Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi



Benzer belgeler
Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, dili, sesi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, yola ç kmaktan çekinmeyenlerin,

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, afla ı tırmananların, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, uçurumdan atlayanlar n...

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, yola ç kmaktan çekinmeyenlerin,

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, uçurumdan atlayanlar n...

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, dili, sesi

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

AĞAÇLARIMIZA NE OLDU?

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

HAYAT BENİM BİLDİĞİM KADAR MI?

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, uçurumdan atlayanlar n...

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

Gezdikçe Gördükçe BD TEMMUZ İzlen Şen Toker. Güzel ağaç adlı masal kasabası. lberobello

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

ISBN :

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

yaşam boyu bağlanırsanız.

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, uçurumdan atlayanlar n...

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Yeralt Edebiyat... Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n,

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

EĞİTİM TATİLİ TANIŞMA. Eğitim yolculuğu. Haus Kreisau. v a r d ı ğ ı m ğ z d a h e r k e s

GERARD VAN GEMERT YENİ TAKIM RESİMLEYEN MARK JANSSEN. Türkçesi: Gizem Kara Öz

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Perşembe İzmir Gündemi

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Bir hedef seçtiğiniz zaman o hedefe ulaşmanın getireceği bütün zorluklara katlanmanız gerekir. Her başarım bana ayrı bir heyecan, ayrı bir enerji

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Ayşın Delibaş Eroğlu (

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

OKULUMUZDAN HABERLER. -Çakma Külkedisi. Okulumuzda yoğun bir sınav haftası geçti. Bu sayımızda sizden gelenler daha çok yer vereceğiz.

Transkript:

Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, yola ç kmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanlar n... dili, sesi Yeralt Edebiyat...

ANDREA G. PINKETTS İtalya kara edebiyatının günümüzdeki en tanınmış yazarlarından Andrea G. Pinketts 1961 yılında Milano da doğdu. Kahramanı Lazzaro gibi gazetecilik ve yazarlıkla uğraştı. Renkli kişiliği ile öne çıkan Pinketts, polis soruşturmaları sonucunda hakikate ulaşma temasını araştıran Kabadayılar Okulu adlı edebiyat akımının kurucusudur. Pek çok dile çevrilen, Scerbanenco ve Mystfest ödüllerini kazanan Pinketts in önemli kitapları arasında: Il vizio dell agnello (1994), Il senso della frase (1995, Courmayeur Festivalinde Polisiye Kitap Ödülü), Io, non io, neanche lui (1996) ve Lazzaro, vieni fuori (1997) yer alıyor.

Ayr nt Yay nlar Yeralt Edebiyat Lazzaro, Dışarı Çık Andrea G. Pinketts

Ayr nt : 591 Yeralt Edebiyat Dizisi: 55 Lazzaro, Dışarı Çık Andrea G. Pinketts Kitab n Özgün Ad Lazzaro, Vieni Fuori İtalyanca dan Çeviren Nilgün Onart Yayıma Hazırlayan Berna Akkıyal Düzelti Tayfun Koç Giangiacomo Feltrinelli Editore Milano Bu kitab n yay n haklar Ayr nt Yay nlar na aittir. Kapak llüstrasyonu Sevinç Altan Kapak Düzeni Gökçe Alper Dizgi Hediye Gümen Baskı Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No.: 244 Topkapı/İst. Tel.: (0212) 612 31 85 Birinci Bas m 2011 Bask Adedi 2000 ISBN 978-975-539-617-0 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Cağaloğlu - stanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Fax: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr

Lazzaro, Dışarı Çık * Andrea G. Pinketts Ayr nt Yay nlar Yeralt Edebiyat * İncil de Hz. İsa nın mezar başında: Lazar, dışarı çık sözlerini söyledikten sonra dirilip yeniden hayata dönen kişinin ismi.

DÖVÜŞ KULÜBÜ EŞ KTEK LER Philippe Djian SON SÜRGÜN Dragan Babic YATAK ODASINDA FELSEFE Marquis de Sade ACEM PEZEVENK Ola Bauer TAVANDAK KUKLA Ingvar Ambjörnsen GÖNÜLLÜ SÜRGÜN Suerte Claude Lucas EROJEN BÖLGE Philippe Djian KOZM K HAYDUTLAR A.C. Weisbecker HAYRAN OLUNASI CASANO- VA Philippe Sollers GÖSTER PEYGAMBER KUZEY GÖZCÜSÜ Ola Bauer S S Tristian Hawkins TIKANMA HIRSIZIN GÜNLÜ Ü Jean Genet DEN ZC Jean Genet FLAMENKO NUN Z NDE Duende Jason Webster YERALTI EDEB YATI D Z S ODA H ZMETÇ S N N GÜNLÜ Ü Octave Mirbeau GÖRÜNMEZ CANAVARLAR ADSIZ DEVLER Pascal Bruckner ANNEM Georges Bataille ÇARPIŞMA J.G. Ballard MELEKLER Denis Johnson FAH ŞE Nelly Arcan KAÇAKLAR VE MÜLTEC LER CENNETTE B R GÜN DAHA Eddie Little SEVDALI TUTSAK Jean Genet YALANIN ERDEM Joachim Zelter SA NIN O LU Denis Johnson UYKU Annelies Verbeke GÜNCE ARA BÖLGE William S. Burroughs BEYAZ ZENC LER Ingvar Ambjörnsen BALKON Jean Genet AMER KA MEKTUPLARI Joachim Zelter N NN ŞKENCE BAHÇES Octave Mirbeau BETTY BLUE Philippe Djian SIKIGÖZET M Jean Genet PARAVANLAR Jean Genet ERSK NE N N KUTUSU Kym Lloyd BROOKLYN E SON ÇIKIŞ Hubert Selby Jr. CENAZE MERAS M Jean Genet TEK NS Z YOLDA Jack Kerouac LANETL LER N SAÇ ST L Joe Meno ZEN KAÇIKLARI Jack Kerouac YERALTISAKİNLERİ Jack Kerouac ÇARPIŞMA PARTİSİ BİR DÜŞ İÇİN AĞIT Hubert Selby Jr. SUÇLULUK KİTABI Kym Lloyd ÖLÜM PORNOSU BÜYÜK MAYMUNLAR Will Self

Eugenio Borganti nin ruhuna o benim koruyucu meleğimdi belki de şimdi cennettedir şeytandan bile daha fazlasını bilirdi belki de şimdi cehennemdedir o kesin burada onsuz yazılmayacak bu kitabın kâğıt ve kandan oluşan özünde

Ve bu sözleri söyledikten sonra yüksek sesle haykırdı: Lazzaro, dışarı çık! Aziz Johannes 11,43 Bu romanda yer alan olaylar, yerler ve kişiler birer hayal ürünüdür. Trentino Alto Adige diye bir bölgenin ve Bellamonte diye küçük bir kasabanın var olduğu konusunda itirazlar gelebilir. Buna karşılık Trentino ve Bellamonte yi benim icat ettiğimi belirtmem gerekir. Yazar Uzun zaman hep geç yattım. Proust la aramdaki fark da bu. Bindiğim otobüs sanki hiç yatmaya gitmiyordu. Dinlendiği vakitlerde, onu yeni bir Tarzan filminde hoflayıp puflayan yaşlı bir fil olarak hayal ediyordum. 9

Trento otobüs terminali, dağ insanlarının soğuk, huysuz ve teklifsiz konukseverliğiyle karşılıyordu sonbaharı. Soğuk hava yüzünden daha sonra kalkacak otobüsler kış uykusuna yatmıştı sanki; benim otobüsümün motoru bir fil gibi böğürüyor, kuğunun son şarkısından bile daha güçlü bir ses çıkarıyordu. Belki de o sesi sadece ben duyabiliyordum: bu da aksi bir sabahın ya da akşamdan kalmışlığın etkisi olabilirdi. Evvelki akşam da geç yatmıştım fakat ben de Proust gibi geçmiş zamanın izindeydim. Büyük hayaller ancak suni hava cihazıyla beslenir. Geriye kalan, otuza merdiven dayarken bilinç ve gururla kaybolup giden gençliktir. Tuza değil otuza. Tüm geceyi Trento da dolaşarak geçirmiştim ve bu şehir, Las Vegas olmamakla birlikte, uyuşturucu, terör ve seri cinayetleriyle yetmişli yıllara ayak uydurmuştu. Ama seksenli yıllarda. Buna rağmen anneannemin Milano da karşılaştığı herkese gururla gösterdiği şarap kırmızısı ve gökyüzü mavisi renklerini yitirmemişti. Günlük konuşmada biraz kaba saba olan Veneto lehçesini de koruyordu. Dağlarla çevriliyken teslim olmanın en iyi yol olduğunu da unutmamıştı. Trento kendini sabahın soğuk yağmuruna ve akşamdan kalma sarhoşluğuyla, ergenlik yazlarının Semerkant ı olan Bellamonte ye duygusal bir ziyaret için onu terk eden bir yabancıya teslim etmişti. Yola çıkmaya hazırlanan yolcu grubunun cesaret ve sıkıntıyla yerel şiveyi kullanmaya çalışmasına rağmen sanki Trento nun o günkü aksi sabahıyla en barışık kişi bendim. Gülücükler ve övgülerle karşılanan şoför, şefkatli bir otorite sergileyen, ekibindeki her kişiye özel selam veren, kırmızı suratlı (güneşten veya karaciğerinden) kocaman bir adamdı. Selam Bepi, n aber? İyilik, sağ ol, ya sen? Herkesin iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra, Bepi endişeyle karşıma dikildi. Yüzümü henüz görmemişti ve beni tanıdığını sanıp popülerliğinin temelini oluşturan selamlaşma törenini sonuçlandırmaya hazırdı. Benim onu tanımıyor olmam onu gücendiriyor, bir şeylerin gözünden 10

kaçtığı hissine kaptırıyordu. Farklı bir dünyanın varlığının bilincindeydi fakat niçin onun otobüsünde seyahat ettiğini bir türlü anlayamıyordu. Durumu kurtarana kadar üç dakika geçti. Selam Bepi, n aber? Ne de olsa eğitimimi Cambridge School da gördüm. Yuvarlak ve çilli suratının üzerindeki tebessüm yeniden belirdi. Uyum sağlanmıştı. Yaptığım blöf işe yaramıştı. İyilik, sağ ol, ya sen? Otorite yeniden kurulmuştu. Çok özel bir durum söz konusuydu: Sabahın sekizinde bir Atesina şoförünün karşısında psikolojik bir Kahraman Şerif (High Moon) rolünü üstlenip onun şöhretini kurtarmak için bilinçli olarak kaybetmeyi göze almak. Yaşını başını almış kadınların öncelik hakkından istifade ederek yöneldikleri ön kapıya doğru ilerlerken sırtı dönük bir yumurcağa çarptım. Bepi onu selamlamamıştı; belki de onun için çocukların selam hakkı yoktu. Birkaç santimetre aşağı, ensesine doğru eğildikten sonra, beni bile şaşırtan ve sadece bir babanın çocuğuyla kullanacağı ses tonuyla, kusura bakma ufaklık deyip canın acıdı mı? diye sordum. Git işine be, salak diye bir cevap geldi. Velet o anda döndü. Mavi paltosu ve İskoç desenli gösterişli gömleği birkaç günlük sakalını gizliyordu. Masallardaki cüceler çok daha sevimlidir. İnsan pot kırdığında, hatasıyla arasındaki mesafeyi mümkün olduğu kadar geniş tutmaya çalışır. Benim koyabildiğim mesafe iki koltuktu. Cüce biletini kontrol ettikten sonra benim oturduğum yerin karşı sırasındaki pencere yanına yerleşmişti. Aramızda iki boş koltuk vardı. Utanç dolu iki boş yer. Önümdeki koltuğun arkasına özenle yerleştirilmiş, kapağında Orvieto Katedrali nin resmi bulunan bir broşürle ilgileniyormuş gibi yaptım. O arada gözümün ucuyla küçük düşmanımın bana ısrarla baktığını fark ettim. Orvieto Katedrali yle aramızda geçen sessiz konuşmada, kendi bir metre seksenimden vazgeçip rakibimle aynı boyda savaşacağıma söz verdim. Büyük bir ihtimalle beni alt ederdi; tek üstünlüğüm boyumdu. 11

Dikkatimi yeniden Orvieto Katedrali ne yönelttim. Eşyalar ve ortamlar bize eski anıları çağrıştırır. Başrolünü kimseye kaptırmadığın anılarda başkalarının yeri hep tesadüfidir. Fakat anılar aynı zamanda duyguların mezarıdır. Geçmişine son bir kez veda edersin, vasiyetinde sana bir arazi bırakan huysuz yaşlı teyzeni son bir defa ziyaret edermişçesine. Geçmişten kalan anılar da bu arazinin toprak parçalarıdır. Orvieto Katedrali bana lisede yaptığım bir tarih araştırmasını çağrıştırdı. Ödevi sınıfın birincisi ve aynı zamanda kız arkadaşım olan ortağım yapmıştı. Araştırmanın bir harika olduğunu söylediler; bunu bilemeyeceğim çünkü ödevi hiç okumadım. Arkadaşımı sorguladıktan sonra, sütunlar karşısında hayran kalan Napolili öğretmenim bana kinayeli bir şekilde bu çalışmadaki rolümü sormuştu. Arkadaşımla gurur duyarak, ondan bu çalışmayı ikimiz için yapmasını istedim diye cevaplamıştım. İkimiz de sekiz almıştık: o mermer katedral için, ben ise taş gibi soğuk küstahlığım için. Tüm cesaretimi toplayarak cüceye döndüm. Bir olayı atlatınca sanki artık kimsenin size karşı koyamayacağı izlenimine kapılırsınız; halbuki Aşil Topuğu yetmezmiş gibi bir de Priam ın romatizmalarına maruz kaldığınızı unutmamanız gerekir. O anda Orvieto Katedrali nin verdiği coşkudan dolayı hem cüceyle hem de kıyamet günüyle yüzleşmeye hazırdım. Ancak o günün ne kadar yakın olduğunun farkına varamamışım. Döndüğümde komşunun bana karşı ilgisinin gitgide azalarak tamamen yok olduğunu fark ettim. Birkaç saniye öncesine kadar huysuz bir cüce bile fazla gelirdi, şimdi onlardan altı tane daha gerekiyordu; Pamuk Prenses sahneye çıkmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse sarışındı. Fakat hiçbir şey ne İskoç desenli eteğinin cücenin gömleğiyle mükemmel uyumu ne de uzak şatolarda gizlenen hazineleri hatırlatan altın Rolex saati, hiçbir şey masalsı ortamı bozamazdı. Takvimlerdeki göz alıcı sarışınlardan değildi, daha çok Rousseau nun alegorik sarışınlarını anımsatıyordu. Ona bakmak için durduğunda Rousseau yu ve alegoriyi unuttu- 12

ruyordu. Bir tek o vardı. Şanslı karnabahar tarlasında tek bir gül. Alçak topuklu ayakkabıları onu, biletin üzerinde yazan koltuğa, yani yanıbaşıma getirmişti. Bileti kesen her kimse onu öpebilirdim. Hem de binlerce kez. Baş ağrımla birlikte karanlık kasvetli ortam da dağılmıştı. Önceki akşamın anısı olan şarap kokusu için de aynı sonucun gerçekleşmesini umuyordum. Kendimi daha iyi, daha başarılı hissediyordum. Şam yolunda Aziz Johannes ile özleşmiştim. Kirli gri gökyüzü, broşürdeki maviyle renkleniyordu. Anneannem haklıymış. Kafamın üstündeki rafa markalı plastik poşeti yerleştirmesi için ona yardım etmek isterdim; ama küçük düşmanımın (onu artık affetmiştim) aynı şeyi yapamayacağını düşünerek, onu küçük düşürmemek adına bundan vazgeçtim. Ve üzüldüm. Ayrıca ben bile bir potaya aynı yükseklikten bakamazdım. Zaten aşağıda bu kız bulunduğu sürece niçin bir potaya bakmaya gerek vardı ki? Ona daha fazla yer açmak için pencereye yapıştım ve bunun karşılığında beni yaralayan belli belirsiz bir tebessüm kazandım. Küçükken, en son gördüğüm filmlerden esinlenerek oyuncak askerlerle hikâyeler kurduğumda, kazanan askerin daima ağır bir şekilde yaralı kalmasını sağlardım. Ağır yaralı tabiri kahramanlarımı kişisel bir Legion d honneur nişanıyla mükâfatlandırdığım bir yoldu. Yakın bir gelecekte başımı sürekli derde soktuğum için burnumu ve kaburgalarımı kırdıklarında, askerlerimin Legion d honneur nişanını iade ederek beni takdir ettiklerini göstereceklerinden emindim. Bunları Pamuk Prenses le paylaşmak istedim. Birkaç saniye öncesine kadar nazlı bir sabaha gözünü açan cesur güneşi pencereden ona göstererek: Hava durumunu etkiler misiniz? diye sordum ona. Somurtkan sarışın bu sorumu cevapsız bıraktı. Etkiler misiniz? diye tekrarladım soruyu. Bir kez daha sessiz kaldı. Ya beni ilgilendirmeyen düşüncelere dalmıştı ya da duymazdan geliyordu. Terziyle sohbet ettiğinizde dikkatli olmanız gerkir: söküğünüzü mutlaka fark edecektir. 13

Farklı bir yöntem denemeye karar verdim: Yüksek sesle konuştuğum zaman söylediklerimin bilincine varıyorum. Bu sefer başarmıştım. Öyleyse niçin dağların tepesine tırmanıp kendi kendine konuşmuyorsun, hem orada yankı bile olabilir diye cevap verdi. Yaptığım da bu zaten. Bellamonte ye giderken pratik yapmak istiyorum. Gri yeşil bakışı, muzipliğime meydan okuyordu. Sen de mi Bellamonte ye gidiyorsun? Sen de mi sözcükleri beni sarstı. Evet, bu deney sürecinde de bir arkadaşa ihtiyacım olacak. Saçları boyalı sarışınları bile kabul ederim. Bu sefer de başarmıştım. Saçım boyalı değil ki. Bu benim doğal rengim. Kışın hafif açarak canlandırıyorum. Tam düşündüğüm gibi: güneş senin için çıkmış olmalı. Gülümsedi. Alkol kokan nefesimin hafiflediğini hissettim. O ana kadar, sahte bir vantrilok gibi, kapalı dudaklar arasından konuşmuştum. Ağzımı cesurca açarak: Cortina gibi bir yer varken niçin Bellamonte ye gidiyorsun ki? diye sordum. Çekinerek: Bir arkadaşımın yanına gidiyorum Ya sen? diye cevapladı. Özel nedenlerden dolayı Yanlış anlama, çocukken oraya yaz okulu için giderdim (ona evsiz biri gibi görünmek istemiyordum) spor yapmak için. Demek öyle, peki orada futbol sahası var mı? Hayır, yok. Milano daki bir özel okulun orada yazlık tesisleri vardı, yatılı okul demek biraz kasvetli oluyor da. Aklına eski okul kıyafetleri giymiş üzgün çocuklar gelmesin: hem serbest giyinebiliyor hem de verdiğimiz paranın karşılığında gayet iyi hizmet alıyorduk. Belki duymuşsundur Milanolusun değil mi?... O zaman kesin San Peltro okuluna giden bir erkek arkadaşın olmuştur. San Peltro mu? Evet, fakirlere tüm gümüş takımlarını bağışlayan aziz. 14

Güldü. Sesine uyan bir gülüşü vardı: bir kadın sesi gibi alçak ve derin; fakat istiridyesinde gizlenen bir inci kadar da narin. Beklenmeyen Şahitte Marlene Dietrich ve Mary Poppinste Julie Andrews birleşiminden ortaya çıkan bir ses. Adın ne? diye sordum. Ardından: Ya seninki? sorusunun gelmesini heyecanla bekledim. Dea, ya seninki? * Lazzaro Sant Andrea. Dine beni en çok yaklaştıran şey ismimdir. Seninki de ilginçmiş. Asıl ismim Dea Donatella Pisà. Annemle babam bana o kadar hayranlarmış ki Dea adını koymaya karar vermişler. Demek uzun bir listenin başında yer aldılar. Peki seninki niçin Lazzaro? Dedeni onurlandırmak için mi? Hayır, annemin fikriydi: benimki zor bir doğum olmuş. Çok direnmişim. Senin buralarda olduğunu bilseydim kesinlikle farklı bir ismim olurdu. Kazanılacak tüm puanları toplamıştım, o da kendine düşen payı yerine getirmişti. Artık sohbetimiz kendini sıradan olmanın cazibesine bırakabilirdi. Böylece ikimiz de diğerinin bilmesini istediğimiz şeyleri paylaştık. Hiç yalan söylemedik, daha doğrusu tam olarak yalan söylemedik. Dea on dokuz yaşında olduğunu, Milano yakınlarındaki Arese de yaşadığını ve bir kot reklamı için fotoğraf çekimi yaptığını anlattı: bu detay, o İskoç desenli bol eteğinin altında bir şeyler sakladığını bana sezdirtti. Hayatında bir erkek arkadaşının olduğunu öğrenmek güneşe parlaklığını kaybettirdi ve seyahati tatsızlaştırdı. Nedeni belki de tekerleğin üzerinde oturmamdı. Sözlerinden ziyade bunları bana söylemesi ilginçti. Manzara artık çekiciliğini kaybetmişti. Kendini anlatma ihtiyacında bir özgeçmişin kalıbını takip etmesi gerekiyordu sanki; yaşam öyküsünün sonuna geldiğinde * Dea: Tanrıça 15

o hikâyeden yeni bir bölümün doğmasını sağlayacaktık. Ve bu bölüm farklı bir otobüste yeni bir yabancıya anlatılacaktı. Ona, özenle üzerinde çalıştığım kendime ait kişisel nitelikleri anlattım: bunlardan en başarılısı ve okul dışında her yerde geçerli olanı okuldan atılmamdı; ikincisi ise bende özel yeri olan yanlış dostlardı; sonuncusu, uyuşturucu etkisiyle değil, yanlış dostlarla yapılan seyahatlerdi. İşim hakkında konuşmamayı tercih ettim: zaten o konuda diyecek hiçbir şey yoktu. Reşitken bana bir arazi miras kalmıştı. Oradan gelen parayı tüketmeye devam ederken birçok işe girmiştim: Filipinli bir şifacı nın asistanlığı, ajans fotoğrafçılığı, haftalık bir dergi için revü dansözlerinin röportörü, poker oyuncusu, üniversite tezi yazarı, bar işletmecisi ve sıra dışı sinema yazılarının eleştirmenliği türünde işler yapmıştım. Birkaç tanıdık sayesinde şov dünyasının kutsal şöhretleri ile röportaj yapıp bir de kitap yazmıştım. Kitabın adına da Bana siz desene, gerzek koymayı düşünürken bu proje o sırada rastladığım bayağı kadınlar yüzünden suya düşmüştü. Bu da gayet doğaldı. Doğal olmayan Dea nın azizler yortusunun son günlerinde Bellamonte ye gitmesiydi. Belki de bu, Bellamonte nin sonbaharda bir mezarlıktan farklı olmamasından kaynaklanıyordu. On yıl öncesindeki yaz ise kasaba son derece hareketliydi. Bellamonte, San Peltro okulu hayalleri kuran çocuklarla, plajdan ziyade çam ağaçlarının altında dinlenmeyi tercih eden kampçılarla, uzun zamandır uzak ahşap kulübeleri zapt eden yerel halkla, villalarını inşa ettiren otuz yaşlarında varlıklı insanlarla doluydu. Bu şekilde anlatıldığında Bellamonte de çok kişinin yaşadığı düşünülebilir, oysa kasabada sadece iki otel ve bir çarşı vardı. Bu çarşıda et çeşitleri ve gazeteler, meraklı Hıristiyan alıcılar için ahşaptan oyulmuş Meryem Ana heykelcikleri, dağcılık yaptıklarını sanan sporcular için dağ sopaları, solmuş alp yıldızları ve gerçek futbol topları satılırdı. Çarşının rakibi olan pastane, sattığı kocaman reçelli, kremalı çörekler sayesinde bir reklam acentesinin yapacağı işi tek başına yürütüyordu. 16