IRAKALDIMI JANMIYMIS ELISIGUZEL PATRONGELDIMI. ROCK'N roll'un ARABESK SANCISI IRAZYAVSAKMIYIZ UZAYDAFAKIRVARMI -1- BIR CURUME VE YOK OLUS HIKAYESI



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Herkese Bangkok tan merhabalar,

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Sevda Üzerine Mektup

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Elişa, Mucizeler Adamı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

ISBN :

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Benimle Evlenir misin?

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

tellidetay.wordpress.com

Hayat Öpücüğü. Semih Dündar

Menümüzü incelediniz mi?

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat


Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Bir adam... Bel Plan Dış/Gün. Bir şehir... Geniş Açı. Ve insanlar... Geniş Açı

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

SAGALASSOS TA BİR GÜN

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

CİN ALİ İLE BERBER FİL

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Zengin Adam, Fakir Adam

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Transkript:

IRAZYAVSAKMIYIZ STRONOTOLMANINDAYANILMAZHAFIFLIGI silterzi ^ ROCK'N roll'un ARABESK SANCISI ELISIGUZEL IRAKALDIMI IGARAVARMI PATRONGELDIMI ERHABAKANSERMIYIZ RABASENINMI ANAPARAALSANA ENSALAKSINBILIRSIN -1- UZAYDAFAKIRVARMI OKAFEDERSINIZ LLAHMISINIZINSALLAH IKOYARIM OKFEDERALHISSEDIYORUM ANAKOPEKYAVRUSUALSANA ENIPEZEVENKLERINELINDENGITTIMALDIM JANMIYMIS UNLARHEPPANAMAKANALININOYUNLARI VIARABASIDUZENLIMAASIVARMI BIR CURUME VE YOK OLUS HIKAYESI ASILBILIRDINIZIYIBILIRDIK

2015 asil terzi. Tüm hakları saklıdır. Bu ekitap, asil terzi (yazar) tarafından publitory.com da yaratılmış ve yazarın kendisi tarafından Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivs CC BY-NC-ND lisansıyla (http://creativecommons.org/licenses/by-nc-nd/4.0/legalcode) yayınlanmıştır. Bu ekitap dosyası, yazara atıfta bulunmak, içeriği herhangi bir değişikliğe uğratmamak ve ticari amaçla kullanmamak kaydıyla paylaşılabilir. Bu kitabın UUIDsi 0576bf92-1ddd-11e5-9364-f6bb350de37a

Asil Terzi, 1986 yılında İstanbul da doğdu. Çalkantılı ve kararsız bir öğrencilik hayatından sonra Üsküdar Üniversitesi nde sağlık alanındaki eğitimini nihayet tamamladı. Senaryo ve Roman yazımı konularında çeşitli kişi ve kurumlardan bireysel olarak eğitim aldıktan sonra, Terminal 808 - Kısa Film (2011), Görünüm (2012), Askıda (2012), Kaç Para Aşk Kovala - Kurgu Belgesel (2013) senaryolarını yazmıştır. Kanser olduğunu öğrenen ve artık merak ettikleri karakterlerin kılığına bürünme vaktinin geldiğini düşünen iki gencin anılarına anlam yüklemeleri ve halen aşamadıkları topluma uyum sorununu konu alan hikaye, Asil Terzi nin ilk roman çalışmasıdır. Toplum baskısının omuzlarınızdaki yükü arttırdığı şu günlerde derin bir nefes alın ve arkanıza yaslanın -2-

Toplum ateştir. Schopenhauer Toplum hastalıktır. Nietzsche Toplum yaradır. Loke Toplum sıradanlıktır. Satre Toplumdan uzaklaştıkça kendine yakınlaşırsın. Platon Seni senden alan toplumdur. Tezer Özlü -3-

Toplumun Sonu Yan iskemlede yaşlı bir kadın, elimde Rapor yazılı kağıt, gölgede yağmur. Tentenin altından bakıyor onu koruyan ve korkuyor. Benim de var! Ama yağmurun ve karşımda duran sahafın kokusu bastırıyor tüm korkularımı. İlk defa üzülmüyorum halime. Çünkü o getirdi beni bu tentenin altına. Korksam da gök gürültüsünden yine de bekledim yağmurun yağmasını. Kırmasaydım çocukken Sabri amcanın aynalarını, şanssızlığımdan doğan beklentilerim olmazdı belki de. Belki de kaybettiklerimden doğmuştum, küllerinden doğan Anka kuşu gibi. Yıprattığım hayatımda asla birleştirici olamadım kırdığım aynalarda ki gibi. Sabri amca kovdu beni insanlardan, hayattan, kadınlardan, toplumdan. Şaka tabii ki. Sabri amca yalnızca bir faktördü. Fakat şimdi hiç olmadığım kadar Asil, hiç olmadığım kadar Özgürüm. Duygusuz sanarlar bu şekilde yaşarsanız, hatta Kereste uyarlaması yapanlar da çıkar. İşin aslı; İkili ilişkiler tiyatro sahnesine döndüğünden beri dünyanın ciğerini çöp şiş yapıp yememdi. Bu sebeptendir hep hevesim kursağımda durdum yanınızda. Kaçmak geldi içimden sonra. İşte o günden sonra her şeyden kaçtım. Çok sevdiğim doğanın kanunları vardı Aşk ı makineden geçirip Seni Seviyorum kalıplarına basmak gibi. Basma kalıp cümlelerden sıkılıp doğadan bile kaçtım. Aklımın bir köşesinde Samatya sahilindeki şarapçının hep aynı sözü yankılanıyor. Aşk, günün on iki saatini mesaide patrondan fırça yiyerek geçirip eve geldiğinde birbirine bağıran insanoğlu için birkaç saat sonra Seni Seviyorum demek kadar kolaydır. Böyle yaşamak zorunda bırakılınca işte hevesim kursağımda kaldı hep. Polyanna ya tecavüz edip Rapunzel in saçlarını kesenler meyhanede matah gibi anlatmasalardı, hayatın Ben demiştim lerle Keşke lerini defnedebilseydim toprağa, yaşamayı, hayatta kalmaya çevirmeseydi üst kattakiler, kim bırakıp da giderdi Samatya yı? Gün boyu her TV kanalında gösterilen evlendirme programlarına çıkıp bakire kadın, cüzdanı kalın erkek arayanlar aramızda dolaşırken, hiç beklemediğin an da karşına çıkan Aşk a nasıl güvenebilir insan? Emin olun istemezdim arkadaşlarım -4-

gibi tanıdığım tüm kadınlarla yatmayı. Zaten cebimdeki para da hep arkadaş olmaya yetti. Bu, hiç sorun olmadı o yüzden. Tek sorun para ya da kadınlarmış gibi düşünmenizi istemezdim halbuki. Aşk duygusu kitaplardan öğrenilebilecek bir şey olmamasına rağmen aşk konulu kitaplar da hep en çok okunanlar kategorisinde yer almıştı. Toplum baskısından dolayı yaşayamadığı duyguları başkalarından duymak, her zaman hoşuna gitmişti mahallemizdeki ablalarımızın. Aslına bakarsanız aşk dediğimiz biyokimyasal bir olay. Çeşitli durumların tetiklediği hormonların kompleks bir biçimde harekete geçmesi. Evet, çeşitli durumlar. Uyaranlar. Kalın cüzdanlar, yalılar, spor otomobiller falan işte. Ve insanoğlu kendi duygularını sömürdüğü gibi kendi duygularının sömürülmesine göz yumar en çok. İşte, her şey böyleydi. İnsan faktörünün bulunduğu yerde her şey, çöküşe doğru hızla ilerliyordu. Bu durumda siz, insanlardan farklı bir bakış açısı sergiliyorsanız hayata eğer, onlar tüm umutlarınızı bir anda emebilirlerdi. Evet emmek. Tıpkı vakum makinesi gibi. Ne yapacağınız, neyi ne şekilde yapacağınız onları pek ilgilendirmezdi. Sadece onlardan olmalıydınız ve düşündüklerini düşünmeliydiniz. Aynı fikirde olmayı severlerdi çünkü. O zaman sizden iyisi yoktu. İnsanlar, onlara kurban vermediğinizde hırçınlaşan tanrılara benzerdi. Ve sıra size geldiğinde bundan hiç çekinmezlerdi. Bu kanun yüzyıllarca böyle işledi. Dayanıyorduk ve yalnızca tahammül ediyorduk. Ölüyorduk belki ama pes etmiyorduk asla. Mutluluğumuzu elimizden aldılarsa biz de mutlu olmak için ölene kadar ne gerekiyorsa onu yapacaktık. Fal baktıracağımız fincan bile çatlıyor artık. Umursamaz olamıyorduk yaşadıklarımıza, her diğer kişi gibi. Bir şeyler yapmalıydık -5-

1. Bölüm -6-

Acı Olgunlaştırır O gün de dar koridorda çerçeveli Sus yapan hemşireye bakarak bekledi sırasını. Bir devlet dairesindeki her obje gibi oda yıllarca unutulmuş ve sararmıştı. Bir kaç yıl daha plastik boya ile boyansa kurşun geçirmez bir katman oluşturacak yine sararmış kapıdan İçeri girdiğinde bu kez sırrı sır olmaktan çıkmış ayna karşıladı onu. Seçmekte zorlandı kendini. Hayat adını verdiği uzun ve kısa metrajlardan oluşan hatıra birikintilerinde dublör kullanacak bütçesi de yoktu. Başka bir bedende uyanma hayalinin son kez bu aynaya bakarken gerçekleşmesini istemişti. Aynadan bu nezaketi beklemenin yanlış olacağını bile bile. Saati öğleyi gösterdiğinde, bütün aynaların canını cehenneme yolladı. Günümüzde, çalışacak bir işiniz yoksa bu Adam olmadığınız anlamına gelir. İsterseniz küçük dağları siz yaratmış olun, onun yanına aynı boyutta bir diploma koyamıyorsanız iş, istihdam, kariyer, insan kaynakları gibi kelimeleri sadece faturasını ödemediğiniz için icralık olduğunuz bir televizyondan saat başı yayın yapan Kamu Spotu reklamlarından duyabilirsiniz. Fuzuli, gibi. Ama onun aklında sadece mutfak evyesinde duran bayat ekmek ve küflenmiş olabileceğini düşündüğü ahududu reçeli vardı. Buzdolabını sattığından beri bu kadar acıkmamıştı. Takmadı. Bir günlük açlık öldürmez dedi yine bu günlük. Hayatını düşündü her gece uyumadan yaptığı gibi. Her gece geçmişin ve geleceğin tahlilini yapıyordu. Her gece insanların kendine nasıl davrandığını düşünüyordu. Bunu yirmi yıldır yapardı, Fuzuli. İnsanları çok iyi tanıdığını sanmıştı hep çünkü. O sanarken insanlar onu çok iyi tanımıştı. Fark edemedi çevresindeki şakşakçıların arasından gelen boğuk seslerin aslında hallice ihanet içerdiğini. Sevdiklerine tanımladığı ve hayli iyi anlattığı aşkı da anlayamadı hiç. İhanet sermayeli dedikodu parçalayanlar anlayamadıkları aşkı ona anlatmaya çalışsalar da o gömdüğünün dirilmeyeceğinden emindi. Hep şakşakçıları sevdi o. Ama aradığını onlarda bulamadı. Aramaktan bıkmadığı gibi şakşakçıların sessiz ihanetlerinden de bıkmadı. -7-

Tartı hep o tarafa kaydı. Kötü mü yapıyordu? Yoksa iyi mi? Bilemedi. Keşfettiği kadar sevdi sadece, keşfedemediklerine her zamane insanı gibi Aynı dedi. Loş ışıklar arasından sızan parfüm kokularını keşfetti önce, sonra kaygan zeminlerden geçti, sıcak iç çekmeler geldi ardından. Erken de, geç de hepsinden geçti. Ama hepsinden... Kadınlar bunu hiç umursamadı. O umursamazlardan hep nefret etti. Hiçbir şeyi umursamadan yaşayan yeteri kadar milyon gereksiz insanla beraber yaşıyordu ve aynı umursamazlıkta biriyle anlık dahi olsa herhangi bir zevk veya keder yaşamak en başta kendi kendine ihanet etmek olurdu. Sarıldı sonra umursadığı umursamazlara. Acılarına bir yenisini daha ekledi. Çok sevdi onları. Hepsini çok sevdi. Körlerin dünyasında hep tek gözlü oldu. Ama onu kimse kral ilan etmedi. Bu dünya umursamaya gelmez laflarına da aldırış etmedi öyle umursamazların. Bir nefeslik büyük bir sigara gibi doldurdu hayatı ciğerlerine ve büyük bir yudum birayla tekrar üfürdü bu dünyaya yeni hayatlarını. Tanrı, insanlara kendi ruhundan üfürmüştü başlangıçta. Fuzuli, küçük bir güncelleme yapmak istedi. Boşa gider diye korkmadı hiç nefesi. Denemek istedi hep bir kasvet gibi çöken düşünsel ataleti kırmayı. Bazen bir şişe şarap bazense bir büyük rakıda en yakın dostuyla... Zaman zaman zora dayatanların bileklerini, samimiyetsizlerin boyunlarını devirdi sıcak su eşliğinde beynindeki küvette. Umursanmayacak bir şey yoktu olan biten. Bu dünyada yaşıyorsa yedi milyar tane insan, hepsi sike sike umursayacak her boku. Böyle diyordu işte. İçti tekrar. Onlara yeni bir hayat üfürmek için içti. Sakalı uzadı. Genetik açıdan kazanamadığı saçlar, baş hariç tüm vücuduna yayılmıştı. Kalıtılmışlık bile umursamıyordu artık onu. O da öyle yaptı kalıtsallığına karşı. Ama asla başka bir kalıtsallığa karşı değil. Sadece bu! -8-

Yaşayamadığı hayatının en zor günlerini geçirdiğini sanıyordu, Fuzuli. Hayatındaki tek soru Neden olmaya başlamıştı kaybetmeye başladığından beri. Çünkü her insan kaybederken sorgular kendini. Başarılı insanların ben nasıl oluyor da böylesine kazanabiliyorum? şeklinde kendilerini sorguladıklarını gördünüz mü? Dünyanın en dramatik iç hesaplaşmasıdır bu ve sonunda birkaç damla göz yaşını beraberinde getirir. Hayatı sorgularsın fakat cevap olamazsın. İnsanların size en çok güldüğü nokta da budur işte. Fazla dalarsan çıkamazsın dedikleri içinde Fuzuli yi barındırır biraz aslında. Yeterdi bu kadarı. Sigarasını bastı ve yarına yattı. Uykuya daldığında, tek bacağı koli bandıyla yapıştırılmış zigon sehpanın üzerinde sözleri öldükten sonra umursanan bir diğer kaybedenin Tüm Şiirleri kitabından koparılmış bir sayfa, bir kaç boş bira şişesi ve bitmiş sigara paketi duruyordu. Sayfada olduğu gibi beyninde de şu satırlar kazılıydı; GİDERAYAK; Handan hamamdan geçtik, Gün ışığındaki hissemize razıydık. Saadetinden geçtik, Ümidine razıydık. Hiç birini bulamadık. Kendimize hüzünler icat ettik, Avunamadık. Yoksa biz, Biz bu dünyadan değil miydik? Her gün her zamanki gibi yetersizdi sarhoşlukları. Hayali! diye bağırdı yakamozu uzanarak izledikleri Samatya kayalıklarından, Fuzuli. Çektiği sigaranın dumanını nefesiyle karıştırıp yakamoza kattı. Ucuz yaşarken yas bile tutulmuyor canım kardeşim dedi Hayali ye. Dolu bir kafası ve bomboş bir midesi vardı. Bu siteme cevap verecek -9-

güce sahip değildi henüz, Hayali. Sarhoş olacaktı yavaş yavaş ve sonra gerçekleştirecekti en büyük hayallerini herkesin sarhoşluk hakkında düşündüğünün aksine. Zaten bunun için yaşıyordu son zamanlarda. Hiç olmadığı kadar da yabancılaşıyorlardı insanlara aynı zamanda. Farkında olamayan her şeye lanet ediyorlardı o günlerde. Şu an ise bulundukları ortamda bir şeylerin farkında olan tek şey kıçlarına batan kayalıklardı. Çünkü en çok onlar anlıyordu üzerine oturanların doğru mu yanlış mı oturduklarını. Bir an en çok o kayalıkları sevebileceklerini düşündüler. Çünkü kayalıklar en azından dengesiz oturulduğunda sallanıyor ya da düşüyorlardı. Kayalıklar fizik kanunlarına tepki verebiliyorlardı zamane insanlarının aksine. Kayalıklar sessiz de kalmazlardı üstelik. Yüksek mesafeden üst üste düşen iki kaya parçası korkunç bir gürültü yaratabilirdi iki elinin ses çıkardığını düşünen ama hiç o sesi çıkaramamış insanların aksine. Bir kayayı bir insandan daha değerli kılan şey buydu işte Hayali nin gözünde. Bir an Fuzuli ye doğru daldığını fark etti, Hayali. Asil biriydi ona göre. Severdi onu. En az şu an kıçına batan kayalıklar kadar severdi. Kafasını önüne eğdi. Sonra karşıya. Ayağa kalktı. Uzaklara baktı. Deniz yakınken umutları çok uzaktı. Büyüttü gözlerini ve çalıştırdı cebine giden ellerini. 6,5 liranın verdiği gururla büfeciye minnet etmeyecekti. Seçme şansı ondaydı bu kez. Hayatında ilk kez bir şey seçebildiğini düşündü. Belki de kaderini bu şekilde değiştirebileceğini geçirdi aklından. Ve aç simitçiyi tok büfeciye tercih etti. Toklaşınca karnı; Çalışıp bir hayat kazanmaktan kendimizi tanımaya fırsat bulamadık! dedi. Gitti Fuzuli. Evet gitti. Çoook uzaklara gitti. Hatta adda gitti. Kuruntularla savaştı orada bayağı. Sonra geri geldi tekrar. Hayali nin sigaralarından bir tanesini daha yaktı. Ayağa kalktı. Hayali ye baktı. Çok şey anlattı belki o anda, her şeyi anlattı hatta, tüm bildiklerini, bütün yaşadıklarını, hep düşündüklerini, durmadan hissettiklerini. Ama hiç duyan olmadı onu tıpkı yaşadığı hayattaki gibi. Yıllarca çalışıp, her türlü ihtiyaçlarından keserek ortak biriktirdikleri paraları bir ay önce bir Chopper almaya yetmişti sadece. Başımızı sokalım yeter diyerek atıldıkları tasarruf macerası, iki küçük poponun ancak -10-

sığabildiği bir motorsikletle son bulmuştu. Chopperlarına bindiler. Giderayak; Gidelim dedim, Hayali ye. Var mısın? Hiç durmadan gidelim. Çok çok uzaklara gidelim. Hiç görmediğimiz insanların topraklarına!.. Cevabı önemsemedi. Çünkü son yirmi yıldır ben varsam o da vardı. Hayali nin sigaralarından birisi hala ağzımdaydı saatler geçmesine rağmen. En yakın banka şubesinde aldık soluğu. Bireysel müşteri temsilcisinden numara aldıktan sonra sıranın bize gelmesini beklemeye koyulduk. Numaranın geldiğini gösteren kırmızı led ışıklı tabela yandığında müşteriler için ayrılan deri koltuğa oturuyorum ve kredi çekmek istediğimizi söylüyorum. Bordronuz var mı? Hayır yok Bir bordronuz olmadan kredi alamazsınız Biz çalışıyorduk zaten yeni ayrıldık işimizden ve yakın zamanda yeni bir işe başlayacağız, yani ödeyemeyecek olsak bu krediyi almak istemeyiz öyle değil mi? Haklısınız ancak bankalar bu şekilde çalışmıyor Peki gün boyu reklamlarınız dönüyor, insanlara yardımcı olduğunuz söyleniyor Evet bankalar bu şekilde reklam yaparlar ancak verdikleri hizmetin şartlarını saklı tutarlar Banka çalışanının bordro dediği yasal gösterge, aslında hangi türden köle olduğunuzu belgeleyen bir formdur. Zamanımızın kölelik belgesi diyebiliriz. Maaşınız, prim ödemeleriniz, sahibiniz yani patronunuzun bundan haberi olduğunu gösteren imza sirküleri hatta bazen diplomanız. Bankalar size yalnızca sadık bir köle olmanız durumunda kendilerine de köle olabileceğinizin reklamını yaparlar bunu düşünmemi sağlamak için banka çalışanı beni çok uğraştırmıyor -11-

Peki şimdi herhangi bir şekilde kredi alamayacağımızı mı söylüyorsunuz? Aslında kefil göstererek de alabilirsiniz Ne şekilde kefil gösterilebilir peki? Kefil olacak kişinin emekli olması bizim için çok iyi olur Emekli olması mı? Evet emekli olması Kibar banka çalışanı emeklilikten bahsettiği anda bir an durup bunun ne olduğunu düşünmeye başlamıştım. Alışveriş çağı, milenyum çağı, bilgi çağı, bilgisayar çağı, internet çağı, radyasyon çağı, uzay çağı... Ne derseniz deyin, bütün kelimeleri deneyin, yan yana koyun, alt alta yazın, üst üste katlayın, bütün matematik denklemlerini kullanın sonuç bundan sonra çoğumuz için aynı olacak. Kemoterapi. Emeklilik yada bordro ile ne ilgisi var demeyin sakın. Boğazına kadar kansere batmış dünyadan bahsediyoruz ve ücretsiz kemoterapi için emekli olmak isteyen toplumlar söz konusuyken kredi çekebilmek için sevgili bankamızın ve bizim henüz ölmemiş bir emekliye ihtiyacı var öyle mi? Ancak şöyle bir durum var henüz kanserden ölmemiş türünün son örneği bir emekli kaldı mı? Zaten kanser hastaları kefil olamaz veya kredi çekemezler derken gülümsüyor güzel banka çalışanı. Kredi çekmek falan umurumda değildi sadece daha fazla şaşırmak ve halimize bu karşıma oturmuş gülümseyen bankacı gibi gülümsemek istiyordum. Aklıma ücretsiz sağlık sigortasıyla devlet hastanelerinden ancak üç ay sonrasına kemoterapi günü alabilen insanlar geliyordu. Kimse onlara o gün hayatta olacağını garantilemiyordu ki onlarında tek avuntusu Bak, demek ki durumum o kadar da kötü değilmiş, kötü olsa hemen başlarlardı demek oluyordu. Peki diyelim ki kefil olarak bir emekli bulduk ve kefilimiz kısa bir süre sonra öldü, ne yapacağız? -12-

O taktirde kefil değiştirmek durumundasınız Üstelik emeklilik cenaze hizmetlerinizin ücretsiz bir şekilde, kimsenin başına dert olmadan halledilmesini de sağlıyordu. Üst katlardaki kişiler kanserden ölmüş cenazelerin, kanserden ölecek canlıların başına bela olup morallerinin bozulmasını istemez. Moraliniz bozukken kullanışsızsınızdır ve böyle bir durumda her şeyi baştan aşağı sorgulamaya başlarsınız. Antidepresan ilaçları kimi iyi etmek için var sanıyordunuz? Yani bu durumda kredi çekemiyoruz öyle mi? Şartlar maalesef böyle Peki o zaman size kolay gelsin Teşekkürler Bu arada kaç gününüz var? Ne için anlamadım? Emekli olmaya yani prim gününüzü doldurmaya? Sanırım beş yıl kadar Yediğinize ve içtiğinize dikkat etmelisiniz bu uzun bir zaman derken gülmeden duramıyorum. Yani mizahi açıdan durumu ele alırsak bağlı bulunduğunuz kanunlar size kibarca şöyle demiş olur; Eğer uslu bir çocuk olursanız siz de bir gün Şirinleri görebilirsiniz. Dışarı çıktığımızda Hayali bana gülümsüyor. Haydi gel diyorum. Başka bir fikrim var Tamam nasıl istersen diyor Hayali. Babamın can dostu, Margara amcanın oğlu Kirkor un babamızdan kalma ayakkabı atölyesinin alt katındaydık Hayali yle. Senden bu güne kadar hiç bir şey istemedim biliyorsun Kirkor... ile başlayan sohbetimiz Kirkor un Babalarımızın... cümlesiyle, ağlamaklı devam etti ve; Bende Diyar babanın senden çok hakkı vardır. Hepsi adına -13-

tek isteğim, buralardan git ve yaşamak istediğin gibi mutlu biri ol! Olarak sonlandı. Montunu giydi gözlerini silerken ve; Bekleyin dedi ardından. Beklerken ne ben ne de Hayali tek kelime etmedik. Bu ikimize göre de hassas bir durumdu çünkü. Henüz yarım saat kadar bir süre geçmişken geldi. Siyah bir poşet içinde gazete kağıdına sarılı yepyeni bir hayat üfürdü ikimize, Kirkor; Haydi gidin artık. Margara ve Diyar Ergenlik dönemlerini Latex yapıştırıcı tüpleri ve türlü türlü hayvan derileri arasında ayakkabı imal ederek geçiren iki sıkı arkadaş. Daha askerlik çağlarına gelmeden İstanbul un en sağlam kunduralarını yapan iki genç sanatkar. Yirmi iki ay yaptıkları vatani görevlerinden gelince, çalıştıkları fabrikanın mesaiye kalmış uykulu çırak tarafından Latex tankının yanında ısınmak için ateş yakmasıyla havaya uçtuğunu görünce uzun süre depresyondan çıkamadılar. Bir süre düğün salonlarında garsonluk yaparak para biriktirmeye çalıştılar ancak biriktirdikleri para sadece balık pazarında bir gecelik rakı sofrası kurmalarına yetiyordu. Öyle de yaptılar, aynı gün balık pazarında Kalantor Cafer adını taktıkları zengin varisle tanıştılar. Kalantor Cafer sonraki günlerde Diyar ı arayarak kendisinin ortaya koyacağı parayla bir atölye kurmalarını ve ikisinin de bu atölyede usta başı olmalarını istiyordu. Diyar ilk başta Başkasının şeyiyle gerdeğe girmem. Dese de Margara nın ikna çabaları sonuç vermiş, iki yıl sonra ülkenin en iyi ayakkabı atölyesinin başında denetçi görevinde, üç yıl sonra ise ülkenin en iyi balık pazarındaki rakı masasında işten kovulmuş haldeydiler. Kalantor Cafer, atölye iş yapmaya başlayınca iyi paraya çalıştırdığı bu iki usta başını kovup yerlerine çok daha az paraya bulduğu kalfaları koymuştu. Ancak bu kez Margara ve Diyar ın balık pazarında rakı balıkla bitirilemeyecek kadar birikmiş paraları vardı. Kendileri adına çalışmaya başladıkları ilk gün yine balık pazarındaydılar. Bunu ilk yıl ve ikinci yıl da takip etti. Beşinci -14-

yılda Kalantor Cafer in fabrikası artık tarih olmuştu. Bu kadar savaşın arasında ikisinin de bir cepheye zamanı yetmemişti. Evlilik. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmak lazım, Diyar diyordu Margara. İkisi de çok sevdi. Otuziki yaşında çifte nikahla girdikleri dünya evinden bir kaç sene sonra, ailecek geçirdikleri trafik kazası sonucu eşlerinin çifte ölümü, kırık kol-bacakları ve sağ kalan çocuklarıyla çıktılar. İkisi de acıyla yetiştirdikleri varlıkları çocuklarıyla, balık pazarındaki rakı masasında bekliyorlardı emekliliği. Fuzuli ve Kirkor Ortak kalıtsallığa sahip iki baba yadigarı. Birbirleriyle büyümeye orantılı şekilde birbirlerinden uzaklaşan iki manevi kardeş. Fuzuli nin, herkesin itirazına rağmen Harp Akademisi ni seçmesiyle başlayan uzaklaşma, Fuzuli henüz akademideyken babasının beş parasız yardıma muhtaç şekilde ölmesiyle perçinlendi. Küçüklük zamanlarında Samatya da baba yanında geçirilen zamanın yerini göze daha iyi girebilmek için çevrilen türlü türlü entrikalar aldı. Hayali yle iyi dost olmaları Kirkor un içten içe hep canını sıkmıştı. Fuzuli ye göre Kirkor un bir ideali yoktu. Bunu çok tartışmışlardı. Fuzuli daha üretken ve planlı olmasını isterdi insanların ama Kirkor bu tanıma hiç uymadı. Uymadığı gibi onun Fuzuli işlerle ilgilendiğini savundu hep. Zaten çevresine de onu bu şekilde tanıttı. Yıllar geçti. Mahalleli arasında dolaşan dedikodulara göre, Fuzuli çalışıp babasına yardım etmek yerine akademiye gitmeyi tercih etmişti. Fakat bu tercihin neresi kötüydü Fuzuli hiç anlayamadı. Çalışmak zor geldi tabii bir de okul çıkarttı başımıza ve. Hep Fuzuli şeylerle uğraşmaktan ailesini de yedi kendini de yedi diyorlardı onun için. Ona bu adı veren yine aynı mahalleliydi. Bunları dert etmiyordu Fuzuli. Bunca zamandır yaptığı tek anlamlı şey olduğu düşüncesini kimse çıkartamıyordu aklından. Ellerinde meşalelerle ormanda cadı arayan orta çağ köylülerinden hiçbir farkları yoktu bunların Fuzuli için. Böyle düşündükçe kahkahalar atıyordu kendi kendine. Diyar babanın vefat etmesiyle Kirkor un dükkanın başına geçmesi ve dahası, Diyar babanın Benimkinden fayda yok her şey sana emanet -15-

demesi ve dükkanı Kirkor a devretmesi verdiği her değeri alt üst etmişti hayatındaki. Dükkan veya herhangi bir şekilde maddiyat değildi önemli olan zaten Fuzuli de ayakkabı işinden hiç anlamazdı ancak bir babanın oğlu için böyle konuşması Fuzuli yi o babanın vefat etmesinden daha tarifsiz bir acıya sürüklemişti. Bıraktı Akademiyi ve mahalleye döndü, Fuzuli. Margara amca ölüm döşeğindeydi bu kez. Kirkor dükkanı tadilat ettiriyordu. Aslında her şey apaçık ortadaydı. Eskiden mutlu şekilde gittikleri meyhaneye oturduğunda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını meyhaneciden duydu. Birlikte sabaha kadar sohbet ettiler. Hayali ve Fuzuli Henüz ilkokulda tanışan ve yıllar geçse de eskimeyen iki küçük dost. Dostlukları Kirkor tarafından kıskanılsa da hiç sekteye uğramadı. Aynı meridyen üzerinde seyreden hayatları onları hep farklı maceralara itti. Hayali nin adının aksine yoktu öyle büyük hayalleri aslında. Ama çok güzel hayalleri vardı. Güzel insanlar hayal ederdi mesela. Birbirini düzmeyen, emek hırsızlığı yapmayan, bilime değer veren, yobazlaşmayan ve sapkınlıktan uzaklaşmış insanlar. Bu insanların yaşadığı bir ütopya hayal ederdi mesela yaşıtlarının kızları yatağa atma peşinde koştuğu çağlarda. İnsanlar arasındayken Sokrates gibi nasıl kurtulacağımızı anlatıp dururdu. Ama onyedi yaşındaki insanlara böyle şeyler anlatamazsın. Hayali nin babası altmışsekiz kuşağının ünlü solcularındandı. Hayali nin onun anlattıklarından etkilendiği kesindi. Babası, yani Derya baba meyhanede memleket kurtarırken çoğu insan onu Komünist diye yaftalarlardı. Oğlunu Hayali diye yaftaladıkları gibi. Diyar baba onu çoğu kez meyhanede kurulan İstiklal mahkemesindeki ipten almış ve her doğruyu her yerde söylememesi gerektiğini anlatmıştı. Ama çok üzerinde durulmadı. Sonra kefaretini öder serbest bırakırlardı onu hesap istendiğinde. Sanata olan düşkünlüğü Hayali yi daha bir filozof yapardı sanki. Sürrealist akımları severdi Hayali. Okul saatlerinden sonra tanıdık bir kuyumcu yanına çırak olarak verilmeleri ile başlayan sanat maceraları para biriktirerek aldıkları kasetli bir kam- -16-

erayla sona erdi. İzledikleri bilim-kurgu filmlerinin etkisinde kalarak aldıkları kamerayla hiç istedikleri gibi bir film çekemediler. Sonraya ertelediler bu hayallerini. Lise çağlarını henüz atlattıklarında ülkede terör eylemleri ve iç savaş tehlikesi boy göstermişti. Diğerlerinin aksine Harp Okulu nu tercih ettiler. Hayali bu, öyle düz bir asker olmaktansa uçmayı tercih etti. Fuzuli gibi Kara Harp yerine Hava Harp i tercih etti. Diyar baba hiç istemediği gibi çocuklarının bu kararlarından dolayı Derya babayı sorumlu tuttu. Derya babayı o saatten sonra kimse meyhanelerde görmedi. Derya baba, Hayali henüz Akademi nin ikinci sınıfındayken mide kanserine yenik düştü. Hayali hayalinden hiç vazgeçmedi. Fuzuli son sınıfta vazgeçinceye kadar Ne düşünüyorsun? diyorum Fuzuli ye. Ne hakkında? diyor. Bu cevabından Fuzuli nin bir plan yapmadığı sonucu da çıkarılabilir, ancak 40 dakikadır eskiden babasının işlettiği ayakkabı atölyesinin önünde onun tek bir noktaya bakarak ne düşündüğünü merak ediyorum. Gidelim haydi diyorum. Chopper çalışıyor ve geçtiğimiz beş adet benzin istasyonu haricinde hiç bir yerde durmuyor. Durduğunda suni ışık huzmesi bile olmayan bir yolun uzunca bir tarlayı ikiye böldüğünü fark ediyoruz. Toprak zemine uzanıp yıldızlara bakıyoruz, bu doğal ışık şöleni eşliğinde bira köpüğünün içine sıkışmış sabırsız zaman taneleri bir bir patlıyor gözlerimizin önünde sanki. Ve doğan her yeni zaman parçası, değiştirilen her mekan, sohbet edilen her kimse yada en iyisi denilen dost bile değiştiremiyor beyninden kalbine akmış koyu katranını Fuzuli nin. Zaten ışıldayan yeşil gözlerinin ve sürekli tebessüm eden yüz hatlarının altında Amistad tan beter isyanını ve gün yüzü görmemiş küfürlerini bir tek ben görebiliyorum. Korkunç fırtınalara maruz kalmış ruhunun aldığı derin izleri kutsal sayarak sahip çıkıyor canını acıtan yalnızlığına. Terk edilmiş bir balıkçı teknesinin yalnızlığına bağlılığı gibi yaşadıklarına bağlılığı. İnandığı tek şey Anka kuşu gibi küllerinden doğduğu. Bu nedenle başından her geçen zorlu olaydan sonra kendine Fuzuli V1.1, 2.0 gibi versiyon- -17-

lar eklemeyi seviyor. Bu, onun güçlenerek dirilmiş hali. Öfkesi öyle büyük ki bir kum tanesi bile değil yanında evrenin ona oynadığı oyunların toplamı. Bir gülüşüyle milyonlarca masum canlıyı katledebilir istese. Ama bunu hiç istemeyeceğini biliyorum. Çokomel Otostopçularla dolu bir yolda taksi şoförlüğü yapmaya çalışıyorsun diyorum sırf sataşmış olmak için Fuzuli ye. Kendimi bu uçsuz bucaksız yolun orta şeridinde son hızda giden yakıt yüklü bir tanker gibi hissediyorum aslında. Şu an fark ettim ki, asla taksi şoförü değil. Çünkü masum insanları katledecek bir şeyler taşıyorum içimde. Belki de dediği gibi onları yoldan otostopla alıyorum. Merak etmeyin. Önüme çıkacak İlk virajda otostopçuları da kendimle beraber götüreceğim. Size giderken daha güzel bir hayat bırakacağım. Tekrardan içine sıçmanız için daha uygun zeminli bir dünya! Yedi milyarınızın da birbirini çaktırmadan düzebileceği bir dünya. Lüks restoranlarda başınıza kemancı ve garson dikip birbirinize sahte sevgi sözcükleri fısıldamanız, mahallenizi süpüren çöpçüye hırsız muamelesi yapmanız, birbirinizi aldatmanız, yanınızda çalıştırdığınız kişiye hayvan gibi davranmanız için yeni bir dünya arta kalacak benden size. İşte o zaman alt kattaki komşunuza yeni aldığınız fok kürkünüzle hava atabilir, ideolojisini beğenmediğiniz farklı ırklara füze yağdırabilir, astlarınızda egonuzu tatmin edebilirsiniz. Eminim ki benden sonra yeni bir düzen kurup Çok iyi biri denmek için kendinizi harcamayacaksınız. Ben denedim. Bu para etmiyor, o yüzden boş verin gitsin! Birbirinizin ayağını kaydırıp aç kalmaya zorlayacağınız büyük şirketler kurup, reklamlarla diğerleri üzerinde sahte istekler yaratın. Satış ve pazarlama departmanlarına bir kaç bayan yerleştirip mini etek giyme şartı koyarak onlardan fedakar olmalarını isteyin. Gerisini boş verin. Seks her zaman satar. Tarım ilaçlarıyla daha çok para kazanmak uğruna raf ömrünü uzattığınız, mevsimsiz sebze ve meyveler yaratın. Her gün milyonlarca insanı yönettiğiniz kürsülere çıkıp onlara sizin -18-

için buradayız çünkü sizi seviyoruz yalanları atıp paravan şirketle aldığınız ihalelerle cebinizi doldurun. Çocuklara daha ergenlik dönemine girmeden hangi mesleği seçmek istediklerini sorun. Soyun. Vurun. Aldatın. Çalın. Çırpın. Rüşvet alın. Siz işinizi bilirsiniz, ben her şeyinizi. Bu otostopçulardan farklı şeyler yapmalarını beklemiyorum zaten Tüm bunlar aklımdan geçerken saniyeler içinde toprak zeminde cevap veriyorum; Başarıyoruz da. Yani dediğin gibi taksi şoförlüğü olayını değil mi? Diyorum Hayli ye. Hayali cevap veriyor; Tom Cruise un Azınlık Raporu nda ki yedi uyurlar gibi! Hayali ye doğruluyorum; Tabii ki diyorum alaycı bir ifadeyle. Devam ediyorum; Ama onlar yedi kişi değildi. Hem ne alaka? Hayali hiddetle; Siktir git! diyor. Her şeyde bir alaka aramamalısın. Bu seni yorar. Hayali, yeni açtığı şişesinden bir yudum bira alıyor ve konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor; İşe yaramaz otostopçuları gidecekleri yere varmadan diskalifiye etmenin kime ne zararı olabilir? Oysa ki cehalet huzur getiriyor. Suratlarındaki mutluluğunun ışıltısı kilometrelerce öteden görülebiliyor. Düğün yapıyorlar, bir şeylerin gelişini kutluyorlar, dua ediyorlar, veda ediyorlar, işlerinde terfi alıyorlar, toplu yemek yemekten zevk alıyorlar, sevişiyorlar, herkes mutlu olabileceği eşi ve işi ararken mutlu bir şekilde ölüyor. Kimsenin aklında aslında neler olduğuna dair en ufak bir soru işareti bile yok. Bu beni sinir ediyor. Hayali, aklımı okuyor. Düşüncelerim o kadar berrak olmalı ki, alnımda alt yazı geçtiğini düşünmeye başlayacağım neredeyse. Kısa bir sessizlik yaşanıyor. Sigaralar bitmiş. Biralar son yudumda. Bu kez Hayali öne eğiliyor; Boş verelim şimdi, insanlardan uzakta insanlardan bah- -19-

setmenin lüzumu yok. Bize biraz bira almaya ne dersin? Yoksa ayılacağım ve ben ayıkken çok tehlikeli olurum. diyor. Bu kutsal görevi ben üstleniyorum. Gerçekten öyle. Aslına bakarsanız bizim gibi insanlar bu tür şeyleri fazla dert etmezler ama biz ayıldıkça her boku dert etmeye başlıyoruz. Çadırdan çıkıp sık çam ağaçlarının spot ışıklarca uydurulan yapmacık gölgelerinde kaybolurken ben, ormanın derinliklerinden tiz bir çığlık duyuyor Hayali; Çokomel!. Düzlüğe çıktığımda üçyüz metre ötedeki tekel bayiini fark ediyorum. Uyuklayan adamın müşteri ile uyku arasındaki tereddüdüne tanık olduktan sonra; Çokomel! diyorum. Rüya olduğunu sanıyor. Kısıp gözlerini tekrar bakıyor. Çokomel istiyorum ve bunun için çok uzak diyarlardan geldim. Saatlerdir yürüyorum. Çokomel var mı bu dükkanda? diye soruyorum. Hasan, yıllar evvel yaşadığı köyün içine kurmak istediği tekel bayiini gerekli izinleri alamayınca iki köy arasındaki toprak düzlüğe kurmak zorunda kalmıştı. Burada mahalle baskısı olmadığı için bir nebze rahat, fakat akşamcı köylüye uzak olduğu için işler kesattı. Üstelik üç çocuğuna ve birde dırdırcı karısı Leyla ya bakmak zorundaydı. Evde Leyla nın dırdırından bıktığı için dükkanda sabaha kadar iş olmasa dahi duruyor, sabah dükkanı en büyük oğluna emanet ediyor ve karısı uyanmadan eve gelip yatıyordu. Borçları boyunu aşmıştı. Her gece içmekten karaciğer hasarı yüzünde tatlı olarak nitelendirilebilecek bir kırmızılık bırakmıştı yıllar içinde. Gece dağ başında çakalı var çukalı var diyerek dükkanında bulundurduğu ruhsatlı av tüfeğine gidiyor eli. Arkamdaki dolaptan bir bira alıyorum, açıyorum ve arkasını döndüğünde Hasan ın elindeki av tüfeğini göğüsüme dayanmış buluyorum. Ne tepki vereceğimi bilemiyorum başta. Uzak bir dağ başındaki içki satıcısı tarafından soyguncu sanılarak öldürüldüğümü düşünüyorum. Ne aciz bir ölüm! Ne onursuz! Ne hüsran verici! Üstelik Hasan, beni öldürdükten sonra evdeki dede yadigarı ruhsatsız silahı getirip bulunduğum -20-