ibretli Masallar Gıybretli Ekiyatler ZirekKart Akıllı İhtiyar



Benzer belgeler
Mizahî Masallar İhtiyar ile Tembel Genç. Yumuristik Ekiyatler Kart Bilen Yalkav Yiğit

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Kış iskelesi gibi bomboş yürek, Sevinç de yok, beddua da, acı da. Düğün evi gibi... gönlümün Kapıları tamamen açılmış.

Tam Ekran İçin f5 basınız.

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen

yok. Sonra atlarına baktı; atlan da yok. Kolınçak yaşlı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

ISBN :

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Taji İzzet (Eğerce, )

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Ömer Beşirov (Kazan, )

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Vakti zamanında bir padişahın üç kızı varmış. Padişah bir gün vezirini -anma alarak geziye çıkmış.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Sahne Eseri. SÖNEN YILDIZLAR 4 Perdelik Dram

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

CİN ALİ İLE BERBER FİL

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Derleyen: Yücel Feyzioğlu. Resimleyen: Serap Deliorman


ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Renat Haris (Ulyanovsk, 1941)

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Zeka Soruları 4 - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ZEKA SORULARI

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Hazırlayan: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

kaç saç çatı çanta çakal çay salça çatal çalı Çetin çiçek çilek

M14 esnevi den (şirli) r H i k â y ele

bez gez sez tez biz çiz diz giz boz roz koz poz toz yoz çöz göz köz söz buz muz tuz büz düz güz

AYLA ÇINAROĞLU KİM DEMİŞ NİYE DEMİŞ

TEKİR Bir iki tombul tekir Camdan bakar Başına takar Hop hop, altın top MISTIK Mustafa, Mıstık, Arabaya kıstık, Üç mum yaktık, Seyrine baktık.

Adil Kutuy (Saratov, Polonya, 1945)

MODERN BARBARLAR. Bu kısım hikayenin ortasından alınmıştır. (86 sayfalık hikayenin 52'inci sayfası)

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

tellidetay.wordpress.com

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

KALIPLAŞMIŞ KELİME ÖBEKLERİNDE ANLAM

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Elvan & Emrah PEKŞEN

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

kural tanımayan cafer Adı-Soyadı:...

İhmal Amca DESTANLAR VE MASALLAR BOYALI KIRLANGIÇ. Masal. Resimleyen: Turgut Keskin

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Topluluk Zorlukla Kar ıla ıyor

nevi den ( Mes 9şirli) r H i k â y ele

HAYAT BİLGİSİ Değerlendirme 1

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

HAZİRAN 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Haziran 2015 Bülten

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

5. Et et içinde, et fit içinde Dünya dümeni, onun içinde.

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

BİZE KATILIR MISINIZ?

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

Transkript:

Gıybretli Ekiyatler ZirekKart İlik zamanda buladır bir patşa. Ul citmiş yaşke çitken kişilerni, barı bir işke yaramıylar dip, ütirte turgan bula. Bir yigitnin bula citmiş yaşlik atası. Bu yiğit, atasın ütirtesi kilmiçe, anı baytak vakıtlar yaşirip asri. Yiğit, uramnan yürip kaytkan sayın,atası yanma kire iken. Atası munnan suri: -Nihel, ulım, dünyada neler bar?-di. Yiğit kürgenin işitkenin barın da süylep bire iken. Şulay birkünni yiğit kayta-kayta da etisi yanma kire. -Nerseler kürdin, ulım, niler işittin?-di etisi. -Eti, -di yigit,-patşa üzinin vezirleri bilen su buyma tuşken, di. Su tübinde yap-yaktı yıltırap turgan gevher kürine iken. Şunı su tübine tüşip izliler, -yuk, mingeç karıylar, tagm su tübinde yalt itip tura, di. Şunarga bik aptıragannar. Patşanm vezirleri demunın hikmetin bilmi iken, di. Kart eyte: -Ey, ulım, di, -anda birer ağaç barmı, su buymda?-di. -Nek şul ağaç tiresinde izliler, di yiğit. -Bu ağaç başmda kuş uyası barmı?-di kart. -Bar. -Alaysa, ul gevger su tübinde tügil, kuş uyasmda bulırga kirek. Suga şunın şevlesi tuşken bulır,-di kart. İrtegisin turıp, patşa kişileri yanadan barıp karıylar. Küreler, gevher su tübinde yaltırap yata, suga cumalar- tagm yuk. Taba almıyça, tagm aptırap kaytıp kiteler. Bular taba almagaç,yigit patşa yanma bara da eyte: -Padişahım - sultanım,bir süz süyler idim min sina, -di. -Bu gevher su tübinde tügildir, su buyında ağaç bar, ağaç başında uya bar, şul uyada bulırga kirek. Şunı minip karıyk eli,-di. Yarıy, patşanm minüçileri küp bula, tiz ^ine ağaç başına minip kiteler de kaz yumurkası kader gevherini alıp ta tüşeler. Patşanm isi kite munarga. Vezirlerin bik urışa bu: -Üzigiz barıgız da ukıgan kişiler, şul avıl malayı kader ve akıhgız yuk, -di. Patşa yiğitten surıy: -Munı sina kim üretti?-di. -Üzim bildim,-di yiğit. Vezirlernin bu yigitke bik açuları kile. Yiğit üzlerirvne üstin çıktı bit indi. Hezir vezirler,yigit üstinnen patşaga eleklep, anı niçek bulsada ütirtmekçi İmlalar. Patşaga barıp eyteler: ibretli Masallar Akıllı İhtiyar Eski zamanlarda bir padişah varmış. Yetmiş yaşına giren kişileri, işe yaramıyorlar diye öldürtürmüş. Bir delikanlının yetmiş yaşında bir babası varmış. Bu delikanlı babasını öldürtmek istemediğinden uzun müddet saklamış onu. Delikanlı sokaktan eve girdikçe babasının yanına girer, babası da ona sorarmış: - Nasılsın oğlum, dışarıda ne var, ne yok? Delikanlı görüp işittiklerini söyleyiverirmiş babasına. Yine böyle bir gün, delikanlı gelip girmiş babasının yanına. - Neler gördün oğlum, neler işittin? demiş babası. - Baba, demiş delikanlı. Padişah vezirleriyle birlikte su boyuna inmiş. Suyun dibinde ışıl ışıl ışıldayan bir mücevher görünürmüş. Suya girip aramışlar mücevheri. Yok. Çıkıp bakmışlar, yine suyun dibinde ışıldıyor. Buna pek şaşırmışlar. Padişahın vezirleri de bu işin hikmetini bilmiyormuş. İhtiyar: - Ey oğlum, orada su kıyısında bir ağaç var mı? demiş. - Evet, işte o ağacın çevresinde arıyorlar, demiş delikanlı. - Ağacın başında kuş yuvası var mı? - Var. - Öyleyse o cevher su dibinde değil, kuş yuvasında olmalı, demiş ihtiyar. Sudaki bunun yansımasıdır. Ertesi sabah padişah ve adamları yine gelip bakmışlar. Görmüşler ki, mücevher suyun dibinde ışıldayıp durmaktadır. Suya girmişler, yine yok. Bulamayinci yine şaşkınlıkla dönüp gitmişler. Bunlar bulamayınca delikanlı padişahın huzuruna varıp şöyle demiş: - Padişahım, sultanimi Benim sana bir sözüm var. Bu mücevher su dibinde değildir. Su kıyısında ağaç var. Ağacın tepesinde kuş yuvası var. O yuvada olsa gerektir. Çıkıp bir bakalım, demiş. Padişahın adamları ağacın tepesine çıkıp kaz yumurtası iriliğinde bir mücevher bulup getirmişler. Padişahın buna aklı gitmiş. Vezirlerine çok öfkelenmiş: - Siz hepiniz okumuş kişilersiniz, şu köylü oğlan kadar aklınız yok, demiş. Padişah sormuş delikanlıya: - Bunu sana kim öğretti? - Kendim bildim, demiş delikanlı. Vezirler bu yiğide çok öfkelenmişler. Kendilerinden üstün çıktı yal Artık vezirler, delikanlıyı padişaha kovlayıp, öldürtmek istemişler. Padişaha gidip şöyle demişler:

-Ul, -diler,-mina nerse kürsetseler de bilem, dip eyte, -diler. -Biz ana iki aygır kürsetik,-diler. -İkisi de birtüsli, birtigiz bulsm avızm da açıp karamasın, yanına da kümesin, kaysı kart kaysı yaş ikenligin çitten turıp kına bilsin, -diler. -Yarıy,-di patşa, yigitni çakırtıp ala da eyte: - irtege kilirsin, biz sina şundıy-şundıy iki aygır kürseterbiz, sin şularnm kaysı kart kaysı yaş ikenligin bilirsin, -di. Yiğit bik kaygırıp, "yarar" dip kaytıp kite. Kaytkaç, atası yanına kire. -Ulım, nihe?-di atası. -Eti, -di,-gevher sin eytkençe, kuş uyasmda buldı, -di. -Tik patşa mina bügin tagın şundıyşundıy mesele birdi eli,- di. -Ey ulım, -di atası, -anın üçin hesretlenme, ul birni tügil, -di. -İrtege barırsın, iki aygır kitirirler. Anın kartın- yaşın şunnan bilirsin: yaş aygır yıraktan uk tuzgıp, uynaklap kilir, kart aygır başın burıp, yaş aygırga yul birip kiter,-di. Yarar. Yiğit irte turıp bardı. Vezirleri bilen Patşa da kildi. Kildi de iki aygır kitirtti, ikisi de birtüsli ikisi de birtigiz. -Munm kaysı kart, kaysı yaş? diler yigitke. İki aygır iki yaktan kara- karşı kileler. Yaş aygır elle kayan tuzgıp kile,kart başın iyip kine uzar. Yiğit eyte: -Mine busı kart aygır, busı yaş aygır,-di. Bu yiğit mum da bildi bit indi. İkinci künge tagm munarga yumuş hesterliler. Bağana kibik iki ağaç birer sacenlı. İkisi de şup-şuma itip yunulgan. -Şuşı ağaçlarının kaysı başı uç kaysı başı tüp bula, şunı bil, diler. Yiğit bik hesretlenip kine kaytıp kite. Kaytkaç, tagın etisi yanma kire. -Ulım, -di kart,- bügin neler kürdin?- Aygırnı bildim, eti, sin yetkençe buldı, -di. - mina tagm mesele birip ciberdiler. Birtigiz yungan iki ağaç, tışman bir nerse de bilinmi, şunın kaysı başı uç, kaysı tüp ikenin bilirge,-di. Ey ulım,- di atası,- anın üçin kaygırma sin, -di. - sin ul agaçnı sularga kuş,-di. Suga salgaç, uç başı üske kalkıbrak, tüp başı tüpke batıbrak turır,-di. Yarar. İrtegisin yiğit turıp kitti. Barıp kirdi. Munarga şup-şuma itip, iki ağaç kuygannar. -Mine sina iki ağaç yunup ta karama, küterme de, kaysı başı uç, kaysı başı tüp ikenin bulay gına bil,-diler. Yiğit: -Suga salıp karagız eli,-di. Suga salsalar agaçnın bir başı bata, bir başı üske kalka. - Bu delikanlı, bana ne gösterirlere bilirim, diyor. Biz ona iki aygır gösterelim. İkisi de bir renkli, bir yapıda olsun. Ağzını da açıp bakmasın. Yanına da gelmesin. Hangisi yaşlı, hangisi genç karşıdan bakıp bilsin. - Tamam, demiş padişah. Delikanlıyı çağırtıp söylemiş: - Yarın buraya gel. Biz sana şöyle şöyle iki aygır göstereceğiz. Sen onların hangisinin yaşlı, hangisinin genç olduğunu bileceksin. Delikanlı pek düşünceli bir halde eve dönmüş. Babasının yanına varmış. - Nasılsın oğlum, demiş babası. - Baba, mücevher senin söylediğin gibi kuş yuvasında çıktı. Ne var ki, padişah bana bugün yine şöyle şöyle bir mesele verdi, demiş. - A oğlum, sen onun için endişelenme. Bu hiç de zor bir iş değildir, demiş babası. Yarın gidersin. İki aygır getirirler. Yaşlısını gencini şuradan bilirsin: Genç aygır daha uzaktan sağa sola oynayarak gelir, yaşlı aygır ise başını çevirip, genç aygıra yol verir. Neyse. Ertesi gün bu gitmiş. Vezirlerle padişah da gelmiş. İki aygır getirtmiş daha sonra: ikisi de aynı renkte, aynı görünüşte. - Bunların hangisi yaşlı hangisi genç? diye sormuşlar delikanlıya. İki aygır iki taraftan karşı karşıya gelmişler. Genç olanı oynayıp sıçrayıp geliyor, ihtiyar olanı başını önüne eğip geliyor. Delikanlı: - İşte bu yaşlı aygır, bu da genç, demiş. Delikanlı böylece bunu da bilmiş. İkinci gün buna yeni bir mesele daha getirmişler. Direk gibi iki ağaç. Birer sajen 1. Dümdüz yontulmuş. - Bu ağaçların hangi tarafı ucu, hangi tarafı köküdür, söylet demişler. Yiğit yine pek düşünceli eve gelmiş. Yine babasının yanına varmış. - Oğlum, demiş ihtiyar, bugün neler gördün? - Aygırları bildim, baba. Senin söylediğin gibi oldu. Bana yeni bir mesele verdiler. Aynı kalınlıkta yontulmuş iki ağaç. Dışından hiç bir şey bilinmiyor. Bunun ne tarafı başı, ne tarafı kökü olduğunu bilmemi istiyorlar, demiş. - A oğlum. Bunun için endişelenme. Sen o ağaçları suya attır. Suya girinde ağacın başı yukarı kalkar, kök tarafı dibe doğru batar, demiş. Neyse. Ertesi sabah delikanlı yine gitmiş. Bunu önüne dümdüz iki ağaç yontup koymuşlar. - Al sana iki ağaç. Yontup bakmadan, kaldırmadan hangi tarafının başı, hangi tarafının kökü olduğunu söyle! demişler. Delikanlı: - Ağaçlan suya atın, demiş. Suya attıklarında, ağacın bir tarafı batmış, bir tarafı yukarı kalkmış. l.sajen:2,13m.

Yiğit eyte; -Mine bu başı uçı, busı tüp bula,-di. Tagm bildi bit bu, alay da bulmadı. Patşa bik gaceplendi. Ul yiğitten surıy: -Mum sina kim üretti?-di. Yiğit eyte: -Üzim bildim,-di. -Yuk, sin eli mum bilirlik tügil, yahşilik bilen eytmesen, min sini astıram, -di. Yiğit eytmiçe buldıra almıy: -Minim citmiş yaşlik etiyim bar, min anı ütür tmiçe yaşirip asrıym, mina şul akıl bire,-di. Şunnan sun patşa eyte:-yahşı, dünyada kartlar da kirek iken, kartlardan başka dünya barmıy iken. Munnan sun kartlarga timeske,-di. Tugn Bilen Aldar / Dürüst ile Hiyleci Delikanlı: - İşte bu başı ucu, öteki başı köküdür, demiş. Delikanlı yine bilmiş. Padişah çok şaşırmış bu işe. Delikanlıya sormuş: - Bunu sana kim öğretti? Delikanlı: -Kendim bildim, demiş. - Yok, demiş padişah. Sen daha bunları bilecek kadar yoksun. Güzellikle söylemezsen, seni astırırım! Delikanlı sonunda dayanamamış: - Benim yetmiş yaşında bir babam var. Ben onu öldürtmeyip saklayarak bakıyorum. Bana o akıl verdi, demiş. Bunun üzerine padişah: - Güzel! Dünyada ihtiyarlar da gerekmiş. İhtiyarlar olmadan dünya işleri yürümüyormuş. Bundan sonra ihtiyarlara asla dokunmayacağım, demiş. Burın zamanda bar idi, di, bik yarlı iki kişi. Bularnın birsi bik yalganlıy, urlaşa; ikincisi gil tugrılıkta can küçi bilen işlep tamagın tuydıra idi. Bu Tugrı bilen Aldar hervakıt kıçkırışalar iken, di. Tugn: -Yalganlav-günah iş, andıy kişi bir cirde de igilik kürmi, -di iken. Aldar üzinîn aldavı, urlaşuvı bilen maktana iken, di. Mine bir künni şulay bik uzak kıçkırışkaç, Tugrı Aldarga eyte: -İpteş, biz bulay niçaklı mataşsak ta uçuna çığa almabız: sin üz süzinni süylisin, min üzimnikin. Bulmasa bir zur yulga çıgayık ta, kim uçrasa, şunnan tugrılık yahşimi, yalganlav yahşimi ikenin surarbız; şulay itip kaysı yahşiliğin bilip kaytırbız,- di. Aldar muna razıy bulıp, zur yul bilen kittiler, di, bular. Bardılar, bardılar, bardılar, Bara turgaç bir sabancıga uçradılar, di. Bular sabancıga yakın kilip: -Alla yardem bersin, agay!- digennen sunmda:- Abzıy, eyt eli,dünyada rehet yaşer için tugrılıkmı yahşırak, elle yalganlavmı?- diyuge Sabancı: -Yuk, yiğitler, tugrılık bilen kün itü kıyın. Tugrı aç bula, üstünde anın yünü- başlı kiymi de bulmıy, e yalgançı hervakıt tuptura, mine digen kiyimner kiye, gil rehet kün küre. Biznin işni gine alsak ta, tugrılık bilen bir işte işlep bulmıy. Küni-tüni, argançı, yıgılgançı tırışa-tırışa baynın künili bulsm dip işlisin, şulay da hiç citkeç, bar işin cilge kite, ul sini süge: "Yalkav, işlemisin, sin aldap kına akça alırga yaratasın",-di. Cegiz, iseplep karagız indi, şulay bulgaç. Tugrılık bilen kün itüvi ansat bulamı? Eski zamanlarda, çok fakir iki adam varmış. Bunların biri çok yalancı ve hırsızmış; öteki ise hiç bir zaman dürüstlükten şaşmayan, el emeğiyle çalışıp karnını doyuran bir adammış. Bu Dürüst ile Hiyleci her zaman tartışırlarmış. Dürüst: - Yalancılık günahtır, böyle bir insan hiç bir yerde iyilik görmez, dermiş. Hiyleci ise, kendi yaptığı hiylelerle ve hırsızlıkları ile övünürmüş. Yine bir gün böyle uzun süre tartıştıktan sonra Dürüst, Hiyleciye: - Arkadaş, bir böyle ne kadar uğraşsak da bir sonuca ulaşamıyoruz. Sen kendi sözünü söylüyorsun, ben kendi sözümü. En iyisi biz büyük bir yola çıkalım da karşımıza kim gelirse soralım, dürüstlük mü iyidir, yalancılık mı? Böylece hangimizin doğru olduğunu anlarız, demiş. Hiyleci razı olmuş. Bunlar büyük bir yola çıkmışlar. Gitmişler, gitmişler, bir çiftçiye rastlamışlar: - Allah yardım etsin, ağal dedikten sonra: Bize söyler misin, dünyada rahat yaşamak için dürüstlük mü iyidir, yalancılık mı? diye sormuşlar. Çiftçi: - Yiğitler! Dürüstlükle ömür sürmek zordur. Dürüst olan aç olur, üstü başı, giyimi kuşamı olmaz. Yalancı ise her zaman tok gezer, benim diyen elbiseler giyer, her zaman rahat bir ömür sürer. Bizim işi alalım meselâ. Dürüstlükle bir iş işlemek mümkün değildir. Gece gündüz, yorulup yıkılıncaya kadar çalışırsın, Ağanın gönlü olsun deyip işlersin. Yine de akşam olunca bütün yaptıkların havaya gider. Ağa seni azarlar: - Tembel herif, çalışmıyorsun. Çalışmadan para kazanmak istiyorsun! der. Haydi, kendiniz hesap edin bakalım, böyle olunca dürüstlükle ömür sürmek kolay mıdır?

Bu süzfti işitkeç aldar tugrıga: -Mine kaysı yahşi ikenin bildinmi indi? Tagı niçaklı yürsen de, barıber şunı işitirsn. Ey de kaytıyk indi,-dise, tugrı: -Yuk min tugrılıknın naçarlıgma ışanmıyım. Eyde tagı başka kişilerden surap karıyk, dip, Aldarnı zur yul bilen tagın alıp kitti, di. Biraz bargaç, ipteşler kmgırav tabısı işittiler, di. Uzak ta ütmi,bularga karşı bik matur tarantaska bik şep atlar ciktirgen bir bay pır tuzdırıp kile. Küp te ütmi, bay bular yanına kilip çitti, di. Tugrı bilen Aldar, baynı tuktatıp, sabancıdan suragan süzlerin munardan da surıylar. Bay: -İ tugannar, tugrılıknın faydası yuk, yalgançı herzaman rehet süre,-di de atların çaptırıp kitip te bara. Bu süzlerni işitkeç Aldar Tugrıga açulanıp: -Haman süzinni birmegen bulasın, kimnen surasan da,minimçe indi,- di. Şulay da alar tagı birer kişiden surap kararga uylap, zur yul bilen kiteler. Uzak ta barmıylar, bular bir kartnı uçratalar. -Babay, zinhar dürisin eyt, tugrılık yahşimi, elle aldavmı?-diler. Kart açuvlangan tüsli: -Üzigiz bilirge tiyiş indi bu zamanda tugrınm kadiri yuk, tugrını erliler, kıynıylar, bütinley yukka Sibir de cibereler. Yalgançı her çerde rehet küre,-di. Aldar muna bigrek te şatlamp: -İşittinmi, bar da minim süzni eyteler bit,- dip, ibteşinnen küldi. Tugrı: -İndi, ipteş, ni bulsa da bulır, yalgançı bulmam,-dip, tagı Aldarnı zur yul bilen alıp kitti, di. Yulda barganda Aldar her urunda aldıy, Urlaşa, anı aşatalar, içirteler, di. Tugrı kayda bir sınık ikmek için yüz suvm tüge, kayda suda tapmıy aptırıy,di. Ul haman üzinin bulay buluvma kaygırmasa da, Aldar: -Ni hel, tugrılık yahşimi?- dip, anın üstinnen küle, di. Bik uzak bargaç,biçara tugrı bik açığa. İpteş, bir sınık kına ikmek bir eli?- dip, Aldardan aşarına surıy. -Bir küzinni birsen, birem, -di Aldar. -Günahtan kurıkmasan, tilesen nişlet, tik bir kisek ikmek kine bir,-di Tugrı. Aldar ipteşinin bir kuzin ala da ana kiçirek kine ikmek sınığı bire. Asap yal itkeç, bular tagı zur yul bilen kiteler, di. Bara turgaç, Tugrınm heli şul hetli naçarlana, di, küçke-küçke bara, di. Ul tagm ipteşinnen ikmek suragan kayırmadi. Aldar çırayın da sıtmi: Bu sözleri işiten Hiyleci, Dürüste: - İşte neyin iyi olduğunu gördün mü? demiş. Daha ne kadar gezsen de duyacağın bu sözdür. Haydi, dönüp gidelim. Dürüst: - Hayır, ben dürüstlüğün kötü olduğuna inanmıyorum. Haydi daha başka kişilere de soralım, demiş. Hiyleciyle yine yola düşmüşler. Biraz gidince bu arkadaşlar bir çıngırak sesi işitmişler. Çok geçmeden çok güzel bir yaylı arabaya en iyi atları koşmuş bir zengin tozu dumana katarak karşılarından görünmüş. Az sonra bunların yanına varmış. Dürüst ile Hiyleci, zengini durdurup çiftçiye sordukları soruyu buna da sormuşlar. Zengin: - Ey kardeşler, dürüstlüğün faydası yok, yalancı her zaman rahat eder, demiş de atlarını kamçılayıp yoluna devam etmiş. Bu sözleri işitince Hiyleci, Dürüst'e öfkelenip: - Sözünde durmuyorsun, kime sorsak benim fikrimde. Öyle de olsa, bunlar bir kişiye daha sormaya karar vermişler, yola devam etmişler. Çok geçmeden bir ihtiyarla karşılaşmışlar. - Dede! Lütfen bize söyle, dürüstlük mü iyidir, yoksa hiylecilik mi? demişler. İhtiyar öfkelenir gibi olmuş: - Kendinizin bilmesi gerekir, demiş. Bu zamanda dürüstün kadri kıymeti yok, dürüstü hor görüyorlar, eziyorlar. Hatta yok yere Sibirya'ya da sürüyorlar. Yalancı ise her yerde rahat görüyor. Hiyleci daha da sevinip: - İşittin mi, herkes benim söylediğimi söylüyor, demiş, arkadaşına gülmüş. Bunlar yolda giderken bir yerde Hiyleci yine hiylekârlık yapmış, hırsızlık yapmış; onun karnını doyurmuşlar, yedirmişler, içirmişler. Dürüst ise kimi yerde bir dilim ekmek için yüz suyu döker, kimi yerde onu da bulamaz aç kalırmış. O kendisinin bu durumuna üzülmese de Hiyleci: - Nasıl, dürüstlük iyi mi? deyip gülermiş onun haline. Böyle uzun zaman gittikten sonra, zavallı Dürüst çok acıkmış. - Arkadaş! Bir dilim ekmek verir misin? demiş, hiyleciden ekmek istemiş. - Bir gözünü verirsen veririm, demiş Hiyleci. - Günahtan korkmazsan ne istersen yap, yalnızca bir dilim ekmek ver, demiş Dürüst. Hiyleci, arkadaşının bir gözünü almış da ona küçücük bir dilim ekmek vermiş. Yiyip dinlendikten sonra bunlar yine yola devam etmişler. Giderken, Dürüst'ün hali daha da kötüleşmiş, zorlukla yürüyormuş. Bu, arkadaşından yine ekmek istemiş. Arkadaşı ise yüzünü bile kızartmadan:

-İkinci küzni birsen birem, -di. Tugn: -Ey, tugankay, annan bütinley sukır kalam iç, sukır bulgaç min nişlermin?-dip karasa da, Aldar: -Yukka süylenme de, ikinci küzinni birmesen baribir sifia ekmek yuk, -dip, üzip kuya, di. Nişlesin Tugn, ikinci kuzin de birirge riza bula. İbteşi Şul uk minut Tugrının kuzin kazıp ala. Tugn bütinley sukır kala, di. İndi Tugrı işanıçsız ipteşi bilen bara almıy, mehemetsiz Aldar anı yul urtasında taşlap kite, di. Biçara Tugrı "Birer avılga barıp çıgarmm eli" dip, karmalana-karmalana bir yakka taba kitti, di. Pik Uzak yürgeç, arı nişlerge de bilmi bir urmga utırgan idi: "Un yakka bar, anda zur urmanda çıltırap aga turgan çişme bulır,şunın suı bilen küzinni yusan, küzlerin açılır. Küzlerin açılgaç, çişme yanında bir imen kürirsin, şu imennin başına minip, kiç bulgançı tur!"-digen bir tavış işitildi, di. Miskin şukur şatlana un yakka burılıp urmanga taba kitti, di. Cismeni izlep taptı, di. Salkın su bilen yuvmgaç, Tugrının küzleri açılıp kitti, di. İmenni kürip, başına indi, di. Kuyaş bayigan bula indi. Uzak ta ütmi tün çite. Yartı tün bulgaç. İmen tübine bik küp cinler ciyıldılar da, di, tizlerinin kün buyı kayda yurgenlerin süyley başladılar, di. Alardan birsi: -Patşa kızı yanma bardım, min anı üçinçi il azaplıym indi, mini hiç te kuva almıylar. Mini kuvı üçin felen cirdegi Gali bayınm teşbihin alırga kirek,- di. Şulay cinler uzara süyleşip turganda, tan attı, ul arada cinner de hemmesi yugaldılar, di. Cinner süzin işitkeç, Tugrı da imen başmnan tüşip, Gali bayını tabip: "Bir il hizmet itkeç, tespihini berirsin", dip, ana yalçı bulıp kirdi bu. Künner üte, Tugrı can küçi bilen tırışıp işli, hetta tünni de yuklamıy. Bir il bulgaç, Tugrı tespihni surıy. Gali bay bermi: -Sin, agay- ini, küpmi alsan da akça al, min tespihni bermim, -di. Tugrı: -Mina akça kerekmi, Gali abzıy, mini nersege yalladın, şunı bir, -di. Gali bay: -Alay bulsa, tagm bir yıl işle, annan arı tespihni alırsın, -di. Nişlesin, biçara Tugrı tagm bir yil çıdarga bula. Ul evvelgi yıldagıdan da artıgırak itip tırışırga tutma, di. Şulay itip, Tagm bir yıl üte. Gali bay haman tespihini birmi: -Ni alsan da mal al, ya tagm bir yıl işle,-di. -Öteki gözünü de verirsen veririm, demiş. Dürüst: - Ey kardeşim! O zaman büsbütün kör kalırım, kör olursan ne yaparım ben? demiş. Hiyleci: - Hadi boş yere konuşma! İkinci gözünü de vermezsen, sana ekmek yok! demiş. Ne yapsın, Dürüst ikinci gözünü de vermeye razı olmuş. Arkadaşı o dakika Dürüst'ün gözünü çıkarıp almış. Şimdi Dürüst, güvenilmez arkadaşı ile gidememiş. Merhametsiz Hiyleci de onu yol ortasında bırakıp gitmiş. Zavallı Dürüst, bir köy bulabilirim umuduyla, eliyle yoklaya yoklaya bir tarafa doğru yola devam.etmiş. Uzun zaman yürüyüp yorularak ne yapacağını bilemeden bir yere oturmuş. Bu sırada bir ses : "Sağ tarafa git, orada büyük bir ormanda şırıldayıp akan bir pınar var. Onun suyuyla gözlerini yıkarsan gözlerin açılır. Gözlerin açılınca pınarın yanında bir meşe ağacı görürsün. Bu meşeye çıkıp gece oluncaya kadar bekle! demiş. Dürüst, sevinçle sağ tarafa doğru gidip ormanı ve ormandaki pınarı bulmuş. Soğuk pınar suyuyla yıkayınca gözleri açılmış. Pınarın yanındaki meşe ağacını görmüş ve üstüne çıkmış. Güneş de bu sırada batmışmış. Biraz sonra gece olmuş. Gece yansı olunca, meşenin dibine bir çok cinler toplanmış, gün boyu nerelerde gezdiklerini konuşmaya başlamışlar. Birisi: - Padişah kızının yanına gittim. Ben ona üç yıldır eziyet ediyorum, ama beni kovamıyorlar. Beni kovmaları için filân yerdeki Ali Ağanın teşbihini almak gerek, demiş. Böylece cinler kendi aralarında konuşurken tan atmış, cinler de ortadan kaybolmuşlar. Cinlerin sözlerini işiten Dürüst de meşeden inip Ali Ağa'nın teşbihini aramaya gitmiş. Uzun zaman dolaşıp Ali Ağa'yi bulmuş. "Bir yıl yanında çalışırsam teşbihini verir misin, demiş, onun yanında hizmetçi olmuş. Günler geçmiş, Dürüst var gücüyle çalışmış, hatta geceleri de uyumamış. Bir yıl dolunca Dürüst teşbihi istemiş. Ali Ağa vermemiş: - Bak kardeşim, ne kadar istersen o kadar para al, ama ben teşbihimi vermem, demiş. Dürüst: - Bana para lâzım değil, Ali Ağa, benimle ne üzerine anlaştıysan onu ver, demiş. Ali Ağa: - Öyleyse, bir yıl daha çalış, ondan sonra teşbihi alırsın, demiş. Ne yapsın, zavallı Dürüst bir yıl daha tahammül etmeye mecbur olmuş. O geçen yıldan da çok çalışmış. Böylece bir yıl daha geçmiş. Ne var ki, Ali Ağa teşbihi yine vermemiş: - Ne kadar istersen mal al, ya da bir yıl daha çalış, demiş.

Tugrı bik uzak uylap tura da, "Yuk indi,bay küçli, anın bilen sugışıp bulmıy" dip, tagm bir yıl hizmetke kala. Ul indi evvelgi iki yılmnan da tırışıbırak işli başlıy. Bunu bik yaratalar, di. Şulay tırışıp-tırışıp işli turgaç. Tugrmın üçinçi yılı da tula. İndi Gali bay da tespihini hiç kızganmıy: -Me, inim tugrılıgın, tırışlıgın üçin, -dip, tespihini bire. Tugrı, tespihni alıp rehmetler ukıp, isenleşip çıgıp kite de tigi cin gazaplıy turgan patşa kızın izlerge kirişe. Kalağa kilip citkeç, ul üzinin kızın tirilte alaçagm halka süyli. Bütin halik mma bik şatlanıp, tiz ük patşaga bildirteler. Patşa bik şatlanıp, Tugrını çakırtıp ala da kızın devalarga kuşa. Birniçe kün sruk bilen Tugrı patşa kızın devalarga riza bula. Tugrı, bir savıt su alıp, üç tapkır tespihni suga tıgıp ala da arınan şu su bilen patşa kızına kuymırga kuşa. Su kuymgaç, uzakta turmıy kız selametlene. Patşa muna bik şatlanıp, Tugrıga türli bülekler birip karasa da, Tuğra almıy. Mum kürip patşa kızı: -Yuk etkey, min ana kiyevge çığam, -di. Patşa muna riza bulıp şul künni bik zur tuy yasap, kızın Tugrıga bire. Hezir yarlı Tugrıbız patşa kıyavi buldı indi. Aşavı-içüvi de, kiyimleri de patşanıkı bilen bir tüsli munın. Bir zaman Tugrmın tugan- usken iline kaytası kilip, patşadan at surıy. Patşa, mine digen atların in yahşi fayitunga ciktirip, kiyavi bilen kızm kudalarma kunakka cibere. Yulda bular tigin Aldarga uçrıylar. Aldar bularnı tanımıyça: -Şefkat itip bir iki tiyin gine akça birigizçi? dip surıy. Tugrı Aldarnı tanıp, anın şundıy kızganıç kelge tüşüyine şafkkata Tugrı ana küp akça birip: -Elle mini tanımıysınmı? "Dünyada Tugrı igilik kürmi" dip, minim küzlerimni kazıp alganmnı unıttmmmi?-di. Aldar bik uyala, ni diyarge de bilmi. Tugrı munın uyalganm kürip: -Kurıkma min sini bir nişletmem, -dip ayrılışkannan sun niler bulganm barısm da birembirem Aldarga süylep birge. Aldar da baştanayak üzinin urlaşıp, aldaşıp kişi talap yürgenin cılıy-cılıy süyleğen, di. Annan Tugrı, Aldar bilen savbulaşıp, üz yulı bilen kitken. Aldar muna şakkatkan. Ul da, Tugrı kibik bulası kilip, Tugrı süylegen urmanga kitken, dip. Urmannı izlep taba da, kuzin çişme suvı bilen yuvıp tübine cinner ciyıla turgan imen başına minip utırgan, di. Kiç bilen imen tübine bik küp cinner cıyılıştılar, di. Alar Aldarnı kürip imennen üstirep tüşirdiler de, di, it talagan şekilli itip, üzgelep bitirdiler, di. Dürüst, uzun uzun düşünmüş de "Hayır, Ağa güçlü, onunla dövüşmek doğru olmaz, deyip bir yıl daha hizmetçilik yapmış. Bu sefer, önceki iki yıldan da çok çalışıp işlemiş. Bunu çok sevmişler. Böyle çalışıp işleyerek üçüncü yıl da dolmuş. Bu sefer Ali Ağa, teşbihini hiç sakınmamış: - Al, kardeşim, dürüstlüğün ve çalışkanlığın için, demiş, teşbihi vermiş. Teşbihi alıp, teşekkür eden Dürüst, vedalaşıp yola çıkmış ve cin belasına tutulmuş olan padişah kızını aramaya başlamış. Başşehre gelince, kendisinin padişahın kızını iyileştirebileceğini halka söylemiş. Halk bunu işitip sevinmişler, hemen padişaha bildirmişler. Padişah da bu habere sevinmiş. Derhal Dürüst'ü çağırtmış, kızını iyileştirmesini söylemiş. Bir müddet isteyerek Dürüst padişah kızını tedavi etmeye razı olmuş. Bir kaba su koyup teşbihi üç defa suya sokup çıkarmış, sonra da bu su ile padişahın kızını yıkamalarını söylemiş. Suyla yıkanan kız, çok geçmeden iyileşmiş. Padişah buna çok sevinmiş, Dürüst'e türlü hediyeler vermiş; ancak Dürüst bunları almamış. Bunu gören padişahın kızı: - Babacığım, ben onunla evlenmek istiyorum, demiş. Padişah da buna razı olmuş. Hemen o gün büyük bir düğün yapıp, kızını Dürüst'e vermiş. Artık fakir Dürüst, padişahın damadı olmuş. Yiyip içmesi de, giyinip kuşanması da padişahınki gibi. Bir gün, Dürüst'ün doğduğu yerleri göresi gelmiş.. Padişahtan at istemiş. Padişah en iyi atlarını bir güzel faytona koşturup damadıyla kızını dünürlerine misafirliğe yollamış. Yolda bunlar öteki Hiyleci ile karşılaşmışlar. Hiyleci tanımamış bunları: - Merhamet edip bir kaç kuruş verin, diye para istemiş. Dürüst, Hiyleciyi tanımış, onun böyle acınacak bir hale düşmesine şaşmış. Yine de pek çok para verip: - Beni tanımadın mı? demiş. "Dünyada Dürüst olan iyilik görmez! diyerek benim gözlerimi çıkardığını unuttun mu? demiş. Hiyleci çok utanmış, ne söyleyeceğini bilememiş. Dürüst bunun utandığını görüp: - Korkma, ben senden intikam alacak değilim, demiş. Ayrıldıktan sonra başına neler geldiğini birer birer anlatmış Hiyleciye. Hiyleci de baştan sona, kendisinin hırsızlıkla, başkalarını aldatarak, mallarını gasbederek yaşadığını ağlaya ağlaya anlatmış. Daha sonra Dürüst, Hiyleciyle vedalaşıp kendi yoluna devam etmiş. Hiyleci bu duruma çok şaşmış. O da Dürüst gibi olmak istemiş, onun bahsettiği ormana gitmiş. Pınarı bulup yüzünü gözünü pınar suyuyla yıkadıktan sonra meşe ağacının tepesine çıkıp oturmuş. Gece olunca meşenin dibine pek çok cinler toplanmış. Bunlar Hiyleciyi görüp, ağaçtan indirmişler de, köpek ısırmış gibi parça parça edip öldürmüşler.

Saran Bilen Yumart / Cimri ile Cömert Burm-burın zamanda, karga kaznaçı,kuzgm azançı bulıp turgan çağında,bulgan iken, di, bir Saran bilen bir Yumart. Künnerden birkünni bular ikisi ipteş bulıp yulga çıkkannar. Kiç bulgaç bir cirge aşarga utırganlar. Saran eytken: -Minim kapçıktın avızı çişilmi,sinin rizıklarını asap turıyk eli,-digen. -Yarıy,*-digen Yumart,-aşasak aşıyk,- digen. Aşagannâr Yumart azıgm. Bir kün aşagannar bular, iki kün aşagannar Yumart azıgm, üçinşi künni anın azığı bitken. Kiç bulgaç,saran Yumartmn yukıga kitkenin saklap kma yatkanda turıp kaçkan. Yumart yukısmnan tursa, Saran yuk. Bu da bir yul bilen kitken. Baraturgaç, Yumart bir yurtka kilip çitken. Yurtka kirşe anda hiçkim kürinmi; üstel üstinde bir yartı kalaç kma yata, di. Yumart şul kalaçtan bir tilim gine kisip aşaganda: "Bu üynin üyesi bardır eli", dip- seki astına kirip yatkan. Bir vakıtnı bu üyge ayu, tülki, tıçkan kilip kirgenner. Tıçkan ipteşlerine eytken: -Minim miç başına bir çülmek kümişim bar idi, miç başınnan sikirip tüşkende ul çıltırt itip kala turgan idi,-digen. Ayu eytken: -Minim kazılmak kara yul buyında at başıday altınım bar idi, anı birevi kazıp karagan, azgına tüşip citmegen. Tülki eytken: -Minim kazılmak kara yul yanında kuy başıday kümişim bar idi, anı kimdir kazıp karagan, azgına tüşip citmege, digen. Ayu, tülki, tıçkan bu üyde tün kunıp irte bilen tagm çıgıp kitkenler. Eliği Yumart miç başınnan karagan iken, anda bir çülmek kümiş utıra, di. Ana algan bu. Annan kitken kazılmak kara yul bilen. Kazılmak yul buyındagı at başıday altını da kazıp algan. Biraz kitkeç, tagm da bir kazıla başlagan cir kürgen. Kazıp karasa, anda kuy başıday kümiş yata, di. Anı da algan. Bu Yumart, bara tulgaç bir urmanga barıp kilgen. Şul urmanda yuvan ağaç tübinde taptalgan bir urın kürgen. "Tukta eli digen ağaç basma minip utırıym eli, nerse bulır iken?"-digen. Şulay digen de ağaç başına minip utırgan. Kiç bulıp, kuyaş baygaç bu ağaç tübine peri cinler cıyıla başlagan. Baytagısı cıyılgaç, cinler başlığı urtaga kilip utırgan da eytken: -Sukır cin kayda?-digen Sukır cin kilip citmegen iken, anı alıp kilige dip iki cinini cibirgen. Tigiler barıp sukır cirmi bik hürmetlep küterip alıp kilgenner. Eliği cinner başlığı bu sukır cinnen suragan: -Sin nige sunga kaldm?-digen. Sukır cin turıp eytken: Çok çok eski zamanlarda, karganın hazinedar, kuzgunun müezzin olduğu çağlarda, bir Cimri ile bir Cömert varmış. Günlerden bir gün bu ikisi arkadaş olup yola çıkmışlar. Akşam olunca bunlar bir yere yemek yemeye oturmuşlar. Cimri: - Benim torbanın ağzı çözülmüyor, senin azıklardan yiyiverelim, demiş. - Tamam, demiş Cömert, yiyelim. Bunlar Cömert'in azıklarından yemişler. Böyle bir gün yemişler, iki gün yemişler Cömert'in azıklarını, üçücüncü gün bunun azıkları bitmiş. Akşam olunca Cimri, Cömert'in uykuya dalmasını beklemiş, sonra da kaçmış gitmiş. Cömert uykudan uyanınca bakmış ki, Cimri yok. Bu kendi yoluna devam etmiş. Yolda bir ev görmüş Cömert. Girmiş bakmış, hiç kimse yok. Masanın üstünde yarım bir ekmek varmış, Cömert ekmekten bir dilim kesip yemiş: "Herhalde bir sahibi vardır, bu evini diye girmiş sekinin altına, uyumuş. Bir zaman sonra eve ayı, tilki ve sıçan gelmişler. Sıçan, arkadaşlarına: - Benim fırının yanında bir çölmek gümüşüm vardı, şıkırdayıp dururdu, demiş. Ayı: - Benim çukurlu yolun kıyısında at başı büyüklüğünde altınım vardı. Birisi kızıp bakmış ona, azıcık olsun bırakmamış, demiş. Tilki: - Benim de çukurlu yolun kıyısında koyun başı büyüklüğünde gümüşüm vardı, biri kazıp bakmış da azıcık olsun bırakmamış, demiş. Ayı, tilki ve sıçan gece bu evde kalıp sabah olunca çıkıp gitmişler. Cömert, fırının üstüne bakmış; hakikaten bir çömlek gümüş var; onu almış. Çukurlu yol boyunca gitmiş, oradaki at başı kadar altını kazıp almış. Biraz gidince yine bir çukurda koyun başı kadar gümüş bulmuş, onu da almış. Bu Cömert giderken bir ormana girmiş. Burada kalın bir ağacın dibinde çiğnenmiş bir yer görmüş. "Dur hele, ağacın tepesine çıkıp bakayım, ne olacak? demiş, çıkmış ağacın tepesine. Akşam olup güneş batınca, ağacın dibine periler, cinler toplanmaya başlamışlar. Epey bir cin toplanınca bunların başkanı ortaya gelip oturmuş ve şöyle demiş: -Kör cin nerede? Kör cin daha gelmemişmiş. Onu getirmeye iki cin göndermiş. Gidenler kör cini büyük bir saygıyla alıp gelmişler. Cinlerin başkanı sormuş bu kör cine: -Niye geç kaldın? Kör cin ayağa kalkıp:

-Minim kiçigüvimnin sebebi bar,-digen. Min bir han kızın sihirlep utırdım, anı indi minnen başka bir kim de devalı almaş, -digen. -Şulay da niçik devalıysıfi süylip bir, -digen, cinnerni ulısı. Sukır cin eytken: -Ul hannın, -digen,- üç yıl buyına kısır yürgen bir kara sıyırı bar. Eğer han şu sıyırın suyıp, anın itibilen üzinin bütin halkın sıylasa,bu kız hiçşiksiz savıgır,-digen. Tan atuga cinner tagın taralıp bitkenner. Bu Yumart tup-turı eliği han seherine kitken. Barıp citkeç seher çitindegi bir yalgız yurtka kirgen. îsenlik- savlık suraşkaç -îye, huca,siznin seherde nindi yanalıklar bar?- dip suragan. -yanalık şu,-digen,- biznin hannın kızı bik nık avırıp kitti,anın avıruına daru tapkan kişige han üzinin hanlığın da, kızın da birirge buldı,- digen. -Yarıy, -digen Yumart,-min han yanına barıp karıym eli,- digen. Bargan bu sarayga. Hanga üzinin devalavçı ikenin bildirip, arman kirirge rühset suragan. Han bu kişini sarayga kirtirge kuşkan. Kirgennen sun, Yumart üzinin kitabın karagan bula iken. Kitabına karap turgannan sun, bu eytken: -Sinin kütüvinde üç yil kısır kalgan bir kara sıyırın bulır, şul sıyırnı suyip, seher halkın aşatıpiçirtsin, kızın tirilir,- digen. Han muna riza bulıp, nek Yumart eytkençe işlegen. Küp te ayrı uzmagan, birniçe künnen sun, hannın kızı tirilgen. Han Yumartka üzinin kızm da birgen, hanlığın da birgen. Künlerlerden bir künni eliği Saran da, yüri turgaç şuşı şeherge kilip çıkkan.yumart yanma kirip, anın niçig han buluvı niçik patşa kızma üylenüvi turmda suraşa başlagan. Yumart muna, ul kaçıp kitkennen sun, bir üyge kilip kirüvin, arman çıkkaç, altın, kümişler tabuvın, anan sun urmanda bir ağaç başında utıruların beyni-beyni, barısın da süylep birgen. Saran munın bulay tiz bayuvma bik kızıkkan. Ul da çıgıp kitken tigi yurtnı izlep. Barıp kirgen bu eliği üy içine. Barıp kirşe, üstelde bayağıca kalaç yata, di. Saran ul kalaçnı algan da üzinin kapçığına salgan. Üzi, Yumart yüretüyinçe, seki astma kirip yatkan. Bir vakıtnı kaytıp kirgen in birinci bulıp tıçkan arma sun kaytıp kirgen tülki, in sunırman ayu kaytıp kirgen, lap-lap basıp. Karasalar, üstelde kalaç yuk. Bularga şik tuşken. -Mügayin munda kimde bulsa birev kirgen bulır,- dip süyleşkenner. Ayu tışkanga eytken: -Izlep kara eli kim bar iken munda?-digen. - Gecikmemin sebebi var, demiş. Ben bir han kızını sihirledim. Onu artık benden başka kimse iyileştiremez. - Sen nasıl iyileştiriyorsun? Söyle, demiş cinlerin başkanı. Kör cin söylemiş: - O hanın üç yıldır kısır dolaşan bir kara ineği var. Eğer han o ineği kesip etiyle bütün halkına ziyafet çekerse, kızı da elbette iyileşir. Tan atınca cinler yine dağılmışlar. Cömert dosdoğru han şehrine varmış. Varıp şehrin kıyısındaki bir eve girmiş. Hal hatır sorup: - Beyim, şehrinizde ne gibi haberler var? demiş. Ev sahibi: - Haber şu: Bizim hanın kızı çok ağır hasta oldu. Kızını iyileştirene Han, hanlığını da, kızını da vermeyi vaad etti, demiş. - Öyleyse ben de han sarayına varıp bir bakayım, demiş Cömert. Varmış saraya. Kendisinin kızını tedavi edeciğini söylemiş hana, izin istemiş içiriye girmek için. Han bunu içeriye almalarını emretmiş. Girdikten sonra Cömert, kitabını çıkarmış, bakar gibi yapmış. Biraz baktıktan sonra: - Senin süründe üç yıl kısır kalmış bir kara inek olsa gerektir. Sen o ineği kesip etiyle halkına ziyafet verirsen kızın iyileşir, demiş. Han bunu kabul etmiş. Cömert'in söylediklerini yapmış. Çok geçmemiş, hanın kızı iyileşmiş. Han Cömert'e kızını da hanlığını da vermiş. Günlerden bir gün deminki Cimri de gezerken bu şehre uğramış. Cömert'in yanına gelip nasıl han olduğunu, nasıl han kızıyla evlendiğini sorup öğrenmeye başlamış. Cömert, buna onun kaçışından sonra bir eve girdiğini, orada altın gümüşler bulduğunu, sonra bir ormanda bir ağacın tepesinde çıkıp oturduğunu, birer birer hepsini anlatıvermiş. Cimri, bunun böyle çabucuk zengin oluvermesini pek kıskanmış. O da çıkıp gitmiş, bahsettiği evi aramış. Girmiş eve. Evvelkisi gibi yarım ekmek varmış masada. Cimri ekmeği alıp torbasına koymuş. Kendisi de Cömert'in söylediği gibi sekinin altına girip yatmış. Bir zaman sonra önce sıçan, arkasından tilki, onun arkasından da ayı gelmişler. Bunlar bakmışlar ki, masanın üstünde ekmek yok. Şüphelenmişler: - Buraya mutlaka birisi gelmiş, diye konuşmuşlar. Ayı sıçana: - Hadi ara bakalım, kim gelmiş acaba buraya? demiş.

Tıçkan miç başın karagan anda hiçkim kürinmegen. Ayueytken: -Seki astına kir ip kara!-digen. Tıçkan seki astına kirip kitken de eliği Sarannı tartıp çıgargan. Tıçkan Sararının üstine sikirgen, tülki bitin tırnap yırtkan, ayu mum sugıp yıkkan. Şulay itip Saran üzinin saranlıgı arkasında, hur bulgan, bayımagan da, artmagan da. Fikirli Kız Bir yaş patşa bula. Künnerden birkünni bir fekıyr ütip bar saray yanınnan. Bu şunı çakırıp kirte de aşarga utırta. Kitiri kuya bir tabak tukmaç. Aşıy bu, asap bitire. Munardan surıy patşa: -Tuydınmı, abıy?-di. -Tuydım, tuydım, padişahım-sultanım, bik rehmet, -di. Şunnan sun patşa kitirip utırta beliş. Mum da asap bitire bu. Asap bitirgeç, bu tagı surıy: -Tuydınmı?-di. -Tuydım, tuydım, -di fekıyr. Patşa tagı kitirip kuya it- anı da asap bitire. Tagı surıy: -Tuy dınmı?-dip. Ta g ı: -Tuydum,-di fekıyr. Şunnan sun kitirip kuya çey-çeyni de içip bitire tigi. -Tuydmmı?-dip surıy patşa. -Tuydım, tuydım, padişahım -sultanım, bik rehmet, bik küp hürmet ittin, di. Şunnan sun eyte indi patşa: -Mine sin birinci aşagan vakıtta uk "tuydım" dip eyttin. İkincisin asap bitirgeç te "tuydım" dip eyttin. Üçinçisin, dürtinçisin aşagaç ta "tuydım" didin. E sin bütinley tuymagan bulgansm iken, di. Ni üçin aldadın?-di. -minim şuşı suravıma cavap kitir, di. Eğer cavap kitirmessen, irtege min sini cezaga tartırmm, -di. Şunnan sun fekıyr kaytıp kite üyine. Kayta da bu bik uylanıp utıra. Munın kızı bula. Kızı eyte: -Nişlep, eti, bulay uyga kaldın?-di. Kart patşa sarayında bulgan halini kızına süylep anlata. Kız eyte: -Eytkey, sin kaygırma, yat ta yukla, irtege bar da bulır,-di. Şunnan sun irte turgaç, kız alıp kire bir çilek. Şuna vatkalap taş tutıra. Etisine eyte: -Eti, tuldımı?-di. -Tuldı,-di. Kız çilekke tagm kum sala,taş arasına kum da kire. 1 Beliş: Patates ve etle yapılan bir tür yemek. Sıçan fırının üstüne bakmış, kimseyi görememiş. Ayı: - Sekinin altına bak, demiş. Sıçan sekinin altına girince Cimri'yi görüp çekip çıkarmış oradan. Sıçan CimrVnin tepesini zıplamış, tilki yüzünü tırmalamış, ayı da şiddetle vurup yıkmış. İşte böylece Cimri, cimriliği yüzünden ne zenginleşmiş, ne rahat gün görmüş. I AktllîKtz Genç bir padişah varmış. Günlerden bir gün bir fakir geçmiş sarayın yanından. Bu adamı çağırtıp yemeğe oturtmuş. Önüne bir tabak çorba koymuş. Bu, yemiş bitirmiş yemeğini. Padişah sormuş: -Doydun mu? - Doydum, doydum, padişahım! Çok teşekkürler, demişfakir. Daha sonra beliş 1 koymuş önüne. Bunu da yiyip bitirdikten sonra yine sormuş: -Doydun mu? - Doydum, doydum, demişfakir. Padişah yine getirip et koymuş adamın önüne. Onu da yiyip bitirmiş. Padişap sormuş: -Doydun mu? - Doydum, demişfakir. Bundan sonra çay getirtmiş. Çayı da içmiş adam. - Doydun mu? diye sormuş padişah. - Doydum, doydum padişahım! Çok teşekkürler, pek çok iltifatlar ettiniz, demişfakir. Bundan sonra şöyle demiş padişah: - Önüne koyduğum birinci tabaktan sonra "Doydum demiştin. İkincisini yiyince de "Doydum dedin. Üçüncüyü; dördüncüyü yedikten sonra da "Doy dum dedin. Halbuk doymamışsın, niye yalan söyledin? Hemen soruma cevap ver. Eğer cevap vermezsen seni yarın cezalandıracağım. Bunun üzerine fakir dönüp gitmiş evine. Pek düşünceli bir şekilde oturmuş. Bunun bir kızı varmış. Kız: - Babacığım, niye böyle düşüncelisin? demiş. İhtiyar, padişahın sarayında olan hali kızına anlatmış. Kız: - Sen endişelenme babacığım, hadi yat uyu. Yarın her şey yoluna girer, demiş. Sabah erken uyanıp, bir kova getirmiş kız. İçine ufak ufak taşlar doldurmuş. Babasına: - Baba, doldu mu? demiş. - Doldu, demiş babası. Kız kovaya biraz da kum koymuş. Taşların arasına kum da girmiş.

Etkey, tuldımı?-di. -Tuldı,-di. Şunnan sun çilekke su sala, su da kire. Kız eyte: -Etkey, bar, patşaga şuşı nerseni kürset te eyt,di: "Biznin aşkazanı da şuşı küyinçe, afia türli nerse de kirirge mümkin",-dip eyt, -di. Kart bara, şuşı helini patşaga kız kürsetkenşe yasap kürsete. Patşa bu helge gaceplenip, kartka tehsin ukıy. -Yarar, kartım, munisin buldırdın, mine sin sina tagın bir surav birem, di. İrtege sin mina şuşına cavap kitir, di: aç ta, kilme, tuk ta kilme; yalangaçta kilme, kiyim bilem de kilme; atlanıp ta kilme, ceyev de küme,- di. Şunnan sun kart kaytıp kite. Kayta da tagın hesretke batıp utıra. Haman da kız surıy: -Etkey, niçek, ni buldı? Patşa min kürsetkenge nerse dip eytti? -di. -Sin kürsetkenge rehmet bildirdi, yanadan bir surav birdi di. "Aç ta kilme, tuk ta kilme; yalangaç ta kilme, kiyim bilen de kilme; atlanıp ta kilme, ceyav de kilme",- dip eytti,-di. Şunnan sun kız tagın atasın tmıçlandırıp: -Etkey, yat ta yal it, irtege bar da bulır,-di. Kız şul uk tünni tüşip kite su buyma. Anda barıp balıkçının yatmesin alıp kayta. Atasına sunardan külmek-ıştan tige, kise sala. Kisesine künbagış sala da etisin, tizlerinin biş yaşlik keçe tekesine atlandırıp, yanadan patşaga cibere. Patşa bu kartnın kilüvin hetirlep tura, çmlap ta suravga cavap bire alırlık kilemi dip. Patşa karasa, kart keçe tekesi üstinde kile: çınla bırak karasanatlangan, tagın da hetirlesen- süyrelgen. Bu atlanıp ta tügil, ceyev de tügil. Patşa busına da gaceplene. Kiyimli kilemi, yalangaç kilemi digende, bir karasan, üstine kiygen kiyimi bar, lekin teni kürine. Munı kiyimli dip te, yalangaç dip te eytip bulmıy. Çmnan da, bu kişi surauga cavap bire alırlık. Sun indi bu aç kilemi, tuk kilemi? Aç diyer idin. Yalan asap tura. Tuk dip eytir idin, tuk bulsa aşamas idi. Şunnan patşa eyte: -Nu muludets, kart, bu işlerge barısına da cavap bire aldın. Munı kayan üyrendin?-dip karttan surıy. Kart bu işke maktanıbırak: -Minim kızım üyrete şul,- dip ıçkmdırıp kuya. E patşa bu süzge: -Elisin kızın bilen ikev işlisinmini bu işni?-dip, yanadan kartka bir surau bire. Üstel üstinnen ketükni ala da üç çirik cip üzip alıp kartka suzar: -Mine kızın mina şuşı cipten kindir sugıp, külmek-ıştan tigip kitirsin, -di. Kart cipni alıp kaytıp kite. Alıp kayta da kızma eyte: -Baba,doldu mu? demiş. - Doldu, demiş babası. Daha sonra su dökmüş kovaya. Su da girmiş. Kız: - Babacığım, git padişaha bunu göster ve şöyle de: "Bizim midemiz de işte böyledir. İçine türlü şeyler girebilir. İhtiyar gitmiş, bu hali kızının gösterdiği şekilde padişaha göstermiş. Padişah bu duruma şaşırıp ihtiyara, aferin, demiş. - Tamam, ihtiyar. Bunu bildin. Ben sana yine bir mesele soracağım. Yarına cevabını getir. Aç da gelme, tok da gelme; çıplak da gelme, giyinik de gelme; atla da gelme, yayan da gelme! İhtiyar çıkıp evine gelmiş. Yine endişeyle oturmuş. Kız sormuş: - Ne oldu babacığım? Padişah benim gösterdiğime ne dedi? - Senin gösterdiğin cevabı pek beğendi. Yine bir mesele sordu. "Aç da gelme, tok da gelme; çıplak da gelme, giyinik de gelme; atla da gelme, yayan da gelme, dedi. Kız yine babasını teselli edip: Sen yat uyu babacığım, sabaha hepsi yoluna girer, demiş. Kız o gece inmiş ırmak kıyısına. Oradan balıkçının ağını getirip gelmiş. Babasına bundan bir elbise dikmiş. Cep dikmiş. Cebine ayçiçeği çekirdeği koymuş. Sonra babasını beş yaşındaki tekelerine bindirip padişahın sarayına göndermiş. Padişah, bu ihtiyarın gelişini merakla beklemekteymiş, acaba cevabını bulabilir mi meselenin, diye. Bakmış ki, ihtiyar tekeye binmiş geliyor. Gerçekten de, atlanmış, ama sanki sürüklenerek geliyor. Atlanmak da değil, yayan gelmek de değil bu. Giyinik mi, çıplak mı, bu da acayip bir hal. Bakarsan üstünde giyim var, ama her yeri görünüyor. Buna giyinik de, çıplak da denemez. Hakikaten meseleye cevap verecek gibi. Peki aç mı geliyor, tok mu? Aç desen, birşeyler yiyip duruyor; tok desen, tok olsa yemezdi. Bunun üzerine padişah: - Çok güzel ihtiyar! Bunların hepsine cevap verebildin. Bunları nereden öğrendin? demiş. İhtiyar buna övünçle: - Kızım öğretiyor, demiş. - Sen kızınla mı yapıyorsun bu işleri? demiş padişah. İhtiyara yeniden bir mesele sormuş. Masanın üstünden bir makara alıp üç çeyrek ip koparıp vermiş ihtiyara: - Al, kızın bu ipten kendir dokuyup, gömlek dikip getirsin, demiş. İhtiyar, ipi alıp gelmiş eve. Kızına:

-Kızım patşa bizge tagm şundıy uk zur iş yükledi. Mine şuşı cipten kindir sugıp, külmekıştan tigip kitirirge kuştu,-di. Kız: -Yarar, etkey, tigerbiz,-di. Sibirkiden şırpı buyi bir çıbık sındırıp ala da:- Bar patşaga eyt, şuşı çıbıktan kindir sugu için kindir ıstanı yaşatıp birsin mina,-di. Kart yaftadan patşa yanma barıp,kız birgen çıbıknı patşaga bire: -Minim kızım siznin birgen cibigizden kindir sugup külmek- ıstan tigip kitirirge rıza buldı. Tik anın kindir sugu için sıtanı yuk iken. "Şuşı çıbıktan kindir sıtanı işletip birsin",dip eytti kızım,-di. Patşa çıbıknı kürip: -Bu çıbıktan kindir sıtanı bulamıni?- dip açulana. Kart patşaga karap: -Padişahım-sultanım, üç çirik cipten kindir sugup, külmek -ıstan tigip bulammi?-di. Şunnan sun patşa eyte: -Mine, kart, min sina cidi yaşlik sarık tekesi birip ciberem, irtege segat unikige minbargan tüşke sarık tekesi berenlesin,-di. Kart sarık tekesin alıp kaytıp kite. Kızma eyte: -Kızım, mine patşa: "İrtege min barışka şuşı sarık tekesi berenlep kuysın. Min segat unikilerde barırmm", didi, -di. -Yarar, etkey, berenler. Alıp çık pıçak, suyıyk ta aşıyk,-di. Sarık tekesin suyalar da aşıylar. İrtegisin irte uk turıp kız mınça yağa da etisin munçaga cibere. -Min barıp almaymça sin kaytma, -di. Kündizgi segat unikiler citkeç, patşa, kıznı küzetü üçin, kile de surıy: -Felen agay üydemi?-di. Kız terezeden başm tıgıp: -Üyde yuk,-di. -Kayda?-dip surıy patşa. -Etkey munçada bebeylep yata,-di. -Fu, şaytan algın, ir kişi bebeylimini?-di. -Şunnan sun kız patşaga eyte: -Sin şu sun etkeye cidi yaşlik sarık tekesi birip cibergensin, sarık tekesi berenlimini?-di. Şunnan patşa, cavabı bitip, kaytıp kiterge mecbur bula hem kızga eyte: -Etiyin minim yanga barsın eli, -di. Kız kartnı deşip kayta da patşanın çakırganm eyte. Kart patşa yanma bara. Şunnan sun patşa, kartnı bik yahşi sıylap, süz başli: -Babay,kızınnı mina turmışka bir,- di. -Biz fekıyr kişinin kızm siz almassız bit, -di. - Kızım, padişah bize yine şöyle bir iş yükledi. İşte bu ipten kendir dokuyup, gömlek dikecekmişiz, demiş. Kız: - Olur, babacığım, dikeriz, demiş. Süpürgeden bir çubuk koparıp babasına vermiş: Al, baba! Bunu padişaha götür. Şu çubuktan kendir dokuma tezgâhı yapıp versin bana. İhtiyar yeniden saraya gitmiş. Kızının verdiği çubuğu padişaha vermiş: - Kızım verdiğiniz iplikten kendir dokuyup gömlek dikmeyi kabul etti. Ancak kendir tezgâhı yokmuş. "Şu çubuktan kendir tezgâhı yapıp göndersin, dedi, kızım. Padişaha çubuğa bakıp: - Bu çubuktan kendir tezgâhı mı olurmuş?i demiş. İhtiyar da bunun üzerine padişaha: - Padişahım, sultanimi Üç çeyrek ipten kendir dokuyup gömlek dikmek mümkün olur mu? demiş. Padişah: - Al ihtiyar, ben sana yedi yaşında bir koç veriyorum. Yarın on ikide ben gelene kadar bu koç kuzulasın, demiş. İhtiyar koçu getirmiş eve. Kızına: - Kızım! Padişah bu koçu verip: "Yarın on ikide ben gelinceye kadar bu koç kuzulasın! dedi, demiş. - Tamam, babacığım. Kuzular inşallah. Sen bir bıçak getir de biz bu koçu kesip yiyelim, demiş. Koçu kesip yemiş bunlar. Ertesi sabah erkenden kalkan kız evin hamamını yakıp babasını hamama sokmuş. Öğlen saat on ikiye doğru padişah gelip sormuş: - Filân ağa evde mi? Kız pencereden başını uzatıp: - Evde yok, demiş. - Nerede, demiş padişah. - Babam hamamda çocuk doğruyor, demiş kız. - Hiç erkek adam çocuk mu doğurur, demiş padişah. Bunun üzerine kız padişaha: - Sen vermişsin ya, babama yedi yaşındaki koçu, kuzulasın diye. Hiç koç kuzular mı? Buna cevap veremeyen padişah dönüp gitmiş. Kıza da: - Baban benim yanıma gelsin, demiş. Kız babasını çağırıp padişahın onu çağırdığını söylemiş. İthiyar, varmış padişahın yanına. Padişah hürmetler, iltifatlar edip söze başlamış: - Dede, kızını bana hanımlığa ver. - Bizim gibi fakir kişinin kızını siz almazsınız, demişihtiyar.

Uzak süyleşip turmıylar, kart patşaga kıznı birirge bula. Uzak ta ütmi tuy bula. Kız indi hezirpatşa ha tını. Bik yahşi gına turmış iteler. Künnerden birkünni üç heyirçi yulga çıgar. Heyir suraşırga baru üçin bular üçisinnen de eybir çıynıylar. Birsinnen - at, ikinçisinnen - arba, üçinçisinnen - kapçık. Yulda barganda bir künni basuda kunarga tun kile. İrten tursalar, ni kürsinner: biye yanına kulın yüri. Biya kulmlaganda, niçiktir, kapçık bilen arbaga kan buyala. Arbalı heyirçi mum küre de: "Kulın miniki, arba kulınlagan",-di. Kapçıklı heyirçi tagm da kapçıkta kan kürip: "Yuk kapçık kulınlagan", - di. Bular arasında zur gına degva çıgıp, kulını kaysına da büle almıyça, patşaga hükimge baralar. Patşa bu vakıtta kayadır bir şeherge kitken bula. Kitkende hatınına eytip kite: "Eğer de hükim ittirirge kilüçi kişiler bulsa, minnen başka kişige hükim itme, yugıyse min sini ayırırının, minim bilen bula almassm",-dip. Şunnan sun üzi gine kala. Mine bu heyırçiler kilip kireler. Hatın bulardan surıy: -Ni yumuş?-di. Bular eyteler: -Bizge padişah kirek idi,-dip. -Nersege ul?-di hatın. Heyirçiler eytiler: -Biz kunganda kulın kürdik,-diler. Kapçıklı heyirçi eyte: -Bu kulm miniki, kapçık kulınlagan, -di. Şul uk vakit arbalı heyirçi eyte: -Yuk, sinin kapçık kulınlamagan, di, minim arbada kan bar,-di. Biyeli heyirçi eyte: -Sataşmağız, kulın miniki,-di. Hatın uylanıp tura da eyte: -Patşa bulsa hükim iter idi, lekin ul üyde yuk,- di. -Kayda kitti sun? Biz şunda barabız,-di. Hatın eyte: -Biz Agıydilge başlaş bir gektar buday çeçken idik, Agıydilden balıklar çıgıp budayım aşıylar, şunı karavıllarga kitti,-di. Kapçıklı heyirçi bilen arbalı heyirçi bu hatınga eyteler: -Ey, ahmak hatın, balıklar kurı cirge çıgıp buday aşıylarmıni?-di. -Siz ahmak bulmasagız, arba bilen kapçık kulınlamaz idi,-di hatın. -Biye gine kulınlıy ul, -di. Şunnan heyirçiler bu süzge eserlenip: "Çınnan da arba bilen kapçık kulınlamaz, kulın biyeniki bulır",-dip çıgıp kiteler. Küp vakıtlar ütkeç, patşa kayta. Süz iyare süz çıkkaç, hatını bilen süyleşkende surıy: -Hükim ittirü üçin kilgen kişiler bulmadımı? - di. Artık uzun boylu konuşup durmamış bunlar. İhtiyar kızını vermiş padişaha. Kısa bir zaman sonra düğün olmuş. Kız, padişahın hanımı olmuş. Pek mutlu bir hayat sürmeye başlamışlar. Günlerden bir gün üç dilenci yola çıkmış. Dilenmeye gitmek için bunlar üçünden de eşya toplamışlar. Biri at vermiş, biri araba vermiş, biri de kap vermiş. Yola çıktıktan sonra bir gün bir tarlada durmuşlar. Sabah kalkınca ne görsünler: Kısrağın yanında bir tay. Kısrak doğururken arabayla kaba da kan sıçramış. Arabası olan dilenci bunu görünce : "Tay benimi Araba yavrulamış demiş. Kabı olan dilenci de kaptaki kanı görüp: "Hayır, tay benim. Kap yavrulamış demiş. Bunlar arasında kavga çıkıp sonunda tayın hangisine ait olduğu konusunda hüküm vermesi için padişaha müracaat etmişler. Padişah o sırada bir başka şehre gitmişmiş. Giderken de hatununa: "Eğer ben yokken hüküm istemeye gelen olursa ben olmadan hüküm verme. Eğer bir hüküm verirsen, seni boşarım! demiş. Bundan sonra kadın yalnız kalmış. Bu sırada da bu dilenciler çıkıp gelmişler. Hatun bunlara problemlerinin ne olduğunu sormuş. Bunlar: - Bize padişah lâzım, demişler. - Ne için? demiş hatun. Anlatmışlar: - Biz yolda konakladığımızda bir tay gördük, demişler. Kabı olan dilenci: - Bu tay benim, kap yavrulamış, demiş. Arabalı olan dilenci: - Hayır, senin kabın yavrulamamış, benim arabamda kan vardı, demiş. Kısrağı olan dilenci: - Boşuna kavga etmeyin, tay benim, demiş. Hatun biraz düşünüp şöyle demiş: - Padişah burada olsa hüküm verirdi, lâkin o burada değil! - Nereye gitti? Biz de oraya gideriz, demişler. Hatun: - Biz Akidil başında bir dönüm buğday ekmiştik. AkidiVden balıklar çıkıp buğdayı yemişler, onu için buğday tarlasını beklemeye gitti, demiş. Kabı olan dilenciyle, arabası olan dilenci: - A sultanım! Balıklar karaya çıkıp buğday yiyebilirler mi? demişler. - Siz de ahmak olmasanız, arabayla kap yavrulamazdı, demiş hatun. Kısrak yavrular ancak! Dilenciler bu cevaba çok şaşırıp: "Hakikaten de arabayla kap yavrulamaz. Tay kısrağındır! demişler, çıkıp gitmişler. Çok zaman geçmiş aradan, padişah geri dönmüş. Söz sözü açıp söyleşirlerken hatununa sormuş: - Hüküm istemeye gelen kişi olmadı mı? demiş.

Hatı n ı -Üç heyirci gine kilgen idi, "Arba bilen kapçık kulmlagan, kului bizniki" dip degvalap, şularga süylep kürsetken idim de alar razıy buldılar, biye kulınlaganga ışanıp çıgıp kittiler,-di. Şunnan sun patşa açulanıp hatınına eyte: -Min bit sina eytken idim: "Minnen başka hükim itme",-dip. Sin indi bularga hükim itkensin. Min sini ayıram, talak, di. Minnen nerse canın tili şul nerselerni al da kit,-di. Patşa hatmi küp uylanıp turmıy: -Yarar, Padişahım, bizge turmış şulay gına bulgandır. Azakkı ayırılışu küninde birgelep çey içip kalıyk eli,-dip, samuvar kaynatıp üstel üstine kitirip utırta. Çey içken vakıtta: -Sinin bilen birge turıp bulmas, bulmasa az gına içip te alıyk,-dip ışkaftan kunyak alıp kile de patşa bilen birgelep içeler. Bu içüden patşa bik nık isire. Patşanm isirgenin kürip, patşa hatmi çığa da suldatlarga eyte: -Cigigiz faytunnı,-di. Suldatlar cigip kitireler. Hatın iki suldatmı alıp kirip, patşanı arbaga sala da yulga çıgıp kite. Patşa, salkın havaga çıkkaç, biraz aynıp kite. Kuzin açıp ciberse, ni küzi bilen kürsin, kayadır bara. I -Çü, tuktagız, di. Mini kaya alıp barasız? -di. Hatim eyte patşaga: -Sin bit mini ayırdın, min kitip baram, -di. Patşa: -E sun mini nige alıp barasm?-di. -Sin bit eytken idin: "Minnen nerse canın tili, şunu al",-dip. Minim canım tilegen nerse fekat sin gine, min sini alıp kitip baram,-di. -Fu, şaytan algın, eyde bur atlarnı, kaytabız birge turırbız, -di patşa. Şulay eli de bulsa turalar,-di. Latin Harflerine Aktaran: Dr. Fahri Temizyürek Hatun: - Üç dilenci gelmişti. ''Arabayla kap yavruladı, tay bizim! diye kavga ediyorlardı. Şunlara doğrusunu gösterdim, kısrağın yavruladığını razı olup çıkıp gittiler. Bunun üzerine padişah öfkelenmiş, hatununa şöyle demiş: - Ben sana: "Ben yokken hüküm verme! dememiş miydim! Sen bunlara hüküm vermişsin. Öyleyse ben de seni boşuyorum. Benden canın ne isterse al git! Padişahın hatunu fazla da düşünmemiş: - Peki, padişahım! Bizim kaderimiz böy ley mistir. Haydi, son ayrılık gününde birlikte çay içelim, demiş. Semaver hazırlayıp masanın üstüne getirip koymuş. Bu arada, bir daha seninle görüşemeyiz, haydi birkaç kadeh birşeyler içelim, diye dolaptan konyak getirmiş. Birlikte içmiş bunlar. Biraz içince padişah sarhoş olmuş. Bunu gören hatun askerlere: - Faytonu hazırlayın! demiş. Askerler hazırlamışlar faytonu. Hatun iki askerle padişahı arabaya koymuş, yola çıkmış. Soğuk havaya çıkan padişah gözünü açmış; bakmış ki bir yerlere gidiyor. - Hey, durun! Beni nereye götürüyorsunuz? demiş. Hatunu: - Sen beni boşadın, ben de gidiyorum, demiş. Padişah: - E, beni niyegötürüyorsun? demiş. Sen bena dememiş miydin: "Benden canın ne isterse onu al git! diye? Benim canım istediği şey yalnızca sensin. Ben de seni alıp gidiyorum! - Seni gidi şeytan akıllı! Hadi çevir atları, birlikte yaşayalım yine! demiş padişah. Böylece yine eskisi gibi beraberce yaşamaya devam etmişler. Türkiye Türkçesi'ne Aktaran : Doç. Dr. Hayati Develi