- şiirler - Yayın Tarihi: 28.10.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve taraf değildir.
Eserleri:
Acı Değişir insan, Değişir, çünkü; canı acımıştır Ve bir daha acımasın diye değişir Zaten o kadar değişimin nedeni bir acı değil midir? Oysa değiştikten sonra binlerce kez acır canı Ama hiçbir acı, o canı o kadar acıtamayacaktır bir daha Bir daha gırtlağı yakan bir yutkunma olmayacak Kaşlarını öyle çattıramayacak hiçbir acı Hiçbir gece o kadar uzun Hiçbir gündüz olamayacak o kadar karanlık Ve yalnızlık O kadar yalnız bir duruma düşemeyecek aslında Sade bir gökyüzünün temaşasında Zaman o kadar yavaş işlemeyecek bir daha Saat tıkırtıları kulaklarında çınlamayacak Herhangi bir şarkı o kadar da uzun sürmeyecek Gözler o kadar uzaklara bakamayacak Olmayacak bir daha hayaller o kadar şaşalı Terk edemeyecek mesela bir daha kimse Horlanmayacak insan oğlu Aynalar o kadar gerçekçi olamayacaklar Bir çocuk çaresizliğinde o denli boğulmayacak Hiçbir göz yaşı akamadığı için O kadar acıtamayacak göz pınarlarını Ne konuşmak o kadar gereksiz Ne de susmak bi çare gönüllere feryat edemeyecek Olgunlaşmak sanılanın aslına Değil midir ateşler de dağlanmak Kaç cehennem ateşi denktir Beklemenin acısına Efendim de öyle demiyor muydu El intizar, Eşeddü minen-nâr (Beklemek, ateşten daha acı verici.)
Adına Darbe Diyorlardı Bir piyes izledik gecenin miting kokan havasında Doğru-yanlış bilmediğimiz haberlerin gölgesinde sabah ettik Adına darbe diyorlardı Ve damla damla tarihe akan Kan sızıyordu gökyüzünden Adına darbe diyorlardı Ve ben bu terimi kitaplardan tanıyordum Tanıyordum işte büyüklerin anlattığı kadar Yetecek kadar tanıyordum Usul usul kutuplaşıyordu insanlar Demokrasi sunuyorlardı bombalarla Diğer yandan anonslar yapılıyordu Sokaklar ölüme çağırıyordu insanları Eh be kardeşim! Darbe yaptıkları kişiler de yoktu ortalıkta Yapanlarda... Oysa sen öldün gecede Kendi emir kulu askerini ezdin geçtin Adına da darbe dediler 16 Temmuz 2016 Numan OKUDUCU
Annem'e Saymadım; Kaç gün oldu, Kaç geceyi bitiremeden bıraktım, Sayamadım Geçer demişlerdi; Geçti, Deldi geçti, Ciğerimi parçaladı geçti, Gecelerimi aldı geçti, Ömrümü de çaldı geçti Senden adam olmaz sözleri, Kulaklarım da hala. Çok okuyan mı bilir, Çok gezen mi tartışmasına bir sondu gidişim, Ben sadece bilmeyi tercih ettim Aynı istikamette devam işte, Değişen bir şey olmadı hayata dair Hala bir yanım Anadolu, Diğer yanım serseri... Korkmuyorum artık ayrılıklardan, Sadece özlüyorum, Soluk apartman dairelerinde, Bir varoş sokağı. Bıraktım kavgaları, Hatta yemin edebilirim sana. Kimseye bulaşmıyorum, Bulaşmadığında bana. Varoş sokakların, Delikanlı edebiyatı yok buralarda, İnce sözler kullanılıyor. Afili atarları da bıraktım, Söz verdiğim gibi, İdeallerime gidiyorum. İsteğini de hep muhafaza ediyorum, Dost, nerede zordaysa kalbim orada, Ara ara seni de özlemeyi ihmal etmiyorum. Annem anlamadı kimse beni, Senin gibi Seni seviyorum.
Bazen Gitmek Gerekir Bazen gitmek gerekir, Gitmek gerekir işte sessizce Adını söylemeden, Bir kez gözlerinin içine bakmadan, Son bir kez sesini duymadan, Gitmek gerekir işte sessizce... Ve ben gidiyorum O kadar sessiz olacak ki gidişim, Yokluğumu bile hissetmeyeceksin, Öyle ki; varlığımı bile hissetmemiştin ya sen. Adını anmayacağım hiç Mesela hiç bir şey için, hiç özlem olmayacak, Hasret susacak, özlem konuşacak, Bende ki senin, özlemi konuşacak. Hiçbir yer özlemin gibi sert kokmayacak, Her yer, yer yer özlem dolacak, Ama ben adını hiç fısıldamayacağım, Ben seni hep isminle hatırlayacağım.
Bazen Gitmek Gerekir II Bilmem ne olacak bu gidişler Ama gitmek gerekir işte Hep aynı soru dilde Neden peki Neden gitmek gerekir Cevabı sancısında gizli ayrılığın Ve sevdanın mora kesmiş yüzünde... Daha çok nefret etmesin diye Gerek görmezsin elvedaya Nasıl geldiysen İşte tam olarak öyle gidersin Mikroskobik sevdalar da dahil mi Ayrılığın şartnamesine Gurur dediğin İsraf olmasın diye kedinin köpeğin önüne atılan Kuru ekmek mi Kalınca öyle O ıslık çalarak yürüdüğüm sokağın köşesinde İnce bir sızı düştü diş köklerime Bitmez sandım bu haykırış Bir daha yazamam sandım hiçbir şeye Ama sendeki şans bende nerede Yine kendi hikayemi yazmak kaldı Mecburi istikametin gerekçe defterinde Öylesine yaşadık hayatı Anlamadan Oksijen israfından başka Bir de şiirleri eskittik Öylesine konuştuk Düşünmeden Yersiz bir servetten başka Bir de Yirmi beş yıl harcadık Ama hiç susmak için susmadık Ve hiç öylesine gitmedik Apansız gecelerde
Bekletmeyelim Kaptanı O gemi gelecek demiştim Neredeyse limana girmek üzeredir Demir alırız yakın zamanda Açarız yelkenleri sonsuza Geride kalan dostlara selam söyleyin O gemi geliyor işte... Birazdan sabah olur Çocuklar koşar okul bahçesinde Memurlar işlerine gider Bir şarkı çalar radyoda Her şey bana seni anımsatır Çocuklar sevdiğim Çocuklar geleceğimiz bizim Yarım bıraktığımızı tamamlayacak olanlar Baharı onlar getirecek Sonra ıhlamurlar çiçek açacak Kirazlar hasat verecek Gidenler ancak yaz rüzgarı esintisinden tanır bu mevsimi Hadi biz gidelim bekletmeyelim kaptanı Çocuklar yaşasın bizim yaşayamadıklarımızı
Bir Ağrı Dağı Efsanesi Bir yol ki yaşadığın hayat, Bu yolda herkes sana musallat, Kelebekler kadar mutlu olmak için, Onlar kadar anlamlı yaşamak gerek. Yazılan bir kader var, Yaşanacak kederler, Ağrı Dağının heybetinde, Bir sabah vakti şehre girerken, O sisli manzara, Ve yeşeren krizantem çiçekleri, Her biri bir insanlık abidesi. Ahh, O güzel insanlar, Memleketin her köşesine, Belli ki dönmemek üzere gittiler Kalkıyorsun mesela bir sabah, Karşında bütün heybetiyle Ağrı Dağı, İçinde yaşama sevinci, Ve hiç gitmemiş o kar. Geceleri daha bir farklı olur Ağrı Dağı, Çaylar dolar, Kül tablaları dolar, Çaylar biter, Bardaklar izmarit dolar. Ama gece hiç bitmesin istersin, O soğuk Iğdır gecelerinde, Bir birini sevmenin sıcaklığıyla kalırsın, Ve ayrılık korkusuyla yaşanmaz geceler. Ne diyordu Yılmaz Erdoğan; Ağrı Dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubayazıt'ın herhangi bir toprak damında Belli ki şair, hiç bizim baktığımız yerden bakmamış Ağrı Dağına, Ama ben senin beni seve bilme ihtimalini sevdim cümlesindeki Ben bizlerdik. Işıl ışıl parlayan yolları yok belki, Umut fısıldayan sokakları Ama kimsenin kimseye olmayan mecburiyetinden, Gösterişsiz bir kardeşlik bağı var. Güneşi memlekette ilk görmenin sevinci üzerinde, Zaten o da yılda birkaç ay... Yeni bir sayfada başlamak diye bir şey olmadan, Kürt, Türk, Arap, Azeri, Kardeşçe yaşamak, İşte yaşamak duygusu bu olsa gerek.
Bir başkasının Cehennemi O zaman bende sigaramı yakar Şiirler yazarım Belki yağmur çok uğramaz semtimize Belki de çöllerde kavrulur ellerim Ama hayır asla! Bir başkasının cehenneminde Naralar atmayacağım Bir şair vardı Aralıkta dokunmuştu ciğerlerine hayat Bir kaşık sevdada can verecek Ne çok savaştı oysa Soğuk kış gecelerinde Hasretiyle memleketin
Büyüklüğüne Verdim Sen kaldırım taşlarına edebi öğreten, Bunu büyüklüğüne verdim. Tek başına denizleri dalgalandıran masumiyetini, Büyüklüğüne verdim. Güzelliğini, bir sofraya meze yapmayışını, Büyüklüğüne verdim. Yoldaki çınar ağacını çatlatan iffetini, Büyüklüğüne verdim. Yırtarcasına bana dokunan gecenin, Sana ilişmemesini, Büyüklüğüne verdim. Ben verdim, büyüklüğün büyüdü, Büyüktün, Büyüttün küçük yanımı, Bunu da büyüklüğüne verdim. Ne olur bakma çocuksu yanıma, Ufak haylazlıklarıma takılma, Bunları da küçüklüğüme ver, Ben bunu da büyüklüğüne verdim.
Efendim Efendim; Hasta gezdim bir ömür Gark olmadım hala ama Efkan'ı da sanadır bu acizin Eyleme bizi hicrana musallat Hastalığın devasını eczalarda, tabiplerde aradım durdum hep Efkan'ı sanaymış bu gönlün Nalan oldum Bi çare oldum Fakr-u acizmişim efendim Yenice haberdar oldum Adımın manasında aradım Kana değil, sanaymış susuzluğum Kana kana hasret doldum Efendim bir selamına yangın oldum Bir kuş misali dalına kondum Hasta gezdim durdum bir ömür Bekledim birini ki; Tutup merhem sürsün yarama Sultanım senden bi haber oldum Dudaklarımda içli bir şiir dolandı durdu Geldi senin adında durdu Senin adınla can buldu Efendim nefsim seninle şeref buldu
Geleceğim Geleceğim, Bir sabah gün doğarken, Dışarıda poyraz, İçimde bir ukde ile, Sana geleceğim. Bekle geleceğim, Ayaza kesmiş kızıl bir seherde, Beklemediğin o zemheride, Umutlarla geleceğim. Sana yazılmış şiirlerle, Ve daha nice hediyelerle, Geleceğim bekle, O beklemediğin zemheride.
Haziran Biz bir evin balkonunda Gözler çok uzakta olmasa da Dalmışız dalabildiğimizce hayallere Eğer yaşamak nefes alıp vermekse Yaşıyor sayılırdık Kendi halimizde... Büyük beklentilerimiz de yoktu Kimseye zararımız da Mevsimlerden yazdı Ve yağmur yağıyordu şehre Kimsenin umurunda da değildik Sigaranın biri yanıp biri sönüyordu Biliyorduk zararlıydı Ama o da bizim zerre umurumuzda değildi Kardeştik Ve bir birimizden başka kimsemiz yoktu işte... Yağmur yağıyordu haziranda şehre Ilık bir esinti gelip geçiyordu Kim bilir hangi diyarlardan Özlediğimiz insanların kokusunu taşımıştı bize Belli etmeden birbirimize Sigara çekiyormuşcasına soluduk havayı Çevirdik yüzümüzü caddeye Kesişmedi asla gözler Sahi Hüzün kale duvarlarının içinde saklı sır mıydı? Eğer öyleyse Hiç gerek yoktu merak etmeye Zafer ancak bizimdi! Dost kalabildiğimiz sürece
Hümanistlik'ten Egoistliğe İnsanın yazmak için bir nedeni olması gerekirmiş Bugün anladım Yani yazacak bir nedenim olmadığında Benim kafama göre her şey yolundaymış Yazacak bir cümle bulamadığımda anladım Aslından gitmek için çok nedenim yokmuş Ben zaten bir hiçmişim Bir amacım yokmuş Bir hedefim, bir durağım, bir limanım Ya kendimi avutmuşum bir prensibe Ya da yolumdan sapmışım Geldiğim yeri unutup Elit olmaya kalkmışım Bir hadsizlik edip Kendimi şair sanmışım Övmüşüm nefsimi Egolarım uğruna Kalemimi itibara satmışım Ben bir hiçmişim aslında Kendimi aldatıp insanlara çalım satmışım İnsanlık demiş Kaldırıp sonra göğsümü Nefsimi aldatmışım. Yıllarca uğraşıp kazandığım itibarı Hülyalarda dağıtmışım Biz bu değiliz ey dost Bir yolcuyuz Son durağı mezar olan Bir askeriz Seferi vatana hizmet olan. Rahatlıktan feragat etmiş Fakr-u acizleriz biz, ey Dost
Hüzün Merhaba kadim arkadaşım; Ben şair dostun Kış gecelerinin uğultulu sessizliği Bir ikimiz kaldık gurbet ellerinde bi çare Hiç yalnız değil gibiydik Ama hiçte hiçmiş gibi değildi Aslında nereden bakarsan bak İllüzyon geceler yaşadık Sicim gibi işlediğim sendin Toprak sen Sendin işte savrulan yaprak Rüzgârdın, Eserdin delicesine Her şeyi önüne katarak Ne güzel dalgalandık En dehlizinde Anadolu'nun Sen ve ben Hüznüyüz bu şehrin
İki Renk Griye çalan, Bir renk var gökyüzünde. Bir renk var, Ve kasvetli bulutlar Sağanak sağanak yağmur yok ama, Bir veda havası, Bir elveda busesi, Yol ayrımı var. Sıradan insanlarız gözüm, Sıradan bir gün var ortada, Sıralanan cümleler, Sırmalanan yollar var ortalıkta. Bir dem gelir, Bin gam vurur, Üzülme,sonunda vuslat var. İki renk (kırmızı-beyaz) için, Ömür veren var.
Memleketim Bir şiir yazmayalım İçinde kokuları saklı memleketimin Buram buram Anadolu akmalıyım Köprüler kurmalıyım Belenden, Zigana ya Şimdi yağmurları beklemeli Toprak kokmalı yağmurdan sonra Elleri nasır tutmuş rençper Şu kahveci dayı olmalı insan Yirmi yıllık yatırımını tabuta koymuş amcam Hem nereden bilsin Kim sansar kim aslan?... Dost Şair: Bülent Baysal Memleket bizim, ezelden ebet bizim Dost meclislerinden muhabbet bizim Doğuda benim, batı da benim Zulme karşı direnen, akan kan bizim Şunu bilsin cümle alem, gün bitti, yarınlar bizim...
Memleketim II Bir şiir yazmalıyım İçimde acısı saklı memleketimin Sade bir mezar taşında ismim Ancak vatan için yaşamalıyım En güzel dileklerimi yaşatmalıyım lehçemde Diyorum ki; Hücre hücre parçalansa bedenim O zaman belki huzura kavuşur kefenim Ama yaşamalıyım işte Ölürcesine yaşamalıyım Sonuna kadar hem de Zayıf bedenim de fırtınalar koparmalıyım Bu dert adamı kahreder Ölmek kolay Ölmek kaçış Ölmek yokmuşçasına Son nefeste Son direniş Uykusuz, bir başına Titreyen ellerime rağmen Üryan kalmasın bu topraklar diye İnlemeliyim Memleketim memleketim diyerek Öyle yazmalıyım işte Ölürcesine
Oysa Sana Anlatacak Bir Hikayem Bile Olmadı Oysa sana anlatacak bir hikayem bile olmadı Sensiz sabahlar gördüm oysa ben Her biri ölümden beterdi Uzak diyarlar gördüm Cam kenarı koltuklarda senli hayaller gördüm Canı gördüm, cananı göremedim Oysa sana anlatacak bir hikayem bile olmadı Somurtan sokak lambalarında gülüşünün parıltısına selam verdim Gökyüzündeki bulutlarla resmettim seni güneşe Oysa ben sensiz kabuslar gördüm Senli cinayetlere tanık oldum Nice umutlar öldürdüm Katliamlar yaşadım kendi içimde Bir seni öldüremedim Oysa sana anlatabileceğim bir hikayem bile olmadı Sana sakladığım çöl iklimi özlemler var heybemde Kendime söyleyemediğim gerçekler Ve sana söyleyemediğim yalanlar var Aslına bakarsan bir sızıdır içimde O kadar insan yanılmış olabilir mi sence? Oysa seni bana, beni sana yakıştırmışlıkları var O kadar insan yalan söylemiş olabilir mi sence? Oysa sana anlatacak bir hikayem bile olmadı Senli başlayan anılarım var oysa Densiz bir duygu seli Bu kadar duygu yanılmış olabilir mi sence? Yazdığım şiirler var oysa Cesaret edip adını bir kenara sıkıştıramadığım Aklımdaki senli hayalleri Tenhada kıstırmışlığım Kalabalıkta rencide etmişliğim var Seni sevdim ben Ama keşke haberin olsaydı Gülüşünün aklımdan gitmemesi çıldırtıyor Ama daha kötüsü sesini hatırlayamamak En kötüsü ise sensizlik İşte o cümlelerle anlatılamıyor.
Ölmekte Serbestsin Kardeşim bizimki bir bedevi hikayesi Uçsuz bucaksız bir diyarın uçurum kenarı bahtsızlığı Zindandaki bir özgürlüğün muhabbet tellallığı Hangi cellat umut verir kurbanına? Söylesene yiğidim kaç duble yol eder o can Özgürce ölmek serbest elbette İster ay ışığında tecavüze kurban gidersin İster gün ışığında patlamaya Ya da faili meçhul bir dosya kalır elde Elbette çözümleme hatasının bedeli olarak ölmekte serbestsin Bir ölüm mağarasında kaderin tecellisi olur yaşamak Ölmek doğanın kanununda var diyor Doğayı katleden birkaç eşkıya Nedense herkes susuyor Bir tek ölüm çatlarcasına çığırtkan bir gürültü koparıyor Bak ayyuka çıkmış yüzsüzlük Yazık! Vicdan gölgede kalmış Ey Türkiye m ne zaman değişecek makûs talihin
Sen Uyuyordun Boğarken geceyi sessizlik Sönüyordu ay Üşüyordu Eylül Sen uyuyordun Ben karanlığın heybesinde Sürgün bir mevsim yaşıyordum Bilmezdim hasretliği böyle Duymayalı sesini Asır mı oldu ne? Ben memleket derim Bir de bekleme derim Bedel ödemeye geldim Kimine sürgün Kimine zindan Kimine darağacı oldu bayram Ahh! Saçların sallasın beni Yıkılası yalanların salıncağında Sen uyuyordun Eylül dokunuyordu şiirlere İzliyordum kül olmuş şehirleri Titreyen ellerim ceplerimde Biliyorum Dinmeyecek bu hasretlik böyle Ne olur uyuma öyle
Seni Beklediğimi Bil Hatırlamadığını özlemez ki insan yazıyor Yeşil bir kitabın kapağında Bilirsin işte kitapları severim Ama yeşili sevdiğimi bilmezsin Beyazı da Seni sevdiğimi de bilmezsin Saat gecenin bilmem kaçı Ne fark eder ki sanki İkimiz de uyanığız işte Yorgunuz Ve Uzaktayız Herhangi bir şehrin bir kenar mahallesi gibiyiz Hep çukur Hep kömür kokusu Dumanı görsek sis bulutu zannederiz Baraj görsek deniz İşte öylesine fakiriz Öylesine hakir Ama sevdalar bir başka memleketimde Kuş uçar Yıldız kayar Sevdaya dahil olur bir genç Kendi kelime dağarcığında şair olur Bilirsin şairleri de severim ben Sevdaları da Seni de severim Ama bunu bilmezsin Yalnızız Yalnız, Yalnızlık bir evde kalmışlık değil Farkında olmadan bekleme biçimidir Felsefeyi de sevmem ama Seni beklediğimi de bilmeni isterim
Şaire Mektup Merhaba şair; Şahit oldum yazdıklarına Yazamadıklarına rastladım kelime aralarında Ama en çok kahroldum sustuklarına Söylesene hazin dostum; Birisine umut oluyor mu Kaleminden yayılan her mürekkep zerresi Geçiyor mu her harf şifa niyetine Yoksa her şiir bir can mı alıyor Söylesene Şair misin, katil mi? Şair; Hayatın kadrajında kum taneleriyiz sadece Ciddi mısraların geveze duyguları Sormazlar mı adama Şair misin, şarlatan mı? Bana biraz yalnızlıktan Isırgan otu tadında gecelerden bahset Ceylan ürkekliğinde yaralı bir adamım Asitli sevdaların yağmurundan geçtim Bilirsin şair acizliği var bende Şiir tutmaz sökük yanlarım
Vatan Sevdası Vuslat demi gelir, gider bu yolcu, Arkadan söylenir insanı mahluk; Çok iyi şiir yazmazdı belki, Ama çok pervasız severdi vatanı. Vatan perverlik neydi? Sırtında bir çanta, Cebinde bir kalem, Ve ayrılık en kutsal gördüğün topraklardan. Gitti; Gözlerinde özlem, Bir bedel beklemeden, Vakit ikindiydi...
Vatan sevdası II Aşkın savunmasında Yoktur her sorunun cevabı Çocuk oyunu da değildir yaşamak Müptela bir hayat ister vatanı sevmek Gitmek olur belki ama Giden için dönmek zarurettir artık Bazen can sağ olsun diye terk edilen topraklar Daha çok mülteci hayatlar yaşatır Verdiğin kararın o an önemi yoktur belki Ama anlarsın elbet bir gün bir sonbahar serinliğinde Sana kalan harabelikler değil Zamansızlıktır Gitmek olur belki ama Hayaldir, giden için dönmek artık