Bayburt ilinin yetiştirdiği çok kıymetli şahsiyetlerden birisi olan Hacı Şaban Efendi, 1901 Yılında Bayburt Merkez Veysel Efendi Mahallesi nde dünyaya gelmiştir. 1992 yılında Bayburt ta çok sevdiği Rabbi ne kavuşmuştur. Kabri, Bayburt un Kaleardı Mahallesi nde mürşidi Ahmet Baba Hazretleri nin kabrinin yanındadır. Hacı Şaban Efendi, savaş ve seferberlik yıllarının acılarını yaşamış, küçük yaşta babasını kaybetmiştir.annesine itaatte kusur etmemiş,onun hayır dualarına mahzar olmuştur. Gençliğinde ticaretle meşgul olan Hacı Şaban Efendi, bir defasında eve geç gelmiş, annesini uyandırmamak için sabah namazına kadar kapıda beklemiş. Bu durumdan etkilenen annesi şöyle demiş: - Oğlum Allah ım seni efendimize komşu etsin.hacı Şaban Efendi olasın. Herkes senin kapına gelsin.darlık ve yoksulluk görmeyesin. 1 / 14
İndi ilahide makbul olan bu dua aynen tahakkuk etmiştir.hacı Şaban Efendi,fırsat buldukça ilim ve gönül ehlinin sohbetlerine katılır ve onlardan azami derecede istifadeye çalışırdı. 1938 yılında Rüfai Tarikatı halifesi Kaleardılı Ahmet Baba ile tanışmış, ona bağlanarak seyir ve sülukunu tamamlayıp ihlas ve samimiyetinin mükafatını almıştır. Ahmet Baba hayattayken onu, halife olarak tayin etmiştir. Bu duruma itiraz edenlere Ahmet Baba şu önemli cevabı vermiştir: - Bu iş eğer bizim elimizde olsaydı bu görevi oğlum Yakup a verirdim. Hacı Efendi aldığı bu ulvi görevin sorumluluk ve ağırlığını derinden hissetmiş, son nefesine kadar en güzel şekilde taşımıştır. Hacı Şaban Efendi, uzun boylu, yiğit ve heybetli bir görünüşe sahipti. Başlarına siyah sarık sarar, gözlerine sürme çekerlerdi. Yaz kış uzunpalto giyer, hızlıca yürür ve elinde asa taşırdı. Onu gören kendine çeki düzen verir, Cenab-ı Hakk ı hatırlardı. Az yer, az uyur ve lüzumsuz konuşmazdı. Kahkaha ile gülmez tebessüm ederdi. Kendisinde Celal sıfat tecellisi hakimdi. 2 / 14
Museviyyül meşrepti. Allah tan başka hiç kimseden korkmazdı. Misafirlerine ve talebelerine kardeşim manasına gelen yöresel gardaş ifadesini kullanırdı. Alimlere büyük değer verir, İlmin önüne geçilmez. diyerek alimlerin önünden yürümezdi. Ziyaretine gelen ilim ehline şunları söylerdi: - Biz zor zamanlarda yetiştik,yeterince ilim tahsil edemedik. Eğer bir hatamızı ve eksiğimizi görürseniz,allah için ikaz edip düzeltiniz. Bağlılarına sık sık şunu söylerdi: - İlmihalinizi öğreniniz. Zira kadın erkek her Müslüman a ilmihalini öğrenmek farzdır. İlmihalin önemi üzerinde durur, Amelde noksan olanı imam ediniriz de,itikatta noksanı imam edinemeyiz. derdi. 3 / 14
İbadetlere, bilhassa namaza çok değer verir, cemaate devam eder, sabah namazını ekseri Ulu Cami de kılardı. Nafile ibadetlere dikkat eder, geceleri uyanık geçirir, çok Kuran okurdu. Pazartesi ve perşembe günlerini devamlı oruçlu geçirir, perşembe günleri hanelerinde iftar yemeği verirdi. O, Hazreti Peygamberi örnek almış,o nun ahlakını hayatının her alanına taşımaya çalışmıştır. Çok cömertti. yoksulları, yetimleri, sakat ve hastaları özellikle gözetirdi. Sağ elinin verdiğini sol eli görmezdi. Şöhretten ve gösterişten çok kaçınır, sık sık Şöhret afettir. derdi. Anne baba hakkına dikkat çeker, şöyle derdi: - Ana babaya itaat eden Allah a itaat etmiş olur. Evliler için ana baba dörttür. Kişi kendi ana babasına gösterdiği hürmeti kayınpeder ve kayınvalidesine de göstermek zorundadır. 4 / 14
Aile kurumuna önem verir, anne babanın güzel ahlakla çocuklarına örnek olmalarını ister, Ahlak evde belli olur. derdi. Çocuk terbiyesinin önemine dikkat çeker, anne babanın çocuklarına dini ve peygamberi tanıtıp sevdirilmesini isterdi. İnsanların ayıplarını yüze vurmazdı. Gördüğü hata ve eksikleri genel olarak açıklardı. Özel istişare ve görüşme taleplerini kabul eder yol gösterirdi. Komşuluk hukukuna dikkat çeker komşulukla ilgili hadisleri okurdu. Helal lokmanın önemi üzerinde durur, faizin yaygınlığının aile ve toplum ahlakını bozduğunu belirterek, Ribasız lokma kalmadı. derdi. Yirminci asırda yaşayan bir sahabe gibiydi. İstikamet insanıydı. Doğruluğun Müslüman ın en önemli özelliği olduğunu vurgular, doğrulukla ilgili hadisleri okurdu. Bizi aldatan bizden değildir. hadisi şerifini tekrarlardı. Tam bir teslimiyet ve rıza insanıydı. Büyük oğlu Recep Efendi yi kalp krizinden kaybedince 5 / 14
söylediği şu sözler O nun bu yönünü çok daha iyi ifade etmektedir: - Ölüm sıra ile olsaydı sıra bizdeydi. Takdiri ilahi böyleymiş. Allah ın takdirinden razı olmayandan Allah da razı olmaz. Biz Rabbimizden razıyız. Her pazartesi ve cuma sabah namazından sonra Ulu Cami de yaptırdığı cehri zikir ibadetini o sabah da aksatmayarak yaptırmıştır. Tarikat anlayışı kitap ve sünnet üzere idi. Kitap ve sünnete uymayan her söz ve davranışı reddederdi. Sık sık şu dörtlüğü okurdu. Şeriattır cümle işlerin başı, Şeriatsız tarikat şeytan işi. Tarikat ehlinde yoksa şeriat, Onun şeyhi şeytandır mutlak. 6 / 14
Keramet izhar etmekten çok kaçınırdı. Bir insanın havada uçtuğunu, denizde yürüdüğünü görseniz, eğer sünnete muhalif bir hareketi varsa iltifat etmeyiniz. - Kitap ve sünnete uymayan her şey batıldır. derdi. Bağlısından dinlediğim şu olay O nun bu yönünü çok güzel vurgulamaktadır. - Yeni bağlanmıştım.nefsim bana durmadan şunu telkin ediyordu. Sen okumuşsun, makam sahibisin, zenginsin, asilsin gittin ümmi birine bağlandın, bir kerametini bile görmedin. Bu hal bende bir hafta devam etti. Bir sabah namazı çıkışı ortanca oğlu yanıma yaklaşarak bütün dünyamı değiştiren şu sözleri söyledi. - Babamın selamı var. Diyor ki :-Nedir bir haftadır keramet talep ediyor? Kerameti nefis ister. Allah-ü Azümüşşan ise istikamet ister. Beğenmiyorsa dersimizi iade edebilir. O, bir istikamet insanıydı. Bağlılarını da öyle yetiştiriyordu. Müminin tevazu sahibi olmasını isterdi. Gurur, kibir ve riyadan nefret eder: 7 / 14
- Azameti Kibriya Hakka yarar, Kul olanda o sıfatlar ne arar. buyururdu. Cehaletin insanın en büyük düşmanı olduğunu şu sözlerle dile getirirdi: - Rahmetli Ahmet Baba buyururdu ki: - At gübresi işe yararda cehalet işe yaramaz. Nefsin zaaflarına karşı dikkat çekerek bilhassa erkeklere hitaben: - Müslümanlık beyaz baldırla sarı altında belli olur. derdi. 8 / 14
Alçak gönüllü ve mütevazıı idi, dünyaya pek değer vermezdi. Kendini kimseden üstün görmez, şu beyti okurdu. - Eller yahşi biz yaman (Başkaları iyi, biz kötü) Eller buğday biz saman(başkaları değerli, biz değersiz.) Adalet ve hak kavramları onu en çok etkileyen kavramlardı. Allah ın hukukunu yerine getirmemenin ezikliğini iliklerine kadar hisseder gözleri dolarak şu dörtlüğü okurdu. - Nebilem nede kaldı, Gemim deryada kaldı. Esmedi badı saba, 9 / 14
İşim feryada kaldı. Son nefeste imanla gitmenin önemine değinir: - Gardaş, İslam üzere yaşar, iman ile ölürsek bundan büyük devlet yoktur. derdi. Ölümü sık sık hatırlatır: - Mümin önünü görür, önü kabirdir. derdi. şu dörtlüğü okurdu: Bir ölüm var bizim için her zaman, Bilmeyiz ki geleceği ne zaman, Elde fırsat, dilde ruhsat, 10 / 14
Kıl tedarik her zaman. Engin bir merhamet sahibiydi. Şu peygamberi davranış onun bu yönünü en güzel şekilde ifade etmektedir. Rahmetli Ahmet Yağmur dan dinlemiştim. - Yeni bağlanmıştım. İkindi namazından çıktık, koluna girdim eve gidiyorduk. Yolda yaşlı ve sakat biri limon satıyordu. Bana dönerek: 11 / 14
- Bu gardaştan limon alalım. dedi. ve limon sandığına eğildi. Ben de eğilerek limonların iri ve sulu olanlarını seçmeye başladım. Kolunu bana dokundurarak onları bırak dedi. Birde ne göreyim! Sandıkta ne kadar çürük limon varsa onları toplamış. Aldığından çok para verdi. Giderken bana; - Gardaş bu insan sakat. Ailesi kalabalık. Çürüklerini biz alalım ki sağlamlarını başkalarına satarak geçimini temin etsin. O bir edep insanıydı. Edebe önem verir, Hayası olmayanın imanı olmaz. Diyerek Haya imandandır. Hadisine dikkat çekerdi. Beraber hacca giden bir talebesinden şunları dinledim. - Beraber hacca gittiğimiz için çok sevinçliydim. En çokta Resulullah (S.A.V) Efendimizin ziyaretinin nasıl olacağını merak ediyordum. 12 / 14
Ravza-i Mutahhara ya girdiğimizde ilk gün Hacı efendi, Cibril kapısının hemen eşiğinin yanına oturdu. İkinci gün biraz daha ileriye oturdu. Üçüncü gün Huzuru Risalet e vardı. Gözlerinden yağmur gibi yaş akıyordu. Bir görevli ikaz için yaklaştı. Ancak O ndaki samimiyeti ve vakarı görünce vazgeçti. Biz de Resulullah a saygı ve edebin nasıl olması gerektiğini anlamış olduk. Bizler o güzel insanları ne kadar anlatırsak anlatalım yine de hakkıyla anlatmış olamayız. Çünkü onları en güzel şekilde şu Ayeti Kerimelerle Halik-ı Zülcelal Hazretleri anlatıyor. Onlar: Rabbimiz, biz iman ettik, günahlarımızı affet ve bizi ateşin azabından koru. diyenlerdir. Onlar, sabredenler, doğru olanlar, itaat edenler, infak edenler, seherlerde istiğfar edenlerdir. (Al-i İmran suresi 16-17. ayetler) 13 / 14
Bağlıları ona Sultan derlerdi. O, gerçekten gönüller sultanıydı. O nu şimdi daha çok anlıyoruz. O, nefsin ve şeytanın fırtınalarından korunmak için sığınılacak huzur limanıydı. O nun yokluğunu Bayburt olarak şimdi daha derinden hissediyoruz. Yerleri doldurulamayan bu büyük insanları Cenab-ı Hakk bu topraklardan eksik etmesin. Bu gönül ve istikamet insanını rahmet ve şükranla anarken yolunu izleyenlerin ondan aldıkları ışığı gelecek kuşaklara taşımalarını en kalbi dualarla Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. 14 / 14