Mehmet Atilla Tudem Yayın Grubundan çıkan kitaplarý: Kafesteki Çikolata Bilgisayardaki Saklambaç Uçan Dalgalar Tuhaf Yaratıklar

Benzer belgeler
Kuğu Gecesi. Ferda İzbudak Akıncı

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

AYLA ÇINAROĞLU. Mavi Boya

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

2011, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

Nastasia Rugani Resimleyen Charline Collette. Böcek Tamircisi

Kırmızı Şemsiye. Şiirler: Mavisel Yener. Öyküler: Aytül Akal. Resimler: Saadet Ceylan. Resimler: Ayda Kantar

2015, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A. Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

Her gun. yeni bir. macera

Hicabi Demirci ÇİZGİNİN. Çizgisi. Karikatürün Serüveni

AYLA ÇINAROĞLU. Aliş in Kabakları

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

2

SÜPER ÇOCUKLAR-3 KOKU DELİSİ

Bu kitabın telif hakları Siebel Publishing Services ve Kalem Ajans aracılığıyla alınmıştır.

AYLA ÇINAROĞLU. Şiir Gemisi

Can ile Zortan ın Maceraları-2. Yıldıray Karakiya. Resimleyen: Gökçe Yavas Önal

Patrick Ness. Siobhan Dowd

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

İLK OK UMA KİT APLARI

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

AYLA ÇINAROĞLU KİM DEMİŞ NİYE DEMİŞ

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

PEH! Bu kitapta. üzerinde kelime var. Bu gerçekten de çok fazla. Eğer şanslıysan birileri sana bu kitabı okuyabilir.

Belki bir gözlüğe, birazcık ışığa, atıştıracak bir şeylere, bir bardak gazoza ya da kitaptakileri sana okuyacak birilerine ihtiyacın olabilir.

GEORGE SAUNDERS LANE SMITH

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

KiBELE NiN GOLGESiNDE

AYLA ÇINAROĞLU MİĞFER

ALTIN KANATLI TOPÇiN. Ayla Çınaroglu

Akıllıca. İyi değerlendirilmiş zaman diye buna denir.

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Sarmaşık

DAVETSİZ MİSAFİR. Kerem Işık

Mavisel Yener ile. Şiir Atölyesi

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

2010, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

KIRMIZI KANATLI KARTAL

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

NAZAN TACER HEDİYELİK

2015, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

2014, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A. Ş. 1476/1 Sk. No: 10/51 Alsancak-Konak/ÝZMÝR

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

Bir bakısta. lı sorular merakı körükler, araştırmaya yöneltir. Haftada 5, dönemde 80 ev çalışması. Her gün, evde, sadece 30 dakika.

AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

7. SINIF MATEMATIK KAZANIM ODAKLI SORU BANKASI

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

İNCELE - DÜSÜN - YAP Uyum Haftası 60+ erken öğrenme

NAZAN TACER HAYVANLAR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

BU KİTABIN ŞAŞIRTICI AYRILDI BAZI SAYFALARI SENİN. Özel Not YETENEKLERİNE. Resim, karalamaca, bulmacalar vs. Etkileyici. Bak! Tek elle tutuyorum.

Mavisel Yener İle Öykü Atölyesi

Julio Cortázar Brüksel, Paris, 1984

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

BİR ŞEYLER YAPMAM GEREK

YE İL EKİRGELER ZAMANI

2015, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ACABA NE OLSAM? MÜHENDİS

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

2018, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Mavisel Yener ile. Masal Atölyesi

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

NAZAN TACER OYUNCAKLAR

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

Babam ve Ben. Patrick Modiano

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri

HAKAN BIÇAKCI Otel Paranoya

SEÇİM KAZANMA SANATI. Politikada-İş Dünyasında-STK larda. Kamil SÖNMEZ

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Çağdaş Türk Edebiyatı Araştırmaları. Songül Taş

6. SINIF MATEMATIK KAZANIM ODAKLI SORU BANKASI

2009, Tudem Cumhuriyet Bulvarý No: 302/ Alsancak - ÝZMÝR Yazar: Cihan Demirci Resimleyen: Cihan Demirci

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

Transkript:

Mehmet Atilla Şiir, öykü, roman ve çocuk edebiyatı dallarında ürünler veren Mehmet Atilla nın hem çocuklar hem de yetişkinler için çok sayıda yayımlanmış kitabı bulunmaktadır. Bugüne değin pek çok çalışması övgüye değer görülen Mehmet Atilla, sırasıyla Mevlüt Kaplan Çocuk Öyküleri ödülü (1996), Arkadaş Zekâi Özger Şiir özel ödülü (1999), Bilgi Yayınevi e-kitap öykü ödülü (2002), Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri ödülü (2007), Tudem Yayınevi Çocuk Şiirleri ikinciliği (2009) kazandı. Parktaki Gergedanlar adlı kitabı ise Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği tarafından 2010 yılının kitabı seçildi (2011). Dil Derneği, Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olan Mehmet Atilla, Bodrum da ve İzmir de dönüşümlü olarak yaşıyor. Tudem Yayın Grubundan çıkan kitaplarý: Kafesteki Çikolata (şiir) Bilgisayardaki Saklambaç (öykü) Uçan Dalgalar (roman) Tuhaf Yaratıklar Çiftliği (roman) Havlayan Harfler (roman) Yüzümde Kırlangıç Gölgesi (roman) Balıklar Tiyatroda (roman) Kalbimdeki Kelebek (roman) Parktaki Gergedanlar (roman) Yapboz Çocukları (roman)

2009, Mehmet Atilla 2015, Tudem Yayın Grubu 1476/1 Sk. No: 10/51 Alsancak - Konak/İZMİR ISBN: 978-605-5060-36-7 Birinci Baskı: 2009 (Kitabın ilk baskısı Şenocak Yayınları tarafından yapılmıştır.) İkinci Baskı: Ekim 2015 (2000 adet) Yayınevi sertifika no: 11945 Matbaa sertifika no: 26886 Yayına Hazırlayan: Ayşegül Utku Günaydın Kapak Tasarım: Cemil Denizer Düzelti: Hülya Dayan Baskı ve Cilt: Ertem Basım Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. Eskişehir Yolu 40. km. Başkent OSB 22. Cadde No: 6 Malıköy/Ankara 0 312 284 18 14 Tüm hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin önceden yazılı izni olmaksızın tekrar üretilemez, bir erişim sisteminde tutulamaz, herhangi bir biçimde elektronik, mekanik, fotokopi, kayıt ya da diğer yollarla iletilemez. DELİDOLU, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A. Ş. nin tescilli markasıdır. www.delidolu.com.tr

bir dilim aşk, ne mezarlar açtırır insana!

Senden böyle bir şey isteyemem Merih, buna hakkım yok. Senin bir şey istediğin yok ki. Böyle olmasını ben istiyorum. Neden karşı çıkıyorsun, anlamıyorum. Aramızdaki ilişkinin sınırları henüz buna izin vermiyor da ondan. Sınırlar! Ah o sınırlar... Hafifçe doğruluyor Merih. Burcu nun az önceki cümlesine tümüyle egemen olan çöküntünün katılığını ölçmek istercesine oturuşunu değiştiriyor. Kulaklarındaki çınlama belli ki bu yeni yabancılaşma yüzünden. O hiç sevmediği sözcük zıplayıp duruyor beynindeki bulanık suda: Sınırlar... Ah o sınırlar! Bu küçük huzursuzluk Burcu nun da keyfinin kaçmasına yetiyor. Başını Merih in ayar tutmayan omzundan alıp uzaklara bakıyor. Karanlıkla boğuşan denize, dağınık yıldızlara... Saçları birbirinin üstünden pırıltılı demetler halinde kayarak iki yana dökülüyor, eski dengelerine kavuşur kavuşmaz ortaya çıkan sağlıklı salınım gerçekten göz alıcı! Karşıda İstanköy ün yanıp sönen ışıkları. Sarılı beyazlı onlarca kristal böcek göz kırpıyor denizin öte yakasından. Çok değil birkaç mil ileride kimsenin görmediği, bilmediği, elle tutulamaz, boyanıp parlatılamaz bir sınır çizgisi uzanıyor: Türkiye-Yunanistan ya da tersi, Elada-Turkia.

Tatlı bir inatlaşmanın tam olarak kestirilemeyen sonucunu görmek istercesine dönüp bakıyor Merih. Burcu nun alacakaranlık yüzünde tuhaf bir renk değişikliği... Bildik görüntüsünden ne kadar da uzak. Az önce deliler gibi konuşan, çarpışarak öpüşen o değil sanki; geleceğe ilişkin tasarıları un ufak eden kudretli bir gölge olarak oturuyor şimdi balkonun köşesinde. Merih zamanı biraz daha hızlandırmak istercesine yeniden şansını deniyor: Demek öyle! Aramızdaki ilişkinin sınırları henüz buna izin vermiyor ha? Evet. Hem de henüz? Evet. Yan yana duran bedenlerini sarıp kuşatan coşku, sabahtan bu yana etkisini sürdüren tazelik birdenbire siliniyor. Balkonun her yerinde alışık olmadıkları bir suskunluk gezinmeye başlıyor şimdi. Karşıda çalkalanıp duran denize sessizce bakmak, aralarındaki akıntının yönünü değiştirir belki; öyle geliyor ikisine de. Yakamozların pırıltısı güçlenmiş nasıl olsa, gecenin dengesini o kocaman kıpırtı tek başına sağlıyor. İçerideki bilgisayardan Bach ezgileri gelmeye başlıyor bu sırada. Merih teki Bach tutkusunu biliyor Burcu. Seviniyor. Variations Goldberg... Yayılan her ezgi kendince bir beceriyle ikisini de gereksiz ayrıntılardan sıyırıyor. Az önceki tatlı çekişmenin tortusu seyreliyor böylece. Merih önerisinin aynı coşkuyla karşılanmamasının yol açtığı kilitlenmeden, Burcu da ağırlığını hiçbir zaman kestiremeyeceği bir yükün altında yaşam boyu ezilip kalmanın verdiği tedirginlikten kurtuluyor yavaş yavaş. Kendiliğinden 6

yapışan omuz başlarının, sık sık buluşup ayrılan çıplak dizlerinin içlerindeki boşluğu ısıtmasını önlemek olası değil bundan sonra. Zaman zaman farklı düşünmenin yarattığı o ince uçurumu kapatan büyülü bir tutku bu. Olmadık anlarda insanı çılgınlığa sürükleyebilen önüne geçilmez arzu, giysileri bir anda görünmez kılan çekim gücü. Ah bir yalnız olsalar, hemen içeriye geçip raydan çıkıverecekler çabucak. Birbirlerine belli etmeden bir yandan ortalığı gereksiz eşyalardan temizleyip bir yandan da üzerindekileri çıkaracaklar. Ama şu anda olanaksız bu. Arkadaki yarı karanlık odada kesik horultularla uyuyan biri var: Burcu nun babası. Yunus Bey altmış yaşında. Onulmaz hastalığına her ne kadar günün yorgunluğu eklenmiş de olsa uyanabilir her an. Uyanıp da esnek bir birleşmenin tam ortasına başını uzatabilir hiç çekinmeden. Zihnin berraklığını, belleğin depolarını allak bullak eden o acımasız çatallık -şizofreni- yaşama ilişkin ne kadar sıralama varsa hepsini kasıp kavurarak geziniyor adamcağızın çökkün bedeninde. Kimi zaman sağlıklı bir insandan ayırmak olası değilken kimi zaman da ilginç saklambaçlar geliştirip insanlarla kendisinin arasına karmakarışık bir duvar örebiliyor. İşte o anlarda önünü arkasını düşünmüyor giyeceği ceketin. Kısacası her şey yaşadığı istasyona bağlı; bu dünyadakine değil ama, zihnindeki istasyona... Israr edersem kızar mısın bana? diye soruyor Merih. Yoo, niye kızayım? Israr aşkın içindedir diyen sen değil misin? Fakat boş yere koşup durmanı da istemem doğrusu. Çok üzülürüm sonra. Merih bilgisayarın ekranından saçılan renklerin balkondaki yansımalarını izliyor bir süre. Ayaklarını demirlere dayamış, denizin ürpertici karanlığına bakıyor. Saat gecenin ikisi. 7

Sehpadaki bira hızla ısınıyor. Yaptığı öneriye Burcu nun uzak durmasını anlamakta zorlanırken dudaklarındaki nem de azalıyor. Dokuz ay öncesi geliyor aklına. Fakültenin kapısından son kez çıkışı... Sıvası yer yer dökülmüş binaların, o güne değin adını öğrenemediği ağaçların, rastgele ekilmiş çiçeklerin arasında ilk kez başıboş ve amaçsız dolanışı... İki yıl süren bir birlikteliği bir türlü aşka dönüştürememiş olmanın yorgunluğuyla da yılgın üstelik. Burayı geçelim diyor içinden bir ses. Geçelim. Eline tutuşturulan çıkış belgesi yorucu yılların özeti gibi duruyordu çantasında, o daracık bölmede ikiye katlanmış olarak: Dört yıllık lisans eğitimini tamamlayarak fakültemizin Tarih bölümünü... Altında mühür, imza, bir imza daha. Kocaman bir yalanmış meğer hepsi. Geçip giden birbirine benzer aylar tanık ki, doldurduğu onca başvuru belgesi, yaptığı sayısız görüşme, bulduğu bütün aracılar gitgide sessizliklerini arttırmış ve sonunda anlamsız birer anıya dönüşmekten kendilerini kurtaramamışlardı. Geleceğe ilişkin düşleri yerini tatlı bir vurdumduymazlığa bırakmak üzereyken -şans ya da yazgı, kim ne derse desin- baba dostlarından biriyle karşılaşmıştı kocaman bir işhanının asansörünü beklerken. Ayaküstü üç beş cümleden sonra yepyeni bir harita açmıştı adam önüne. Bir turizm acentem var Bodrum da, demişti. Akyarlar daki evim de boş, kiracılardan bıktım usandım, orada kalmayı da düşünürsen... Hem iş hem de ev veren birine rastlayıp da sarılmamak... Ağlayacaktı neredeyse. Ne zaman başlayayım? Ben akşama dönüyorum. Sen ne zaman istersen gel. 8

İki gün sonra oradayım. İki gün sonra Bodrum daydı gerçekten. İşe başladığı günü ve turizmciliğe çabucak ısınmasını anımsıyor şimdi. Hiçbir zaman tazeliğini yitirmeyen ilişkiler, renkli bir yaşantı, oradan oraya savrulurken zamanın bile doğru dürüst bölümlenemediği o lezzetli kaos iyi gelmişti yalnızlığına. On beş günde bir karşıdaki Yunan adasına düşüyordu yolu. Önceden adını duymadığı, duysa da belleğinde yer etmeyen bu adaya Yunanca adından yola çıkarak hemen hemen tüm turizmciler Kos dese de, Merih eski adını kullanmayı daha şiirsel buluyordu: İstanköy! Burcu bu yolculukların armağanıydı işte ona. Psalidi nin güzel kumsalındaki Hotel Panorama da çalışıyordu, orada tanışmışlardı. Birkaç buluşmadan sonra turuncu bir akşamüstü, rıhtımın en salaş yerinde balıkları bile gerileten bir vahşilikle öpüşmüşlerdi ilk kez. Sonrası çorap söküğü... Bize gidelim, demişti Burcu bir gün. Öylesine, o anda aklına gelmiş gibi. Karmakarışık bakışlarla karşılamıştı bu öneriyi Merih. İçinde gezindikleri duygusal mevsimin kalıcılığından emin değildi çünkü. Üniversite yıllarından kalan tortunun acılığı henüz damağından silinmemişken başka bir denize açılıp da yeni su yutmalarla karaya çıkmak. Bunu göze alamıyordu bir türlü. Korkuyor musun yoksa babamdan? Yoo, neden korkayım? Hani demiştim ya, zihinsel bir sorunu var. Unutmadın herhalde. Hayır, unutmadım. Hadi, kalk o zaman. 9

Yarım saat sonra İstanköy ün iç kesimlerindeydiler. Platani sokaklarında yürüyorlardı. Mavi bir kapının önünde durmuşlardı ilkin. Geniş bir avlu, sağda solda maydanoz, marul, soğan bölmeleri, sukabakları, begonviller, sardunyalar; birbirine karışmış onca yeşilliğin oluşturduğu karmakarışık bir görüntü. Kapıdan adımını atarken derin bir soluk aldığını anımsıyor Merih. Bambaşka bir tanışmanın eşiğinde olduğunu biliyordu çünkü. Eskiden her tanışmayı günübirlik ilişkilerin köşe taşlarından biri olarak algılarken, okulun bitmesiyle başlayan süreçte yaşamın gözenekleri de değişivermişti nedense. Sürekli geleceğe bakıyor olmanın hesaplı kitaplı duygularıyla biçimlenen günler gelip dayanmıştı işte. Büyümenin öteki adı. Burcu birkaç adım önünde yürüyordu. Girişte siyah benekli bir köpek karşılamıştı onları. Sofanın duvarından telaşla aşağıya atlamış, başı ön ayaklarının arasında, daracık patikanın taşlarını koklayarak gelmiş ve Merih e aldırmadan Burcu ya yönelmişti sevinçli bir inildemeyle. Tam bu sırada sağ taraftaki bir kanadı açık pencerede çakıp duran tuhaf bakışları fark etmişti Merih. İnsanı delip geçen iki çakır göz. Korkuyla sevincin, acıyla heyecanın kesiştiği, bir koyulaşıp bir açılan buzdan noktalar. Altmışlı yaşların verdiği durgunluğa ve görmüş geçirmişliğe yaşamdan alacaklı olmanın hırçınlığını da ekleyerek saplanıyorlardı insanın derinliklerine. Babam, demişti Burcu. Bak, nasıl merak ediyor seni! Aslanım benim! Sonra da sesini yükseltmişti azıcık: Nasılsın baba? İyiyim. Annem yok mu? Yok. Gelir birazdan. 10

Merih bir şizofrene ilk kez bu kadar yaklaşıyordu. Daha önce yolda, vapurda, hastane koridorlarında benzer hastalara rastladığı olmuştu elbet, ama hiçbiriyle doğrudan bağ kurmayı aklına bile getirmemişti. Bir çukurun üstünden geçer gibi toplamıştı dikkatini, yanlış adım atmamaya özen gösteriyordu. Yeşil koltukları, ceviz kaplamalı mobilyaları olduğundan da fazla karartan loş bir aydınlık vardı içeride. Yaşlı adam, Merih i görünce ayağa kalkmıştı. Önündeki yıpranmış halının üzerinde kendine özgü bir rota çizmeye çalıştığı her halinden belli oluyordu. Merih ürkmüştü biraz, fakat geri dönülmez bir yolda olduğunun da bilincindeydi. Yana çekilip bundan sonrasını Burcu nun yönlendirmesine bırakmıştı. Neyse ki düşündüğü gibi olmamıştı o gün yaşananlar. Sıradan bir yaşantıyı benimsemiş yaşlı birinin dinginliği vardı Yunus Bey de. Bildik sözcüklerle karşılamıştı Merih i. Ne bir istemezlik ne de bağrına basış. Hafif uzamış sakalları, dudaklarının iki yanından sarkan sivri bıyıkları ve birbirine karışmış kulak tüyleriyle her an ağlayacak ya da her an gülecekmiş gibi bakıyordu çevresine. Belli belirsiz, incecik, griyle mavi arası bir duman fışkırıyordu ara sıra gözlerinden ve bu duman yüzünü inanılmaz bir uzaklığın arkasına gizliyordu nasıl oluyorsa. Çok geçmeden Burcu nun annesi de gelmişti, elindeki bir yığın alışveriş torbasını yorgun bir yüzle bırakmıştı yere. Açık seçik bir tanışma yaşanmıştı bu kez evin içinde. Merih... Leyla... Her karşılaştığına ayrı bir dikkatle bakmasını bilen kadınlara benziyordu Leyla Hanım. Duruşu ve yürüyüşü alımlı. Yaşama karşı kızgın olsa da küskün değil. O gelince ilişkilerin sıcaklığı da artmıştı, disiplini de. Bir köşeye geçip oturmuşlardı. Sonrası birbirini aralayarak ilerleyen sözcükler, içinde soruları da barındıran kahkahalar ve art arda içilen çaylar... 11