1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul da, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğinde, annelere seslendi, Allah kimseye evlat acısı vermesin dedi. Tarih : 08.03.2013 - Kadınlar elbette ki barış sürecine katkı vermeliler. Anneler öteden beri barış diyorlar. Öteden beri huzur olsun toplumda bu diyor anneler. Ama onların sesine hep kulak tıkandı. Onların sesi yeteri kadar değerlendirilmedi ve dillendirilmedi. - Evlat acısını yüreğinde en derinden hisseden kişidir anne. Acaba elimizi vicdanımıza koyduğumuz zaman şu soruya sağlıklı bir yanıt bulabilir miyiz? Cumartesi annelerinin o sessiz ve onurlu duruşlarını siyaset kurumu olarak biz yeterince değerlendirdik mi? - Son 10 yılda kadın çalışma yaşamının büyük ölçüde dışına itildi - Kadınların haklarını savunan, kadın erkek eşitliğine inanan, kadınların toplumsal yaşamda erkeklerle beraber eşit koşullarda çalışmasını isteyen, araştıran, soran, sorgulayan kadın arkadaşlarımızla kuruluşları selamlıyorum. - Sayın Başbakan diyor ki, Suriye konusunda kıyıda, kenarda kalan iki, üç ülke sorumluluk almaya başladı. O kıyıda, kenarda kalan iki, üç ülke hangisi? Türkiye, Katar, Suudi Arabistan. Hani siz oyun kurucuydunuz, hani siz Ortadoğu da istediğinizi yapıyordunuz? Bir Başbakan ın kıyıda, kenarda kaldık demesi Türkiye yi hangi duruma düşürdüğünün çok açık, net ifadesidir. - Kamplarda onbinlerce Suriyeli Arap kadın var. Bugün Dünya Emekçi -1/7-
2 Kadınlar Günü. O kadınların o kamplarda hangi koşullarda yaşadığını kim sorguluyor? Kim Esad a bu kadınların sorunlarını çözün diye gidiyor? Biz gidiyoruz. Biz Türkiye nin çıkarları, Ülkemizin saygınlığı, Ortadoğu da barış, Suriye de kavganın sona ermesi, eskiden olduğu gibi Suriye yle aramızdaki ilişkilerin düzelmesi, Suriye halkıyla Türk halkı arasındaki dostluğun oluşması, İki ülkedeki akrabaların birbirine düşman değil, birbirine dost olarak karşılıklı gidip gelmeleri için oradayız. Ama bunu maalesef Erdoğan henüz kavramış değil. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul da, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğinde, annelere seslendi, Türkiye nin temel sorunlarına dikkat çekti ve soruları şöyle yanıtladı; Kadınların haklarını savunan, kadın erkek eşitliğine inanan, kadınların toplumsal yaşamda erkeklerle beraber eşit koşullarda çalışmasını isteyen, araştıran, soran, sorgulayan kadın arkadaşlarımızla kuruluşlarla beraberiz. Önce şunu ifade edeyim. Anayasamızın bir 10. maddesi var. Anayasamızın 10. maddesine göre kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin hayata geçirilmesini sağlayacak önlemleri almakla yükümlüdür der. Anayasamız güzel. Yeni anayasa üzerinde de çalışıyoruz. Hemen hemen yeni anayasada da benzer bir cümle kuracağız. Kadın erkek eşitliğinin anayasal güvencesi getirilecek, arkasından da devletin kadın erkek eşitliğini sağlayacak önlemleri alması gerektiği konusunda düşüncede anayasada yer almış olacak. Şöyle bir düşünelim. Yasal olarak sağlanan eşitlik reel olarak sağlanmış mıdır? Eğer yasal olarak bir eşitlikten söz ediliyorsa bu var. Ama gerçek yaşamda, gündelik yaşamda böyle bir eşitlikten söz ettiğimiz zaman bunu yeteri kadar göremiyoruz. Demek ki yasal eşitliği, reel eşitliği beraber paralel hale getirdiğimiz zaman kadın erkek eşitliğini sağlamış olacağız. Reel eşitliği sağlamanın birden fazla yolu var. Birinci yolu şu; kadınlar siyasete daha fazla girecek. Bu konuda olarak biz %33 cinsiyet kotası getirdik. Bu çok önemli bir adım. Diğer siyasal partilerde eğer bu sürece katılırlarsa onlarda da benzer kotalar getirilirse sanıyorum siyasette kadının önü büyük ölçüde açılmış olacak ve onlar daha rahat siyaset yapma olanağı bulacaklar. İkinci konu, daha doğrusu bu konuda atılacak ikinci önemli adım kız çocuklarımızın eğitiminden geçiyor. Kadının eğitildiği bir toplumda toplumun eğitildiğini kabul ederiz. Mademki dili anneden öğreniyoruz, anadili diyoruz, kültürümüzü ilk anneden öğreniyoruz. Eğitilmiş bir kadının çocuğunu da eğiteceğini hepimizin bilmesi gerekiyor. O nedenle kız çocuklarının eğitimine toplum olarak her zamankinden daha fazla önem vermeliyiz. Gerekirse kaynak ayrılmalı, anneler teşvik edilmeli, aileler teşvik edilmeli ve kız çocuğu mutlaka eğitim sürecini tamamlamalıdır. Bir başka önemli nokta; kadın erkek eşitliğini reel anlamda sağlamak açısından. Kadının daha fazla çalışma yaşamında yer almasıdır. Üzülerek ifade ediyorum. Son 10 yılda kadın çalışma yaşamının büyük ölçüde dışına itildi. Bu anayasanın öngördüğü kadın erkek eşittir ilkesine aykırı bir uygulama, bir gelişme ve yeni anayasada devlet kadın erkek eşitliğini sağlayacak önlemleri alır ilkesine de aykırı bir uygulama. Kadının daha -2/7-
3 fazla çalışma yaşamında yer alması gerekirken kentleşme süreciyle beraber kadının çalışma yaşamının dışına çıktığını görüyoruz. Kırsal kesimde zaten kadın erkek çalışıyor. Hiçbir sorun yok orada. Sorun kentleşme süreciyle beraber kadının çalışma yaşamının dışına itilmiş olmasıdır. Bu kadın erkek eşitliğini reel anlamda sağlamanın önündeki çeşitli engellerden birisidir. Az önce küçük yansıda gördük. Kadının ekonomik olarak güvenceye kavuşması gerektiğini söyledi bir kadın arkadaşımız. Biz olarak uluslararası çalışma örgütünün kabul ettiği 9 sigorta dalından birisi olan aile sigortasını yaşama geçirmek istedik. Aile sigortasını yaşama geçirirken de ailede kadının banka hesabına devletin bu parayı yatırması gerektiğini öngörüyorduk. Kadın ailede daha güçlü olsun, kadının ekonomik güvencesi sosyal devlet tarafından karşılanmış olsun. Ama bunu sağlayamadık. Hem yoksul ailenin onurunu korumak, kadını ailede daha güçlü konuma getirmek, erkek egemenliği ve kadının söylemini ailede öne çıkarmak açısından bu çok önemli bir projeydi. Bu projeyi bırakmış değiliz. Bunu mutlaka sürdüreceğiz. Değerli arkadaşlarım, bir şey daha söyleyip sözlerimi bitireceğim. Belki sorular gelir onlara da değinmiş oluruz. Gazetelerin 3. sayfalarına baktığımızda şiddete uğrayan kadınların, öldürülen kadınların haberleriyle karşılaşırız. Çağdaş bir toplumda, uygar bir toplumda bu tür haberlerin olmaması lazım. Kadına yönelik şiddet uygar bir toplumun benimseyeceği bir olay değildir. Toplumun her kesiminin, kadın, erkek, yaşlı, genç, ihtiyar kim olursa olsun kadına yönelik şiddet konusunda toplumsal bir duruş sergilemesi lazım. Bir erkek kadına yönelik şiddeti hangi gerekçeyle uygular? Bunun akılla, mantıkla bağdaşır hiçbir tarafı yoktur. Kişilik zafiyeti olan, kişiliği gelişmemiş erkeklerin yaptığı bir uygulamadır bu. Kaba bir uygulamadır bu. Ne inanç açısından, ne entelektüel birikim açısından, ne geleneklerimiz, göreneklerimiz açısından kadın şiddeti haklı kılacak hiçbir gerekçe olamaz. Bunları belki söylemek kolay, dillendirmekte kolay. Ama önemli olan kadına yönelik şiddeti durdurmak. Devletin bu konuda yeterli duyarlığı gösterdiği kanısında değilim. Kadın sığınma evleriyle ilgili olarak gazeteci arkadaşlarımızın yazdığı haberleri bende dikkatle okuyorum. Belediye başkanlarımızın kadın sığınma evlerini yapmaları, yeterli donanımlarla donatmaları gerekiyor. Ama maalesef çok yetersiz. O nedenle sadece siyaset kurumu olarak bizlerin değil, kadınlarında sivil toplum kuruluşlarında bu konuda daha dikkatli olmaları, daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor. Kadın dünyayı değiştirir. Böyle bir cümle kullandı Genel Başkan Yardımcım Sayın Onanç. Doğrudur. Dünyayı değiştiren kadındır. Ama kadının elindeki güç yeteri kadar topluma yansımıyor. Belki yüzyılların baskısı, belki oluşan gelenekler, belki kadını konuşma değil de susmak zorunda bırakan uygulamalar. Bütün bunların hepsini yeniden ama yeniden gözden geçirmek zorundayız. Birkaç cümlede Cumartesi Anneleri için söylemek isterim. Yıllar yılı yağmurda, karda, kışta arayışlarını kararlılıkla sürdüren anneler bir anne için çocuğun ne olduğunu bir başka anne ancak anlar. Evlat acısını yüreğinde en derinden hisseden kişidir anne. Toplumumuzun şöyle bir cümlesi var. Hepimizim ortak cümlesi. Allah kimseye evlat acısı vermesin deriz. Acaba elimizi vicdanımıza koyduğumuz zaman şu soruya sağlıklı bir yanıt bulabilir miyiz? Cumartesi annelerinin o sessiz ve onurlu duruşlarını siyaset kurumu olarak biz yeterince değerlendirdik mi? Bazen polis gönderdik onları oradan atmak için. Hiç düşünmedik bu annelerin derdi nedir diye. Bizim toplumda acıyı -3/7-
4 yüreğine işleyen ama dile getirip söyleyemeyen binlerce kadın vardır. Bazen bunu filmlerde işledik, bazen şiirlerimizde, bazen öykülerimizde, bazen romanlarımızda dillendirdik. Ama eğer kadınlar dünyayı değiştirecekse ki değiştirdiklerine inanıyorum. Cumartesi anneleri o soylu duruşlarıyla bugün toplumun her kesiminin ortak kabul ettiği dramları dile getirmiş ve kabul ettirmişlerdir. O nedenle kadın kararlılık sergilediği sürece sonuç alır ve sonuca ulaşır. Ben sözlerime burada son veriyorum. Biraz sonra arkadaşlarımız belki anlatacaklar pek konuyu. Sizler saha çalışması yaptınız. Belki binlerce, onbinlerce kadınlarla konuştunuz, onlar sorunlarını dile getirdiler, sizler çözümler ürettiniz. Sizleri dikkatle dinleyeceğim bu benim görevim ve hepiniz bu çağrımıza ses verip geldiğiniz için hepinize yürekten teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum değerli kadın kardeşlerim. Gazeteci arkadaşların soru soracaklarsa bunun 3 veya 4 soruyu geçmemesini özellikle istirham ediyorum. Sonrada biz kendi çalışmalarımıza geçeceğiz. Soru- Sayın Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan da bu süreçte İmralı ya da barış süreci diyelim. Kadınların önemine dikkat çekti. Sizin de bu anlamda bir şeyiniz, bakış açınızı bizimle paylaşır mısınız? Kadınlar ne yapsın bu süreçte? Kemal KILIÇDAROĞLU- Kadınlar elbette ki barış sürecine katkı vermeliler. Hangi anne çocuğunun ölmesini ister. Barış bu toplumun ortak talebidir. Sadece Sayın Erdoğan ın talebi değil. Barışı hep beraber desteklemek zorundayız. Bütün sorun şu; süreç kendi içinde sağlıklı, toplumsal uzlaşmanın, toplumun kabul ettiği, toplumsal uzlaşmanın sağlandığı bir süreç olacak mı, olmayacak mı? Toplumun kaygısı var. Bu kaygıların giderilmesi gerekiyor. Annelere elbette büyük görevler düşüyor. Anneler Sayın Erdoğan barış dedi diye barış demiyorlar. Öteden beri barış diyorlar anneler. Öteden beri huzur olsun bu toplumda diyor anneler. Ama onların sesine hep kulak tıkandı. Onların sesi yeteri kadar değerlendirilmedi ve dillendirilmedi. Yeri geldi niye konuşuyorsunuz dendi. Ben Cumartesi annelerine vurgu yaparken birazda bu gerçeği gün yüzüne çıkarmak istedim. Yıllar yılı o anneler soylu bir duruş sergilediler. Çamurda, karda, kışta, yağmurda direndiler. Onların sesi şimdi amacına ulaşıyorsa, ulaşacaksa elbette bundan da mutluluk duyarız. Soru- Sayın Kılıçdaroğlu, dün Sayın Cumhurbaşkanıyla bir görüşme gerçekleştirdiniz. Bu görüşmeye ilişkin bizimle paylaşabileceğiniz detaylar var mı? Birde dün basına bazı görüşmeye ilişkin detaylar yansıdı. Milli Güvenlik Kuruluna bu süreçte bir görev verilip verilmediğini Sayın Cumhurbaşkanına sordunuz mu? Şayet sorduysanız ne cevap aldınız bizimle paylaşabilir misiniz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Cumhurbaşkanıyla görüştükten sonra görüşlerimi ifade ettim. Görüşmenin içeriği konusunda Sayın Cumhurbaşkanı arzu ederse kamuoyunu bilgilendirir. Bu konudaki düşüncem bu çerçevede. Ben herhangi bir açıklama yapmış değilim. Soru- Efendim 4. Yargı paketi meclis başkanlığına sunuldu. İçindeki düzenlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Henüz paketi görmedim. Arkadaşlar değerlendiriyorlar adalet -4/7-
5 komisyonundaki arkadaşlar. Daha sonra bilgi verecekler, hep beraber bakacağız. Soru- Sayın Genel Başkan, dün Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan eleştirdi Suriye ye Esad a 4 kişilik bir heyet gönderdiğinizi. Ne bekliyorlar ki gönderiyorlar tarzında bir soru sordu. Bir bunu. Birde rica etsem milliyet gazetesinin yayınladığı zabıtlarda birkaç ismi çıkardığına yönelik haberler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Hükümetin izlediği Suriye politikası doğru bir politika değil. Sayın Başbakanın kullandığı bir cümle var batılı ülkeleri suçlarken. Diyor ki, Suriye konusunda kıyıda, kenarda kalan iki, üç ülke sorumluluk almaya başladı. O kıyıda, kenarda kalan iki, üç ülke hangisi? Türkiye, Katar, Suudi Arabistan. Hani siz oyun kurucuydunuz, hani siz Ortadoğu da istediğinizi yapıyordunuz? Bir Başbakanın kıyıda, kenarda kaldık demesi Türkiye yi hangi duruma düşürdüğünün çok açık, net ifadesidir. Suriye konusunda bizim milletvekili arkadaşlarımızın oraya niçin gittiklerini bütün dünya biliyor ama Recep Tayyip Erdoğan bilmiyor. Kaddumi nin ailesine bir sorsun bakalım. Hapiste gazeteciler var, yabancı gazeteciler var. Kaldı ki biz Suriye muhalefetiyle de görüşüyoruz olarak. Biz Suriye ye barışın gelmesini istiyoruz, huzurun gelmesini istiyoruz. Muhalefette diyor biz Esad la görüşeceğiz. Biz Türkiye de sağlıklı dengelerin oluşması için çaba harcıyoruz. Orada barışın gelmesini istiyoruz. O nedenle muhalefetle de görüşürüz biz, iktidar kanadıyla da görüşürüz. Önemli olan Suriye ye barışın gelmesidir. Artı bakınız, bugün kamplarda onbinlerce kadın var. Onbinlerce kadın. Suriyeli Arap kadınlar. Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü. O kadınların o kamplarda hangi koşullarda yaşadığını kim sorguluyor? Kim Esad a bu kadınların sorunlarını çözün, bu ülkede barışı sağlayın diye gidiyor? Biz gidiyoruz. Bu istismar edilecek bir alan değildir. Biz Türkiye nin çıkarları için oradayız. Ülkenin Ortadoğu da saygınlığı için oradayız. Ortadoğu da barış sağlanması için oradayız. Suriye de kavganın sona ermesi için oradayız. Eskiden olduğu gibi Suriye yle aramızdaki ilişkilerin düzelmesi için oradayız. Suriye halkıyla Türk halkı arasındaki dostluğun oluşması için oradayız. İki ülkedeki akrabaların birbirine düşman değil, birbirine eskiden olduğu gibi dost olarak karşılıklı gidip gelmeleri için oradayız. Ama bunu maalesef Erdoğan henüz kavramış değil. Soru- Efendim Suriye yle ilgili olarak ikinci heyet şuan Suriye de bildiğimiz kadarıyla. Kemal KILIÇDAROĞLU- Geldiler. Soru- Geldiler. Sizinle en son yani ne paylaştılar? Bizi biraz detaylı bilgilendirebilir misiniz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Henüz yeni geldiler. Toplantı başladığında henüz daha onlarla bağlantı kuramamıştım. Gelirlerse kamuoyuna açıklama yaparız. Zaten gizli saklı bir şey yok. Soru- Sayın Kılıçdaroğlu, toplumun kaygıları var dediniz İmralı görüşmeleriyle ilgili. Sizin temel kaygınız nedir? Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Anayasasında değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddelerden birisi şu; Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik sosyal hukuk devletidir. Eğer biz hukuk devletiysek bütün kuralların hukuk çerçevesinde yürütülmesi lazım. Hukukun dışına çıktığınız andan itibaren süreci -5/7-
6 gayrimeşru bir alanın içine sokmuş olursunuz. Ve siz batıda da, doğuda da kendinizi anlatamazsınız. Devlet bütün sorunları hukuk içinde çözmek zorundadır. Temel kaygımız bu. Kaygıyı da aktardık. Teşekkürler arkadaşlar. -6/7-
7-7/7-