Esrar Dede ve Galip Dede



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Gel Ey YA AŞK! Cumartesi, 28 Şubat :00

, ERZİNCAN, TÜRKİYE.

Nafiz Diba. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.


Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

DİNLEDİM NEY DEN HASRETİ Pazartesi, 11 Haziran :59

Arapgirli Haşim Koç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

Anlamı. Temel Bilgiler 1

tellidetay.wordpress.com

Çileler sıkıntı yoldaşın oldu Ömrüne her zaman kahırlar doldu Henüz açan gülün çok çabuk soldu Dört mevsim bitmeyen kış mıydın anne

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

Yücel Terkanlýoðlu. HTML clipboard. Yaþamadýklarýndýr Dünyan! Uykuyla geçirdiðim her an, Benim için yitik bir zaman. Rüyayla devirdiðim kazan,

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Bugün mihman gördüm gönlüm saz oldu. Mihman canlar bize safâ geldiniz. Kalktı gam kasavet bahar yaz oldu. Mihman canlar bize safâ geldiniz

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Takvimdeki Deniz (Şiir İncelemesi)

Bu vesileyle hem vefk usülü tarihi hem de zaman içinde husule gelen bazı hissiyatımızı ifade eden manzumeleri bir araya getirmek istedik.

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

Sevda Altunsoy. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

(d.1286/1869-ö.1319/1902) âşık

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Yusuf Bulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

- Sorma, şişenin üzerinde iyice çalkalayın yazıyormuş, ben fark etmemişim

Mehmet Aydın 5. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

YALÇIN ÖZDOĞAN. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Aşkın insanlar üzerinde etkin bir gücü, keskin bir egemenliği, yadsınamaz bir hakimiyeti, çürümeyen bir nüfuzu, dayanılmaz bir baskısı vardır.

Mevlâna ya ve Türkiye ye Hasret

Akın Uyar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Uğur Akkaş. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

, ERZİNCAN, TÜRKİYE.

gece bana gündüzleri uğramaz gece uykudayken gelir şşşşşşt deyince ağzı şarap tadındadır hatıralarım karışır

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

1. SINIF TÜRKÇE. Copyright YAZAR Ahmet KÜÇÜKAYDIN Hacer KÜÇÜKAYDIN. KAPAK TASARIMI Resul KÖSE. DİZGİ - SAYFA TASARIMI Resul KÖSE

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Nakarat Alnımızın aklığı kafire kabus olur. Mazlumun canı yansa ahı bize dokunur. 2. Nakarat

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

Bayburtlu Âşık Kurbani: Allah için her an Kurban olmalıyız. Çarşamba, 08 Ekim :21

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

Sezen Aksu 2. Çok Ayýp. Söz - Müzik: Sezen Aksu. Kulaðýma geliyor, atýp tutuyorsun, ileri geri konuþuyorsun aleyhimde. Çok ayýp, çok ayýp.

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

Herkes bir arayış içinde

İ.Ö 100 Temel Eser. Kategori: Şiir Salı, 11 Ağustos :32 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF. Çanakkale içinde aynalı çarşı

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Cemil Kara. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

1) Aşağıdaki atasözlerinden hangisi gerçek anlamlıdır?

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Duygular Dönüştü Söze. Erenler Zehir Getirin Balınan Öldürmen Beni Bağrıma Diken Batırın Gülünen Öldürmen Beni

Yazının çıktığı kaynak: Âşık Derdiyar ın Çift Kafiyeli Şiirleri, Erciyes, S. 293, Mayıs 2002, s. 9-10

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Hakan Gökbaş. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Lütfi ŞAHİN /

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

temlerini işlediği şiirlerinden bazıları: Yol Düşüncesi, Sessiz Gemi, Rintlerin Akşamı, Ufuklar, Mehlika Sultan.

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır.

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

KİTABİYAT. Mevlānā Celāleddin-i Rumî, Mesnevî 1-2/3-4/5-6, Nazmen Tercüme: Ahmet Metin Şahin, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006.

Kelime anlamı itibarıyla kudsi,mukaddes,bütün kusur ve noksanlıklardan uzak,pâk ve temiz olan anlamınadır.

Mevlânâ dan Bilgelik Katreleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Mesnevi den (ş 7 irli) r H i k â y ele

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Sevgili dostum, Can dostum,

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Ne Yana Gitsem, Ne Yapsam Nafile; Fatsa nın Hayali Gözümden Gitmez.

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

Transkript:

Esrar Dede ve Galip Dede Ümmügülsüm Vural Bir Molla Celal var bir de Tebrizli Şems bilinen en güzel dostluk hikayesi olarak Beş asır sonra Esrar ile Galip doğar sevda burcundan, aynı pınardan ama dolunay olamadan, hilal iken bitecektir bu hikaye.ikisinin de asıl ismi Mehmet. Esrar ve Galip seçtikleri mahlaslar, şairdirler kendileri... Galip Yenikapı Mevlevihanesi'nin kıymetli zatlarından olan babasının ışığında yetişir, mum dibini aydınlatır yani, söylenenin hilafına. Evde ilim için önünde, tekkede edeple arkasında, yanında hep. Bir evin bir oğlu, tek çocuk. Nazlı, kıymetli, şık, sadece beyazdır kıyafetleri, hep beyaz Ve güzel mi güzel, nurlu mu nurlu bir yüzü vardır. Öyle ki bir yerden geçtiği zaman nuru ve kokusu kalır ardında. Mum gibi, lamba gibi ona bakıp başka yöne bakıldığında aksi kalır, o görülür yine Lakabı vardır halk arasında:"zamanın Yusuf'u", "İkinci Yusuf"... On yedi yaşında bir divan tertib edecek kadar şiiri olur. Bu yaşta divan sahibi olmak o devrin şartlarında çok yüksek bir zekayı, ilmi ve fikri seviyeyi gerektirir. Zamanın büyüklerinden birinin kendisine verdiği Es'ad mahlasını herkeste bulunduğu için değiştirir. "Son beyitinde Es'ad ismi geçen iyi şiir için şiire yazık, kötü şiir için bana yazık.." diyerek... Seçtiği Galip mahlası, divanından sonra ikinci şaşırtıcı olay olur onunla ilgili. Oldukça iddialı bir isim çünkü. O yaşta bir tıfıl için fazla iddialı... Ama Galip'in esas vurgunu, yirmi beş yaşındayken üç ayda yazıp tamamladığı bir mesnevi ile olur. "Artık böyle bir mesnevi yazılamaz!" denince Nabi'nin Hayrabad'ı hakkında, "Allah, Kur'an ile güzel söz söyleyenlere meydan okuyor, hadi onun gibi bir söz söyleyin diyerek. Eğer her devirde güzel söz söylenmeyecek olsaydı Allah Teala niçin ebedi olan sözünde böyle buyursun?" düşüncesi ile: "Ben yazabilirim Allah'ın izniyle!" der. Hüsn ü Aşk böyle bir mantık, inanç ve vakarın kitabı ve divan şiirinin son mükemmel mesnevisi. Bomba gibi düşer o zamanın zevk meclislerine! Ve hep olan, ona da olur. Çabuk tüketince kolay ulaşılanları, zorluklara sıra gelir genç yaşta. Kaçıp Konya'ya gider; çile çekecek, beşinci boyutta gezinecek, Hüsn ü Aşk'ın ateşten denizinde mumdan gemiler yüzdürdü ya, bakacak nasıl oluyormuş bu işler... Anne baba dayanamaz onun hasretine, himmet dileyip getirtirler Yenikapı'ya. Suskun ve boynu bükük geçen bir kaç yılın ardından otuz yaşında icazet alır.. Tıfıl iken "dede" olmuş bir civan. Bir can, can-aver (can alan) olmuş, hayret ki hayret Cenab-ı Rabbi'l-alemin'in işlerine! Tam o günlerde... Galata mevlevihanesi şeyhi vazifesinden azledilir, "küstahlık" etmiştir. Konya'dan bir şeyh efendi çağırılır, o ise Allah'a yalvarır, son nefesi Mevlana hazretlerinin eşiğinde versin, duası kabul olur. Elde kim var başka: Galip Dede... Galata'nın o kozmopolit, o karmaşık, o esmer gündemine ince bir gül dalı gibi düşer Zamanın Yusuf'u "Galata Mevlevihanesi'nin tıfl-ı nazenini" kimsenin dilinden düşmez artık. Bir mecliste suratını asmış, efkarlı ve bunalımlı oturup duran Esrar'a: "Sen de mi Galata'nın tıfl-ı nazeninine tutuldun, nedir bu hal?" diye çatılınca duyar Esrar onun adını. O zamanlar orta yaşlarını süren, ağır oturaklı, ciddi adamdır o. Ağır abilerden yani... Hafife alır hayatının hatasını yaparak... "Onu bir gören bir daha eteğinden ayrılamıyor" diyenlere "Eh görelim bakalım tılsımını şeyhinizin, yarın gidiyorum, hem de dizinin dibine, tekkeye!" der. Esrar mı aldın be Esrar, nasıl bir söz ettin böyle, yazık ettin kendine!.. Ateşe karşı yiğitlik olur mu, denize meydan okunur mu, rüzgar alıp götürmez mi yaprağı; gönül işlerinde cür'etin yeri var mı? Oysa Galip, Hakk'ın haberdar etmesiyle bilmektedir ruhuna kanat olacak kişinin az sonra şu kapıdan içeri gireceğini ve çıkmayacağını. Tebessümle seyreder yağmurlu, rüzgarlı sokaktan yağmurla da, rüzgarla da, kendisiyle de kavga ede ede geleni...cür'etin bedeli vurgundur, bilen bilir; yare karşı haddini bilmeyenin, gözleri de yanacaktır gönlü de...kartal kanatları gibi kalkık omuzlarla huzura giren Esrar'ın omuzlarının inişi, kalbinin yanmasından sonra olacaktır. Edep sevdadan sonra gelir, teslimiyet de... Buraya kadar herşey güzel Bulunca insan, bir müddet şükürle sarılır nimetlere, sonra yavaş yavaş ülfet gelir kurulur sevdanın tahtına, o zaman can çekişmeye başlar ruh. İki Mehmet, Şeyh Galip ile nevniyaz (yola yeni giren dervişe derler) Esrar, Mevlana ve Şems gibi, birbirlerinin hem hocası hem talebesi olurlar. O bunu yetiştirirken bu da onu yetiştirir aslında...

Semada selamlaşma (mukabele) vardır; semazenler karşılıklı eğilirler, göz göze... Bu eğiliş insanın özündeki "Ve nefahna" sırrınadır, o bakış O'na... Az önce denize karşı oturup Rahman'ın tecellilerini seyretmiş iki dostun, sema gibi bir sonsuzluk seyahati öncesi birbirinin gözlerinde, kendisini tamamlayacak olan'ı selamlaması ne sarsıcı ve ne çarpıcıdır! Teveccühtür tasavvufta en özel eğitim şekli, bir talebenin gözlerinin içine bakmak... Şeyh Galip Esrar'ının gözlerinin içine bu manada da bakmaktadır. Bir kaç zaman sonra, ben diyeyim bir ay, siz deyin bir yıl; Esrar'ın gözleri perdelenmeye başlar. Gözlerinde bir esmerlik, bir gölgelenme... Ufak ikazlar; bir gamze, bir kaş çatış... Hayır, tesir etmez; bir süre aydınlık, sonra yine bulutlar kapatır güneşi. Tarihe geçmemiş ne olduğu, ya bir alışkanlık eseri esrar içmesi yahut kadın-kız meselesi... Bir gece Şeyh Galip tam da aleminin zirvesinde, Esrar'a görünüverir sırlı bir boyuttan! Sadece bir görüntü! O kadar... Cübbesinin savruluşunu görür Mehmet Esrar; bir de, bir de o savruluşun rüzgarı yüzüne vurur, nefesini keser bir an. Koşar eşiğe ama "Şeyh halvette... Kimseye izin yok!" Başlamıştır, yanında bile gurbet günleri. Sürgün günleri. Tecrid Uzaklığın en koyusudur bu. Bakar ama eskisi gibi değil Söyler, ellere der gibi. Tutar, buz gibi... Tecrid... Bir ağacın yapraklarını dökmesi gibi hazana döner Esrar. Ne yapsın, bir şiir yazar özür beyanında: Kâküllerine ol mehin, ey şâne, dokunma Zencîri kırar bu dil-i dîvâne, dokunma Gül-berk misâli ciğerim pâreliyorsun Ey bâd-ı seher, ol gül-i handâne dokunma Feryâd-ı ene'l-hak eder âvâz-ı tanîni Fâş etmesin esrârını, peymâne dokunma Bünyân-ı nizâm-ı felek, ol kûy-ı belâdır Âlem yıkılır bu dil-i vîrâne dokunma İçtikleri hep hûn-ı ciğerdir fukarânın Şeyhâ, kerem et, hâtır-ı rindâne dokunma Eğlenceleri zülf-ü dil-ârâm-ı elemdir Dinle, ne siyah gûndur o efsâne, dokunma Şâhım, senin Esrâr sadâkatli kulundur Lûtfeyle, o derviş-i perîşâne dokunma O dolunaya benzeyen sevgilinin saçlarına sakın dokunma ey sevgilinin tarağı, yoksa deli gönlüm zincirlerini kırar kıskançlığından Böyle saçlarını taradıkça sen, dertlerim artıyor, imtihanlarım ağırlaşıyor iyice Onun saçları karardıkça kararıyor bahtım Rüzgâr kokusunu getiriyor her seher, dayanılmaz oluyor bu gönülden düşmüşlük Ey seher rüzgarı, goncanın bağrına sokulup yapraklarını dağıttığın gibi ciğerlerimi paramparça ediyorsun, o benim gül yüzlü sevgilime dokunma

Benim gönlüm her neye baksa Rabbini görür, O'nu anar gizli sırlarla; bu gönül kasesini kırma ki sırları açığa çıkmasın Ey zavallı Esrar, âlemin nizamı Hak erenlerinin mahzun gönüllerindedir, onların gönüllerini kırma ki kainat yerle bir olmasın Dervişlerin içtikleri kendi ciğerlerinin kanı oldu bir nice zamandır; şeyhim, kerem eyle, müridlerinin gönlüne dokunma Onların tek zevkleri senin huzur veren elemlerindir, dinle ne acıklı hikayelerdir onlar, aman acıyıp da o elemleri bizden alma, dokunma Senin derdin bize dermandır, senin kaş çatışın bize ilaçtır, senin uzak duruşun bize çağrıdır Eşikteki kalbimdir, bas da geç şeyhim! Ama ne olur öyle bakma, yanıyor yüreğim sızım sızım... Sultanım, Esrar senin sadık bir kölendir, lutfeyle bu derviş-i perişane dokunma "Dokunaklı bir gazel olmuş Mehmet efendi..." Böyle der, evet evet, sadece böyle söyler Şeyh Galip gazeli dinleyince... Ah!!.. Hani dargınlığını azcık gösterse alıp dağlara kaçıracak Esrar onu, savuracak bir uçurumdan ötelere ama hayır, sanki hiç bir şey yaşanmamışcasına yabancı durur işte! Karar verir, bu böyle olmaz; ben bunu daha fazla kaldıramam! (Ne güzel, kaçıp sığınacak bir yerleri var o zamanlar aşıkların.. ) 1001 gece sürecek olan büyük "çile"ye girme isteğini arzeder sultanına. Galip: "Madem öyle istiyorsun, öyle olsun..." der, öyle umursamaz, ne halin varsa gör! (Ah, güzel gözlü, güzel yüzlü Galip, Yusuf-u Sani, kimbilir ne denli yakıcıydı bakışları öyle bigane çevirirken yüzünü... Ve nasıl da sızlıyordu kalbi en derinden!) 365+365+271=1001 İnsan hiç mi özlemez? Bir kez bile, kapıdan bari bakmaz mı? Bu sevda, bu bekleyiş yakar pişirir Esrar'ı... Gözyaşlarının tükeneceği kadar zaman eder bin bir gece... Bin birinci gece bir Miraç kandiline denk gelir. Ve o gece ay dolar Esrar "dede"nin hücresine: Galip ziyaret eder onu gece sehere devrilirken! Bu ne lütuf sultanım! Hoş geldin, Hoş geldin! Sabaha dek sohbet, halvet, sükut olsa, bin yıllık özlemi bitirmeye yeter mi bir gece? Sabaha doğru Galip hücreden çıkar, öyle munis, öyle mesud... Sabah namazından sonra cenazesini çıkarırlar Esrar Dede'nin. Şeyh Galip bu doyamadığı dostuna çok içli bir mersiye, ağıt yazar ki canlar dayanmaz! Ama bir nebze olsun anlaşılabilir manzara: Kan ağlasın bu dide-i dür-barım ağlasın Ansın benim o yar-ı vefa-darım ağlasın Çeşm ü dehan u arız u ruhsarım ağlasın Baştan başa bu cism-i siyeh-karım ağlasın Ağyarım ağlasın bana, hem yarim ağlasın Guş eyleyen hikayet-i Esrar'ım ağlasın

Nadide bir güher telef ettim dirig u ah Hak içre defn edip geri gittim dirig u ah Zat-ı şerifi aleme bir yadigar idi Fakr u fena vü aşk-ı hüner ber-karar idi Her şeb misal-i şem benimle yanar idi Saye gibi yanımda enis-i nehar idi Hakka tamam aşık idi yar-ı gar idi Birkaç zaman muammer olaydı ne var idi Allah verdi aldı yine kurb-ı hazrete Biz kaldık intizar ile ruz-ı kıyamete Ahir nefeste sohbeti oldu muhabbet ah Bir yara vurdu bağrıma, ah derd-i firkat ah Gelmez mi hiç kalb-i fakire bu suret ah Ey kaş etmeyeydim o aşıkla sohbet ah Yakmazdı belki canımı bu nar-ı hasret ah Telh etti kamımı o zehir-nak şerbet ah Eyvah elden o gül-i handanım aldı mevt Esrarım aldı, dil ü canım aldı mevt Olsun mübarek ol mehe kabr-i saadeti Mevlâ müyesser ede makam-ı şefaati Bitmiş ne çare dane vü gelmiş saati Dehrin budur hemişe muhibbana adeti Tefrik içindir etse de izhar vuslatı Zehri yutulmaz ağza alınmaz harareti

Ben gördüğüm bu dar-ı fenanın fenasıdır Bâkî Huda rızası beka Hak bekasıdır Meydan-ı mevlevide nişan aşikar edip Pervaz ederdi şevk ile anka şikar edip Eylerdi nay u defle sema ah u zar edip Bulmuştu kan-ı meşrebi hakta karar edip Almıştı müjde kuyuna yarin güzar edip Gitti ne çare Galib'i hasretle bar edip Olsun visal-i hazret-i piranla kam-yab Kıldı karin-i kabr-i Fasih-i felek-cenab Bıraksın yaşla dolu gözlerim yükünü, ağlasın! O benim vefalı yarim ağlasın! Gözlerim, ağzım, yüzüm, yanaklarım ağlasın! Baştan başa bu siyah cismim ağlasın! Bana hem dostum ağlasın hem de düşmanım; Esrar'ımın hikayesini duyan ağlasın!.. eşsiz bir mücevher kaybettim ben, eyvah, vah! Toprağa gömüp geri çekildim eyvah, vah! Varlığı aleme bir armağan idi; fakr, fena ve aşk hüneri vardı onda; her gece mum misali benimle yanar, gündüz gölgem gibi yakınım olurdu. Hakiki bir aşık idi, Hazreti Ebubekir gibi mağara arkadaşı, can dostum idi; ne olurdu birkaç zaman daha yaşasaydı! Allah verdi, yine O aldı kendi katına, bize kıyamet gününü beklemek düştü Son nefesinde muhabbeti söyledi, ayrılık acısı bağrıma nasıl bir yara vurdu! Bu fakirin kalbine bu manzara nasıl gelmez artık? Keşke onunla hiç yakınlık kurmasaydım! O zaman bu hasret ateşi canımı yakmazdı; lezzetimi nasıl da acıya çevirdi o zehirli şerbet! Eyvah, ölüm elimden gülyüzlü dostumu aldı; Esrar'ımı aldı, kalbimi ve canımı aldı! O ay yüzlü dosta kabri mübarek olsun! Mevlâ makam-ı şefaati lutfetsin. Ne çare, rızkı tükenmiş, saati gelmiş Kaderin sevenlere adeti budur işte: Kavuşturması ayırmak içindir ki vuslattan sonra ayrılık, zehir gibi bir acı ve dayanılmaz bir ateştir. Benim gördüğüm bu fani dünyanın yalnız fenalığı, kötülüğüdür; Bâkî olan Allah'ın rızası, beka Hakk'ın bekasıdır Mevlevilik yolunda iz bıraktı. Şevk ile kanat çırparak yüksek yerlerde uçar, anka gibi manaları avlardı. Ney ve defle sema edip ah ile inlerdi. Hak yolunda karar kılıp yaratılış gayesine ermişti. Yarin yurduna ulaşmış ve müjde almıştı ondan. Ne çare, Galib'e hasreti yükleyip gitti Kader onu Fasih hazretlerinin kabrine komşu eyledi. Hak dostlarının mübarek ruhlarına kavuşup mesud olsun! Bir yıl geçer aradan Şeyh Galip, bir akşam rahlesinde talebelerinden birinin notunu bulur:"bu derece yüksek mertebedeki bir zatın, dış görünüşüne bu derece dikkat etmesi nasıl olur?" Halden ve gönülden ve hiç olmazsa dilden anlamayanların elinde kalmış bir bülbül gibi titrer Galip... Derler ki bu, içine iner Şeyh'in, üç gün hasta yatar ve canını Canan'a arz eder.. Hem de Esrar Dede'den bir sene sonra, aynı gün

Babası musallada son kez yüzüne bakınca: "Bu siyah sakal bu tahtaya hiç yakışmamış!" diyerek ağlayacaktır ve kapatacaktır o nurâni yorgun gözlerini, gün doğmaz akşamlara; ak sakalına dökülen son birkaç damla yaşla ve boğazına düğümlenen son kelamıyla, geçti Galip Dede candan ya Hû Kaynak : http://galatamevlevihanesi.blogspot.com.tr/2007/10/esrar-dede-ve-galip-dede.html