Avrupa Sineması, 1920 I. Dünya Savaşı sonrası Avrupa popüler sineması Hollywood'a yenilir. Avrupa sineması alternatif filmler üretmeye başlar. Bu döneme Avrupa Avantgarde Sineması denilir: Fransız Empresyonizmi, Sürrealist Sinema, Alman Ekspresyonizmi 1920'lerin Avantgarde sineması uzun ömürlü olmaz. Sessiz sinema döneminin bitmesi, ekonomik bunalım yeni bir sinema ortaya çıkarır. 1920'lerin sonlarında artan ekonomik bunalım bir kargaşa ortamı yarattı. Mutsuzluğun hakim olduğu bir atmosferde yapılan filmler yeni bir sinema akımı doğurdu.
Fransız Şiirsel Gerçekçiliği (Realisme Poetique) 1930-1940 yıllarında Fransa'da. Ekonomik bunalım yıllarında yaşanan toplumsal ve siyasi kargaşa ortamının akımıdır. Çalışan sınıfın sorunlarını, birey mutsuzluğunu Kara Film atmosferinde şiirsel bir duyarlılıkla anlattı. Ekonomik bunalım sonucu yaşanan çaresizlikler, umutsuzluklar, suç oranının artışı akımın temelini oluşturur.
Karakterler hayatın acımasız yönleriyle yüz yüze gelirler. Umutsuz ve çaresizdirler. Karakterlerin davranışları şiirseldir. Karakterler melankolik, karamsar ve hüzünlü, intihara meyilli, nihilisttir. Kahramanları asker kaçakları, katiller, mutsuz kadınlar, sevgiyi arayan insanlardır. Genelde sevgi-aşk arayışındadırlar fakat ellerinden kaçırırlar. Alt sınıftan insanların bunalımlı öykülerinin anlatıldığı bu filmler daima mutsuz sonla bitiyordu. Mekanlar sisli rıhtımlar, yağmurlu sokaklar, loş ışıklı yoksul mekanlar, gri gökyüzü ve yağmurlu ya da sisli hava şiirsellik sağlar. Senaryo ve diyaloglara da çok önem veriyorlardı. Ünlü şair Jacques Prévert akımın en önemli senaryo yazarıdır. Konuları genellikle umutsuz aşklar üzerine kurulmuştur. Hikâyelerde kadercilik vardır. Mekânlar bu akıma şiirsellik verirken, kahramanların hayallerini yıkan olaylar ve kişiler ise gerçekçilik vermektedir.
Yönetmenleri Jean Vigo, Jean Renoir, Marcel Carné, Julien Duvivier, Marcel L Herbier, Rene Clair, Jacques Feyder. Jean Vigo Yaşama karşı alaycı, anarşist bir yaklaşımı vardır. İlk filmi kısa bir belgesel olan À propos de Nice (Nice Hakkında) (1930) burjuva eleştirisidir. İkinci filmi yüzücü Jean Taris' in yaşamın anlattığı Taris, roi de l eau. Hal ve Gidiş Sıfır (1933) eğitim düzenini eleştirir. Kendi yatılı okul yaşamından yola çıkmış otoriteyi eleştirmiştir. L Atalante (Çatana) (1934) toplumsal sistemden uzaklaşmak isteyen yeni evli bir çifti anlatır. Yeni Dalga hareketinin esin kaynağıdır. Prix Jean Vigo, Fransa'da sinema ödülü.
Jean Renoir Şiirsel gerçekçiliğin babası olarak bilinir. Dişi Köpek (1931) psikolojik dramdır. Filminde alt tabakadan insanların arasındaki bir aşk ve kıskançlık öyküsü anlatılır. Yüksek alan derinliğini kullanmıştır. Büyük Aldanış (La Grande Illusion,1937) filminde I. Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen iki Fransız askerinin esir kampında farklı esirler ve kamp komutanıyla olan ilişkilerini anlatır. Savaş karşıtı bir filmdir.
Marcel Carne Şiirsel gerçekçiliğin simgesidir. 1936-1946 yılları arasında şair Jacques Prevert in senaristliği ile başyapıtlarını çekmiştir. Carne-Prevert ikilisinin favori teması özgürlüktür. Mutsuz ve trajik olanla ilgilenmiştir. Sisler Rıhtımı (1938) filminde bir asker kaçağı yaşlı bir adamın metresiyle ilişkiye girer. Kuzey Oteli (1938) isimli filminde mutsuz aşık bir çifti anlatmıştır. Filmdeki sevgililer birlikte intihar etmeye karar verirler. Son Ümit (1939) filminde polis kuşatması altındaki otelde genç bir işçinin sonunda intihar edişini anlatır. Pesimist içeriği nedeniyle İkinci Dünya Savaşı nın yıllarında gösterilmesi yasaklanmıştır.
İtalya'da ise Mussolini'nin desteklediği Cinecitta stüdyoları 1935 yılında açılır. Bu stüdyolarda bir çeşit propoganda sineması yapılmıştır. Beyaz telefonlu filmler olarak da adlandırılan bu yapımlar İtalya gerçeğini yansıtmamışlardır. Zengin, sorunsuz bir İtalya'yı gösteren beyaz telefonlu filmler ile gerçekler gizlenmiştir.
1940'lar: Savaş ve Sinema (ana başlıklar) II. Dünya Savaşı. Stüdyo ve sendika problemleri. GrevlerAmerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi. Kara film (film noir) türü belirginleşti. Western türünün olgunlaşması. Savaş döneminin sıkıntılarından kaçısı sağlayan müzikal türü. Büyük stüdyolara meydan okuyan bağımsız girişimlerin sayıları arttı. Oyuncular derneği kuruldu. Stüdyoların oyuncuların üzerlerinde egemenlik kurmasına karşı çıkıldı. Yönetmenleri ve oyuncuları stüdyolara bağlayan kontrat sistemi sarsıldı.
Hükümet tarafından 1942 yılında kurulan OWI (Office of War Information) II. Dünya Savaşı sırasında propaganda yapmakla görevlendirilmiştir. Sinema sanayi ile de ortaklaşa çalışmalar yapmıştır. Propaganda filmleri ve moral yükseltici kaçış filmleri çekilmiştir. John Ford, Frank Capra, John Huston ve William Wyler savaş belgeselleri ya da savaşla ilgili filmler yapmışlardır. Frank Capra'nın Why We Fight (1942 1945) belgesel serisi dönemin en başarılı yapımlarındandır.
1938'de kurulan Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (HUAC-House Committee of Un-American Activities) Komite, 1947'de senatör John McCarthy'in liderliğinde sinema endüstrisindeki komünist içeriğe sahip olduğu iddia edilen yapımlarla mücadeleye girdi. Hollywood onlusu olarak isimlendirilen sinemacılar tutuklandı. 300'den fazla oyuncu ve teknik eleman da kara listeye alındı ve çalışmaları engellendi.
Savaş sinemayı kaçınılmaz bir şekilde etkilemiştir. Charlie Chaplin, Büyük Diktatör (1940) filmi ile Nazi Almanyasına kınıyordu. Kahraman Çavuş (Sergeant York, 1941) Casablanca (1942) Bayan Miniver (1941) İkinci Dünya Savaşı'nın başlarında ABD nin Avrupa ya müdahalesinde kamuoyu desteğini sağlamayı amaçlayan bir filmdir. Tüm bu filmler savaş ortamında geçmektedirler. Western türünün yerini bu dönemde savaş filmleri almıştır.
Savaş yıllarında Van Johnson, Alan Ladd, Betty Grable, Judy Garland, Humphrey Bogart ve Rita Hayworth en büyük yıldızlardır. Rita Hayworth, 1940'ların cinsellik sembolüdür. Kariyerinde Gilda (1946) filminin çok büyük önemi vardır. Humphrey Bogart, sinemanın ikonlaşmış oyuncularındandır. Önce ganster rolleri ile tanınmıştır. Diğer kahramanlardan farklı olarak duygusal ve kırılgan yanları vardır. Ganster filmlerinden başka kara film (film noir) türündeki filmleri sinemanın klasikleri arasındadır.
John Ford özellikle western türüne derinlik kazandırmasıyla tanınır. Posta Arabası (Stagecoach, 1939) filmde insan ilişkileri psikolojik yönleriyle verilmiştir. John Wayne de bu filmle bir western kahramanı olmuştur. Kan Kalesi (Fort Apache, 1948) filmidir. Kızılderililer bu filmde iyi ve kötü yanlarıyla insan olarak gösterilmektedir. Ford'un western filmlerindeki dikkati çeken başka bir özellik de olağanüstü doğa manzaralarıdır. Western türü dışındaki Vadim O Kadar Yeşildi ki (1941) filmi diğer türlerde de başarılı olduğunu göstermektedir. Savaş sonrası beliren gerçekçilik sinemayı da etkilemiş ve western filmleri yeniden ele alınmıştır.
İkinci Dünya Savaşı yaşandıktan sonra tüm dünyada gerçekçilik dalgası yayılmaya başlamıştır. Daha önce ele alınmayan ciddi sorunlar ele alınmıştır. Elia Kazan'ın (Elias Kazanjoglou), Pinky (1949) ırkçılık sorununu Billy Wilder da The Lost Weekend (1945) filminde alkolizmi
Orson Welles'in Yurttaş Kane (Citizen Kane, 1941) filmi zamanının anlayışının oldukça önündedir. Filmde montaj, alan derinliği kullanımı, ışıklandırma, kamera açıları konularında yenilikler bulunmaktadır. Orson Welles, alışılmış, kolay izlenen bir öykü yapısını kullanmamıştır. Çok katmanlı öyküsü kolay izlenmeyi engellemiştir. Filmin konusunda yer alan basın, siyaset ilişkileri gibi alışılmamış olaylar da seyirciyi çekmemiştir. Şahane Ambersonlar (The Magnificent Ambersons, 1942), Yabancı (The Stranger, 1946), Şangaylı Kadın (The Lady from Shanghai, 1947), Macbeth (1948) günümüzde de değerlerini koruyan filmleridir.
Kara Film (film noir) 1940-1950 Klasik Dönem Gangster ve dedektif filmlerinin değişime uğramış halidir. Alman Dışavurumcu sineması estetiğinin etkisi görülür. Güvensizlik duygusu veren filmlerdir. Dışavurumcu ışık kullanımı, rahatsız edici kamera açıları ve mekân olarak şehirleri seçmeleri bu filmlerin genel özellikleridir.
Klasik dönem düşük bütçelidir fakat tanınmış oyuncular da rol almıştır. Femme fatale (öldüren kadın) tipi de bu filmlerin vazgeçilmez karakterlerindendir. Suç dünyasını konu alırlar. Film Üretim Yasası'nın cinayetten yarar sağlama yasağına uymaz. Geçmişten (Out of the Past), High Sierra, Malta Şahini, Çifte Tazminat, Büyük Uyku, Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, Yabancı.
İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı (Neo realismo) I. Dünya Savaşı'yla İtalyan sineması gücünü kaybetmiştir. Mussolini, İtalyan sinemasını destekleyen önlemler almıştır. Fakat yapılan filmler romantik ve komedi türünde gerçeği göstermeyen filmlerdir. Beyaz telefonlu filmler olarak isimlendirilmektedirler. İtalyan Yeni Gerçekçiliği ülkenin tarihsel koşullarına bağlı olarak doğmuştur. Roma nın işgali İtalya yı büyük bir kargaşaya sokmuştur. İtalya da Alman ve Müttefik orduları arasındaki savaş yanında Mussolini ye karşı da bir savaş vardı. Yeni Gerçekçilik akımı bu kargaşanın sonucunda doğmuştur.
Yeni Gerçekçilik akımı, gerçeği yansıtmak amacıyla stüdyo kullanmadı. Gerçek mekalarda çekimler yapılmıştır. Ünlü oyunculara yer vermiyordu. Oyunculukta doğaçlamayı tercih ediyordu. Çekimler uzun tutulmuştur. Kurgu çok önemli değildir. Temaları basit ve yalındır. Kamera hareketleri ve açıları sadedir. Diyaloglarda da yalınlığa önem vermişlerdir. Filmlerin hepsi dar bütçeyle yapılmıştır. Luchino Visconti, Roberto Rosselini ve Vittorio De Sica en bilinen yönetmenleridir.
Luchino Visconti'nin Tutku (Ossesione, 1942) isimli filmi İtalyan Yeni Gerçekçiliğinin ilk yapıtıdır. İtalyan halkının, sokakların yaşayışı gerçek olarak filmde yeralmaktadır. Bu nedenle yönetim filmin gösterimine izin vermemiştir. Yer Sarsılıyor (1948) isimli filminde yoksulluğu ve sömürüyü anlatmıştır. Rocco ve Kardeşler'de (1960) köyden kente gelen bir İtalyan ailesinin bozuluşunu anlatmıştır.
Roberto Rosselini, Roma Açık Şehir filmini (1945) Almanlar Roma dan çekilirken zor şartlarda çekmiştir. Filmde bir direniş liderinin öyküsü anlatılmaktadır. Hemşehri'de (Paisa, 1946) Amerikan işgali altındaki İtalya gösterilmiştir. Rosselini, savaş üçlemesi olarak adlandırılan filmlerinin son halkasını Almanya Sıfır Yılı (1948) ile tamamlamıştır. Savaş bitmiş ve Almanya yenilmiş, savaşın bedelini halk ödemektedir.
Vittorio De Sica, Kaldırım Çocukları (1946) filminde Roma'yı Amerikan işgalindeyken iki çocuğun gözüyle gösterir. Bisiklet Hırsızları (1948) ise akımın en ünlü filmidir. Çalınan bisikletini arayan işçi ile birlikte Roma'nın yoksulluğu filmde sergilenmektedir.