Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.


ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Sevda Üzerine Mektup

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

ama yüreğe dokunanlar

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Bu kitabın sahibi:...

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

İşitme Engelli Öğrenciler için Sıralama Kartlar ile Okuma-Yazma ve Anlama Çalışması. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler Sınıf Öğretmeni

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

3 YAŞ BİRİMİ EKİM BÜLTENİ

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

yaşam boyu bağlanırsanız.

ISBN :

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

CİN ALİ İLE BERBER FİL

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

EYLÜL 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Eylül 2014 Bülten

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Fiilde Kip / Kişi K O N U. Durum. Oluş ETKİNLİK 1

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Transkript:

ALTIkişi ALTIkadraj AYŞEcoşkun CEYDAZEYNEPkoyuncu İLKERcabi KADRİYEsoysal MELİSMİNEşener ŞENERsoysal

ALTI KİŞİ ALTI KADRAJ YAZANLAR.. AYŞEcoşkun CEYDAZEYNEPkoyuncu İLKERcabi KADRİYEsoysal MELİSMİNEşener ŞENERsoysal PROJE CEYDAZEYNEPkoyuncu ŞENERsoysal FOTOĞRAFLAR CEYDAZEYNEPkoyuncu GÜLSUşimşek KADRİYEsoysal ŞENERsoysal DÜZELTİ BAŞAKFULYAkumkumoğlu SAYFA TASARIM ŞENERsoysal ALTIkişi ALTIkadraj DENEYSEL / ÖYKÜ ŞUBAT2008 İLETİŞİM http://kurraa.blogspot.com 2

ÖNSÖZ YEDİKİŞİYEDİKADRAJ I YAPARKEN İMKANSIZ BİR ZAR ATMAMIZ GEREKİYORDU. OYUNU KAZANMAK İÇİN GEREKEN TEK ZAR 7-7 İDİ. BU SEFER İSE OYUNU NORMAL BİR ZARLA DA KAZANABİLECEK DURUMDAYIZ. MESELA BİR 6-6 AMA BU SEFER DE KARŞIMIZA BİR OLASILIK ÇIKIYOR. İMKAN DAHİLİNDE OLAN BİR ÇİFT TAVLA ZARININ ALTI ALTI GELME İHTİMALİ OLAN OTUZALTIDA BİR İ TUTTURMAK ZORUNDAYIZ. BUNUN İÇİN YİNE FARKLI İŞ KOLLARINDAN, FARKLI YAŞLARDA ALTI KİŞİ BİR ARAYA GELDİK. BİRBİRİMİZIN YAZDIKLARINI PROJE SONUÇLANANA KADAR GÖRMEDİK. BÖYLECE BİRBİRİMİZDEN, YAZDIKLARIMIZDAN ETKİLENMEDİK. HER FOTOĞRAFA YAZI İÇİN KENDİMİZİ DÖRT GÜNLÜK SÜRE İLE KISITLADIK. ÜSTELİK TÜM FOTOĞRAFLARIN METİNLERİNİ KENDİ İÇLERİNDE BAĞIMSIZ AMA GENEL OLARAK BİR BÜTÜNLÜK İÇİNDE YAZMA ÇABASINA GİREREK OLASILIĞI TUTTURMA ŞANSIMIZI A R T I R M A Y A Ç A L I Ş T I K. B Ö Y L E C E A L T I k i ş i A L T I k a d r a j O R T A Y A Ç I K T I. İŞTE BU KİTAP, ZAR ATIP ALTI ALTI GETİRME OLASILIĞININ OTUZ ALTIDA BİR OLDUĞUNUN FARKINDA OLAN VE BU CİDDİYETLE ÜRETENLERİN OLUŞTURDUĞU BİR ÜRÜNDÜR. ALTIkişi ALTIkadraj AYŞEcoşkun CEYDAZEYNEPkoyuncu İLKERcabi KADRİYEsoysal MELİSMİNEşener ŞENERsoysal 3

AÇIKLAMA TÜM YAZARLAR FOTOĞRAFLARI KENDİLERİNCE YORUMLADIKLARI GİBİ BU FOTOĞRAFLARI KURGULAYIP TÜM YAZDIKLARININ BÜTÜNLÜK OLUŞTURMASINI DA KENDİLERİNCE BİR ÜSLUPLA YAPTILAR. BAZI YAZARLARIMIZ BAŞTAN AŞAĞI BİR ÖYKÜ YAPARKEN, BAZILARIMIZ HER BİR FOTOĞRAFA DEĞİŞİK METİNLER YAZDILAR VE BU METİNLERİN TÜM FOTOĞRAFLAR BİTİNCE ASLINDA BİR BÜTÜNÜ SİMGELEDİĞİNİ GÖSTERDİLER. BU NEDENLE TÜM METİNLERİN KENDİ İSİMLERİ OLDUĞU GİBİ ALTI METİNİN OLUŞTURDUĞU ÖYKÜNÜN TÜMÜNÜN DE BİR BAŞLIĞI VAR. YANİ ALTI ALTI, BAŞLIK VE ALT BAŞLIKLAR ÇERÇEVESİNDE OLUŞMUŞ, YAZARLARIN METİNLERİNİN KENDİ İÇİNDE BİRBİRİYLE İLİNTİLİ OLDUĞU BİR KİTAPTIR. AYŞE COŞKUN yarım milatlık adam CEYDA ZEYNEP KOYUNCU o gün İLKER CABİ akamayan sözlerim KADRİYE SOYSAL bizim evimiz MELİS MİNE ŞENER okumayı bilene satır arası dostluk öyküleri ŞENER SOYSAL oyun ile gerçek arası bir benlik savaşı 4

ALTI kişi ALTI kadraj AYŞE COŞKUN esat ın ailesi CEYDA ZEYNEP KOYUNCU o gün, sekiz ocak İLKER CABİ bir kuş havalandı KADRİYE SOYSAL pişti MELİS MİNE ŞENER saat kaç ŞENER SOYSAL ben ile yorgunluğum ve FOTOĞRAFbir ölüm 5

FOTOĞRAFbir ALTIkişi ALTIkadraj esat ın ailesi AYŞE COŞKUN Burada buluşacaktık, bundan eminim. Yüzlerce kez kontrol ettim; dördüncü peron, bahçeye bakan pencerenin önündeki bank. Burada buluşacaktık ve onun çoktan gelmiş olması lazımdı. Bu sefer de aldatacak mı beni? Geleceğine söz verdi ama Hem çağıran da kendisi Ama sanki daha önceleri böyle olmadı mı? Kaçıncı peron beklemesi bu, kaçıncı uçağı kaçırma, kaçıncı öylece kalakalma hali. Bunları düşünmemeliyim; gelecek, elbette gelecek. Hem kendisi çağırmadı mı? Onu bekleme, özleme ve merak etme yaşımın geçmiş olmasını diliyorum her sene doğum günümde mumları üflerken. Aslında çok umurumda değil doğum günleri ama ya işyerinden arkadaşlar ya da ne bileyim, eşim dostum gene bir yolunu bulup sürpriz parti hazırlıyorlar bana. Her seferinde şaşırmış gibi davranmak zorunda hissediyorum kendimi. Yarım asrı aştım, herhalde hayatımda bunca sıkıldığım başka bir şey olmamıştır. Ama diyorum ya, gene de engel olamıyor insan. Söylensen de, binlerce kere tembih etsen de engel olamıyorsun, olduğunda da huysuz ihtiyar sınıfına giriyorsun ki en fenası bu. Hangi arada bunca yaşlandım ben, hangi arada yaşandı onca şey. Bana daha dün gibi gelirken Nurten le tanışmamız, hangi arada evlendik? Ezgi, kollarımda uyuyan biricik kızım, hangi ara büyüdü de evleniverdi? Tüm bunlar olurken ben neredeydim? Elbette oradaydım da, aklım neredeydi? Neden hepsi sanki başka birinin hayatı gibi geliyor bana? Ve Sema, birlikte oyunlar oynadığımız, üniversite mezuniyetinde diplomasını aldıktan sonra ilk benim kollarıma atılıp Bitirdim işte, ben de doktor oldum ağabeyciğim diyen Sema ya ne oldu da bunca zamandır o peron senin bu havaalanı benim buluşup, bir miktar nakit ve bir miktar giysi aktarması yapmak için görüşür hale geldik. Başak saçlı, nazlı kardeşime ne oldu da uzaklaşıverdi bizden. Sorsan; her şeyin suçlusu annem, ama o da öleli altı sene oldu. Tutup kadına mezarında hesap soracak değiliz ya! Ki ben her şeyin suçlusunun o olduğuna da inanmıyorum zaten; evet biraz dağınık ve pasaklı bir kadındı belki, hayatı günü gününe yaşayan, eğlencesi bol, dostları hiç eksik olmayan, ama biraz beceriksiz, biraz sakar Evet, anneme benzedim, biliyorum. Bunca yıl anne ve babam gibi olmayacağım dedim, benim çocuklarım ben ve kardeşimin yaşadıklarını yaşamasın dedim ve aynı onlar gibi hiçbir hırsı olmayan, hayatın içinde, oğlum Erdem in dediği gibi dersek, öğütülmeye mahkûm olan biri oldum. Ama bu risksiz hayat hep mutluluk verdi bana ve Nurten ve çocuklarıma da, sanıyorum. Ne bileyim, doğum günlerinde birlikteydik işte, yılbaşlarında Hanım ben mesaiye kalıyorum diye aramadım, bir kez bile. Ne bir 6

mezuniyet törenini ne de bir veli toplantısını kaçırdım, Nurten le birlikte gittik hepsine. İstemedim, çocuklarım babaları için daha öncelikli gibi görünebilecek bir şeyler altında ezilmesin. İstemedim, Nurten çocuklarını tek başına yetiştirmek zorunda kalmasın. Ezgi nin yüzme kursuna hep ikimiz gittik mesela. Ki hiç de pişman değilim, balık ruhlu kızımı, deniz kızı kızımı o mavi suları yara yara kulaç atarken görmek; hiçbir tahvilin, bononun, hiçbir ek gelirin ya da hiçbir briç oyununun keyfiyle kıyaslanmayacak bir mutluluk verdi bana. Şiir yazdıysam da ona yazdım, gözlerimi o mavi sularda biraz olsun dinlendirebildiysem de bu onun sayesinde oldu. Ya da Erdem in basketbol maçları ya da kolej sınavları öncesi gidilen ve hep nefret edilen o matematik, fizik dersleri... Dershane kapılarında onları beklerken, adam olmaya niyetleri var gibi ama hiçbir yeri kazanamasalar da dert değil, onlar benim çocuklarım ve onları her halleriyle seviyorum, diye düşünür ve kendimi büyük beklentilere sokmamaya çalışırdım. İkisi de iyi çocuklar oldu neyse ki, kızım sanki biraz halasına benzedi diye düşünürüm ben. Haylaz, uçarı ama sevgi dolu ve candan. Öyle çok büyük başarıların ve iddialı sözlerin adamı olmayıp, tanıyana kadar belki biraz uzak ama tanıdıktan sonra derinden kendini sevdiren ve vazgeçilmeyen biri haline gelen... Erdem daha disiplinli bir çocuk oldu her zaman. Hep kendinden beklenenleri eksiksiz yerine getirdi ve tam da kendisinden beklendiği gibi okuldan sonra önce askere gitti, sonra iş buldu ve hemen ardından evlendi. Ona sorsan en mutlumuz o, en başarılımız, her şeyin en çok keyfini sürenimiz. Ama bir şeyler eksik kaldı onda, biliyorum. Neşe eksik kaldı mesela, heyecan, biraz olsun tutku. Tamam, çok başarılı bir iş adamı oldu ve pek çok riskli karar vererek, bir önceki işinden ayrılıp bir süre işsiz kalmayı göze alarak almakta olduğu maaşı hak etmediğini gösterdi, ama bu kadar. Kısa bir süre sonra bir başka firmadan gelen bir teklifi kabul ettiğinde tüm o risk kelimeleri uçup gitti. Ya aşk, dedim ona, karımı seviyorum ben baba, dedi. Evlenirken de sormuştum, aşık mısın bu kıza oğlum, diye; seviyoruz birbirimizi, demişti ve ben ona sevmek ile onsuz hayatını yaşayamayacakmış, nefes alamayacakmış gibi hissetmenin aynı şey olmadığını söylemiştim. Hoş şimdi hakkını da yemeyelim; gül gibi bir kızla evlendi, üniversitenin birinci sınıfında tanışıp okul bitene kadar bir günü bile ayrı geçirmeden yaşayıp evlendiler. Gelinimin adı Seher, ne güzel ismin var demiştim de getirdiğinde Erdem, Babam koymuş efendim. demişti. Pek zevkli bir adam olmalı baban. dedim, gerçekten de hoş insanlar çıktılar, bir kez bile husumet olmadı aramızda. Kaç senedir de evlilerdir, Erdem ve Seher, ne bir sesin yükseldiğini duydum aralarında ne bir kırgınlıklarına tanık oldum. Nurten le ben böyle değildik. Ona sorsan benim huysuzluklarım, bana sorsan onun alınganlıkları, ama ne çok didiştik bunca yıl. Yakın arkadaşlar, bu sefer kesin bitti dediğimizde bile gülerlerdi halimize. Ne o evi terk etti ne ben, bir kez bile. Küstüğümüzde, en ateşli kavgalarımızı bile yaptığımızda, birbirimize sırtımızı dönüp aynı yatakta uyuduk, kimseler inanmıyordu ya ayrılabileceğimize, herhalde evvela biz inanmıyorduk. Ben onu çok sevdim ve o da beni sevdi, biliyorum bunu. Ve bizim birbirimizi 7

seviyor oluşumuz benciklerimizin önünde durdu her zaman. Bu sabah bile Belki alır eve getiririm onu. dedim Sema için, onu görmenin Nurten i de çok rahatsız ettiğini biliyorum oysa, ağzını açıp tek kelime etmedi. Benim patavatsız kardeşim, kaç kez neler demiş kadıncağıza da, söylediklerinin pek çoğunu ben ne kadar sonra öğrendim. Nurten bir kere ağzını açıp bir şey demedi. Biliyordu, benim Sema nın yokluğuna da küslüğüne de dayanamayacağımı, adı gibi biliyordu. Ama ben Sema yı tutamadım işte, oradan oraya yaprak gibi savrulurken canım kardeşim, dur burada, gel birlikte halledelim nerede, ne ise sorun diyemedim. Böyle garlarda bekleyen orta yaşlı, endişeli bir adama dönüştüysem, bu musibetin en baş suçlusu işte bu yüzden benim 8

FOTOĞRAFbir ALTIkişi ALTIkadraj o gün, sekiz ocak CEYDA ZEYNEP KOYUNCU Alihsan Efendi Alihsan Efendiii ; işte 6 numaradaki Hatice Hanım. Sakın haberi olmasın Hatice diyebildiğimden. Çünkü o ne zaman beni böyle çağırsa ben de inadına Buyurun Hatçe Hanım, ne vardı? diye çıkıyorum yukarı. Kara kuru bir kadın bu Hatice Hanım. Öyle az yediğinden, kendine baktığından falan değil ha! Bizim oralarda çok söylenir, dünyaları yemesine rağmen sıskaysa kişi, asabiyet vardır kanında! Mikrop gibi emer adamı, kurutur alimallah! İşte buyurun Hatice Hanım! Hatçe lafını duyunca birbirine küsmüş gibi yüzünün iki ayrı ucunda duran gözleri daha da ayrılıyor birbirinden. Gülüyor da görünürde, seğirip ele veriyor sinirini üst dudağı, kocaman kocaman olan burun delikleri yerde duran bir topak havmışım gibi içine alıverecek sanki beni! Hatçe denmez! diyor, heceliyor vurgulayarak; Haa-tiii-ceee -yetmez hadi bir dahahaaa-tiiii-ceee, bir öğrenemedin gitti şunu Alihsan Efendi.. Alihsan denmez diyorum içimden, Bir öğrenemediniz gitti şunu!. Ali deyip bekliyorum önce, bekliyorum ki Ali arayı açsın sonra İhsan diyorum, Halbuki sizin Hatice nizdeki i de benim Ali İhsan ımdaki i de aynı alfabenin harfi.. Ali İhsan Bey oğlum, Ali İhsan Bey oğlum ; bu 5 numaradaki Nur Hayat Hanım Teyze. İkişer üçer atlayarak çıkıyorum basamakları. Duymak bile iyi geliyor, o kadar ki, bazen o seslenmese bile ben çalıyorum kapısını Bir ihtiyacın var mı? diye sormak için. Eskiden beri hep aklımdan geçerdi de Nur Hayat Hanım Teyze yle tanışınca şüphem kalmadı. İnsanın kaderi kendisine verilen isimde saklı! Bakın bana mesela, şu ekonomik adımla en başından belliymiş sanki ilerde bir gün hizmet sektörünün bir neferi olacağım; Alihsan Efendi bir gazte, bir kg lık bir yoğurt, on ikilik yumurta ya da Alihsan oğlum girişteki masaya iki ekmek arası iki ayran, birinin acısı bol olsun haaa!, belki de Alihsan bi koşu git sor gel bakalım, Mehmet Usta da buna uygun anahtar var mıymış?. O ise hem yaşamın ta kendisi, hem ışığın ta kendisi! Bir de demeden geçemem, torunları ziyaretine geldiği vakit bir aşure yapıyor ki sormayın. Fasulyesi karar, nohudu, üzümü, kayısısı... Her şeyi karar. Ali İhsan Bey oğlum diyor, Aşurenin püf noktası, ekşiyle tatlıyı dengelemek. Yoksa yok başka numarası.. Yaşam gibi ha! diyorum, Yaşa be! diyor, Ne güzel dedin!. Yalnız arada bir tutturduğu bir türkü var ki, ışıktan çok karanlıkta kalmış, yaşamdan ziyade ölüme değiyor sözleri Bilemiyorum nasıl başarıyor böylesine içten söylemeyi. Ali cim İhsan cım koçum yav nerdesin?, Koş gel be aslanım, acele lazımsın ; 4 numara! Reklamcı Muhi Bey. Uzunca bir süre ismini anlamaya çalıştım. Eziyet oldu bana. Biraz kaba saba görünse de 9

dışarıdan, çok matrak adamdır, bakmayın. Rahat ol be koçum! dedi bir gün elini omzuma vurup, İsmimi çözemedin sen di mi? Anlamaz mıyım? Anladım tabi! Ne büyük sıkıntıdır karşındakine ne diyeceğini bilememek. Hitap kısmı lokomotifidir bir konuşmanın, o yola çıkamayınca vagonlar birikir de birikir arkada. Bak lafa daldık yine. Arkadaş gelecek. Biraz çerez, bira, şarap, karışık bir şeyler kapıp gelsen aşağıdan da öyle devam etsek muhabbete.... Muhabbet en sevdiği şey Muhi Bey in, bir de evine gelip giden sayısız arkadaş ları. Kırlaşmaya başlamış sakalı ve bıyığının arasında bembeyaz duran sigarasının bittiğini fark etmeyecek kadar zamanı unutuyor bazen konuşurken. Belki de unutmak için konuşuyor, unutmak için sevmeye çalışıyor hiç tanımadığı kadınları O gün beni çıkardılar ilk önce göçüğün altından. Sonra Hatice Hanım çıktı, ardından reklamcı Muhi Bey ve Nur Hayat Hanım Teyze. Onları kaldırımın kenarına yan yana yatırdılar. Anlatmak istemedim ben, kendilerine sorun dedim kim olduklarını ama zorla anlattırdılar. Sonra siyah poşetlerinin naylon ceplerine, yazdıkları kağıtları koydular. Belki de Hatice Hanım ınkine asabi Nur Hayat Hanım Teyze ninkine hayat dolu Muhi Bey inkine ise unutamamış yazdılar. Alıp götürdüler onları, ben kaldım. Artık anlatmana gerek yok dediler ama ben anlatmaya devam ettim. Size anlattığım sırayla, durmadan. Defalarca anlattım 6 numarayı, 5 numarayı, 4 numarayı, Sanırım buraya da ondan getirdiler beni. Beni ve iki gün sonra bulabildikleri Faik Amca yı. Faik Amca nın kim olduğunu onlara demedim. Size söylesem Sır saklar mısınız? Saklayın lütfen. işte bu da 3 numaradaki Faik Amca. Tuhaf adamın biri. Nerdeyse şu son bir aydır hiç konuştuğunu görmedim. Beşe on boyutlarında kesilmiş küçük kağıtlara yazıyor isteklerini. Gözleri şaşı olan biriyle konuşurken nereye bakacağını bilememesi gibi insanın, Faik Amca elime uzatınca küçük istek kağıtlarını, başlarda ne diyeceğimi bilemedim. Sonraları ön yüzüne bir kalıp beyaz peynir, bir cumhuriyet yazdığı küçük kağıtların arka yüzüne bu gün hava kul sevindiren cinsten, çıkıp dolaşmalı biraz akşam inmeden gibi kafiyeli cümleler yazmaya başladı. Artık o yazıyor bana uzatıyordu, ben yazıp ona uzatıyordum. Tatlı bir yarış başladı aramızda. Günün koşullarına en uygun ve en fiyakalı kafiyeyi bulan kazanıyordu. Ödül, Faik Amca nın köşe başını gören cam kenarındaki koltuklarında karşılıklı oturup içtiğimiz birer fincan türk kahvesiydi. Kaybeden pişiriyordu kahveyi. Onlar epey uğraştılar konuşturmak için Faik Amca yı. Ne yalan söyleyeyim buraya yalnız gelmek istemedim. Kaşla göz arasında yazıştık Faik Amca yla. O da çok parlak buldu bu fikrimi. Bana sorduklarında dedim ki O günden önce çok konuşkandı, sürekli anlatır anlattırırdı, onu bir gün böylesine suskun göreceksin deseler inanmazdım. Onlar inandı. Artık bu banklarda içiyoruz kahvemizi, yine başbaşa. Yazmayı seviyoruz ikimiz de. Yazmadığımız zamanlarda yazmak için beşe on boyutlarında kağıtlar kesiyoruz. 10

Arada kontrolden geçiriyorlar bizi. Gelişimimizi dosyalara işliyorlar. Sanırım benimkinde Sürekli konuşuyor Faik Amca nınkinde Hiç konuşmuyor yazıyor. Bir de ortak dosyamız var, içinde muhtemelen Durmadan yazıyorlar yazan. Ali Bey, Ali Bey İşte Faik Amca nın kontolü bitti şimdi beni çağırıyorlar. Son bir şey daha diyeyim gitmeden. Faik Amca konuşamayınca o gün bana sordular adını, Faik Amca ya baktım, madem dedik bir delilik yapıyoruz tam olsun. İhsan dedim amcanın adı. Benimki Ali, onunki İhsan Artık siz de bu küçük oyunumuzun bir parçasısınız, rica ederim bir pot kırmayın. Biraz beşe onluk kağıt vereyim size, belki ben yokken biraz da İhsan Amca yla laflarsınız. 11

FOTOĞRAFbir ALTIkişi ALTIkadraj bir kuş havalandı İLKER CABİ Uçağın birazdan havalanacak. Seni ayakta yolcu eden, her şeye rağmen güçlü olan ben in şimdi tek başına bu banka çökmüş, olan bitenle hesaplaşıyor olduğunu görsen gitmezdin. Koşar adım gelirdin. Belki de anlamlandıramaz, geçer giderdin. Yüreğin korkusu dili kilitledi, bugün kal demek yerine cesaretlendirmek gerekti seni. Sana ihtiyacım olduğu gerçeği, seni bekleyen geleceğin parıltısı karşısında sönük kaldı, üstelik senin kendinle baş başa kalmak isteğin, yenik düştüğün aşk hikayende onarmak istediğin yaraların vardı. Yine geç kaldım, yetişemedim aşk a Gözlerimle anlatabilseydim gözlerinle beklediğin gerçeği. Sustum, korktum, sustum yine Şu önümde sararmakta olan ağaçların oldukça uzağından havalanacak, seni benden uzaklara taşıyacak olan uçak, beraberinde yüreğimdeki kuş çırpınarak uzaklaşacak benden.. tek ümidim kuş benden yeterince uzaklaştığında her şeyin daha katlanılabilir olması.. henüz söylemediğin gerçeklere katlanmak ne garip.. Biliyorum ki geçecek olan yıllar aramızda bu ağaçlar gibi mesafeler, geçilmez engeller yaratacak döndüğünde yeni biz ler, yeni ailelerimizle karşılayacağız birbirimizi... söylenmemiş gerçek benim içimde büyüyecek, sense habersiz olduğun garip duygularımın gelgitleri ile savaşacaksın belki.. benim ne çok değiştiğimi, mutsuz bir evlilik yaptığımı sanacak, üzüleceksin belki. Lütfen geri dönme.. Seçtiğin bu yol ayrımının sonuna kadar yürü.. seçimler vazgeçişlerdir, vazgeçtiklerine acı yaşatmamak adına tekrar gelme her ne kadar yaptığının bir seçim olduğunu bilmesen de.. ne olur geri dönme Önümdeki büyük camlar gözlerime sunulan dünyayı karelere ayırıyor, bu karelerin bir kaçının içinden hızla geçip gideceksin, bense senin izlerin olmayan karelerde yeni bir hayat kurmalıyım.. bunu geleceğini kaçırmış, tekrar aynı şeyleri yaşamaktan korkan biri olarak oldukça hızlı yapmalıyım. Ve beklediğim an geldi, uçağın sağ üst köşedeki açıklıktan uzaklaştı Sadece bir kare, hayatımdan çalınan... Kalan kareler sık orman, çetin bir yaşam 12

Aklımdaki düşünceleri kovmaya çalışarak arabaya doğru ilerliyorum şimdi, uzun zamandır ağlayamıyorum, sen de biliyorsun. Hava sonbahar ılıklığında, ciğerlerime çekiyorum. İçindeki serinlik yüreğimi hafifletiyor. Güzel, işte bunu sevdim! Kontağı çeviriyorum. Amaçsızca yüklenmeli gaz pedalına yakıt bitene kadar gitmeli bir yerlere, ama yeni bir yer olmalı, eskilerden mümkünse kaçmalı. Biraz müzik dinlemeli belki. CD çalarımın düğmesine basıyorum, ama yapma İlhan Abi, şimdi hiç sırası değil! Sensizliğin acısını sen nereden bileceksin, sen hiç sensiz kalmadın ki... 13

FOTOĞRAFbir ALTIkişi ALTIkadraj pişti KADRİYE SOYSAL Banyodayım; uyanmak için yüzümü soğuk suyla yıkıyorum. Yüzümdeki çizgilere dokunmadan yüzüme suyu bırakıp ellerimi yeniden suyla dolduruyorum, yeniden yüzüme çarpıyorum suyu. Kırışıklıklarımı her hissettiğimde huzursuzlanıyorum, korkuyorum. Aynada yüzüme bakıyorum, hafifçe sağa sola dönerek profilime bakmaya çalışıyorum. Merakımı giderecek kadar göremiyorum bile. Ne arkam ne sağım ne de solum var. Sadece önümü görebiliyorum. Acaba arkamdan biri baktığında ne düşünüyor merak ediyorum. Hafif kırlaşmış saçlar, kambur bir yürüyüş, giymekten dizi çıkmış bir pantolon... Herhalde artık kimse yüzümü görmek için meraklanmıyordur. Zaten yüzümde yıllardır biriktirdiğim acılar ve yorgunluklar görünüyordur. Saçlarımın arkasını yeniden tarıyorum; pantolonumun ütüsüne bakıyorum. Yıllarımı geçirdiğim kahvehaneye gidip kafamı dağıtayım diyorum. Sigara dumanını çekiyorum içime; başım dönüyor, düşüncelerim dağılıyor. Kendimi pişti masasında buluyorum. İlk el, elimde kağıtlar; kağıtlar oynamaktan eskimiş, kayganlığını yitirmiş, kenarları kopmuş. Bir papaz, vale ve önemsiz iki kağıt gelmiş bana. Papaza bakıyorum, aynada kendi yansımamı görüyor gibiyim. Arkası olmayan, değeri olmayan, yalnız ve ayakta zor duran bu koca adam bana bakıyor. Masaya bırakıyorum dik durabilsin diye umarak... Nafile; papaz önüme yıkılıyor. Yandaki arkadaş dürtünce kendime geliyorum. Sıra bendeymiş, papazı ortaya bırakıyorum. Sırası olan arkadaş Pişti! diye bağırıyor. Şu basit oyunda bile kaybeden oluyorum, hayatta da kaybedenim 14

FOTOĞRAFbir ALTIkişi ALTIkadraj saat kaç MELİS MİNE ŞENER Duvardaki büyük saat on biri vurdu. Güneş apaydınlık yapıyor her yeri. Dışarısı yemyeşil. Yosunlar gibi, denizler gibi Ağaçlar, orman gibi. Aklımda bir soru yankılandı: Saat kaç? İlkokula başladığım günü unutamam. 7 yaşındaydım. Annem beni güzelce giydirmiş, sırtıma sarı kırmızılı sırt çantamı takıp elimden tutarak benimle birlikte yola koyulmuştu. Benden 3 yaş büyük ve sürekli onun gibi olmak istediğim ağabeyim zaten benim gideceğim okula gidiyordu ama annem Bu Levent in ilk sabahı, ben götüreceğim, yarın, öbür gün, diğer günler zaten birlikte gidersiniz. diyerek ağabeyimi yollamıştı bile çoktan. Dedim ya, ağabeyime çok özenirdim, hep onun gibi olmak isterdim diye; işte bu okula gitme işi de bu fikrin bir bölümü gibi olduğu için çok sevinçliydim. Annelerinden ayrılamayan çocukların aksine, ağlamıyordum ben. Neredeyse tüm çocuklar ağlıyordu sınıfta. Bir o, bir de ben sessizdik. Sarı saçları dikkatlice örülmüştü belli, ama yine de düzgün durmayan kurdelesi ki beyazdı kurdele bu işte bir tuhaflık olduğunu ele veriyordu. Ağlamıyordu. Gözleri misketler gibiydi. Ahmet le, ağabeyimle yani, paylaşamadığımız tek şey olan misketler gibi. Yeşil. Deniz gibi. Yosun gibi. Ağaç gibi. Yeşil. O da beni fark etti çok geçmeden. Ben gülümsedim, kaçamak. O yüzüme baktı sadece. Hep öyle bakardı zaten, hep öyle baktı. Kocaman gözleriyle, dosdoğru... Korkusuz Yeşil Sonra öğretmen geldi yanıma. Elini uzattı. Gel bakalım, seni de oturtalım. Ne güzel, ne uslu bir çocuksun sen. Hiç de ağlamazmışsın aferin, adın ne senin? dedi. Ya da bunları demiş olmalı. Aradan çok yıllar geçti, bilemem belki tam olarak kelimeleri. Soldan dördüncü sıraya oturttu beni. Yanımdaki kıvırcık saçlı çocuk ağlayıp duruyordu. Kerem. Sonraki yıllarda da ağladı Kerem hep sulu göz oldu zaten. Kerem, bak Levent hiç ağlıyor mu? Ağlama artık sende Bak, bir sürü arkadaşın olacak burada. Bu da böyle söylenmemiş olabilir. Hatırlamıyorum tam. 20 yıl olmuş. Geçmiş gün. Ama o yeşil gözleri unutmamışsın derseniz; unutmadım, haklısınız. Birkaç öğrenciden sonra onu da benim önümdeki sıraya oturtuverdi öğretmen. O eğreti beyaz kurdele önümdeydi işte. Etrafıma bakacak vakti bile bulamadan öğretmen tekrar konuştu. Şimdi herkes etrafındakilerle tanışsın manasında bir şeyler söyledi. Ben Kerem le tanışmıştım zaten. O sırada döndü beyaz kurdeleli o baş. Aslı dedi. Benim adım Aslı Bakın bunu tam olarak da böyle dedi, eminim. Kaç sene geçse de unutmam bunu. Levent dedim gururla. Kerem 15

burnunu çekti. Ağlamaya devam edecekti belli ki. Bu da Kerem Aslı ile Kerem hikâyesi demesin kimse, o kadar çok duydum ki bunu, sırf bu yüzden Kerem e sinirlendiğim çok oldu birlikte geçen yıllar boyunca. Oysa Kerem ile Aslı diye bir şey yoktu, hiç olmadı. O ilk gün, böylece tanıştık işte Aslı ile. Aradan geçen yıllarda üç tekerlekli bir bisiklet gibi dolaştık biz. Aslı nereye, Kerem le ben de oraya. Kerem sulu gözlülüğe devam etti olur olmaz, bense erkek adam ağlamaz ya, o sebeple hep sakladım ağladığımı. Aslı mı? Aslı hiç ağlamaz. Çok az gördüm onun ağladığını ben. Bir şeye üzülürse susar sadece o. Ağlamaz. Durgunlaşır biraz. Sonra sanki içinden ona kadar saymış da, sonra iyileşmiş gibi, yüzü yavaş yavaş aydınlanır. Hiçbir şey olmamış gibi devam eder her ne yapıyorsa. Aradan zaman geçip biz büyüdükçe ve dostluğumuz yıllarla perçinlendikçe daha çok tanıdım onu ve sevdim. Siz söyleyin, ilk aşkını unutur mu insan? Hele ki ilkokuldan bu yana süren bir aşkı? İnsan ilk gördüğü an vurulduysa sevdiğine, ilk bakışından ilk söylediği söze, en sevdiği yiyecekten sıkılınca yüzünün aldığı ifadeye, her şeyini ezberine almaz mı? Nasıl unutabilirim ki ben o zaman? Ortaokula başladığımız zaman yan yana oturmak istiyordum aslında ama onun boyu benden uzundu henüz. Kızlar erken boy atıyordu maalesef ve zaten Kerem ayrı oturursak muhtemelen ağlardı. Yine önlü arkalı, bu kez biz önde Aslı arkada, oturduk. Yine hep birlikteydik. Sonra bir gün sordum. Niye hiç ağlamadığını... Hayatta her şeye ağlanmaz, gözyaşımız o kadar çok değil ki, biter dedi. Hatırlıyor musun? dedim, ilkokula başladığımız o gün de herkes ağlarken sen hiç ağlamamıştın. Sen de ağlamamıştın dedi. O an içimdeki mutluluk nasıldı tarif edemem galiba, Aslı yı ilk öptüğüm günkü gibi desem, değil. Ondan bile büyüktü O da benim gibi, benim onu fark ettiğim gibi, o da beni ilk anda fark etmişti demek. Abim gibi okula gittiğim için sevinçliydim çünkü ben dedim, muzaffer bir edayla. - Sen nasıl oldu da hiç ağlamadın? - Boş ver, ağlamamışım işte Hem biliyorsun, ağlamam ben. - Ama sen kızsın. - Eee? Kızlar ağlar mı ille? - Erkekler ağlamaz, ama kızlar ağlayabilir - Peki ya Kerem n olacak? Güldüm, denecek bir şey yoktu ki - O başka. - Neyse ne işte... Boş ver, ağlamadıysam ağlamadım. İşin içine Aslı girince her şeyi hatırladığıma kızmayın, böyleyim ben. Sebebini söyledim size. Aradan geçen zaman bizi lise yıllarına getirdi. Neden ağlamadığını hala öğrenememiştim Aslı nın. Ama onunla ilgili hemen her şeyi biliyor ve zaten her şeyi onunla yapıyordum. Ödevleri onunla hazırlıyorduk. Sınavlara onunla çalışıyorduk. Sinemaya birlikte gidiyorduk. En çok hangi yemeği sever, annemin yaptığı elmalı kurabiyelerden yerken gözlerinde nasıl bir ışıltı olur, en çok hangi renkleri sever, hangi filmlerde nelere güler Kerem de hep bizimle 16

birlikteydi tabi. Ama mevzubahis Aslı şimdi. Kerem ayrı bir hikâyedir. Sulu göz Kerem Hayat hep böyle güllük gülistanlık, okul ev sinema elmalı kurabiye döngüsünde değil ya, bizim de kapımızı çaldı bulutları kara zamanlar. Babam hastalandı bir gün, aniden. Şiddetli baş ağrıları çekti bir on gün kadar sonra bir şeyleri unutmaya başlayınca derhal hastaneye gittiler annemle. Ameliyat dediler. Beyninde bir şey varmış. Sabah ameliyata gireceği zaman Kerem yanımızdaydı. Annem, Ahmet, ben, Kerem bekliyorduk. Babamı ameliyata aldılar. Biraz sonra Aslı geldi. Elmalı kurabiyeler yapmış. Kerem e gidip çay almasını söyleyip kaşla göz arasında anneme elmalı kurabiyeleri vermiş birkaç teselli sözü ile onu rahatlatıp yanıma dönüvermişti bile. Üzgündüm. Korkuyordum. Gergindim. Saat kaç? diye sordu. Arkada koskocaman bir saat var, ama bana soruyor diye düşündüm. Yüzüne baktım. Gözlerime baktı. Her zamanki gibi Dosdoğru. Yeşil. Ormanlar gibi. Denizler gibi. Yosunlar gibi. - Hani bana sormuştun ya bir keresinde, okulun o ilk gününde niye hiç ağlamadın diye, işte şimdi neden ağlamadığımı anlatmanın vakti. Yine yüzüne baktım, yorgundum, korkuyordum. Gözlerime baktı. Yosunlar gibi. Ormanlar gibi. Denizler gibi. Yeşil. Dosdoğru. - Annem öldüğünde altı yaşındaydım ben. Babamla bir başımıza kalıvermiştik. Annem gitmişti. Yoktu. Ağladım, ağladım, ağladım. Ne yemek yiyor, ne uyuyordum. Ne kendim huzur buluyor, ne de zavallı babama huzur veriyordum bir an olsun. Birkaç günün sonunda, artık yorgunluktan, açlıktan, uykusuzluktan ve ağlamaktan bitap düşüp kendimden geçmişim. Herhalde bayılmıştım. Gözlerimi hastanede açtım. Yanı başımda babam... Ağlıyor sessiz sessiz. 2 gün boyunca başımda beklemiş, hep ağlamış. Sonra hastaneden çıktık, ben hastane havasından ürktüğümden midir ne, sakinleşmiştim. Babam eve gidince beni karşısına oturttu. Dedi ki; Aslı, annen artık yok. Bunu kabul etmeliyiz. Birbirimize yardımcı olmalıyız. Birbirimizi daha çok sevmeliyiz. Bundan böyle ağlamak yok. Sen son gözyaşlarını annen ölünce döktün, bense hastanede, senin başucunda. Ne zaman ağlayacak olsan annenin ölümünü düşün. Bununla kıyaslanacak bir üzüntü mü başına gelen diye Anneni kaybettiğimizde ağladık, evet, çok ağladık, ama ölümden gayrı her şeye çözüm bulunur. Bu yüzden bir daha ağlamak yok. Değil mi ki hayatta en çok sevdiğimizi kaybettiğimizde ağladık? Zaten yapabileceğimiz bir şey yoktu ki ağlamaktan başka. Ama bunun dışında her şeye çare vardır ve bu çare ağlamak değildir. Anladın değil mi beni? Anladım demiştim anlayıp anlamadığımı tam da bilemeden. Anlamadım desem, üzülecekti babam. Biliyordum. Sonra babamın dediklerini hep aklımda tuttum. Saçımı babam örüyordu, örgüleri yamuktu; yemekleri babam yapıyordu, tencerelerin dibi hep kara. Herkesin annesi vardı, benim 17

yoktu. Sonra okulun ilk günü geldiğimizde okula babam benimle vedalaştı. Unutma, ağlamak yok dedi. Annemi düşündüm, onun ölümünü. Ağlamadım. Bilirsin ben ağlamam. Sen de sakın ağlama. Ağlanacak bir şey yok. İyi olacak Hasan Amca. Anlamıştım. Her şeyi nasıl da anlıyordu. Gözlerimin dolduğunu nasıl da görmüştü? Aslı. Sevdiğim kadın Şimdi bütün bunlar nereden aklına geldi diyecek misiniz? Bugün Kerem le buluşacaktık. Aslı Amerika da yaklaşık bir aydır. Bir proje için gitti, eğitimde. Özledim. İçim sıkıldı. Kerem i aradım, buluşalım diye. Adam hala sulu göz... Burada oturmuş onu beklerken, onun ağlamaklı yüzü geldi aklıma, sonra ağaçların yeşilinden Aslı. Sonra da saatin vuruşundan o meşhur soru. Sonrası mı? Sonrasını biliyorsunuz zaten. Efendim, babam mı? Ona ne oldu diye merak mı ediyorsunuz? Ameliyatı 7 saat sürdü. Ameliyat sonrası 6 ay kemoterapi aldı. İyileşti. Şimdilerde denize açılıp balık tutarak eğleniyor. Ben mi? Ben de bir daha hiç ağlamadım. Ne zaman ağlayacak olsam aklıma o ameliyat günü geldi, o soru: Saat kaç? ve Aslı nın anlattıkları Neden ağladığımı anlatmanın vakti 18

FOTOĞRAFbir ALTIkişi ALTIkadraj ben ile yorgunluğum ve ölüm ŞENER SOYSAL Hiç keyfim yok bu aralar. Tadım tuzum yok. Ara sıra dalıp gidiyor bir gözüm. Biri beni mi anıyor, diye düşünüyorum. Sağ gözüm sağlığa, sol gözüm varlığa derler hem, belki de öyle bir şeydir bu da. Durumu hayra yoruyorum. Manzaralı, kaliteli bir çift kanepe bulup ayrı ayrı oturup hayatımızın akışına üç nokta koymuşken yorgunluğumla, bir terazinin iki kefesiymiş gibi insanların gözünde görünürken ve ben görünürken yorgunluğum cismen görünmezken dalıp gidiyorum manzaraya. Yorgunlukla atıyorum kendimi sokağa, yorgunluğumu da alıp gidiyorum. Sokaklarda, meydanlarda, otobüs duraklarında, vapur iskelelerinde, İstanbul'un o büyük kalabalığı içinde hissedilen büyük yalnızlığı duymuyorum artık. Ben ve yorgunluğum kol kola girip geziyoruz her yerde. Gerçi buna da pek gezmek denemez ya. İlk gördüğümüz banka oturuveriyoruz. İlk otobüs durağında kaf dağına giden otobüsü bekliyoruz maksadımız oturmak olduğundan. Mobilyacı gezip koltuk dener gibi yapıyoruz. Malum can yoldaşım, yaverim "yorgunluk", ben ise bu aralar hiç keyfi olmayan, tek gözü ara sıra dalan, ismi lazım değil, ben ve bank dediğimiz ise virgül misali soluklanmalık şeyler. Onun için soluklanıp kalkıyoruz, sonra yine oturup soluklanıp kalkıyoruz, sonra yine... Böylece hayat akıp gidiyor. Şansımız yaver gider de güzel manzaralı kanepeler bulursak virgülün kuyruğunu kesip nokta yapıyoruz, doya doya oturuyoruz. Hatta üç nokta yapıyoruz bazı zamanlar uzun oturabilelim diye, hem vakit olarak uzun, hem de ayaklarımızı uzatmak manasında. İçinde bulunduğumuz yapının devasa camlarının ardından görünüyor amerikan kavakları, çınarlar, adını bilmediğim bitkiler, buradan bakınca Anadolu mun ırmaklarını hatırlatan boğaz. İkindinin akşama bağlanacağını ilan edercesine birazdan kızıllaşacak sarımtırak bir aydınlık var etrafta. Ama cezbetmiyor hiçbiri beni. Çünkü sırça bir köşk misali bir camın ardından bakıyorum anlattığım şeylere. Uzatsam elimi tutamayacağım hiç birini. Dışarı çıksam, camların ardından baksam her şeye? Tek cam gözümün önündekiler değil ki. Çoktan beridir kalbimi de sırça kutuda saklıyorum. İnsanlar benim iyi yürekli olduğumu görebiliyor ama kimse zarar veremiyor kolay kolay. Zaten beni yoran kalbimi kıranlardı. Zaten beni yoran kalbimi sırça kutuya koyduranlardı. Zaten beni yoran sırçanın ardında kalmasıydı hislerimin, hissizleşmemdi. Zaten... Ben 'zaten' li cümlelerime devam ettikçe sırçaların tuz buz olacağını anlayan yorgunluğum biraz daha büyüyor yanımda. Ben yoruldukça içimdeki acılarla o 19

büyüyor. Taşıması gitgide zorlaşıyor bu inadı, duvarları, yorgunluğu, dünyayı. Sanki gökyüzünü omuzlarım taşıyor. Dayanamıyor sonunda terazinin kefeleri, devriliveriyor yere. Devriliveriyorum. 20