Adana nın İşçisi Türkiye nin İşadamı; Süleyman Onatça



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

İzmirli girişimcinin hazin öyküsü!

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Yaşam Boyu Öğrenme, Araştırma ve Uygulama Merkezi nin ilk şubesi Bodrum da

ELGİNKAN VAKFI BURSU DUYURUSU

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

KİŞİSEL "GÜÇ KİTABINIZ" Güçlenin!

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Destek Personeli Eğitimleri

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

10SORUDA AİLE SİGORTASI

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

DÜNYA Tarih : HAFTADA 6 GÜN ULUS... Sayfa : 9 İSTANBUL Tiraj : EKONOMİ StxCm : 122 1/1

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

2015 KIZILAY Haftası İlköğretim sınıf Takdimci El Kitabı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü

DEDENİN ADAYI, ERDOĞAN BAŞEĞMEZ, PROJELERİNİ ANLATTI

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK

BAKA BULUŞMALARI -I-

Kıbrıs'ta öğrenci olmak

Bodrum aşığı yabancıların buluşması



KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

KENDİ İŞİNİZİ YAPARKEN KİMSE YANLIŞLARINIZI DÜZELTECEK CESARETE SAHİP OLAMIYOR.

Kahraman Kit Misafirlikte

Cuma İzmir Gündemi

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Benimle Evlenir misin?

Elvan & Emrah PEKŞEN

e-bülten Haziran /06/2015 Aylık Haber Bülteni

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI 2. DÖNEM YAZ OKULU EĞİTİM PROGRAMI

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

Her birini özenle seçtiğimiz çiçeklere ek olarak mağazamızda İtalya'dan getirdiğimiz kullanışlı ve dekoratif hediyelik eşyaları da bulacaksınız.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

Transkript:

Adana nın İşçisi Türkiye nin İşadamı; Süleyman Onatça VAKTİ OLSA GÖKYÜZÜNÜ DE BOYAYACAKTI 90 lı yıllarda Adana nın işlek caddelerinde görmeyi bilen gözlerin okuyabileceği yerlere asılan kocaman afişlerde şöyle yazıyordu: Hayır! Henüz Gökyüzünü Boyamıyoruz Slogan iddialı, iddialı olduğu kadar yaratıcı ve ilgi çekiciydi. Afişin hemen altına atılan üç hecelik imzada Onatça diye yazıyordu. Bu isim zaman içinde Adana nın belleğine kazınacak, önce kendi kentinde, giderek bölgesinde ve hatta tüm ülkede tanınan saygın bir markaya dönüşecekti. Peki, Süleyman Onatça ne istiyor hayattan? Şu sözleri onu çok iyi anlatmıyor mu? Adana ya bir kişi geldi, emek verdi, iz bıraktı, gitti, desinler isterim Kısaca Süleyman Onatça, yok tan var a giden uzun bir yolculuğun başarı öyküsüdür. Yaşam dersleriyle dolu bir öykü Gelin isterseniz beraberce Onatça nın bu güzel yaşam öyküsüne göz atalım. SÜLEYMAN ONATÇA 05

KISA BOYLU AMA UZUN Günümüzde Onatça şirketler gurubunun sahibi kahramanımız, Adana nın Hadırlı köyünde erkek evlat özlemi ile yanıp tutuşan bir aileye ilk müjde olarak dünyaya geldi. Gulle oynayacak yaştayken sırf aile bütçesine katkı sağlamak için sabahın köründe yollara düşüp simit satacak, sanayide çırak olarak çalışacak, güzel sesi ile pazarcılık yapacak, herşeye rağmen okulunu da ihmal etmeyecekti. Okul dışında ses, saz, daktilo, muhasebe ve İngilizce kurslarına giderek kendini geliştirecekti. YAZ MEVSİMİNDE DOĞMU- ŞUM 1953 te doğmuş Süleyman Onatça. Şimdi artık Seyhan ilçesiyle birleşmiş bir mahalle- köy olan, Hadırlı köyünde açmış gözlerini dünyaya. Annesiyle teyzesi; Kendileri gibi kardeş olan iki erkekle evliymiş. Dokuma işçisi olan babası İbrahim Bey ile ev hanımı olan annesi Diba Hanım ın evliliğinden tam sekiz çocuk dünyaya gelmiş. Ama Süleyman ın dünyaya gelişi bir başka olmuş, müjdeye dönüşmüş: Ablam Miyesser doğduktan sonra babam askere gitmiş. Sonra peş peşe üç kızı daha olmuş bizimkilerin. Aile erkek çocuk özlemiyle yanıp tutuşurken ben doğmuşum. Mevsimlerden yazmış ama tarihi tam belli değil. Sorduğum zaman hep Kazma döneminde doğdun dediler; haziran ayıdır diye tahmin ediyorum.. Benden sonra iki kız bir de erkek kardeşim dünyaya geldi. Yani toplamda sekiz kardeşiz SAĞLAM VE DAYANIKLI Gelişi müjde olmuş ama adını sorun etmiş nüfus dairesindeki görevli. Babası, Arapça da sağlam, sağ ve dayanıklı anlamlarına gelen Selem adını koymak istemiş. Ama nüfus memuru, hayır, olmaz deyince; Türkçe de aynı anlama gelen Süleyman adını koymuşlar mecburen. Süleyman Onatça henüz 2-3 yaşlarındayken ailesi Hadırlı dan ayrılıp Havuzlubahçe Mahallesi ne göç etmiş. Yani Saydam Caddesi civarında geçmiş çocukluğu. Fakirmiş aile. Baba dokuma işçisi, anne ev kadını ve sekiz çocuk. Süleyman Onatça yoksullukla geçen çocukluk yıllarını ve o yılların hüzünlü türkülerini hiç unutmamış: Fakirdik, şehre gelince şartlar daha da zorlaşmıştı. Babam Sümerbank ta dokuma işçisiydi. Tam 25 yıl boyunca hep aynı makinenin başında çalışmış bir işçi, tek maaşla geçim zordu haliyle. Altı yaşında Havuzlubahçe İlkokulu nda okula başladım. Aranan ve sevilen bir öğrenciydim. Sesim güzeldi ve ben de türkü söylemeyi severdim. Öyle ki tüm sınıf öğretmenleri beni kendi sınıflarına çağırır bana türkü söyletirlerdi. Güzel mi söylerdim, yoksa içli mi söylerdim bilmem; ama öğretmenler, ben türkü söylerken ağlarlardı. 1950li yıllarda Adana 06 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 07

MİNİK SÜLEYMAN Boyu kısadır Süleyman ın ve o yüzden minik diye lakabı vardır. Başarılı bir öğrenci olduğu için de sık sık örnek gösterilir. Pazartesi sabahları ders başlamadan hemen önce okul müdürünün bir konuşma yaptığını, o konuşmadan hemen sonra Minik Süleyman ı kucağına alıp havaya kaldırdığını da hiç unutmuyor; Kılığım kıyafetim de çok düzgün olurdu ve müdür beni tüm öğrencilere örnek öğrenci olarak gösterirdi. MİNİK SİMİTÇİ Tek maaş ve 10 kişilik bir aile Milyonlarca aile gibi Onatça ailesinin de geçim derdine düştüğü yıllar. Ablalarından birkaçı evlenmiştir ama bütün yük yine de bir dokuma işçisinin omzundadır. Bu çok zor gelir Minik Süleyman a. Bu yüzden çalışmaya başlar. Önce simit satar. Kolay gibi gözüken simit satmanın bile başlı başına bir iş olduğunu öğrenir. Onatça; Minik in iş yaşamını şöyle anlatmakta; babam birgün, hiçbir maddi gücü yokken Okumak istiyorsan evimi satar seni yine de okuturum dedi. Bu da ağır bir vebal bıraktı üzerimde. Sabahları simitçilerin sesiyle uyandığımız 60 lı yıllardı. Gün doğmamış olurdu henüz. Ben de aileye katkı yapabilmek için erken kalkar, okula gitmeden önce fırına gider, simit alıp satardım. Sekiz yaşında filandım. Bizim mahalle bağ-bahçe doluydu o zamanlar. Hasattan sonra henüz sürülmemişken ablamlarla tarlalara gider, kalan sebzelerden toplar ve Bağlar Karakolu nun bulunduğu yerdeki Cemalpaşa Semt Pazar ında satardım. At arabasında sebze satanlar, sesim güzel olduğu için beni yanlarına çağırır ve bana sebze meyve var diye bağırtırlardı. Daha sonra kendi işimi kendim yapmaya başladım. ÇIRAKLIK, DAKTİLO KURSU Minik Süleyman ortaokula gidecek yaşa gelir. 11 yaşındadır artık, sekiz yaşından itibaren çalışmaya başlayan Süleyman ın bu yaşlarda da bir oto tamircisinde çırak olduğunu biliyoruz. Oto tamircisinde çıraktır ama Toyota ismini henüz duymamıştır bile. Yıllar sonra hayatını paylaşacağı eşi Sevim in ağabeyinin iş yeridir çalıştığı yer. Birkaç yıl kadar emek verir. Kendisiyle birlikte başka çocuklar da vardır çırak olarak çalışan. Eşimin ağabeyinin iş yerinde üç yıl çalıştım. Birgün sigorta müfettişleri geldi. Sigortasız çalışan çocukları arıyorlar. Bunu gerekçe göstererek bizleri evlerimize gönderdiler. Geri çağıracağız diye de ümit verdiler. Ama bir daha geri çağırmadılar. Bunun üzerine kendisine yeni işler aramaya başlar Minik Süleyman. Bulur da. Ama bir yandan da geceleri daktilo öğrenmek için kursa gitmektedir:

On parmak daktilo öğrenmek için Kuruköprü de bir kursa gittim ve kısa sürede öğrenip diploma aldım. Bu arada Türk Halk Müziği kursuna da başlamıştım. Kursta Mürüvvet Kekilli, İzzet Altınmeşe, Sadık Altınmeşe, İsmail Polat, Kenan Şele gibi isimler de vardı. Hocamız, Napoli Gömlekleri nin sahibi rahmetli Kazım Sanrı da kendisini müziğe adamış isimlerden biri olarak bize katkı sağlıyordu. RUHUNUN GIDASI MÜZIK Süleyman Onatça nın hayatında müzik öyle önemli bir yer tutuyordu ki sırf kursa daha çok gidebilmek ya da şarkı-türkü söylemek için, Gazipaşa İlkokulu nda mahalli sanatçıların prova yapılan korolarına katılıyor, büyüklerinden daha çok öğrenmek için gayret gösteriyordu. Gündüz çalışıp akşamları da kursa devam ettiği sıralarda Minik Süleyman bir ara muhasebecilik de öğrenmek ister, kursa yazılır. Yeterince muhasebecilik öğrenince, bu kez Türk Amerikan Derneği nde alır soluğu. Hedefinde İngilizceyi öğrenmek vardır artık. Kurslara devam ederken, ortaokulu dışardan bitirme sınavlarına girmek için arkadaşlarının eski kitapları ile ders çalışır. Bu arada mahalleden bir kıza âşık olur. Kızla haberleşme konusunda geliştirdiği teknik bile özgün ve yaratıcıdır: Uzaktan bakışıyor, mektuplaşıyor- duk. Duvarda kırık bir briket vardı, içerisine mektup koyar haberleşirdik. Bazen de okul önünde bekler, sonra birlikte pastaneye giderdik. Birgün annem gördü ve ilk kez dayak yedim ondan. Sen ona bacı, o da sana abi diyor el içinde. Mahallede duyulursa ne olur? diyerek beni uyarmıştı. Bu dayak beni kendime getirdi, annemi haklı buldum ve vazgeçtim bu sevdadan. GÜZEL VE AKILLI BIR KIZ Genç Süleyman ın yüreğine asıl ateş, uzun bir aradan sonra ablasının evini ziyaret ettiği bir gün düşer: Ablamın evine gittiğimde görümcesini, yani Sevim i gördüm. Cin gibi, çok akıllı ve zarif bir kızdı. Dikkatimi çekmişti. Ne güzel bir kızmış. Ne zaman büyüdü dedim içimden. O gün çok da güzel giyinmişti, tutulmuştum, aklımdan çıkmıyordu Birgün ona çiçek verdim. Ve sonra Sonrası vazgeçilmez bir aşkın ateşiydi. Süleyman Sevim i sevmiş, Sevim de Süleyman a tutulmuştu. Genç Süleyman ın yaşadığı öyle tutkulu bir aşktı ki; görebilir miyim umuduyla artık daha sık olarak ablasının evine gidiyor, akraba oldukları için daha rahat görüşüyordu. Birgün öyle güzel bir şey oldu ki aslında Süleyman a düşen görevi Sevim yapıvermişti. SEVİM HANIM LA EVLENMEK UĞRUNA Biz ne zaman evleneceğiz? diye sordu. Ben de durumu hemen anneme söyledim. Annem de babama söylemiş. Babam ise, askere gidip gelene kadar ayakkabısının yanına pabuç koyamaz demiş. Bu arada ablam bunu duyunca El âlem ne diyecek. Eve geldi gitti, kıza göz koymuş, ayıp değil mi? diye çok kızdı. Ne yapacağım diye düşündüm, yaşım daha gençti ve askere gidemezdim. Bir ağabeyimden akıl aldım. Yaşını büyült, askere git dedi. Babama nasıl anlatırım? diye sordum, o da Mahkemeden yazı gelince o zaman anlatırsın. Celp gelir askere gidersin dedi. Sevim Hanım ın Ne zaman isteteceksin diye sıkıştırdığı, arada bir Şu istiyor, bu istetiyor diye ortamı kızıştırdığı günler birbirini kovalarken, genç Süleyman birgün adliyenin karşısındaki arzuhalcilerden birinde aldı soluğu. 2,5 lira verdi ve babasının adına bir dilekçe yazdırdı. Cevabı, beklemediği kadar kısa sürede gelen mektubun ardından yaşını iki yaş birden büyüttürdü. Gelişmelerden babasının da haberi oldu haliyle... Ve Süleyman Onatça, askere iki yıl erken gitti. Askerlik için Sivas ta aldı soluğu... Soluğu Sivas taydı ama aklı Adana da, Sevim de: Bu süre zarfında Sevim hanımla mektuplaşıyorduk. Altı ay sonra izne gelince annem babamı ikna etti ve nişan yaptık. Meğer babam, akraba- SÜLEYMAN ONATÇA 11

İnsanlar var oldukça hayat, hayat var oldukça sevgi var olacaktır. Boş işler ile uğraşmamak lazım, hayatı ertelememek lazım. Kimin başı sıkışsa, Diba Hatun un yanında alırdı soluğu. Diba Hatun bir tek iğne yapmayı bilmez, onun dışında hemen her şeyden az çok anlardı. Bir gün kahramanımızın mide hastalığı çeken ablasına enjeksiyon yapılması gerekiyordu. Ya kız alınıp iğneciye götürülecek ya da iğneci eve gelecekti. Süleyman Onatça durumdan vazife çıkartarak, iğne vurmayı da öğrenecektir. Mecburiyetten: Ablamı iğneciye götürmek ya da iğneciyi eve getirtmek zamanla sorun olmaya başlamıştı. Ya bazen biz iğneciyi bulamıyor ve mecburen bekliyor ya da saatleri uyduramıyorduk. Bu arada amcamızın oğlu da eczanede kalfa olarak çalışıyordu. Birgün ona Bana iğne yapmayı öğretir misin? diye sordum. Portakal üzerinde gösmız da olan Sevim in başını ta küçüklüğünden beri Gelinim diye okşayarak severmiş. Gerçekten de öyle oldu, Sevim babamın gelini oldu. Böylece biz de babamlar gibi, iki kardeş, iki kardeşle evlenmiş olduk. TOKADI YİYEN KRAL Sivas ta askerlik yaparken, yeni gelenlere sorulan Ne iş yapıyorsun? sorusuna verdiği cevaplar Süleyman Onatça yı rahat ettirecek, kendi ifadesiyle Kral gibi askerlik yapmasını sağlayacaktır. Muhasebeciyim, on parmak daktilo biliyorum demesi rahatlığa giden reçetesi olacaktı: On parmak daktilo biliyorum, diplomam da var deyince askerlik dairesine tayin edildim. Komutan Yalan mı söylüyorsun? diye bir tokat attı birgün. Kimin torpiliyle geldin? diye sordu. Torpilim yoktu tabiî ki, ancak kurslara gitmiş olmam çok işime yaramıştı. Beni diğer askerlerden farklı kılmış, rahatça askerlik yapmamı sağlamıştı. Tokadı yemişti ama kral gibiydi gerçekten... Tokat yenmeden olunmuş krallık makbul değil ki zaten!.. BİR ODA OLSUN YETER Askerden döndükten birkaç ay sonra Süleyman ile Sevim evlendi. Üstelik Bir oda olsun yeter diyecek kadar aceleci davrandılar. Dile kolay, tam 40 yıl sürecek müthiş bir beraberlik başlayacak ve Süleyman Onatça, aradan geçen onca yıla rağmen evliliğinden keyifle söz edecektir: Birbirimizi çok sevdik, saygı duyduk ve mutlu olduk. Babamlar 8 çocuk yaptı, biz 4 e indirdik. Annem babamı yıkardı, beni de yıkardı. Sevim den de aynı şeyi bekledim, ama olmadı... Bu sözler sadece bir kuşak geçmeyle birlikte görülen değişimi göstermektedir. İĞNE YAPMAYI DA ÖĞRENİR BİRGÜN İĞNECİLER O zamanlar her semte yayılmış sağlık merkezleri yoktu. Doktora hatta hemşireye ulaşmak bile çok zordu. Hastalara yazılan ilaçlar eğer enjeksiyon yöntemi ile uygulanacaksa, iğneci denilen ve bu işi kendi kendine öğrenmiş insanlardan destek alınırdı. Zaman zaman sakat bırakma hatta ölüme kadar giden yanlışlıklar olsa bile, o dö- tererek bana iğne yapmayı öğretti. Bir gece yarısı kapımız çalınmış, mahallenin ebesinin doğum yaptırdığı, ancak sorun yaşadığı söylenmişti. Gebe kadının rahmi açılmamış, iğne vurulması gerekiyormuş. Ama ebe dâhil iğne yapmayı bilen yokmuş. İş başa düşmüştü. İğneyi yaptım ve kısa süre içinde doğum gerçekleşti. Böylece hayat kurtarmıştım. O geceyi hiç unutamam ANNESİ Süleyman Onatça nın unutamadıkları listesinde annesinin çok özel bir yeri vardı. Akıllı bir kadınmış annesi. Örneğin, yağmur sularını büyük kazanlarda biriktirip onunla çamaşır yıkar, o yağmur suyunu sodalı su niyetine kullanırmış. Babasının çok otoriter bir insan olduğunu hatırlarken Annem çok kahır çekti. diyor Süleyman Onatça. Babası eve geldi- nemde iğneciler önemli bir görev üstlenirlerdi. ARA EBESİ O dönemlerde okuldan mezun ebelere Belediye Ebesi denir, ama doğumların çoğunu ara ebesi denilen becerikli yaşlı kadınlar yaptırırdı. Bırakın doktoru, okul bitirmiş ebe bulmak bile çok zordu. Dolayısıyla ebe denilen kadınlar enjeksiyon yapmasını da bilmeyebilirdi. ğinde her şeyin hazır olması ve leb demeden leblebiyi anlaması gerek- SÜLEYMAN ONATÇA 13

tiğini, ama yine de babasından söz ederken annesinin bey ya da amcaoğlu diye hitap ettiğini hatırlıyor. Anlayışlı, müşfik ve fedakâr bir insan olarak söz ettiği annesi, Onatça ya göre yeri doldurulamaz bir melekti. Bütün kadınlar da annesi gibi melek olmalıydı. Yıllar sonra Kadınlara melek gözüyle bakmamın tek nedeni annemdir. diyecekti. Her zaman çok pozitif, sabırlı ve sevgi dolu bir kadın olan annesini mahallede herkes çok sever sayardı. O mahallenin doktoru, sınıkçısı ve arabulucusuydu. BABASI GİBİ OLMAYACAĞINA SÖZ VERDİ Kahramanımız askerden dönüşte sigortalı bir işim olsun diye çırpınıyordu. Artık evlenmişti ve eli ekmek tutsun istiyordu. Dönem AP, MSP ve MHP nin koalisyon hükümetinin olduğu, 1973 yılıydı. Sümerbank a işçi alınacağı konuşulurken, Süleyman Onatça da heveslendi işe girmek için. Ancak bir sorun vardı. Sümerbank, koalisyon ortaklarından MSP nin sorumluğundaydı ve Çalışma Bakanı da MSP nin ağır toplarından Şevket Kazan dı. Torpilli de olsa, parti ya da siyasi kimliği ile iktidara yakın olmayan kişilerin Sümerbank ta işe girmesi çok zordu. Onatça babasının çabasıyla işe girmesini şöyle anlatıyor; Babam, sendikayla konuşmuştu, sonunda beni de işe aldılar. Sümerbank a 25 yıl emek vermiş ve etliye sütlüye karışmamış bir adamdı babam. Evde ne kadar otoriterse iş yerinde o denli kuzuydu. Benimle birlikte aynı anda 3 kişi birden işe alınmıştı. Fakat yönetim yıldırma politikası izliyordu. Aynı işi yap-boz şeklinde defalarca yaptırıyorlardı. Bir yerlerden bir çuvalı bir yerlere taşıtıp durdular. Ötekiler yılıp vazgeçti ama ben yılmadım, çalıştım. İtiraf edeyim biraz babamdan da korkuyordum; o benim için ağız eğmiş ve işe girmemi sağlamıştı çünkü. HER ZAMAN ZİRVE Sigortalı olarak girdiği bu ilk işte karşılaştıkları kendine bir yaşam felsefesi oluşturmasına neden olmuştur; Hangi işe el atarsa atsın, ortalarda bir yerde kalmayacak, işinin zirvesine çıkmadan orayı bırakmayacaktır. Dolayısıyla babası gibi olmayacak, en üst mertebeye kadar yükselecek, öyle ayrılacaktı Sümerbank tan. Tam 7 yıl deli gibi çalıştı. Aynı günde iki, hatta bazen üç işe birden gitti. Sabah 7 de işe gider, 16.00 da fabrikadan çıkardı. Çıkınca da sanayiye gidip kabala aldığı işlerin kaynağını yapar, gece yarılarına kadar çalışırdı. Pazar günleri bile boş durmaz, müşteri çıktıkça ya taksi şoförlüğü ya da düğünlerde şarkıcılık yapardı. Çalışmak zorundaydı, çünkü sadece yeni karısının değil, tüm ailenin sorumluluğu üzerindeydi. VER ELİNİ ALMANYA İnsan, fotoğraf çekmek için buzullara gidiyorsa veya orangutanları korumak için Uganda da yaşıyorsa, sırf türkü söylemek için de Almanya ya gidebilirmiş. Daha ilkokuldayken öğretmenlerinin çağırıp türkü söylettiği Minik Süleyman şarkı-türkü kurslarına da SÜLEYMAN ONATÇA 15

gidip kendini geliştirmiş, özellikle de Nusayri Arap camiasında hayli iyi bir ün yapmıştı. Birgün bir akrabalarının kızının pazar akşamı Hadırlı Köyü nde yapılan kına gecesine davet edilmişti. Davet sahibi ta Almanya dan gelmiş, o da yanına eşi Sevim hanımı alıp sazlı-sözlü yemekli geceye gitmişti. Ne olduysa o gece orada oldu: Bir ara Sesin güzel, şarkı söyle diyerek mikrofonu elime verdiler. Ben de birkaç şarkı söyledim. Kızın babası Süleyman Ağabey Düğünü Almanya da da yapacağız; seni Almanya ya götüreceğim. Orada yapacağımız düğünde şarkı söylersin, Almanya ses görsün! dedi. Sabah babama anlattım. Babam, O götüremez oğlum, nasıl götürsün ki? dedi. Sen yine de sordur, dedim. Tesadüf bu ya çarşıda karşılaşmışlar. Süleyman ı Almanya ya götürecekmişsin, doğru mu? Çocuğa umut vermişsin demiş. O da Pasaport alsın, götürürüm demiş; ama ne mümkün! Mümkün değil görünse bile, Süleyman Onatça daha o zamandan beri, imkansızı başarmak için çaba sarf etmeyi gözüne almış bir kere... O yıllar ki, yurtdışına çıkmak çok zor. İnsanlara en az iki ay koğuşturma yaptıktan sonra pasaport veriyorlar. Halbuki Cuma sabahı yolculuk var. İki günde yetişmesi imkânsız... Şans bu, kardeşi Recai nin boş vakitlerinde gece şarkı söylediği bir eğlence mekânı var. Bu mekanda çalışan bir kadın şarkıcının ise pasaport dairesinde müdür olan bir müşterisi bulunuyor. Ondan yardım istemişler, imkansız böylece oluşmuş ve pasaport perşembe sabahına hazır olmuş. 1980 yılının 25 Ocak ı... Ver elini Alamanya Cuma sabahı Opel Astra arabayla beş çocuk, amcakızı, eşi ve ben çıktık yola. Edirne de sınır kapısına vardık. Pasaportu kontrol eden memur ile sohbet etmeye başladım, hemşehri çıktık, direksiyonda oluşum da güven verdi belki. Bakmadan vurdu damgayı. İletişim çok önemliymiş, bunu bir kez daha anladım, sınırı geçtik böylece. Kafasında ya bırakmazlarsa, ya geri gönderirlerse Türkiye ye? sorularıyla geçen saatlerin ardından, Almanya ya girmeyi başaracaktır Süleyman Onatça. İltica etmek isteyenlerin çok olduğu, sınır kapılarında sıkı incelemelerin yapıldığı bir dönemde atar adımını Almanya ya. Ama kendi ifadesiyle Almanya da her şey yolunda gider ve bir hafta sonra düğün yapılır. ALMANYA DAKİ TÜRKİYE Düğün gecesi, önceden kararlaştırdıkları gibi şarkılar söyler. Ama sonra evde hapis olduğu günler başlar. Aklında kal derlerse bir ay kadar daha Almanya da yaşama fikri vardır. Ama çok sıkılır. Sıkıntısından ve yabancılıktan uzaklaşmak için hemen Almanca öğrenmeye çalışır. 16 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 17

Bilmek yetmez uygulamanız gerekir. İstemek yetmez, yapmanız gerekir. Anne, baba, şişe, su, kaşık gibi basit sözcüklerle oyalandığı birgün amcakızından eşinden dışarıya çıkmak için izin ister. Hiçbir yeri bilmediği, Almancası olmadığı halde çıkar sokağa. Ancak sokağa çıkınca şaşırır. Mahallede hemen her yer Türklerle doludur, tabelaları Türkçe, kahvesi, bakkalı, lokantası Türk tür. Almanya da bir Türk Mahallesi dir bulunduğu yer. ÜCRETSİZ ALMANCA ÖĞRETİ- LİR Sağa sola bakınırken bir afişteki Türkçe yazı dikkatini çeker. Yabancısı olduğu bir ülkede, Türkçe yazılmış bir ilanda, Ücretsiz Almanca Öğretilir yazmaktadır. Notun altındaki adresin yolunu tutar. Kursun verileceği yer kaldığım mahalledeydi, binayı aradım buldum. Koca bir demir kapı çıktı karşıma. Üzerinde Türk Halkevi diye yazıyordu. Kapıyı vurdum, açan olmadı. İki üç kez daha vurdum, bir adam açtı kapıyı, ben de broşürü gösterdim. Biz bir ay önce dağıttık o broşürü, başvuran olmadı dedi. Kapıyı açan o kişi, Süleyman Onatça nın hayatında çok özel bir yer edinecek olan Uğur Kişioğlu idi. Aslen Kütahyalı olan Uğur Kişioğlu, Süleyman Onatça nın hem Almanca öğrenmesini sağlayacak, hem de iş bulmasına yardımcı olacaktı. Olur mu? Olur! diyerek kadere kısmet vurduğu o kapı, başka kapıların açılmasını sağlayacaktı. Türk Halkevi, salt Türklerin isteğiyle oluşmuş bir yapı değildi. Uğur Kişioğlu nun verdiği bilgiye göre Türk Halkevi, Almanya da Türklerin örf ve adetlerini, geleneklerini unutmadan yaşamaları, kültürlerini arttırmaları ve Almanca öğrenmeleri için yapılan, sosyal ve sportif etkinliklerin düzenlenmesi için planlanan bir tesisti. Alman Hükümeti tarafından destekleniyor, başta kira bedeli olmak üzere aylık parasal yardım yapılıyordu. Süleyman Onatça, Uğur Kişioğlu ile başlayan iş birliğini şöyle hatırlayacaktı; Gelen giden olmadığı için Arbeiterwohlfahrt a bağlı halkevinin kapanmak üzere olduğunu anlamıştım. Uğur Ağabey in söylediğine göre Almanca ve İngilizce kurslar açılmış ama hiç kimse ilgi göstermemişti. Gazeteye ilanlar verildiği halde, hatta bazı etkinlikler düzenlenmesine rağmen sorun çözülemediği için, üç ay içinde kapatılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Uğur Ağabey in, derdini anlatacağı bir insana, benim de kalacak bir yere ihtiyacım vardı. Kaderlerimiz kesişmişti bir şekilde. HALKEVİNDE SAZ KURSU Süleyman Onatça o anda aklına gelen bir önerisini paylaşıyordu Uğur Bey le; Saz kursu açalım mı? sorusuna tereddütlü bir cevap almış, Kişioğlu, Açalım açmasına da nasıl olacak, öğretmen yok demişti. Onatça cevabı yapıştırmakta gecikmemiş, Ben biraz biliyorum demişti. Olur mu? Olur, deyip yola koyulmuş, teksir makinesiyle broşürler hazırlayıp her yere dağıtmışlardı. Sonuç mükemmeldi. Bir ay içinde saz kursuna katılmak için tam 58 kişi başvurmuş, sazı olmayanlar için Türkiye den saz getirtilmişti. Süleyman Onatça, hızla Almanca öğreniyor ve saz kursu veriyor olmanın hazzıyla keyiften havalara uçuyordu. Ama oturma izninin olmayışı ve öğretmenlik yapabileceğine dair bir belgesinin bulunmayışı ciddi sorundu. Turist olarak gelmişti Almanya ya, kalma süresi belliydi; o nedenle kurs verip öğretmenlik yapsa da hiç kimseden para alamaz, alsa bile belgeleyemezdi. Ne yapalım, ne edelim diye düşünürken teklif Uğur Beyden geldi; Oğlum sana oturma izni alalım. Çözüm yeri de Uğur Bey in memurluk yaptığı kurumda Arbeiterwohlfahrt müdürü olan Sn. Erbee nin yanı oldu.türkiye de bir günde nasıl pasaport alıp, Almanya ya gitmenin kapısını aralamışsa, şansı bu defa da yaver gitti. Birlikte Erbee nin kapısını çaldılar. Süleyman Onatça o günleri; Bir cevher var, deyip neler yaptığımı anlattılar. Sonunda konsolosluktan bana özel üç ayda bir yenilenmek üzere Arbeiterwohlfahrt ın kefaletiyle oturma izni aldılar. diye anlatıyor. Süreli oturma izni alan Süleyman 18 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 19

Onatça, eşi olmadan yapamayacağını söyleyince eşi Sevim i yanına aldırtacak, Bu para bize yetmez deyince iş de bulmasına yardımcı olacaklardı. Halkevinde verdiğim dersten aldığım para yeterli olmayacağından, oturma müsaadesi alınca 8 saatlik resmi bir iş aramaya başladım. Evlerinde misafir kaldığım kuzenimin kızı Esin Hanım, çalıştığı makarna fabrikasında bana tamirci olarak iş buldu. İş bulur bulmaz Ben yalnız kalamam, eşimi de buraya getireyim dedim. Eşim de geldi yanıma. Dört çocuk Adana da kaldı. Aldığım maaş hem bize hem de çocuklara göndermeye fevkalede yetiyordu, ancak ben buraya para kazanmadan öte para biriktirmeye gelmiştim. Daha sonra kendime ek işler buldum. Günde dört ayrı işe gittiğimi hatırlıyorum. Deli gibi çalışıyordum. Sevim Hanım da benim çalıştığım makarna fabrikasında çalışmaya başladı, ek iş olarak zaman zaman evde dikiş de yapıyordu. İtiraf edeyim eşimle beraber çalıştığım yıllar hayatımın en keyifli yıllarıydı. Sevim Hanım ın kazandıklarını Adana ya çocuklara gönderiyorduk, benim kazandıklarımı da biriktiriyorduk. Çocukları da Almanya ya aldırmaya çalıştık olmadı. O zaman para biriktirip memlekete dönmeye karar verdik. Hasretlik her geçen gün artmaya başladı, iki yıl sekiz ay sonra ver elini Türkiye, ver elini Adana. Onatça, Almanya da geçen yıllarında, eşi ile birlikte çocuklarının hasretiyle yanıp tutuştukları ve her yerde, her yemekte ya da her çocuk gördüklerinde yaşadıkları acıdan, Alman halkından, farklı şehirlerden gelen Türklerden, hayatının dönüm noktası olan Uğur Kişioğlu ndan bahsederken; Hayata bakış açım değişti, ufkum açıldı, bana çok büyük değerler kattı oradaki yaşamım. Çok uzun bir hikâye, birkaç sayfayla anlatılacak gibi değil diyor. ADANA YA DÖNÜŞ VE İŞ PLAN- LARI Süleyman Onatça, Almanya dan getirdiği sermayesiyle iş kurma planları yapar kafasında. Planladığı şeyler vardır ancak işler istediği gibi gelişmez. İş açma planlarını şöyle anlatıyor: Almanya da marka bir firmanın ürününü satan bayan iç giyim mağazası vardı. Çok iyi iş yapıyordu. Adana da böyle bir iş yoktu. İç giyim mağazası mı açsam, yoksa kitapçı dükkânı mı? diye düşünüyordum. Kitapçıda ne de olsa boş vakitlerimde bedava kitap okumayı düşünüyordum. Ancak ikisi de olmadı, Çıraklık yaptığım sanayi sitesinde 9 metrekarelik bir bakkal dükkânı açtım. Esnafın ve çırakların hallerinden iyi anlıyordum. Ne de olsa, ben de onların arasından gelmiştim. Çıraklar, sabahları kaymak reçel, öğlenleri ise yumurta, peynir, zeytin, sucuk gibi malzemeler alıyorlardı. Sevim hanım evde hazırlıyordu. Ev yapımı olduğu için daha çok tercih ediliyordu. Sevim Hanım birgün yumurtaları nasıl haşladığımı sordu. Sıcak yumurta satarsan daha çok yenilir demişti. Dükkâna iki tüp iki tencere almamı, sıcak yumurtaların bitmesine yakın, diğer tüpte yenilerini pişirmemi, böylece soğutmadan sıcak yumurta satabileceğimi söyledi. Dediği gibi yaptım gerçekten de diğer bakkallar üç kep yumurta satarken, ben 10-15 kep satmaya başladım. Ayrıca, yumurtanın üzerine serpilen tuz, pul biber, kimyon gibi baharatları, yağlı elleriyle yumurtanın üzerine atan çıraklar, bir süre sonra baharatların renk değiştirmesine neden oluyor ve sonra da sağlıksız gıda tüketmeye başlıyorlardı. Sevim Hanım ın önerileri devam etti, evde küçük külahlar yaparak baharatları içine koydu. Böylece herkes kirletmeden istediği baharatı almaya başlamıştı, farkındalık yaratmıştım. Daha sonra mangalda sucuk satmaya başladım. Öğlene yakın sucukların kabuklarını mangalda yakıp, kokunun yayılmasını sağlıyordum. İştah açarak daha çok satış yapmayı başarıyordum. ŞİŞELERİN DEPOZİTOSU Bu arada o zamanlar meşrubat şişeleri depozitoluydu. Tanımadığım müşterilerden depozito alıyordum 20 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I

ama tanıdıklardan almıyordum. Şişeler eksilmeye başladı ve zarar etmeye başladım. Birgün kapının önünden eskici geçiyordu. Arabasında üç meşrubat şişesi gördüm bunları bana satar mısın? diye sordum. O da tanesi 10 kuruştan satacağını söyledi. 30 kuruş verdim ve aldım. Eskici normalde tanesini 5 kuruşa satarken bana 10 kuruşa satarak, ben de 1 lira depozito ödediğim şişeleri 10 kuruşa alarak birlikte kâr etmeye başladık. Bunun üzerine her gün akşam üzeri bizim eskici ve onun bahsettiği diğerler eskiciler bana şişe getirmeye başladılar. Bu şişeler benim ihtiyacımdan çok olmaya başladı. Kârlı bir iş olduğu için bırakmakta istemiyordum. Aldığım şişeleri yan komşunun boş dükkânına koydum. Ama fazla şişeleri koymak için kasalara ihtiyacım vardı. Birgün satış elemanından kasa istedim, sayılı olduğunu, veremeyeceğini söyledi. Satar mısın? dedim, satamayacağını fakat yıl sonu kırık kasaları satışa çıkardıklarını, odunluk olarak cüzi fiyata sattıklarını söyledi. Yılın sonunda fabrikaya gittim, kırık kasaları çok ucuz fiyata aldım eve getirdim. Boş zamanlarımızda Sevim hanımla beraber kırık kasalardan sağlam kasalar yapmaya başladık. BAKKALLIKTAN CİVATACILIĞA, CİVATACILIKTAN BOYACILIĞA Kiraladığı dükkân satılınca, hem işini değiştirmek isteyen, hem de yeni bir yer arayan Onatça o günleri şöyle anlatıyor: Üst katta oturan kiracı Mustafa Akalın, bana gelip Ben dükkânı satın aldım. Ama dükkânı boşaltman gerek, tadilat yaptıracağım, üzgünüm demez mi? Ben de Abi burada geçinip gidiyoruz dedim. O da bana yer bulana kadar kalabileceğimi ama dükkânın kendisine de lazım olduğunu söyledi. Bu arada bugün en yakın arkadaşlarımdan birisidir Mustafa Akalın. Hemen dükkân aramaya başladım. Hatta Mustafa Akalın da bana yardım etti. İki dükkân vardı. Biri köşe başında kebapçı, diğeri de sokak içinde cıvatacıydı. Kebapçı dükkânını çok beğendim. Burada başka ne iş yapabilirim diye düşünürken, kebapçı dükkânına cıvatacı dükkânındaki malzemeleri getirerek iş değiştirmek aklıma geldi. Ardından da cıvatacılığa başlamış Onatça: Her gün farklı bir şey isteyen oluyordu. Her çeşit malzeme bulunsun, ne sorulursa satıyor olayım ki, insanlar beni tercih etsin diye düşünüyordum. Birgün römork imal eden, Duran Emmi adında bir esnaf boya sordu. Onun boya sorması, Onatça nın aklına yeni bir fikir gelmesine neden oluyor, Önce parekendeciden boya alarak, aldığı fiyata satmaya başlıyor. Çünkü fiyatın diğer satıcılardan daha pahalı olmaması gerekli. Satışların iyi gittiğini görünce de boyaları toptancıdan almaya başlıyor. Onatça sonrasını şöyle anlatmakta: Birgün Marshall Boya nın bir elemanı Sen bizim toptancıdan boya alıyormuşsun. Neden kiloluk ambalaj alıyorsun? Büyük ambalajın kârı daha çok dedi. Süleyman Onatça bunun üzerine 20 kiloluk teneke boyalardan alıyor ve onları kiloluk kutulara dönüştürüyor. Müşterinin gözünün önünde aktarma yaparak güvenlerini de kazanıyor. Bu yolla çok boya satıyor. Onatça, bu başarısından dolayı yeni bir firmadan teklif alıyor. AS boyadan gelen bir eleman Bizim boyaları da denemelisiniz deyince, elemana, Marshall, ÇBS tanınan markalar, siz tanınmıyorsunuz; ama getirin, deneyelim dedim. Onlardan gelen teklif Satın, parasını öyle ödeyin şeklindeydi. Daha ucuz bir markaydı ve beğenildi. Bunun üzerine bayilik vermek istediler. Bir de önüme bir hedef koydular. Eğer bu hedefi tutturabilirsem karşılığında Renault Station marka bir araba hediye edeceklerini söylediler. Ben de ya satamazsam diye düşündüm. Birkaç büyüğüme danıştım. Satamazsan prim alamazsın, bir kaybın olmaz dediler. Bunun üzerine teklifi kabul ettim. Hayatımda ilk kez bir bayilik sözleşmesi yapmış oldum. Önüme iyi bir teklif sunulmuştu ve ben bunu nasıl başarabilirim diye düşünürken, SÜLEYMAN ONATÇA 23

güneş enerji sistemlerinin çok popüler olduğu dönemlerdi. Panellerde 1 kilo boya kullanıyorlardı. Enerji depolarının üzerinde yazan telefon numaralarını kaydettim. O firmaları arayarak, onlardan güneş enerjisi almak için randevu istedim. Randevuya gidince de boya sattığımı söyleyerek pazarlama yaptım. Bu sayede birçok firmaya boya satarak kısa sürede iyi bir pazar oluşturmuş; ama güneş enerjisi imalatçıları hedefini gerçekleştirmesine yetmemiş.. Satışlarını daha çok arttırmak için İnci Oteli nde bir yemek düzenleyerek, ziraat aletleri imal eden işletmeleri ve güneş enerjisi imal eden işletmelerin sahiplerini çağırmış. Boya imal eden fabrikanın bir mühendisine boyanın faydalarını ve zararlarını anlattırarak işletmecilerle sıcak ilişkilerin kurulmasını sağlamış. Böylece kısa bir sürede hedefi tutturarak vaad edilen arabayı almayı başarmış. Böylesine farklı çalışmalar sayesinde birkaç yıl içinde Türkiye satış rekoru kırmış. Hedef koyarsanız başarmamanız mümkün değil. Adana da daha iyi ve eski bayiler olmasına rağmen bu hedefi tutturamamışlar. Türkiye de sadece 4 bayi hedefi tutturmuş. Bunlardan biri de bendim diyor Onatça. Kahramanımız işlerin büyümesiyle beraber, üç katlı bir bina satın almış. Burayı nasıl dolduracağım diye düşünürken, toptancılığa da başlamasıyla altı ay sonra dükkân yetersiz gelmiş. 1996 yılında Marshall ın inşaat boyalarını da satmasını istemesi üzerine, inşaat boyası da satmaya başlamış. Birgün dükkâna geldiğinde masada Caparol (Filli Boya) firmasından bir yetkilinin kart bıraktığını görmüş, hemen aramış, firma yetkilisi ile görüşmüş. O günleri Süleyman Onatça şöyle anlatıyor. Yeni marka boyanın diğerlerinden farkı, boyayı küçük tüplerle istediğiniz renklere dönüştürebilmemizdi.. Firmayı Almanya dan tanıyordum ve Alman mallarına güveniyordum. Ambalajları plastik olduğu için daha temiz ve güzel görünüyordu. Anlaştık ve satmaya başladık. Ancak boyayı tanıyan yoktu. Çok kaliteli, çok güzel ambalajlı olması müşteride çok pahalı hissini uyandırıyordu. Bir başka olumsuz etken dükkânımızın olduğu yer, semt ve mekân olarak inşaat boyası satmaya uygun değildi. Filli Boya ya olan inancımız, gelecek öngörümüz, Yeni Adana da inşaat yapılanmasının yoğun olduğu bir bölgede bir mağaza açmamız yönündeydi. Baraj Yolu ndaki dükkânı sadece perakende satış için açtık. Dükkânın çok şık dekore edilmesi, müşterilerde Burası çok pahalıdır düşüncesi oluşmasına yol açtı. Bunun üzerine dışarıya dondurma arabası koydum. Masa sandalye koydum. Farklı stratejiler geliştirmeye çalıştım. BOYACI DÜKKÂNINDA AÇILAN İLK RESİM SERGİSİ Küçük kutulardaki boyalar tercih edilmeye başlanmıştı. Çukurova Üniversitesi nden resim hocası Muzaffer Tire bizden küçük kutulardaki boyalardan alıyordu. Bu alışverişlerden dolayı ahbaplık oluşmuştu. Birgün Mezun olan öğrencilerin sergisi var, sponsor olur musun? dediğinde düşüneceğimi söyledim. Sonra aklıma acaba sergiyi bizim showroomun üst katında açarlar mı diye bir fikir geldi. Açarlarsa herkes burayı öğrenir diye düşündüm. Ertesi gün Muzaffer Hoca ya tek şartla sponsor olabileceğimi, şartımın da serginin bizim mağazada açılması olduğunu söyledim. Muzaffer Hoca nın çok uygun olmadığını söylemesi üzerine, mağazayı kısa sürede sergileme alanına dönüştüreceğimi anlattım. Bir hafta sonra sergi salonu istedikleri hale dönüşmüştü. Serginin açılmasından sonra radyoda Boyacı dükkânında resim sergisi diye haber olmuştu. Arkadaşlar aradı, Doğru mu? Senin orayı anons geçtiler dediklerinde çok gururlandım. Bu salonda 1996 yılından 2000 yılına kadar çeşitli sergilerin açılmasını sağladım. YOL AYRIMI O dönem Marshall firması Ya bizi ya da Betek(Filli) boyayı tercih edeceksin diyerek bir karara varmasını isteyince bir yol ayrımına geldiğini görmüş ve o her zaman olduğu gibi zoru seçmiş. Seçtiğimiz firma (Filli boya) Betek Boya oldu. Ama kâr oranımız düşmeye başlamıştı. Biz iki firmanın boyalarını satarak elde edilen kar ile ayakta kalıyorduk. Bundan dolayı farklı iş arayışlarına başlamıştık ki bir mimar hanım geldi ve Yüreğir e yeni yapılan Başkent Üniversitesi Adana Hastanesi nin dış cephe boyaları için arayışta olduklarını söyledi ve boyalarımızla ilgili bilgi aldı. Sonraki günlerde Hastane Başhekimi M.Turgut Noyan ile beraber gelerek boyalarımızı tercih edeceklerini, ancak bu tercihi hastanenin boyama işlemini de bizim yapmamız şartıyla yapacaklarını söyledi. Nasıl yaparız? diye düşündüm. Boyacı kadromuz yoktu. Böyle bir iş yapmamıştık hiç. Ama yapabileceğimizi düşünerek, tamam dedim. diye o günlerdeki başka bir zor kararını anlatıyor. Böylelikle yeni bir iş sahasına daha girerek Başkent Hastanesi ni boyamaya başladık. Başkent Hastanesi ndeki başarımızdan dolayı, o sırada yapılan Carrefour-Sa dan teklif aldık. Oranın da bir bölümünü taşeron olarak boyamaya başladık. Ardından M1 Tepe Home geldi. Bilmediğimiz bu yeni alandaki başarılarımızdan dolayı işlerimiz çok iyi gitmişti. Artık, boya fabrikası kurmak istiyordum. Türkiye de 4-5 büyük firma vardı. Ya onlarla rekabet edecektim ya da bu işi yapmayacaktım. Bölgesel üretim yapmak istemiyordum. Bu düşüncelerdeyken bu konuyla SÜLEYMAN ONATÇA 25

Adana Organize Sanayi Bölgesi ilgili 2000 yılında Almanya da bir fuara gittim. Organize sanayi bölgesinde 12 dönüm arsa satın almıştım. Sanayi bölgesi yönetimi Ya yatırım yapın ya da arsayı devredin diyordu. Fuarda bir Alman boya firması Türkiye den ortak aranıyor diye bir yazı asmıştı. Girdim, görüştük. Türkiye ye döndükten sonra firma yetkilileri gelecekleri tarihleri bildirdiler. Bizden başka İstanbul dan üç firmayla da görüşmüşler. İstanbul daki firmalarla yapılan görüşmelerde güvensizlik ve yetersizlik oluştuğundan, İstanbul böyle ise Adana ya gitmeye gerek yok diye düşünmüşler. Telefonla bizi arayıp gelemeyeceklerini söylediler. Ben de hemen Almanya dan Uğur Ağabey i aradım. Durumu anlattım, o da onları aradı. Dürüstlüğümüzü ve kurumsallığımızı anlatarak onların Adana ya gelmelerini sağladı. Geldiklerinde yerimizi ve sunumlarımızı çok beğendiler. Hatta Başkent Hastanesi nin boyasını yapıyorduk, oraya götürüp gösterdik, çok beğendiler. Ortak olmaya karar verdik. Hastane ameliyathanesi için antibakteriyel boyaları olduğunu, bunu rahatlıkla hijyen açısından kullanabileceklerini söylediler. Hastane Başhekimi Turgut Noyan ile konuyu paylaşıp, onayını aldıktan sonra numune boya istettik. Boyalar geldi ancak gümrükten çıkaramadık. Bedava gelen boyalar için analiz bitimine kadar THY kargosu 1000 markın üzerinde ardiye parası istedi. Prosedürleri aşamadığımıza şahit olan firma Türkiye de yatırım yapmaktan vazgeçti. YENİ İŞ ARAYIŞLARI VE DÜNYA DEVİ TOYOTA İLE BULUŞMA Onatça boya fabrikası işi olmayınca, pes ederek köşeye çekilmedi. Hatırlarsınız Sümerbank ta çalışırken Minik Süleyman ın aldığı bir prensip kararı vardı; hiçbir işi zirveye çıkmadan bırakmayacaksın.bu yüzden kahramanımız boya işi olmamışsa başka işte tırmanacaksın diye düşündü. İşte Minik Süleyman dan Koca Onatça nın çıkması da bu sürecin sonucu bizce... Süleyman Onatça o süreci şöyle anlatıyor; Çalıştığımız bankada, bizim işlerimizle ilgilenen Canan Şirvanlıoğlu na gittiğimde boya fabrikası işinin olmadığını söyledim. O da çok üzüldü. Yeni iş arayışında olduğumu paylaştım. Bunun üzerine Toyota nın Adana da bayilik verdiğini, bayiliği alan firmanın ortak aradığını söyledi. Söylediği firmayı araştırdığımda ortaklık yapabileceğimiz kriterlerde olmadıklarını gördüm. Bu arada konuyu oğlum Barış la paylaştım. Barış Toyota yı aradı. Adana da bayilerinin olduğunu ancak ikinci bir bayi için başvurular olduğunu, henüz bayilik vermediklerini, 11 firmanın başvurduğunu, istersek bizim de mail ile başvurabileceğimizi söyledi. Başvu- 26 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 27

rudan üç gün sonra firma yetkilileri gelip incelemelerini yaptılar. Plaza yapılması şartlarının olduğunu söylediler. Beş dönüm arazimiz var diyerek yerimizi gösterdik, başka prosedürler de vardı. Prosedürlerden biri de inşaat bitmeden bayilik verilmeyeceği şeklindeydi. İnşaatın bir yıl sürecek olması nedeniyle bayiliği alsak bile satış yapamayacağımız gibi, servis hizmeti de veremeyecektik. Ancak o günün ihtiyaçlarına istinaden ilk kez plaza olmadan bize bayiliği verdiler. Toyata bayiliğine iki oğlumla birlikte başvuruda bulunmuştuk. Bizi anlaşma yapmak için İstanbul a çağırdıklarında oğlum Ümit askerdeydi. Toyota nın en üst yetkilisi Hazım Kantarcı İki oğlunu da al gel demesi üzerine askerde olan Ümit için komutanlarından izin almak zorunda kaldık. İstanbul a anlaşmayı yapmak için gittik. Cevat Yurdakul Caddesi nde açtığımız 200 metrekare dükkânımıza ilk arabalar 2000 yılının Ağustos ayında geldi. Bu öyle bir buluşma ve öyle bir karar ki Süleyman Onatça nın hayatının tam anlamıyla dönüm noktası oldu. Bayiliğini almayı başardığı Toyota nın Adana daki servisini açmadan önce Türkiye nin servis ve satış konusuyla ilgili bir araştırma yaparak, araba satmaktan çok satış sonrası müşteri memnuniyetinin çok önemli olduğunu, servise gelip memnun kalan müşterilerin yenilerini getirdiğini öğrenmiş. Bu işi yapacaksam en iyilerle yapmam lazım diyerek en iyi ustaları, en iyi satıcıları bulmaya çalışıyor ve alanında en iyi 11 kişilik bir ekibi, 4 ay gibi kısa sürede kuruyor. EKİPLE İLK TOPLANTI Ekiple yaptığı ilk toplantıda Onatça hedefini şöyle ifade etmiş; İlk etapta Adana birincisi olmak, ikincisi bölgede birinci olmak, üçüncü hedef ise 5 yıl içinde Türkiye birincisi olmak Tabi ki itirazlar olmuş, İstanbul gibi milyonlara hizmet eden bayiler varken Adana birinci olabilir mi? Haklı da sayılabilirler, çünkü o güne kadar hep böyle olmuş. Süleyman Onatça nın onlara verdiği cevap ise; Siz inanırsanız, bu hedef tutturulabilir Sonuç mu? Toyata Onatça beş yıl sonra değil, tam iki yıl sonra Türkiye birincisi olmuş. Daha sonra Toyota nın yanında Chevrolet ve Opel in de bayiliğini alarak otomotiv sektöründe hızla büyümüş. Onatça müşteri memnuniyeti ve dürüstlük ilkesiyle hareket ettiklerini anlatırken; Japonların PUKO sisteminde olduğu gibi planla, uygula, kontrol et, önlem al ilkesini uyguladıklarını, kontrol mekanizmasının güçlü olması gerektiğinisöylerken, personellerimize güveniyoruz, güvenmek çok önemli ama kontrol etmek daha önemli. Birlikte kazanıyoruz ama kontrol mekanizmanız güçlü olmazsa, kontrol elinizden çıkar diyor. Kurumsallığın çok önemli olduğunu söylerken her şeyin kayıt altında tutulmasına titizlikle önem vermesinden bahsederken bir anısını anlatıyor; Muhasebe müdirelerinin ilk işe başladığı yıl kasadan para ister Süleyman Onatça. Müdire Hanım her hangi bir belge imzalatmadan parayı verir. Ay sonu geldiğinde maaşında kesinti olduğunu gören Onatça, maaşının niye eksik olduğunu sorar. Muhasebe müdiresi, Ben size 200 TL vermiştim deyince, Hayır vermedin diye itiraz eder ve ekler Bana bunu ispatlayabilir misin?. İspat edemediği için Süleyman Bey, Muhasebe müdiresinin maaşından 200 TL yi keser. Bir süre sonra parayı iade eder ama bu olayın başta müdüre hanım olmak üzere tüm personele ders olmasını ister. Her şey kayıt altında olmazsa eksikleriniz çok olur, kurumsallığı yitirirsiniz demek istemiştir. Çalışma saatlerinin 8:00 8:30 da başlamasına rağmen kendisinin sıklıkla mesai saatinden önce gelip müşterilerin arasına oturup Arkadaşlar gerekli ilgiyi gösterdiler mi? diye sorduğuu biliniyor.. Hatta kendisini tanıtmadan Buradan aldığınız hizmetlerden memnun musunuz? diye sormasının çalışanlarına olan güvensizlikten değil, işin başında olmanın gerekliliği olarak görmesinden kaynaklanıyor. ONATÇA SANAT GALERİSİ Yaşamındaki en önemli adımlardan biri olan Almanya ya gitmesinde sanatın rolünü hatırlarsanız eğer, kahramanımızın yaşamındaki sanatsal bakışı anlamaya da ilk adımı atmış olursunuz. Sanat onun için sadece çalınan bir estrüman, söylenen bir ezgi değil, yaşama farklı açıdan bakmanın da öğretisidir. Buna rağmen sanatın her alanında bir fiil eser üretememenin üzüntüsünü hep yaşamış, bu eksikliği de en son yaptığı sanat galerisi ile kapatmaya çalışmıştır. Günümüzde kentin en geniş sanat galerisi şimdi Onatça Plaza dadır. Ümit ederiz ki, bir gün bu galeri en kullanılan galeri haline de gelecektir. ÇAĞDAŞ RESİM VE HEYKEL MÜZESİ Aslında biz sanat galerisi oluşturma fikrinin zirvesinde bir Çağdaş Resim ve Heykel Müzesi isteğinin de yattığını biliyoruz. Herkes adını yaşatmak için okul yaptırıyor. Ben ise bir müze oluşturmak istiyorum diyerek bu isteğini açığa vurduğunu da görüyoruz. Ona göre; sanatın insanları geliştirmesi ile birlikte, insanlar kentleri ile büyüyecek. Kentleri zirveye taşımak istiyorsak, çocuklara zihinsel destek vermeliyiz. SÜLEYMAN ONATÇA 29

Müzeler ise; bunun için en uygun alan. YEŞİL PLAZA... YEŞİL YAŞAM Küresel ısınma nedeniyle son 100 yılın sıcaklık artışını analiz eden uzmanlar, Türkiye deki 12 kentin 2070 yılında nasıl bir iklime sahip olacağına yönelik bir model hazırladılar. Bremen Üniversitesi nin uzmanları, sonuçların daha net anlaşılması için bir de iklim haritası çıkardı. Bu harita incelendiğinde ve sıcaklıklar dikkate alındığında; 12 kentin harita üzerinde yerinin güneye kaydığı fark edildi. Adana daki durum bir hayli vahimdi. Sarı sıcağıyla meşhur Adana da, çok değil 60 yıl sonra, çöl sıcakları ve kuraklık hâkim olacak... ÖNLEM ALINMAZSA, GÜN GE- LECEK TIPKI CEP TELEFONLARI GİBİ ELİNİZDEKİ ŞİŞE SU, KAP- KAÇA MARUZ KALACAK Onatça; Yurt dışında katıldığı bir konferansta çevre kirliliğine ve gelecekte yaşanacak su sıkıntısına dikkat çeken bu uzmanın yaptığı açıklamanın oldukça düşündürücü olduğunu ve bu cümleden çok etkilendiğini söylüyor. O tarihten itibaren doğaya ve çevreye olan bakış açısını değiştiriyor. İş yerinde ve evinde neler yapabiliriz? diye ailesiyle düşüncelerini paylaşan Onatça, iş yerinde çevreci bir politikayı hayata geçirmeyi kararlaştırmış. Projeden bahsederken ; Önce iş yerimizdeki çevre politikamızı belirledik. Yeni binaya ihtiyacımız vardı ve yapacağımız binanın planlama aşamasında çevreye ve doğaya duyarlı olmasına özen gösterdik diye anlatmaya başlıyor. Su verimliliği sağlanması amacıyla çatıya düşen tüm yağmur suyu 200 tonluk bir yer altı yağmur suyu deposunda toplanıyor ve bahçe sulaması için kullanılıyor. Ayrıca tüm ıslak hacimlerdeki su armatürleri en verimli tiplerden seçilerek, bunun sayesinde projede ciddi bir su tasarrufu sağlanılıyor. Binanın arkasındaki geniş arazide de bir şehir ormanı yaratılmış olması önemlidir. Bu boş araziye 1543 adet ağaç diktirdik. Patates tarlası olarak aldığımız bu arazinin ekolojik çeşitliliğini ciddi miktarda artırdık. Bu bana manevi bir huzur sağladı diye de binayı tanıtıyor. Bina açılır açılmaz da bu özelliklerini tanıtan bir kitapçık hazırlatarak, tüm çalışanlarına dağıtmış.böylelikle kendi duyduğu heyecanı, çalışanların da duymasını sağlamaya çalışmış. Adana nın ve Türkiye nin ilk BREE- AM Post-Construction sertifikasına Very Good (Çok Güzel) seviyesinden sahip olan. A sınıfı enerji kimlik belgesi ve 14001 sertifikasıyla bunu taçlandıran bir işyeri sorarsanız eğer, bu Toyota Onatça Plaza dır. Unutmayınız Türkiye de bir ilkten bahsediyoruz. ADANA VE SİVİL TOPLUM İÇİN BÜYÜK UĞRAŞ VERDİ Süleyman Onatça; Adana ya Güç Verenler listesine hemen girecek isimlerden biri şüphesiz. Ama aklınıza, onun gibi başarılı başka işadamı yok mu? diye bir soru gelebilir. Tabi ki var. Zaten Onatça nın bizim listemize girmesinin nedeni iş hayatındaki başarısından çok, kendisinin yakaladığı bu potansiyeli başkaları ile paylaşma arzusudur. Bu arzunun ete kemiğe bürünmüş hali ise önce Adsiad(Adana Sanayici İş Adamları Derneği), arkasından sırasıyla Dasifed ve Türkonfed deki çalışmalarıdır. Bu arzu aynı zamanda İşgem de istihdama dönüşmüş, kitlelere yayılmıştır. ADSİAD/ADANA SANAYİCİ VE İŞ ADAMLARI DERNEĞİ Adsiad 1991 yılında 7 kurucu üye ile kurulmuş, orta kuşak iş insanlarının kurduğu bir örgütlenmeydi. 30 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 31

Ancak yeterli ivmeyi kazanmamıştı. İlk fırsatta ben de bu kuruluşa üye olup, ekonominin bel kemiği olan orta büyüklükteki işletmelerin güçlenmesi faaliyetine katkı sağlamayı amaçladım. Orta ölçekli işletmeler büyüdükçe kentin de büyüyeceğini biliyordum.. Kısa zamanda yönetime geldim, yarattığımız ivmeyi gören bir çok işadamı da bize üye olarak, Adsiad ı güçlü bir kuruluş haline getirdiler. Benim de aralarında olduğum bu güç, Adana nın gücüdür. Büyük işletmelerin küresel düşündükleri, bu yüzden şartlar bozulursa kenti terkedebilecekleri, ama kobilerin yerel olmaları nedeniyle daima kentte kalmak durumunda olduklarını düşünürseniz, kahramanımıza hemen hak vereceksiniz. Bu yüzden kobilerin güçlenmesini sağlayan Adsiad; Adana da çok önemli bir rol üstlenmiştir. Süleyman Onatça nın da burada özel bir yeri bulunur. İŞGEM PROJESİ HAYATA GEÇİ- YOR Kobilerin geliştirilmesi ile ilgili belirgin olmayan çok sayıda örnek bulunmakla birlikte; çok somut bir örnek olan İşgem (İş Geliştirme Merkezi) Projesi söylemek istediklerimizi açıklar. Onatça hayata geçirilmesinde bizzat emek verdiği İşgem i şöyle anlatmakta; İşgem yeni kurulmuş işletmeleri besleyen, en kırılgan oldukları iş kurma aşamasını sağlıklı bir şekilde aşmalarını ve büyümelerini sağlayan işletmelerdi. İşgem, işletmelere çok yakından yönetim desteği veriyor, finansman kaynaklarına erişimi kolaylaştırıyordu. Kritik ticari veya teknik destek hizmetlerine organize şekilde adım atmalarını sağlıyordu. Girişimci firmalara ekipmanlarıyla birlikte kira sözleşmeleri çerçevesinde ihtiyaca göre genişletilebilir mekân ve benzeri kolaylıkları tek çatı altında sağlamak da İşgem lerin görevleri arasındaydı. İşletmelerin başarısız olmalarındaki en önemli etkenlerin başında iyi yönetilemedikleri gelmekteydi. İstatistiklere göre küçük işletmelerin kuruluş yıllarındaki başarısızlık oranı yüzde 60-80 iken, İşgem de yer alan girişimci firmalarda bu oranın %10 lara düşebildiği gözleniyordu. Adana İşgem, dünya standartlarında bir yapı olarak Adana nın ve Türkiye nin gururu olacaktı. Kosgeb tarafından 2004 yılında açılan bir ihaleye Adsiad teklif vererek başvuru yapmıştı. İhaleye katılan 11 proje içinde, Adana İşgem Projesi teknik uygunluk ve sektörel konulu proje olarak en büyük ilgiyi çeken proje olmuştu. Öncelikle Adana İşgem ülkemizde ve dünyada eşine az rastlanır bir yapıyı oluşturmuş, bilişim sektöründeki farklı dalların girişimcilerini bir arada ve modern bir çatı altında, modern çalışma koşulları içinde toplamayı başarmıştı. Bu nedenle Ada- na İşgem sadece Adana ve Türkiye de değil, dünyada da konuşulan bir proje olmayı başarmıştı. O nedenle Adana İşgem den, sayıları giderek artan ve üniversitelerin bünyelerinde kurulan birer teknokent gibi söz etmek de mümkündür. Adana İşgem yıllık ortalama 185 kişiyi istihdam etmiş, kuruluşundan itibaren toplam 1483 kişinin iş sahibi (çalışan / çalıştıran) olmasını sağlamıştır. Projenin bir diğer artısı ise istihdam yaratma maliyetindeki hissedilir azalmadır. Bir kişi için ortalama 15 bin doların üzerinde harcama gerekirken, Adana İşgem de bu rakam sadece 4500 dolar; işletme yaratma maliyeti ise 16 bin dolar olarak gerçekleşebilmiştir. İşgem Pojesi nin tanıtılması, hayata geçirilmesi ve Kosgeb ten kredinin sağlanmasında; kişisel gücünü, Adsiad ın büyüklüğü ile birleştirip, çaba sarfeden Süleyman Onatça nın rolü önemlidir. DASİFED Kısa adı Dasifed olan Doğu Akdeniz Sanayici ve İşadamları Federasyonu da Süleyman Onatça nın imzasını atmasıyla birlikte yıldızı parlayan bir başka işadamı örgütüdür. Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep ve Kilis illerinde faaliyet gösteren, ortak ilke ve hedefleri benimseyen, kuruluş, amaçları aynı olan sanayici ve işadamları derneklerinin ortak sesi olarak çıkan Dasifed; hem bölgesel ve sektörel hem de ulusal ekonomi politikalarının oluşturulmasına ciddi katkılar yapabilmiş bir örgüt olmuştur. İş dünyasının sorunlarının duyulması, aynı zamanda çözüm yollarının seslendirilmesi gibi bir misyonu üstlenen Dasifed, Süleyman Onatça nın önderliği ile çok önemli yol katetmiştir. Adsiad ve Dasifed Başkanlığı nın yanında kendi sektörünün gelişmesinde meslektaşlarının tecrübe ve birikimlerinden yararlanmak, sektörün gelişmesine katkıda bulunmak için kurulan, Çukurova Yoder (Yetkili Otomotiv Satıcıları) arasında da yer alır ve dört yıl başkanlığını yürütür. SÜLEYMAN ONATÇA 33

Maddi olanaklardan yoksun ama başarılı olan üniversite öğrencilerine burs veren, amacı eğitim olan Güney Eğitim Vakfı nda da iki dönem yönetim kurulu üyeliği yapar. Adana Güç Birliği Vakfı yönetim kurulu üyeliği, merkezi Ankara da bulunan Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi Adana Temsilciliği, merkezi İstanbul da bulunan Türkiye Otomobil Satıcıları Derneği nde başkan yardımcılığı ve Çukurova Kalkınma Ajansı Kalkınma Kurulu başkanlığı da sivil toplumda aldıkları görevleri arasındadır. Kalkınma ajanslarının kuruluş amaçları, işlevselliği, bölgesel gelişime katkıları konusunda çeşitli şehirlerde onlarca panel ve toplantılarda konuşmacı olur. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ve MESİAD Başkanı Ahmet Akkurt ile birlikte TÜRKONFED Kısa adı Türkonfed olan Türk Girişimci ve İş Dünyası Konfederasyonu da Süleyman Onatça nın tepe yönetici olduğu, çatısı altında 17 federasyon olan büyük bir konfederasyondur. Sanayici ve işadamlarının ülkenin dört bir yanında kurduğu, içerisinde Tüsiad ın da bulunduğu 134 derneği ve 11 binden fazla iş insanını barındıran, ayrıca 208 milyar dolarlık iş hacmine sahip, 1 milyondan fazla kişiye istihdam sağlayan ve 65 milyar dolardan fazla ihracat yapan iş insanlarını temsil eder. Amacı gönüllülük, tarafsızlık, bağımsızlık ve şeffaflık olan, Atatürk İlkeleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdüren Türkonfed, bu ilkelerin rehberliğinde, temsil ettikleri 11 binden fazla insanının sesini, hükümet ve bürokratlar başta olmak üzere ilgili tüm kesimlere duyurmuş bir örgüttür. Bu kadar büyük çapta bir kurumun başkanı olmanın getirdiği önemli sorumlulukları başarıyla üstlenen Süleyman Onatça nın varlığı, pozitif bakış açısı ve şeffaflığıyla sorunlara sahip çıkmış olması, Türkonfed e büyük güç katmıştır. Onatça, Türkonfed deki görevi için; Adanalı olarak konfederasyon başkanı olmasının kendisi için büyük bir onur olduğunu, zor ve büyük sorumluluk üstlendiğini, ancak bu şerefli görevi layığı ile yapmaya çalışacağını söylerken Ben Adanalıyım. Burada doğdum, burada büyüdüm, Adana için bir paye alınacaksa tabi ki ben en önde koşarım. demektedir. Biz bu düşüncenin altında Adana ya sağlanan gücü rahatlıkla hissetmekteyiz. BİRLİKTEN GÜÇ DOĞAR Bir elin nesi var iki elin sesi var atasözünü tekrar ettikten sonra Onatça, bir gücün nasıl doğacağı konusunda da ipuçları vermektedir; İstediğiniz kadar çalışın, istediğiniz kadar çabalayın, yalnızsanız tökezlersiniz, yalnızsanız yarımsınızdır ve eksiksinizdir. Bu hayatın her kademesinde öyledir. Öncelikle iyi, şefkatli, sizi anlayan, anlayışlı ve paylaşmasını bilen bir eşe, iyi terbiye almış saygılı, çalışkan, size yakın düşünen çocuklara ihtiyacınız var. Aileniz, yaptığınızı benimsemiyorsa, bunları yaparak başarılı olmanız mümkün değildir. Ben eşime ve çocuklarıma bu konuda minnettarım. Allah herkese hayırlı eş ve çocuklar versin. Ailem benim her şeyim. Hele ki torunlarım! Onlar benim yaşam iksirim, gücüm, ilacım oldular. Onlar hayata olumlu bakmamı ve her zaman için gülümsemenin başarının bir sırrı olduğunu öğrettiler. Hayatı her şeye rağmen sevmeme, olaylara tebessüm ederek yaklaşmama sebep oldular. Küçük şeylerden keyif almama, mutlu ve başarılı olmama yardımcı oldular. HAYATA BAKIŞI VE FELSEFESİ Hayata bakış açım pozitif olmak, inanmak, sevmek ve sevilmek Ne mutlu bana; sevenim çok, ben de herkesi seviyorum. Ailem var, sevmek tek başına yetmiyor. Önemli olan bunu paylaşabilmektir. Sadece kendime değil topluma faydalı da olabilmek çok önemli. İstiyorum ki, savaşlar olmasın. Kimse kimseyi kırmasın, barış dolu olsun her yer. Zor olduğunu da biliyorum. Ama insanlar da çaba sarf etmeli. Hayat bir hedeftir. Hedef koymak lazım, ama ulaşılabilir hedefler olmalı, çok zorlamamalı hayatı.sosyal olmalı. Ailenize zaman ayırmalısınız, yaptığınız işi sevmelisiniz. Sevmeden başarılı ve mutlu olma şansınız olmuyor. Kalbimle alakalı sağlık problemi geçirdiğimde ayağa kalkar kalkmaz, eşimle dünya turuna çıkacağım, artık az çalışacağım dedim. Nasılsa çocukları da evlendirdim, işleri de kurulu. Fakat birkaç geziden sonra böyle olmaz diyerek, işin başına döndüm. Mesaimin büyük bölümünü Konfederasyona harcıyorum, oraya odaklandım. Türkonfed deki görevim, 2015 Mart ayı gibi sona erecek. Görevim sona erdiğinde iz bırakarak gitmek istiyorum. Bundan sonraki hedeflerim arasında sosyal etkinlikler için ayrıcalıklı projeler yapmak var. Özellikle fakir halkın olduğu bölgelerde model oluşturacak taziye evleri yaptırmak istiyorum. Artık evler eskisi gibi geniş değil. Cenazelerimizde soğuk, sıcak yer sıkıntısı gibi etkenler yüzünden sorunlar yaşanıyor, bu taziye evleri modern olacak. Ayrıca içerisinde seminerler, toplantılar, eğitimler v.s yapılabilecek şekilde planlatıp yaptırmak istiyorum. 34 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 35

SEVİM ONATÇA NIN GÖZÜYLE SÜLEYMAN ONATÇA Sevim Onatça, Süleyman Onatça için O mükemmel bir insan derken gözleri doluyor. Gözlerindeki bu dolgunluktan eskilere döndüğünü anlıyoruz; Yengemin kardeşiydi, yengemlere geldiğinde karşılaştık. Bana gülümseyerek baktığını ve göz göze geldiğimizi hatırlıyorum. Her geldiğinde konuşup sohbet ediyorduk. Birgün bana çiçek verdi sağol abi dedim. Bana abi deme! dediğinde içimde bir heyecan hissettim. Sık sık abimlere gelmeye başladı. Birbirimize âşık olmuştuk. Askerlik dönüşü 1973 yılında evlendik. Ailesiyle aynı evi paylaştık. Süleyman Bey in ailesi beni çok sevdi, evlatları gibi bağırlarına bastılar, ben de onları sevdim ve saygı gösterdim. Mutlu bir hayata adım atarlarken söz vermişler birbirlerine. Kimsenin önünde tartışmamaya ve birbirlerini kırmamayı, başarmışlar da. Bu, evliliklerinde mutluluğa açılan bir pencerenin anahtarı olmuş. Sevim Hanım evlilikleri ile görüşlerini anlatmaya şöyle devam ediyor; Dört çocuğumuz, yani dört dünyamız olmuştu. Ümit, Barış, Canan, Derya Maddi anlamda zor günlerimiz oldu, ama hiç bir zaman parasız kalmadık; çünkü Süleyman Bey, durmaksızın çalıştı, eve ve ailesine destek oldu. Almanya da gurbetlik, hasretlik çektik ama birbirimize daha çok kenetlendik. Sevgimiz gün geçtikçe arttı ve hâlâ artmaya devam ediyor. Beraber zaman geçirmekten keyif alırız. Süleyman Bey hiç değişmedi, ilk evlendiğimizde nasılsa hâlâ öyle, mükemmel bir eş, mükemmel bir baba ve dede. Ve ayrıca pozitif bir insandır Süleyman Bey, tıpkı annesi gibi, merhametli, duygusaldır. Eve gelince her yere ışık saçan mütevazı, dürüst bir insandır. Ailesiyle zaman geçirmeyi çok sever ve iyi geçinir. Onunla hepimiz gurur duyuyor ve onu çok seviyoruz. Her gezimizi balayına dönüştüren Süleyman Bey, bizim canımız, ciğerimiz. ROMAN OLACAK SÖZLER Anlatmaya devam edersek daha yazacak çok şey var. Ama bir güzel söz, bir romana bedel olur bazen. Süleyman Onatça nın ise Yaşam Üniversitesi nden aldığı dersleri, imbikten geçirerek oluşturduğu çok sayıda güzel sözü var aslında. Yani onun hayatı bir değil, onlarca roman olur desek yanlış olmaz. İsterseniz onlardan bazılarını aktarıp, sizleri Minik Süleyman ın Koca Dünyası nda bir seyahata çıkaralım. Tüm sözleri ders dolu, kıymetlidir. Ama bizce siz en sonuncusunun üzerinde daha çok durun... İnsanlar var oldukça hayat, hayat var oldukça sevgi var olacaktır. Boş işler ile uğraşmamak lazım, hayatı ertelememek lazım. Siyasete girmeyi hiç düşünmedim ama siyasetçilere de ihtiyacımız var. Onları desteklememiz gerekiyor. Ortaokulu dışarıdan sınavlara girerek bitirdim, üniversite okumadım ama üniversitelerde ders anlatıyorum Nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız başlayamazsınız. Başlayamazsanız başarılı olamazsınız. Bilmek yetmez uygulamanız gerekir. İstemek yetmez, yapmanız gerekir. Bulunduğunuz topluma, ülkenize ve insanlığa karşı sorumluluklarınızı unutmayın. Sosyal projelerde görev alın, etkin olun ve mesaj veren projeler üretin. Sosyal sorumluluk bilincini etrafınıza aşılayın. Uzun süreli bir koltukta kimsenin kalmasından da yana değilim yeni nesile yol açmak onlara bilgi ve tecrübelerimizi aktarmak gerekiyor. Bilgi paylaştıkça büyür. Bilgilerinizi başkalarıyla paylaşırsanız faydanız olur ve anlam kazanır. Dikkatli, hevesli, çalışkan, sabırlı ve en önemlisi hedefi olan insan tesadüfleri değerlendirebilir, fırsatları yakalar ve şansı kaçırmaz. Adana ya bir kişi geldi, emek verdi, iz bıraktı, gitti desinler isterim 36 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I SÜLEYMAN ONATÇA 37

Onatça Ailesi

Aysun AKPINAR 1974 Adana doğumludur. Eğitimini Adana Çobanoğlu Ticaret Lisesi Bankacılık Bölümünde tamamlamıştır. Bankacılık sektöründe kısa bir süre çalıştıktan sonra Aile şirketinde çalışmaya başlamıştır. Daha sonra Başkent Hastanesi halkla ilişkiler departmanında çalışmaya başlamış olup, bu departmanda idareci olarak çalışmayı sürdürmektedir. Merve adında fotoğrafa ilgi duyan bir kızı vardır. Fotoğrafa ve sanata lise yıllarında ilgi duymaya başlamıştır. 2000 li yıllarda çalıştığı hastanenin doktorlarından Orhan Şen in fotoğraflarını incelemesiyle birlikte fotoğrafa bakışı değişir. Fotoğrafın sadece çekmek ve bakmak olmadığını anlamasıyla birlikte zaman yitirmeden AFAD ın Temel Fotoğraf Eğitimi kurslarına katılır. Arkasından AFAD da diğer eğitmenlerin atölyelerine katılır ve yoluna S. Haluk Uygur un Atölyelerinde eğitim alarak devam eder. Fotoğrafçılıkta önemli saydığı proje çalışması, Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu üyeleriyle birlikte 25 fotoğrafçının katıldığı Adana ya Güç Verenler fotoröportaj projesidir. Sosyal sorumluluk projelerinde yer almaktan ve S. Haluk Uygur un eğitmenliğinde Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu üyesi olarak, öğrenmeye, paylaşmaya devam etmekten mutludur. Bilgi paylaştıkça çoğalır, başkalarına aktarılmayan bilgi yok olmaya mahkûmdur ilkesiyle hareket eden S. Haluk Uygur la çalışmaktan gurur duymakta ve yeni projelerde görev almayı heyecanla beklemektedir.