EMRAH POLAT Köpek Adamlar



Benzer belgeler
İletişim Yayınları 2462 Çağdaş Türkçe Edebiyat 423 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

MENEKŞE TOPRAK Temmuz Çocukları

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

ECE ERDOĞUŞ Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?

HAKAN BIÇAKCI Otel Paranoya

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

MATBAACILIK OYUNCAĞI

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Sarmaşık

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO

1. Her şeklin diğer yarısını aynı renge boyayalım.

BARIŞ BIÇAKÇI Seyrek Yağmur

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

SEDEF BETİL Kısa Karanlıklar

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Kelaynakların Hazin Öyküsü

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ ŞUBAT

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Arne Bellstorf. ALMAN SEVGİLİ Astrid Kirchherr ve Stuart Sutcliffe in Hikâyesi. Çeviren: Tanıl Bora

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

FRANCESCA SIMON FELAKET HENRY İLE SPOR

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

4. ve 5. Değerlendirme Sınavları. Puanlama Aşağıda...

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI 15 ARALIK -19 ARALIK 2014

Kuğu Gecesi. Ferda İzbudak Akıncı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

GİRAY KEMER Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ:

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

KIRMIZI KANATLI KARTAL

a 3 -<» rt3 ft3 Ö o\3 CO o\3 Ö o\3 CO v-< 0x3 Ö V-i -i» 3 Gezi / İlgaz Anadolu'nun Sen Yüce Bir Dağısın 0x3 Ö 0x3 Kitap / Kayıp Gül

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Transkript:

EMRAH POLAT Köpek Adamlar

EMRAH POLAT 1974 yılında Ankara da doğdu. ODTÜ Sosyoloji Bölümü nü bitirdi. 2000 yılında manik depresif bozukluk sebebiyle psikoza girdi ve maalesef yüksekten atladı. Ölmedi. Ancak belkemiği kırıldığı için yürüyemiyor. 2009 yılında ilk baskısı Pupa Yayınları etiketiyle yayımlanan Köpek Adamlar adlı romanı Arnavutluk, Bulgaristan ve Romanya da da basıldı. Yüzler adlı romanı 2013 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı. Alocu Tilki nin Serencamı adlı romanı ise 2014 yılında İletişim Yayınları tarafından basıldı. Edebiyat Haber (edebiyathaber.net) adlı online edebiyat dergisinin yayın yönetmeni olan yazar, Ankara da Edebiyat Haber Yazı Evi nde dersler veriyor. Pupa Yayınları, 2009 (1 baskı) İletişim Yayınları 2192 Çağdaş Türkçe Edebiyat 360 ISBN-13: 978-975-05-1804-1 2015 İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2015, İstanbul EDİTÖR Levent Cantek KAPAK ve KAPAK İLLÜSTRASYONU Deniz Karagül UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZELTİ Seher Meral Sarıboyalı - Nebiye Çavuş BASKI ve CİLT Sena Ofset SERTİFİKA NO. 12064 Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11 Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 38 46 İletişim Yayınları SERTİFİKA NO. 10721 Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletisim@iletisim.com.tr web: www.iletisim.com.tr

EMRAH POLAT Köpek Adamlar

Bu roman, insanların zevkleri ve çıkarları için dövüştürülürken can vermiş, kirli köşelerde ölüme terk edilmiş, acı ve yorgunluktan, günler süren hastalık veya aldığı yaralardan ötürü hayatını kaybetmiş köpeklere adanmıştır.

TEŞEKKÜR Başıma gelen en kötü ve en iyi şey, yüksekten atlamam sonucu gerçekleşti: Bu yüzden felç kaldım ama bu sayede yazar oldum. Eğer hâlâ yazarsam bunun en önemli nedeni kuşkusuz Levent Cantek le çalışma şansı elde etmiş olmam. Ne demek istediğim zamanla daha iyi anlaşılacaktır diye düşünüyorum. Köpek Adamlar ın elinizdeki edisyonu, romanın ilk haline göre oldukça farklı: Levent Cantek in önerileri doğrultusunda çıkarmalar, eklemeler yaptım. Sonrasında ise değişen dengeleri gözeterek yeniden yoğurdum romanı. Levent Cantek e ve düzeltiden öte katkılarda bulunan Adnan Algın a teşekkür ederim. EMRAH POLAT Haziran 2015 (Ankara) 5

Birinci Bölüm Yapılanın yanlış olduğunu bile bile yapmak; insanın karanlık yönü bu.

1 13 Mayıs 2007, saat: 06.12 Lan Timur, yeminle diyorum ordalar, bak gör, ordalar! Böyle düşünmese, sabahın köründe akrep yuvalarına inen deliklerle dolu çıplak tepeye niye tırmansındı! Tepenin öbür yanından gelen sesleri duydukça kalbi küt küt atmaya başladı. Her yanını ısıran rüzgâra aldırmadan birkaç dakika sonra yukarı çıktığında, nispeten gizli bir yerde toplanmış bir grup insanın çevrelediği, birbirlerine saldırmamaları için güçlükle zapt edilen köpekleri görünce tahmininin doğru çıktığını anlayacaktı. * * * Az öncesine gidelim gitmesine ama orada yeni bir şey yok ki! Klasik Timur halleri işte: Yine işten atılmış, cebinde birkaç ay içinde eriyecek üç beş kuruştan başka para kalmamıştı. Personel sayısını azaltma gerekçesiyle demir almak zorunda kaldığı Vadi Restoran çalışanlarını evlerine taşıyan servis 9

aracı, Karataş köyü ile Mühye köyünün arasındaki taşlı yolda sallandıkça, uyku sersemi çalışanların başları düşüp kalkıyor, açık tutmakta güçlük çektikleri gözleri bir anlığına aralanıveriyordu. Timur, yeni bir sallanma anında, iki köyün arasındaki Hasat Tepe yi tırmanan dört çocuk ile zincirlerinden çekiştirdikleri iki köpeği görünce, Dur! diye seslendi şoföre. Burada inecem, bi yere uğramam lazım. Birazdan her yanı aydınlatacak güneşin kızıllığı, ufku kaplayan morluğun içinden kendini gösteriyor; otları tarayarak Hasat Tepe ye çıkan vadi meltemi, köpeklerden gözünü alamayan Timur un ensesini yalıyordu. * * * Yirmilerinin ortalarındaydı. Öyle boylu boslu, kalıplı biri değildi. Annesiyle birlikte İncesu da, ne gecekonduya ne apartmana benzeyen derme çatma bir binanın bodrumunda kalan Timur, babasızlığı, sırtını yaslayacak birinin yokluğunu küçük yaşlardan beri mecburen kabullendiğinden, şartlar ne olursa olsun bir şekilde ayakta kalma mahareti edinmişti. Yine beceririm ulan, n olcak! diyordu. Hayatımız çalışmakla geçti ağzına sıçayım, it gibi çalış; Ankara, Marmaris, Bodrum, Antalya... Maalesef, şu rezil dünyada insanlar eşit değildi kardeşim. Bu cümlenin anlamını yıllar içinde kavrayan Timur, liseyi ite kaka bitirdi. Bazen, gece barlarda çalışır, gündüz okula giderdi. Sanki okuyan bi bok oluyordu, sırf annesi istediği için ha! Bak ablama, şerefsiz bi muhasebeciyle evlendi. Adam evinin rızkını, sanırsın ki içki ve kumar masası arasında pay etmiş. Neyse ki Kayaş ta yaşıyorlardı da lüzumsuz herifi her gün görmek zorunda kalmıyordum. O lum akıllı olacaksın, kimse kumar oynama demiyor ki sana! Oyna da kararında oyna, evini unutma. 10

* * * Önceki yaz Antalya nın Çakırlar ilçesine bağlı Geyikbayırı köyü yakınındaki Alabalık Üretme Çiftliği ve Restoranı nda garsonluk yaptıktan sonra girdiği Vadi Restoran a, Türkiye deki bütün televizyon kanallarını içinde barındırabilecek büyüklükteki TRT merkez binasından Eymir Gölü ne bükülerek inen yol izlenerek gidiliyordu. Oran Şehri nden deveboynu gibi uzanan Tınaztepe nin altında kalan restoranda piyanist şantör, üçüncü sınıf şarkıcı ve dansöz çalıştırılırdı. Timur, gazino ile meyhane havasının birlikte solunabildiği restoranı, Antalya dan döndüğünde gazete ilanından bulmuş, tecrübesi sayesinde işe alınmıştı. Buradaki çalışma şartları Geyikbayırı Alabalık Üretme Çiftliği ve Restoranı nınkiyle karşılaştırılamazdı. Her şeyden önce çalışma saatleri daha sınırlıydı. Üstelik haftada bir de izin kullanılabiliyordu. Yalnızca bir gün; müşterilerin çok olduğu cumartesi günleri sabaha kadar çalışılır ve servis aracında uyuklayarak yorgun argın evlere dönülürdü. İşte o gün de sabahın körüne kadar çalışılan bir cumartesiydi. Timur, tepeyi aşan çocuklara bakarken gökyüzündeki morluğu, kırmızı ve sarı dallar oluşturarak patlatan güneş pazar gününe doğuyordu. Pıtırak gibi yabani otlara aldırış etmeden, aşağı yukarı iki yüz metre uzunluğundaki tarlayı hızlı adımlarla geçerek Hasat Tepe ye tırmandığında gördüğü, dövüşmeye hazırlanan köpeklere ilk kez tanık olmuyordu. Antalya da iş bulduğunda geçen yaz başıydı. Şehir dışında bir restoranda garsonluk yapacağını biliyor ama nasıl bir restoranla karşılaşacağına ilişkin tahminde bulunamıyordu. Çeteleşmiş Kafkas göçmenlerinin bahisli köpek dövüşleri düzenlemeleriyle ünlü Çakırlar ilçesine bağlı bir yerdi burası. 11

2 Timur sekiz dokuz yaşlarındayken, şimdilerde her bir yanı apartman olan Yıldız yamaçlarındaki gecekonduların birinde kiracıydılar. Annesi gündelikçiydi. Babası Oran Şehri nde bir sütçünün yanında çalışıyordu. İşi oldukça fazlaydı: İnekleri sağar, gübre istifler, bazen de bostanın toprağını bellerdi. O günleri düşündükçe Timur un aklına, üst dudağındaki tüyleri nemlendiren, beyaz köpüklü, buğulu sütler geliyordu. Hayatın kuralıdır: Güzel günler hızla geçer. Timurlar için bu kuralın hayata geçme hızı olağandan çabuk gerçekleşti: Babası memlekette bir kaza geçirdi. Ayağı alçıya alındı. Koltuk değnekleriyle Ankara ya döndüğünde sıkıntıdan patlıyordu. Yoğun tempoda çalışmaya alışmış biri için günler geçmek bilmiyordu doğrusu. Ayağım terliyor, hem çalışmam da lazım diyerek alçıyı çekiçle kırmak gibi bir gaflette bulundu. Kırık henüz kaynamamıştı. Hareketsizlikten diğerine göre küçük kalan ayak çok geçmeden puf böreği misali kabardı, derken kan toplandı, mora çalan bir renk aldı. Güzide bir hastanemizin ortopedi servisine gittiler. Sos- 12

yal güvenceleri yok tabii. Annesi, ayağa baksın diye doktora âdeta yalvarıyor. Herif, Alçıya kim aldıysa onun bakması lazım hanfendi, diyerek bunları başından savdı. Konuşurken ne de kibardı eşşolu! Duvara yaslanmış, ellerini sırtına koymuş, boynunu bükmüştü. Sanırsın arkadaşıyla laflıyor. Ulan, adamın ayağı kangrene gidiyor şerefsiz! Timur un annesi ağlamaklı bir sesle, Ama doktor bey, memleket... demeye kalmadı, Anlıyorum sizi, dedi göt veren. Ulan neyi anlıyosun? Bi de efendi, bi şey diyemiyorsun tabii. Odasına girdi, kapıyı usulca kapattı. Bir hal çaresi bulunmalıydı. Sekreterliğe gittiler. Kadın, üçüne önce tek tek, sonra topluca baktı. Bakıyor ama karşısında sanki veba, cüzzam, ne bileyim bulaşıcı hastalık taşıyan birileri var. Mağrur bir havayla çekmeceyi açtı. Çıkardığı kartı uzattı: Doktor beyin özel muayenehanesi, biraz pahalı olur. Çırpınmaya başlayan annesi önce mum alevi gibi yalpaladı, sonra kadına dönüp İnsan mısınız siz be! diye çıkıştı. Babası, Sus kız! diyerek hırkasını çekiştirdiği annesini sakinleştiremiyordu. Kadın bağırdıkça Timur ağlıyor, başlarında toplanan polislerin sayısı artıyordu. Çaresizliğin, parasızlığın ne demek olduğunu kapı dışarı edildikleri o gün gördü. Belki de karşılaştığı fırsatları paraya çevirmeye çalışmasının nedeni oralarda bir yerlerde yatıyordu. Eve döndüklerinde annesi ağlamayı bırakıp köyde öğrendiği bir yöntemi uygulamaya karar verdi: Kırık ayağı ekmek içiyle sardı, hepsinin üstüne de eski bir çarşaf doladı. O gece rahatlayan babası, gün ışırken acılar içinde uyandığında hemen ayağına baktı; morla karışık kırmızılık çarşaftan çıkıp dizkapağına kadar uzanmış, ucu baldıra değen bir doğum lekesi görünümüne bürünmüştü. Sayıklama ve titremelerle bölünse de ara ara uyuyabiliyordu. Üç gün sonra, uykusunu bölen sayıklama ve titremeler- 13

den eser kalmadı; çünkü adam, bir daha uyanamadı. Çenesini bağladılar. Helva, şu bu... Babasının kırkı çıkar çıkmaz ablasını komşunun oğluyla evlendiren annesi, başında en azından kocası olur diyordu. Gerçekten de en azından lafı en çok bu hıyara yakışıyordu: İşten artakalan zamanının çoğunu mahalle kahvesinde geçiren muhasebeci, ancak gece yarısına doğru içki ve sigara kokusunu üzerinde taşıyarak otel muamelesi yaptığı eve gelirdi. Bir süre sonra sağa sola taktığı borçlar yüzünden rotayı Ankara nın çevre ilçelerinden biri olan Kayaş a çevirmek zorunda kaldılar. 14

3 Timur u, terminalden aldıktan sonra sırayla hale ve buzhaneye uğrayan sıteyşın Toros, Çakırlar Yolu na tırmanmaya başladıktan kısa süre sonra iklim, bitki örtüsü ve bir bütün olarak ortam birden değişmiş; boğucu sıcak, yolu gölgeleyen uzun ağaçların rüzgârla oynaşan yapraklarında kaybolmuştu. Uzunca bir süre gökyüzüne tırmandıktan sonra, ağaçların ters dönmüş sepet gibi dokuduğu Geyik Bayırı Yolu na saptılar. Arabayı, Geyikbayırı Alabalık Üretme Çiftliği ve Restoranı garsonlarından Hüseyin, çevrenin deyimiyle Pezevenk Hüseyin sürüyordu. Aslında Hüseyin, başkalarına gurur kırıcı gelecek bu lakabı yeri geldiğinde severek kullanmakta hiçbir sakınca görmezdi. Yine öyle olmuş; Timur la tanışırken gevrek gevrek gülümseyerek, Hüseyin, demişti. Pezevenk Hüseyin derler! Timur, o an samimiyetinin ve kişiliğinin ölçüldüğü sınavı hemen anlayarak güldü ama ölçülü bir gülüştü bu: Fazla gülmenin alay, az gülmeninse küçümseme anlamına geleceğini biliyordu. Yıllarca aralarında bulunduğu bu tür insanların, söyledikleri ile demek istedikleri arasındaki farkı ve vücut dilinin inceliklerini gayet 15

iyi bildiğinden mesafeyi kontrolünde tutmayı ihmal etmemişti. Dura kalka iki saat kadar süren yolculuk, anlayışlı gülümsemelerle geçti. Başını dışarı çevirdi. Ormanın güneşte kalan yanları, ateşin, kırmızıdan sarıya uzanan renklerine boyalıydı. Güneş ışınları, ağaçların arasından bir görünüp bir kayboluyor; gür, yeşil ağaçların koyu yeşile batırılmış tepeleri öbek öbek görünüyordu. Ağaçların gölgesinden midir, arabanın Bey Dağları na tırmanmasından mıdır, Timur un az sonra tanışacağı fırıncının deyişiyle gâvur amı gibi yanan Antalya dan farklı olarak burası serindi. Şehirdeki hayatı, gönülsüz bir azgınlıkla sevişmişçesine terleterek insanlara yapıştıran nem, burada ağaçlarca emilerek toprağa veriliyordu. Timur un gözü, yolun kıyısındaki tümsek dibine yığılan, altın ile bakır karışımı renkli, kimi kıvrımlı kimi parmaklarını açmış yapraklara kaydı. Haziranda dökülen yapraklar... Güneşin, tepelerdeki ince yaprakları kavurduğunu henüz öğrenmemişti. Başını kaldırınca büyük yangında neredeyse bütün ağaçlarını yitirmiş, karşı tepedeki bir tutam yeşilliği gördü. Kelaynak Tepesi. Niye ki? Yangın söndürme uçağının boşalttığı su, yalnızca tepedeki ağaçları ıslatabilmiş, yamaçlardaki alevler suyu yutup ağızlarından harlanarak çıkan buharı göğe salıvermişlerdi. İlerledikçe keçiboynuzu ağaçları sıklaşıyor, kızılçam, nadiren de olsa incir ağaçlarına rastlanıyordu. İşte, Çakırlar dan Geyik Bayırı Alabalık Üretme Çiftliği ve Restoranı na dönen beş kilometre uzunluğundaki taşlı yolun girişi böyleydi. Bey Dağları nın eteğindeki ormana işveli bir kadının cinsel organı gibi giren, çalışanların kısaca Geyikbayırı dediği çiftlik ve restoran, ormanın içine oyulmuş irili ufaklı on üç havuz ve çevresindeki onlarca masadan oluşuyordu. Ormanın içindeki bu olağanüstü güzel yer, çalışmak için 16

belki de dünyanın en güç şartlarına sahip restoranlarındandı. Öncelikle burada uyumak ve yemek yemek dışında sürekli çalışılırdı. Bu yoğun tempoya dayanabilmesi için çalışanların, kabul edilebilir ölçülerde ki bu da anlaşılacağı üzere sarhoş olmamaktır akşamları bira içmelerine izin verilirdi. Zaten, bağımlılık sınırını yıllar önce aşmış patronun içkiyle arası, bira içmeye kahvaltıda başlamakta sakınca görmeyecek kadar iyiydi. Sayıları on beşi bulan personelin topluca kaldığı, uzun bir gecekonduyu andıran tek gözlü evin kapısını açınca, soldaki tahta masanın üzerinde, ucuzun da ucuzu olmasına rağmen gıcık sesi epey gür çıkan, hoparlörleri siyah, gövdesi kırmızı bir radyo-teyp dururdu. Burada, yataklar ve yatakların konumları kıdemin bir göstergesi sayılırdı. Örneğin, en dipteki ayrıcalıklı yataklarda eskiler kalırdı. Bu yataklar, ters çevrilmiş Efes Pilsen kasaları üzerine döşek serilerek oluşturulmuşlardı ve öbürlerine göre oldukça rahattı. Öbür yataklar ise tahtadan sekiz iskemle ikişerli sırayla birleştirilip üzerlerine döşek serilerek oluşturulurdu. Diğer personele göre Geyikbayırı nda yeni sayılan Timur da böyle bir yatakta uyumak zorundaydı. Sabahları personeli uyandırmak hiç de kolay değildi. Birkaç saat daha uyuyabilmek için haftalıklarını rahatlıkla gözden çıkarabilecek bu yorgun insanları uyandırmak için ne çalar saat işe yarıyordu ne de dürtüklemek gibi yöntemler... Personeli uyandırmak patronun oğlu Musa Yaşar ın sorumluluğundaydı. Ankara da, Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmecilik Bölümü nde okuyan Musa, uzun uğraşlar sonucunda bir çözüm bulmuştu bulmasına da doğrusunu söylemek gerekirse bu çözüm personeli âdeta çıldırtıyordu: Her sabah, girişin solundaki radyo-teypten, Antalya ya yayın yapan Neşter FM i bulup radyonun sesini sonuna kadar açardı. Neşter FM, yayın akışını bütünüyle Müslüm Gürses, Seyfi Doğanay, Ferdi Tayfur gibi isimlerin da- 17

mar parçalarına ayırmış bir kanaldı ve bu parçalar personelin kulak zarını patlatacak düzeyde çalındığından dayanılacak gibi değildi. Bir de her şarkının sonunda davudi sesli bir adam radyonun sloganını söylerdi, ki bu da tam evlere şenlikti: Neşter FM, neşteeer gibi radyo! Çalışanların neredeyse tamamı, Geyikbayırı ndan önce hasta sayılabilecek ölçüde arabesk dinlemelerine rağmen bu müzik türünün bir tür işkence aracı olarak kullanılması, hepsini Pavlov un Köpeği ne çevirmişti: Ne zaman arabesk tınısı duysalar, tatlı bir düşten uyandırıldıkları veya suçsuz yere cezalandırıldıkları duygusuna kapılıyorlardı. Gerçekten de ne yaparsanız yapın, vakitsiz öten horoz gibi bağıran radyonun sesine on dakikadan çok tahammül edebilmek mümkün değildi. Horoz vakitsiz ötmesine ötüyordu ama onun ötmesini sağlayan patronun oğlu olduğu için, uyanıp kahvaltı etmek dışında bir seçenek de yoktu. Geyikbayırı nı Timur ve diğer çalışanlar için katlanılır kılan iki önemli şey vardı: Bunlardan ilki, on yedi yaşını yeni doldurmasına rağmen epey iri olan Pezevenk Hüseyin in iki haftada bir, pazar geceleri; yani Geyikbayırı nın en yoğun olduğu günün gecesi, Ufaklık diye çağrılan ama gerçek adını kimsenin bilmediği, otuz beş yaşlarındaki kısa boylu, etine dolgun kadını getirmesiydi. Bu iş için arka depoya bir döşek atılmıştı. İşyerindeki hiyerarşiye göre, sırasıyla önce müdür, sonra fırıncı, sonra garsonlar ve geri kalanlar arasında isteyenler Ufaklık la yatar ve haftanın yorgunluğunu geride bırakarak uykuya dalarlardı. Kuşkusuz bu iş ücretsiz değildi; herkes, lakabının gereğini yerine getiren Hüseyin e yüz lira toka eder, kimse bu paranın ne kadarını Hüseyin in, ne kadarını Ufaklık ın aldığını bilmezdi; zaten hepsi halinden memnun olduğundan böylesi bir bilgi, kimsenin umurunda da değildi doğrusu. 18