24.10.2014 Cuma İzmir Gündemi Sanayici ile üniversite işbirliğinde İzmir'in en büyük projesi olan Kuzey İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi projesinde devlet üniversitesi olan Katip Çelebi Üniversitesi ile vakıf üniversitesi Gediz Üniversitesi yolları ayırdı. İki üniversitenin işbirliği sürecine hükümetin müdahil olduğu iddialarına sert tepki gösteren Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Galip Akhan, "Bunlar ayıp şeyler. Üniversite olarak bizim yapımız belli. Süreç uzun sürdüğü için Gediz Üniversitesi çekildi. Biz Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ile yolumuza devam ediyoruz" dedi.
İzmir de sanayiciler ile üniversitelerin en önemli işbirliği projesi olan Çiğli de kurulacak teknoparkta Katip Çelebi Üniversitesi ile Gediz Üniversitesi yolları ayırdı. Yaklaşık 2.5 yıl önce imzalanan ve ana kurucularından birinin İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'nin olduğu teknoloji geliştirme bölgesi projesinde iki üniversitenin işbirliği başlamadan bitti. Biri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül himayesinde kurulan devlet üniversitesi, diğeri de vakıf üniversitesi olan iki üniversite arasında ortaklığın bitmesi, sürece hükümetin müdahale ettiği söylentilerini ayyuka çıkardı. Gediz Üniversitesi yetkilileri, teknoparkın kuruluşunda mesafe alınamadığı için ayrıldıklarını belirtirken, Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Galip Akhan, "Bunlar ayıp şeyler. Üniversite olarak bizim yapımız belli" dedi. 2012'DE ORTAK İMZA Komşu olan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB) ile İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, bölgede teknoloji geliştirme bölgesi kurmak için 2012 Haziran ayında kurucu heyet protokolü imzaladı. Protokole İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş ile Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Galip Akhan birlikte imza attı. Protokole göre Kuzey İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Katip Çelebi Üniversitesi nin 25 dönüm, İAOSB nin 25 dönüm olmak üzere vereceği toplam 50 dönümlük arazide kurulacaktı. Teknoparkın 15 diğer ortağı arasında Dokuz Eylül Üniversitesi ve Gediz Üniversitesi de yer alıyordu. Protokolün imzalanmasında AK Parti Eski Milletvekili ve Katip Çelebi Üniversitesi Rektör Danışmanı Taha Aksoy büyük çaba gösterdi. Ancak protokolden sonra 2.5 yıl geçmesine rağmen ilerleme sağlanamadı. REKTÖRDEN SERT TEPKİ Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Galip Akhan, teknoparkı kurma sürecinin uzun sürdüğü için Gediz Üniversitesi'nin süreçten çekildiğini söyledi. Dedikodu çıkaranları eleştiren Akhan, "Bunlar ayıp şeyler. Dedikoduyu kim çıkarıyorsa ona sormak gerekiyor. Birkaç senedir bu işin içindeyiz. Geciktiği konusunda eleştirilirse bunun sebeblerini söylemek lazım. O konuda haklı olabilirler. Ama yok hükümet politikası şudur budur diyerek çamur atmaları hoş olmaz. Bizim üniversite olarak yapımız belli" dedi. Teknoparkı kurmak için Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na başvuru dosyasını verdiklerini belirten Akhan,
sürecin imar ile ilgili konular nedeniyle uzadığını söyledi. Akhan, "Gediz Üniversitesi'nin katılmasını biz de arzu ediyorduk. Ama çok uzun sürdü. Ondan sonra Gediz'in katılamayacağı ortaya çıkınca, biz ve İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi yolumuza devam ediyoruz" diye konuştu. GEDİZ DE TEKNOPARK KURACAK Gediz Üniversitesi Yetkilileri ise teknopark kuruluş sürecinde fazla mesafe alınamadığı için uzun süre önce yolları karşılıklı ayırdıklarını söyledi. Gediz Üniversitesi'nin teknopark kurma çalışmalarının devam ettiğini belirten yetkililer, Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'nin içinde bir eğitim merkezi ve laboratuvar kuracaklarını açıkladı. BİZDE BÖYLE ŞEYLER OLMAZ DİYENLERE Yer İstanbul Asistan hekim odasında baygın bulunduğunda artık hayatının bundan sonrasının şimdiye kadarkinden çok daha farklı olacağını bilmiyordu. Bu, kalp damar cerrahisi asistanı olarak geçirdiği son gündü. PROF. DR. TANCAN UYSAL Bir hata yapmıştı, büyük bir hata. Sadece bir kerecik denemeyi düşünürken, uyuşturucu bağımlısı oluvermişti Nöbet stresi, kız arkadaş tarafından terk edilme derken bir kere bir kere daha Ve işte bugün herkes biliyordu artık. Onca yıl tıp kazanmak için çalışıp didinme, uzmanlık sınavları için sabahlanan geceler, ayın 15 günü tutulan nöbetler, çalışmalar, emekler, umutlar bir anda çöp olmuştu Ama en zoru yıllardır her şeylerini onu hekim yapabilmek için harcayan ailesine asistanlıktan atıldığını ve bir daha hekimlik yapamayacağını söylediği an olmuştu. Yer İzmir, ilkokul öğretmeni anne, gelen telefonla olduğu yere çökmüştü. Oğlu bir tuvalet köşesinde ölmüştü. Hiçbir anne babanın hak etmeyeceği bir ölüm şekliydi bu. Evet, evladının bir trafik kazasında ölmesi de yıkardı bir anneyi ama çocuğunun umumi bir tuvalette kendi elleriyle damarlarına gönderdiği bir zehirle ondan ayrılması bin defa öldürmüştü onu da. Nerede hata yapmıştı? Yeterince ilgilenememiş miydi çocuğuyla. Son zamanlardaki tuhaf hareketlerini ergenliğine vererek o mu sebep olmuştu gidişine. Ömrünün kalanını ızdırap ve o telefonu aldığında oluşan ağzındaki acı tatla geçirecekti artık. Yer Kayseri. Liseli oğlu okuldan uzaklaştırma cezası almıştı. Hem de bir cami imamının oğlu. Oysa onu inançlı yetiştirmişti. Böyle şeyler ateistlerin, zengin çocuklarının, söz geçirilmeyen serserilerin başına gelirdi, onun oğlunun değil. Oğlunun bonzai denen bir uyuşturucuya bağımlı olduğunu öğrenmişti. Gencecik adam bir gece de yaşlanmıştı 36. BİZDE BÖYLE ŞEYLER OLMAZ DİYENLER. LAFIM SİZLERE... Okurken rahatsız mı oldunuz? Tehlikenin sandığınızdan daha yakınınızda olduğunu mu fark ettiniz? Üçüncü sayfa haberlerini hep ilgiyle okuruz, neden bilir misiniz? Çünkü oradaki cinayetler, tecavüzler, şiddet olayları, uyuşturucudan ölümler hep başkalarının başına gelen, bize çok uzak olaylardır. Bunlar hep cahillerin başına
gelir ya da kötü ailelerin çocuklarının başına, inançsızların yoz hayatının sonucudur ya da O yüzden bir imamın oğlunun uyuşturucu kullandığını öğrendiğimizde ya da bir öğretmen kızının uyuşturucudan öldüğünü okuduğumuzda daha fazla rahatsız oluruz. İyi eğitimli, inançlı, sıradan, bizim gibi hayatı olan insanlar için de aynı tehlikenin yanı başımızda olduğuna gözlerimizi kapamayı tercih ederiz. Oysa uyuşturucu maddeler artık çok daha kolay ulaşılabilir, çocuklarımızın çok daha yakınında. Sadece uyuşturucu değil, alkol, sigara gibi diğer zehirli alışkanlıklar da öylesine yüceltiliyor ki, çocuklarımız için başarılması gereken bir hedef gibi sunuluyor. Belki arkadaş özentisiyle, belki dost meclislerinde sadece bir denemeyle ya da topluma ayak uyduracağız diye başlanan ve sonu ölüme kadar giden acıklı bir sürü hikaye Bunun asıl sebebini aslında ben çok iyi biliyorum. Paranın, sınırsız kazanma hırsının her türlü insanlık dışı eyleme dönüştürüldüğü bir çağda yaşıyoruz. İnsana, vücuda, ruha dayalı hislerin yok olduğu, paranın, hırsın, oburluğun ve arzuların etkin olduğu bir dönemdeyiz. Aileler çocukları için çalışıyorlar çabalıyorlar, eskilerin deyimleriyle yemiyorlar yediriyorlar, içmiyorlar içiriyorlar. Biz çocukluğumuzda yaşayamadık, çileler çektik, sıkıntılarımız hiç eksik olmadı diyorlar. Çocuklarımız bizim gibi olmasın diyerek ellerindeki tüm imkanları önlerine sunuyorlar. Eldeki her şeyi verdikleri yetmiyormuş gibi, bir üzülmelerine, bir gözyaşlarına karşılık nice borçlara girip, gözlerini kırpmadan harcıyorlar. Bir okul pantolonumu yıllarca giydiğimi, kısalmış ve daralmış olduğundan dolayı parasızlıktan yenisini zor aldığımız günleri hiç unutmadım. Sofrada yiyecek yemeği bulamadığımız, sıkıntılar yaşadığımız günler oldu. Ailecek ayda bir dışarıda yemek yemenin ne kadar lüks olduğu günlerimizi hatırlıyorum. Ben de istemem çocuklarım bunları çeksin, onlarda benim gibi sıkıntılar yaşamak zorunda değiller; ama görüyorum ki biz bir yerlerde yanlış yapıyoruz. Ayakkabı diyorlar 3 er 5 er tane zaten evde var, yine alıyoruz. Bir istiyorlar, satın almaya gidiliyor iki taneyi beğeniyorlar. İkisini de alıyoruz. Kıyafetler çeşit çeşit. Arzular, istekler biter mi? Arkadaşımda play station var, hadi biz de alalım. Senin bilgisayarın var baba, hadi sana da alalım. İpad var, sen eksik kalır mısın yavrum? Onların çalışmak ya da çabalamak için hiçbir nedeni yok. Bir isteklerine, bir surat asmalarına, bir gözyaşlarına tüm kapılar açılıyor. İşteee Her şey bu zamandan sonra başlıyor. Temel ihtiyaçlarına, hatta çok daha ötesine ulaşan çocuk daha diyor, daha yok mu? Adı özgürlük oluyor bundan sonranın.. Şunu da denesem? Bunu da denesem? Önce herkese uyum sağlamak. Grupta yer edinmek, sevilen birisi olmak. Sevildiyse çok problem yok. Ama ya fark edilmedi ve dışlandıysa. Ötesi farklı olmalıyım düşüncesiyle başlıyor Bir küpe takayım diyor, farklı oldu ya herkes güzel olmuş diyor. Sonra saç baş birbirine karışmış, o da olmuş diyorlar. Yetmiyor. Sıradışı davranışlar yapıyor, marjinal müzikler dinliyor, saçlarını maviye, kırmızıya boyuyor, simsiyah giyiniyor, vb. Buraya kadar hepsi kabul edilebilir, olağan. Çevresine bir zararı yoksa, toplumu rahatsız edici tutum yoksa, saygı duyarım Ama; bugün arkadaşlarım sigara içiyor, ben de deneyeyim. Bir taneden bir şey olmaz. Hadi yak bir tane!!! Bir dubleden bir şey olmaz. Şerefe!!!
Sadece parasız oynuyoruz zaten, eğlence amacımız Bir çekimin ne zararı olacak, uçalım!!! derken, çocuklar, çocuklarımız bağımlılık yolunda, hep dahanın kurbanları olmaya başlıyorlar. Yıllardır aslında varlığını bildiğimiz, ismini mücadeleyle özdeşleştirdiğimiz, ancak gerçek anlamda yoğun mücadele içinde olduğuna yakın zamanlarda şahit olduğumuz bir kurum var aslında; Yeşilay. Değerli başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman ın ve ekibinin son zamanlardaki çabası ve çalışmaları yadsınamaz. Ama şüphesiz ki devletimizin bu dertlerle dertlenmesi ve büyüklerimizin bu konudaki farkındalığa katkısı ve desteği en önemlisi. Elde edilen istatistikler, her yıl düzenli olarak yayınlanan raporlar, zararlı alışkanlıkların ve bağımlılığın dramatik yayılma hızını gözler önüne sermektedir. Her gün artan oranlar, bağımlılığa kapılanların yaş seviyesinin düşmüş olması, devletin temel sorumluluklarından birisi olan gençlerine, insanına sahip çıkma vasfı bu ve benzeri kuruluşların desteklenmesiyle olacaktır. Kesinlikle ve kesinlikle inanıyorum ki, idarî ve emniyet tedbirlerinin yanında bir gönüllülük müessesi olan Yeşilay kurumunu daha aktif ve etkin hale getirmek mücadelenin birinci ve en önemli şartıdır. Cumhurbaşkanımızın bir açıklamasında yaptığı tespit ve önerileri gerçekten çok önemsiyorum: Benim çocuğum asla kullanmaz demeyin. Gidin AMATEM lere bakın. AMATEM lerin önünde benim çocuğum asla kullanmaz diyen anne babaları göreceksiniz. Ayrıca biz muhafazakarız, anne kullanmıyor, baba kullanmıyor, bizim evde kesinlikle bunlar olmaz, çocuk nereden görecek demeyin. Zaten çocuk evinin dışında arıyor birçok şeyi. Sıradan onun için zaten kolaylıkla ulaşılan Önüne altın tepsiyle sunulmuş bir hayat var. Yeni şeyler keşfetmek istiyor Sadece öğretmen gözetimi ile değil artık müfredatı da gözden geçirerek mücadeleyi ders kitaplarından başlatmak zorundayız. Bu mesele ile elbet mücadele edilecektir ancak evde mücadele yoksa, ailede mücadele yoksa güvenlik birimlerinin tek başına mücadelesi kesinlikle yeterli olamaz. Okul ve eğitim bu meselede en önemli mücadele zemini. Milli Eğitim müfredatımız pozitif bilimleri en iyi şekilde aktarırken, çocukları şiddetten, zararlı maddelerden uzak tutacak şekilde ele alınmalıdır. Altyapıya ilişkin sorunlar çok büyük oranda çözüme kavuşmuşken artık içeriye yoğunlaşmak durumundayız. Çocuklarımıza bariyerlerin olmadığı bir zihin dünyasını açarken, onlara milli, ahlaki ve insani değerleri de aktarmak eğitimin temel amacı olmalıdır. Toplumsal hayatımızın ve sağlıklı aile yapımızın akıl ve beden sağlığı yerinde nesiller eliyle yarınlara taşınması için, gündelik felsefî ve siyasî tartışmaların ötesinde bir anlayış ve azim ile zararlı tüm maddelere karşı birlik olmalıyız. Çağımızın değerleri olarak ön plana çıkan birtakım olumsuz anlayışların, özgürlük tarif ve taleplerinin bağımlılığı yaygınlaştıran bir yoruma tabi tutulmasına karşı çıkarak, ilk kurulduğu günkü ideal ve fikirlerle Yeşilay ımızın; hem milletimizin hem insanlığın hizmetinde daha etkili ve daha aktif bir yapıya büründürmesi temel beklentilerimiz arasındadır. Değişen dünyada, klasikleşmiş bağımlılık türleri yanında giderek daha etkin ve zararlı olma eğilimi gösteren yeni ve güncel bağımlılık alanlarının da tehdidi altında olan gençlerimizin YEŞİLAY ve benzeri vicdan hareketlerine geniş ölçüde katılımını sağlayarak kendi geleceklerine sahip çıkan sağlıklı bir neslin yetişmesi en büyük hedefimiz olmalıdır. Haydi tüm bağımlılıklara karşı millet devlet el ele