NASRETTİN HOCA'DA HALK KÜLTÜRÜNE ÖZGÜ YÜCE DUYGULAR

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Azrail in Bir Adama Bakması

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

NASRETTİN HOCA. Mehmet KILIÇLAR Eskişehir Valisi. Sevgili Çocuklar,

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

İçindekiler. 1PERESE adalet

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

Zengin Adam, Fakir Adam

Başarı Testi. Kazanan: Ağlamak yerine ÇALIŞIR. Kaybeden: Çalışmak yerine AĞLAR. Kazanan: KAFASINI çalıştırır. Kaybeden: ÇENESİNİ çalıştırır

1) Dost ayıbını. söyler. Tümcesini en anlamlı şekilde tamamlayan sözcük çifti hangisidir?

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

tellidetay.wordpress.com

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

TÜRKÇE. Değerlendirme 1 Harf Bilgisi. A. Seviyorum B. Süt. A. Anne B. Dede. C. Baba. A. Kaplumbağa B. Tavşan C. Kurbağa. A. Okul B.

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ISBN :

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

tellidetay.wordpress.com

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

ÇALIŞMANIN ÖNEMİ ÇALIŞ

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Ali VAROL'un Blog Sitesi

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

İÇİNDEKİLER. Pano Görselleri. Şefkat ve Merhamet İle İlgili Sözler ve Hikayeler. Etkinlikler ve Boyamalar

SAGALASSOS TA BİR GÜN

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

nevi den ( Mes 9şirli) r H i k â y ele

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

Merkez Mah. (Yenibosna) Yılanlı Tepe Sok. No:3 Bahçelievler / İSTANBUL Tel: Fax:

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

Bir Açık Kaynak Masalı Bölüm 1: Kasabanın Dışında Bir Meyve Ağacı

HADDİNİ BİLMEMEK YA DA İSTİDRAC

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

MALTEPE SİHİRLİ GEMİLER ANAOKULU MAYIS AYI BÜLTENİ 3 YAŞ

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok. Ser tâ be kadem ateşim amma şererim yok. Yâri ararım devrederek hâne be hâne

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU

MEVSİM İLKBAHAR SAĞLIKLI YAŞAM. İlkbahar mevsiminin özelliklerini öğreniyoruz.

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Burhan Çocuk Nisan 2015 Salı, 07 Nisan :10. Başarının Anahtarı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Doğuran Kazan. sevinmiş. Kazanı da tencereyi de alıp gitmiş. -Hocam, kazan. Hocaya sormuş: bana şaka yaptın. işi için kazan gerekiyormuş.

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

gösteren gösterilen biçim anlam

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Lütfi ŞAHİN /

Sevgili dostum, Can dostum,

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Ceviz ile ilgili siz değerli ziyaretçilerimizle,anısının küçük fakat izlerinin çok büyük olduğu ceviz başlangıç öykümü paylaşmak istiyorum!

Dua edelim: I.Korintliler 1:30, Efesliler 2:10

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Transkript:

NASRETTİN HOCA'DA HALK KÜLTÜRÜNE ÖZGÜ YÜCE DUYGULAR Yrd. Doç Dr. Mehmet YARDIMCI Türkçenin konuşulduğu coğrafi alan içinde ve dünyada ünü kabul edilen fıkra tiplerinden Nasrettin Hoca, Anadolu halkının yaşadığı zengin uygarlıklar ortamında halkın engin deneyimleri ve hoşgörüsüyle oluşturulan bilgelerden biri olup fıkraları Türk halk kültürüne özgü yüce duygularla yüklü kısa, açık, yalın özlü anlatımlardır. "Hoca'nın fıkraları, bir insanın başından geçen hadiselerin kuru bir ifadesi değil, derin bir hayat görüşünün o hadiselerden çıkardığı hakikatlerdir. Bu hakikatler ise, ferdî bir seziş olmaktan ziyade, toplumun bir görüşü, tabir caizse, bir halk felsefesidir." 1 Fıkraların sözlü anlatımına bakıldığında diyaloglar günlük konuşma dilindeki diyaloglara uygundur. Amaç sözü uzatmadan taşı gediğe koymaktır. Hoca'nın ağzından çıkan en vurucu söz halk belleğinde kalıplaşmıştır. Yok devenin başı, Buyurun cenaze namazına, Kuşa benzemek, Yorgan gitti kavga bitti, Geç yiğidim geç, El elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar, Aklınızda bulunacağına karnınızda bulunsun, Fukaranın malı gözü önünde gerek, Mavi boncuk kimdeyse gönlüm onda örneklerinde olduğu gibi bugün bile halk kültürüne özgü yüce değerler olarak kullanılmaktadır. O, fıkralarıyla her meclisin gülü, her sohbetin bülbülüdür. Dönemin önemli bilginlerinden ders almış, müderrislik ve kadılık görevlerinde bulunmuş olması, halk kültürü değerlerini üst düzeyde özümsemiş oluşunun baş etmenlerindendir. Nasreddin Hoca, bir gönül ehlidir, bir bilgi, hikmet ve nükte dehasıdır, güldürürken düşündüren bir halk bilgesidir. Akşehir deki dört yanı açık türbesinin kapısında büyük bir asma kilit bulunması nükteci kişiliği türbesinin görünümüyle de simgelenmektedir. Nasrettin Hoca, hoşgörünün, alçak gönüllülüğün, dayanışmanın, iyilik severliğin simgesidir. Hoca nın gücü insancıllığından, insanı iyi tanımasından gelir. O, fıkralardaki kişiliğiyle babacan, güler yüzlü, şakacı ve çocuklarıyla yaşadığı çevrede toplumsal ilişkileri içinde yer alan tipik bir kasabalıdır. Halk kültürüne özgü yüce duygulardan ölüm, Tanrı'nın büyüklüğü karşısında boyun eğme ve şükretme gibi duygular 'başına düşen cevizden sonra, ya kabaklar bostanda değil de ağaçta olsaydı da başıma düşseydi' diye şükredip Tanrı'nın büyüklüğüne sığınır. Hoca nın ulaşılması güç, şaşırtıcı ve çok sade bir mizah dili vardır. Fıkralardaki sadelik onun anlatım gücünü gösterir. Nasrettin Hoca fıkraları, bir kimsenin başından geçen gülünç olaylar olduğu kadar bir dünya görüşünün de olaylardan çıkardığı gerçeklerdir. Vehbi Cem Aşkun'un dediği gibi "Onun her sözüne gülenler, kendi durumlarını gördüklerinin farkına varamamışlardır. O, her ne kadar bugünkü mizahımızın piri sayılmaktaysa da gerçekte düşünce dünyamızın babasıdır." 2 Hoca, cılız bir mizah değil, tam bir düşünce kaynağıdır. Nasreddin Hoca, o kadar çok yönlüdür ki, kimi bilgisizlikten kimi de kasıttan ısrarla komik bir adam gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Yunus Emre, Mevlâna gibi büyüklerle ilgili yapılan kasıtlı yorumlar ne yazık ki, onun için de yapılmaktadır. 1 Eflatun Cem Güney, Nasrettin Hoca Fıkraları, İst. 1961, s.165 2 Vehbi Cem Aşkun, Düşündüren Adam, Ilgaz, Nasrettin Hoca Sayısı, S.47, Ağustos, 1965, s.5

Nasrettin Hoca nın bu kadar çok sevilmesinin nedeni her sözünün altında bir hikmet bulunmasıdır. Toplum yaşamıyla ilgili fıkraları çok zengin bir konu çeşitliliği göstermekte olup Doğumdan ölüme, sevgiden öfkeye, dostluktan düşmanlığa, hoşgörüden acımasızlığa, paylaşmaktan bencilliğe, adaletten haksızlığa, eşitlikten eşitsizliğe zenginlikten yoksulluğa, evlilikten boşanmaya, cömertlikten cimriliğe, sevaptan günaha, sevinçten acıya, yüreklilikten korkaklığa, dürüstlükten iki yüzlülüğe, mutluluktan mutsuzluğa, gençlikten yaşlılığa, 3 dokunmadığı sorun yok gibidir. Bunların çoğunda da gülerek ders veren, toplum kurallarını sevdirerek uygulayan bir halk eğitmeni tavrı görülür. Zaten yüzyıllardır öneminden bir şey yitirmeden kalabilmesinin gizi buradadır. "Nasrettin Hoca, sözcüğün tam anlamıyla bir nüktecidir. Aklının, zekâsının verimidir. Onun bütün nükteleri ders verir. İnsanı beklenmedik bir sonuç karşısında bırakır. Aykırı gibi görünürse de bu sonuç gerçeğin tam deyimidir, halkın düşünüş ve duyuş özelliklerini verir. Sağduyunun kendisidir." 4 "Yıllardır helva yemediğini öğrenince şaşıran bir adama bunu şöyle izah eder. Un bulduğum zaman yağ bulamıyorum, yağ bulduğum zaman şeker bulamıyorum. Konuştuğu adam, bunları bir araya getirmek zor mu? diye sorunca da: Bazen hepsi bir araya gelir, o zaman da ben bulunmuyorum." 5 biçimindeki fıkraları Türk halkının yoksul kesimini sergileyen halk kültürüne özgü yüce duygularla yüklüdür. Dini bayramlarımızın da amaçlarından biri yoksullarımızı yedirmek ve giydirmek değil midir? Bizce, Nasrettin Hoca, dar anlamda Anadolu halkının 700 yıllık yaşamının ürünü, geniş anlamda Asya ve Avrupa insanlığının ortak malıdır. Kısaca Nasrettin Hoca, insanoğlunun yaşantısının değişik yanlarını yansıtan, değişik sorunlarına tanıklık eden bir halk bilgesi, bir halk sözcüsüdür. 6 13.yy. Anadolu'nun siyasî, ekonomik, sosyal ve dinî yönlerden bir kaos ortamında bulunduğu dönemdir. Bu dönemde Anadolu'yu aydınlatmayı amaçlayan birçok dinî şahsiyet, yüzyıllardır çeşitli zorlukların altında ezilen Anadolu insanının ruh yapısını biçimlendirmede etkili olmuştur. Bu önderlerden biri de, Türk halkının zevk imbiğini damıtarak gülmece unsuruyla birlikte yoğurduğu fıkralarıyla insan psikolojisinin çeşitli yönlerini dile getiren ve birey olarak özgün bir kimliğe sahip olan Nasreddin Hoca'dır. "Hoca, en ciddi olayların ve kişilerin gülünç iç yüzlerini bulup gösterir. Bu fıkralar insan oğlunun sakarlığı, biçareliği, ve şahsiyeti ile asla eğlenmez.saflığı ve yoksulluğu küçük göstermez." 7 Nasrettin Hoca ile ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, alaya alma, gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, utangaç, şaşkın, kurnaz gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, 3 Yusuf Çötüksöken, Anadolu ve Dünya Bilgesi Nasreddin Hoca ve Fıkraları, İst. 2003, s. 14 4 Prof Dr. Melahat Özgü, Alman Kaynaklarına Göre Nasreddin Hoca, İlgaz, S.47, Ağustos 1965, s.12 5 Abdülbaki Gölpınarlı, Nasreddin Hoca, İst. 1961, s.15 6 Mehmet Bayrak, Halk Gülmecesi, Ank. 2001, s. 105 7 Ahmet Kabaklı, Mizahta Alp-eren: Hoca Rahmetullah, Türk Edebiyatı, Ocak 1995, S. 255, s. 3

gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasrettin Hoca nın yetiştiği ve yaşatıldığı toplum kesimi halk kesimi olduğu için, o her şeyden önce bir halk adamıdır. Adı çevresinde oluşan geleneği yaratan da halktır. Nasrettin Hoca fıkralarında Hoca, gerçek kimliğinden sıyrılmış halkın yaratıcı gücünü simgeleyen bir tipe dönüşmüştür. Bu nedenle gerçek Nasrettin Hoca fıkraları 300 civarında olmasına rağmen, bu sayı Nasrettin Hoca ya bağlanan fıkralarla oldukça artmıştır. Doğulular Hoca'ya kutsallık vermiş, Batılılar onun bilgeliğini sezmiş, halk ise Hoca'yı kutsal, bilge ve hoşgörü timsali olarak betimlemiştir. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca nın diliyle kendi sesini duyurur ve halk kültürüne özgü yüce duyguları sergiler. Nasrettin Hoca fıkralarının söylemi genellikle iki biçimde kendini gösterir. Bunlardan biri soru-yanıt biçiminde olup: Bir gün Nasrettin Hoca nın büyük bir iştahla yemek yediğini gören biri: Hoca! Niye böyle beş parmağınla yiyorsun? diye sormuş. Hoca bir yandan atıştırırken yanıtlamış: Altı parmağım olmadığı için örneğinde görüldüğü gibi Hocaya sorulan soruya verdiği yanıt biçimindedir. Diğeri de durum ve olay anlatımı konumundadır. Nasrettin Hoca ve fıkrada geçen kişiler arasında oluşan olaylar sonucu ortaya çıkan durumların sergilendiği fıkralardır. Burada Hoca, zekice gerekçelere dayandırdığı açıklamasını yapar. Bu fıkralar: Bir gün Nasrettin Hoca varlıklı birinin evine yemeğe çağrılmış. Oldukça sıcak bir günmüş. Ortaya büyük bir kâseyle buz gibi hoşaf getirmişler. Hoca yayvan bir kaşıkla gider gelir, içmek diye nerdeyse hoşaf yalarken, ev sahibi kâseyle birlikte getirilen kepçeyi doldurup doldurup gövdeye indirir, ikide bir, Oh!... Öldüm!... dermiş. Hoca bakmış olacak gibi değil: Efendi! demiş. Şu elindeki kepçeyi versen de, biraz da biz ölsek! biçimindeki fıkralardır. Nasrettin Hoca fıkralarında gülme ve düşünme kavramları ön planda olması nedeniyle bu fıkralara (gül+düşün) terimi önerenler de olmuştur. Nasrettin Hoca fıkralarında duygu ve düşünceler güncel ve geçici değildir. Onun fıkraları salt yergiye yönelik olmayıp gülmeye dönük ve halk kültürüne özgü yüce duyguları içeren düşündürücü niteliktedir. O, bir gülmece kahramanı olmanın yanı sıra önemli bir halk eğitimcisidir. Yüzyıllardan beri kendini yenileyerek aramızda kalmasının temel gizi buradadır. Nasrettin Hoca nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Nasrettin Hoca fıkralarında görülen ortak değer, bu fıkraların bütününde insan ve insanlık gerçeklerinin ele alınışıdır. Nasrettin Hoca nın fıkraları öz olarak; şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Fıkraların çoğu halk hafızasında Bilenler bilmeyenlere öğretsin, Biz senin gençliğini de biliriz gibi darb-ı mesel haline; çoğu da İpe un sermek, Bindiği dalı kesmek gibi deyim haline sokulmuştur.

Nasrettin Hoca; fıkralarında olaylar, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı biçimde görülür. Hoca, olay karşısında oluşan durumu, duyulan tepkiyi ya da onayı halk kültürüne özgü yüce değerler çerçevesinde dile getirir. Hocanın bir boğası varmış, yedi köyün ineğine yetermiş. Hükümet bir örnek çiftlik yaparak bu boğayı satın almış. Gözleri sürmeli, gerdanı katmerli, tüyleri pırıl pırıl bir inek sokmuşlar boğanın yanına. Ama boşuna, boğa başını çevirip yüzüne bakmamış bile. Ondan güzelini bulmuşlar, koklamış, yine beğenmemiş. Günlerce bu böyle gitmiş. Hocaya başvurmuşlar. Ne oldu bu boğaya? demişler. Yedi köye yeterdi bir döl alamadık gitti. Gülmüş hoca, elbette demiş, öyle olacak; devlet memuru oldu, bugün git, yarın gel diyor. Burada halkımızın sabrını, uysallığını sergilemekte, günlük yaşama bağlı değerleri dile getirmektedir. Nasrettin Hoca'nın: Sen bilgin kişisin Hoca, bize söyler misin cenaze götürülürken tabutun arkasında mı, önünde mi, sağında mı, solunda mı bulunmak sevaptır? Hoca, Tabutun içinde bulunmayın da neresinde bulunursanız bulunun, sevaptır karşılığını verir. fıkrasında ise düşündürücü bir özellik taşır. Burada halk kültürüne özgü yüce bir değer olan cenazeye katılmanın sevabı öğretilmeye çalışılır. Nasrettin Hoca fıkralarında ince bir alayla beslenen, günlük yaşayışta görülebilecek her yeni duruma uyarlanan, kül yutmaz, uyanık bir zekânın kıvraklığı içinde, hoşgörüyü ve yaşama sevincini dile getiren, iyimser bir dünya görüşü hakimdir. Bir gün Nasrettin Hoca, çarşıda alış veriş ederken, bir dükkânın önünde dostlarıyla lafa daldı Bir de baktı ki ortalıkta heybesi yok Fena halde öfkelendi: Ona kadar sayacağım, heybemi vermezseniz, yapacağımı ben bilirim! Görürsünüz diye bağırdı. Bu sözleri öylesine söylemişti ki, dostları ister istemez, şaka olsun diye sakladıkları heybeyi, çıkarıp Hoca ya verdiler... Hoca, heybeyi kaptığı gibi yürüdü. Dayanamayıp arkasından seslendiler: Merak ettik Hocam, heybeni vermeseydik ne yapacaktın? Nasrettin Hoca, öfkesi dağılmıştı; omuz silkti: Ne mi yapacaktım? Gidip evdeki eski heybeyi alacaktım. deyişinde Anadolu halkının gani gönüllülüğü sergilenmektedir. Nasrettin Hoca fıkralarında kişi kendi özeleştirisini yapabilir. Bir gün Hoca huysuz bir ata binmek ister. Beceremeyince Ah gençlik ah! diye eski günlerinin özlemini belirtir. Sonra, etrafına bakıp yalnız olduğunu anlayınca: Hadi canım, ben senin gençliğini de bilirdim. der. bu şekilde halk kültürünün yüce değerlerinden kişinin kendini iyi bilmesi, gerektiğinde özeleştirisini yapabilmesi vurgulanmaktadır. Halk kültürüne özgü yüce değerlerden biri kimsenin malına canına zarar vermemek komşu hakkını gözetmektir. Hoca kadılık ettiği sırada bir komşusu gelip Hoca ya : Hoca senin öküz boynuzu ile vurarak benim ineği öldürdü, şeriata göre ne yapmak gerekin? der.

Hoca: Hayvan kısmı suçlu sayılmaz, bir şey lâzım gelmez. der. Komşu sözünü değiştirir: Acele ile yanlış anlattım. Benim öküz senin ineği öldürmüştü. deyince Hoca toparlanıp: Ha!.. o zaman iş değişir, getir şu kitabı da bakalım... der. Bu fıkrada kendi çıkarına göre hareket eden, bencil insanlarla alay edilmekte, Türk halk kültüründeki komşu hakkı gözetme erdemi dile getirilmektedir. Nasrettin Hoca fıkralarında gençliğe ve güzelliğe düşkünlükle alay edilir. Karıları bir gün Hoca ya sorarlar: Akşehir gölünde sandal devrilse hangimizi önce kurtarırsın? Hoca bu çetin soruyu üstü kapalı karşılıklarla geçiştirmek isterse de, karıları direnir. Hoca, bunun üzerine eski ve yaşlı karısına: Hanım sen biraz yüzme biliyorsun galiba demek zorunda kalır. Bu fıkrada yıllarını geçirdiği, acı tatlı günlerini birlikte yaşadığı, yaşamın güç koşullarını birlikte göğüslediği yaşlı hanımına sahip çıkmayıp, güzelliğine ve gençliğine kanıp, fazla bir geçmişi olmayan kadına sahip çıkma duygusuna kapılanlarla alay edildiği görülmektedir. Nasrettin Hoca fıkralarında yoksulluk yüzünden en olmayacak işlere baş vurulabilir. Umut ön plandadır. O, geniş bir hayal gücüne sahiptir. Göle maya çalma fıkrası hayatını boşa yaşayanlar ve boş umutların peşinde koşanlar için verilmiş güzel bir cevaptır. Akşehir Gölü nün maya tutmayacağını bilir ama yine de maya çalacak kadar umutludur. daha umutsuz olayların peşinde koşanların bile olduğunu adeta resmetmektedir. Yoksulluk içinde yaşayan Hoca, fakir insanların yaptığı gibi eşyayı temin ettikleri en yakın yarara göre takdir eder. Onların sanatı ve nadide oluşları önemsizdir. Bu nedenle fıkralarında toplumun değer anlayışı ve lüks düşkünlüğü ile alay edilir. (Hoca nın pazarda papağanın çok pahalıya satılışını görünce hindiyi de pahalı bir fiyata satmak istemesi fıkrası toplumun değer yargılarının bir çeşit yerilişidir.) Bir gün Nasrettin Hoca çarşıda güvercin kadar bir kuşun on iki altına satıldığını görünce, Demek ki piyasada kanatlı takımının değeri çok yükseldi, yarından tezi yok bizim hindiyi de satılığa çıkarayım! diye düşünmüş. Ertesi gün koca baba hindiyi koltuğuna sıkıştırıp çarşıya damlamış. Ama tellalın övgüleri falan filan fayda vermemiş, hoca bakmış kimse 12 akçeden yukarı çıkmıyor. Nasıl olur? diye söylenmiş. Kaç akçe, kaç altın derken öfkeyle Hoca kendisini fırlatmış ortaya: Bu nasıl iş, Allah ı severseniz? diye bağırmış. Daha dün gözümün önünde, güvercin kadar, boyalı bir kuşu tam 12 altına sattınız. Hepiniz de yüksek yüksek fiyatlar önerdiniz. O, boyanmışsa, bunun da boynunda mercan renginde yaratılıştan süsler var. Sırtının tüyü yanar döner, güneşte parıltılarının güzelliğine dayanılmaz.islık çalınca kabarıp hortumunu şişirir, kanadını, kuyruğunu çadır gibi açar, kuzu kadar büyür. Satılacak şey değil, ama biraz sıkışığım da ondan. Satmaya getirdim. Onun bu çıkışmasını gülümseyerek dinleyen çarşı halkından biri elini omzuna atarak:

Hoca efendi! demiş. Sakinleş biraz! Konuyu pek bilmiyorsun! O öyle senin bildiğin gibi, sıradan, boyalı bir kuş değil. Tanrı nın özene bezene yarattığı bir papağan.... Altınlara kavuşamamanın öfkesinden kurtulamayan Hoca gene yüksek perdeden başlamış: A canım! İyi, anladık, papağan kuşu! Ne olacak yani. Sonunda yine kuş değil mi. Üstünlüğü neresinde? Hah işte, onu sor! demiş adam. O kuş konuşur, Hoca, konuşur! Senin benim gibi söz söyler! Hoca bir duralamış, koltuğunun altındaki baba hindiye sevgiyle bakmış. Ne yani. Demiş. O konuşursa, bu da düşünür. Nasrettin Hoca fıkralarında toplumun gerçek değeri yerine kılığa, kıyafete önem verilişle alay edilir. Adalet duygusuna derin bir saygı vardır. Fakat adaletin iyi işlemeyişinden şikâyet edilip bazı kötü niyetli kadıların davaları kendi menfaatleri doğrultusunda sonuçlandırdığı vurgulanarak hukuk ve adalet ilkelerinin kaypaklığı ile alay edilir. Hoca nın Konya Kadısı ndan bir mahkeme kararı alması gerekmiş. Gitmiş, derdini anlatmış. Kadı, her gidişinde Birkaç gün sonra gel diye atlatmaya başlamış. Dostları: Kadı, yiyici bir adamdır. demişler. Rüşvet vermezsen iş gördüremezsin. Hoca bir çömlek bal götürmüş ve hemen o gün istediği kararı elde etmiş. Kadı hemen o akşam balın tadına bakmak istemiş. Bir de görmüş ki, çömleğin üstünde iki parmak bal var, dibinde çamur dolu Ertesi sabah mahkeme kollukçusuna: Nasrettin Hoca yı bul bana getir. Demiş. Kararda bazı bozukluklar olduğunu söylersin. Adam yanına yaklaşıp da: Kadı efendi seni çağırıyor, kararda bozukluk var dedi, düzeltecekmiş deyince: Evlat, demiş Hoca: Bozukluk kararda değil, bal çömleğinde! Burada halk kültürümüzün yozlaştırılışı dillendirilmektedir. "Halk arasında yaşayan yetkililer kendi yerlerinin ağırlığını da bilmeli, yaşam şekilleri, hal ve hareketleriyle toplumdaki insanlara örnek olmalıdırlar. 'Bir gün Hoca'ya eşeğinin kadı olduğunu söylerler. Hoca hiç şaşırmaz: Olur olur, çünkü talebelere ders verirken kulaklarını dikip dikkatle dinlerdi diye cevap verir." Hoca, satılması için eşeğini tellala vermiş. Ertesi gün tellal Hoca ya gelip: Eşeğini satamadım demiş. Elimden aldılar ve Akşehir e kadı yaptılar. Hoca Akşehir e gitmiş, olayı Kadı ya anlatmış Kadı, tellalı buldurmuş ve bağırıp çıkıştıktan sonra: Bir saat içinde Hoca nın eşeğini öde! Demiş. Yoksa karışmam! Tellal korkmuş. Hemen pazardan bir eşek alıp getirmiş. Hoca bir eşeğe bakıyormuş, bir Kadı ya

Kadı: Hoca, bakıp duruyorsun. Yoksa eşeği beğenmedin mi. demiş. Beğenmesine beğendim de, demiş Hoca, Senin halin başkaydı. deyişinde de halk kültürüne özgü ince yergi ön plana çıkmaktadır. Nasrettin Hoca fıkralarında ticaret ve alış-veriş kuralları ile de alay edilir. Hoca, giyim eşyası satan bir dükkâna girip bir kavuk beğenir. Alıp gideceği sırada, aynı fiyata satılan kaftanlar görür. Fikrini değiştirip bir kaftan sardırır ve alır. Dükkândan çıkarken satıcı kaftanın parasını ister. Hoca: Kavuğu bıraktım yerine ya! der. Adam şaşırır. Ama Hoca sen kavuğun da parasını vermemiştin! der. Hoca: Canım, ne tuhaf adamsın, kavuğu almadım ki parasını vereyim der. Burada da halkımızın dürüstlük hasleti dile getirilmektedir. Nasrettin Hoca fıkralarında aile geçimsizliği sık sık dile getirilir. Hoca nın pazara götürdüğü eşeğinin huysuzluğunda karısının aksiliğini canlandırdığı: Nasrettin Hoca eşeğini pazara satmaya götürür. Hayvan her müşteriyi ya ısırmakta ya da çiftelemekte, bir türlü müşterileri yanına yanaştırmamaktadır. Nihayet Hoca ya: Hoca eşeğin çok huysuz, satamazsın sen bunu! derler. Hoca: Ben bunu satmaya getirmedim. der. Ya niçin getirdin.? derler. Hoca nın karşılığı yıllar boyu derdini çektiği huysuz karısından böylece öc almaktır. Ümmet-i Muhammet benim neler çektiğimi anlasın diye getirdim. fıkrası ile Bana Görünme De Kime Görünürsen Görün fıkraları Hoca nın aile geçimsizliğini dile getirdiği fıkralardandır. Nasrettin Hoca nın fıkraları Türk halkının çok yönlü keskin zekâsıyla sağlam ve orijinal karakterini yansıtır. Hoca sizin sokağa, elinde baklava tepsisiyle birisi girdi, derler. Bana ne! der. Ama bu adam şimdi senin kapını çalıyor. derler. Hoca bu sefer Sana ne. der. Bu fıkrada Türk halkının ruh yapısındaki ortak bir özelliği belirtmektedir. Bu özellik kimsenin işine karışmamak, kendi işine de kimseyi karıştırmamaktır. Bazı Nasrettin Hoca fıkralarında açlığın kara mizahı yapılır. Hoca bir gün çok acıkır. Ekmek almaya da parası yoktur. Fırının önüne gider, raflarda dizili ekmekleri seyreder. Ne yaptığını soran fırıncıya Ekmekleri seyrediyorum. Bu ekmeklerin hepsi senin mi? der. Fırıncı Evet deyince; Be adam bu kadar ekmeğin var da ne duruyorsun. Yesene! der. Burada Türk halk kültürüne özgü yüce duygulardan en önemlisi dile getirilir. Türk örf ve adetlerinde yemek yerken üstüne gelen kişi buyur edilir. " Be adam bu kadar ekmeğin var da ne duruyorsun. Yesene! derken, sen ekmek ye de üzerine geleyim, buyur et, ben de karnımı doyurayım iması yapılmaktadır. Dünyanın hiç bir fıkrasında bu halk erdemi dile getirilememiştir. Yine açlıkla ilgili bir fıkrasında: Hoca Konya ya gidip bir helvacı dükkânına girer. Doğruca helva leğeninin önüne gidip yemeye başlar. Helvacı: Be adam der, parasız, pulsuz, teklifsiz, davetsiz ne diye leğeni silip süpürüyorsun. Hoca, hiç aldırmaz, yemeye devam eder. Helvacı çaresiz kalır, Hoca yı rasgele yumruklar, sille tokat dövmeye başlar. Hoca, elini yüzüne sakınmaya çalışarak, hem yemeye devam eder, hem de: Ne iyi adam bu Konyalılar, insana döve döve helva

yediriyorlar. der. Burada, açlığın kara mizahının ilginç bir şekilde yapıldığı görülmektedir. Bir başka fıkrasında da: Hoca nın evinde yiyecek adına bir şey kalmamış. Kuru ekmeğini alıp göle koşmuş. Gölde ördekler yüzüp duruyormuş. Hoca da ekmeğini suya banıp yemeye başlamış. Hoca yı gören biri: - Ne yapıyorsun Hoca demiş. Hoca şu karşılığı vermiş: - Ördek çorbası yiyorum. diyerek açlığın kara mizahını yapıp yoksulluk acısını vurgulu ve anlamlı bir biçimde yansıtmıştır. Aslında, Nasrettin Hoca fıkralarında açlığın kara mizahı yapılırken genel anlamda yoksulluğun acısı yansıtılır. Hoca, evine hırsız girdiğini görünce hemen yüklüğe saklanır. Hırsız, her yeri arayıp çalınacak kıymetli bir şey bulamayınca bir de yüklüğe bakar. Orada Hoca yı görünce şaşırır. Hoca, hırsıza ezile büzüle Çalacak bir şey bulamayacağını biliyordum, senden utandım da onun için buraya saklandım. deyişinde yansıtılan halk kültürne özgü yüce duygulardan yoksulluğun acısıdır. Türk halkı yoksulluğunu sergilemez, gizlemeye çalışır. Nasrettin Hoca fıkralarında dile gelen, onun kişiliğinde halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez. Türkçe'de eşek sözü aptal ve ahmak sözleriyle eş anlamlıdır. Ancak atalarımız eşekli kişileri hiç de küçümsememişlerdir. "Ermişlerin biniti geyik, bilginlerin biniti eşektir." atasözümüz bu düşüncenin en iyi kanıtıdır. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda başka bir çelişki sergilenir. Gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, eşek evde yok deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün işte eşek ahırda diye diretmesi karşısında, Hocanın eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi demesidir. Burada halkın insana verdiği öneme işaret edilmektedir. Onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Zaten komşuya eşeği vermeyişinin temelinde halk kültürüne özgü yüce duygulardan hayvan sevgisi, hem haddinden yazla yük yükleyen hem de sopa ile eşeği döven komşunun zulmünden koruma ve düşüncesi yatmaktadır. Yoksul ve güçsüz bir insanın simgesi olan Nasrettin Hoca nın daima kendini mutlu hisseden ve kolayca teselli bulan bir kişiliği vardır. Bu kişilik özelliği Türk halkına özgü yüce duygular ışığında genel karakter olarak yansımasının şekillenmesidir. Çünkü Türk halkı genelinde yoksul olup azla yetinmesini ve elindekinden mutlu olmasını kabullenmiş bir toplumdur. Bu mutluluk ve teselliyi ona genellikle kendinden başka kimsenin aklına gelemeyecek sözler ve hareketler vermektedir. Bir gün rüzgâr cüppesini damdan aşağı uçurur. Hoca hemen secdeye kapanarak şükreder. Bu hale hayret eden karısına da Düşün bir kere, ya içinde ben bulunsaydım? der. Bu fıkra olaylar karşısında hemen bir teselli yolu buluşunun güzel bir ifadesidir.

Nasrettin Hoca, hayatı, yaşamayı seven ve ölümden kaçan bir kişiliğe sahiptir. Hasta döşeğinde Hatun tak takıştır, sür sürüştür, Azrail gelir belki seni alır, beni bırakır. dediği fıkra hayatı sevişinin ve ölümden kaçışının işaretidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofuların ahret le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. Fincancı Katırları, Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim gibi gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan Ye Kürküm Ye gülmecesi, halk kültürüne özgü yüce duyguları sergileyip Hoca nın dilinde, halkın tepkisini göstermektedir.