ÜÇLÜ MEZİC: SİYASET, BİLİM, İŞ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ÜÇLÜ MEZİC: SİYASET, BİLİM, İŞ"

Transkript

1 ÜÇLÜ MEZİC: SİYASET, BİLİM, İŞ BİR MECBURELER BİR MECZUBELER ELİNDE VATAN Ya da düşmanın aklından geçenler. Evet ya aklı yahut hissi yabancı tesiri altında olan karar edicilerin arasında sıkışıp kalmış bir ülke midir Türkiye? Hayır hali sadece bu tasvirle tesbit edilemeyecek bir ülkedir Türkiye. Çünkü ne resmi ne haddi tamam edilmesi tartışmalardan kurtarılabilinir bir ülkedir Türkiye. Zira Türkiye yi tarif etmek için uygundur diye takdim edilecek hangi söz olsa, o sözlerin; içlemi, örtüşmesi ve gerektirmesi bakımından kesişimini neredeyse hiç kimse teraziye koymaya cesaret edemiyor. Dolayısıyla o cesarete zemin olmak iradesini belli eden bir halk yaşamıyor bu ülkede demek, mantık ilmi mucibince şarttır. Nâtık, düşünerek konuşmak manasında bir zatî sıfatıdır insanın. Fakat dikkat! Vehmediş de düşünmektir, fehmediş de. Yani mantığın mucibeleri, mecburların da meczubların da isbat getirmelerine yarayışlı ise bile her isbat birer delil midir? Önce bakalım delil nedir Delil: bir şeyin ne olduğuna tam tetabuk eden ve şeyin kendisinden başka olup o şeye, aklı daha da yaklaşmasına imkân olmayacak kadar yakınlaştırırken, o derece yakınlaşamayacak olanların zayıflıklarını belli eden malumatın her biri. Bi l-muvacehe Türkiye nin, karar yapıcılarının bir şey yapmakla yapmamak arasında muhakemeleri sayesinde ne halden ne hale düştüğüne dair tesbitler yapacağız burada. Bu tesbitlerin delil kuvvetinde olup olmadığını mütemadiyen müzakereye arzedeceğiz. Yani bir kere de burada, irade-yi vataniye sergüzeşti okumaya çalışacağız. İrade-yi vataniyyenin dibacesini, yüksek müsaadelerinizle; misak-ı millî ile 1924 anayasası arasındaki vakayinamelerdir kabul ederek ilk tesbitimizi yapalım. Birinci paragrafımızın ilk cümlesinin bu tesbitimizle kuvvetli bir irtibatı olduğunu fark ediyorum. Sizin dikkatinizi de bekliyorum açıkçası: 1) Kalbe l-vukuun ya akıl yahut his diye parçalanması müşahede edilemiyor dibacede. 2) Dibacede ancak hesaba katılan yabancı, daha sonra tesir ede(bile)n yabancı ya dönüşüyor. 3) Sıkıştırıldığı yere sinip kalmayan bir ülke iken dibacede, sıkışıp kalmış bir ülkeye dönüşmüş. İlave şu üç tesbiti içeren ilk tesbitimiz, dibaceden sonraki günlerden bugüne kadar ve bugün zabta geçen tevarihi aslolandan uzaklaşıldığının resmi olarak gördüğümüz tesbitini ilzam ediyor. Böylece tesbit sayısı etti beş. Birinci paragrafımızın üçüncü cümlesi; halinin resm-i tam ve hadd-i tam açıklanamayışına, yani o olgunlukta açıklama yapılacak olsa, halin o açıklamaların hepsini muhale düşürdüğüne müstenittir. Çünkü dibace ile mütemadisi arasında kopukluk olduğu içindir ki, o açıklamalar kanaat edenlere değil itiraz edenlere sebebiyet veriyor. Şu son iki tesbit ile, tesbit sayısı yediyi buldu, şimdilik. Muknî ve muteriz illa aynı vaktin insanları arasında görülecek gibi değil sadece. Ülkenin, dibaceden sonraki her on yıllık devrelerinin gündemleri; bir devrede müdafii olduğuna diğer bir devrede taarruz eden insanların ömürlerini öğütmüştür, görüyoruz. Bu da sekizinci tesbit oldu. Şu son üç tesbitten istihracen gelelim onuncu tesbite; dibacenin, ikmal edilmesini istikbale bıraktığı ve fakat yine de telmihsiz bırakmadığı gündemler, başka suni ve onar yıllık gündemlere iğfal ettirilmiştir bugüne kadar. Birinci paragrafın dördüncü cümlesi ana başlığımızla insiyak içindedir. Dayatmalar önünde sürüklenmenin terbiye ettiği garezlerle karar yapıcılar oldu hep bu ülkenin başında. Dayatmaya dönüşmüş şartlar ve kızıl elma kisvesinde kapılınmalara dönüşmüş medetler arasında gidip gelen -sözde- muhakemelerle bugüne kadar günü kurtarmış (!) bir ülke. Bir millet mi yoksa bir toplum mu yaşıyor bu ülkede? Dibaceye bakınca

2 bir millet, ama sonrasına bakarsak dibacedeki tecrübesini yitirmiş bir toplum. Yine de pek belli değil. Uyuyor mu, ölü mü yoksa numara mı yapıyor!? Tam da bu noktada, ağız değiştirerek veya rolleri becayiş ile akıl yürütmek belki daha açıklayıcı olacaktır. Tektip ve laik bir halk yaratmamız gerekiyor diye okunan mücbir sebepler tesiri altında maslahat vaz ediliyor mesela. Bu mevazın karşısında çatıştırmaya dayalı sömürü mekanizması mucibince -muareze mi muhalefet mi meşveret mi olduğu belli edilemeyen- hâdis aktörler önderliğindeki biri islamcı bir kürtçü diskur, o mücbir sebepleri sobeliyor. Meczubelikler de işte o vakit neş et ediyor. Ve muvazenenin kaybedildiği an da o andır. Vezin yitirilmiştir o anda diyebilmenin saiki ise çok ibreli, ama bütün ibreleri aynı nabza amade. Mecbureler gerek içte gerek dışta millete her zaman -az yahut çok fakat her zamanbağlı ve değer verirken, meczubeler, sadece evrensele, insan hakkına, moderne, demokrasiye, sosyal sorumluluğa, eşitliğe, güçlüye bağlı ve değer vermekle beraber millî vicdanı, milliyeti söz etmeye layık bulmuyor. Mecbureler iş başında iken öyle işler yapmışlar ki bugün onlara, din ve dil fobili modernmanya eşhas yaftası iliştiriliyor. Karşıtı ve hayattan çekip aldıkları dinden örnek olarak İslam ı ve dilden örnek olarak Kürtçe yi ele alırsak; İslam ın ve Kürtçe nin ne zararı vardı? sorusuna, bugün, mecbureler iktidarı dönemine asılan yaftayı haklı saydıracak bir açıklama verilemez. Çünkü Türk Milletinin rahmi İslam idi ve Kürtçe de o rahimde bir ur falan değildi. Fakat tektip ve laik toplum üretmekten başka hiçbir hamleye gün yüzü göstermemek kararlığıyla dayatmalarda bulunan cabirler karşısında, onların ağızlarını kapatacak ve millî vicdanı, milliyeti söndürmeyecek iş ne olaydı acaba? İşte bu soru mecburelerin cevaplamak üzere çalıştıkları bir soru idi. Onların doğru cevabı bulamadıklarını ve doğru cevabın şöyle şöyle olduğunu söyleyen yok ülkede. Aksine, onların, ülkesine bile isteye zulmettiklerini söyleyen ve mecbureliği fark edemedikleri için cabirin işine yarayan meczubeliklere uygun fevriliklere yönelenler oldu, olmakta. Ülkenin dağına taşına yazılan önce vatan ibaresinin bir açıklama olduğunu, yani, soruyu doğru cevaplayamadığımızı biliyoruz ancak hem aklımızın hem şartlarımızın el verdiği kadarıyla bu kadarını yapabiliyoruz, hiçbir şeyi feda ve heba etmiyoruz, etmeyiniz de ve fakat sabrediniz ifadesi olduğunu bilenler, hatırlayanlar doğru cevabı bulacaklar ve ülkeyi meczubelikten çıkaracakları gibi bir mecbureliği tekrar kabul etmeyecekler. MODERN, KLASİK VE BİZ Birbirlerine ters ve aralarında ayrışma sebebi var iddia edilen şeylerde; bazen onların bir bütün oluşlarını teyit eden gizler çok belirleyicidir. Giderek bir müphemliğe varan sanıdan, vehimden ya da zamanla uygulamaya gelip oturmuşluklarından gelen dayatmadan, kanıksamadan teyit bulurlar. İşte bunlardan biri modern ve diğeri de klasik veya tabir-i diğer geleneksel olandır. Biz... yani müslümanlar bu ikisinden birine ait ve dâhil olmaya veya bu ikisinden birini sahiplenmeye mecbur addediyoruz kendimizi. Bu genellemeyi yapabiliyoruz, çünkü hanif olanı bile isteye terkedişten kaynaklanan ve her yere sirayet etmiş bir evrimleşmeyi görmezden gelemiyoruz. Bu genellemeyi yapabiliyoruz, çünkü modern olanın barındırdığı bir bit yeniği var sezgimizden hareketle arayışına düştüğümüz çıkışların peşindeyiz. Bütün gayretimizi ancak ve ancak sağdan soldan gelen dirsek darbelerine göre duruş değiştirmekte oluşumuz tetiklediği için o çıkışın nerede olduğunu bulamıyoruz. Sonuçta, modern olanın ehven-i şer imbiğinden rafine edebildiğimizi seçiyoruz. Fakat bu eleme, elekten geçenin modern olmadığını tasdik etmek değil... biliyoruz. Niye böyle? Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. İki arada bir derede kalmışlığımızın sebebi nedir acaba? Öğrenmek isteyenlerden biri olarak acaba bu mudur sebep diye münazara açan kimi gördüysek

3 onlar... belki de ister istemez, zaruretler muvacehesinden çıkıp kurtulmuş bir münazara açamadı ne yazık ki! Burada açmaya çalıştığımız münazara, kesinlikle şu zikrettiğimiz illetten masundur. Çünkü bu münazara, zaruretlere sığınmayan... kaçınılmaz sayılan şeyi de, gözüne çöp batmasın diye sakınmamız ve kıskanmamız gereken kıymetlerimizden başka şey saymayanları davet eden bir münazaradır. Anahtar Kelimeler: Modern, Klasik, Hanif, Cami, Kilise, Fizik, Kimya, Copernicus, Descartes, Newton, Seyid Ali Paşa, Sanayi, Bilgi Toplumu, 16.yy, 17.yy, O Nedir, İlke, Element MODERN İLE KLASİK ARASINDAKİ İLK REKABET KONUSU: FİZİK Modern ile klasik arasındaki ilk müsabaka, kendini, Dünya Merkezli Evren Telakkisi ile Güneş Merkezli Evren Telakkisi tartışmasında belli etmişti. Tartışmanın başlık edindiği gündemin önermelerine bakıp da orada kalırsak, sanılır ki bu iki yargı başka başka şeylerdir. Garip ve fakat bellidir ki, şu sözde başkalığın... hatta düşmanlığın, başladığı yıllardan itibaren sergüzeştini okuduğumuzda çift kişilikli bir tek bünyeyle karşılaştığımızı anlıyoruz. Dünya merkezlidir evren; çünkü şöyledir, böyledir... falan. Güneş merkezlidir evren; çünkü şöyledir, böyledir... falan. İşte şu şöyledirler, böyledirler mülahazalarında; mefhumun kendi farkını anlatması beklenirken aksine diğeriyle olan müşterekliklerin ispatı kuvvetinde kelimelere sığındıkları görülüyor. Mesela... Von Helmont; sözcülerden biri, diğeri ise Descartes. Ne söylerken hangi gizleri ilam ediyorlarmış görelim bakalım. O nedir i, o nda gördüğümüz hiçbir şeye hayranlık duymayacağımız kadar mekanik biçimde açıklayabilirim. Çünkü nasıl oluyor da o nda sorusuna cevap olacak şekilde açıklamaktır esas olan. Bu iddia, Descartes isminde ve çağında felsefi temellendirmeye sahip olmak üzere bir yüzyıl boyunca idealize edilmişti. Muarızı olan birikim ise muarızının felsefi temellendirmesi karşısında şu önermeyi telif etmekteydi: O nedir i, o nun derinine yönelip anlayışımın aklımla kavrayabildiğim şeyin kendisine dönüştüğü anda açıklayabilirim. Çünkü neden o nda sorusuna cevap olacak şekilde açıklamaktır esas olan. Görüldüğü gibi, iki diskur da akla sığdırmanın peşinde. Yani ikisi de öğrendiği şeyi o anda yaratıyor. Daha önce var olduğuna ilişkin hiçbir zorunlu kabule yer vermiyor. Demek ki birinin mekanik çözümleme diğerinin anlamak (organik çözümleme) diye takdim ettikleri o şeyin hiçbir değeri yok. O şeyin; bir hükme bağlamadan önce var bunda bir bit yeniği, ama ne şeklinde zihinleri rahatsız eden şey değeri var. Bir de hükme bağlandıktan sonra elde var bir tane daha şeklinde envantere kaydedilme değeri edinmesi var. Tez, antitezine yenilse bile gam değil. Çünkü ikisinin göreceği iltifat, uygulamaya uyup uymadığıyla tahakkuk ediyor. Marifet olanı gerçekleme başarısında değil yani. O iki kafa indinde, nazariyata ameliyatı sığıştırmak ve ameliyatı nazariyatlar kitabına uygun tesviye etmeyi başarmak marifetten sayılıyor. Madem öyle, ister dünya merkezli ister güneş merkezli ne farkeder!? Farketmez ise nedir bu? Bir rekabet! Evet, Helmont ve Descartes isimlerinde izleyegeldiğimiz zümreler arasındaki, bu, değişik ama başka diyemeyeceğimiz şeyler, ancak, rekabete kam edilebilinirdir. Ama gerçekte birbirinden başka olup ve müstakilen iman imansızlık mevzu edilmiş bir can düşmanlığı temellendirmesi gözden kaçırılmamalıdır. Yani, dikkatle ve öncelikle rekabeti ve taraflarını açıklamak gerek.

4 Bunların biri modern, diğeri de klasiktir. Ve rakip değil düşman diye takdim edilmektedirler. Aslında... biri diğerini hoş gören ve yine diğerini süslenmek için kullanabilinir sayan iki karakterdirler. Zaten, başka başka olduklarını iddia etmek; modern olanın neyi, klasik olanın neyi hedefleyerek duruşmaya çıktıklarını anlatmayı gerektirmektedir. Neyi olsa yapıştırmak için kullandığımız bir sakız var. Çoğunluk; Modern, Klasik olanın zarfı / mazrufu kisvesindeki kiliseye muhalifti deyişimiz, işte o sakızın ta kendisidir. Bu muarezede rekabet mi var savaş mı var tayini için şu soru yarayışlıdır. Yansıttığı meramın kanıksandığı o duruşmada Cami ye yer var mı? Var. Hem de nasıl bir yeri var. Propagandayı tahlil ettiğimizde buz gibi meydana çıkıyor ki, aslında modern in savaştığı, kilise değil camidir. Kilise, bugün *o gün yani+ hâkimi ve amiri ve âlimi sıfatıyla, caminin aidiyet kesbettiği insanlık müktesebatına o müktesebatı yıkmadan da sahip olunabileceğine inananların ve uğraşanların remzidir. Kilise, o yüzden klasik, gelenek yaftalanır. Ve bu yafta modern olanın doğuşunun doğallığı dolayımında telaffuz edilebilinirdir. Modern olmayan; ama kilise ama cami olsun, artık klasiktir. Klasik olan yolda yürüyen, eşyanın tabiatı icabı ille klasik olanı kuvvetlendirir, geliştirir. Klasik ibaresi, o ibare içine girene düşman olanın, yani modernin mevazıdır. Düşmana galebe çalmak, sadece değişik değil tastamam başka bir yol açmayı iktiza eder. İşte bu yol tutuş, ilk elden çok yarayışlı bir felsefe inşa etmeye netice verdi: Mekanikçi Doğa Felsefesi. Demek ki, modern olan ile klasik olan arasında kalmamak, ne modern ne klasik addedilmemek diye bir yeri var caminin. Çünkü klasik olanın zarfı ve bazen mazrufu olan kilise, camiye düşmandır. Ve kilisenin klasik tesmiye edilmesi; hâkim olanın yolunda galibiyeti unut diyen modern ile klasiğin, aslında aynı safta olduklarını belli ediyor. Zira hâkim olan camidir ve camiye karşı geliştirilen yeni modelin adı da modern olacaktır elbet. Ezcümle, 16. ve 17.yy konsepti içinde, camiyi mağlup etmek isteyenler biri kilise ve diğeri modern isimli iki kardeştirler. Tabi, cami, klasik kelimesinin terimleşmesinden önce nerede idiyse yine orada olmak; mevzi tutmak zorunda idi. Yenildi sonuçta. Ama dikkat... yenilmişlik psikozuna boğulması mevzii terketmeyişinden kaynaklanmamıştır, mevzii tutamayışından dolayıdır. Bu tesbitimizi sözümüzün başında ihsas etmiş idik. Ve güneş merkezli yahut dünya merkezli feza-kâinat tasavvurlarının münazarası ve münakaşası ile müsabaka ve müsaderesini işaret etmiştik. Önermelerden biri ile diğerinin sözcüleri, başka oluşlarını fehmettirmek için ne beyan etseler, aynı sıra aralarındaki değişikliği ve fakat kesinlikle hangi şeyden başka olduklarını söylemiş olurlar. Hangi şeyden?! Cevap olarak cami dedik buraya kadar. Fakat aslında hanif olandan başka dırlar. MODERN İLE KLASİK ARASINDAKİ DİĞER REKABET KONUSU: KİMYA Önerme rekabetine meydan olan ikinci alanı Modern Kimya biliminin tecrübesine verebiliriz. Aynı manevraların kimya biliminde tesbitine imkân veren teşhislerimize, cisim kavrayışında yaşanan istihaleler karine teşkil ediyorlar. Madde... O zamanlar yani yılları sularında, maddeden daha çok telaffuz edilen cisim kelimesidir. İşte cisim hakkında, eskiden beri gelen bir ilke ye bağlı, yani; canı, ruhu, bedeni olan diye teşrih edilmesi yok edilmemesi tartışması yaşandı o yıllarda. Klasiklerin, element ibare ettikleri üç temel beden olan tuz, civa, kükürt; modernlerin teşrihinde, ilkeden, yani canı ve ruhu olmaklıktan koparıldı. Kadim filozofların bir önceye irca edilemez nokta manası verdikleri atom tabirini, yani herhangi cisim telakkisine inhisar etmeksizin müslümanların cevher kavramına mümasil duran atom telakkisini çekirdek noktasına hapsettiler modernler. Yani onda bir ilke olması gerekmediği ve fakat element telakkisinin kifayet ederliği dayatılan bir kimya, haniflerin kimyasına ikame edildi.

5 Kadim kimya, zaten element i; onu inkâr etmeyerek ve dört neden *fail, madde, suret, gaye] mihengiyle üç ilke *can, ruh, beden+ tasavvuruna arzederek, dört temel element *ateş, su, hava, toprak+ araştırmasını geliştirmekteydi. Nicolas Lemery nin, onca çalışmaları içinden nasıl oldu da kimya alanında mekanikçi felsefenin işine yarayışlı ispatlar bulamamasını bugünün kimyacıları hayretle karşılamaktadır. Kimya biliminin babaları tahtına Lemery yi değil de Lavoisier ve Boyle u oturtmaları bu hayretten dolayıdır mesela. Aynı sıra, lazım gelen deneysel karineleri bulmaya ramak kala dursa da Lemery yi silip atmaya razı olamıyorlar. Kimya alanının Modern ile Klasik rekabetindeki mülahazalarında temel soru şu olmuştu. Niteliklerin taşıyıcısı nedir? Değişik cevaplardan birinin diğerinden ne kadar farklı olduğu, sadece; hanif e galebe çalmak imkânını veren sonuçlar doğurmaya hangi cevabın layık olduğuna bağlı tutuldu. O fark ne olsa, yine de klasik ile modernin, birbirlerinden başka şeyler diye takdim edilmesine yetmez. Aksine, ancak değişik oluşlarını izah eder. Klasik olan taraf; üç ilkeyi terketmeksizin elementlerin her bir diğerinin müstakilliyetini özgün bir açıklamaya bağlayarak inşa edecekleri uzmanlığı, hanifin önüne geçmek başarısı adına önemsiyorlardı. Modern olan taraf ise; ilke ile element arasında bağdaşıklık olmadığını; elementin hem ilkel hem basit hem kusursuz cisimler telakki edilmesi gerektiğini söyleyerek hanifin önüne geçmek adına bu bağdaşıksız lığı önemsemekteydi. Modernler, klasiklerin element dediği nitelikler izafe edilen o cisim ille de ne başka cisimlerden ne birbirlerinden ayrışarak meydana çıkarlar; karışık cisimler de tarif edilen kusursuzluktaki cisimlerin bileşkesidir; sonunda bileşiklerinden ayrıştırılabilirler... demekteydiler. Kimya... ezcümle, modern bilimin yani mekanikçi felsefenin *Avrupa daki reformun, zikredilmemekte olan] restorasyon yönü bu tür felsefi vazlarla doludur. Yani rönesans havada asılı kalan bir acayibü l-teemmül değildir. Bir müstakil alan olarak kâfir cehdine ait şubelerdendir. Klasikler, tıbbın ve simyanın hizmetinde disiplin olmaktan öteye bir kimyaya azmetmemişlerdi. Politik kararlı bir diskurun ilim cephesindeki kumandanlarından olan kimyacılar iki tezin tanımlanışına uygun gözlemleri ve o gözlemleri ispatlayan(!) deneyleri bir yüzyıldan uzun süre birbirlerine hep arzededurdular. Ta ki Newton ve Lavoisier e kadar. MODERN BİLİM NE ZAMAN RÜŞTÜNÜ İSPAT ETTİ? Camiyi yenmeleri de, bilimin modern örgütlenmesi vaz ıyla aynı sıradır. Bu mesai o süre zarfında mekanik, dinamik, hareket, biyoloji, optik, tarih, siyaset, sosyoloji, ekonomi, psikoloji alanlarında da tecrübe edilmekteydi tabi. Hüsamettin Arslan ın Epistemik Cemaat ismiyle teşhis ettiği bu örgütlenme sancaklarından biri, önce kraliyet akademyaları ve peşinden *arka planını manastırlara kadar vardırabildiğimiz+ ikincisi üniversiteleşmedir. Üniversite + Kilise, bir ilişki içinde miydi ki diye muaheze edenler bilsinler ki üniversite; kilise öğretiminin manastıra sığmayıp dışına taşan müfredatın kabıdır. 13.yy.dan 17.yy sonuna kadar öyleydi. 17.yy.ın sonu o ilişkinin koptuğu takvimdir aynı zamanda. Cami, bu hasımlığa cevap vermedi mi? Verdi de vermedi. Seyid Ali Paşa nın Uluğ Bey Zic ini tekrar çoğalttırıp medreselerde ders kitabı olarak müfredata koydurması mesela. İlk karşılık odur. Gelenbevizade Ahmet Vefik in gayretlerini de bu karşılığa ekleyebiliriz. Son hamle ise belki, Babanzade Ahmet Naim in felsefe terimleri sözlüğü çalışmasıdır. Ancak bu son çalışma pek sönük sayılmalıdır. Çünkü takvim kullanımında bir ikilik çoktan başlamıştır o yıllarda. İki arada bir derede kalmışlık yaşanırken Rumi takvim ve hicri takvim tatbikattayken, bir karşılık verildiğinden söz etmek pek mümkün değildir. Luther in, Copernicus a İncil den payandalar bularak itiraz edişi noktasından, yaradılışın inanırlığını ispatı için Newton un bilimsel yetkeye dayanması noktasına varan Modern ve Klasik arasındaki rekabeti

6 anlayamamışlığımız; bizim sanayi toplumu dönüşümünü de bilgi toplumu dönüşümümüzü de anlayamayışımızın başat sebebidir. Modern ile Klasik kelimeleri başat ve kendilerine üstünlük getirecek bir doğa kavramı ve o kavramın insana biçtiği rolü tartışan iki rakip takımın adıdırlar. John Locke iki Bacon dan birini över diğerini yerer. Yaşlı Bacon hâlâ klasik felsefenin örümcek ağlarından tam temizlenmemiş bir kafayı taşır omuzlarında ona göre. Genç Bacon ise mekanikçi felsefenin duru, ölçülebilir, karşılaştırılabilir ve faydacı kafasını taşır omuzlarında. Hiç de öyle sakin, mesut şartlar altında değilken bu sonuca vardırılan modern mesai; matematik, geometri, astronomi, biyoloji, mekanik, dinamik, tarih, ekonomi, politika, sosyoloji, edebiyat başlıklarında sürdürülmüştür. 30 yıl vuruşmaları, yüzyıl vuruşmaları bi de cami ile bitirilmemiş harpler, köşe kapmacalar içinde; yenemeseler de camiyi, ona yenilmediklerini görmekle onanan modern + klasik, avunmak tatminini aşan kazanmak gururu için bir dakika bile boş durmamış. Hobbes un Leviathan ı, Machievelli nin Prens i görmezden gelinemeyecek kadar yarayışlı ve fakat muhtaç olan üniversitelerde yahut bağımsız çalışan profesörleri örgütleyerek ve finansman vererek kullanmaya başlayabilirdi artık. Stuartlar İngiltere de XIV. Louis Fransa da; modernlere fırsat, teşvik anlamında kucak ve kulak açtılar. Bu himaye, modern takımın üniversitelerde tam yetkeyle yapısal ve gerektiğinde de oluşturmacı hamlelere soyunabilmelerini getirdi. Otorite hem cezbedici propaganda müfredatı hem alet edevat mucitleri edinmiş olmakla ve bilim adamları da felsefeleriyle aynı sıra, formüllerine itibar ve icra alanı kazanmakla iyi bir alış-veriş içinde memnundular. Bir tür bilim sendikaları, teknoloji sendikaları halindeki örgütlülük, bugün bütün dünyaya üniversal öğretim-öğrenim sistemi halinde yayılmış yerleşmiştir. MODERN, CAMİ ONU İÇERİ ALDIĞI ANDA NE OLDU? Yani ne zaman alet işler el övünür özdeyişinde temayüz eden ahlâk yıkıldı işte o zamandan beri aletler ve sanat insan için değil artık. Alet aletliğini, sanat sanatlığını yitirdi. Suninin sebeb-i hikmeti, insanın hayat imkânlarına bir güvenlik alanı açmak idi. Ama şimdi hayatın mümkünleri, yaşadığımız yeri yaşanabilir kılmak imkânı dairesinden koparıldığı için hür olmak telakkimiz aletlerin hâkimiyet alanına mahpustur. Zaruri ihtiyaçların karşılanması, işin kolaylaştırılması ve etrafımızın güzelleştirilmesi yolunun izzeti olan bildiklerimizle amel ederek bilmediklerimizi öğrenmek bağlamı-aklı kopmuştur. Elimizdekilerle amel ederek edinemediklerimizi edinmek bağlamının intaç ettiği bilgi, güven duyurmaktan uzak ve endişe doğuruyor. Bilgimiz, katılımın harcı olmak yerine atılımın muharrikidir bundan sonra. Aletlerimiz ve sanatımız, insanın mevcudunun hikmetini idrake yarıyorken kıvanç ve vakarımıza kıyafet olabiliyordu. Hayata emniyet verir ve duyarken hürriyetin muavini de olabiliyordu onlar. Fakat şimdi, emniyetten ne kadar feragat edersek o kadar güven ve güvenden ne kadar feragat etmeye razı isek o kadar hürriyet formülü içinde yaşıyoruz. Kırk katır mı kırk satır mı? İlkelerimize birinci dereceden tesir eden yeni bir model benimsediğimizde, artık, gerçekleri başka bir zeminden algılamaya başlarız. Ama bu dikkatten feragat eden cami, bu sebeple zilletten çıkabilemeyeceğine akıl erdiremiyor. Asuman idi fezanın ışıkları, şiirde insanın ziyneti olmak yakışırdı onlara. Ama şimdi, Copernicus ve Kepler in tahrifatı etkisi altında asumanın, aşmamız gereken bir sınırlanış olduğuna hükmediyoruz. Muhteremin aklına uyduk ve dünya mı, o da ne oluyormuş ki, denizdeki kum tanesinin yeri dünyanın fezadaki yerinden daha üstün diyoruz. Algımızı tahrifinden beri tutmadığımız süre, böylece, feza hakkındaki bilgimizin artması güven duyurmuyor ve fezaya açılmamız da hürriyet tesis etmiyor. Sevgili idi tendeki can, şiirde maşukun aşkı olmak yakışırdı ona. Ama şimdi, Darwin tahrifatı sayesinde tek hücreli, mikro organizmanın atılışı olduğuna hükmediyoruz. Muhteremin aklına uyduk ve insan mı, o da

7 ne oluyormuş ki, amibin teki diyoruz. Algımızı tahrifinden beri tutamadığımız süre, böylece, can hakkındaki bilgimizin artması güven duyurmuyor ve ekvanın süreklilik yapısı hürriyet tesis etmiyor. Ruh idi nefsin letafeti, şiirde nabzın vecdi ve ilticanın cezbesi olmak yakışırdı ona. Ama şimdi, Freud tahrifatı sayesinde bunalımın iki yaşına kadar tam hızını aldığına hükmediyoruz. Muhteremin aklına uyduk ve imtihan mı o da ne oluyor ki, ta baştan hapı yutmuşun tekiyiz diyoruz. Algımızı tahrifinden beri tutamadığımız süre, böylece, ruh hakkındaki bilgimizin artması güven duyurmuyor ve ruhumuza kulak vermemiz hürriyet tesis etmiyor. Cevher idi devinimdeki enerji, şiirde kalplerin döndürülüşü, kalpten kalbe yol ve Mikail olmak yakışırdı ona. Ama şimdi, Maxwell tahrifatı sayesinde evrenin parçacıklar çekimine indirgendiğine hükmediyoruz. Muhteremin aklına uyduk ve cevher mi o da ne oluyor ki standart modelin mecburesinden başka diyoruz. Algımızı tahrifinden beri tutmadığımız süre, böylece, çekirdek hakkındaki bilgimizin artması güven duyurmuyor ve enerjiyi dönüştürmemiz, evrenin yatışmaz yapısı hürriyet tesis etmiyor. Seyid Ali Paşa nın hamlesi, kendisi, delegasyon şanzımanında öğütüldüğü için en azından sadrazam edilmediği için akim kaldı. Ve Modernin hassaten kimya laboratuvarlarındaki ilk deneylerini niçin güherçile üzerine yoğunlaştırdığını soruşturmayan faydacı kafalarımızın elinde tükendik. Seyid Ali Paşa nın yorumu indimizde şu idi: Modern, kendi mahallesinde ne kadar himaye bulsa onlara fayda getirmez. Zira modernin adam hesabına alınması, caminin indinde yani hâlâ üstün olduğuna bütün dünyanın hemfikir bulunduğu caminin indinde muteber bulunması sayesinde olacaktır. Aksi halde eriyip unutulup gitmeye mahkûmdur. Fakat savaş meydanlarında sırf kendi aramızdaki muhabbetin yitirilmesinden kaynaklanan yenilgilerimizi, modern olan kavrayışın becerikliğine yormamız; hem modernin kuvvetlenmesine hem bizim düşmemize sebep olmuştur. Bu incelememizde öğrenilmiş yanılgımızdır diye ifade ettiğimiz modern, kiliseye hasımdır önermesi eğer bir hakikat olsa idi, o mahallenin kilisesinin yıkılması intaç etmeliydi. Aksine, burada dikkatlere sunduğumuz gibi, kilise değil yıkılan cami olmuştur. İlk darbeyi, cami odağı etrafında kurumlaşmış olan üretim ve bilim yapılarımız almıştır. Sanayi-i nefise mektepleri ve mekteb-i sultaniler, medreseleri ve baruthane, saraçhane gibi imalathaneler de meslek organizmalarımızı havaya uçurmuştur. Bu yeni model, yönetim ve asayiş gerçeklerimizi de başka bir zemine taşımak zorunluluğunu mündemiç olarak; bürokrasi ve zaptiye örgütlerinin toplumumuza girmesinin yolunu açmıştır. Ulema, ümera, hükema memura; şifahane hastahaneye; esnaf ve sanatkâr işçiye; imalathane fabrikaya ve sanayi sitesine; kethüda ve maiyeti zaptiye ve jandarmaya; evkaf bankaya boşu boşuna dönüşmemiştir. Sanayileşmemizin sadece ve sadece malın ziyadeleştirilmesi ile makineleşme şeklinde gerçekleşmesi, işte meselenin künhüne vakıf olmamaklığın nasıl bir şey olduğunun ispatıdır. Bilgi toplumu gündemimiz de bilgisayarların tüketim malı halinde yaygınlaştırılması politikasına kurban edilmektedir. Modern çıkışın kimin nesine ne şey olduğunu anlamayanların elinde sanayileşmeyi ve giderek bilgileşmeyi anlayabilemiyoruz vesselam. MODERN VE HANİF Müslümanlardan ne çok muharrir modern konulu yazı yazdılar. Bazıları hazmetmek için yazmış ve diğerleri de hazmedemedikleri için yazmışlar ne yazık ki. Bu hükmün alelacele verilmiş bir hüküm olduğu ileri sürülebilirdi. Fakat o yazıları hazım mehazında ele alan çıkmadığı gibi çoğunluk mütalaalar gerçeklik sorgulaması kabilinden oldu. Modern olan, müslümanları yendi dediler. Çünkü müslümanlar çağa ayak uyduramadılar, olup-biteni anlamak istemediler ve dahi anlayamadılar dediler. Veyahut moderni çok haklı olarak batı ile

8 özdeşleştirip dediler ki, müslümanın batıya galebe çalmak gibi bir davası mı varmış da hal-i hazırın yenilmişlik diye adlandırılması isabetli olsun. Birinci örnek ağız, hazmetmek için ve ikinci örnek ise hazmedemediği için açılan birer ağızdırlar aslında. Bir kısmı beceremeyeceğini kabul ettiği için bir kısmı da beceriksizliği sayesinde, batı yani modern tarafından, işe yarar bulunması hatırına mağlup taraf olarak afişe edilmediler. Hatta böylece mağlup ettikleri taraf adına konuşmak mevkiini veren el alan el arasında ticaret metaına dönüştürdüler bir elbirliği içinde. Ambalajı da gerçeklik oldu. Olan her şey gerçektir. Olanın izahı ise gerçekliktir. İzah edenin algılamasıdır yani. Bu ambalaja her çalıntı sığdırılabilir. Ya izaha ihtiyaç duyulmayacak kadar meydanda olan da bir gerçek değil midir? Evet. Evet, modern bir gerçek ve izahat vermeye ihtiyaç duyanlar da gerçeklik makamını paylaşmaktadırlar bu ticarette. Anahtar Kelimeler Modern, hanif, gerçek, gerçeklik, Müslüman, hakikat, sezgi, analiz, mekanik, ihtiyar, itibar, gözlem, deney, analoji. SAADET TELİFTE Mİ TEVİLDE Mİ? Peki, modern, moderni odaklayan bir izahatı kendisi dışında biriyle ticaret konusu etmeyi niçin faydalı bulur? Bu sorunun cevabını veremeyecek tek taraf vardır: Hanifler. Cevap vermeyecek olanlar da bir taraftır: Modernler ve hempaları. Hanifler bu soruya cevap veremezler, çünkü onlar için fayda, gerçeklerin gayrısında mütalaa edilebilinemez. Modernler ve hempaları ise cevap vermezler, çünkü onlar ta baştan beri, ilkeler konusunda başka bir modeli benimsemek istedikleri için, gerçeği gerçeklikle ifsadeden taraftırlar. Müslümanlar ne vakit, İslam ı diğer dinlerden biri kabulüne kattılar ise telif i tevilden ayırmaya önem vermezlik etmeye de başladılar. Bu, oldu. Ve bu yüzden bir gerçektir. Bu gerçeğin niçin ve nasıl vuku bulduğuna açıklık getirmeye çalışmıştık. Modern, Klasik ve Biz başlıklı makalemize bakılabilir. Gerçeklik kabındaki her zırvayı gerçeğin izahına hemseviye saydıran modernler ve hempaları ne çok uğraşsa nafiledir. Çünkü hanifler ve herkes bilir ki, gerçeklik, hakikati örter. Onun yerine faydalar kanununu ikame eder. Hanif, hakikati, ona tedahül ederek anlayan kişi olduğu için yaptığı her izahat bir gerçekleme dir. Bir teliftir. Bilimin her masasında ve aynı sıra hayatın her müstakil alanındaki faaliyetlerimizin hedefi, hakikati ona tedahül ederek anlamak olmalıdır. Bu hedefi tutturmanın bize, ille de ızdırapsız bir ömür vereceğini iddia edemeyiz; fakat başka bir hedefin vaadiyle mukayese edilmeyecek kadar fıtratımızı şerh eden odur. Zaten en iyisi, maksat ızdırap çekmemek ise hedef bir an önce dünyadan çıkıp gitmek olmalıdır. Lakin hanif olan, dünyanın da dünya halinin de hakikatin bir mütemmim mecraı olduğunu, bilerek isabetle anlamış kişidir. Dolayısıyla saadetle, yani ızdıraplarından kurtulmakla elde edilen hürriyetin, hakikatten kaçmakla uyuşmadığı apaçık ortadadır. Bir can taşıyoruz. Bu canın, adını ihtiyaç dediğimiz amaçlardan ibaret nitelikleri tebarüz ediyor. Hakikati aramak amacı, diğer amaçlarla aynı şiddette ve o diğer amaçların her birinde mündemiç olmak kaydıyla âdemoğlunu, iş işleyen bir canlı kılıyor. Kendisi, zamandaşları, selefleri ve bir parçası olduğu tabiatın diğer varlıkları âleminden gelen birikimleri halindeki bilgisi, o kişioğlunun işlediği işlerin baş referansıdır. Bütün kişioğullarının kabul ettiği bir külçe bütün referanstan söz etmiş oluyor muyuz böylece! Hayır. İşte az önce dedik ya; gerçeklik, hanif kişioğlunun o müktesebat içinden reddettiği bir parçadır. Peki, ifsadettiği halde modern kişioğlu gerçekleme yi reddediyor mu, hayır. Bozduğu halde kullanıyor. Şu fesad

9 kişioğlunun fesadından mamul eşyayı, hayatından tardeden bir hanif var mı ya!? Yok. Demek ki referans birikimin yanı sıra başka bir kabul kıstası var insanoğlunun hayatında: İhtiyar, itibar. Muteberin değeri, akledilmiş olmasından doğar ve sezişle seçilmiş olması ile daha da kuvvetlenir. Sanki bir gün işe yarar diye diye çöp eşyadan geçilmeyen ardiyeye benzer bir zihni olan modern, işte tam da bu sebeple birkaç tane fiziğe sahiptir. Birinde analizin, ötekinde mükâşefenin, diğerinde inanmanın galip geldiği fiziklerinin hiçbirine kıyamıyor. Kıyamaz, hakikati araştırmak başatı adına değil ama vurdum mu düşüren mamulü makine adına kıyamaz. Elbette sezişle görüş ve mekanik görüş arasında bir gözü kör dolaşır durur da, güya belli etmez. Bellisini gözünden kaçıran da gözden kaçıranda matematik belginliğe borçludurlar. İfna ve ifsadedilememiş az sayıdaki anonim referanslardan biri olduğu için matematik, yani en kuvvetli gerçekleme sanatımız sayesinde sanayiler modern bilimin çırağı olmaya boyun eğiyorlar. Yine de bilimsel bilgi nesine ne şeydir bir tarife kavuşturulmamıştır modern tarafından. Der ki, akletmek ve sezmek hiçbir zaman ispatın önüne geçemeyeceği için icat ve icapların aleti mevkiine yükselemez. İspat dediğin de gözlem ve deney istatistiklerinin tevilinden başkası kalmıyor. O gözlem ve deneyden tevile yarayışlı ya da hipoteze hizmet eden normal şartlar tezgâhını ayırınca, yani gerçek şartlar altında o yorumun hiçbir değeri de kalmıyor aslında. SEZGİ VE ANALİZ BİRİ BİRİNE İKAME DEĞİLDİR. Modern, sürekliliği tersinirlik-tersinmezlik analizine feda ettiğinin farkındadır. Fena sıkıştığı anda sezginin yerine analojik kayıtsızlığı işlemekten yüksünmez de yine makinelerinin maharetini ve marifetli sistemlerini öne sürerek muhaliflerini susturmayı başarır. Çünkü ahlâkı yoktur. Zira ahlâkını ifna ettiğini iddia etmek için onu amelî ve nazarî diye ikiye ayırmış olduğunu bilmek yeter. Modernin ipliğini pazara çıkarmak müslümanın vazifesi değil elbet. Fakat Müslüman, özelde müslümanı ve genelde insanı muhakeme sıhhatine davet etmekle mükelleftir. Hakikati aramak amaçlanması ve bu amacın sair amaçlara teşmiliyle aynı sıra her birinde korunan mihenk mevkiinde tutulması insana hem gerek hem şarttır. Bu gerek şartı; - aynı bir üçüncüye eşit olan iki kemmiyetin birbirine eşit olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz, - 1 sayısı için icabedenin, o n için doğru olmak şartıyla n+1 için de doğruluğu gözleniyorsa o icabın bütün tam sayılar için geçerli olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz. - bir çizgideki C noktası, A ile B arasında ve D noktası da A ile C arasında ise, D noktasının A ile B arasında bulunması gerektiğini bildiğimiz gibi biliyoruz. - bir noktadan bir doğruya paralel olmak şartıyla çekilen her doğrunun hep aynı çizgiye düştüğünü bildiğimiz gibi biliyoruz. - birer litre sıcak ve soğuk suyun doldurulduğu kapta ılıtılan iki litre sudan, ılıtılışın tersini işleterek bir litre sıcak ve bir litre soğuk suyun ayrıştırılamayacağını bildiğimiz gibi biliyoruz. - enerjinin sakınımı ve kütlenin sakınımı prensipleriyle zamanın izafiliği prensibinin merkezil kuvvetler fiziği zorlamasının yani fizikte mekanik felsefenin yaşadığı buhranlardan kurtulma gayretlerinin sonucu olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz. Bu biliş örneklerinin her birinde bir diğerinden geçişli seziş, aklediş, gözleyiş, delilleme mevcut. Hakikati aramak araçlarını modern de hanif de kullanagelmekteyken, modern, sadece mantık ve mekanik çözümleme ile işlemek yeter diye etrafa telkin verirken bütün salkımı yutuveriyor. Hanifin eli armut mu topluyor ya! Hayır. Fakat Müslüman, moderne payanda ve abone olmakla beraber hanifi kösteklemekteyken hanifin eli kolu bağlanıyor.

10 Diyelim hadi, modernden gayrısını kösteklemesin de ne yapsın müslüman! Nimetleri kendine haram mı etsin?! Değil mi ki, bu makaleyi okumaktansa tedarikçinizden gelmesini beklediğiniz teklif mektubunun üç haftadır gelmeyişine bir çare aramanız daha gerçektir. Değil mi ki, haber metinlerinin etiketlenmesinde kullanılmak üzere kongre kütüphanesi katalog sistemini tercüme işinizi bitirmeniz daha gerçektir. Çünkü maaş karşılığı olan o işlerinizi tehir ettikçe nimetlerden mahrum kalacağınız mukadder. Müslüman müslümanı bu kadar hayınca muaheze ederken, acaba, Kepler in karnını nasıl doyurduğunu bilmiyor mu? Takipçisi olduğu Kopernik ilk hareket ettiriciyi izahsız bıraktığını biliyor ve o öylece durdukça telif ettiği hareket ve atalet aksiyomlarının havada asılı kalışına daha ne kadar tahammül edebilirdi! Eğer o, müslümanların önüne geçmek bizi birinci yapacak başka modele bağlı iken, onların ihmal ettiği bir şeyi ikmal etmek ise en çok ikinciliği garantilemek olduğuna göre; birinci olmak için İslam a girmek insanı haysiyetine yakışan tek seçimdir deyiverseydi evet o zaman Kepler; mükemmel daireler yoktur, gezegenlerin konumlanışlarını onları düzgün beşgenlerle aralayarak tasvir ederiz diyemezdi. Çünkü müneccimliğine kulak veren çıkmazdı. Tabi öyle olmadı. Krallara palavra satmaya yarayan meşgalesi karnını doyurmaya yetmeseydi hakikati aramak(!) yolcusu olur muydu diye zar atmaya gerek yok elbette. Hanifi muaheze edenlere bir soru yöneltmek için lafı dolaştırmak gerekiyordu lakin: Karnı doyurmuyor diye hakikati aramak yolundan sapmak yahut hakikati aramak paravanından karın doyurmak İslam a uyar mı? Allah ın rızasını kazanarak da karın doyurulabilir, gündelik hayat kolaylaştırılabilir ve güzelleştirilebilir. Dini, aklı, nesli, canı, malı koruyarak hikmet mesleğine devam etmek; eğer modern olanın yadsıdığı, küçümsediği, marjinalliğe ittiği birşey olduğu için kaçınılacak, sakınılacak hal telakki ediliyorsa modern insan; kendinin sebep olduğu fesadı hangi gerçeklik izahıyla savunabilecektir? Fe akim vecheke li d-dini hanifen; fetratellahi elleti fetarennase aleyha, la tebdile lihalki l-lahi zalike ddinü l-kayyimu ve lakin eksere n-nasi la ye`lemun. HANİF VE ENFORMASYON Bu incelemenin kayda değer tarafı, bugüne bilgi çağı veyahut bilgi toplumu etiketinin yakıştırılmasındadır. Ayrıca bu yakıştırmanın arkasında modern bilim kanıksamasının yer almasındadır. Bugün de insanoğlu dünyadaki geçmiş ömr-ü hayatını devrelere ayırmakla beraber, o etiketlemeyi, hep, adlandırmanın öncesine tatbik etmişti. Bugün orta çağ adlandırmasını kullanıyoruz ama bu adlandırmanın yaşı ortaçağ dan küçüktür. Fakat bilgi toplumu veya bilgi çağı tabiri, yaşanırken işbu zamanın mentalitesine, ruhuna isim bulma teemmülünün mahsulü. O mentalitede enformasyon, kullanma amacı maniple edilmiş ve faydacılığa malzeme edilmiş birşey haline düşürülmüştür. Anahtar Kelimeler modern, hanif, enformasyon sistemi, bilgiişlem, bilgi, veri, kayıt, kütük, ansiklopedi, sözlük, kayıt esaslılık, ürün esaslılık, modern bilim, aydınlanma çağı, bilgi çağı. BİLGİ TOPLUMU SINIFLANDIRMALARININ SEBEP VE ABESLİĞİNİ TASHİH Hatta belki devrim çağı tabiri zamandaşı insanların telaffuzunda rastladığımız bir tabir olsa bile, o takvime bugün; aydınlanma çağı, akıl çağı, rönesans demeyi tercih ediyoruz çoğunluk. Bu tesbit, ilk elden kusurlu gelebilecektir. Ama değil. Zira bir başlangıç ve olgunluk yılı gruplandırması ittifakı hâlâ yoktur. Keza o yıllarda öyle isimlendirmeye layık sayılan hal ve hadiseler tezkirelerinde ve kahramanlarının eserlerinde aydınlanma çağı yahut akıl çağı ifadelerine ancak heyecan içinde rastlıyoruz. Aynı gözlem sonucu meşşaiyyun, skolastik, filosofik vd. dönem isimlendirmeleri için de geçerli.

11 Velakin bilgi çağı, enformasyon çağı ve bilgi toplumu takdim edilen çağ işte deruhte ettiğimiz çağdır diyebiliyoruz. Ne cesaret ama! Bir farkındalık ve ilerleme hali telakkisini sadece kendine yakıştıran bir nesil olmalıyız ki insanoğlu şimdi kendi kendine isim koyuyor. Tabi bu cesaret hiç de mesnedsiz değildir. Mesnedini malumat, veri, bilgi birikimi yoğunluğuna bağlamak ise hata olur. Esasen o birikimin saklanması, iletimi ve kullanımına münhasır araçların sayısı ve çeşidinde artış yaşandığına dayanılmaktadır. Bu karine, eğer epey yaşlı araçların azlığı ve darlığının sebebi olarak malumat, veri, bilgi birikiminin yetersizliğini ispat edecekse kabule şayandır. Ama ancak o kadar. Bilmiyoruz tabi. Ama bundan, diyelim bin sene önce Yunanca dan ve Latince den Arapça ya çevrilmiş malumat, veri, bilgi araçlarından neredeyse beş-altı yy. habersiz geçen dönemin yahut Roma, Sasani, Mısır, Osmanlı idare ve hayatlarının, bugün bile her eser ve sistemine hayretle bakılmasını nasıl izah edeceğiz? Zira ancak dişin kovuğunu dolduracak bilgi birikimine sahip olduklarına kanaat getiriyoruz. Fakat hayretimizin büyüklüğü bu kanaate uymuyor. Yapılarında çift sıra dış duvar örgüsü kullanan Romalı, demek ki yalıtım ve ısıtma bilgisine sahipti. Enerji kaynaklarının tükenirliğine ve kesintisizliğine kayıtsız kalan bir toplum devr-i daim düzeneklerine zihin yormazdı herhalde. Vurmalı ve kıskaçlı veya kesmeli el aletinin yüzlerce çeşit biçimde yapılmış olması sırf keyfe yahut tesadüfe yorulamaz elbette. Metal cevherlerinin birbirlerine aşılanması tecrübelerinin, hadi diyelim altın yapmak için uğraşılmış olsun; reçetelerinin kaydedilmediğine inanıp, deney ve gözleme ehemmiyet verilmediği hükmüne sarılmayacağız tabi. Ateşin kontrol edilmesi ile kontrol altında kullanımının ve çeşitli mekanik aktarım tertibatlarının, dünkü seviyelerine hâlâ yeni birşey katmış değiliz üstelik. Eşyalarımızın yapımında plastiğin kullanılmasını sağlayan polimerlemenin, binlerce yıldır cam eşya yapımında uyguladığımız bir işlem olmadığını kim söyleyebilir! Bir küfede maddi varlıklar envanteri ve başka küfede işlem bilgisi envanteri var. Bunlar arasında büyük boşluklar var diye yüzyıllar öncesinin insanlarından bize ulaşan mirasa enformasyon sorunlu yaftası yapıştırmak olsa olsa çıktığı kabuğu beğenmezliktir. Yağmura süzek güneşe gölge kalmak karşısında, ömrü, maddi envanter kadar uzun olamayan entelektüel envanter Dün hangi verili yahut verimsiz şartlar altında ise bugün de öyledir. Bugün höyük ve tümseklerin altından entelektüel envantere kaydedeceğimiz eşyalar o kadar az çıkıyor ki, maddi envantere kaydettiklerimize nazaran hiç mesabesindedirler. O kadar marifetli ölçüm ve karşılaştırma araç ve yöntemlerine sahip olduğumuz halde mirasın üstüne nasıl olup da toprak örtüsü gelmiş bilemiyoruz. Bildiklerimizin büyük kısmı da zorlama akıl yürütmelerden çıkardıklarımız. Çünkü tabiatın kronolojik gözlemini yapmak için kurabildiğimiz en maharetli laboratuvar ortamlarımızdan en eskisi yüz yaşında bile değil. Mesela rasathanelerimizden başkasını gösteremiyoruz. Evrenin mütemadiyen genişlediğini keşfettiğimizi söylerken kullandığımız kelime, tek başına bile bu keşfin yeni olmadığını ispat ediyor. Bakınız; feza, uzay, space ve diğer dillerdeki eşanlamlıları daima artan, genişleyen demektir. Bu kelimeler kaç yaşındadır bilenimiz yok. HA CENNETTEN TAPU HA DÜNYADAN ANSİKLOPEDİ Yığın halinde verinin ve seçmecesine girişildiğinde bir hakkındalığın ne çok yere dağılmış, serpilmiş işaretlerini aldığımız bilginin işlenmesi ve hazmedilmesi; evvela, onların adlandırılıp sınıflandırılmasını sağlayacak araçlara ihtiyaç duyuruyor. Efradını cami, ağyarını mani deyimi; aydınlanma çağı, devrim çağı, akıl çağı, bilgi çağı, bilgi toplumu yakıştırmalarımızın atası sayılacaksa eğer, bugün ancak ükela toplumundan bahsetmek icabeder. Bilginin işlenmesi kemmiyet ve keyfiyet içinden tahriçler yapmak ustalığı gerektirir. Ve karşısında saygı duyulacak açıklama, ustalığı belli eder. Tahriçler ve açıklama. İşte bunlar usta-çırak, hoca-talebe ilişkisi ve iletişimi icabı yazılır. Ama bu ilişki ve iletişimin dışından olup haberdar edilenler arasında, sorunlar-çarelerfaydalar ilişkisi ve iletişimine dâhil insanlar da vardır. Esasen mezkûr tedahülenin kapsamı her zaman bu

12 kadarla kalmıştır. Değilmiş zannı galip görünse de esası bozan bir etki yoktur. Aksine, bozan etki diye ileri sürülen her ne varsa, onlar, zikrettiğimiz esası teyit eder. Zaten modern bilim yapma iddiasının kendini ciddiye aldırdığı tarihlerden buharlı pompanın icadına kadar olan döneme niye akıl çağı dendiği de, o asılsız ama galip zanla ilgilidir. Bugünün toplumuna bilgi toplumu denmesi de o zannın baskın şekilde yaşıyor olmasındandır. Bilgiyi işleme işinin birincil kahramanları ve esas müdâhilleri şimdide olduğu gibi sınırlı sayıda kişilerdir her zaman. Bu işin evrakı ve mahsulleri o birinci halkanın dışındaki insanlara ne zaman ki servis edilmiştir işte o vakit malumat edinen insan sayısı çoğalmıştır. Bu, onlara bilgiyi işlemekten anladığı vehminin ısmarlanmasıdır. Bir eşya fiyatına olsa bile yine zahmetine nazaran bedava ısmarlanan bilgi yi geri çeviren çıkmadı ve çıkmıyor. Bir tür boyun eğmek olan tahriç ve açıklama imkânına sahip olduğunu iddia edememek yetersizliğinden, bir tür cesaret sergilemek olan tahriç ve açıklama yetisine şu an sahip değilsem de gerekenler her an elimin altında kabalığına dönüşmenin adlandırılışıdır yani aydınlanma. Keza karanlık, hâlâ milim alan kaybetmemiştir. Çünkü bilgiyi işlemek ; aydınlanmadır diye takdim edilen yıllarda ne aydınlanmaya rahim ne de aydınlanmanın evladı yerine koyulacak kıymete mazhar olmuştur. Ismarlanan palavra ansiklopedi ve sözlükler tepsisinde takdim ediliyordu. Kiliseyle işbirliği yapmak ihtiyacından çıkmak isteyen krallar, naipler ve aileleri yanısıra ünvansız efendiler ansiklopedi ve sözlüklerin ilk müşterileri olmuştu. Müşteriler arasına tebaanın katılması ise; kiliselerin, manastırların, üniversite ve kolejlerin işletmelerinde, şirketlerinde modern bilimin işe yarar alet-edevatının kabul edilmesinin peşinden gerçekleşmiştir. Ruhban sınıfı bile tekelindeki cennet emlakı komisyonculuğu na rağmen, düne kadar burun kıvırdığı modernlerin icatlarından medet ummuşlarsa, halkı cennet tapusundan başkaca ve hatta onun yerine fiziğin, kimyanın, coğrafyanın tapusuna yani ansiklopediye niçin saygı duymayacaktı ki? Üstelik modern bilim halkın çıkarı ile kralın çıkarını telif ediyorsa! ENFORMASYON SİSTEMLERİ HASADI Sonuç bilgiyi işlemek, sitayişle her anonsuna intizar edilen usta, hoca, otorite sıfatlarını taşıyandan başkasının itiyat edindiği bir mesai olmamıştır. Fakat enformasyon sistemi ve aynı sıra eşya olan ansiklopediler müşteri bulmuştur. Peki, malumatın yayınlanması herkesi bilgili kılmış mıdır? Hayır. E o zaman aydınlanma çağı, bilgi çağı, devrim çağı, bilgi toplumu tabirlerinin mesnedi sadece ve sadece enformatiklerin çoğaltılmasıdır. Anlatım ve açıklama biçiminde sergilenen bilgilerden, onların o şekilde sergilenmesi dolayısıyla farkedilemeyecek ama teşrih edilmesi halinde ortaya çıkacak muhtevasından yararlandıran yöntemleri, halktan kişiler bulsaydı eğer, devrim çağı tabirini de kabul ederdik. Netice-yi kelam; bilgiyi işleyenlerin (!) kitaplarının azlığı çokluğu, insanoğlunun herhangi döneminin bilgi çağı diye adlandırmasına kıstas olamaz. Fakat alet ilimlerinin büyük mesafeler katettiği ve yılları, bilgiyi işleme tarihi başlığında konuşulacak çok tecrübenin yaşandığı yıllardır. Ve bugüne bilgi toplumunun günleridir demek, o tecrübenin enformasyon sistemleri geliştirmek etkisi dolayısıyla isabetli olacaktır. Kayıt esaslı enformasyon sistemlerinin, müellifi ya da müellifleri adıyla zikrini gözeten müesseseleşmelerin ve vicdanlarda yahut mahkemelerde intihal davalarının açıldığına o tarihlerde şahit oluyoruz. Ürün esaslı enformasyon sistemlerinin müellifi ile mucitlerinin beratlarını bir kalkan gibi şerefiye ve hatta kazanç kapısı hüviyetlerinde kullandıklarına da yine aynı dönemde rastlıyoruz.

13 Telif hakları ve alamet-i farika tescili işte bu amiller yüzünden doğmuş idi. Tescil kütükleri açılana kadar aynı kaygıyı ve nizam amacını karşılayan müesseseler lonca hiyerarşisi ve icazet resminde mücessem idi. Bu tür örgütlenme ve icazetname zincirinin dışına itilmiş noktadan hareket eden modernler rüştlerini ispat ettiklerinde, çalışmalarını tartıştıkları ve paylaştıkları nüfuzları içindeki gayr-ı resmi ihtirayı doğal bir etkiyle (ve belki de hiç hesap etmedikleri tulu ile) tutulmuş kütükler olarak hazır buluverdiler. Zaten Kral ın veya naip-bakanların tensiplerine mazhar oluşları müseccel ekip ve projeler dolayımında şahısların, eserlerin, icatların, keşiflerin, mamullerin zabtı demek oluyordu. Gerek bilim cemiyetlerinin üye ve proje defterlerinin girdi, hareket ve çıktı kayıtlarından gerek bugün dahi ismi unutturulmayan şöhretlerin kitap ve risalelerinden çıkarımladığımız şey var. Bunlardan bilgiyi işlemek özeline dair olanlar en büyük kısmı değilse bile, nazarımızda en önemli kısmı oluşturuyorlar. İşte onlar, şimdiki günde, enformatikler ya da enformasyon sistemleri ismi tahtında anılmaktadır. BİLGİYİ YÖNETMENİN ABESLİĞİ İşte bu hasadın neyin nesine birşey olarak biriktiğini, meydana geldiğini kavramak adına harcanan mesai, bir yere bilgi yi bir yere enformasyonu koydurmuştur. O hesapça meseleye açıklık getirilmiş oluyor. Ancak aksine bu ayırım zihinleri karıştırmaktan başka bir yere varmış değildir. Öyle ki, enformasyon sistemi dedikleri şeye bilgi yönetimi de derler ve yeri geldi sanarak bilgi yönetimi sistemi de derler. Ama elbet, karıştırmak amacı-iradesiyle mi hareket edildi de böyle oldu soruşturması yapınca, bulduğumuz; katettikleri mesafeyi feda edememek yüzünden karşılaşılan, içinden çıkılamaz anları öncelerin bulgularıyla tevil eden adlandırmalar yapılmış demekle yetinmek insafı yeğlenmelidir. Bilgi ve bilinen tefriki yerinde olacaktı esasında. Ve her ikisinin bildiren oldukları da inkâr edilmemelidir. Bu üç şeyin; nihayet nereye kondurulduğuna ilişkin olarak bilgi nin bir kere daha adlandırılışından başka kıymeti yoktur. Yani bilgi, bilinen, bildiren, veri yine bilgidir. Dolayısıyla enformasyon ve bilgi hem eşanlamlı hem başka anlamlı iki kelimedir deyip knowledge, information, data, notificate, acquiate sapaklarının başında durakalmaya mahal yoktur. Telefon rehberi bilgi dir, rehberin kayıtları enformasyon, kaydın parçaları data-veri, telefon rehberini oluşturmak ve kullanmak ise enformasyon sistemi. Böyle betimliyor modern bilimin adamları. Büyük hata. Zira, hepsi bilgidir. Birincisi de bilgidir; bilinenler cami olan, rehberin kayıtları da bilgidir; kayıtları oluşturan veriler de bilgidir; bildiren olan rehberin oluşumu ve kullanımı da bilgidir. Bilgiyi işlemek kaynağı, aleti, malzemesi ve eşyası mevkilerinden her biri yani. Eskilerimiz buna topluca usül diyorlar. Demek ki bir amaç var: İşini yapmak için lazım gelen rükünler mecmuası. Bizim bilgi işlemek diye tercüme ettiğimiz kelime; usûl. Bilgiyi, veriyi, enformasyonu ve enformasyon sistemini; modern bilim, birbirinin hem içinde hem dışında diye tasvir etmekle beraber, niçin ayrı ayrı kavramlaştırmış olabilir? Lehlerine takdir ettiğimiz insafı hak etmiyorlarmış görülüyor şimdi. Çünkü amaç, işini yapmak değil, *aslında işini yapma aracı mevkiindeki+ enformasyon sistemini amaç edinmek noktasından başladıkları için bu hata kaçınılmaz. Şimdiki elektronik, manyetik, optik, mekanik, elektrik yöntemleriyle yürütülüşü de bu kaçınılmazlığın illetleriyle malül maalesef hâlâ. Biliyoruz ve her zaman teyitler verdiği için güveniyoruz ki, bildiklerimizle amel ettikçe bilmediklerimizi de öğreniriz. Eğer bilmediklerimizin peşinden amel etmek amaç edinilirse sonuç, abeslik. Bilgiyi yönetmek tamlamasını akıl karı kabul eden zihin ancak; bu abesliği marifetten sayabilir. Modern bilimin yaptığı enformasyon sistemlerinin mütemmim cüzleri tafsilatı, tesbitlerimize karine teşkil ediyor. O tafsilat beş adımlı: Enformasyonun düzenlenmesi+derlenmesi, dönüştürülmesi, saklanması, sergilenmesi, iletimi. Kullanımı diye bir fasıl yok yani. O bilim âleminin icadettirdiklerinden olan bilgisayarı tanımlamaya bile yetmiyor yaptıkları tafsilat. Demek ki modern bilimin fikri-zikri-fiili bütününe tutarlılık kazandırmıyor enformasyon sistemleri. Teknolojileri için ise, bilimlerinden daha bütündür diyebiliriz hatta.

14 Mesela, suret çıkarmanın (resim, fotoğraf, rölyef, heykel gibi) saklamak faydası, kat iyetle başat amaçlardan biri hiç olmamıştır. Öyleyken, kullanmak ve dolaylı olarak iletmek-sunmak gözetilir o işte. Ama bilimsel metot, esas amacı tafsilata hiç katmıyor. Hatta ikincil, üçüncül amacı safhalar tahricinde zikrediyor. Oysa onlar eşyanın tabiyatı icabıdır. KULLANMA AMACI Kayıt esaslı ve ürün esaslı olmak üzere iki türe taksim ettiğimiz ve indimizde bilgiyi işlemek tabirimizin kastını kısmen karşılayan enformasyon sistemleri bile bizzat kullanma amaçlıdır. Fakat modern bilim bunu itiraf etmeye yanaşmaz. Yani pratiğe yönelik ise enformasyon sistemi, onda nazariye yoktur mu diyeceğiz? Hayır. Enformasyon sistemi olduğu için nazarîdir mi diyeceğiz ilahiri. Ama modern bilimin gayrısında olan şey nazariyenin, teorinin, akıl yürütmenin, analizin yabancısı değil de nedir diye sormak gerek! Hayır, bu soru abestir. Zira zihnimizde halletmediğimiz yahut hallini zihnen başaramadığımız şey, zaten elimizden gelen bir şey olabilemez. Modern bilime terk ettiğimiz alan tam da bir gülmecedir. Ona sorsak, laternaları veya plakları bilgiyi saklamak için icat etmiş olmalıyız. Hatta tıngırdattığı melodileri içeren o eşyalarımızdan çıkan müziği, düzenlenmiş ve dönüştürülmüş bir veri-setinden başkaca görmez o. Atlarımızı hafif de ağır da sayılamayan yük altında hızlı da yavaş da sayılamayan şekilde, mecaliyle istirahat ihtiyacı dengesine tam uyan mesafeye koşturabileceğimiz yol ne kadardır? Bu soruyu modern bilime sorsak çeşitli tür atları, başka başka iklim şartlarında ve değişik değişik hazırlanmış zeminlerde koşturup randıman cetvelleri doldurur. Saat tutarak bulduğu rakamların ortalamasını alır ve der ki, şu kadar mesafelerdeki menzillere ahırlar inşa ederek haberleşme ve taşımacılık ağı kurmalıdır. İyi de, cahil adamların yapmakta olduğu şeyin, kendi keşfine yazılmasını dayatmak iş mi ki modern bilimin enformasyon sistemlerine itibar edeceğiz. Adam gibi işini yaparken, yine bir adam olarak halinin muayenesinden kopmaksızın tatbikatın gerektirdiğine vaziyet etmektir sahilik. Buna ilm-i hal diyoruz. Zihnimizden çıkınca artık tamamen amelidir veyahut ameli idi zaten ne hakla nazari sayılsın teşhisleri lüzumsuz olduğu halde; işi, enformasyon sistemlerinin bütününden kopartan modern bilim, bu yaptığını açıklayamamaktadır. Bilgiyi işlemek yöntemlerini kullanan ama bunu inkâr eden bir epistemik cemaat; dayatmasına boyun eğdirdiği toplumu enformatik cemaate çevirebilmiş midir? Öyle görünüyor. Meteoroloji müdürlüğü hava rüzgârlı olacak yarın diyorsa, havanın öyle olmayacağını yarından önce ileri sürebilecek yine sadece kendisidir. Başkasına, halt etmek düşüyor! Havanın rüzgârlı olmayacağını biliyordum bak sözü, yarından sonra telaffuz edilebilir ancak. Ve meteorolojikler bundan ne utanırlar ne de muaheze edilirler. Bile bile yanlış yaptıkları halde meteoroloji raporları sayesinde kendilerini savunabilecekleri için seyahat, meydan toplantısı, beton dökümü, deniz seferleri, uçuşlar vd. işlerdeki karar verici adamlar plan ve iş emirlerini değiştirmezler, geri çekmezler. Coğrafi Pozisyon Sistemleri (GPS), üçgen örgülü nirengileme karşısında harita çıkarma işinde üstün gelemedi mesela. Birinin metrik temeli diğeriyle aynı olmadığı ve ikisinin metrolojisi de bilimsel sayıldığı halde aralarındaki itimat edemezlik devam ediyor. GPS nin metresi ışığın aldığı yola, nirengilemenin metresi kuzey kutup yayı uzunluğunu 10 milyona bölmeye dayalı. Hangisi gerçekten doğal yani değişmez olana bağlı ise geçerli metre o kabul edilmeliyken ikisi de varlığını sürdürüyor. Kardeş kardeş geçiniyorlar. Ama işin aslı, her ikisinin de kendi varoluşlarına ilişkin şüpheleri devam ettiği için biri birinin canlarına kasdetmeksizin kavga halindeler. Kavgalarını sessiz yapıyorlar ve epistemik cemaatin gürültüsü henüz enformatik cemaati rahatsız etmiyor! Ya gürültüleri artarsa ya da enformatik cemaatin kulağı hassaslaşırsa!?

15 Yani haritalarımızı, GPS enformasyonuna tamamen terk etmiyoruz. Bilimin enformasyon sistemi tanıtlayıcıları bu çifte standardı tevil edememektedirler. Her ay GPS ne bir dünya haritası yaptırsak, o kesinlik ve şaşmazlık iddialarına rağmen yılda 12 farklı haritamız olacaksa da atış, uçuş, yüzüş, tırmanış, iniş sistemlerimizi nirengileme haritalarına terk etmekten rahatsız oluyoruz. GPS ile haritalanmış ülke sınırları, politikacıların kavga çıkarmak için bahane bulmalarına yarardı sadece değil mi! Ve bu durumda modern bilimin enformasyon sistemlerinin bilirkişilik makamları berhava olurdu. Paris ten geçen meridyen yayı nirengi alınınca metre standardıyla yeniden haritalar çıkarılmıştı 18.yy da. Fransa ya batıda, kuzeyde ve güneyde sınır kaybettirmişti bu yeni hesap mesela. Eski haritalarda kaç milkare görünüyor idiyse o kadar toprağı kurtaracak araziler ülkenin doğu sınırı ötesinde duruyordu. Denizi doldurmak az zahmetli olsa belki de Fransız İhtilali yaşanmazdı. KULLANMA AMACI GÖRMEZDEN GELİNEN ENFORMASYON BÜROKRASİ CANAVARINA DOPİNGTİR Enformasyon Sistemi kavramlaştırmasına kullanmak faslı ve idraki katılmayınca, o sistemin duyargalarını bağladığınız herhangi yığın olayla ilgili kütükler sadece ve sadece yük olup çıkıyor. Fransız İhtilali nden sonra Departmanlara dönüştürülen eyaletlerden akan; yani toplanması emredilmiş enformasyon, merkeze cetvel özetleri olarak giderdi. Restorasyonun oturup da (!) direktuvarları ve konkustatorlarıyla devleti yöneten bir tür devlet başkanı imparator karışımı Napolyon müdahalesiyle röleve kâğıtları merkeze istendi. Benzer bir tezgâh bozumu İngiltere ve Alman toprağında da yaşandı. İngiltere de tamamen yerel in ihtiyarında duran mahalle kâtipliği, kraliyet istatistik bürolarına dönüştü. I. Reich döneminde yerelin enformasyonu yerel merkezlerin yönetsel alet-edevatını teşkil ederken federal feodalizm, zamanla cumhuriyete inkılap ettikçe yerelin enformatikleri, merkezin aleti-edevatı oluveriyordu. İster betimlemelerle ister sayılarla olsun hali ibraz eden sosyal olaylarla ilgili yığınlara baliğ malumat, onun sahibinin değil efendisinin kullandığı bir şey oluyordu o süreler zarfında. Yeni Santral İktidarın mütemmim cüzlerinden bir şeydi artık enformasyon. Posta teşkilatı, madenler, gümrük resmi, askeri donatım vb.nin sahibi ve efendisi (!) toplumsal fizik i de ele geçirmişti. Ve böylece bürokrasinin vaziyet eden eli, kendi tabiyatı icabı enformasyonu; kucaklanamayan, kaştarılamayan, hafsala almaz ve karşısında aciz kalınan bir hafriyata dönüştürdü. Bilgiyi işlemek, mihaniki kendi kendine işleyen karakteri kazanmış sistemlere ulaşmasını gözettiğimiz bir işimizdir. O kemale erene kadar muhtelif sistem adayı biçimlere girer çıkar, değişir, gelişir. Hiçbir zaman mekanikleştiril(e)memiş enformatiklerimiz ile enformasyon sistemlerinin bütün eskomorfoz devreleri ; bilgi avcılığına, veri toplayıcılığına benzer. Zahmetlidir. Buna katlananı da ilaç yapan şifacılara benzetsek yeridir. Veri Toplama işi, tekrar eden bir takvimde cereyan eden ve sabit işleyen yeknesaklığa bağlanmış enformatiklerdir. Aynı şekilde işleyen diğer enformatiklerle yan yana getirildiğinde veya üst üste bindirildiğinde; insan bakışını delici bir ışığa dönüşmüş gibi kuvvetlendirir. Ama bu kadar hayretâmiz fayda alabilmek için bir enformasyon sistemini diğer enformasyon sistemi ile mezcederek mürekkep bir enformasyon sistemi oluşturamazsanız o veriler; uzaktan sevdiğimiz ama dokunmaya kalktığımızda elinizi koparan canavara döner. Modern bilimden neşet enformasyon sistemi, hem efendinin elinde yük haline gelmiş hem, yardan da serden de geçilemeyen duruma dönüşmüştür. Çünkü tanımında kullanma faslına yer ayrılmamıştır. Yer verilseydi ne olurdu? Evvela teslim etmeliyiz ki, enformasyon sahipliği prestij sebebi sayılıyorsa, bu, modern bilimin enformasyon sistemlerinden mahsul ansiklopedi, sözlük ve haritaların perakendeye

16 arzedilmiş olmasındandır. Tabi bu yayış, belirttiğimiz üzere kullanımı amacıyla bağlantılı değildi. En önde amaç, modern bilime kilise karşısında mürit kaydetmek ve kiliseden transfer yapmak idi. Neyse. Netice, kullanma faslına yer verilseydi, enformasyon edinme amacı halkın indinde sadece sahip olma, malumatfüruşluk, övünme saikleriyle sınırlı kalmazdı. İşletmeciler de devletten talep ettikleri altyapı sistemleri arasında işi ve pazarı ölçülebilir, karşılaştırılabilir, standart tanımlı, optimize kılan enformasyon sistemlerini zikrederlerdi. Kaldı ki şimdi, adını bildiğimiz çiçek sayısıyla, görünce tanıdığımız çiçek sayısı arasında büyük farklar olmazdı. Mahallemizin yapı adası envanterini veya iktisadi faaliyet büyüklüğünü ve entelektüel sermayesini, merkezi idarenin lütfundan edinmeye mecbur kalmazdık. Kullanma amacının öne çıktığı şeylerde ya enformatik yaklaşım yok yahut gerek sahibinin gerek efendinin amaçlarına yarayışlığa indirgenmiş. Kullanma amacının etkili olmadığı yerdeki enformasyon da gayet suni. Mahalle Katipliği ama tamamen (!) sivil mahalle katipliğinin sürdürüldüğü dönemlerde ölüm kayıtları muhtasarları çıkarılmadığı için midir, yoksa, vebanın yahut çiçek hastalığının ölümün mukadder yüzünü göstermesi kaynaklı telaşeden midir bilinmez; kayıtlardan çıkarılabilecek rafine bilgiye bakan yokmuş mesela İngiltere de. Yahut çocuk ölümlerinin çokluğunu, şehrin aldığı göç örtüyordu. Netice enformasyonun kullanma amacının sakatlığı ortada ki, aslında vebadan ölenlerin sayısı eceliyle ölenlerin sayısına nisbetle az imiş ama farkına varan beri gelsin. ENFORMASYON SİSTEMLERİ İLE KAMU ALTYAPI SİSTEMLERİ VE ALET İLİMLERİ AKRABADIRLAR Enformasyon sistemi vazetmek, öyle benzer ki, bir pınarın bir kaynarcanın ağzına sarnıç kurmak gibidir. Sızıntının veya damlanın, mütemadiyen ancak suda topladığı güçle kendine akacak yol bulmasına terk edilmesi halinde; sadece kuraklık zamanlarında kıymetini idrak edebildiğimiz avuç avuç suyun toprak tarafından yutulmasına göz yumuyoruzdur. Belli ki sarnıçta toplanan ve oluklarla ihtiyaç noktasına taşınan su, istifadeye tam randımanla açılmış olacaktır. Damlaya damlaya göl olur. Madem onun göl olacağı mukadder ve göl makbuldür, demek ki, onun damlarken doldurulması akıllıcadır. İşte tam da su misali, vakalar kayıt kayıt, kelime kelime, sayı sayı, söz söz akacağı hadiseye yani neyin nesine şey olacağına sarnıcı ve oluğu sayesinde varır. O sarnıç ve oluk mesabesinde de enformasyon sistemi durmaktadır. Sarnıcın ve olukların, yani, enformasyon sisteminin kullanma amacı nın, enformasyonun hadd-i tam ve resm-i tam ıstılahına yeri olsaydı ne olurdu? Böyle sormuştuk sözün biraz gerisinde. Bu meselinin ayırdına varmak, Osmanlı Devleti nin 18. ve 19.yy.da askeri alandaki yenilgileri kadar büyük maliyetlere baliğ olmazdı dedirten örnekleri seçebilmek yeteneğiyle ilgilidir. Kullanma amacına tam tetabuk eden olgunlukta enformasyondan yararlanabilenin, yararlanamayan karşısında muzaffer olması örneğidir o askeri hadiseler. Arazi eğimlerini ve biricik noktaları tam gösteren haritalara sahip olmadığı için (de) Avrupa savaşlarını kaybetmiştir Osmanlı. 18. yy. öncesindeki kayıplarından farkı ise, komuta kademesi istihbaratının arazi enformasyonu bakımından Avrupalı ordulardan sığ ve isabetsiz kalmasıdır. Bu durum; Anadolu, Trakya, Doğu Akdeniz, Basra savaşlarında Osmanlı lehine dönmüştür. Mesela Libya, Fizan ve Habeşistan ın Osmanlı haritaları bile Avrupalılar ın ordu donatımının elindekilerden çok çok isabetli ve detaylıdır, lejantı zengindir. Bilmediğiniz arazi sizin değildir, bildiğiniz arazi ise daima elinizdedir. Böyle bir darb-ı mesel zikredebiliriz yani. Bir enformasyon sisteminin gereği, gerçekliği, geçerliği açılarından temellendirilmesi, haritacılık örneğinde hem Osmanlı hem Avrupalı haritalarında bir cümle bile farklı değildir. Fakat yerindeliği bir yana yeterliği açılarından muzafferi belirleyecek kadar farklı idiler. O da harita, bu da. Ama kullanma amacı tam tekmil gözetilmiş bir enformasyon sisteminin mahsulü olup olmadıklarına göre değerleri muhtelif. Taarruz halindeki bir ordu karşısında geri çekilen bir ordu artçılarını konuşlandıracağı yerleri hatasız tesbit edebiliyorken, yayılmak suretiyle hattı satha dönüştürürken ; taarruz edenin yayılamaması, araziyi

17 bilmemesiyle izah edilebilinirdir ancak. Çünkü erimek tehlikesini göze almaktansa tabur duruşunu bozmamayı tercih edecektir. Fakat araziyi bilse, hem erimek tehlikesini göze alabilecek hem geri çekilmek gerektiğinde de hangi çekilme hatlarını kullanabileceğini daha o gerek doğmamışken bile hesap edebilir. İşte Napolyon, Moskova ya doğru yaptığı atağı yayılarak yapamadı, çünkü Alman toprağını gösteren haritaları ile o toprağı gösteren Alman haritaları arasında aleyhlerine büyük farklar vardı. Gidişi de dönüşü de yolları çiğnemekle aşındırmaya azmetmeye benzemişti o yüzden. Bütün bu güçlüklere rağmen ordusu erimemişse kurmay yetenekleri sayesinde olmuş, fakat akın hızına nisbetle çok çok yavaş çekilebilmiştir. Enformasyon sistemlerinin kullanma amacı bağlamından kopukluğunun ehemmiyetini fark edebilmek adına bu örnekler çok manidardır. Bu tür muhakemeyi yani kullanma amacı gayrısında kalmasına rağmen tam olduğu ileri sürülen enformasyon sistemini eksik bulan muhakemeyi, entelektüelin tarihi ni veya teknoloji tarihini öne çıkarmak gayreti sayan bir anlayış hâkim maalesef. O anlayışa göre enformatik, bilginin düzenlenmesi, dönüştürülmesi, sergilenmesi, saklanması ve iletiminden ibarettir. Ve bu minvaldeki tecrübeler tarihi gerek, gerçek, geçer, yerinde, yeterli soruşturmasının cevaplarını buldurur. Bu beyanın, muhalifini muaheze ettiği teması da şu oluyor: Enformasyon sistemleri tarihini, tecrübenin gereği ile yeterliği mihenkleri meyanında tahlil ve tesbit etmekle yetinilemez, zira tahlilde kullanım amacını gözetmek geçer, gerçek ve yerindelik mihenklerini muhale düşürür. Oysa bu tenkidi kabul etmek mümkün değildir. Keza, önce yönetim sonra öğretim mesleğinin kullanma amacı etkisiyle haritacılık ve grafik mezcedilmiştir. Birden çok enformasyon sisteminin verileri, yine birer enformasyon sistemi olan harita ve grafikteki sunum faslına zerkedilebilinir oldu o sayede. KULLANMA AMACI VE SAİKLERİ, ENFORMASYON SİSTEMİNİN EBEVEYNİDİR Enformasyon sistemleri modern bilimin parlak adamlarına sipariş edilen veya alınan bir şey olmakla beraber o yolda parlamak arayışında olanların arzettiği maharetler manzumesiydi 18. ve 19.yy. da. Bu tesbitimiz Enformasyon Sistemleri nin Avrupa daki sergüzeştinden neşettir. Tabi bu alış-verişin amili, evvela Avrupalı bilim adamlarının kendi yaptıklarının alet-edevatını fark edip peyda etmeleri olmuştu. Enformasyon sistemlerini kullanma amacı, tabii surette, bilim icadetme amacında mündemiç iken; sipariş edenin, yani hükümetlerin hedeflerine uygun alet-edevatın imaline imkân aramak kaygısına dönüştü. Bu dönüşüm yüzünden modern bilim, enformasyon sistemi fasıllarında kullanım maddesine yer vermedi. Enformasyona olan talebi tahrik eden şey, talebin değeri değildi. Fakat sipariş eden müşterinin zengin ve modern bilimin himaye edeni olmasıdır. İktidar, nüfus, enerji, teknik, ticaret, taşımacılık, haberleşme; o zengin hamilerin modern bilimi koştukları başat alanlar idi hep. Modern bilimin adamlarından iş istenmesinin birincil vesilelerini haiz bu alanlarda epey değişme ve hareket yaşanıyordu. Demografik ve ekonomik saiklerle kamu idaresinde ve devletlerin aralarındaki rekabette enformasyona sahip olma ve o enformasyonu işine katabilme üstünlüğü arayışı beliriyordu. Taşlar oynamış özellikle ırgalanmış olduğu için itidalin ve teamülün, adet ve iş ahlâkının, mesleki tıynetlerin kabullerine ve redlerine olan güven kamuoyunda yıkılmıştı. İnsan ve iskânın ve iktisadın güvenceleri fonksiyonu olmak manasına gelen yeni donatım ihtiyacı baş gösterdikçe fiyat, risk, demografi gibi göstergelere şeker, pamuk, gaz vb. gibi yeni ürünler; elektrik, kimyasal patlayıcılar, ilaçlar, manyetikler, buharlı buharsız motorlar vb. gibi yeni enerjiler gözetim altına alınmalıydı. İşini düzgün yapmak isteyen devlet memurları, kariyerini sadece cesaretine veya bedeni maharetlerine bağlamakla yetinmeyen subaylar, locaların kıymetten düşmeleri karşısında meslek erbapları hep hep dolaylı da olsa etkilenenler halesini oluşturuyordu. Bu merkez saik ve müteessir hale, ihtiyacı için enformasyona yöneliyordu. Siyasilerin seçmenle ilişkileri ve iç savaşlar; yeni politik aktörleri doğurmaktayken, onları, enformasyona potansiyel müşteri ediveriyordu.

18 Şu kısacık izlence bile kullanma amacı nın gerek şart hüviyetine daha sahip olamadan fayda sebebi şeklinde deformasyona uğramasını açıklıyor. Yani ikna edilmeye uğraşıldığımızın aksine özgürlük, merak, bilimcilerin formasyonuna yaklaşmak ve hatta mümkün olduğu kadar o formasyonu edinmek, ilerlemecilik; enformasyon sistemlerinin icadına ancak hiç mesabesinde bir etki edebilmiştir. İddia edildiği gibi olsaydı ne ve ne de savaşları yaşanırdı. Bilgi toplumu ve bilgi çağı diskurunu şu saptırılmışlığından, günah ve ardniyete boğulmuş halinden kurtarmak; hâlâ yaşadığımız yeri yaşanabilir yer olduramadığımız itirafı telaffuz edilebiliyorken ve enformasyon iştiyakı sürmekteyken sadece ve sadece hanifin işi ve sorumluluğudur. AYİNESİ ENFORMATİKTİR HANİFİN Müzmin bir illet halinde yer etmiş teamüller ve iflah olmaz aç gözlülükleriyle ahlâk düşmanı nüfuz ağları, rahim ve rahman cevherli işleyiş vazetmenin gereklerini karşılayacak etkileri tahkir, tezyif ve yok etmeye azimlidirler. Bu halde yeni bir iş modeli yaratmazsak insanoğlunun hikmet-i halidiyi ihya aşkı sönecektir. Çünkü ne yazık ki, bugün çalışma hayatında, siyasette, dernekçilikte, merkezi ve yerel idarede iş bitiricilik adına çirkin ve yasak olan ne varsa maslahat haline gelip dayanmıştır. Ev içinde ve dershanede çocuklarımıza tavsiye ve telkin etmediğimiz her şeyi yapar hale geldik. Bu taksiratı yüzünden tövbe etmeyi bile ihtiyaç hissetmeyenlerin sayısı artıyor. Acımasız ve doyumsuz bir şekilde bireysel amaçlanmaların önünün açılması tabiri caizse gemi azıya almaları, toplumsal ve bireysel sorumlulukların aleyhine kendine hiç mi hiç çeki düzen vermeye davet edilmediklerini ortaya çıkarıyor. Aksine her şeyi mübah sayanların piyasaya yaptıkları etkiler, yanı başında; ben içime sinerek uyuyor değilim bu türlü mahutelere aksi hale zorlamak intihar etmek gibi bir şey olacak ama mazeretini peyda etmektedir. Demek ki toplumun, bir sosyal sermayeleri ve hatta bi l-fiil yiyeceği-içeceği; iki temiz hava mesabesindeki gelenekleri; üç insan, sermaye, kaynak dolaşımına münhasır usülleri ifsada uğramıştır. İlkeler belli iken, yeni bir modele olan ihtiyaç yadsınamaz iken, meşumlara da meşhurlara da gerçekleri algılamanın mümkün olduğu başka bir nokta vardır demek vakti gelmiştir. İnşallah geçmemiştir. Bu bakımdan, hanif; kamu idaresinde, kamuoyunda, basında, ekonomik faaliyetlerde, eğitim-öğretimde, imececilikte, yerel hizmetlerde sosyal sermaye kuvvetine yükseltilmiş enformasyon sistemleri kullanımı modelli iş yapış yaklaşımı nı kurumlaştırmalıdır. Matematik kurmaca cebire ne kadar muhtaç ise aynı ayrılmaz ilişki; matematik kurmacaya işlerimiz, cebire de enformasyon sistemleri benzetilmekle tesis edilmelidir. Anahtar Kelimeler iş, denge, amaç, nesne, olay, organizasyon, patron, iş tutuş, model, hesap, modern bilim, muayene, plan. HANİF, EDEBİYAT-FAALİYET DENGESİNİ KURANDIR Bir bilgi alanı ile bir enformasyon sistemi arasında çok fark vardır. Ahşap yahut metal, taş veya başka bir malzemeden yapılmış eşyanın parçalarını bağlamak; bir tesisatın tamamlayıcı aksamını sökmekbirleştirmek; ya da bir makineyi kurmak bilgisi bir şeydir. Ve o parçaları ayrı ayrı yerlerde ama aynı zamanda ürettirip bir başka yerde bir başka zamanda birleştirmek bilgisi ise kurmak bilgisinden çok daha ileride bir şeydir. İşte buna, bilgiyi kullanmak değil bir sistemi kurup işletmek denir. O sistemin temeli de enformasyon sistemi dir. Ahşap eşyaların köşeli ve yuvarlak hatlarını çatmak, küçük enli tahtalardan büyük yüzeyler yapmak; geçme ve kanal açma düzenleri sayesinde mümkün olabilmektedir. Bir ustanın yahut bir fabrikanın yaptığı ama yanmış-kırılmış ahşap eşyayı başka bir marangozun tamir edebilmesi, o geçme ve kanal açma düzenlerinin standartlaşmış olması sayesindedir.

19 Ahşaplar örneğindeki bu imkânı vidalar, çiviler, keskiler, matkaplar, gönyeler, su terazileri vd. birçok müstahzarını söze katıp zenginleştirerek anlatmak kabil. Aynı zenginliği metal, taş, cam, plastik, kauçuk vd.lerinde de bulabiliriz. Yukarıda zikrettiğimiz tesisat ve makine branşından örnek getirmeye, arif olan için ihtiyaç yok yani. Peki siyaset yapma bilgisi, habercilik yapma bilgisi, teşebbüse geçme bilgisi için de böyledir diyebilinir mi? Hayır öyledir diye bilinmez! O işler Allah vergisi yeteneklere bağlanır genellikle. Pazarlama yapma bilgisinde olduğu gibi. Bu işi laf ebeliği ve müşteri adayını lafın gediğine tıkma bağcılığı sanırız. Bu işler aslında, eşya yapma enformasyon sistemleri için söylediklerimizin kapsamı dışında değildir. Teknik liselerde malzeme bilgisi dersi var ya; o dersi müfredata aldıran gerekçe, ilgili iş ayanının standartları ve adlandırma-sınıflama birikimlerinden geliyor. Aynıyla siyaset, habercilik, teşebbüs alanlarının standartları ve adlandırma-sınıflama birikimlerini karine sayarak diyoruz ki; teması ve aletleri soyut, sonuçları ise kısmen ve dolaylı olarak somut meşguliyet konuları da birer enformasyon sistemi kuvvesiyle işler. Bu tür meşguliyet konularının okullardaki müfredatında teknik liselerdeki gibi bir malzeme bilgisi dersi yer almıyorsa, bu; öncelikle foyaları örtmek içindir ve ikincil olarak da büyük bir eksik tir. PATRON İŞTİR KOMPLEKSE-KAPRİSE MAHAL YOK! İş, elbette patrondur. Buna itiraz eden çıkacağını bekleyene rastlanmıyor ama meydan, fiiliyle aksine zorlayandan geçilmiyor. Herkes işlerin tıkır tıkır yürümesini arzularken bunu başaramadıkları için mütemadiyen şikâyetleri tevil etmekten başlarını alamazlar. Şöyle biraz serinkanlı bakabilseler, o noktaya nasıl geldiklerini keşfedebilecekleri gibi, aslında sanki şikâyet üretmek adına ne yapılması gerekiyorsa onu hazırladıklarını görecekler. Hiç kimse iş üretmek yerine şikâyet üretmeyi planladıklarını kabul etmez. Gerçekten de muradedilen bu olmamıştır. Fakat içinde bulundukları halin şikâyetleri yönetmek ten başka bir izahı varsa o; hiçbir şey yapmadan da günler geçip gidiyordur ve her gün yeni bir şeye gebedir, zira sen bir şey yapmasan bile haller halin mürekkebidir, mütevellisidir. Sonuç rızalar ve hesaplar hilafına kaynakların israfı ve geleceğin ifsadına yol açmadıysa eğer şans yaver gitmiş oluyor. Tesadüf de hâsıla makamına yükseliveriyor, değer sahibi ediliveriyor. Ucuz atlattık demek ve tesadüfü hesaba muadil saymak için midir bütün şu okullaşma, uzmanlaşma ve sistematik yatırımları?! 900 milyar liralık hasılanın 60 milyarı zarar ile dengeleniyorsa; bunu sağlayan mali analizin yapısal unsurlarını (5 milyon gelir vergisi mükellefi, 10 milyon emlak vergisi mükellefi, 25 milyon tüketim vergisi mükellefi, 20 milyon istihdam vergisi mükellefi ile) rantabl açıklayabilene sadece ve sadece kandırıkçı denir. Bu rakamları veren ülkede kıtlık yoksa eğer kesinlikle bir kara delik vardır. O kara delik de, reklamı yapılan uyduruk sebeplerden dolayı gözlerden kaçan bir gerçekle açıklanabilir ancak: O ülkede patron mevkiine iş değil, kompleksler ve kaprisler oturtulmuş demektir. İŞİN BAŞINA İŞ GETİRİLİRSE N OLUR? Güç ve makamdan tecelli eden patron kaprisleri ve çalışan çaresizlikleri berhava olur. İş bilmez türedilerin yönetemezliklerinden kurtulunur. İşlerin başındaki patron iş oldurulabilinmiş ise, ilk gözlenen, konuşma hakkı iş yapana verilmiş olduğu olacaktır. Yani konuşma hakkını kullananların sayısı ile konuşma sıklıkları çarpımı, iş yapanların sayısı ile neticelenen iş sayısı çarpımı arasındaki anlamlı ilişki; sosyal sermaye ve hâsıla stoğuna arzedildiğinde sıhhat ve afiyet tebeyyün edecektir. Başka bir şey tebeyyün ediyorsa demektir ki, o çarpımlar arasındaki anlamlı ilişki şikâyet üretildiğini açıklamakla kalmaz; işler ve neticeleri arasındaki insan-ilişki-birikim unsurlarının bozulduğunu da açıklar. Bu olup bitenlerin hal diliyle açıkladıkları şey, iş yapanların beğeneceği şey olsun isteniyorsa, patronajın işe teslimi gerekir. İşin

20 başına iş getirilirse, ister işveren ister çalışan ister müşteri ister tedarikçi olsun insan tekinin kaştaramayacağı hacimde, yoğunlukta ve çözümleyemeyeceği karmaşıklıktaki durumlar hakedilebilinir olur. Bu maksatla her safhasında isabetle vaziyet edebilmek adına o alandaki işlemlerin doğurduğu ve o işlemleri doğuran malumatı sisteme bağlamak gerekir. Böylece işin tek tek her bir aşaması tanımına uygun vasıflarda görevliye teslim edilebilecek ve bir tekcik detay ve onun yükü kimseye ağır gelmeyecektir. Donatım eksiğiyle, bilgi-beceri eksiğiyle, kaynak kısıtlarıyla, meşruiyet ihlalleriyle, ilahiri hırslar, acizlikler, cimrilikler ve ön yargılarla kazanılan şeylere başarı mahsulü gözüyle bakılmayacaktır o sistematikte. Ürettiği veri setini, ilgili olmasını iltizam eden gerçeklere karşılık gelen sair veri setleriyle bağlantılandırarak yürüttüğümüz işlerimizde patronaj, o işlerin gereklerinin tabiyatındadır. Patronajı muhtevi iş gereklerini göz ardı etmeyen çalışanlar karar alır ve birbirlerinin kararlarına uyarken iki kere isabet kaydetmiş olurlar. Her kazancı başarı karinesi saymamak ahlâkında isabet ve randımanda-optimizasyonda isabet. Böylesi işler ise ancak ve ancak haniflerin harcıdır. PLANLAYAN SORUMSUZ VE ATIL, İCRACI SORUMLU VE SİSTEMSİZ Bu acayiplik Türk Kamu Yönetimi ne birkaç yy. boyunca musallat idi, hâlâ musallat. Plansız ve sorumsuz icrada, sorumlu sistemsiz ve idarede. Bu acayiplik de bir yy. boyunca Türk Teşebbbüsü ne musallattır ve hâlâ musallat. Bu iki acayiplik, sistemsizlik leri bakımından bir emsaldirler. İcracı, plancı, idareci mevkilerini de sistem değil, kişiler doğuruyor olduğu için böyle. Şu halde plan zikrettiğimizin plan ile bir alakası yok hükmü tebeyyün ediyor. Ele alet alındığını ve hangi alete seyirtildiğini plan a bir planın varlığına karine saymaya meyilliyizdir. Bir işyeri, bir departman, bir hiyerarşi, ilahiri yapısal unsur rüştünü ispatlamış planlardan mütevellit aletlerdir. Fakat bir mesai ve meşguliyet içinde o aletlerin yer alması, kullanılması o mesai ve meşguliyeti planlıdır tavsif etmeye yetmez. Plansızlık tabir etmeyelim hadi. Plana azmedilmiştir ama kusurları galiptir diyeceksek, bu yorum sisteme güveni iltizam eder. Güvenilen sisteme rağmen kusurlar, plan rütbesine yükselebiliyorsa demek ki o sistemin; bir, mevki sahiplerinin inisiyatifine fazla muhtaç olduğu ve iki, enformatiklerinin hem yetersiz hem yanıltıcı olduğu tebarüz eder. Enformasyonu yeterli kılamamak ikmal meselesidir deyip buradaki tahlilimizden ayrı tutalım şimdilik. Fakat inisiyatife bağımlı ve yanıltmaya açık bir sistem, teşrih masasına yatırılmalıdır. Ve ikisinin müsebbibi, o işin pratiklerinde ve enformatiklerinde ortak dilden yoksunluk tur. Hanif, içinde yer aldığı işleri evvela nomenklatura ve taksonomi, model ve metot sahibi kılar. Hanif, işe buradan başlayan, oradan alıp götüren kişidir. İşin kapsamına en cılız kanalla bile bağlantısı olan yer, nesne ve karakterlerin her birinin anladığı ve anlaştığı bir dilden bahsediyoruz. Yani işin herhangi parçasının sadece o parçaya has lügatçelerin ortadan kaldırıldığı tam bir enformasyon sistemi. İşte, hanefî pratik ve hanefî enformatik dediğimiz budur. İşin kapsamına giren yer, nesne, karakter, işlem sınıflaması ve adlandırması ile model ve metot vaz ı; atı alanın Üsküdar ı geçtiği bir konudur kanıksamasına kurban edilemez. Gereği nedir i yukarıda açıklamış olduk. Keza gerçeklere tetabuk eden birçok amil ve saik sağanağı altındayız. Bilinen iş çeşitleri sayısında büyük bir artış var. Önümüzdeki yılın getireceği yeni işler listesi revize edilip duruluyor yıldan beri. Piyasadan çekilip gidecek işler listesi yapılmakta hem.

PROJE: FORUM MODERN MODERNDE, KLASİKTE VE HANİFTE İLETİŞİM VE BİLİŞİM FORUMU

PROJE: FORUM MODERN MODERNDE, KLASİKTE VE HANİFTE İLETİŞİM VE BİLİŞİM FORUMU PROJE: FORUM MODERN Proje Adı MODERNDE, KLASİKTE VE HANİFTE İLETİŞİM VE BİLİŞİM FORUMU Düzenleyen YAYINCILAR BİRLİĞİ Yetkili Tahsin Yılmaz Bilgiişlem Uzmanı ve İşletme Yönetimi Danışmanı E-posta tahsinyilmaz@yahoo.com,

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir? Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri BİLİM TARİHİ Yrd. Doç. Dr. Suat ÇELİK Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir? Bilim tarihi hangi bileşenlerden oluşmaktadır. Ders nasıl işlenecek? Günümüzde

Detaylı

MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya

MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya ÖTÜKEN MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya Üniversitesi, Tarih Bölümü nden mezun oldu. 2008 yılında

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ. EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ www.almuwahhid.com 1 Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728) Eser: Mecmua el-feteva, cilt 4 بسم هللا الرحمن الرحيم Selefin, kendilerinden sonra gelenlerden daha alim, daha

Detaylı

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ TÜRK-İŞ Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ 25-27 Mayıs 2012 Nova, İbis Hotel - İstanbul Oturumlar Panel

Detaylı

Bilimsel Yasa Kavramı. Yrd.Doç.Dr. Hasan Said TORTOP Kdz.Ereğli-2014

Bilimsel Yasa Kavramı. Yrd.Doç.Dr. Hasan Said TORTOP Kdz.Ereğli-2014 Bilimsel Yasa Kavramı Yrd.Doç.Dr. Hasan Said TORTOP Kdz.Ereğli-2014 Bilimsel yasa her şeyden önce genellemedir. Ama nasıl bir genelleme? 1.Bekarla evli değildir. 2. Bahçedeki elmalar kırmızıdır 3. Serbest

Detaylı

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME Bu sözleşme, ILO'nun temel haklara ilişkin 8 sözleşmesinden biridir. ILO Kabul Tarihi: 18 Haziran 1949 Kanun Tarih

Detaylı

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T+U Kredisi Akts Felsefeye Giriş IV

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T+U Kredisi Akts Felsefeye Giriş IV Adı Kodu Yarıyılı T+U Kredisi Akts Felsefeye Giriş IV 2+0 2 2 Ön Koşul Dersler Yardımcıları Amacı Öğrenme Bu dersin genel amacı; felsefe adı verilen rasyonel faaliyetin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı,

Detaylı

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek? Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek? Murabaha Nedir sorusuna lügâvi manasında cevap çok kısa olabilir ama burada daha çok günümüzdeki fiilî durumunu ele almak faydalı olacak. Bahse konu yöntemden,

Detaylı

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar Sosyoloji Konular ve Sorunlar Ontoloji (Varlık) Felsefe Aksiyoloji (Değer) Epistemoloji (Bilgi) 2 Felsefe Aksiyoloji (Değer) Etik Estetik Hukuk Felsefesi 3 Bilim (Olgular) Deney Gözlem Felsefe Düşünme

Detaylı

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, 17.00 Haberleri, 20.10.2013).

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, 17.00 Haberleri, 20.10.2013). Takdim Biliyor musunuz? Bir televizyon haberine göre Türkiye de 2014 yerel seçimlerinde muhtar adaylarıyla birlikte 830 bin kişinin aday olması bekleniyordu. Bu, Türkiye de yaklaşık her 90 kişiden birinin

Detaylı

Muharrem İLDİR 08.10.2014 Boğaziçi Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş Vergi Bölüm Başkanı E.Vergi Dairesi Müdürü muharremildir@bbdas.com.

Muharrem İLDİR 08.10.2014 Boğaziçi Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş Vergi Bölüm Başkanı E.Vergi Dairesi Müdürü muharremildir@bbdas.com. Muharrem İLDİR 08.10.2014 Boğaziçi Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş Vergi Bölüm Başkanı E.Vergi Dairesi Müdürü muharremildir@bbdas.com.tr GELİR VE KURUMLAR VERGİSİNDE TAHAKKUK VE TAHSİLAT ESASININ GEÇERLİ OLDUĞU

Detaylı

'Yaşam, seçimler üzerine kurulu'

'Yaşam, seçimler üzerine kurulu' 'Yaşam, seçimler üzerine kurulu' Yeni yıl için yeni kararlar almak, yeni seçimler yapmak zorunda olanlar, Prof. Dr. Kemal Sayar'ın önerilerini okumadan adım atmasın. Psikiyatr olan Prof. Dr. Kemal Sayar

Detaylı

Skolastik Dönem (8-14.yy)

Skolastik Dönem (8-14.yy) Skolastik Felsefe Skolastik Dönem (8-14.yy) Köklü eğitim kurumlarına sahip olma avantajı 787: Fransa da Şarlman tüm kilise ve manastırların okul açması için kanun çıkardı. Üniversitelerin çekirdekleri

Detaylı

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği BİRİ MATEMATİK Mİ DEDİ? BİZ KİMİZ? Yüce Rabbimiz dünya hayatını insanoğluna imtihan yeri kılmış, sırat-ı müstakim olarak göndermiş olduğu dinin yaşanabilmesi ve birbirlerine ulaştırılabilmesi için Müslümanları

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur. İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA Müşteki Vekilleri Şüpheli Konu Müsnet Suç : (T.C.:.)./ 3 Ümraniye İstanbul : Av. Aytekin TETİK & Av. Ahmet AYDIN - Adres Antette :...T.C.:2...2 Üsküdar İstanbul

Detaylı

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP: SORU : Yediemin deposu açmak için karar aldım. Lakin bu işin içinde olan birilerinden bu hususta fikir almak isterim. Bana bu konuda vereceğiniz değerli bilgiler için şimdiden teşekkür ederim. Öncelikle

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Türk İslam Bilginleri: İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir Tabiatı

Detaylı

Temel Kavramlar Bilgi :

Temel Kavramlar Bilgi : Temel Kavramlar Bilim, bilgi, bilmek, öğrenmek sadece insana özgü kavramlardır. Bilgi : 1- Bilgi, bilim sürecinin sonunda elde edilen bir üründür. Kişilerin öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile çaba

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM İletişim Dil - Kültür İlişkisi İnsan, İletişim ve Dil Dillerin Sınıflandırılması Türk Dilinin Tarihi Gelişimi ve Türkiye Türkçesi Türkçenin Ses Özellikleri Telaffuz (Söyleyiş)

Detaylı

KAVRAMLARIN ANLAMINI KARŞITLARI BELİRLER

KAVRAMLARIN ANLAMINI KARŞITLARI BELİRLER KAVRAMLARIN ANLAMINI KARŞITLARI BELİRLER Rıza FİLİZOK Kastım odur şehre varam Feryad ü figan koparam Yunus Emre Büyük dilbilimci Saussure ün dilin bir sistem olduğunu ve anlamın karşıtlıklardan (mukabil/opposition)

Detaylı

Gök Mekaniği: Giriş ve Temel Kavramlar

Gök Mekaniği: Giriş ve Temel Kavramlar Gök Mekaniği: Giriş ve Temel Kavramlar İnsanoğlunun yıldızları izleyip anlamaya çalıştığı ilk zamanlarda; bazı yıldızların farklı hareketler yaptığını fark etmesiyle başlayan bir hikaye gök mekaniği. Farklı

Detaylı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın dil felsefesi Frege nin anlam kuramına eleştirileri ile başlamaktadır. Frege nin kuramında bilindiği üzere adların hem göndergelerinden hem de duyumlarından

Detaylı

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! 11.11.2014 Salı İzmir Basın Gündemi O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! Kazım Erkmen Daha dün gibi hatırlıyorum, İzmirlilerin Yeşilyurt Devlet Hastanesi diye bildikleri o Hatay daki hastanenin Başhekimliği ne

Detaylı

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri) ARAŞTIRMA ALANLARI 1 Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı alanlarına dair araştırmaları kapsar. 1. Kur an tarihi 2. Kıraat 3. Memlükler ve

Detaylı

17. yy. Dehalar Yüzyılı

17. yy. Dehalar Yüzyılı 17. yy. Dehalar Yüzyılı 20. yy a kadar her bilimsel gelişmeyi etkilediler. 17. yy daki bilimsel devrimin temelleri 14.yy. da atılmıştı fakat; Coğrafi keşifler ile ticaret ve sanayideki gelişmeler sayesinde

Detaylı

Mantıksal Operatörlerin Semantiği (Anlambilimi)

Mantıksal Operatörlerin Semantiği (Anlambilimi) Mantıksal Operatörlerin Semantiği (Anlambilimi) Şimdi bu beş mantıksal operatörün nasıl yorumlanması gerektiğine (semantiğine) ilişkin kesin ve net kuralları belirleyeceğiz. Bir deyimin semantiği (anlambilimi),

Detaylı

MART UKS MATEMATİK KONULARI

MART UKS MATEMATİK KONULARI 2017-18 MART UKS MATEMATİK KONULARI 9. SINIF 10. SINIF 11. SINIF (MF-TM) 11. Sınıf (TS-ML) Mantık Kümeler Sıralama Kümeler Kümeler Kartezyen Çarpım Seçme Gerçek Sayılar Gerçek Sayılar Gerçek Sayılar Binom

Detaylı

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl Platon'un Devleti-2 Platon, adil devlet düzenine ve politikaya dair görüşlerine Devlet adlı eserinde yer vermiştir 01.08.2016 / 15:01 Devlet te yer alan tartışmalar sürerken, Sokrates varoluştan varolmayışa

Detaylı

Ýslâm Ahlak Teorileri (Ethical Theories in Islam)

Ýslâm Ahlak Teorileri (Ethical Theories in Islam) ve referanslar ve elbette tarihsel ve entelektüel ardalan ileri derecede önemlidir. Çünkü genelde Batýlý kavramlar, kendilerinde ne olduklarý na bakýlmaksýzýn (aslýnda akademik ve entelektüel bir soruþturmanýn

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME

RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME RE SEN TAAHÜTNAME VE KEFALETNAME 1- Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörlüğünce lisansüstü öğrenim görmek üzere.üniversitesi Rektörlüğüne gönderileceğimden, aşağıdaki şartların aynen kabulüne ve iş bu

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart! On5yirmi5.com Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart! Üniversitelerin açılmasıyla birlikte geçen hafta İstanbul Polisi, Beyazıt ve Beşiktaş'ta bir dizi korsan fotokopi baskını gerçekleştirildi.

Detaylı

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR! SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR! Şehir ve Medeniyet İÇGÜDÜSEL DEĞİL, BİLİNÇLİ TERCİH: ŞEHİR Şehir dediğimiz vakıayı, olguyu dışarıdan bir bakışla müşahede edelim Şehir denildiğinde herkes kendine göre bir

Detaylı

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma İÇİNDEKİLER Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma 1. FELSEFE NEDİR?... 2 a. Felsefeyi Tanımlamanın Zorluğu... 3 i. Farklı Çağ ve Kültürlerde Felsefe... 3 ii. Farklı Filozofların Farklı Felsefe Tanımları... 5 b.

Detaylı

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor. Babalarını Yola Getiren Kızlar! Prof. Dr. Hasan Şimşek İstanbul Kültür Üniversitesi (www.hasansimsek.net) 28 Aralık 2014 Yakın geçmişte Cübbeli Ahmet Hoca hakkında bir yazı yazdım. Özellikle dindar geçinen

Detaylı

Fatma Atasever.

Fatma Atasever. Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

UFA. islam. Rusya Federasyonu Başkırdistan Cumhuriyeti nde UFA İSLAM ÜNİVERSİTESİ YAPILIYOR. ÜNiVERSiTESi TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ

UFA. islam. Rusya Federasyonu Başkırdistan Cumhuriyeti nde UFA İSLAM ÜNİVERSİTESİ YAPILIYOR. ÜNiVERSiTESi TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ UFA islam ÜNiVERSiTESi Rusya Federasyonu Başkırdistan Cumhuriyeti nde UFA İSLAM ÜNİVERSİTESİ YAPILIYOR TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ İSLÂM IN ANLATILMADIĞI

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008 SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN 2008 YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008 "Değerli Konuklar, Değerli Misafirler, Cumhurbaşkanlığı

Detaylı

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi Biliminin Doğuşu 18. yüzyıla gelene değin özellikle sosyal bilimler felsefeden bağımsız olarak ayrı birer bilim disiplini olarak özerklik kazanamamışlardı Tarih

Detaylı

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU 2013 BASIN RAPORU ARAPÇA HEYECANI 4 YAŞINDA Son zamanlarda coğrafyamızda meydana gelen politik ve ekonomik gelişmeler, Arapça dilini bilmenin ne kadar önemli olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne

Detaylı

Not: Bu yazımızın video versiyonunu aşağıdan izleyebilirsiniz. Ya da okumaya devam edebilirsiniz

Not: Bu yazımızın video versiyonunu aşağıdan izleyebilirsiniz. Ya da okumaya devam edebilirsiniz Uzay Ne Kadar Soğuk? Uzay ne kadar soğuk, veya ne kadar sıcak? Öncelikle belirtelim; uzay, büyük oranda boş bir ortamdır. Öyle ki, uzayda 1 metreküplük bir hacimde çoğu zaman birkaç tane atom, molekül

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI Yrd. Doç. Dr. Turgay CİN* 3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI Ortodoks Hıristiyanlık hukukunda vakıf var mı, yok mu, bir sorgulayın. Birinci sorum bu Hıristiyan

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır. 4.MEKTUP MEVZUU : a) Mübarek ramazan ayının faziletleri. b) Hakikat-ı Muhammediye'nin (kabiliyet-i ulâ) beyanı.. Ona ve âline salât, selâm ve saygılar.. c) Kutbiyet makamı, ferdiyet mertebesi.. NOT : İMAM-I

Detaylı

Economic Policy. Opening Lecture

Economic Policy. Opening Lecture Economic Policy Opening Lecture Neden buradasın? economic policy iktisat üniversite Neden buradasın? iktisat öğrenmek (varsayalım!) geleceğin için üniversite diploma bilgi Neden buradasın? bilgi bilmek

Detaylı

İSMAİL VATANSEVER ETİK VE BİYOETİK KAVRAMLARININ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE İLİŞKİSİ

İSMAİL VATANSEVER ETİK VE BİYOETİK KAVRAMLARININ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE İLİŞKİSİ İSMAİL VATANSEVER ETİK VE BİYOETİK KAVRAMLARININ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE İLİŞKİSİ 1 ETİK NEDİR? ETİK NEDİR? Etik terimi Yunanca ethos yani "töre" sözcüğünden türemiştir. Değerler felsefesinin

Detaylı

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Alişan HAYIRLI Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Şimdi Müslümanlar ikiye bölünecek... 1-Bu baskını tasvip edenler,

Detaylı

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ 9.11.2017 Sayın Bakanım, STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 1 İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Kıymetli Basın Mensupları, Global

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

Ürün Detayları 2015-2016 EGO0-11.06DS 11. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI. Eğitim doğamızda var

Ürün Detayları 2015-2016 EGO0-11.06DS 11. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI. Eğitim doğamızda var . 99 // 11. Sınıf Programı - Dil ve Anlatım // 01 Metinlerin Sınıflandırılması 02 Anlatım Türleri 03 Öğretici Metinler (Mektup) 04 Öğretici Metinler (Günlük) DİL ve ANLATIM DİL ve ANLATIM 05 Ses Bilgisi

Detaylı

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktin soğuk geciktim kış geciktiniz kış mevsiminde uç, sınır, son, limit bulunuyor/bulunur

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

İmam Gazali'nin Kalp Risalesi isimli güzel kitabını mutlaka okumak lazım. Oldukça önemli bir eser.

İmam Gazali'nin Kalp Risalesi isimli güzel kitabını mutlaka okumak lazım. Oldukça önemli bir eser. İmam Gazali'nin Kalp Risalesi isimli güzel kitabını mutlaka okumak lazım. Oldukça önemli bir eser. İMAM GAZALİ; KALP RİSALESİ Hazırlayan; Kadir Yetkin Ahir zaman yayınları(az Kitap) KAYNAK ESER KIVAMINDA

Detaylı

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI?

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI? ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI? Öncelikle başarıp, başaramadıklarına karar vermek için hedefimiz belli olmalı. Yabancı dil öğreniminde çocuğunuz için nasıl bir hedef düşünüyorsunuz, o, kendisi için ne düşünüyor?

Detaylı

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar 2.Sanat ve Teknoloji 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 5.Işık ve Renk 6.Yüzey ve Kompozisyon 1 7.Görüntü Boyutu

Detaylı

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir.

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir. AVCILIK İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir. Avcılık İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen Avcılık eskiden; İnsanın kendisini korumak, Karnını doyurmak, Hayvan ehlileştirmek,

Detaylı

TÜSİAD KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI NUR GER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI NUR GER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI NUR GER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 7 Ocak 2015 İstanbul, Sabancı Center Her birinize hoş geldiniz

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

Bilimsel Bilginin Oluşumu

Bilimsel Bilginin Oluşumu Madde ve Özkütle 2 YGS Fizik 1 YGS Fizik Fiziğin Doğası başlıklı hazırladığımız bu yazıda; bilimin yöntemleri, fiziğin alt dalları, ölçüm, birim, vektörel ve skaler büyüklüklerle birlikte fizik dünyası

Detaylı

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME 34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME Aynı konudaki 96 sayılı sözleşmenin onaylanması sonucu yürürlükten kalkmıştır ILO Kabul Tarihi: 8 Haziran 1933 Kanun Tarih ve

Detaylı

İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15

İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15 İçindekiler Giriş Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15 Kafamızın içindeki bariyer Hiçbir şeyi hak etmediğini sanan kadın Yanlış bir hayata çakılıp kalan adam

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

Evliliğin Yazısız Kuralları!..

Evliliğin Yazısız Kuralları!.. On5yirmi5.com Evliliğin Yazısız Kuralları!.. Evlilik insan hayatının en önemli dönüm noktası. Peki iyi günde kötü günde evlilik nasıl olmalı? Aklınızdaki bütün sorulara bu röportaj cevap verecek!.. Yayın

Detaylı

Ege Üniversitesi Elektrik Elektronik mühendisliği Türk Dili 1. Vize ders notları ve örnek soruları

Ege Üniversitesi Elektrik Elektronik mühendisliği Türk Dili 1. Vize ders notları ve örnek soruları Ege Üniversitesi Elektrik Elektronik mühendisliği Türk Dili 1. Vize ders notları ve örnek soruları DİL Dil bir iletişim aracıdır. O insan düşüncesini en ince ayrıntısıyla aktarmaya yarayan bir mucizedir.

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

Sözlükler ilişki kelimesini öncelikli olarak iki insan arasındaki bağlantı olarak tanımlamaktadır.

Sözlükler ilişki kelimesini öncelikli olarak iki insan arasındaki bağlantı olarak tanımlamaktadır. İİş Hayattıında İİlliişkii ve İİlliişkii Yönettiimiiniin Arrttan Önemii ZZeyynnep TTuur ra vve Mehhmet t SSoyyer r Sözlükler ilişki kelimesini öncelikli olarak iki insan arasındaki bağlantı olarak tanımlamaktadır.

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI ALANLAR ve ÖNCELİKLER AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI 1- Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı na dair araştırmaları 1. Kur an tarihi 2. Kıraat

Detaylı

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101 Ruhumdaki Müzigin Ezgileri Stj. Av. İrem TÜFEKCİ 2013/2 Hukuk Gündemi 101 Ruh halinize göre mi müzik dinlersiniz, müzik mi ruh halinizi değiştirir? Hangi tür olursa olsun o anki duygusal duruma eşlik etmekte

Detaylı

01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI 01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI ALIŞVERİŞ GÜNLERİ YAKINDA BAŞLIYOR SAYFA 1 EĞİTİM İÇİN AKSARAY'A GELDİLER SAYFA 2 ATSO SENDİKA ZİYARETLERİ SAYFA 3 ATSO'DAN ALMANYA'YA ÇIKARMA SAYFA 4 KOÇAŞ AYKAŞ'I

Detaylı

DERS KONU SORU DERS KONU SORU

DERS KONU SORU DERS KONU SORU SAYISAL (FM) 1. HAFTA 2. HAFTA MATEMATİK Temel kavramlar MATEMATİK Bölünebilme EBOB-EKOK GEOMETRİ Temel kavramlar- GEOMETRİ Doğruda Açı Doğruda Açı FİZİK Optik (gölge- renk) FİZİK Optik (aynalar Kırılma)

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

TABLO-1 KPSS DE UYGULANACAK TESTLERİN KAPSAMLARI Yaklaşık Ağırlığı Genel Yetenek

TABLO-1 KPSS DE UYGULANACAK TESTLERİN KAPSAMLARI Yaklaşık Ağırlığı Genel Yetenek TABLO-1 KPSS DE UYGULANACAK TESTLERİN KAPSAMLARI Yaklaşık Ağırlığı Genel Yetenek Yaklaşık Ağırlığı 1) Sözel Bölüm %50 2) Sayısal Bölüm %50 Sözel akıl yürütme (muhakeme) becerilerini, dil bilgisi ve yazım

Detaylı

Bu sektörün içerisinde, en karanlıkta kalan -belki pek çok meslektaşımın

Bu sektörün içerisinde, en karanlıkta kalan -belki pek çok meslektaşımın NEREYE GİDİYORUZ? BÖLÜM 3 1993 yılında Diş Teknisyeni olan büyük dayımın yanında çalışmaya başladım Kısa sürede laboratuar temizliğinden, çıraklığa terfi ettim Protez tamiri gibi işleri yapmayı öğrenerek,

Detaylı

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü On5yirmi5.com Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü İki kol ve iki bacak nakli yaptığı Sevket Çavdır hayatını kaybedince suçlanan Doç. Dr. Nasır, o günü anlattı. Yayın Tarihi : 29 Mart 2012 Perşembe (oluşturma

Detaylı

9. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI / DİL VE ANLATIM

9. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI / DİL VE ANLATIM 9. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI / DİL VE ANLATIM 01 İletişim 6 3 2 1 02 İnsan, İletişim ve Dil 3 1 03 Dil-Kültür İlişkisi 3 1 1 1 04 Dillerin Sınıflandırılması 6 3 1 1 1 05 Türk Dilinin Tarihî

Detaylı

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz.

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz. CÜMLENİN ÖĞELERİ Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz. Bir cümlenin oluşması için en önemli şart,

Detaylı

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi 24. Toplu İş Sözleşmesi sürecinde işverenle sendika arasında anlaşma sağlanamaması üzerine Şişecam işçileri 10 fabrikada 5800 işçiyle greve gitme kararı almıştı.

Detaylı

İletişim, hem güçlerimizin farkında olmak, hem de zayıflıklarımızın üstesinden gelmek demektir.

İletişim, hem güçlerimizin farkında olmak, hem de zayıflıklarımızın üstesinden gelmek demektir. Abraham Lincoln, senin yaşındayken dedi babası çocuğuna, Okula gidebilmek için her gün 10 mil yürüyordu. Gerçekten mi? dedi çocuk ve ekledi: Tamam, fakat o senin yaşındayken de başkan oldu baba! İletişim,

Detaylı

Tarih Bilimi ve Tarihe Yardımcı Bilim Dalları Video Ders Anlatımı I. ÜNİTE TARİH BİLİMİNE GİRİŞ A- TARİH BİLİMİ. I - Tarih Biliminin Konusu

Tarih Bilimi ve Tarihe Yardımcı Bilim Dalları Video Ders Anlatımı I. ÜNİTE TARİH BİLİMİNE GİRİŞ A- TARİH BİLİMİ. I - Tarih Biliminin Konusu Tarih Bilimi ve Tarihe Yardımcı Bilim Dalları Video Ders Anlatımı I. ÜNİTE TARİH BİLİMİNE GİRİŞ A- TARİH BİLİMİ I - Tarih Biliminin Konusu II - Tarih Biliminin Yöntemi III Tarihin Tasnifi (sınıflandırılması)

Detaylı

İçindekiler. Giriş... 1

İçindekiler. Giriş... 1 İçindekiler Giriş... 1 Bölüm 1: Kendimiz... 11 Kural 1: Hazır Olmak... 12 Kural 2: Siyaset İçin Bir Nedeni Olmak... 14 Kural 3: Kendimizi Tanımak... 17 Kural 4: Farklı (Bir Yönü) Olmak... 19 Kural 5: Siyasi

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

Bütün icat ve buluşlar insanların ihtiyaçlarından doğmuştur. Tekerlek, ulaşım ve taşıma ihtiyacından, telefon iletişim ihtiyacından doğmuştur.

Bütün icat ve buluşlar insanların ihtiyaçlarından doğmuştur. Tekerlek, ulaşım ve taşıma ihtiyacından, telefon iletişim ihtiyacından doğmuştur. BULUŞLARVE TEKNOLOJİK GELİŞMELER Bütün icat ve buluşlar insanların ihtiyaçlarından doğmuştur. Tekerlek, ulaşım ve taşıma ihtiyacından, telefon iletişim ihtiyacından doğmuştur. Buluşlar teknolojik gelişmeleri

Detaylı

BİLGİ EDİNME İHTİYACI İnsan; öğrenme içgüdüsünü gidermek, yaşamını sürdürebilmek, sayısız ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve geleceğini güvence altına a

BİLGİ EDİNME İHTİYACI İnsan; öğrenme içgüdüsünü gidermek, yaşamını sürdürebilmek, sayısız ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve geleceğini güvence altına a BİLİMSEL YÖNTEM Prof. Dr. Şahin Gülaboğlu Mühendislik Fakültesi -------------------------------------------------------------------- BİLİM, ETİK ve EĞİTİM DERSİ KONUŞMASI 19 Ekim 2007, Cuma, Saat-15.00

Detaylı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) ESAS N0:2009/191 03.08.2012 TUTANAK 27.07.2012 tarihli oturumda saat 19.27 sıralarında Mahkeme Başkanı tarafından duruşmanın

Detaylı

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) 10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) Estetik, "güzel in ne olduğunu soran, sorguluyan felsefe dalıdır. Sanatta ve doğa varolan tüm güzellikleri konu edinir. Hem doğa hem de sanatta. Sanat, sanatçının

Detaylı