Ruh Güzelliklerle Beslenir Hamza TEKİN. Bizim Şehrin Bülteni. 178 den 300 e. Kravatın Arkeolojisi. Pahalı Güvenlik Azalan İnsanlık



Benzer belgeler
Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

4. Habib-i Neccar Hz. Anma Etkinlikleri

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Azrail in Bir Adama Bakması

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

"Down Şefler Türkiye Projesi"

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

GÜL-AY Basın-Meslek İlkelerine Uyar. Yazı ve ilanlar imza sahiplerine aittir. Köşe yazılarına ücret ödenmez. Makalelerinden kendileri sorumludur.

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Gençlik Eğitim Programları DAVET


MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

dinkulturuahlakbilgisi.com

"Medeniyet" Üsküdar'da tartışılacak

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 1. DÖNEM )

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Sıra no Sûre Adı. Âyet sayısı O.B.E.B

ORDU İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI 2. DÖNEM (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN) ÜÇ AYLIK VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Anlamı. Temel Bilgiler 1

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

snevi den ( Me 8şirli) r H i k â y ele

Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

MÜSİAD İFTARI ANKARA

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

BÖLÜM: 2. Oruç Tutarken Nelere Dikkat Etmeliyiz? Orucu Bozan Durumlar. Orucun Kişiye ve Topluma Kazandırdıkları. Ramazan Bayramı Sevinci

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE


Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

PT/Mo SA/Tu ÇA/We PE/Th CU/Fr CT/Sa PA/Su

YASIYOR. MUYUZ. SASIYOR.. MUYUZ? Bismillahirrahmanirrahim MUHİDDİN YENİGÜN. (e-posta: yayınevi sertifika no: 14452

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

M14 esnevi den (şirli) r H i k â y ele

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Transkript:

Bizim Şehrin Bülteni RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 38 TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2013 ISSN 1305-5356 Takvalı ve erdemli bir şahsiyet olmak Nasip değil, talep meselesi Ruh Güzelliklerle Beslenir Hamza TEKİN 178 den 300 e Kravatın Arkeolojisi Pahalı Güvenlik Azalan İnsanlık Peygamberimiz Hangi Üniversiteden Mezundu? Mustafa ÖZCAN Yusuf YAVUZYILMAZ Mustafa AYDIN Vehbi KARAKAŞ

Kalite ve hizmet odaklı çalışan filizfidan yapı müşteri memnuniyetini ön planda tutan bir firmadır. Bünyesindeki markalarla yapı sektöründe toptan ve perakende hizmet vermektedir. Graniser seramik Ece vitrifiye,armatür ve banyo dolapları Penta armatür-sanica banyo sistemleri Durul banyo sistemleri Art floor laminat parke Bumay cam mozaik ve inox bordür Zaffiro cam mozaik Japar Damla banyo dolapları ve sayamadığımız birçok marka ile toptan ve perakende hizmet vermektedir. 2 Tel: 0264 241 39 04 - Fax: 0264 241 39 05 Küpçüler Mahallesi Karasu Yolu Caddesi No: 10/87 Erenler/SAKARYA www.filizfidanyapi.com.tr Seramik

Editörden Yusuf E. ERDEM İlk On Yılın Ardından Allah`a davet eden, sâlih amel işleyen ve: ben gerçekten müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet, 33) K ur ân, sünnet, ilim, iman, tevhid, ibâdet, cihad, ahlâk, takvâ, vahdet gibi temel İslâmî kavramları öne çıkarmaya gayret göstererek 2004 yılında başlayan yolculuğumuz aralıksız devam ediyor. 20 Nisan 2014 Cumartesi günü AKM de düzenlediğimiz geceyle bu yolculuğumuzda bizi yalnız bırakmayan okur ve yazarlarımızla buluştuk. Gecede emeği geçen bütün herkese şükranları sunuyorum. Faaliyetlerimiz sayfasında gecenin fotoğraflarını bulabileceğiniz gibi www.adabulteni.com adresinde de videosunu izleyebilirsiniz. Anarşi ve kaosun hortlatılmak istendiği şu günlerde her zamankinden daha çok birbirimize saygı duymaya ve anlamaya ihtiyacımız var. Oynanmak istenen oyunun farkına vararak uyanık olmalıyız. Meselenin park ya da ağaç meselesi olmadığını oyunun içindeki aktörler de dile getirmektedir. Oluşturulmak istenen kaosu seçimlere kadar sürdürmek için ellerinden geleni yapan dışardan destekli yerli taşeronlar ve ajanları değişik şehirlerde meydanlarda cirit atmaktadır. Oynanmak istenen oyun ve aktörleri herkesçe biliniyor artık. Devletimiz milletiyle arasına nifak tohumları ekmek isteyenleri deşifre edip gereken cezayı kesecek güçtedir. Müslümanlar olarak sabırla beklemekteyiz... Mübarek Ramazan ayının bereketini üzerimizde hissettiğimiz bu kutlu günlerin, oluşturulmak istenen kaos ortamının sona ermesi için bir vesile olmasını Yüce Yaradan dan niyaz ediyoruz. Yarınların bugünlerden daha huzurlu olduğu bir gelecekte buluşmak ümidiyle ADA da kalın! 3

içindekiler 6 Nasip değil, talep meselesi... Abdullah BÜYÜK 8 Ruh 14 Güzelliklerle Beslenir Hamza TEKİN 178 den 300 e 12 Adalet Sahir AKÇA Mustafa ÖZCAN Kravatın Arkeolojisi 18 20 Yusuf YAVUZYILMAZ Faaliyetlerimiz 4

26 Pahalı Güvenlik Azalan İnsanlık Mustafa AYDIN 28 Çocuklara Öykülerle Kırk Hadis Halil ATALAY 30 Yeni bir din(!) olarak bilim Prof.Dr. Ebubekir SOFUOĞLU 32 Zenginliğin Tebliğdeki Önemi Mehmet KUZU RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 10 SAYI: 38 TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2013 RİBAT EĞİTİM VAKFI Adapazarı Şûbesi Adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Sâhir AKÇA Yayın Kurulu: Sâhir AKÇA Yusuf Ertuğrul ERDEM Yusuf ERKAN Genel Yayın Yönetmeni: Yusuf Ertuğrul ERDEM 34 Peygamberimiz Hangi Üniversiteden Mezun Olmuştu Vehbi KARAKAŞ 36 Kureyş Suresinden Mesajlar Emine ATLI 38 İhlas Emin SAKARYA Reklâm Sorumlusu: Atilla YAKAR Tel: 0532 708 95 24 İrtibat Adresi: Cumhuriyet Mh. Hatip Sk. No.6 (İlim Yayma Kız Yurdu yanı) ADAPAZARI adabulteni@hotmail.com www.adabulteni.com Telefax: 0264.277 19 46 Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 274 69 24 Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri sorumluluğu yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez. İsim zikredilerek iktibas yapılabilir. BASIM TARİHİ: HAZİRAN 2013 ISSN 1305-5356 5

Abdullah BÜYÜK Nasip değil, talep meselesi Bütün kâinat toptan mü mindir. İnsan ve cinler dışında hiçbir varlığın İlahi emre aykırı hareket edebilme yeteneği yoktur. Yeryüzüne halife olarak gönderilen insanoğlu, iman ile küfür arasında serbest bırakılmıştır. Yani insana seçme özgürlüğü demiş olduğumuz irade verilmiştir. Ama insanın bu iradesini kendi mutluluğu için kullanmasını sağlamak amacıyla da müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderilmiştir. İnsan ile tabiat arasındaki en büyük fark, işte bu seçme özgürlüğüne sahip olup-olmama yönüdür. Bütün kâinat toptan mü mindir. İnsan ve cinler dışında hiçbir varlığın İlahi emre aykırı hareket edebilme yeteneği yoktur. Bununla birlikte insana kulluk görevini yerine getirebilmesi için bütün imkânlar verilmiş, sonsuzluklar diyarı olan ahirette hiçbir mazeretin kabul edilmeyeceği Kur an-ı Kerim de açıkça ifade edilmiştir: Bütün bu elçileri, güzel haberlerin müjdeleyicileri ve uyarıcılar olarak gönderdik ki onların gelişinden sonra insanın Allah karşısında hiçbir mazereti kalmasın. Allah gerçekten güç ve hikmet sahibidir. (4/15) Evet, insanın hiçbir mazereti ahirette kabul görmeyecektir. Yani hepimizin en çok yaptığı şey olan mazeret üretmek hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Önce kendi benliğimize sonra da içinde yaşadığımız topluma şöyle bir göz attığımızda maalesef yapamadığımız ya da yapmak istemediğimiz işlerle ilgili sürekli mazeret ürettiğimizi gözlemliyoruz. 6

İnsanın en büyük sorumluluğu, En Büyük e karşı sorumluluğudur. İnsanın Rabbine karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları olduğu gibi insanlığa karşı sorumlulukları da vardır. Kur ân insanın Rabbine karşı taşıması gereken sorumluluk bilinci için takva kavramını kullanır. İnsanlar arasındaki üstünlüğün ölçüsünün de bu sorumluluk bilincinin seviyesi olduğunu vurgular. Unutmayalım ki insanın en büyük sorumluluğu, En Büyük e karşı sorumluluğudur. İnsanın Rabbine karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları olduğu gibi insanlığa karşı sorumlulukları da vardır. İnsanın insanlığa karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları ise erdem kavramıyla ifade edilir. Bu sorumluluklar, insanın yeryüzünde halife olarak yaratılmasının doğal bir sonucudur. Allah a karşı yapmak zorunda olup da yapmadığımız görevlerle ilgili mazeretlerimizin ahirette özür olarak kabul görmeyeceği gibi dünyada kendi işlerimizle ve insanlığa karşı sorumluluklarımızla ilgili mazeretlerimiz de bize hiçbir yarar sağlamayacaktır. Öyleyse ne yapmalıyız? Ne yapacağımız belli. Mazeret üretmekten ve pasif bir iyi olmaktan vazgeçmeliyiz. Yaratılan herhangi bir bitki gibi etkisiz eleman olarak var olmak yerine insan gibi, adam gibi var olmayı tercih etmeliyiz. İyiliği yaymak, erdemli olmanın mücadelesini vermek nasip meselesi değil, talep meselesidir. Nasipleri dağıtan Allah, ezeli taksiminde bize insan olmayı nasip etmiş. İnsana akıl, irade ve vicdan lütfetmiş. Talep etmeyene erdemli olmak nasip olmaz. Erdemli olmayı nasip meselesi diye geçiştirmeye çalışanlar hasenatla yetinip, salihat için mücadele etmeyen pasif insanlardır. Böyle pasif olmayı tercih edenlere salihat nasip olmaz. Böyle tipler görünmeyi önceleyen, emeğe değil, sonuca bakan, taklitçi ve sorunlu bireylerdir. Bu tip bireylerin Allah ın Basir sıfatını doğru bir şekilde anlayamamışlardır. Bunun karşısında erdemli olmaya, her türlü iyiliği ve hayrı dünyaya yaymaya talip olanlar vardır. Bu tür şahsiyetler gıybet, haset ve iftiraya tevessül etmezler. Taklit etmek yerine tahkik ederler, kendileri için bir yeter noktası yoktur. Bilirler ki yeter diyen insan biter. Emek, gayret, zahmet ve sabırla takvanın ve erdemin mücadelesini verirler. Yük olmak, sorun çıkarmak yerine, yük almayı ve sorumluluk üstlenmeyi tercih ederler. Böyle model şahsiyetlerin hayatlarına baktığımızda şunu müşahede ediyoruz: Sıradan bir insanın ileri sürebileceği mani ve mazeretler bu şahsiyetler tarafından asla ileri sürülmemiştir. Örneğin, Bişri Hafi gençliğini meyhane köşelerinde kaybettiğini, Fudayl bin İyad bir zamanlar eşkıya reisi olduğunu, kıraat imamız Asım doğuştan âmâ oluşunu, İmam-ı Azam ın talebelerinden Hasan b. Zeyd 80 yaşın tahsile başlamak için çok geç olduğunu bahane etmemiştir. Kur ân da yer alan yirmi beş peygamberimize kulak verdiğimizde onlardan hiçbir mazeret cümlesi işitmiyoruz. Efendimizin hayatına baktığımızda kalk ve uyar emrine muhatap oluşundan itibaren onun hiç durmadığını, yeryüzünün en kapsamlı iman hamlesini başlattığını ve kendisini aktif iyi olmaya adadığını gözlemliyoruz. Hâsılı kelam, takvalı ve erdemli bir şahsiyet olmak nasip değil, talep meselesidir. İyiliği yaymak, erdemli olmanın mücadelesini vermek nasip meselesi değil, talep meselesidir. Nasipleri dağıtan Allah, ezeli taksiminde bize insan olmayı nasip etmiş. İnsana akıl, irade ve vicdan lütfetmiş. Talep etmeyene erdemli olmak nasip olmaz. 7

Hamza TEKİN Ruh Güzelliklerle Beslenir Herhalde bugün İslâm toplumunu ilgilendiren en karmaşık ve en çetrefilli mesele ve mevzu güzel eğlence ve güzel sanat konusudur. Çünkü bu mesele hakkında birçok insan ifrat ile tefrit, aşırılıkla ilgisizlik ve gevşeklik arasında dolaşıp durmaktadır. Herhalde bugün İslâm toplumunu ilgilendiren en karmaşık ve en çetrefilli mesele ve mevzu güzel eğlence ve güzel sanat konusudur. Çünkü bu mesele hakkında birçok insan ifrat ile tefrit, aşırılıkla ilgisizlik ve gevşeklik arasında dolaşıp durmaktadır. Çünkü bu mevzu akıl ve düşünceden daha çok hisleri, duyguları, vicdan ve ruhu ilgilendiren, onlarla ilgisi olan bir mevzudur. Bu gibi vicdan ve hisleri ilgilendiren mevzular, bir taraftan aşırılık ve bağnazlığa açık olduğu gibi diğer taraftan israf ve gevşekliğe ve aldırışsızlığa da açık ve müsait olan mevzu ve meselelerdir. Bu alanda öyle at koşturanlar var ki bunlar İslâm toplumunu sadece ibadet eden, ruhbanlık ruhuna dönüşmüş bir toplum olarak düşünüp tasavvur ediyorlar. Bu toplum hep çalışacak hep ciddi ve hep asık suratlı olacak; dudaklarında gülücük bulunması caiz olmayacak, bu toplumda eğlenene yer bulunmayacaktır. Ya da gülüp neşelenmek bunlara göre caiz olmadığı gibi şarkı söyleyip rahatlamak da hakları değildir. Dudaklar asla gülmeyecek, dişlerden gülücük parıltısı görülmeyecek, gönül ve kalp asla rahatlamayacak bu toplumda. Yani bunların istediği ve oluşmasını savundukları İslâm toplumunda, insanların yüzüne asla güzellikler oturmayacak, suratlarda güzellikler görünmeyecektir. Genellikle bu düşünce müntesiplerine bazı dindarların yaşam ve anlayış biçimi yardımcı oluyor. Bunları devamlı asık suratlı, alnı kırışık, öfke ve insanlara duydukları sevgisizlikten dolayı dişlerini gıcırdatır olarak görürsünüz. Çünkü bunlar umudu tükenmiş, umutsuzluk batağına batmış, yenik, mağlup yahut ruhi bunalımlar içinde debelenip duran psikopat insanlardır. Bu ayıplı yaşamlarına dini gerekçe ve dayanak gösterirler. Din adına içinde bulundukları hale gerekçeler getirirler. Yani içine kıvrılmış sıkıntı içinde olan bunalımlı yaşamını dine yük- 8

lerler. Burada dinin hiçbir günah ve suçu yoktur. Ancak bunlar dini son derece kötü anladıkları için, dinin nâs ve metinlerinden bazılarını alıp bazılarını terk ettikleri için böyle düşünürler ve böyle bir yaşam içinde bulunurlar. Bunlara bazen kendilerini sıkıntı içine sokarak aşırı gitmelerine cevaz verilebilir, ancak işte zorluk ve problem o zaman başlar. Çünkü kendilerine özel olan bu yaşam biçimini bunlar yaymaya ve bütün topluma dayatmaya kalkarlar. Bütün toplumun kendileri gibi aşırılık, guluv içinde olmasını arzu ederler. Kendi görüşlerini insanlara dayatır, bütün insanların aynı yaşam içine girmelerini arzu ederler. Bunların tam tersi olan başka bir düşünce tarzı içinde olan grup ise bütün şehevi arzuların gemini serbest bırakır, tüm yaşamı oyun ve eğlence olarak görürler. Yasak olanla-helal olan, kabul görenlegörmeyenler, helalle-haramlar arasındaki bütün perdeleri ve engelleri yok eder eritirler. Bunları da başıboşluğa çağırırken görürsün. Her şeyi helal ve yapılır gören bir görüşü yayarlar; fen ve sanat, rahatlama ve dinlenme adına fuhşiyatın ve günahın açığını ve gizlisini yaymaya çalışırlar. İşte bundan dolayıdır ki bu mevzuya, ötekilerin aşırılık ve bağnazlığından, bunların gevşeklik ve teseyyübünden uzak sahih ve sabit nasların ışığında, delaleti açık metinlerin aydınlığında insaflı bir bakış ve inceleme gerekir. Spor bedeni beslerse ibadet de ruhu besler. İlim aklı besleyip geliştirirken fen ve sanat da vicdanı besleyip gıdalandırır. İslâm gerçek hayatın ve yaşamın ve gerçeklerin dinidir. O, bütün insanları kapsar, herkesi içine alır. İnsanın aklını, bedenini, ruhunu, vicdanını bütün duygularını aydınlatır. Bunların hepsini ihtiyacı olan şeylerle itidal ve ölçü içinde besler ve geliştirir. Bunlar Rahman ın kullarının sıfatlarıdır. Bunlar ki: harcadıklarında ne israf ve ne de cimrilik ederler; ikisi, arasında orta bir yol tutarlar. (Furkan, 67) Bunların ahlâkı sadece mali işlerde böyle değildir; bu itidalli halleri her işlerinde temel ve ana kurallarıdır. İşte bu, vasat olan bir ümmetin vasat ve ölçülü bir yolu ve yöntemidir. Spor bedeni beslerse ibadet de ruhu besler. İlim aklı besleyip geliştirirken fen ve sanat da vicdanı besleyip gıdalandırır. Kur ân-ı Kerîm evrende bulunan fayda ve güzellik esaslarına dikkat çekip insanları uyarıyor. Eğer sanat ve fendeki ruh, güzelliği duymak ve tatmak ise yüce kitap buna zaten işaret edip uyarıyor. Birçok yerde bunu vurgulayıp güçlendiriyor. İnsanın dikkat ve nazarını güçlü bir şekilde yüce Rabbin varlığa tevdi buyurduğu güzellik ve hoşluğa yönlendiriyor. Bununla birlikte de o varlıktaki fayda esasına da dikkat çekiyor. Nitekim insan için güzellik ve ziynetlerden hem faydalanıp ve hem de istifade etmeyi meşru ve mubah kılmıştır. İhsan buyurduğu nimetlere minnet duyulması gereğini anlatırken buyuruyor ki: Hayvanları da o yarattı. Onlarda sizin için ısıtıcı şeyler ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz. (Nahl, 5). Bu varlıktaki fayda ve menfaat yönüne vurgudur. Bundan sonra devam ederek şöyle buyuruyor: Akşam eve getirirken, sabah otlağa çıkarırken onlarda bir güzellik bulursunuz. (Nahl, 6). Burası da güzellik yönüne tenbih ve uyarıdır. Bizi güzel, parlak Rabbani bir levhaya yönlendiriyor ve yöneltiyor. Bu öyle bir levha ki yaratılmış herhangi bir sanatçı ve sanatkârın elinden ve fırçasından çıkma değil; bizzat Halik Teâlâ nın kendi eliyle resmedip çizdiği bir levha ve güzelliktir. Aynı siyak ve beyanda Rab hazretleri şunları da söylüyor: Binmeniz için atları katırları, merkepleri, hayatı süsleyen nakışlar, bezekler olarak o yarattı; O, bilmediğiniz daha neler neler yaratmaktadır. (Nahl, 8) Binmek insana güçlü bir fayda sağlamakta ama süs ve ziynet ise sanatlı bir güzellikten faydalanmadır. İnsan ihtiyacının tam sağlanması ancak onunla gerçekleşiyor. Aynı sûrede bu baptan olarak yüce Rab, denizleri insanlara nasıl hiz- 9

metkar ve musahhar kıldığını anlatırken şöyle buyuruyor: Yemek için taze et, takınmak için değerli taşlar çıkarasınız diye denizi ve denizin üstünde suları yararak yol aldığını gördüğünüz gemileri, O nun cömertliğinden bir pay arayasınız ve belki şükredesiniz diye koyduğu tabii yasalara bağlı kılan O dur. (Nahl,14) Denizden elde edilen fayda, bedenin yararlanacağı, yenecek taze et unsuruna hasredilmemiş, ona süslenmek için giyilen ziynet eşyaları ve maddeleri de eklenmiştir. Bu süslerden göz ve ruh istifade edip faydalanırlar. Kurân a özel bu tevcihler birçok alanda tekrarlanmaktadır. Bu alanların içinde bitkiler, ekinler, hurma bahçeleri, üzüm bağları, zeytin alanları, benzeri olan ve olmayan nar meyvelerinin zikredildiği yerlerde de tekrarlanır. Yüce Rab, Enam Sûresi nin bir yerinde şöyle buyurur: O dur ekilip biçilen ve hem de kendi başına yetişen bahçeleri, var eden hurma ağaçlarını, çeşit çeşit mahsuller veren tarlaları, zeytin ağacını ve narı meydana getiren: hepsi birbirine benzer ve hepsi birbirinden çok farklıdır. Olgunlaştığında onların meyvelerinden yiyin ve yoksullara mahsulün toplandığı gün haklarını verin. Ve Allah ın nimetlerini israf etmeyin: kuşkusuz o müfsitleri sevmez. (Enam, 141) Aynı surenin başka bir yerinde ekinleri, üzüm bağlarını ve hurma bahçelerini zikrettikten sonra şöyle der:.mahsul verdiği ve olgunlaştığı zaman onların meyvesine bakın! Şüphesiz bütün bunlarda inanacak insanlar için mesajlar vardır. (Enam, 99) Demek ki insan bedeni meyveler olgunlaştığında onlara bakmaya da ihtiyaç duyuyor. Böylece insanın bütün düşüncesinin ve tek arzusunun midesini doyurmak olmadığı meydana çıkıyor. Böylece insanı yüceltiliyor. İnanan; evrendeki ve insan yaşamındaki güzelliği en derinden duyan ve hisseden kişidir. Kurân bahçesinde dolaşan bunu açık bir şekilde müşahede edip görebilir. Yüce kitap, inananın gönlüne evrende mevcut olup onun altında, üstünde çevresinde, göklerde ve yerde, bitkilerde, canlılarda ve bizzat insanın kendinde bulunan güzellikleri hissettirip duyurur, bu güzelliklerle onu doyurur. Göklerdeki güzelliği görüp seyretmemiz için şu âyeti okuruz: Onlar üstlerindeki gökyüzüne hiç bakmıyorlar mı?. Onu nasıl inşa ettik, güzelleştirdik ve nasıl bütün kusurlardan, eksikliklerden arındırdık? (Kaf, 6). Yerdeki güzellikleri ve bitkilerdeki cemali görmek için şu ayeti okumamız yeterlidir: Ve yeryüzü ki; biz onu genişletip yaydık, üzerine sağlam dağlar yerleştirdik ve üstünde her cins güzel bitki yeşerttik. (Kaf, 7) Biz gökyüzüne büyük takımyıldızları serpiştirdik ve onları seyredenler için süsleyip bezedik. (Hıcr, 16) Peki kimdir yerleri ve gökleri yaratan ve göklerden sizin için su indiren? Öyle su ki, onunla, sizin bir tek ağacını bile yeşertemeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yeşertiyoruz (Neml, 60) İnanan kişi bu evrende gördüğü ve müşahede ettiği her şeyde yüce Rabbin icat edici ve sanatkâr elini görür. Yaratılmışların suretlerindeki ve yaratılışlarındaki güzelliklerin içinde Allah ın güzelliğini müşahede eder. Her şeyi şaşmaz bir düzene bağlayan Allah ın işidir bu (Neml 88) O yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. (Secde, 7) İşte inanan bir kişi etrafında seyrettiği bu varlıktaki görüntü ve parıltıları görerek güzelliği sever, güzelliğe bağlanır ve güzelliğe meftun olur. Çünkü bunların hepsi Allah ın güzelliğinin bir eseri, bir aksi, bir tezahürüdür. O güzelliği sever çünkü cemal ve cemil yüce Rabb in güzel isimlerinden, yüce sıfatlarında biridir. İnanan güzelliği sever çünkü onun Rabbi cemildir, güzeldir; güzelliği sever. Allah cemildir; cemali ve güzel olanı sever. Yüce Rasûlün arkadaşlarına öğrettiği budur. Onlardan bazıları güzelliğe düşkün olmanın imana aykırı bir şey olduğunu ya da Allah ın sevmediği büyüklenme ve böbürlenme dairesine girdiğini sanmışlardı. Çünkü Efendimiz diyordu ki: Gönlünde ve kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremeyecektir. Bu sözü dinleyenlerden birisi demişti ki; Ey Allah ın Resulü kişi elbisesinin, ayakkabısının ve diğer giysilerinin güzel olmasından hoşlanır. Bunlar kibre girer mi?. Bunun üzerine Efendimiz: Hayır! Çünkü Allah cemildir, güzeldir; güzel olanı ve cemil olanı sever. Kibir hakka karşı aldırışsız olmak ve insanları küçük görmektir demişti. Yüce Rasûl Ebu Musa ya demiş ki: Ben senin dünkü kıraatini dinledim, sana Davut neslinden bir ahenk ve mizmar verilmiş. Ebu Musa demiş ki; Ey Allah ın Resulü! Eğer senin dinlediğini bilseydim biraz daha güzel ve tecvitli okumaya çalışırdım. Yine buyururlar ki; Cenabı Hak nebiye kuranı güzel sesle, aşikâre ve açıktan okuması için verdiği izin gibi başka bir şeye izin vermemiştir. İslâm güzeli hissetmeye, tatmaya ve sevmeye çağırdığına göre aynı zamanda bu hisleri, bu tatları ve bu sevgiyi en güzeli ile ifade ve açıklamayı da meşru kılmıştır. İnanan bunu eğlencesinde ve inşa ettiği sanatında göstererek ruhunu yüceltmelidir. 10

BELPAŞ

Sahir AKÇA Adalet İslâm toplumlarında adâlet terimi; insanın Allah, toplum, canlı varlıklar, maddî tabiat ve diğer insanlarla ilişkilerinin mahiyetini ve da yanacağı temel ilkelerin doğru tespiti için be lirleyici bir kriter olarak tanımlanır. Adâlet; mastar olarak, yâni memba, kaynak olarak; düzeltmek, eğri bir yoldan doğru bir yola yönelmek, eşit ve muadil olmak, dengede tutmak, tartmak gibi anlamlara gelir. Doğruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkâniyet sâhibi olma mânalarına da işaret edilmiş olur. Bir başka deyişle sapmazlık, kesin doğru ve tam düzgünlüktür. Arapça bir kelime olan adâlet, adî kökün den türemiş olup bir şeyi yerli yerine koymak, hakkını vermek, eşit ve denk yapmak demektir. Adâlet, zulmün karşıtı bir kelime olarak çoğunlukla hak ile eşanlamlı biçim de kullanılır. İslâm toplumlarında adâlet kavramının ictimaî-siyasî hayat içerisinde işgal ettiği ye rin kendine has bazı nitelikleri olduğu görü lür. Düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamındadır. Adâlet kavramını tek bir tanımla ifade etmek zordur, bu onu tam ifade etmez, ihtiva ettiği, ihata ettiği alan çok geniştir. Adâlet olayını çeşitli cepheleriyle anlatan sözcükler; adl, muadil, itidal, kıst, kast, istikâmet, vasat, nasip, hisse, mizan, vs. gibi. Hakkâniyet, doğruluk, müsâvât gibi ve ayrıca kötülükten arınmış vicdanın ifrat ve tefritten uzak olarak itidal çizgisinde gördüğü her çeşit meşru hareket mânaları da verilmiştir. Adâletin karşıtı zulümdür, tuğyan, meyl, inhiraftır. Düzgün ve usûlüne uygun olmayan şeye cevr-haksızlık ve eziyet denir. Said b. Cübeyr (Rha) Adl kavramını; 1. Allah ın emrine uyarak hükmedilirken adâletli, yâni insaflı olmak, 2. Sözde, konuşmada, haberleşmede adâlet olması, 3. Kurtuluşun sebeplerine sarılma, yâni doğru davranışlara, sâlih amellere yönelme anlamındaki adâlet, 4. Allah a eş koşmaktan sakınmaktır, diyerek dörde ayırır. İslâm, hukuk önünde herkese eşit davranmayı, kültür, bilgi ve mevkî farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamayı emreder. İşte adâlet budur. Yâni, her fert ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli-zayıf farkını göz önüne almış bir adâlet anlayışı getirmiştir. Ey iman edenler adâleti ayakta tutarak Allah için şâhitlik edenler olun. Kendinizin, ana ve babanızın aleyhinde bile olsa (şâhitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adâletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adâleti yerine getirebilmek için hevâ ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa,135) Yeryüzündeki beşerî sistemlerden hiçbirisinin düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı, İslâm ın kefil olduğu mutlak adâleti tekeffül edebilmesine imkân yoktur. İslâm, kendisine inananları bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarındaki münasebetlerini Allah ın rızasına uygun bir şekilde ayarlamalarını ve yine Allah için doğru şâhitler olmasını emretmektedir İslâm ın emrettiği adâlet doğrultusunda kâinat düzeninin ayakta durması tabiî bir hadisedir. Adâlet mülkün temelidir. Adâletin olmadığı yerde zulüm hâkimdir. Allah ın emirlerinin uygulandığı bir ortamda hiçbir kimseye zerre kadar zulüm yapılmaz. Bu konu da Kur an-ı Kerim de çokça âyetler vardır. Efendimiz (sav) de adâlet ve adâletle hükmedenler hakkında birçok hadîs zikretmişlerdir: Hükmünde, yönetimi ve velâyeti altındakiler hakkında adîl davrananlar, Allah katında nurdan minberler üzerinde olacaklardır. (Müslim, İmâre, 18). 12

Âdil devlet başkanı ve idareciler mahşer yerinde Allah ın yüce lûtfuna ve himâyesine mazhar olacakların öncüleridir. (Buhârî, Edep, 36). Adâlet; İnsan-insan, insan-eşya ilişkilerini, münasebetlerini ve devletle olan alâkasını, Allah ın indirdiği hükümlere göre düzenlemenin adıdır. Yâni, Allah ın emrini emrettiği şekilde yerine getirmektir. Geniş kapsamlı bir kavram olan adâletin zıddı zulüm, gadr, insafsızlık ve haddi aşmaktır. Maalesef Müslümanların üzerinde yaşadığı topraklarda Adâlet mefhumu korkunç değişikliklere, yâni zulümlere uğramıştır. Zâlim iktidarlar, kendi kanunlarını-nefislerinin uydurduğu kanunları Adâlet Istılahı nı kullanarak kitlelere kabul ettirme zulmündedirler. Dolayısıyla Zulüm adâlet olarak sunulmaktadır. Allah (cc) insanı adl üzere, yâni düzgün, dosdoğru ve her bir organını yerli yerinde yarattı. Onun yaratılışı dünya hayatını rahatlıkla sürdürmesine imkân sağlar. (İnfitar, 6-7) İnsanın da bu yaratılışa uygun davranması gerekiyor. Çünkü adâlet; insan, toplum ve tabiat hayatının nizamınıdüzenini sağlar. Bu da ancak İslâm la mümkündür. Yâni, kâinattaki mizan ıölçüyü - dengeyi koyan Allah (cc) olduğuna göre, insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adâleti de ancak O nun koyduğu ölçüler sağlayabilir. Kur an da, insanlara adâletle iş görmeyi, adâleti yerine getirmeyi emreder. (Nahl-90, Nisa-58) Âyetlerde emredilen adâletin muhtevası oldukça geniştir. Hayatın her cephesinde, davranışlarda, hüküm ve karar vermede, insanların haklarını ödemede, sevmede ve ilgi göstermede, yönetim işlerinde ve eğitimde dosdoğru hareket etmek, düzgünce iş yapmak, herkesin hakkının vermektir adâlet. İnsanların renklerinden, kültür ve eğitim düzeylerinden, ırklarından veya geldikleri bölgelerden, toplumsal statüleri-mevkileri açısından dolayı farklı davranmamak, haklarına tecavüz etmemektir. Adâletin uygulama sahası geniştir. Yalnızca hukuk-mahkeme alanlarında düşünmek yanlış-eksik olur. Bir şeyi eşit düzeyde yapmak veya ait olduğu yere koymaktır. Ahlâk ve davranışlarda, işleri yürütürken veya hakları sâhiplerine verirken dengeli olmak ve insafla hareket etmek adâlet gereğidir. İslâm, adâlet ahlâkını, dinî bir emir ve toplumsal düzenin temeli olarak görmüş, adâletle davranan âdil kimseleri övmüş, adâletten ayrılarak zulme sapmış olan zâlimleri de hem kötülemiş hem de can yakıcı azapla tehdit etmiştir. (36. sayımıza bakılabilir.) Mizan ın, yâni terazinin iki kefesinde eşit olarak tartılıp bölüştürülen şeydir. Tıpkı adâlet gibi, eşitleme, orta yolda olma, sağa-sola sapmama anlamlarına gelir. İktisad kelimesi de aynı kökten gelir, adâlet ve hak ile davranma, aşırı bir yöne sapmadan orta yolu izleme demektir. (34. sayımıza bakılabilir.) Kur an, adâlet ahlâkını bazen Kıst kelimesiyle bildiriyor; insaf, merhamet, adâletle verilen, adâletle bölüştürülen nasip demektir ve Kıst sâhiplerini övüyor. (Maide-42, Hucurât-9, Mümtehine-8.) Bu kökten gelen Eksat ; daha adâletli, hakka daha yakın, Kıstas ise; dosdoğru ölçü, insaflı ve adâletli ölçü, mizan anlamlarındadır. (İsrâ-35.) İslâm düşüncesinin temelinde kitap ve mizan vardır. Müslümanlar Kitab a- Kur an a uyarak Mizan ı yerine getirirlerse, yâni ölçülü davranıp aşırılığa, yanlış yollara sapmazlarsa, Kıst ı- Adâleti sağlarlar. Mizan ın dengesi bozulduğu zaman, adâlet kaybolur gider, insanlar en tabii haklarını bile alamazlar. Zâlimler de gücü ellerine geçirdiklerinde zulümler artar. Güç ve iktidar adâletin emrinde olmalıdır. Bu da insanların Kitab a ve O nun hükümlerine uyup, mizan ı yâni ölçüyü korumaları ile mümkün olur. Kendilerini hukukun üstünde gören güçler, adâlet anlayışını çiğner geçerler. (İşte Ülkemizin uzun yıllar boyu Hukuk yönünden perişan hâli. Yapılan kanunlar hukuka uygun olmazsa adâleti tesis etmesi imkânsızdır.) Kur an ın emrine göre müminler, bütün davranışlarında adâletli olmak mecburiyetindedir. Adâletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki dengeye ve düzene uyum sağlatır. Ölçülü hareket mutluluk kazandırır, çevreye zarar vermekten kurtarır. Denge ve olgunluk ancak adâletin her sahada uygulanması ile mümkün olur. Adâlet aynı zamanda Takva ya yakın olmanın şartlarından birisidir. (Maide-8.) Bir başka dikkat çeken nokta da, Allah kendi sözünün-kitabının doğruluk ve adâlet bakımlarından tastamam olduğunu belirtir. Öyle ise adâletli ve doğru olmak, O nun sözüne-kitabına uymakla gerçekleşir. Kur an a göre gerçek adâletin ölçüsü hakka uymaktır. (Araf-159.) Hak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, hak kime aitse ona vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakkı ölçü almak, herkes ve her şeyin hakkını korumakla adâlet yerine getirilir. İslâm, hakların yerine ulaşması için adâleti ve kıst ı emrederken İlâhî adâletin de âhirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildirir. (Enbiya-47, Yunus-54.) Fıkıh da adâlet, mahkemede şâhitlik eden ve hüküm verenlerin âdil olmalarıdır. Kur an, insanlar arasındaki davaların çözümü için ancak adâlet sâhiplerinin şâhitliklerinin geçerli olabileceğini açıklar. (Talak-2.) Mahkeme işlerinde de adâlet, hak ile hükmetmektir. (Nisa-58, Maide-52.) İman edenlerin her konuda Allah ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Eğer öyle yapmazlarsa kâfir, zâlim veya fâsıklardan olacakları Maide Sûresi 44, 45 ve 47. âyetlerde beyan edilmektedir. Gerçek adâletin hâkim olduğu ve uygulandığı bir dünyada yaşamak temennisiyle. 13

Mustafa ÖZCAN 178 den 300 e İran halkı neden mollalara düşman kesilmiştir? Bal tuttukları parmaklarını yalamalarından dolayı. Bu, Şah döneminden daha çarpık bir ekonomik yapıdır. Şah sonrasındaki tek iyileştirme, soygunun daha demokratik ve daha katılımcı olmasıdır. Şah dönemindeki 178 kişilik liste devrimle birlikte 300 e çıkmıştır. Lakin Şah ın 178 adamı Nejad ın dediği gibi İran servetinin yüzde 60 ını mı ellerinde tutuyorlardı? 14

Hıristiyanlıkta karşılaştığında ve onu yenemediğinde de Roma nın yaklaşımı aynı olur. Cephe üzerinden yenemediğini sızarak ve bozarak yener. Kendi şartlarında teslim olur. Veya bükemediği eli öper. Stalin de II. Dünya Savaşı sırasında Vatikan ı hafife alarak kaç tümeni var? diye sormuştur. Vatikan ise tümensiz ve tanksız-topsuz savaşla sırtını yere getirir. Mücahitler Afganistan üzerinden, Solidarnasi/ Dayanışma Sendikası ise Katolik Polonya üzerinden SSCB yi tuşa getirir. Stalin in halefleri tümensiz Vatikan ın Polonya daki manevi birlikleri karşısında pes ederler. Savaş önce kalplerde sonra bileklerde kazanılır. Stalin ise aklı gözüne indiğinden kalp durağını unutmuş ve savaşın sadece kılıçla ve bilekle kazanılacağını sanmıştır. Bütün materyalistler geri zekâlıdır. Stalin de şüphesiz öyleydi. Elbette ABD İslâm ı kendi lehine kullanmak isteyecektir. İran ın bugünkü egemenleri gibi... İster Müslüman ister gayri Müslim olsun, samimiyetsizler ancak onu kullanmış olurlar. Lakin İranlılara göre samimiyetsizlik sadece İran karşıtlarından sadır olabilecek bir husustur. Zira onlar kendilerini hakikatin yerine koyarlar. Onun için Allah da onlarla birliktedir(!) İyilik onların, kötülük karşıtlarının karakteridir(!) İran son sıralarda Seyyid Kutup un kavramını istismar ederek Türkiye yi Amerikan İslâmcısı olarak ilan etmiştir. İran Cumhurbaşkanı Nejad İranlı 300 kişinin ülkenin servetinin yüzde 60 ını ellerinde topladıklarını açıkladı. Tersinden Yahudiler de böyle düşünürler. David Frum ve Richard Perle şerrin kaynağını İran ve benzerlerinde görür ve bu hususta Şeytana Son kitabını da yazmışlardır. İran son sıralarda Seyyid Kutup un kavramını istismar ederek Türkiye yi Amerikan İslâmcısı olarak ilan etmiştir. İran intihalci olduğu gibi aynı zamanda iftiracıdır da. Hedefine ulaşmak için her şeyi kullanır. Sözgelimi Seyyid Kutup tan devşirdiği Amerikan İslâmı tabirini ulu orta kendisinden başka herkese yamar. Herkesi bununla yaftalar. Hizbullah modeli ve projesini de Said Havva nın Cündullah isimli kitabından devşirmiş ve uyarlamıştır. Şii özünü muhafaza etmekle birlikte velayet-i fakih doktrini de Mehdi den önce siyasal İslâm anlayışını dirilten Müslüman Kardeşlerden mülhemdir. Türkiye nin Amerikan tarzı İslam anlayışını temsil ettiğini düşünürler ama Ail Ekber Salihi, NATO nun Afganistan da kurtarıcı olduğunu öngörmektedir. Keza onlara göre ABD, Irak ta da Saddam ı devirerek kurtarıcı bir rol oynamıştır. Amerikancı olarak damgaladıkları Saad Hariri Vesim Hasan ın suikasta kurban gitmesinin ardından Hizbullah destekli Lübnan hükümetinin devrilmesini istemiştir. Halbuki ABD ve AB tersine istikrar adına Hizbullah hükümetine destek vermektedir! Kimin eli kimin cebinde belli değildir. Bundan dolayı da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Nasıl oluyor da Afganistan, Irak ve Lübnan da İran ve ABD aynı hükümetleri desteklemektedir? Daha ötesinde Salihi, ABD nin Afganistan a terö 15

re karşı mücadele ettiğini ifade etmektedir. Alaeddin Burucerdi de TBMM çatısı altında Esat ın gitmesi halinde Suriye ye teröristlerin veya terör yandaşlarının istila edeceğini söylemiştir. İran, Amerikan karşıtlarını teröristler olarak nitelendirmektedir. Gerçekte kim Amerikancı veya kim karşıtı? Amerikan taraftarlığını ve karşıtlığını bu kadar indirgemek insanların aklıyla oynamaktır. Ve maniple etmektir. İslâm dünyasını zıtlığıyla parçalayan İran, Amerikan çıkarlarına en fazla hizmet eden ülke durumuna gelmiştir. Bugün İran, İslâm kapitalizmini temsil ediyor. Kanıt mı? İran Cumhurbaşkanı Nejad ın sözleri. İran Cumhurbaşkanı Nejad İranlı 300 kişinin ülkenin servetinin yüzde 60 ını ellerinde topladıklarını açıkladı. Bu gelir dağılımı ve sosyal adaletsizliğin, model ülke ABD den bile çarpık olduğunu gösterir. İran halkı neden mollalara düşman kesilmiştir? Bal tuttukları parmaklarını yalamalarından dolayı. Bu, Şah döneminden daha çarpık bir ekonomik yapıdır. Şah sonrasındaki tek iyileştirme, soygunun daha demokratik ve daha katılımcı olmasıdır. Şah dönemindeki 178 kişilik liste devrimle birlikte 300 e çıkmıştır. Lakin Şah ın 178 adamı Nejad ın dediği gibi İran servetinin yüzde 60 ını mı ellerinde tutuyorlardı? Yoksa mollalar daha mı fazla götürdü? Şah ın son döneminde 178 kişilik liste meşhur olmuştu ve bunlar ülke dışına döviz kaçırıyorlar ve halk da bunları çapulcu ve soyguncu olarak nitelendiriyordu. Aralarında General Ovaysi gibiler de bulunuyordu. Şah İran ı ile Humeyni sonrası İran arasında zerre kadar değişiklik yok. Soygunsa soygun. İnsanları ilahlaştırmak veya putlaştırmak ise o da eksik değil! Şah döneminde seküler şahıslar putlaştırılırken devrim sonrasında ise dini şahısları kutsileştirilmekte! Ali Şeriati İran da rejimler ve hanedanlar değişse de gelen iktidarların giden iktidarları kopya ettiklerini ve bir biçimde gelenlerin gidenleri reenkarne ettiklerini ifade eder. Şah İran ı ile Humeyni sonrası İran arasında zerre kadar değişiklik yok. İran devrimi koptuğunda bu ülkede olan ve devrim hatıralarını kitaplaştıran Yurdanur Aksoylar Çetirge, Namludaki Karanfilden Şeriata (İran) adlı hatırat kitabında (Bilgi Yayınevi, sh. 88) İran da bir kült olarak iktidarları ve muktedirleri ilahlaştırma geleneği olduğuna parmak basar. Ali Şeriati hem bundan ve hem de bu geleneğin reenkarne edilmesinden bahseder. Mısırlı Recep el Benna, Eş Şia ve s Sünne adlı kitabında da Şah dönemindeki soyguncular 178 iken Veliyyi fakih idaresinde bu 300 e baliğ olmuştur. Değişen şey yok. Şah ın bürokratlarının yerini ulema-bazar ve Pasdaran üçlüsü almıştır. buna değinir ve daha önce şehinşahlık bir biçimde kutsandığı gibi bunun zamanla Ehl-i Beyt e yöneltildiğini ifade eder (sh. 20-21). Şah döneminde Şehinşahlık üzerine yapılan perestiş (kutsama), zamanla Veliyyi fakihe geçmiştir. Şah dönemindeki soyguncular 178 iken Veliyyi fakih idaresinde bu 300 e baliğ olmuştur. Değişen bir şey yok. Şah ın bürokratlarının yerini ulema-bazar ve Pasdaran üçlüsü almıştır. Netice itibarıyla, İran ı yıkan 300 Spartalı adam değil Nejad ın çetelesini tuttuğu ama geçiştirdiği İran ın 300 kişilik yeni soyguncu şebekesi ve şişman kedileridir. Zaman kavramları ve kullananları test etmektedir. Türkiye ye, Amerikan İslâmını temsil ediyor diyenler biraz aynaya baksınlar! 16

SAKARYA MARMARA SPOR SAKARYA MARMARA SPOR DOĞUKAN TEKSTİL TİC. ve SAN. LTD. ŞTİ. Şirket kurucularının tecrübelerini, yeni oluşum ve stratejilerle birleştirmeleriyle 15 yıldır faaliyet göstermektedir. Doğukan İş Elbiseleri ve Sakarya Marmara Spor markalı ürünlerimiz piyasada kaliteli işçiliğiyle tanınmış atölyelerimizde titizlikle hazırlanıp, kendi alanında uzman kalite kontrol elemanlarımızın denetiminden geçtikten sonra müşteri beğenisine sunulmaktadır. Firmamız İş Elbiseleri, Spor Giyim, Bilimum Spor Malzemesi, Forma Takımları üretim ve satışını tüm Marmara Bölgesine yapmaktadır. Mağaza Adres : Semerciler Mah. Bosna Cad. No:13/A Adapazarı / SAKARYA Tel : 0264 279 88 40 Fax : 0264 277 70 68 İmalat Arabacıalanı Mah. Karagöz Sok. No:18 Serdivan / SAKARYA Tel : 0264 277 70 74 Fax : 0264 277 70 68 ri e l t e m z i H Müşteri 2 54 06 0 8 5 0 30

Yusuf YAVUZYILMAZ Kravatın Arkeolojisi Kıyafet yönetmeliğinin uygulanmasında iktidarın desteğiyle birlikte ortaya çıkan serbest kıyafet uygulaması ve bunun ardından yaşanan tartışmalar, konunun derinliklerinde başka parametrelerin yattığının açık göstergesidir. Tartışmanın başörtüsü ve kravat simgelerine odaklanması Türk modernleşmesi incelendiğinde normal karşılanmalıdır. Çünkü bu iki simge iki ayrı dünya görüşüne(din ve laiklik), iki ayrı ideolojiye(islamcılık ve modernizm), iki ayrı paradigmaya(islam ve Batı) işaret etmektedir. Türk modernleşmesinin taşıyıcı simgeleri olan bu iki kavram etrafında dönen tartışmalar aslında Modernleşme serüvenimizde bir taraftan modernleşmeyi nasıl yüzeysel yorumladığımızla, diğer taraftan din-devlet gerilimiyle yakından ilgilidir. Modernite ile din arasındaki ilişkinin bu topraklardaki serüveni oldukça gerilimli, problemli, hatta ideolojik kutuplar üreten bir seyir izledi ( Küreselleşme, Din ve Medeniyet içinde Mehmet Görmez ile söyleşi,s: 104) Günümüzde yaşanan çok sayıda sorun bu gerilimin ürettiği depremlerden kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi ünlü bilim felsefecisi T.Kuhn bilimi ve bilimsel bilginin niteliğini ve değişimini anlamlandırabilmek için üretti paradigma kavramını. Paradigma, bir sorunu çözecek veya bir olayı anlamlı hale getirerek açıklamaya yarayan kavramsal çerçeve demektir. Örnek,model,bakış açısı gibi anlamlara da gelmektedir. Her dönemin hakim bilim anlayışı aynı zamanda o dönemin paradigmasıdır da. Kuhn a göre paradigmalar zorlukları aşabildiği, sorunları çözebildiği ölçüde yaşamaya devam ederler. Sorunları çözmede zorlanan veya çözemeyen paradigmalar bunalıma girerler ve zamanla yerlerini devrimci bir sıçrama ile başka bir paradigmaya bırakırlar. Paradigma hiç şüphesiz sadece bilim felsefesine ait bir kavram değildir. Aslına bakılırsa bize karşılaştığımız sorunlar için kavramsal çerçeve sunan, din,ideoloji veya dünya görüşü birer paradigmadır. Sosyal bilimler alanı aslına bakılırsa paradigmalar savaşıdır. Her paradigmanın kendine özgü kavramları,değerleri, sembolleri vardır. Türk modernleşme tarihi iki farklı paradigmanın bazen sert bazen de yumuşak bir biçimde, mücadelesine sahne olmuştur: Din ve modernleşme. 18. yüzyılın başlarından itibaren başlayan Osmanlı modernleşme çabaları açık bir biçimde bir paradigma değişimine işaret ediyordu. Osmanlı modernleşme çabaları,mehmet Akif in deyimiyle, batının tekniğini alıp İslam ahlakıyla harmanlamak anlayışı içinde kalmadı, tam tersine tekniğiyle birlikte batı sosyal yaşamını da aktarmaya çalıştı. Sosyal hayatla ilgili yapılan değişiklikler asıl gerilim alanını oluşturmuştur. Din ve modernleşme kavramları kendilerine özgü kavramsal sistemleri,değerleri olan farklı paradigmalara işaret ederler. Bu anlamda kravat ve başörtüsü iki ayrı paradigmaya ait sembollerdir. Cumhuriyet modernleşmesi felsefe ve pratik anlamda keskin bir dönüşümü ifade eder. Alfabe, kıyafet, ölçü araçları, takvim gibi değişimler aslında bir paradigmadan başka bir paradigmaya geçişe işaret etmektedir. Batılılaşma, çağdaşlaşma, modernleşme diye adlandırılan bu paradigma değişimi kendini simgeler üzerinden dışa vurdu. Kravat, şapka modernleşme sürecinin olumlu başörtüsü ise olumsuz simgeleridir. Başörtüsü İslamla özdeşleşen bir simge olduğundan, Cumhuriyet elitlerinin din politikasına uygun olarak, kamu hayatından tamamen özel hayattan ise kısmen uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Kravat ise devlet katmanlarına aidiyetin sembolü olarak kabul görmüştür. Hiç şüphesiz toplumsal yaşam bu kadar keskin değildir ve iç içe 18

geçişler olmuştur. Zihinsel olarak İslama bağlı birinin devlet memuru olduğunda yaşadığı tutum bu iç içe geçişlere örnektir. Burada iki ayrı paradigmanın arasında kalan insanların bir travması yaşanmaktadır. Travmayı zihinsel olarak başka, yaşantı olarak başka bir dünyaya ait olma yaratmıştır. Türkiye bu anlamda zihinsel olarak bölünmüş insanların şizofren bir psikoloji içinde yaşadıkları bir ülke olmuştur. Gelinen noktadaki gerilim, modernleşmenin bastırmaya çalıştığı kimliklerin zamanın ruhuna uygun olarak görünür hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet elitleri kamu alanını dinden tamamen arındırmak istediklerinden dolayı, başörtüsü kullanımını Cumhuriyet devrimlerinden ödün vermek olarak değerlendirmektedirler. Bu değerlendirme sonunda yenilgi hissini beslemektedir. Çünkü başörtüsü bastırılmak istenen, buna paralel olarak kamudan dışlanan bir semboldür. Türkiye, kravatlı, şapkalı, Türkçeyi iyi kullanan ve dini vicdana indirgemiş elitlerle, dini gerekçelerle başını örtenlerin merkeze yürüyüşünün yarattığı gerilimi yaşamaktadır. Devlet elindeki tüm araçları kullanmasına karşın başörtüsünün temel aldığı inanç sistemine karşı kaybetti. Pozitivizme ve laikliğe gönülden inanmış Türk elitleri gönülden inandıkları sistemin çöküşünü izliyorlar. Aslına bakılırsa yapılan değişikliklerin üst yapıyı etkilediği, halka temas etmediği yönünde yaygın eleştiriler vardı. Kravat ve başörtüsü özelinde görülen direniş hareketi köklü bir paradigma değişiminin öncü sarsıntılarıdır. Türkiye şekilsel batılılaşmadan kendi köklerinden hareketle yeni bir modernleşme hamlesine girişiyor. Bu anlamda Türkiye Batı dışı modernleşmenin özgün bir örneği olabilir. Türkiye, kravatlı, şapkalı, Türkçeyi iyi kullanan ve dini vicdana indirgemiş elitlerle, dini gerekçelerle başını örtenlerin merkeze yürüyüşünün yarattığı gerilimi yaşamaktadır. Asıl soru, yıllardır bastırılmış, ötekileştirilmiş kitlelerin köklerine dönme konusunda ne kadar samimi oldukları etrafında düğümleniyor. Şurası bir gerçek ki, özellikle bazı muhafazakar kitlelerin serbest kıyafet karşısında sergiledikleri gönülsüzlük, bu konuda daha çok mesafe alınması gerektiğine işaret ediyor. Mahcup muhafazakar-dindarlar ile saldırgan laikler arasındaki mücadele doğrusu ilginç sonuçlara gebe. Cumhuriyetin izlediği radikal modernleşme paradigması halkla iletişim kuracak dili ve kanalları oluşturmada başarısız oldu. Bu durum hem modernleşmenin asker-bürokrat ve aydınlar eliyle yürütülmesine hem de üst düzey elitlerle sınırlı kalmasına yol açtı. Halk ise gündelik yaşantısını ve sosyal hayatta karşılaştığı sorunların çözümünü, mirası ne kadar sorunlu olursa olsun devraldığı İslami miras ile yapıyordu. Özellikle 70 li yılların ortalarından başlayan ve Türkiye dışındaki İslami mirası Türkiye ye aktaran tercüme faaliyeti dindarların yeni bir dile kavuşmalarıyla sonuçlandı. Bu süreçte dindarlar hem kendi kurumlarını oluşturmaya, hem vakıf ve dernekler eliyle halka ulaşmaya, hem de siyasal faaliyetleriyle devletin merkezine doğru yürümeye başladılar. Aslına bakılırsa Türk modernleşmesindeki dindar - batıcı, gelenekçi - modern, ilerici - gerici çatışmasının ve hesaplaşmasının görünürdeki simgeleridir kravat ve başörtüsü. Kravat devlete ait olmanın, modernleşmenin, ilericiliğin sembolü olarak devlet katında korunmuş ve yasalarla garanti altına alınmış ayrıcalıklı elit bir semboldür. Başörtüsü ise dindarlığın, öteki Türkiye ye ait olmanın bastırılmış simgesidir. Abdullah Gül ün cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde konunun başörtüsüne düğümlenmesi, laik - secüler ulusalcılar tarafından başörtüsünün sadece bir sembol olmanın ötesinde görüldüğünü göstermektedir. Başörtülü kadın ve kızlara gösterilen sert tepkilere bakalım: Bu insanlar eskiden köylerinde oturduklarında bir sorun teşkil etmiyorlardı. Şehirlere gelip kenar larda yaşadıkları sürece de fazla bir sorun yoktu. Ne zaman ki şehirlerin merkezlerine geldiler ve aynı mekanları kullanmaya başladılar, o zaman sorun çıktı. Bir hastanedeki başörtülü hizmetli sorun değildir; fakat bir doktor sorundur ve öfke yaratır! Birileri, statü olarak kendilerinden düşük gördükleri başka birilerini yanlarında istemiyor! Bu sınıf duygusundan başka bir şey değildir. (Küreselleşme, Din ve Medeniyet içinde Alper Görmüş ile söyleşi,küre yayınları,s: 34) Türkiye özelinde yaşanan gerilim başörtülüler ve temsil ettikleri zihniyetin, devlet tarafından konumlandırıldıkları yere rıza göstermeyip merkeze yürümeleri ile ortaya çıkmıştır. Asıl sorun,kravat başörtüsü ikileminde ortaya çıkan ve daha geniş manada din-devlet ilişkilerinin ve Kürt sorununun kurucu paradigmayı esnetmeden yapılacak bir siyaset mühendisliği ile çözülüp çözülemeyeceği sorunudur. Zamanın ruhu Cumhuriyetin kurucu paradigmasını esnetmeden sorunların çözümlenemeyeceğini göstermektedir. Son yüzyılın en parlak zihinlerinden biri olan Said Nursi nin dediği gibi Eski hal muhal ya yeni hal,ya izmihlal 19

Faaliyetlerimiz Adabülteni Dergisi 10. Yılında Yayın hayatına 10 yıl önce adım atan Adabülteni Dergisi 20 Nisan 2013 Cumartesi günü AKM de düzenlenen bir programla bugüne kadar kendini yalnız bırakmayan okur ve yazarlarıyla buluştu. Etkinlikler sergi açılışıyla başladı. O nun İzinde, O na Adanmış 10 Yıl temasıyla hazırlanan Sergi derginin editörü Yusuf Ertuğrul Erdem in sunumu ve Abdullah Büyük Hocaefendi nin konuşmasıyla açıldı. Daha sonra Adabülteni okur ve yazarların yoğun katılımıyla Şükran Gecesi etkinliklerine geçildi. Gecede Derginin ilk 10 yıllık öyküsü Mustafa Dikmen in sunumunda anlatıldı. Kur an-ı Kerim tilavetinin ardından Ribat Eğitim Vakfı Çekirdek Kulübü genç kızları şiirleriyle gecenin manevi havasını zenginleştirdiler. İlk olarak Adabülteni Dergisi İmtiyaz Sahibi Sahir AKÇA, daha sonra da Ribat Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu adına Gazanfer ÜVEZ birer selamlama konuşması yaptılar. Adabülteni Dergisi yazarları adına Mustafa Aydın, Yusuf Yavuzyılmaz ve Mehmet Kuzu Hocalar da yaptıkları konuşmalarda derginin dünü ve bugünü ile ilgili hatıralarını paylaşarak, derginin yarınına ait dilek ve temennilerini dile getirdiler. 20