Bir Krizin Anatomisi ve Söyleyemediklerimiz

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Bir Krizin Anatomisi ve Söyleyemediklerimiz"

Transkript

1

2

3

4 Bir Krizin Anatomisi ve Söyleyemediklerimiz İbrahim Ali in Anatomisi ve Bilişim Teknolojileri ve Stratejik yenilikler, Londra Hasta adam Avrupa yı iki seksen masaya yatırıp, kangren olan parçalara neşter vurma zamanı gelmiş ve geçmektedir yılında ABD de başlayan ve felaket tellalı medyanın tabiri ile tüm dünyayı kasıp kavuran bir ekonomik buhrandır bu. Sebeplerinin ve sonuçlarının sözde uzmanlar tarafından çokça tartışıldığı ancak bulunan çözümlerin bu ekonomik yaraya merhemden çok, tuz olduğu aşikârdır. Krizin altında veya üstünde çok fazla aranacaklar listesi var aslında; komplo teorisi sevenler derin güçleri, böyle teorileri sevmeyenler ise paranoyak düşünceleri suçlayabilirler. Maalesef tüm bu haklı veya haksız suçlamalar cebinize uzanan elleri engelle(ye)meyecek. Bu noktada, krizin Avrupa ya ve de özellikle Yunanistan a olan yansımasına şöyle bir bakalım: Avrupa Birliği nde % 23 olan gençler arasında işsizlik oranı, Yunanistan da % 53 ve her geçen gün düşmek yerine maalesef artmaktadır (BBC, 2012). Bunun dışında AB de yaşayan vatandaşlar arasında aşırı milliyetçilik dalgası yayılmaktadır. AB üyesi hükümetlere dayatılan kemer sıkma politikaları ve Brüksel merkezli ülke yönetimleri söz konusu ülkelerin halklarını son derece rahatsız etmektedir. Bu hoşnutsuzluğun en belirgin örnekleri ise, ardı arkası kesilmeyen grevlerdir. Tüm bu tepkiler, suçluya, Suçlu, ayağa kalk! demek içindir. 4 Peki, bu oluşan ekonomik buhranın Yunanistan daki sorumlusu kim? Politikacılara göre onların hiç suçu yok ve suçlu diğer Avrupalı meslektaşları. Vatandaşa sorarsan, o politikacılar yok mu; soyup, soğana çevirdiler canım memleketi Peki, vatandaş olarak bizim hiç mi suçumuz yok? Baştakiler kadar olmasa bile, suçumuz var elbette Suçumuz, etrafımızda olanlara sadece neme lâzım dememiz. Konunun daha iyi anlaşılması ve kıssadan hisse maksadı ile, Kanuni Sultan Süleyman zamanına atfedilen neme lâzım hikayesini anlatalım: Kanuni Sultan Süleyman Han, en parlak günlerini yaşayan devletin âkıbetini hayâl eder. Günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı, diye düşünmeye başlar. Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu, keşfine inandığı Yahyâ Efendi ye gönderir. Mektup kısaca şöyledir:

5 Bir Krizin Anatomisi ve Söyleyemediklerimiz Söyleyemedik Sen ilâhî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olup da izmihlâle uğrar mı? Mektubu okuyan Yahyâ Efendi nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma da uzundur. Neme lâzım, be Sultanım! Topkapı Sarayı nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünemez. Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta? diye söylenen Kanuni, Yahyâ Efendi den bir açıklama ister. Yahyâ Efendi de bunu şöyle açıklar: Sultanım, bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de neme lâzım deyip uzaklaşsalar; sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler; fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryâdı göklere çıksa, bunu da taşlardan başkası işitmese İşte o zaman devletin sonu görünür. Âsâyişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir İşte Yunanistan ın hali bu; işitenler neme lazım deyip uzaklaştı ve koyunları da kurtlar değil ama çobanlar yedi. Şimdi de kesintiler ve kemer sıkma politikaları ile bu yaraya merhem olunmaya çalışılmakta. Görünen köy kılavuz istemez derler; bu politikalar ile bir adım bile ilerlenemez. Vergi adı altında devletin vatandaştan göz göre göre aldığı bir haraçla, eski sözde tozpembe günlere ulaşmak sadece bir hayal olur. Bu haracın değişik yerleşim birimlerinde farklı oluşu, hatta aynı yerleşim birimlerinde sadece bir kısım vatandaştan talep edilmesi; sistemdeki işlemezliği ve köy-kılavuz ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır. Bunları söylememdeki maksadım, hala o pembe dizilerdeki günlerin geleceğini düşünen veya o günleri özleyen varsa, onları uyarmaktır: Kral çıplak!. Hırsızın hiç mi suçu yok? John Perkins in bir ekonomik tetikçinin itirafları kitabında, özetle, belirli ülkelerde bugünün çocuklarının ve onların torunlarının başına örülen çoraplar anlatılıyor. Öncelikle, bu ülkeler sağlık, eğitim ve alt yapı hizmetleri bahanesi adı altında muazzam bir borç yükü altına sokuluyor ve bu ülkelerin iflas ettirilmesi hedefleniyor. John Perkins bu durumu şöyle anlatıyor: Sonuçta bu liderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerika nın sadık köleleri olurlar. Böylece siyasi, ekonomik ve askeri gereksinimlerimizi istediğimiz zaman 5

6 Bir Krizin Anatomisi ve Söyleyemediklerimiz in Anatomisi ve istediğimiz şekilde karşılarlar. Ayrıca söz konusu ülkeler Birleşmiş Milletler de (BM) lehlerine oy, askeri üs kurma, petrol ve diğer doğal Şimdi de, Nasrettin Hoca ya atfedilen malum hikâye ile buradaki hırsızı açıklamaya çalışalım: Bir gün Nasreddin Hoca nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış: -Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki? Bir başkası: -Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor? diye konuşmuş. Bir diğeri de: -Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor. Hoca kızmış: -Yahu demiş, iyi güzel de kabahatin hepsi benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok? 6 ham maddelerin kullanımı gibi ihtiyaçlarını sağlarlar. Kısaca, borç yiyen kesesinden yer ve sonuçta bu ülkelerin yönetimleri daha ağır tabirle, yöneticilerin tasmaları ekonomik tetikçilerine geçer. Bu kapsamlı açıklamadan sonra, kriz filminde neden Yunanistan ın başrolde olduğu ve krizin faturasının neden özellikle Yunanistan a çıkarıldığını biraz daha derin düşünelim. Evet, Yunanistan ın ekonomik durumunda Almanya nın hiç mi payı yok? Var elbette, Yunanistan ın içinde bulunduğu bataklığa saplanmasına izin vermek ve hatta desteklemek Almanya nın en büyük suçu. AB de savunma sanayine en fazla para harcayan ülkenin Yunanistan olduğunu biliyor muydunuz? Peki, bu silahların büyük bir kısmının Almanya dan alındığını? Bazı rivayetlere göre, alınan çoğu silahların ikinci el ve işe yaramaz, ayrıca bu silahların alınması karşılığında borç veya kredi şeklinde Yunanistan a nakit para girişi olduğuna ne dersiniz? Bu ve benzer konuşmalar epey revaçta aslında. Peki, doğruluk payı olabilir mi? Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler, bu atasözünden yola çıkarak, neden olmasın diyebiliriz. Bu iddiaları güçlendiren unsur ise, Almanya nın sadece Yunanistan a değil, aynı zamanda Türkiye ye de milyar dolarlık silahlar satması. Medyanın ve bazı derin güçlerin sürekli iki ülkeyi kafalarında karşı karşıya getirmesi ve de iki ülke halklarının milliyetçilik duygularını kabartmaları Almanya nın ekmeğine yağ sürmüştür. Kendi çıkarları doğrultusunda, Almanya Avrupa Birliği nin devamını istemektedir: üreten bir Almanya için, üretmeyen ancak çokça tüketen ülkeler iyi birer pazardır. Bu nedenle, Almanya her halükarda Yunanistan ı desteklemiş ve daha fazla tüketmesini istemiş, hatta bataklığa saplanmasını göze almıştır.

7 Bir Krizin Anatomisi ve Söyleyemediklerimiz Söyleyemedik Babasının hayrına bir şey yapmamıştır yani; her şey kendi çıkarları doğrultusundadır. Şimdi de Yunanistan ın bu bataklıktan çıkması için var gücüyle çalışmaktadır. Tabi, yerseniz Şimdi krizin reçetesini soranlar varsa, araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur sözünden haberdarlardır sanırım. Bizim sözde çokbilmiş u z m a n l a r ı m ı z bize daha ne reçeteler ile gelecek kim bilir. Biz biz olalım, reçeteyi kullanmadan önce hastalığın doğru teşhis edildiğinden emin olalım. Yoksa sadece yuttuğumuz hapla kalmaz, ayvayı da yeriz. Burada ayva ile ilgili ek bilgiler vereyim: Ayva, kalbdeki sıkıntıyı giderir, mideyi kuvvetlendirir, idrar söker, zafiyeti önler, hazmı kolaylaştırır, bulantıyı keser, fakat dişlere ve bağırsaklara zararlıdır. Hamile iken ayva yiyenin çocuğu güzel olur. Kompostosu çocuk ishaline çok tesirlidir. (Dinimizislam. com) Reçetedeki ilaçları kullanma ve ayva ya da kazık yemeyi tercih konusunda hepimiz son derece serbestiz. Ancak, seçeneklerden birini işaretlemeden önce sorulardan ve de doğru sınavda olduğumuzdan emin olalım. Son olarak, tüm bu yaşananların bir sınav olduğunu unutmayalım ve ona göre davranalım. Reçeteyi vermeyeceğimi söylemiştim ama dayanamadım. Hazırsanız, derin bir nefes alın ve yüksek sesle okuyun lütfen: Reçete: SABIR. Zira atalarımız; Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır demişlerdir. 7

8 Özhan Molla Şakiroğlu Patra Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğrencisi Üniversiteye adım adım.. Öncelikle ismim Özhan ve İskeçe Balabanlı köyündenim. Orta okul ve liseyi Muzaffer Salihoğlu okulunda bitirdikten sonra büyüklerin övdüğü, küçüklerin hayali olduğu üniversiteye girmeye hak kazandım. Şu an Patra üniversitesinde İktisat bölümünü okumaya çalışıyorum. Üniversiteye girmek tabi ki başarıdır ama asıl önemli olan nasıl girdiğindir... Lise son senem de herkeste olduğu gibi bende de daha yılın başından beri kafamda acaba üniversiteye girebilecek miyim, hangi bölümü, hangi şehiri seçsem gibi soru işaretleri oluşmaya başladı Aileden, çevremden, okuldan, tanıdığım herkes bana bölüm, şehir, üniversite tavsiye etmeye başladı... Biz Batı Trakya`lı olduğumuz içinde seçeneklerimiz çoktu. Dileyen Yunanistan da dileyen de Türkiye de okuyabilirdi, o imkanlar zaten her zaman vardı. Bize sunulan seçenekler, imkanlar çoktu fakat bu sefer seçme zorluğu ortaya çıkıyordu. Karar veremediğim için çoğu kişinin yaptığı gibi bende her iki tarafta da şansımı denemek istedim, sonuçta kaybedecek hiç bir şeyim yoktu. Öyle düşünmüştüm ama sonra anladım ki varmış! Ne Türkiye`nin sınavlarına tam konsantre olabildim ne de Yunanistan ın sınavlarına Çünkü iki ay içinde tam üç değişik sistemli sınava tabi tutuldum. Türkiye de ilk önce YÖS* sınavına; sonra Mülakat sistemine katıldım. Bunların arasında da Yunanistan ın sınavları vardı onu da eklediğimiz zaman üç oluyor İki ay içinde hepsine nasıl hazırlanabilirdim ki?... Yılın başından beri hazırlanma gibi bir şansım da yoktu çünkü hangi sınavlara katılacağımız hem belli değildi hem de hangi ülkede okumak istediğimi de bilmiyordum. Geçen seneye kadar Türkiye de TCS* adında bir sınav vardı. Sonra arkadaşlarımdan etkilenerek TCS sınavı için dershaneye bile gitmeye başlamıştım. Yani gözlerim yavaş yavaş Türkiye ye çevrilmişti ve TCS sınavı için hazırlanmaya başlamıştım. Ama ilerleyen zamanlarda TCS sınavı kalktı onun yerine Mülakat sistemi geldi İlk defa bizde uygulanacak olan bir sistemdi. O yüzden hiç kimse bu sistem ile ilgili bize net bilgi veremiyordu, hep değişiklikler oluyordu. İşte bu yüzden tedirgin olmuştum ve tekrar kararsızlık duygusuna kapılmıştım. TCS sınavı için gittiğim dershane bize mecburen YÖS sınavı hakkında eğitim vermeye başlamıştı ve Mülakat sistemi hakkında bizleri yönlendirmeye çalıştı. Mülakat sistemi belirsiz olduğu için de herkesin yaptığı gibi ben de kendimi garantiye alma amaçlı YÖS sınavına katıldım. Barajı geçmiştim fakat puanım istediğim bölüm için yetersizdi Yani ilk denemem başarısız olmuştu. Sırada Yunanistan`ın sınavları vardı. Onlara katılacaktım ama yeterince çalışamamıştım çünkü hem süre çok kısaydı hem de kontenjanla girdiğimiz için herkes bana amaaan Yunanistan ın sınavların da 2`de yazsan seçtiğin bölümlerden birini kazanırsın merak etme 8

9 Üniversiteye adım adım.. dedikleri için rehavete kapıldım. Ayrıca zaten tüm sene boyunca çoğu dersleri türkçe görmüşüz, yunancaya çevirip öğrenmek için de süre yetersizdi... Bu arada Mülakata yaptığım başvurumun incelenmesi sonucunda mülakata davet edilmiştim. Bir süre geçtikten sonra bizi tedirgin eden Mülakat sistemi için zaman gelmişti. Kafamda soru işaretlerimle birlikte Mülakata girdim, isteklerimi dile getirdim, fikirlerimi aldılar. Fakat oradan da olumsuz cevap almıştım. Bir şeyler yetersiz görülmüştür herhalde ama nedir öğrenemedim. Böylece benim için Türkiye defteri ne yazık ki kapanmış oldu... Elde kaldı dertli ülkemin sınav sonuçları... Sonuçları beklerken biraz tedirgin ve biraz umutluydum. Çünkü üniversiteye girebilmek için son şansımdı.ve düşük bir puanla şu an okuduğum bölümü kazandım. Böylece Üniversite hayatına merhaba dedim İlk başlarda serzenişler içerisinde oldum. Keşke orasını kazanmasaydım gibi serzenişler içimde yankılanırdı. Ortama ısındıkça, yeni insanlar tanıdıkça içimdeki serzenişler yavaş yavaş buharlaşıp kayboldu. O yüzden ilk dönem bulunduğumuz ortama ısınmak çok önemli. Çünkü bu dönemde insanlarla tanışmak çok kolaydır ve sosyal çevremizin büyük ölçüde belirlendiği dönemdir. Ne yazık ki bölümün derslerine bu kadar çabuk ısanamadım. Dersleri hep takip ediyorum ama ilk başlarda derste anladığım şeyler hiç denilecek kadar azdı. Konuya tam olarak giremiyordum. Hocanın anlattıkları sanki başka dilde anlatıyormuş gibi geliyordu Oysa etrafımda ki diğer öğrenciler daha ilk günden beri konunun içine girmişti bile. Yüzlerce kişinin içinde ilk defa kendimi başka dünyanın insanı olarak hissettim O yüzden yazımın başında İktisat bölümünü okumaya çalısıyorum dedim Anladım ki bu güne kadar gördüğüm eğitim yetersiz ve bize iyi amaçlı sunulan kontenjan sistemi beni rahatlığa alıştırmış! Şimdi ağabeylerimi (ablalarımı) daha iyi anlıyorum neden 4 senede değilde 8 senede okulu bitirdiklerini... Sonuç olarak ağabeylerimin (ablalarımın) keşkelerine ortak oldum. Ümit ediyorum ki üniversiteye yeni girecek olan kişiler bu keşkelere ortak olmazlar Eğitim sürecinde ve katılacağınız sınavlarda şimdiden başarılar dilerim YÖS*: Yabancı uyruklu Öğrenci Sınavı TCS*: Türk Cumhuriyetleri ile Türk ve Akraba Toplulukları Sınavı 9

10 FRAPPE, DÜĞÜN ve CEHALET Aykan Surçe Patra Üniversitesi, Felsefe Bölümü Öğrencisi Aslında güzel bir yer Batı Trakya. 19 yaşında bir gencin, sabah yaptığı frappeyle neredeyse tüm gün mahallenin kahvesinde oturup ya da, dur durak demeden dilediği yere gidebileceği yegane bölgelerden biridir Batı Trakya. Ne de olsa, İngiltere gibi refah ülkelerinden biri Yunanistan. Vergi yükümlülük ve kolaylıklarının dışında, 19 yaşındaki bir gencin gelecek kaygısı olmayan, işsizlere destek çıkan bir yer buraları. Elinde frappeyle, lise mezunu bu gencin en önemli dertlerinden birinin, güzel kızların hangi köyde, hangi piyasada olduğudur Batı Trakya. Elinde frappeyle TV de hangi takımın bu sezon şampiyon olacağını, elindeki bahis bültenini istatistik uzmanı gibi inceleyip, Las Vegas taki usta kumarcılar gibi sporu kumara döküp 2-3 euroyla servet kazanmayı uman bir yer Batı Trakya. Güzel olduğu kadar, sosyal ve kültürel yaşamın zengin olduğu bir yer Batı Trakya. 19 yaşında gündüz vakti elinde frappeyle takılan gencin, akşam olunca, yeni yüzler görmek, arkadaşlıklar kurmak için davetli olmadığı halde, komşu köyde gerçekleşen düğün törenine gittiği bir yerdir bu Trakya. Aynı gencin, yaz geldiğinde,denize yüzmek ya da stres atmak için değil de piyasa yapmak, boy göstermek (en azından gösterdiğini zannetmek) için gittiği bir yerdir bizim Trakya. 19 yaşına kadar bir tiyatro salonunun önünden dahi geçmeyip, sinemaya da kız arkadaşıyla karanlıkta başbaşa kalmak amacıyla gittiği bir yer bizim eşsiz Trakya. Yine bu bizim Trakya, okumak istediği üniversiteyi kriter olarak alacağı eğitim ya da geleceği adına faydası olabilecek bölümü seçip benimsemek yerine, piyasanın, sosyal ortamın güzelliği gibi kriterleri daha önemli bulup, üniversiteyi sırf aileden uzak kalıp özgürlüğünü kazandığı zannettiği gençlerden oluşan bir bölge bu güzelim topraklar. Sosyal, kültürel zenginliğin yanında eğitim seviyesinin, medeniyetin hasının olduğu bir yer güzel Trakya. 19 yaşındaki gencin üniversitede güzel sanatlar fakültesinde okuması için, ailesinden maddi manevi desteği aldığı, yine ailesinin bu devirde en garanti mesleklerin, doktor, mühendis, avukat olarak düşünmediği bir yer bizim buralar. Yine 19 yaşındaki gencin aynı yaştaki kız kardeşinin arkadaş çevresinde erkek arkadaşların olması ve dışarda hep birlikte takılmasına ailesinin izin verdiği, gayet medeni bulduğu bir yer bu Batı Trakya. Göründüğü gibi 19 yaşındaki genç için dört dörtlük buralar Takmış olduğu Hayal & Umut marka pembe gözlükleri çıkarmazsa tabi. 10

11 Kültürler arası etkileşim Hüsam Karaca Patra Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü Öğrencisi Öncelikle ismim Hüsam, Suriye HALEP kentinde ilk okul, orta ve lise egitimimi bitirdikten sonra üniversite hayatına başladım. Halep üniversitesi iktisat bölümünü kazandım. İki yıl okuduktan sonra yurtdışında eğitimimi sürdürmeye karar verdim. Atina üniversitesinde iki yıl Yunanca dili üzerine eğitim aldıktan sonra Yunanca yeterlilik sertifakısını aldım. Şimdi Patra üniversitesi kimya mühendisliği bölümünde okuyorum. Öncelikle olaya daha iyi hakim olabilmemiz için sözlüklerin yardımıyla medeniyet ve kültür arasındaki farkı anlatmaya çalışacağım. Medeniyet insanlığın çalışarak ortaya koyduğu Sunî eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise bir toplumu kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Kültür bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır. İnsanların toplumları, ülkeleri birbirinden farklı da olsa biyolojik olarak birbirlerine benzerler, ama inanç, düşünce, tutum ve olayları algılayış tarzı bakımından farklıdırlar. Daha fazlası insan oğlunun bu zor günlerde kültürleşmeye ihtiyacı var; zira, ne kadar çok kültürlü bir insan isen okadar hedef toplumdaki insanları anlamaya yatkın olursun. Muhakkak bir takım zorluklarla karşılaşmam muhtemel ve kaçınılmazdı. Sonuçta iki değişik kültürlerden gelen, hem arap hemde türk kültürünü taşıyan ve bambaşka yeni bir kültür, hayat, dil ve umumi yaşam tarzi muhtelif bir ülkeye ayak basmıştım ve bunun farkındaydım. Ama bu süreci çok kısa bir zamanda atlatmış ve çevre edinmeye başlamıştım. Daha sonra anladımki musbak bir düşünce ile olaylara yaklaşmak çok değişik ve yanlış sonuçlar elde etmeye sürüklüyormuş. Önceden kaygı duyduğum ve beni endişelendiren aklımdaki okadar soru işaretlerine cevab malesef yoktu. Sonradan anladım ki sadece biraz cesaret ve irade gerektiren bir karar istiyormuş ve en önemlisi sabır gerektirmekteymiş. Daha sonra gelen günler iştah açıcı idi, zira artık farklı zorlukları atlatmış ve ortadan kalkmıştı. Yaşadığım toplum içerisindeki insanlara bir adım daha yaklaşmıştım. Artık fikir alış verişinde bulunmaya başlamıştım. Ve zaman geçtikçe müteessir olmamak mümkün değildi ve hala etkilenmeye devam ediyorum. Sonuçta yaşadığım kültür diğer taşıdığım iki kültürü aratmıyordu. Demek istediğim her birey yaşadığı yerden etkilenir ve yaşadığı yeri etkiler. Üniversiteye başladığım günden itibaren artık yeni bir kültür, fikirlerimi, hayat tarzımı değiştirmeye başlamıştı bile. Kendi prensiplerimin ve hayatımda kabul ettiğim bazı kırmızı çizgileri geçmeyecek bir şekilde. Tabi ki her insan kriterlerini bozmayacak bir şekilde tüm kültürlere açık olmalı. Son olarak kültürlü bir insan olmak sadece kitap okumak, dil bilmek, sanatla uğraşmak değil Aynı zamanda dürüst, yardımsever, mütevazı olmaktır. Dünyanın her yerinde her zaman geçerli olan kaidelerin farkında olmaktır. Kültürlü bir insan her yerde geçerli olan ahlakı tanımak ve ona yaklaşmaya çalışmaktır. Lokal şartlanmalardan etkilenmeden yaşayabilmektir. Her insan bir kültür elçisi gibidir. Kendi toplumundaki hatta yabancı bir toplumdaki insanlarla kendi prensiplerini bozmayacak bir şekilde fikir alış verişi içerisinde olduktan sonra hem kendine hemde o insanlara bir faydası mutlaka dokunacaktır. 11

12 (ÖN) YARGILAR Feriha Derviş Psikolojik Danışma ve Rehberlik bölümü mezunu Bu yazımda sizi biraz yargılayacağım. Kendimce herşeyin iyi olması için yargılayacağım. Veya yargılanmaktan bıkmış insanların biraz nefes alması için yargılayacağım. Kısacası en kolay yoldan ve en iyi yaptığım şeyi yapacağım. Çünkü yargılamak en kolayıdır; sebep, sonuç neden sormadan iki cümle kurup arkamı dönüp gidebilirim. Çok temiz iştir yargılamak ve ego tatmininde en hızlı sonuca ulaştıran araçtır. Her yargı kötü değildir iyi yönde olanları da vardır diye düşünebilirsiniz. Şunu da düşünün, yargılarınızdan dolayı karşı taraf azıcık dahi üzülüp inciniyorsa bunun iyi bir yanı olamaz. Sırf yargılanmamak için kendini dış dünyaya kapatan insanlar var, hatta hepimiz yavaş yavaş o hale dönüşmeye başladık. Bu bize yalnızlıktan başka birşey getirmeyecektir. Bunu ne kendimize ne de insanlara yapmaya hakkımız yok. Sınavdan iyi not alamadınız veya siz iş bulamazken okul arkadaşınız iyi bir işe girmiş, ne farkeder! Burada A.Einstein in bir sözünü yazsam sanırım olayı özetlemiş lafıda uzatmamış olurum. Aslında herkes dahidir ama siz kalkıp bir balığa, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir. Sanırım önce kendimizi yargılamayı bırakmalıyız. Uzun, kısa, zayıf, şişman, zeki, çalışkan, tembel olmamız insan olmadığımız saygıyı haketmediğimiz veya saygısızlık edebileceğimiz anlamına gelmez. Yargılamayı bırakıp kendimize ve etrafimizdakilere saygı duymalıyız, göreceksiniz ki herşey gözünüze çok farklı gelmeye başlayacak. Ufkunuzu açın, farklı bakış açıları deneyin, hayatın size çilek tadında gülümsediğini hissedeceksiniz. Birini yargılamadan önce sizi yargıladıklarında ne kadar can sıkıcı bir durum olduğunu düşünün. İnsanlara yargısız yaklaştıkça onların da size karşı değiştiğini göreceksiniz. En ilginç tarafı da yargılanmadığımız zaman buna şaşırıyor olmamız, çünkü buna fazlasıyla alışmışız. Ben bu yazıyı yargılanmaktan korkmadan mı yazıyorum sanıyorsunuz, açıkçası endişelerim var, ama bu beni yazmaktan doğru bildiğim şeyleri dile getirmekten alı koyamaz. Yoksa bir robottan farkım kalmaz. İyi tarafı bu yazıyı okumama gibi bir seçeneğiniz var, ama buraya kadar okumuşsunuz artık sonuna kadar sabredin derim. İnsanları rahat bırakın, boşverin. Tabuların canı cehenneme. Kimse benim sevdiğim şeyleri sevip yapmak zorunda değil. Kimse hayatını birkaç kişinin tabulanmış fikirleriyle yaşamak zorunda değil. Eğer birşey benim fikirlerimi tekdüzeliğe itmeye çalışırsa ben onu reddederim. Ve mutluysam kimse beni yargılayamaz. İzin vermem. Sevgilerimle... 12

13 Öyle bir noktaya geldik ki, kimseyi sevemiyoruz, hiç birşeye tahammül edemiyoruz. Hep kendi istediğimiz olsun, hep kendi doğrularımız kabul edilsin ve hep ben olalım istiyoruz. Kardeşçe, dostça bir kenara; artık insanca yaşamayı bile unutmuş durumdayız. Neden ve nasıl bu noktaya geldik sanırım bir çoğumuz bilmiyoruz. Fakat ne yazık ki acı bir gerçek bu durum. Tüm aile gün içinde ne kadar bir araya gelebiliyor? Yarım saat, bir saat, iki saat; ne kadar? Bence sadece sofraya oturulduğunda herkes bir birinin yüzünü tam olarak görebiliyor. Yemeğini bitiren kalkıyor sofradan, kimi bilgisayar başına, kimi kahveye, kimi komşuya, herkes ayrı bir yerlere Hatice Sali Patra üniversitesi, Matematik bölümü Öğrencisi Son zamanlardaki bir çok ailenin yansıttığı tablo böyle devam ediyor, hemen hemen her gün gibi Sonra diyoruz ki, eskiden herşeyin tadı çok daha güzeldi, ahh nerede o eski günler. Oysa kendimiz başta olmak üzere herşey değişmiş; neyin ahını ediyoruz. Biz fırsat veriyor muyuz herşeyin eskisi gibi olmasına. Kaçımız özel günler dışında akraba ziyaretlerine gidiyor, kaçımız nine-dede yanında oturup onların hikayelerini dinliyor? Yalnızlığa alışmış herkes, başkasının söylediği en ufak bir cümleyi bile kaldıramayacak duruma gelmiş bugün ki nesil. Anne-babalarımız çok kalabalık bir ortamda geçirmişler ömürlerini. Şimdiye bakıldığında herkesin evi ayrı, kimse kalabalık bir aile ortamını istemiyor. Yapamam diyor! Eskiler nasıl yapmışlarda, biz yapamıyoruz. Bizim onlardan ne gibi bir fazlalığımız varda, böyle bir istekte bulunmak bugün çok normal geliyor? Bilemiyorum hangisinin doğru olduğunu. Fakat herkesin artık çok yalnız olduğunu görünce, eskiler demek ki daha doğrusunu biliyormuş diyorum kendi kendime Bir çoğumuz belkide köylerde yaşıyoruz, konu komşuyla aramız nasıl acaba. Onlarla gerçekten anlaşabiliyor muyuz? Ya da onlara karşı anlayışlı ve sabırlı mıyız? Lafta herkes bir biriyle can ciğer kuzu sarması, ama hele bir komşunun tavuğunu diğer komşunun köpeği yesin! Aman Allah`ım facia, dehşet hepsi bir arada duyulmadık, işitilmedik söz kalmıyor! Yahu kardeşim, madem senin tavuğun bu kadar kıymetli, sahip çık. Başkasının tarlasında ne işi var onun. İkiside hayvan sonuçta, sen sahip çıkmazsan tavuk istediği yere gider, ee ötekide afiyetle yer. Doğanın kanunu bu! Ama hele bir bunu böyle söylemeye kalk komşuya, bak bakalım senden kötüsü var mı artık. Ee hani ev alma, komşu al demişlerdi büyüklerimiz. Yalan söylemişler demek ki, ya da biz bunun ne kadar doğru olduğunu unutacak kadar bencilleşmişiz! Herşeyden, herkesten nefret etmek için o kadar çok sebep üretebiliyoruz ki şaşırılacak bir durum! Birini sevmek için, bu nefret etme çabasının on`da birini harcasak; insanları, doğayı, hayvanları sevmek için o kadar çok sebep bulabiliriz ki Yapmıyoruz yapamıyoruz! Nefret etmek, muhattap olmamak daha iyi geliyor belkide bir çoğumuza! Ufacık bir kediye köpeğe merhamet edemeyecek kadar vicdanı körelmiş bir çoğumuzun. Yolda giderken önümüze bir köpek çıkıyor, çarpıyoruz ve ne yazık ki hiç birşey olmamış gibi yolumuza devam edebiliyoruz. Ne işi var o hayvanın yolda değil mi? Ne yazık ki hepimizin verdiği ortak cevap bu cümle olmuş artık Söylenecek o kadar söz var ki aslında, ama nasılsa herkes yine bildiğini okumayacak mı? Nasılsa başkasının söylediği doğru değil, kendi yaptığımız doğru olacak Ben bu yüzden yazıma bir başlık bulamadım. Sizler istediğinizi yakıştırın 13

14 ΦΑΡΜΑΚΑ & ΕΠΙΠΤΩΣΕΙΣ Esra Topçu Patra Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Öğrencisi Φάρμακο χαρακτηρίζεται κάθε ουσία ή παρασκεύασμα που ανακουφίζει, είτε θεραπεύει, από ασθένειες ή πόνους του ανθρώπινου οργανισμού και γενικότερα αποκαθιστά την ανθρώπινη υγεία. Στην σύγχρονη ζωή διακρίνεται μια τάση επιθυμίας από την πλειοψηφία των ανθρώπων, ανάμεσα τους και πολύ νέοι να λαμβάνουν διάφορα φάρμακα είτε νόμιμα είτε παράνομα. Μερικοί επιλέγουν να παίρνουν κατασταλτικά για να ηρεμούν τα νεύρα τους, άλλοι επιλέγουν τα διεγερτικά φάρμακα (κυρίως νέοι) για να μην νυστάζουν και να διασκεδάζουν όλο το βράδυ.υπάρχουν και αυτοί που επιλέγουν να λαμβάνουν διάφορες ουσίες για να ξεχάσουν τα προβλήματα της καθημερινότητας, χωρίς να σκεφτούν τις συνέπειες. Όλα αυτά τα φάρμακα δεν μπαινοβγαίνουν στον οργανισμό μας έτσι απλά σαν να είναι καραμέλες, αλληλεπιδρούν με διαφορετικούς τρόπους με νευροδιαβιβαστές και άλλες χημικές ουσίες στον εγκέφαλο και μπορούν να προκαλέσουν εθισμό και εξάρτηση. Τι είναι εθισμός και τι εξάρτηση? Εθισμός: Το άτομο έχει απώλεια ελέγχου λήψης του φαρμάκου. Εξάρτηση: Το άτομο δεν λειτουργεί φυσιολογικά χωρίς το φάρμακο. Oταν η χρήση των φαρμάκων γίνεται όχι για θεραπευτικούς, άλλα για άλλους λόγους όπως π.χ. για διασκέδαση, τότε έχουμε καλές πιθανότητες να οδηγηθούμε σε κατάχρηση. Η κατάχρηση (δηλ. υπερβολική χρήση) έχει ως αποτέλεσμα την εξάρτηση και τον εθισμό. Τα φάρμακα που έχουν την δυνατότητα να προκαλούν εξάρτηση διακρίνονται σε 2 κατηγορίες. 1) Υψηλού κινδύνου φάρμακα: Νικοτίνη, κοκαϊνη και ηρωίνη. 2) Χαμηλότερου κινδύνου φάρμακα:εcstasy και αμφεταμίνες. Σε καμία περίπτωση αυτό δεν σημαίνει πως τα άτομα που είναι εξαρτημένα σ αυτά θα έχουν λιγότερες επιπτώσεις στην υγεία τους. ΝΙΚΟΤΙΝΗ: Η νικοτίνη δεν χρησιμοποιείται σύχνα για θεραπευτικούς λόγους, έκτος απο την θεραπεία διακοπής του καπνίσματος. Η λήψη της όμως, γίνεται καθημερινά από την πλειοψηφία των ανθρώπων κάθως υπάρχει σε όλα τα προϊόντα καπνού. Η νικοτίνη δρα σε εγκεφαλικούς υποδοχείς, που φυσιολογικά αναγνωρίζουν το νευροδιαβιβαστή ακετυλοχολίνη και ενεργοποιεί τους μηχανισμούς εγρήγορσης του εγκεφάλου. Για αυτό το λόγο οι καπνιστές λένε πως τα τσιγάρα τους βοηθούν να συγκεντρωθούν και τους ηρεμούν. Μέχρι πρότινος, η νικοτίνη δεν έχει δείξει να έχει κάποια βλαβερή επίδραση στον εγκέφαλο, το κάπνισμα όμως είναι επιβλαβές για τους πνεύμονες. Η νικοτίνη αντιπροσωπεύει ένα σοβαρό παράγοντα για παθήσεις του καρδιαγγειακού και για πολλές μορφές καρκίνου. 14 ΚΟΚΑΪΝΗ: Η κοκαϊνη έχει τοπική αναισθητική δράση, η οποία αποτελεί σήμερα τη μόνη τρέχουσα αιτία για τη θεραπευτική χρήση της. Αυξάνει τη διαθεσιμότητα της ντοπαμίνης και της σεροτονίνης στον εγκέφαλο. Είναι μία φθηνή, διαδεδομένη χημική ουσία, της οποίας η παράνομη χρήση γίνεται καθημερινά από πολλούς ανθρώπους. Προκαλεί ευχάριστα συναισθήματα και είναι ισχυρό ψυχοδιεγερτικό. Είναι επικίνδυνο φάρμακο, η υπερδοσολογία μπορεί να οδηγήσει και σε θάνατο κυρίως σε θερμές περιόδους,καθώς είναι το μοναδικό στην κατηγορία του που έχει την τάση να προκαλεί υπερθερμία. Τα άτομα που κάνουν χρήση κοκαΐνης, σε μορφή «crack» δηλαδή στην μορφή που καπνίζεται, εύκολα γίνονται βίαιοι και επιθετικοί.

15 ΦΑΡΜΑΚΑ & ΕΠΙΠΤΩΣΕΙΣ ΗΡΩΙΝΗ: Ανήκει στην κατηγορία των σκληρών ναρκωτικών λόγω του εξαιρετικά υψηλού σημείου εθισμού που προκαλεί, και είναι κατασταλτικό. Δεν έχει θεραπευτική επίδραση. Είναι παράγωγο της μορφίνης. Η μορφίνη συναταγογραφείται για να ανακουφίσει τον οξύ (έντονο) πόνο και η μη ιατρική της χρήση απαγορεύεται. Όμως, όπως και η κοκαϊνη έτσι και η ηρωίνη ή αλλιώς πρέζα χρησιμοποιείται παράνομα από πόλλους ανθρώπους. Η λήψη ηρωίνης μπορεί να γίνει με ένεση ή κάπνισμα οπότε προκαλεί μία άμεση ευχάριστη αίσθηση. Η αίσθηση ευχαρίστησης υποχωρεί γρήγορα και αντικαθίσταται από μία συνεχή αναζήτηση της ουσίας. Είναι πολύ επικίνδυνη ναρκωτική ουσία που μπορεί να σκοτώσει ακόμη και με μικρή υπέρβαση της δόσης (καταστέλλει το αντανακλαστικό της αναπνοής). ΑΜΦΕΤΑΜΙΝΕΣ ΚΑΙ ECSTASY: Είναι μια ομάδα ενώσεων οι οποίες χρησιμοποιούνται σαν διεγερτικά. Οι θεραπευτική τους χρήση περιορίζεται λόγω της ψυχολογικής - σωματικής εξάρτησης, της ανορεξικής δράσης και της ανοχής που προκαλούν μέτα από χρόνια χρήση. Εμείς θα εστιάσουμε στα παράγωγα μεθαμφεταμίνης όπως, speed και ecstasy, τα οποία είναι πιο διαδεδομένα στον πληθυσμό των νεών. Οι αμφεταμίνες δρουν στον εγκέφαλο προκαλώντας την απελευθέρωση δύο νευροδιαβιβαστών, της ντοπαμίνης και της σεροτονίνης. Το Speed ενισχύει κυρίως την απελευθέρωση ντοπαμίνης, ενώ το «Ecstasy» της σεροτονίνης. Πειραματικά αποτελεσματά έδειξαν ότι το Ecstasy μπορεί να προκαλέσει μεγάλης διάρκειας έως και μόνιμη μείωση των σεροτονινεργικών κυττάρων. Πολλοί νέοι άνθρωποι πεθαίνουν κάθε χρόνο από τη χρήση του Εcstacy. Όσον αφορά το speed συνήθως προτιμάται η μορφή που καπνίζεται από χρηστές ουσιών. Μπορεί να χεται ακούσει πως βοηθάει στο διάβασμα και στην περίπτωση που παρασυρθείτε να σκεφτείτε ότι το speed μπορεί να σας βοηθήσει σε ένα διαγώνισμα μην το κάνετε, διότι δε θα βοηθήσει! Αφήστε που το speed έχει και την ικανότητα να προκαλέσει μία μορφή ψύχωσης που μοιάζει με τη σχιζοφρένεια. Δεν νομίζω ένα διαγώνισμα να αξίζει τέτοιο ρίσκο! ΣΥΜΠΕΡΑΣΜΑΤΙΚΑ Τα φάρμακα υπάρχουν για να μας θεραπεύουν. Γι αυτό το λόγο καλό είνα να επιλέγουμε να τα παίρνουμε από νόμιμα μέρη, όταν πραγματικά τα έχουμε ανάγκη, αφού έχουμε συμβουλευτεί και έναν ιατρό και όχι επειδή θέλουμε να περάσει ευχάριστα η ώρα μας. Δεν κάνουμε κατάχρηση, γιατί κάτι πολύ σημαντικό για το φαρμακό για να παραμείνει φάρμακο είναι η δόση. Άν πάρουμε κάτι που δεν χρειαζόμαστε ή πάρουμε περισσότερο απ αυτό που χρειάζομαστε και καλά για να μας περάσει πιο γρήγορα ο πόνος τότε το φάρμακο παύει να είναι φάρμακο και γίνεται δηλητήριο για τον οργανισμό. -Νευροδιαβιβαστής: βιοχημική ένωση που χρησιμεύει στην μεταβίβαση πληροφορίων απο τον ένα νευρώνα ( δηλ. Κύτταρο) στον επόμενο. -Ντοπαμίνη: πολύ βασικός νευροδιαβιβαστής και πολύ σημαντικός για τον εγκέφαλο, ελέγχοι συστήματα που ρυθμίζουν την διάθεση, τα συναισθήματα,προκαλεί ισχυρό αίσθημα εγρήγορσης... -Σεροτονίνη: βασικός νευροδιαβιβαστής, συμμετέχει σε όλες τις φυσιολογικές λειτουργίες όπως ύπνος, έλεγχος της όρεξης, καρδιαγγειακή λειτουργία, μυϊκη σύσπαση, ψυχική διάθεση... -Ακετυλοχολίνη: Νευροδιαβιβαστής της οποίας η δράση ανάλογα με τον υποδοχέα μπορεί να είναι τόσο διεγερτική όσο και ανασταλτική. -Υποδοχέας: Είναι ένα ειδικό μόριο στο οποίο προσδένεται το φάρμακο για να διεκπεραιώσει την δράση του. 15

16 7 SORUYLA KANSERİ TANIYALIM Ömer Kadri Uludağ Üniversitesi, TIP Fakültesi Öğrencisi KANSER NEDiR? NE B 1-) Kanser nedir? Kanser vücut hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalması ile meydana gelen bir hastalıktır. Hücreler henüz tam bilinmeyen bir nedenle, kontrolsüz olarak bölünmeye başlarlar. Bu yüzden bedende hızlı hücre çoğalmasından oluşan kötü urlar oluşur ve bunlara kanser denir. 2-) Kanser tipleri nelerdir, iyi huylu ve kötü huylu kanser nedir? Benign (İyi huylu) Tümör: Yavaş büyüyen, çevre ve uzak dokulara yayılmayan tümörlerdir. Bunlar nadiren ölüme yol açmaktadırlar. Malign (Kötü huylu) Tümör: Hızlı büyüyen, çevre ve uzak dokulara yayılan ve maalesef ölümle sonuçlanan tümörlerdir. 3-) Kanserin RİSK faktörleri nelerdir? a) Sigara, alkol. b) Yaş, cinsiyet, aile öyküsü, beslenme alışkanlıkları. c) Hava kirliliği, radyasyon, uzun süre güneş altında kalma. 4-) Kanser tehlikesinin 7 habercileri nelerdir? a) Rahim ve makattan gelen normal olmayan kanama veya akıntı. b) Uzun süre ses kısıklığı ve öksürük. c) Büyük veya küçük abdest yapmaktaki değişiklikler. d) Meme veya vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkan şişlik ve sertlikler. e) İyileşmeyen yaralar. f) Yutkunma güçlüğü ve hazımsızlık. g) Ben ve siğillerde meydana gelen büyüme, kanama, renk değişikliği, yara. 5-) En sık görülen kanser tipleri nelerdir? KADINLAR Göğüs kanseri % 20 * Rahim kanseri % 14 Bağırsak kanseri % 12 Lenf kanseri % 9 Mide kanseri % 4 ERKEKLER Akciğer kanseri % 32* Prostat kanseri % 10 Lenf kanseri % 9 Bağırsak kanseri % 7 Mide kanseri % 5 16

17 7 SORUYLA KANSERİ TANIYALIM iliyoruz? NE YAPMALIYIZ? *Kadınlarda göğüs kanserinin 1. sırada yer alması, cinsel hormonlar, bebeği erken sütten kesme, kürtaj olma gibi faktörlerle yakından ilişkilidir. *Erkeklerde ise akciğer kanserinin başta gelmesinin sebebi aşırı sigara kullanımıdır. 6-) Dünya genelinde kanser yükü ne kadardır? Dünyada her yıl yaklaşık 12 milyon yeni kanser olgusu meydana çıkmaktadır. Bunların % 70 az gelişmiş ülkelerde % 30 ise gelişmiş ülkelerde meydana gelmektedir. Her yıl kanserden ölenlerin sayısı 7,6 milyon kişiyi bulmaktadır. İnsidans ve ölümle sonuçlanma açısından, akçiğer kanseri dünyada en üst sırada yer almaktadır. 7-) Kanserle mücadelenin (korunmanın) aşamaları nelerdir? ÖNLEME: Sigara kullanmamak, sağlıklı beslenmek, spor yapmak, güneş ışınlarına aşırı mazuriyeti azaltmak. ERKEN TANI VE TARAMA: 50 yaşından itibaren kadınlar meme taramasına katılmalı ve 2 yılda bir olmak suretiyle iki yönlü mamografi çektirmelidir. İlk cinsel ilişkiden itibaren, ilk 3 yıl içinde en geç 21 yaşında serviks (rahim ağzı) kanseri tarama testi yapılmalıdır. Her yıl jinokolojik muayene Pap Smear (Test Papanikolau) yapılmalıdır. Palpasyon: Kendi kendine meme muayenesi. Her bilinçli kadın kendi kendine meme muayenesi yapmayı öğrenmeli ve bunu alışkanlık haline getirmeli. Yapılan son araştırmalara göre, önleme ile kanseri % 40, erken tanı ve tarama, palpasyon gibi kolay ve basit önlemlere ise meme kanseri başta olmak üzere, kanserle ölüm oranında en az % 25 düşüş saptanmıştır... UNUTMAYIN!!! KANSER = ÖLÜM DEĞİLDİR... 17

18 KÖPEĞİMİZ HAKKINDA YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ Mehmet Mehmet Oğlu Selanik Aristotelio Universitesi, Veterinerlik Fakültesi Öğrencisi Bu yazımızda toplumumuz tarafından ve hatta dünya genelinde köpek besleme ve yetiştirme konusunda sıkça yanlış anlaşılan ve yorumlanan beş maddeye aydınlık getirmeye çalışacağız. 1) Köpeğin midesi ağırınca ot yer: YANLIŞ Otlama meselesi köpeğin gayet tabii bir davranış şeklidir. Daha insanlar tarafından evcilleştirilmeden önce köpeklerin vahşi yaşamlarında temel besi kaynağı avladıkları otobur hayvanlardan olusmaktaydı, yani yırtıcı niteliğindeydiler. Etlerini veya iç organlarını ayırt etmeksizin otobur avlarını bütünüyle tüketen vahşi köpekler, midelerinde bulunan bitkisel liflerdende dolayısıyla istifade etmekteydiler. Bu tür liflerin biz insanların dahi sindirim sisteminin düzenli çalışması konusunda ne derece önem arz ettiği birçoğumuzca bilinmektedir. Günümüzde ise köpekler yırtıcı niteliğini kaybetmiş olduklarından gıda ihtiyaçlarını insanlar tarafından sağlanan hazır yemeklerle karşılamak zorundalar, ama ne yazık ki çoğunlukla bu gıdalar söz konusu liflerden oldukça mahrum olduğundan köpekler bu ihtiyaçlarını gidermek amacıyla otlama yöntemine başvurabilmekteler. Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki köpeğimiz möö lemediği sürece ot yemesinde endişelenecek bir durum söz konusu olmamaktadır, ama yinede köpeğimizin beslenme konusunda uzman görüş olarak bir veteriner hekimin tavsiyelerine başvurmak faydalı olur, köpeğimizin sağlıklı bir yaşam geçirmesi için bu önemlidir. NOT: Obur hayvanlar otu biraz fazla kaçırdığı zaman kusma meydana gelebilir, endişelenecek bir durum söz konusu değildir. 2) Köpeğin kendi vücudunun herhangi bir yerinde bulunan yarayı yalaması yaranın iyileşmesine yardımcı olur: YANLIŞ Aksine yaranın iyileşmesini geciktirmekle kalmayıp mikrobiyel enfeksiyon oluşma riskini arttırarak durumun daha ciddi boyutlar almasına neden olabilir. Böyle durumlarda olası kötü senaryolardan kaçınmak için mutlaka bir veteriner hekime baş vurulmalı ve gereken müdahale uzman tarafından yapılmalıdır. Hayvanın bu davranışının ayrıca elisavet tasması giydirilerek engellenebilmesi mümkündür. 18 3) Köpeğimizi soframızdan artan kemikle ve kedimizi balık kılçığıyla beslemekte bir sorun yoktur: YANLIŞ Birçoğumuz menüsünde ızgara et bulunan bir sofradan kalktıktan sonra bahçedeki köpeğimizin yalvarış dolu bakan gözleriyle karşılaşınca, arta kalan kemikleri ona vermekten kendimizi alıkoyamamaktayız, bu bir gerçek... Aynı şekilde mutfağında balık kızaran bir evin etrafına toplanan kedilerin adeta bir koro şeklinde miyavlama merasimlerinin ev kadınına verdiği eziyetin boyutu hepimizce malumdur. Bu telkinlere dayanamayıp hayvanımıza verdiğimiz kemik-kılçığın ne derecede faydalı veya zararlı olabileceği konusunda ne yazık ki bilinçsiziz Kesin olarak söyleyebiliriz ki söz konusu maddelerin hayvanımıza verebileceği olası zararlar göz ardı edilemeyecek derecede önem arz etmektedir. Tehlikeler başlıca bağırsak sorunları (kabızlık veya kabızlıkla birlikte zaman zaman ishal), diş apseleri, diş etlerinde zedelenmeler, osefagus, mide ve bağırsakta tıkanmalar veya delinmeler, hatta hayvanımızın boğulması olarak sıralanabilir. Bu yüzden köpeğimize kemik yedirme konusunda ısrarcı isek bu kemiklerin mümkün olduğu kadar büyük olmasına ve kırılmaz oval köşelere sahip olmasına özen göstermeliyiz (örneğin dananın ayak kemiği) ama yinede en iyisi hayvanlar için özel olarak

19 KÖPEĞİMİZ HAKKINDA YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ tasarlanmış kemik benzeri mamüllerdir. Söz konusu ürünleri hayvan dükkanlarından (PET SHOP) temin edebilmek mümkündür. 4) Yaşı ilerlemiş olan köpek eğitilemez: YANLIŞ Pekala eğitilebilmesi mümkündür ama zorluk derecesi biraz daha yüksek olabilir. Bunun nedeni ise köpeğin öğrenme kabiliyetini yitirmesi olmayıp yalnızca öğrenme hevesi biraz kırıldığındandır. Eğitim sırasındaki ödüllendirmelerin sıklığı biraz daha arttırılarak bu engeli aşmak mümkün olabilmektedir. Aynı zamanda şunu da belirtmek gerekir ki köpeğimizin eski bir alışkanlığını terk etmesi yeni bir şey öğrenmesine nazaran zorluk derecesi daha yüksek olmaktadır, bu nedenle eğitim sırasında yapılacak olası bir hatanın ileride telafi edilmesi zorlu olabilmektedir. 5) Köpeğin ömründe bir senesi insanın yedi senesine denktir: YANLIŞ Senelerden beri toplumumuzun dilinde dolanan bu aslı astarı olmayan yöntem birçok kişinin bu konuda yanılgıya uğramasına neden olmuştur, gerçekte işler göründüğü kadar basit olmayıp köpeğimizin insan yaşının hesaplanması belirli etkenlere bağlı olmaktadır. Köpeklerin cinslerine göre cüsse büyüklüklerinde farklılıklar oluşmaktadır ve bu cüsse farklılıklarının akabinde daha birçok değişiklikler meydana gelmektedir. Küçük cüsseli köpekler (chiahua, pekignese, pug, pincsher vs.) yetişkinliğe 12 ayda girerken büyük cüsseli köpekler (rottweiler, german shepher, great dane, sivas kangal vs.) 18 aydan sonra yetişkinlik çağına ermekteler. Aynı zamanda bu iki tür köpeklerin yaşama süresinde de farklılıklar gözlemlenebilir (küçükler yaşına kadar yaşarlarken büyükler genelde ortalama sekiz sene yaşarlar). Ama yinede köpeğimizin yaşama sürecinin uzunluğu ayrıca şu etkenlere bağlı olmaktadır: Köpeğin cinsi: Cüssesini, yaşama sürecini ve saf kan cinse bağlı özel hastalıkları belirler, örneğin Doberman pincsher cinsi köpeklerde kalp büyümesine dayalı kalp yetmezliği sıkça rastlanan bir rahatsızlıktır. Beslenme: Dengeli olduğu takdirde hayvanın yaşama sürecini ve yaşam kalitesini olumlu yönde etkilemektedir. Beden faaliyeti: Cinsine göre eğer hayvanın günlük faaliyeti yeterli ise yaşam süreci ve kalitesi olumlu etkilenmektedir. Yaşama ortamı: Hayvan sağlığını doğrudan etkilemekte, eğer hayvanımız devamlı olarak dışarda yaşıyorsa, ayrıca aşıları ihmal edilmiş olarak diğer hayvanlarla temasta bulunuyorsa sağlığının ne derecede güvende olduğu bilinemez, bu nedenle aşıları kat i suretle ihmal edilmemeli aynı zamanda veteriner hekimin önerdiği parazit ilaçları titizlikle uygulanmalıdır. Veteriner kontrolü: Hayvanımızın yaşam sürecini ve kalitesini doğrudan etkileyen en güçlü etken tabikide uzman bir veteriner hekim tarafından uygulanan sağlık kontrolleridir. Böylelikle olası hastalıklara karşı önlem alınmakla kalmayıp çeşitli hastalıklara daha ilk safhalarında gerekli müdahale edilebilmektedir, bu da hayvanımızın çeşitli rahatsızlıkların yıpratıcı semptomlarına marus kalmasını engeller ki hayvanın yaşam kalitesi böylelikle yükselmiş olur. Aynı zamanda doktorumuzun vereceği hayvan yetiştirme konusundaki tavsiyeler elbetteki büyük derece önem arz etmektedir. Köpeğimizin insan yaşını kabaca aşağıdaki tabloya dayanarak hesaplayabilmek mümkündür. Köpek Insan 3 ay 3 sene 6 ay 10 sene 12 ay 20 sene 2 sene 24 sene 3 sene 28 sene 4 sene 32 sene 5 sene 36 sene 6 sene 40 sene 7 sene 44 sene 8 sene 48 sene 9 sene 52 sene sene 90 sene (Bir yaşından sonra her sene için ayrıca dört insan senesi eklenmekte.) 19

20 Rıdvan Köse Mehmet Patra Üniversitesi, Pedagoji Bölümü Öğrencisi Uneba Realm ve Ben Büdü Röportaj Öncelikle bizlere kendinizden bahseder misiniz? Kaç yıldır müzikle uğraşıyorsunuz? İsmim Hasan, eksenimdekiler kısaca bana Asan der aynı kişiler Emrah a Emra diye seslenirler nedense Medrese-i Hayriye mezunuyum, Atina üniversitesinde ne zaman biteceği konusunda kafamda çeşitli soru işaretleri bırakan Tarih ve Felsefe bölümünde eğitim hayatımı sürdürmekteyim. Meriç nehrinin kıyısına 3 mil uzaklıkta bulunan Ahrenpınar köyünden olduğumu da eklemek isterim. Teşkilatın diğer elemanları ise, 13 ihmalin temelini atmış olan abim Mehmet (Zuzu) ve empam Ali (Nujelm). Meşgul olduğumuz alana müzik diyerek müzisyenelere hakaret etmek istemem ama ürettiğimiz parçaların içinde melodilerden oluşan bir ahenk olduğunu varsayarsak, yapmaya çalıştığımız şey; lyric odaklı gürültüden oluşan bir çeşit müzik ki; 2004 ten bu yana amatör olarak içinde bulunduğumuz hengamenin tanımı. Grubunuzun ismi nedir ve neden o isim; bir anlamı var mı? Ayrıca kullandığınız bazı nickname ler de var onları da açıklayabilir misiniz? (Anlamlarını) Bizler, Uneba Realm ve Ben Büdü olarak Teşkilat-ı 13 İhmal çatısı altında toplanmış; müzik başta olmak üzere, sinema kurgu, grafik tasarım ve fotoğrafçılık gibi farklı dallarda da faliyet gösteren sanat severleriz. O yüzdendir ki bu oluşumu teşkilat olarak nitelendirme gereği duyduk. 13 ihmal ismi ise; Ali nin lise 2 dönemi 13 dersten ihmale kalıp sınıfı geçmesinden ilham alınmıştır. Herhangi bir mistik mesaj içermemektedir. Uneba Realm, Nujelm ve Zuzu nun bulduğu oluşumun ismidir, hakkında bilgi vermek istemiyoruz lakin bir tiyo müstesna, o da bu: O ne be? :). Ali, Nujelm nick ini, mmorpg türü oyunların atası olarak kabul edilen Ultima Online oyununda ki bir mezarlığın adından esinlenmiştir, lakab konusunda abimin kararları değişken olduğundan, düzenli olarak kullandığı bir nickname i yoktur ama aramızda Zuzu olarak tanınır. Benim Büdü yü tercih etme sebebimse, nickname aradığım dönem de bana sempatik gelmiş olmasından ibaret. Neden başka bir müzik alanı degil de rap? Kısacası neden rap? Başlıca bir sebep sunmak gerekirse, rapin yapılabilmesinin oldukça kolay olması, bir diğer etken de yaşadığımız ve yaşlandığımız ortamda başka bir müzik alanıyla ilgilenebilecek yeterli düzeyde altyapı ve çeşitliliğin bulunmaması tabiiki de. Onun dışında rap e başladığım yıllarda yaşımın getirdiği saldırganlık, kendini ifade edebilme, toplumdan soyutlanabilme ihtiyaçlarının dışa vurumuna oldukça musait bir müzik türü olması sıralayabileceğim sebeplerden sadece bir kaçı. Haftada kaç saat müzikle ilgileniyorsunuz? Çalışmalarınızı/provalarınızı nerede yapıyorsunuz? Özel bir yeriniz var mı? Düzenli olarak uyduğumuz bir program yok gibi. Meşgul olduğumuz saatler genelde ilham ve ruh halimizin bulunduğu durum ile orantılı olsa da çok saat diyebiliriz. Çalışmalarımızın müzik yapımı ve kayıt aşamasını, Atina/Zwgrafou nun eski yurtlarında 6 yıldır konakladığım odamda kurduğumuz, 20

21 Uneba Realm ve Ben Büdü mütevazı ekipmanlardan oluşan home studio niteliğindeki mekanda yapıyoruz. Lyric yazımı ise, işin, herkesin kendi evinde çaresine baktığı kısmı diyebiliriz. Albümünüz var mı? Ortaçağ diye adlandırdığımız arası kaydedilmiş bir kaç demo albüm ve sayısız demo parça var ama insan içine çıkartılabilecek olanlar, 2008 yılının kasım ayında internete sunduğumuz Uneba Realm in Nobel Olusu, benimse Gadab albümüdür ki; onların da artık insan içine çıkartılıp çıkartılamayacağı konusunda bazı şüphelerimiz var arası çıkarttığımız single parçalar Teşkilatın Ronesans ı olurken, 2012`in nisan ayında internet e sunduğumuz ve Amerika`da 70 lerde tavan yapmış Soul müziğinin sample larından beslenerek işlenmiş olan Mood albümü; aramızda, 13 ihmal in Aydınlanma Çağı olarak kabul edilir. Bir yerlerde ya da festivallerde çıkıp şarkı söylüyor musunuz diye soru sormak istiyorum ama emin değilim. Sayısız demek istemem ama hatırı sayılır sayıda konser teklifi aldık ki bunların bazıları oldukça büyük organizasyonlardı. Atina`nın underground konser mekanlarında Salto Mortal grubu ile sahne deneyimi yaşamış olsam da, Teşkilat olarak bu konuda tecrübe ve prova eksikliğimiz olduğundan teklifleri geri çevirme durumunda kaldık. (Yani reddedişimizin ünlü olmamızla bir bağlantrsr yok :) ) Kısa bir zaman içinde Atina da küçük bir konser yapmak istediğimizi de eklemeden geçemeyeceğim. Sizce rap müziği toplumsal olaylara karşı belirli bir duruş sergileyebilen bir müzik türü mudur? Eğer öyle olduğunu düşünuyorsanız bunu çalışmalarınızda uyguluyor musunuz? Örnek bir şarkınızı paylaşabilir misiniz? Şarkı ismi? 90`lara, yani rapin ciddi anlamda icra edildiği döneme dönersek eğer, parçaların %90 ın toplumsal, sosyal ve politik yapıya atfedilmiş olduğunu görebiliriz. Emceeler rap in toplumsal konulara karşı belirli bir duruş sergileyebildiğini savunur, gelgelelim işin aslı, belirli bir duruş sergileyebildiği sanısına kapılmaktan başka birşey değildir. Bu, kahvede politika yapıp ülke kurtarmayla eş değerdir kanımca, nitekim ikisininde mottosu çok laf az iştir. Tüm rasyonel yollar bu sonuca çıksa da, ben, uydurduğumuz bu yalana inanıp, bilinçli bir şekilde yapıldığı sürece, rap in sosyal yapıya etkisi olabileceğini savunanlardan birisi olmaya devam edeceğim. İşin özünde Doğru ve Yanlış bir olsada geçen bilmem kaç bin küsır yılda bu iki kavram göreceli bir konuma indirgenmiştir, bu da, mclerin doğru ve yanlış a temas etmek istediklerinde yukarıda anlatılmaya çalışılan o duruşu sergileyememeleriyle sonuçlanır. O yüzdendir ki biz Teikilat-i 13 ihmal olarak sosyal bir parça yazmak istediğimizde, ki sıkca yaptığımız birşey değildir, daha etkili ve gerçekçi olmasını istememiz sonucunda, tez-antitez-sentez üçlüsünden oluşan Hegel diyalektiğini uygulamaya özen gösteririz. Uneba Realm in anateması genelde daha septik ve mistik olduğundan Teşkilatımızda sosyal sorumluluğu ben üstlenmiş durumdayım. Eski parçalara nazaran bu hususta bütün bir parça yazmak yerine, son zamanlarda kağıda dökülmüş olan Masturadamus, Ölüler Öksürmez, Melankolik Battle gibi şarkılarda, bahsi geçen hicivleri satırların arasına serpiştirmekle yetindiğimi söyleyebilirim. 21

22 Uneba Realm ve Ben Büdü Yanılmıyorsam rap müziğinin belirli bir kültürü ve hitap ettiği belirli kitlesi var. Bu bağlamdan yola çıkarak ve Atlim isimli şarkınızı varsayarak kabaca Trakyaca rap özelliği ön plana çıkabilir mi? Liberal bir yapıya sahip olmasıyla tanınan hiphop in da kendi içinde bazı katı kuralları ve tabuları vardır. Yapılan işin öncelikle, hiphop kültürünü bilen, benimseyen kesim tarafından kabul edilmesi MC için ön plandadır ama Atlim parçasın da olduğu gibi daha deneysel, daha trakyavari her kesime hitap edebilecek istisna parçalar yapmakta ayrı bir keyiflidir gelgelim bahsi geçen hiphop i benimseyenlerin, toplulumuz da yeterli coğunlukta olmamaları, yaptığımız beatlerin, özellikle yazdığımız rhyme ların alışılmış rap`ten farklı, tarzımızın da daha expremental yapılanmasına vesile oldu. Toparlayacak olursak şarkılarımızın herkes tarafından dinlenilip beğenilmesi güzel, bu müziği anlayanlar tarafından beğenilmesi daha tatmin edici diyebilirim. Yukarıdaki sorudan yola çıkarak, trakya şivesiyle veya şive kullanmadan, trakyalıların sosyal yapısına ve kültürüne hitap eden özgün bir rap müziği şekillenebilir mi? Gerçekleşirse sizce nasıl olur? Her ne kadar bize özgün olan bu şiveyi severek kullansakta, eğri oturup doğru konuşacak olursak, Batı Trakya lehçesinin kulağa pekte hoş gelmediği, hatta zaman zaman itici olduğu açık (acı) bir gerçek. Müziğin tüm dallarında olduğu gibi, rap te de kişiye veya bölgeye özgün bir tarz oluşturmak, o tarzın tüketimi ile bağlantılıdır. Rap in evrensel bir müzik türü olduğunu da varsayarsak, bölgesel rap in emceeyi kısıtlaması gibi bir durum söz konusu, böyle durumlar da genelde, Selanik stilini uygulayanların Atinalılar tarafından, İstanbul tarzını icraa edenlerin de Ankaralılar tarafından dinlenilmemesiyle sonuçlanır, o yüzdendir ki bir çok başarılı diyebileceğimiz emcee genel e hitap eden şarkılar üretmeyi tercih eder. Nihayetinde herkesin yaşadığı bölgeden etkilendiği de bir gerçek, bu konuda başlı başına tarz oluşturmak yerine dahil olduğu tarzı, kültürüne has olan kelimelerle, deyimlerle ya da kalıplaşmış repliklerle süslemesi yeterli bence. İnternette size ait bazı video klipler mevcut, onlardan biraz bahsedebilir misiniz? Özellikle de Corpse of Nobel Paradox isimli video-clip çok başarılı olmuş. Nasıl çektiniz profesyonel yardım aldınız mı? Mood albümünün 13. parçası Siyah Adamın Ruhu, Corpse of Nobel Pardox ve Nujelmin solo parçası Inci olmak üzere şu an a kadar 3 klip çektik. Bunlardan en çok dikkat çekeni tabiiki de Paradox un klibi oldu. Klip çekme hikayemiz bundan 4-5 yıl öncesine dayansa da ekipman konusunda sıkıntımız olduğundan epey bir gecikti. Sonra, çok yakın arkadaşımız olan Mehmet bir gün elinde oldukça iyi bir kamerayla geldi ve SAR ı çektik. Klibi çeken, montajlayan, oynayanlar dahil olmak üzere herkesin ilk defa yaşadığı bir deneyimdi, sonuç olarak güzel bir klip olduğunda karar kıldık. Daha sonra bir diğer yakın arkadaşımız olan Fahri elinde daha iyi bir kamerayla geldi ve INCI`yi çektik, bu klip, SAR`da yapılan kadraj ve montaj hatalarını daha asgariye indirmemizi sağladı. Sonuç itibariyle, teknik açıdan ilk klipten çok daha başarılıydı. Son olarakta Ali`nin kanlı bir klip olarak tabir ettiği ve uzun zamandır kafasında olan Paradoxu çektik, mekan olarakta parçanın konseptine oldukça müsait olan Metsobio üniversitesinin eski yurtlarını seçtik, oyuncularsa her zamanki gibi çevremizdeki yakın arkadaşlarımızdı. Çekimler bittiğinde herkes memnun, mutlu mesud bir şekilde evine döndü ama Ali klibin montajını bitirdiğinde şüphesiz kimse bu kadar iyi bir sonuç beklemiyordu. 22