Veronica Roth - Kuralsız www.cepsitesi.net



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Helena S. Paige Çeviri Kübra Tekneci

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Sevda Üzerine Mektup

ISBN :

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

BİREYSEL EĞİTİM PROGRAMI GÖRÜŞME FORMU

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Başarıda İç Disiplin. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür. Ama kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

SRA Versiyon Şubat 2001

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ÖYKÜ NÜN GÜNLÜĞÜ GÜNLÜĞÜM

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Sayelerinde bugünlere geldiğim, aileme, Chela, Elias ve Cacho ya

Bir adam... Bel Plan Dış/Gün. Bir şehir... Geniş Açı. Ve insanlar... Geniş Açı

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

TASARIM ODAKLI DÜŞÜN KAHVALTILIKLAR

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

MEVLÜDE CAMCIOĞLU. Muhsin Adil Binal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi. Liseler Arası Yarışma Mansiyon Ödülü

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

İsmail Aybars Tunçdoğan

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Hipnoz durumu nedir? H İ P N O Z NE DEĞİLDİR? NEDİR? Uyku Uyanık bir durum. Bilinçsiz bir durum Rahatlama durumu. Aldanma Hayalinizde canlandırma

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına


Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

YAZARIN NOTU Rönesans İtalyası

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Bay Çiklet in Bahçesi

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Dünya Onlarla Daha Renkli

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

5. SINIF TÜRKÇE KELİME TÜRLERİ TESTİ. A) Ben ise yağmur yağmasını bekliyordum. Cümlesindeki isimlerin hepsi tekildir.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Yazan ve çizen: Michael Ryba

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK


ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Transkript:

Veronica Roth - Kuralsız www.cepsitesi.net Önemli Not: Tr De Bir İlk Şu An Bu Kitabın jar E-kitap Haline Getirilmesi Normalde Bir Çok Kitap Gibi Jar Uyarlama Yapılamamakta..

By-Igleoo Ve Cepsitesi.Net Farkı İle Bu Ayrıcalık Sunulmakta Ufak Tefek Yazım Hataları Karakter Tanımama Olabilmekte Bundan Sonra % 10 Harici Şimdilik Şifreli Olanlar Taraması Çok Kötü Olanlar Hariç Tüm Kitapları Jar Ve ( 200 Mb Dosya 15 MB Boyutu Küçültülmüş Düzenleme ) Tablet Halinde Sunabileceğiz Takipte Kalın Her tür riski göze almaya değen Nelson için... Tıpkı vahşi bir hayvan gibi gerçek, kafese kapatılamayacak kadar güçlü." - Dürüstlük Grubu Manifestosu ndan B İ R İ N C İ B Ö L Ü M O n u n İs m İn İ sa y ik l a y a r a k u y a n i y o r u m. Will. Gözlerimi açmadan önce, onun kaldırıma yığılışını tekrar seyrediyorum. Ölüyor. Ben öldürüyorum. lob i as önümde diz çöküyor, elini sol omzuma koyuyor. Tren vagonları demir raylar üzerinde takırdarken Marcus, Peter ve Caleb eşikte duruyor. Derin bir nefes çekip çektiğim nefesi içimde tutuyorum ve göğsümde biriken basıncın en azından bir kısmını bu nefesin rahatlatacağını umuyorum. Bir saat önce yaşananların hiçbiri bana gerçek gelmiyor. Nefesimi salıyorum ama basınç hala orada. İris hadi, diyor Tobias, gözleriyle yüzümü incelerken. 'Artık atlamamız lazım. Nerede olduğumuzu göremeyeceğimiz kadar karanlık bir yerdeyiz ama inmeye karar verdiğimize göre muhtemelen çitı tere yakın bir noktadayız. Tobias ayağa kalkmama yard.m edivor ve bana kapıya kadar eşlik ediyor. Diğerleri teker teker vagondan atlıyor: Önce Peter, sonra Marcus, ardından Caleb. Tobias ın elini tutuyorum. Vagonun açık kapısında dururken rüzgar hızlanarak bir el gibi beni geriye,

güvenli mesafeye itiyor. Kendimizi karanlığa atıyoruz ve sertçe yere konuyoruz. Yere çarpma anı omzumdaki kurşun yarasını acıtıyor. Çığlık atmamak için dudağımı ısırıyorum ve ağabeyime bakınıyorum. İyi misin? diye soruyorum, onu birkaç metre ötede otların arasında otururken gördüğümde. Dizini ovuşturuyor. Başını sallıyor. Gözyaşlarını bastırıyormuş gibi burnunu çektiğini duyunca sırtımı dönmek zorunda kalıyorum. Çitin yakınındaki otluk alanda, şehre yiyecek taşıyan Dostluk kamyonlarının kullandığı delik deşik yoldayız ve çıkış kapısı bize çok uzak değil. Kapı şu anda kapalı olduğundan içeride tutsağız. Üzerimizde yükselen çit kuleleri tırmanmak için fazlasıyla yüksek ve esnek, yıkılamayacak kadar da sağlam. Cesurluk nöbetçilerinin burada olması gerekiyordu, diyor Marcus. Nercdeler? Muhtemelen simülasyonun etkisi altındaydılar, diyor Tobias. Şimdiyse..." Susuyor. Kim bilir nerede, neler yapıyorlar?.." Arka cebimdeki sabit diskin ağırlığıyla simülasyonu kapat tığımızı tekrar hatırlıyorum. Sonrasını görmek için bekleme iniştik. Arkadaşlarımıza, akranlarımıza, liderlerimize ve topluluklarımıza neler olduğunu bilmenin hiçbir yolu yok. Tobias. kapının sağ tarafındaki küçük metal kutuya gidip kapağını açtığında tuşlar ortaya çıkıyor. "Dua edelim de Bilgeliktekiler şifreyi değiştirmiş olmasın," diyor bir dizi tuşa basarken. Sekizinci tuşa bastığında kapı kilidi açılıyor. "Şifreyi nereden biliyordun? diye soruyor Caleb. Sesi duygusallıktan boğuklaşmış. O kadar boğuklaşmış ki konuşurken boğulur gibi olmamasına şaşırıyorum. Cesurluğun kontrol odasında güvenlik sisteminin gözetim görevini yapıyordum. Şifreleri yılda sadece iki kere değiştiririz, diyor Tobias. Şanslıymışsın, diyor Caleb, Tobias a temkinli bir bakış fırlatarak. Şansın bununla hiç ilgisi yok," diye yanıtlıyor genç adam.

Dışarı çıkmanın yolunu bulabilmek için orada çalışıyordum. Ürpcriyorum. Dışarı çıkmaktan bahsetmesi, sanki kapana kısıldığının itirafı gibi. Daha önce hiç bu şekilde düşünmemiş tim, şimdiyse düşünmemiş olduğum için kendime kızıyorum. Küçük grubumuzla yürümeye başlıyoruz. Peter kanavan kolunu -benim vurduğum kolunu- kucağında bebek gibi taşı yor, Marcus ise elini onun omzuna koymuş, dengesini sağla masına yardım ediyor. Caleb her iki saniyede bir yanaklarını biliyor, ağladığım biliyorum ama ne onu nasıl avuıabileveğmu biliyorum ne de neden benim de ağlamadığımın cevabın, kendime verebiliyorum. Bunun yerine sessizce yürüyen Tobias la birlikte önden yürüyorum. Bana dokunmasa da dik yürümeme yardımcı oluvor. + + + Dostluk merkezine yaklaştığımızın ilk işaretleri, iğne ııcu kadar görünen ışıklar. Sonra kare ışıklar, parlayan pencerelere dönüşüyor. Bir sürü ahşap ve cam bina. Binalara ulaşmadan önce bir meyve bahçesinden geçmemiz gerekiyor. Ayaklarım toprağa batıyor ve başımın üzerindeki dallar birbiri üzerine büyüyerek bir tür tünelin oluşmasına neden oluyor. Yaprakların arasında düşmeye hazır karanlık elmalar asılı duruyor. Çürüyen elmaların keskin ve tatlı kokusu ıslak toprak kokusuyla birlikte genzimi yakıyor. Yaklaştığımızda Marcus, Peter ın yanından ayrılıyor ve öne geçiyor. Nereye gideceğimizi biliyorum, diyor. Birinci binayı geçip soldaki ikinci binaya yöneliyor. Seralar hariç bütün binalar aynı koyu renk ahşaptan yapılmış, boyanmadan bırakılmış. Açık bir pencereden kahkahalar duyuyorum. Kahkahalarla taş sessizliği arasındaki tezat sarsıcı geliyor. Marcus, kapılardan birini açıyor. Dostluk merkezinde olmasak hiçbir güvenlik önlemi olmamasına şaşardım. Bu top luluk, sıklıkla güven ve aptallık çizgisi üzerinde c am b a z l ık yapıyor. Binanın içindeki tek ses, ayakkabılarımızın gıcırtısı. Caleb ın ağladığını artık duymuyorum, gerçi öncesinde de

duymuyordum. Marcus, kapısı açık bir odanın önünde duruyor. İçeride Dostluk temsilcisi Johanna Reyes pencereden dışarıyı seyrediyor. Onu hemen tanıyorum çünkü Johanna nın yüzünü unutmak mümkün değil; ister bir kere ister binlerce kere görmüş olun. Sağ kaşının hemen üstünden başlayan kalın bir yara izi dudağının kenarına kadar iniyor. Bir gözü kör ve yara izi yüzünden peltek konuşuyor. Onu sadece bir kez konuşurken gördüm, hatırlıyorum. Yara izi olmasa çok güzel bir kadın olurdu. Ah, şükürler olsun, diyor Marcus u görünce. Kollarını açıp ona doğru yürüyor. Oysa kucaklamak yerine, sanki Fedakarlıktan olanların sıradan fiziksel temastan hoşlanmadığını hatırlamış gibi sadece omuzlarına dokunmakla yetiniyor. Sizinkiler birkaç saat önce geldiler ama sizin başaracağınızdan emin değillerdi, diyor. Sığınakta babam ve Marcus la birlikte olan diğer Fedakarlık üyelerinden bahsediyor. Onlar için endişelenmek aklıma bile gelmemişti. Marcus un omzunun üzerinden önce lobias la Caleb a. sonra benle Peter a bakıyor. 'Aman Tanrım, diyor, gözleri Peter m kana bulanmış gömleğinde dolaşırken. He men bir doktor çağırayım. Bu gvt-'e kalmanıza izin verebilirim ama kararı yarın toplulu ğumuz hep birlikte verecek. V e... Tobias la bana bakıyor. Yerleşkemizde Cesurların olmasından pek hoşlanmayacaklar. Bu yüzden varsa üzerinizdeki silahlan bırakmanızı rica etmem gerekiyor. Birden benim Cesurluktan olduğumu nereden bildiğini merak ediyorum. Üzerimde hala gri gömleğim var. Babamın gömleği. O anda babamın sabun ve ter kokusu burnumu dolduruyor, genzimi yakarken bütün beynimi ele geçiriyor. Ellerimi öyle şiddetli sıkıyorum ki tırnaklarım etimi kesiyor. Burada olmaz. Burada olmaz. Tobias, tabancasını kadına veriyor ama belime gizlediğim

silahıma davrandığımda elimi belimden uzaklaştırıyor. Sonra yaptığı şeyin anlaşılmaması için parmaklarını benimkilere doluyor. Silahlarımızdan birini tutmanın zekice olduğunu biliyorum. Ama silahı kadına teslim etsem içim daha rahat ederdi. Adım Johanna Reyes, diyor kadın, benimle ve lobiasla tokalaşırken. Cesurluk selamlaşması. Kadının, diğer toplu lu k ların adetleriyle ilgili farkındalığından etkileniyorum. Karşı karşıya gelmedikçe Dostluk topluluğundan olanların ne kadaı saygılı olduğunu hep unutuyorum. Bu T diye söze başlıyor Marcus ama Tobias onun sözünü kesiyor. ' Benim adım Dört, diyor, Bunlar datris, Caleb ve Beter. Birkaç gün önce Cesurlukta onun adının "Tobias olduğunu sadece ben biliyordum; bana kendisini açmasının bir parçasıydı bu isim. Artık Cesurluk merkezinde değildik ve ben ismini dünyadan saklamasının nedenini çok iyi hatırlıyorum; ismi hemen Marcus la ilişkilendiriliyor. Dostluk yerleşkesiııe hoşgeldiniz. Johanna gözlerini yüzüme dikiyor, sonra yapmacık bir gülümsemeyle, Hadi sizinle ilgilenelim, diyor. + + + İlgilenmelerine izin veriyoruz. Bir Dostluk hemşiresi, omzuma sürmem için Bilgelik tarafından geliştirilmiş bir merhem veriyor, sonra kolunu tedavi etmek üzere Peter'ı hastaneye götürüyor. Johanna yla kafeteryaya gidiyoruz. Caleb ve babamla birlikte sığınakta olanlar, birkaç Dostluk üyesiyle birlikte burada oturuyor. Susan ve birkaç eski komşumuz da burada. Odanın kendisi gibi sıra sıra ahşap masalar da upuzun. Bizi, tuttukları gözyaşları ve bastırılmış gülümsemelerle karşılıyorlar. Özellikle de Marcus... Tobias'ın koluna yapışıyorum. Ailemin bir parçası olduğu topluluğun, yaşamlarının ve gözyaşlarının ağırlığı altında eziliyorum. Dostluk üyelerinden biri, dumanı tüten bir sıvıyı burnuma dayıyor, Bunu iç. Diğerlerinin de uyumasına yardımcı oldu.

Rüya yok. Sıvı çilekler gibi pembemsi bir kırmızı renkte. Kupayı al dığım gibi hızla içiyorum. Sıvının sıcaklığı birkaç saniyeliğine vıne içimi daraltıyor. Son yudumum boğazımdan geçerken.ıha t lamaya başladığımı hissediyorum. Biri koridor boyunca bana eşlik ederek içinde yatak olan bir odaya götürüyor. Hepsi bu. İ K İ N C İ B Ö L Ü M GÖZLERİMİ DEHŞETLE AÇIYORUM. El.LERİM ÇARŞAFLARA yapışmış. Ama ne şehrin sokaklarında ne de Cesurluk merkezinin koridorlarında koşuyorum. Dostluk merkezindeki bir odada yataktayım. Havada talaş kokusu var. Kıpırdadığımda sırtıma batan bir şeyle yüzümü buruşturuyorum. Elimi uzattığımda parmaklarım tabancanın kabzasını kavrıyor. Bir an için Vill in önümde durduğunu görüyorum; ikimizde de silah var -eline, eline ateş edebilirdim, niye iiyleyapmadım, nedeni- ve neredeyse adını haykırıyorum. Sonra Will'iıı hayali kayboluyor. Yataktan kalkıp döşeği tek elimle kaldırıyorum, dizimden destek alarak tabancayı altına yerleştiriyorum. Silahı etimde hissetmemek daha berrak düşünmemi sağlıyor. Bir önceki günün adrenalin yüklemesi vok. Beni uyutan her neyse, etkisi geçmiş ama hala her yerim ağrıyor ve om zumdaki sızlamalar geçmek bilmiyor. Hala ayn. kıyafetlerleyim. Sabit diskin bir köşesi, yastığımın altından çıkmış; uyumadan hemen önce oraya ben sokuşturmuştum. Diskte simülasvon bilgileri ve Bilgeliktekilerin neler yaptıkları kayıtlı. Dokunmaya bile korkuyorum ama onu burada bırakamam, o yüzden yastığın altından alıp dolapla duvar arasına sıkıştırıyorum. İçimden bir ses diski yok etmenin daha iyi olacağını söylüyor ama annemle babamın ölümleriyle ilgili bütün kayıtlar bunun içinde ve sırf bu yüzden diski yok etmeyip saklamaya razı oluvorum. 4

Biri kapımı tıklatıyor. Yatağın kenarına oturup saçlarımı düzeltiyorum. 4 Cıirın, diyorum. Kapı açıldığında Tobias başını uzatıyor, kapıdan sadece göğsünden yukarısı görünüyor. Üzerinde hala aynı kot var. Siyah tişörtü yerine koyu kırmızı bir tişört giymiş; Dostluktakilerin birinden ödünç almış olmalı. Onun için fazla parlak bir renk, tişörtü ona yakıştıramıyorum ama başını pervaza yasladığında tişörtün, mavi gözlerinin daha açık renk görünmesini sağladığını fark ediyorum. Dostluk üyeleri yarım saat sonra toplanıyor. Kaşlaıını kaldırıp, bir parça abartarak ekliyor, Kaderimize karar vtrc çekler.' Başımı sallıyorum. Kaderimin bir avuç Dostluk üyesinin elinde olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Benim de. Ah. sana bir şey getirdim! Küçük bir şişenin kapağını açıp şehtaf bir sıvıyla dolu damlalığı çıkarıyor. Ağrı kesici. Her altı saatte bir alacaksın. Teşekkürler." Damlalığı boğazıma boşaltıyorum. İlaç bayat limon tadında. Tobias başparmağını kemerine geçiriyor, Nasılsın Beatrice? Sen bana Beatrice mi dedin? Şansımı deneyeyim dedim. Gülümsüyor. Kötü mü yaptım? Belki sadece özel durumlarda beni öyle çağırabilirsin. Mesela Kabul Töreni, Seçme Günü..." Duraklıyorum. Birkaç özel gün daha sayacaktım ama bunları sadece Fedakarlık topluluğu kutlardı. Sanırım Cesurlukta da kendi özel günleri ve tatilleri vardı ama ne olduklarını öğrenmeye fırsatım olmadı. Hem şu anda bir şey kutlama fikri o kadar saçma ki devam edemiyorum. Anlaştık. Tobias ın gülümsemesi sönüyor. Nasılsın, Tris? Yaşadıklarımdan sonra tuhaf bir soru değil bu, yine de zihnimi

okuyabileceği endişesiyle soruyu duyduğumda geriliyorum. Ona henüz Will olayım anlatmadım. Anlatmak istiyorum ama bunu nasıl yapacağımı kestiremiyorum. Kelimden sesli olarak dile getirme düşüncesi bile beni öylesine ağırlaş ııtıyoı ki yer döşemelerini göçertip yerin dibine düşebilirim I I B e n... Başımı birkaç kez sallıyorum. Bilmiyorum, Dört. Uyanığım. B e n... Başım, sallamaya devam ediyorum. Parmaklarım kulağımın altından geçirip başparmağını yanağımda gezdiriyor. Sonra eğilip beni öptüğünde vücudum tatlı bir sızıyla uyuşuyor. Kollarını kavrayıp gücüm yettiğince ona tutunuyorum. Tobias bana dokunurken, göğsümdeki ve midemdeki boşluk hissi neredeyse tamamen uçup gidiyor. Ona söylemem gerekmiyor. Will i unutabilirim - Tobias onu unutmama yardım eder. Biliyorum, diyor. Üzgünüm. Sormamam gerekirdi. Bir an için tek düşünebildiğim: Sen nereden biteceksin ki? Ovsa lobias ın yüzündeki ifade, onun birini kaybetmenin nasil bir şey olduğunu bildiğini hatırlatıyor bana. Küçük yaşlarda annesini kaybetmişti. Kadının nasıl öldüğünü hatırlamıyorum; sadece cenazesine katılmıştık. Birden onun doku/, yaşındaki halini hatırlıyorum; oturma odasındaki perdelere yapışmış, gri takım elbisesiyle gözlerini yummuş duruyor. Gözlerimin önündeki görüntü geldiği gibi kayboluyor; sanki hafızam benimle oyun oynuyor. Tobias beni bırakıyor. Hadi, sen hazırlan. 0 Kadınların banyosu iki kapı yanda. Yerler koyu kahven.ngı seramikle döşenmiş. Duş kabinlerinin duvarları ahşap ve hu bir duş kabini ana koridordan birer plastik perdevk avrılı yor. Arka duvarda bir yazı var: KAYNAKLARI KORUMAYI U N U TMA. SU SADECE BEŞ DAKİKA AKAR. Su buz gibi olduğundan duşun altında daha fazla kalmaya niyetim yok. Sol elimi kullanarak hızla yıkanırken, sağ

elimi hareket ettirmemeye çalışıyorum. Tobias'ın verdiği ağrı kesici hemen etki etti - omzumdaki acı şimdi cılız bir zonklamadan ibaret. Duştan çıktığımda yatağımın üzerinde temiz kıyafetler buluyorum. Bazıları sarı ve kırmızı, bunlar Dostluk renkleri. Aralarında griler var, bunlar da Fedakarlık renkleri; bu renkler nadiren birarada görülür. Sanırım bu kıyafetleri Fedakarlıktan olanlar bırakrı. Sadece onlar böyle bir şeyi akıl edebilir. Koyu kırmızı kot pantolonu giyiyorum, paçaları o kadar uzun ki birkaç kez katlamam gerekiyor. Üzerime bana fazlasıyla büyük gelen Fedakarlık gömleğini geçiriyorum. Kolları parmak uçlarıma kadar uzuyor, bu yüzden onları da katlıyorum. Sağ elimi hareket ettirmek canımı yaktığından yavaş ve küçük hareketler yapıyorum. Biri kapıyı tıklatıyor. Beatrice? Susanın yumuşak sesi bu. Kapıyı açıyorum. Getirdiği yemek tepsisini yatağın üzerine koyuyor. Onun kaybına dair bir işaret bulmak Lizere yüzünü inceliyorum -Fedakarlık Topluluğu başkanımn babası saldırıda hayatını kaybetti- ama eski topluluğumun karakteristik özelliği olan sakin bir azimden başka bir şe göremiyorum. l'y g u n bedende kıyafet bulamadığımız için özür dilerim, divor k ı;. Dostluk topluluğu kalmamıza izin verirse daha iyilerini bulacağımızdan eminim. "İdare ediyorum," diyorum. Teşekkürler. Vurulduğunu duydum. Saçların için yardımımı isrer misin? Ya da ayakkabıların? Reddetmek üzereyken aslında yardıma ihtiyaç duyduğuma karar verivorum. 4 Evet, teşekkür ederim. Aynanın önündeki tabureye oturuyorum, Susan arkama geçip avnadaki yansımasına bakmadan işine odaklanıyor. Bir an için bile aynaya göz atmıyor, sadece saçlarımı tarıyor. Ve omzumu, nasıl vurulduğumu, simülasyonu durdurmak için Fedakarlık sığınağından çıktıktan sonra neler olduğunu sormuyor. Kızın içini açıp baksam Fedakarlıktan başka bir şey

göremeyeceğimi düşünüyorum. Robert ı gördün mü? diye soruyorum. Ben Cesurluk topluluğunu seçerken, Susanın ağabeyi Robert, Dostlukta karar kılmıştı, o yüzden buralarda bir yerlerde olmalıydı. Onların karşılaşmasının da Caleb la benim karşılaşmam gibi olup olmayacağını merak ediyorum. di topluluğum için üzülürken, onu kendi topluluğu içi'1 üzülmek üzere yalnız bıraktım. Yine de onu tekrar görtbil mek güzel. Sesindeki noktalama tonundan konuyu kapatmak istediğini anlıyorum. Bunların şimdi olması kötü oldu,' diyor Susan. Liderlerimiz harika bir şey yapmak üzereydi. Sahi mi? Ne yapacaklardı? Bilmiyorum. Susan kızarıyor. Sadece bir şey yapmak ü z e re olduklarını biliyorum. Meraklı görünmek istemem, ama bazı şeyler dikkatimden kaçmıyor. Merak etsen de seni suçlamazdım. Saçlarımı taramaya devam ederken başım sallıyor. Babam da dahil olmak iizere Fedakarlık liderlerinin ne yapmayı planladıklarını merak ediyorum. Ve planları her neyse Susanın bunun harika olacağı varsayımına şaşırıyorum. Keşke o insanlara yine inanabilsem. Sanki daha önce inanmışım gibi... Cesurlar saçlarını düz seviyor, değil mi? diye soruyor Susan. Bazen, diyorum. Belik örmesini biliyor musun? Susan hünerli parmaklarıyla saçlarımı tutamlara ayırıp, sırtımın ortasını gıdıklayan bir belik örüyor. O işini bitirene kadar aynada kendimi seyrediyorum. Saçlarımı ördükten sonra minik bir gülümsemeyle kapıyı kapatıp çıkarken ona yine teşekkür ediyorum. Hala aynadaki yansımama bakıyorum ama kendimi göı müyorum. Susan ın parmaklarını hala ensemde hissediyorum: 15

annemle geçirdiğim son sabah onunkileri hissettiğim gibi Gözlerim yanarken taburenin üstünde öne arkaya sallanıyor, bu hatırayı kafamdan kovmaya çalışıyorum. Hıçkırmaya başlarsam. yüzümün kuru üzüm gibi buruşacağından, ağlamamın önüne geçemeyeceğimden korkuyorum. Dolabın üstünde bir dikiş kutusu görüyorum. İçinde bir makas ve iki renk iplik var: Kırmızı ve sarı. Örgüvü çözüp tekrar tararken sakinleşiyorum. Saçlarımı ortadan ayırıp dümdüz tarıyorum. Makası alıp çenemin hizasında tutuyorum. Annem gitmiş, her şey değişmişken nasıl aynı görünebilirim ki? Bunu yapamam. Mümkün olduğunca düz bir hiza tutturup saçlarımı kesmeye başlıyorum. Göremediğim için başımın arka tarafını kesmek kolay olmuyor, o yüzden parmaklarımla hissederek elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Sarı lüleler yerde yarım bir çember oluşturuyor. Aynada kendime bakmadan odadan çıkıyorum. + + + Daha sonra Tobias ve Caleb beni almaya geldiğinde bir önceki gün tanıdıkları insan değilmişim gibi bakıyorlar. Saçını kesmişsin, diyor Caleb kaşını kaldırarak. Şok a şatken bile gerçekleri dile getirmesi onun tam bir Bilgelik üyesi olmasının kamu. Yan yattığı için saçları dikilmiş» gözleri uykudan hala kan çanağı gibi. 16 Evet, diyorum. Uzun saç için... hava çok sıcak. Mantıklı. Birlikte koridordan yürüyoruz. Ayaklarımızın altındaki ahşap döşeme gıcırdıyor. Cesurluk verleşkesinde yankılanan ayak seslerimi özlüyorum; serin yeraltı havasını özlüyorum. Ama en çok geçen birkaç hafta korkularımı törpüleyen korkulu anları özlüyorum. Binadan çıkıyoruz. Dışarıdaki hava beni boğmaya çalışan bir yastık gibi üzerime çullanıyor. Her yer, parmaklarınla ortadan

ikiye ayırdığın yaprak gibi yeşil kokuyor. Marcus un oğlu olduğunu herkes biliyor mu? diye soruyor Caleb. Fedakarlıktakilerden bahsediyorum. O kadarını bilemem, diyor Tobias, Caleb a göz atarak. Sen de bu konuyu başkalarının önünde açmazsan sevinirim. Açmama gerek vok. Gözleri gören herkes bu sonuca ulaşabilir. Caleb kaşlarını çatarak ona bakıyor. Hem sen kaç yaşındasın? On sekiz. Küçük kız kardeşimle takılmak için fazla yaşlı olduğunu düşünmüyor musun? lobias küçük bir kahkaha atıyor. O senin küçük bir şeyin falan değil. İkiniz de kesin şunu, diyorum. Sarı kıyafetli bir grup in san önümüzden, camdan yapılmış geniş ve basık bir vapı.ı doğru yürüyor. Cam panellerden yansıyan gün ışığı gü/lcıimi l 7.ki mor. Filerimi kaşlarımın üzerinde siper edip yürümeye deam edivorum. Seranın kapılan ardına kadar açık. Yuvarlak seranın kenarlarındaki bitkiler ve ağaçlar su oluklarından ya da küçük gölcüklerden besleniyor. Tavandaki pervaneler, sadece sıcak havanın seranın içine dağılmasını sağlıyor, o yüzden çoktan terlemeye başladım bile. Ama önümdeki kalabalık dağılıp da manzara açıldığında terlediğimi unutuyorum. Seranın tam ortasında devasa boyutlarda bir ağaç var. Dalları seranın hemen her yerine yayılmış ve yerden fışkıran kökleri koyu renkli bir ağ oluşturuyor. Köklerin arasındaki boşluklardan toprak yerine su görüyorum; kökler metal direklerle desteklenmiş. Aslında şaşırmam gereksiz - Dostluk topluluğu hayatlarını bu türden tarımsal başarılara adamıştır. Tabii Bilgelikten aldıkları teknolojinin yardımını unutmamalı. Bir yığın kökün üzerinde oturan Johanna Reyesin saçlan vüzünün yara izi olan tarafını kapatıyor, lopluluk larihi dersinde, Dosduk topluluğunun resmi bir liderleri olmadığını

görmüştük - her şeyi oyluyorlar ve genellikle oy birliğiyle bir sonuca varıyorlar. Sanki tek bir zihnin farklı parçaları gibileı ve Johanna da onların ağzı. Dostluk üyelerinin yere bağdaş kurup oturmuş bacaklarım ağacın köklerine benzetiyorum. Fedakarlık üyeleriyse hemen mi! tarafımda neredeyse omuz omuza oturmuşlar. Gözlerim birkaç saniye kalabalığı taradıktan sonra nc aradığımı fark ediyorum: Annemle babamı. Zorlukla yutkunup unutmaya çalışıyorum. Tobias belime dokunup beni Fedakarlık topluluğunun arkasında bir yere yönlendiriyor. Oturmadan önce dudaklarını kulağıma dayayıp Saçların hoşuma gitti, diyor. Gülümseyecek gücü buluyorum ve oturduğumuzda kolumu onunkinin üzerine koyup ona yaslanıyorum. Johanna elini havaya kaldırıp başını eğiyor. Kaşla göz arasında sera sessizliğe gömülüyor. Bütün Dostluk üyeleri susuyor, bazılarının gözleri kapalı, bazılarının dudakları duyamadığım kelimelerle kıpırdıyor, diğerleri gözlerini uzaklara dikmiş. Geçen her saniye daha rahatsız edici bir hal alıyor. Johanna başını tekrar kaldırdığında artık taş kesmişim gibi hissediyorum. Bugün önemli ve acil bir sorunu çözmemiz gerekiyor, diyor kadın. Barışı isteyen insanlar olarak, şu anlaşmazlık ortamında nasıl bir yol izleyeceğiz? Seradaki Dostluk üyeleri yanındakilere dönüp konuşmaya başlıyorlar. Bunlar nasıl iş bitiriyor? diyorum konuşmalar sönmeye yüz tutarken. Onlar verimliliği umursamıyor, diyor Tobias. Asıl önem verdikleri konu anlaşma. İzle bak. Sarı elbiseli iki kadın ayağa kalkıp üç kişilik bir erkek grıı Una batılıyor. Genç bir adam yerinde kaydığında küçük çem- 19 tv ı vamndakilerle birlikte büyüyor. Bütün serada bu küçük K a la b a l ık la r çoğalıyor. genişliyor, sonunda sadece üç veya dört grup oluştuğunda sesler giderek azalıyor. Söylediklerini bölük

pörçük duyabiliyorum: Barış - Cesurluk - Bilgelik - sığınak - k a tılım..." Bu çok acayip, diyorum. Bence çok güzel, diyor Tobias. Ona tuhaf tuhaf bakıyorum. "Ne? Genç adam sessizce gülüyor. Hepsinin yönetimde eşit rolü var; her biri eşit derecede kendini sorumlu hissediyor. Büylece hayatı önemsiyorlar, herkese nazik davranıyorlar. Bence bu çok güzel. Bence böyle bir hayatın sürdürülmesi mümkün değil, diyorum. Elbette Dostluk topluluğunda işe yarıyor ama başka birileri banço çalıp çiftçilik, yapmak istemezse.'' Biri korkunç bir şey yaptığında konuşmak sorunu çözemiyorsa ne olacak? Tobias omuz silkiyor. Sanırım bunu öğreneceğiz. Sonunda büyük gruplardan birer kişi Johanna ya yaklaşıyor. Bunu yaparken büyük ağacın köklerine basmamak için dikkatli adımlar atıyorlar. Bizi de çağırmalarını bekliyorum, fakat Johanna nın etrafında oluşturdukları çemberde sözcüler sessizce konuşuyorlar. Ne konuştuklarını asla öğrencine)ece ğime dair bir hisse kapılıyorum. Bizim fikrimizi almayacaklar, değil mi? diyorum. Şüpheliyim, diyor Tobias. Biz şüphelenmek için doğmuşuz. Herkes söyleyeceğini söyledikten sonra yerine oturduğunda Johanna seranın ortasında tek başına kalıyor. Bize dönüyor ve ellerini önünde birleştiriyor. Gitmemize karar verdiklerinde n e r e y e gideceğiz' Hiçbir şeyin gü vende olmadığı şehre mi' Topluluğumuzun Bilgelikle, çok uzun zamandır yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. Ayakta kalmak için birbirimize muhtacız ve onlarla her zaman işbirliği içinde çalıştık, diyor Johanna. Ama geçmişte Fedakarlık topluluğuyla da güçlü ilişkilerimiz vardı ve geçen onca zamandan sonra uzatılan dostluk elini geri tepmenin doğru olmayacağını düşünüyoruz. Sesi bal kadar tatlı. Hareketleri de bal gibi yavaş ve özenli. Elimin tersiyle alnımda biriken terleri siliyorum.

Her iki toplulukla da ilişkilerimizi koruyabilmek için tarafsız kalmanın tek yol olduğunu hissediyoruz, diye devam ediyor kadın. Her ne kadar aramızdaki varlığınız hoş karşılansa da tarafsız kalma arzumuzu zora sokuyor. İşte zurnanın zırt dediği yere geldik, diye düşünüyorum. Belli şartlar altında, diyor Johanna, Her topluluktan insanların sığınabileceği bir sığınağı genel merkezimizde oluşturmaya karar verdik. İlk şartımız, yerleşkede hiçbir türden silahın bulundurulmaması. İkinci olarak, sözlü ya da fiziksel herhangi bir ciddi anlaşmazlıkta bize sığınanlardan ayrılmalarını isteyeceğiz. Üçüncü şartımız, bu yerleşkenin sınırları dahi liııdc yaşanan anlaşmazlığın, özel olarak bile konuşulmaması 2 I Ye son olarak, burada kalan herkes çevremizin iyileşmesine cta1'"- lışarak katkıda bulunacak. Bıı kararımızı Bilgelik, Dürüstlük ve Ycsurluk topluluklarına en kısa zamanda bildireceğiz. Bakışlarını Tobias'la bana çeviriyor. Yalnızca kurallarımıza ayak uydurabilecekseniz burada kalabilirsiniz,' diyor. Bu son kararımızdır. 0 Yatağımın altına sakladığım tabanca aklıma geliyor. Peter la benim ve Tobias la Marcus arasındaki anlaşmazlıkları da hatırlayınca ağzım kuruyor. Anlaşmazlıkları görmezden gelme konusunda pek iyi olduğum söylenemez. Uzun süre kalamayacağız, diyorum Tobias a çaktırmadan. Birkaç saniye önce hala belli belirsiz gülümsüyordu. Şimdi dudakları dümdüz bir çizgiyi andırıyor. Hayır, kalmayacağız! 22 Ü Ç Ü N C Ü B Ö L ÜM A k ş a m v a k t i o d a m a d ö n ü y o r u m v e t a b a n c a n i n h a l a yerinde olup olmadığını kontrol etmek için elimi döşeğin altına kaydırıyorum. Parmaklarım tetiğe değdiğinde alerjik bir tepkime gibi göğsüm daralıyor. Elimi geri çekip yatağın yanında diz çökerken bu histen kurtulmak için havayı yutarcasına ciğerlerime çekiyorum.

Senin neyin var böyle? Başımı iki yana sallıyorum. Kendine gel! Dağılan parçalarımı toplamak, ayakkabı bağcığını bağlamak gibi. Boğuluyormuşum gibi hissediyorum ama aynı zamanda güçlüyüm. Göz ucuyla bir hareket yakaladığımda elma bahçesine bakan pencereden dışarı bakıyorum. Johanna Reyes ve Marcus Eaton yan yana yürüyor, arada bir dalından nane yaprağı koparmak için duruyorlar. Onları neden takip etmek istediğimi bile düşünmeden odamdan fırlıyorum. 23 Onları gö/dcn kaybetmemek için koridorda deli gibi ko- >monım. Dışarı çıktığımda daha dikkatli olmalıyım. Seranın urak ucundan dolaşıp Johannayla Marcus'un bir dizi ağacın arkasında kaybolduğunu gördüğümde hemen başımı eğiyorum. Arkalarına dönüp bakmaları durumunda dalların beni saklayacağını umuyorum.... benim kafamı asıl karıştıran, saldırının zamanlaması, diyor Johanna. Jeanine sonunda planını tamamlayıp uygulamaca mı kovdu, voksa bir tür tahrik mi vardı acaba? / 4 4 Marcus'un yüzünü ağacın ikiye ayrılmış gövdesinin arasından görebiliyorum. Dudaklarını birbirine bastırıp "Hımmm, divor. 4 "Sanırım bunu hiç bilemeyeceğiz; diyor Johanna, yüzünün yaralı olmayan tarafındaki kaşını kaldırıyor. Öyle değil mır Muhtemelen.'1 Johanna adamın kolunu tutup ona dönüyor. Bir an için beni göreceğinden korkarak kaskatı kesiliyorum ama kadın, gözlerini Marcus'a dikiyor. İyice eğilip daha geniş gövdeli bir ağaca doğru emekliyorum. Sırtımı dayadığımda ağaç kabuğu sırtıma batıyor ama kımıldamıyorum. Ama sen biliyorsun, diyor Johanna. Jeanine1 in neden şimdi saldırdığını biliyorsun. Artık bir Dürüstlük üyesi olmayabilirim ama karşımdakinin sakladığı bir şey olduğunu hala

anlayabiliyorum. Merak, kendinden başka bir şeye hizmet etmez Johanna. Kadının yerinde olsam böyle bir yanıt karşısında patlardım ama Johanna nazikçe yanıtlıyor, Topluluğum tavsiyelerime güveniyor. Bıı kadar hayati bir bilgiyi bilirsem onlarla da paylaşabilirim. Bunu anlayacağından eminim, Marcus. Bildiğim her şeyi senin bilmemenin bir nedeni var. Uzun zaman önce Fedakarlık birtakım hassas bilgilere sahipti, diyor Marcus. Jeanine bu bilgileri çalmak için saldırdı. Ve dikkatli olmazsam bu bilgileri yok etmek için elinden geleni ardına koymayacak. Sana söyleyebileceklerim bu kadar. Ama emin im... Hayır! diye kesiyor Marcus onun sözünü. Bu bilgi, hayal edebileceğinden de önemli. Şehrin birçok lideri, bu bilgiyi Jeanine den korumaya çalışırken hayatını tehlikeye attı, hatta birçoğu öldü. Şahsi merakını gidermek için riski göze alamam. Johanna birkaç saniye sessiz kalıyor. Hava iyice karardığından kendi ellerimi bile zor görüyorum. Hava, toprak ve elma kokuyor. Neles alırken ses çıkarmamaya çalışıyorum. "Özür dilerim, diyor Johanna. Güvenemeyeceğin biri olduğumu düşünmene neden olacak bir şey yapmış olmalıyım. Bıı bilgiyi paylaşacak kadar güvendiğim bir topluluk tem slcisi yüzünden arkadaşlarımın hepsi öldürüldü, diye yanıtlı y r Marcus. 'Artık kimseye güvenmiyorum. 25 Kendimi tutamıyorum, onları görebilmek için bas ım, «mgd,- cin arkasından çıkarıyorum. Marcus ve Johanna, hareketimi fark edemeyecek kadar birbirlerine odaklanmışlar. Yakın duruyorlar ama birbirlerine dokunmuyorlar. Marcus'u böylesine yorgun görmemiştim. Johanna ise fazlasıyla kızgın görünüyor. Yine de yüz ifadesi yumuşarken rekrar Marcus un koluna dokunuyor, bu sefer dokunuşunda hafif bir şefkat seziyorum. Barış için öncelikle güveni sağlamalıyız, diyor kadın. Umarım fikrini değiştirirsin. Unutma ki her zaman dostun

oldum Marcus, hatta kimseler seninle konuşmak istemezken bile. Adama sokulup yanağından öpüyor, sonra rnevve bahçesinin sonuna doğru yürüyor. Marcus birkaç saniye öylece duruyor, her halinden donup kaldığı belli oluyor, sonunda o da yerleşkeye doğru ilerliyor. Son yarım saatte öğrendiklerim beynimin içinde vızıldıyor. Jeanine in Fedakarlık topluluğuna saldırmasının nedenini güç gösterisi olarak değerlendirmiştim, oysa sadece onların bildiği bir bilgiyi çalmak için saldırmış. Sonra Marcus'un söylediği bir şeyi hatırlayınca vızıldama kesiliyor: Şehrin birçok lideri, bu bilgiyi Jeanine den korumaya çalışırken hayatını tehlikeye attı. Bu liderlerden biri babam mıydı? Öğrenmem gerekiyor. Fedakarlık liderlerinin ölümü göze alarak saklamaya çalıştığı ve Bilgelik liderinin cinayet işleme- 26 sine neden olan bu önemli bilginin ne olduğunu öğrenmem gerekiyor. + + + Tobias ın kapısını çalmadan önce duraksıyorum ve içeriyi dinliyorum. 4 "Hayır, hiç dc öyle değil," diyor Tobias gülerek. "Öyle değil de ne demek? Aynısını yaptım işte. İkinci ses Caleb a ait. Yapamadın. Eh, yine yap o zaman! Kapıyı açtığımda Tobias ın bacaklarını uzatarak yerde oturmuş, bir kahvaltı bıçağını karşı duvara hırlattığı nı görüyorum. Bıçak dolabın üzerine koydukları büyük bir peynir parçasına saplanmış, sadece sapı görünüyor. Tobias'ın yanında duran Caleb inanamayan gözlerle önce peynire, sonra bana bakıyor. Onun bir Cesurluk mucizesi olduğunu söyle bana, diyor. Sen de yapabiliyor musun? Öncekinden daha iyi görünüyor - gözleri artık kırınızı değil,

hatta dünyayla yeniden ilgilenmeye başlamış gibi tanıdık merak kıvılcımları gözlerinde oynaşıyor. Kahverengi saçları dağılmış, gömleğini yanlış iliklemiş. Ağabeyim, nasıl göründüğü umrun da değilmiş gibi bütün özensizliğiyle yakışıklı görünüyor. belki sağ elimle, diyorum. Ama evet. Dört, Cesurluk Mucizelerinden biridir. Neden peynirime bıçak hrlatwğını/t sorabilir miyim? 2 -» "Pür t kelimesini d u y d u ğ u n d a Tobias gözlerime bakıyor. Lakabının mükemme lliği yansıttığını Caleb bilemez tabii. Caleb bir şey konuşmak için geldi, diyor Tobias, başını duvara yaslarken. Ve bir şekilde bıçak fırlatma konusu açıldı. Sohbetlerin vazgeçilmez, konusu, diye dalga geçiyorum, küçük bir gülümseme eşliğinde. Başını duvara dayamış, kolunu dizinin üzerine atmış dururken Tobias fazlasıyla rahatlamış görünüyor. Tuhaf kaçmayacak kadar birkaç saniye boyunca bakışıyoruz, yine de Caleb öksürerek boğazını temizliyor. Her neyse, ben odama dönsem iyi olacak, diyor önce Iobias a, sonra bana bakarak. Su fıltreleme sistemleri üzerine bir kitap okuyorum. Kitabı istediğim çocuk bana deliymişim gibi baktı. Sanırım bir kullanım kılavuzu ama müthiş bir şey. Susuyor. Kusura bakmayın. Muhtemelen siz de deli olduğumu düşünüyorsunuz şu anda. Asla, diyor Tobias yapmacık bir içtenlikle. Belki şu kullanım kılavuzunu sen de okumalısın, Tris. Hoşuna gidebilecek bir şeymiş gibi geliyor kulağa. İstersen ödünç verebilirim, diyor Caleb. Belki daha sonra, diyorum. Caleb kapıyı ardından kapatıp çıktığında Tobias a pis pis bakıyorum. C k sağol, diyorum. Caleb artık her fırsatta kulağımın dibinde su liltrelcınc sistemlerinin nasıl çalıştığım vızıldayıp duracak. Gerçi benimle konuşmak isteyebileceği başka şeylere tercih ederim bu konuyu.