalışıldı. Anahtar Kelimeler: çocukluk çağı, dental travma, diş hekimi korkusu. Abstract In this case, more than 2 years ago, a pediatric patient suffered left upper molar tooth fracture food retantion, bad smell and the constant flow of pus and the pediatric patient with a fear of dentist attempts to treat his own way were shared. 12-year-old pediatric patient admitted to our clinic with complaints of pain and swelling in the maxillary anterior region. As a result of the clinical and panoramic film, a screw was found placed in the left upper central teeth. The screw was removed by using canal tools and residues that cause discoloration of the screw was washed with H2O2 and NaOCl and Ca (OH) is placed and given appointments to control and dressing. Trying to make his own treatment due to fear of the dentist, the patient s long period of time not exceeding pain and swelling results apply to the clinic were treated. Suffered post-traumatic maxillary incisors of untreated excessive destruction, jaw, mouth, tried to be kept until the completion of growth and evolution. Key words: children age, dental trauma, dental fear. Giriş Çocukluk çağının önemli sağlık sorunlarından birisi dental travmalardır (1). Süt dişlenme döneminde 2-4 yaş arası, daimi dişlenme döneminde de 7-10 yaş aralığı dental travmaların en sık karşılaşıldığı dönemlerdir. *Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 1. Uluslararası Bilimsel Kongresi, 3-5 Ekim 2013, Rize/Türkiye de bildiri olarak sunulmuştur. **İletişim Adresi Dr. Zeki ARSLANOĞLU, MKÜ Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği AD. Hatay, Türkiye Tel: zekiarslanoglu@gmail.com Düşmeler, spor kazaları ve trafik kazaları hem süt hemde daimi dişlenme döneminde görülen en sık dental travma nedenleridir (1,3). Erkek çocukların kız çocuklara göre dental travmaya daha yatkın olduğunu belirten araştırmacıların (4,5,6,7) yanısıra kız çocukların da en az erkekler kadar bu riski taşıdığını belirten araştırmalar da bulunmaktadır (8,9). Çoçukların sıkça maruz kaldığı bu travmalar sonucu fonksiyon, fonasyon ve estetik bozukluklarının yanında hem çocukta hem de ailede görülebilen psikolojik sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Çocuklarda sıkça olmakla beraber dental tedaviye ihtiyacı olan hastalarda dişhekimi korkusu yaygın görülen bir durumdur. Daha önceki başarısız ve ağrılı deneyimler, ağrı duyma korkusu, ailenin hatalı tavırları bu Sayfa 66

78 ÇOCUK HASTANIN KENDİ DİŞİNE BAŞARASIZ TEDAVİ GİRİŞİMİ Zeki ARSLANOĞLU ve ark. korkuyu hissetmede en önemli sebepler olarak bildirilmiştir (10,11). Bu korkuyu aşırı yaşayan bireyler bu durum karşısında ciddi bir rahatsızlığı olsa bile sıkıntılarını bastırarak kendinden ve mevcut sorunundan kaçma eğilimini göstermektedir. Fakat bu kaçış eylemi, hastayı çok daha güç bir duruma sokabilmektedir. Genellikle kişinin problemi basit bir tedavi ile çözülebilecek durumdayken, diş sorunu daha komplike bir tedavi gerektiren hale dönüşebilmektedir. Çocuk hastaların tedavisi diş hekimleri için zor bir durum olmasının yanı sıra önemli bir yükümlülüğü de almalarını sağlar. Küçük çocuklar doğaları gereği öğrenme ve keşfetmeye yönelik hareket ederler. Çocuklarla gün boyu vakit geçiren bireylerin genellikle diş yaralanmaları hakkında bir fikirleri olmadığını araştırmalar göstermektedir (5). Ailelere ve çocuklarla ilgilenen bireylere düşen birincil görev diş travmasına hazırlıklı olmaları ve bu tedaviler konusunda çocuklara örnek olarak çocukların korkularını azaltmaktır. artıklarının kaçmaması ve tekrarlayan iltihap akışını önlemek için dişine vida yerleştirdiği öğrenildi. Sonrasında kök kanal aletleri ve frezlerin yardımıyla vidanın etrafından geçilerek vida gevşetildi ve klemp yardımı ile genişlemiş pulpa boşluğundan çıkarıldı. Vidanın renklenmeye neden olan artıkları NaOCI ve H 2 O 2 ile yıkandı, yıkama için yaklaşık 20 enjektör yani 40 cc solüsyon kullanıldı. Paper pointlerle kök kanalları kurulandı ve Ca(OH) bir lentülo yardımıyla kök kanalına yerleştirildi. Sonrasında ilgili dişe geçici dolgu yapılıp; kontrol ve pansuman randevuları verildi. Olgu Sunumu 12 yaşında çocuk hasta maksiller ön bölgedeki ağrı ve şişlik şikâyetiyle kliniğimize başvurdu. Alınan anamnezinde tekrarlayan şişlik ve abse tarif edildi, sık sık antibiyotik ve ağrı kesici kullanımı, kötü ağız kokusu ve ön üst dişlerde dişeti problemleri bildirildi. Resim 1b. Vestibül Görüntüsü Resim 1a. Hastanın ekstraoral görüntüsü Alınan periapikal röntgen sonucunda sol üst santral dişine yerleştirilmiş vidaya rastlandı. Hastanın ilk anamnezinde belirtmediği ancak ilerleyen süreçte diş boşluğuna yemek Resim 1c. 21 nolun dişin periapikal radyografisi Sayfa 67

79 ÇOCUK HASTANIN KENDİ DİŞİNE BAŞARASIZ TEDAVİ GİRİŞİMİ Zeki ARSLANOĞLU ve ark. Resim 1d. Üst çenenin okluzalden görüntüsü Resim 1e. Çıkarılan vidanın görüntüsü Tartışma Türk populasyonunun %21.3-%23.5 gibi önemli bir kısmı, sadece korku yüzünden diş hekimine gitmekten kaçınmaktadır (12,13). Diş hekimi korkusu, özellikle dental tedavi sırasında kullanılan aletler ve yapılan işlemlere karşı gelişebilmektedir. Dental tedaviler esnasında dental enjektörün görülmesi, enjeksiyon işlemi ve yüksek hızlı döner başlıkların kullanımı en fazla korku ve kaygıya neden olan etkenlerdir (10,14). Kullandığımız iğnelerin uçları gelişen teknoloji ile birlikte çapları 1 mm'den küçük olacak şekilde tasarlanmasına ve anesteziden önce sürülen anestezik kremler iğnenin girişini hissettirmemesine rağmen iğnenin görüntüsü ve duyulacak acının insanın bilinç altında büyütülmesi bu korkuyu oluşturmaktadır. Bu nedenle, özellikle çocuklarda diş hekimi korkusu önüne geçmek için, "Çocuk Diş Hekimliği" alanında bilgi birikimi ve tecrübesi olan uzman hekimleri tercih etmek gerekmektedir. Dental travma hazırlıkları ise diş travmalarından korunma yöntemlerini, acil durumlarda yapılacakların bilinmesini, sürekli dişlerin nasıl saklanacağını ve en kısa sürede ulaşılacak hekimin belirlenmesini içermektedir. Korunma yöntemleri arasında araç içi kemer kullanılması, spor aktivitelerinde kask/tok kullandırılması, evde ise düşmeyeceği ortamlar sağlanması sayılabilir (15). Bu vakada çocuk hastamız 9-10 yaşlarında geçirdiği travma sonrasında kırılan üst keser dişlerinin tedavisi için korkuları nedeniyle dişhekimine gitmediği öğrenildi. Başlangıçta çok daha basit yöntemlerle yapılacak olan tedavi ilerleyen zamanla kompleks ve zor bir hal aldığı görüldü. Çoçuk hastamız diş kavitesine yemek artıklarının kaçmaması ve tekrarlayan iltihap akışını önlemek için dişine vida yerleştirerek kendi dişini tedaviye çalışması literatürde az olarak görülebilecek bir durumdur. Hastanın dişinden vida çıkarılarak durum değerlendirmesi yapıldı. Değerlendirme sonrası aşırı kron harabiyeti olan üst santral dişlerin hasta çene ve yüz gelişimini tamamlayana kadar yerinde tutulması amaçlandı. Oluşan abseler tedavi edilerek kalan köklerin işlevsel olmasa da yer tutucu olarak yerinde bırakılması uygun görüldü. Bu dişlerin çekimi planlansaydı; hasta 5-6 sene spoon denture kullanmak zorunda kalacağından hasta ergonomisi açısıdan olumsuz bir durum oluşacaktı. Sonuç olarak; Diş Hekimi korkusu, özellikle çocuk hastalarda sıkça görülen ve tedavi gereken basit olguların tedavi edilemediği için hayati olabilecek kadar ciddi noktalara gelmesine neden olabilecek ciddi bir sorundur. Bu konuda Diş Hekimlerine düşen görev çocukları, aileleri, öğretmen ve spor eğitmenlerini dental travma ve Diş Hekimi korkusu hakkında uyarmak ve bilgilendirmektir. Kaynaklar 1. Cameron A, Widmer A, Gregory P, Abbott P. Trauma management. In: Cameron A, Widmer A. Handbook of Pediatric Dentistry.ed 2. Mosby, London. s Andreasen JO, Andreasen FM, Bakland LK, Flores MT. Traumatic dental injuries. A manual. 2. ed. Munksgaard, Copenhagen. s Welbury R, Gregg T. Prevention. In: Managing Dental Trauma in Practice. Ed.. QuintEssentials, London, p14, Cardoso M, de Carvalho Rocha MJ. Traumatized primary teeth in children assisted at the Federal University of Santa Catarina, Brazil. Dent Traumatol 2002; 18: Sayfa 68

80 ÇOCUK HASTANIN KENDİ DİŞİNE BAŞARASIZ TEDAVİ GİRİŞİMİ Zeki ARSLANOĞLU ve ark. 5. Caglar E, Ferreira LP, Kargul B. Dental trauma management knowledge among a group of teachers in two south European cities. Dent Traumatol 2005; 21: Segura JJ, Poyato M. Tooth crown fractures in 3-year-old Andalusian children. Dent Child 2003; 70: Wood EB, Freer TJ. A survey of dental and oral trauma in south-east Queensland during Aust Dent J 2002; 47: Kramer PF, Zembruski C, Ferreira SH, Feldens CA. Traumatic dental injuries in Brazilian preschool children. Dent Traumatol 2003; 19: Glendor U, Halling A, Andersson L, Eilert-Petersson E.Incidence of traumatic tooth injuries in children and adolescents in the county of Vastmanland, Sweden. Swed Dent J. 1996; 20: Taani Q. Dental fear among a young adult Saudian population. Int Dent J 2001; 51: ter Horst G, de Wit CA. Review of behavioral research in dentistry : dental anxiety, dentist patient relationship compliance and dental attendance. Int Dent J 1993; 43: Fırat D, Tunç EP, Sar V. Dental anxiety among adults in Turkey. J Contemp Dent Pract 2006; 7: Tunç EP, Fırat D, Onur OD, Sar V. Reliability and validity of the modified dental anxiety scale (MDAS) in a Turkish population. Community Dent Oral Epidemiol 2005; 33: Erten H, Akarslan ZZ, Bodrumlu E. Dental fear and anxiety levels of patients attending a dental clinic. Quintessence Int 2006; 37: Kuşcu Ö., Sandallı N., Çağlar E. Çocuklarda Diş Travmaları Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2011;3:2,8-16 Sayfa 69

81 SURGICAL MANAGEMENT OF RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE Kamil Serkan AĞAÇAYAK ve ark. SUBLİNGUAL BÖLGEYE YANLIŞLIKLA İTİLEN MANDİBULER ÜÇÜNCÜ MOLAR DİŞ KÖKÜ İÇİN CERRAHİ UYGULAMA: BİR OLGU RAPORU SURGICAL MANAGEMENT OF ACCIDENTALLY DISPLACEMENT OF MANDIBULAR THIRD MOLAR S RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE: A CASE REPORT. 1 *Kamil Serkan AĞAÇAYAK, 1 Belgin GÜLSÜN, 1 Mahmut KOPARAL, 1 Veysel İÇEN 1 Department of Oral and Maxillofacial Surgery, School of Dentistry, University of Dicle, DİYARBAKIR. Özet Rutin bir maksillofasiyal cerrahi işlem olmasına rağmen üçüncü molar dişlerin cerrahi operasyonları detaylı bir cerrahi planlama gerektirir. Literatürde üçüncü molar diş operasyonları ile ilgili bir çok komplikasyon raporları vardır. Sublingual bölgeye kaçan üçüncü molar dişin kökü komplikasyonu pek yaygın değildir. Çalışmamız sublingual bölgeye kaçan üçüncü molar dişin kökü ile ilgili komplikasyonu sunmayı amaçlamıştır. Bu çalışmamızda konu olan, 23 yaşında erkek hastaya diş hekimi tarafından, başarısız sonuçlanan üçüncü molar cerrahi diş çekimi işlemi yapıldığı bildirilmiştir. İşlem esnasında sol mandibular üçüncü molar dişin kökünün kırıldığı ve sonrasında da yanlışlıkla sublingual alana itildiği anlaşılmıştır. Hasta, oluşan bu durum sonrası bir maksilofasiyal cerrah tarafından değerlendirilmek üzere sevk edilmiştir. Hasta ilk değerlendirmede ağız açıklığındaki kısıtlılık nedeniyle opere edilememiş ve 7 gün sonra tekrar panaromik radyografi alınarak tedavisi yapılmıştır. Bu vaka takdimi teknik planlama, maksilofasiyal cerrahisine talep oluşturma ve hastanın olası şikâyetlerinin önlenmesi için hasta kaydının önemini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: diş kökü; üçüncü molar diş; oral cerrahi; diş çekimi; yabancı cisim. Abstract Despite common in the routine of maxillofacial surgeons, the third molar extraction is an important procedure which requires detailed surgical planning. The current medical literature reports several cases of accidents involving the extraction of third molar. However, displacement of mandibular third molars radix into the sublingual space is not a common situation. In this context, the present study aims to report a case of third molar s radix displacement into the sublingual space, highlighting the relevance of informed consent and surgical planning in the clinical environment. An unsuccessful third molar removal is reported in the present study. Specifically, a 23-years-old male patient underwent surgery with a general dentist. During the procedure, the mandibular left third molar s radix was accidentally displaced into the sublingual space. The surgery was interrupted and the patient was referred for a second attempt of dental extraction with a maxillofacial surgeon. After the initial surgery, the patient presented lack of mouth opening, hampering an immediate secondary intervention. After 7 days awaiting an asymptomatic health status, the maxillofacial surgeon successfully reoperated the patient using panaromic radiography as imaging guide. The present case report highlights the importance of technically planning and performing oral surgeries, requesting and interpreting complementary exams, and registering the patient s consent, in face of legal and ethic potential complaints. Key words: displacement radix; third molar; oral surgery; tooth extraction; foreign body. Introduction In general, the third molar extraction is considered a procedure of minor proportion into the field of maxillofacial surgery. However, this procedure requires a specific surgical indication, *İletişim Adresi Dr. Kamil Serkan Ağaçayak, Dicle University Dentistry Faculty, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Turkey. Tel: Gsm: Fax: serkanagacayak@gmail.com planning, technical approach, and follow-up. Trans-surgical accidents related to the extraction of mandibular third molars often involve fracture of the adjacent bone and teeth, laceration of soft tissue, hemorrhage, neural lesions, and dental displacement into the maxillary sinuses, extracranial fossae, and cervicofacial spaces (1). Specifically in the medical literature, mandibular third molars were reported displaced into the infratemporal fossa (2); the pterygomandibular fossa (3); and the lateral (4), submandibular (5,6) and sublingual (7) pharyngeal spaces. In this context, the sublingual area is a triangular virtual space, located in the floor of the mouth, above the Sayfa 70

82 SURGICAL MANAGEMENT OF RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE Kamil Serkan AĞAÇAYAK ve ark. mylohyoid muscle, under the free portion of the tongue. The lateral limit of the sublingual space is the muscle complex hyoglossus-styloglossus, while the anterior limit is the genioglossus muscle (8). Important morphologic structures are observed in the sublingual space, such as the duct of the submandibular salivary gland, branches of the lingual artery, and the lingual and hypoglossal neural bundles (7). Thus, the surgical morphology of head and neck must be approached in forehand in order to avoid potential accidents, and consequent legal and ethic juridical complaints. Based on that, the present study reports a case of a trans-surgical complication, in which a mandibular third molar s radix was accidentally displaced into the sublingual space. Case Description and Results In January, 2013, a 23-yeras-old male patient underwent a surgical extraction of the mandibular left third molar (tooth 38) for dental caries reasons. During the surgery, the tooth 38 was broken from the radix junction. The broken radix displaced fom dental socket to an unknown adjacent site, and the procedure was finished. Anti-inflammatory (Tenoxicam 20 mg) on every 12 hours, and antiobiotics (Amoxicillin 500mg) on every 12 hours, were prescribed covering a period of 3 days after the surgery. The patient was referred to a radiology clinic for a proper diagnosis through panaromic radiography (Figures 1). above the mylohyoid muscle, laterally to the tongue: into the sublingual space. Due to the lack of mouth opening caused by excessive trans-surgical trauma, a surgery was planned only after 7 days from the initial attempt. The second surgery was performed by an expert in the field of maxillofacial surgery. In the second approach, the patient physical status was classified as ASA I, enabling the surgery. Based on that, the patient was medicated with 8 mg of orally administered corticosteroid dexamethasone 1 hour prior to the surgery, aiming an optimal post-surgical outcome. The second surgical procedure was performed under local nerve blocking through inferior alveolar, lingual, and buccal anesthesia, using articaine hydrochloride 4% with 1: epinephrine (Ultracain DS Forte; Sanofi-Aventis Istanbul, Turkey). The radix of third molar was accessed and successfully removed through an envelope incision, with a mucoperiosteal flap detachment from the retromolar trigone to the medial surface of the mandibular left first molar (tooth 36) (Figures 2a,2b,3). Figure 2a. Intraoperative views of the operation and tooth 38 radix Figure 1. Views of the maxillo-mandibular area, presented imaging through panaromic radiography, illustrating the position of the tooth 38 radix. In addition, a detailed examination revealed that the third molar was displaced In the following week the patient received the same medication prescribed in the first post operatory. Despite the close relation between the tooth 38 and the submandibular salivary gland and the lingual nerve, the patient did not report post-surgical sequels within a follow-up period of 45 days. The patient was referred to a radiology clinic for a proper postoperative diagnosis through panaromic radiography (Figure 4). Sayfa 71

83 SURGICAL MANAGEMENT OF RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE Kamil Serkan AĞAÇAYAK ve ark. Figure 2b. Intraoperative views of the operation and tooth 38 radix Figure 3: View of radix after the operation. Figure 4: After a follow-up period of 45 days, postoperative panaromic radiography of 23 years old male patient. Discussion In the routine of maxillofacial surgery, trans-surgical accidents involving dental extractions are often reported. Mostly, hemorrhage and fracture of roots and adjacent bone are described in the medical literature (1). Moreover, the incidence of trans-surgical accidents is increased for the extraction of third molars, which is hampered by the dental position, lacking an optimal visibility of the surgical field. In this context, the dental displacement represents one of the most important accidents during the extraction of third molar due to the common need for major secondary surgical interventions (2,6). The displacement of maxillary molars radix becomes a greater accident if compared to the displacement of mandibular third molars radix, due to the important anatomic spaces adjacent to the posterior region of the dental arch. Specifically, Goméz-Oliveira et al. (9) described a case in which a maxillary third molar was displaced into the infratemporal fossa. Despite the in close relation with the internal maxillary artery and the venous pterygoid plexus, the third molar was removed through a secondary surgical intervention, performed 2 weeks after the initial attempt, under local anesthesia. Similarly, Hoekema et al. (10) reported the accidental dental displacement into the same anatomic site, however the authors state that asymptomatic patients could be treated with periodic clinical and radiographic follow-ups prior to additional invasive approaches. Yet in relation to the surgical extractions of mandibular third molars, most of the accidents involve the displacement of dental roots. It is justified due to the tilted position in which mandibular third molars are often observed, which makes necessary the crown resection prior to the dental extraction (11). Huang et al. (11) reported a case in which a third molar root was displaced into the pterygomandibular space. In this situation, the patient was successfully reoperated 5 months after the initial attempt, under general anesthesia and intraoral access. Similarly, Aznar-Arasa et al. (12) compiled 6 cases of third molar root displacement into the sublingual space. Specifically, the authors observed that 2 out of the 6 cases required a secondary intraoral surgical intervention for root retrieval. Both of the patients presented to the dental extraction (11). Huang et al. (11) reported a case in which a third molar root was displaced into the pterygomandibular space. In this situation, the patient was successfully reoperated 5 months after the initial attempt, under general anesthesia and intraoral access. Sayfa 72

84 SURGICAL MANAGEMENT OF RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE Kamil Serkan AĞAÇAYAK ve ark. Similarly, Aznar-Arasa et al. (12) compiled 6 cases of third molar root displacement into the sublingual space. Specifically, the authors observed that 2 out of the 6 cases required a secondary intraoral surgical intervention for root retrieval. Both of the patients presented operatory impairment of the inferior alveolar and lingual nerves. The other 4 patients were asymptomatic, excluding the need for a new surgery. Differently, in the present report an entire third molar was displaced into the sublingual space, indicating that the tooth was in a favorable position for extraction, in which the crown resection was not necessary. The same was observed in the reports of Pippi and Perfetti (13), and Olusanya et al. (14), in which general practitioners performed unsuccessful extractions, highlighting the relevance of not performing surgical interventions without having a proper expertise on the field. Based on that, we recommend that third molar extractions should be preferentially managed by maxillofacial surgeons for an optimal surgical outcome. Moreover, the displacement of third molar s radix the sublingual space is a less complex accident if compared to other situations, such as the dental displacement into the making feasible a faster post-surgical recovery, as observed in our study. An optimal surgical recovery also depends on the technique addressed during the second approach for third molar removal. In some situations an invasive technique, such as double mucoperiosteal flaps, are necessary (13), while in other cases high-tech endoscopically assisted retrieval is feasible (15). In the present case a single large mucoperiosteal surgical flap was necessary to reach the displaced third molar s radix. Despite a close relation between the third molar and the submandibular salivary gland and the lingual nerve, no post-surgical sequel was reported by the patient. Independent from the situation, complex cases, which involves tilted and multiradicular third molars, and close relation between tooth and neurovascular bundles, must be examined in detail prior to the surgical intervention. In this context, the radiographic surgical planning is the most adequate approach to avoid third molar s radix accidental displacement (16). Panaromic radiography plays an important role, allowing for detailed analysis through imaging. In combination, the knowledge concerning the anatomy of head and neck is essential for an adequate and planned intervention. In parallel to the surgical care, accidents involving iatrogenic performances must be promptly reported to the patient, or legal responsible, informing the patient s health status and treatment choices (17). Thus, the bioethical principle of autonomy, which comprehends the patient s rights of being informed, and making decisions, is respected (18). Above all, more important is the presurgical description of technical steps and potential risks, and further record of the patient s decision within a signed informed consent form (18,19). Despite the best approach for clinical solutions involving iatrogenic performances, the dialogue not always avoids juridical complaints. In this context, the combination of pre-surgical imaging data, surgical plan, technical knowledge, informed consent, and the correct registration of the patient s files plays a valuable part as the main tool to support the professional against legal and ethic complaints. Conclusions Despite common in the routine of maxillofacial surgeons, the third molar extraction is subject to trans-surgical complications, leading to accidents or not. However, professionals must be aware to the fact of keeping patients informed prior to the technical procedure, and supported after the treatment. Additionally, the present case report highlights the importance of technically planning and performing oral surgeries, requesting and interpreting complementary exams, and registering the patient s consent, in face of legal and ethic potential complaints. References 1. Azenha MR, Kato RB, Beuno RB, Neto PJ, Ribeiro MC. Accidents and complications associated to third molar surgeries performed by dentistry students. Oral Maxillofac Surg Dec;epub. 2. Shahakbari R, Mortazavi H, Eshghpour M. First Report of accidental displacement of mandibular third molar into infratemporal space. J Oral Maxillofac Surg May;69: Tumuluri V, Punnia-Moorthy A. Displacement of a mandibular third molar root fragment into the pterygomandibular space. Austr Dent J Mar;47: Medeiros N, Gaffrée G. Accidental displacement of inferior third molar into the lateral pharyngeal space: case report. J Oral Maxillofac Surg Mar;66: Sayfa 73

85 SURGICAL MANAGEMENT OF RADIX INTO THE SUBLINGUAL SPACE Kamil Serkan AĞAÇAYAK ve ark. 5. Huang IY, Wu CW, Worthington PJ. The displaced lower third molar: a literature review and suggestions for management. J Oral Maxillofac Sug Jun;65: Ozyuvaci H, Firat D, Tanyel C. Accidental displacement of a mandibular third molar: a case report. Quintessence Int Apr;34: Aznar-Arasa L, Figueiredo R, Gay-Escoda C. Iatrogenic displacement of lower third molar roots into the sublingual space: report of 6 cases. J Oral Maxillofac Surg Feb;70: Souza RP, Paes Jr AJO, Volpato R. The sublingual space. Radiol Bras Apr;36: Gómez-Oliveira G, Arribas-García I, Alvarez-Flores M, Gregoire-Ferriol J, Martínez9. Gómez-Oliveira G, Arribas- García I, Alvarez-Flores M, Gregoire-Ferriol J, Martínez189 Gimeno C. Delayed removal of a maxillary third molar from the infratemporal fossa. Med Oral Patol Oral Cir Bucal May;15: Hoekema A, Apperloo RC, de Lange J. A rare complication during the surgical removal of an impacted maxillary third molar. Ned Tijdschr Thandheelkd Aug;119: Huang IY, Chen CM, Chang SW, Yang CF, Chen CH, Chen CM. Surgical management of accidentally displacement of mandibular third molar into the pterygomandibular space: a case report. Kaohsiung J Med Sci Jul;23: Aznar-Arasa L, Figueiredo R, Gay-Escoda C. Iatrogenic displacement of lower third molar roots into the sublingual space: report of 6 cases. J Oral Maxillofac Surg Feb;70: Pippi R, Perfetti G. Lingual displacement of an entire third molar. Report of a case with suggestion for prevention and management. Minerva Stomatol Jun;51: Olusanya AA, Akadiri OA, Akinmoladun VI. Accidental displacement of mandibular third molar into soft tissue: a case report. Afr J Med Med Sci Mar;37: Engelke W, Fuentes R, Beltran V. Endoscopically assisted removal of a lingually displaced third molar adjacent to the inferior alveolar nerve. J Craniofac Surg Nov;24: Agarwal AK, Kanekar SG. Submandibular and sublingual spaces: diagnostic imaging and evaluation. Otolaryngol Clin N Am Dec;45: Nusrath MA, Banks RJ. Unrecognised displacement of mandibular molar root into the submandibular space. Br Dent J Sep;209: Franco A, Alqerban A, Lima AAS, Tanaka OM, França BHS. The orthodontist s responsibility and the bioethical aspects in the current jurisprudence. Eur J Gen Dent Sep;1: Yalcin S, Aktas I, Emes Y, Atalay B. Accidental displacement of a high-speed handpiece bur during mandibular third molar surgery: a case report. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod Mar;105: Sayfa 74

86 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT DiŞ HEKiMLiĞiNDE LAZERiN KULLANIMI USE OF LASER IN DENTISTRY 1 *Server MUTLUAY ÜNAL, 2 Zelal SEYFİOĞLU POLAT 1 Dr. Dt., Afyonkarahisar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, AFYONKARAHİSAR. 2 Doç. Dr., Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A.D. DİYARBAKIR. Özet Gelişen teknolojinin ürünü olan lazerler, diş hekimliğinde birçok alanda kullanım kolaylığı sağlamaktadır. Sert ve yumuşak doku tedavilerinde farklı lazer çeşitleri kullanılmaktadır. Bu derlemede; diş hekimliğinde kullanılan lazerlerin tarihsel gelişimi, sınıflandırılması, çeşitleri ve kullanım alanları ile ilgili bilgi verilmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Lazer, diş hekimliği, minimal invaziv yaklaşım. Abstract Laser which is product of developing technology, provide ease of use in many areas in dentistry. Different kinds of lasers are used in the treatment of hard and soft tissues. In this review; historical development, classification, varieties and about application areas of the lasers used in dentistry is aimed to provide information. Key words: Laser, dentistry, minimally invasive approach. Giriş Tıp ve diş hekimliğinde lazerler 1960'ların başından itibaren kullanılmaktadırlar (1) ta Maiman alüminyum oksit ve kromiyum oksitten yapılmış sentetik yakut (ruby) bir çubuk kullanarak 690 nm dalga boyundaki ilk lazer cihazını icat etmiştir. Diş hekimliğinde yakut lazerin kullanımını ilk olarak, Goldman ve ark. araştırmış ve lazerin minede kraterler oluşturduğunu ve aynı güçte dentine uygulandığında daha büyük kraterler meydana getirdiğini bildirmiştir. Bu araştırmayı takiben Stern ve Soggnaes yakut lazerin, yüzey demineralizasyonunu azaltması üzerine etkisini değerlendirmiş (2) den itibaren yapılan çalışmalar diş dokuları ile oldukça iyi etkileşimleri olduğu düşünülen CO 2 ve Nd:YAG (Neodmiyum YAG lazer) lazerler üzerine yoğunlaşmıştır. Frame Pecaro, Garehime (3) ve Pick ve ark. (4), CO 2 lazerin periodontal işlemler ve ağız içi yumuşak doku lezyonlarının tedavisindeki yararlarını *İletişim Adresi Dr. Server MUTLUAY ÜNAL Afyonkarahisar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Afyonkarahisar/TÜRKİYE Tel: servermutluay@hotmail.com göstermişlerdir lerden itibaren ise diş dokularında Er:YAG(erbiyum YAG lazer) lazerin kullanımı gündeme gelmiştir (2). Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation (LASER) kelimelerinin baş harflerinden oluşan lazer, radyasyonun uyarılmış salınımıyla güçlendirilen ışık anlamına gelmektedir. Lazer, tek renkli, düzenli, yoğun ve aynı fazlı paralel dalgalar halinde genliği yüksek güçlü ışık demetini ifade etmektedir. Normal ışık, farklı faz ve frekanslarda, çeşitli dalga boylarından oluşmaktadır. Lazer ise, yüksek genlikli, aynı fazda birbirine paralel, tek renkli ve hemen hemen aynı frekansta olan dalgalardan meydana gelmektedir (5). Lazer ışının ortaya çıkmasını sağlayan aktif ara maddedir. Aktif ara madde, lazer cihazının dalga boyunu ve şayet ışık görünür ışık ise rengini belirler. Yapılan araştırmalarda da lazerlerin tipi dalga boyuna göre değil ara maddenin ismine göre adlandırılmıştır (6). Lazer ışını; abzorbe olarak, yansıyarak, iletilerek ve yayılarak uygulandıkları dokuya etki eder (7). Lazerin dalga boyu, dokunun absorbsiyon karakteri, kullanılan güç miktarı, ışının odaklandığı alandaki keskinliği ve lazer ucunun objeye olan uzaklığı lazerin hedef dokudaki etkisini belirleyen faktörlerdir (8). Sayfa 75

87 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT Lazerlerin sınıflandırılmaları A- Lazer aktif maddesine göre sınıflandırma 1) Katı madde içeren lazerler 2) Gazlar içeren lazerler 3) Uyarılmış asal gaz halojenitleri içeren lazerler 4) Boya tanecikleri içeren lazerler 5) Yarı iletken çubuklar içeren lazerler B- Lazer ışını hareketlerine göre sınıflandırma 1) Devamlı ışın veren 2) Nabızsal şekilde ışın veren 3) Dalgalı akım olarak ışın veren C- Lazer dalga boylarına göre sınıflandırma 1) Ultraviyole 2) Enfrafuj 3) Görünen ışık D- Kullanım alanlarına göre 1) Tip I Lazerler: Argon (Rezin polimerizasyonu / Diş beyazlatma) 2) Tip II Lazerler: Argon (Rezin polimerizasyonu / Diş beyazlatma ve yumuşak doku lazeri) 3) Tip III Lazerler: Nd: YAG, CO2, Diode (Yumuşak doku lazeri) 4) Tip IV Lazerler: Er: YAG (Sert doku lazeri) 5) Tip V Lazerler: Er,Cr: YSGG (Sert doku / Yumuşak doku / Diş beyazlatma) (8). Günümüzde kullanılan bir başka sınıflandırma da şöyledir: Gaz lazerleri 1- Atom Lazerleri a)helyum-neon Lazerleri 2- Molekül Lazerleri a)co2 Lazeri b)uzak kızıl-altı Lazeri c)excimer Lazer 3- İyon Lazeri a)argon İyon Lazeri b)kripton İyon Lazeri 4- Metal Buharı Lazeri a)bakır Buharı Lazeri b)altın Buharı Lazeri 5- Sıvı Lazerleri a)boya Lazerleri 6- Katı Hal Lazerleri a)yakut Lazeri b)nd:yag Lazeri c)ti-safir Lazeri 7- Yarı İletken Lazerleri a)diyot Lazeri 8- Diğer Lazerler a)x- ışını Lazerler b)serbest Elektron Lazerleri c)fiber Lazerler (9). Diş Hekimliğinde kullanılan lazerler: Argon Lazer Aktif ortamı argon gazı oluşturur. 488 nm mavi ışık, 514 nm yeşil ışık olmak üzere diş hekimliğinde kullanılan iki dalga boyu mevcuttur. Her iki dalga boyunda da fiber optik sistemler ile lazer ışını iletilir. Görünür dalga boyu spektrumundadır. 488 nm dalga boyunda yayılım gösterebilmesi için kamforokinonu aktive etmesi gerekmektedir. 514 nm dalga boyu hemoglobin, melanin, hemosiderin içeren dokulardan soğurulur. Mükemmel hemostaz sağlar. Hedef dokuya temas ederek kullanılır. Diş sert dokularında ve suda iyi soğurulmaz. Mine ve dentinde çok az soğurulması sebebiyle diş eti operasyonları sırasında sert dokularda herhangi bir zarar meydana gelmez (10). Diod Lazer Aktif maddesi, aluminyum veya indiyum, galyum ve arsenik olan yarı geçirgen kristallerin birleşimiyle oluşturulmuştur. Diş hekimliğinde 800 nm (aktif ortamda aluminyum bulunan), 980 nm (aktif ortamda indium bulunan) iki dalga boyu kullanılmaktadır. Tüm dalga boyları pigmente dokular tarafından iyi soğurulması nedeniyle hemostaz sağlamada kullanılmaktadır. Ancak argon lazerler kadar hızlı hemostaz sağlayamazlar. Diş sert dokularından az soğurulduklarından sert doku etrafındaki yumuşak dokularda güvenle çalışılabilir. Diod lazer mükemmel bir yumuşak doku lazeridir. Düşük enerji yoğunluğunda diod lazerler fibroblastların çoğalmasını da indükler (2,10,11). Nd:YAG Lazer Aktif ortamı yttrium ve alüminyum elementlerinin birleşiminden oluşan garnet kristalleri ile neodmiyum iyonunun birleşmesiyle oluşmuştur. Dalga boyu 1064 nanometredir ve elektromanyetik spektrumda invisible near infrared bölümünde yer alır. Melanin pigmenti gibi koyu renkli dokular tarafından çok güçlü bir Sayfa 76

88 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT şekilde soğurulur. Bu nedenle bazen uygulanması sırasında doku yüzeyine koyu renkli bir abzorban sürülmektedir. Ancak hemoglobin tarafından soğurulması argon lazer kadar iyi değildir. Diş sert dokuları tarafından iyi soğurulmadığından sert dokular etrafındaki yumuşak dokuda güvenle çalışılabilir. Sudaki abzorbsiyon derecesi de azdır. Lazer ışınları yaklaşık %90 oranında su içerisinde herhangi bir değişikliğe uğramadan ilerler (2). "Kullanım alanları; diş eti konturlarının düzeltilmesi, oral ülserlerin tedavisi, frenektomi, gingivektomi, diş beyazlatma ve dezenfeksiyondur. Defokus moda temassız çalışılabildiğinden milimetrelerce derinliklere penetre olarak hemostazın sağlanmasında ya da pulpanın analjesinde kullanılmaktadır. Diş sert dokularında emilimi az, penetrasyon derinliğinin fazla olması ve pulpada ısısal hasarlar oluşturabileceğinden diş sert dokularında kullanımı sınırlıdır. Diş sert dokularında yüzey pürüzlendirme ile diş hassasiyetinin giderilmesinde kullanılır. Ayrıca başlangıç çürük lezyonlarının uzaklaştırılması ve pulpa ekstirpasyonunda kullanılmaktadır (2,11,12,13). Nd:YAG lazerin kontakt ve atımlı modda kullanılması önerilmektedir. Nonkontakt ve sürekli modda kullanıldıgında yüksek derecede saçılma meydana geldiği ve penetrasyon derinliğinin arttığı bildirilmiştir (2,10,13,14). CO 2 Lazer Aktif ortamı CO 2 gazıdır. Dalga boyu nm olup, ışını uzak kızıl ötesidir. CO 2 lazer ışını dalga boyunun büyük olması sebebiyle cam fiberlerden geçemezler, hollow wave guide iletim sistemleri ile iletilirler. Lazer enerjisi bu rehber ışık ile iletilir ve hedef dokuya kontaksız odaklanır. CO 2 lazerler su tarafından çok iyi soğurulurlar. CO 2 lazer ile mükemmel hemostaz sağlanır. Dokudaki penetrasyon derinlikleri çok azdır bu da özellikle mukozal lezyonların tedavisi için önemlidir. Sıkı fibröz dokuları buharlaştırmada kullanılır. Doku ile çok hızlı etkileşime girer. Böylelikle altındaki dokuda hasar oluşturmadan ve hızlı bir şekilde doku uzaklaştırılır (2,14). Bu dalga boyu erbiyum lazerlere göre hidroksiapatit tarafından daha yüksek oranda soğurulur. Bu nedenle diş dokusuna komşu yumuşak doku alanlarında çalışırken diş dokularına zarar vermemek için bu alanların metal koruyucular ile örtülmesi gerekmektedir (2,10). Ağız içi kullanım alanları: frenektomi, gingivektomi, gingivoplasti, diş eti pigmentasyon tedavisinde, periodontal flebin de-epitelizasyonu ve granülasyon dokularının uzaklaştırılması, insizyonal ve eksizyonal biyopsi alımında, beyaz lezyonlarda aftöz ülser varlığında, herpetik lezyon varlığında, koagülasyonda, implant üstünün açılmasında, preprotetik cerrahi uygulamalardır (8). Er,Cr:YSGG lazer Er,Cr:YSGG lazerin aktif maddeleri Erbiyum ve Krom ile kaplanmış Yittriyum- Skandiyum-Galyum-Garnet kristalidir. Gücü, 0-6 W arasında ayarlanabilmektedir ve atım sayısı sabit olup 20 Hz dir. Er,Cr:YSGG lazer cihazlarında enerji, fiber optik sistemle taşınarak, cihazın en ucunda bulunan aeratör formundaki başlık aracılığı ile dokuya iletilir. Başlığın uç kısmında ise özel safir uç bulunmaktadır ve hava-su spreyi cihaza bitişiktir. Işın demeti safir uçtan yayılırken aynı anda da hava-su akışı olur. Lazer enerjisi mine ve dentindeki hidroksil gruplarını da hedef alır ve apatit kristalindeki hidroksi grubu ile etkileşerek dişin kristal yapılarına bağlı olan su tanecikleri tarafından absorbe edilir. Mineral yapının içerisindeki suyun buharlaşması ile hacim artışı meydana gelir ve mikropatlamalar oluşur. Böylece hedef yüzeyden mekanik ve atravmatik şekilde dokunun uzaklaşması sağlanır (15). Er:YAG lazer Er:YAG lazerler Erbiyum ile kaplanmış Yittriyum-Alüminyum-Garnet aktif maddeye sahiptirler. Özellikleri Er,Cr:YSGG lazerler ile benzerlik göstermektedir. 2,94 μm dalga boyunda olan nabızsal ışın demeti, su molekülleri tarafından yüksek derecede emilebildiğinden, bu lazerler su ihtiva eden diş sert dokularında hızlı ve etkin kesim yapılabilmesine olanak tanırlar. Bu lazer sistemleri dentin yüzeyine uygulandığında, dentinin yapısında bulunan su buharlaşır, su moleküllerinin kinetik enerjisi artar ve hedef dokuda mikropatlamalar meydana gelir (15). Holmium:Yttrium-Aluminum- Garnet(Hol:YAG) Lazerler Dalga boyu 2100 nm olup, nabızsal dalga şeklinde ışın oluşt urur. En önemli avantajı dokudaki yüzeyel etkileridir. Radyasyon dokulara temas modunda iletilir. Daha hassas kesme ve doku penetrasyon kontrolü sağlanır. Sayfa 77

89 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT Oral ve maksillofasiyal cerrahide temporomandibuler eklem cerrahisi için kullanılır, eklem içi dokuları çok yüksek başarıda tedavi etmeyi sağlamaktadır. Bistüri ile kıyaslandığında, daha az periferal doku hasarı derin hemostaz ve kontrollü penetrasyon derinliği sağlar. TME de artroskopik uygulamalarda çok iyidir (16). Fiber Lazer Fiber lazer ismini, ışının içinden geçmiş olduğu fiber kablodan almaktadır. Bu kablo sayesinde ışın hızı çok yüksek ve kaliteli olmaktadır. Fiber kablonun içinden geçen ışın çeşitlilik göstermektedir. Bunlar; fiber lazerler arasında geniş kullanım alanı da olan; Er (erbium), Yb (ytterbium), Nd (neodmium) ve Tm (thulium) fiber lazerlerdir (17) dalga boyuna sahip Yb: fiber lazerler, tıpta geniş kullanım alanı olan 1064 dalga boyundaki Nd:YAG lazerlere alternatif hale geliyor. Mikrosaniye atılımlı, 80 W dan fazla yüksek güç sağlayan Yb atılımlı lazerler; kardiyovasküler, jinekoloji, abdominal cerrahi ve diş hekimliği gibi çeşitli alanlarda kullanılmaktadır (17). Diş hekimliğinde kullanımı henüz çok yeni olan bu lazer çeşidi daha çok diş hekimliği materyallerinin yüzey pürüzlendirilmesinde uygulama alanı bulmaktadır. Lazerler diş hekimliğinde; yumuşak ve sert dokuda farklı amaçlarla kullanılabilmektedir. Yumuşak dokularda İnsizyonel ve eksizyonel biyopsileri içine alan oral yumuşak dokuların insizyonu, eksizyonu, vaporizasyonu, ablasyonu ve koagulasyonunda, yumuşak doku kesilmesi, flep kaldırılması ve kemiğe ulaşılmasında, kök kanal içeriğinin temizlenmesinde, pulpa ekstirpasyonunda, pulpatomide, sürmemiş dişlerin üzerinin açılmasında, fibroma çıkartılmasında, flep operasyonunda, frenotomi ve frenektomide, gingivektomi ve gingivoplastide, hemostazın sağlanmasında, implantın çıkarılmasında, insizyon ve abse drenajında, lökoplaki tedavisinde, operkuloktomide, oral papillektomide, gingival hiperplazi azaltılmasında, aftöz ülser tedavisinde, vestibüloplastide, sulküler debridmanın sağlanmasında, granülasyon defektlerinin uzaklaştırılmasında, yumuşak doku küretajında kullanılmaktadır (18). Sert dokularda Kavite preperasyonlarında (Sınıf I-VI) ve giriş kavitesinin açılmasında, kök kanal preperasyonu ve genişletilmesinde, kemiğin kaldırılıp kök apeksine ulaşılmasında, kök ucu rezeksiyonunda (amputasyonu), kök ucunun kompozit yada amalgam restorasyon için hazırlanmasında, kök ucundaki patolojik dokuların uzaklaştırılmasında, mine, dentin, sement ve kemik gibi dokularda çürük temizlenmesinde, sert doku yüzeyinin pürüzlendirilmesi işleminde, pit ve fissürlerin örtücü için enameloplastisi ve ekskavasyonunda, asitlere karşı diş sert dokusunun direncini arttırıcı etkisi nedeniyle koruyucu diş hekimliğinde ve bu özelliği sebebiyle yeni oluşacak çürüklerin önlenmesinde, dentin kanallarını tıkama özelliği ile diş hassasiyeti tedavilerinde, bleaching (beyazlatma) tedavilerinde, oral kemik dokuların kesilmesi, tıraşlanması, kontur verilmesinde, osteoplasti ve osteotomide kullanılabilmektedir (18). 1- Kavite preparasyonunda lazer kullanımı: Kavite preparasyonunda daha çok diş sert dokularına penetre olabilen Er:YAG, Er,Cr:YSGG ve Nd:YAG lazerler kullanılmaktadır. Yüksek su absorbsiyonu özelliği olan Er:YAG lazerler 1997 de kullanıma girene kadar diğer lazerlerle dental sert dokular üzerinde termal veya mekanik yan etkilere yol açmadan madde uzaklaştırılamamıştır (19,20) Erbium lazer ışınımı, tam olarak suyun absorbsiyon noktası ve aynı zamanda hidroksiapatit tarafından absorbe edilme seviyesine denk gelen 2.94 μm dalga boyuna sahip olduğndan, mine ve dentini kaldırabilmektedir (21). Er, Cr:YSGG lazer cihazında bulunan hava-su spreyi, pulpa ve periodontal dokular üzerinde zararlı termal etkiler oluşturmadan mine, dentin, sement ve kemikte kesim yapılmasına olanak sağlamaktadır (22,23). Er, Cr:YSGG lazer ile hazırlanmış diş yüzeyleri taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelendiğinde smear tabakasının etkili bir şekilde uzaklaştırıldığı, yüzeydeki mikrodüzensizliklere rağmen mine prizmaları ve dentinal tübül yapısının korunduğu gözlenmiştir (23,24). Ghandehari ve ark. Süt dişlerinde Er:YAG lazer ve konvansiyonel metodlarla Sayfa 78

90 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT hazırladıkları Sınıf V kavitelerde mikrosızıntıyı incelemişler ve her iki yöntemde de önemli bir fark olmadığını söylemişlerdir. Ancak kullanımının daha rahat ve hastaya sağladığı konfor açısından Er:YAG lazer kullanılabileceğini belirtmişlerdir (25). Keller ve ark. Erbium lazer ve konvansiyonel yöntemler kullanarak kavite preparasyonu yaptıkları hastalarda, memnuniyet derecesini araştırmışlar ve lazer ile yapılan tedavilerin daha konforlu olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca konvansiyonel yöntemle tedavi edilen hastaların %11'inde, lazer ile tedavi edilen hastaların ise %6'sında anesteziye ihtiyaç duyulduğunu söylemişlerdir (26). 2- Dentin hassasiyeti tedavisinde lazer kullanımı: Dentin hassasiyet tedavisinde düşük enerjili (He-Ne, GaAlAs [Diode]) ve orta enerjili (Nd:YAG, Er:YAG ve CO2) lazerler kullanılmaktadır. Nd:YAG lazer; hem dentin tübüllerini tıkayarak veya daraltarak hem de direkt sinir analjezisine yol açarak etki eder (27,28). Er:YAG lazer; dentin tübül ağızlarında erimeye ve dentinde rekristalizasyona yol açarak etki eder (29). CO2 lazer de etkisini büyük ölçüde dentin tübüllerinin tıkanması yoluyla gösterir (20,30). Kim ve ark., nano- carbonat apatit (n- CAP) ve CO2 lazeri kullanarak dentin hassasiyetini inceledikleri bir çalışmada; n- CAP ve CO2 lazerin birlikte kullanımının hassasiyet tedavisinde umut verici olduğunu belirtmişlerdir (31). Lopes ve ark. Yapmış oldukları bir çalışmada Gluma desensitizer ve düşük güçlü lazer kullanmışlar ve dentin hassasiyet tedavisinde her ikisini kombine kullanımının daha etkili olduğunu söylemişlerdir (32). Romano ve ark.yapmış oldukları bir çalışmada, dentin tübüllerinin geçirgenliğini azaltarak analjeziye neden olan kalsiyumhidroksitin dentinde kalma süresinin CO2 lazer uygulanması ile arttığını bildirmişlerdir (33). 3- Çürük önlemede ve teşhisinde lazer kullanımı: Bu alanda Nd:YAG, Er:YAG, Argon ve farklı CO2 dalga boylarının kullanıldığı çalışmalar mevcuttur. Lazer ışınına maruz kalan dişte kalsiyum/fosfat oranı modifiye olurken, karbonat/fosfor oranı düşmekte ve asitle çözünmeye daha dayanıklı bileşikler oluşmaktadır. Lazer uygulanan bölgenin organik, su ve karbonat içeriğinde belirgin miktarda kayıp olurken mine ve dentin yüzeylerinde erime ve birleşme meydana gelerek demineralizasyona daha dirençli bir yapı ortaya çıkar (20). 655 nm görünür dalga boyunda diod lazer (laser fluorescence) ile çürük derecesi niceliksel olarak hesaplanabilmektedir (34). Argon lazerin 488 nm mavi ışık, 514 nm yeşil ışık olmak üzere her iki dalga boyunda çürük teşhisi yapılır. Argon lazer diş yüzeyini aydınlattığında çürük alan koyu portakal-kırmızı renkte görülür ve sağlıklı dokudan kolaylıkla ayırt edilebilir (2,10,11). Yamamoto ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada, Nd:YAG lazer kullanılarak minenin asit direncinin arttırılabileceğini, ancak bunun için çok yüksek güç (1GW/cm2) kullanılması gerektiğini bildirmiştir (35). Mine yüzeyinde demineralizasyona direnç oluşturmak için, fluoridle birlikte lazer kullanımı önerilmektedir. Premolar dişlere argon lazerle florid uygulamasını takiben lezyon derinliğinde %62 azalma rapor edilmiştir (21). Westerman ve ark. yapmış oldukları bir çalışmada; tek başına uygulanan düşük etkili argon lazer veya APF (Acidulated Phosphate Flouride) jel tedavisi ile kombine edilmiş argon lazer uygulamaları sonucunda minenin yüzey mikrosertliğinin kontrol grubundan daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir (36). 4- Kompozit rezin polimerizasyonunda lazer kullanımı: Pek çok farklı tipteki lazer sistemleri içerisinde argon lazer sistemi, kompozit rezin materyallerinin sertleşmesini başlatan aynı zamanda foto indükleyici olan champhorquinonu aktive edebilen tek lazerdir. Lazer ışık kaynakları, nm ışık dalga boyuna sahiptirler ve uygulama süreleri kısadır. Lazerle polimerize edilmiş kompozitlerin sıkışma-gerilme direnci, elastik modül, yüzey direncinin artması gibi fiziksel özelliklerinde de gelişmeler olduğu belirlenmiştir (37). Ancak Argon lazerin maliyetininin yüksek olmasına, hekimlerin tecrübesizliği eklenirse, sadece kompozit rezin polimerizasyonu amacıyla argon lazer kullanımında tereddüt yaşanabilmektedir (21). Sayfa 79

91 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT Westermann ve ark. da, argon lazerle polimerize edilen fissur örtücülerin çürük önlemede etkili olduklarını ileri sürmüşlerdir (38). 5- Dezenfeksiyon amacı ile lazer kullanımı: Yüksek güçteki lazerlerin hedef hücre, doku ve organlarda değişiklikler meydana getirerek antibakteriyel etkisinin olduğu bilinir. Bu değişiklikler fotokimyasal (serbest radikal veya diğer reaktif ürünlerin üretimine bağlı), fototermal, fotoablabtif (kimyasal bağları yıkarak) ya da fotomekanik(plazmadan yayılan şok dalgalarına bağlı)'tir. Sert lazerler yukarıda bahsedilen etkilerin birini ya da hepsini lazerin türüne ve faaliyet koşullarına bağlı olarak gerçekleştirirken, yumuşak lazerler genelde sadece fotokimyasal değişikliklere neden olurlar. Lazerlerin antibakteriyel etkisi; lazer enerjisi, hücrenin su içeriği ve hacmi, hücre duvarının sağlamlığı, absorbsiyon özellikleri, bakterilerin dentin tübüllerindeki hareketi gibi birçok faktöre bağlıdır (39). 500μm kalınlığındaki bir dentinde klorheksidin glukonatın antimikrobiyal aktivitesi % 54 e düşerken, aynı dentin kalınlığında diyot lazer kullanıldığında 5W da mikroorganizmaların %90,8 inin, 7 W da ise %97,7 sinin öldüğü gösterilmiştir (39,40). Moshonov ve ark. Kök kanal dezenfeksiyonu ile ilgili yaptığı bir çalışmada Nd:YAG lazerin NaOCl'den daha etkili bir dezenfeksiyon sağladığını belirtmişlerdir (41). 6- Diş beyazlatmada lazer kullanımı: Lazerle beyazlatmanın amacı; en uygun enerji kaynağını kullanarak etkili bir power bleaching süreci sağlarken herhangi bir yan etkiye sebebiyet vermemektir. Bleaching uygulamasında Argon, CO2 ve GaAlAs diode ve Nd:YAG lazerler kullanılabilmekte ve tetrasiklin kaynaklı olanlar dahil tüm renklenmeler giderilebilmektedir (20). Sari ve ark. diod lazer, Er:YAG lazer ve LED ışık kaynağı kullanılarak beyazlatma tedavisi yaptıkları dişlerde pulpadaki ısı artışını ölçmüşlerdir. Çalışma sonucunda üç ışık kaynağının ofis tipi beyazlatma tedavisinde güvenilir bir şekilde kullanılabileceğini belirtmişlerdir (42). 7-Pulpa Kaplaması ve Amputasyonda Lazer Kullanımı: Direkt pulpa kaplamasında lazer kullanımı, lazerin doku buharlaştırması ve küçük kan damarlarını koagüle edip tıkamasıyla kansız bir alan elde edilmesini ve tedavi edilen yara yüzeyinin sterilizasyonunu sağlamaktadır (35). Nd:YAG lazer ile yapılan bir çalışmada; Nd:YAG lazer ve Vitre bond ile direkt pulpa kaplamasının başarı oranının konvansiyonel kalsiyumhidroksit tedavisine oranla daha yüksek olduğu bildirilmiştir (43,44). 8. Yüzey pürüzlendirme: Lazer ile protetik tedavide kullanılan materyallerin pürüzlendirilmesi konusunda çok sayıda çalışma mevcuttur. Akyıl ve ark yılında yayınlanan; lazer, kumlama ve cojet ile pürüzlendirilip, Clearfil Esthetic siman ile yapıştırılan Y-TZP seramiğin rezin siman ile bağlantısını inceledikleri çalışmada; kumlama ve cojetin bağlantı dayanımını artırmada en etkili yöntem olduğunu, CO2 ve Er:YAG lazerin bağlantıyı artırabileceğini, Nd:YAG lazerin bağlantı dayanımını azaltabileceğini, kumlama sonrası uygulanan CO2 ve Er:YAG lazerin bağlantı dayanımını azaltabileceğini ancak; Nd:YAG lazerin artırabileceğini söylemişlerdir (45). Dental Lazer Tedavilerinin Avantajlari Dental lazer tedavilerinin avantajları şu şekilde özetlenebilir: 1. Ağrı ve ses oluşumu daha az olduğu için hastalar tarafından tedavi daha kolay kabul edilir, 2. Minimum miktarda ya da hiç anestezi gerektirmez, 3. Operasyon süresi kısadır, 4. Kanamayı azaltarak, cerrahi girişim için uygun bir görüş alanı oluşturur, 5. Lazer ışını lokalize uygulandığı için çevre dokulara minimum zarar verir, 6. Mekanik olarak temas etmediği için, işlem sırasında lezyonu çevre dokulara yayma riski yoktur, 7. Uygulanan doku üzerinde, oluşan ısı etkisi ile sterilizasyon sağlar, 8. Yara kontraksiyonu az olur, skar dokusu az gelişir, 9. Diğer cerrahi işlemlere göre cerrahi sonrası ağrı ve şişlik çok azdır (35). Sayfa 80

92 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT Dental Lazer Tedavilerinin Dezavantajlari Dental lazer tedavilerinin dezavantajları şu şekilde özetlenebilir: 1. Cihazın maliyeti yüksek olduğu için pahalı bir tedavi yöntemidir, 2. Kullanımı için deneyimli ve bilgili personel gerektirir, 3. İyileşme bistüri yarası ile kıyaslandığında daha uzun süre gereklidir, 4. Mukoza ve periostun uzaklaştırılması gereken operasyonlarda kemiğe zarar verme riski taşır, 5. Dokunma hissi olmadığı için hekim penetrasyon derinliğini anlayamaz, 6. Saçılma gösteren ışınlar, komşu dokulara ve yardımcı personele zarar verebilir (35). Sonuç olarak; lazer çeşitleri diş hekimliğinde birçok alanda kullanılmaktadır. Lazerler kullanımı hem hastaya analjezi ve psikolojik açıdan rahatlık; hem de hekime kullanım kolaylığı sağlamaktadır. Kullanılacağı dokuya göre lazer çeşidinin belirlenmesi, başarının sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Kaynaklar 1. Featherstone JD, Nelson DG. Laser effects on dental hard tissues Adv Dent Res. 1987;1(1): Coluzzi DJ. Fundamentals of dental lasers: Science and instruments. Dent Clin North Am 2004;48(4): Pecaro BC, Garehime WJ. The CO 2 laser in oral and maxillofacial surgery. J Oral Maxillofac Surg 1983;41(11): Pick RM, Pecaro BC, Silberman CJ. The laser gingivectomy: The use of CO 2 laser for removal of phenytoin hyperplasia. J Periodontol 1985;56(8): Algan S. Kronik Periodontitis Hastalarında Başlangıç Periodontal Tedaviye Yardımcı Olarak Kullanılan Er:YAG Lazer ve Topikal Ozon Uygulamasının Klinik ve Mikrobiyolojik Olarak Karşılaştırılmalı Değerlendirilmesi. Doktora Tezi, Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Arslan S. Ultrasonik uç veya Er:cr:ysgg lazer ile hazırlanan kök ucu kavitelerinde kök ucu dolgu materyali olarak kullanılan farklı adeziv sistemlerin apikal tıkama etkinliği. Doktora tezi, Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Strauss RA, Fallon SD. Laser in contemporary oral and maxillofacial surgery. ProDent Clin North Am. 2004;48(4): Kılınç A. Endodontide Lazer. Mezuniyet Tezi, EÜDHF İzmir Lazerler. Lazer teknolojileri uygulama ve araştırma merkezi. Kocaeli Üniversitesi Öztürk B. Nd:yag, Er:yag ve CO2 lazer ile pürüzlendirme sonrası fluorid uygulamasının süt ve sürekli dişlerde mine erozyonunu önlemede ve fluorid alımını arttırmada etkisinin ın vıtro incelenmesi ve yüzey morfolojisinin sem ile değerlendirilmesi. Doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dederich D. Laser-tisuue interaction what happens to laser light when it strikes tissue?. J Am Dent Assoc 1993;124(2): Dederich D, Bushick RD. Laser in dentistry separating science from hype. J Am Dent Assoc 2004;135(2): Miller M, Truhe T. Laser in dentistry. J Am Dent Assoc 1993;124(2): Kutsch VK. Laser in dentistry comparing wavelengths. J Am Dent Assoc 1993;124(2): Eren F. Er,cr:ysgg ve er:yag lazer ile hazırlanan dentin yüzeylerine, farklı rezin simanlarla uygulanan seramiklerin bağlanma kuvvetlerinin in-vitro olarak incelenmesi. Doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Prof. Dr. Mehmet Yaltırık 4. Sınıf ders notları dishekimligi/dersnotlari/lazer.pdf. 17. Duarte F J. Tunable Laser Applications Second Edition Tunable fiber lasers, part 6 syf:179 and Popov S. Fiber laser overview and medical applications, Part 7 syf: Öznurhan T, Ölmez A. Çocuk diş hekimliğinde lazerler. Cumhuriyet Dent J 2012;15(2): Sulewski JG. Historical Survey of Laser Dentistry. Dent Clin Nort Am 2000;44: Uyar H. A. Dental lazerler ve sert doku uygulamaları. Gülhane Tıp Derg 2013;55: Karaarslan Ş. E, Yıldırım C, Üşümez A. Restoratif Tedavide Lazer Uygulamaları. Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. 2012;22(3): Rizoiu I, Kohanghadosh F, Kimmel AI, Eversole LR. Pulpal thermal responses to an erbium, chromium: YSGG pulsed laser hydrokinetic system. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 1998;86: Uzer Çelik E, Ergücü Z, Türkün Ş, Türkün M. Er, Cr; YSGG Lazer Uygulamasının Dentinin Kompozisyonu ve Mikrosertliği Üzerine Etkisi. Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2006;9(1): Hossain M, Nakamura Y, Yamada Y, Murakami Y, Matsumoto K. Compositional and structural changes of human dentin following caries removal by Er, Cr:YSGG laser irradiation in primary teeth. J Clin Pediatr Dent 2002;26: Ghandehari M, Mighani G, Shahabi S, Chiniforush N, Shirmohammadi Z. Comparison of Microleakage of Glass Ionomer Restoration in Primary Teeth Prepared by Er: YAG Laser and the Conventional Method Journal of Dentistry, Tehran University of Medical Sciences. 2012;9(3): Keller U, Hibst R, Geurtsen W, Schilke R, Heidemann D, Klaiber B, Raab WH. Erbium:YAG laser application in caries therapy. Evaluation of patient perception and acceptance. J Dent. 1998;26(8): Kimura Y, Wilder-Smith P, Yonaga K, Matsumoto K. Treatment of dentine hypersensitivity by lasers: a review. J Clin Periodontol 2000;27: Myers TD. The pulsed Nd.YAG dental laser: Review of clinical applications. J Calif Dent Assoc 1991;19: Birang R, Poursamimi J, Gutknecht N, Lampert F, Mir M. Comparative evaluation of the effects of Nd:YAG and Er:YAG laser in dentin hypersensitivity treatment. Lasers Med Sci 2007;22: Zhang C, Matsumoto K, Kimura Y, Harashima T, Takeda FH, Zhou H. Effects of CO 2 laser in treatment of cervical dentinal hypersensitivity. J Endod. 1998;24: Kim JS, Han SY, Kwon HK, Kim BI.Synergistic effect of dentinal tubule occlusion by nano-carbonate apatite and CO 2 laser in vitro. Photomed Laser Surg. 2013;31(8): Lopes AO, de Paula Eduardo C, Aranha AC.Clinical evaluation of low-power laser and a desensitizing agent on dentin hypersensitivity. Lasers Med Sci Oct 4. [Epub ahead of print] doi: /s z Sayfa 81

93 DİŞ HEKİMLİĞİNDE LAZERİN KULLANIMI Server MUTLUAY ÜNAL ve Zelal SEYFİOĞLU POLAT 33. Romano AC, Aranha AC, da Silveira BL, Baldochi SL, Eduardo Cde P. Evaluation of carbon dioxide laser irradiation associated with calcium hydroxide in the treatment of dentinal hypersensitivity. A preliminary study.lasers Med Sci. 2011;26(1): Aktan A. M, Cebe M. A, Karaarslan, E. Ş. Okluzal çürük teşhisinde DIAGNOdent ve Caries ID çürük teşhis cihazlarının karşılaştırılması. Cumhuriyet Dent J 2011;14(3): Uysal D, Güler Ç. Diş Hekimliğinde Lazer: Bir Literatür Derlemesi. Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. J Dent Fac Atatürk Uni 2012;6: Westerman Gary H., Ellis Randall W, Latta Mark A, Powell G. Lynn. An In Vitro Study of Enamel Surface Microhardness Following Argon Laser Irradiation and Acidulated Phosphate Fluoride Treatment. Pediatr Dent. 2003;25(5): Küçükeşmen Ç. Farklı Işık Kaynakları ve Yeni Polimerizasyon Teknikleri. Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2006;9(2): Westerman G, Hicks J, Flaitz C. Argon laser curing of fluoride-releasing pit and fissure sealant: in vitro caries development. ASDC J Dent Child. 2000;67(6): , Dinç G. Kavite Dezenfektanlarının Antibakteriyel Özellikleri, Bağlanma Dayanımı ve Mikrosızıntı Üzerine Etkileri. J Dent Fac Atatürk Uni 2012;6: Lee BS, Lin YW, Chia JS, Hsieh TT, Chen MH, Lin CP, Lan WH. Bactericidal effects of diode laser on Streptococcus mutans after irradiation through different thickness of dentin. Lasers Surg Med 2006;38(1): Moshonov J, Orstavik D, Yamauchi S, Pettiette M, Trope M. Nd:YAG laser irradiation in root canal disinfection. Endod Dent Traumatol. 1995;11(5): Sari T, Celik G, Usumez A.Temperature rise in pulp and gel during laser-activated bleaching: in vitro. Lasers Med Sci Jun 21. [Epub ahead of print] doi: /s Santucci PJ. Dycal versus Nd:YAG laser and Vitrebond for direct pulp capping in permanent teeth. J Clin Laser Med Surg 1999;17(2): Seçilmiş A, Bülbül M, Üşümez A. Estetik Protetik Diş Hekimliğinde Lazer Uygulamaları. Turkiye Klinikleri J Dental Sci-Special Topics 2011;2(1): Akyil MS, Uzun IH, Bayindir F. Bond Strength of Resin Cement to Yttrium-Stabilized Tetragonal Zirconia Ceramic Treated with Air Abrasion, Silica Coating, and Laser Irradiation Photomed Laser Surg. 2010;28(6): Sayfa 82

94 KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ: DERLEME THE CONCEPT OF SHORTENED DENTAL ARCH: REVİEW 1 Hasan Önder GÜMÜŞ, 2 Hayriye ŞENTÜRK, 2 Halil İbrahim KILINÇ, 2 *Hasan Hüseyin KOCAAĞAOĞLU 1 Yrd. Doç. Dr. Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, KAYSERİ. 2 Dt. Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, KAYSERİ. Özet Uzun yıllar boyunca, protetik diş hekimliğinde sağlıklı çiğneme ve ağız fonksiyonu için dişlerin hepsinin tamamlanması gerekliliği düşünülmüştür (1,2). Bu düşüncenin aksine pek çok araştırmacı güncel tedavi prensibi olarak hastanın ve vakanın kendi özelliklerine göre fonksiyonel dental arkın korunmasını savunmuşlardır (3) de De Van hareketli bölümlü protez endikasyonlarını değerlendirdiği yazısında Kaybedileni yerine koymak yerine var olanı koruma çoğu zaman daha iyidir (1-5) demiştir. Yarım yüzyıl sonra prostodonti camiası bu düşüncede birleşmiş, Kayser in yaptığı çalışmalarla geniş kitlelere yayılmıştır. Bu yeni güncel yaklaşım kısaltılmış dental ark konsepti olarak isimlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: kısaltılmış dental ark, hareketli bölümlü protez. Abstract For many years, it was taught in prosthodontics that a full complement of teeth is a prerequisite for a healthy masticatory system and oral function (1,2). Opposite point of this, many researchers have been advocated to protect personal functional dental arches for actual treatment principles.(3) In 1951, De Van said, when discussing indications for removable partial dentures (RPDs): Many times it is much better to preserve what is left instead of replacing what has been lost (1-5). Half a century later, prosthetic community adopted this idea. This new actual approach, is called the concept of shortened dental arch. Key words: shortened dental arch, removable partial dentures. Giriş Kısaltılmış dental ark (KDA) konsepti ilk kez yılları arasında Kayser (6) tarafından geliştirilmiş olup, yeterli seviyede oral fonksiyonun sağlanabilmesi için, minimum sayıdaki okluzal çift oluşturan diş sayısının, yaş ve diğer kısıtlayıcı faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilmesi durumudur. Diğer bir deyişle hastanın gereksinimlerini karşılamak için olan sınırlı tedavi hedefleridir. Burada doğal dişlerin tamamının değil bir kısmının korunması amaçlanmaktadır. Kısaltılmış dental ark probleme yönelik yaklaşım prensibi olarak tanımlanmıştır. Temel olarak, hastanın problemlerinin liste yapılması ve bu problemleri çözmeye yönelik tedavinin yapılmasıdır. Bu yaklaşımda, mekanik prensiplerden ziyade fonksiyonel, *İletişim Adresi Dr. Hasan Hüseyin KOCAAĞAOĞLU Erciyes Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A.D. Melikgazi-KAYSERİ. Tel: / hasankocaagaoglu@erciyes.edu.tr com estetik ve ekonomik ihtiyaçlar tedavi şeklini belirler. Yaklaşımın temelinde, restoratif tedavilerin dental arkın stratejik olarak önem taşıyan bölgeleri esas alınarak planlanması yer almaktadır. Ağızdaki dişleri, fonksiyonlarına göre, stratejik önemlerine göre gruplandırarak tedavi önceliklerini belirlemek mümkündür (6,7). Tartışma Kayser, günümüz insanının fonksiyonel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli minimum diş sayısını belirlemiştir; ısırma: 12 ön diş-4 premolar; çiğneme: 8 premolar-4 molar; konuşma: 12 ön diş; estetik: 12 ön diş 4 premolar ; mandibular stabilite 12 ön diş-8 premolar (4 molar bazı vakalarda) (1). Anterior ve premolar bölgeler hayat boyu fonksiyonel ve estetik için vazgeçilmez olmaktadır ve tedavi sıralamasında öncelikli olarak düşünülmelidir. Molar bölgeler çiğneme ve stabilizasyonda önemli role sahiptirler ve ön bölgelerin rehabilitasyonları tamamlandıktan sonra hasta memnuniyeti için restore edilirler. Eğer sınırlandırıcı bir durum yoksa (yüksek risk grubu- finansal yetersizlik) molar bölgeye de aynı öncelik verilebilir. Bu sebeple KDA Sayfa 83

95 KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. konsepti, sekonder öneme sahip bölgelerden önce stratejik öneme sahip bölgelerin tedavisini ele almaktadır (Tablo 1). Ön grup dişler Küçük azılar Büyük azılar Isırma Çiğneme Konuşma Estetik / - TME nin stabilitesi Dental arkın stabilitesi = Birincil öneme sahi - = Önemsiz veya ikincil öneme sahip Tablo 1. Dişler ve ağızdaki görevleri KDA uygulamalarında, dental arkın uzunluğu, oklüzyona giren karşılıklı dişlerin oluşturduğu fonksiyonel ünite sayısı ile ifade edilir. Bir çift alt ve üst küçük azı dişi, 1 fonksiyonel ünite; bir çift alt ve üst büyük azı dişi 2 fonksiyonel ünite, olarak değerlendirilir (6,8,9). Kayser en az simetrik 4 okluzal ünitin olduğu KDA a sahip kişilerde yeterli adaptasyon kapasitesi olduğunu belirtmiştir (Şekil 1) (Tablo 2). Diş kaybı asimetrik olduğunda çiğneme fonksiyonunda önemli değişiklikler olur (6). Şekil 1. Simetrik ve asimetrik KDA: Simetrik diş kaybı olan hastalarda 4 okluzal ünit kabuledilebilir fonksiyon için yeterliyken; asimetrik diş kaybı olan hastalarda 6 okluzal ünit gerekmektedir. Tablo 2. Yaş ve okluzal ünite arasındaki ilişki KDA ile ilgili destek nitelikli olarak 1982 de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) oral sağlık için kabul edilen hedefi: 20 doğal dişten daha az diş olmaması, bunların tüm yaşam boyunca fonksiyon ve estetiği sağlaması ve protetik bir tedavi gerektirmemesi gerekir şeklinde ifade etmiştir (10,11), yine WHO 2020 hedeflerinde fonksiyonel dentisyonlu (21 ya da daha fazla doğal diş) bireylerin sayısını arttırmak hedefini belirtmiştir (2007,Glasgow). Buna göre KDA konsepti WHO nun ağız sağlığı hedefleri için önemli bir tedavi seçeneğidir. Kısaltılmış Dental Ark Endikasyon ve Kontrendikasyonları Endikasyonları: 20 veya daha fazla, iyi dağılım göstermiş dişin olması, Çürük ve periodontal hastalıkların molar dişlerle sınırlı kalması, Kesici ve küçük azı dişlerinin hastaya uzun süre hizmet edebileceği durumlar, Finans sorunları ve tedaviyi etkileyebilecek diğer sınırlamaların bulunması, Orta-yaşlı ve yaşlılar için uygulanabilmesi,(40 yaş ve üzeri) Molar bölgede kompleks restorasyon uygulamalarının istenmemesi (11,12) Kontrendikasyonları: Angle Sınıf III veya ileri derecede Angle Sınıf II çene ilişkisi olan ve aşırı ön açık kapanış gösteren hastalar, Alveolar kemikte aşırı madde kaybı sergileyen hastalar, Parafonksiyonlar, Temporamandibuler eklem disfonksiyonu, Sayfa 84

96 KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. İleri derecede diş aşınmaları, İleri derecede periodontal hastalıklar, 40 yaşın altındaki hastalar (11,12). KDA tedavi seçeneği kısmi dişsiz hastalar için; ağız fonksiyonlarının sağlanması oral hijyenin ve konforun artışı, olası tedavi maliyetinin azaltılması gibi pek çok avantajı da beraberinde getirmektedir (13). Buna karşı bazı araştırmacılar da şüpheyle bakmışlar ve molar diş eksikliği ile bazı yan etkilerin ortaya çıkacağını belirtmişlerdir (14): TME disonksiyonları, Diş migrasyonu, overerupsiyon dişlerde aşınma Yetersiz çiğneme etkinliği ve performansı Dişlerde stabilite bozuklukları Estetik memnuniyetsizlik Kısaltılmış Dental Ark Uygulamalarında Ortaya Çıkması Muhtemel Fonksiyonel Değişimler a)dişlerde Stabilite Bozuklukları: KDA uygulamalarında dişlerin oklüzal kuvvetlere uzun süre dayanamayacağı, dişlerde migrasyonların olabileceği, oklüzal stabilite bozuklukları ve ön dişlerde ısırma kolapsı görülebileceği, kontrolsüz atrizyon, periodontal harabiyetlerin meydana gelebileceği ön görülebilir (8). Kısaltılmış dental arklarda uzun süreli okluzal stabilite ve kısaltılmış dental arkları oluşturmak için yapılan çekimlerden sonrasında hafif aralanmalar görülür. Kısaltılmış dental arklarda dişler yeni bir okluzal dengeye kadar minör bir migrasyon gösterir ve zamanla stabil oklüzyonla sonuçlanır. Yapılan çalışmalarda, kısaltılmış dental arklarda premolar bölgesinde daha fazla interdental aralanma olup, bu aralanmanın zamanla stabil kaldığı, horizontal ve vertikal over-bite değişiklikleri olmadığı görülmüştür (15). Nispeten genç bireylerdeki kısaltılmış dental arklarda anterior dişlerdeki okluzal kontaklar artmış ve zamanla değişmemiştir (11) (Tablo 3). Okluzal stabilite riskinin artışı belirtileri aşırı KDA larda görülürken; orta KDA larda herhangi bir belirti yoktur. Tablo 3. KDA yaklaşımının etkisi b)temporomandibuler Eklem Sorunları Sarita ve arkadaşları (16), değişen derecelerde KDA ya sahip 725 bireyin temporomandibuler eklem (TME) sağlığı yönünden değerlendirmesini yaparak, büyük azı dişi eksikliğinin TME ağrısına, eklem sesine, ağız açıklığında kısıtlamaya yol açmadığını saptamışlardır. Diğer taraftan, büyük azıların yanı sıra küçük azı dişlerinin de kaybedilmesi durumunda tüm semptomlarda önemli artışlar gözlenmiştir. KDA durumunda dişlere ve TME lere etki eden kuvvetlerin sonlu elemanlar model analiz yöntemi ile incelendiği bir diğer çalışmada, büyük azı dişlerinin eksilmesi ile kalan dişler üzerindeki yükün artmasına karşın eklem üzerindeki toplam yükün azaldığı tespit edilmiştir. Bu durum, değişen oklüzal şartlar karşısında nöromusküler düzenleyici mekanizmaların ısırma kuvvetlerini kontrol etmesi şeklinde açıklanmıştır (17). Witter ve arkadaşları (18) KDA tedavisinin TME problemlerine yol açmadığını ve artan kuvvetlerin eklemin adaptasyon kapasitesi içerisinde olduğunu açıklamışlardır. Kanno derlemesinde (1) TMD ile ilgili belirti ve semptomları KDA ın provoke etmediğini belirtmiştir. Buna rağmen; tüm posterior desteğin tek ya da çift taraflı yokluğunda ağrı ve eklem sesleri riskinin artışı görülebilir. c)çiğneme Etkinliğinde Azalma: Kayser in (6) dental ark uzunluğuna bağlı olarak çiğneme etkinliğini değerlendirdiği klasik çalışmasında, 118 hasta dişlerin simetri durumu ve dental ark uzunluğuna bağlı olarak 6 farklı KDA grubuna ayrılarak tedavi edilmiştir. Bu hastaların çiğneme etkinliğinin 12 oklüzal Sayfa 85

97 KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. üniteden 4 oklüzal üniteye kadar yavaş yavaş, 4 oklüzal üniteden sonra ani olarak azaldığı kaydedilmiştir (13). Literatür göstermiştir ki; diş sayısı 20 den az olduğunda diş sayısı ile çiğneme yeteneği arasında yakın ilişki vardır. Simetrik 4 okluzal ünitin kaldığı KDA larda uygun oral fonksiyonları sağlamak için yeterli adaptasyon kapasitesi bulunduğu yazarlarca belirtilmiştir (19). d) Kısaltılmış Dental Arklarda Oral Konfor: Kısaltılmış dental arklı bireylerde, ikinci premolar ya da maksiller birinci molar diş kayıplarından dolayı çok az estetik problem görülmüştür. Bu durum normal bir gülüş durumunda üst altı anterior diş ve premolar dişler görünür sonucunu destekler niteliktedir (9). Davenport ve arkadaşları(20) tarafından yürütülen bir araştırmada, hastalara Arka bölgede eksik dişleriniz olsa HBP kullanmayı mı yoksa protezsiz yaşamayı mı tercih edersiniz? sorusu yöneltilmiş, hastaların çoğunluğu protezsiz bir yaşamı yeğlediklerini ifade etmişlerdir Kanno yaptıkları araştırma sonucunda KDA için oral konforda çok az bir düşüş görmüşler ancak kabul edilebilir sınırlar içinde kaldığını belirtmişlerdir (1). Protetik tedavinin gerektiği durumlarda hastaların çoğu, sabit uygulamaları tercih ederler. Bu aynı zamanda periodontal açıdan da tercih edilen durumdur. Sabit restorasyonlar daha az komplike yapılabilir ve böylece daha uzun ömürlü olurlar. Kısaca, klinik çalışmalar sabit restorasyonlarla tedavi edilen kısaltılmış dental arklı hastaların, serbest-sonlu hareketli bölümlü protez kullanan hastalara göre, eşit yada daha iyi oral fonksiyon sağlamak amacıyla, daha az okluzal ünite ihtiyaçları olduğunu göstermektedir Hareketli bölümlü protezler posterior diş eksikliklerinde en yaygın tedavi seçeneğidir. Jepson ve arkadaşları(21) bölümlü protezlerin hastalar tarafından kabulünü araştırmışlar ve 300 hastanın % 40 ının bölümlü protezlerini kullanmadıklarını görmüşlerdir. Devam eden çalışmalarda anterior diş kayıplarının, hastanın bölümlü protezi kabul etmesinde büyük bir faktör olduğu bulunmuştur. Buradan çıkan sonuç, hastalar ihtiyaç hissetmiyorsa, bölümlü protezleri kullanmaları zordur. Hastaların bölümlü protezleri kullanmama isteği, protezleri kullanma isteğinden daha fazladır. İmplant tedavisi ise çoğu zaman finansal yetersizlikler sebebiyle hastalar tarafında daha az tercih edilmektedir. Yapılan çalışmalar sonucu görülmüştür ki; kısaltılmış dental ark konsepti, dişhekimleri tarafından (% 67-90) yüksek oranda kabul görmekte ve olumlu bir tedavi olarak kabul edilmektedir. Ancak aynı oranda modern klinik uygulamalarda yer bulamamaktadır (13,21). Buna rağmen yapılan anketler sonucu hastaların oral konfor, fonksiyon ve memnuiyetleri değerlendirildiğinde %88 oranında KDA tedavisi kabul edilebilir bulunmuş. Bu sebeple konseptin diş hekimliği pratiğinde yaygın olmayışı tam olarak anlaşılamamıştır. (özellikle de gelişmekte olan ülkelerde) buna konsept hakkında yeterli bilgiye sahip olunmayışı neden olabilir (14). Sonuç: Hastaların ihtiyaçları ve istekleri çeşitlidir. Tedavi planlamasında her hasta kendi ihtiyaçları ve adaptasyon yeteneği içinde değerlendirilmelidir ve KDA konsepti bu planlamada göz önünde bulundurulmalıdır. KDA konseptinin basit, az zaman alan ve ucuz olmakla birlikte ağız fonksiyonlarını da yerine getiren ve hasta memnuniyetini sağlayan alternatif bir tedavi seçeneği olduğu unutulmamalıdır. Kaynaklar 1. Kanno T, Carlsson GE., A review of the shortened dental arch concept focusing on the work by the Kayser/Nijmegen group. J Oral Rehabil. 2006; 33: Witter DJ, de Haan AF, Kayser AF, van Rossum GM., A 6- year follow-up study of oral function in shortened dental arches. Part I: Occlusal stability. J Oral Rehabil. 1994; 21: Carlsson GE., Critical review of some dogmas in prosthodontics. J Prosthodont Res. 2009; 53: De Van MM., Physical, biological and psychological factors to be considered in the construction of dentures. J Am Dent Assoc. 1951; 42: Witter DJ, De Haan AF, Kayser AF, Van Rossum GM., A 6- year follow-up study of oral function in shortened dental arches. Part II: Craniomandibular dysfunction and oral comfort. J Oral Rehabil. 1994; 21: Kayser AF., Shortened dental arches and oral function. J Oral Rehabil. 1981; 8: al-ali F, Heath MR, Wright PS., Chewing performance and occlusal contact area with the shortened dental arch. Eur J Prosthodont Restor Dent. 1998; 6: Witter DJ, Creugers NH, Kreulen CM, de Haan AF., Occlusal stability in shortened dental arches. J Dent Res. 2001; 80: Sayfa 86

98 KISALTILMIŞ DENTAL ARK KONSEPTİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. 9. Witter DJ, Van Elteren P, Kayser AF, Van Rossum GM., Oral comfort in shortened dental arches. J Oral Rehabil. 1990; 17: Elias AC, Sheiham A., The relationship between satisfaction with mouth and number, position and condition of teeth: studies in Brazilian adults. J Oral Rehabil. 1999; 26: Jepson NJ, Allen PF., Short and sticky options in the treatment of the partially dentate patient. Br Dent J. 1999; 187: Allen PF, Witter DJ, Wilson NH., The role of the shortened dental arch concept in the management of reduced dentitions. Br Dent J. 1995; 179: Armellini D, von Fraunhofer JA., The shortened dental arch: a review of the literature. J Prosthet Dent. 2004; 92: Luthardt RG, Marre B, Heinecke A, Gerss J, Aggstaller H, Busche E, Dressler P, Gitt I, Hannak W, Hartmann S, Heydecke G, Jahn F, Kern M, Mundt T, Pospiech P, Stark H, Wostmann B, Walter MH The Randomized Shortened Dental Arch study (RaSDA): design and protocol. Trials 11: Baba K, Igarashi Y, Nishiyama A, John MT, Akagawa Y, Ikebe K, Ishigami T, Kobayashi H, Yamashita S (2008) The relationship between missing occlusal units and oral healthrelated quality of life in patients with shortened dental arches. Int J Prosthodont 21: Sarita PT, Witter DJ, Kreulen CM, Van't Hof MA, Creugers NH., Chewing ability of subjects with shortened dental arches. Community Dent Oral Epidemiol. 2003; 31: Maeda Y, Sogo M, Tsutsumi S., Efficacy of a posterior implant support for extra shortened dental arches: a biomechanical model analysis. J Oral Rehabil. 2005; 32: Allen PF, Witter DJ, Wilson NH., A survey of the attitudes of members of the European Prosthodontic Association towards the shortened dental arch concept. Eur J Prosthodont Restor Dent. 1998; 6: de Sa e Frias V, Toothaker R, Wright RF., Shortened dental arch: a review of current treatment concepts. J Prosthodont. 2004; 13: Davenport JC, Basker RM, Heath JR, Ralph JP, Glantz PO., Removable partial dentures. 1. Need and demand for treatment. Br Dent J. 2000; 189: Jepson NJ, Thomason JM, Steele JG., The influence of denture design on patient acceptance of partial dentures. Br Dent J.1995; 178: Sayfa 87

99 ERKEN ÇOCUKLUK ÇÜRÜĞÜ Kübra PEDÜK ve Kenan CANTEKİN ERKEN ÇOCUKLUK ÇAĞI ÇÜRÜKLERI EARLY CHILDHOOD CARIES 1 Kübra PEDÜK, 2 *Kenan CANTEKİN 1 Araş. Gör., DDS, Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Bölümü, Kayseri. 2 Yar. Doç. Dr., DDS, PhD, Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Bölümü,Kayseri. Özet Erken çocukluk çağı çürükleri (EÇÇ); yetmiş bir aylık ve daha küçük çocukta birden fazla kaviteli veya kavitesiz çürük lezyonu, çürüğe bağlı diş kaybı veya herhangi bir süt dişinde dolgulu diş yüzeyinin varlığı olarak tanımlanmaktadır. EÇÇ üst süt keserlerle başlar diğer dişleri de içerecek şekilde hızla yayılır. Mutans streptokokların erken enfeksiyonu, özellikle gece şekerli sıvılar içeren biberon kullanımı, uzun süreli emzirme, yatkınlık kazandıran önemli faktörlerdendir. Etkilenen çocukların yaşam kalitesinde yaşıtlarına oranla azalma gözlenmektedir. Bu derlemenin amacı; erken çocukluk çağı çürüklerinin tanımı, prevelansı, etiyolojisi, klinik görünümü, önlenmesi ve tedavisine yönelik güncel yaklaşımların sunulmasıdır. Anahtar Kelimeler: Erken çocukluk çağı çürüğü, mutans streptokok. Abstract Early Childhood Caries (ECC); is the presence of more than one cavitated or non cavitated decay lesions, missing tooth due to caries or filled tooth surfaces in any primary tooth in a child 71 months of age and younger. ECC involves the maxillary primary incisors within months after their eruption and spreads rapidly to involve other primary teeth. The early implantation of mutans streptococci, the use of a feeding bottle containing sugary solutions and prolonged breast-feeding, especially at night, are important predisposing factors. Those affected children often suffer from a reduced quality of life when contrasted with their pers. The aim of this review article is to present definiton, prevalence, aetiology, clinical presentation, prognosis, prevention and, treatment of early childhood caries. Key words: Early Childhood Caries, mutans streptococci. Giriş Erken çocukluk çağı çürüğü (EÇÇ), yetmiş bir aylık ve daha küçük çocuklarda birden fazla kaviteli veya kavitesiz çürük lezyonu, çürüğe bağlı diş kaybı veya herhangi bir süt dişinde dolgulu diş yüzeyinin varlığı olarak tanımlanmaktadır (1). Biberon çürüğü, rampant çürük veya biberon dişleri gibi çeşitli terimler arasında günümüzde en sık tercih edileni erken çocukluk çağı çürüğü dür (2). Üç yaşından daha küçük çocuklarda düz yüzey çürüğünün herhangi bir belirtisi şiddetli EÇÇ göstergesidir. Üç yaşında 4 ten fazla, dört yaşında 5 ten fazla veya beş yaşında 6 dan fazla çürük, eksik veya dolgulu diş yüzey sayısı şiddetli EÇÇ olarak tanımlanmaktadır (3). *İletişim Adresi Dr. Kenan Cantekin Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı, Kayseri, 38039, Türkiye Tel: +90. (352) Fax numarası: k_cantekin@hotmail.com Süt dişlenmede meydana gelen sorunlar, büyüme ve gelişimin olumsuz etkilenmesine sebep olur. Süt dişleri çene kemiğinin büyümesini stimule ederken yerlerine sürecek daimi dişler için de yer hazırlarlar. Süt dişleri aynı zamanda konuşma açısından da önem taşımaktadır. Konuşmanın yeni öğrenildiği dönemlerde oluşan diş çürüğü ve diş kayıpları konuşma işlevini olumsuz etkiler. Özellikle ön dişlerin eksikliğinde birçok ses tam olarak söylenemez. Ayrıca ön dişlerin eksikliği, çocuklarda ciddi bir estetik kaygı oluşturmaktadır. Bunun sonucunda da birçok psikolojik sorun ortaya çıkabilmektedir (4). Süt dişlerinin travma, çürük, ektopik erupsiyon ya da diğer sebeplere bağlı erken kayıpları aynı zamanda ark boyunda kayıplara neden olan istenmeyen süt ve daimi diş hareketlerine sebep olabileceğinden ciddi ortodontik bozukluklar ortaya çıkabilir (3). Bu nedenle çocukların ilk dişlerinin çıkması ile birlikte oluşabilecek risklerin farkında olunması ve koruyucu uygulamaların öneminin iyi anlaşılması gerekmektedir (5). Sayfa 88

100 ERKEN ÇOCUKLUK ÇÜRÜĞÜ Kübra PEDÜK ve Kenan CANTEKİN Etiyoloji EÇÇ, karyojenik mikroorganizmalar, fermente olabilen karbonhidratlar (KH), (meyve suyu, süt, seker ve pişmiş nişasta içeren tüm ürünler) ve uygun olmayan beslenme alışkanlıklarının sebep olduğu çok faktörlü bir hastalıktır (6). EÇÇ nin etiyolojisinde, ailelerin sosyo-ekonomik seviyeleri ve eğitim düzeylerinin yanı sıra florid alım sıklığı ve ağız bakım alışkanlıkları gibi faktörler de yer almaktadır. Yüksek çürük risk grubunda bulunan çocuklarda, çürük gelişimi ile annelerin ağız bakım alışkanlıkları, eğitim seviyeleri ve ağızlarındaki kayıp diş sayısı arasında güçlü bir ilişki olduğu belirlenmiştir (7). Streptococcus mutans ın (S. mutans) çürük gelişiminde, özellikle lezyonun ilk evresinde aktif rol oynadığı bilinmektedir (8,9). Bebekler için S.mutans bulaşmasında en önemli aracı anneleri veya bakıcılarıdır. Enfeksiyon araçları; beslenme kaşığı, dudaktan öpme veya annenin bebeğin emziğini temizleme amacıyla kendi ağzına götürmesidir (10). Ağzında yüksek seviyelerde S.mutans bulunan annelerin çocuklarının S.mutans bulaşması konusunda yüksek risk grubunda yer aldığı rapor edilmiştir (10). Önemli bir diğer etiyolojik faktör diyettir. Sık ve uzun süreli karyojenik gıdalarla beslenme gerçekleştiği durumlarda, mikroorganizmalar çoğalarak sayıları patojenik seviyelere ulaşmaktadır. Bunun sonunda hızlı bir demineralizasyon ve kavite oluşmasıyla birlikte ağızda şiddetli derin dentin çürükleri görülmektedir (11). De Carvalho ve arkadaşları, EÇÇ görülen çocuklarda yaptıkları bir çalışmada dental plak ve enfekte dentin örneklerini değerlendirmişler ve S. Mutans ın yanında candida türlerinin de, özellikle C. albicans ın yüksek düzeyde olduğunu belirlemişlerdir (12). EÇÇ gelişiminde, uyku öncesi ve uyku sırasında devam eden beslenme alışkanlıkları risk faktörleri arasında yer almaktadır (13). Hallett ve O Rourke, EÇÇ prevelansının çocuğun biberonla uyuduğu durumlarda arttığını tespit etmişlerdir (14). Sık ve uzun süreli gece beslenmelerinin yanında çocuğun karyojenik gıdalar tüketmesi, emziklerin şekere veya bala batırılarak verilmesinin da etken olduğu bildirilmiştir (15).Anne sütünün EÇÇ ile ilişkisi tartışmalıdır. Anne sütüyle beslenen çocuklarda EÇÇ görülme sıklığının düşük olduğu belirtilirken, anne sütünün gece boyunca sık aralıklarla verildiği durumlarda EÇÇ prevalansını artırdığı bildirilmiştir (16). Ayrıca şeker içerikli pediatrik şurupların diş sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri de yapılan çalışmalarla gösterilmiştir (17). Bu etiyolojik faktörlere ek olarak, bazı araştırmacılara göre, genetik özellik, predispozan faktör olarak EÇÇ de etkili olabilmektedir (18). Prevelans Diş çürüğünü önlemeye yönelik koruyucu uygulamalarla rağmen, EÇÇ, tüm dünyayı ilgilendiren bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir (19). EÇÇ ye özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve bazı gelişmiş ülkelerin sosyoekonomik seviyesi düşük bölgelerinde sıklıkla rastlanmaktadır (20). Bir literatür derlemesinde EÇÇ prevelansı 1-2 yaş arası çocuklarda % 1-38, 2-3 yaş arasında ise % 5-56 olarak geniş farklılıklar göstermiştir (21). Aynı zamanda yetersiz beslenen, sosyo-ekonomik seviyesi düşük ailelerin çocuklarında EÇÇ nin prevelans artışı belirlenmiştir (21). Eronat ve Koparal ın 2-13 yaşlar arasındaki 500 Türk çocuğunun çürük prevelansını inceledikleri çalışmalarında 2-13 yaş grubu için prevelansı % 34.6 ve dft ortalamasını ise 1.08 olarak bildirilmişlerdir (22). Kuvvetli ve arkadaşları, 5 yaş grubundaki 300 Türk çocuğunun kavitesiz ve kaviteli çürük lezyonlarının prevelansını inceledikleri çalışmalarında tüm çürük tipleri için prevelans oranını % 45.7 ve dft ortalamasını ise 1.93 olarak rapor etmişlerdir (23). Klinik görünüm Süt dişleri sürer sürmez EÇÇ den etkilenmeye başlarlar. Öncelikle, üst keserler, demineralizasyonun devam etmesi sonucunda da süt azıların vestibül ve okluzal yüzeyleri ve süt kaninlerin vestibül yüzeyleri etkilenmektedir (24). EÇÇ, dental plak lokalizasyonuna bağlı olarak dişlerin diş eti kenarına yakın olan yüzeylerinde veya okluzal yüzeylerde beyaz bir dekalsifikasyon alanı olarak başlar (25). En çok etkilenen dişler üst kesicilerdir. Alt kesiciler genellikle etkilenmezler. Diğer süt dişleri çürük sürecine dahil olabilir ancak bu dişlerde görülebilecek çürük lezyonlar üst kesicilerde olduğu kadar yaygın değildir (26). Sayfa 89

101 ERKEN ÇOCUKLUK ÇÜRÜĞÜ Kübra PEDÜK ve Kenan CANTEKİN EÇÇ li çocuklarda ağrılı dişler nedeniyle ortaya çıkan beslenme sorunları, ağrıya bağlı artan glukokortikoid üretimi, uyku bozukluklarına bağlı azalan büyüme hormonu sekresyonu ve enfeksiyon sırasında tüm metabolik hızın artması, bu çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin yavaşlamasına yol açar (27). EÇÇ li çocukların aynı yaştaki sağlıklı çocuklara göre, önemli ölçüde daha az ağırlığa ve uzunluğa sahip oldukları, birçok çalışmada gösterilmiştir (27,28). Aynı zamanda, ağrı nedeniyle uyku ve konsantrasyon bozuklukları, buna bağlı olarak öğrenme problemleri görülebilmektedir. EÇÇ nedeniyle ortaya çıkan bu durum çocuğun ve ailesinin yaşam kalitesini düşürmektedir (29). Önlenmesi Hastalığın önlenmesindeki stratejiler ailelerin eğitimi, olası riskler ve var olan durum hakkında bilgilendirmeye yöneliktir. Aileler EÇÇ nin riskleri ve komplikasyonları hakkında bilgilendirilmelidir. Korunma prenatal dönemde başlamalıdır. Bu dönemde anne adayları sık şeker tüketimi açısından olduğu kadar, çürük, kötü ağız hijyeni, diş eti iltihabı ve diş kaybı açısından da değerlendirilmelidir (30). Postnatal dönemde ise doğar doğmaz bebeğin dişlerini korumaya yönelik önlemler, çocuk hekimi veya diş hekimi tarafından aileye öğretilmelidir. Her çocuk 6-8 aylıkken diş çıkarma durumu ve gelişimi açısından değerlendirilmelidir. Douglass ve arkadaşları, her çocuğun 12 aylıkken diş hekimi muayenesine gitmesi gerektiğini önermişlerdir (30). Ailelere bebeğe uygulanması gereken diş ve ağız bakımı öğretilmeli ve bu temizlik işleminin diş çıkarma döneminin yan etkilerinin azaltılmasına katkıda bulunabileceği belirtilmelidir. Düzenli ağız bakımı yapılan bebeklerin ağız boşluğunda daha az bakteri bulunması nedeniyle ilk bir yıl üst solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma riski de azalacaktır (31). Ayrıca, aileye bebeğin süt ya da şekerli içeceklerle dolu biberonla uykuya dalmasına izin verilmemesi gerektiği, biberonu içinde sadece su bulunmasının sakıncasının olmadığı ve beslemenin normalden sık aralıklarla gerçekleştirilmemesi gerektiği belirtilmelidir (32). Şeker içeren yiyecekler sınırlı verilmelidir. Meyve suyu verilecekse günde 4-6 defadan fazla olmamak şartıyla, bardakla içirilmelidir. Meyvelerin yenmesi meyve suyu tüketiminden daha fazla tercih edilmelidir (30). Bebeklerde 15 ay ve daha sonrası için her ziyarette çürükler ve diğer patolojiler değerlendirilmeli, gerektiğinde radyolojik muayene yapılmalıdır. iki yaşından itibaren fluoridli diş macunu kullanımıyla oral hijyen geliştirilmelidir. Diş fırçalamada ailenin yardımı 8 yaşına kadar devam etmelidir (30,33). Tüm bu yaklaşımların yanında EÇÇ nin önlenmesinde eğitici programlar da yürütülmekte ve sonuçları değerlendirilmektedir. Çeşitli eğitim araçları, el kitapları, posterler ve çıkartmaların kullanıldığı bir eğitim programının sonucunda EÇÇ prevelansının % 57 den % 43 e kadar düştüğü rapor edilmiştir (34). Bu koruyucu yöntemlerin yanı sıra, süt kesici dişlerin labial yüzeylerinde görülen beyaz nokta lezyonlarının remineralizasyonu için kazein fosfopeptid-amorfoz kalsiyum fosfatın kullanılması önerilmektedir. Kazein fosfopeptidamorfoz kalsiyum fosfat içeren krem (GC Tooth Mousse, Japonya), diş macunu ve sakız gibi ajanların, başlangıç çürüklerinin remineralizasyonunu sağladığını gösteren in vitro, in situ ve in vivo çalışmalar bulunmaktadır (34,35). Konu ile ilgili çalışmalarda, fluoridli diş macunu ile dişlerin fırçalanmasının en ekonomik ve etkili yöntem olduğunu, yılda iki kez tekrarlanan fuorid vernik uygulanmasının ise risk altındaki çocuklarda uygulanacak en iyi profesyonel yöntem olduğu belirtilmiştir (36). EÇÇ den korunmak için bir başka yaklaşım da bakıcı ve annelerin ağızlarındaki S. mutans ın baskılanmasıdır. Bunun için xylitollü sakız ve klorheksidin gargaralar kullanılmaktadır (37). Çocuklarda ve ailelerinde S. mutans sayısının azaltılması için xylitollu sakız kullanımı bazı çalışmalarda gösterilmiştir (37,38). Bu çocuklarda, kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında diş çürüklerinde azalma gözlenmiştir. Xylitol, S. mutans ın diş yüzeyine tutunmasını engelleyerek transmisyon riskini azaltmaktadır. Bununla birlikte xylitollu sakız kullanan annelerin çocuklarında çürük oranındaki düşüş, sakız programının bırakılmasından sonra 5 yıla kadar devam etmektedir (38). Klorheksidin ise oral mikroorganizmaları azaltan başka bir güvenli kimyasaldır. Anne veya bakıcıdan çocuğa S. mutans geçişinden korunmada klorheksidin kullanımıyla ilgili karışık bulgular vardır. Çoğu çalışmada klorheksidin kullanımından sonra S. Mutans ta kısa sureli azalma gösterilmiş ancak bakteri düzeyleri ve çürük artışı açısından uzun Sayfa 90

102 ERKEN ÇOCUKLUK ÇÜRÜĞÜ Kübra PEDÜK ve Kenan CANTEKİN dönem etkilerine dair bulgulara rastlanılmamıştır (39). Tedavi EÇÇ li çocukların tedavisi, lezyonların genişliğine, çocuğun yaşına, davranış kapasitesine ve ebeveynlerin kooperasyon derecesine bağlıdır. Bu çocukların tedavisinde ilk basamak, zararlı alışkanlığın tanınması ve ortadan kaldırılmasıdır (15). EÇÇ nin erken döneminde tedavide izlenmesi gereken yol hastalığın aktivitesini durdurmak ya da en azından azaltmak yönünde olmalıdır. Bunun için profesyonel temizlik, plağın uzaklaştırılmasından sonra başlangıç lezyonlarının üzerine solüsyon ya da vernik formunda fluorid ya da klorheksidin uygulanması, yumuşayan diş dokusunun el aletleri ile uzaklaştırılmasından sonra lezyonların ilerlemesini durdurmak için üzerine ince bir cam iyonomer siman örtülmesi gibi işlemler uygulanmaktadır. Bu işlem, çürüğün ilerlemesi durana kadar ayda bir kez tekrarlanmalıdır (40). Pulpanın da olaydan etkilendiği daha ilerlemiş olgularda periapikalde enfeksiyon ve fistül gözlenebilmektedir. Bu olguların genellikle genel anestezi altında tedavi edilmesi gerekmektedir. Tedavinin etkili ve verimli olması için diş hekiminin davranış yönlendirme tekniklerini kullanması gerekebilmektedir. Bu yöntemler hastanın stabilizasyonu, sedasyon veya genel anestezi (GA) de olabilir. Restorasyonun başarısı, çocuğun tedavi boyunca kooperasyon durumundan etkilenmektedir (41). Tedavi seçeneği GA olduğunda, daha az strese neden olan, bunun yanı sıra birbirini izleyen ve uzun süre devam eden randevularla karşılaştırıldığında da daha ekonomik olan bir çözüm sağlanmaktadır. Ayrıca yapılacak tedavilerin kalitesinin yüksek olması da genel anestezinin sağladığı bir diğer avantajdır (41). GA altında yapılacak tedavilerde radikal yöntemler tercih edilmelidir. Bunun nedeni işlem süresinin olabildiğince kısa tutulması ve böylece GA nın olası risklerinin en aza indirilmesidir. Ayrıca, tedavi sonrasında iyi prognoz göstermeyebileceği düşünülen işlemlerden kaçınılmalıdır. GA sırasında uygulanabilecek tedaviler diş çekimi, vital pulpotomiler, cam iyonomer, kompomer ve kompozit restorasyonlar, strip kuronlar ve paslanmaz çelik kuronlardır (40). Almeida ve arkadaşları GA altında tedavi edilen ve çürük lezyonun ilerlemediği EÇÇ li çocukların çoğunda, paslanmaz çelik kron (PÇK) yerleştirilmesi gibi uygulamaların yapıldığını göstermişlerdir (42). PÇK diş yüzeylerinde yeni ya da sekonder çürük oluşumunu azaltmaktadır. Ancak başarılı restoratif tedaviler de S. mutans seviyesini değiştirmemiştir ve karyojenik sorunun azaltılması için ilave olarak etkili tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır (25). Bütün bu restoratif tedavi çabasına rağmen, EÇÇ geçirmiş çocuklar yeni lezyon gelişimi açısından yüksek risk altındadır. Tekrar etme oranı dental tedaviden 1 yıl sonra yaklaşık % 40 olarak rapor edilmiştir (26). Çürük önleyici tedavilerde potansiyel antibakteriyel olarak iodine yıllardır dikkat çekmektedir (43). İlk çalışmalar iodine in topikal kullanımının oral S. mutans üzerinde baskılayıcı etkisi olduğunu göstermiştir. Lopez ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada, % 10 luk povidone iodine solusyonunun iki ayda bir uygulanmasının (% 1 aktif iodine), EÇÇ için yüksek risk altındaki bebeklerde beyaz opak lezyonların inhibasyonunu sağladığını göstermiştir. Bu da iki aylık ya da aylık povidone iodine in tekrar uygulamalarının karyojenik bakterilerin yeniden ortaya çıkışında istenilen kontrolün elde edilebileceğini göstermiştir (43). Sonuç Özellikle son yıllarda sıklıkla gündeme gelen Erken Çocukluk Çağı Çürükleri (EÇÇ), tüm dünyayı ilgilendiren önemli bir sağlık sorunudur. Üç yaşından küçük çocuklarda görülen bu hastalığın etiyolojisinde karyojenik mikroorganizmalar, fermente olabilen karbonhidratlar, uygun olmayan beslenme alışkanlıkları, sosyoekonomik durum, annelerin ağız bakım alışkanlıkları ve eğitim seviyeleri yer alır. Hastalığın seyri, ağrı, beslenme bozukluğu gibi olası sorunlara yol açarken uyku düzensizliği, büyüme ve gelişimde gerilik, öğrenme güçlüğü gibi hayat kalitesini düşürecek durumlara da neden olabilmektedir. Bu durum hastalığın sebeplerini ve önlenmesini daha önemli kılmaktadır. EÇÇ riski altında bulunan çocukların yaş grubunun çok küçük olması nedeniyle ebeveyne özellikle anneye verilecek eğitim Sayfa 91

103 ERKEN ÇOCUKLUK ÇÜRÜĞÜ Kübra PEDÜK ve Kenan CANTEKİN oldukça önemlidir. Aileler hastalığın riskleri ve korunma yolları hakkında bilgilendirilmelidir. Ayrıca lezyonların ilk görüldüğü anda yapılacak koruyucu ve önleyici tedaviler de büyük önem taşımaktadır. Kaynaklar 1. Gao X, Man Lo EC, Ching Ching Kot S, Wai Chan KC. Motivational Interviewing in Improving Oral Health: A Systematic Review of Randomized Controlled Trials. J Periodontol Wyne AH. Early childhood caries: nomenclature and case definition. Community Dent Oral Epidemiol 1999;27: Ismail AI, Sohn W. A systematic review of clinical diagnostic criteria of early childhood caries. J Public Health Dent 1999;59: Ayhan H, Suskan E, Yildirim S. The effect of nursing or rampant caries on height, body weight and head circumference. J Clin Pediatr Dent 1996;20: Hallett KB, O'Rourke PK. Social and behavioural determinants of early childhood caries. Aust Dent J 2003;48: Yost J, Li Y. Promoting oral health from birth through childhood: prevention of early childhood caries. MCN Am J Matern Child Nurs 2008;33:17-23; quiz Grytten J, Rossow I, Holst D, Steele L. Longitudinal study of dental health behaviors and other caries predictors in early childhood. Community Dent Oral Epidemiol 1988;16: Qin M, Li J, Zhang S, Ma W. Risk factors for severe early childhood caries in children younger than 4 years old in Beijing, China. Pediatr Dent 2008;30: Ramos-Gomez FJ, Weintraub JA, Gansky SA, Hoover CI, Featherstone JD. Bacterial, behavioral and environmental factors associated with early childhood caries. J Clin Pediatr Dent 2002;26: Berkowitz RJ. Mutans streptococci: acquisition and transmission. Pediatr Dent 2006;28: ; discussion Litman RS, Berkowitz RJ, Ward DS. Levels of consciousness and ventilatory parameters in young children during sedation with oral midazolam and nitrous oxide. Arch Pediatr Adolesc Med 1996;150: de Carvalho FG, Silva DS, Hebling J, Spolidorio LC, Spolidorio DM. Presence of mutans streptococci and Candida spp. in dental plaque/dentine of carious teeth and early childhood caries. Arch Oral Biol 2006;51: Twetman S, Garcia-Godoy F, Goepferd SJ. Infant oral health. Dent Clin North Am 2000;44: Hallett KB, O'Rourke PK. Early childhood caries and infant feeding practice. Community Dent Health 2002;19: Ripa LW. Nursing caries: a comprehensive review. Pediatr Dent 1988;10: Schroth RJ, Moffatt ME. Determinants of early childhood caries (ECC) in a rural Manitoba community: a pilot study. Pediatr Dent 2005;27: Mentes A. ph changes in dental plaque after using sugarfree pediatric medicine. J Clin Pediatr Dent 2001;25: Yiu CK, Wei SH. Management of rampant caries in children. Quintessence Int 1992;23: Seow WK, Clifford H, Battistutta D, Morawska A, Holcombe T. Case-control study of early childhood caries in Australia. Caries Res 2009;43: Poureslami HR, Torkzadeh M, Sefadini MR. Study of changes in phosphate, calcium and fluoride ions in plaque and saliva after the administration of a fluoride mouth rinse. J Indian Soc Pedod Prev Dent 2007;25: Muller M. Nursing-bottle syndrome: risk factors. ASDC J Dent Child 1996;63: Eronat N, Koparal E. Dental caries prevalence, dietary habits, tooth-brushing, and mother's education in 500 urban Turkish children. J Marmara Univ Dent Fac 1997;2: Kuvvetli SS, Cildir SK, Ergeneli S, Sandalli N. Prevalence of noncavitated and cavitated carious lesions in a group of 5- year-old Turkish children in Kadikoy, Istanbul. J Dent Child (Chic) 2008;75: Barber LR, Wilkins EM. Evidence-based prevention, management, and monitoring of dental caries. J Dent Hyg 2002;76: Misra S, Tahmassebi JF, Brosnan M. Early childhood caries--a review. Dent Update 2007;34: , , Tinanoff N, O'Sullivan DM. Early childhood caries: overview and recent findings. Pediatr Dent 1997;19: Acs G, Lodolini G, Kaminsky S, Cisneros GJ. Effect of nursing caries on body weight in a pediatric population. Pediatr Dent 1992;14: Costa LR, Daher A, Queiroz MG. Early childhood caries and body mass index in young children from low income families. Int J Environ Res Public Health;10: Drummond BK, Meldrum AM, Boyd D. Influence of dental care on children's oral health and wellbeing. Br Dent J;214:E Douglass JM, Douglass AB, Silk HJ. A practical guide to infant oral health. Am Fam Physician 2004;70: Cubukcu CE, Sevinir B. Debridement could be a solution to promote healing of established oral mucositis in children. Eur Arch Paediatr Dent 2007;8: Jones S, Burt BA, Petersen PE, Lennon MA. The effective use of fluorides in public health. Bull World Health Organ 2005;83: Silva RA, Noia NB, Goncalves LM, Pinho JR, Cruz MC. Assessment of mothers' participation in a program of prevention and control of caries and periodontal diseases for infants. Rev Paul Pediatr;31: Arrow P, Raheb J, Miller M. Brief oral health promotion intervention among parents of young children to reduce early childhood dental decay. BMC Public Health;13: Pisarnturakit PP, Shaw BR, Tanasukarn C, Vatanasomboon P. Validity and reliability of the Early Childhood Caries Perceptions Scale (ECCPS) to assess health beliefs related to early childhood caries prevention among primary caregivers of children under 5 years of age. Southeast Asian J Trop Med Public Health;43: Ng MW, Chase I. Early childhood caries: risk-based disease prevention and management. Dent Clin North Am;57: Alanen P, Isokangas P, Gutmann K. Xylitol candies in caries prevention: results of a field study in Estonian children. Community Dent Oral Epidemiol 2000;28: Isokangas P, Soderling E, Pienihakkinen K, Alanen P. Occurrence of dental decay in children after maternal consumption of xylitol chewing gum, a follow-up from 0 to 5 years of age. J Dent Res 2000;79: Ribeiro NM, Ribeiro MA. [Breastfeeding and early childhood caries: a critical review]. J Pediatr (Rio J) 2004;80:S Laitala ML, Alanen P, Isokangas P, Soderling E, Pienihakkinen K. Long-term effects of maternal prevention on children's dental decay and need for restorative treatment. Community Dent Oral Epidemiol. 41. Peerbhay F, Barrie RB. The burden of early childhood caries in the Western Cape Public Service in relation to dental general anaesthesia: implications for prevention. SADJ;67:14-16, Almeida AG, Roseman MM, Sheff M, Huntington N, Hughes CV. Future caries susceptibility in children with early childhood caries following treatment under general anesthesia. Pediatr Dent 2000;22: Lopez L, Berkowitz R, Spiekerman C, Weinstein P. Topical antimicrobial therapy in the prevention of early childhood caries: a follow-up report. Pediatr Dent 2002;24: Sayfa 92

104 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. İMPLANT TEDAViLERiNE GENEL BiR BAKIŞ AN OVERVIEW OF IMPLANT TREATMENT 1 *Server MUTLUAY ÜNAL, 2 Sedat GÜVEN, 3 K. Serkan AĞAÇAYAK 1 Dr. Dt., Afyonkarahisar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi AFYONKARAHİSAR. 2 Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A.D. DİYARBAKIR. 3 Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş Çene Hastalıkları ve Cerrahisi A.D. DİYARBAKIR. Özet Geçmişten günümüze diş hekimliğinde benimsenen politika maksimum fayda, minimum zarar şeklindedir. Bu politikanın ürünü olan implant; fonksiyon fonasyon, estetik açıdan sağladığı faydalar nedeniyle popüler bir tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu derlemenin amacı; dental implantlar ve tarihçesi, protetik ve cerrahi aşamaları hakkında bilgi vermektir. Anahtar Kelimeler: implant, estetik, protetik uygulama Abstract Past and present, maximum benefit and minimal damage is adopted policies in dentistry. Implant is the product of this policy; the function, phonation, aesthetic which provides benefits due to emerge as a popular treatment option. The purpose of this review, is to give information about dental implants and history, prosthetic and surgical phases. Key words: implant, esthetic, prosthetic application. Giriş Dental implant; sabit veya hareketli bölümlü proteze destek ve tutuculuk sağlamak amacıyla mukoza ve/veya periost tabakasının altına, çene kemiğinin içine yerleştirilen, alloplastik materyalden yapılmış protetik bir gereçtir (1). Doğal dişleri korumak için gösterilen yoğun bilimsel çabalar ve özellikle son yıllarda elde edilen teknik ilerlemelere rağmen diş kayıpları devam etmektedir. Kısmen veya tamamen dişsiz hastaların çiğneme sistemini düzeltmek için klasik protez uygulamaları kadar dental implantlara gerek duyulmaktadır (2). Oral implantolojide başarı hekim ve hastanın ortak beklentisidir. Günümüzde ilerleyen teknoloji, hekime büyük avantajlar sağlamakta, bu da doğala yakınlığı ve kullanım kolaylığı nedeni ile tercih edilen sabit protetik tedavide implant kullanımını daha da artırmaktadır (1). *İletişim Adresi Server MUTLUAY ÜNAL Afyonkarahisar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Afyonkarahisar/TÜRKİYE Tel: servermutluay@hotmail.com İmplantlar sayesinde, özellikle tek diş eksikliği gibi hallerde komşu dişlerin preparasyonuna gerek kalmadan diş eksikliği giderilebilmektedir. Bütün bunlar dişhekimliği mesleğinin son zamanlarda elde ettiği geniş tedavi seçeneği ve problemlerin çözüm alternatifini göstermektedir (1,2). Reimplantoloji yaklaşımlarının implantoloji yaklaşımlarına dönüşmesinden sonra, 1938 de Strock ilk defa içi dolu vida şeklinde bir implant geliştirmiştir. Aynı araştırıcı, 1940 da ilk defa endodontik veya transradiküler implantı geliştirmiştir (3). Yine 1938 de Dahl, implantı kemiğin içine değil, kemiğin üstüne yerleştirmek fikrinden hareketle ilk subperiostal implantı geliştirmiştir de Formiggini, kemiğin implantın kıvrımlarının arasına girmesini sağlamak ve böylelikle implantın sabitleşmesini elde etmek amacıyla içi boş vida şeklinde bir implant geliştirmiştir (3) da Chercheve içi boş vida şeklinde silindirik bir implant geliştirmiştir (3) de ise Tramonte nin bu sefer içi dolu vida şeklinde bir implantını görmekteyiz. Belki de bu implant tipi bugünkü bikortikal implantların temelini oluşturmuştur (3). Çene Kemiğine Yerleştirilen İmplantları Şu Şekilde Sıralayabiliriz (3): Sayfa 93

105 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. 1)Kemikiçi İmplantlar: Bu implantlar; bir diş çekildikten sonra, bu çekim boşluğunun rehberliğinden yararlanılarak veya dişsiz bir alanda alveol kreti içerisine frezle açılan yuvaya yerleştirilen implantlardır. Endosseos veya endosteal implantlar ismini de alan bu implantlar da kendi aralarında kök şeklinde veya silindirik implantlar, blade implantlar, transosseos veya transosteal ya da sadece mandibulada uygulandıkları için transmandibüler implantlar, pin veya iğne şeklinde implantlar, alveol kretine giriş yaptıkları bölge olan kretin en tepesinden ve kret içerisinde ulaştıkları en derin noktadan olmak üzere kortikal kemikten iki yerden destek almalarına bağlı olarak bu ismi alan bikortikal implantlar diye sınıflara ayrılırlar. 2)Subperiostal İmplantlar: Kemiküstü olarak adlandırılan bu implantlar periostun altına, alveol kretinin üzerine, adeta bir eğer gibi yerleştirilen implantlardır. 3)Endodontik İmplantlar: Bazı araştırmacıların kemikiçi implantlar sınıfına dahil ettiği bu implantlar; mevcut bir dişin kök içinden geçip çene kemiğine yerleşen implantlardır. Endodontik stabilizörler, transradiküler implantlar veya transdental fiksasyonlar ismiyle de anılırlar. 4)İntramukozal İmplantlar: Buton şeklinde olan bu implantlar, total veya parsiyel müteharrik protezlerin retansiyonunu artırmak amacıyla, bu protezlerin iç kısımlarına yerleştirilen implantlardır. 5)Kemik yerine konan implant materyalleri: Bu materyaller ise çeşitli amaçlara yönelik kemiğin üzerine ve onun olmasının istendiği yere konan materyallerdir. Bu materyaller de kendi aralarında polimerik yapıda olanlar, seramik yapısında olanlar ve biyolojik kökenli olanlar diye alt gruba ayrılırlar. Ayrıca gerek yönlendirilmiş doku rejenerasyonu amacıyla yerleştirilen membranların, gerek çene kırıklarında kullanılan miniplakların, gerekse subperiostal implantların sabitleştirilmesinde bazı araştırıcılar tarafından transkortikal implantlar diye de isimlendirilen, mini implant vidalarından faydalanılır. Diğer yandan bu implant vidaları, daha büyük boyutlarda, çene çatlak ve kırıklarının doğrudan fiksasyonunda da kullanım alanı bulur. İmplant Kontraendikasyonları 1) Yeni geçirilmiş MI, 2) Ağır böbrek hastalıkları, 3) Ağır osteomalazi tedavisi (Raşitizm), 4) Generalize sekonder osteoporoz, 5) Kontrol altında olmayan Diabet, 6) Radyoterapi görenler, 7) Kronik veya ağır alkolizm, 8) Ağır hormonal bozukluklar, 9) İlaç bağımlılığı, 10) Ağır bağ dokusu hastalıkları (1,2,4,5) İmplant Endikasyonları 1) Protetik tedavi ile tutuculuk sağlanamayan tam dişsiz hastalar, 2) Hareketli bölümlü protez kullanımında güçlük çeken kısmen dişsiz hastalar, 3) Oldukça uzun boşluk içeren sabit protez olguları, 4) Protezin stabilizasyonunu bozan parafonksiyonel ağız alışkanlıkları olan hastalar, 5) Protetik tedaviye bağlı mukoza irritasyonu ve kret rezorbsiyonu kontrol edilemeyen hastalar, 6) Kusma refleksi olan ve hareketli bölümlü protez taşıyamayan hastalar, 7) Herhangi bir dişsiz sahada veya tam protezin yerleştiği yumuşak dokularda meydana gelen ciddi değişiklik durumlarında, 8) Oral muskuler koordinasyonun zayıf olduğu durumlarda, 9) Doku toleransının düşük olduğu durumlarda, 10) Endodontik ve cerrahi olarak tedavi edilemeyen dişlerde çekimi takiben implantın yerleştirilmesi, 11) Tek diş eksiklikleri, 12) Tek taraflı dişsiz sonlanan vakalarda, 13) Doğal dişlerin konum ve sayı açısından sabit protez ayağı olarak yeterli olmadığı ağızlar, 14) 16 yaşından küçük çocuklarda ortodontik ankraj olarak (1,6,7). Sayfa 94

106 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. İmplantüstü Protez Tipleri Misch Sınıflandırması: Beş farklı implant üstü protez seçeneği vardır. Bunlardan üçü sabit protezdir ve ikisi hareketli protezdir. Sabit Protezler (SP) SP-1 Yumuşak ve sert doku kaybının minimal olduğu durumlarda anatomik kronun restore edildiği durumdur. SP-2 Anatomik kron ve kökün bir kısmını restore eden bir protezdir. SP-3 Kron ve yumuşak dokunun bir kısmını restore eden bir protez türüdür. Kemik kaybı fazla olduğu için çok sayıda implant gerektirir. Dişeti, akril veya pembe porselenle restore edilir. Hareketli Protezler (HP) HP-4 İmplant veya dişlerle desteklenen protezlerdir. İmplantlar üzerinde bulunan bir üst yapı üzerine genelde ataçmanlarla bağlanan bir protez şeklidir. HP-4 protezleri için üst çenede 6-8, alt çenede 5-6 implant gerekir. HP-5 Bu protezler hem implant hem doku desteklidir. Genellikle her çenede; -İki adet tek veya birleştirilmiş, -Biri önde ikisi premolarlar civarında iki adetten üç, -İki önde iki arkada olmak üzere dört implanttan ibarettir. Bu protez tipinin en önemli yararı maliyetidir. Mandibulada full ark sabit protez planlaması şu şekillerde olmaktadır; 1- Bränemark yaklaşımı: İki foramen arasına 4-6 implant yerleştirilip, posterior bölgeye kantilever ile sabit protezin yapılmasıdır. 2- Bu tedavi seçeneğinde foramenler arasında 5, her foramen üstünde birer implant olmak üzere toplam yedi implant kullanılır. 3- Bir taraftaki ikinci premolardan diğer taraftaki birinci molara kadar uzanan bölge içerisine yedi implantın yerleştirilmesiyle yapılan tedavi seçeneğidir. Bu seçenekte kantileverlardan biri elenerek bu uzunluk azaltılmış olur. 4- İmplantlar her iki yarım çenede posterior bölgelere yerleştirilir. Bu seçenekte en az altı implant kullanılır. 5- İmplant destekli mandibular full ark sabit protez tedavi seçeneğinde en fazla implant gerektiren tedavidir. Mandibulaki her bölgeye implant yerleştirilir (8,9). Kısmi diş eksikliklerinde implant üstü sabit protez yapımında; tek diş eksikliğinde hem alveolar kemik korunmuş olur hem de komşu dişlerin preparasyonu engellenir. Bu tip vakaların tedavisinde estetik ve estetik olmayan bölgeleri ayrı değerlendirmek gerekir. Anterior bölgede estetik, posterior bölgede ise fonksiyon ve hijyenin sağlanması daha ön plandadır. İmplantı yerleştirme aşamasında ve protez yapımında bu durumlar göz önüne alınmalıdır (10). Serbest sonlanan kısmi dişsiz vakalarda implant-diş desteği alınacak ise,diş ve implantın esneme katsayıları farklı olduğundan, bunların bağlanmasında dikkat edilmelidir (10). Pişkin ve ark. implant destekli sabit protezlerde başarısızlık üzerine yapmış oldukları dört yıllık çok merkezli retrospektif çalışmada; kaydedeğer önemli bir problemle karşılaşmadıklarını ve porselen kırıkları için dikkatli bir okluzal değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmişlerdir (11). Oral rehabilitasyonda güvenilirlik, verimlilik, etkinlik ve tedavi sonucu; en uygun tedavi seçenekleri yapabilmek için düşünülmesi gereken 4 önemli kriterdir. Hekim açısından güvenilirlik ve verimlilik; uzun süreli bir tedavi planlamasından önce çeşitli uzun süreli klinik çalışmalar ve kontrollerle teyit altına alınır (12). Oral implant uygulamasının sonuçları değerlendirildiğinde, hem hekimin hem de hastanın beklentilerini saptamak önemlidir. Hekim için; implantın tutması, protezin uzun süreli dayanıklılığı ve komplikasyon sıklığı en önemli parametrelerdir. Diğer yandan, tedavinin sosyal ve psikolojik etkisi, ücret durumu, faydalı ve yeterli olup olmadığı hasta açısından daha önemlidir. Hasta memnuniyeti ise; fonksiyon, konfor, estetik, tat alma hissi, telaffuz yeterliliği ve kendini emin hissedebilmesi gibi faktörlere bağlıdır (13). Sabit implantüstü protetik restorasyonun uygulanması için gerekli klinik faktörler; çoğunlukla kemik ve/veya yumuşak doku eksiklikleriyle alakalıdır. Maksillada oluşabilecek rezorbsiyon; prognatizm, yetersiz yüz desteği, Sayfa 95

107 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. telaffuz eksikliği ve estetik problemlere yol açabilir (14). Çoğu hekim dişsiz hastaların tedavisinde genel olarak sabit implant protezin temel oluşturduğuna inanır. Dişsiz alt çenedeki implant tedavisi için bu durum pek kayda değer bulunmaz. Çünkü De Grandmont ve ark; yaptıkları bir çapraz çalışmayla, 2 aylık bir süre zarfı içinde her bir hastanın hem sabit hem de hareketli implant protezlerini kullanması sonucu, memnuniyet, estetik, konuşma ve çiğneme yetenekleri açısından herhangi bir fark olmadığını ispatlamışlardır (15). Zitzmann ve ark.nın dişsiz rezorbe maksilladaki sabit veya hareketli implant destekli protezlerin tedavi plan ve sonuçları ile ilgili yaptıkları çalışma bu konu ile alakalı az sayıda yapılan çalışmayı telafi eder niteliktedir.bu klinik çalışmanın amacı şunlardı: Sabit veya hareketli implant protez tavsiye edilmiş hastalardaki kabul edilebilirlik ve memnuniyeti kıyaslama, Sosyal ve psikolojik etki çerçevesinde tedavinin sağladığı yarar ve kullanım detaylarını analiz etme ve, Her iki tedavi seçeneğinin ücret durumlarını karşılaştırma. Sabit ya da hareketli implant destekli üst çene protezleriyle tedavi edilen hastalara, bu amaçlar çerçevesinde kıyaslama yapılmıştır (12,14, 16). Bu çalışmada hastaların önemli bir bölümü (%80) sabit implant destekli protez istediklerini belirtmişlerdir. Yapılan çalışmanın Psikolojik Sonuçları belli başlıklar altında toplanarak değerlendirilmiştir; Konfor ve Tutuculuk: Hareketli implantüstü protez uygulanan grupta, protez bittikten sonraki konforla alakalı çoğu hastanın değerlendirmesi iyi skorluydu. Fakat sabit implantüstü protez uygulanan grupla kıyaslandığında, sabit grubunun skorunun daha fazla olduğu görüldü (12). Fonksiyon: Hareketli ve sabit gruplarının her ikisinde de benzer skorlarla ölçüldü (12). Estetik ve Görünüm: Hastaların tedavi öncesi estetik yönde büyük çaplı şikayetleri mevcuttu. Tedavi sonrasında ise, hareketli implantüstü protez ile tedavi edilen hastaların estetik ve görünüm ile ilgili değerleri, sabit implantüstü protez ile tedavi edilen hastalara oranla daha yüksek çıktı (12). Tat: Her iki protez türü ile tedavi edilen hastaların tat ile ilgili değerlerinde artış gözlenirken, sabit protez ile tedavi hastaların değerleri ilk başlarda hareketli protezle tedavi edilen hastalara nazaran biraz daha yüksek idi (12). Telaffuz: Sabit implantüstü protez ile tedavi edilen hastaların bir kısmının telaffuz problemi yaşayabileceği gözlendi. Çünkü periimplant mukozalardaki açılmalardan dolayı, implantlar arası hava kaçışı problemi olabilir.hareketli implantüstü protez ile tedavi edilen bazı hastalarda ise kontrolleri esnasında 's' harfi ile ilgili telaffuz problemi yaşadıkları gözlendi. Bu hastalara günlük okuma programı tavsiye edilmiştir. Daha sonra yapılan kontrollerde bu hastalarda herhangi bir problem olmadığı fark edilmiştir (12). Kendine Güven (özgüven): Tedavinin başlangıcında; hemen hemen bütün hastalarda kendilerine güven ile ilgili parametrelerin oldukça düşük olduğu gözlendi. Fakat tedavi sonucunda hem hareketli hem de sabit implantüstü protez ile tedavi edilen hastaların tümünde kendine güven skoru en yüksek değerlerindeydi (12). Sonuç olarak Zitzmann ve ark.'nın yaptıkları bu çalışmada implant terapisi ve protetik rehabilitasyonunun her ikisinin birden hastanın konfor-tutuculuk, fonksiyon, estetikgörünüş, tat, telaffuz ve özgüven gibi subjektif hislerinde önemli bir gelişme olduğu ispatlanmıştır. Ayrıca hareketli ve sabit implantüstü protez ile tedavi edilen hastalar arasında önemli bir değerlendirme farkı olmadığı görülmüştür (12,14,16). Chan ve ark. rezorbe maksillaya sahip hastalarda kemik augmentasyonundan sonra implant destekli overdenture protez yaparak konfor, görünüş, çiğneme ve telaffuz gelişimlerini gözlemledi. Sonuç olarak hastaların total değerlendirme sonuçlarında önemli oranda bir artış gözlemlemiştir (12,17,18). De Bruyn ve ark.'nın rezorbe maksillada sabit implant destekli protezler kullanarak yaptıkları bir çalışmada, hastaların estetik, yeme konforu, fonasyon ve memnuniyet değişimleri bizlere nakledilmiştir. Araştırmacılar rezorbe krette greft tekniği kullandılar. Sabit implantüstü protez planlandığı için en az 8 Sayfa 96

108 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. implant kullanılmıştır. Greftlenmiş bölgeye uygulanan fazla sayıdaki implantın getirmiş olduğu stresten dolayı tüber bölgesine yakın bölgedeki implantlarda normalden fazla oranda kayıp gözlenmiş. Ayrıca yapılan kontrollerde rezorbe bölgeye uygulanan greft materyalinin zamanla rezorbsiyonu sonucu dişetlerinde çekilme gözlemlenmiş ve buna bağlı olarak implantlar arasında açılmalar meydana gelmiştir. Bu da hastalarda telaffuz problemi oluşmasına yol açmıştır. Kemikteki rezorbsiyon sonucu dikey boyut yükseltileceğinden, implantüstü yapıların boyutları yüksek olacak şekilde seçilmiş. Bu da estetiğe çok olumsuz yönde etki etti. Çoğu hastada implantların boyunlarının gözlendiği tespit edilmiştir (12,19) Jemt; yaptığı çalışmalarda rezorbe maksillada sabit implantüstü protezine bağlı telaffuz problemlerinin sıkça oluştuğunu gözlemlemiştir (12,20). Lundqvist ise sabit implantüstü protez ile tedavi edilen çoğu hastada 3. ve 6. aylardaki kontrollerde 's' sesini söylemede zorluk yaşandığını fark etmiştir. Ayrıca alt çenedeki yumuşak ve sert doku defektlerinin tedavisi için sabit implant protez uygulanabilecekken, üst çene ile ilgili çok önemli bir noktaya değinmiştir: şayet üst çene rezorbe ise; çoğunlukla fonetik ve estetik açıdan kötü yan etkiler olabileceğinden, sabit implant protezi yerine hareketli implant destekli overdenture protez kullanılması gerektiğini belirtmiştir (12,21,22). Zitzmann ve ark. yaptıkları bir başka çalışmada, genel görüşün aksine dişsiz maksillada en iyi sonuca yalnızca sabit implant destekli protezlerle değil aynı zamanda hareketli implant destekli overdenture lar ile de ulaşılabileceğini ispatlamışlardır. Hatta endike durumlarda (ör/: rezorbe kretler) hareketli implant destekli overdenture protezlerin daha uygun bir tedavi seçeneği olduğunu göstermişlerdir (12,23,24,25). Farklı İmplant Uygulama Yöntemleri Aşırı Rezorbe Dişsiz Maksillada Kemik Grefti Uygulamaksızın Yapılan İmplant Tedavisi: Maksiller sinüse açılan bir fenestrasyonla ve nasal taban yüksekliği hesaba katılarak toplam maksilla miktarı belirlenir. Posterior kısma yerleştirilecek implantlar 30 yi aşkın bir eğimle antero- posterior yönde eğimlendirilerek, maksiller sinüs duvarına yakın ve paralel olacak şekilde yerleştirilir (26). Şayet alveol kemiği ince ise; palatal kısımda implantın üst 2/5 lik kısmı açıkta kalacak şekilde implantlar konumlandırılır. Bu teknik kullanılarak, 2-4 adet ideal uzunluktaki implant posterior kısma yerleştirilir. Ön kısma da 2 adet implant yerleştirilir (26). Protetik prosedür ise Branemark sistemindeki orijinal protokole göre gerçekleştirilir. Greft materyali kullanılmadığı için ve yapılan eğimlendirmeden dolayı az sayıda ve yetersiz desteğe sahip implantın hareketli bir üst yapıyı kaldıramayacağı gerçeğinden dolayı sabit implant destekli protetik bir rehabilitasyon uygulanır. Protetik dişler en geriye yerleştirilen implantlardan neredeyse 10 mm. distale uzatılacak şekilde yerleştirilir. Protetik alt yapı tercihen kromkobalttan yapılır. Köprü yerleştirilmeden önce, alveol kreti ve palatinal kısımda açıkta kalan implant yüzeyini örtmek amaçlı metalik bir üst yapı yerleştirilir. Göze hitap eden kısımlar akrilik rezin materyalinden işlenir ve köprü kısmı, implantlara altın vidalarla bağlanır (26). Bu uygulamaya örnek olabilecek çalışmayı; Annika Rosen ve ark.'nın 2007 yılında yapmış oldukları bir çalışmada görebilmekteyiz. Bu çalışmada 19 hastada toplam 103 adet implant kullanıldı. İmplant başarı oranı ise % 97 olarak belirtilmiştir (26). Bu başarı; eğimlendirmeden dolayı uzun implantların kullanılmış olmasına bağlanabilir. Ayrıca implantları bu şekilde yerleştirme şekli kemikteki ankraj etkisini de artırır. Eğimli implantların diğer bir avantajı; protetik yapının ark içinde biraz daha posteriora doğru sonlanmasını sağlamak olmuştur ki, böylece köprü boyunca yükler dengelenir (26). Sonuç olarak; aşırı rezorbe maksilla, geleneksel implant tedavisi ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Eğimlendirilmiş implant tekniği; kemik grefti, zigoma implantı ve distraksiyon osteogenesis e oranla uygulama kolaylığı ve süresi bakımından daha uygundur denilebilir. Bununla birlikte; anterior maksilla daki rezorbsiyon miktarı çok aşırı ise, kemik grefti veya distraksiyon osteogenesis zaruri olabilir (26). Sayfa 97

109 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. Aşırı Rezorbe Dişsiz Maksillada Kemik Grefti Uygulanarak Yapılan İmplant Tedavisi: Yaşlılığa bağlı kemik erimesi sonucu, diş çekimi sonrası maksiler sinüsün aşağı doğru sarkması gibi nedenlerden dolayı maksillada implant yerleştirilebilmesi için yeterli kemiğin olmadığı durumlar olabilir. Bu durumun radyografik muayenelerle tespit edilmesinden sonra, lokal veya genel anestezi altında unilateral ya da gerekirse bilateral sinüs lifting operasyonu gerçekleştirilir. Alt çeneden alınan otojen kemik parçaları veya hazır kemik greftlerinin yükseltilen sinüs boşluğuna yerleştirilmesinden sonra, sabit implant destekli protez düşünülüyorsa 6, hareketli implant destekli protez düşünülüyorsa da 4 adet implant sinüs içine yerleştirilir (27,28). De Rezende ve Amado; özellikle bu sorunun yaşlılarda karşımıza çıktığını belirterek, oral rehabilitasyonu sağlayabilmek amaçlı implant destekli overdenture yapılmasını önermişlerdir (27). Göran Widmark ve ark.'nın Aşırı rezorbe maksillaya sahip bireylerin, greftli, greftsiz implant kullanılarak ya da klasik total protez ile tedavilerinin kıyaslanması adı altında yaptıkları bir çalışmada; 3 grup üzerinde bir araştırma gerçekleştirmişlerdir (29). 1. gruptaki bireylere greft uygulanarak implantüstü protetik tedavi uygulanırken, 2. gruptaki bireylere greft uygulanmadan implantüstü protetik tedavi uygulandı. 3. gruptaki bireyler ise klasik total protez ile tedavi edilmişlerdir (29). 1. ve 2. grupta tedavi edilen bireylerin yarısına sabit implantüstü protez, diğer yarısına da hareketli implantüstü protez uygulandı (29). Çıkan sonuçlara göre; 1. ve 2. grup kıyas edildiğinde, greft uygulanmadan implant kullanılan hasta grubundaki başarı oranı %94 lerde iken greft uygulanarak implant kullanılan hasta grubundaki başarı oranı %80 ler civarında kalmıştır. Bu sonuca göre greft uygulanarak implant kullanılan durumlarda daha yoğun cerrahi müdahalelere bağlı olarak ileriki yıllarda özellikle ilk 2 yıl içinde greft kaybı maksimum düzeyde olduğunu ve dolayısıyla implant kaybı daha fazla olduğunu belirtmişlerdir (29). Araştırmacılar; çıkardıkları diğer bir sonuca göre implant destekli hareketli protetik rehabilitasyonlar, implant destekli sabit protetik rehabilitasyonlara göre tedavi sonrası dönemde daha az komplikasyon göstermektedirler. Bilindiği üzere sabit implantüstü protezlerde daha fazla implant kullanılmaktadır. Buna bağlı olarak da implant kaybı daha fazla olacaktır. Dolayısıyla üst yapıyı destekleyecek yeterli kuvvet azalacağından tedavinin yenilenmesi durumu ortaya çıkacaktır (29). Zitzmann ve Marinello; sabit ve hareketli implant destekli protetik restorasyonların tedavi sonrası dönemdeki komplikasyonlarını kıyaslamışlardır. Çıkardıkları sonuç; uygulanan her iki tedavi şeklinde de, kullanılan implantın sayısı, uzunluğu ve osseointegrasyon yeterlilikleri en uygun şekilde ise, her iki restorasyon şeklinin başarı oranlarının birbirine çok yakın olduğunu belirtmişlerdir (25). Örneğin sabit implantüstü protez uygulaması için en az 6 yerine 4, hareketli implantüstü protez uygulaması için de 4 yerine 2 implant uygulanırsa başarı oranı son derece azalacaktır (25). Sabit implantüstü protezle tedavi edilen hastalarda tedavi sonrası oluşan komplikasyonlardan birisi, porselen ve akrilik veneerlerdeki kırık miktarındaki sıklıktır (25). Ayrıca sabit implantüstü protezlerin yarısına yakın bir kısmı, ilk yıl boyunca bazı mekanik ve biyolojik komplikasyonlardan etkilenebilir (25). Hareketli implantüstü protezli hastalardaki komplikasyon ise ataşman sistemlerinin sürekli tamire gereksinim duymasıdır. Bu durum protez dizaynına bağlı olarak protez rotasyonlarındaki kısıtlılığa bağlanabilir (25). Smedberg ; bu sorunun ortadan kalkması için, Ceka ataşmanlarının kullanılmasını tavsiye etmiştir (25,30). Her iki protez türü için geçerli olan zaman, efor ve ücret ile alakalı ortak problemin giderilmesi adına yapılabilecek en büyük çözüm; yapılacak protetik restorasyonun hastanın fizyolojik ve biyolojik yapısına en uygun tedavi şekli olmuş olması ve ataşman veya çatlamış porselen veneer tamirinin mümkünse o seans hasta başında gerçekleştirilebiliyor olmasıdır (25). Sonuç olarak; Dental implant uygulamaları oral rehabilitasyonda önemli yer tutan tedavilerdir. İmplantın cerrahi ve protetik planlamasının doğru bir şekilde yapılması ve uygun implantların seçilmesi sonucunda daha az Sayfa 98

110 İMPLANT TEDAVİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ Server MUTLUAY ÜNAL ve ark. problemle karşılaşılmaktadır. Hasta fonksiyon, fonasyon, estetik ve psikolojik açıdan değerlendirildikten sonra sabit veya hareketli protez seçenekleri uygulanmalıdır. Bu şekilde hastaların konforu daha ileri bir seviyeye taşınmış olur. Kaynaklar 1. Uysal H., Akova T. Farklı İmplant Üstü Restoratif Materyallerin İmplant Kemik Ara Yüzeyine Dinamik Kuvvetler Altında İlettiği Streslerin İncelenmesi, Doktora Tezi Ç.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Adana Sandallı P., Grafelmann H., Özdemir T., İmplant Üstü Protezler 1999; Tunalı Barış. Multi-Disipliner Bir Yaklaşımla Oral İmplantolojiye Giriş, İstanbul Hiiginbottom F., Besler U., Jones JD., Keith SE. Prosthetic management of implants in the esthetic zone. Int J Oral Maxillofac Implants. 2004;19 Suppl: Bayırlı G. Periapikal Dokuların Patolojisi ve Tedavisi, İstanbul-1996; Soydan N. Gelişim ve Büyüme, İstanbul-1993; Çalıkkocaoğlu S. Tam Protezler, İstanbul 1998; cilt 2: Misch CE. Dental İmplantoloji Mosby Inc., St. Louis, Missouri İnan Ö Alnıaçık G. Tam Dişsiz Hastalarda İmplant Destekli Protez Seçenekleri. Turkiye Klinikleri J Dental Sci-Special Topics 2011;2(1): Özcan G. İmplant Üstü Sabit Restorasyonlarda Farklı Tasarımlarına Ait Ölçü Parçaları Ve Kullanım Şekilleri. EÜDHF. Mezuniyet Tezi. İzmir Pişkin B, Gökçe H. S, Avsever H, Arısan V, Ataç M. S, Gündüz K. İmplant Destekli Sabit Protezlerde Protetik Başarısızlıklar: Dört Yıllık Çok Merkezli Retrospektif Analiz. İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2010:44(2); Zitzmann N. U., Marinello C. P. Treatment outcomes of fixed or removable implant-supported prosthesis in the edentulous maxilla. Part I: Patients assessments. J Prosthet Dent 2000;83: Guckes AD, Scurria MS, Shugars DA. A conceptional framework for understanding outcomes of oral implant therapy. J Prosthet Dent 1996; 75: De Boer J. Edentulous implants: overdenture versus fixed. J Prosthet Dent 1993;69: De Grandmont P, Feine JS, Taché R, Boudrias P, Donohue WB, Tanguay R,Lund JP. Within-subject comparison of implant-supported mandibular prostheses: psychometric evaluation. J Dent Res 1994;73: Zitzmann NU, Marinello CP. Treatment plan for restoring the edentulous maxilla with implant supported restorations: removable overdenture versus fixed partial denture design. J Prosthet Dent 1999;82: Chan MF, Howell RA, Cawood JI. Prosthetic rehabilitation of the atrophic maxilla using pre-implant surgery and endosseous implants. Br Dent J 1996;181: Chan MF, Närhi TO, de Baat C, Kalk W. Treatment of the atrophic edentulous maxilla with implant-supported overdentures: a review of the literature. Int J Prosthodont 1998;11: De Bruyn H, Collaert B, Lindén U, Björn AL. Patient s opinion and treatment outcome of fixed rehabilitation on Brånemark implants. A 3-year follow-up study in private dental practice. Clin Oral Implants Res 1997;8: Jemt T. Failures and complications in 391 consecutively inserted fixed prostheses supported by Brånemark implants in edentulous jaws: a study of treatment from the time of prosthesis placement to the first annual checkup. Int J Oral Maxillofac Implants 1991;6: Lundqvist S, Carlsson GE. Maxillary fixed prostheses on osseointegrated dental implants. J Prosthet Dent 1983;50: Lundqvist S, Lohmander-Agerskov A, Haraldson T. Speech before and after treatment with bridges on osseointegrated implants in the edentulous upper jaw. Clin Oral Implants Res 1992;3: Zitzmann NU, Marinello CP. Treatment plan for restoring the edentulous maxilla with implant supported restorations: removable overdenture versus fixed partial denture design. J Prosthet Dent 1999;82: Zitzmann NU, Marinello CP. Implant-supported removable overdentures in the edentulous maxilla: clinical and technical aspects. Int J Prosthodont 1999;12: Zitzmann NU, Marinello CP. Treatment outcomes of fixed or removable implant-supported prostheses in the edentulous maxilla. Part II: Clinical findings. J Prosthet Dent 2000;83: Rosen A., Gynther G. Implant Treatment Without Bone Grafting in Edentulous Severely Resorbed Maxillas: A Long- Term Follow-Up Study. J Oral Maxillofac Surg 2007:65; De Rezende MLR., Amado FM. Osseointegrated implantsin the oral rehabilitation of a patient with cleft lip and palate and ectodermal dysplasia: A case report. Int J Oral Maxillofac Implants 2004;19: Branemark P-I, Zarb GA, Albrektsson T(eds). Tissue- Integrated Prostheses:Osseointegration in Clinical Dentistry: Chicago: Quintessence, Widmark G., Andersson B., Carlsson GE., Lindvall A-M., Ivanoff C-J. Rehabilitation of patient with severely resorbed maxillae by means of implants with or without bone grafts: A 3- to 5-year follow-up clinical report. Int J Oral Maxillofac Implants 2001;16: Smedberg JI, Lothigius E, Bodin I, Frykholm A, Nilner K. A clinical and radiological two-year follow-up study of maxillary overdentures on osseointegrated implants. Clin Oral Implants Res 1993;4: Sayfa 99

111 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE AKRİLİK REZİNLER GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ: DERLEME COMPLETE DENTURE BASE FRACTURES AND REINFORCING METHODS OF THE ACRYLIC RESINS: REVİEW 1 Hasan Önder GÜMÜŞ, 2 *Hasan Hüseyin KOCAAĞAOĞLU, 3 Haydar ALBAYRAK 1 Yrd. Doç., Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A.D Melikgazi / Kayseri. 2 Araş. Gör., Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A. D. Melikgazi / Kayseri. 3 Dt., Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi A. D. Melikgazi / Kayseri. Özet Protez kırılmaları, pek çok hasta için önemli bir sorundur ve ilave bir maliyet getirmektedir. Protezlerin kırılmaları multifaktöriyel bir durumdur ve sadece kaide materyalinin özelliklerine bağlı değildir. Tam protezlerin yapımında en yaygın kullanılan materyallerden birisi polimetil metakrilattır. Bu materyal mükemmel estetik, yapım ve tamir kolaylığı sağlamakla birlikte protez için gerekli olan mekanik özellikleri karşılamada direnç bakımından ideal bir materyal değildir. Protez kaidelerinin güçlendirilmesi amacıyla, alüminyum ve çelik kaide plakları, paslanmaz çelik tel, kafes ve ızgaraların kullanımı, metal toz ve partiküllerin akrilik rezinlere ilave edilmesi, polietilen, cam, karbon/grafit veya aramid gibi fiber sistemlerinin değişik oranlarda ve formlarda kullanılması, ayrıca çapraz bağlantı ajanlarının ve kopolimerlerin rezinlere ilave edilmeleri gibi çeşitli adımlar atılmıştır. Anahtar Kelimeler: Polimetil metakrilat, tam protez kaide plağı, protez kırılmaları, diş hekimliğinde fiberler, güçlendirme yöntemleri. Abstract Denture fractures are a matter of concern to many of the denture wearers, and they also lead to additional costs to the community. A multiplicity of factors may be responsible for the ultimate failure of a denture and failure is not necessarily due entirely to the intrinsic properties of the denture base material. One of the most commonly used materials in the construction of complete dentures is polymethyl methacrylate and satisfactory aesthetics, ease in processing and ease in repair can be achieved with this material. However in terms of strength it is still far from ideal in fulfilling the mechanical requirements of dentures. Aluminum and steel plates, using stainless steel wire and lattice, adding metallic powder and particles into acrylic resin, using fiber polyethylene, glass, carbon or graphite with various quantity and forms, adding cross linked bonding agent and copolymers into resin are the attempts to strengthen denture bases. Key words: Polymethyl methacrylate, complete denture bases, denture fractures, fiber in dentistry, reinforcement methods Giriş Dişsizlik, önlenebilir kronik oral patolojilerde son nokta olarak gösterilmektedir ve genel bir populasyon problemidir (1). Dişsiz hastaların rehabilitasonu genel olarak protezlerle sağlanmakla birlikte nüfus artışından dolayı da protez kullanıcıların artması öngörülmektedir. Dişsiz bireylerin büyük bir kısmı yaşlı bireyler olmakla beraber, bu hastalar protezlerinden memnun değillerdir. Protezlerinin değiştirilmesi gerekirken hastalar bu protezleri çok uzun yıllar kullanmaktadırlar (2, 3). Tam protez kullanan birçok hasta *İletişim Adresi Dr. Hasan Hüseyin KOCAAĞAOĞLU Erciyes Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi A.D. Melikgazi/ Kayseri Tel: / hasankocaagaoglu@erciyes.edu.tr protezlerinden memnun olmamakla birlikte protez stabil ve uyumlu olsa bile hastalar bu durumdan şikayet etmektedir (4-6). Tam protez kullanan hastalardaki bir başka problem protezlerin sık sık kırılmalarıdır (7-9). Protezlerin kırılması ve dişlerin kaideden ayrılması en genel başarısızlık olup bu durum hastaların protezlerinin komforunun bozulmasına ve protezlerini kullanamamalarına neden olmaktadır (7). Akrilik rezinler uzun yıllardır kaide plağı olarak tam protezlerde kullanılmaktadır. Bu materyallerin estetik görünümü ve uygulama kolaylığına karşın zayıf mekanik özelliklere sahiptir. Dişhekimliği pratiğinde, akrilik rezin protez kaidelerinin kırılması, bu materyalin kullanımındaki en büyük dezavantajlardan biridir (10). Akrilik rezinlerin mekanik özelliklerini iyileştirmek için polimetil metakrilata alternatif yeni materyaller geliştirmesi, yapısına kopolimerlerin ve düşük molekül ağırlıklı Sayfa 100

112 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. bütadin stiren lastik ilavesi ile kimyasal modifikasyonlarının elde edilmesi, farklı kimyasal ve fiziksel özelliklere sahip fiberlerin ilavesi ile dayanıklılığının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır (11). Bu çalışmanın amacı total protezlerde kaide plağı kırıkları ve akrilik rezini güçlendirmeme yöntemleri hakkında bir literatür değerlendirmesi yapmaktır. Tartışma 1937 li yılların başlarından günümüze kadar polimetil metakrilat (PMMA) en yaygın şekilde kullanılan protez kaide materyali olmuştur. Bu materyali protez kaidesi olarak, mükemmel görünümü, doku uyumu, uygulanabilme ve tamir kolaylığı gibi özellikleri başarılı kılmaktadır (10). Ancak PMMA, mekanik özellikleri baz alındığında tam anlamıyla tatmin edici özellikler sunamamaktadır. Düşük çarpma ve yorulma direncini kapsayan zayıf dayanıklılık özellikleri, primer problem olarak boy göstermektedir (12). Tam protezlerle ısırma kuvvetlerinin protez ve destek dokulara düzenli dağılımları mümkün olmayıp, çiğneme esnasında maksimum ısırma kuvvetleri molar dişler bölgesinde olmaktadır. Böylece, tam protezlerin fonksiyonel kullanım süresince ısırma ve yutkunma nedeniyle pek çok kez eğilmelere maruz kalması, yorulma başarısızlığı riskini artırmaktadır. Üst protezlerde en fazla görülen kırık tipi orta hat kırıkları olup, yorulma başarısızlığı olarak ifade edilmektedir (13) (Resim 1). Tam protezlerin kırılmasına yol açan diğer kuvvetler çarpma kuvvetleridir. Özellikle protezleri temizlerken sert zemin üzerine düşürülmesi veya hapşırma, aksırma ve öksürme gibi ani hareketler sırasında ağızdan fırlayarak düşmesi sonucu kırılmalar olabilir (11). Alt tam protezlerde kırılmalar %80 oranında çarpma kuvvetlerinden kaynaklanmaktadır. Ancak çarpma kırılmaları genellikle orta hat boyunca ve bu gerilimlerden bağımsız olarak gelişmektedir (14). Tam Protez Kaide Plağının Kırılmasına Neden Olan Faktörler Protezin ilişkide olduğu anatomik yapılar: 1. Frenulumlar 2. Çene kemiklerinde ekzostoz, torus palatinus ve torus mandibularis, keskin ve sivri genial tüberküller ve mylohyoid çıkınılar ile retromolar kabartı ve tuber maksillanın belirgin olduğu durumlar, 3. Kaide plağının deformasyonu: Maksiller tam protezlerde çiğneme ve yutkunmayla iki tip deformasyon oluşmaktadır (Şekil 1). Şekil 1. Kaide plağının deformasyonu(10) Resim 1. Üst çene tam protez kırığı Mandibuler tam protezlerde üç tip deformasyon olmaktadır. Bunlar; büyük azı diş bölgelerinin birbirlerinden uzaklaşma hareketi, büyük azı diş bölgelerinin birbirlerine yaklaşma hareketi, posterior dişlerin bukkale rotasyonu ve lingual uzantıların linguale rotasyon hareketlerinin kombinasyonu şeklindedir (Şekil 2) (14). Sayfa 101

113 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. Şekil 2.(10) 4. Kaide plağı ile destek doku uyumsuzluğu: Tek protezlerdeki en büyük kırılma nedeni anatomik yapılardan çok, okluzal düzensizliklerdir (13). 5. Üst tam dişsiz ve alt tam dişli veya Kennedy Class I restorasyonlarda da maksiller anterior bölgedeki hızlı rezorpsiyon sonucu protez, doku uyumunu kaybederek gerilimlere maruz kalmaktadır (14). 6. Yetersiz rölyef yapılması: Palatinal bölgedeki belirgin toruslar veya sutura palatina medianın sert ve belirgin olması da kırılmayı kolaylaştırır (12). 7. Yapay diş aşınmaları: Tam, overdenture, klasik ve tek tam protezler ile bruksizm vakalarında oklüzal yüklerin olumsuz etkilerinin giderilmesi için, bilateral balanslı oklüzyonun sağlanması gerekmektedir (12,14). 8. Tekrarlanan protez tamirleri: Tamir edilmiş örneklerin direncinin, üzerinde hiçbir işlem yapılmamış örneklerin direncinden anlamlı şekilde zayıf olduğu ve daha önce tamir edilen protezlerde akrilik kaide direncinin %20 oranında azaldığı bildirilmiştir (13). 9. Kırık protez karşıt ark ilişkisi: Literatürdeki çalışmalarda en fazla kırığın, antagonist olarak doğal diş bulunan üst total protezlerde olduğunu göstermektedir. Bunun en büyük nedeni antagonist doğal dişlerden daha fazla oklüzal kuvvet gelmesi ve bu ısırma kuvvetinin akrilik kaide aracılığıyla düzensiz dağılmasıdır (15). 10. Farklı damak şekillerinde kırılma kuvvetleri ve kaide plağı kalınlığı: Yapılan birçok çalışmada sığ damaklardaki kaide plaklarının kırılma kuvvetlerinin, orta ve derin damağa göre daha düşük olduğu gösterilmiştir. Yine birçok çalışmada kaide plağı kalınlığının artması ile kırılma kuvvetlerine direncin de artacağı gösterilmiştir (16). Kaide plağı kalınlığı artırılmasının sığ damaklarda da kırılma kuvvetini artırmasına karşın çok kalın kaide plağı klinik olarak kabul edilemez. Kalınlığı artırmak yerine sığ damaklarda metal kaide plakları kullanılması tavsiye edilmektedir (16). 11. Protez temizleme preparatlarının kaide akriliğinin transvers direnci ve elastik modülüne etkisi: Temizleme sonrası protezde en az fiziksel, mekanik ve kimyasal değişimler oluşması arzu edilir. Çünkü bazı protez temizleyicileri, protez materyalinde tahribat oluşturur (17). Tam Protez Kaide Plağı Güçlendirme Yöntemleri Ve Klinik Önlemler Akrilik Rezinlerin Güçlendirilmesi Akrilik rezinleri güçlendirmek amacıyla çeşitli yöntemler denenmiştir. Bunlar; akrilik rezinlerin kimyasal modifikasyonu, metal doldurucuların ilavesi, fiberlerin ilavesi gibi yöntemlerdir (18). Şeffaf PMMA rezinlerine lastik ilave edilmesiyle akrilik polimer matriks ile lastik faz arasında bir ağ bağlantısı oluşur ki bu şekilde elde edilen rezinlere yüksek dayanımlı (high impact acrlic resin) rezinler denir. Bunlar standart rezinlere oranla daha fazla enerji absorbe ettikleri için kırılmaya karşı oldukça yüksek direnç gösterirler. Fakat bunların maliyeti çok yüksek olduğu için rutin klinik kullanımları sınırlı kalmaktadır (11) (Resim 2). Akrilik rezinlere alüminyum ve çelik kaide plakları, paslanmaz çelik tel, ızgara ve kafes yapımı, metal partiküllerinin ilave edilmesi ile tam protez kaidesinin kırılmaya karşı direnci artırılmaya çalışılmıştır. Alt çene tam protez kaide plağında vitalyum kullanımı ile kırığa karşı iyi sonuçlar alınmıştır. Akrilik rezin ile metallerin bağlantısının yüksek olmasını sağlamak için son yıllarda metal adeziv rezinler geliştirilmiştir. Metallerin çeşitli formlarda akrilik kaide materyallerine ilave edilmesiyle elde edilen güçlendirme etkisinin sınırlı olduğunu Sayfa 102

114 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. bildiren bazı araştırmacılar metallerin yabancı cisim etkisi oluşturarak tam protezlerin dayanaklılığını azalttığını bildirmişlerdir (11). Akrilik rezinlerin mekanik özelliklerini artırmak için birtakım çeşitli, karbon (19,20), whisker (21), aramaid fiber (22), polietilen fiber (23) ve cam fiber (24) kullanılmıştır (Resim 3). Fiber ile güçlendirme yöntemleri diğer yöntemlere göre tamiri kolay olması, rezin bağlantılarının iyi olması ve estetik olması nedenleriyle daha avantajlıdır (25). Özellikle karbon, aramid, cam ve polietilen fiberlerin akrilik rezinlere ilave edilerek kullanılmalarıyla ilgili pek çok araştırma yapılmıştır (11). Resim 2. Fibersiz PMMA örneği (SEM görüntüsü) (13) Resim 3. Çeşitli fiberler ile güçlendirilmiş rezinlerin SEM görüntüsü (13) a) Aramid fiberler: Kevlar (El Dupont) piyasaya sürülmüş ilk aramid fiberdir. Kevlar fiberin, PMMA nın yorulma direnci ile dayanıklılığını önemli düzeyde artırdığı, ağırlıkça % 20 oranında fiber ilavesinin polimer dayanıklılığını % 200 artırdığı, ağırlıkça % 17 oranındaki Kevlar fiberin protez akriliğinin çekme direncini 41 MPa dan 109,6 Mpa ya yükselttiği bildirilmektedir (26). b) Karbon Fiberler: Karbon fiberlerin, pek çok kimyasal madde ve neme karşı dirençli olmaları, protez kaide rezinleri ile kullanıldıklarında esnek yapıları sayesinde bükülme ve çarpma dayanımlarını artırarak yorulmaya bağlı kırılmaları önlemeleri ve boyutsal stabiliteleri, önemli avantajlarıdır. Ancak, özellikle koyu renklerinden kaynaklanan estetik sorunlar, ıslanabilirliğin düşük oluşu ve potansiyel toksisite, karbon fiberlerin yaygın kullanımını geniş ölçüde sınırlandırmıştır (13). c) Cam fiberler: Cam fiber sistemleri, beyaz renkleri, ucuz ve kolay bulunmaları, yüksek mekanik özelliklere sahip olmaları nedeniyle diş hekimliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak cilt ve gözlere temas ettigi zaman irritasyona neden olurlar. Bu nedenle proteze yerleştirilirken yüzeye çıkmamalarına özellikle özen gösterilmesi gerekmektedir (26). d) Polietilen Fiberler: Çok yüksek molekül ağırlığına sahip polietilen fiber kristalin, dayanıklı, biyouyumlu, inert, kırılgan olmayan ve translusent materyallerdir (11). Yüzey enerjilerinin düşük olması ve hidrofobik olmaları dolayısıyla ıslanabilirliklerinin yetersizliği, özellikle PMMA olmak üzere diğer materyaller ile bağlantılarını zorlaştırmaktadır (13). Fiberler akrilik rezin içerisine total ya da parsiyel olarak yerleştirilirler. Total fiber güçlendirmesinde (total fiber reinforcement, TFR) dokuma, parçacık fiberler ile partiküller kullanılmakta ve protez kaidelerinin tamamı fiberle kaplanmaktadır. Parsiyel fiber güçlendirmesinde (partial fiber reinforcement, PFR) dokuma ve sürekli tek yönlü fiberler protez kaidelerinin frenilum bölgelerine, aşırı kemik rezorbsiyonu olan alt tam ve Kennedy Class I protezlerin anterior bölgelerine yerleştirilerek gerilimin yüksek olduğu ve kırılmaya eğilimli bölgeler güçlendirilmektedir (Şekil 4.a,b) (26). Sayfa 103

115 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. metal kaide plağı hacmi artırılabilir ve protezin posterior sınırı metal ızgara ile bitirilebilir. Böylece bu bölgede akrilik kullanma avantajı korunmuş olur (Resim 4) (15). Şekil 4.a,b Üst tam protezde (a) total ve (b) parsiyel fiber güçlendirmesi(26). Karacaer ve arkadaşları, orta hat kırığından şikayet eden hastaların protezlerini örgü tarzındaki polietilen fiberle total olarak desteklemişler ve 18 ay sonra yapılan klinik muayenede herhangi bir kırık ya da çatlağa rastlamadıklarını bildirmişlerdir (27). Yapılan bir çalışmada güçlendirmede optimal sonuçların fiberlerin protez yüzeyine paralel ve kuvvet yönüne dik yerleştirilmesiyle elde edilebileceğini bildirilmiştir (26). Total Protezlerde Metal Kaide Plaklarının Kullanımı Metal kaide plaklarının akrilik kaideye göre daha retantif olması, dokulara daha iyi uyum göstermesi, kırılmaya karşı daha dirençli olması, daha ince yapılabilmesi, ısıyı daha iyi iletebilmesi, alveol kretleri daha iyi koruyabilmesi avantajlarının yanında pahalı olması, vuruk yapacak olursa düzeltmenin zor olması, ağırlıkları nedeniyle üst protezlerde tutuculuğu olumsuz etkilemesi dezavantajlarına da sahiptir (28). Metal kaide plakları, tek protez vakaları, diş üstü protez (overdenture) vakaları, sığ ve düz damaklı hastalar, derin bir damak kubbesi ve çok belirgin ve dolgun alveol kretleri olan hastalar ve nöromusküler kontrolü zayıf olan hastalarda kullanılabilir (28). Metal kaide plakları çeşitli dizaynlarda hazırlanabilmektedir. Sadece palatal kısma at nalı şeklinde krom kobalt alaşımından diğer kısımları akrilik rezinden yapılan bir protez dizaynında hem metal alaşımın sağlamlığı hem de akrilik rezinin post-dam alanındaki uyumlanabilirliği muhafaza edilmiş olur. Daha sağlam bir kaide plağı istenmesi durumunda Resim 4.(15). Üst çene metal kaide plaklarının dizaynında esas olarak iki şekilden bahsedilebilir. İki dizayn arası fark metal kaide plağının distal sınırıdır. Birinci tasarımda plağın distal sınırı(post-dam alanı) ve alveol kret üzeri ağ şeklinde metaldir vestübül yamaçlar sulkuslara kadar akrilikten yapılır. İkinci tasarımda metal plak post-dam alanına kadar uzar ve bu alanı kaplar. Şayet böyle bir tasarım yapılacaksa vuruk olmamsı açısından ikinci ölçü sonrası post-dam alanı direk yöntemle saptanmalıdır. Pratikte postdam alanının akrilik olması daha çok uygulanılır ve bu yolla mükemmel retansiyon sağlanabilir. Üst çenede yanak ve dudaklara dolgunluk sağlaması ve hermetik kapanış için vestibul yamaçların sulkuslara kadar akrilik olması ve aynı şekilde post-dam alanının da hermetik kapanış için akrilik olması temel kurallardır (29). Kırık protez tamiri: Protez tamirinin nihai amacı yeniden oluşacak kırıklardan sakınmak ya da protezi güçlendirmektir. Isıyla sertleşen akriliklerde protezi yatay olarak kırmak için gereken kıvvetin 55 N dan az olmaması geretiği belirtilmişken (18), sonraki ISO standartlarında 65 N ve 2000 Mpa dan düşük olmaması gerektiği söylenmektedir (30). Aynı zamanda tamir prosedürleri hızlı, ucuz, uygulaması kolay, orjinal rengini değiştirmeyen ve boyutsal stabilitenin korunmasıdır (18). Tamir edilmiş örneklerin direncinin, üzerinde hiçbir işlem yapılmamış örneklerin direncinden anlamlı şekilde zayıf olduğu ve daha önce tamir edilen protezlerde akrilik kaide Sayfa 104

116 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. direncinin %20 oranında azaldığı bildirilmiştir (13). Kırılmaya neden olan faktör giderilmeden tamir yapılırsa, tekrarlayan kırıklar gözlenir. Çiğneme kuvveti dağılımının dengelenebilmesi için oklüzal düzenleme yapılmasının yanı sıra, muhtemel kaide plağı doku uyumsuzluğu değerlendirilerek, gerektiğinde tamir edilen protezin astarlanması tekrarlayan protez kırıklarının önüne geçilebilmesi açısından önemlidir (13). Kırılmış akrilik rezinlerin tamiri için birçok materyal gelişirilmiştir. Bunlar otopolimerize olanlar ya da ışıkla reaksiyona giren materyallerdir. Otopolimerize rezinler kullanımı daha yaygın olan tamir materyalleridir. Ancak, görünür ışıkla sertleşen akrilik kullanılarak yapılan tamirlerde kırılma direnci azalmaktadır (31-33). Kouno ve arkadaşları (34), kobalt-krom alaşım ya da palatal bar ile tamir edilen protez kaide materyallerinin kırılma dayanımlarını değerlendirmiştir. Tamir ile birlikte kırılma dirençlerinin azalmasına rağmen, ince palatal bar ile birlikte müemmel kırılma dayanımlarına ulaşılmıştır. Polyzois ve ark. (35), metafast otopolimerizan akrilikle birlikte ya da metal tel kombinasyonu ile birlikte sıcak akrilikleri tamir etmişlerdir. Sonuç olarak metal tellerle birlikte yapılan tamir daha başarılı bulunmuştur. Silanize cam fiberle tamir edilen 22 adet tam ve parsiyel protezleri Valittu ve arkadaşları bir yıl süre ile takip etmişlerdir (24). Çalışmanın sonuçlarından cam fiberlerin akrilik rezinlerin kırılma direncini artırdığı sonucu çıkmıştır. Bir pilot çalışmada ise 5 akrilik rezin 4.1 yıl süreyle inelenmiş ve %88 inde cam fiberle güçlendirilmiş bölgelerde yniden ajustasyona gerek olmadığı bildirilmiştir (36). Isı ile polimerize olan rezinler ile yapılan tamirlerde, kimyasal yolla polimerize olan akrilik rezinlere göre kırılma direnci daha yüksek olmakla birlikte, dikkat edilmediği takdirde protezin muflaya alınma ve polimerizasyon işlemlerinde protezin doku uyumunu etkileyecek deformasyonlarla karşılaşılabilir (13). Kaynaklar 1. Divaris K, Ntounis A, Marinis A, Polyzois G, Polychronopoulou A. Loss of natural dentition: Multi-level effects among a geriatric population. Gerodontology 2012;29: e Akar GC, Ergul S. The oral hygiene and denture status among residential home residents. Clinical oral investigations 2008;12: de Castellucci Barbosa L, Ferreira MR, de Carvalho Calabrich CF, Viana AC, de Lemos MC, Lauria RA. Edentulous patients' knowledge of dental hygiene and care of prostheses. Gerodontology 2008;25: Brunello DL, Mandikos MN. Construction faults, age, gender, and relative medical health: Factors associated with complaints in complete denture patients. J Prosthet Dent 1998;79: Awad MA, Lund JP, Shapiro SH, Locker D, Klemetti E, Chehade A, et al. Oral health status and treatment satisfaction with mandibular implant overdentures and conventional dentures: A randomized clinical trial in a senior population. The International journal of prosthodontics 2003;16: Anastassiadou V, Robin Heath M. The effect of denture quality attributes on satisfaction and eating difficulties. Gerodontology 2006;23: Cunningham JL. Bond strength of denture teeth to acrylic bases. Journal of dentistry 1993;21: Polyzois GL, Handley RW, Stafford GD. Repair strength of denture base resins using various methods. The European journal of prosthodontics and restorative dentistry 1995;3: Polyzois GL, Tarantili PA, Frangou MJ, Andreopoulos AG. Fracture force, deflection at fracture, and toughness of repaired denture resin subjected to microwave polymerization or reinforced with wire or glass fiber. J Prosthet Dent 2001;86: Takahashi Y, Yoshida K, Shimizu H. Fracture resistance of maxillary complete dentures subjected to long-term water immersion. Gerodontology 2012;29: e Kaplan R. ÖB, Gürbüz A.. Tam protezlerin yapımında kullanılan akrilik rezinleri güçlendirme yöntemleri. Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2006;Suppl.: A K.Farklı yöntemlerle polimerize edilen fiberle güçlendirilmiş akrilik rezinlerin artık monomer miktarının ve bazı fiziksel özelliklerinin değerlendirilmesi, doktora tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi, sağlık Bilimleri Enstitüsü; H. D.Değişik fiberlerle güçlendirilen protez kaide rezinlerinin bazı mekanik ve fiziksel özelliklerinin değerlendirilmesi. Sivas: Cumhuriyet Üniversiesi, Sağlık Bilimler Enstitüsü; Pamir A.D. BB, Durkan R., Köroğlu A. Tam protez kaide plağı kırılma nedenlerinin değerlendirilmesi. Cumhuriyet Üniversiesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2007;10: Basker R.M. DJC. Prosthetic treatment of the edentulous patient; 2002: Z Y. Farklı damak şekillerinde akrilik kaide plaklarının kırılma kuvvetlerinin İncelenmesi. Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 1996;6: Polat N.T. TM, Özdemir D., Gürelik G.M. Protez temizleme preparatlarının protez kaide rezinlerinin transvers direnci ve elastikiyet modülü üzerine etkileri. Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2007;10: Kostoulas I, Kavoura VT, Frangou MJ, Polyzois GL. Fracture force, deflection, and toughness of acrylic denture repairs involving glass fiber reinforcement. Journal of prosthodontics : official journal of the American College of Prosthodontists 2008;17: Manley TR, Bowman AJ, Cook M. Denture bases reinforced with carbon fibres. British dental journal 1979;146: Yazdanie N, Mahood M. Carbon fiber acrylic resin composite: An investigation of transverse strength. J Prosthet Dent 1985;54: Grant AA GE. Whisker reinforcement of polymethyl methacrylate denture base resins. Aust Dent J 1967;12: Berrong JM, Weed RM, Young JM. Fracture resistance of kevlar-reinforced poly(methyl methacrylate) resin: A preliminary study. The International journal of prosthodontics 1990;3: Sayfa 105

117 TAM PROTEZ KAİDE PLAĞI KIRIKLARI VE GÜÇLENDİRME YÖNTEMLERİ Hasan Önder GÜMÜŞ ve ark. 23. Dixon DL, Breeding LC. The transverse strengths of three denture base resins reinforced with polyethylene fibers. J Prosthet Dent 1992;67: Vallittu PK. Flexural properties of acrylic resin polymers reinforced with unidirectional and woven glass fibers. J Prosthet Dent 1999;81: Jagger DC, Harrison A, Jandt KD. The reinforcement of dentures. Journal of oral rehabilitation 1999;26: G E.Polietilen fiberle güçlendirilen akrilik rezinlerde farklı polimerizasyon yöntemlerinin artık monomer miktarına etkisinin İn-vitro koşullarda değerlendirilmesi, doktora tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi; Karacaer O. DOM, Tincer T., Dogan A. Reinforcement of maxillary dentures with silane-treated ultra high modulus polyethylene fibers. J Oral Sci 2001;43: S Ç. Tam protezler. Ankara; 2004: , S. Ç. Dişsiz hastaların protetik tedavisi klasik tam protezler. İstanbul; 2010: ss 449, , ISO 1567 I. Dentistry- denture base polymers. Geneva, International Organisation of Standardization,, Dar-Odeh NS, Harrison A, Abu-Hammad O. An evaluation of self-cured and visible light-cured denture base materials when used as a denture base repair material. Journal of oral rehabilitation 1997;24: Lewinstein I, Zeltser C, Mayer CM, Tal Y. Transverse bond strength of repaired acrylic resin strips and temperature rise of dentures relined with vlc reline resin. J Prosthet Dent 1995;74: Andreopoulos AG, Polyzois GL. Repair of denture base resins using visible light-cured materials. J Prosthet Dent 1994;72: Kouno H OC, Aoki T. Effect of reinforcement wire on repaired denture base resin. J Dent Res 2003;82: B Polyzois GL, Andreopoulos AG, Lagouvardos PE. Acrylic resin denture repair with adhesive resin and metal wires: Effects on strength parameters. J Prosthet Dent 1996;75: Narva KK, Vallittu PK, Helenius H, Yli-Urpo A. Clinical survey of acrylic resin removable denture repairs with glassfiber reinforcement. The International journal of prosthodontics 2001;14: Sayfa 106

118 ÇÜRÜK RİSK DEĞERLENDİRMESİ Said KARABEKİROĞLU ve Nimet ÜNLÜ ÇÜRÜK RİSK DEĞERLENDİRMESİ DERLEME CARIES RISK ASSESSMENT REVIEW 1 *Said KARABEKİROĞLU, 2 Nimet ÜNLÜ 1 Yrd. Doç. Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, KONYA. 2 Prof. Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, KONYA Özet Diş çürüğü; genel sağlık, beslenme, plak, tükürük salgısı ve miktarı, mikroorganizmaların tipi, konak yatkınlığı, ağız hijyeni alışkanlıkları, florüre maruz kalma, sosyal ve davranışsal faktörler de dahil olmak üzere çok faktörlü etiyolojiye sahiptir. Bütün bu risk faktörlerini bir arada değerlendiren ve bireysel çürük risk yatkınlığını doğru şekilde ortaya koyan tek bir test yöntemi bulunmamaktadır. Çürük risk değerlendirmesini partik olarak gerçekleştirmek amacıyla yakın zamanda Karyogram isimli bilgisayar programı geliştirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Çürük risk değerlendirmesi, Karyogram. Abstract Dental caries have multifactorial etiologies including general health, diet, plaque, saliva secretion, amount and type of microorganisms, host susceptibility, oral-hygiene habits, fluoride exposure, social and behavioral factors. There is no single test that takes into consideration all these factors and can accurately predict an individual's susceptibility to caries. Cariogram is a computer based program which was recently developed to practically carry out caries-risk assessments. Key words: Caries Risk Assessment, Cariogram. Giriş Çürük riski; bireyde belirli bir süre içinde çürük lezyonu oluşma olasılığı olarak tanımlanmaktadır. Çürük oluşumuna sebep olan birçok faktörün bir araya gelmesi veya yetersiz savunma mekanizmasının bir sonucu olarak çürük riskinin yükseldiği bilinmektedir. Çürük riski tanımlaması yapılırken çürük aktivitesi, çürüğe yatkınlık ve çürük için risk profili gibi ayırt edici kavramları bilmek gerekmektedir (1,2). Çürük aktivitesi çürük lezyonunun ilerleme hızının ölçümüdür veya belirli bir sürede oluşan veya ilerleyen çürük lezyonlarının toplamıdır. Çürüğe yatkınlık söz konusu olan dişin çürük oluşturan çevreye yatkınlığı veya direnci olarak tanımlanır. Çürük için risk profili hastalığın görülme sıklığı, insidansı, tedavi ihtiyacı gibi semptomlarının, etiyolojik faktörlerinin, risk faktörlerinin ve *İletişim Adresi Dr. Said KARABEKİROĞLU Necmettin Erbakan Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Karatay/Konya e-posta: dentisaid@hotmail.com koruyucu faktörlerinin kombine edilerek değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkar (1,2). Diş hekimliğinde çürük riskinin belirlenmesi yaklaşımı 1980 li yılların başlarında ortaya çıkmış olup, son yirmi yılda oldukça ilgi gören bir konu haline gelmiştir (3). Çürük riskinin belirlenmesi tüm etyolojik faktörler aynı kaldığında bireyde yeni çürük oluşumunun veya var olan çürüğün ilerlemesinin riski olarak tanımlanır. Çürük riskinin belirlenmesinde kullanılan kavramlar: a) toplumsal değerlendirme, b) bireysel değerlendirme, c) dişe yönelik değerlendirme, d) diş yüzeyine yönelik değerlendirmeden oluşmaktadır (4). Çürük riski etiyolojisindeki birçok faktörün birleştirilmesi ve analiz edilmesi ile belirlenebilmekte ve günlük pratikte çürük riski belirlenmesinin temel faydaları; bireysel hasta riskini önceden değerlendirmek, çürükte rol alan temel faktörleri belirlemek ve hastaya bireysel ihtiyaçlara yönelik spesifik koruyucu önlemleri sağlamak şeklinde sıralanabilmektedir. Çürük riskinin belirlenmesinin özellikle yüksek çürük riskli bireylerin tespit edilmesinde ve bu bireylere yönelik çürükten koruyucu programların yürütülmesinde çok yararlı olabileceği ifade edilmektedir (1,2,5). Sayfa 107

119 ÇÜRÜK RİSK DEĞERLENDİRMESİ Said KARABEKİROĞLU ve Nimet ÜNLÜ Çürük riskinin belirlenmesinin amaçları üç madde ile sıralanabilmektedir: 1. Güvenli olarak daha uzun kontrol randevularının verilebilmesi için düşük risk grubunda bulunan hastaların belirlenmesidir. 2. Yeni çürüklerin oluşumundan önce yüksek çürük riski olan bireylerin tespit edilmesidir. 3. Yüksek çürük riskli bireylerde çürüğün durumundaki değişikliklerin takip edilmesidir (2,6). derin pit ve fissürlerin varlığı, ağız bakımının kötü olması, topikal ve sistemik fluorid alımının hiç olmaması veya çok az miktarda olması, şeker tüketiminin fazla ve sık olması, düzensiz diş hekimi ziyaretleri, yetersiz tükürük akış hızı olarak tanımlanmaktadır (8). Çürük Risk Gruplarının Sınıflanması Çürük risk değerlendirilmesi yapılan bireylerin, risk belirlemesi yapıldıktan sonra oluşabilecek yeni çürüklerine göre düşük, orta ve yüksek risk gruplarına ayrılması düşünülmüştür (7). Çürük riski açısından risk gruplarının belirlenmesi konusunda araştırıcıların farklı yöntemleri bulunmaktadır. Yaş gruplarına göre; çürük insidansı, çürük prevelansı, çürüğe doğrudan neden olan faktörler, çürük oluşumunu modifiye eden iç ve dış faktörler ve koruyucu faktörler birlikte değerlendirilerek risk profili oluşturulur. Axelson (2000) risk gruplarını ve çürük riskinin öngörülmesini okul öncesi dönem, çocukluk ve yetişkinlik olarak sınıflandırmıştır (7). Bu risk sınıflamasına göre yetişkinlerde çürük riski; risk yok, düşük risk, orta risk, yüksek risk olarak ifade edilir (Tablo 1). Amerikan Diş Hekimleri Birliği nin çürük risk grubu sınıflaması aşağıdaki şekilde yapılmaktadır; a) Düşük risk grubu: son bir yıl içinde çürük oluşumunun görülmemesi, pit ve fissür örtücü uygulanmış dişlerin varlığı, ağız bakımının iyi olması, düzenli fluorid kullanımı ve düzenli diş hekimi ziyaretlerinin varlığı olarak tanımlanmaktadır. b) Orta risk grubu: son bir yıl içinde bir adet yeni çürük oluşumunun görülmesi, derin pit ve fissürlerin varlığı, ağız bakımının yetersiz seviyede olması, yetersiz miktarda fluorid alımı, beyaz nokta lezyonları ve/veya aproksimal bölgelerde radyolüsent alanların varlığı, düzensiz diş hekimi ziyaretleri olarak tanımlanmaktadır. c) Yüksek risk grubu: son bir yıl içinde iki veya daha fazla sayıda yeni çürük oluşumunun görülmesi, önceden oluşmuş düz yüzey çürüğünün varlığı, tükürük Streptococcus mutans (S. mutans) miktarının fazla olması, Tablo 1. Çürük risk sınıflaması ve etiyolojik faktörler, Axelson (2000) Shaw (1997) ve Rethman (2000) çürük risk grubu sınıflamasını aşağıdaki şekilde modifiye etmiştir: a) Düşük risk grubu, aşağıdaki faktörlerden birçoğunun bir arada bulunması ile oluşur: - 1 yıl içerisinde hiç yeni çürük ya da başlangıç çürüğü oluşmamış - Dişlerinde hiç çürük olmaması - Şeker içeren ürünlerin seyrek tüketimi - Yüksek sosyoekonomik durum - İyi ağız bakımı - Yeterli flor alımı - İyi diyet alışkanlıkları - Düzenli diş hekimi kontrolü b) Orta risk grubu, aşağıdakilerden herhangi birinin varlığında oluşur: - 1 yıl içerisinde yeni sekonder çürük veya başlangıç çürük lezyonun varlığı - 1 DMFT <5, - Şeker içeren ürünlerin sık tüketimi - Düşük sosyoekonomik durum Sayfa 108

DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ II. ULUSAL KONGRESİ. 2-3 KASIM 2013 Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi - Diyarbakır

DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ II. ULUSAL KONGRESİ. 2-3 KASIM 2013 Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi - Diyarbakır DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ II. ULUSAL KONGRESİ 2-3 KASIM 2013 Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi - Diyarbakır Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi ve Diyarbakır Dişhekimleri Odası Katkılarıyla

Detaylı

Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi nin resmi yayın organıdır.

Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi nin resmi yayın organıdır. YAYIN KURALLARI GENEL BİLGİLER Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi nin resmi yayın organıdır. Dergide klinik veya deneysel araştırmalar, derlemeler,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: DR.ÖZNUR TUNCAY Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Selçuk Üniversitesi 2004 Y. Lisans Diş Hekimliği Fakültesi

Detaylı

DOKTORA TEZİ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI

DOKTORA TEZİ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI ZİRKONYA SERAMİK, LİTYUM DİSİLİKAT CAM SERAMİK VE ZİRKONYA İLE GÜÇLENDİRİLMİŞ LİTYUM SİLİKAT CAM SERAMİKLERE UYGULANAN FARKLI YÜZEY İŞLEMLERİNİN, KOMPOZİT REZİNLERİN TAMİR BAĞLANMA DAYANIMI ÜZERİNE ETKİSİ

Detaylı

Endodontik Olarak Tedavi Edilmiş Dişlerin Kırılma Direnci Üzerine Alternatif. Kanal Dezenfeksiyon Yaklaşımlarının Etkisi

Endodontik Olarak Tedavi Edilmiş Dişlerin Kırılma Direnci Üzerine Alternatif. Kanal Dezenfeksiyon Yaklaşımlarının Etkisi Endodontik Olarak Tedavi Edilmiş Dişlerin Kırılma Direnci Üzerine Alternatif Kanal Dezenfeksiyon Yaklaşımlarının Etkisi The Effect of Alternative Canal Disinfection Approaches on Fracture Resistance of

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 3. AN Dincer, O Er, BC Canakci: Evaluation of apically extruded debris during root canal. 1. Adı Soyadı : Asiye Nur Dinçer

ÖZGEÇMİŞ. 3. AN Dincer, O Er, BC Canakci: Evaluation of apically extruded debris during root canal. 1. Adı Soyadı : Asiye Nur Dinçer ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Asiye Nur Dinçer 2. Doğum Tarihi : 11/06/1986 3. Unvanı : Uzman Doktor 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği İstanbul Üniversitesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Pedodonti Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Pedodonti Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SİNEM YILDIRIM İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat- Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: sinem.yildirim@okan.edu.tr

Detaylı

Görevler: Görev Unvanı Görev Yeri Yıl Dok. Öğr. Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi

Görevler: Görev Unvanı Görev Yeri Yıl Dok. Öğr. Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Mustafa Murat KOÇAK Doğum Tarihi ve Yeri: 22.03.1977-Karabük E-mail: mmuratkocak@yahoo.com Telefon: 0372 2613404 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ege Üniversitesi 2004 Doktora

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ege Üniversitesi 2004 Doktora ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Ayşe Atay 2. Doğum Tarihi : 29.01.1982 3. Unvanı : Yard. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ege Üniversitesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Levent DEMİRİZ Doğum tarihi: 25 Temmuz 1983 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ankara Üniversitesi 2001-2006

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Fikret YILMAZ Doğum Tarihi: 31 Mart 1968 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği Ankara Üniversitesi 1991 Y. Lisans Diş

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1 ) Adı, Soyadı : Bülent DAYANGAÇ 2 ) Doğum Tarihi : 05 Temmuz 1946 3 ) Ünvanı : Profesör 4 ) Öğrenim Durumu : Derece Alan Üniversite Yıl Y. Lisans Dişhekimliği Fakültesi Hacettepe Üniversitesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: AYFER ATAV ATEŞ İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: ayfer.atav@okan.edu.tr

Detaylı

A4. Özsezer E, Inan U, Aydın U. In vivo evaluation of ProPex electronic apex locator. J Endod 2007; 33(8): 974 977.

A4. Özsezer E, Inan U, Aydın U. In vivo evaluation of ProPex electronic apex locator. J Endod 2007; 33(8): 974 977. ESERLER A. Uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makaleler : A1. Taşdemir T, Aydemir H, İnan U, Ünal O. Canal preparation with Hero 642 rotary NiTi instruments compared with stainless steel hand K-file

Detaylı

ESERLER A. ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYIMLANAN MAKALELER. 1. Guler AU, Ceylan G, Özkoç O, Aydın M, Cengiz N. Prosthetic treatment of a

ESERLER A. ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYIMLANAN MAKALELER. 1. Guler AU, Ceylan G, Özkoç O, Aydın M, Cengiz N. Prosthetic treatment of a ESERLER A. ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYIMLANAN MAKALELER 1. Guler AU, Ceylan G, Özkoç O, Aydın M, Cengiz N. Prosthetic treatment of a patient with facioscapulohumeral muscular dystrophy: A clinical

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: isil.dogruer@okan.edu.tr

Detaylı

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI Tezin yazımında kullanılacak kağıt A4 standardında olmalıdır. Metin yazılırken her sayfanın sol kenarından, sağ kenarından

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BAHAR GÜRPINAR. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BAHAR GÜRPINAR. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: BAHAR GÜRPINAR İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: bahar.gurpinar@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: VASFİYE IŞIK İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: vasfiye.isik@okan.edu.tr 2.

Detaylı

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI 1. hafta Konservatif Diş Tedavisine giriş, Diş yüzeyi terminolojisi 2. hafta Kavite sınıflandırması ve kavite terminolojisi (Sınıf I ve II kaviteler)

Detaylı

: Fulya Sokak Mehmetçik Cad. Gündüz Apt. No. 29 D5 Şişli İstanbul. : 0505 687 81 37 : eeliguzeloglu@hotmail.com

: Fulya Sokak Mehmetçik Cad. Gündüz Apt. No. 29 D5 Şişli İstanbul. : 0505 687 81 37 : eeliguzeloglu@hotmail.com ÖZGEÇMİŞ 1.Adı Soyadı: Evrim Eligüzeloğlu Dalkılıç İletişim Bilgileri Adres Telefon Mail : Fulya Sokak Mehmetçik Cad. Gündüz Apt. No. 29 D5 Şişli İstanbul : 0505 687 81 37 : eeliguzeloglu@hotmail.com 2.

Detaylı

Bu sayının Hakemleri

Bu sayının Hakemleri Bu sayının Hakemleri Doç. Dr. Osman Aydınlı (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Doç. Dr. Metin Bozkuş (Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Doç. Dr. İbrahim Görener (Erciyes Üniversitesi İlahiyat

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ 1. Adı Soyadı: Şerife ÖZALP 2. Doğum Tarihi: 21 Haziran 1979 3. Unvanı: Yrd Doç Dr 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Y. Lisans Diş Hekimliği Gazi Üniversitesi 2002

Detaylı

D İ Z İ N. Yücel Yılmaz, İlknur Tosun. Acta Odontol Turc 2013;30(3):123-7 (32 ref) TK

D İ Z İ N. Yücel Yılmaz, İlknur Tosun. Acta Odontol Turc 2013;30(3):123-7 (32 ref) TK D İ Z İ N Addison Hastalığı Turc 2013;30(2):90-2 (12 ref) TK Adeziv Sistemler Odontol Turc 2013;30(1):18-24 (40 ref) TK Adezivler ref) TK Adezyon Restoratif Materyallerin Yüzeylerinde Candida albicans

Detaylı

BİLİMSEL ARAŞTIRMA KULÜBÜMÜZÜN SUNUMU

BİLİMSEL ARAŞTIRMA KULÜBÜMÜZÜN SUNUMU Mart 2017 İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Tarafından Hazırlanmıştır. BİLİMSEL ARAŞTIRMA KULÜBÜMÜZÜN SUNUMU YAYIN KURULU Istanbul Aydın Üniversitesi Bilimsel Araştırma Kulübünün çalışmaları

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: ELİF ÇİFTÇİOĞLU İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: elif.ciftcioglu@okan.edu.tr

Detaylı

KALSİYUM HİDROKSİT ESASLI KANAL DOLGU PATLARI ÜZERİNE

KALSİYUM HİDROKSİT ESASLI KANAL DOLGU PATLARI ÜZERİNE KALSİYUM HİDROKSİT ESASLI KANAL DOLGU PATLARI ÜZERİNE İKİ FARKLI ÇÖZÜCÜ SOLÜSYONUN ETKİSİNİN İN VİTRO DEĞERLENDİRİLMESİ Yrd. Doç. Dr. Funda KONT ÇOBANKARA* Dr. Hasan ORUÇOĞLU Prof. Dr. Sema BELLİ* ÖZET

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: GÖKÇE AYKOL ŞAHİN Unvanı: Yrd. Doç. Dr. Öğrenim Durumu Derece Alan Üniversite Yıl Yüksek Lisans Diş Hekimliği İstanbul Üniversitesi 2003 Doktora Periodontoloji Anabilim Dalı İstanbul

Detaylı

A. ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYINLANAN MAKALELER : SCI-Expanded, SSCI, AHCI indekslerine giren dergilerde yayınlanan makaleler:

A. ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYINLANAN MAKALELER : SCI-Expanded, SSCI, AHCI indekslerine giren dergilerde yayınlanan makaleler: A. ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYINLANAN MAKALELER : SCI-Expanded, SSCI, AHCI indekslerine giren dergilerde yayınlanan makaleler: A1. Kalyoncuoğlu E., Demiryürek Özsezer E., A Comparative Scanning

Detaylı

İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi Yazım Kılavuzu

İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi Yazım Kılavuzu İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Bitirme Tezi Yazım Kılavuzu İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin, bitirme tezlerini hazırlarken uyması gereken kurallar aşağıdaki gibidir.

Detaylı

YRD. DOÇ. DR. EBRU HAZAR BODRUMLU

YRD. DOÇ. DR. EBRU HAZAR BODRUMLU YRD. DOÇ. DR. EBRU HAZAR BODRUMLU ÖZGEÇMİŞ FORMU Adı-Soyadı Ebru HAZAR BODRUMLU Doğum Yeri : Tosya Tarihi : 06/ 06 / 1979 E mail hazarebru@yahoo.com Telefon 0 372 2613659 EĞİTİM-ÖĞRETİM YAPTIĞI KURUMLAR:

Detaylı

HAKEMLER KURULU. bilimname. düşünce platformu XXX, 2016/1

HAKEMLER KURULU. bilimname. düşünce platformu XXX, 2016/1 HAKEMLER KURULU Prof. Dr. A. Kamil CİHAN (Erciyes) Prof. Dr. Adil YAVUZ (Konya) Prof. Dr. Ali İhsan KARATAŞ (Uludağ) Prof. Dr. Atilla ARKAN (Sakarya) Prof. Dr. Celalettin ÇELİK (Erciyes) Prof. Dr. Halim

Detaylı

diastema varlığında tedavi alternatifleri

diastema varlığında tedavi alternatifleri diastema varlığında tedavi alternatifleri Prof. Dr. L. Şebnem TÜRKÜN Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Etken Muayene Tedavi Planı Etiyoloji Süt/daimi diş geçiş

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: SERPIL MELEK ALTAN KÖRAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: SERPIL MELEK ALTAN KÖRAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SERPIL MELEK ALTAN KÖRAN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: melek.altan@okan.edu.tr

Detaylı

TC GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI BİTİRİLEN TEZLER LİSTESİ ( )

TC GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI BİTİRİLEN TEZLER LİSTESİ ( ) TC GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI BİTİRİLEN TEZLER LİSTESİ (1984-2016) Ankara-Ocak 2017 DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ DOKTORA PROGRAMI ARŞİV NO ÖĞRENCİ

Detaylı

FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ. Tayfun ALAÇAM*

FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ. Tayfun ALAÇAM* G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IV, Sayı 1, Sayfa 67-74, 1987 FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ Tayfun ALAÇAM* Foramen apikale bütün olgularda kök apeksinin merkezinde yer almamaktadır.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: MELEK ÇAM İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: melek.cam@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Pedodonti Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Pedodonti Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: MÜGE TOKUÇ İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat- Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: muge.tokuc@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: isil.dogruer@okan.edu.tr 2.

Detaylı

I N D E X. vii. Yücel Yılmaz, İlknur Tosun. Acta Odontol Turc 2013;30(3):123-7 (32 ref) TK

I N D E X. vii. Yücel Yılmaz, İlknur Tosun. Acta Odontol Turc 2013;30(3):123-7 (32 ref) TK I N D E X Acromegaly Addison s Disease Adhesion Adhesive Systems Odontol Turc 2013;30(1):18-24 (40 ref) TK Adhesives ref) TK Amelogenesis Imperfecta Antibacterial Agents Orbak. Acta Odontol Turc 2013;30(2):93-8

Detaylı

ÜST ORTA KESİCİ DİŞTE TİP III DENS İNVAGİNATUS'UN ENDODONTİK TEDAVİSİ: OLGU RAPORU

ÜST ORTA KESİCİ DİŞTE TİP III DENS İNVAGİNATUS'UN ENDODONTİK TEDAVİSİ: OLGU RAPORU ÜST ORTA KESİCİ DİŞTE TİP III DENS İNVAGİNATUS'UN ENDODONTİK TEDAVİSİ: OLGU RAPORU ENDODONTIC TREATMENT OF A MAXILLARY CENTRAL INCISOR WITH TYPE III DENS INVAGINATUS: A CASE REPORT Mesut Enes ODABAŞ 1

Detaylı

Dr.Dt. Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye **

Dr.Dt. Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye ** A.Ü. Diş Hek. Fak. Derg. 44(1) 9-14, 2017 KÖK KANALLARINA KALSİYUM HİDROKSİT PATI UYGULANMAMIŞ DİŞLER İLE UYGULANDIKTAN SONRA FARKLI KANAL PATLARI İLE DOLDURULAN DİŞLERİN KIRILMA DİRENÇLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Detaylı

ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYIMLANAN MAKALELER. 1- Guler AU, Kurt S, Kulunk T. Effects of various finishing procedures on the staining of

ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYIMLANAN MAKALELER. 1- Guler AU, Kurt S, Kulunk T. Effects of various finishing procedures on the staining of ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİLERDE YAYIMLANAN MAKALELER 1- Guler AU, Kurt S, Kulunk T. Effects of various finishing procedures on the staining of provisional restorative materials. J Prosthet Dent 2005;93(5):453-8.

Detaylı

Numerical Investigation of the Effect of Needle Tilting Angle on Irrigant Flow Inside the Tooth Root Canal

Numerical Investigation of the Effect of Needle Tilting Angle on Irrigant Flow Inside the Tooth Root Canal Numerical Investigation of the Effect of Needle Tilting Angle on Irrigant Flow Inside the Tooth Root Canal İğne Açısının Diş Kök Kanalı İçindeki İrigasyon Sıvısının Akışına Etkisinin Sayısal Analizi A.

Detaylı

Ağız Hastalıkları (2 0) Doç. Dr. Osman A. ETÖZ

Ağız Hastalıkları (2 0) Doç. Dr. Osman A. ETÖZ AĞIZ, DİŞ VE ÇENE CERRAHİSİ ANABİLİM DALI 2014-2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI /GÜZ/ ADI Dt. Halis Ali ÇOLPAK Dt. Ömer ÜLKER Dt. Halis Ali ÇOLPAK Dt. Ömer ÜLKER Dt. Veysel KALKAN Dt. Halis Ali ÇOLPAK Dt. Ömer

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: VASFİYE IŞIK İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: vasfiye.isik@okan.edu.tr 2.

Detaylı

MARMARA COĞRAFYA ------------DERGİSİ----------- MARMARA GEOGRAPHICAL REVİEW

MARMARA COĞRAFYA ------------DERGİSİ----------- MARMARA GEOGRAPHICAL REVİEW MARMARA COĞRAFYA ------------DERGİSİ----------- SAYI: 7 OCAK 2003 İSTANBUL MARMARA COĞRAFYA DERGİSİ SAYI: 7 OCAK 2003 İSTANBUL MARMARA COĞRAFYA DERGİSİ ISSN 1303-2429 Yazı Kurulu Prof. Dr. Ramazan ÖZEY

Detaylı

Alt santral-lateral diş kök kanal tedavisi. Alt kanin diş kök kanal tedavisi. Üst molar diş kök kanal tedavisi. Alt molar diş kök kanal tedavisi

Alt santral-lateral diş kök kanal tedavisi. Alt kanin diş kök kanal tedavisi. Üst molar diş kök kanal tedavisi. Alt molar diş kök kanal tedavisi KÜ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ 2017-2018 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI PREKLİNİK PUANLARI ENDODONTİ ANABİLİM DALI 2. SINIF Üst santral-lateral diş kök kanal tedavisi Üst kanin diş kök kanal tedavisi Üst premolar diş

Detaylı

İstanbul'da bulunan Zihinsel Engelliler Eğitim Uygulama Okullarındaki öğrencilerde diş ve dişeti sağlığı durumunun saptanması ve iyileştirilmesi

İstanbul'da bulunan Zihinsel Engelliler Eğitim Uygulama Okullarındaki öğrencilerde diş ve dişeti sağlığı durumunun saptanması ve iyileştirilmesi ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Kenan NAZAROĞLU Doğum Tarihi: 20.01.1983 Ünvanı: Yrd. Doç. Dr. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Y. Lisans Diş Hekimliği Fakültesi İstanbul

Detaylı

HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ

HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ Cilt:15-16, Sayı:22-23-24-25, Yıl:2010-2011 Vol:15-16, No:22-23-24-25, Year:2010-2011 ISSN: 1303-9105 DİCLE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of the Faculty of Law of Dicle University DİCLE

Detaylı

bilimname düşünce platformu XXIX, 2015/2

bilimname düşünce platformu XXIX, 2015/2 HAKEMLER KURULU Mustafa ULU (ERÜ), İbrahim GÖRENER (ERÜ), Erdoğan BAŞ (Marmara Ü.), Ali ÇİFTÇİ (Necmettin Erbakan Ü.), Süleyman DOĞANAY (ERÜ), Bekir TATLI (Çukurova Ü.), Cenan KUVANCI (ERÜ), O. Zahit ÇİFTÇİ

Detaylı

Ağız Hastalıkları (2-0) Ağız, Diş ve Çene Radyolojisinde Araştırma Teknikleri ( 2-0 ) Klinik Diagnoz-1 (2 1) Klinik Diagnoz-2 (2 1)

Ağız Hastalıkları (2-0) Ağız, Diş ve Çene Radyolojisinde Araştırma Teknikleri ( 2-0 ) Klinik Diagnoz-1 (2 1) Klinik Diagnoz-2 (2 1) AĞIZ, DİŞ VE ÇENE CERRAHİSİ ANABİLİM DALI 2015-2016 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI /GÜZ ADI Veysel KALKAN Dental İmplantoloji ve Biyomateryaller (2-2) Doç. Dr. Erdem KILIÇ Veysel KALKAN Gökhan YILMAZ Mustafa KARAKAYA

Detaylı

KADIN VE TOPLUMSAL CİNSİYET ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

KADIN VE TOPLUMSAL CİNSİYET ARAŞTIRMALARI DERGİSİ KADIN VE TOPLUMSAL CİNSİYET ARAŞTIRMALARI DERGİSİ YAZIM KURALLARI SAYFA YAPISI Cilt Payı: Cilt payı: 0 cm (Sol) Kenar Boşlukları: Üst-Alt-Sağ-Sol: 2 cm Kağıt: Letter, Genişlik 21.5 cm, Yükseklik 28 cm

Detaylı

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI Yayım İlkeleri 1. Türkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından Bahar ve Güz olmak üzere yılda iki sayı çıkarılan hakemli

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: ESRA PAMUKÇU GÜVEN Unvanı: Yrd. Doç. Dr. Öğrenim Durumu Derece Alan Üniversite Yıl Yüksek Lisans Diş Hekimliği Ege Üniversitesi 1999 Doktora Endodonti Anabilim Dalı Yeditepe Üniversitesi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: GÜLŞAH YENİER İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: gulsah.yenier@okan.edu.tr

Detaylı

Hüseyin ERTAŞ, DDS, MSc, PhD

Hüseyin ERTAŞ, DDS, MSc, PhD Hüseyin ERTAŞ, DDS, MSc, PhD ACADEMIC CV CHAIR, DEPARTMENT OF ENDODONTICS, FACULTY OF DENTISTRY, IZMIR, TURKEY ASSISTANT PROF. DR.HÜSEYİN ERTAŞ Address : Izmir Katip Celebi University, Department of Endodontics,

Detaylı

Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Konya

Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Konya 1. ÖZGEÇMİŞ 1.1. Adı Soyadı: Atilla Gökhan ÖZYEŞİL 1.2. Doğum Yeri ve Tarihi: Şebinkarahisar, 18.07.1970 1.3. Bildiği Yabancı Diller: İngilizce 1.4. Eğitimi: 30.06.1981 Mithatpaşa İlkokulu, Ankara 30.06.1984

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: GÜLCE ALP. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla/ İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: GÜLCE ALP. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla/ İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: GÜLCE ALP İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla/ İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: gulce.alp@okan.edu.tr 2. Doğum

Detaylı

MAKALE YAZIM KURALLARI

MAKALE YAZIM KURALLARI YAYIN KURALLARI Dergimizde, özgün araştırma ve inceleme makalesi, derleme makalesi, çeviri, arşiv belgeleri, kitap eleştirisi ve tanıtımı, ölüm ve sempozyum vb. haberleri yayınlanır. Yazıların başka bir

Detaylı

ESERLER LİSTESİ. A2. Tunga, U. ve E. Bodrumlu, Assessment of the sealing ability of a new root canal obturation material, J Endod, 32, 876-878 (2006).

ESERLER LİSTESİ. A2. Tunga, U. ve E. Bodrumlu, Assessment of the sealing ability of a new root canal obturation material, J Endod, 32, 876-878 (2006). ESERLER LİSTESİ A. Uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makaleler : A1. Erten, H., Z. Zafersoy Akarslan ve E. Bodrumlu, Dental fear and anxiety levels of patients attending a dental clinic, Quintessence

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇÖLGEÇEN

Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇÖLGEÇEN 1 Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇÖLGEÇEN ÖZGEÇMİŞ VE YAYINLAR LİSTESİ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI, İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ, İZMİR, TÜRKİYE 1 YRD. DOÇ. DR. ÖZLEM ÇÖLGEÇEN Addres : İzmir Katip Celebi

Detaylı

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TIPTA UZMANLIK KURULU. Endodonti Uzmanlık Eğitimi Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Komisyonu

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TIPTA UZMANLIK KURULU. Endodonti Uzmanlık Eğitimi Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Komisyonu T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TIPTA UZMANLIK KURULU Endodonti Uzmanlık Eğitimi Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Komisyonu Endodonti Uzmanlık Eğitimi Çekirdek Eğitim Müfredatı 2011 Ankara 1 TUK Endodonti

Detaylı

ESERLER LĐSTESĐ A. YAYINLAR

ESERLER LĐSTESĐ A. YAYINLAR ESERLER LĐSTESĐ A. YAYINLAR A.1. a) SCI (SCIENCE CITATION INDEX), SCI EXPANDED KAPSAMINDAKİ DERGİLERDE YAYINLANAN MAKALELER (Derleme Dahildir) 1. Saraç, Y.Ş., Başoğlu, T., Ceylan, G., Saraç, D., Yapıcı,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: VASFİYE IŞIK İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: vasfiye.isik@okan.edu.tr

Detaylı

MAKALE YAZIM KURALLARI

MAKALE YAZIM KURALLARI YAYIN KURALLARI Dergimizde, özgün araştırma ve inceleme makalesi, derleme, çeviri, arşiv belgeleri, nekroloji, kitap eleştirisi ve tanıtımı, sempozyum vb. haberleri yayınlanır. Yazıların başka bir yerde,

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ KOORDİNASYON BİRİMİ KOORDİNATÖRLÜĞÜNE

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ KOORDİNASYON BİRİMİ KOORDİNATÖRLÜĞÜNE ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ KOORDİNASYON BİRİMİ KOORDİNATÖRLÜĞÜNE Proje Türü Altyapı Projesi (AYP) Proje No Proje Yöneticisi Proje Başlığı 14A0234001 Yukarıda bilgileri yazılı olan

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJE KESİN RAPORU EGE UNIVERSITY SCIENTIFIC RESEARCH PROJECT REPORT. 4,5 cm

EGE ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJE KESİN RAPORU EGE UNIVERSITY SCIENTIFIC RESEARCH PROJECT REPORT. 4,5 cm A4 2,5cm YAZI KARAKTERİ: TIMES NEW ROMAN EGE ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJE KESİN RAPORU EGE UNIVERSITY SCIENTIFIC RESEARCH PROJECT REPORT İLK PENCERE: Proje adı 12 punto ile en fazla 38 Karakter

Detaylı

3M Oral Care. 3M post ve kor çözümleri. Karmaşık işlemler şimdi daha basit.

3M Oral Care. 3M post ve kor çözümleri. Karmaşık işlemler şimdi daha basit. 3M Oral Care 3M post ve kor çözümleri. Karmaşık işlemler şimdi daha basit. 3M post ve kor çözümleri. RelyX Fiber Post 3D nin sağladığı faydalar. Daha kısa sürede öngörülebilir sonuçlar. Biliyoruz ki endodonti

Detaylı

Bu sayının Hakemleri

Bu sayının Hakemleri Bu sayının Hakemleri Prof. Dr. Ramazan Altıntaş (Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Prof. Dr. Ahmet Turan Aslan (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Doç. Dr. Osman Aydınlı (Gazi Üniversitesi

Detaylı

Orijinal makale GİRİŞ

Orijinal makale GİRİŞ Yeni Tıp Dergisi 2014;31:109-113 Orijinal makale Endodontik Tedavi Görmüş Dişlerde Farklı Kanal Patı ve Doldurma Tekniğinin Vertikal Kök Kırığı Direnci Üzerine Etkisinin İncelenmesi (Effects of different

Detaylı

Uluslararası Spor Bilimleri Araştırma Dergisi (USBAD)

Uluslararası Spor Bilimleri Araştırma Dergisi (USBAD) Uluslararası Spor Bilimleri Araştırma Dergisi (USBAD) Yazım Kuralları: Çalışmanın metni 12 punto, 1,5 satır aralığında, Times New Roman yazı karakterinde, iki yana yaslı şekilde, MS Word programında yazılmalıdır.

Detaylı

Endodontic treatment of a maxillary first molar having three mesiobuccal canals: a case report

Endodontic treatment of a maxillary first molar having three mesiobuccal canals: a case report Cumhuriyet Dental Journal Volume 18 Issue 2 doi: 10.7126/cdj.58140.1008001646 Cumhuriyet Dental Journal available at http://dergipark.ulakbim.gov.tr/cumudj/ Volume 16 Number 1 e-issn : 2146-2852 Official

Detaylı

Metacem, rezin bazlı, Dual-cure, yüksek dayanıklılıkta, daimi yapıştırma simanıdır.

Metacem, rezin bazlı, Dual-cure, yüksek dayanıklılıkta, daimi yapıştırma simanıdır. Meta Biomed METACEM için Kullanım Talimatları Metacem, rezin bazlı, Dual-cure, yüksek dayanıklılıkta, daimi yapıştırma simanıdır. ENDİKASYONLAR: - Kron ve köprüler (Seramik, kompozit, porselen metali)

Detaylı

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 10 Aralık 2015

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ. Yıl: 5 Sayı: 10 Aralık 2015 155 KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl: 5 Sayı: 10 Aralık 2015 KARADENIZ TECHNICAL UNIVERSITY INSTITUTE of SOCIAL SCIENCES JOURNAL of SOCIAL SCIENCES Year:

Detaylı

DÖNER ALETLERİN KANAL TEDAVİSİNDE KULLANIMI

DÖNER ALETLERİN KANAL TEDAVİSİNDE KULLANIMI TC. EGE ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ ENDODONTİ ANABİLİM DALI DÖNER ALETLERİN KANAL TEDAVİSİNDE KULLANIMI BİTİRME TEZİ Stj. Diş Hekimi Javid JAFARZADA Danışman Öğretim Üyesi: Prof.Dr. M. Kemal ÇALIŞKAN

Detaylı

Kök kanal tedavisinin yenilenme (retreatment) insidansına etki eden faktörlerin değerlendirilmesi: Retrospektif çalışma

Kök kanal tedavisinin yenilenme (retreatment) insidansına etki eden faktörlerin değerlendirilmesi: Retrospektif çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi 2010; 11 (2) : 52-57 Kök kanal tedavisinin yenilenme (retreatment) insidansına etki eden faktörlerin değerlendirilmesi: Retrospektif çalışma Evaluation

Detaylı

KLİNİK KULLANIMDA GÜTAPERKA KONİLERİN DEZENFEKSİYONU ÖZET

KLİNİK KULLANIMDA GÜTAPERKA KONİLERİN DEZENFEKSİYONU ÖZET G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt VII, Sayı 2, Sayfa 147-153, 1990 KLİNİK KULLANIMDA GÜTAPERKA KONİLERİN DEZENFEKSİYONU Bahar ÖZÇELİK* Şebnem BÜYÜKKILIÇ** Ruhi ALAÇAM*** ÖZET Bu çalışmada, gütaperka konilerin

Detaylı

MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ HUKUK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ C. 18 S. 3

MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ HUKUK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ C. 18 S. 3 MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ HUKUK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ C. 18 S. 3 Y. 2012 Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi ISSN - 2146-0590 C. 18 S. 3 Y. 2012 Sahibi Marmara

Detaylı

Cam İyonomer Hibrit Restorasyonlar

Cam İyonomer Hibrit Restorasyonlar Cam İyonomer Hibrit Restorasyonlar Prof. Dr. L. Şebnem Türkün Cam iyonomer simanların aşınmalarının fazla olması ve translüsentlik eksiklikleri sebebiyle geliştirildiler 1. REZIN MODIFIYE CIS 2. POLIASIT

Detaylı

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ FAKÜLTE YÖNETİM KURULU TOPLANTI TUTANAĞI

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ FAKÜLTE YÖNETİM KURULU TOPLANTI TUTANAĞI TARİH: 26.10.2016 T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ FAKÜLTE YÖNETİM KURULU TOPLANTI TUTANAĞI NO:82 Fakülte Yönetim Kurulumuz Dekan (V.) Prof.Dr. Zeynep YEŞİL DUYMUŞ başkanlığında

Detaylı

One Shape Sadece 1 kanal eğesi

One Shape Sadece 1 kanal eğesi One Shape Sadece 1 kanal eğesi TEK eğeli TEK Ni-Ti Döner Alet Sistemi Geleneksel yönteme göre yaklaşık 4 kat daha hızlı kök kanal tedavisi. Toplam tedavi süresinde anlamlı kısalma.* Ve ABC ( Anti Breakage

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, İçerik ve Tanımlar

BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, İçerik ve Tanımlar BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, İçerik ve Tanımlar Tanımlar: Dergi: Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Sanat Dergisi ni, Derginin Sahibi: Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi adına Fakülte Dekanını, Yayın

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Hakan Yılmaz. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat- Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Hakan Yılmaz. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat- Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Hakan Yılmaz İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat- Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: hakan.yilmaz@okan.edu.tr

Detaylı

BİTİRME ÖDEVİ VE TASARIM PROJESİ ARA RAPOR YAZIM KILAVUZU

BİTİRME ÖDEVİ VE TASARIM PROJESİ ARA RAPOR YAZIM KILAVUZU BİTİRME ÖDEVİ VE TASARIM PROJESİ ARA RAPOR YAZIM KILAVUZU 1. Başlık ve Kapak Sayfası Başlık sayfası formatı için bölüm web sayfasında bulunan rapor_kapak.docx başlıklı MS Office Word dokümanı kullanılacaktır.

Detaylı

F.Ü. TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME TEZİ YAZIM KLAVUZU

F.Ü. TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME TEZİ YAZIM KLAVUZU F.Ü. TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME TEZİ YAZIM KLAVUZU 1. GİRİŞ Fırat Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünde hazırlanacak bitirme

Detaylı

Üç kanallı ve fraktür hattına sahip üst birinci küçük azı dişin retreatment tedavisi: Olgu sunumu *

Üç kanallı ve fraktür hattına sahip üst birinci küçük azı dişin retreatment tedavisi: Olgu sunumu * OLGU SUNUMU Üç kanallı ve fraktür hattına sahip üst birinci küçük azı dişin retreatment tedavisi: Olgu sunumu * Durmuş Alperen Bozkurt 1, Hale Arı Aydınbelge 1 Selcuk Dental Journal, 2015; 1: 20-24 Root

Detaylı

T.C. GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ Diş Hekimliği Fakültesi Dekanlığı TEKLİF MEKTUBU

T.C. GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ Diş Hekimliği Fakültesi Dekanlığı TEKLİF MEKTUBU Tarih ve Sayı: 15/02/2017-E.2754 T.C. GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ Diş Hekimliği Fakültesi Dekanlığı *BELC3R61B* Sayı :19823435-934.01.04/ Konu :Tıbbi sarf malzeme alımı hk. TEKLİF MEKTUBU Diş Hekimliği

Detaylı

Endodontik Tedavi Sonrası Post-Core Uygulamalarının Sıklık Dağılımları

Endodontik Tedavi Sonrası Post-Core Uygulamalarının Sıklık Dağılımları ARAŞTIRMA (Research) Hacettepe Dişhekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 30, Sayı: 2, Sayfa: 3-7, 2006 Endodontik Tedavi Sonrası Post-Core Uygulamalarının Sıklık Dağılımları Frequency Distribution of Post-Core

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Diş Hekimliği. Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Diş Hekimliği. Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SİMGE TAŞIN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: simge.tasin@okan.edu.tr 2.

Detaylı

Sahibi. Afyon Kocatepe Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ. Editörler Prof. Dr. A.İrfan AYPAY Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ

Sahibi. Afyon Kocatepe Üniversitesi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ. Editörler Prof. Dr. A.İrfan AYPAY Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ 1992 SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Cilt IX, Sayı 2, Aralık 2007 Afyon Kocatepe University Journal of Social Sciences Vol. IX, Issue 2, December 2007 Sahibi adına Rektör Prof. Dr. Ali ALTUNTAŞ Editörler Prof.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: ELİF ÇİFTÇİOĞLU İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: elif.ciftcioglu@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla /

ÖZGEÇMİŞ. Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: BURÇİN ARICAN ÖZTÜRK İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: burcin.ozturk@okan.edu.tr

Detaylı

TÜBİTAK ULAKBİM "TÜRKİYE DERGİLERİ DİZİNİ

TÜBİTAK ULAKBİM TÜRKİYE DERGİLERİ DİZİNİ ULAKBİM "TÜRKİYE DERGİLERİ DİZİNİ DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ NELER OLMALIDIR? Başkan: Prof. Dr. Şeref SAĞIROĞLU Prof. Dr. Berna ARDA Prof. Dr. Burçin EROL Prof. Dr. Metin GÜRÜ Prof. Dr. Hakan YARDIMCI Dr.

Detaylı

DERGİ HAKKINDA BİLGİ

DERGİ HAKKINDA BİLGİ DERGİ HAKKINDA BİLGİ 1- Dergi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi nin süreli bilimsel yayınıdır ve yılda 2 sayı yayınlanır. 2- Derginin amacı, tıp fakültesi öğrencilerinin özellikle tıp alanında olmak üzere hemen

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAHAR DÖNEMİ DERS YÜKÜ I. SINIF

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAHAR DÖNEMİ DERS YÜKÜ I. SINIF 2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAHAR DÖNEMİ DERS YÜKÜ I. SINIF Protetik Diş Tedavisi T101 Prof. Dr. Bülent Kesim Protetik Diş Tedavisi K.Ö.U. T102 Prof. Dr. Bülent Kesim Biyofizik T107 Doç. Dr. Rahmi KÖSEOĞLU

Detaylı

Farklı Uygulama Tekniklerinin İrigasyon Solüsyonlarının Etkinliği Üzerine Etkileri

Farklı Uygulama Tekniklerinin İrigasyon Solüsyonlarının Etkinliği Üzerine Etkileri Özgün Araştırma EÜ Dişhek Fak Derg 2013; 34: 34-41 Farklı Uygulama Tekniklerinin İrigasyon Solüsyonlarının Etkinliği Üzerine Etkileri The Influence Of Irrigation Techniques On The Efficacy Of Solutions

Detaylı

KLİNİK BİYOKİMYA UZMANLARI DERNEĞİ BİLİMSEL ÇALIŞMALARA DESTEK ve ÖDÜL YÖNERGESİ

KLİNİK BİYOKİMYA UZMANLARI DERNEĞİ BİLİMSEL ÇALIŞMALARA DESTEK ve ÖDÜL YÖNERGESİ KLİNİK BİYOKİMYA UZMANLARI DERNEĞİ BİLİMSEL ÇALIŞMALARA DESTEK ve ÖDÜL YÖNERGESİ Amaç MADDE 1 Bu yönerge; Klinik Biyokimya Uzmanları Derneği (KBUD) tarafından desteklenecek bilimsel araştırma ve aktiviteler

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Arif ŞAYBAK. İletisim Bilgileri. Adres: Toros. M. 78028 S. Özbey APT K:11 D:11 Çukurova/ ADANA(Aile) Telefon: +905368823282

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Arif ŞAYBAK. İletisim Bilgileri. Adres: Toros. M. 78028 S. Özbey APT K:11 D:11 Çukurova/ ADANA(Aile) Telefon: +905368823282 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Arif ŞAYBAK İletisim Bilgileri Adres: Toros. M. 78028 S. Özbey APT K:11 D:11 Çukurova/ ADANA(Aile) Telefon: +905368823282 Mail: arif_saybak@yahoo.com 2. Doğum Tarihi: 1984 3. Unvanı:

Detaylı

Rubber Dam in Hastalar Tarafından Kabul Edilebilirliği Üzerine Bir Değerlendirme Çalışması An Evaluation of Rubber-Dam Acceptability by the Patients

Rubber Dam in Hastalar Tarafından Kabul Edilebilirliği Üzerine Bir Değerlendirme Çalışması An Evaluation of Rubber-Dam Acceptability by the Patients ARAŞTIRMA (Research) Hacettepe Dişhekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 30, Sayı: 2, Sayfa: 8-12, 2006 Rubber Dam in Hastalar Tarafından Kabul Edilebilirliği Üzerine Bir Değerlendirme Çalışması An Evaluation

Detaylı