GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI SONRASI TÜRKİYE DE İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ: AMPİRİK BİR UYGULAMA (Yüksek Lisans Tezi)

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI SONRASI TÜRKİYE DE İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ: AMPİRİK BİR UYGULAMA (Yüksek Lisans Tezi)"

Transkript

1 T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANA BİLİM DALI İKTİSAT BİLİM DALI GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI SONRASI TÜRKİYE DE İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ: AMPİRİK BİR UYGULAMA (Yüksek Lisans Tezi) Sema YAŞAR ( ) Danışman Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN Konya-2014

2 i

3 ii

4 T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Öğrencinin Tezin Adı Adı Soyadı Sema YAŞAR Numarası Ana Bilim / Bilim Dalı İktisat /İktisat Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Sonrası Türkiye de İkiz Açıklar Hipotezi: Ampirik Bir Uygulama ÖZET Bir ekonominin yatırım ve tasarrufları arasındaki fark cari açık olarak ifade edilmekte iken, kamu harcamalarının kamu gelirlerini aşması sonucu oluşan fark ise bütçe açığı olarak ifade edilmektedir. Bu iki açığın kapatılması ülkeler için temel makroekonomik hedeflerden olmaktadır. İkiz açıklar hipotezi, bütçe açığı ile cari işlem açığı arasında pozitif yönlü bir ilişkinin var olduğunu ileri sürmektedir. Geleneksel Keynesyen Görüş iki açık arasında ilişki olduğunu kabul ederken, Ricardocu Eşdeğerlik Hipotezi bütçe açıkları ile cari işlem açıkları arasında bir ilişkinin olmadığını iddia etmektedir. Bu çalışmada ikiz açıklar hipotezinin Türkiye ekonomisi için geçerliliği araştırılmıştır yılları arasında üçer aylık veriler kullanılmış, Eviews programında ekonometrik analizler yapılmıştır. Yapılan analizler bütçe dengesi ile cari işlemler dengesinin birbiriyle bağlantılı olmadığını göstermiştir. Yapılan Granger nedensellik testi sonuçlarına göre bütçe açıkları ile cari işlemler açıkları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu sonuç Ricardocu eşdeğerlik hipotezini desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: Bütçe Açığı, Cari İşlemler Açığı, İkiz Açıklar Hipotezi, Granger Nedensellik Testi iii

5 T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Öğrencinin Tezin İngilizce Adı Adı Soyadı Sema YAŞAR Numarası Ana Bilim / Bilim Dalı İktisat /İktisat Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN After The Programme For Transıtıon To A Strong Economy Twın Defıcıts Hypothesıs In Turkey: An Empırıcal Applıcatıon SUMMARY While deficit between invesments and savings is represented as current account, deficit between government expenditure and government income is represented as budget deficit. Metting this deficits is one of the main macroeconomics targets. The twin deficits hypothesis suggests that there is a positive relation between the budget and current account deficit. The Keynesian-traditional proposition claim that budget deficits led to current account deficits. On the other hand, the Ricardian equivalence hypothesis claim that there is no any relationship between the budget deficits and current account deficits. In this study, validity for Turkey economics twin deficit hypothesis has been ascertained. Quarterly datasperiod of have been used. Econometric analyzes have been done by Eviews programme. Analysis conducted show that, budget deficits and current account deficits aren t cointegrated in the Turkish case for the study period. According to the Granger causality test a relation from the budget deficits towards the current account deficits wasn t found. The evidence seems to support the Ricardian Equavilance Hypothesis. Keywords: Budget Deficit, Current Account Deficit, Twin Deficits Hypothesis, Granger Causality Test iv

6 ÖNSÖZ Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Sonrası Türkiye de İkiz Açıklar Hipotezi: Ampirik Bir Uygulama adlı yüksek lisans tez çalışmamın hazırlanış süreci boyunca değerli fikirleri ile bana yol gösteren, yardımcı olan danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN a, Tez çalışmamda benden yardımını esirgemeyen değerli hocam Sayın Doç. Dr. Mehmet MUCUK a, Bugünlere gelmemde büyük emek sahibi olan sevgili anneme, üzerimde annem kadar emeği olan anneanneme ve beni her zaman destekleyen aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sema YAŞAR Konya, 2014 v

7 İÇİNDEKİLER BİLİMSEL ETİK SAYFASI..i TEZ KABUL FORMU..ii ÖZET...iii SUMMARY iv ÖNSÖZ....v İÇİNDEKİLER.....vi TABLOLAR VE ŞEKİLLER DİZİNİ...xi GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM: BÜTÇE VE BÜTÇE AÇIĞI KAVRAMLARI Bütçe Kavramı Bütçenin İşlevleri Bütçenin İlkeleri Bütçe Açığı Kavramı Bütçe Açığı Ölçüm Yöntemleri Geleneksel Amaçlı Bütçe Açığı Ölçüm Yöntemleri Geleneksel Bütçe Açığı Konsolide Bütçe Açığı Birincil Açık Operasyonel Açık Yarı Mali Açık (Gizli Açık) Nakit Açığı- Tahakkuk Açığı Nominal Bütçe Açığı-Reel Bütçe Açığı 15 vi

8 Özel Amaçlı Bütçe Açığı Ölçüm Yöntemleri Cari Açık-Sermaye Açığı Yurtiçi Açık-Yurtdışı Açık Yapısal Açık-Konjonktürel Açık Bütçe Açıklarına İlişkin İktisadi Yaklaşımlar Klasik Yaklaşım Keynesyen Yaklaşım Monetarist Yaklaşım Neo-Klasik Yaklaşım Ricardocu Görüş Kamu Tercihi Teorisi Yaklaşımı Bütçe Açığının Nedenleri Bütçe Açıklarının Finansman Yöntemleri Monetizasyon İç Borçlanma Dış Borçlanma Döviz Rezervlerinin Kullanımı Bütçe Açıklarının Makroekonomik Etkileri Bütçe Açıklarının Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi Bütçe Açıklarının Faiz Oranları Üzerindeki Etkisi Bütçe Açıklarının Enflasyon Üzerindeki Etkisi Bütçe Açıklarının Ödemeler Bilançosu Üzerindeki Etkisi Bütçe Açıklarının Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkisi Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği..38 vii

9 İKİNCİ BÖLÜM: ÖDEMELER BİLANÇOSU VE CARİ AÇIK Ödemeler Bilançosu ve Kalemleri Cari İşlemler Hesabı Mal Ticareti Uluslararası Hizmet Ticareti Tek Yanlı (Karşılıksız) Transferler Sermaye Hesabı Doğrudan Yatırımlar Portföy Yatırımları Diğer Yatırımlar Net Hata ve Noksan Hesabı Resmi Rezervler Hesabı Cari İşlemler Dengesi ve Ödemeler Bilançosuna İlişkin Diğer Denge Kavramları Cari İşlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik Teorik Yaklaşımlar Klasik Fiyat ve Döviz Kuru Mekanizması Esneklikler Yaklaşımı Massetme Yaklaşımı Mundell-Fleming Modeli Parasalcı Yaklaşım Cari Açık Kavramı ve Cari Açığın Nedenleri Cari Açığın Nedenleri İhracatın Yetersiz Oluşu İthal Mallara Olan Talebin Yüksekliği Dış Borç...56 viii

10 Yatırımların Artması Tasarrufların Azalması Kalkınma Seviyesi Sermaye Hareketleri Cari İşlem Açıklarının Finansman Yöntemleri Cari Açıkların Makroekonomik Etkileri Cari Açıkların Milli Gelir Üzerindeki Etkileri Gelir Açısından Etkileri Harcama Açısından Etkileri Yatırım-Tasarruf Dengesi Açısından Etkileri Cari Açıkların Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri Cari Açıkların Dış Ticaret Üzerindeki Etkileri Cari Açıkların Sürdürülebilirliği...71 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ VE TÜRKİYE VERİLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME İkiz Açıklar Hipotezinin Kavramsal Çerçevesi İkiz Açıklar Hipotezi İle İlgili Tartışmalar Geleneksel Keynesyen Yaklaşım Keynesyen Gelir-Harcama Yaklaşımı Mundell-Fleming Modeli Feldstein Zinciri Hipotezi Ricardocu Eşdeğerlik Hipotezi Parasalcı Yaklaşım Türkiye de Bütçe Açıkları ve Cari Açıklar Öncesi Dönemde Türkiye de Bütçe Açıkları ve Cari Açıklar Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe ix

11 Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Sonrası Dönemde Türkiye de Bütçe Açıkları ve Cari Açıklar Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler Dönemi Türkiye de Genel Ekonomik Görünüm ve Bütçe Dengesi İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişkiler DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:TÜRKİYE DE BÜTÇE DENGESİ VE CARİ İŞLEMLER DENGESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ:AMPİRİK UYGULAMA İkiz Açıklar Hipotezine İlişkin Literatür Taraması Geleneksel Keynesyen Yaklaşımı Destekleyen Çalışmalar x

12 4.1.2.Ricardocu Eşdeğerlik Hipotezini Destekleyen Çalışmalar Diğer Çalışmalar Yöntem Birim Kök Testi Granger Nedensellik Testi Veriler Ekonometrik Sonuçlar Birim Kök Testi Granger Nedensellik Testi..145 SONUÇ KAYNAKÇA xi

13 TABLOLAR VE ŞEKİLLER DİZİNİ Tablo 1: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri(Milyon Lira) 87 Tablo 2: Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar) 88 Tablo 3: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)...90 Tablo 4: Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar) 91 Tablo 5: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)...93 Tablo 6: Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar) 94 Tablo 7: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)...95 Tablo 8: Yılları Arası Dış Ticaret Dengesi Verileri (Milyon Dolar) 96 Tablo 9: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira)...98 Tablo 10: Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri(Milyon Dolar) 99 Tablo 11: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira) Tablo 12: Yılları Arası Cari işlemler Dengesi Verileri (Milyon Dolar).104 Tablo 13: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira) Tablo 14: Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri (Milyon Dolar).108 Tablo 15: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyon Lira) Tablo 16: Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri (Milyon Dolar).111 Tablo 17: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyar Lira) 115 Tablo 18: Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri(Milyar Dolar)..116 Tablo 19: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyar Lira) 119 Tablo 20: Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri(Milyar Dolar)..120 Tablo 21: Yılları Arası Bütçe Dengesi Verileri (Milyar Lira) 124 xii

14 Tablo 22: Yılları Arası Cari İşlemler Dengesi Verileri(Milyar Dolar)..125 Tablo 23: Değişkenlere Ait Uygun Gecikme Değerlerinin Seçilmesi (AIC Değerleri)..143 Tablo 24: Değişkenlerin Düzeyde ADF Birim Kök Testi Sonuçları Tablo 25: Değişkenlerin Birinci Dereceden Farklarına Ait Uygun Gecikme Değerlerinin Seçilmesi (AIC Değerleri) Tablo 26: Değişkenlere Ait ADF Birim Kök Testi (Birinci Dereceden Farkı) Tablo 27: VAR Analizine Göre Gecikme Sayısı (Akaiki Bilgi Kriteri) Tablo 28: Değişkenler Arasındaki Granger Nedensellik Testi Sonuçları Şekil 1: Tam Sermaye Hareketliliği ve Esnek Döviz Kuru Rejiminde IS-LM Modeli ve Ödemeler Dengesi xiii

15 1 GİRİŞ Bütçe açıkları ve cari işlemler açıkları bir ülkenin en önemli ekonomik göstergeleridir. Bütçe dengesi bir ekonominin iç dengesini temsil etmekte iken cari işlemler dengesi ise bir ekonominin dış dengesini temsil etmektedir. Her iki dengenin açık vermesi hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde makroekonomik açıdan olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bütçe açıkları ülkedeki net yatırım, net ihracat, döviz kuru, fiyatlar genel düzeyi, faiz oranları, gayri safi yurtiçi hasıla gibi makroekonomik değişkenleri etkilerken, cari işlemler açıkları ise istihdam, milli gelir gibi makro değişkenleri etkilemektedir. Bu sebeple her ülke içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşullara bağlı olarak uygun iktisadi ve mali politikalar uygulayarak bu açıkları giderme çabasındadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşen büyük kamu açıkları ile birlikte ortaya çıkan cari işlemler açıkları ikiz açıklar hipotezinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İkiz açıklar hipotezi ilk olarak 1980 lerin ilk yarısında Amerika Birleşik Devletleri nde yüksek kamu açıklarının beraberinde yüksek cari işlemler açıklarını getirmesiyle ortaya çıkmıştır. Bütçe ve cari işlemler dengesinde eş zamanlı ortaya çıkan açıklar zamanla diğer ekonomilerde de kendini göstermiş ve konu evrensel nitelik kazanmıştır. İkiz açıklar hipotezine yönelik iki temel iktisadi yaklaşımdan söz edilebilir. Bunlardan ilki Geleneksel Keynesyen Yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre bütçe açıkları ile cari işlemler açıkları arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır ve bu ilişkinin yönü bütçe açıklarından cari işlemler açıklarına doğrudur. Diğer yaklaşım ise Ricardocu Eşdeğerlik Hipotezidir. Bu hipotez ise Geleneksel Keynesyen Yaklaşımın aksine bütçe açıkları ile cari işlemler açıkları arasında herhangi bir ilişkinin olmadığını varsayar yani ikiz açıklar hipotezini reddeder. Bu yaklaşımlara ek olarak bir de Parasalcı Yaklaşımdan söz edebiliriz. Parasalcı Yaklaşım Geleneksel Keynesyen Yaklaşımı doğrular niteliktedir. Aralarındaki tek fark Parasalcı Yaklaşımın ödemeler bilançosundaki dengesizliğin para piyasasından kaynaklandığını ve bu dengesizliğin kendiliğinden giderilebileceğini ileri sürmesidir.

16 2 İkiz açıklar hipotezini Türk ekonomisi açısından ele aldığımızda ise şunları söyleyebiliriz: Türk ekonomisinde 1930 lu yıllardan beri kamu sektörü hem üretici hem de tüketici olarak yer almıştır. Fakat 1980 de kamu sektörünün ekonomideki payını azaltarak bütçe açıklarını ve enflasyonu düşürmek amacıyla uygulamaya konulan 24 Ocak İstikrar Kararları ile özelleştirmelere ağırlık verilmiştir. Alınan bütün bu tedbirlere rağmen uzun dönemde Türk ekonomisinin bütçe açıklarında bir gerileme görülmemiştir. Aynı dönemde dışa açık ekonomik kalkınma modelini izleyen Türkiye de dışa açılma ve ekonomik serbestleşme ile beraber dış ticaret hacmi artmıştır. İthalattaki artışlar ihracattaki artışlardan çok daha fazla olmuştur. Böylelikle de cari işlemler açıkları 1990 ve sonraki yıllarda artarak devam etmiştir. Cari işlemler ve bütçe açıklarının eş zamanlı ortaya çıkması sonucu Türk ekonomisinin ikiz açıklar hipotezi açısından iyi bir test alanı olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı sonrasını içeren yılları arasında Türkiye de bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin varlığı yani ikiz açıklar hipotezinin varlığı araştırılmıştır. Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde bütçe ve bütçe açığı kavramlarına yer verilmiş, geleneksel ve özel amaçlı bütçe açığı ölçüm yöntemlerine değinilmiştir. Daha sonra bütçe açığının nedenleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açsından incelenmiştir. Ardından bütçe açıklarına ilişkin iktisadi yaklaşımlar incelenip bütçe açığının finansmanı yöntemlerine değinilmiştir. Son olarak da bütçe açığının makroekonomik etkileri incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ödemeler bilançosu ve cari işlemler dengesi incelenmiştir. Öncelikle ödemeler bilançosunun temel kalemleri değerlendirilmiş sonrasında da cari işlemler açıklarının sebepleri, makroekonomik etkileri ve finansman yöntemleri ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise ikiz açıklar hipotezinin kavramsal çerçevesi incelenmiş, ikiz açıklar hipotezine yönelik iktisadi yaklaşımlara yer verilmiştir. Son olarak da 1980 öncesi ve 1980 sonrası dönem olmak üzere Türkiye de genel

17 3 ekonomik görünüm ve bütçe dengesi ile cari işlemler dengesi arasındaki ilişkiler ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışmanın dördüncü ve son bölümünde ise ikiz açıklar hipotezi ampirik olarak test edilmiştir dönemini kapsayan üçer aylık veriler kullanılarak öncelikle birim kök testi yardımıyla verilerin durağan olup olmadıkları test edilmiş ardından da Granger nedensellik testi ile bütçe açığı ile cari işlemler açığı arasındaki etkileşimin yönü bulunmaya çalışılmıştır. Uygulamaların sonucunda incelenen dönemde bütçe açıkları ile cari işlemler açıkları arasında mevcut bir ilişkinin olmadığı tespit edilerek Ricardocu eşdeğerlik hipotezine uygun sonuçlara ulaşılmıştır.

18 4 1.1.Bütçe Kavramı BİRİNCİ BÖLÜM BÜTÇE VE BÜTÇE AÇIĞI KAVRAMLARI Bilindiği gibi, insanlar belirli bir zaman dilimi içindeki gelirleri ile giderlerini karşılaştırmak ve bunlar arasında bir denge kurmak mecburiyetindedirler. Çünkü hiç kimsenin belirli bir zaman içinde, borçlanmadıkça veya varsa servetinden harcamadıkça, gelirinden daha fazla gider yapması mümkün değildir. O halde, herkesin belirli bir zaman dilimi için, gelir ve giderlerini karşılaştırması ve bunlar arasında bir denge kurması gerekir. İşte, gelecek belli bir dönem bir ay veya bir yıl için, gelir ve giderlerin karşılaştırılmak suretiyle bir arada gösterilmesine bütçe denilmektedir (Aksoy, 1994: 428). Bütçe konusunda benimsenen tanım Fransız maliyeci Edgar Allix tarafından yapılan tanımdır. Ona göre, bütçe, devletin belli bir süre içindeki gelir ve giderlerini tahmini olarak belirleyen, gelirlerin toplanmasına, giderlerin yapılmasına izin veren bir tasarruftur. Tanım kısa, açık ve bütçenin hemen hemen tüm niteliklerini içinde topladığı için diğer tanımlara tercih edilmektedir (Edizdoğan, 1998: 4). Konu kamusal açıdan ele alındığında; devletin üstlenmiş olduğu mali, sosyal ve ekonomik fonksiyonlar ile bunların gerçekleştirilmesi ile ilgili politikalar ve uygulamaları önem kazanır ve bu doğrultuda bir bütçe oluşturulması ve gereklerinin yerine getirilmesi söz konusu olur. Ekonomik, sosyal, mali ve siyasi açıdan büyük önemi bulunan bütçe, kamu giderleri ve kamu gelirlerinin öngörülmesi, yönlendirilmesi ve uygulanması bakımından üzerinde titizlikle durulması gereken bir niteliğe sahiptir. Bütçe; hem teorik hem de uygulamadaki yapısı ve teknikleriyle maliye alanında önemli bir yer tutan ve özellikle devletin yüklendiği fonksiyonların görünümünü yansıtan bir nitelik taşır (Akdoğan, 1999: 307). Genel bir deyişle, devletin belli bir dönemde yapacağı masrafları ve toplayacağı gelirleri gösteren ve yasama organından çıkan belge olarak tanımlanabilecek bütçe, devletin benimsediği hedeflere ulaşabilmek için

19 5 kullanabileceği en önemli mekanizmadır. Maliye politikası araçlarının hemen tümü, diğer araçların ise önemli bir bölümü bütçe içinde biçimlenir. Bu biçimleniş, siyasal karar sürecinin belli başlı tüm unsurlarının özellikle politikacılarla bürokratların katkılarıyla gerçekleşir. Bu niteliğiyle bütçe, yalnızca kamu kesimi için değil toplumsal hayatın bütünü için son derce önemli işlevler yerine getirmektedir (Uluatam, 2005: 113). Tanımlardan da anlaşılacağı üzere bütçenin temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Geleceğe yönelik tahmine dayalıdır Genellikle yıllık tahminleri gösterir Kanun niteliğindedir Tahminlerdeki gelir ve gider birbirine denk olmalıdır Bütçenin İşlevleri Her ekonomik ve hukuki kurum gibi bütçenin de bazı temel görevleri, yerine getirmesi gereken işlevleri vardır. Saptanmış olan politikaların bütçe yöntemiyle işlerlik kazandırılmasına ve bu konuda bütçenin üslendiği ödevleri yerine getirme olgusuna bütçenin işlevleri denir (Edizdoğan, 1998: 10). Herhangi bir hizmetin neden kamu birimlerince sunulması gerektiği; hangi tür ve miktarda bir kamu hizmetinin üstlenileceği; finansmana kimin ve ne ölçüde katılacağı; finansman yolları bulma ve hizmet üretme yetkisinin kime verileceği soruları, hizmet götürülecek toplum kesitinin kamusal tercihlerinin belirlenmesi ve sıralanmasını gerektirir. Dolayısıyla bütçenin siyasi işlevi vardır (Altuğ, 1999: 3). Bütçenin hükümet tarafından hazırlanmak suretiyle, yasama organında görüşülüp onaylanması ve bütün kamu gelir ve giderlerinin miktarının ve bileşiminin saptanması sonucunda, yürütme organını ve kamu yönetimini bağlayıcı bir tasarruf olması, onun hukuki işlevini oluşturmaktadır. Bu yönü itibariyle bütçe, hükümeti ve kamu idaresini yasalara uygun işlemler yapmaya zorlamaktadır. Böylece, bütçe kamu gelirlerinin toplanmasına ve kamu harcamalarının yapılmasına belli bir süre

20 6 (genellikle bir yıl) için ve yetki veren bir kanun olmaktadır. O halde, kamu gelirlerinin ve giderlerinin gerçekleştirilmesi belli hukuk kurallarına bağlanmakta, bütçe dışı veya bütçeye aykırı tüm idari işlemler yasal sayılmamaktadır (Aksoy, 1994: 432). Bütçe, devlet amaçlarına ulaşılmasını sağlayan en önemli araç olarak, bir yandan doğrudan kamu kesimince üstlenilmiş hizmetlerin üretimini gerçekleştirmekte diğer yandan, üretimi özel kesime bırakılmış alanlarda devletin çeşitli amaçlarına uygun etkiler doğurabilmek için kullanılmaktadır. Böylece, bütçeyle topluma kamusal ve yarı kamusal hizmetler sunulurken gelir dağılımının değiştirilmesi, fiyat istikrarının sağlanması, büyümenin hızlandırılması, piyasa mekanizmasındaki aksaklıkların düzeltilmesi gibi pek çok sonuca ulaşmakta da bütçe temel araç olmaktadır (Uluatam, 2005: 114). Bu durumda bütçenin iktisadi işlevinden söz edilmelidir. Bütçenin bu temel işlevlerinin yanı sıra; mali işlemlerin belirtilen hedeflere uyumlu şekilde yürütülüp yürütülmediğinin kontrol edilmesi sebebiyle denetim; iktisadi iniş çıkışların yani konjonktürel dalgalanmaların incelemesi sebebiyle konjonktürel; kamu yöneticileri tarafından yönetim aracı olarak kullanılması sebebiyle yönetim aracı olma işlevi ve kamu kesiminin geleceğe ait iktisadi gelişmelerin belirli bir sistemle yapılmasını sağlaması sebebiyle de planlama aracı olma işlevleri de vardır Bütçenin İlkeleri Geleneksel maliyeciler, bütçenin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için birtakım ilkelere uyulması gerektiğini ifade etmektedirler. Bu ilkeler, bütçelerin hazırlanması ve uygulanması aşamalarında dikkate alınmaktadır. Ancak bu ilkelere uyulduğu takdirde, bütçe gelir ve giderleri konusunda tam ve doğru bilgi elde edilmesi mümkün olmaktadır. Bu ilkeler özellikle 19. yüzyıldan itibaren, parlamenter demokrasilerin gelişmesine paralel olarak geliştirilmiştir. Demokratik rejimle idare edilen ülkelerde, yasama organı tüm kamu gelir ve giderlerinin kendi izin ve kontrolü altında bulunmasını sağlamak için söz konusu ilkeler ortaya konmuştur. Başlıca

21 7 bütçe ilkelerini, genellik, birlik, yıllık olma, denklik, açıklık, doğruluk, samimiyet ve önceden izin alma ilkeleri diye sıralamak mümkündür (Aksoy, 1994: 433). Genellik ilkesi devletin bütün gelir ve giderlerinin ayrı ayrı ve gayrisafi tutarlar halinde bütçede yer almasını öngörür. Önceden, belli gelirlerin belli giderlere karşılık gösterilmesi söz konusu olamaz. Aynı şekilde, belli devlet faaliyetlerinden doğan net gelirlerin bütçeye geçirilmesi de bu prensibe aykırıdır. Tüm gelirler bütçede toplanır ve buradan çeşitli kamu giderlerine dağıtılır (Nemli, 1979: 85). Birlik ilkesi gereği devlet bütün gelir ve giderlerini tek bir bütçe içinde toplamalıdır. Devletin bir bütçesi olmalıdır. Böyle bir bütçe devletin bütün gelir ve giderlerinin görülmesine olanak verecektir. Bütçenin başlangıç ve sonuç hesapları daha açıklık kazanacak, denetlenmesi de kolaylaşacaktır (Özer, 1986: 36). Bütçe Kanunu bir yıllıktır; yani bütçe ile verilen harcama yapma ve gelir toplama izni bir yıl için verilir; gelecek bütçedeki ödenek kullanılamaz; geçmiş bütçede kullanılmayan ödenek gelecek bütçeye aktarılamaz. Böylece, gelir-gider tahminlerinin bir yıllık süreden fazlasını kapsamadan, dolayısıyla isabet derecesini azaltmadan yasama denetimine girmesi söz konusu olur (Altuğ, 1999: 26) Denklik ilkesine göre geleneksel anlamda mutlak şekilde gelir-gider eşitliği aranmakta; borç hasılatı ile bütçenin kapatılmasının denklik ilkesini bozacağı ileri sürülmektedir. Denklik, mali yılbaşında isteneceği gibi, aslında mali yılsonunda gerçek denklikten söz edilir. Çağdaş bütçe anlayışında ise, bütçe dengesi yerine ekonomideki denge ön plana çıkmıştır (Altuğ, 1999: 27). Açıklık ilkesi, bütçe kanunlarının, yasama organı üyeleri, uygulayıcılar ve genel olarak halk tarafından anlaşılır biçimde hazırlanması zorunluğunu işaret eder. Bütçenin anlaşılır olma özelliği yasama organının, bütçenin çeşitli aşamalarındaki denetimine yardım edecek, hem de bütçenin uygulanmasına ve denetimine katılan diğer kişi ve kuruluşların karşısına çıkacak güçlükleri azaltacaktır (Uluatam, 2005: 124).

22 8 Doğruluk ve samimiyet ilkeleri ile bütçe hesaplarında hatalar olmaması ve bütçeye konan gider ve gelir tahminlerinin genel ekonomik duruma uygun olması ve bütçeyi hazırlamakta görevli organların dürüst ve samimi hareket etmesi kastedilir. Önceden izin alma ilkesi ile de belli bir döneme (mali yıla) ait harcama ve gelir toplama yetkisinin yasama organınca, o dönem başlamadan önce, bir bütçe kanunu ile yürütme organına verilmesi gerektiğini belirtir. İlke, doğal olarak, bütçe kanunun mali yıl başlamadan önce kabul edilerek onaylanmasını zorunlu kılar (Uluatam, 2005: 116). 1.2.Bütçe Açığı Kavramı Günümüzde gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin makroekonomik sorunlarının başında kuşkusuz bütçe açıkları gelmektedir. Bütçe açığı, en basit bir ifadeyle kamu harcamalarının kamu gelirlerini aşması sonucu ortaya çıkan farktır (Şen vd., 2007: 1).Bu durum eşitlik olarak şöyle yazılabilir: Bütçe Açığı = Kamu Harcamaları > Kamu Gelirleri (1) Gerçekten son yıllarda kamu harcamalarının artışı birçok ülkede büyük bütçe açıkları yaratmış, bu da gayri safi milli hasılaya göre kamu borçları payının artmasına yol açmıştır. Bütçe açıkları kamu borçları birikimi için bir nedendir. Çünkü bilindiği gibi, bir ekonomide artan kamu harcamalarının finansmanı ya vergiler gibi normal gelirler ile ya da borçlanma ile karşılanmaktadır. Bütçe açıklarında meydana gelen artış, artan kamu harcamalarının vergiler yerine borçlanma ile karşılanması durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda artan bütçe açıkları artan kamu borçları demektir (Ataç, 1994: 169). Büyüklüğüne, nereden ve hangi koşullarla finanse edildiğine bağlı olarak ekonomideki makroekonomik dengeleri etkileyen bütçe açıkları, ekonominin toplam talep düzeyi ile toplam talebin unsurlarını doğrudan etkilerken, yurtiçi tasarruflar ile yatırımları dolaylı yoldan etkilemektedir. Tüm bunlardan da ekonominin uzun dönem reel büyüme oranı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu yüzden bütçe açıklarının makroekonomik etkileri hakkında sağlıklı tahminler yapabilmek için

23 9 bütçe açığının tam ve doğru olarak ölçümü büyük önem taşımaktadır (Şen vd., 2007:1) Bütçe Açığı Ölçüm Yöntemleri Bütçe açığının tam ve doğru olarak ölçümünün yapılabilmesi için her biri değişik amaçlara hizmet eden farklı bütçe açığı ölçüm yöntemleri geliştirilmiştir. Bu yöntemler genel amaçlı bütçe açığı ölçüm yöntemleri ve özel amaçlı bütçe açığı ölçüm yöntemleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır Genel Amaçlı Bütçe Açığı Ölçüm Yöntemleri Genel amaçlı bütçe açığı ölçüm yöntemleri, geleneksel bütçe açığı, birincil açık, operasyonel açık, nakit açığı-tahakkuk açığı ve nominal bütçe açığı-reel bütçe açığı kavramlarını ele almaktadır Geleneksel Bütçe Açığı Geleneksel bütçe açığı (conventional budget deficit, overall deficit) nakit bazında ifade edilir ve hükümetin toplam nakit harcamaları (borç faiz ödemeleri dahil, borç geri ödemeleri hariç) ile vergi ve vergi dışı gelirlerin (bağışlar dahil, borçlanma hasılatı hariç) toplamı arasındaki farkı ölçer. Diğer bir ifadeyle, borç faiz ödemeleri giderlere dahil edilirken, borç geri ödemeleri gider olarak dahil edilmez; cari gelirler hükümet geliri olarak kabul edilir, fakat borçlanma hasılatı hükümet gelirine dahil edilmez. Bu şekilde tanımlanan mali açıklar, merkez bankasından doğrudan borçlanma dahil net kamu borçlanması ile karşılanabilen açığı ifade etmektedir. Geleneksel bütçe açığı, kısaca, borçlardaki değişmeler dikkate alınmaksızın toplam kamu harcamaları ile toplam kamu gelirleri arasındaki fark şeklinde de ifade edilebilir (Günay, 2007: 19). Geleneksel açık şöyle formüle edilebilir: Harcamalar- Gelirler= Finansman Burada eşitliğin solu ile sağını ayıran devlet borcu kriteri ve maliye politikası kriteri olmak üzere iki kriter vardır (Blejer ve Cheasty, 1991: 1646). Devlet borcu

24 10 kriterine göre, bütçe açığını etkileyen ve yükümlülüklerde herhangi bir değişme meydana getirmeyen harcamalar eşitliğin soluna, yükümlülükleri değiştiren (pozitif veya negatif finansman) harcamalar eşitliğin sağına yazılır. Buna örnek olarak borç faiz ödemelerinin sol kısma, anapara ödemelerinin ise finansman kısmına yazılmasını gösterebiliriz. Bunun iktisadi bakımdan anlamı talebin uyarılmasındaki farklılıktır. Faiz gelirlerindeki artış toplam talebi etkilediği halde anapara ödemeleri yeni bir gelir yaratmadığı için toplam talep üzerinde etkili olmamaktadır. Maliye politikası kriterine göre ise, hükümet sadece finansman amacıyla değil, maliye politikası amaçlı da borçlanabilir. Ödenmesi söz konusu olmayacaksa bu kalemler sol kısma yazılmalıdır, çünkü geri ödenmeyen kamu borçları Merkez Bankasından kaynaklanan gelirdir (enflasyon vergisi) (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 35). Geleneksel açığın sağlıklı bir biçimde ölçülebilmesi, her şeyden önce standart bir muhasebe sistemini gerekli kılmaktadır. Oysaki gelişmekte olan ülkeler hali hazırda böyle bir sisteme sahip değillerdir. Bu durum geleneksel açığın sağlıklı bir biçimde ölçülmesini ve dolayısıyla ülkeler arasında doğrudan karşılaştırma yapılmasını güçleştirmektedir. Diğer taraftan geleneksel açığın faiz ödemelerini içermesi ve enflasyondan önemli ölçüde etkilenmesi nedeniyle yanlış değerlendirmelere yol açmaktadır. Öte yandan geleneksel açık yalnızca merkezi hükümetin bütçe açığını yansıtmamakta; merkezi hükümet dışındaki diğer kamu birimlerinin açık veya fazlalarını da dikkate almaktadır. Merkezi hükümet dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinin açık ya da fazla vermesi durumunda bütçe açığı büyümüş veya küçülmüş gibi gözükmekte, bu da makroekonomik politikaların sürdürülebilirliği konusunda yanlış değerlendirmelere yol açmaktadır. Bu olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi ve ülkeler arasında daha anlamlı karşılaştırmalar yapılabilmesi ya da en azından maliye politikasının sürdürülebilirliğinin daha doğru olarak analiz edilebilmesi için geleneksel açık yerine kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG) bütçe açığı göstergesi olarak kullanılmaktadır (Şen vd., 2007: 2). KKBG, geleneksel açığın nakit bazında ölçümünü ifade etmektedir. Bir başka deyişle kamunun toplam nakdi harcamaları ile toplam nakdi gelirleri arasındaki

25 11 harcamalar lehine olan fark KKBG yi vermektedir. KKBG, en geniş kapsamlı bütçe açığı ölçüm yöntemi olup kamu kesimini oluşturan birimlerin tamamının açıkları toplamını ihtiva etmektedir (Şen vd., 2007: 3). Türkiye de kamu kesimi açıkları, diğer bir deyişle kamu kesimi borçlanma gereği başlıca altı kamu biriminin açık ya da fazlalarının toplamından oluşmaktadır: Merkezi Hükümet, KİT ler, Yerel Yönetimler, Döner Sermayeli Kuruluşlar, Sosyal Güvenlik Kuruluşları ve Fonlar (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 36). Bu birimlerin karı bütçeye gelir olarak kaydedilirken, zararı bütçede gider kalemleri arasına kaydedilir Konsolide Bütçe Açığı Birçok ülkede yaygın kullanım alanı bulan konsolide bütçe açığı (consolidated budget deficit), konsolide bütçe gelirleri ile harcamaları arasındaki harcamalar lehine doğan farkı ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle konsolide bütçe açığı, merkezi hükümetin gelir ve giderleri arasındaki farkı ölçmektedir (Şen vd., 2007: 5). Türkiye de 2003 yılında kabul edilen Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren geçerli olması koşuluyla bütçe türlerinin isimleri değiştirilmiş ve konsolide bütçe kavramı terkedilmiştir Birincil Açık Birincil açık, geleneksel bütçe açıklarından, borç faiz ödemeleri için ayrılan miktarın çıkarılmasıyla bulunmaktadır. Başka bir deyişle, borç faizlerini içermeyen kaynak-harcama dengesini ifade etmektedir (Egeli, 2002: 33). Birincil açık, bütçenin hükümet tarafından kontrol edilebilen kısmını gösterir. Ayrıca, kamu açıklarının sürdürülebilirliğini göstermesi bakımından önemlidir (Önder ve Kirmanoğlu, 1996: 38). Birincil açık mali açıklarda sürekliliğin olduğunu göstermekle birlikte, hiçbir ülkede devlet bütçesinin uzun süre birincil açık vermesi mümkün değildir. Çünkü faiz ödemelerini karşılamak için bütçenin fazla vermesi gerekmektedir. Faiz

26 12 ödemelerinin etkilerinden arındırılmış bir bütçe açığı hedefleniyorsa bu takdirde birincil bütçe açığına yönelmek daha uygundur (Tanzi, 1993: 657). Birincil açık, özellikle borç batağındaki ülkelerde yaygın kullanım alanı bulmaktadır. Borç batağındaki ülkeler, yüksek bir Borç Stoku/GSYİH oranına sahip olduklarından birincil dengesinin fazla vermesinin bu ülkeler için borçların sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşımaktadır (Şen vd., 2007: 11). Birincil açığın mükemmel bir açık ölçüm yöntemi olduğunu söylemek zordur. Faiz ödemelerinin enflasyon nedeniyle aşınan kısmını dikkate almaması, birincil açık ölçüm yöntemine karşı yöneltilebilecek en önemli eleştiridir. Türkan a (1997: 552) göre, birincil açık ölçüm yönteminin diğer zafiyetleri şunlardır: birincil açık finansman bazında hesaplanmaktadır. Dolayısıyla bu açık ölçüm yönteminin güvenilirliği büyük ölçüde kamu gelir ve harcamalarının kaydedildiği muhasebe sisteminin etkinliğine bağlıdır. Öte yandan hemen hemen her ülkede işsizlik yardımları gibi hak kazanımları ile maaş ve ücretler gibi devletin donmuş giderleri önceden tespit edildiğinden bu açık yöntemi uygulanmakta olan politikaların etkisini tam olarak ortaya koyamamaktadır (Şen vd., 2007: 12) Operasyonel Açık Operasyonel açık, faiz ödemelerinden enflasyonun etkisinin arındırılmasıyla elde edilmektedir. Şöyle ki, yüksek enflasyonun yaşandığı ekonomilerde, alacaklılara ödenen faizlerin bir bölümünün enflasyon nedeniyle giderek eriyen toplam borç tutarının tazminine yöneldiği, yani borcun reel değerinin korunmasını sağladığı kabul edilmektedir (Sönmez, 1993: 45). Geleneksel açığın hesaplanmasında faiz ödemelerinin tümü dahil edilirken, birincil açıkta faiz ödemeleri dahil edilmemekte, operasyonel açıkta ise sadece enflasyonun etkisinden arındırılmış faiz ödemeleri dikkate alınmaktadır (Blejer ve Cheasty, 1991: 1656). Operasyonel açık, aynı zamanda birincil bütçe açığına reel faiz ödemelerinin ilave edilmesiyle bulunur ve şu şekilde gösterilir: (Şen vd., 2007: 14)

27 13 Operasyonel Açık = Birincil Açık + İç ve Dış Borç Reel Faiz Ödemeleri Bu açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, operasyonel açık yüksek enflasyon oranlarının bulunduğu ülkelerde önemli hale gelir. Bu ülkelerde geleneksel ve operasyonel açıklar arasında önemli farklar olduğu gibi, bu iki ölçüye ait trendler de önemli ölçüde farklılaşır. Operasyonel açığın ekonomik mantığı şudur: Ekonomi üzerindeki etkileri itibariyle operasyonel açık, enflasyonun uyardığı faiz ödemelerini dışlar. Yani bu ödemeler, kendilerine ödeme yapılanlar için yeni bir gelir olmayıp, sadece anaparadaki aşınmayı tazmin ederler. Bu nedenle, yeniden hükümet tahvillerine yatırılmazlar ve toplam talebi etkilemezler. Halbuki faiz ödemelerinin reel kısmı toplam talebi etkileyici bir özelliğe sahiptir; bu nedenle operasyonel açığın hesaplanmasına dahil edilir (Aslan, 1997: 20) Yarı Mali Açık (Gizli Açık) Kamu kurum ve kuruluşlarının yarı mali faaliyetleri, yanlış fiyatlandırma, yumuşak bütçe kısıtı, kamu üretici birimlerinin faaliyetlerinden doğan görev zararları ve işletme zararları şeklinde sıralayabileceğimiz geniş bir yelpazedeki kamu girişim faaliyetlerinden oluşmaktadır. Yarı mali faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde şüphesiz en etkin ve önemli rolü merkez bankaları üstlenmektedir. Birçok ülkede yarı mali faaliyetler olarak bilinen sübvansiyonların yönetimi, çoklu döviz kuru uygulamaları, transferler ile borç servisinin yerine getirilmesi, nihai ödünç veren merci olma gibi işlemler kamuya ait finansal aracı kurumlar, çoğunlukla da merkez bankası eliyle gerçekleştirilmektedir (Şen vd., 2007: 16). Kamunun bu yarı mali faaliyetlerinin neden olduğu açığa literatürde yarı mali açık; bütçe kayıtlarına yansımadığı için de gizli açık ya da kayıt dışı bütçe açığı adı verilmektedir. Bu açıkların gizli açık olarak adlandırılması gizli, saklı, yasa dışı faaliyetler yapıldığı anlamına gelmemektedir. Bu açıkların doğmasına yol açan yarı mali faaliyetler ülkede halihazırda yürürlükte bulunan mevzuat çerçevesinde yapılmaktadır. Ancak bu faaliyetlerin sonuçlarını bütçede görme olanağı yoktur. Bu nedenle gizli açık olarak adlandırılmaktadır (Şen vd., 2007: 17).

28 14 Kamuya ait finansal aracı kurumların gerçekleştirdiği yarı mali faaliyetler doğal olarak kamu kaynakları üzerinde ek bir yük getirmektedir. Dolayısıyla bütçe açığının gerçek boyutunun ortaya konabilmesi için bu faaliyetlerin kamu kaynakları üzerinde meydana getirdiği ek yükün açık ölçümünde dikkate alınması gerekmektedir (Şen vd., 2007: 17) Nakit Açığı-Tahakkuk Açığı Nakit açığı, mali yıl boyunca yapılan nakdi ödemelerin fiilen elde edilen kamu gelirlerinden büyük olması durumunda ortaya çıkan farktır. Türkiye uygulamasında nakit açığı, konsolide bütçe açığına bütçe avanslarının ilave edilmesi; buna karşın, bütçe emanetlerinin çıkarılması sonucu bulunmaktadır (Şen vd., 2007: 20). Buna göre, Nakit Açığı= Konsolide Bütçe Açığı + [ Bütçe Avansları Bütçe Emanetleri] Bütçe avansları, devletin üçüncü kişilerle yaptığı taahhüt işlemlerinde hak edişlerin belli bir kısmının peşin olarak önceden ödenmesidir. Genel olarak bu avanslar, müteahhit avansları, yolluk avansları ve mutemet avanslarından oluşmaktadır. Bütçe emanetleri ise mali yılsonuna kadar verile emrine bağlanmış olan ancak alacaklıya henüz ödenmemiş tutarları ifade etmektedir (Şen vd., 2007: 21). Nakit açığı, nakit bazında hesaplandığından bütçe emanetleri nakit açığını küçük gösterirken; müteahhit avansları, nakit açığını olduğundan büyük göstermektedir. Bütçe avansları, hak ediş gerçekleşmeden yapılan ödemeler olmaları nedeniyle nakit dengesini bozmakta ve nakit açığını şişirmektedir. Bütçenin harcama kalemleri arasında yer alan bütçe emanetleri ise geçici fon etkisi ortaya çıkararak açığın olması gerekenden daha küçük hesaplanmasına neden olmaktadır (Şen vd., 2007: 21).

29 15 Tahakkuk açığı; kamu kesiminin işlemlerini gerçekleştirip gerçekleştirmediğini dikkate almaksızın mali yıl içerisinde hükümetin kullanması gereken gerçek kaynakları tespit etmektedir (Blejer ve Cheasty, 1991: 1649). Nakit ve tahakkuk açık arasındaki en belirgin fark, nakit ödemelerde normal bir muhasebe dönemini aşan gecikmelerinde, yani bütçe emanetlerinin ve avanslardaki gelişmelerin de dikkate alınmasıdır. Bu gecikmeler, ödenmesi gereken borçların birikmesine neden olabilir ki bu da, açığın toplam üzerindeki etkisini belirlemeyi güçleştirerek ekonomide daraltıcı sonuçlara yol açabilir (Egeli, 2002: 38) Nominal Bütçe Açığı-Reel Bütçe Açığı Nominal bütçe açığı, kamu harcamaları ile kamu gelirlerinin nominal değerleri arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Reel bütçe açığı ise, kamu harcamaları ile kamu gelirlerinin reel değerleri arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Nominal bütçe açığı ve reel bütçe açığı tanımlarını şöyle formüle edebiliriz: Nominal Bütçe Açığı = Nominal Kamu Gelirleri - Nominal Kamu Harcamaları Reel Bütçe Açığı = Reel Kamu Gelirleri - Reel Kamu Harcamaları Nominal bütçe açığı, özellikle enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde bütçe açığının gerçek boyutunu yansıtmaktan uzaktır. İşte enflasyonun bütçe açıkları üzerinde meydana getirdiği olumsuzluğu gidermek için reel bütçe açığı kullanılmaktadır (Şen vd., 2007: 24) Özel Amaçlı Bütçe Açığı Ölçüm Yöntemleri Özel amaçlı bütçe açığı ölçüm yöntemleri cari açık-sermaye açığı, yurtiçi açıkyurtdışı açık, yapısal açık-konjonktürel açık kavramlarını ele almaktadır Cari Açık- Sermaye Açığı Cari açık, sermaye oluşumuna veya finansal aktiflerde bir artışa neden olmayan cari harcamaları cari gelirlerden çıkarmak suretiyle elde edilir. Başka bir ifadeyle

30 16 cari açık, geleneksel açıktan yatırım harcamaları ile sermaye gelirlerinin çıkarılması sonucu bulunmaktadır. Net değer bütçe açığı olarak da bilinen cari açığın, devletin ekonomideki toplam tasarruflara ve büyümeye katkısını ölçtüğü ileri sürülmektedir (Egeli, 2002: 35). Cari açığı formüle edersek: Cari Açık = Geleneksel Açık [ Yatırım Harcamaları Sermaye Gelirleri] Cari açık kavramı talep analizi için uygun olmamakla beraber, gelişmekte olan ülkelerde uzun vadeli değerlendirmeler ve ekonomik planlama açısından yararlıdır. Cari açık tanımı geniş ölçüde kullanılmakla beraber, çoğu zaman doğru ölçülmemekte ve doğru yorumlanmamaktadır. Kamu kesimindeki tasarruflar veya net değerdeki değişme, cari gelirler ve cari harcamalar arasındaki fark olarak hesaplanabilir. Başka bir ifadeyle, hükümet tasarrufları, cari gelirlerle cari harcamalar arasındaki farka eşittir. Kamu kesiminde bir gayri safi tasarruf ölçüsü elde etmek için, cari hesap dengesine kamu işletmelerince sağlanan aşınma payının da eklenmesi gerekir. Bu durumda; gayri safi hükümet tasarrufları, hükümetin cari gelirlerinden cari harcamalarla hükümete ait fiziki aktiflerin aşınma ve yıpranma payları farkının çıkarılması ve buna kamu işletmelerinin aşınma ve yıpranma payı tedarikinin eklenmesi suretiyle elde edilir (Aslan, 1997: 18). Cari açık, kamu kesiminin ulusal tasarrufa ne ölçüde katkıda bulunduğunu ölçmektedir. Cari bütçe dengesinin açık vermesi kamu maliyesi açısından tehlikeli gelişmenin bir işareti olarak algılanmaktadır. Örneğin kamu gelirleri veri iken cari açığın büyümesi, yatırım harcamalarının azalması; buna karşın, cari harcamaların arttığının bir göstergesidir. Bu nedenle başta IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşlar olmak üzere, birçok kesim cari açığa özel bir önem atfetmektedir (Şen vd., 2007: 26). Sermaye açığı ise yalnızca sermaye harcamaları ile sermaye gelirleri arasındaki sermaye harcamaları lehine olan farkı ölçmekte; cari harcamalar ile cari gelirler açık ölçümüne dahil edilmemektedir (Şen vd., 2007: 27). Sermaye açığı şöyle formüle edilebilir:

31 17 Sermaye Açığı = Sermaye Harcamaları Sermaye Gelirleri Yurtiçi Açık-Yurtdışı Açık Yurtiçi açık, geleneksel açığın sadece yurtiçi ekonomiye ilişkin işlemlerden doğan faaliyetlerini kapsayan, ödemeler dengesi üzerinde etkili olabilecek işlemleri dikkate almayan bir bütçe açığı ölçüm yöntemidir. Yurtiçi açık, döviz gelirlerinin çok önemli bir kısmını kamuya ait petrol şirketlerince yapılan ihracatın oluşturduğu Suudi Arabistan, Kuveyt, Venezüella, Nijerya gibi petrol zengini ülkeler için kullanılabilecek bir bütçe açığı ölçüm yöntemidir. Petrol gelirlerinin parasal etkisi giderilmediği sürece, bu gelirlerin kamu harcamalarının finansmanında kullanılması ekonomide genişletici bir etki yaratacaktır. Geleneksel bütçe açığı bu etkiyi ortaya koymada yetersiz kaldığından yurtiçi açık yöntemine ihtiyaç duyulmaktadır (Şen vd., 2007: 27). Yurtdışı açık ise, bütçenin ödemeler dengesi üzerindeki etkisini ölçen ve bütçenin yalnızca dış alem ile doğrudan ilişkili olan kalemlerini dikkate alan bir bütçe açığı ölçüm yöntemidir. Yurtiçi-yurtdışı açık ayrımına gidilmesinin nedeni, özellikle kamu kesiminin kendisinin özel kesime oranla dış alem ile daha fazla ticari ilişkiye girmesi ve/veya kamu kesiminin sermaye giriş çıkışlarında önemli rol oynaması halinde tek başına geleneksel açığın bütçe açığı göstergesi olarak kullanılmasının doğuracağı sakıncaları ortadan kaldırmak içindir (Şen vd., 2007: 28) Yapısal Açık- Konjonktürel Açık Yapısal açık, ekonomi tam istihdam düzeyinde iken ortaya çıkan bütçe açığıdır. Konjonktürel açık ise, iktisadi dalgalanmalara bağlı olarak ortaya çıkıp, bu dalgalanmaların bütçe üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Yapısal ve konjonktürel açık, hükümet gelir ve giderlerinde toplam hasıladaki dönemsel dalgalanmalar nedeniyle ortaya çıkan değişiklikler ile bağımsız politika

32 18 kararlarından kaynaklanan değişiklikler arasındaki farkı belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu açıklar geniş anlamda, fiili hasıladan ziyade, potansiyel hasılayı (tam istihdam bütçe açığı durumunda) ya da trend hasılayı (konjonktürel açık için) kullanarak yeniden hesaplanan geleneksel açığa karşılık gelmektedir. Eğer açıklar daha ziyade dönemsel olarak ortaya çıkıyorsa, ekonomik konjonktüre bağlı olarak durgunluk halinde daha çok artmakta, ekonomi yeniden canlanma dönemine girdiğinde bütçe fazlalarına dönüşebilmektedir. Dolayısıyla devlet borçlarının gereğinden fazla birikmesi önlenmiş olacaktır. Günümüzde mali açıklar dönemsel olmaktan çok yapısal nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, potansiyel ve trend hasılanın net olarak belirlenememesinden dolayı, her iki açık ölçüsünün de yapılan analizler bakımından sağlıklı sonuçlar verdiğini söylemek mümkün değildir(egeli, 2002: 38) Bütçe Açıklarına İlişkin İktisadi Yaklaşımlar Çalışmanın bu bölümünde farklı iktisadi akımların bütçe açığı ile ilgili görüşlerine yer verilecektir. Her iktisadi yaklaşımın bütçe açıklarına yönelik farklı görüşleri söz konusudur. Bütçe açıklarının oluşumunu inceleyen bu farklı görüşlerden ilk olarak Klasik Yaklaşım incelenecektir. Sonrasında Keynesyen Yaklaşım ele alınacaktır. Sonra da sırayla Keynesyen Yaklaşım a karşı parasal yaklaşımı ön plana çıkaran Monetarist Yaklaşım, Klasik Yaklaşım ın omurgasını oluşturan temel varsayımları benimseyen Neo-Klasik Yaklaşım, bireylerin aşırı derecede rasyonel olduğunu varsayan Ricardian Görüş ve son olarak da ekonomi biliminin kurallarının politika biliminde kullanan Kamu Tercihi Teorisi Yaklaşımı incelenecektir Klasik Yaklaşım Klasik iktisadın Adam Smith in 1776 yılında kaleme aldığı Ulusların Zenginliği (The Wealth Of Nations) adlı kitabı ile başladığı ileri sürülür ve bu iktisadi yaklaşım 1929 Ekonomik Buhranına kadar da dünya ekonomilerinde varlığını sürdürmüştür.

33 19 Klasik iktisadın öncülüğünü Adam Smith, Thomas R. Malthus, David Ricardo, J.B. Say ve John S. Mill gibi iktisatçılar yapmıştır. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı üzerine inşa edilen Klasik iktisadi yaklaşım devletin iç ve dış güvenlik, adalet, savunma gibi saf kamusal mallar ve eğitim, sağlık gibi yarı kamusal mallar, dışsallıklar ve monopol piyasaları dışında ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini ileri sürer. Böylelikle devletin ekonomiye müdahalesi asgari düzeyde tutulurken, bütün ekonomik etkinlikler piyasa ekonomisi tarafından yerine getirilir. Ekonominin görünmez el (invisible hand) ile kendiliğinden dengeye geleceğini, devletin müdahalesi olmaksızın tam istihdamın sağlanacağını ve rasyonel bireylerin amaçlarını maksimize edeceğini savunur. Bireyler kendi çıkarlarını maksimize ederken görünmez el ile toplumun çıkarlarının da kendiliğinden gerçekleşeceğini ileri sürer. Klasik iktisatçıların görüşlerini incelediğimizde denk bütçe anlayışını savunduklarını söyleyebiliriz. Klasik mali denge anlayışında, bütçenin gelir ve giderlerinin birbirini karşılaması gerektiği düşünülüp, bütçenin ne açık ne de fazla vermesi kabul edilemez. Bir Maliye Bakanı için en iyi tutum, ünlü bir deyimle açığın yanından geçmek olup, öte yandan mali kurallarda böyle bir katılık, ekonomik hareketler karşı muhteşem bir kayıtsızlıktan hoşlandığından bütçe her durumda, depresyonda dengeli olmak zorundadır. (Coşkun, 1986: 29). Klasik Yaklaşım a göre bütçe açıkları, hem mali hem de parasal disiplini bozar ve enflasyon, işsizlik gibi ekonomik istikrarsızlıkların kaynağını oluşturur. Bütçe açıkları, devletin mali açıdan iflasına neden olur. Devlet bütçesinin sürekli açık vermesi, istisnai ve olağanüstü bir gelir olan borçlanmanın normal bir gelirmiş gibi algılanmasına neden olur. Olağanüstü bir gelirin olağan bir gelir haline gelmesi, kamu maliyesini zora sokar. Çünkü borçlanma maliyetli bir finansman yöntemi olup; devleti çifte ödeme kıskacına sokar. Devlet aldığı borçları, vadesi geldiğinde anapara artı faizi ile birlikte geri ödemek durumundadır. Borçların anapara ve faizi ile birlikte ödenmek durumunda olması, yeni gelir kaynaklarının bulunmasını ve dolayısıyla da devletin ekonomiye daha fazla müdahalesini gerektirir ki, bu da Klasik Yaklaşım ın ekonominin işleyişine ilişkin olarak kabul ettikleri temel prensiplerle çelişir. Dahası,

34 20 bütçe açıkları borçlanmadan doğan kamu giderlerinin esnek olmaması nedeniyle, devletin ileride mali acze düşmesine neden olur (Şen vd., 2007: 38). Bütçe açıklarının yalnızca borçlanma yoluyla finansmanı değil, para basımı yoluyla karşılanması da sakıncalıdır. Kamu harcamalarını karşılamak üzere para basılması para arzını artırır. Klasik Miktar Teorisi nin geçerliliği nedeniyle para arzı artışları doğrudan fiyatlar genel seviyesini artıracaktır. Bu da enflasyonu beraberinde getirecektir (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 43). Klasik Yaklaşım, bütçe açığına olduğu kadar bütçe fazlasına da karşıdır. Bütçe fazlası, ekonomide kullanılması ve ekonomiye dinamizm getirmesi gereken kaynakların atıl kalmasına neden olur. Sonuçta da ekonomik durgunluğa ve israfa yol açar. Ayrıca bütçe fazlasının siyasilerin popülist harcamalarının artmasına ve dolayısıyla sonraki dönemlerde de bunu devamlı hale getirmelerine fırsat vermek suretiyle uzun dönemde bütçe açıklarına dönüşme ihtimali de kuvvetle muhtemeldir (Şen vd., 2007: 39) Keynesyen Yaklaşım Klasik iktisat teorisi, 1929 Ekonomik Buhranına kadar dünya ekonomilerine hakim olmuş bir teoridir lerde İngiltere de yaşanan kronik işsizlik, ABD deki mali piyasalardaki krizle birlikte tüm dünyada ekonomik depresyona neden olmuştur. Böyle bir ortamda John Maynard Keynes 1936 yılında Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisi adlı kitabını yazmıştır. Keynes e göre ekonomi her zaman tam istihdam seviyesinde dengede değildir. Ekonominin dengeye gelebilmesi için devletin maliye politikası tedbirlerini uygulaması gerekir Ekonomik Buhranı ile yaşanan durgunluk talep yetersizliğinden meydana gelmiştir. Bunu giderebilmek için devletin harcamalarını artırması, vergileri azaltması gerekir (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 43). Keynes, çağdaş ekonomik düşüncenin temelini atarak, ekonomik alandaki tarafsızlık politikasını eleştirmiş ve devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunmuştur. Ekonomide önemli bir yapısal aksaklığın mevcut olduğunu ve

35 21 piyasanın kendi gücü ile bu aksaklığı gideremeyeceğini ortaya koyan Keynes, özellikle devamlı ve yaygın işsizliğin bir ekonomide en büyük tehlikeyi yaratacağını savunarak; tam istihdamı sağlayacak önlemlerin alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Keynes e göre klasiklerin ileri sürdükleri Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler yaklaşımı kabul edilebilir bir politika değildir. Her devletin kendi koşulları içinde bilimsel temellere oturtulmuş bir ekonomik politikaya sahip olması gerekir. Keynes, devletin yapacağı işleri şu biçimde açıklamıştır: Devlet, piyasanın yaptığı işleri özel firmalardan biraz daha iyi, ya da biraz daha kötü biçimde yapmak için yapmamalıdır. Buna karşın, piyasanın her nedense yapmadığı işleri yapmalıdır (Şener, 1998: 3). Keynesyen Yaklaşım ın iki temel varsayımı söz konusudur. Bunlardan birincisi, bir ekonomide bazı ekonomik kaynakların eksik istihdam seviyesinde olduğunun varsayılmasıdır. İkincisi ise, bir ekonomide kişilerin çoğunun geleceğe yönelik kararlarında miyobik veya likidite sınırlı olduklarının varsayılmasıdır. Bu ikinci varsayım, toplam talebin kullanılabilir gelirdeki değişikliklere karşı çok duyarlı olduğu sonucunu doğurmaktadır. Buna göre, basit Keynesyen modelde, kişiler cari kullanılabilir gelirlerini tüketme eğilimi içinde olacaklarından, geçici bir vergi azalması, toplam talep üzerinde ani ve miktar olarak önemli bir etki yaratacak ve talebin artması eğilimini doğuracaktır. Eğer ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede ise, bu durumda, bilinen Kenesyen çarpan etkisi ile milli gelir yükselecektir. Böylece, bütçe açıkları tüketimi ve milli geliri teşvik ettiği için, tasarruf ve sermaye birikimi üzerinde ters yönlü bir etki meydana gelmeyecektir (Özbilen, 1998: 274). Keynesyen Yaklaşım, bütçe açıklarına makroekonomik dengeyi sağlamada kullanılacak bir araç olarak bakmaktadır. Liberal bir ekonomi, depresyon dönemlerinde açık bütçe politikası; enflasyonist dönemlerde ise bütçe fazlası politikası ile kolayca yönlendirilebilir. O halde önemli olan kısa dönemde bütçe dengesinin sağlanması değil; makroekonomik dengenin sağlanmasıdır. Daha yalın bir ifadeyle yıllık bütçe denkliği, makroekonomik denkliğin sağlanması için feda edilebilir. Bütçenin geçici bir süre açık vermesinde herhangi bir sakınca yoktur. Tekrar etmek gerekirse, Keynesyen Yaklaşım da mühim olan bütçe denkliği değil, makroekonomik denkliktir (Şen vd., 2007: 43).

36 22 Özetle, Keynesyen Yaklaşım bütçe açıklarının yalnızca kısa dönem etkilerini dikkate almakta; dışlama etkisi gibi bütçe açıklarının uzun dönemde ortaya çıkaracağı etkileri dikkate almamaktadır. Bu yaklaşımda açık bütçe politikasının toplam talebi uyarıcı etkisinin enflasyonist baskıları artırıp artırmayacağı ekonominin içinde bulunduğu istihdam düzeyine bağlıdır. Enflasyonist baskının ortaya çıkmaması için ekonominin mutlaka eksik istihdamda bulunması gerekir. Aksi takdirde, bütçe açıkları enflasyonist baskıları artıracaktır. Yine, açık bütçe politikasının faizler ile kredi piyasası üzerinde herhangi bir olumsuz etki ortaya çıkarmaması için toplam talepteki genişleme ile uyumlu bir para politikası izlenmelidir (Şen vd., 2007: 51) Monetarist Yaklaşım Monetarist Yaklaşım ın kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman, Keynesyen Yaklaşıma karşı parasal yaklaşımı ön plana çıkaran bir akıma öncülük etmiştir (Şen vd., 2007: 50). Monetarist Yaklaşım enflasyon, bütçe açıkları gibi ekonomik sorunların temelinde yanlış para politikalarının yattığını ileri sürmektedir. Devletin para ve maliye politikaları ile ekonomiye müdahalesi yanlıştır. Bu nedenle devletin maliye ve para politikalarını uygulamak yerine, denk bütçe uygulamasının daha yerinde olduğunu, bütçe açığının olması halinde de, bu açığın finansmanının para arzı artışları ile karşılanmaması gerektiğini savunurlar. Çünkü enflasyonun temel nedeni, hükümetlerin para arzını aşırı ölçüde artırmalarıdır. Bu nedenle para arzı artışları kontrol altına alınmalıdır. Bunun için Milton Friedman, para arzının her yıl üretim artış hızına eşit bir oranda artırılmasını savunmuştur (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 45). Monetarist Yaklaşım a göre devlet bütçesi denk olmalıdır. Bütçe açıkları, finansman yöntemine bağlı olarak enflasyonist olabilir de olmayabilir de. Önemli olan bütçe açıklarının nereden ve ne koşullarda finanse edildiğidir. Bütçe açıklarının ekonomik etkileri, bu açıkların nereden ve nasıl finanse edildiğine bağlı olarak farklılık göstermekte ve ekonomide istikrarsızlığa neden olabilmektedir. Bütçe

37 23 açıkları, para arzında genişleme olmaksızın halktan borçlanma yoluyla finanse edilirse ekonomide doğrudan genişleme etkisi ortaya çıkaracaktır. Ancak, bu genişleme etkisi mali kaynakların devlete aktarılmasının ortaya çıkardığı dolaylı etki tarafından büyük ölçüde yok edilmiş olacaktır (Şen vd., 2007: 50). Moneterist Yaklaşım, bütçe açıklarının finansmanında merkez bankası kaynaklarının kullanımına da karşıdır. Bütçe açığının finansmanında merkez bankası kaynaklarına başvurulması durumunda para arzı artacaktır. Ekonomide para arzının artması, toplam talep ve milli geliri artıracaktır. Çünkü bir ekonomide toplam talebi ve dolayısıyla üretimi, istihdam düzeyini, fiyatlar genel düzeyini belirleyen temel unsur, Keynes in iddia ettiği gibi maliye politikası değil; para arzında meydana gelen değişmelerdir (Şen vd., 2007: 52) Neo-Klasik Yaklaşım Öncülüğünü Leon Walras, Karl Menger, Alfred Marshall, Francis Ysidro Edgeworth, Vilfredo Pareto, Arthur C. Pigou gibi iktisatçıların yaptığı Neo-Klasik Yaklaşım, tam rekabet, tam istihdam, Say Yasası gibi Klasik İktisadi Yaklaşım ın omurgasını oluşturan temel varsayımları benimsemekle beraber, ekonomide tam rekabetten sapmalar olduğuna ve bir malın değerinin o malın üretiminde kullanılan emek miktarından daha ziyade tüketiciye sağladığı faydaya ve üreticiye sağladığı kara bağlı olduğu tezini savunurlar (Şen vd., 2007: 39). Standart Neo-Klasik model üç temel varsayıma dayanmaktadır. Bunlardan birincisi, bir ekonomide kişilerin tüketiminin zamanlar arası bir optimizasyon sorunu olduğunun kabullenilmesidir. İkincisi, kişilerin yaşamlarının sınırlı olduğudur. Üçüncüsü ise, genellikle tüm dönemlerde piyasanın dengede olduğunun varsayılmasıdır (Ataç, 1994: 171). Neo-Klasik Paradigma, bireylerin yaşamları boyunca gerçekleştirecekleri tüketim planlamalarında uzağı gördüklerini tahayyül eder. Vergilerin gelecek nesillere aktarılması sebebiyle bireylerin toplam yaşam sürecinde yapacakları tüketimleri bütçe açıklarına bağlı olarak artacaktır. Eğer ekonomik kaynaklar tam

38 24 istihdamda ise, tüketimdeki artış tasarrufların azalmasına neden olacaktır. Faiz oranları sermaye piyasasındaki dengenin sağlanması amacıyla artacaktır. Sonuçta, sürekli bütçe açığı özel sermaye birikimini dışlayacaktır. Böylelikle crowding-out etkisi ortaya çıkacaktır (Bernheim, 1989: 55). Neo-Klasik Yaklaşım, bütçe açıklarının ekonomik etkilerini analiz ederken, bütçe açıklarını geçici ve sürekli (kronik) olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutmaktadır. Bu yaklaşıma göre, bütçe açıkları geçici ise açığın tüketim, tasarruf ve faiz oranları gibi makroekonomik değişkeler üzerindeki etkisi dikkate alınmayacak kadar küçük olacak ve hatta kısa dönemde özel tasarrufları teşvik bile edebilecektir (Şen vd., 2007: 41). Neo-Klasik Yaklaşım a göre asıl önemli olan geçici bütçe açıkları değil; sürekli bütçe açıklarıdır. Tüketicilerin rasyonel ve ileri görüşlü olduğu, sermaye piyasasının mükemmel olduğu varsayımları altında süreklilik arz eden bütçe açıkları, sermaye birikimini olumsuz yönde etkileyecektir (Şen vd., 2007: 42) Ricardocu Görüş Ricardocu Görüş, ilk kez 19. y.y.da ünlü İngiliz iktisatçı David Ricardo tarafından ortaya atılmıştır. Yakın zamanlarda ise Robert Barro tarafından geliştirilip popüler hale getirilmiştir. Arka planında ise Rasyonel Beklentiler Teorisi yatmaktadır. Bir grup monetarist iktisatçı enflasyonu farklı bir açıdan değerlendirerek Rasyonel Beklentiler Teorisini geliştirmişlerdir. J.F.Muth, Robert Lucas ve Thomas Sargent bu teorinin savunucularındandır. Bu iktisatçılar devletin uyguladığı ekonomi politikalarına karşı bireylerin davranışlarını analiz etmişlerdir. Buna göre, bireyler devletin politikalarına karşı rasyonel beklentilere sahiptirler. Böylece devletin uyguladığı politikalara karşı aktif bir tavır alarak, bu politikaları etkisiz hale getirirler. Burada bireylerin ekonomi ile ilgili tam bilgilendirilmiş oldukları varsayılmaktadır. Bu nedenle enflasyonist ortamda para ve maliye politikalarının etkinliği olmayacaktır. Eğer sadece devlet adalet, savunma güvenlik gibi temel

39 25 görevleri üstlenirse para arzı artışına yol açan kamu harcamaları da azaltılmış olur (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 45). Rasyonel Beklentiler Teorisi, Keynesyen Teori ye ve Keynesyen makro modellere 1960 larda başlayan ve oranı gittikçe artan enflasyon ve işsizlik nedeniyle şiddetli eleştiriler yöneltmiştir. Bu olay modası geçmiş sayılan sıkı para ve dengeli bütçe gibi klasik ilkelerin bir sonu olarak doğmamıştır. Aksine modern Keynesyen doktrinin enflasyon riski taşımasına rağmen, reel büyümeyi ve artan istihdamı vadeden geniş bütçe açıklarını ve yüksek oranlı parasal genişlemeyi gerektiren politikalar sonucu ortaya çıkmıştır (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 45). Ricardocu Görüş e göre, belirli koşullar altında, vergilerin zaman yolunda meydana gelen değişme özel harcamaları, dolayısıyla da toplam tasarrufları ve yatırımları etkilemez. Ömür boyu tüketim, milli hasılanın şimdiki değeriyle vergilerin şimdiki değerinin farkına eşittir. Vergilerin şimdiki değeri değişmediği sürece, vergilerin zaman yolunun hane halkı bütçe kısıtı üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır. Cari vergilerde yapılan herhangi bir indirimin cari geliri yükseltmesine rağmen, ileriye bakan hane halkları, tüketimlerinin şimdiki değerini değiştirmeyeceklerdir. Bugünkü vergi indirimi hane halklarının ömür boyu servetlerini etkilemeyecektir; çünkü gelecekteki vergiler bugünkü vergi azalışlarını tazmin edecek kadar yükselecektir. Gelecekteki artan vergileri karşılayabilmek amacıyla, hane halkları, bugün gerçekleşen vergi indirimlerini tasarruflarını artırmada kullanacaklardır. Başka bir ifadeyle, hükümet bir bütçe açığı oluşturacak şekilde vergileri indirdiğinde, halk, ödeyeceği verginin gelecekte daha yüksek olacağının farkındadır. Bu nedenle halkın sürekli geliri hükümetin bugünkü vergilerden gelecekteki vergilere kaymasından etkilenmeyecektir. Böylece tüketim değişmeyecektir. Vergi indirimi kullanılabilir geliri artırdığı zaman tüketim yükselmediği için, tasarrufların artması gerekmektedir (Aslan, 1997: 45). Ricardocu teoremi, hane halkının tüketim talebinin verginin beklenen bugünkü değerine bağlı olduğunu varsayar ki her bir hane halkı net servet pozisyonunu belirlemek için gelirinin bugünkü değerinden verginin bugünkü değerini düşer. Maliye politikası verginin bugünkü beklenen değerini değiştirirse toplu tüketici

40 26 taleplerini etkileyecektir. Fakat vergilerin bugünkü değeri değişmedikçe harcamaların da bugünkü değeri değişmeyecektir. Bundan dolayı, bütçe açığı ile vergilemenin değişiminin toplam talep üzerinde etkisi yoktur (Barro, 1989: 39) KamuTercihi Teorisi Yaklaşımı 1960 lı yıllarda yaşanan ekonomik sorunlara çözüm olarak geliştirilen, öncülüğünü 1986 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi James M. Buchanan ın yaptığı çağdaş iktisadi yaklaşımlardan biri de Kamu Tercihi Teorisi dir. Kamu Tercihi yaklaşımının temelinde Neo-Klasik iktisatçıların geliştirdiği Piyasa Başarısızlığı Teorisi (Market Failure) ne karşılık geliştirdikleri Devletin Başarısızlığı Teorisi vardır. Nasıl ki piyasa başarısı teorisine göre piyasa tek başına, tam rekabetin yokluğu, dışsal ve içsel ekonomilerin ve tam kamusal mal ve hizmetlerin varlığı nedeniyle sosyal refahın optimizasyonunda başarısız ise ve bu nedenle devlete ihtiyaç varsa, devletin başarısızlığı teorisine göre devlet de tek başına optimumu sağlayamaz. Çünkü seçmenler siyasi karar alma sürecine karşı ilgisizdirler ve eğitim seviyelerinin farklılığı, tek yanlı bilgi sunumu gibi nedenlerle bilgisizdirler. Bunların dışında baskı ve çıkar gruplarının varlığı, ortanca seçmenlerin toplumun büyük bir kesimini oluşturması nedeniyle bu seçmen grubuna yönelik politikalara ağırlık verilmesi gibi nedenler siyasal karar alma sürecinde optimum kararlar alınmasını engellemektedir (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 45). Kamu Tercihi Teorisi en çok, varsayımlarının gerçekçi olmadığı gerekçesiyle eleştirilere maruz kalmaktadır. Bu yaklaşıma yöneltilen en önemli eleştirilerden biri; bireylerin rasyonel, bencil oldukları ve faydalarını maksimize etmeye çalıştıkları varsayımıdır. Bu yaklaşımı eleştirenlere göre bu üç özelliğin hepsi bir bireyde aynı anda olmayabilir (Şen vd., 2007: 54). Kamu Tercihi Teorisi Yaklaşımı nın tüm bu eleştirilere cevabı, bilimsel bir teorinin geçerliliği için varsayımlarının geçerli olup olmadığını tartışılmasının lüzumsuz olduğu şeklindedir (Şen vd., a.g.e: 54). Kamu Tercihi Teorisi Yaklaşımı, denk bütçeyi savunur. Kamu Tercihi Teorisi kapsamında bütçe açıklarının azaltılarak bütçe denkliğinin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Buchanan a göre, bütçe açıklarını azaltmak için, maliyetler o

41 27 dönemdeki vergi mükellefleri ve/veya hükümet programlarından yararlananların üzerine yüklenmelidir. Vergiler yükseltilmeli ve/veya kamu harcamaları azaltılmalıdır. Bu nedenlerle Kamu Tercihi Teorisi nde denk bütçe ısrarla savunulmaktadır. Hatta denk bütçe için denk bütçe yasası bile önerilmektedir (Şen vd., 2007: 54). Bütçe açıklarının finansmanı vergiler, iç ve dış borçlanma ve para basımı yoluyla karşılanabilir. Vergilerin artırılması durumunda tasarruflar ve dolayısıyla da yatırımlar olumsuz yönde etkilenecektir. Vergiler yerine dış borçlanmaya ağırlık verilmesi durumunda ise borçların geri ödenmesi sırasında döviz rezervleri azalacak ve milli gelir düşecektir. İç borçlanmaya gidilmesi durumunda da faiz oranları artacak ve üretimde azalmaya gidilecektir. Son olarak para basma ile bütçe açıkları kapatılmak isteniyorsa, para arzının artırılması sebebiyle enflasyonun artmasına neden olunacaktır. Bütün bu sorunlardan kurtulmak amacıyla kamu tercihi yaklaşımı iktisatçıları devletin güç ve yetkilerini anayasa ile kısıtlamayı önererek Anayasal İktisat Teorisi ni geliştirmişledir Bütçe Açığının Nedenleri Bütçe açıklarının nedenleri gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında farklılıklar göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde son 30 yılda bütçe açıklarına neden olan başlıca faktörler şöyle sıralanabilir (Şen vd., 2007: 61): Sosyal güvenlik harcamalarının artması Kamu hizmetlerinden faydalananların sayısının giderek artması Devlet anlayışında meydana gelen değişmeler Kamu hizmetlerinden faydalanmanın doğal ve devlet için zorunlu bir görevmiş gibi algılanması Yapısal işsizliğin ortaya çıkması Verimlilik artışında görülen gerileme

42 28 Gelişmekte olan ülkelerde ise bütçe açıkları üzerinde daha çok yapısal, kurumsal, ekonomik, siyasal ve askeri nedenler etkili olmaktadır. Gelişmekte olan ülkelere özgü bu yapısal nedenler şu şekilde sıralanabilir (Şen vd., 2007: 61): Düşük ekonomik kalkınma düzeyi Yavaş artan kamu gelirleri Kamu gelirlerinde görülen istikrarsızlıklar Harcamalar üzerindeki devlet kontrolü Devletin ekonomideki büyüklüğü Bütçe Açıklarının Finansman Yöntemleri Bütçe açıkları pek çok ülkede özellikle de gelişmekte olan ülkelerde var olan bir sorundur. Bu ülkelerde kamu gelirleri kamu harcamalarını karşılayamaz durumdadır. Bu sebeple oluşan bütçe açıklarının finansman kaynağı olarak ilk akla gelen çözüm yöntemi olan vergilemenin yanı sıra yeni bütçe açığı finansman kaynakları geliştirilmiştir. Bütçe açıklarının finansman kaynaklarını dört ana başlık altında toplamak mümkündür: Monetizasyon İç Borçlanma Dış Borçlanma Döviz Rezervlerinin Kullanımı Bu yöntemlerden monetizasyon yöntemi para basma anlamına gelmektedir. Monetizasyon yöntemi ile bütçe açıkları finanse edilmek istenirse, para arzı artacaktır. Para arzının artması ise enflasyonu artırıcı etki gösterecektir. İç borçlanma yöntemi, bütçe açıklarının ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlardan borç alınarak finanse edilmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda faiz oranları artarak özel yatırımların ve dolayısıyla da üretim seviyesinin düşmesine neden olarak büyüme hızının azalmasına sebep olacaktır. Aynı zamanda gelir dağılımının daha da

43 29 bozulmasına neden olacaktır. Dış borçlanma yöntemi, kamunun yabancı devletlerin sermaye piyasalarından borçlanmasını ifade eder ve bu yöntemle finansman sağlandığında ise alınan borçların ödenmesi döviz ile ilgili olduğu için döviz kurunun etkileneceği öne sürülmektedir. Son olarak bütçe açıkları döviz rezervleriyle finanse edilmek istendiği takdirde döviz rezervleri azalacak, ulusal para değer kaybedecek ve sonuç olarak da cari işlemler hesabı açık verecektir. Bütçe açığı belirtilen bu dört kaynaktan biri, birkaçı ya da hepsi ile finanse edilebilir. Fakat bu finansman kaynaklarından herhangi birine aşırı derecede yüklenmek yukarıda da bahsettiğimiz gibi belirli ekonomik sorunlara sebep olabilecektir. Bu sebeple devlet bütçe açıklarını finanse ederken makroekonomik değişkenler üzerinde en az düzeyde olumsuz etki bırakacak bileşimi yapmalıdır. alalım: Kısaca bahsettiğimiz bütçe açığı finansman yöntemlerini ayrıntılarıyla ele Monetizasyon Merkez bankasının bütçe açıklarını finanse etmek amacıyla kamu borçlanma kağıtlarını satın almasına monetizasyon denilmektedir. Hükümetlerin para basma yetkisine sahip olmaları bütçe açıklarının bu yolla finansmanını mümkün kılmıştır. Hükümet iç ve dış borç miktarının sınırına yaklaştığında, diğer bir deyişle hükümetin bütçe açığını iç ve dış borçla karşılamasının güç hale geldiği durumlarda monetizasyon tercih edilmektedir. Bütçe açıklarının monetizasyon yoluyla finanse edilmesi enflasyonist baskıyı artıracaktır. Böylece, reel bütçe açıklarının genel fiyat düzeyindeki değişikliklerin bir nedeni olduğu görülecektir (Günaydın, 2004: 162). Monetizasyonun bir zorunluluk haline gelmesi, öncelikle ülkelerin kamu mali sisteminin zayıflığının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki, birçok gelişmekte olan ülkede kayıt dışı ekonominin büyüklüğü, vergi tabanının genişletilememesi, vergi toplama maliyetinin yüksekliği, etkin olmayan vergi idaresi, mevcut kaynaklar üzerindeki vergi oranlarının yüksekliği gibi unsurlar kamu gelirlerinin harcamaları karşılamada yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Bir

44 30 taraftan sürekli düşük seviyelerde seyreden kamu gelirleri, diğer taraftan dizginlenemeyen kamu harcamaları, bütçe açıklarının her geçen gün büyümesine ve kronik bir hal almasına neden olmaktadır. Buna bir de gelişmemiş sermaye piyasası ve düşük özel tasarruflar ile yetersiz dış finansman eklenince, bütçe açıklarının kısmen veya tamamen monetizasyonla karşılanması olağan bir hal almaktadır. (Şen vd., 2007: 91). Monetizasyon sonucu ortaya çıkan enflasyon, iç borçların reel değerini düşürmek ve sınırlı da olsa kişi ve kurumlardan kamu kesimine kaynak transferi sağlamak suretiyle devlete belli bir ölçüde mali avantaj sağlayabilir. Ancak, monetizasyona aşırı ölçüde ve sürekli olarak başvurulması Latin Amerika ülkelerinin deneyimlerinin de gösterdiği gibi, eninde sonunda ülkeleri hiperenflasyona sürüklemektedir. Özellikle enflasyon, artış hızına bağlı olarak kamu harcamalarını artırırken, diğer taraftan da kamu gelirlerinde azalışa sebep olmak suretiyle bütçe açıklarını büyütüyorsa monetizasyona aşırı ölçüde başvurulması çok riskli olabilir (Şen vd., 2007: 94) İç Borçlanma Kamunun ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlardan milli para cinsinden borçlanması iç borçlanmadır. İç borçlanmada özel sektörün elindeki fonların kamu kesimine transferi söz konusudur. Bu olayda ülke kaynaklarını arttıran veya azaltan herhangi bir unsur olmayıp fonların kullanıcıları değişmektedir. Devletin iç borçlanma tahvillerinin bir kısmının yabancı uyruklularca satın alınması iç borçlanma ilişkisini değiştirmez. Çünkü bu kişiler devlet tahvillerini ülke mali piyasalarından milli para ile satın almakta, vadesi geldiğinde ödemesi devletçe yerli para ile yapılmakta ve bütün bu ilişkiler milli mevzuatla düzenlenmektedir (Bulut, 2002: 46). İç borçlanma ile ekonomiye ek bir kaynak girişi olmazken borçlanma nedeniyle faizlerdeki artış özel sektörün finansman maliyetini arttırarak yatırımların azalmasına (dışlanmasına), ekonomik kalkınmanın yavaşlamasına, kamu

45 31 harcamalarındaki artışla beraber kamu tasarrufu yanında özel sektör tasarruflarının da tükenmesine neden olmaktadır (Bulut, 2002: 46). Bütçe açıklarının iç borçlanma yoluyla finanse edilmesi durumunda, kamu harcamalarında bir artışın gerçekleşmesinin yanı sıra özel harcamaların azalması da muhtemeldir. Bundan dolayı genel fiyat düzeyi üzerinde net etki belirsiz olabilir. Bununla birlikte, bütçe açıklarının iç borçlanma yoluyla finanse edilmesi halinde reel faiz oranlarının yükselmesi enflasyonist baskılara yol açabilmektedir. Reel faiz oranının büyüme oranından fazla olması halinde, birincil bütçe bakiyesi yeterince fazla vermiyorsa iç borç stoku artmaktadır. Yüksek borç stoku nedeniyle iç borç ödemelerinin artması ise, tekrar yüksek reel faiz üzerinden borçlanmayı gerekli kılmaktadır. Ayrıca yüksek borç stokunun azaltılması için enflasyonun bir araç olarak kullanılması yolu da açılmaktadır (Günaydın, 2004: 162). İç borçlanmayla finansmanda bireylerden borçlanılması halinde ödenen yüksek faizler, gelir dağılımının devlete borç veren yüksek gelirli kişiler lehine bozulmasına neden olur. Böylece bütçe açıklarının yol açtığı enflasyon nedeniyle bozuk olan gelir dağılımı daha da bozulacaktır. Ödenen borç faizlerinin vergilerle karşılanması durumunda özellikle ücretli kesim üzerinde vergi yükünün ağır olduğu gelişmekte olan ülkelerde, bu kesimin vergi yükünün daha da artmasına ve her iki kesimin gelir düzeyi ve hayat standartları arasında uçurumlara yol açacaktır (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 54) Dış Borçlanma Kamunun iç sermaye piyasalarının yanı sıra yabancı memleketlerin sermaye piyasalarından da borçlanma imkanı vardır. Dış borçlanma; gerçekleştirildiğinde kullanıma hazır kaynakları artıran, geri ödendiğinde (ana para + faiz) milli geliri ve kaynakları azaltan bir borçlanmadır (Bulut, 2002: 46). Dış borçlar alındığında, ülkeye dışarıdan net bir kaynak girişi sağlandığından milli gelir üzerinde pozitif etki yaparken; geri ödemesi aşamasında milli gelir üzerinde alındığından daha büyük olumsuz etki meydana getirmektedir. Çünkü

46 32 bugün alınan dış borçlar ileride anapara ve faizi ile birlikte ödenmek durumundadır. Daha yalın bir ifade ile ödenme aşamasında dış borçların anapara artı faiz ödemesi kadar yurtiçi kaynak karşılıksız olarak yurtdışına transfer edileceğinden milli gelir, ödemenin büyüklüğü ölçüsünde azalacaktır. Borçların vadesinde ödenememesi halinde ülkenin dış borç stoku artmakta ve dolayısıyla ilerisi için ekonomiye bir mali yük getirmektedir (Şen vd., 2007: 98). Dış borçlanma ile finansman yoluna gidilmesi durumunda, artan ithalatlarla malların arzının artırılması ile enflasyonist baskının etkisi azaltılabilir. Ancak, borç yoluyla sağlanan kaynakların kullanımı ve borç ödemelerinin yerine getirilmesinde ortaya çıkan etkilerin de göz önüne alınması gerekir. Borcun miktarı, vadesi ve faiz yükü olası sonuçların belirleyicisi olmaktadır. Alınan borcun kullanımı aşamasında gerçekleştirilen emisyonun hacmi ve dış kaynaktan yararlanan sektörlerin niteliği genel fiyat düzeyindeki gelişmeleri etkilemektedir. Dış borçların ödenmesi döviz ile ilgili olduğu gibi iç kaynak tahsisini de ilgilendirdiği için genel fiyat düzeyi üzerinde etkiler ortaya çıkarabilmektedir (Günaydın, 2004: 162). Dış borçlanma belki yurtiçi faiz oranları ile enflasyon oranı üzerinde aşırı bir baskı yaratmaksızın bütçe açıklarının finansmanına olanak sağlayabilir. Ancak dış borçların aşırı artması ülkeleri küresel durgunluk, uluslararası piyasalarda mal fiyatlarının düşmesi, döviz kurları, uluslararası faiz hadleri, dış kredi maliyetleri ile bunların temininde ani değişme gibi dış şoklara karşı daha kırılgan hale getirebilir. Bütün bunların yanında dış borçlanma, döviz rezervlerinin kullanılmasında olduğu gibi, ulusal para biriminin dış değerinin yükselmesine neden olmak suretiyle ihraç mallarının fiyatlarının yükselmesine; buna karşın ithal mallarının fiyatının düşmesine yol açmaktadır. İhracatın azalıp; ithalatın artması, ülkenin dış ticaret dengesini ve dolayısıyla cari işlemler dengesini kötüleştirmektedir (Şen vd., 2007: 99) Döviz Rezervlerinin Kullanımı Rezervlerin kullanımı, hazinenin merkez bankasında bulunan yabancı kaynakları kamu harcamalarında kullanması ile gerçekleşmektedir. Merkez bankası değişik işlemler sonucu kasasında bulundurduğu döviz rezervlerini ülke parasının

47 33 değerini istikrar içinde tutabilmek için kullanmaktadır. Gerektiğinde piyasaya döviz satışı ve piyasadan döviz alışı yaparak dengeyi sağlayıcı müdahalelerde bulunmaktadır. Merkez bankasının döviz kurları üzerinde oluşabilecek spekülatif hareketleri önleyici olarak yaptığı bu işlemlerin sürdürülebilmesi için yeterli miktarda altın ve yabancı döviz stokuna sahip olması gerekmektedir (Bulut, 2002: 50). Döviz rezervlerinin kullanılması açıkların enflasyonist etkisini geciktirebilir. Fakat bu uygulama ile beraber düşük enflasyona yönelik ekonomik politikalar gerçekleştirilmez ise mevcut rezerv kullanımının sürdürülmesi zordur. Çünkü, sahip olunan rezerv miktarı harcamaları devamlı olarak karşılayacak kadar çok değil sınırlıdır. Rezervlerin tükenmesi, ülkede devalüasyon beklentisini artıracağından ekonomide sermaye kaçışına, ödemeler dengesinde krize sebep olabilecektir (Bulut, 2002: 51). Birçok gelişmekte olan ülkenin yeterli döviz rezervine sahip olmadığı gerçeği göz önüne alındığında bu yöntemin uzun dönemde sürdürülebilirliğinin bir hayli zayıf olduğu görülecektir. Çünkü bütçe açıklarının finansmanında döviz rezervlerinin kullanımı nihayetinde ülkenin sahip olduğu döviz rezervleri ile sınırlıdır. Döviz rezervlerinin azalmaya yüz tutması döviz kurları üzerinde baskı kurarak ulusal paranın aşırı değerlenmesi sorununu ortaya çıkarmaktadır. İhraç mallarının fiyatlarının artması anlamına gelen bu durum, ülkenin rekabet gücünün zayıflamasına ve sonuçta da kaçınılmaz olarak cari işlemler açığı sorununu ortaya çıkarmaktadır (Şen vd., 2007: 106) Bütçe Açıklarının Makroekonomik Etkileri Bütçe açıklarının sürekli hale gelmesi ekonomide farklı sonuçlara sebep olabilmektedir. Bütçe açıklarının yol açtığı sonuçlar, bu açıkların finansmanı ile yakından ilgilidir. Finansman şekline bağlı olarak bütçe açıklarının makroekonomik denge üzerinde önemli bir etkisi vardır. Çalışmanın bu bölümünde bütçe açıklarının ekonomik büyüme, faiz oranları, enflasyon, ödemeler bilançosu ve gelir dağılımı üzerindeki etkileri incelenecektir.

48 Bütçe Açıklarının Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi Ekonomik büyüme, bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının reel olarak bir önceki yıla göre artması demektir (Eğilmez ve Kumcu, 2012: 113). Sermaye stokundaki artış, teknolojik ilerleme, doğal kaynakların gelişimi ve üretim faktörleri kullanımında etkinliğin sağlanması ekonomik büyümeyi artırmaktadır (Bulut, 2002: 65). Bütçe açıkları ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü açıkların finansmanının iç borçlanmayla karşılanmasının yol açtığı crowding out, özel yatırımların ve dolayısıyla üretim seviyesinin düşmesine neden olmaktadır. Bu da bir yılda milli gelirdeki artışı ifade eden büyüme hızının azalmasına yol açmaktadır (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 54). Uzun dönemde bir ekonominin çıktı düzeyi, üretken kapasitesi ile belirlenir. Açıkların yatırımları azaltması durumunda sermaye stoku, aksi durumda olacağından çok daha yavaş büyür. Yatırımların sermaye stoku üzerindeki dışlayıcı etkisi bir veya iki yıl sürerse, oluşacak etki göz ardı edilebilir. Fakat eğer açıklar on yıl veya daha fazla sürecek olursa ekonominin mal ve hizmet üretim kapasitesini önemli ölçüde düşürecektir (Ball ve Mankiw, 1995: 10). Bütçe açıklarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi, iki farklı kanaldan kendini gösterir. Birincisi, bütçe açıklarının reel faizleri yükseltmesi ve bunun sonucu olarak dışlama etkisi yoluyla ekonomik büyümeyi yavaşlatmasıdır. İkincisi ise yine yüksek reel faizlerin, kur sisteminin esnek ve sermaye hareketlerinin serbest olduğu varsayımı altında, sıcak para girişlerini artırması ve artan sıcak para girişlerinin de ulusal paranın aşırı değerlenmesine neden olarak, ithalatı artırıp ihracatı azaltması sonucu ekonomik büyümeyi yavaşlatmasıdır (Şen vd., 2007: 121) Bütçe Açıklarının Faiz Oranları Üzerindeki Etkisi Bütçe açıkları ekonominin gerçek büyüme oranlarından daha yüksek oranlarda yeni para yatırılması yoluyla finanse edilirse, bu durum nominal faiz oranlarının yükseleceği enflasyonist bir sürecin başlamasına neden olabilir. Enflasyonist süreç

49 35 içerisinde olmayan bir ekonomide bütçe açıklarının süreklilik kazandığı ve bütçe açıklarını finanse etmek için ek para basılmadığı durumda ise, artan her borcu yansıtarak reel faiz oranları yükselecektir (Özbilen, 1998: 280). Büyük bütçe açıkları ve buna bağlı olarak yüksek faiz oranları yabancı yatırımcılar için ülke tahvillerini cazip kılmakta ve tahvillere sahip olmak için nakde olan talep arttığı zaman faiz oranları da yükselebilmektedir. Bu eğilim sonucunda, daha önce de açıklandığı gibi, ülke parasının değişim değeri yükselmekte, ülke parasının bu aşırı değerlenmesi ihracatı vergilendirme veya ithalatı sübvanse etmek politikaları ile benzerlikler göstermekte ve böylece dış ticaret dengesi bozulabilmektedir (Ataç, 1994: 176). Uzun dönemde büyük bütçe açıkları ve yüksek faiz oranları ekonominin istikrarı ve büyümesi için önemli sorunlar yaratmakta, yurtiçi ve hatta uluslararası ekonomik koşulları ciddi biçimde etkilemektedir. Her ne kadar bir ekonomide ciddi durgunluk dönemlerinde bütçe açığının toplam talebi artırmak için artması arzulansa da yüksek istihdam ve iyileşme dönemlerinde sıkıntı yaratacağı açıktır. Uzun dönemli düşünüldüğünde, politikacıların büyük bütçe açıklarına ileride ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçları düşünerek karşı çıkmaları ve yalnızca, şimdiki yarar için gelecekteki maliyetleri ihmal ederek karar vermemeleri gerekmektedir (Ataç, 1994: 177) Bütçe Açıklarının Enflasyon Üzerindeki Etkisi Bir ekonomide genel fiyat düzeyinde meydana gelen sürekli artışa enflasyon denir. Fiyatlar genel düzeyindeki bir kerelik bir artış enflasyon demek değildir. Tanımdaki genel fiyat düzeyi kavramı, çok sayıdaki maldan oluşan bir sepetin fiyatını temsil eder (Ünsal, 2011: 20). Bütçe açıklarının ekonomide yarattığı en önemli etkilerden biri parasal büyüme yani ekonominin parasallaşması doğrultusunda enflasyonist baskıların şiddetlenmesidir. Bütçe açığı ile parasal büyüme arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü, bütçe açıkları genellikle Merkez Bankası kaynaklarından (emisyon) ya da

50 36 özel kesimden borçlanma yolu ile finanse edilmektedir. Bütçe açıkları Merkez Bankasının doğrudan avansları ya da bu kuruma bono ve tahvil satılarak finanse edildiğinde, para arzı veya baz para, sürekli artış gösterir. Zira, bütçe açıklarının faiz oranlarını yükseltici etkisi olduğundan, Merkez Bankası bu artışı önleyebilmek için parasal tabanı ve para stokunu arttırma yoluna gidecek, bu da sonuç olarak hızlı bir enflasyona neden olacaktır (Direkçi, 2006: 41). Bütçe açığı enflasyon ilişkisi aslında iki yönlü bir etkileşim gösterir. Yani, sadece bütçe açığı onun para ve beklentiler üzerindeki etkisi yoluyla enflasyonist baskı oluşturmaz, aynı zamanda yüksek enflasyonda bütçe açığını artırıcı bir geri besleme etkisine sahiptir. Bu etki iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi, enflasyonun nominal kamu harcamalarını artırıcı etkisi vergi gelirlerini artırıcı etkisinden daha erken ortaya çıkar ve bunu sonucunda bütçe açıkları artar. Böylece bütçe açıkları, mevcut olan bir enflasyondan devamlı olarak beslenir. İkincisi, enflasyon nominal faiz oranlarını yükselterek bütçedeki faiz yükünü artırır. Enflasyon arttıkça faiz yükü de artacaktır. Artan faiz ödemeleri ise bütçe açıklarına neden olacaktır (Günaydın, 2004: 163) Bütçe Açıklarının Ödemeler Bilançosu Üzerindeki Etkisi Ödemeler bilançosu, bir ülkede yerleşik kişilerin belirli bir dönemde dış alemdekiler ile yaptığı işlemlerin yer aldığı bir tablodur. Bütçe açıklarının ticaret açıklarını artırması (net ihracatın azalması) boyutu, hemen karşılaşılabilen bir diğer etkidir. Bütçe açıkları, ülke varlıklarının yurtdışına akımına neden olur. Bu gerçek cari hesaplarla sermaye hesaplarının eşitliğinden kaynaklanarak oluşur. Bir ülke ihracatından daha fazla ithalat yaptığında, bu fazladan alınan mal ve hizmeti bedava almamaktadır; karşılığı, yurtiçi varlıktan (servetten) vazgeçmek demektir. Başlangıçta bu varlıklar yerel kalabilir. Ancak yabancılar bu parayı hızla tüzel ya da kamu tahvili almak için ya da arazi almak için kullanırlar. Hangisi olursa olsun, bütçe açıkları bir ülkeyi ithalatçı ülke konumuna sokarsa bu aynı zamanda, o ülkenin, varlıklarının net ihracatçısı olduğu anlamına da gelecektir (Direkçi, 2006: 50).

51 37 Hükümetin bütçe açıklarını finanse etmek için borçlanmaya başvurması faiz oranlarını yükseltmektedir. Yüksek faiz oranları özel yatırım harcamalarının caydırıcı etkisi denilen dışlama etkisi ve yabancılar için yurtiçi finansal yatırımların çekici hale gelmesi şeklinde iki etkiye sahiptir. Yurtiçi finansal kaynakların cazip hale gelmesi yurtiçine yabancı fonların akışını hızlandırmaktadır. Bu ise döviz kurlarının artmasına engel olarak yerli paranın aşırı değerlenmesine neden olmaktadır. Yerli paranın aşırı değerlenmesi ise üretim maliyetlerini diğer ülkelere göre artırdığı için ihracat azalırken ithalat artmaktadır. Sonuç olarak, bütçe açıklarının artması dış ticaret açıklarını da artırmaktadır (Barışık ve Kesikoğlu, 2006: 63) Bütçe Açıklarının Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkisi Gelir dağılımı, bir ülkede yaşayan bireyler tarafından üretilen mal ve hizmetlerden elde edilen toplam gelirin, yine o ülkedeki bireylere dağılım araçları ile paylaştırılmasını veya bölüşümünü ifade eder. Bu paylaşımın nasıl olduğu, bir ülkenin ekonomik refaha ulaşmasının önemli bir göstergesi olması açısından iktisat teorisi için çok önemlidir (Kuştepeli ve Halaç, 2004: 3). Bütçe açıklarının artması nedeniyle makroekonomik dengelerin bozulması, devletin gelir dağılımında adalet sağlayıcı politika uygulanmasını zorlaştırdığı gibi mevcut gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmaktadır. Özellikle açıkların giderilmesine yönelik finansman yollarının neden olduğu dengesizlikler bu eşitsizlik üzerinde etki göstermektedirler (Bulut, 2002: 79). Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde açıkların finansmanında borçlanma öncelikli politik araç durumundadır. Bütçe açığı yüksek faiz garantili borçlanmayla karşılandığında kamuya borç veren kişi ve kuruluşlar lehine gelir dağılımının bozulması söz konusudur. Çünkü borçlanma, elinde atıl kaynağı ya da birikimi olan dar bir kitleyi ilgilendirmektedir. Bütçe açığını kapatmak için kamuya borç veren yüksek gelirli kişiler, ileride vergi ödemeleri karşısında herhangi bir sıkıntıya düşmeyecektir. Çünkü bu kesimlere kamunun ödediği yüksek faizler düşük gelirli kesimlerden toplanan vergilerle finanse edilmektedir. Bu durumda, düşük gelirli

52 38 kesimlerden yüksek gelirli kesimlere doğru kaynak aktarılmış olmakta ve bu kaynak aktarımı gelir dağılımının toplumdaki geniş kitleler aleyhine dönmesine neden olabilmektedir (Direkçi, 2006: 53). Bütçe açıklarının giderilmesi için vergi oranlarının artırılması veya yeni vergilerin uygulanması tüketici kesiminde gelirin ve talebin azalmasına neden olurken üreticiler için maliyetlerin artmasına, üretimin düşmesine neden olabilir. Üretimin düşmesi de işsizliği ve gelir dağılımında eşitsizliği artırabilir. Ayrıca enflasyon nedeniyle dolaylı vergi gelirlerinin kamu gelirleri içindeki payının giderek artması da gelir dağılımını bozmaktadır. Çünkü bu vergiler fiyatlar vasıtasıyla tüketicilere doğru kolayca yansıtılabilmektedir. Bu tür vergi ve fonlar özel sektör firmaları tarafından da ödense fiyat mekanizması yoluyla çalışanlara ve diğer düşük gelirlilere yansıtılmaktadır (Bulut, 2002: 79) Bütçe Açıklarının Sürdürülebilirliği Maliye politikası kapsamında gerçekleştirilen uygulamaların etkileri, içinde bulunulan dönemle sınırlı değildir. Uygulanan maliye politikasının etkileri orta ve uzun dönemde de hissedilmektedir. Maliye politikasının orta vadede sürdürülebilirliğinin göstergelerinden biri de bütçe açığı kriteridir. Modern ekonomilerin işleyiş biçimi içinde, birtakım politik ve ekonomik yükümlülükleri yerine getirme durumunda olan hükümetlerin uygulamaları sonucunda, hızla artan kamu harcamaları neticesinde bütçe açığı ortaya çıkmaktadır. Bütçe açıkları birçok makroekonomik değişken üzerinde olumsuz etkilere yol açtığından, bu açıkların sürdürülebilir düzeye çekilmesi günümüzdeki hükümetlerin öncelikli ekonomik hedefleri arasında yer almaktadır (Timur, 2005: 35). Kamu açık finansmanında kullanılabilecek finansman kaynaklarının azami miktarı, ekonominin iç dinamikleriyle sınırlıdır. Bu sınırlara yaklaşıldıkça kamu açıkları sürdürülemez noktaya doğru giderken, aynı zamanda makroekonomik sorunlar da kendini göstermeye başlar. Açığın sürdürülemez hale gelmesine basit bir örnek vermek gerekirse; harcamaları gelirinden daha fazla olan ve aradaki farkı borçlanarak kapatmaya çalışan bir bireyin eski borçları biriktiği ve giderek daha

53 39 yüksek faiz ödemek zorunda kaldığı için bu durumu sürdürebilmesi her yıl daha fazla borçlanmasıyla mümkündür. Ancak ihtiyaç duyulan borç miktarı arttıkça, bu miktarda borçlanma imkanı zorlaşacak ve bir noktadan sonra sürdürülemez hale gelecektir (Şen vd., 2007: 129). Borçların faiz oranının, ekonomik büyüme oranını aşması halinde, borç sürekli olarak ekonomiden daha hızlı büyüyecektir. Belirli bir noktaya gelindiğinde hükümetin kendi borç senetlerini satması imkansız hale gelecektir. Böyle bir durumda hükümetin senyorajla elde edeceği gelir miktarını aşan bir açığı sürdürebilme imkanı ortadan kalkacaktır. Ekonomik büyüme oranının, reel faiz oranından daha büyük olduğu durumda ise, devlet borçları, ekonomik büyüme sayesinde zaman içinde küçülür ve senyoraj gelirinden daha fazla olan açıklar sürdürülebilir (Şimşek, 2000: 66). İster sürdürülebilir olsun ister olmasın, maliye politikalarının bütün uygulamaları, Borç/GSYİH oranının hangi yönde değişeceği göz önüne alınarak kontrol edilmek zorundadır. Belirli bir açık, GSYİH nin büyüme oranının yüksekliği ölçüsünde, yani GSYİH nin büyüme hızına bağlı olarak daha uzun süre kullanılabilir. Bununla birlikte sürdürülebilir bir maliye politikası, onun mutlaka optimal olduğu anlamına gelmez. Bir bütçe açığı, özel yatırımları dışlayabilir. Veya bütçe açığı, özel yatırımları artırmak suretiyle sağlanacak ekonomik büyüme sayesinde Borç/ GSYİH oranını düşürmek için kullanılabilir (Timur, 2005: 36). Mali sürdürülebilirlik çalışmalarının nihai amacı, kamu sektörünün mali açıdan sorunsuz bir şekilde çalışmasını gerçekleştirmektir. Bu husus kamu sektörü için olduğu kadar özel sektör için de önemlidir. Zira kamu sektörünün neden olduğu bir ekonomik kriz kısa bir süre içinde özel sektörü de etkileyebilmektedir. Bütün bu nedenlerle ülkeler artık mali sürdürülebilirlik konusunda daha ciddi adımlar atmaya başlamışlar ve mali sürdürülebilirlik hedeflemesi yapmaya başlamışlardır (Şen vd., 2007: 155).

54 40 İKİNCİ BÖLÜM ÖDEMELER BİLANÇOSU VE CARİ AÇIK Bir ülkenin, diğer ülkeler ile devamlı ekonomik ilişki içinde bulunduğu dünyamızda bu ekonomik ilişkilerin belli bir sisteme göre kayıtlara geçirilmesi, muhasebeleştirilmesi ve bundan sonuçlar çıkarılması gerekir. Bu sebeple, ülkelerin ödemeler bilançoları sağlıklı bir şekilde tutulmalıdır. Aslında ödemeler bilançosu kavramı, Isaac Gervaire den (1720) bu yana bilinmektedir. David Hume (1752), Adam Smith (1776), David Ricardo (1812), J.Stuart Mill (1849), W.F.Taussing (1927) konuyu ortaya atıp gelişirmişlerdir. Gottfried Haberler (1922), Jacop Viner (1937) ve W.A.Meade (1951) ise, bilanço kavramını günümüz şartlarına uygun bir duruma getirmişlerdir (Karluk, 2002a: 419). Ayrıntılı olarak ödemeler bilançosu dünyada ilk defa 1921 yılında ABD de düzenlenmiştir. IMF kuruluncaya kadar geçen süre içinde ise, sistematik olarak ödemeler bilançosu 1930 yılında Almanya da hazırlanmıştır. Dolayısıyla, döneminde yayınlanan ödemeler bilançosu el kitapları ile ülkeler arasında homojen bilanço modeli ortaya konmuştur (Karluk, 2002a: 419). 2.1.Ödemeler Bilançosu ve Kalemleri Ödemeler bilançosu genellikle, bir ülkede yerleşik kişilerin belirli bir dönem boyunca yabancı ülkelerde yerleşik kişilerle yaptıkları tüm ekonomik işlemlerin sonucunu gösteren sistematik bir kayıt biçiminde tanımlanır. Ödemeler bilançosu kayıtları genellikle bir yıllık olarak hazırlanır (Seyidoğlu, 2009: 313). IMF ye göre ödemeler bilançosu, geniş anlamıyla, belirli bir süre içinde bir ekonominin yerlileri ile yabancılar arasında meydana gelen ekonomik akımlara bağlı değerlerin, transfer ödemelerinin ve rezervlerde meydana gelen değişikliklerin sistematik ve muhasebe kayıtlarına uygun olarak tespit edildiği istatistiki bir belgedir (Karluk, 2002b: 502).

55 41 Ödemeler bilançosu, bir ülkenin belirli bir dönemde ( genellikle bir yıl), dış alemden sağladığı gelirlerle, dış aleme yaptığı ödemelerin yer aldığı bir tablodur. Daha öz bir deyişle, bu bilanço, bir ülkenin belirli bir dönemde, kaçakçılık niteliğinde olmayan, döviz gelirlerinin ve döviz harcamalarının hesabıdır. Ödemeler bilançosunun açık vermesi, söz konusu ülkenin uluslararası ödeme gücündeki bozulmayı gösterir. Dış açık veren ülkelerin parası yabancı paralar karşısında değer kaybeder. Ödemeler bilançosu, bir ülkede izlenecek para, maliye ve dış ticaret politikalarında belirleyici olduğu gibi, aynı zamanda bu politikaların değerlendirilmesinde ve dolayısıyla yeniden biçimlendirilmesinde de yardımcı olmaktadır (Dinler, 2000: 485). Ödemeler bilançosu tanımında iki önemli temel kavram vardır. Bunlar; ekonomi ve yerleşiklilik tir. Ekonomi sözcüğü ile bir ülke (Türkiye, Almanya), herhangi bir federal devlet (ABD), bir şehir (Hong Kong) veya bir ekonomik birlik veya bölgesel bir ekonomik grup (Avrupa Birliği, EFTA) ifade edilmektedir. Diğer kavram olan yerleşiklik, bir yıldan fazla süre içinde bir ülkede devamlı ve düzenli olarak ikamet edenlerdir. Almanya da çalışan Türk vatandaşları Türkiye nin değil, Almanya nın yerleşiğidirler (Karluk, 2002a: 419). Ödemeler bilançosunun belirli bir dönem boyunca gerçekleştirilen işlemleri göstermesi bunun bir stok değil, akım kavramı olmasını ifade eder. Örneğin, ödemeler bilançosu, ülkenin birikmiş dış borç veya varlıklarının tutarını göstermez, ama bunlardaki yıllık değişmeleri gözler önüne serer. Diğer bir deyişle, örneğin, bir yıla ait dış ödeme açıkları o yılsonunda ülkenin dış borçlarının artmasına ya da fazlalarının azalmasına neden olur. O bakımdan ödemeler bilançosu kavramı ticari işletmelerin bilançolarına değil, kar zarar hesaplarına benzetilebilir (Seyidoğlu, 2009: 313). Her ülkenin ödemeler bilançosunun toplamı sıfıra eşit olmalıdır. Çünkü ödemeler bilançosu muhasebesi, bazı kimseler göre, tekerlekten sonraki en büyük icat olan çift kayıt sistemine dayanmaktadır. Bu, ödemeler bilançosundaki bir alacak kaleminin ona karşılık gelen bir borç kalemi ile dengelenmesi anlamına gelmektedir (Walther, 2002: 110).

56 42 Çift kayıtlı muhasebe sisteminde, ikilik özelliğine uygun olarak örneğin bir borçlu işlem, ilgili hesabın borçlu yanına kaydedildikten sonra, başka bir hesabın da alacaklı yanına kaydedilir. Bir alacaklı işlem de ilgili hesabın alacaklı, başka bir hesabın da borçlu kısmında gösterilir. Böylece aynı işlemin iki ayrı hesabın ters yanlarına kaydedilmesi bunların denkleştirilmesi sonucunu doğurur (Seyidoğlu, 2009: 316). Ödemeler bilançosunun kolayca anlaşılabilir ve yorumlanabilir bir araç olarak kullanılabilmesi için, ülkenin dış dünya ile yaptığı borçlu veya alacaklı işlemler ortak özelliklerine dayanarak belirli hesap gruplarına kaydedilirler (Seyidoğlu, 2009: 317). Bu hesap grupları şu şekilde sıralanabilir: Cari İşlemler Hesabı Sermaye Hesabı Net Hata ve Noksan Hesabı Resmi Rezervler Hesabı Ödemeler bilançosunun birinci hesabı cari işlemler hesabıdır. Cari işlemler hesabı yurtiçinde yerleşiklerle yurtdışında yerleşik ekonomik birimler arasındaki mal, hizmet ve mülkiyeti el değiştirmek kaydıyla (geri ödemesi olmayan) para hareketlerini gösterir. İkinci hesap, sermaye hesabıdır. Sermaye hesabı yurtiçinde yerleşiklerle yurtdışında yerleşik ekonomik birimler arasındaki borç alıp verme faaliyetleri ile sabit sermaye yatırımlarını içerir. Bu hesap cari işlemler hesabının finansman kalemidir. Cari işlemler hesabı devlet bütçesine ya da bir şirketin gelirgider hesaplarına benzerken, sermaye hesabı devlet bütçesinin ya da bir şirketin finansman kalemlerine benzer (Eğilmez ve Kumcu, 2012: 210). Resmi rezervler hesabı ise, ekonominin cari ve sermaye işlemleri sonunda doğan dengesizlikler nedeniyle, merkez bankasının döviz piyasasına yaptığı müdahaleler sonucunda bankanın uluslararası rezervlerini gösterir (Dinler, 2000: 489). Son olarak net hata ve noksan hesabı ise, cari işlemler hesabı ve sermaye

57 43 hesabı ile resmi rezervler hesabının net bakiyelerini birbirlerine eşitleyen dengeleyici bir kalemdir Cari İşlemler Hesabı Cari işlemler hesabı, ülkenin ithalat, ihracat, uluslararası hizmetlerden doğan gelir ve giderleri ile sermaye transferi niteliği taşıyanların dışında kalan özel karşılıksız transfer ödemelerini kapsar. Cari işlemler hesabında yer alan kalemler, dış alem gelir ve giderlerini doğrudan doğruya etkilediği için, bu hesabın ülkenin ulusal geliri üzerinde önemli bir rolü vardır (Karluk, 2002a: 434). Cari işlemler hesabı ödemeler bilançosunun en önemli ana hesabıdır ve kendi içerisinde üç alt bölüme ayrılır. Bunlar sırasıyla şu şekildedir: Mal Ticareti Uluslararası Hizmet Ticareti Tek Yanlı (Karşılıksız) Transferler Bu hesap ülkenin ulusal geliri ile yakından ilgilidir. Çünkü ilk iki alt hesap (mal ticareti + uluslararası hizmet ticareti) ülkenin ulusal gelirinin bir parçasını oluşturur. Çünkü hesaplardaki olumlu bakiye, doğrudan ülkenin ulusal gelirine eklenir. Tersi bir durumda ulusal gelirde bir düşme gözlenir. Eğer mal ve hizmet ihraç ve ithali birbirine eşitse, bu durumda ulusal gelir üzerinde bu alt hesapların etkisi olmaz. Dolayısıyla, ülkenin nispi mal ve hizmet ihraç ve ithali, doğrudan ulusal gelirin seviyesine etki eder (Karluk, 2002a: 427) Mal Ticareti Mal ticareti, ithalat ve ihracat değerlerini gösterir ve görünür ticaret olarak anılır. Uygulamada genel olarak mal ihracı FOB, mal ithalatı CIF fiyatlara göre kaydedilir. Bu sebeple istatistiklerde toplam dünya ihracı, toplam dünya ithaline eşit olmaz (Karluk, 2002a: 427).

58 44 Mal ticareti reel ekonomideki gelişmelerin en somut göstergesidir. Çünkü ulusal ekonomide üretim, teknoloji, verimlilik gibi alanlarda gerçekleşen uzun dönemli gelişmelerin bir sonucu olarak düşünülebilir. Mal ihracatı ülkeye döviz kazandıran başlıca işlemdir. Kayıt tekniği açısından alacaklı bir işlem olarak aktife kaydedilir. Bunun tersine, mal ithalatı yabancılara alacak hakkı (ülkede yerleşik kişilere borç) doğurduğu için borçlu işlem olarak pasife kaydedilir. Bu iki değer arasındaki fark ise dış ticaret bilançosu olarak adlandırılır (Seyidoğlu, 2009: 318) Uluslararası Hizmet Ticareti Cari işlemler hesabının bir diğer önemli alt hesabıdır. Ülkelerin hizmet ihraç ve ithalatından oluşur. Mal ticaretinin aksine görünmez bir nitelik taşıması sebebiyle görünmez ticaret olarak da adlandırılabilir. Uluslararası hizmet ticareti; dış turizm, uluslararası taşımacılık, uluslararası bankacılık ve sigortacılık, uluslararası inşaat hizmetleri, dış yatırım gelir ve giderleri, özel hizmetler ve hükümet hizmetleri olmak üzere başlıca yedi kalemden oluşmaktadır Tek Yanlı (Karşılıksız) Transferler Ülkeler arasında bağış ve hibe şeklinde yapılan işlemler bu gruba girer. Karşılığında hiçbir ödemede bulunmak gerekmediği için, bu tür işlemlere tek yanlı veya karşılıksız transfer denmiştir. Bağışta bulunanın kişiliğine göre tek yanlı transferler resmi veya özel nitelikte olabilirler (Seyidoğlu, 2009: 319). Karşılıksız transferler, transferlerde bulunan ülke açısından borç olduğundan, hesabın borçlu tarafına kaydedilir. Borç kaydı, cari işlemler hesabına aynı miktar alacak kaydı düşülerek denkleştirilir. Transfer para olarak yapılmışsa, karşılıksız transfer hesabının borçlu, sermaye hesabının ise alacaklı yanına kaydedilir (Karluk, 2002a: 429). Cari işlemler hesabının alacaklı ve borçlu taraflarının toplamı arasındaki farka cari işlemler bilançosu denmektedir. Alacaklı ve borçlu tarafın toplamı birbirine eşit ise cari işlemler bilançosu dengededir. Alacaklı taraf borçlu taraftan büyük ise cari

59 45 işlemler bilançosu fazla vermektedir, borçlu taraf alacaklı taraftan büyük ise bu durumda cari işlemler bilançosu açık vermektedir Sermaye Hesabı Sermaye hesabı, cari üretimle doğrudan ilgili olmadan satın alma gücünün bu günden geleceğe transferi ile ilgili ödemeleri içerir. Bu ödemeler finansal yatırımları, borçlanmaları ve borç geri ödemeleri gibi ödemeleri içermektedir. Hem resmi hem özel, hem kısa hem de uzun süreli krediler bu hesapta yer alır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları da bu hesap kapsamında kaydedilir (Aydoğuş ve Öztürkler, 2006: 19). Sermaye hesabı genelde, ülke sakinlerinin diğer ülkelerde yaptıkları reel (fiziki) yatırımlar ile ülke dışına çıkarılan mali kaynaklardan oluşur. Sermaye ihracı karşılığında faiz veya kar gibi bir bedel hemen alınmaz. Faiz ve kar, uzun vadede elde edilir. Bu sebeple sermaye ihracı borçlu bir hesaptır ve artışı bilanço üzerinde olumsuz, azalışı ise olumlu sonuç yaratır. Bu niteliği itibariyle hesap, mal ve hizmetler hesabındaki akımların tersidir. Hesabın borçlu bakiye vermesi, ülkenin diğer ülkelerdeki toplam portföy ve doğrudan yatırımlarının arttığını, tersi durumunda ise dış dünyaya karşı borçlarının yükseldiğini ifade eder (Karluk, 2002b: 503). Sermaye işlemlerinin dönüşüm hızı çok yüksektir, yani sermaye kısa aralıklarla ülkeye girebilir veya ülkeyi terk edebilir. O nedenle her giren veya çıkan sermaye ödemeler bilançosunda ayrı ayrı değil, bunların net bakiyesi tek bir kalem olarak gösterilir (Seyidoğlu, 2009: 323). Sermaye hesabı kendi içerisinde doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, diğer yatırımlar ve rezerv varlıklar kalemlerinden oluşmaktadır.

60 Doğrudan Yatırımlar Doğrudan yatırımlar kalemi yurtdışındaki ekonomik birimlerin yurtiçinde yaptıkları doğrudan yatırımlarla yurtiçindeki ekonomik birimlerin yurtdışında yaptıkları doğrudan yatırımlardır (Eğilmez ve Kumcu, 2012: 216) Portföy Yatırımları Portföy yatırımları yurtiçindeki ekonomik birimlerin yurtdışındaki ve yurtdışındaki ekonomik birimlerin yurtiçindeki sermaye piyasası faaliyetlerini kapsar. Örneğin, yabancı yatırımcıların Türk Hazinesi nin bonosunu alması ya da Borsa dan hisse senedi alması portföy yatırımları kaleminde giriş olarak değerlendirilirken, yurtiçindeki ekonomik birimlerin yurtdışındaki şirketlerin hisse senetlerini alması ya da yabancı devlet bonoları alması portföy yatırımları kaleminde çıkış olarak değerlendirilir (Eğilmez ve Kumcu, 2012: 216) Diğer Yatırımlar Doğrudan yatırım, portföy yatırımları ile rezervler dışındaki bütün sermaye hareketleri diğer yatırımlar olarak nitelendirilmektedir. Ticari krediler, nakit krediler, döviz mevcutları ve mevduat hesapları, diğer varlık ve yükümlülükler diğer yatırımlar kaleminin alt başlıklarıdır Net Hata ve Noksan Hesabı Net hata ve noksan hesabı, bilançonun otonom işlemlerini oluşturan cari ve sermaye hesapları ile denkleştirici işlemi olan resmi rezervler hesabının net bakiyelerini birbirlerine eşitleyen dengeleyici bir kalemdir. Ödemeler bilançosu, çift kayıt sistemine göre tutulduğu için, bilançonun toplam borç ve alacaklarının mutlaka birbirlerine eşit olması gerekir. Bu durum, ödemeler bilançosunun her zaman dengede olması sonucunu doğurur. Fakat ödemeler bilançosuna ilişkin kalemlere ait bilgilerin toplanmasında bazı noksanlıklar, hatalar ve unutmalar ortaya çıkar. Genel olarak net hata ve noksan kalemi, bilançoya kayıt edilmesi gereken bilgilerin eksik olması dolayısıyla aslında olmayan sermaye akımlarını gösterir (Karluk, 2002a: 432).

61 47 Net hata ve noksan, ülkeler arasında ve bir ülke içinde zamanla büyük farklılıklar gösterir. Özellikle Türkiye gibi gelişme yolundaki ülkelerde güvenilir bilgilerin azlığı dolayısıyla bu kalem, önemli değerlere ulaşır. Mesela 1990 yılında Türkiye nin ödemeler bilançosundaki net hata ve noksan 411 milyon dolar idi yılında ABD de aynı değer 21,9 milyar dolar olmuştur. Net hata ve noksan, ödemeler bilançosunun daha çok sermaye hesabında ortaya çıkmaktadır. Çünkü uluslararası sermaye hareketlerinde çeşitli ölçme ve kayıt hataları vardır (Karluk, 2002a: 433) Resmi Rezervler Hesabı Bu hesapta merkez bankasının döviz piyasasına yapmış olduğu müdahalelerin sonucunda ülkenin uluslararası resmi rezervlerindeki değişmeler gösterilir. Piyasada döviz talebinin arzı aşması durumunda, eğer kur istikrarının sağlanması amaçlanıyorsa, merkez bankası döviz satışında bulunur. Böylece resmi rezervler eksilir. Döviz arzının talebin üzerine çıkması durumunda da kur düşüşünü önlemek için piyasadan döviz satın alarak resmi rezervlere eklenir. Merkez bankasının yaptığı bu işlemler dolayısıyla, ülkenin uluslararası rezervlerindeki değişmelerin net sonucu ödemeler bilançosunun resmi rezervler hesabında gösterilir (Seyidoğlu, 2009: 324). Merkez bankaları, ülkelerin resmi döviz ve altın rezervlerini muhafaza etmek ve bunların alım satımlarını yapmakla görevlidirler. Merkez bankaları döviz piyasasına, ülkelerin uyguladıkları döviz kuru sistemlerine göre farklı oranda müdahale ederler. Sabit kur sistemlerinde döviz kuru değişmez olduğu için, merkez bankalarının piyasaya müdahale edebilmesi için, yeterli ölçüde bir rezerve sahip olmaları gerekir. Bununla beraber merkez bankalarının müdahale imkanları çok sınırlıdır. Bu sistemde ödemeler bilançosundaki dengesizlik, resmi döviz rezervlerini aynı yönde ve miktarda etkiler (Karluk, 2002a: 431). Serbest döviz kuru sistemlerinde resmi rezervlerdeki değişme, asgari seviyededir. Çünkü bu sistemde bilanço açık veya fazlası döviz kurundaki değişme ile tamamen giderilir. Oysa günümüzde uygulanan esneklik kazandırılmış sabit döviz kuru sistemlerinde (yönetimli dalgalanma) bilanço dengesizliği, kısmen kur değişmeleri ve kısmen de resmi rezervlerdeki değişme ile giderilir. Döviz kurundaki

62 48 düşme bilanço açığını kapatmada yeterli olmazsa, ülkenin para otoriteleri mevcut rezervleri ile piyasaya müdahale eder, diğer ülkelerden, IMF ve benzer uluslararası finansman kuruluşlarından kısa vadeli borçlanarak rezerv sağlama yoluna gider (Karluk, 2002a: 431). Altın da geleneksel rezerv araçlarından birisidir. Birçok ülke bugün hala dış rezervlerinin oldukça büyük bir bölümünü altın cinsinden tutmaktadır. Bununla birlikte, günümüzde altının bir uluslararası ödeme aracı rolü önemli derecede azalmıştır. Bu çerçevede altın için resmi sabit fiyat uygulamasına son verilmiş bulunmaktadır. Altın fiyatları özel piyasalardaki arz ve talep gelişmelerine bırakılmıştır. Bu konuda gerek IMF, gerekse birçok ülke tarafından benimsenen uygulamaya göre, sanayide kullanım amacıyla yapılan altın ithal ve ihracı, mal ticareti gibi cari işlemler içinde gösterilir. Dış ödeme amacına bağlı altın işlemlerine ise resmi rezervler hesabında yer verilir. Buna göre, merkez bankasının altın ihracı resmi rezervler hesabının alacaklı yanına, altın ithali de borçlu yanına kaydedilir (Seyidoğlu, 2009: 326). 2.2.Cari İşlemler Dengesi ve Ödemeler Bilançosuna İlişkin Diğer Denge Kavramları Ödemeler bilançosu çift kayıtlı muhasebe esasına göre tutulduğu için bilançonun alacak ve borç tarafı kayıtlarının birbirine denk olması sadece tanım gereğidir. Diğer bir deyişle, dönem sonunda ülkenin ödemeler bilançosundaki denklik muhasebe anlamında bir denkliktir. Gerçekte fiili bir denklikten söz etmek mümkün değildir. Ödemeler bilançosuna işlemler iki temel grup altında kaydedilir. Bunlar otonom ve denkleştirici nitelik taşır. Otonom kalemler, ödemeler bilançosunu denkleştirme amacı taşımayan ve bir ulusal ekonominin yerlileri ile yabancıları arasında oluşan ekonomik akımlara bağlı değerlerin bir araya getirildiği kalemlerdir. Denkleştirici kalemler ise, bir ülkenin ödemeler bilançosunu diğer ülkelerin ödemeler bilançolarına karşı fazla veya açık verdiren diğer bütün kalemler

63 49 toplamıdır. Denkleştirici kalemler, varlıklarını otonom kalemlerin göstermiş olduğu gelişmeden alır (Karluk, 2002a: 424). Bu açıklamalara göre cari işlemler ve sermaye hesabına kaydedilen işlemler otonom niteliktedir. Çünkü bunların yapılış nedenleri ödemeler bilançosu dengesini sağlamakla ilgili değildir. Bunlar ekonomik hayatın normal işleyişine göre yapılır. Buna karşılık, resmi rezerv değişmeleri denkleştirici işlemleri oluşturur. Merkez bankasının bu tür işlemler yapması dış dünya ile yürütülen mal, hizmet ve sermaye akımlarının, yani otonom işlemlerin sonucuna bağlıdır (Seyidoğlu, 2009: 316). 2.3.Cari İşlemler Dengesini Açıklamaya Yönelik Teorik Yaklaşımlar Cari işlemler dengesini açıklamaya yönelik teorik yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar; Klasik Fiyat ve Döviz Kuru Mekanizması, Esneklikler Yaklaşımı, Massetme Yaklaşımı, Mundell-Fleming Modeli ve Parasalcı Yaklaşım olarak sınıflandırılmaktadır Klasik Fiyat ve Döviz Kuru Mekanizması Klasik iktisatçılar, ödemeler bilançosunda dengenin fiyat ve döviz kuru mekanizması yoluyla otomatik olarak sağlanacağını ileri sürmüşlerdir. David Hume, 1752 yılında ödemeler bilançosunun fiyat etkisiyle dengeye geleceği konusu üzerinde durmuştur. Teoriyi sistemli bir şekilde ilk defa açıklayan ise J. Stuart Mill olmuştur larda A.P. Lerner ve Joan Robinson teoriyi eleştirmişlerdir yılında J.M. Keynes in Genel Teori sinin yayımına kadar, uluslararası denge mekanizmasını klasikler fiyat ve döviz kurlarındaki değişmeler ile açıklamışlardır (Karluk, 2002a: 444). Klasik dış denge teorisi, sabit kur sisteminde işleyebilir. Klasik düşüncede geçerli para sistemi, altın standardıdır. Dış dengesizliklerden kaynaklanan altın ve döviz hareketleri, ithal ve ihraç fiyatlarını etkileyerek bilanço dengesini sağlar. Bilindiği gibi klasiklere göre dış ticaret, karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin doğal bir sonucudur. Ülkeler arasındaki dış ticaretten, malların maliyet farklılıkları oranında kazanç sağlamak mümkündür (Karluk, 2002a: 444).

64 50 Ödemeler bilançosu açık veren ülke bu açığı kapatmak için altın ihraç edecektir. Miktar teorisi (M.V=P.T) çerçevesinde ülkedeki para arzı (M) azalacağından fiyatlar genel seviyesi (P) düşecektir. Azalan para arzı ödünç verilebilir fonlar piyasasında faiz oranının yükselmesine yol açacaktır. Ödemeler bilançosu fazla veren ülkeye ise altın girişi olacak ve para arzı arttığı için, fiyatlar genel seviyesi yükselecektir. Böylece ihracat azalacak, ithalat ise artacaktır ve dış denge kendiliğinden sağlanacaktır. Öte yandan artan faiz oranları da, sermaye hareketleri yoluyla dış dengenin sağlanmasında etkili olacaktır (Karatay, 2008: 5). Klasik düşüncede ithalat ve ihracat, iç ve dış fiyat oranlarıyla (döviz kurları) yakından ilişkilidir. Sermaye hareketleri de döviz kurlarından etkilenir. Bu sebeple döviz kurları da ödemeler bilançosuna bağlıdır. Ödemeler bilançosunda oluşan bir dengesizlik döviz kurundaki değişme ile yeniden sağlanır. Ödemeler bilançosunda açık olması durumunda döviz talebi döviz arzını geçer ve yabancı paralar ulusal para karşısında değer kazanır. Bunun sonucunda ise yerli malların fiyatları yabancı para cinsinden azalarak ihracatı teşvik eder. Bilançonun fazla vermesi durumunda ise yabancı paralar ulusal para karşısında değer kaybederek yabancı para cinsinden yerli malların fiyatı artmış olur. Böylelikle de ithalat teşvik edilerek ödemeler bilançosu fazlası giderilmiş olur. Ancak bu durumun gerçekleşebilmesi için enflasyon sebebiyle ihraç mallarının fiyatlarının artmaması ile yabancı talep ve ihraç malları arzının yeterli miktarda esnek olması gerekir Esneklikler Yaklaşımı Esneklikler yaklaşımı, bir mal ya da hizmetin talep edilen miktarını malın kendi fiyatının, ikame ve tamamlayıcı malların fiyatlarının ve gelirin bir fonksiyonu olarak tanımlayan geleneksel talep teorisine dayanmaktadır. Yaklaşım analize cari işlemler dengesini ihracat ile ithalat arasındaki fark olarak tanımlayarak başlamaktadır. İhracat ve ithalat miktarlarının ise sırasıyla yabancı kullanılabilir gelir-reel döviz kuru ve ulusal kullanılabilir gelir-reel döviz kuru tarafından belirlendiği varsayılmaktadır (Aydoğuş ve Öztürkler, 2006: 34).

65 51 Esneklikler yaklaşımı, döviz kurlarındaki değişikliğin bilanço dengesini sağlayabilecek ortamı yaratan şartları belirlemektedir. Bu şartlar ilk defa Marshall ve Lerner tarafından formüle edilmiştir. Şart iki varsayıma dayanmaktadır. Birinci varsayım, ülkenin dış ticaret bilançosunun başlangıçta dengede olduğudur. Diğer bir deyişle başlangıçta ihracat ve ithalat değer olarak birbirine eşit veya yakındır. İkinci varsayım ise, ülkenin ithal ve ihraç ettiği malların arz esnekliğinin sonsuz olmasıdır (Karluk, 2002a: 445). Bu veriler altında döviz kurlarındaki bir değişikliğin ödemeler bilançosu üzerinde olumlu bir etki oluşturabilmesi için gerekli olan şart her iki ülkedeki talep esneklikleri toplamının 1 den büyük olmasıdır. Formüle ettiğimiz takdirde, ex ihracat talep esnekliği ve em ithalat talep esnekliği olmak üzere: (ex + em) > 1 olmalıdır. Marshall Lerner Şartı, sadece döviz kurlarındaki yükselmenin ödemeler bilançosunu olumlu yönde etkileyebilmesi için gerekli olan kritik değeri vermektedir. Dış dengesizliğin tamamen ortadan kaldırılabilmesi için talep esnekliklerinin toplamının 1 den çok daha büyük olması gerekir. Esneklikler ne kadar küçükse, dış dengenin sağlanması için gerekli kur değişiklikleri o ölçüde büyük olmalıdır. Veya esnekliklerin büyüklüğü ölçüsünde belli bir iyileşme daha küçük kur değişmeleri ile sağlanabilmektedir (Karluk, 2002a: 446) Massetme Yaklaşımı Marshall-Lerner in yaklaşımını eleştiren Sidney Alexander, döviz kuru değişmelerinin ödemeler bilançosu üzerindeki etkilerini massetme yaklaşımı ile açıklamıştır. Alexander e göre döviz kurundaki değişmelerin ihracat ve ithalat üzerindeki etkilerini, bu değişmelerin ekonomideki diğer fiyat ve gelir etkilerinden soyutlayarak ele almak mümkün değildir. Bu sebeple, Marshall-Lerner Şartındaki esneklikler kısmi değil, toplam esneklikler olmalıdır. Kısmi esneklikte, sadece fiyat miktar ilişkisi söz konusudur. Toplam esneklikte de, fiyat miktar ilişkisi vardır. Fakat burada, miktardaki değişmeler sadece fiyat yüzünden değil, devalüasyon

66 52 sonucu görülen bütün ekonomik değişmelere bağlı olarak ihracat ve ithalat miktarındaki değişmeleri de kapsar. Toplam esneklik, döviz kurundaki değişmenin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yol açtığı ekonomideki bütün fiyat ve gelir değişmelerini içine alır. Bu durumda ekonomik sistemin döviz kurundaki değişmeye gösterdiği tepki tam olarak bilinmeden, toplam esneklikleri hesaplamak mümkün olmaz. Ekonomideki fiyat değişmeleri, ulusal paranın değer kaybetmesinden farklı olabilir. Ekonomideki gelir değişmeleri de hiçbir zaman ihmal edilemez (Karluk, 2002a: 449). Döviz kurundaki değişiklik ile ödemeler bilançosundaki dengesizliklerin giderilebilmesi için geliştirilen Massetme Yaklaşımı ekonomideki tüm değişmelerle ödemeler bilançosu dengesini açıklamaktadır Mundell-Fleming Modeli Mundell-Fleming modeli, döviz kurlarında dalgalanmaların beklenmediği bir durumda iki ülke arasında yaşanan sermaye hareketlerinin faiz oranlarını belirlemede önemli olduğu görüşünü ortaya koymaktadır. Romer (2001), Mundell-Fleming modelinin sermaye hareketleri ve döviz kurları konusunda iki temel varsayımı olduğunu ifade etmiştir. Sermaye hareketleri konusunda en basitleştirici varsayım sermaye hareketlerinin hiçbir engeli olmadığıdır. Döviz kuru konusundaki temel varsayım ise, yatırımcıların döviz kurunun değişmeyeceği beklentisinde olmalarıdır. Kısa vade üzerine yoğunlaşan ve IS-LM modelinin açık ekonomiye uyarlanmış hali olan bu model, politika uygulamalarının farklı döviz kuru rejimleri altında üretim düzeyi ve faiz oranları üzerindeki etkisini açıklamakta kullanılmıştır. Bu model sayesinde farklı döviz kuru rejiminde para ve maliye politikalarının ekonomik etkilerinin analizi yapılmıştır (Timur, 2005: 13) Parasalcı Yaklaşım Parasalcı yaklaşıma göre, ekonomide arzu edilen para ile mevcut para stokları arasında bir fark meydana gelince, bu fark, ödemeler dengesine yansımakta ve dengesizlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu sabit kur çerçevesinde ele

67 53 alındığında ödemeler dengesindeki açık; içeride aşırı para meydana getirilmesinden veya yurt dışından aşırı para talebinden kaynaklanırken ödemeler dengesindeki fazla ise; içeride ekonominin para talebinin artmasından veya dış dünyadaki aşırı para artışından kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile bu yaklaşıma göre ödemeler bilançosundaki bir açık veya fazla reel para talebi ile reel para arzı arasındaki dengesizliğin bir sonucu olmaktadır. Çünkü böyle bir dengesizlik mal ve hizmetlerle menkul değerlere yapılan harcamaları değiştirir. Bu da dış ödemeler dengesini etkiler (Akdiş, 2001: 278). Parasalcı yaklaşıma göre, ödemeler bilançosundaki bir açık veya fazla, para talebi ile para arzı arasındaki dengesizliğin sonucudur. Para talebi sabitken para arzındaki bir artış, hem cari işlemler hesabını hem de sermaye hesabını etkileyerek dış açık doğmasına neden olur. Fakat parasalcı yaklaşıma göre, dış dengesizlikler otomatik olarak kendi kendini giderici niteliktedir. Ancak merkez bankası izleyeceği para politikaları ile de dış dengeyi sağlayabilir. Buna göre dış açık içindeki ülkelerde para arzını kısmak, dış fazla içindeki ülkelerde de genişletmek gerekir (Seyidoğlu, 2009: 509). 2.4.Cari Açık Kavramı ve Cari Açığın Nedenleri Cari işlemler hesabının alacaklı ve borçlu taraflarının toplamı arasındaki farka cari işlemler bilançosu denir. Bu hesaptaki borç ve alacaklar birbirine eşitse hesap dengededir. Alacaklı kısım borçlu kısmın toplamından büyük olduğunda hesap fazla verirken alacaklı kısım borçlu kısımdan küçük olduğunda ise hesap açık verir ve böylece cari açık oluşur. Cari açık, ödemeler bilançosunun cari işlemler hesabı kaleminde yer alan malhizmet ithalat/ihracatı ve karşılıksız transfer işlemleri (özellikle de dış ticaret işlemleri) ile ilgili döviz harcamalarının, bu işlemler sonucu elde edilen döviz gelirlerini aşması nedeniyle ortaya çıkar. Başka bir ifade ile cari işlemler hesabındaki bir açık, ülkenin gelirinden daha fazlasını harcadığını, ürettiğinden daha çok tükettiğini, yani negatif tasarruf yaptığını göstermektedir. Cari açığın kendisi bir

68 54 sorun olmakla birlikte daha önemli bir sorun, bu açığın azaltılması ya da finansmanıdır (Yapar Saçık ve Alagöz, 2010: 114). Cari açık olgusu bazı gelişmiş ülkelerle birlikte özellikle gelişmekte olan ekonomilerin temel sorunlarından birisidir. Gelişmiş ekonomilerin büyük çoğunluğu veya petrol gibi doğal kaynak zengini ülkeler dışında hemen tüm gelişmekte olan ekonomilerin sıklıkla karşılaştıkları bu sorun genellikle finansal krizlerin de çıkmasına yol açmıştır. Cari açığın finanse edilebilmesindeki güçlükler veya cari açığı finanse ediyor gözüken kalemlerdeki ciddi yön değişiklikleri finansal krizlerin de tetikleyicisi olmaktadır (Görmüş, 2010: 82). Cari açığın finansmanı, bir bireyin (ya da firmanın) harcamalarının gelirlerinden fazla olması durumunda, bu fazlayı ya daha önce yapılan tasarruflardan yararlanarak ya da borçlanarak karşılamasına benzer. Nasıl bir birey borçlanarak kısa vadede gelirinden daha fazla harcama yapabilirse ülkeler de bir süre için dış kaynakları kullanarak gelirlerinin üzerinde bir harcama yapabilirler. Ancak uzun vadede, kullanılan dış kaynaklar geri ödenecektir. Bu durumda ülkeler, gelirlerinin altında harcama yaparak dışarıya gelir transferinde bulanacaklardır. Bir ülkede dış kaynaklardan yararlanarak sonsuza kadar gelirinin üzerinde bir harcama yapamayacağına ve borcunu yeni borçlarla sonsuza kadar kapatamayacağına göre, cari açığa sahip olan ülkeler bir süre sonra cari fazla vermek zorundadırlar. Dışarıdan ödünç alınan kaynaklar, gelirin altında kalan bir harcama yapılarak oluşturulan kaynaklarla geri ödenecektir (Subaşat, 2010: 3) Cari Açığın Nedenleri Cari açığın başlıca nedenleri, ihracatın yetersiz oluşu, ithal mallara olan talebin yüksekliği, dış borç, yatırımların artması, tasarrufların azalması, kalkınma seviyesi ve sermaye hareketleridir. Bazen bu nedenlerden biri cari açığa yol açarken bazen de birkaç tanesi yol açabilmektedir. Şimdi bu nedenleri ayrıntılarıyla ele alalım.

69 İhracatın Yetersiz Oluşu İhracat, bir malın veya değerin yürürlükteki İhracat Mevzuatı ile Gümrük Mevzuatına uygun şekilde fiili ihracatının yapılması ve Kambiyo Mevzuatına göre bedelinin (bedelsiz ihracat hariç) yurda getirilmesini veyahut Müsteşarlıkça ihracat olarak kabul edilecek diğer çıkışları kapsar (Karluk, 2002b: 526). Bir ülkenin dış alem ile olan ilişkilerinin en başta gelen unsuru ihracattır. İhracat; dış dengenin sağlanması ve milli geliri artırması yönüyle makroekonomik açıdan iki boyutlu bir öneme sahiptir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin yaşadıkları cari açık probleminin başında ihracatın yeterli seviyede olmaması gelmektedir. İhracat yetersizliğinin nedenleri; ekonominin reel yapısından kaynaklanan problemler, uluslararası piyasalarda rekabet yetersizliği, yerli paranın aşırı değerlenmesi, yabancı ülkelerin ithalat talebindeki azalmalar şeklinde sıralanabilir (Ünsal, 2006: 39). İhracat döviz kazandırıcı kaynakların başında gelen bir gelir türü olduğu ve dış borç ödemelerinin döviz cinsinden yapılması gerektiği ve Türkiye nin yüksek oranda dış borç stokunun olduğu gibi etkenlerle birlikte düşünüldüğünde; ihracatın yetersizliğinin cari açıkların başka bir yönden nedeni olduğu görülebilmektedir. Yetersiz ihracat, yetersiz döviz geliri ve dış borç ödeme güçlüğü anlamına gelmektedir. Bu durumda, dış borçları ödeme yolu olarak da borcu yeni borçla kapatma ve tekrar cari açık sarmalına girilmektedir (Karatay, 2008: 20). Yabancı ülkelerin ithalat talebindeki azalma veya ithalat talebini başka ülkelere kaydırması, ülkelerin ihracatını azaltmaktadır. Ülke parasının görece değer kaybetmesi, ithal edilen ürünlerin görece daha ucuz olarak başka ülkelerden bulunabilmesi, ihracat yapılan yabancı bir ülkede meydana gelen milli gelir azalışları, ihracatçı ülkelerin ihracat imkanlarını kısıtladığı için dış açıklara sebebiyet vermektedir (Ünsal, 2006: 40).

70 İthal Mallara Olan Talebin Yüksekliği İthalatın aşırı derecede artış göstermesi özellikle de ihracatın ithalatı karşılayamaz hale gelmesi cari işlemler açıklarının en önemli nedenlerinden biridir. İthalata bağlı büyüme politikaları, üretime yönelik ara malı eksikliği, yerli malların fiyatlarının reel olarak yüksek olması ve tüketici tercihlerindeki değişme gibi çeşitli faktörler ithalatı artıran başlıca sebeplerdir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, üretim için gerekli olan sermayenin ve ara mallarının yetersiz olması, ithalatı artıran temel etkenlerdir. Yerli paranın yabancı paralar karşısında görece değerli olması, yabancı ürünleri yerli ürünlere göre ucuz hale getirdiği için ithalat artışlarını kamçılamaktadır. Tüketici alışkanlıklarının değişmesi, moda, yurt içinde üretilmeyen yeni ürünlerin icadı, yabancı ürünlerin daha kaliteli olması gibi nedenler tüketici tercihlerini ithal ürünlere doğru kaydırabilmektedir (Ünsal, 2006: 41) Dış Borç Dış borçlanma, ödemeler bilançosunu iki yönlü olarak etkilemektedir. Borcun alındığı aşamada yurt içine finansal kaynak girişi olduğundan dolayı ödemeler bilançosunu denkleştirici işlev görürken anapara ve faizlerin ödenmesi aşamasında denkliği bozucu etkilere neden olmaktadır. Diğer bir ifadeyle alınış aşamasında yurt içine sermaye transferi gerçekleşmekte iken ödeme aşamasında yurt dışına sermaye transferi gerçekleşmektedir (Ünsal, 2006: 41). Cari işlemler açığı beraberinde dış borçlanmayı getirmektedir. Bu nedenle cari işlemler açığında meydana gelen sürekli artış, dış borç stokunun giderek büyümesi anlamına gelecektir (Aydoğuş ve Öztürkler, 2006: 62). Gelişme sürecinin başlarında olan ülkelerde veya sermaye piyasalarının derinleşmediği ülkelerde borçlanma ağırlıklı yabancı finansman biçimidir. Bu nedenle, borçlanma olanaklarının varlığı, düzeyi ve koşulları yurt içi yatırım tasarruf farkının, dolayısıyla da cari açık düzeyinin önemli bir belirleyicisidir. Bununla birlikte borçlanma olanakları ile cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin yönüne yönelik olarak kesin bir yargı söz

71 57 konusu değildir (Aydoğuş ve Öztürkler, 2006: 102). Uluslararası faiz oranlarının yurtiçi faiz oranlarından yüksek olması durumunda dış borçlanma artmaktadır buna bağlı olarak cari işlemler açığı da artış göstermektedir. Dış borçlanma ister kamu isterse özel sektör kesimi tarafından gerçekleştirilmiş olsun ödemeler bilançosuna kaydedilmektedir. Ülkenin dış borç stokundaki artış; direkt olarak dış borç servisini de artırmaktadır. Çünkü dış borç faiz ödemeleri, stok üzerinden hesaplanmaktadır. Bir ülkede belli bir dönemde gerçekleştirilen dış borç anapara ve faiz ödemeleri, ihracat gelirlerini aştığı takdirde dış açığın artış eğilimi hızlanmaktadır. Dış alem gelirlerinin borç servisini karşılayamaması durumunda, öz kaynaklara başvurulmaktadır. Dış borç servisinin öz kaynakla finanse edilmesi yurt dışına negatif sermaye transferine neden olmakta ve ülkenin ekonomik refah düzeyini azaltmaktadır (Ünsal, 2006: 41) Yatırımların Artması Dışa açık bir ekonomide yurtiçi yatırımları finanse eden parametre kamu ve özel kesim tasarrufları toplamından oluşan milli tasarruflardır. Ülke içerisinde gerçekleşen yatırım düzeyi, yeni doğal kaynakların bulunması, makroekonomik istikrarın sağlanması, yeni ürün geliştirme ve üretime elverişli teknolojilerin geliştirilmesi, yapısal reformlar gibi nedenlerle artabilir. Dolayısıyla yatırımların finansmanı noktasında tasarrufların yetersiz kalması durumunda yabancı tasarruflara ihtiyaç duyulur ve cari işlemler bilançosu açık verir (Karatay, 2008: 18). Aynı zamanda yabancı sermaye hareketlerinin ev sahibi ülkeler üzerinde bir takım etkileri vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Ülkeye giren yabancı sermaye yatırımları döviz birikimi sağlar. Döviz birikiminin sonucu olarak ortaya çıkan ithalat ve para arzındaki artışa bağlı olarak tüketim ve yatırım harcamaları artmakta ve ulusal tasarruflar azalmaktadır. Tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışa bağlı olarak da yurtiçi hasıla artmaktadır. Ülkeye giren sermaye akımlarının durması ve ithalattaki artışa bağlı olarak ülke cari işlemler açıklarıyla karşılaşmaktadır (Calvo vd., 1996: 128).

72 58 Kamu ve özel kesim tasarruflarının yetersiz kalması durumunda yurtdışından borçlanıldığında göz önünde bulundurulması gereken iki uyarı vardır. Bu uyarılardan ilki, yurtdışından alınan borçların dış piyasalara satılabilecek türde yeni mallar üretmek üzere yapılan yeni yatırımları finanse etmek için değil de, uluslararası ticarete konu olmayan alanlara yapılması halinde ortaya çıkmaktadır. İkinci uyarı ise, hem uluslararası ticarete konu olan hem de uluslararası ticarete konu olmayan sektör firmaları için geçerli olmaktadır. Yatırımları finanse etmek için fon borçlanmak ancak ve ancak bu yatırımların getirisinin en azından borçlanılan fonların maliyetini karşılaması halinde optimaldir; aksi takdirde, gereğinden fazla borçlanan ve bunları kötü projelere yatıran bir firma neticede zarar edecektir. Yatırımların çoğu kötüleşirse bir finansal kriz yaşanacaktır (Timur, 2005: 7) Tasarrufların Azalması Tasarrufların yetersizliği cari işlemler açığının önemli nedenlerinden biridir. Hane halkının gelecekte meydana gelecek yüksek gelir beklentisi nedeniyle cari gelirleri çok fazla artmasa bile bir ekonomik reform veya istikrar programı tüketimde bir patlamaya (özellikle dayanıklı mal alımlarında) yol açmaktadır. Bu durumda gelir (GSMH) zamanla artarken bugünkü cari tüketim hızla yükselecektir; bu tüketim patlaması özel tasarruflarda bir düşmeye yol açar, ortaya çıkan cari işlemler açığı yurtdışından sermaye girişi yoluyla finanse edilir. Bu dış borç birikimi gelecekte gelir artışı gerçekleştirildiği takdirde ve bireyler borçlarını geri ödeyebildikleri sürece kaygı yaratmaz. Dolayısıyla bütçe açıklarının yol açtığı cari işlemler açığı yapısal olduğu için tehlike oluştururken, ulusal tasarruflarda bir azalmanın yol açtığı cari işlemler açığı geçici olduğundan daha az kaygı uyandırmaktadır (Timur, 2005: 9). Tasarrufların azalması yoluyla cari açıkların ortaya çıkmasında demografik faktörler de önemlidir. Bir ülkede genç ve emekli nüfusun oranı yüksekse, cari açık oranı daha fazla olacaktır. Çalışma çağındaki nüfusun azlığı, bu kesimden alınan vergilerin azalmasına, dolayısıyla kamu tasarruflarının azalmasına yol açarken, çalışma çağı dışındaki nüfusun oranının artması, bu kişilere yönelik kamu harcamalarını yükselterek yine kamu tasarruflarını azalmaktadır. Ayrıca, çalışma çağı dışındaki nüfusun toplam özel tasarruflar üzerinde azalış yönünde bir etki

73 59 meydana getirdiği de bir gerçektir. Bu kesimin harcanabilir gelirlerinin çoğunu tasarruf yapmak yerine tüketim harcamasına ayırması, özel tasarruf oranının düşmesine yol açmaktadır. Yine çalışma çağı nüfus oranının fazla olması, bu kesimin yapacağı özel tasarrufların yüksek olması anlamına geleceğinden, yurtiçi yatırımların finansmanı için kullanılabilecek olan tasarruf miktarının artması söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu kesimin nüfusu azaldığında yatırımların finansmanı da zorlaşmakta ve dış finansmana ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede, demografik faktörlerin etkisiyle toplam ulusal tasarruflar azalmakta ve cari açık ortaya çıkmaktadır (Karatay, 2008: 19) Kalkınma Seviyesi Az gelişmiş ülkelerde sermaye birikimi ve çalışma olanaklarının yetersiz olmasına bağlı olarak nüfusun büyük bir bölümü tarım sektöründe çalışmaktadır. Gelir düzeyinin düşük olması tasarruf eğilimini düşürmekte ve mevcut tasarruflar da girişimcilik kültürü ilerlememiş olduğu için verimli alanlara yönelmemektedir. Dolayısıyla teknolojik düzey açısından da gelişmemiş ülkelerin oldukça sınırlı imkanlara sahip oldukları görülmektedir (Pınar, 2006: 165). Cari işlemler açığı sorunu, bu sebeplerle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin karşılaştıkları temel ekonomik sorunlardan birisidir. Bu ülkeler, yapısal nitelikleri ve özellikle yüksek büyüme hızı ihtiyaçları dolayısıyla, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, daha yüksek cari işlemler açığı vermektedir. Kalkınma sürecinde ihtiyaç duyulan teknoloji, ara ve yatırım mallarını, gelişmiş ülkelerden temin etme ihtiyaçları yanında küreselleşme dinamikleri, gelişmekte olan ülkeleri dışa açık hale getirmiştir. Dışa açıklık, bu ülkelerin kalkınmaları için gerekli olmakla birlikte, uluslararası ekonomik ilişkilerinin, özellikle ithalat bağlamında ağırlık taşıması ve hatta ihracatın ithalata bağımlı olması, cari işlemler açığı sorununu beraberinde getirmektedir (Bayraktutan ve Demirtaş, 2011: 25).

74 Sermaye Hareketleri Bir ülkenin diğer ülkeler ile arasındaki sermaye hareketleri cari işlemler hesabının en önemli unsurlarından birisidir. Ülkeye giren dış kaynaklı sermaye, dış açıkların kapatılması yönünde hizmet ederken ülkeden çıkan sermaye dış açıkları artırıcı yönde hizmet etmektedir. Sermaye hareketleri üç şekilde gerçekleşebilir. Bunlar; doğrudan yabancı sermaye yatırımı, banka kredileri ve tahvil ve de bono gibi menkul kıymetlerin satışı yoluyla dolaylı yabancı sermaye hareketleridir. Yerli ve yabancı yatırımcılar kendileri için optimal olan yatırımı seçerler (Chen, 2007: 6). Ülkeler arası finansal sermaye hareketliğinin yaygın olduğu günümüz dünyasında, yabancı sermayeye yön veren en önemli etkenler risk ve getiridir. Fiyat istikrarının sağlanmış olduğu, resmi işlemlerin basitçe halledildiği, yatırımların çeşitli teşviklerle desteklendiği ülkeler yabancı sermaye için her zaman cazip olmuştur. Ekonomideki istikrarsızlıklar, yatırım olanaklarının bulunmayışı, maliyetlerin yüksek oluşu, sermaye getirisinin dış dünyaya nazaran düşük olduğu, vergi sisteminden kaynaklı olumsuzluklar ise yabancı sermayeyi ülkeden uzak tutmakla birlikte yerli sermayenin de ülke dışına kaçışına sebep olabilmektedir (Sabır, 2002: 2). 2.5.Cari İşlem Açıklarının Finansman Yöntemleri Cari açığın kendisinin sorun olmasının yanında belki de en önemli sorun bu açığın finanse edilebilmesidir. Cari açığın finanse edilebilmesi bu açığın sürdürülebilir olduğunu gösterir. Cari açıkları gidermek için uygulanabilecek politikalar, bu açıkları finanse etmek, baskı altına almak veya tedavi edici tedbirler almak şeklinde özetlenebilecektir. Cari açıkları finanse etmek demek, bu açıkları kapatmak için resmi döviz rezervlerini kullanmak ve dış borçlanmaya gitmek demektir. Ülke resmi rezervlerinin belirli bir sınırı bulunması, dış borçlanmanın da gerek bu konudaki

75 61 kaynakların gönülsüzlüğü ve gerekse bu borçların içerdiği faiz yükü sebebiyle cari açıkları finanse etmede istenilen araçlar olamamaktadır (Akdiş, 2001: 273). Cari açığı kapatmak için yabancı sıcak paraya bel bağlanması, yabancı sermayedarları çekebilmek için uygulanan kısa vadeli ve yüksek faizli borçlanma politikası, gelişmekte olan ülkeleri yıllardır içinden çıkılamaz bir borç-faiz kısır döngüsüne sokmuştur. Yurt içi birikimlerin yetersizliği nedeniyle tasarruf-yatırım eşitliğinin kurulamaması, ekonomide pek çok sıkıntılara neden olabilmektedir. Bu sıkıntıların giderilmesinde ise iç tasarruflar yetersiz kalmaktadır ve bu nedenle dış kaynaklara başvurulmaktadır. Cari işlemler açığının kapatılması, dış borç ödemelerinin düzenli bir şekilde yürütülmesi ve yeni kaynak sağlamak amacıyla dış borçlanmaya gidilmektedir (Şen, 2007: 63). Dış borçlanmaya ağırlık verilmesi durumunda artan dış borç servis yükü ödemeler bilançosu açıklarına yol açmaktadır. Bu durum özellikle dış borçların döviz kazandırıcı faaliyetlerde kullanılmaması durumunda daha belirgindir. Fakat dış borçlanmanın özel yatırımlar üzerinde daha düşük dışlama etkisi oluşturması ve enflasyonist baskı sisteminin düşük olması nedeniyle daha çekici görünmektedir. Ayrıca dış borçlanma, reel borç yükünü azaltmak için devletin enflasyon oluşturma imkanını ortadan kaldırdığından daha yüksek mali ve parasal disiplin sağlama özelliğine de sahiptir (Meriç, 2003: 6). Cari açıkları ortadan kaldırmak için uygulanabilecek ikinci yol bu açığa yol açan unsurları baskı altına almaktır. Yani dış ticaret ve kambiyo politikaları ile gümrük vergileri, kotalar, ithalat kısıtlamaları, döviz kontrolü, yurtdışı sermaye çıkışının yasaklanması gibi yöntemler uygulayarak, açığa yol açan veya açık oluşturan yolları kapatmaktır. Tabii ki bu uygulamalar ile dış açık belli bir süre için ve geçici olarak kapatılmış olur, ancak açık potansiyeli devam eder. Hatta bu tip kısıtlamalar kalktığında eskisinden daha büyük açıklarla da karşılaşılabilir (Akdiş, 2001: 273). Cari açığın finansman ihtiyacı ödemeler bilançosunda doğrudan yatırım, portföy yatırımı, kısa süreli sermaye ve diğer yatırım kalemlerinin yer aldığı sermaye

76 62 hesabından karşılanmaktadır. Cari açığı finanse eden bu üç kalem borç yaratan ve borç yaratmayan kalemler olarak ikiye ayrılmaktadır. Dış borç yaratmayan kısım doğrudan yatırımlardan ve portföy yatırımlarının hisse senedi alt kaleminden oluşmaktadır. Borç yaratan kısım ise portföy yatırımlarının borç senetleri alt kalemini ve diğer yatırımları içermektedir. Cari işlemler açığı borç yaratmayan dış kaynaklar ile finanse ediliyorsa bunun sürdürülebilir, borç yaratan ve özellikle kısa vadeli olan dış kaynaklar ile karşılanıyorsa tehlike arz ettiği ve cari açığın sürdürülemez olduğu söylenebilir (Yapar Saçık ve Alagöz, 2010: 114). Cari açığın finansmanında en sağlıklı yöntem doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıdır. Bunlar kalıcı fiziki varlıklardır. Geri götürülmeleri olanaksızdır. Dış borç almadan yatırım yapmaya ve dış açık vermeye olanak tanırlar (Akat, 2004: 7). Portföy yatırımları; hisse senetlerini ve Merkez Bankası, Hükümet, bankalar ve diğer sektörlerin borç senetlerini kapsar. Portföy yatırımları sermaye girişlerinin çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ancak portföy yatırımlarının yüksekliği cari işlemler dengesinin sürdürülebilmesi için çok da sağlıklı değildir (Şen, 2007: 60). Gelişmekte olan ülkeler, kalkınmalarını sağlayabilmek için ülke içi tasarrufların yetersiz olduğu zamanlarda ödemeler dengesinde açık vermemek için dış yatırıma ihtiyaç duyarlar ve bunu da yabancı sermaye girişi ile karşılarlar. Yani tasarruf açığının neden olduğu dış açıkları (cari işlemler açıklarını) kapatmada ülkeye giren yabancı sermaye etken bir faktördür (Saatçioğlu, 2007: 1). Yıllardır bütçe açığı ve cari işlemler açığı veren ekonomiler için yabancı sermayenin doğrudan sermaye yatırımları veya uzun vadeli mali yatırımlar şeklinde girişi şüphesiz ki büyük önem taşımaktadır. Buna karşılık kısa vadeli sermaye giriş-çıkışları (sıcak para) zaman zaman yıkıcı hale gelen ekonomik etkileri nedeniyle çok tartışılan bir konudur (Şen, 2007: 61). Eğer cari açıklar kısa vadeli sermaye hareketleri ve kısa vadeli dış borçlar ile finanse ediliyorsa bunlardaki ani azalmalar cari açıkları sürdürülemez hale getirebilir. Cari açıklar uzun vadeli sermaye hareketleri ile finanse ediliyorsa yatırımlardaki artıştan dolayı cari açık oluşuyorsa ve finansal dolarizasyon yoksa cari

77 63 açık sorun olarak düşünülmeyebilir. Cari açıklar kısa vadeli sermaye hareketleri ile finanse ediliyorsa sağlıksız bankacılık sistemini finanse etmekten dolayı cari açık oluşuyorsa ve finansal dolarizasyon varsa cari açık sorun olarak düşünülmelidir (Görmüş, 2010: 84). Diğer yatırımlar ise Merkez Bankası, Hükümet, bankalar ve diğer sektörlerin kredilerini kapsar. Diğer yatırımların en önemli kalemi kredilerdir. Krediler incelendiği zaman bankaların ve diğer sektörlerin yurt dışından borçlanmalarının önem kazandığı anlaşılmaktadır. Kriz dönemlerinde ise söz konusu sektörler kredi sağlamakta zor duruma düşmektedirler. Bu durum da sermaye çıkışlarının yaşandığı dönemlerde ödemeler dengesi finansmanını olumsuz yönde etkilemektedir (Şen, 2007: 61). Esnek döviz kuru sisteminin geçerli olduğu şartlarda, cari işlemler bilançosu açıkları söz konusu açıklara eşit tutardaki sermaye hesabı fazlalığı ile dengelenmektedir. Cari işlemler bilançosu açıklarının dış borçlanma veya uluslararası rezervler ile finanse edildiği şartlarda, cari işlemler bilançosu açıkları aktif stoklarında değişiklikler meydana getirerek, reel net servet etkisi vasıtasıyla ulusal ekonomiyi etkilemektedir. Cari işlemler bilançosu açıklarının giderek arttığı şartlarda, genellikle uygulanan politikalar, sıkı para ve maliye politikaları ağırlıklıdır (Şen, 2007: 64). Fakat sıkı para politikasının çıktı düzeyini azaltması sebebiyle ihracatı düşürmesi ve de faizleri ve tasarruf oranlarını artırarak yatırımları azaltması sebebiyle cari işlemler açıklarını daha da artıracağı düşünülmektedir. Boratav (2004) a göre yatırımların finansmanından dolayı cari açık oluşuyorsa cari açık kısa dönemde sorun teşkil etmeyebilir çünkü yatırımlardaki artış ihracat kapasitesini artıracaktır. Bu durum uzun süre devam ederse büyümede dışa bağımlılık oluşur ki bu da bir ekonominin dışarıdan kaynak aktarımında sorunlar yaşadığında ekonomide durgunluğa ve hatta krizlere yol açabilir (Görmüş, 2010: 84). Bir ulusal paranın başka bir ulusal para karşısında belirlenen fiyatı yani döviz kuru, gerçek değerinden daha fazla olarak belirlenmişse, burada yabancı paranın, o ülkedeki satın alma gücü düşeceğinden, o ülkelere mal satmak zorlaşacak ve ihracat

78 64 azalacak belki de hiç yapılamayacak, bunun aksine ise ithalat ucuzlayacaktır. Bu duruma ulusal paranın yabancı paralar karşısında aşırı değerlenmesi denilmektedir. Aşırı değerlenmenin getirdiği olumsuzluklardan kurtulmak için, paranın dış değerinin düşürülmesi gerekmektedir. Paranın dış değerinin, aniden ve iradi bir şekilde, hükümetler tarafından düşürülmesi için kullanılan döviz kuru politikasına devalüasyon adı verilir (Şen, 2007: 65). Yukarıdaki durumun aksine, bir ulusal paranın başka bir ulusal para karşısında belirlenen fiyatı yani döviz kuru, gerçek değerinden daha düşük olarak belirlenmişse, burada yabancı paranın, o ülkedeki satın alma gücü artacağından, o ülkelere mal satmak kolaylaşacak ve ihracat artacak ama diğer taraftan ülkenin parasının alım gücü düşük olacağından, ithalat azalacak ve belki de hiç yapılamayacaktır. Bu duruma da, ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşük olması denilmektedir. Böyle bir durumda paranın dış değerinin yükseltilmesi için kullanılacak olan döviz kuru politikasına ise, revalüasyon adı verilmektedir (Şen, 2007: 65). Ülkeler ihracatlarını artırıp ithalatlarını azaltarak ödemeler bilançosunu dengeye getirebilmek için paralarının değerini düşük tutarak devalüasyonu uygularlar. Devalüasyonu uygulamanın asıl amacı döviz tasarrufu ve döviz girdisi sağlayarak ödemeler bilançosunu dengeye getirmektir. Devalüasyonun ülke ekonomisini bu iyileştirici uygulamaları yanında ithal girdi fiyatlarını yükselterek ülke düzeyinde maliyet enflasyonunu yükseltme tehlikesi vardır. Ayrıca devalüasyon operasyonları hiçbir zaman ekonomisi istikrarlı, dış açığı olmayan bir ülkede uygulanmaz. Devalüasyon uygulamasına karar veren ülkeler bu karardan önce gerekli bütün ekonomik önlemleri, özellikle de iç fiyatların yükselme eğilimlerini önleyici bütün tedbirleri almak zorundadır. Sonuç olarak; devalüasyon, ihracatı yabancı paralar cinsinden ucuzlatırken, ithalatın ulusal para cinsinden maliyetini yükselterek dış ticaret dengesinin açık vermesine sebep olmaktadır. Bu anlamda devalüasyon, cari işlemler açıklarının finansmanında her zaman çözüm olmayabilir. Cari açıklardan kurtulmanın en güvenilir yolu bu açıkları ortaya çıkaran sebeplerin ortadan kaldırılmasına yönelik tedavi edici uygulamalardır. En başta

79 65 ihracatın ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşvik edilmesi, arttırılması bu konuda karşılaşılan eksikliklerin ve istenilen düzenlemelerin yapılması ilk adım olmaktadır (Akdiş, 2001: 273). 2.6.Cari Açıkların Makroekonomik Etkileri Makroekonomik hesaplar, ekonominin performansının değerlendirilmesine imkan tanıyan ve bu hesaplar aracılığıyla belirlenen ilişkileri kullanarak ileriye yönelik tahmin ve planlamaya yardımcı olan bütüncül bir sistemdir. Makroekonomik hesaplar, ekonomide çok sayıda kişi ve kuruluş arasında geçen değişimleri sistemli ve ekonomik analize imkan verecek şekilde sunmayı amaçlamaktadır. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin genel düzeyini göstermesi bakımından, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla bu hesap sisteminde en çok kullanılan değişkendir (Yükseler, 1998: 1). Bu başlık altında cari açıkların milli gelir, dış borç stoku ve dış ticaret üzerindeki etkileri incelenecektir Cari Açıkların Milli Gelir Üzerindeki Etkileri Cari açıkların milli gelir üzerindeki etkisini gelir, harcama ve yatırım-tasarruf dengesi açısından üç alt başlıkta ele alacağız Gelir Açısından Etkileri Mal ve hizmet ihracat ve ithalatı, dış alem faktör gelirleri ve karşılıksız resmi ve özel transferlerin varlığı, GSYİH, GSMH ve Harcanabilir Milli Gelir hesaplarını etkilemektedir. Bilindiği gibi GSYİH milliyet farkı gözetmeksizin ülkede yerleşik üretim birimleri tarafından üretilen nihai mal ve hizmetleri dikkate almakta idi. Buna karşın GSMH milliyet esasını dikkate alarak, milli üretim faktörlerinin yurtdışında elde ettikleri gelirleri ve yabancı üretim faktörlerine yapılan ödemeleri de kapsamaktadır. Bu ilişkileri aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz (Yükseler, 1998: 1): Y= Yd+ NFI (2) Y= GSMH

80 66 Yd= GSYİH NFI= Net Dış Alem Faktör Geliri Milli gelir hesaplarında, ödemeler dengesinde yer alan aşağıdaki kalemler net dış alem faktör gelirlerini oluşturmaktadır: İşçi gelirleri (+) Faiz gelirleri (+) Girişimci hizmet gelirleri (+) Faiz ödemeleri (-) Kar transferleri (-) Net dış alem faktör gelirleri tanımında yer alan ilk üç kalem yurtdışından elde edilen faktör gelirleridir ve GSMH yı artırıcı etkide bulunurken; faiz ödemeleri ve kar transferleri yurtdışına yapılan faktör ödemelerini oluşturmakta ve GSMH yı azaltıcı etkide bulunmaktadır (Yükseler, 1998: 1). Net dış alem faktör gelirleri tanımında yer almayan, ödemeler dengesindeki diğer özel ve resmi karşılıksız transferlerden cari transfer niteliğinde olanların Harcanabilir Milli Gelir hesabında dikkate alınması gerekmektedir. Bilindiği gibi Milli Gelir, GSMH dan amortismanların düşülmesi ile elde edilmektedir. Harcanabilir Milli Gelire ulaşmak için, Milli Gelire yurtdışından elde edilen karşılıksız cari transferlerin ilave edilmesi ve yurtdışına transfer edilen karşılıksız cari transferlerin düşülmesi gerekmektedir. Bu ilişkiyi aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz (Yükseler, 1998: 2): Yni=Milli gelir, d=amortismanlar, Ysdi=Harcanabilir milli gelir, NKCT=Net karşılıksız cari transfer gelirleri olmak üzere:

81 67 Yni=Y-d (3) Ysdi=Yni+NKCT (4) Yukarıdaki eşitliklerden de görüldüğü gibi, milli gelir hesaplamalarında kullanılan makroekonomik değişkenler ödemeler bilançosu kalemlerini içermektedir. Bu sebeplerden dolayı da cari açıkların milli gelir üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz Harcama Açısından Etkileri Kapalı bir ekonomide GSYİH GSMH ya eşit olmakta, elde edilen gelir tüketim ve yatırım harcamalarında kullanılmaktadır. Kısaca (Yükseler, 1998: 2); Y=GSMH, Yd=GSYİH, Cp=Özel Tüketim, Cg=Kamu Tüketimi, Ip=Özel Yatırım, Ig=Kamu Yatırımı olmak üzere; Y=Yd=Cp+Cg+Ip+Ig şeklinde ifade edilebilmektedir. (5) Açık bir ekonomide GSYİH ile GSMH arasında net dış alem faktör gelirleri nedeniyle fark oluşmakta, ekonomide üretilen malların bir kısmı ihraç edilirken, yurtiçi harcamaların bir bölümü de ithal mallara yapılmaktadır. Bu durum yukarıdaki özdeşliğin aşağıdaki şekilde değişmesine neden olmaktadır (Yükseler, 1998: 3): X=Mal ve hizmet ihracatı, M=Mal ve hizmet ithalatı, NFI=Net dış alem faktör geliri olmak üzere;

82 68 Yd+NFI=Y= Cp+Cg+Ip+Ig+X-M+NF (6) Mal ve hizmet ihracatı; yabancıların yurtiçi üretimden aldıkları bölüm için yaptıkları harcamayı gösterdiğinden yukarıdaki özdeşlikte pozitif bir kalem olarak yer alırken, mal ve hizmet ithalatı; kısmen ara malı olarak yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin içinde yer aldığı için kısmen de nihai mal olarak kullanıldığı için çift saymayı önlemek amacıyla yukarıdaki özdeşlikte negatif bir kalem olarak yer almıştır Yatırım-Tasarruf Dengesi Açısından Etkileri Bir ekonomide, gelirin tüketilmeyen bölümü tasarruf edilmekte ve yatırımların finansmanında kullanılmaktadır. Kapalı bir ekonomide, özel ve kamu kesimi tasarruflarından oluşan yurtiçi tasarruflar kamu ve özel kesim yatırımları toplamına eşit olmaktadır (Yükseler, 1998: 3): Sd=Toplam yurtiçi tasarruflar, Sp=Özel tasarruflar, Sg=Kamu tasarrufu olmak üzere: Sd=Sp+Sg=Ip+Ig dir. (7) Açık bir ekonomide, dış alemle ilişkiler nedeniyle, yatırımlarla yurtiçi tasarruflar arasındaki eşitlik ortadan kalkmaktadır. Cari işlemler dengesinin açık veya fazla vermesine bağlı olarak yatırımlar yurtiçi tasarrufların üzerinde veya altında olabilmektedir. Bu durumda (Yükseler, 1998: 3): S=Toplam tasarruflar ve Sf=Dış tasarruf (dış kaynak) olmak üzere: S=Sd+Sf=Sp+Sg+Sf=Ip+Ig olarak ifade edilebilir. (8)

83 69 Cari işlemler dengesi, karşılıksız sermaye transferlerinin olmaması durumunda dış tasarruflara eşit olmaktadır. Bu durumda şöyle izah edilebilir: CAB=Cari işlemler dengesi, NKCT=Net karşılıksız cari transferler, NKT=Net karşılıksız transferler olmak üzere: CAB=X-M+NFI+NKCT=Sf (9) NKCT=NKT (10) Cari işlemler dengesinin açık vermesi ekonominin gelirinden fazla harcama yapmasına sebep olmaktadır. Bu durumda bu cari işlemler açığı sermaye hesabından ya da rezervlerden karşılamaktadır. Aksi halde yani ekonominin gelirinden daha az harcama yapması durumunda ise cari işlemler dengesi fazla verir ve bu fazlalık sermaye ihracına veya rezerv artışına sebep olur. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere cari işlemler hesabı ile makroekonomik büyüklükler arasında önemli bir ilişki mevcuttur. Daha öncede bahsettiğimiz gibi cari işlemler kalemlerinin milli gelir hesaplamalarında kullanılması sebebiyle de cari işlemler açıklarının milli gelir üzerinde önemli bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz Cari Açıkların Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri Ekonomik büyüme, bir ülkenin GSYİH sının reel olarak bir önceki yıla göre artması demektir. Ekonomik büyüme kavramı zaman zaman gelişme ve kalkınma kavramları ile karıştırılsa da bu üç kavramın birbirinden farklılık gösterdiği ifade edilmiştir. Ekonomik büyüme birkaç değişik yöntemle ölçülebilmektedir. Bunlar; toplam sanayi ürününde meydana gelen artışlar, GSMH da görülen artışlar ve kişi başına düşen ürün miktarında görülen artışlar şeklinde sınıflandırılabilir. Bu yöntemlerden

84 70 hangisinin daha doğru sonucu verdiği ise büyüme rakamının kullanılış amacına göre değişmektedir. Cari işlemler ile büyüme arasındaki ilişkinin varlığı/yokluğu, varsa yönü ve boyutu konusunda literatürde birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bazılarındaki görüşe göre ekonomideki gerçekleşen büyüme oranıyla birlikte üretim maliyetleri düşer, maliyetlerin azalmasıyla birlikte de ihracat artarak cari işlemler dengesi üzerinde olumlu etki meydana getirir. Ancak bir ekonomide gerçekleşen büyümenin cari işlemler dengesi üzerindeki etkisinin yönü ülkenin gelir artışının ne kadarını tasarruf ettiği ve ne kadarını harcadığına bağlıdır. Büyümeyle elde edilen gelir artışının bir kısmı tasarruf edilir, bir kısmıysa harcanır; eğer harcanan kısım tasarruf edilen kısımdan fazlaysa, o takdirde cari işlemler dengesi bozulmaktadır denebilir (Coşkun, 2010: 21). Ekonomik büyüme ile cari işlemler arasındaki ilişkiyi incelerken özellikle de gelişmekte olan ülkeler için dikkat edilecek durum ihracat ve ithalat arasındaki ilişkidir. Nitekim ihracat, arz yanlı iktisat olarak nitelendirildiği şekilde, ihraç malının üretiminde hammadde, yarı mamul ya da sermaye malı olarak kullanılmak suretiyle ithalata bağımlı bulunurken, ithalat da talep yanlı etkiyle ihracata bağımlıdır (Mauleon ve Larrion, 2003: 142). İthalat ve ihracat arasındaki bu karşılıklı etkileşim sebebiyle özellikle de gelişmekte olan ekonomilerde gerek iç pazara yönelik gerekse ihracata yönelik yapılan üretim ithalata bağımlıdır. Üretim artışıyla gerçekleşen bir büyüme ithalatı artıracaktır. İthalatın artması da cari işlemler açıklarına neden olacaktır Cari Açıkların Dış Ticaret Üzerindeki Etkileri Dış ticaret dengesi cari işlemler hesabının en önemli kalemi konumunda olması sebebiyle cari işlemler dengesinin sağlanmasında belirleyici rol oynamaktadır. Cari işlemler dengesi ile dış ticaret dengesi arasında pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur. Dış ticaret dengesinde meydana gelecek bir açık aralarında pozitif bir ilişki bulunması sebebiyle cari işlemler dengesi üzerinde de bir açığa yol açacaktır. Dış

85 71 ticaret dengesinde oluşacak bir fazla ise cari işlemler açıklarının kapanmasına neden olacaktır. Dış ticaret dengesizliklerindeki önemli bir neden reel faizlerin ülke içinde yükselmesi ve ülke içine sıcak para girişinin artmasıdır. Ülke içine giren sıcak para döviz miktarını artırarak dövizin değerini düşürürken ulusal paranın değerini artırır. Ulusal paranın değer kazanmasıyla birlikte ülkede ihracat azalış gösterirken ihracatın aksine ithalat artış eğilimine girer. Bunun sonucunda da dış ticaret dengesi açık verir. Aralarında pozitif ilişki bulunması sebebiyle de dış ticaret dengesinde oluşan açık cari işlemler dengesinde de açık oluşturur. Aksi halde yani ülke içinden sıcak para çıkışının olması durumunda ise ulusal paranın miktarı arttığı için ulusal para değer kaybederken döviz değer kazanır. Bunun sonucunda ise ülkenin ihracatı artarken ithalatı ise azalma eğilimine girer. 2.7.Cari Açıkların Sürdürülebilirliği Cari dengenin sürdürülebilirliği, cari denge ve uluslararası yatırım pozisyonunun tüketim ve yatırım harcamalarını diğer makroekonomik değişkenlere göre daha az etkilemesi olarak tanımlanmaktadır (Mann, 2002: ). Cari açığı, riskleri biriktirerek, sorunları büyütüp, çözümleri erteleyerek uzun yıllar sürdürmek koşullar elverdiğinde mümkün olabilir. Bir ülkede, cari açığın kriz yaşanmadan uzun yıllar sürdürülebilmesi, o ülkenin cari açığa bağışıklık geliştirdiği, toleransının arttığı, ya da bunun sürdürülebilir olduğu anlamına gelmez. Cari açığın sürdürülemez olduğu er ya da geç anlaşılacaktır (Subaşat, 2010: 9). Milesi- Ferretti ve Razin (1996), cari işlemler açığının sürdürülebilir olup olmadığı konusunda tasarruf- yatırım eğilimi, ekonomik büyüme, döviz kuru rejimi, ülkenin dışa açıklığı, mevcut politika uygulayıcılarının kredibilitesi, mevcut politikaların sürdürülebilirliği, sermaye hareketlerindeki serbestlik, cari işlemler açığının hacmi gibi değişkenlerin dikkate alınması gerektiğini ifade etmektedir (Timur, 2006: 14).

86 72 Bir ülkenin cari açıklarının sürdürülebilirliği o ülkenin ödeme gücü ile ilişkilendirilmekte ve ülkenin gelecekteki dış ticaret fazlasının bugünden borçlanılması olarak ifade edilmektedir. Yabancı kaynaklardan borçlanabilme ve yabancı sermayenin çekilebilmesi cari açığın sürdürülebilirliği olarak yorumlanmaktadır. Makul ve sürdürülebilir cari açık iki açıdan önemlidir. Birincisi; uluslararası piyasalardan borçlanmayı kolaylaştırması, ikincisi; yabancıların ülke tahvil-hisse senetlerine kaynak aktarımını sağlamasıdır. Ülkedeki net sermaye girişleri, cari açıkların kapatılabilmesinde önemli rol oynamaktadır (Barışık ve Çetintaş, 2006: 2). Sermaye girişlerinin boyutu önemlidir; nitekim sermaye girişi cari açık miktarından yüksek olursa bu takdirde, milli paranın değerini artırarak rekabet imkanını azaltır ve bir taraftan ihracatı pahalılandırırken bir yandan da ithalat imkanını kolaylaştırıp cari açığın sürdürülemeyecek şekilde artışına sebep olabilir. Sermaye hareketlerinin liberalleşmesi öncesinde cari açığa daha çok sebep olan faktör ekonomik büyüme olmuş ve bu açık sermaye hareketleri ile karşılanmışken yani sermaye girişi cari açığın bir sonucu olmuşken, liberalleşme sonrasında ülkeler cari açık verebildikleri ölçüde büyümüşler ve cari açığın sebebi de sermaye girişleri olmaya başlamıştır. Dolayısıyla gerçekleşen sermaye hareketlerinin miktarı da bu bağlamda önem taşımaktadır (Coşkun, 2010: 25). Cari işlemler açığının sürdürülebilirliği ekonomik büyüme ile doğru orantılıdır. Yani ekonomik büyüme ne kadar büyük olursa cari işlemler açığı da o kadar sürdürülebilir olmaktadır. Yüksek miktarda GSYİH büyümesi beklenen verimlilik arttıkça daha yüksek yatırım oranlarına yol açar. Diğer koşullar sabitken hızlı büyüme Dış Borç/ GSYİH oranında küçük bir artışa yol açacağından ve ülkenin dış borcunu ödeyebilmesine imkan sağlayacağından yüksek büyüme oranları cari açığın sürdürülebilir olmasıyla ilişkilidir. Cari işlemler açığı, sabit kur rejiminde bu açığı ya da kuru sürdürebilecek seviyede rezerv yoksa ülke için sorun teşkil eder. Sabit kur rejiminde ve finansal olarak kapalı bir ekonomide ülke kuru sürdürebilmek için rezervleri ölçüsünde açık vermelidir, yoksa açık sürdürülemez ve ülkenin ekonomi politikası değişir. Dalgalı

87 73 kur rejiminde ise ülkede cari işlemler açığı söz konusu ise bu açığın ülke için bir sorun olup olmadığı ekonomide kırılganlıkların olup olamamasına bağlıdır. Dışa açıklık oranı; ihracatın gayri safi yurt içi hasılaya oranı (X/GSYİH), ithalatın gayri safi yurt içi hasılaya oranı (M/GSYİH), ihracat ve ithalatın toplamının gayri safi yurt içi hasılaya oranı (X+M/GSYİH) olarak ifade edilmektedir. Ülke dış ticarete ne kadar açıksa, dış ticaret hadlerinde bozulma veya dış talepte gerileme gibi dış şoklara maruz kalma riski de o kadar çok olacaktır. Küçük ve dışa açık bir ekonomide dışa açıklık oranı yüksek olduğundan yurt dışında olan gelişmelerden ülke ekonomisi etkilenecektir ve uygulanmakta olan iç politikanın devam ettirilmesi zorlaşacaktır. Dışa açıklık oranının nispeten düşük olduğu ABD gibi büyük bir ekonomide ise, dışa açıklık oranı küçüktür ve böyle bir ülke uyguladığı iç politikayı uygulamaya devam edecektir. Bu sonuç, dış dengenin belirleyicisi olarak iç dengenin sağlanma gerekliliğinin sanayileşmiş ülke gruplarına nazaran gelişmekte olan ülkelerde daha fazla olduğunu göstermektedir (Vhysnyak, 2000: 33). Tasarruf-yatırım eğilimini incelediğimizde; tasarruf miktarı azalmamakla birlikte cari açığın yatırımlardaki artış sebebiyle yüksek olması cari açığın sürdürülebilirliğiyle ilgili önem arz etmektedir. Ancak söz konusu yatırımların ihracat artışı, büyüme ve verimlilik artışı sağlayacak alanlara kayması gerekmektedir. Aksi takdirde yatırım harcamaları ithalatı artırarak cari işlemler dengesinin sürdürülebilirliği üzerinde bilakis ters yönlü bir etki gerçekleştirebilecektir (Coşkun, 2010: 25). Cari açığın sürdürülebilirliği, ödünç alınan kaynakların nerede kullanıldığına olduğu kadar dünya ekonomisindeki konjonktüre de bağlıdır. Cari fazla veren ülkeler, cari açık veren ülkelere kaynak transferinde gönüllü oldukları sürece, cari açığın uzun bir süre sürdürülememesi için hiçbir neden yoktur. Örneğin Japonya, Çin ve ABD arasında oluşan bağımlılık ilişkisine baktığımızda, ABD nin sürekli olarak ürettiğinden fazla tüketerek cari açık verdiğini, Çin ve Japonya nın da tükettiklerinden fazla üretip cari fazla vererek, ABD nin tüketimini finanse ettiğini

88 74 görüyoruz. Ancak belli bir noktada risk algılamaları değiştiği zaman sistem kriz yaratmaktadır. Dolayısıyla böyle bir bağımlılık ilişkisini uzun bir süre götürmek mümkün olsa da sonsuza kadar götürmenin gerçek hayatta mümkün olmadığını görüyoruz (Subaşat, 2010: 9). Her ne kadar deneyimlerden hareketle belli bir sınırın üzerindeki cari açık riskli olarak görülse de cari açığın ne zaman ciddi bir sorun olmaya başlayacağına, cari açığın GSMH ya oranı, kaç yıl sürdüğü, dış borç miktarı, ihracat hacmi ya da uygulanan döviz kuru rejimi gibi basit bazı değişkenlere bakarak ya da daha karmaşık istatistiksel teknikler kullanarak karar vermek mümkün değildir. Çünkü cari açığın sorunsuz bir biçimde geri ödenebilirliği çok sayıda faktöre bağlı olarak ülkeden ülkeye değişir. Eğer kaynaklar verimsiz alanlara yatırılmış ya da tüketimi pompalamak için kullanılmışsa, küçük bir cari açık dahi tehlike arz edebilir (Subaşat, 2010: 9).

89 75 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ VE TÜRKİYE VERİLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME 3.1.İkiz Açıklar Hipotezinin Kavramsal Çerçevesi İkiz açıklar hipotezi, bütçe açıkları ile cari açıklar arasında bir ilişki olduğunu ileri süren bir olgudur. Bu iki argüman arasındaki nedensellik ilişkisinin olup olmadığını, varsa nedenselliğin yönünü araştırmak büyük önem taşımaktadır. Dışa açık ekonomilerin ekonomi politikalarında ikiz açıklar hipotezinin varlığı ve bütçe açıkları ile cari açıklar arasındaki etkileşimin pozitif yönde olması belirleyici olmaktadır (Papadogonas ve Stournaras, 2006: 595). Geleneksel görüşe sahip iktisatçılar tarafından bu durum, bütçe açıklarından cari açığa doğru sebep sonuç ilişkisi olduğu yönünde değerlendirilmiştir. Buna göre, vergilerdeki bir indirim veya devlet harcamalarındaki bir artışla gerçekleşen bütçe açıkları, reel faizler üzerinde baskı oluşturacak, ülkeye sermaye girişi artacak ve ulusal para değer kazanacaktır. Değerlenen ulusal para ise dış ticaret dengesinin bozulmasına neden olarak cari işlemler dengesinin açık vermesine neden olacaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi, geleneksel görüş cari açıkların temel nedenini bütçe açıklarına bağlamaktadır (Darrat, 1988: 881). Yetmişli yıllarda, dış ticaretin ve uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleşmeye, ekonomik sınırların ortadan kalkmaya başladığı görülmektedir. Söz konusu dönemde, uluslararası kuruluşların önderliğinde birçok ülkede gümrük duvarları kaldırılmış ve dış ticaret engelleri azaltılmıştır. Serbestleşme yönündeki bu gelişmelerin yanında dönemin bir diğer özelliği ise Keynesyen iktisatçıların açıklayamadıkları ve çözüm bulmakta zorlandıkları stagflasyon sorunudur. Yatırımların azalması, verimlilik oranlarında görülen düşüşler ve petrol krizi nedeniyle artan maliyetler stagflasyonun ortaya çıkışının en önemli nedenleri olmuştur (Dücan, 2008: 48).

90 lerde ise ABD ekonomisinde yaşanan gelişmeler üzerine, stagflasyon krizini aşabilmek amacıyla Başkan Reagan tarafından hayata geçirilen arz-yanlı iktisadi politikalar gereği, kamu kesiminin ekonomik faaliyetler içerisindeki etkinliğinin azaltılması için kamu harcamalarının disipline edilmesi ve vergilerde indirime gidilerek üretimin teşvik edilmesi hedeflenmiştir. Ancak özellikle savunma giderleri alanında tasarruf edilememesine bağlı olarak kamu harcamaları artış eğilimini devam ettirmiş ve özel sektöre sağlanan vergi indirimleri de kamu gelirlerinin beklenilenin çok üzerinde düşüş göstermesine neden olmuştur (Mucuk ve Karaçor, 2010: 96). ABD ekonomisinin vergi indirimine gitmesi neticesinde kamu harcamalarının azalan vergilere oranla yüksek seyretmesi, kamu bütçelerinde ciddi açıklar oluşmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan Japonya, Kore, Tayvan gibi Uzakdoğu ülkelerinin elektronik alanında ABD ye rakip olmaları, Avrupa ülkelerinin ikinci dünya savaşı sonrası güç kazanmaya başlaması gibi nedenler ABD nin dış ticaretteki üstünlüğünü kırmıştır. Bu durum, ABD ekonomisinde mevcut bütçe açıklarının yanında bir de yüksek cari işlemler açıklarının ortaya çıkmasına neden olmuştur (Feldstein, 1992: 3). ABD nin, 1980 li yılların başında hayata geçirilen iktisadi politikalar neticesinde karşı karşıya kaldığı genel ekonomik durum, bütçe ile cari işlemler dengesi arasında bir nedensellik ilişkisi bulunduğunu kabul eden ikiz açıklar hipotezi olgusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Konu ile ilgili yapılan çalışmaların önemli bölümü, söz konusu göstergeler arasında etkileşimin var olduğu yönündedir. Diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de kamu kesimi ve dış ticaret alanında eş zamanlı beliren yüksek düzeydeki açıklar, bu soruna evrensel bir nitelik kazandırmıştır (Mucuk ve Karaçor, 2010: 98). Bütçe açığı ile cari işlemler açığı arasındaki ilişkinin teorik temelini milli gelir özdeşlikleri yansıtmaktadır (Ay vd., 2004: 76): MG= C+ I+ G+ X-M= C+ S+ T (11)

91 77 Bu eşitlik durumunda milli gelir akımına katkılar ile milli gelir akımından sızıntılar birbirine eşit olacaktır. I+ G+ X= S+ T+ M (12) Burada C tüketim harcamalarını, I yatırım harcamalarını, G devletin mal ve hizmet alımlarını, X mal ve hizmet ihracatını, M mal ve hizmet ithalatını, S tasarrufları, T ise vergileri ifade etmektedir. (12) numaralı özdeşlikten hareketle, bütçe açığı ile cari açık arasındaki ilişkiyi şu şekilde belirtmek mümkündür: X- M= (T- G) + (S- I) (13) TD= BD+ SD (14) Burada TD mal ve hizmet ihracatı ile ithalatı arasındaki farkı yansıtan cari işlemler açığını, BD kamu gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki farkı yansıtan bütçe açığını ve SD özel kesim tasarrufları ile yatırımları arasındaki farkı yansıtan tasarruf açığını temsil etmektedir (Ay vd., 2004: 76). (14) numaralı eşitlik cari işlemler ve bütçe açıkları arasındaki bağlantıyı araştırmak için teorik bir çerçeve sağlamaktadır. Eğer cari vergileme ve özel tasarruf açığının sabit olduğunu, yani değişmediğini varsayarsak, kamu harcamalarındaki geçici bir artış bütçe açığını yükseltecek ve o da toplam ulusal tasarrufları azaltarak cari işlemler hesabını etkileyecektir (Timur, 2005: 41). 3.2.İkiz Açıklar Hipotezi İle İlgili Tartışmalar Bütçe açıkları ve cari işlemler açıkları arasında nedensel bir bağlantının bulunduğunu ifade eden ikiz açıklar hipotezine ilişkin iktisadi yaklaşımlar; Geleneksel Keynesyen Yaklaşım, Ricardocu Eşdeğerlik Hipotezi ve Parasalcı Yaklaşım olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Bu başlık altında bu görüşler incelenecektir.

92 Geleneksel Keynesyen Yaklaşım Keynesyen Yaklaşım bütçe açıkları ve cari işlemler açıkları arasında pozitif bir ilişki olduğunu savunur. İkiz açıklar hipotezinde ilişkinin yönü bütçe açıklarından cari işlemler açıklarına doğrudur ve bütçe açıkları cari işlemler açıklarının açıkça sebebi olarak kabul edilmektedir (Alkswani, 2000: 4). Keynesyen Yaklaşım, Keynesyen Gelir-Harcama Yaklaşımı, Mundell-Fleming Modeli ve Feldstein Zinciri Hipotezi yardımıyla ikiz açıklar hipotezine açıklık getirmektedir Keynesyen Gelir-Harcama Yaklaşımı Keynesyen gelir-harcama yaklaşımına göre; kamu harcamalarının artması veya vergi gelirlerinin azalması sonucu artan bütçe açıkları üretim ve tüketimi pozitif yönde etkileyerek milli geliri artırır. Milli gelirdeki bu artış tüketim tercihini yabancı mallara doğru değiştirerek cari işlemler dengesinin bozulmasına neden olmaktadır.(akbostancı ve Tunç, 2002: 3). Kamu harcamalarında bir artış ya da vergilerde bir azalma yolu ile genişletici bir maliye politikasının doğrudan etkisi, üretime ve tüketime pozitif etkide bulunarak ulusal geliri artırması ve artan ulusal gelir sonucunda marjinal ithalat talebine bağlı olarak ithal malları talebini yükseltmesidir. Diğer taraftan ihraç mallarına olan yurtdışı talebin veri olarak kabul edildiği durumda, ithal mallarının yurtiçi talebinin yükselmesi dış ticaret açığına yol açacaktır. Diğer ülkelerin ithalatında bir değişme olmadığını varsayarsak, dış ticarette ulusal tasarruftaki düşüşe denk bir açık oluşacaktır. Bunun yanı sıra faiz oranı da, bütçe açığının ülke içindeki kaynaklarla finanse edilmesi durumunda ve para talebindeki bir artış sonucunda ikinci bir etkiye yol açarak artabilir. Faiz oranlarındaki artış özel yatırımı ve tüketim harcamasını olumsuz etkileyerek dışlama etkisine yol açacaktır. Bu durum tasarruf-yatırım eşitsizliğine yol açacaktır (Timur, 2005: 48).

93 79 Keynesyen gelir-harcama yaklaşımı kamu gelirlerinden veya kamu harcamalarından kaynaklanan nedenlerle ortaya çıkan bütçe açıklarının ekonomik denge üzerinde olumsuz etkiler meydana getirdiğini kabul etmektedir Mundell-Fleming Modeli Mundell-Fleming Modeli 1960 lı yıllarda Robert Mundell ve Markus Fleming tarafından ortaya atılmıştır. Modele göre; malların, hizmetlerin ve sermayenin ülkeler arasında rahatça dolaşabildiği günümüz koşullarında, ülke ekonomilerinin genel dengesi için sadece iç dengenin değil aynı zamanda dış dengenin de sağlanması gerekmektedir. Keynesyen gelir-harcama yaklaşımında olduğu gibi Mundell-Fleming modelinde de cari işlemler açığının temel sebebini bütçe açıkları oluşturmaktadır. Mundell-Fleming modeline göre ekonomide dengenin sağlanabilmesi için mal piyasası, para piyasası ve ödemeler dengesinin üçünün birden dengede olması gerekmektedir (Dücan, 2008: 51). Mundell-Fleming modeli izah edilirken IS-LM dengesinden bahsetmek gerekmektedir. IS (Investment Saving) eğrisi, mal piyasası dengesini sağlayan faiz oranı ve ulusal gelir düzeyi bileşimlerini gösterir. O nedenle, buna mal piyasası dengesi eğrisi de denilebilir. Eğrinin elde edilmesinde, ulusal gelir ve faiz oranları dışındaki tüm faktörler (örneğin fiyatlar) sabit sayılmıştır (Seyidoğlu, 2009: 811). IS, negatif eğimli bir eğridir. Bunun nedeni, faiz oranlarındaki düşüşlerin yatırım harcamalarını artırması dolayısıyla toplam harcamaları ve denge milli gelir düzeyini genişletici etkide bulunmasıdır. Faizlerdeki yükselme durumunda ise kuşkusuz bu etkilerin tersi söz konusu olur. IS eğrisinin eğimi yatırım harcamalarının faiz oranına ne ölçüde tepkide bulunduğuna ve doğal olarak çoğaltan katsayısına bağlıdır (Seyidoğlu, 2009: 812). LM eğrisi, reel para talebini reel para arzına eşitleyen faiz oranları ile ulusal gelir düzeyi bileşimlerini gösteren bir eğridir. LM eğrisi boyunca, para piyasasında denge sağlanmıştır. O bakımdan, LM eğrisi yerine para talebi ve para arzı (Liquidity demand and Money supply) eğrisi de denebilir (Seyidoğlu, 2009: 813). LM eğrisi IS

94 80 eğrisinin aksine pozitif eğimli bir eğridir. Yani para piyasasındaki dengenin sürdürülebilmesi için gelir artışlarını faiz oranlarındaki artışlar izlemelidir. Açık ekonomide ödemeler bilançosunu göstermek için başka bir araca gerek vardır, o da ödemeler bilançosu eğrisidir. BP (Balance of Payments) ile temsil edilen ödemeler bilançosu eğrisi, dış dengeyi sağlayacak çeşitli gelir ve faiz oranı bileşimlerini gösteren bir eğridir. BP eğrisi analizi, dış dengeyle ilgili olarak ödemeler bilançosunun hem cari işlemler hesabını, hem de sermaye hesabını dikkate almaktadır (Seyidoğlu, 2009: 816). Ekonominin BP eğrisinin sağındaki noktalarda bulunması durumunda ödemeler bilançosunda açık vardır; çünkü veri bir faiz oranında ulusal gelir aşırı bir ithalata yol açarken, faiz oranı çok düşük olduğundan cari işlemler bilançosu açığını karşılayacak düzeyde bir kısa süreli sermaye girişi olmamaktadır. Sonuç ise, bütünüyle bakıldığında ödemeler bilançosunun açık vermesidir. Benzer nedenlerle, ekonominin BP doğrusunun solunda bulunduğu durumlarda da ödemeler bilançosunda bir fazlalık olduğu gösterilebilir (Seyidoğlu, a.g.e: 817). IS-LM modelinin açık ekonomi uyarlaması olan Mundell-Fleming modeline göre kamu açıkları nedeniyle meydana gelen yurtdışı sermaye girişlerinin reel kurlar üzerindeki baskısı ya nominal kurlar (esnek kur sistemi) ya da ulusal fiyat seviyesindeki artışlar (sabit kur sistemi) ile gerçekleşmektedir. Mundell-Fleming modeline göre, esnek kur sisteminde bütçe açıkları faiz oranlarını artırır, artan faizler ulusal paranın dış değerini yükseltir, dış değeri artan ulusal para ithalatı teşvik ederken, ihracatı cezalandırıcı etki yapar ve sonuçta cari açıklar meydana gelir. Sabit kur sisteminde ise bütçe açıkları reel gelir ya da reel fiyat düzeylerini artırmaktadır. Bu durumda yine cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Sonuç olarak aktarım mekanizması farklı da olsa hem esnek hem de sabit kur sisteminde bütçe açıkları nihayetinde cari işlemler dengesi üzerinde etkisini göstermektedir (Sever ve Demir, 2007: 48).

95 81 Şekil 1: Tam Sermaye Hareketliği ve Esnek Döviz Kuru Rejiminde IS-LM Modeli ve Ödemeler Dengesi Kaynak: Seyidoğlu, 2009: 830 Şekilde IS-LM ve BP eğrilerinin kesiştiği i* faiz haddi ve Y0 ise milli gelir denge düzeyleridir. E0 noktasında IS LM ve BP eğrileri kesiştiğinden para piyasaları, mal piyasaları ve ödemeler bilançosu i* dünya faiz haddinde ve Y0 hasıla düzeyinde dengededir. Genişletici maliye politikası uygulandığı zaman IS eğrisi sağa doğru kayarak IS2 konumuna gelmektedir ve yeni IS-LM dengesi E1 noktası olmaktadır. Bu durumda denge faiz oranı yükselerek dünya faiz haddinin üzerinde bir faiz haddi gerçekleşmektedir. Yerel faiz haddinin dünya faiz haddinin üzerinde gerçekleşmesiyle ülkeye sermaye girişi artmaktadır ve böylece yerli para değer kazanmaktadır. Değer kazanan yerli para bir taraftan ithalatı ucuz hale getirecek diğer taraftan da ihracatı azaltacaktır. İthalatın artması ihracatın azalması sonucunda da cari işlemler dengesi açık verecektir. Fakat ülkeye giren sermaye girişi zamanla faiz oranlarının düşmesine neden olacağından yurtiçi faiz oranı tekrar dünya faiz oranı seviyesine gerileyecektir. Bu durumda IS eğrisi sola doğru kayarak eski denge

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI 1 DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI Durgunluk Tanımı Toplam arz ile toplam talep arasındaki dengesizlik talep eksikliği şeklinde ortaya çıkmakta, toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin o ekonominin üretim

Detaylı

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici Ödemeler Dengesi Doç. Dr. Dilek Seymen Araş. Gör. Aslı Seda Bilman 1 Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom

Detaylı

ÖZET. SOYU Esra. İkiz Açık ve Türkiye Uygulaması ( ), Yüksek Lisans Tezi, Çorum, 2012.

ÖZET. SOYU Esra. İkiz Açık ve Türkiye Uygulaması ( ), Yüksek Lisans Tezi, Çorum, 2012. ÖZET SOYU Esra. İkiz Açık ve Türkiye Uygulaması (1995-2010), Yüksek Lisans Tezi, Çorum, 2012. Ödemeler bilançosunun ilk başlığı cari işlemler hesabıdır. Bu hesap içinde en önemli alt başlık da ticaret

Detaylı

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ İÇİNDEKİLER BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Giriş... 1 1. Makroekonomi Kuramı... 1 2. Makroekonomi Politikası... 2 2.1. Makroekonomi Politikasının Amaçları... 2 2.1.1. Yüksek Üretim ve Çalışma Düzeyi...

Detaylı

Ödemeler Dengesi Doç. Dr. Dilek Seymen Araş. Gör. Aslı Seda Bilman 1 Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom

Detaylı

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA Problem 1 (KMS-2001) Kısa dönem toplam arz eğrisinin pozitif eğimli olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

Detaylı

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA)

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA) MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA) 1- Bir ekonomide işsizlik ve istihdamdaki değişimler iktisatta hangi alan içinde incelenmektedir? a) Mikro b) Makro c) Para d) Yatırım e) Milli Gelir

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir.

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir. 68 MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir. Mikroiktisat küçük ekonomik birimler (hanehalkı, firmalar ve piyasalar) ile

Detaylı

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR SORULAR 1- Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumuna ne ad verilir? A) Dışlama etkisi B) Para yanılsaması

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR...

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... 1 1.1. EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER... 3 1.1.1. Romalıların Ekonomik Düşünceleri... 3 1.1.2. Orta Çağ da Ekonomik Düşünceler...

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( ) ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME (2014-2016) I- Dünya Ekonomisine İlişkin Öngörüler Orta Vadeli Program ın (OVP) global makroekonomik çerçevesi oluşturulurken, 2014-2016 döneminde; küresel büyümenin

Detaylı

İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, makro iktisadın kökenini oluşturur.

İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, makro iktisadın kökenini oluşturur. 1-John Maynard Keynes in en önemli eseri ve bu eserin içeriği nedir? İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, makro iktisadın kökenini oluşturur. 2-Keynes in geliştirdiği görüş nedir? Toplam talebin istihdamı

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM

ORTA VADELİ PROGRAM T.C. KALKINMA BAKANLIĞI 2016-2018 ORTA VADELİ PROGRAM TEMEL MAKROEKONOMİK VE MALİ HEDEFLER 11 Ocak 2016 T.C. KALKINMA BAKANLIĞI 2016-2018 ORTA VADELİ PROGRAM TEMEL MAKROEKONOMİK VE MALİ HEDEFLER 11 Ocak

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU ve TEMEL KAVRAMLAR 11 1.1.Makro Ekonominin Doğuşu 12 1.1.1.Makro Ekonominin Doğuş Süreci 12 1.1.2.Mikro ve Makro Ekonomi Ayrımı 15 1.1.3.Makro Analiz

Detaylı

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi 2015 2017 Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve Mali Analiz Yüksek Lisansı Bütçe Uygulamaları ve Mali Mevzuat Dersi Kıvanç

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

DEVLET BÜTÇESİ KISA ÖZET KOLAYAOF

DEVLET BÜTÇESİ KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. DEVLET BÜTÇESİ KISA ÖZET KOLAYAOF 2

Detaylı

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması BOCUTOĞLU 109 yemek pişirirken yağı, salçayı, soğanı, eti, sebzeyi, suyu aynı anda tencereye doldurmaz; birinci adımda yağı ve salçayı hafifçe kızartır, ikinci adımda soğanı ve eti ilave ederek pişirmeye

Detaylı

ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTİSADA GİRİŞ

ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTİSADA GİRİŞ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTİSADA GİRİŞ 1.Makro İktisat Nedir?...1 2. Makro İktisat Ne İle Uğraşır?... 4 3. Başlıca Makro İktisat Okulları...5 3.1.Klasik Makro İktisat

Detaylı

ÜNİTE:1. Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları ÜNİTE:2. Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri ÜNİTE:3

ÜNİTE:1. Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları ÜNİTE:2. Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri ÜNİTE:3 ÜNİTE:1 Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları ÜNİTE:2 Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri ÜNİTE:3 Maliye ve Para Politikalarının Nispi Etkinliği ÜNİTE:4 İradi Politikalar ve Otomatik

Detaylı

2009 VS 4200-1. Gayri Safi Yurt içi Hasıla hangi nitelikte bir değişkendir? ) Dışsal değişken B) Stok değişken C) Model değişken D) kım değişken E) içsel değişken iktist TEORisi 5. Kısa dönemde tam rekabet

Detaylı

TÜRKİYE DE BÜTÇE DENGESİ VE CARİ İŞLEMLER DENGESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ: 1998-2011 DÖNEMİNE AİT AMPİRİK BİR UYGULAMA

TÜRKİYE DE BÜTÇE DENGESİ VE CARİ İŞLEMLER DENGESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ: 1998-2011 DÖNEMİNE AİT AMPİRİK BİR UYGULAMA T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI TÜRKİYE DE BÜTÇE DENGESİ VE CARİ İŞLEMLER DENGESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ: 1998-2011 DÖNEMİNE AİT AMPİRİK BİR UYGULAMA Mücahide KÜÇÜKSUCU

Detaylı

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4 Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL 6. HAFTA 4. GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE ULUSLAR ARASI FON HAREKETLERİ Gelişmekte olan ülkeler, son 25 yılda ekonomik olarak oldukça

Detaylı

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER III Bölüm 1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR 11 1.1. İktisat Biliminin Temel Kavramları 12 1.1.1.İhtiyaç, Mal ve Fayda 12 1.1.2.İktisadi Faaliyetler 14 1.1.3.Üretim Faktörleri 18 1.1.4.Bölüşüm

Detaylı

Ekonomi II. 23.Uluslararası Finans. Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından

Ekonomi II. 23.Uluslararası Finans. Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından Ekonomi II 23.Uluslararası Finans Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 23.Uluslararası Finans 23.1.Dış Ödemeler

Detaylı

Cari açık ve finansmanı

Cari açık ve finansmanı Cari açık ve finansmanı I.GİRİŞ Cari açık ve finansmanı konusunun, 2011 yılında Türkiye Ekonomisindeki önemli gündem maddelerinden biri olacağı anlaşılıyor. 2010 yılında cari açık, 2009 a göre % 247,1

Detaylı

MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER

MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER MAKROEKONOMİK ANALİZİN ALTYAPISI: TEMEL MAKROEKONOMİK İLİŞKİLER Bu ünite tamamlandığında; o Ekonomik karar birimlerini ve faaliyetlerini ortaya koyabileceğiz o Ekonomik faaliyetlerin bileşenlerini sıralayabileceğiz

Detaylı

GENEL MUHASEBE. KVYK-Mali Borçlar. Yrd. Doç. Dr. Serap DURUKAN KÖSE Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

GENEL MUHASEBE. KVYK-Mali Borçlar. Yrd. Doç. Dr. Serap DURUKAN KÖSE Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi GENEL MUHASEBE KVYK-Mali Borçlar Yrd. Doç. Dr. Serap DURUKAN KÖSE Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi KAYNAK KAVRAMI Kaynaklar, işletme varlıklarının hangi yollarla sağlandığını göstermektedir. Varlıklar,

Detaylı

Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT

Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... VII BİRİNCİ BÖLÜM Makro İktisat 1. MAKRO İKTİSATIN ANLAMI... 1 2. MAKRO İKTİSATTA KARAR BİRİMLERİ (SEKTÖRLER)... 2 3. MAKRO İKTİSATTA PİYASA

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... 1-20 1.1. Temel Makro Ekonomik Göstergelere Göre Türkiye nin Mevcut Durumu ve Dünyadaki Yeri... 1 1.2. Ekonominin Artıları Eksileri; Temel

Detaylı

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR ÖDEMELER DENGESİ Bir ülkedeki yerleşiklerin diğer ülkelerle (dış alemle) belirli bir dönemde (yılda) gerçekleştirdikleri iktisadi işlemlerin kaydedildiği tabloya ÖDEMELER DENGESİ

Detaylı

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ 11 1.1. Kamu Sektörü Ekonomisi 12 1.1.1. Kamu Maliyesinin Tanımı 13 1.1.2. Kapsam ve Konusu 14 1.1.3. Kamu Maliyesinin

Detaylı

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 13 1.1.İktisadın Konusu ve Kapsamı 14 1.2. İktisadın Bölümleri 15 1.2.1.Mikro ve Makro İktisat 15 1.2.2. Pozitif İktisat ve Normatif İktisat

Detaylı

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ 1. Yıl - GÜZ DÖNEMİ Doktora Uzmanlık Alanı MLY898 3 3 + 0 6 Bilimsel araştırmarda ve yayınlama süreçlerinde etik ilkeler. Tez yazım kuralları,

Detaylı

Ayrım I. Genel Çerçeve 1

Ayrım I. Genel Çerçeve 1 İçindekiler Önsöz İçindekiler Ayrım I. Genel Çerçeve 1 Bölüm 1. Makro Ekonomiye Giriş 3 1.1. Ekonominin Tanımlanması ve Bir Bilim Olarak Ekonomi 4 1.2. Ekonomi Teorisi ve Politikası 5 1.3. Makro Ekonomi

Detaylı

Maliye Politikası ve Bütçe

Maliye Politikası ve Bütçe Maliye Politikası ve Bütçe Giriş Bütçe ve kamu borcu arasındaki ilişki Bütçe açıklarının, vergi indirimlerinin ve artan kamu harcamalarının kısa veuzun dönem ekonomik etkileri Devlet Bütçesi Bütçe dengesi

Detaylı

MALİ YE POLİ KASI Maliye politikası nda klasik görüş ten sapmalar özellikle 1930 yı ndan sonra önem kazanmaya baş lamı

MALİ YE POLİ KASI Maliye politikası nda klasik görüş ten sapmalar özellikle 1930 yı ndan sonra önem kazanmaya baş lamı MALİYE POLİTİKASI Maliye politikasında klasik görüşten sapmalar özellikle 1930 yılından sonra önem kazanmaya başlamıştır. Para arzı, IS-LM eğrileri analizinde LM eğrisini hareket ettiren bir değişkendir.

Detaylı

Ders Notları Dr. Murat ASLAN. Bu notlar; Prof. Dr. ABUZER PINAR ın MALĠYE POLĠTĠKASI ders kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır.

Ders Notları Dr. Murat ASLAN. Bu notlar; Prof. Dr. ABUZER PINAR ın MALĠYE POLĠTĠKASI ders kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır. Ders Notları Dr. Murat ASLAN Bu notlar; Prof. Dr. ABUZER PINAR ın MALĠYE POLĠTĠKASI ders kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır. genişleme trend Daralma Kriz, küçülme 12,00 Reel Büyüme Hızı Oranı 1950-2008

Detaylı

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Ekonomi II 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 13.1.Makroekonomi Nedir?

Detaylı

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ M A R M A R A Ü N İ V E R S İ T E S İ İ K T İ S A T F A K Ü L T E S İ A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ CARİ İŞLEMLER DENGESİ DIŞ TİCARET DENGESİ BORÇLANMA GÖSTERGELERİ VE CARİ İŞLEMLER DENGESİ NET ULUSLARARASI

Detaylı

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2.

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. Ekonominin Tanımı... 3 1.3. Ekonomi Biliminde Yöntem... 4 1.4.

Detaylı

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

AB Krizi ve TCMB Para Politikası AB Krizi ve TCMB Para Politikası Erdem Başçı Başkan 28 Haziran 2012 Stratejik Düşünce Enstitüsü, Ankara Sunum Planı I. Küresel Ekonomik Gelişmeler II. Yeni Politika Çerçevesi III. Dengelenme IV. Büyüme

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. Dersin Kodu

DERS ÖĞRETİM PLANI. Dersin Kodu Dersin Adı Dersin Kodu DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Türü (Zorunlu, Seçmeli) Dersin Seviyesi (Ön Lisans, Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) Dersin AKTS Kredisi 5 Haftalık Ders Saati 4 Haftalık Uygulama Saati

Detaylı

IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI

IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI IS ve LM eğrilerinin kesiştiği nokta milli geliri belirliyor. Birinin kayması kısa dönem dengeyi değiştiriyordu. Maliye politikası Hükümet harcamaları artışı IS eğrisi sağa

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014 ORTA VADELİ PROGRAM (2015-201) 8 Ekim 2014 DÜNYA EKONOMİSİ 2 2005 2006 200 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 T 2015 T Küresel Büyüme (%) Küresel büyüme oranı kriz öncesi seviyelerin altında seyretmektedir.

Detaylı

EKONOMİ DEKİ SON GELİŞMELER Y M M O D A S I P R O F. D R. M U S T A F A A. A Y S A N

EKONOMİ DEKİ SON GELİŞMELER Y M M O D A S I P R O F. D R. M U S T A F A A. A Y S A N 1 EKONOMİ DEKİ SON GELİŞMELER 1 3 M A R T 2 0 1 4, P E R Ş E M B E Y M M O D A S I P R O F. D R. M U S T A F A A. A Y S A N 1948 DEKİ EKONOMİK DURUM 2 TABLO I Ülke ABD Doları Danimarka 689 Fransa 482 İtalya

Detaylı

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ OCAK 2019-BÜLTEN 12 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ 1 Bu Ay 1. Büyümede Duraksama... 2 2. İthalat Düşüyor... 2 3. Sanayi Üretiminde Duraklama... 3 4. İşsizlik Artıyor... 4

Detaylı

Giriş İktisat Politikası. İktisat Politikası. Bilgin Bari. 28.Eylül.2015

Giriş İktisat Politikası. İktisat Politikası. Bilgin Bari. 28.Eylül.2015 28.Eylül.2015 1 Giriş Temel Kavramlar Politika Etkilerinin Analizi 2 nın Yürütülmesi Tanımlar Giriş Temel Kavramlar Politika Etkilerinin Analizi İktisat kıt kaynakların etkin dağılımı üzerine çalışır.

Detaylı

Dengesi Dr. Dilek Seymen Dr. Aslı Seda Bilman

Dengesi Dr. Dilek Seymen Dr. Aslı Seda Bilman Ödemeler 1 Dengesi Dr. Dilek Seymen Dr. Aslı Seda Bilman Plan 2 Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici

Detaylı

DERS NOTU 09 DIŞLAMA ETKİSİ UYUMLU MALİYE VE PARA POLİTİKALARI PARA ARZI TANIMLARI KLASİK PARA VE FAİZ TEORİLERİ

DERS NOTU 09 DIŞLAMA ETKİSİ UYUMLU MALİYE VE PARA POLİTİKALARI PARA ARZI TANIMLARI KLASİK PARA VE FAİZ TEORİLERİ DERS NOTU 09 DIŞLAMA ETKİSİ UYUMLU MALİYE VE PARA POLİTİKALARI PARA ARZI TANIMLARI KLASİK PARA VE FAİZ TEORİLERİ Bugünki dersin içeriği: 1. MALİYE POLİTİKASI VE DIŞLAMA ETKİSİ... 1 2. UYUMLU MALİYE VE

Detaylı

A İKTİSAT KPSS-AB-PS / 2008 5. Mikroiktisadi analizde, esas olarak reel ücretlerin dikkate alınmasının en önemli nedeni aşağıdakilerden

A İKTİSAT KPSS-AB-PS / 2008 5. Mikroiktisadi analizde, esas olarak reel ücretlerin dikkate alınmasının en önemli nedeni aşağıdakilerden 1. Her arz kendi talebini yaratır. şeklindeki Say Yasasını aşağıdaki iktisatçılardan hangisi kabul etmiştir? A İKTİSAT 5. Mikroiktisadi analizde, esas olarak reel ücretlerin dikkate alınmasının en önemli

Detaylı

2012 yılı merkezi yönetim bütçesine bakış

2012 yılı merkezi yönetim bütçesine bakış Değişmeyen yapısal sorunlar ışığında 2012 yılı merkezi yönetim bütçesine bakış GİRİŞ Bütçe, öncelikle yürütme organının kamunun ihtiyaçlarını belirlemesi ve bunların karşılanması için halktan toplanacak

Detaylı

DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI GENEL EKONOMİK HEDEFLER VE YATIRIMLAR 2006

DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI GENEL EKONOMİK HEDEFLER VE YATIRIMLAR 2006 DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI GENEL EKONOMİK HEDEFLER VE YATIRIMLAR 2006 17 EKİM 2005 İÇİNDEKİLER GENEL EKONOMİK HEDEFLER Sayfa TABLO 1: Büyüme...3 TABLO 2: Kaynaklar-Harcamalar Dengesi (Cari Fiyatlarla)...4

Detaylı

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ Sayı : DPÖ 0.00.28-07/ Konu: 2006-2007 Yıllarında KKTC nde Ekonomik Gelişmeler Lefkoşa, 6 Aralık 2007 BASIN BİLDİRİSİ 2006-2007 YILLARINDAKİ EKONOMİK

Detaylı

ÖDEMELER BİLANÇOSU VE DENGESİ

ÖDEMELER BİLANÇOSU VE DENGESİ ÖDEMELER BİLANÇOSU VE DENGESİ I. Temel Yapı Ülkede yerleşik kişilerin belirli bir dönem boyunca yabancı ülkelerde yerleşik kişilerle yaptıkları tüm ekonomik işlemlerin sonucunu gösteren sistematik kayıtlarına

Detaylı

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu 11103567 Aslı Kazdağlı 10103545

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu 11103567 Aslı Kazdağlı 10103545 Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi Nazlı Çalıkoğlu 11103567 Aslı Kazdağlı 10103545 Finansal Krizler İkinci Dünya Savaşı ndan sonra başlayıp 1990 sonrasında ivme kazanan ulusal ve uluslararası finansal

Detaylı

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AYLIK EKONOMİK GÖSTERGELER EKİM 2015 Hazine Müsteşarlığı Matbaası Ankara, 22 Ekim 2015 İÇİNDEKİLER TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER i I. ÜRETİM I.1.1.

Detaylı

TÜRKİYE DE MAHALLİ İDARELERİN MALİ YAPISI

TÜRKİYE DE MAHALLİ İDARELERİN MALİ YAPISI TÜRKİYE DE MAHALLİ İDARELERİN MALİ YAPISI Erhan USTA Devlet Planlama Teşkilatı 22 Mayıs 2008 Sunuş Planı Ülkemizde belediyelerin kaynak ve harcamalarının Gelişimi Artış nedenleri Kullanımı Belediyelerde

Detaylı

YEDİNCİ BÖLÜM MAKROEKONOMİ: TANIM, KAPSAM VE GELİŞİM

YEDİNCİ BÖLÜM MAKROEKONOMİ: TANIM, KAPSAM VE GELİŞİM YEDİNCİ BÖLÜM MAKROEKONOMİ: TANIM, KAPSAM VE GELİŞİM Neler Öğreneceğiz? Makroekonominin tanımı Makroekonomi ve Mikroekonomi Ayrımı Makroekonominin Gelişim Süreci ve Tarihi Düşünce Okullarının Makroekonomik

Detaylı

Kamu bütçesi, Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır.

Kamu bütçesi, Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır. 97 BÖLÜM 6. KAMU BÜTÇESİ ve MALİYE POLİTİKASI (KEYNESYEN MODEL DEVAMI) Kamu bütçesi, Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır.

Detaylı

iktisaoa GiRiş 7. Ürettiği mala ilişkin talebin fiyat esnekliği değeri bire eşit olan bir firma, söz konusu

iktisaoa GiRiş 7. Ürettiği mala ilişkin talebin fiyat esnekliği değeri bire eşit olan bir firma, söz konusu 2009 BS 3204-1. şağıdakilerden hangisi dayanıksız mal veya hizmet grubu içerisinde ~ almaz? iktiso GiRiş 5. Gelirdeki bir artış karşısında talebi azalan mallara ne ad verili r? ) Benzin B) Mum C) Ekmek

Detaylı

Ekonomi II. 20.Para Teorisi ve Politikası. Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından

Ekonomi II. 20.Para Teorisi ve Politikası. Doç.Dr.Tufan BAL. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından Ekonomi II 20.Para Teorisi ve Politikası Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 20.1.Para Teorisi Para miktarındaki

Detaylı

GSYH (Milyar TL, Cari Fiyatlarla) GSYH (Milyar $, Cari Fiyatlarla)

GSYH (Milyar TL, Cari Fiyatlarla) GSYH (Milyar $, Cari Fiyatlarla) TÜRKİYE NİN GÖSTERGELERİ > > HABER Hazırlayan: Alaattin AKTAŞ ala.aktas@gmail.com PROJEKSİYON OVP: 2011-2013 dönemini kapsayan orta program nihayet açıklandı. Program 2011-2013 dönemini kapsıyor, ancak

Detaylı

MALİYE POLİTİKASI KISA ÖZET KOLAYAOF

MALİYE POLİTİKASI KISA ÖZET KOLAYAOF MALİYE POLİTİKASI KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKAT Burada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 Sayfa 2 1. Ünite Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları

Detaylı

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

CARİ AÇIK NEREYE KADAR? CARİ AÇIK NEREYE KADAR? Prof. Dr. Doğan CANSIZLAR ANKARA - 14 Aralık 2011 1 Türkiye Ekonomisindeki Bazı Eşitlikler -Ekonomik Büyüme = Artan Dış Açık -Artan Dış Açık = Artan Dış Borçlanma -Artan Dış Borçlanma

Detaylı

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AYLIK EKONOMİK GÖSTERGELER KASIM 2016 Hazine Müsteşarlığı Matbaası Ankara, 30 Kasım 2016 İÇİNDEKİLER TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER i I. ÜRETİM I.1.1.

Detaylı

1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1

1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1 bölüm 1: YÖNETİM-YERİNDEN YÖNETİME İLİŞKİN KAVRAMSAL ÇERÇEVE...1 1. Kavramsal Çerçeve: Yönetim-Yerinden Yönetim...2 1.1. Yönetim Kavramı...2 1.2. Yerinden Yönetim...4 2. Yerel Yönetimlerin Önemi ve Varlık

Detaylı

I. Uluslararası Parasal Ortam 1

I. Uluslararası Parasal Ortam 1 İÇİNDEKİLER Ön Söz Teşekkür Öğrenciye Editör ün Notu XI XIII XV XIX I. Uluslararası Parasal Ortam 1 1. Döviz Piyasası 3 Döviz İşlem Hacmi 3 Coğrafi Döviz Kuru İşlemi 4 Spot Döviz Kurları 7 Döviz Arbitrajı

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015) TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015) Hane Halkı İşgücü İstatistikleri 2014 te Türkiye de toplam işsizlik %10,1, tarım dışı işsizlik ise %12 olarak gerçekleşti. Genç nüfusta ise işsizlik

Detaylı

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ GÖSTERGELERİ

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ GÖSTERGELERİ KAMU FİNANSMANI VE BORÇ GÖSTERGELERİ HAZIRLAYAN 21.05.2014 RAPOR Doç. Dr. Binhan Elif YILMAZ Araş.Gör. Sinan ATAER 1. KAMU FİNANSMANI Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi, 2013 yılı sonunda 18.849 milyon TL açık

Detaylı

Para Teorisi ve Politikası Ders Notları

Para Teorisi ve Politikası Ders Notları Para Teorisi ve Politikası Ders Notları A. YASEMIN YALTA TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ AÇIK DERS MALZEMELERİ PROJESİ SÜRÜM 1.0 (EKİM 2011) İçindekiler 1 Paranın Tanımı ve İşlevleri 1 1.1 Para Tanımı..............................

Detaylı

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013 Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program 22 Kasım 201 Büyüme Tahminleri (%) 4, 4,1 Küresel Büyüme Tahminleri (%) 4,1,2,0 ABD Büyüme Tahminleri (%) 2,,,,,,1,6,6 2,8 2,6 2,4 2,2

Detaylı

Kamu Kesimi. Ünite 04: Kamu Maliyesindeki Gelişmeler

Kamu Kesimi. Ünite 04: Kamu Maliyesindeki Gelişmeler Kamu Kesimi: Yasama Merkezî Yönetim Genel Bütçeye Dahil Yürütme Yargı Kamu Kesimi Mahallî Yönetim Kamu İktisadî Teşebbüsleri Katma Bütçeli Vakıflar Gen. Müd. Karayolları Gen. Müd. DSİ Üniversiteler İKT442

Detaylı

Piyasa Türleri. Nihai Mal Piyasaları Reel Kesim. Üretim Faktör Piyasaları Reel Kesim. Para ve Sermaye Piyasaları Finansal Kesim

Piyasa Türleri. Nihai Mal Piyasaları Reel Kesim. Üretim Faktör Piyasaları Reel Kesim. Para ve Sermaye Piyasaları Finansal Kesim Piyasa Türleri Nihai Mal Piyasaları ----- Reel Kesim Üretim Faktör Piyasaları ----- Reel Kesim Doğal Kaynaklar Emek Sermaye Girişim Para ve Sermaye Piyasaları ----- Finansal Kesim Rekabet Açısından Piyasa

Detaylı

FİNANS VE MAKROEKONOMİ. Finansal Sistem ve Ekonomik Büyüme. Finansal Krizler ve Ekonomi

FİNANS VE MAKROEKONOMİ. Finansal Sistem ve Ekonomik Büyüme. Finansal Krizler ve Ekonomi FİNANS VE MAKROEKONOMİ Finansal Sistem ve Ekonomik Büyüme Finansal Krizler ve Ekonomi Finansal Sistem ve Ekonomik Büyüme Finansal Sistemin İşleyişi Doğrudan Finansman : Fon akışı finansal aracı kullanılmadan

Detaylı

Ders içeriği (11. Hafta)

Ders içeriği (11. Hafta) 11. Milli Gelir 11.1. Gayri Safi Milli Hasıla 11.2. Gayri safi Yurtiçi Hasıla 11.3. Safi Milli Hasıla 11.4. Milli Gelir 11.5. Nominal ve Reel Milli Gelir 11.6. Şahsi Gelir ve Kullanılabilir Gelir Ders

Detaylı

Mali İzleme Raporu Eylül 2005 Ön Değerlendirme

Mali İzleme Raporu Eylül 2005 Ön Değerlendirme economicpolicyresearchinstitute ekonomipolitikalarıaraştırmaenstitüsü Mali İzleme Raporu Eylül 2005 Ön Değerlendirme Yönetişim Etütleri Programı uğur mumcu caddesi 80/3 g.o.p ankara türkiye tel: +90 312

Detaylı

2015 EKİM ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

2015 EKİM ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ EKİM ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ 17 Aralık Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Kredi Borcuna ilişkin Ekim verileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından

Detaylı

MALİ AÇIKLARIN ÖLÇÜMÜNE YÖNELİK BAZI GÖZLEMLER VE BU KONUDA GELİŞTİRİLMİŞ ALTERNATİF AÇIK ÖLÇÜLERİ

MALİ AÇIKLARIN ÖLÇÜMÜNE YÖNELİK BAZI GÖZLEMLER VE BU KONUDA GELİŞTİRİLMİŞ ALTERNATİF AÇIK ÖLÇÜLERİ Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 4, Sayı:2, 2002 MALİ AÇIKLARIN ÖLÇÜMÜNE YÖNELİK BAZI GÖZLEMLER VE BU KONUDA GELİŞTİRİLMİŞ ALTERNATİF AÇIK ÖLÇÜLERİ ÖZET Yrd.Doç.Dr. Haluk

Detaylı

tepav Mart2011 N201139 POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

tepav Mart2011 N201139 POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı POLİTİKANOTU Mart2011 N201139 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Sarp Kalkan 1 Politika Analisti, Ekonomi Etütleri Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Cari açık, uzun yıllardan

Detaylı

Ödemeler Bilançosu ve Cari İşlemler Açığı

Ödemeler Bilançosu ve Cari İşlemler Açığı Ödemeler Bilançosu ve Cari İşlemler Açığı Ödemeler Bilançosu ve Cari İşlemler Açığı Ödemeler Bilançosu Ödemeler Bilançosunun Parçaları: Cari İşlemler Hesabı Sermaye ve Finans Hareketleri Hesabı Cari İşlemler

Detaylı

Büyüme, Tasarruf-Yatırım ve Finansal Sektörün Rolü. Hüseyin Aydın Yönetim Kurulu Başkanı

Büyüme, Tasarruf-Yatırım ve Finansal Sektörün Rolü. Hüseyin Aydın Yönetim Kurulu Başkanı Büyüme, Tasarruf-Yatırım ve Finansal Sektörün Rolü Hüseyin Aydın Yönetim Kurulu Başkanı Büyüme: Yatırım ve Tasarrufun Fonksiyonu Büyüme : Büyümenin Temel Unsuru : Üretimin Temel Faktörleri : Üretimin Diğer

Detaylı

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ 2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ TEPAV EPRI Dış Politika Etütleri AB Çalışma Grubu 9 Kasım 2005 Ankara Zeynep Songülen

Detaylı

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomi Bülteni, Sayı: 28 Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomik Araştırma ve Strateji Dr. Saruhan Özel Ezgi Gülbaş Orhan Kaya 1 DenizBank Ekonomi Bülteni

Detaylı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomi Bülteni, Sayı: 40 Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı Ekonomik Araştırma ve Strateji Dr. Saruhan Özel Ezgi Gülbaş Orhan Kaya Deniz Bayram 1 DenizBank

Detaylı

EKONOMİ SORULARI VE CEVAPLARI

EKONOMİ SORULARI VE CEVAPLARI EKONOMİ SORULARI VE CEVAPLARI SORU 1: Aşağıdakilerden hangisi, marjinal maliyet düzeyini etkilemeden, oluşturulan yeni fiyat düzeyi ile monopolün sosyal maliyetini gidermeye yönelik bir politikadır? A)

Detaylı

Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT

Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ... VII BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTISAT 1. MAKRO İKTİSATIN ANLAMI... 1 2. MAKRO İKTİSATTA KARAR BİRİMLERİ (SEKTÖRLER)... 2 3. MAKRO

Detaylı

Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi

Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi Eser Pirgan Matur Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Dairesi Kalkınma Bakanlığı 24 Ekim 2014 03.11.2014 1 Sunum Planı Yurtiçi Tasarrufların Kalkınma

Detaylı

Finansal Piyasa Dinamikleri. Yekta NAZLI ynazli@yahoo.com

Finansal Piyasa Dinamikleri. Yekta NAZLI ynazli@yahoo.com Finansal Piyasa Dinamikleri Yekta NAZLI ynazli@yahoo.com Neleri İşleyeceğiz? Finansal Sistemin Resmi Makro Göstergeler ve Yorumlanması Para ve Maliye Politikaları Merkez Bankası ve Piyasalar Finansal Piyasalardaki

Detaylı

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER 4.bölüm EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI 1.Kaynak Dağılımında Etkinlik:

Detaylı

GSYH

GSYH İÇİNDEKİLER GENEL EKONOMİK HEDEFLER Sayfa: TABLO 1: Makroekonomik Büyüklüklerdeki Gelişmeler 3 TABLO 2: Kaynaklar-Harcamalar Dengesi (Cari Fiyatlarla) 4 TABLO 3: Kaynaklar-Harcamalar Dengesi (1998 Fiyatlarıyla)

Detaylı

15.433 YATIRIM. Ders 19: Menkul Kıymet Analizi. Bahar 2003

15.433 YATIRIM. Ders 19: Menkul Kıymet Analizi. Bahar 2003 15.433 YATIRIM Ders 19: Menkul Kıymet Analizi Bahar 2003 Giriş Piyasada gözlemlediğimiz fiyatlar nasıl açıklanır? Etkin bir piyasada, fiyat kamuya açık olan tüm bilgileri yansıtır. Piyasa bilgisini piyasa

Detaylı

EKONOMİ POLİTİKALARI VE

EKONOMİ POLİTİKALARI VE EKONOMİ POLİTİKALARI VE İSTİKRAR PROGRAMLARI EKONOMİ POLİTİKASININ ARAÇLARI.PARA EKONOMİSİ Açık piyasa işlemleri Reeskont politikası Zorunlu karşılıklar MALİYE POLİTİKASI GELİRLER POLİTİKASI İSTİKRAR PROGRAMLARI

Detaylı

IMF Mali Saydamlık Standartları Çerçevesinde 2000 li Yılların Başlarında Türkiye de Mali Saydamlık

IMF Mali Saydamlık Standartları Çerçevesinde 2000 li Yılların Başlarında Türkiye de Mali Saydamlık İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ... 1 2. MALİ SAYDAMLIK VE IMF MALİ SAYDAMLIK İYİ UYGULAMALAR TÜZÜĞÜ... 5 2.1. MALİ SAYDAMLIK KAVRAMI VE TANIMI... 5 2.1.1. Kavram... 5 2.1.2. Tanım... 5 2.1.3. Mali Saydamlığın Yararları

Detaylı

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ 1. YIL GÜZ DÖNEMİ İleri Makroiktisat I IKT801 1 3 + 0 6 Makro iktisadın mikro temelleri, emek, mal ve sermaye piyasaları, modern AS-AD eğrileri. İleri

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : MAKRO İKTİSADİ ANALİZ Ders No : 0020060027 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı