Şimdiye Kadar Neler Oldu? Yüksek Cadılardan oluşan bir aile, Ejderha Kraliçe nin altı değerli güç mücevheriyle bezenmiş kolyesini çalana kadar Tulay topraklarında barış hüküm sürmekteydi. Mücevherleri ele geçirip kendi aralarında paylaşan Yüksek Cadılar, taşların gücünü ejderhaları uzaklara sürmek için kullandılar. Ejderhalardan biri, intikam almak için en küçük cadının kızı olan Tia yı kaçırdı. Ejderhalar tarafından büyütülen Tia, şimdi mücevherleri bulup Ejderha Kraliçe ye geri vererek gerçek bir Ejderha Çocuk olduğunu kanıtlamak istiyor! Hem de Ejderha Ağabey i Finn de bu serüvende onun yanında. Tia ve Finn, ilk olarak Drangur kasabasını yöneten Yüksek Cadı Malindra dan hayvanlarla konuşma gücü veren zümrüdü çal-
dılar. Şimdi ise şekil değiştirme gücü veren opalin peşindeler. Mücevher, Kulafoss kasabasındaki Yüksek Cadı Yordis in elinde.
Birinci Bölüm Kulafoss Madenleri Tia ve Finn, Drangur dan ayrılalı üç gün olmuştu ve üç gündür yürüyorlardı. Oradaki vadilerle dağlar bana hiç de yakın görünmüyor, diye homurdandı Tia, tepelerin kıvrılarak mavi bir pus oluşturduğu ufka bakarken. Bitmek bilmeyen çayırlar boyunca yürüdükten sonra çok yorulmuştu. Sana öyle geliyor, dedi Finn. Gece çökerken Kulafoss a varmış oluruz. Beni taşısaydın oraya çok daha hızlı varırdık, diye söylendi Tia. Finn, aynı Tia nın tahmin ettiği gibi durdu ve gözlerini ona dikti. Bilmem farkında mısın ama ben bir ejderhayım, at değilim, 9
dedi. Acil bir durum olursa seni taşırım fakat daha fazlasını bekleme benden. Biliyorum ağabeyciğim, biliyorum, diyerek iç çekti Tia. Bir yandan, ejderin yumuşak derisini okşuyordu. Drangur Kalesi nin tepesinden düştüğünde onu kurtarmış ve güvenli bir yere taşımıştı. Kolay olmamıştı; Finn sadece küçük bir ejderhaydı ama güçlüydü. Tia ona sataşmaması gerektiğini biliyordu. Özür dilerim, dedi. Sadece biraz dinlenmem lazım. Çimenlerin üzerine oturdular ve Tia, Finn e yaslandı. Bana Kulafoss tan bahsetsene. Finn çok küçükken, bütün ejderhalar Yüksek Cadılardan saklanmak için Drakelow a uçmadan önce orada yaşamıştı. Vadinin sonunda bir uçurum vardır ve oradan aşağıya kocaman bir şelale dökülür. Bütün adadaki en büyük şelale odur. Su, Eldkeiler Dağları nda eriyen karlardan gelir. Finn özlem dolu görünüyordu. Cadılar ejderhaları sürmeden önce, dağlar onun eviydi. 10
Bu kez, Kale nerede? diye sordu Tia. Kaleyi uçurum tarafındaki bir kayayı oyarak yapmışlar; tam yanında da bir şelale var. Çirkin ama çok etkileyici bir yapı. Tia zıplayarak ayağa kalktı. Hadi gidelim. Ne kadar erken yola çıkarsak kaleyi de o kadar çabuk görürüz. Finn birkaç duman halkası üfledi. Benim de söyleyip durduğum buydu zaten! Hadi o zaman! Bir saattir mızmızlanıp yorulmaktan bahseden Tia değildi sanki. Finn burun deliklerinden dumanlar çıkararak onu takip etti. Vadinin açık ucuna vardıklarında gece olmuştu. Ay ışığı, vadiden dökülen nehirle, üzerinde yer yer taş ve molozların olduğu çimenli bayırların üzerinde parlıyordu. Vadinin aşağısında büyük ağaçlar vardı ama onları doğru dürüst görmek zordu; o taraf çok karanlıktı. Gün ışıyana kadar burada duralım mı? diye sordu Tia. Olur, dedi Finn. 11
Fakat vadinin girişine doğru ilerlerken, Tia kendini huzursuz hissetmeye başladı. Bence ejderhaları uzak tutmak için yapılan büyü tüm vadiyi kaplıyordur. Büyünün seni görmemesi için rengini değiştirmelisin Finn, dedi Ejderha Ağabey ine Derisi anında, içine girdikleri karanlığın gölgelerinin rengiyle dalgalanmaya başladı. Kendimi bütün gece kamufle etmem zor olacak. Hadi vadinin yukarısına çıkalım da orada uyuyalım. Yani eğer orasının büyü sınırları dışında olduğunu düşünüyorsan... Bu mantıklı olur, değil mi? diye sordu. Göz ucuyla, vadinin sınırlarında dolanan, örümcek ağına benzer hafif parıltıyı görebiliyordu ama bunu Finn e söylemedi. Kafasını çevirip baktığında parıltı yok olmuştu. Finn e söylemek istememişti, çünkü onunla dalga geçmesinden ve büyüyü bir cadı veledi olduğu için görebildiğini söylemesinden korkuyordu. Diğer ejderler ona böyle diyordu, o da bunun doğru olmasından korkuyordu. Vadinin kenarına çok uzak 12
olmayan bir yerde, kuru bir oyuğa yerleştiler ve Tia, Finn in sıcak vücuduna yaslandı. Finn aniden ayağa kalktığında Tia neredeyse uyumak üzereydi. Ejder vadinin diğer tarafını işaret ederken sarsılarak yerinden kaydı. O da ne? Tia karanlığın içine baktığında bir sıra hâlinde titreşen sarı ışıklar gördü. Ejderhaların insanlardan daha keskin gözleri vardı. Finn o ışıkların ne olduğunu hemen kavradı. Fenerler! Bu tarafa gelen insanlar var. İnsanlar yaklaştıkça, Tia dağınık hâlde yürüyen bir grup kadın gördü. O ve Finn, kadınların durmalarını ve fenerlerini yukarı kaldırmalarını izlediler. Işıklar, tepe tarafındaki kalın, tahta sütunlarla çerçevelenmiş karanlık bir deliği aydınlattı. O da ne? diye sordu Tia. Burada kristal madenleri var, dedi Finn. Sanırım bu bir maden girişi. Baksana, içeriden çıkan biri var. İlk madenci dışarı çıkarken kadınlar he- 13
yecanlı bir şekilde mırıldanmaya başladılar. Bu bir çocuk! dedi Tia telaşla. Giderek daha fazla çocuk sendeleyerek dışarı çıktı ve annesine sarıldı. Çok yorgun görünüyorlar, dedi Finn. Bu hiç doğru değil! Aileleri buna nasıl izin verir? Tia için bu akıl alır şey değildi. Belki de cadı, opalin gücüyle onları buna zorluyordur, diye fikir yürüttü Finn. Kirli ve yorgun çocuklar, anneleri tarafından vadinin aşağısına doğru götürülürlerken Tia bunu düşünüyordu. Yumruklarını sıkarak opali çalacağına ve çocukları özgür bırakacağına dair kendi kendine söz verdi. Tam o sırada korkunç bir gürültü kopunca Tia kalakaldı. Şimdi başı, madenin girişine çevrilmişti. Taşlar maden tarafındaki eğime doğru yuvarlanıyordu. Hâlâ orada bekleyen bir kadın vardı. Magnus! diye seslendi. Neredesin? Yıkıntının arasından küçük bir oğlan çocuğu göründü. O kadar yorgundu ki ayak- 14
ta zor duruyordu. Destek almak için tahta çerçeveye yaslandı. Annesi yardım etmek için koştu ama ona ulaşamadan taş ve kaya parçaları korkunç bir gürültüyle girişe yuvarlandı. Magnus! diye bağırdı kadın. Magnus! Küçük çocuk madenin içinde mahsur kalmıştı. 15