Kitab-ı mukaddeste ise şöyle deniliyor: Ve Rabb inin ağzı ile tayin edilecek yeni bir adla çağrılacaksın. 2



Benzer belgeler
İsa (a.s.) Çarmıhta Değil Tabi Bir ölümle Öldü

Allah ın Kelamı Hz. İsa nın ağzından şöyle söylemektedir:

Mesihin İkinci Gelişi Muhammedî Ümmetten Birisinin Gelişi Demektir

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Yeşaya Geleceği Görüyor

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Kuran-ı Kerim Ve Ümmetî Bir Peygamberin Gelmesi

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

BEYANAT. Ahmed el Hasan (a.s)

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Dua ve Sûre Kitapçığı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Yani küfredenler ister Ehli Kitaptan olmuş olsunlar ister müşriklerden; kendilerine beyyine gelene kadar küfürlerinden ayrılamazlardı.

İman. Çalışmanın ana fikri. İsa ya iman etmek, zihin, duygu ve iradeyle O na güvenmek, dayanmak demektir. Çizimler: Meghan Burns

Hz. Mehdinin (A.S.) geleceği ile ilgili olarak üzerinde durmamız gereken bir konu daha vardır.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.


Güzel Ahlâkı Kazanmak

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Keza aynı Hadis-i Şerif, çok cüzi kelime değişikliğiyle Şii kaynaklarda da mevcuttur. Detaylı bilgiler şu kaynaklardan elde edilebilir:

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir.

Havari YUHANNA'NIN. 1.Mektubu

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Hıristiyanlık inancında Hz. İsa (a.s.) ın konumu nedir?

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Hindistan ın Pencap bölgesinde bulunan Kadiyan adlı yerden şöyle bir ses yükseldi:

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Hazret-i Muhammed (S.A.V.) altı yaşındayken annesi vefat etti. Dedesi Abdül Muttalib çocuğu himayesine aldı, fakat iki sene sonra o, da öldü.

Birinci İtiraz: Cevap:

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

Sevgili dostum, Can dostum,

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İslamiyet in dirilmesi bizden fidye ister. Cenab-ı Hak:

Kâfirlere itaat etme ve Kuran-ı Kerim vasıtasıyla onlara karşı büyük cihat et. [1]

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Ye aya Gelece i Görüyor

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Hezekiel: Görümler Adamı

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İlk Kilisenin Doğuşu

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Mucizeleri. ÇOCUKLAR İÇİN Peygamberimizin. M. S i n a n A d a l ı. Resimleyen: Sevgi İçigen

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

KUR AN I KERİM HAKKINDA KISA BİLGİLER. Soru 2 : Allah(c.c.) ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir? Cevap : Vahy denir.

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.


Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

Azrail in Bir Adama Bakması

Transkript:

AHMEDİ VE AHMEDİYET İSİMLERİ Müslüman Ahmediye Cemaati yeni bir din demek değildir. Ahmediler Müslüman dır ve dinleri İslâmiyet tir. Bize göre bir zerre kadar dahi olsa İslâmiyet ten yüz çevirmek haramdır. Ahmediyet yeni bir isimdir. Ama yeni bir isim, yeni bir din demek değildir. Ahmediyet ismi, Ahmedi Müslümanların İslamiyet e bakış açısını diğer Müslümanlarınkinden ayırdı etmek için kullanılmıştır. İSLÂM İSMİ İslâm ismi, Allah ın (C.C.) kendisi tarafından Müslümanlara verilmiştir ve Peygamber Efendimiz den (S.A.V.) daha önceki peygamberler gelecekle ilgili haberlerinde bu şerefli isimden bahsetmişlerdir. Nitekim Kuran-ı Kerim de şöyle buyurulmuştur : Size daha önce de, bu kitapta da, Müslüman adını verdi. 1 Kitab-ı mukaddeste ise şöyle deniliyor: Ve Rabb inin ağzı ile tayin edilecek yeni bir adla çağrılacaksın. 2 Hiçbir isim, Allah ın (C.C.) kendi kulları için bizzat seçtiği ve önceki peygamberler vasıtasıyla bildirip önem kazandırdığı isimden daha kutsal olamaz. Böyle bir isimden kim vazgeçer. O, bizim için canımızdan daha azizdir. O, ismin ifade ettiği din bizim için yegâne dindir, yegâne manevi hayat kaynağıdır. Ama, zamanımızda çeşitli Müslüman gruplar kendilerine özgü inançlarına ve görüşlerine göre değişik isimler kabul ettiklerinden, bizim de, başkalarından kendimizi ayırt etmek için, bir isim kabul etmemiz gerekiyordu. Kabul edebileceğimiz en iyi isim Ahmedi veya Ahmediyet idi. Bu isim zamanımız için bir anlamı ve önem arz etmektedir. Zamanımız Peygamber Efendimizin (S.A.V.) evrensel tebliğinin bütün dünyaya duyurulması için kararlaştırılmış zamandır. Bu devirde Hz.Resulüllah ın Ahmed ismi tecelli edecekti ve getirdiklerinin yayılması sonucu Allah ın hamd-ü senası ortaya çıkacaktı. İşte bundan dolayı Ahmedi isimden daha güzel bir isim almamız mümkün değildi. Biz bütün kalbimizle Müslüman ız. Gerçek bir Müslüman ın kabul etmesi gereken inançları kabul ederiz ve reddetmesi gereken inançları reddederiz. İslâmiyet in gerçeklerine içtenlikle bağlı olmamıza rağmen, bizi kâfir, bidat ehli veya yeni bir dine uyanlar diye nitelendiren, zâlimdir. O bundan ötürü Allah a (C.C.) karşı sorumludur. İnsan içinde taşıdıklarından değil, ağzı ile söylediklerinden dolayı suçlanır. Ancak kendini Allah yerine koyan kimse bunu yapabilir. Çünkü kalbin içinde gizli olanı ancak Allah (C.C.) bilir. Peygamber Efendimiz den (S.A.V.) daha üstün ve bilgin kimse olamaz. O dahi şöyle buyurmaktadır. 1 Hacc Suresi, Ayet 79 2 İşaya, 62:2 1

... Aranızda çıkan ihtilaf ve tartışmaları bana getiriyorsunuz. Fakat ben de sizin gibi bir insanım. Bazılarınız davalarını başkalarından daha iyi anlatıp müdafaa edebilirler. Bundan ötürü, içinizden birinin hakkını başka birine verirsem, ona ateşten bir parça vermiş olurum. Almamak ona düşer. 3 Bu konuyu aydınlatan başka bir Hadis şöyledir: Usame bin Zeyd Hz.Resulüllah (S.A.V.)tarafından bir askeri birliğe komutan tayin edilmişti. Usame (R.A.) gazada (savaşta) karşılaştığı bir kâfire saldırdı. Kâfir öldürüleceği esnada kelime-i şahadet getirdi. Buna rağmen Usame, yine de onu öldürdü. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bunu öğrenince Usame yi azarladı. Usame (R.A.) kendini savunmak için Ya Resulüllah! O, korkudan kelime-i şahadet getirmişti deyince, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) sordu: Sen onun kalbini yarıp ta içinde olanı gördün mü? 4 Bu kelimelerle Hz.Resulüllah ona şunu anlatmak istedi: Söz konusu adamın korkusundan mı yoksa samimi inancından mı, kelime-i şahadet getirdiğini tahmin etmek sana düşmezdi. Çünkü insanın içindekini bilmek fani kimsenin haddi değildir. Durum böyle iken, kalplerimizde bulunduğu iddia edilen şeyden dolayı değil, ağzımızla beyan ettiğimiz şeyden dolayı mahkum edilebiliriz. Kalplerimizde olanı yalnız Allah (C.C.) bilir. Başkalarını kalplerinde taşıdıklarından dolayı suçlayan yalancıdır ve Allah indinde sorumludur. Biz Ahmediye Cemaati mensupları Müslüman olduğumuzu ilan ettiğimiz halde, kalben Müslüman olmayıp, İslamiyet i sadece gösteriş için kullandığımızı iddia edenler haksızlık yapmaktadırlar. İslâmiyet i ve Peygamber Efendimizi (S.A.V.) inkâr ettiğimizi, yeni bir inanışı uydurduğumuzu veya namazlarda yeni bir Kıbleye döndüğümüzü söylemeye kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir suçlamada bulunmak hakkılarıysa, aynı şekilde onları suçlamak bizim de hakkımızdır. Biz de Müslümanlıklarının bir gösterişten ibaret olduğunu ileri sürebiliriz. Yahut İslâmiyet i ve Peygamber Efendimizi (S.A.V.) inkâr ettiklerini iddia edebiliriz. Ama, düşmanlığı bizi böyle bir haksızlığa sürükleyemez.. Kalbindekinden dolayı kimsenin lehine veya aleyhine fetva vermek haddimiz değildir. Şeriate uyduğumuzdan dolayı, başkaları hakkında tartışırken, tartışmamız sadece açıkça kabul ve reddettiklerine dayanır. *********************************************************** AHMEDİ MÜSLÜMANLARIN İNANÇLARI Şimdi cemaatimizin inançlârının İslâmiyet e aykırı olup olmadığı anlaşılsın diye, onları birer birer sayacağım: 3 Sahih Buharî, Kitab-ül Ahkam 4 Müsnit Ahmed Bin Hanbel 2

l- Allah ın {C.C.) varlığına inanırız. İnancımıza göre, O nun varlığına inanmak hayal veya batıl inanç peşinde koşmak değil, en büyük ve en önemli gerçeği kabul etmek demektir. 2-Allah ın (C.C.) bir olduğuna inanırız. O nun ne yer yüzünde ne gökyüzünde bir ortağı yoktur. Başka her şey O nun mahlukudur ve O nun yardımına ve desteğine muhtaçtır. O nun ne oğlu, ne kızı, ne babası, ne anası, ne de kardeşi vardır. Birliği ve zatında benzeri yoktur. 3-Allah ın (C.C.) kutsal, bütün kusurlardan münezzeh ve her türlü mükemmelliğe sahip olduğuna inanırız. O nda bulunacak hiçbir kusur olmadığı gibi, bulunmayacak hiçbir mükemmellik de yoktur. Kudreti sonsuzdur, keza bilgisi de. O Her şeyi kuşatmaktadır, fakat O nu kuşatan hiçbir şey yoktur. Evvel ve âhir O dur, gizli ve aşikar O dur, yaratıcı O dur ve bütün kâinatın Rabbi O dur. O nun hükmü ve emri geçmişte olduğu gibi bugün de sürmektedir ve gelecekte de sürecektir. Ölümden münezzehtir, diridir ve hiç ölmeyecektir. Hiçbir ayıbı ve noksanı yoktur. O yok olmak, çökmek ve batmaktan münezzehtir. O nun işleri kendi iradesiyledir; zor ve baskı altında yapılmış değildir. Dünyayı evvelce nasıl idare etti ise bugün de idare ediyor. Sıfatları ebedi olup kudreti daima aşikârdır. 4-Meleklerin, Allah ın (C.C.) mahluklarından bir kısmını teşkil ettiğine inanırız. Onlar Kuran-ı Kerim de zikredilmiş olan kanuna uyarlar, yani kendilerine verilen emri yerine getirirler. Belirlenmiş vazifelerin yapılması için Allah ın (C.C.) hikmeti ile yaratılmışlardır. Onların varlığı hakikidir, ve Kuran-ı Kerim de onlarla ilgili ifade ve beyanlar mecazi değildir. Aynen insanlar ve diğer mahluklar gibi, melekler de Allah a (C.C.) muhtaçtır. Allah, kudretinin ortaya çıkması için meleklere muhtaç değildir. İsteseydi, kâinatı, melekler olmaksızın da yaratırdı. Fakat, O nun mükemmel hikmeti meleklerin yaratılmasını istedi. Böylece melekler vücuda geldi. Allah (C.C.) ışığı göz için ve ekmeği açlık için yarattı. Işığı ve ekmeği, bunlara kendisinin ihtiyacı olduğu için değil, insanların ihtiyacı olduğu için yarattı. Melekler sadece Allah ın (C.C.) isteğini ve hikmetini açığa vururlar. 5-Allah ın (C.C.) seçkin kullarına konuştuğuna ve maksadını onlara vahyettiğine inanırız. Allah ın (C.C.) vahyi kelimeler şeklinde nazil olur. Vahyin manasını veya kelimelerini vahyi alan hazırlamaz. Bunların her ikisi de ona Allah tan gelir. Vâhiy insan için hakiki bir gıda teşkil eder. İnsan vahiy ile yaşar ve o kanaldan Allah (C.C.) ile temasâ geçer. Allah ın (C.C.) vahyini kapsayan kelimeler kuvvet ve ihtişamları bakımından eşsizdir. Hiçbir insanın yaratamayacağı bu kelimeler irfan ve hikmet hazineleridir. Onlar öyle bir maden ocağıdırlar ki, ne kadar derin kazarsanız o kadar kıymetli cevherler çıkarırsınız. Gerçekten, maden ocağı vahiye nazaran bir hiçtir. Bir mâden ocağı tükenebilir, fakat vahyin hikmeti tükenmek bilmez. Vahiy, yüzeyi güzel kokulu ve içi paha biçilmez incilerle dolu bir denize benzer. Yüzeyinde duranlar güzel kokudan zevk alırlar ve derine dalanlar incileri bulurlar. Vahyin muhtelif çeşitleri vardır. Bazen nizamlardan ve kanunlardan ve bazen de öğütlerden ibarettir. Bazen gayba dair, bazen manevi gerçeklere dair bilgi getirir. Bazen Allah ın (C.C.) hoşnutluğunu, bazen hoşnutsuzluğunu, bazen sevgi ve saygısını, bazen ihtar ve azarlayışını nakleder. Bazen ahlak meselelerini, bazen de gizli kötülüklerden Allah ın (C.C.) haberi ve bilgisi olduğunu anlatır. Özetle, Allah ın kendi iradesini kullarına tebliğ ettiğine inanırız. Bu tebliğler, onları alanın manevi durumuna ve şartlara göre değişir. Bütün İlâhî tebliğler içinde en mükemmel ve en kapsamlı olanı Kuran-ı Kerim dir. 3

Kuran-ı Kerim in ileri sürdüğü kanun ve ihtiva ettiği manevi öğretiler sonsuza dek kalıcıdır. Kur an-ı Kerim den sonra hiçbir vahiy onu ortadan kaldıramaz. 6- İnancımıza göre, dünyayı karanlık istila ettiği, insanlar günah ve kötülüğe saplandığı ve Allah ın (C.C.) yardımı olmaksızın şeytanın tesir ve nüfuzundan insanların kurtulması güçleştiği zaman, Allah kerem ve merhametinden ötürü salih ve sadık kulları arasından seçtiği kimselere dünyayı uyarma ve doğru yolu gösterme ödevini yükler. Allah, Kendisine bir uyarıcı gönderilmemiş hiçbir millet yoktur 5 buyurmaktadır. Yani Allah dünyanın bütün milletlerine elçilerini göndermiştir. Bu elçilerin tertemiz ve nezih hayatı başkaları için daima mükemmel bir örnek ve rehber olmuştur. Onlar vasıtasıyla, Allah irade ve maksadını vahyeder. O elçilerden yüz çevirenler alçalır. Bu elçilerin sesine kulak verenler Allah ın sevgisini kazanır. İlâhî nimetlerin kapıları onlara açılır. Nesillerce manevi rehber olurlar ve gerek bu dünyada gerek öteki dünyada yüce bir mertebeye ulaşırlar. Yine biz inanırız ki; geçmişte insanlığı karanlıktan ve kötülükten selamete çıkaran İlâhî elçiler farklı seviyelerde manevi büyüklüğe sahiptiler ve gönderilmelerini gerektiren İlâhî maksadı yerine getirdiler. Onların en büyüğü Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed(S.A.V.) dır. Allah (C.C.) onu İnsanların efendisi ve bütün insanlığa gönderilmiş bir elçi diye nitelendirmişti. Allah ona iyi ve kötüye dair bilgiler vahyetti ve yardımı ile onu mübarek ve mes ut kıldı. Dünyanın en kudretli hükümdarları onun korkusuyla titrediler. Bütün yeryüzü onun için bir mescit kadar kutsal idi. Zaman geldi ki onun ümmeti dünyanın her tarafına yayıldı, tek Allah a, ortağı ve benzeri olmayan Allah a, secde eden Müminler ortaya çıktı. Haksızlık ve adaletsizliğin yerine hak ve adalet, zulmün yerine iyilik ve şefkat hüküm sürmeye başladı. Ondan önceki peygamberler Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)zamanında yaşamış olsalardı. ona itaat etmeye ve onun izinden gitmeye mecbur kalırlardı. Kuran-ı Kerim gerçek olarak şöyle diyor:... Ve Allah ın (C.C.), peygamberler vasıtasıyla, halktan bir misak (söz) alıp Size kitap ve hikmet verdim ve ondan sonra elinizdekini tasdik eden bir peygamber gelince ona inanacaksınız ve yardım edeceksiniz dediği zamanı hatırlayınız. 6 Peygamberlerin Peygamberi Efendimiz (S.A.V.) de gerçek olarak şunu söylemişti:... Musa ve İsa bugün hayatta olsalardı, bana inanmak ve uymak mecburiyetinde kalırlardı. 7 8- Biz aynı zamanda inanırız ki: Allah (C.C.), yalvaran kullarının dualarını kabul eder. Onları güçlüklerden kurtarır. O haydır (diridir), yaşayan bir Allah tır ve O nun yaşayan hüviyeti Her şeyde her an aşikârdır. Allah tan gelen irşad bir kuyu kazarken kurduğumuz ve kuyu tamamlandıktan sonra artık vücuduna ihtiyaç kalmadığı için yıktığımız iskeleye benzemez. Allah tan gelen irşat, ışığa ve ruha benzer ki, onsuz hiçbir şeyi göremeyiz ve cansız bir kütle haline geliriz. Allah ın dünyayı yaratıp ondan sonra bir kenara çekildiği doğru değildir. O nun kullarına ve mahlûklarına karşı hayırhâne ve 5 Fatır Suresi, Ayet 25 6 Al-i İmran Suresi, Ayet 82 7 Tefsir İbn-I Kasir, c.2 s.246 4

kerimane alakası devam eder. Kulları ve mahlukları kendilerini aciz ve zayıf hissettikleri zaman onların yardımına yetişir. Yine, kulları ve mahlukları O nu unuturlarsa Kendini onlara hatırlatır ve onlara karşı kayıtsız ve alakasız olmadığını bu suretle anlatır. Sonra da özel elçileri vasıtasıyla onlara emniyet telkin ederek şöyle der: ----------------------------------------------------------- ----------------------------------------------------------- Ben gerçekten yakındayım. Bana yalvaranın, dua ettiğinde, duasını cevaplarım. Bundan dolayı, Beni dinlesinler ve Bana iman etsinler ki, doğru yolda yürüyebilsinler. 8 Yani, Allah insanların dua ve niyazlarını işitir. O halde, O na inanmak ve dua etmek insanlara düşen bir vazifedir. Bunu yaparlarsa O ndan irşat ve hidayet alırlar. 9-Biz yine inanırız ki: Zaman zaman Allah olayların seyrini özel olarak tayin eder ve sıralar. Bu dünyanın olayları yalnız tabiat kanunları denilen kanunlar tarafından idare edilmez. Bu kanunlardan başka özel kanunlar vardır ki, onlar vasıtasıyla Allah kudretini, alakasını ve maksadını açıklar. Allah ın iradesinin, kudretinin, sevgisinin delilini teşkil eden, fakat cehalet yüzünden birçoklarınca inkâr olunan işte bu özel kanunlardır. Bu gibi kimseler tabiat kanunlarından başkasına inanmazlar. Tabiat kanunları tabii kanunlar olmakla beraber, İlâhî kanunlar değildir. İlâhî kanunlar öyle kanunlardır ki, onlar vasıtasıyla Allah sevdiği seçkin kullarına yardım eder ve Kendi dostlarının düşmanlarını küçük düşürüp yok eder. Böyle kanunlar olmasa, dostu bulunmayan zayıf Musa zalim ve kudretli bir Firavuna galip gelebilir miydi? Musa zayıf ve Firavun kuvvetli iken Musa başarı kazanır ve Firavun başarısızlığa uğrar mıydı? Tabiat kanunlarından başka kanun yoksa, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) kendisini ve tebliğini yok etmeye ant içmiş bir Arabistan a karşı zafer kazanabilir miydi? Her çatışmada Allah Peygamberine (S.A.V.) yardım etti ve düşmanlarına üstün gelmesini sağladı. Düşmanların her hücumu başarısızlıkla sonuçlandı ve en son, on bin kutsal (veli) ile, on sene önce hayatını kurtarmak için tek bir fedakâr dostu refakatinde göç etmeye mecbur olduğu vadiye tekrar girdi. Tabiat kanunları bu gibi olayları izah edebilir mi? Böyle şeylere müsaade eder mi? Tabiat kanunları sadece kuvvetlinin zayıfa karşı başarısını, zayıfın ise kuvvetliye karşı başarısızlığını garanti eder. 10- Biz yine inanırız ki: ölüm insanlar için bütün varlığın sonu değildir. İnsan ölümden sonra yine yaşar ve ahrette amellerinin hesabını vermeye mecbur olur. İyi ameller işleyenler büyük mükafatlara layık olurlar. Allah ın talim, telkin ve emirlerini çiğneyenler layık oldukları cezayı bulurlar. İnsanı bu hesaptan hiçbir şey kurtaramaz. İnsanlar ölümden sonra tekrar dirilip bu hesapla karşılaşacaklardır. İnsan yakılıp kül edilebilir ve külleri havaya savrulabilir. Kuşlar, hayvanlar veya kurtlar tarafından yenilip.toza.ve toz da başka bir şeye dönüşebilir. Fakat o, ölümden sonra yine yaşayacak ve amellerinin hesabını vermek üzere yaratıcısının karşısına çıkacaktır. Allah ın kudreti insanın ölümden sonra dirilmesini garanti ediyor. İnsan ruhunun ölümden sonra yaşaması için bedenin 8 Bakara Suresi, Ayet 187 5

bozulmadan kalmasına lüzum yoktur. Allah, insanı, ruhunun veya varlığının en küçük zerresinden tekrar hayata döndürme kudretine sahiptir ve zaten böyle olacaktır. Beden kül olabilir, fakat külün hiçliğe dönüşüp kaybolması gerekmez. Keza beden içinde mesken tutan ruh da Allah ın iradesi olmaksızın hiçliğe dönüşemez. 11- Biz inanırız ki: Allah sonsuz şefkat ve merhametinden ötürü, O nu ve vahyettiklerini inkar edenleri affedene kadar, onlar cehennem denilen bir yerde kalacaklardır. Son derece şiddetli sıcak ve soğuk, o yerde verilecek olan cezalardır. Fakat, maksat cehennemin sakinlerine eziyet çektirmek değil, onları ıslah etmektir. Cehennemde, Allah ın inkâr edicileri ve düşmanları günlerini, kötülükle geçirdikleri için pişmanlık duyarak, zamanlarını feryat ve figan içinde geçirecekler ve Allah ın her şeyi kapsamakta olan rahmet ve merhameti kötülük yapanları ve onların yaptığı kötülükleri de kapsayıncaya kadar aynı durumda kalacaklardır. Ondan sonra, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ilan etmiş olduğu şu İlâhi vaad yerine gelecektir:... Bir zaman gelecek ki cehennemde hiç kimse kalmayacak; rüzgârlar esecek ve cehennemin kapı ve pencereleri esen rüzgârlardan takırdayacaktır. 9 12- Biz yine inanırız ki: Allah a, peygamberlerine, meleklerine ve kitaplarına iman edenler; O ndan gelen irşadı kalben tasdik edenler; huşu ve huzur ile O nun önünde secde edenler; zengin oldukları halde fukara gibi yaşayanlar; insanlığa hizmet edip, rahat ve huzurlarını başkaları için feda edenler, nefret, zulüm, tecavüz ve sair her türlü taşkınlıklardan sakınanlar; iyilik örneği olanlar cennet denilen bir yere gideceklerdir. Orada sükûnet, neşe ve sevinç hüküm sürecek, ızdıraptan eser bulunmayacaktır. Allah ın rızası herkes tarafından kazanılmış olacak, Allah herkese cemalini gösterecek ve O nun yaygın olan lütuf ve ihsanı herkesi kapsayacaktır. Allah o kadar yakın gelecek ve herkes O nun huzurunu ve mevcudiyetini o derece hissedecek ki, herkes Allah ı ve Allah ın mükemmel sıfatlarını aksettiren birer ayna gibi olacaktır. Beşeriyete özgü olan bütün aşağılık arzular ortadan kalkacak, insanların arzuları Allah ın arzularına benzeyecektir. Herkes ebedi hayata kavuşacak ve Yaratıcısının aksetmiş bir hayali olacaktır. Bizim inandıklarımız işte bunlardır. Bir insana Müslüman denilebilmesi için ikrar ve tasdik edeceği daha başka inançlar varsa, onları bilmiyoruz. İslâm uleması daha başka bir inançtan bahsetmemiştir. Biz İslâmiyet in bütün inançlarını tasdik eder ve bunları kendi inançlarımız savarız. DİĞER MÜSLÜMANLARDAN FARKIMIZ Şimdi, sevgili okuyucu, biz İslâmiyet in herkesçe bilinen bütün inançlarına ve akidelerine can-u yürekten bağlı olmamıza rağmen, başkalarının bizi niçin bu kadar farklı bulduklarını her halde merak 9 Tefsir Maalam-üt Tenzil, Hud Suresi, Ayet 107 6

etmeye başlamışsındır. Ulema niçin bize bu derece şiddetle aleyhtardır? Aleyhimizde çıkarılan bu küfür fetvaları nedendir? Buna cevap olarak, sadece ulemanın bize karşı ortaya attığı itirazları zikredip sayabiliriz. Bu itirazlar sebebiyle, bizim İslâmiyet in çizdiği yoldan saptığımızı söylüyorlar. Allah kötü tertiplerden ve entrikalardan seni korusun ve lütf-u kereminin kapılarını sana açsın! İSA (A.S.) TABİİ BİR ÖLÜMLE ÖLDÜ Düşmanlarımızın birinci ve en önemli itirazı, Hz.İsa nın (A.S.) tabii bir ölümle ölmüş olduğu hakkındaki inancımıza karşı yöneltilmiştir. Hz.İsa nın (A.S.) tabii bir ölümle öldüğüne inanmak, onlara göre, Hz.İsa ya (.A.S.) hakaret, Kuran-ı Kerim e tecavüz ve Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) öğrettiklerinden yüz çevirmektir. Gerçekten biz İsa nın (A.S.) tabii bir ölümle öldüğüne inanırız. Ancak, İsa nın (A.S.) ölmüş olduğuna inanmanın, ona hakaret veya Kuran-ı Kerim e tecavüz ve yahut da Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) öğrettiklerinden yüz çevirmek olduğunu söylemek doğru değildir. Zira insan bu mevzu üzerinde düşündükçe şuna kanaat getirir ki; bize itham için ileri sürülen neticeler İsa nın (A.S.) ölümü hakkındaki inancımızdan değil, daha ziyade İsâ nın ölmediği ve gökte hayatta bulunduğu inancından çıkmaktadır. Bizler Müslüman ız ve Müslüman olduğumuzdan dolayı, ilk düşüncemiz Allah ın (C.C.) büyüklüğünü ve O nun Peygamberi Muhammed in (S.A.V.) şerefini müdafaa etmektir. Her ne kadar Allah ın bütün peygamberlerine inanırsak da, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed e (S.A.V.) olan sevgi ve saygımız diğerlerine olan sevgi ve saygımızdan daha fazladır. Çünkü o kendisini bizim için feda etti; bizim yükümüzü taşıdı: bizi manevi ölümden kurtarmak için ölümü kendi üzerine çekti; bizim için bu kadar eziyete katlandı. Bizim için bütün rahat ve huzurunu terk etti. Biz yükselelim diye kendisi alçaldı. Sürekli iyiliğimizi planladı ve ebedi saadetimiz için dua etti. Günahtan arınmış olan kendisi, bizi günahlarımızdan ve cehennem ateşinden kurtarmak için, seccadesi gözyaşlarıyla ıslanıncaya kadar Allah a yalvardı. Allah ın rahmetini üzerimize çekti. Yine bizim için Allah ın rızasını kazanmaya çalıştı. İlâhî rahmet ve mağfiret abasıyla örtülmemizi sağladı. Allah ın hoşnutluğunu kazanabilmemiz için yollar, Allah a kavuşup O nunla birleşebilmemiz için imkânlar aradı ve buldu. Allah a giden yolda yolculuğumuzu kolaylaştırmak için onun yaptıklarını daha önce hiçbir peygamber kendi ümmetine yapmamıştı. Aleyhimizdeki küfür fetvaları sadece hoşumuza gider. Bizi yaratan, bizi destekleyen, bizi koruyan, günlük rızkımızı veren ve manevi refahımızın dayandığı bilgi ve hidayeti bağışlayan Allah ile İsâ yı eşit saymaktansa, o fetvaları tercih ederiz. Yiyecek ve içeceğe muhtaç olmadan ebediyen yaşayan Allah gibi, İsa nın da yiyeceğe içeceğe muhtaç olmadan gökte yaşadığına inanmaya mecbur kalmaktansa, küfür fetvaları bize daha hoş gelir. Biz İsa ya (A.S.) saygı gösteririz. Çünkü, O Allah ın 7

peygamberidir. Allah onu sevdi ve o da Allah ı sevdi. Ona karşı duyduğumuz saygı Allah a karşı duyduğumuz saygıdan doğmaktadır. İsa nın (A.S.) hatırı için, İsa yı Allah tan üstün tutup Allah ın (C.C.) izzet ve şanına gölge mi düşürelim? Ulemanın hatırını hoş edeceğiz diye, günlük meşgaleleri İslâmiyet e ve Kuran-ı Kerim e kusur bulmaya çalışmaktan ibaret olan Hıristiyan misyonerlerinin ekmeğine yağ mı sürelim? Misyonerlere İsa nın Allah olduğunu düşünmek imkânı mı verelim? Zira. İsa (A.S.) Allah değil insan idiyse, gökte nasıl hayatta kalabilir? O bir insan idiyse, öteki insanlar gibi niçin ölmedi? Biz, kendi ağzımızla, Allah ın birliğine aykırı düşecek bir şeyi nasıl söyleyebiliriz? Gerçek imanın menfaatlerini nasıl zarara uğratabiliriz. Ulema istediğini yapmakta serbesttir. Halkı bizim aleyhimize tahrik edebilirler, bizi öldürebilirler veya recmedebilirler. Ama biz İsa (A.S.) için Allah ı feda edemeyiz. Hıristiyanlar İsa ya Allah ın oğlu derler ve onun uğrunda Allah ın birliğine ve bağımsızlığına eksiklik isnat ederler. Lâkin, biz İsâ nın (A.S.) Allah a (C.C.) eşit olarak gökte yaşadığını söylemeye mecbur kalmaktansa ölmeyi tercih ederiz. Cehalet içinde kalsaydık, iş başka türlü olurdu. Fakat, Allah ın birliğinin, azametinin, kudretinin, büyüklüğünün ve iyiliğinin kapsadığı manayı bize anlatan İlâhî bir haberci gözlerimizi açtıktan sonra başka türlü hareket edemeyiz. Netice ne olursa olsun biz insanoğlunun hatırı için Allah ı terk edemeyiz. Böyle bir şey yaparsak, halimizin neye varacağını kestiremeyiz. Şan ve şeref Allah a aittir ve Allah tan gelir. İsa nın (A.S.) berhayat olduğuna inanmanın Allah a hakaret manasına geldiğini iyice bildikten sonra öyle bir inanca, doğruymuş gözü ile bakamayız. İsa nın ölümüne inanmanın neden İsa ya karşı hakaret etmek olacağını anlamıyoruz. İsa dan (A.S.) daha büyük peygamberler öldüler ve onların ölümü kendilerini küçük düşürmedi. Aynı şekilde, İsa nın ölümü de İsa yı küçük düşüremez. Fakat imkânsızı mümkün farzedip Allah ile İsa dan birini seçmek mecburiyetinde kalırsak, hiç şüphesiz Allah ı seçeriz. Biz eminiz ki, zihnen ve kalben ve ruhen Allah ı sevmiş olan İsa (A.S.), kendisine şeref, fakat Allah a ve O nun birliğine şerefsizlik getirecek bir duruma katiyen razı olmazdı. Aynı şeyi Kuran-ı Kerim de bize söylemektedir...... Muhakkak ki Mesih de, gözde melekler de, Allah ın kulu olmayı küçük görmezler. 10 KURAN-I KERİM VE HADİS Hz. İSA NIN (A.S.) ÖLDÜĞÜNÜ ÖĞRETİR Bizim bağlı olduğumuz Allah ın Kelamı şöyle söylemektedir: --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ----------------------------------------------- Onların arasında bulunduğum müddetçe hallerine ben şahittim. Fakat beni öldürdüğünden beri onları gözleyen Sensin ve Sen Her şeye şahitsin. 11 10 Nisa Suresi; Ayet 173 11 Maide Suresi; Ayet 118 8

Allah (C.C.), İsa nın ölümünden sonra Hıristiyanların bozulup fesada düştüklerini İsa (A.S.) adına beyan ediyor. İsa hayatta olduğu müddetçe Hıristiyanlar ve onların inançları fesattan arınmış ve salim olarak kalmıştı. Kuran da bunu okuduktan sonra, İsa nın ölmediğini ve gökte ber hayat bulunduğunu nasıl düşünebiliriz? Kuran-ı Kerim de, şunu da okuyoruz: --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------ Ey İsa! Seni öldüreceğim ve seni nezdime yükselteceğim ve inkâr edenlerin ithamlarından seni temize çıkaracağım ve sana uyanları kıyamet gününe kadar seni inkâr edenlere üstün kılacağım. 12 İsa (A.S.), ölümünden sonra, Allah ın nezdine yükseltildi. Seni nezdime yükselteceğim kelimeleri Seni öldüreceğim kelimelerinden sonra gelmiştir. Lisanın normal kaidelerine riayet etmeliyiz. Evvela zikredilen, herhalde evvela vuku bulmuştur. Fakat ulema bu kaideleri belki de Allah tan daha iyi biliyor. Her ne kadar Allah ın nezdine yükseltilmek ayette daha sonra geliyorsa da, ulema efendiler belki de bunun daha önce gelmesi gerektiğini düşünüyor. Fakat, Allah bizim kavrayamayacağımız derecede hâkimdir. Fikirlerin nasıl ifade edilebileceğini en iyi bilen O dur. O nun kelamında hata bulunamaz, söylediklerinin sırası değiştirilemez. O bizim Yaratıcımızdır ve biz O nun kullarıyız. O nun kelamında hata bulmaya cüret edemeyiz. Biz bilmeyiz, O ise her şeyi bilir. Öyle ise, O nun Kelamında nasıl kusur gösterebiliriz? Lâkin bu din bilginleri, Allah ın Kelamında, kusur bulunabileceğini, fakat kendilerinin o Kelamı anlayış tarzında kusur olamayacağını düşünür gibi görünüyorlar. Biz böyle düşünmeyiz. Zira, böyle bir düşüncede ahiretteki hüsrandan başka bir şey göremeyiz. Bilgimiz olduğu müddetçe dudaklarımıza uzatılan zehir kâsesinden yüz çevirmeliyiz. Allah tan (C.C.) sonra yalnız Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed i (S.A.V.) severiz. O, bütün peygamberlerin, bütün velinimetlerin en büyüğüdür. Başka hiçbir peygamber, başka hiçbir insan. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) bize yaptığı iyiliklerin en küçüğünü bile yapmamıştır. Ona gösterdiğimiz hürmeti kimseye gösteremeyiz. İsa (A.S.) gökte berhayat olduğu halde, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) toprak altında gömülü olduğunu düşünmek, bizim için imkânsızdır. Biz böyle bir düşünceye sahip olamayız. Manevi mertebe bakımından, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) İsa dan çok daha yüksek olduğuna inanıyoruz. Nasıl oluyor da Allah (C.C.), İsa yı (A.S.) hayatına karşı en küçük bir tehlike belirmesi üzerine, arşa yükseltiyor da, Peygamber Efendimiz (S.A.V.), düşmanları tarafından oradan oraya kovalanırken Allah onu, yıldızlara kadar olsun yükseltmiyor? Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölmüş ve gömülmüş iken, İsa nın (A.S.) berhayat ve gökte olduğu fikrine tahammül edemeyiz. Hıristiyanlar karşısında kendimizi aşağılanmış hissederiz. Fakat, Allah a çok şükür, vaziyet böyle değildir. Gerçekten, Allah Peygamberimize böyle bir muamele yapamazdı ve yapmadı da. Allah bütün hakimlerin en adaletlisidir. Allah ın bizzat Kendisi, Peygamber Efendimiz e Bütün insanların Efendisi adını vermiştir. Allah, Peygamber Efendimiz e (S.A.V.) bu adı verdikten sonra, İsa ya ondan daha fazla ihtimam ve ilgi gösteremezdi. Allah (C.C.) Efendimizin (S.A.V.) hatırı için, onu küçük düşürmek isteyenlerin dünyasını, altüst etti. Onu küçük düşürmeyi kim tasarladıysa, küçük düşen kendisi oldu. 12 Al-i İmran Suresi; Ayet 56 9

Allah (C.C.) Peygamber Efendimizi (S.A.V.) itibardan düşürüp de, onun düşmanlarına bu suretle sevinme fırsatı verebilir mi? Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) toprakta gömülü olup da, İsa nın gökte berhayat bulunduğu fikri karşısında, benim tüylerim ürperiyor. Ben bu fıkri hayret verici ve can sıkıcı bulur ve: Hayır, Allah böyle bir şey yapamaz derim. Allah (C.C.), Hazreti Muhammed i (S.A.V.) başkalarından daha fazla sever. Onun ölüp toprağa düşmesine ve İsa nın göğe çıkmasına Allah (C.C.) müsaade edemezdi. Berhayat kalıp göğe çıkmaya layık bir insan varsa, o da Peygamber Efendimiz (S.A.V.)idi. Eğer O, bütün insanlar gibi ölmüşse, başka peygamberler de aynı şekilde ölmüşlerdir. Efendimizin (S.A.V.) Allah ın indindeki yüksek mertebe ve mevkiini bildiğimiz halde, Allah ın ona İsa dan daha aşağı bir muamele yapabileceğini bir an için bile olsa nasıl düşünebiliriz? Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hicret esnasında Ebu Bekir in (R.A.) omuzlarına binmeye mecbur kalarak Sevr mağarasına iltica ettiği zaman, Allah onu kurtarmak için meleklerini göndermediği halde, Yahudiler İsa (A.S.) ile çatışmaya başlayınca Allah ın (C.C.), onu caniyane Yahudi entrikalarından kurtarmak için, göğün dördüncü katına kaldırdığını düşünemeyiz. Uhud Gazvesinde (savaşında) düşman, Peygamber Efendimiz e hücum ettiği vakit onun etrafında pek az dostu kalmıştı. Allah bu esnada bir melek göndermediği gibi, Peygamber Efendimiz e (S.A.V.) benzer bir hayal de yaratmadı ve düşmanı Peygamber Efendimiz (S.A.V.) yerine bu hayale saldırtıp Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)dişleri yerine hayalin dişlerini kırdırtmadı. Allah düşmanın Peygamber Efendimiz e (S.A.V.) saldırmasına müsaade etti ve Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölü gibi yere düştüğü vakit düşmanlar Peygamber Efendimizi öldürdüklerini (haşa) sevinç naraları atarak ilan ettiler. Ama, İsa (A.S.) meselesinde, Allah en küçük bir ağrı veya sıkıntının bile onu rahatstz etmesine müsaade etmemiş. Yahudiler İsa yı yakalamayı kararlaştırınca, Allah onu göğe kaldırmış ve onun yerine düşmanlarından birini yakalayıp İsa kılığına sokmuş ve İsa nın bu düşmanını İsa yerine çarmıha gerdirtmiş! Bazı insanların neler yapabileceğine şaşmamak mümkün değil. Bir taraftan Peygamber Efendimizi (S.A.V.) çok sevdiklerini iddia ederler; diğer taraftan onu itibardan düşürüp rezil ederler. Bununla da yetinmeyerek daha ileri giderler ve başka birini Peygamber Efendimiz den (S.A.V.)daha üstün mertebeye yükselten inançları benimsemeyenlere karşı küfür fetvaları çıkarırlar. Acaba küfürden kastettikleri nedir? Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)rütbece başkalarından üstün olduğunu düşünmek, hakkıyla ona ait olan yüksek manevi rütbe ve mertebeyi ona isnat etmek, bunlar küfür müdür? Peygamber Efendimiz e (S.A.V.) en yüksek sevgi ve saygı gösterenler kâfir midir? Eğer küfür bu ise, Allah şahidimiz olsun ki, bu küfrü bize kâfir diyenlerin imanından kat kat daha kıymetli sayarız. Vadedilen Mesih Mirza Gulam Ahmed Hazretleri Farsça bir şiirinde: -------------------------------------------------------------------------------------------- Bâ d ez Hudâ be ışk-ı Muhammed muhammerem Ger küfr in buved be-hudâ saht kâfırim Yani Allah sevgisinden sonra en çok Muhammed sevgisiyle sarhoşum. Eğer bu kâfirlik ise, Allah a yemin ederim ki ben koyu bir kâfirim demek suretiyle bu fikri çok güzel ifade etmiştir. 10

Hepimiz bir gün öleceğiz, Allah ın huzuruna çıkacağız ve amellerimizin hesabını vereceğiz. İnsanlardan niçin korkumuz olsun? Onlardan bize ne zarar gelebilir? Biz yalnız Allah tan korkarız ve yalnız O nu severiz. O ndan sonra en çok Peygamber Efendimizi (S.A.V.)sever ve ona saygı gösteririz. Peygamber Efendimiz için bu dünyanın izzet ve ikbalini, menfaatlerini ve nimetlerini feda etmemiz gerekirse, buna seve seve katlanırız. Fakat Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)karşı hürmetsizlik ve riayetsizliğe tahammül edemeyiz. Onun ne kadar kutsal olduğunu, ne derece manevi ilim ve mertebe sahibi olduğunu, ve Allah ile ne kadar yakın teması bulunduğunu bildiğimiz için, Allah ın (C.C.) başka bir insanı veya peygamberi ondan daha fazla sevdiğini bir an için bile düşünemeyiz. Böyle bir düşünceye kapılsak, başkalarından daha ziyade cezaya müstahak oluruz. Peygamber Efendimizi inkâr edenlerin, ona meydan okuduklarını ve göğe çıkmak mucizesini gösterip gösteremeyeceğini ona sorduklarını da çok iyi biliyoruz. Bu inkârcılar şöyle demişlerdi;------------------ -------------------------------------------------- Sen göğe çıkmadıkça sana inanmayacağız ve gökten bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanmayacağız. 13 Bu meydan okumaya karşı Peygamber Efendimiz e, kendisini inkâr edenlerin istediği mucizeyi göstermesi için, Allah tarafından müsaade verilmedi. Bunun yerine, Allah (C.C.) Habibine şunları söyletti: Bütün zaaf ve kusurlardan münezzeh olan yalnız Rabbimdir. Bana gelince ben sadece bir insanım. Bununla beraber, ulemanın öğrettiğine göre, İsa (A.S.) düşmanlarının aynı şekilde bir meydan okumasıyla karşılaşınca Allah tarafından göğe kaldırılmış. Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)meydan okudukları ve göğe çıkmasını talep ettikleri zaman, Allah göğe çıkmanın insanlık ile bağdaşamayacağını bildiriyor. Ama, İsa ya (A.S.) aynı şekilde meydan okudukları vakit, o hiçbir tereddütle karşılaşmaksızın göğe çıkarılıyor. Eğer bu doğru ise, İsa nın (A.S.) insan değil Allah olduğu (haşa) neticesi çıkmaz mı? Böyle saçma bir düşünceden Allah a sığınırız. Bu düşünce İsa nın (A.S.) manevi rütbece bizim Peygamberimizden üstün olduğunu ve Allah (C.C.) tarafından daha fazla sevildiğini göstermez mi? Fakat, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) peygamberler mertebeleri sırasında en yüksek olduğunu biliyoruz ve bu durum güneş kadar ayandır. Bunu bildikten sonra, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) göğe çıkmayıp normal şekilde öldüğü ve bu dünyada toprağa gömüldüğü halde, İsa nın (A.S.) göğe çıkıp bu son ikibin sene hayatta kaldığını nasıl düşünebiliriz? Şimdi, mesele sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hakkında beslediğimiz hislerin kuvvetli ve samimi oluşundan ibaret değildir. Bu, aynı zamanda onun doğruluğu ve iddialarının gerçekliği meselesidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.): Eğer Musa (A.S.) ve Isa (A.S.) hayatta olsalardı, bana inanmaları ve tabi olmaları gerekirdi 14 dememiş miydi? 13 İsra Suresi; Ayet 94 14 Zurkani; c.vi, s.54 11

Eğer Hz.İsa(A.S.) hayatta ise, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.): Eğer İsa hayatta olsaydı, bana tâbi olması gerekirdi yolundaki iddiasını (haşa) yalan saymak lazımdır. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)sözleri manidar ve açıktır. O Eğer Musa ve İsa hayatta olsalardı demişti. Bu Eğer kelimesi ikisinin de hayatta olmadığını göstermektedir. Ne Musa (A.S.) hayattadır ne de İsa (A.S.). Bu, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)konu ile ilgili olan önemli bir açıklamasıdır. Bu beyanı işittikten sonra, Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)gerçekten iman eden bir kimse İsa nın (A.S.) gökte berhayat olduğunu düşünemez. Çünkü, eğer İsa hayatta ise, Peygamber Efendimizin (S.A.V.)bu beyanı ve konu hakkındaki bilgisi yalan çıkmış olur. Zira, Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)göre İsa ölmüş değil mi? Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)başka bir önemli beyanı daha vardır. Son hastalığı esnasında, o, kızı Fatma ya (R.A.) şöyle demişti: ------------------------------------------------------------------- ---------------------------------------------------------------------------------------------------------- Cebrail her sene Kuran ı bana bir defa tilavet ederdi (okurdu). Bu sene iki defa tilavet etti. Keza, her peygamber selefinin yarı yaşı kadar yaşar diye bana haber verdi ve Meryem oğlu İsa nın yüz yirmi yıl yaşadığını söyledi. Bundan dolayı, aşağı yukarı altmış yıl yaşayabileceğimi zannediyorum. 15 Bu beyan vahiye dayanan bir beyandır. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) kendiliğinden bir şey söylemez, ancak vahiy meleği Cebrail den aldıklarını bildirir. Beyanın mühim olan yanı Hz.İsa nın (A.S.) yüz yirmi yıl yaşamış olmasıdır. Yeni Ahdin (İncil) kayıtlarına göre, çarmıha gerilme vakası vuku bulduğu ve Hz.İsa göğe çıktığı zaman 32 veya 33 yaşındaydı. Hz.İsa (A.S.) gerçekten göğe çıkmış ise, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) zamanındaki yaşı 120 değil 600 civarında bulunuyordu. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) Cebrail den aldığı bilgi doğru ise, onun en az 300 yıl yaşaması gerekirdi. Fakat sadece altmış üç yıl yaşadı. Mamafih, Cebrail e göre, Hz.İsa (A.S.) 120 yıl yaşadı. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)bu önemli ifadesi ispat ediyor ki, Hz.İsa nın (A.S.) hayatta olduğunu düşünmek Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) öğrettiğine ve Allah (C.C.) tarafından ona vahyedilene aykırıdır. Buna binaen, Hz.İsa nın (A.S.) hayatta olduğuna inanmamız için bizi nasıl ikna edebilirler? Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) bize bu kadar açıkça öğrettiği bir şeyi nasıl inkâr edebiliriz? HZ.İSA NIN ÖLÜMÜ VE ASHAB-I KİRAM Hz.İsa nın (A.S.) ölümü hususundaki gerçek 1300 yıldır İslâmiyet in bütün âlimlerine ve üstatlarına saklı kaldı da yalnız siz mi bunun farkına vardınız? diyerek alay edenler var. Bununla, ilk Müslümanların bizim bu konuda ileri sürdüğümüz görüşü paylaşmadığı ima edilmektedir. Ancak, bu alaylı konuşanlar, İslâmiyet in ilk müfessirlerinin ashab-ı kiram olduğunu unutuyorlar. Peygamberimizin 15 Mevahib-üd Dünya, Kastalani; c.1 s.42 12

ashabı ilk defa İslâmiyet in inançlarını ve adetlerini başkalarına açıklayıp tefsir ettiler. Bu başkaları da ondan sonra İslâmiyet in öğreticileri oldular ve dünyanın çeşitli yerlerine yayıldılar. Nitekim ashab-ı kiram da bugün bizim İsa (A.S.) hakkında düşündüğümüzü öğretmişlerdi. Zaten başka türlü bir şey de öğretemezlerdi. Peygamber Efendimizi (S.A.V.)küçültücü bir akide öğretmelerine imkân yoktu. Ashab-ı kiram yalnız bizimle hemfikir olmakla kalmamış, elbirliği (icma) ile kararlaştırdıkları ilk resmi beyanla Hz.İsâ nın (A.S.) ölümünün doğruluğunu tasdik etmişlerdi. Ashab-ı kiramın ilk icmasıyla İsa nın ölümü üzerine mühür basılmıştır. Zira, hadis ve tarih kitaplarından Peygamber Efendimiz (S.A.V.)öldüğü zaman ashabın kederden şaşkına döndüklerini okuyoruz. Harekete mecalleri kalmamıştı. Ağızlarından tek kelime çıkmıyordu. Bazıları o derece üzüntüye kapılmışlardı ki, ayrılık ızdırabına dayanamayarak birkaç gün sonra onlar da fani âleme veda etmişlerdi. Bütün sahabeler içinde en çok elem ve üzüntü duyan Hz.Ömer, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)öldüğünü kabullenemedi. Kılıcını kınından çıkararak, kim Peygamber öldü derse boynunu vuracağını ilan etti. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)tıpkı Allah tan (C.C.) gelen çağrı üzerine ortadan kaybolan Hz.Musa(A.S.) gibi, aralarından geçici bir müddet için ayrıldığını söylemeye başladı. Hz.Musa(A.S.) ümmetine kırk gün sonra dönmüştü. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)de aynı şekilde geri gelecekti ve geri gelince kendi hakkında yakışıksız söz söyleyenleri ve münafıkları öldürecek veya çarmıha gerdirecekti. Hz.Ömer(R.A.) ciddi ve kararlı idi. Sahabelerden hiçbiri onun söylediğini reddetmeye veya ona karşı gelmeye cesaret edemedi. Hatta bazıları Hz.Ömer in ifadesinin doğruluğuna kanaat getirmişler ve Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ölmediğini düşünmeye başlamışlardı. Böylece, onların kederi sevince dönmüştü. Bu sevincin belirtileri onların yüzlerinde görülüyordu. Kederden boynu bükülmüş olanların başları tekrar dimdik oldu. Çok aşırı elem ve ızdıraba kapılmayan ve istikbali görebilen bir takım sahabeler de Hz. Ebu Bekir i (R.A.) çağırmak için içlerinden birini ona göndermişlerdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)öldüğü vakit Hz.Ebu Bekir (R.A.) Medine de bulunmuyordu. Çünkü hastalığı iyileşmiş gibi göründüğünden, Hz Ebu Bekir in (R.A.) gitmesine müsaade etmişti. Hz.Ebu Bekir e yollanan sahabe Şehirden çıkıp yola koyulduktan biraz sonra Hz.Ebu Bekir in (R.A.) gelmekte olduğunu gördü. Hz.Ebu Bekir e yaklaşınca, bu sahabe kendini tutamadı. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Söz söylemeye lüzum yoktu. Hz.Ebu Bekir (R.A.) ne olduğunu anladı ve sahabeye Peygamber Efendimiz (S.A.V.)öldü mü? diye sordu. Sahabe verdiği cevapta, kederli haberi onaylamakla kalmayıp aynı zamanda Hz.Ömer in (R.A.) Kim Peygamber öldü derse boynunu vururum dediğini de Hz.Ebu Bekir e anlattı. Hz.Ebu Bekir(R.A.) bunu işittiğinde, hemen Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)mübarek naşının yattığı yere koştu. Üzerinden abasını kaldırınca ölmüş olduğunu hemen anladı. Sevgili dostu ve önderinden ayrılmanın acısıyla gözleri nemlendi. Eğilip Peygamber Efendimizi (S.A.V.)alnından öptü ve: Vallahi, sen birden fazla ölüm görmeyeceksin. Senin ölümünle insanlığın uğradığı kayıp, öteki peygamberlerin ölümü ile uğradığı kayıptan daha fazladır. Senin methedilmeye ihtiyacın yok ve matem, ayrılığın ızdırabını dindiremez. Senin ölümünün önüne geçmek elimizde olsa, bunu hayatlarımız pahasına yapardık dedi. Hazret-i Ebu Bekir(R.A.) bunları söyledikten sonra Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) yüzünü örttü, ondan sonra Hz.Ömer in (R.A.) sahabelere nutuk irat etmekte olduğu yere gitti. Tabii, Hz.Ömer (R.A.) onlara Peygamberin ölmediğini ve sadece geçici bir müddet için ortadan kaybolduğunu söylüyordu. Hz_Ebu Bekir (R.A.), Hz.Ömer den bir an için sözünü kesmesini ve toplananlara hitap 13

etmesine imkân vermesini istedi. Hz.Ömer (R.A.) sözünü kesmeyip konuşmaya devam etti. Hazret-i Ebu Bekir (R.A.) sahabelerden bazısına doğru döndü ve onlara Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)gerçekten öldüğünü söylemeye başladı. Öteki sahabeler de Hz.Ebu Bekir e (R.A.) doğru döndüler ve onu dinlemeye koyuldular. Hz.Ömer (R.A.) da dinlemeye mecbur oldu. Hz.Ebu Bekir(R.A.), Kuran-ı Kerimden şu ayetleri okudu: ------------------------------------------------------------------ Muhammed (S.A.V.) bir peygamberden başka bir şey değildir. Ondan önce gelen bütün peygamberler ölmüştür. Eğer o da ölürse veya öldürülürse, sizler geri mi döneceksiniz? 16 ------------------------------------------------------------------- Sen (Ey Muhammed) muhakkak öleceksin ve onlar (kâfirler) da muhakkak ölecekler. 17 Bu ayetleri okuduktan sonra sözüne devam ederek şöyle dedi: --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- --------------------------------------------------------- Ey insanlar! İçinizden kim Muhammed e (S.A.V.)tapıyorsa bilsin ki Muammed S.A.V.) öldü ve içinizden kim Allah a C.C.) tapıyorsa bilsin ki Allah yaşıyor ve ölümsüzdür. 18 Hz.Ebu Bekir Kuran ın ayetlerini okuyup açıklayınca ashab-ı kiram olayın mahiyetini anladı. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)gerçekten ölmüştü. Ağlamaya başladılar. Rivayete göre, Hz. Ömer, Hz.Ebu Bekir in okuduğu ayetlerin manasını birdenbire kavradığı vakit bu ayetler ona sanki o gün, o anda, nazil olmuş gibi geldi. Bacakları artık gövdesini taşıyamaz oldu, sendeledi ve şiddetli bir keder nöbeti içinde yere yıkıldı. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ölümü üzerine sahabeler arasında neler geçtiğini anlatan bu rivayet üç önemli şeyi ispat ediyor: (1) Peygamber Efendimiz (S.A.V.)öldükten sonra sahabelerin elbirliğiyle verdikleri ilk karar Peygamber Efendimiz (S.A.V.) den önce gelen bütün peygamberlerin öldüğü yolundaydı. Bunun istisnası yoktu. Bu mühim hadisenin cereyanı sırasında hazır bulunan sahabeler daha evvelki peygamberlerden bazısının ölmediğini düşünmüş olsalardı, ortaya çıkıp bu istisnalardan bahsedeceklerdi. 16 Al-i İmran Suresi; Ayet 145 17 Zümer Suresi; Ayet 31 18 Buhari; c.2 Menakib-iEbu Bekir Faslı 14

Hiç olmazsa Hz.İsa nın (A.S.) 600 seneden beri gökte hayatta olduğunu ileri sürüp yukarıdaki ayet-i kerimeye dayanarak Hz.Ebu Bekir in (R.A.) çıkardığı neticenin yanlış olduğunu beyan edeceklerdi. (2) Sahabelerin daha önce gelen peygamberlerin ölümüne iman etmeleri şahsi görüşlerinin neticesi değildi. Onların bu görüşü Kuran-ı Kerim e dayanmaktaydı. Eğer sahabelerin bu inancı Kuran-ı Kerim e dayanmayıp, sadece şahsi görüşten ibaret olsaydı o zaman Hz.Ebu Bekir (R.A.) sözü geçen ayeti okuduğu vakit, ashabın: Evet bütün peygamberlerin vefat ettiği doğrudur. Ama okuduğun ayetten çıkardığın netice yanlıştır. Çünkü bu ayetten bütün peygamberlerin vefat ettiği ispat edilemez demeleri gerekirdi. Dolayısıyla Hz.Ebu Bekir in (R.A.) Kad Halet Min Kablihirrüsül ayet-i Kerimesin den geçmişte gelen bütün peygamberlerin istisnasız vefat ettiği neticesini çıkarması ve bütün ashabın bunu kabul etmekle kalmayıp, onun çıkardığı bu neticeden bir haz ve sevinç duymaları, sokak ve caddelerde dolaşırken bu ayeti dillerinden hiç düşürmemeleri, bu ayetten çıkarılan neticede bütün ashabın müttefik olduğunu göstermektedir. (3) Ashab-ı kiram (R.A.) başka peygamberlerin öldüğüne ister inanmış ister inanmamış olsun. Hz.İsa nın (A.S.) gökte berhayat bulunduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Bütün sahih hadis ve itibarlı rivayetlerden bu mesele besbellidir ki Hz.Ömer (R.A.) bile heyecanın en şiddetli anında Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)öldüğünü söyleyecek olanları ölümle tehdit ederken, sadece ümmeti arasından kırk gün kaybolan Hz.Musa (A.S.) ile benzerlikten bahsetmiş fakat Hz.İsa nın gökte berhayat olduğundan hiç söz etmemişti. Sahabeler Hz.İsa nın(r.a.) gökte olduğu inancını taşısalardı, Hz.Ömer (R.A.), veyahut onun gibi düşünen sahabeler düşündüklerinin doğruluğunu ispatlamak için Hz.İsa nın (r.a) gökte berhayat olduğu inancını ileri sürmeyecekler miydi? Düşüncelerinin doğruluğunu ispatlamak için yalnızca Hz.Musa (A.S.) ile olan benzerlikten bahsedip Hz.İsa dan (R.A.) hiç söz etmemeleri, onların bu konuda en ufak bir fikre bile sahip olmadığını açıkça göstermektedir. PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V.) AİLE EFRADI VE HZ.İSA NIN ÖLÜMÜ Hazreti İsa nın (A.S.) ölümü hakkında sahabelerden başka Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)aile efradı da fikir birliğine varmışlardı. Nitekim Hz.Ali nin (R.A.) ölümü ile ilgili hadiseleri anlatırken, İmam Hasan ın (R.A.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ -------- 15

Bugün ölen adam (Hz.Ali) birçok bakımlardan eşsizdi. Selefleri veya halefleri arasında kendine benzeyen yoktu. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)onu gazaya (savaşa) gönderdiği zaman, kendisine yardım etmek üzere Cebrail sağında Mikail solunda dururdu. O, gazadan yalnız muzaffer olarak dönerdi. Yedi yüz dirhemden başka miras bırakmadı. Bunu bir kölenin hürriyetini satın almak için biriktirmişti. O Ramazanın 27 nci gecesinde öldü. Hz.İsa nın (A.S.) ruhu da aynı gece (göğe) çıkarılmıştı. 19 Hz.İmam Hasan ın (R.A.) bu sözünden anlaşılıyor ki, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)aile efradına göre de Hz.İsa (A.S.) normal şekilde ölmüştü. Buna inanmasalardı, İmam Hasan (R.A.), Hz.İsa nın (R.A.) ruhunun göğe çıktığı gece Hazreti Ali nin ölmüş olduğunu söylemezdi. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)sahabeleri ve aile efradından başka, onlardan sonra gelen din bilginlerinin de Hz.İsa nın (R.A.) öldüğüne şahadet ettiği düşünülebilir. Çünkü bu din bilginleri Kuran-ı Kerim e, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)sözlerine ve onun sahabeleri ve aile efradı tarafından benimsemiş fikirlere içtenlikle bağlı idiler. Anlaşılan onlar Hz.İsa nın (A.S) ölümü meselesini pek önemli saymadıkları için buna dair resmi bir beyanda bulunmadılar ve bu konudaki görüşleri de kayıtlara geçirilip muhafaza edilmedi. O devirdeki din bilginlerinin zapt ve kaydedilmiş fikirlerine gelince, Hz.İsa nın(a.s.) öldüğüne inandıkları kesinlikle anlaşılmaktadır. Nitekim Mecma-el Bahar da Hz.İmam Malik hakkında şöyle yazılıdır: ---------------------------yani Hazreti İmam Malik (r.a): Hz.İsa (A.S.) vefat etmiştir dedi. Kısacası, Kuran-ı Kerim, Hadis-i Şerif, sahabeler ve Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)aile efradı arasındaki fikir birliği ve İslâm ulemasının görüşleri Hz.İsa nın (A.S.) öldüğü inancını desteklemektedir. Hepsi de Hz.İsa nın (A.S.) bütün diğer faniler gibi öldüğünü gösteriyorlar. Bu nedenle, Hz.İsa ya (A.S.) ölüm isnat etmek suretiyle onun şerefini küçülttüğümüzü ve böylece Kuran-ı Kerim ile Hadis-i Şerifi inkâr ettiğimizi söylemek doğru değildir. Biz bu inancımızla Hz.İsa ya (A.S.) saygısızlık etmeyip tevhid akidesine sarılıp ona sahip çıkmakta ve Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)yüceliğini ispatlamaktayız. Ayrıca biz böylece Hz.İsa ya (A.S.) da hizmet etmekteyiz. Çünkü Hz.İsa (A.S.) da tevhid akidesine aykırı düşüp şirke yol açan ve Peygamberlerin Peygamberinin manevi rütbesini alçaltan bir makamın kendisine isnat edilmesini benimsemezdi. Şimdi, sevgili okuyucu, biz mi haklıyız yoksa bizi suçlayanlar mı? Onlar bir insanı Allah ile eşit tutmakta, Müslüman oldukları halde bu akideyle İslâmiyet in düşmanlarını desteklemekte, İslâmiyet i zayıflatmakta, ve Peygamber Efendimizi (S.A.V.) küçük düşüren bir inanca sahip çıkmaktadırlar. MESİH İN İKİNCİ GELİŞİ, ÛMMETTEN BİRİSİNİN GELİŞİ DEMEKTİR 19 Tabakat İbn-i Saad, c.3 16

Bize yöneltilen ikinci itiraz: Müslümanlar arasında yaygın olan inancın tersine, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ümmetinden birisini Vadedilen Mesih olarak kabul etmemizdir. Dediklerine göre böyle bir şeye inanmamız Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)hadislerine aykırıymış ve Mesih gökten inecekmiş! Şimdi, gerçekten biz, Müslüman Ahmediye Cemaati nin kurucusu olan ve Hindistan ın Pencab eyaletinin Kadiyan isimli köyünde doğan Mirza Gulam Ahmed Hazretlerinin Vadedilen Mesih ve Mehdi olduğuna inanırız. Niçin inanmayalım? Kuran-ı Kerim, Hadis-i Şerif ve aklı selim, Peygamberliği sadece İsrail oğullarına sınırlı olan Meryem Oğlu İsa nın normal şekilde öldüğünü söylüyor. Bu sebeple, Vadedilen Mesih in Muhammed Ümmeti arasından çıkmasının mukadder olduğu yolundaki inancımız da Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif tarafından desteklenmektedir. Kuran-ı Kerim Hz.İsa nın (A.S.) öldüğünü haber veriyor. Hadis de aynı şeyi anlatıyor. Eğer yine Hadis Meryem Oğlu diye sıfatlandırılan bir peygamberin geleceğini vadediyorsa, bu vadedilen kişi normal şekilde ölen ve sadece İsrail oğullarına peygamber olarak gelen Meryem Oğlu İsa değil, ancak Muhammedi ümmetten birisi olabilir. İddialarına göre, Kuran ve Hadis Meryem Oğlu İsa nın öldüğünü söylese bile, biz aynı Meryem Oğlu İsa nın tekrar gelişini beklemeye devam etmeliyiz. Onlar bize: Allah (C.C.) her şeye kadir değil midir? O, ölmüş İsa yı (A.S.) tekrar diriltip dünyaya geri gönderemez mi? derler. Onlara göre eğer böyle bir fikir ve ümit beslemezsek, Allah ın (C.C.) kudretini inkâr etmiş oluruz. Bizim durumumuz büsbütün farklıdır. Biz Allah ın (C.C.) kudretini inkâr etmiyoruz. Allah ın (C.C.) her şeye kadir olduğuna inanıyoruz. Her şeye kadir olduğundan, eski İsa yı (A.S.) tekrar diriltmeye ihtiyacı yoktur. O, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ümmeti içinden bir öğretici çıkarabilir ve bu öğreticiyi Mesihlik makamına yüceltip dünyayı ıslah etmek işi ile görevlendirebilir. Aklı başında insan Hz.İsa nın geri gelmesi konusunda ısrar edemez. Çünkü İsa nın tekrar dünyaya gelmesi Allah ın kadir oluşunun bir alameti olmayıp (haşa) O nun acizliğinin göstergesidir. Nitekim hayat tecrübemiz gösteriyor ki, yeni bir ceket almaya kudreti olan bir kimse eskimiş ceketini tersine çevirtip tekrar giymek istemez. Onun yeni bir cekete ihtiyacı varsa, eskisini atar ve yenisini alır. Kudreti olmayan adam da, eski ceketini tersine çevirtip veya tamir ettirip tekrar giymek ister. Fakir ise, malına ve yaşına aşırı derecede dikkat ve ihtimam gösterir. Allah (C.C.) fakir değildir; kudretlidir. Kullarının yeni bir öndere ve kılavuza ihtiyacı olduğunda, ölmüş bir peygambere tekrar hayat vermek mecburiyetini hissetmez. Yaşayan kullarından birini, başkalarına yol göstermek ve onları ıslah etmek üzere, seçebilir. Hz.Adem den (A.S.) Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)gelinceye kadar Allah (C.C.), bir defacık olsun, ölmüş bir peygamberi kullarına kılavuzluk etsin diye diriltip bu dünyaya göndermemiştir. Böyle bir şeye zaten lüzum yoktur. Muayyen bir milletin muayyen bir zamanda paklanması ve ıslah edilmesi Allah ın (C.C.) kudreti dahilinde bulunmasaydı, Allah ın (C.C.) hükmü her zaman herkesi kapsamasaydı, öyle bir şeye ihtiyaç duyulurdu. Lâkin Allah (C.C.) her şeye kadirdir ve O nun hükmü her zaman bütün insanları kapsamaktadır. Muayyen bir kavmin muayyen bir zamanda ıslah edilmesi için, Allah ın (C.C.) ölmüş peygamberlerden birini diriltmeye mecbur olduğunu düşünmek manasızdır. Allah ın (C.C.) kudretinin sınırı yoktur. Hz.İsa dan (A.S.) sonra Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V.)gibi yüce bir 17

peygamberi yaratma kudretine sahip olan Allah(C.C.), şüphesiz zamanımızda da İsa ya (A.S.) benzeyen hatta ondan bile daha üstün olan birisini yaratma kudretine de sahiptir. Bu nedenle, birinci Mesih Meryem Oğlu İsa nın cismani olarak yeniden zuhurunu gerçekten inkâr ediyoruz. Çünkü, bize göre, her şeye kâdir olan Allah (C.C.) herhangi bir zamanda herhangi bir kulunu Mesihlik makamına yükseltip doğru yoldan sapmış olanları Kendine çağırabilir. Allah ın (C.C.) artık bunu yapamayacağını, aramızdan birisini bu mertebeye çıkaracak yerde ölmüş bir peygamberi diriltmeye mecbur olduğunu düşünenler hatalıdırlar. Onlar Allah ın kudretini Allah a layık olacak şekilde algılayamıyorlar. Bu nedenle, birinci Mesih in tekrar zuhurunu kabul etmek, Allah ın (C.C.) kudretini ve Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) kuvvet-i kudsiyyesini eksik kabul etmek anlamına gelir. Geçmişte bir kavim ne zaman doğru yoldan sapsa ve İlâhî bir öndere ihtiyacı olsa, Allah bunun için daima onların arasından birini seçerdi. Ama Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ümmeti doğru yoldan ayrılıp İlâhî bir öndere ihtiyaç duyduğu zaman öteden beri var olagelmiş bu ilahi kanun terk mi edilecektir? Yani onun ümmetinden hiç kimse Müslümanları ıslah etme gücüne sahip olmayacak mı? Acaba onun ümmeti daha önce gelen peygamberlerinden birisi tarafından mı ıslah edilecektir Bunu kabul etmek, Peygamber Efendimizin (S.A.V.)kuvvet-i kudsiyyesine (manevi yetkisine) her zaman itiraz eden Yahudilerle Hıristiyanların ekmeğine yağ sürmek demektir. Müslümanların Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) irşat ve ıslah kudretinden şüphelenmesi tuhaftır. Müslümanlardan birisinin ihtiyaç anında öteki Müslümanlara rehberlik edemeyeceği fikrine saplanırsak, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)manevi nüfuzunu küçümseyenleri desteklemiş oluruz. Yanan bir meşale başka birçok meşaleleri tutuşturabilir. Ancak sönmüş bir meşale bunu yapamaz. Müslümanların içlerinden kendilerini ıslah edecek bir kişi bile çıkaramayacak kadar fesada uğrayacaklarını kabul etmek, (haşa) Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) feyzi ve bereketinin bir gün tükeneceğini kabul etmek demektir. Fakat, böyle bir neticeyi hiçbir gerçek Müslüman kabul edemez. Gerçekten Müslüman olan herkesin bildiği gibi, Musa ya (A.S.) tabi olanlar zaman zaman manen yeniden dirilme ihtiyacı duymuşlardı ve bu ihtiyacı kendi aralarından çıkan öğreticiler karşılamıştı. Musa nın (A.S.) ümmetini ıslah eden, yine Musa nın ümmetinden birisiydi. Musa nın (A.S.) şeriatı Allah (C.C.) istediği müddetçe devam etti. Ama Musevi şeriatının geçerlilik süresi sona erince, insanlığı irşad edecek bir peygamber çıkarmak üzere, Allah (C.C.) Musa nın (A.S.) ümmetinden vazgeçip İsmail peygamberin nesline döndü. Eğer şimdi Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)ümmetini doğru yola sevk etmek üzere Musa nın (A.S.) şeriatına mensup Hz.İsa nın (A.S.) geleceği düşünülürse bundan, Allah ın (C.C.) Musa nın (A.S.) şeriatını sona erdirdiği gibi Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) getirdiği şeriatı de (haşa) sona erdirmeyi ve yerine yeni bir şeriat getirmeyi kararlaştırdığı neticesi çıkar. Ayrıca bu inancı kabul ettiğimiz takdirde, Peygamber Efendimizin (S.A.V.)kuvvet-i kudsiyyesinin ve manevi nüfuzunun etkisiz bir hale geleceğini, onun nurundan hiçbir ümmetinin artık nurlanamayacağını ve bu ümmetin ıslah edilmesi için tek bir Müslüman ın bile ondan feyiz ve ilham alamayacağını kabul etmek zorunda kalırız. 18

Ne kadar üzücüdür ki, ufacık bir kusurun bile kendilerine isnat edilmesinden hoşlanmayanlar, hiç çekinmeden Peygamber Efendimiz e (S.A.V.) kusur isnat etmektedirler. Buna rağmen Peygamber Efendimizi (S.A.V.) sevdiklerini de iddia ederler. Dudakta kalan ve kalpte yerleşmeyen sevginin faydası ne? Uygun fiil ve hareketlerle desteklenmeyen sözler bir işe yaramaz. Eğer Müslümanlar gerçekten Peygamber Efendimizi (S.A.V.)seviyorlarsa, onun ümmetini yeni bir hayata kavuşturmak için bir İsrail peygamberinin tekrar gelmesine tahammül etmemeleri lazımdır. Kim, kendi evinden karşılayabileceği ihtiyaçlar için, komşusuna başvurmak ister? Yardımdan müstağni olan insan başkasından yardım ister mi? Söz konusu bu çetin dönemde Muhammed ümmetinin eski Mesih e muhtaç olduğunu düşünen ve öğreten mollalar, kendi şahsi kıymet ve itibarları hakkında öyle mübalağalı görüşlere sahiptirler ki, dini münakaşalarda münakaşayı kaybettikleri halde yenilgiyi kabul etmezler. Ayrıca hiç kimseyi yardıma da çağırmazlar. Birisi kendiliğinden yardım eli uzatırsa, ona minnettarlık duymak yerine, rencide olup: Biz senden yardım alacak kadar cahil miyiz? diye kızgınlıklarını bildirirler. Kendileri için bu kadar hassasiyet gösteren mollalar. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)söz konusu olunca o kadar lakayttırlar ki, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)başka bir şeriata ait bir peygambere muhtaç olduğunu söyleyip onun kuvvet-i kudsiyyesinin hiçbir işe yaramayacağını kabul etmektedirler. Yazıklar olsun gabi (anlayışsızlık, kalın kafalılık) akıllarla duyarsız kalplere! Düşünmek ve hissetmek yeteneğini büsbütün mü kaybettiler? Kendi şahsi şeref ve itibarlarını düşündükleri halde Allah ın ve Peygamberin (S.A.V.)şan ve şerefini düşünmezler mi? Hiddet ve gücenmelerini Allah ile Peygamberine saygısızlık gösterenlere karşı değil de, şahsi düşmanlara karşı mı gösterirler? Bir İsrail peygamberinin geri gelişini niçin inkâr ediyoruz diye bize sorarlar? Ne yapalım? Hislerimizi değiştiremeyiz. Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)karşı sevgimizi ancak normal ve tabii olan yollardan izhar edebiliriz. Onun şerefi indimizde çok yüksektir. Ümmetinin ıslahı için, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)başka birisinden yardım dilemeye muhtaç olacağı ve ona karşı minnet borcu altında kalacağı düşüncesini hazmedemeyiz. Kıyamet günü ilk doğmuş olandan son doğmuş olana varıncaya kadar bütün insanlar Allah huzurunda toplanıp da herkesin amelleri ve muvaffakiyetleri zikredileceği zaman Peygamber Efendimiz in (S.A.V.)Yahudilere gelen Mesih ine karşı minnet yükü altında kalacağını ve meleklerin bütün insanlık huzurunda ve onlarca işitilecek şekilde: Müslümanlar bozulup fesada uğradığında Hz.Muhammed in (S.A.V.)kuvvet-i kudsiyyesi işlerine yaramayıp onlara yeniden manevi kuvvet veremedi. Bunun üzerine Musevi ümmetin Mesih i olan İsa (A.S.) Hz.Muhammed e (S.A.V.) acıyıp Müslümanları ıslah etmek ve onları manevi çöküşten kurtarmak için dünyaya dönmeye karar verdi diye ilan edeceğini bir an için dahi düşünemeyiz. Peygamber Efendimiz e (S.A.V.)böyle yüz kızartıcı bir durum isnat etmektense dilimizin kurumasını tercih ederiz. Hazreti Resulüllah (S.A.V.) hakkında böyle bir şey yazmaktansa ellerimizin kopmasını tercih ederiz. O, Allah ın (C.C.) sevgili kuludur. Onun kuvvet-i kudsiyyesi (manevi feyzi) sonsuza kadar devam edecek ve asla sona ermeyecektir. O, Hatemün Nebiyyin olduğu için onun feyzi hiç kesilmeyecektir. Bu nedenle kimsenin minneti altına girmeye ihtiyacı yoktur. Ama diğer peygamberler ona karşı minnet altında kalmışlardır. Hiçbir peygamber, Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) doğruluğunu kabul etsinler diye insanları ikna etmedi. Ama Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bütün peygamberlerin doğruluğunun kabul 19

edilmesi için insanları ikna etmeyi başardı. Hiç işitmedikleri peygamberlere inanmayı milyonlarca insana öğreten odur. Hindistan da milyonlarca Müslüman vardır. Bunlar arasında pek azı yabancı ülkelerden gelmiştir. Bunların büyük çoğu Hindistan ın yerlisidir. Bunlar hiçbir peygamberin adını duymamıştı. Fakat onlar Peygamber Efendimiz e (S.A.V.) iman ettikleri günden beri Hz.İbrahim, Hz.Musa, Hz.İsa ve sair peygamberlere inanmaya başladılar. Bu yerliler eğer Peygamber Efendimiz e iman etmiş olmasalardı, onlar da Hindu kardeşlerinin bugüne dek yaptığı gibi bu peygamberlere küfür edip yalancı olduklarını söyleyeceklerdi. Aynı şey Afganistan, Çin ve İran hakkında da geçerlidir. Bu memleketlerin sakinleri önce Musa ve İsa yı bilmediklerinden onları peygamber diye tanımıyorlardı. Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) tebliği, talim ve telkini bu memleketlere yayılınca oralarda yaşayan halklar ona ve onun öğrettiği Her şeye iman ettiler. Böylece onlar diğer bütün peygamberlere de iman edip onlara hürmet göstermeye başladılar. Bu nedenle diğer bütün peygamberler Peygamber Efendimiz in (S.A.V.) minneti altındadırlar. Onların Allah ın birer peygamberi olduğu bilinmiyordu. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bunu açıkladı. Ama Bizim Efendimiz Muhammed (S.A.V.) kimsenin minneti altında kalmış değildir. Onun manevi feyzi ve bereketi sonsuza dek devam edecek ve ümmetinin ıslahı ve yeniden manevi hayata kavuşması için, o, başka bir peygambere muhtaç olmayacaktır. Böyle bir durum ortaya çıktığı zaman, Allah onun ümmeti arasından birisini ötekilere yol göstermek için seçecektir. Müslümanlar arasından, Allah ın seçtiği böyle bir kimse her şeyi Peygamber Efendimiz den (S.A.V.) öğrendiği, onun nurundan nurlandığı ve onun feyzinden feyiz aldığı için ona borçlu olacaktır Keza, böyle bir kimse Peygamber Efendimiz den (S.A.V.) bulduğu manevi hazineyi dağıtacak ve ondan öğrendiğini öğretecektir. Bu nedenle ümmeti yeniden manevi hayata kavuşturma işini gerçekten becermiş olan öğrencisi değil, bizzat Peygamber Efendimiz (S.A.V.) olacaktır. Çünkü bir öğrencinin öğretmeninden ayırt edilemeyeceği gibi, bir ümmeti de peygamberinden ayırt edilemez. Bir öğretmene borçlu olduğumuz şeyi hakikatte o öğretmenin öğretmenine borçluyuz. Nitekim Müslümanları yeniden manevi hayata kavuşturmakla görevlendirilen kimse Peygamber Efendimiz e karşı minnet borcu altına girecek ve onun aşkıyla sarhoş olacaktır. Özetle: Ümmeti Muhammediyyeyi ıslah etmek için daha önce gelen peygamberlerden birisinin gelmesi Hz.Resulüllah a karşı yapılan bir hakarettir Böyle bir olay onun büyüklüğünü zedeler ve---------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ ----------------------- Bir millet kendisine verilen bir nimete layık olduğu müddetçe Allah ondan o nimet geri almaz 20 diyen Kuran ın tehdidi altında kalır. Hz.İsa nın (A.S.) geri geleceği akidesini bu ayeti kerime ile karşılaştırdığımız zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkar: Peygamber Efendimiz (S.A.V.)ona bahşedilen nimetlere (haşa) artık layık değildir veya Allah verdiği sözünden geri dönmüştür. Başkalarına karşı Allah ın davranışı, bir kere bahşedilen nimeti geri almamak şeklinde olmuştur. Acaba Peygamber Efendimiz söz konusu olunca Allah bugüne dek hiç değiştirmediği kanununu mu değiştirecek? Bu düşünce insanı kâfirliğe kadar götürür. Çünkü 20 Rad Suresi; Ayet 12 20