Sohbet PROF. DR. M. YILDIRIM ÜÇTUĞ ATILIM ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ. Kadriye Zaim Kütüphanesi Yansı Dergisi



Benzer belgeler
Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ

SADECE BİR ÇANKAYALI DEĞİLİM; ULTRA ÇANKAYALIYIM

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

ÇANKIRI VALİLİĞİ İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

Meslek seçmek;hayat biçimini seçmek demektir.bu nedenle doğru ve gerçekçi seçim yapılması önemlidir.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Sayın Bülent SOYLAN Yeminli Mali Müşavir (E. Hesap Uzmanı)

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Bayram Taşcı ya yazarlık kariyeri ve kitabı hakkında bir takım sorular sorduk.

Pembe Zarflı Mektuplarla Başladı Her Şey! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Ders seçimi; öğrencilerin ilgi, yetenek ve yaşamdan beklentilerinin değerlendirilmesini gerektiren zor bir süreçtir.

BİLİŞİM SEKTÖRÜ, HİÇ TARTIŞMASIZ, KENDİNİ EN HIZLI VE EN ÇOK YENİLEYEN SEKTÖRLER ARASINDA YER ALIYOR

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KENDİ İŞİNİZİ YAPARKEN KİMSE YANLIŞLARINIZI DÜZELTECEK CESARETE SAHİP OLAMIYOR.

DGS Konu Başlıklarına Dön

Sıkça Sorulan Sorular

KOPENHAG ZİRVESİ IŞIĞINDA TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı


İŞİTME ENGELLİLERDE EVLİLİKTE DAHA AZ SORUN YAŞIYOR! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ARAMIZDA ÇOK FARKLAR VAR

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Aslında bugün İbrahim in Mihrac Ural ın kıçındaki ihanet kılıçları yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım!

ilk yar'larımızın sevgili dostları

Kemal Akyer: 18 Ocak 2011 Çarşamba

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BİYOSİSTEM MÜHENDİSLİĞİ PROGRAMI SON SINIF ÖĞRENCİ ANKET FORMU. Aralık,2013

TED AİLESİ, ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI VE PLAKET TÖRENİ İÇİN DÜZENLENEN YEMEKTE BİR ARAYA GELDİ

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

SENEM KOBYA ile RÖPORTAJ

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

MATBAACILIK OYUNCAĞI

HAYATTA İMKÂNSIZ DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.


EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ETKİNLİKLERİ

NURCAN TEZER ATATÜRK İLKÖĞRETİM OKULU KIRKLARELİ 2008 YENİLİKÇİ ÖĞRETMENLER FORUMUNA KATILAN PROJE

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

ilkokul Yeşilcan la Zararsız Teknoloji

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

BENİM OKUDUĞUM YILLARDAKİ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ YLE ŞİMDİKİ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ ARASINDA BÜYÜK FARK VAR

Okul günüm. Anne-babalar ve çocuklar için için okula başlama rehberi. Niedersächsisches Kultusministerium

"Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde"

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME VE KALİTE GELİŞTİRME ÇALIŞMA KOMİSYONU TOPLANTISI

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Bilişim Teknolojileri- Nermin YILMAZ

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ

VKV Koç Özel İlkokulu, Ortaokulu ve Lisesi Sık Sorulan Sorular

KRİZ ÖNCESİNİN TEK İYİ HABERİ

Çarşamba İzmir Gündemi

Hani annemin en büyük yardımcısı olacaktım? Hani birlikte çok eğlenecektik? Kardeşime dokunmama bile izin vermiyor. Kucağıma almak da yasak.

Boğaziçi Grubumuz gönüllüleri TÜYAP Fuarında tanıtım yapıyorlar, oldukça büyük bir fedakarlık yaptıkları, umarım emeklerinin karşılığını alırlar...

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Aşşk Kahve ve Laduree

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

Başarılarını okumaya da yansıtarak okuma ve yorumlama konusunda da iyi bir öğrenci olmasını dilerim.

ÖYKÜ NÜN GÜNLÜĞÜ GÜNLÜĞÜM

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU Etkinlikler

1. Lütfen Araştırın!

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İÇİNDEKİLER. GİRİŞ...1 Bu Kitap Kime Dair...2 Bu Kitaptan Nasıl Yararlanacaksınız...3. Ailelerin Test ve Sınavlarla İlgili Soruları...

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ DIŞ PAYDAŞ ANKET FORMU Google Formlar

25. İngilizce Geniş Zaman Konu Anlatımı (Simple Present) (

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

SORU-Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz bugüne kadar?

Menümüzü incelediniz mi?

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz? Nerelerde çalıştınız?

ISBN :

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

Halk arasında "Ufak atta civcivler yesin" diye bir deyim var. İşte bu söz aşağıdaki röportaja cuk oturmuş.

DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ. Yüzleri Gülümseten Uzman Eller...

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Temmuz 2008 Ataköy Gazetesindeki(Yer darlığından gazetede kısaltılarak yayınlanmıştır.) Kemal Türkeli'nin ÖSS+SBS Rehberlik köşe yazısıdır.

WORLD OF LANGUAGE ACADEMY IELTS SINAVI ÖNEMLİ TAVSIYELER.

Transkript:

PROF. DR. M. YILDIRIM ÜÇTUĞ ATILIM ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ Gülden A. Pınarcı gulden.pinarci@atilim.edu.tr Halil İbrahim Güneş halilibr ahim.gunes@atilim.edu.tr Bu sayımızın Sohbet Köşesi nde Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yıldırım M. Üçtuğ a yer verdik. Geçtiğimiz eylül ayında rektörlüğü Prof. Dr. Abdürrahim Özgenoğlu ndan devralan Prof. Dr. Yıldırım M. Üçtuğ ile samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Çok sayıda ülke ve şehir gören Sayın Üçtuğ a ülkemizdeki kütüphanelerle diğer kütüphaneleri kıyaslamasını istedik. Kütüphanelerden önce metroları, otobüsleri, trenleri, vapurları kıyaslamak gerektiğini belirten Üçtuğ,düşüncelerini şu şekilde ifade etti: Gençlik yıllarımda Paris metrosunda ya da Moskova metrosunda yolculuk yaparken hayretler içerisinde kalmıştım. Oturur vaziyette elinde kitap olmayan yoktu. Bırakın oturur vaziyeti ayaktakiler okuyorlardı. Rusya ya, o zamanki ismiyle Sovyetleri Birliği ne ilk gittiğim zaman yıkılmanın birkaç yıl öncesiydi. Sovyetler Birliği o zaman ekonomik olarak batmış bir durumdaydı. Akşam iş çıkışlarında kitapçılardaki insan sayısını gördüğümde hayretler içerisinde kalıyordum. Yüzlerce insanın kuyruk halinde dışarıda en temel ihtiyaçlarını giderecek imkânları yokken kitap almak için ve diğer kültürel olanaklardan yararlanmak için oraları doldurduklarını fark etmiştim Röpartajı izlemek için lütfen tıklayınız. Öncelikle röportajımızı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Biz sizi yakından tanıyoruz tanımayanlar için bizi kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? 1956 İstanbul doğumluyum. İlk ve ortaöğretimimi İstanbul da tamamladım. Liseyi Saint Joseph Fransız Lisesi nde bitirdim. Daha sonra da öğrenci olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi nde Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü ne girdim. Niyetim üniversite eğitimimi ODTÜ de tamamlayıp daha sonra mühendis olarak çalışmaktı. Ama gelişmeler o şekilde olmadı. Başarılı bir öğrenci olunca bir yerde üniversiteye mahkûm kalıyorsunuz. Akademik bir kariyer zorunlu seçenek haline geliyor, benim içinde öyle oldu. 17

Normal lisans eğitimimi yapmak için 4 yıllığına geldiğimi düşündüğüm Ankara da 33 yıl kaldım. Hep onu ifade ediyorum; ODTÜ bana diplomamı 33 yıl sonra verdi. Lisans, yüksek lisans, doktora bütün bu eğitimlerimi ODTÜ de tamamladım. Daha sonra öğretim üyesi oldum. 28 yıl çalıştım. Bu 28 yılın yaklaşık 20 yılı yöneticiliklerle geçti, Düz öğretim üyeliğinden çok daha fazla hep çeşitli kademelerde yönetici olarak görev yaptım. Daha sonra 2007 yılında emekli oldum, İstanbul a gittim. Bir vakıf üniversitesinde rektör yardımcısı olarak görev yaptım. Bir diğer vakıf üniversitesinde kurucu rektör olarak görev yaptım ve sonrada yolum kaçınılmaz bir şekilde Ankara ya geri düştü. 2015 yılının Eylül ayı başından itibaren de Atılım Üniversitesi Rektörlüğü görevini sürdürmekteyim. Geçtiğimiz eylül ayında Rektörlüğü Sayın Prof. Dr. Abdurrahim Özgenoğlu ndan devraldınız. Konuşmanızda yaşamınızın en önemli parçalarından birinin değişim ve devrim olduğunu dile getirmiştiniz. Konuşmanızdan yola çıkarsak gelecekte Atılım Üniversitesi ni ne gibi projeler bekliyor? Atılım Üniversitesi çeşitli vesilelerle yaptığım konuşmalarda da belirttiğim gibi 20 yılda çok yol kat etmiş bir üniversite, belli bir başarıyı yakalamış bir üniversite; ama başarıyı yakalamak kadar önemli olan, belki daha önemli olan o başarıyı sürdürebilmektir ve daha ileriye taşıyabilmektir. Yükseköğretimde bundan 20-30 yıl öncesine göre Türkiye de çok şey değişti, rekabet çok fazlalaştı. Az sayıda olan üniversitelerin sayısı hızla arttı, bugün Türkiye de 200 e yakın üniversite var, bunların önemli bir kısmı vakıf üniversitesi. Dolayısıyla bu rekabet ortamı içerisindeki rekabeti sadece ulusal rekabetle de sınırlandırmamak lazım. Türkiye her alanda olduğu gibi yükseköğretim alanında da uluslararasılaşıyor. Dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası rekabet ortamı içerisinde konumumuzu daha ileriye taşımak, bir üniversite olarak en temel görevlerimizden, yapmamız gereken şeylerden bir tanesi diye düşünüyorum. Bu çerçevede Atılım Üniversitesi ni olması gereken yere taşımak için tabi ki hep birlikte çaba sarf etmemiz lazım. Üniversite yalnızca eğitim yapılan bir kurum değildir. Araştırmanın üniversitede etkin bir bileşen olması gerekiyor. Topluma hizmetin önemli bir rol üstlenmesi gerekiyor. Bu açılardan bakıldığında Atılım Üniversitesi nde gerçekten iyi şeyler yapıldığını söyleyebilirim. Üniversitenin her kesimi tarafından bir yandan iyi bir eğitim verirken bir yandan da araştırma faaliyetlerine önem veriliyor. Ama bu faaliyetlerin daha da geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Birçok fakültede, birçok bölümde İngilizce eğitim veriliyor. İngilizce eğitimin niteliğinin çok daha ileriye taşınması gerektiğini düşünüyorum. Bugünün globalleşen dünyasında iyi bir yabancı dil bilgisi olmadan kimsenin yer bulamayacağına inanıyorum. Onun ötesinde Atılım Üniversitesi nin sunduğu eğitim imkânlarının çeşitlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün Hukuk Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Güzel Sanatlar Tasarım Mimarlık, Fen Edebiyat Fakültelerinde yürütülen eğitimlere ek olarak sağlık disiplinindeki eğitim alanlarında da Atılım Üniversitesi nin yer alması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda girişimlerim olacak diye düşünüyorum. Dolayısıyla var olan işlevleri daha iyi hale getirmek, araştırmayı daha üst düzeye çıkarmak, bu tür yeni açılımlara üniversitede imkân yaratmak, üniversitenin lisansüstü potansiyelini daha geliştirmek amaçlarım arasında. Özellikle yüksek lisans ve doktora çalışmalarının daha da gelişmesi, çeşitlenmesi, zenginleşmesi gerekiyor. Türkiye de çok sayıda üniversite olduğundan bahsettiniz. Bu üniversitelerle Atılım Üniversitesi nin kıyasladığımızda üniversitemizin nerede ve hangi konumda görüyorsunuz? Atılım Üniversitesi, zaten sadece benim görmem değil, daha tarafsız bakışlardan da görüldüğünde, ülkede yapılan çeşitli sıralamalar açısından bakıldığında tüm üniversiteler içerisinde ilk 20-25 arasında, vakıf üniversiteleri içerisinde ilk 5-10 diliminde yer alan bir üniversite. Ben çok uzun yıllar bir devlet üniversitesinde daha sonra da iki vakıf üniversitesinde görev yaptım; karşılaştırmayı belki daha çok vakıf üniversiteleri üzerinden yapmak gerekiyor. Diğer vakıf üniversitelerinin durumları konusunda belli fikirler edindim. Atılım Üniversitesi özellikle sahip olduğu altyapı açısından Türkiye deki en iyi bir-iki vakıf üniversitesinden bir tanesi, bunu samimiyetle söyleyebilirim. Fiziksel altyapı, kampüs altyapısı, laboratuvarlar vs. bunlar açısından ilk bir-iki içerisinde olduğunu çok net ifade edebilirim. 18

Eğitimin düzeyi, araştırma faaliyetleri buralarda da biraz daha mevcut durumumuzu ileriye taşıyabilirsek bu altyapıdaki üstünlüğümüzü diğer alanlara da yansıtabiliriz ve bu şekilde Türkiye nin ilk 3 ü, 4 ü arasında (vakıf üniversiteleri arasına) çok rahatlıkla yer alabiliriz diye düşünüyorum. Atılım Üniversitesi nin bu potansiyeli olduğunu kesinlikle gördüm, inanıyorum. Ankara da olmasının getirdiği avantajlar var, dezavantajlar var. Dezavantajları avantaja dönüştürüp veya ortadan kaldırıp avantajları da iyi bir şekilde kullanabilirsek o zaman Atılım Üniversitesi nin geleceğinin oldukça iyi olduğuna yürekten inanıyorum. Fakültelerden, sağlık bilimlerinden bahsettiniz. Peki gelecekte açılması düşünülen, hazırlığı yapılan fakülte ya da bölümler var mıdır? Zaten Atılım Üniversitesi nin bundan 3 yıl önce Yükseköğretim Kurulu na bir Tıp Fakültesi açılması için yaptığı bir başvuru var. Bu başvuru bu alanda Yükseköğretim Kurulu na yapılan başvuru sayısı çok fazla olduğu için orada sırada bekliyor. Hızlanması, bir sonuca ulaşması için bir çaba içerisindeyiz. Ama sadece Tıp Fakültesi yle kalmasını ben istemiyorum, o alana girildiği zaman birbirini bütünleyen disiplinlerin bir arada olması gerektiğine inanıyorum. O nedenle kısa bir süre içerisinde muhtemelen yeni yılın ilk günlerinde Yükseköğretim Kurulu na Diş Hekimliği ve Eczacılık Fakültelerinin açılması yönünde de Atılım Üniversitesi olarak bir başvuruda bulunacağız. Umudumuz bu başvurularımızın olumlu karşılanması ve çok uzun süre beklemeden bu alanlarda da faaliyete geçebilecek olmamız. Biraz da sizden bahsetmek istiyorum. Akademisyenliğiniz dışında çok renkli bir kişiliğe sahipsiniz. Şah Mat, Ölüm ve Çapraz Ateş gibi iki tane polisiye roman yazdınız. Roman yazma tutkunuz nereden geliyor ve neden polisiye roman? Neden polisiye roman? Çok sevdiğim bir tür diyebilirim. Sanırım ilk Agatha Christie romanını okuduğumda ilkokul ikinci sınıftaydım. Tesadüfen bir yerde elime geçti. Teyzemin evine gitmiştik ve bende tek çocuk olarak sıkılırken kütüphanede bir kitap buldum, okumaya başladım. O kadar beni sarmıştı ki çok iyi hatırlıyorum daha 8 yaşındaydım. Tabii orada oturduğumuz süre zarfında bitiremedim kitabı, rica ettim, aldım, evime götürdüm. Daha sonra evde devamını getirdim, bitirdim ve ondan sonra o merak, o heves hep devam etti. Hayatım boyunca hep polisiye romanları okudum. Bilemiyorum belki aldığım eğitiminde etkisiyle veya birbirini tamamlayan hususlar bunlar; çünkü polisiye romanda problem çözme, aynı şekilde bizim aldığımız eğitim de problem çözme üzerine. Dolayısıyla onlar birbirlerini bir şekilde tetiklediler sanıyorum. Polisiye romanın özü problem çözme ve bir kurgu yaratılıyor. O kurgunun içerisinde okuyucuyu bir yere yönlendirip, mantıklı bir tarafa yönlendirip tümüyle yine mantıklı ama başka farklı bir çözüme ulaşma doğrusunu isterseniz beni çok cezbetti. Sevdiğim bir edebiyat türü haline geldi. Peki, neden yazma derseniz. Tabi yazabilmek için insanın kendine bir parça güvenebilmesi lazım; çünkü yazmak kolay bir şey değil. Dile meraklıyımdır. Yani işte iki yabancı dil öğrendim ve Türkçe ye oldukça meraklıyımdır, düzgün konuşmaya, düzgün ifade etmeye, düzgün yazmaya çok meraklıyımdır. Birde bir şans ya da şansızlık olarak adlandırılabilecek bir hayat gerçeği var: benim annemle, babamla yaş farkımız yaklaşık 45. Yani ikisi de 45 yaşlarındayken ben dünyaya gelmişim. Yani bu ne demek? İkisi de ilköğretimi Osmanlı İmparatorluğu nda gerçekleştirmişler. İkisi de eski Türkçe bilirlerdi. Dolayısıyla evde konuşulan dil oldukça geniş bir Osmanlı ve sonraki çağdaş Türkçe ydi. Benim bazen sarf ettiğim birtakım sözcükler olur, benim için oldukça doğal, dilime gelirler, karşımdakiler anlamazlar. Çünkü artık onlar bir ölçüde tedavülden kalkmış sözcüklerdir. Dolayısıyla kelime haznem oldukça geniş, dili kullanma konusunda bir sıkıntımın olmadığını düşünüyorum. Bu ve polisiye romana olan tutkum birleşince ben niye denemiyorum dedim ve bu tür iki tane sizin de sözünü ettiğiniz denemem oldu, yayınlandı. Üzerinde çalıştığınız yeni bir roman var mı? Üzerinde çalıştığım yeni bir roman yok. Neden ikide kaldı derseniz? Zaten Türkiye de kitap okuma o kadar yaygın değil; o nedenle başarabilen ve yazdıkları romanları okutabilen kişileri gerçekten çok takdir ediyorum. Ben birazcık da belki o türü sevdiğim için, yani problem çözme türünü sevdiğim için biraz daha 20. yüzyılda kalan türden yazdım. Hatta ikinci romanım yayınlandıktan sonra o yayın evinin editörü hanımefendi bana şunu demişti: biraz daha fazla ilgi çekmek için içerisine biraz kan ve biraz da cinsellik katın. Bende bulunduğum konum ve yaptığım görev itibariyle bu ikisini katmak konusunda biraz zorluk çektiğimi ifade edebilirim doğrusunu isterseniz. Bugünün, 21. yüzyılın hızlı, fazla mekanik, fazla teknolojik dünyasında 19. yüzyıl sonuyla 20. Yüzyılın ilk yarısının tarzı sanıyorum o kadar uyuşmadı. Bende o tarzın dışına çıkmak istemedim. Bunların bir hobi olarak ve hayatımda sizin de ifade ettiğiniz gibi renk katmış iki unsur olarak kalması benim için yeterli oldu. 19

Hürriyet gazetesine ailenizle birlikte verdiğiniz bir röportajda roman yazmanın yanı sıra resim ve yemek yapmaktan da hoşlandığınız dile getirilmiş. Bu tutkunuz nereden geliyor? Çok başarılı bir öğrencilik hayatım geçti. Saint Joseph Lisesi nden birincilikle mezun oldum. Üniversite sınavında Türkiye ikincisiydim, ODTÜ yü 4,00 la bitirdim. Orta birinci sınıfta resim dersinden, 10 üzerindendi o zaman, 4 aldım, hayatım boyunca kırık not aldığım, zayıf not aldığım tek derstir. Hiçbir zaman o konuda başarılı olamadım keza müzik dersleri benim için korkunçtu. Hiçbir zaman bir müzik kulağına sahip olamadım. Bazı şeyler gelişkin olunca bazıları da ister istemez sanıyorum geride kalıyor. Dolayısıyla resim yapmayı demeyeyim, röprodüksiyon yapmayı denedim, çünkü çizme, kendimden bir resim oluşturma yeteneğim fazla yok. Ama sırf vakit geçirmek, sırf kendime bir başka uğraş yaratmak anlamında röprodüksiyonlar yaptım. Yani işte bir kâğıdı alırsınız, resmi karelere bölersiniz, bir başka kâğıdı da gene karelere bölüp çizgileri geçirirsiniz ve sonra o çizgilerin üzerine boya yaparsınız. Sonuçta ben bunu resim yapmak olarak ifade etmeyeyim; çünkü resim yapan kişilere karşı büyük bir saygısızlık yapmış olurum. Ben sadece röprodüksiyon, boyama yaptım diyeyim. Ama bu hobi sonucu evde duvarlarda bu tür kendi oluşturduğum tablolar, resimler vardır. Yemek yapma konusunda o kadar mütevazı olmayacağım, o daha farklı. Daha doğrusunu isterseniz, yine belki aileye geriye dönmek lazım. Annem gerçek anlamda eski İstanbul hanımefendisiydi, evimizde çocukluğum boyunca son derece geniş bir yelpazede yemek pişti ve yendi. Çok ayırım yapmadım hiçbir zaman çok küçük yaşlarımdan sonra ve bugün belki hiç tanınmayan, bilinmeyen şeyler dâhil olmak üzere bütün çocukluğum ve gençliğimde bu yemekleri tatma, yeme fırsatı elde ettim. Tabi bugünün daha hızlı akan dünyasında o yemekleri yapabilme şansı o kadar kolay değil, annem benim doğumumdan sonra ev kadını rolü üstlenmişti, sürekli evdeydi, bunları yapabilecek zamanı vardı. Öyle bir geçmişten gelen görgüsü vardı. Tabi annem aramızdan ayrıldıktan sonra iki tane seçeneğim vardı karşımda, ya bu yemekleri bir daha hayatım boyunca hiç yemeyecektim ya da kendim yapacaktım. Ben ikincisini tercih ettim ve o tatları, o belki de bir kısmı gerçekten unutulan veya unutulmasa bile dışarıda herhangi bir yerde o lezzette, o biçimde yeme şansınız olmayan eski Türk yemeklerini diyeyim, biraz zor yemekleri kendim yapmaya başladım. Devam ediyorum, hala da devam ediyorum. Hocam Ekşi Sözlük te hakkınızda üç sayfa görüş var, hepsi de olumlu. Herkese nasip olmayacak derecede seviliyorsunuz ve çok güzel işlere imza attığınız kesin. Öğrencileriniz tarafından bu kadar sevilmek, onların hayatına dokunmak size neler hissettiriyor, nasıl bir duygu? Aslına bakarsanız çok özel bir şey hissettirmiyor. Sadece görevimi yaptığımı düşünüyorum. Çünkü ben meslek olarak bu mesleği seçtim. Lisede ya da üniversitede ilk yıllarda okurken ben hoca olacağım diye aklımda yoktu. Fakat sonra işte gelişmeler beni oraya getirdi. Ama bu seçtiğim meslek içerisinde de iki şeyi çok sevdim, çok açık ifade edeyim; bunlardan bir tanesi öğretmenlik yapmak, bir diğeri yöneticilik yapmaktı. Yani kimse beni zorla getirip de bu koltukta otur da şuraları yönet demedi. Ben bunu sevdiğim için yaptım. İşte iyi kötü başarılı oldukça devam etti vs; aynı şey öğretmenlik içinde söz konusu, ben bu işi severek yaptım ve severek yaptıysam da daha doğrusu meslek olarak da ben bunu seçtiysem bu benim görevimdi. Bunun en iyisini yapmam gerekirdi. Hani sınıfa gireyim de işte o 45-50 dakikayı doldurayım çıkayım, bir şeyi yerine getirmiş olayım, baştan savayım gibi bir düşünce içinde hiçbir zaman olmadım. Ben orada o sınıfta bulunuyorsam, karşımda 40-50 kişi var ise onlar oraya bir amaçla geliyorlarsa, onları hayal kırıklığına uğratmak gibi bir lüksüm olamaz. Yani ben elimden geleni yapmalıydım. Madem o tahtada, o kürsüdeydim ve onlara bendeki bir bilgiyi aktarmakla yükümlüydüm, o zaman ben o bilgiyi en iyi şekilde aktarmak durumundaydım. Benim için bunun başka seçeneği yoktu. Aslına bakarsanız her öğretim üyesi için de bunun böyle olması gerektiğine inanıyorum. O yüzden ben o açıdan olması gerekeni yaptım, bunu önemsedim, ciddiye aldım. Bilemiyorum, belki konuşma tarzım, kendimi ifade edebilmek gibi bir takım konularda basit becerilerim var. Ama her zaman için ben öğrenciye saygı duydum, onu önemsedim, ciddiye aldım. Sanırım bu tepkilerde bunun geri dönüşü diye düşünüyorum. Yaptıklarım amacına ulaştı diyebilirim. 20

Son olarak çok fazla ülke gezmiş ve şehir görmüş bir akademisyen olarak gezdiğiniz ülkelerdeki kütüphanelerle Türkiye deki kütüphaneleri kıyasladığınızda ne gibi bir ayrım yapıyorsunuz? Keşke bugünki dünya düzenini oluşturan temel yapının bilgi olduğunu, kültür olduğunu daha iyi algılayabilseler, kendilerini bu açıdan daha donanımlı hale getirebilseler ve kütüphanemizi çok daha güzel kullanabilseler, bunu arzu ederim. İnsan sayısındaki azlık. Ne yazık ki okumayan bir ülkeyiz biliyorsunuz. Kütüphaneleri kıyaslamadan önce isterseniz metroları, otobüsleri, trenleri, vapurları kıyaslayın. Gençlik yıllarımda Paris metrosunda ya da Moskova metrosunda yolculuk yaparken hayretler içerisinde kalmıştım. Oturur vaziyette elinde kitap olmayan yoktu. Bırakın oturur vaziyeti, ayaktakiler okuyorlardı. Rusya ya, o zamanki ismiyle Sovyetleri Birliği ne ilk gittiğim zaman yıkılmanın birkaç yıl öncesiydi. Sovyetler Birliği o zaman ekonomik olarak batmış bir durumdaydı. Akşam iş çıkışlarında kitapçılardaki insan sayısını gördüğümde hayretler içerisinde kalıyordum. Yüzlerce insanın kuyruk halinde dışarıda en temel ihtiyaçlarını giderecek imkânları yokken kitap almak için ve diğer kültürel olanaklardan yararlanmak için oraları doldurduklarını fark etmiştim. Bizde ne yazık ki bu alışkanlık hiçbir zaman olmadı. Pek okumayı seven, kültürümüzü geliştirme peşinde koşan bir ülke olamadık. Bugün de ne yazık ki değiliz. Dolayısıyla en temel ayrım maalesef insan sayısındaki bu farklılık. O tabi beraberinde başka şeylere de yansıyor. O ülkelerde kütüphaneler biraz mabet gibi; huşu içerisinde girilen, bir saygı uyandıran mekânlar. Bizde çok abartmayayım ama biraz daha gençlerin çay, kahve içmek için buluştukları yerler gibi algılanıyor. Atılım Üniversitesi de bu açıdan üzerinde düşeni çok iyi bir şekilde yerine getirmiş ve çok örnek bir kütüphane inşa etmiş. Her türlü çağdaş olanaklarla donatılmış bir kütüphane, çok etkileyici bir mekân. Keşke öğrencilerimiz bu imkânlardan daha çok yararlanabilseler. 21