İzmir de Bediüzzaman Coşkusu



Benzer belgeler
Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Geçmişten Günümüze Giresun da Dini ve Kültürel Hayat Sempozyumu (25-27 EKİM 2013)

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

"Medeniyet" Üsküdar'da tartışılacak

4. Habib-i Neccar Hz. Anma Etkinlikleri

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

Batı Toplumuna İlk Kez Rakip Çıkardık

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

I. ULUSLARARASI SOSYAL VE EKONOMİK ARAŞTIRMALAR ÖĞRENCİ KONGRESİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

MEDYA. Uluslararası Arapça Yarışmaları BASIN RAPORU

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

UKBA. e Bülten TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE UKBA DERNEĞİ AMERİKA DA SOHBET MECLİSLERİ KURDU KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ

LATİN AMERİKA DA RİSALE-İ NUR KONUŞULDU

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

8. Kamu Yönetimi Sempozyumu

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

MKÜ de İftar Coşkusu. Akademik ve İdari Personel İçin Düzenlenen İft ara Büyük Kat ılım Oldu

Uluslararası Yükseköğretim Hareketliliği ve Türkiye nin Konumu temalı Toplantı İstanbul TOBB Plaza da Gerçekleşti

IUA. Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve. Uluslararası. İdareciler Birliği IUA

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Bölge Uzmanı Nihai Form

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

DEÜ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI İLAHİYAT BÖLÜMÜ I. SINIF I. & II. ÖĞRETİM BÜTÜNLEME SINAV TAKVİMİ

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ BU HAFTA ÜNLÜ ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF ERSOY A AYDIN BAKIŞLAR KONFERANS DİZİSİNİN İKİNCİ OTURUMUNU GERİDE BIRAKTI.

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Gümüşlükspor Futbol Okulu açıldı

Taliban Esaretinden İslam a

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

Kuzey Kıbrıs ta. Bir Çay Molası. Ekonomik ve Kültürel İşbirliği Buluşması Kasım Lefkoşa - Güzelyurt - Girne - İskele - Gazimağusa

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

Uluslararası İpek Yolu'nun Yükselişi ve Türk Dünyası Bilgi Şöleni Gerçekleştirildi

Merkez / Bitlis Temel İslam Bilimleri /Tasavvuf Ana Bilim Dalı.

Cumhuriyet Halk Partisi

Yaz l Bas n n Gelece i

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

2017 SONBAHAR DÖNEMİ PROGRAMI

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İngiltere Kraliyet Tıp Derneği nin. Prof. Dr. Mehmet Haberal a Verildi. Prof. Dr. Babulal Sethia, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr.

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Bin Yıllık Vakıf Medeniyeti ve Vakıfların Eğitimdeki Yeri Sempozyumu

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

EK-3 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Abdulkuddüs BİNGÖL 2. Doğum Tarihi : 28 Mart Unvanı : Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5.

Sponsor Ol Rengini Seç Kendini Göster

Yaşam Boyu Öğrenme, Araştırma ve Uygulama Merkezi nin ilk şubesi Bodrum da

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

YÖNETMELİK. Kastamonu Üniversitesinden: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ MUHAMMED İHSAN OĞUZ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

Prof. Dr. Mehmet Haberal, Amerika, Japonya ve Ürdün deydi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Bakanımız, Çocuk Bakım Kuruluşları Öz Değerlendirme Toplantısında

İLAM AKADEMİ NİÇİN İLAM AKADEMİ?

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

(1) BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.A) KONULU, BÜYÜK YARIŞMA

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

Ekim Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu Koleksiyonu ve Haldun Özen

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 1. DÖNEM )

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Azrail in Bir Adama Bakması

ihh 6. ULUSLARARASI ÇOCUK BULUŞMASI RAPORU

Saygılarımızla, Genç Barış İnisiyatifi Derneği adına, M. Emre Akkaş Genel Başkan

2016 KPSS ÖN LİSANS TESTİNİN ANALİZİ

2016 KPSS ÖN LİSANS TESTİNİN ANALİZİ

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

MÜSİAD İFTARI ANKARA

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ VE YAYIN LİSTESİ

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Yard.Doç. Aralık 2000 İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. Doktora Ekim 1998 M.Ü.S.B. E. Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı

BİN YILLAR BOYU AZİZ İSTANBUL

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

V. Din Şûrası Programı

Transkript:

Y I L : 3 S A Y I : 9 2 0 1 1 İzmir de Bediüzzaman Coşkusu Almanya, Osnabrück Üniversitesi nde Bediüzzaman Konuşuldu İİKV Seminerleri 3. Kıbrıs Bediüzzaman Paneli Van da Bediüzzaman Sergisine Büyük İlgi Vakfımıza Uluslararası İlgi Said Nursî: Sineklerime ilişmeyin! Said Nursî Biyografisi Bulgarca da

İzmir de Bediüzzaman Coşkusu Risale-i Nur Külliyatı müellifi Bediüzzaman Said Nursî ile yakın talebelerinin hayatlarından önemli bir kesiti mercek altına alan ve o günlerden kalma belge ve hatıraları günümüze taşıyan Risale-i Nur un doğuş ve neşir yıllarının anlatıldığı Bediüzzaman Sergisi İzmir Balçova Termal Tesisleri Seminer Salonu nda İzmir, Manisa ve çevre illerden gelenlerin yoğun katılımıyla açıldı. Başta Bediüzzaman ın talebelerinden Said Özdemir ve Mehmet Fırıncı olmak üzere diğer Son Şahitler, İzmir in ileri gelenleri, Çevre Eski Bakanı Rıza Akçalı, İİKV İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya, Sergi Koordinatörü Said Yüce ve kanaat önderleri de açılışta hazır bulundular. 27 Kasım - 02 Aralık 2010 tarihleri arasında İzmir Balçova Termal Tesisleri sergi salonlarında açık olan sergi, Risale-i Nur Külliyatı nın ilk telif yıllarından Bediüzzaman ın vefatına kadar uzanan 1926-1960 yılları arasındaki faaliyetleri kapsadı. Bu dönem içine Bediüzzaman ile talebelerinin Barla yılları, Eskişehir hapsi, Kastamonu sürgünü, Denizli ve Afyon hapisleri ile Emirdağ hayatı ve İstanbul seyahatleri giriyor. Daha önce Barla Yılları, Kastamonu Yılları ve Emirdağ Yılları adı altında düzenlenen ve yurt içinde ve yurt dışında birçok yerde yoğun ilgiyle karşılanan sergide, adı geçen dönemlere ait önemli belge ve hatıralar İzmir ve çevre illerin halkının ziyaretine sunuldu. İzmir de Nur talebeleri tarafından ilk defa düzenlenen bu etkinlik, bir kısım medyanın sergiyi engellemek maksadıyla yaptıkları yayınlar nedeniyle gündem oluşturdu. Ülke medyasının konuya ilgi duyması üzerine günlerce yapılan menfi ve müsbet yayınlar, sergiye olan ilgiyi beklenenin kat kat ürerine çıkarttı. Onbinlerce İzmirli Bediüzzaman sergisine gelerek, Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur eserleri hakkında genişçe malumata sahip oldular. Üç boyutlu İzmir Sergisi sanal ortamda: http://www.iikv.org/blog/izmirde-bediuzzaman-sergisi 2

İzmir Basınında Sergi Yansımaları... Bediüzzaman 1 - CHP 0 Said-i Nursi nin sergisini İzmir de açanlar bugünlerde zevkten dört köşe olmalılar. Nasıl olmasınlar ki? Serginin açılacağını düne kadar çok sınırlı bir kesim biliyordu, bugün bütün İzmir öğrendi. CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu na, Bediüzzaman Said-i Nursi nin taraftarlarınca şöyle kocaman, okkalı bir teşekkür belgesi hazırlatılıp verilmeli. Serginin duyurulmasına yaptığınız eşsiz ve emsalsiz katkıdan dolayı Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinin duaları sizinledir türünden bir yazı olabilir bu. Ne demiş Rıfat Nalbantoğlu? Balçova Termal A.Ş. de düzenlenecek serginin içeriğini bize söylemediler. Söyleselerdi izin vermezdik. Yok artık daha neler. Birisinin Nalbantoğlu na, bu yaparız dediği eylemin faşizm olduğunu hatırlatması gerekiyor herhalde. Yasaların izin verdiği bir serginin açılmasına engel olma hakkını Nalbantoğlu, hangi yasa maddesine göre kendinde bulabiliyor ki? Ne demiş Nalbantoğlu? Serginin içeriğini öğrenir öğrenmez Vali Kıraç la konuştuk. Sergiye izin verme dedik. Yok artık daha neler. Allah tan Vali Kıraç yılların verdiği devlet adamlığı tecrübesiyle davranmış. Burası bir ticarethanedir, yasalar çerçevesinde isteyen istediği etkinliği ücretini vererek düzenleyebilir diye cevaplamış Nalbantoğlu nu. Doğrusu da bu değil mi? Olması gereken de bu değil mi? İzmir de her Allah ın günü sergidir, paneldir, gösteridir, şudur, budur onlarca etkinlik düzenlenir. Bu etkinliklerin her birinin hedef kitlesi ayrıdır. Hepsinin ayrı müşterisi vardır. Kiminin az, kiminin çok. Bir etkinliğin yapılıp yapılmamasının tek dayanağı yasalardır. Yasaların izin verdiği çerçeveler içinde isteyen istediği etkinliği istediği yerde düzenleyebilir. Bu kadar basit, bu kadar net. Rıfat Nalbantoğlu ya da CHP, hangi etkinliğin nerede yapılması gerekir diye onayı istenecek makamlar arasında yoktur ve olamazlar da zaten. Sergiyi beğenmemek başka, sergi yasaklansın demek başka. Rıfat Nalbantoğlu ve temsil ettiği CHP nin 21.yüzyıl Türkiye sinde, İzmir gibi özgürlükler kentinde faşizm kokan baskıyla bir sergiden korkması, en hafif tabiriyle komiktir. İşin özü şu. Eski CHP nin, yeni CHP nin ayak bağı olmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu nun, genel merkezin önünden geçen ilk eskiciye, hiç leğen ya da mandal pazarlığı yapmadan partideki bütün eskileri verip kurtulması gerekiyor. Tek başına iktidarı hedefleyen bir partinin Said-i Nursi nin sergisinden bile bu kadar korkmasını başka türlü nasıl izah edebilirsiniz ki? Bünyamin Dobrucalı 28 Kasım 2010 Pazar Yenigazetem Ege 3

4

İzmir Basınında Sergi Yansımaları... Bediüzzaman ın İzmir de Ne İşi Var? İstanbul İlim ve Kültür Vakfı - Barla Platformu Said Nursi sergisi düzenlemek istemiş. Daha önce farklı illerde açılan sergi büyük ilgi görünce İzmir nasıl olsa gavur değil, orası da bizim, orada da açalım demişler. Bilbordlarda reklamları görünce şaşırmıştım. Burası İzmir, Said Nursi nin burada ne işi var, burası gavur memleketi mi diye içimden geçirmiştim! Sergi Türkan Saylan ın adına düzenlenmiş olsaydı olurdu! Nazım Hikmet adına yapılsaydı yine olurdu! Ama Said Nursi adına olmaz! Said Nursi nin İzmir de ne işi var? Gitsinler gavur memleketlerinde açsınlar! Hem sergi açmadan önce kentin haramilerini de görmeleri gerekirdi. Bunlar yol yordam bilmiyorlar ki, gelmiş kimseyi görmeden kendi kafalarına göre sergi açmışlar. Öyle kendi başınıza sergi açarsanız haramiler de gelir içine limonu sıkar! İnönü Dönemi nde olsaydı sıkılan limon sütü bozardı. Şimdi bozmuyor İzmir de Said Nursî sergisi açılmış kimin haberi vardı ki? Üç beş, on kişi. Haramilerin sayesinde tüm İzmir duydu. Sergiye gitmeyi düşünmeyenlerde akın edince sergi salonu ana baba günü oldu. Tüm İzmir medyası olayı haber olarak değerlendirince sergi amacının da ötesinde başarılı oldu. Gördüğüm o ki bu kayık kürek çekmesen de gidiyor Haramiler akıntıya karşı kürek çektiği için, ne kadar çabalarsa çabalasınlar geri geri gidiyorlar. Ne kadar acı değil mi?! İzmir de bir şeyler yapmak isteyenler için Haramiler ve kuralları adlı bir el kitabı hazırlamayı düşünüyorum. Oraya haramilerin herşeyini koymak istiyorum. Bilmeyenler öğrensin ve kural dışı işlere girmesinler! Haramiler sayesinde Said Nursî hakkında biraz araştırma yaptım. Said Nursî 1873 yılında Bitlis in Hizan kazasının Nurs köyünde doğdu. O dönemin alimleri ile yapılan tüm münazaraları kazanarak Bediüzzaman ünvanını aldı. Hayatı boyunca din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurmak için çalıştı. Üniversitenin yeri olarak ta Van Gölü nün kenarında bir yer belirledi. Bu üniversite olmazsa ileriki yıllarda ülkede birliğin bozulacağını öne sürdü. PKK terörüne dikkat çekti. Bu görüşlerini açıkladığı için deli diye tımarhaneye kapatıldı. 31 Mart Olayı nda idamla yargılanıp beraat etti. Kurtuluş Savaşı nda talebelerinden Polat Alemdar tarzı bir birlik kurdu. Tarihte Keçe Külahlılar olarak anılan birlik Rus cephesinde büyük yararlılık gösterdi. Türk Milleti ne özel ilgi duydu ve Türk kavmini işaret etti. Kur an Türk kavmine işaret ediyor, siz de onlara itaat edin dedi Tarihçe-i Hayat adlı kitabında yer alan Türklerle ilgili görüşleri Ey efendiler! Ben, her şeyden evvel Müslüman ım ve Kürdistan da dünyaya geldim. Fakat Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sâdık ve en hâlis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek-i Kur âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsi hizmetimin muktezası olduğundan; bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk Milletine hizmet ettiğimi, hakikî ve civanmert bin Türk gençlerini işhâd edebilirim. Hayatı sürgünlerde geçti. Hapishanelerde ambalaj kağıtlarına yazılan kitapları Risale-i Nur Külliyat ını oluşturdu. Kitaplarında iman ve fen ilişkisini ön plana çıkardı. Kur an-ı Kerim in çağdaş bir tefsiri denilecek eserleri büyük halk kitleleri tarafından ilgi gördü. Hayatındaki en büyük zorlukları İnönü Dönemi nde CHP iktidarında yaşadı. 23 Mart 1960 tarihinde Urfa da vefat etti. 27 Mayıs ihtilalinde askerler naaşını alıp askeri uçakla Isparta ya nakletti. Nakil sırasında cesedin çürümemiş olması uzun süre tartışıldı. Mezarı bilinmiyor Yusuf İnan 29 Kasım 2010 Pazartesi Yerel Gündem 5

Osnabrück Üniversitesi Vefatının 50. Yılında Bediüzzaman Sempozyumu Almanya nın en eski üniversitelerinden Osnabrück Üniversitesi tarafından Said Nursî nin vefatının 50. yılı münasebetiyle 8-9 Kasım 2010 tarihlerinde iki günlük Nursî Sempozyumu düzenlendi. Çok sayıda akademisyen ve fikir insanının katıldığı sempozyuma yoğun ilgi gösterildi. Almanya dışında Danimarka, Türkiye, Hollanda, ABD, Bosna Hersek ve İngiltere den de akademisyenlerin tebliğleriyle katıldığı konferansa toplam 27 tebliğ sunuldu. Uluslararası mahiyette gerçekleşen sempozyuma Osnabrük Üniversitesi ev sahipliği yaptı ve şehrin belediye baskanı akademsiyenleri tarihi belediye sarayında karşıladı ve dini hoşgörünün anlamı üzerinde durarak tarihte Katolik ve Protestanlar arasında 30 yıl kadar kan dökülmesine sebep olan 30 Yıl savaşlarının halen belediye sarayı olarak hizmet veren binada imzalanan barış antlaşması ile son bulduğu üzerinde durdu. Toplantıya Türkiye den katılan İstanbul İlim ve Kültür Vakfı başkanı ve Nursî nin talebelerinden Mehmet Fırıncı, belediye başkanına vakfın plaketini takdim etti. Delegasyon daha sonra üniversite binasına geçti ve üniversite rektörünün de katılarak bir konuşma yaptığı merasimle sempozyumun açılışı gerçekleşti. Tebliğlerin Said Nursi ye göre Din Bilim İlişkisi, Said Nursî ye göre Felsefe ve İnsan Hakları, Nursî nin Fikirleri Işığında Din Eğitimi, Nursî de Hürriyetler ve Modernite, Dinler Arası Diyalog ve Adalet, Vahiy İlişkisi alt başlıkları şeklinde ele alındığı 6 oturum halinde gerçekleştirilen sempozyum 9 Kasım Salı günü sona erdi. Çok sayıda akademisyen ve fikir insanının katıldığı sempozyuma yoğun ilgi gösterildi. 6

Prof. Dr. Bülent Uçar ın* Açılış Konuşması Saygıdeğer misafirler, kıymetli hocalarım, yakından ve uzaktan gelen dostlar; Bediüzzaman Said Nursî Hz. nin vefatının 50. yıldönümü münasebetiyle düzenlemiş olduğumuz uluslararası sempozyumumuza iştirak eden siz değerli katılımcılara hoş geldiniz diyorum. Daha önce ağırlıklı olarak Alman okullarındaki İslam dini dersini, imamların ve müslüman hatiplerin eğitimini, cami ve cemiyetlerin konumlarını ele alan programlarımızdan sonra bugün ve yarın, farklı ama bir açıdan da yine benzer bir konuyu işleyecek olmamızın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu kısa giriş konuşmamın ana fonksiyonunun, bu heyecan verici insana ve onun alabildiğine güncel ve yol gösterici görüşlerine ve kavrayışlarına ilgi uyandırmak olması gerektiği kanaatindeyim. Bir çok kişi tarafından müceddid sıfatına layık görülen bu zat kimdi? Onu ayrıcalıklı kılan nedir ki; onun öğretileri bugün hala yaygın olarak gündemimizi etkilemektedir? Özetle ifade edecek olursak, ana eseri olan Risale-i Nur da üç konunun üzerinde durulduğunu söyleyebiliriz: Eğitim, ahkamın ahlak merkezli yorumu ve bir çok soruyu beraberinde gün yüzüne taşıyan modern pozitif fen bilimlerinin İslam ile uyum u. Bu bağlamda müsaadenizle Said Nursi den sadeleştirilmiş bir alıntı yapmak istiyorum: Üç hasmımız var. Bunlar cehalet, fakirlik, bölünmüşlük. Bu hasımlarımıza ilim, eğitim ve birlik ile karşılık vereceğiz. Alman üniversitelerinde imamların eğitimi için çaba sarfeden, müslümanların ve ekseriyeti oluşturan toplumun olumlu ve yapıcı birlikteliklerini gözeten ve İslam din dersinin geliştirilmesi için çalısan bir bilim adamı olarak, Said Nursî bana yıllar evvel içimden geçenleri bildiriyor. Said Nursî, özgürlükle özellikle bilimsel özgürlükle uyumlu inanç anlayışını şu temel noktalara dayandırmakta: Bediüzzaman şöyle der: İlmin baskı altına alınması benim gözümde olabilecek en kötü şeydir. Ekmeksiz yaşayabilirim ama, özgürlük olmadan asla... Her şey sadece özgürlük ile yeşerip hayat bulabilir. İman geliştikçe özgürlük de değerlenir. Bu tespitler bu gibi zamanlarda ve bu gibi mekanlarda özellikle kendine yer bulabiliyor mu? Bilimin ve imanın birlikteliği üniversitenin dışında başka nerede dile getirilebilir? Üstelik de bilim adamlarının bir İslam alimi hakkında takdimler sunmak üzere davet edildiği, ilgi duyanların dinleme ve konu hakkında konuşma imkanı bulduğu bir toplantıda. Said Nursî ye ve onun etki alanına dönecek olursak; Mustafa Kemal Atatürk, onu geçmiş yüzyılın 20 li yıllarında, batılılaşma hedefine hizmet etmek üzere kendi tarafına çekmeye çalışmıştı. Fakat Said Nursî, bu reformları fazla radikal ve seküler olarak değerlendiriyordu. Bu yüzden uzun yıllar hapis ve Türkiye içinde sürgün hayatı yaşamıştı. Bugün ise en etkin Türk dinî akımlarından biri ve bir uyanış hareketi olan Nurculuk, referans olarak Said Nursî yi görmekte ve kabul etmektedir. Belki de bu gelişme onun yaygın ve kalıcı etkisini en iyi şekilde ifade etmektedir. Peki Said Nursî yi tarih sahnesine çıkaran, 7

başarısında eşsiz kılan ve onu Bediüzzaman yapan nedir? O, 20 li ve 30 lu yılların radikal değişim ve dönüşüm cereyanı esnasında, hiç bir şekilde şiddet kullanımına meyletmiyor, iç sürgün hayatında kaleme aldığı yasaklı eserleri ile pasif direnişe geçiyordu. Aynı zamanda dinin siyasallaşması emellerini reddediyor ve adına ideoloji dediğimiz çağdaş siyasi din anlayışlarına da karşı çıkıyordu. Said Nursî, bir çok açıdan çok yönlü bir şahsiyet olduğunu ortaya koyuyor. O, geleneğe bağlı, ehli sünnet çizgisinde bir alim olup, zamanının muktedirlerine çıkar uğruna yaslanmaksızın, döneminde yaşayan insanların sorunlarıyla ilgilenen, ilmiyle âmil büyük bir mürşid. İslamî ilimlerdeki konumunu ise, kanaatimce iman ile maneviyat arasında kurduğu temel denge oluşturur. Bediüzzaman Said Nursî, hem sosyal gelişimi gereği, hem de bilinçli bir şekilde, tasavvufa meyillidir. Ancak devrin iman dönemi olduğunu belirtir. Buna mukabil felsefî meseleler ve modern olgular ile alakalı olarak, aklî deliller ile tartışmalara dahil olan bir şahsiyettir. Mantık konusunda gerekli derinliği edinmiş fakat hayat ile irtibatını sağlam tutmuş biri. Aynı zamanda dinin geleneksel öğretisine sımsıkı bağlı kalmış büyük bir alimle karşı karşıyayız. Bu yönüyle Gazzalî ile aynı havayı teneffüs eden, mutedil ve denge unsuru olan bir alim ve İslamî ilimlerin bir temsilcisidir kanaatimce. Üstad bedbinliği, yılgınlığı kınar: Bir zatı gördüm ki yeis ile mübtelâ, bedbinlikle hasta idi. Dedi: Ulemâ azaldı; Korkarız, dinimiz sönecek de bir zaman. Dedim: Nasıl kainat söndürülmezse, iman-ı İslamî de sönemez. sözlerdeki hikmet ne kadar güzel: Hakiki mürşid alim, koyun olur, kuş olmaz; hasbi verir ilmini. Koyun verir kuzusuna hazm olmuş musaffa sütünü. Kuş veriyor ferhine lüab-âlûd kayyini. Bir de şunu ifade etmeme izin veriniz: Öteden beri, nedendir bilmem ama, içimde hep Risale-i Nur okuma hevesi vardı. O dönem hiç bir Nurcuyu tanımamama rağmen, yaklaşık 15 yıl evvel yapılacaklar listesine Risale-i Nur u okuma yı da not etmişim. Allah ömür nasip etti, son 2 yılda Risale-i Nur un yaklaşık yüzde 70 ni okuma imkanı buldum ve okurken doğrusu hata, eksik, noksan arayarak tetkik ettim hep. Zira Risale-i Nur un yaklaşık yüzde 70 ni okuma imkanı buldum ve okurken doğrusu hata, eksik, noksan arayarak tetkik ettim hep. Zira Kuran dan başka hiçbir kitaba mutlak bağlılık ve teslimiyet göstermem. Velakin, itiraf ediyorum; şu ana kadar eleştirebileceğim bir cümle okumadım. Ama kendi nefsimdeki hatalar, kusurlar ve günahlar önüme serildi. Kur an dan başka hiçbir kitaba mutlak bağlılık ve teslimiyet göstermem. Velakin, itiraf ediyorum; şu ana kadar eleştirebileceğim bir cümle okumadım. Ama kendi nefsimdeki hatalar, kusurlar ve günahlar önüme serildi. Hülasa bu zatın güzelliği ve büyüklüğü, ilim, amel ve ahlak bütünlüğü içerisinde Kur an a olan teslimiyetindendir diye düşünüyorum. Açılış konuşmamı bitirirken, bu etkileyici alime olan saygılarımı, konuşmacıların sunumlarını, aralarda ve sonraki fikir teatilerini heyecanla beklediğimi özellikle belirtmek istiyorum. Son sözümü bu minvalde yine bu günün ve yarının merkezini, ana konusunu teşkil edecek olan kişiden, Said Nursî den alıntılıyorum: İman, insanı insan eder, belki insanı sultan eder, zelil durumdan izzetli duruma yükseltir. İman, insana kemalatın kapılarını açar ve insan, onunla kainattaki yerini idrak eder. İman onun amellerine şeref ve izzet katar. Hep söylenir, bilim ilim olmazsa belki film olur diye. Kuru bilgi sahibi olmanın anlamsızlığını kendisi hep ifade etmiştir. Hiç birimiz İmam Google dan daha bilgili olamayız ama belki daha ârif olabiliriz Rabbimin lütfuyla. Şu * Prof. Dr. Bülent Uçar Osnabrück Üniversitesi İslamî İlimler Bölümü Başkanı Sempozyum Organizasyon Heyeti Başkanı 8

Bosna Hersek, Almanya ve Çeşitli Ülkelerden Akademisyenler Prof. Dr. Frederek Musall, Dr. Ismail Yavuzcan, Prof. Dr. Dr. Ina Wunn, Prof. Dr. Rauf Ceylan Prof. Dr. Thomas Michel Osnabrück Belediye Başkanı, Sempozyum Organizasyon Heyetini Sarayında Karşıladı 9

Van da Bediüzzaman Sergisine Yoğun İlgi Açılışta Van Müftüsü ve Bediüzzaman ın Talebeleri Van Valisi Münir KARALOĞLU Sergiyi Gezerken İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Van Nur Platformu nun ortaklaşa düzenlediği sergide, Risale-i Nur Külliyatı nın yazarı Bediüzzaman Said Nursî ile yakın talebelerinin hayatlarına ait önemli belge ve hatıralar yer aldı. Bediüzzaman Said Nursî nin talebelerinden Mehmet Fırıncı da 19. asırda İslam medeniyeti projesinin Van da çizildiğini belirtti. Fırıncı, bundan sonra İslam dünyasının bu proje doğrultusunda gitmesi halinde saadete ulaşacağını kaydetti. Said Nursî nin talebelerinden Abdulkadir Badıllı ise 15 yıl boyunca Van da kalan Bediüzzaman için bu dönemin büyük önem taşıdığını belirtti. Badıllı, Bu süre zarfında iki kez İstanbul a gitti. 1924 ile 1926 yılları arasında Erek Dağı nda kaldığı zamanda Şeyh Said hadisesi çıkıyor. Bu hadiseden sonra bir çok alim yurt dışına çıktı. Bazıları sürgüne gönderildi. Üstad a, İran a gitmesi için teklifte bulunanlar oldu. Ancak kendisi İran a gitmek yerine Anadolu da kalarak sıkıntılarla baş etmeyi tercih etti. İran a gitseydi Risale-i Nurlar olmazdı. şeklinde konuştu. 10

İİKV SEMİNERLERİ Vakfımız merkezinde her ay mutad halde devam eden İİKV müzakereli seminerlerine katılım oldukça yoğun... Son iki ay içerisinde, Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Gazeteci-Yazar Mustafa Özcan, Araştırmacı Yazar Ali Ünal, Yolcu belgeseli yapımcıları Cemalettin Canlı ve Yusuf Kenan Beysülen in konuşmacı olarak katıldılar. Bu seminerlerin tamamı video kaydına alındıktan sonra, videolar deşifre edilerek, hem yazılı hem de video olarak www. iikv.org web sitemizde İİKV Seminerleri başlığı altında yayımlanmaktadır. Gazeteci - Yazar Ali Ünal Cemalettin Canlı, Yusuf Kenan Beysülen Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç Gazeteci - Yazar Mustafa Özcan 11

İİKV SEMİNERLERİ / Mustafa Özcan Bediüzzaman ın Siyasî Düşünceleri Üzerine Mülahazalar Said Nursî siyaset alemi gibi geniş dairelerde dahi Risale-i Nur hizmetinin temel esası olan azami ihlas düsturu ışığında dinin rükünlerini hiçbir şeye hatta ittihad-ı İslam a dahi alet etmemeye özen gösterir. Yine ihlasın muhafazası noktasında amaca ulaşmak için takip edilen yöntemin amaç kadar doğru olmasının gerekliliğini eskilerin vusülsüzlüğümüz usülsüzlüğümüzdendir sözü ile açıklayabiliriz. Yani burada eğer yöntem yanlışsa amaç ta doğru olmayacaktır. Fakat maalesef İslam dünyası bu konuyu çokça ihmal etmiştir. Batı orta çağ bataklığından ancak yöntemle çıkabilmiştir. Hatta Descartes in İslami bazı kaynaklardan da ilham alarak yöntem üzerine yazmış olduğu eserle zamanını bu konuda aydınlatırken bizim bu konuda yani yöntem belirlemek adına faaliyetimizin bulunmuyor. Sonuçlara kenetlerek yapılan yöntem yanlışları ihlasta zedelenmelere yol açtığından Bediüzzaman ın ihlası sıklıkla okumaya vurgusu yaptığını görüyoruz. Yine eskilerin bir sözü var; Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız, öyle inanmaya başlarsınız. Dolayısıyla süreç insanı değiştirip asli maksattan koparabiliyor. Yine eski usülcülerin bir ifadesi var; Mukaddemat ile netaici birbirine karıştırmamak lazım yani Hilafet-i Muhammediyye gibi meşru bazı siyasi hedeflere ulaşmaya çalışırken dahi siyasi araçları kullanmak doğru olmaz ve uygulanan yöntem her zaman sorgulanmalıdır. Din Allah için istenir, aksine olarak iktidar ve güç için istenmesi halinde dinin zaafiyete uğraması kaçınılmaz olur ve bunun bir süreklilik arz etmesi kuvvetle muhtemeldir. Hatta kurtarıcı olarak yola çıkanların sonra kurtarılmaya muhtaç hale geldiklerini görüyoruz. Dolayısıyla bizim siyasete yaklaşımımızın talepkar 12 değil hadim ve irşad eksenli bir siyaset olması gerekir ve burada ihlasın önemine İmam-ı Rabbani nin Hindistan da Ekber Şah a karşı yaptığı siyaseti örnek verebiliriz. Ayrıca siyaset hayatın bir gerçeğidir. Hidayet manasında bir mecburiyet olması hasebiyle siyasete bakış açımızı kavramamız gerekir. Bu anlamda Bediüzzaman ın siyaset anlayışının İmam-ı Rabbani ile örtüştüğünü görebiliriz. Yine imam-ı Rabbani nin yolunu takip eden bir diğer kişi olan Ebu l Hasen en-nedvi nin ihvana, siyasete bulaşarak yaptıkları yöntem yanlışını göstermeye çalışarak onları uyardığını ve bu anlamda Bediüzzaman a da yakınlığı bulunmakla beraber Şia konusunda da paralel düşüncelere sahip olduğunu biliyoruz. İslam tarihinde meydana gelen ve Emeviler le başlayan siyasî sapmalar, bir yöntem kayması olarak değerlendirilebilir. Onların yaptığı istibdata mukabil oluşan Şia kaynaklı siyasal islam konusu, akaid kitaplarına kadar imamet ve hilafet meselesi başlıkları altında bir mesele olarak girmiştir. Burada asıl üzerinde durulması gereken, zaferde veya hezimette İslam ın temelinde olan teslim ve tevekkül inancıdır. Yani zaferleri olgunlukla, hezimetleri de sabırla karşılamak gerekir. Yönetimde ihlasa uygun olan, Hz.Ömer in Bizde iktidar istenmez verilir sözünden anlaşılan ile Hz. Yusuf un idari vazifeye talip olmasını kıyaslayarak ölçüyü ortaya koymak gerekir. Yine bu bağlamda İslamî yönetim biçiminde siyaset ve takva ilişkisini Ömer bin Abdülaziz de tezahürü olan feragat mesleği olarak anlamak gerekir, yoksa batılıların anlayışıyla menfaatlerin celbi için yapılan bir alavere dalavere olarak anlamak çok yanlış olur. Kurumlarda tutumumuz nefis cümleden süfli vazife cümleden âlâ anlayışıyla oluşmalı ve nizaa müsaade etmeden hürmet anlayışına müesses olmalıdır.

Cemaat kavramının dar bir çerçevede değil geniş bir bakış açısıyla değerlendirilmeli. Farklı meşrep sahiplerinin birbirleri ile olan rabıtalarının bilincinde olması ve dayanışmaya önem vermesi gerekir. Bediüzzaman ın bu konuda ortaya koyduğu şirket-i maneviye-i uhreviye düsturu bu bulunması gereken rabıtanın yalnız manevi olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Madde odaklı cemaatlerin geçmişte yaşadıkları kötü akıbetler, İslami cemaatlere yakışmayan bir tablo olarak ibret alınmalı. Siyaseti de aynı şekilde düşünerek çıkar ortaklığından uzak tutmak gerekir. Bediüzzaman ın cemaat adına siyaset yapılamayacağı fikrini göz önünde bulundurmalı, ihlas düsturunu esas ittihaz ederek İslamiyet i bir topluluğa hasretmekten kaçınmalı ve kucaklayıcı olmaya çalışmalıyız. Yine burada adaletin muhafazasındaki zaaf dine muarız olana bir hak iras etmiş olacağından bu konudaki hassasiyete dikkat etmeliyiz. Son zamanlarda ortaya çıkan politik İslam tabirinin batılıların yakıştırması olmasına rağmen maalesef içimizde kabul görmeye başlamıştır. Halbuki bu noktada Bediüzzaman ın Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır sözü meselenin vehamiyetini ortaya koyar. Yine bu konuda Bediüzzaman ın bize verdiği bir diğer ölçüyü şu sözlerinde bulabiliriz; Dahildeki cihad-ı manevi; manevi tahribata karşı çalışmaktır ki; maddi değil, manevi hizmetler lazımdır. Hulefa-i Raşidin döneminden sonra irşat postu şeyhler, hocalarca işgal edilmiş ve Bediüzzaman ın dönemine kadar bu totaliter dönem devam edegelmiştir. O, buna karşı ortak aklı öne sürerek şahs-ı manevi kavramını ortaya koymuş ve cemaatle harekete önem vermiştir. Bununla birlikte cemiyet ithamını kabul etmeyerek ticari ve siyasi teşekküllerden uzak olduğunu kasdetmiş ve hatta bu bağlamda nim medrese tarzını dahi uygun bulmamıştır. Nim medreseler nümayişe, içtimaya, tecemmu a götürecek ve bu 13 da ihlası kıracaktır. Eddifa gazetesinde çıkan İhvan-ı Müslimin ve Nurcuların farkına dair makalede şöyle bahsediliyor; Nur talebeleri bu zamanda -o gün için- ekseri bilad-ı İslamiye de intişar etmişler ve çoklukla vardırlar. Bu intişarlarında ayrı ayrı hükümetlerde bulundukları halde hükümetlerden, izin almaya muhtaç olmuyorlar ki tecemmu edip toplansınlar ve çalışsınlar. Çünkü meslekleri siyaset ve cemiyet olmadığından hükümetlerden izin almaya kendilerini mecbur bilmiyorlar. Ama İhvan-i Müslimin ise vaziyetleri itibari ile siyasete temas etmeye ve cemiyet teşkiline, şubeler ve merkezler açmaya muhtaç bulunduklarından, bulundukları yerlerdeki hükümetten icazet ve ruhsat almaya muhtaçdırlar ve Nur talebeleri gibi bilinmiyor değiller. Bediüzzaman ın cemaat adına siyaset yapılamayacağı fikrini göz önünde bulundurmalı, ihlas düsturunu esas ittihaz ederek islamiyeti bir topluluğa hasretmekten kaçınmalı ve kucaklayıcı olmaya çalışmalıyız. Bundan yola çıkarak Bediüzzaman ın sırran tenevveret düsturunu doğru bir şekilde yorumlayarak bunun ihlas boyutu üzerine durmak gerekir. Sudan dan kendisine neo ihvan denilen Hasan et-turabi örneğini verebiliriz. Ciddi entelektüel donanımı olan böylesi bir adamın muvaffak olamayışı aynı ölçüde ahlaki zekası olmadığına yorulur. Yani bizim cemaatler ve fertler bazında manevi dinamiklerimizi canlı tutarak o sıcaklığı tekrar yakalamamız gerekir. Siyaset yoluyla insanları kurtarmak için yola çıkanlar, süreçte yükün ağırlaşması nedeniyle ahlakı atmak mecburiyetinde kaldılar. Dini hassasiyetlerini ve ahlaki zeminlerini kaybetmeseler de zedelediler. Fiili bir çok vakıayı da bugün müşahede ediyoruz. Neyin eğri neyin doğru olduğu anlaşılamaz hale geldi. Bundan dolayı Cenab-ı Hakkın affediciliğine sığınmamız gerekir. Yol, sonuçları itibariyle hayra çıksa da amellerimizden yine de sorumluyuz. İçinde bulunduğumuz dönem ara devir ve onun aktörleridir. Bu devir sona erdiğinde asılların yine zuhur edeceğine inanıyorum. Editör: Mustafa Polat

İİKV SEMİNERLERİ / Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç Zihin Yapımızın Yeniden İnşasında Risale-i Nur un Yeri Rolü Bu seminerde Zihinlerin yeniden inşasında Risale-i Nur un rolü başlığını kullandım ama aslında çoğunuzun belki çok yakından bildiği bir meseleyi değerlendirmek istiyorum: Bilginin İslamîleştirilmesi hareketi. Bu hareket Risale-i Nur un bakış açısıyla nasıl değerlendirilir? Risale-i Nur un yapmak istediğiyle arasında bir ilişki var mıdır? Var ise nasıl bir ilişki kurulabilir? 1970 li yılların sonlarına doğru, Muhammed Nakib el-attas ın öncülüğünü yaptığı, İslam dünyasına ise İsmail Farukî nin daha çok dile getirdiği, Seyyid Hüseyin Nasr gibi zatların da değindiği bir hareket başladı. Bu hareket etrafında ise zihinlerde bazı soru işaretleri meydana geldi. Bilginin İslamîleştirilmesi ne demekti? Bize göre bilgi deyince hakikat anlaşıldığı için ve İslam da zaten bize hakikati verdiği için bu söylem ve hareket nereye tekabül ediyordu? Ama bütün bu sorular bir yana; bize göre önemli olan şuydu: Acaba Üstad bu konuda ne derdi? İslam Ansiklopedisi ndeki Said Nursî maddesini yazmaya başlayıncaya kadar bu açıdan Risale-i Nurları değerlendirmemiştim. Fakat o maddenin yazımında, Risale-i Nurları tekrar baştan sona tetkik ederken, zihnimdeki bu tarz sorulara da cevaplar aradım. Risale-i Nur açısından bu konuyu nasıl değerlendirebiliriz? Ve bu konuyla ilgili, Risalelerde belli şeyler var mı? Fakat bu konuya gelmeden önce dikkat çekmek istediğim başka bir nokta daha var. O da inhisarcılık ın, hasretme nin yanlışlığı. İslam Partisi, İslam Üniversitesi, İslam Cumhuriyeti gibi kullanımlardaki mahzur. Derviş Vahdetî, İttihad-ı Muhammedî cemiyetini kurduğunda Üstad ın kendisine yaptığı ikazdaki yaklaşımı bu mahzuru nazara vermektedir. Ayrıca Emirdağ Lahikası ndaki bir mektupta da, kuracağı İslam daru l-fünunu yani bir İslam üniversitesi olmasına rağmen ismini Medresetü z-zehra olarak belirlemesi, Üstad ın hasredici yaklaşımlar karşısında nasıl bir tavır takındığının göstergesidir. Bu mektuptan anlaşıldığına göre, İslamîleştirme Üstad açısından da gerekli. Bir İslam üniversitesi fikrinden bunu anlayabiliriz. Ancak isminin hasredici bir şekilde konulmaması da oldukça önemlidir. Peki bu hedefe yani bilginin İslamîleştirmesi hedefine hangi usulle ulaşılabilir? Elcevab: Risale-i Nur un zihniyet inşası ile ulaşılabilir. Burada bilgi derken kastedilen şey tabii ki insanın üretmeye çalıştığı ve bilimsel bilgidir. Zihniyet inşasının önemi şuradan gelmektedir: Nasıl bir kap, içindeki şeye şeklini ve rengini verirse; bilginin üretildiği yer olan zihin de bilgiyi kendi yapısına göre şekillendirir. Dolayısıyla eğer zihin İslam rengiyle sıbgalanmış ve şekliyle yapılanmış ise, orada üretilen bilgiye de artık İslamî demeye gerek yoktur. Çünkü o bilgi; İslam ın bakış açısıyla yoğrulmuş bir zihinden lemean ettiği için elbette ki İslamî bakış açısını yansıtacaktır. Böylelikle hem hasredici isimlendirmeden kurtulmuş oluruz, hem de dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmadan İslam ın nokta-i nazarıyla şekillenmiş bir bilgi üretimi meydana getiririz. Bilginin İslamîleşmesi için esas gerekli olan şeyin zihinlerin inşası olduğunu anladıktan sonra bir sonraki sorumuza geçebiliriz. Peki acaba Risale-i Nur bu zihin inşasını nasıl gerçekleştirmektedir? Bence Mesnevî-i Nuriye den aktaracağım yerde Üstad bu işin usulünü bize açıklıyor: Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar dır. 14

Burada üç yaklaşımla bize zihin inşasını belirtiyor. Bu üç yaklaşımın özetlendiği kelimeler de mana-yı harfî, niyet ve nazar dır. Cenab-ı Hakk ın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfiyle ve O nun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatâdır. Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakk a bakar, diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün im, san ata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir. Zihin inşası derken kastedilen biraz önce de belirttik- herşeye Kur an ın bakış açısıyla bakmaktır. İslamîleştirme denen şey de aslında budur. Mana-yı harfî de bize bunu sağlar. Bunun teminindeki diğer iki unsur da nazar ve niyettir: Niyet ve nazar mahiyet-i eşyayı tağyir eder. Dolayısıyla buradan şu sonucu çıkarabiliriz: İslamî olan ve olmayan iki türlü bilgi vardır. Çünkü nazar ve niyete göre eşyanın mahiyeti, dolayısıyla eşyadan elde ettiğimiz bilgi değişiyor, tagayyür ediyor. Evet niyet adi bir hareketi ibadete çevirir. Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir, Allah hesabıyla olursa marifet-i İlahiye dir. Bu kısım nazarı ve niyeti temsil etmektedir. Kullanılan Kelime ve Istılahların Önemi Zihnin inşasında ve şekillenmesinde kullanılan kelimeler ve ıstılahlar da çok büyük önem taşımaktadır. İslam dünyasında, geleneğimizde kelimeler hep özenle seçilmişlerdir. Üstad da bu konuda çok hassas davranmıştır. Mana-yı harfînin verilebilmesi için kullanılan kelimenin edilgen olması gerekmektedir. Etken olduğunda, müsemmaya bir fiil istinad Cenab-ı Hakkın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatâdır. etmek yani mana-yı ismîyle bakmak şekline bürünür. İslam bilim geleneğinde kullanılan tabirler konusunda etraflı bir araştırma yapıp kullanılan ıstılahları topladım. Bu araştırma neticesinde İslam dünyasının zihni Kur an la ve hadislerle şekillendiği için hiçbir yerde etken, fail bir kelime kullanılmadığını gördüm. Mesela Aristo dan tercüme edilen metinlerde bile şirki çağrıştıran bi t-tabia ifadesine rastlanmaz. Üstad ın Felsefe ve İlimlere Ittıla ı Zekeriya er-razî gibi, İbnu r-ravendî gibi dini reddedenler hariç; dini reddetmeyen, İslam bilim geleneği içinde çalışmış olan hiçbir düşünür etken kelimeler kullanmamıştır. İşte Üstad ın yürüdüğü yol da tamamıyla bu bilimsel yoldur. Burada Üstad ın bilimler ve felsefeyle irtibatına değinmek istiyorum. Üstad, zamanındaki ulaşabildiği bütün bilimleri okumuş ve üzerinde çalışmıştır. Başta İbn Sînâ olmak üzere felsefecileri okuduğunu, kullandığı atıflardan anlamaktayız. Ben Üstad ın haşir meselesinde İbn Sînâ dan yaptığı atfı, Şifâ da beş sene boyunca aradım. İbn Sînâ yı etraflıca okumayan biri bilebilir mi bunu? Hegel, Gazzalî den, Fahreddin Râzî den bahsetmiyor, kitaplarında İslam filozoflarını anlatmıyor diye nasıl felsefe bilmemek ile itham olunamazsa üstad da aynı şekilde bu ittihamlardan masundur. Risaleleri Neresinde Kant tan, neresinde Hegel den bahsediyor? diye aramak hataların en başlıca sebebidir. Bence Üstad hem Kant ı hem de Hegel i okumuştur; çünkü kendi zamanındaki fikirleri değerlendirmesi gerekiyor. Ancak çok önem verdiği safî zihinleri idlal etmemek kaidesince bunları zikretmiyor, sadece gerekli cevabı veriyor. Eğer dikkatli okunacak olursa Kant, Hegel, Marx gibilerin fikirlerine verdiği cevapları görmek ve dolayısıyla Üstad ın zamanındaki felsefelerden haberdar olduğunu anlamak mümkündür. Editör: Mehmet Arıkan 15

Said Nursî: Sineklerime ilişmeyin! Said Nursî yi bir kez daha tartışıyoruz. Aslında Cumhuriyet tarihi boyunca sık sık merhum Said Nursî gündemimize geldi. Bu sefer de hayatını anlatan Hür Adam filmiyle gündemde. Filmi henüz izlemedim. Ancak tartışmaların bir kısmını izleme imkânım oldu. Karşıt görüşlerin, önyargıların ve siyasal argümanların sebep olduğu toz-duman içerisinde, yine bu düşünürümüzü sağlıklı olarak tartışamayacağız diye endişe ediyorum. Onu sadece siyasî kimliği ve duruşu ile tartışmak, ona büyük bir haksızlık. Ben merhumun kültürümüzdeki Mevlana, Yunus Emre ve çizgisinin çağdaş bir iz düşümü olarak değerlendirilmesi taraftarıyım. O siyasî bir hareketin değil, iman merkezli bir hareketin öncüsü idi. Bu niteliğiyle de sadece bizde değil, tüm dünyada okunuyor ve anlaşılmaya çalışılıyor. Prof. Dr. İbrahim Özdemir Gazikent Üniversitesi Rektörü Prof. Erich Fromm, 1960 lı yılların başında felsefe kökenli Müslüman bir öğrencisine Mevlana nın çağdaş insan için mesajı nedir? Bize ne verebilir? diye sorar. Bu soru bir doktora konusu olur ve 1964 te yayımlanır. Amerika en çok okunan kitaplar listesine girer. (Türkçe çevirisi: Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş: Kitabiyat Yay.: Ankara) NURSî NIN EVRENSELLİĞİ VE GÜNCELLİĞİ Tam da bu bağlamda sormamız lazım: Said Nursî 21. yüzyılda yaşayan bizlere ne verebilir? Tartıştığımız konulara nasıl bir katkı yapabilir? Ben onun kozmik evren anlayışının tartışılmasını isterdim. AVATAR filmi bağlamında tartışılması, hepimize ufuk açardı. Bundan dolayı AVATAR ın onun gözüyle anlaşılmasını ve yorumlanmasını tercih ederdim. İşte o zaman, tıpkı engizisyon döneminin özgün düşünürleri gibi, fikirleri yüzünden hapishane ve sürgünlerle geçmiş bir hayatı anlayabilirdik. Nasıl ki, Socrates, Guardino Bruno ve Galileo yu düşünceleri ve muhalif duruşları yüzünden çektiklerini hatırlamadan anmak ve anlamak mümkün değil, Nursî yi de bütüncül bir anlayışla ele almak ve anlamak lazım. Zira Nursî nin en önemli yanı, fikirlerinin derinliği, evrenselliği ve güncelliğidir. Örneğin, şu sıralar farklı kimlikler ve anadil konusu gündemin diğer sıcak konularının başında geliyor. Bu konular her tartışıldığında ve ötekini inkâr eden, yok sayan tekçi anlayışları gördüğümde merhum Nursî hatırıma gelir. Neden mi? Açıklamaya çalışayım. Yıl 1935 ve mevsim güz. Nursî 120 talebesi ile Eskişehir Hapishanesi nde. Çok ciddi ithamlarla karşı karşıyalar. Zira îdam kastıyla ve muhakkak sûrette mahkûm edilmesi direktifiyle haklarında dava açılmış. Talebeleri tedirgin, ancak mütevekkil! An- 16

cak tüm bunların içerisinde, Nursî bulduğu her kağıt parçası üzerine yazmaya devam ediyor. Bu gün çevreci bir anlayışla çok anlamlı olan Sinek Risalesi ni de hücresinde yazmış. Anlaşılan hapishanede sinekler çoğalmış, zaten tecrit ve taciz altındaki mahkûmları, bir de sinekler taciz ediyor. Hapishane idaresi sinekleri öldüren bir ilaç kullanıyor. Tüm mahkûmların memnuniyetle karşıladığı bu olayı, Nursî şiddetle protesto eder. Bununla da yetinmez; günümüzün tabiriyle tam bir derin ekoloji anlayışıyla, sinek risalesini yazar. Eko-sistemde sineğin yeri ve anlamını, İslamî bakış açısıyla ortaya koyar. Nasıl ki, Socrates, Guardino Bruno ve Galileo yu düşünceleri ve muhalif duruşları yüzünden çektiklerini hatırlamadan anmak ve anlamak mümkün değil, Nursi yi de bütüncül bir anlayışla ele almak ve anlamak lazım. Ancak, daha sonra bu risalenin yayınlanmasını ve dağıtılmasını yasaklıyor. İnsanın kıymetinin olmadığı, farklı görüşlere tahammül edilmediği bir ortamda yanlış anlaşılmaktan endişe ettiği anlaşılıyor. diyor. Hem de tamamen İslamî referanslarla! Socrates in ünlü savunmasını hatırlamanın yeridir. O idam ile yargılanırken bile, sadece kendini değil, hemşehrilerinin ruhunu da savunan bir tavırla Atinalılara şöyle sesleniyordu: Sen ki, dostum, Atinalısın, dünyanın en büyük, kudretiyle, bilgeliğiyle en ünlü şehrinin hemşehrisisin; paraya, şerefe, üne bu kadar önem verdiğin halde bilgeliğe, akla, hiç durmadan yükseltilmesi gereken ruha bu kadar az önem vermekten sıkılmaz mısın? Nursi de Eskişehir Hapishanesi nde idam ile yargılanırken, sadece kendi savunmasını hazırlamıyordu; sinek örneğinden hareketle tüm canlıların yaşam hakkını savunuyordu. Assisili Aziz Francis gibi, Mevlana ve Yunus gibi tüm varlıkları kardeşleri olarak görüyor ve onların korunmasını talep ediyordu. SİNEKLERE DOKUNMAYIN Yıllar sonra bir risaleyi buldum ve okudum. Çevreci bir bakış açısıyla risaleyi okuyunca, AVATAR filminin vermek istediği mesajı daha iyi anladım. Keşke James Camaroon bu küçük risaleyi önceden görseydi diye düşündüm. Toparlarsak; biz hâlâ bin yıldan fazladır birlikte yaşadığımız dindaşlarımıza ve vatandaşlarımıza ana dilini öğrenme hakkını çok görürken, Nursî 1930 ların Türkiyesinde sineklerin hakkını savunuyor. Küçücük kuşlarıma[sineklerime] ilişmeyin diye ikaz Bana göre Said Nursî nin 130 ü aşkın risalesi içinde en önemli olanı Sinek Risalesi dir. Varlığı ve tüm canlıları sevgi, şefkat ve muhabbet temelli kucaklayan bir anlayışı görmek için bu küçük risaleyi okumak yeterlidir. İşte o zaman, biyolojik çeşitlilik gibi, kültürel çeşitlilik ve farklılıkları da korunması gereken bir zenginlik olarak görebiliriz. Evet, Said Nursî yi tartışalım; ama yeni ve bütüncül bir anlayışla. Yeni Şafak - 16.01.2011 17

Kıbrıs ta 3. Bediüzzaman Paneli İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından organize edilen İnsanlık Onurunu Yücelten Değerler: İlim ve Ahlak konulu panel, 8 Ocak 2011 Pazar günü, Girne deki Acapulco Beach Club and Resort Hotel de gerçekleştirildi. İstiklal Marşı nın okunması ile başlayan panelde daha sonra Kur an-ı Kerim den bir bölüm okundu. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı KKTC temsilcisi Hüseyin Sağer açılışta yaptığı konuşmada, vakfın bugüne kadar 30 dan fazla ülkede yaptığı panellerden birini de KKTC de gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Sağer, panelde Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde binlerce kitabı bünyesinde barındıran büyük Üstat Bediüzzaman Said Nursî nin bilgilerini paylaşmayı hedeflediklerini belirtti. Sağer, bugün 50 den fazla ülke diline çevrilen Risale-i Nur kitabının Türkiye de bazı kesimler tarafından yanlış anlaşıldığını ifade etti. Panelde daha sonra sinevizyon gösterisi yer aldı. Sinevizyon gösterisinin ardından açılış konuşmalara geçildi. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Zorlu Töre, 1960 lı yıllarda Larnaka da Hazreti Hala Sultan türbesinin yakınında ikamet ettiğini anımsattı. Sadece ilme önem vermek ve ahlaka önem vermemek her şeyin boşuna gitmesidir diyen Töre, ilim ve ahlakın birlikte olması gerektiğini söyledi. Ahlakın olmadığı yerde hiçbir gelişme olamayacağına işaret eden Töre, Bediüzzaman ın yaptığı şekilde İslam ı yayma çalışmalarının sürmesi gerektiğini ifade etti. Töre nin konuşmasının ardından panele geçildi. Panel konusunda bilgi veren İstanbul İlim ve Kültür Vakfı İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya, tarihte düşünürlerin ilim ve ahlak konusunda söylediği özlü sözlerden örnekler aktardı. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye den gelen dört bilim adamının İLİM ve AHLAK temalı bildirilerini sunduğu panele Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Zorlu Töre de izledi. KKTC de Uluslararası Bediüzzaman Panelleri serisinin üçüncüsü olan panelde sunum yapan George Town Üniversitesi Öğretim Üyelerinden ve Vatikan Dinlerarası Diyalog Eski Sekreteri Prof. Dr. Thomas Michel, Bediüzzaman a Göre Dinlerarası Diyalog konulu tebliğini sundu. Michel aynı zamanda Türkiye, Filipinler, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avustralya gibi dünyanın birçok ülkesinde düzenlenmiş uluslararası sempozyumlarda dinlerarası diyalog üzerine tebliğler sunmuş birisi. Panelde, İnönü Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şener Dilek de, Risale-i Nur da Hayatın Gayesi konulu tebliğini sundu. Araştırmacı yazar Şükran Vahide ise Halifet ülarz Olarak Risale-i Nur daki İnsan Tasavvuruna Dair başlıklı tebliğini sundu. Panelde daha sonra, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faris Kaya nın Bediüzzaman Ne Yapmak İstemiştir? konulu tebliği sundu. Panel soru cevap oturumuyla sona erdi. 18

KKTC Tarım Bakanı Zorlu Töre Şükran Vahide 19

Vakfımızı Ziyaret Edenler... Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı Ali Murat Güven / Yenişafak Gazetesi Yazarı Meryem Aybike Sinan / Haber7.com Yazarı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz / Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Mürşit Ağa Bağ / Hür Adam Filmi Baş Rol Oyuncusu 20